mehmed namık paşa'nın askerî ve siyasî hayatı (1804-1892)

327
i T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI Doktora Tezi MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ VE SİYASÎ HAYATI (1804-1892) Majed Mohammed BİNZOUBA 25002090364 Tez Danışmanı Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ İstanbul 2015

Transcript of mehmed namık paşa'nın askerî ve siyasî hayatı (1804-1892)

i

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

Doktora Tezi

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ VE SİYASÎ

HAYATI

(1804-1892)

Majed Mohammed BİNZOUBA

25002090364

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ

İstanbul 2015

I

ÖZ

Mehmed Namık Paşa’nın Askerî ve Siyasî Hayatı (1804-1892)

Majed Mohammed BİNZOUBA

Osmanlı Devleti’nin bir reform ve yenileşme sürecine girdiği sırada başkent

İstanbul’da dünyaya gelen Mehmed Namık [Paşa] oldukça uzun bir süre Osmanlı Devleti’nin

askerîye, hariciye, merkez ve taşra bürokrasisinde görev yapmıştır. Kariyerine Divan-ı

Hümayun kaleminde mülazım yani stajer olarak başlamış, Londra’da geçici ve daimi elçi

olarak bulunmuş, barış müzakerelerine katılmış, merkez bürokrasisinde Ticaret ve Hazine-i

Hassa nazırlıkları gibi üst düzey görevlere getirilmiştir. Taşrada ise Bağdat, Hüdavendiğar,

Cidde ve Kastamonu gibi valiliklere getirilmiştir. Namık Paşa bir kısmı sayılan yurt içi ve

yurt dışı görevlerinin tümünde çok ciddi tecrübeler edinmiş; bu tecrübeleri ve bilgi birikimini

belirli konularda yaptığı tavsiyeler ve hazırladığı layihalara yansıtmıştır. Öte yandan

belgelerden Hassa Alayı’nda bir subay iken dönemin refomcu padişahı Sultan II. Mahmud’a

yakın olduğu anlaşılıyor. Kurduğu bu yakınlık kendisine birçok konuda fikirlerini en üst

düzeyde açıkça ifade etme şansı sağlamıştır. Namık Paşa devlet ve devletin devamı için

çalışan grupla kurduğu yakınlığı daha sonraki hayatında hizmet ettiği her bir padişah

döneminde sürdürmeyi başarmış, tam bir görev adamı olarak kendisine ihtiyaç duyulan her

makam ve görevi başarıyla ifa etmiştir. Bu yönüyle Tanzimat döneminin sayılı devlet

adamları arasına girerek Şeyhü’l-Vüzera gibi saygın bir unvan edinmiştir. Anayasa hazırlık

komisyonunda yer alması ve Namık Paşa’nın 1876’da Osmanlı Meclis-i Ayan üyeliğine

getirilmiş olması tecrübesine ve sorumluluk bilincine duyulan güvenin bir yansıması olarak

kabul edilebilir. Bu tez Namık Paşa’yı mevzubahis devlet adamı ve vazifeşinas kişiliği ile ele

alarak tanıtmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Mehmed Namık Paşa, Irak, Paris, Londra

II

ABSTRACT

Mehmed Namık Paşa, His Military and Political Career (1804-1892)

Majed Mohammed BİNZOUBA

Mehmed Namık [Pasha] was born at the Ottoman capital city in which the Ottoman

state has just entered a phase of a reform and renewal served a really long time for the state in

various capacity such as military, foreign service, central and provincial bureaucracy. He

embarked upon a career at the lowest level as an aprentice at the Imperial Council (Divan-ı

Hümayûn), was employed as ad hoc as well as later in time parmanent envoy at the Ottoman

Embassy in London, took part in the peace negotiations at different times, and was appointed

to the ministry of trade as well as to the ministry of imperial treasury in the central

bureaucracy which means he raised to the highest posts. At the provincial level he was

assigned as governor to various important cities including Bagdad, Bursa, Jeddah and

Kastamonu. He gained a serious amont of experience out of all his domestic and foreign

assigments, of which just a few is counted here that he would reflect them on his reports and

advices. Besides, the archival documents indicates that in a junior positon as he was an

official at the Hassa Alayı (Speial Regiment) he was acquainted with Sultan Mahmud II

himself. This intimacy he built allowed him to express his views about various matters

comfortably to the highest figure. He succeeded in maintaining the close contact he had

founded with the state and ruling elite who sought for the very existence of the state and

brought it forward into the reign of future sultans. He thus proved that he was exactly a man

of duty successfully filled all the positions to which he was appointed. His ability and

diligence earned him a great and respected place among the prominent Tanzimat statesmen as

şeyhü’l-vüzera (senior vizier), a very prestigious title. His involment in the commission set up

for drawing a constitution and appointment to the chamber of senators in the Ottoman

parliament in 1876 should be credited to the trust shown to his experience and responsibility.

KeyWord: Mehmed Namık Pasha, Iraq, Paris London,

III

ÖNSÖZ

19. Yüzyıl Osmanlı sivil ve askeri bürokrasisinin temayüz etmiş simalarından biri de

Mehmed Namık Paşa’dır. Namık Paşa, seksen sekiz yıllık ömrü boyunca, devlette görev

almaya başladığı andan itibaren Osmanlı’nın en buhranlı dönemlerinde sâdık kişiliği ile ön

plana çıkan bir devlet adamı olmuştur. Yaşamı süresince yedi Padişah devri görmüş olan

Namık Paşa, beş Padişah devrinde devlet hizmetinde bulunmuştur. Sultan II. Mahmud (1808-

1939), Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz (1861-1876), Sultan V. Murad

(1876) ve Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) dönemlerinin, bilhassa uluslararası yönü

bulunan kritik hadiselerinde tercih edilen devlet adamı olmuştur. Namık Paşa bu uzun ve faal

ömür içinde Divan-ı Hümayun Kalemi’nden başlayarak Ayan Meclisi azalığına kadar devletin

hemen hemen her kademesine görev almıştır. Bu dönem boyunca 1839 Tanzimat Fermanı,

1856 Islahat Fermanı ve 1876’da Birinci Meşrutiyet’in ilanı gibi Osmanlı tarihinin önemli

süreçlerine de tanıklık etmiştir.

Devletteki büyük tecrübesi nedeniyle saygı gören Namık Paşa, ömrünün son

dönemlerinde Şeyhü’l-Vüzerâ sıfatıyla anılmaya başlanmıştır. Sultan II. Abdülhamid,

fikirlerine önem verdiği, sık sık görüştüğü ve hatta saltanat arabasında yanına oturttuğu

Namık Paşa’ya baba lafzıyla hitap etmekteydi.

Namık Paşa’nın devletteki kariyeri kalemiyede başlamış, diplomaside ilerlemiş ve II.

Mahmud saltanatında 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ardından Asâkir-i Mansure

Ordusu’nun kuruluşu sürecinde askeriyeye geçişle devam etmiştir. Dolayısıyla Paşa, 19.

Yüzyıl Osmanlı bürokrasisinde kalemiyeden askeriyeye geçen nadir devlet adamlarından biri

olmuştur. Namık Paşa, Divan-ı Hümayun Tercüme Odası’ndaki görevi münbasebetiyle

yabancı lisan bilmesiyle diplomaside, disiplin anlayışı ve görevine olan sadakatiyle

askeriyede, dirayetli yöneticiliği ile de bürokraside önemli başarılar elde etmiştir.

IV

Namık Paşa’nın devlette ön plana çıkması Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı (1831-

1840) esnasında olmuştur. Osmanlı Devleti’nin çok zor günler yaşadığı bu süreçte Namık

Paşa askeri ve siyasi destek bulmak amacıyla diplomatik görevle Avrupa’ya yollanmıştı. Paşa

bu vazifesi esnasında başta İngiltere kral ve kraliçesi, Fransa İmparatoru, Avusturya kralı ve

diğer en üst düzey yetkilillerle görüşmeler yapmıştı. Ardından Petersburg’da Rus Çarı ile

mülakatta bulunmuştu. Namık Paşa Kırım Harbi (1853-1856) esnasında Osmanlı’nın dış

borç alma serüveninde de ilk temaslarda bulunan devlet adamıdır. Bu dönemde Avrupa

sermaye çevreleri ve devlet adamları ile olan temasları süresince devlet menfaatlerini

gözetmesi, başarısız olmasına sebep olmuştur. Namık Paşa dış borç anlaşması yapmakta

başarısız olmuş fakat Sultan Abdülmecid onu “sen benim küçükten beri tanıdığım gibi doğru

ve namuslu bir adam imişsin” sözleriyle takdir edilmiştir.

Namık Paşa’nın özellikle 1840’da başlayan ve uluslararası bir kriz haline gelen

Lübnan olayları esnasında, Arabistan Ordu Müşiri sıfatıyla, bölgede aldığı tedbirler İngiltere

ve Fransa’nın tepkisine sebep olmuştu. Aynı durum 1858’de Cidde’de meydana gelen

karışıklar ardından da yaşanmıştı. Hatta bu iki devlet, bahsi geçen hadiselerin bitimi

sonrasında Namık Paşa’nın 1861’de Arabistan Ordusu Müşirliği’ne atanmasına ve aynı yıl

Seraskerlik makamına getirilmesine müdahale etmişlerdi. Namık Paşa’nın devlette çok

önemli görevler alan, tecrübeli bir devlet adamı olmasına rağmen, o devirde uluslararası

dengeler gözetilerek atanan Sadrazamlık makamına getirilmemesini bu etkiye bağlamak

yanlış olmayacaktır. Ayrıca Namık Paşa uzun üst düzey devlet hizmeti süresince Hüsrev

Mehmed Paşa örneğinde görüleceği gibi devlette kadrolaşma yolunu tercih etmemiş,

Tanzimat sürecinin önede gelen devlet adamları olan Mustafa Reşid, Ali ve Fuad paşalar gibi

bir ekole de bağlanmayıp, sadece görev adamı olmuştur. Kuşkusuz Sadrazam olmamasında

bunun da etkisi akla gelmektedir.

Gençliğindeki Avrupaî hayat anlayışına rağmen sonradan muhafazakâr hatta

mutaassıp kişiliği ile tanınmaya başlayan ve Halveti Şabaniye tarikatine mensup olan Namık

Paşa’nın özellikle Arabistan coğrafyasında Bağdat, Cidde ve Hicaz valilikleri ile Arabistan ve

Irak ve Hicaz Ordu Müşirlikleri dönemindeki hizmetleri bölge tarihi bakımından dikkate

değer sonuçlar doğurmuştur. Iraklı tarihçi Abbas Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış

olduğu ıslahatlardan dolayı el-kebir lakabıyla anıldığını yazmaktadır.

V

Yaklaşık bir asırlık ömrü içinde devlette çok kritik görevlerde bulunan ve sadakatiyle

temayüz eden Namık Paşa Paşa’nın hayatını konu edinen araştırmalar bulunmaktadır.

Bunların içerisinde özellikle Paşa’nın ahvadından olan Ahmet Nuri Sinaplı’nın kaleme aldığı,

Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa, (Yenilik Basımevi, İstanbul 1987) konulu

çalışmadan istifade edilmiştir. Şu hususu ifade etmemiz gerekir ki Sinaplı’nın bu çalışması

bilimsel kaygılarla değil müellifin tesbit ettiği bazı arşiv belgeleri ile gazete haberleri

kapsamında oluşturmaya çalıştığı bir vesika yayını formatındadır. Bilimsel kıriterlere uygun

hazırlanmamış sözkonusu çalışmada doğal olarak birçok eksik yön bulunmaktadır. Bundan

başka yine Namık Paşa’nın hayatını ile çeşitli devlet hizmetlerini konu alan Enver Ziya Karal,

Şinasi Altundağ, Selçuk Akşin Somel, Nilüfer Bayatlı, Ebubekir Ceylan, Abdülhamit Kırmızı,

Abdullah Saydam ve Candan Badem’ın makalelerinden yararlanılmıştır.

Hazırlamış oluduğumuz tez Giriş ile birlikte üç bölümden oluşmaktadır. Birinci

Bölümde Namık Paşa’nın diplomasi sahasındaki memuriyetleri ele alınmıştır. Bu bölümde

Namık Paşa’nın Mısır meselesi ile Tarblus ve Cezayir sorunlarındaki diplomatik faaliyetleri,

Lonra’da elçilik görevi, Kırım Harbi esnasında dış borç almak, 93 Harbi ardından barış

görüşmeleri ve Kıbrıs Adası müzakereleri, Rus Çarı III. Aleksandr’ın tahta çıkışı

münasebetiyle fevkalade büyükelçi olarak Moskova’ya memuriyeti esnasındaki faaliyetleri

ayrıntılı olarak yerli ve yabancı kaynaklar eşliğinde incelenmeye çalışılmıştır.

Tezin İkinci Bölümü’nde Namık Paşa’nın askeri görev ve faaliyetleri irdelenmiştir. Bu

bağlamda Paşa’nın askerlik mesleğine girişi, ilk görevi olan Alay Resiliği’nden başlamak üzre

Harbiye Mektebi ve Jandarma teşkilatının kuruluşundaki görevleri, Trablus ve Lübnan

tahkikatları vazifesi, Darüşşara-i Askeri Komisyonu üyelikleri, Kerbela olaylarını araştırma

görevi, Edirne’deki Üçüncü Ordu, Arabistan Ordusu ile Irak ve Hicaz Ordusu’nun kuruluş ve

tanziminde görev alması, Tophane Müşirliği memuriyetleri, Seraskerlik atamaları ve Bahriye

Nazırlığı vazifelerindeki faaliyetleri ortaya konulmaya gayret edilmiştir.

Tezin Üçüncü Bölümü Namık Paşa’nın idarî memuriyetlerine ayrılmıştır. Bölümde

Paşa’nın Karantinahane kuruluşundaki görevi, Selanik ve Tırhala kaymakamlıkları, Bağdat,

Hüdavendigar, Kastamonu ve Cidde valilikleri, Ticaret ve Hazine-i Hassa nazırlıkları, Şura-yı

Devlet Reisliği, 1876 Kanun-ı Esasi’nin hazırlanması sürecine katılımı, Meclis-i Ayan üyeliği

ile devletteki son vazifesi olan Umur-ı Nafia Komisyonu Resiliği esnasındaki faaliyetleri

VI

irdelenmeye çalışılmıştır. Bu bölümde son olarak Namık Paşa’nın vefatı, kişiliği ve

vasiyetnameleri ele alınmıştır.

Yabancı bir öğreci olarak, böyle öğretici bir konuyu seçmemde ve uzun tez çalışmam

süresince karşılaştığım her türlü meşakkati aşmamda yardımını esirgemeyen kıymetli tez

hocam Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ’e şükranlarımı sunmayı zevkli bir vazife addederim.

Kuşkusuz tezin hazırlanmasında birçok değerli insanın katkısı ve emeği mevcuttur. Bunların

hepsini tek tek anmak mümkün olamasa da bilhassa daima nezaketi ve engin bilgisiyle bizleri

yönlendiren Anabilim Dalı Başkanımız muhterem hocam Sayın Prof. Dr. Mahir AYDIN’a,

her zaman kapıları bizlere açık olan ve desteğini gördüğüm kıymetli hocalarım Sayın Prof.

Dr. Mehmet Ali BEYHAN’a, Sayın Prof. Dr. Zekeriyya KURŞUN’a ve Sayın Prof. Dr.

Vahdettin ENGİN’e şükranlarımı sunmayı zevkli bir görev addederim. Yine çalışmalarım

boyunca hep desteklerini gördüğüm Sayın Yrd. Doç. Dr. Şamil MUTLU’ya, Sayın Doç. Dr.

Gültekin YILDIZ’a, Sayın Doç. Dr. Davut HUT’a, Sayın Yrd. Doç. Dr. Metin ÜNVER’e,

Sayın Dr. Burcu KUTLU DİLBAZ’a, Sayın Fatih TIĞLI’ya, Sayın Mustafa YENİ’ye ve

Sayın Dr. Yakup AHBAB’a teşekkür ederim. Uzun ve yorucu çalışmalarım esnasında

yardımlarını gördüğüm Başbakanlık Osmanlı Arşivi idareci ve personeli ile İSAM

Kütüphanesi çalışanı Sayın Hasan DİRİARIN’a teşekkür ederim. Ayrıca tez çalışmam

süresince ülkem Suudi Arabistan ile olan idari işlemlerimin yürümesinde destek ve

yardımlarını gördüğüm Sayın Prof. Dr. Abdullatif eL-HUMEYD’e ve Sayın Prof. Dr. Suheyl

SAPAN’a teşekkür ederim.

MAJED MOHAMMED BİNZOUBA

İSTANBUL 2015

VII

İÇİNDEKİLER

ÖZ ............................................................................................................................................... I

ÖNSÖZ ................................................................................................................................... III

İÇİNDEKİLER ..................................................................................................................... VII

KISALTMALAR .................................................................................................................... XI

GİRİŞ ......................................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREV ve FAALİYETLERİ

A- MISIR MESELESİ ve MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İLK DİPLOMATİK

FAALİYETLERİ ..................................................................................................................... 7

1- Mısır Meselesinin Ortaya Çıkışı ............................................................................................ 7

2- Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’yi İşgali ve Anadolu Üzerine Yürümesi ............................... 11

3- Mehmed Namık Paşa’nın Diplomatik Görevle Avrupa’ya Gönderilmesi Kararının Alınışı

.................................................................................................................................................. 13

a- Mehmed Namık Paşa’nın Geçici Elçi Olarak Londra’ya Yollanması Kararı ...................... 13

b- Namık Paşa’ya Verilen Talimatname .................................................................................. 15

4- Namik Paşa’nın Avrupa’da Diplomatik Temasları .............................................................. 25

a - Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve Diplomatik Faaliyetleri ...................................... 29

b- Namık Paşa’nın Paris Temasları .......................................................................................... 53

c- Namık Paşa’nın Petersburg Temasları ve İstanbul’a Dönmesi ............................................ 57

B- MISIR MESELESİ’NİN BÜYÜMESİ VE NAMIK PAŞA’NIN LONDRA’YA SEFİR

OLARAK TAYİNİ ................................................................................................................. 61

1- Namık Paşa’nın Londra’da Elçi Statüsü İle Tayini ve Misyonu ......................................... 61

2- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Viyana Temasları ...................................................... 65

3- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Paris Temasları.......................................................... 69

4- Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve İlk Temasları ....................................................... 70

VIII

5- Namık Paşa’nın Fırat Nehri’nde İngiliz Ticareti Meselesi Hakkında Temasları ................ 75

6- Namık Paşa’nın İran Hakkında Temasları ........................................................................... 81

7- Namık Paşa’nın Mısır Meselesi Hakkında Temasları ......................................................... 88

8- İngiltere ile Gümrük Tarifesi Hakkında Yapılan Görüşmeler ve Namık Paşa .................. 107

C- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREVLERİ ESNASINDA

TRABLUSGARP VE CEZAYİR MESELELERİ HUSUSUNDAKİ FAALİYETLERİ

................................................................................................................................................ 113

1- Namık Paşa’nın Geçici Görevle Londra’da Bulunduğu Sıradaki Temasları ..................... 113

2- Namık Paşa’nın Daimî Elçiliği Sırasındaki Faaliyetleri .................................................... 118

D- NAMIK PAŞA’NIN LONDRA SEFARETİ GÖREVİ SÜRESİNCE İLGİLENDİĞİ

DİĞER KONULAR ............................................................................................................. 128

E- NAMIK PAŞA’NIN KIRIM HARBİ (1853-1856) ESNASINDA DIŞ BORÇ ALIMI

İÇİN PARİS ve LONDRA’YA GÖNDERİLMESİ ........................................................... 131

1- Namık Paşa’nın ParisTemasları ......................................................................................... 131

2- Namık Paşa’nın Londra Temasları .................................................................................... 138

F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN 93 HARBİ SÜRECİNDE DİPLOMATİK

FAALİYETLERİ ................................................................................................................. 149

1- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Ardından Edirne Mütarekesi, Ayastefanos ve Berlin

Antlaşmaları’nda Namık Paşa’nın Diplomatik Faaliyetleri ................................................... 149

2- Kıbrıs’ın İngiltere’ye Devri Sürecinde Namık Paşa’nın Tutumu ...................................... 158

G- NAMIK PAŞA’NIN ÇAR III. ALEKSANDR’IN TAHTA ÇIKIŞINI TEBRİK İÇİN

FEVKALADE BÜYÜK ELÇİ SIFATIYLA MOSKOVA’YA MEMURİYETİ ............ 162

İKİNCİ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ GÖREV ve FAALİYETLERİ

A-NAMIK PAŞA’NIN ASKERLİK MESLEĞİNE GİRİŞİ VE ALAY REİSLİĞİ

GÖREVLERİ ....................................................................................................................... 166

B- NAMIK PAŞA’NIN HARBİYE MEKTEBİ’NİN KURUŞUNDAKI ROLÜ ............ 167

C- NAMIK PAŞA’NIN TRABLUSGARP ISLAHATINA MEMURİYETİ ................. 174

IX

D- NAMIK PAŞA’NIN JANDARMA TEŞKİLATININ KURULMASINDAKİ

GÖRÜŞÜ ............................................................................................................................... 176

E- NAMIK PAŞA’NIN DÂR-I ŞÛRÂ-YI ASKERİ KOMİSYONU ÜYELİKLERİ ..... 177

F- NAMIK PAŞA’NIN KERBALÂ OLAYLARINI TAHKİKE MEMURİYETİ......... 178

G- NAMIK PAŞA’NIN EDİRNE’DEKİ ÜÇÜNCÜ ORDU MEMURİYETİ ................. 184

Ğ- NAMIK PAŞA’NIN ARABİSTAN ORDUSU’NUN KURLUŞUNA MEMUR

EDİLMESİ ............................................................................................................................ 184

H- NAMIK PAŞA’NIN LÜBNAN MESELESİNDE ASAYİŞ VE TAHKİK

MEMURİYETİ ..................................................................................................................... 192

I- NAMIK PAŞA’NIN IRAK VE HİCAZ ORDUSU MÜŞİRLİĞİ ................................ 201

İ- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TOPHANE MÜŞİRİLİĞİ ........................................ 205

K- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ DEFA ARABİSTAN ORDUSU MÜŞİRLİĞİ’NE

TAYİNİ VE DÂR-I ŞURÂ-YI ASKERÎ REİSLİĞİ GÖREVİ ........................................ 208

L- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ SERASKERLİK GÖREVİ ........................................ 209

M- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ SERASKERLİĞİ ve TOPHANE MÜŞİRLİĞİ ......... 211

N- NAMIK PAŞA’NIN BAHRİYE NAZIRLIĞI .............................................................. 213

O- NAMIK PAŞA’NIN ÜÇÜNCÜ TOPHANE MÜŞİRLİĞİ VE YAVER-İ EKREM

OLUŞU .................................................................................................................................. 215

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İDARÎ MEMURİYETLERİ

A- NAMIK PAŞA’NIN AYDIN VALİ VEKİLLİĞİ GÖREVİ ....................................... 216

B- NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI’DA İLK KARANTİNAHANE

KURULMASINDAKİ GÖREVİ ........................................................................................ 217

C- NAMIK PAŞA’NIN SELANİK VE TIRHALA KAYMAKAMLIKLARINA

MEMURİYETİ ..................................................................................................................... 219

D- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ ................................................. 220

E- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TİCARET NAZIRLIĞI ........................................... 229

F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN HÜDAVENDİĞAR VİLAYETİ VALİLİĞİ .......... 231

X

1- 1855 Depremi Nedeniyle Namık Paşa’nın Bursa’ya Görevlendirilmesi ........................... 231

2- Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valisi Oluşu ve Faaliyetleri ............................................. 236

G- NAMIK PAŞA’NIN KASTAMONU VALİLİĞİ ......................................................... 238

Ğ- NAMIK PAŞA’NIN CİDDE VALİLİĞİ ...................................................................... 238

H- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ .................................................... 245

1-Namık Paşa’nın Valiliğe Tayini .......................................................................................... 245

2-Namık Paşa’nın Valilikteki İcraatları ................................................................................. 247

3- Namık Paşa’nın Irak Layihası ............................................................................................ 259

I- NAMIK PAŞA’NIN ŞURÂ-YI DEVLET REİSLİKLERİ ........................................... 260

İ- NAMIK PAŞA’NIN KANUN-İ ESASİ HAZIRLIK ÇALIŞMALARINA KATILMASI

................................................................................................................................................ 261

K- NAMIK PAŞA’NIN MECLİS-İ ÂYAN ÜYELİĞİ ...................................................... 267

L- NAMIK PAŞA’NIN HAZİNE-İ HASSA NEZARETİ NAZIRLIĞI .......................... 268

M- NAMIK PAŞA’NIN SON DEVLET GÖREVİ, ÖLÜMÜ VE VASİYETNAMESİ . 270

1-Namık Paşa’nın Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği ........................................................... 270

2- Mehmed Namık Paşa’nın Ölümü ve Vasiyeti ................................................................... 271

SONUÇ .................................................................................................................................. 278

KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 280

EKLER .................................................................................................................................. 295

ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................................... 312

XI

KISALTMALAR

A. DVN. MKL: Sadâret Divan-ı Hümayun Kalemi Mukavele Kısmı

A.AMD: Sadaret Âmedî Kalemi

A.DVN: Sadaret Divan (Beylikçi) Kalemi

A.DVN.MHM: Sadaret Divanı Hümayun Mühimme Kalemi

A. MKT: Sadareti Evrakı Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı

A. MKT. MHM: Sadâret Mektubi KalemiMühimme Kalemi Evrakı

A. MKT. MVL (des): Sadâret Evrakı Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı

A. MKT. UM: Sadâret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât

A.MKT. NZD: Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Nezâret ve Devâi

A.TŞF: Sadaret Teşrifat Kalemi Belgeleri

BEO: Babıali Evrak Odası

bkz.: Bakınız

BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. : Cilt

C.AS: Cevdet-Askeri

C.ADL: Cevdet-Adliye

C.DH: Cevdet Dâhiliye

çev : Çeviren

DH. İD: Dâhiliye Nezâreti İdare Kısmı

DH. MKT: Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi

DH. MUİ: Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye İdaresi

DH. SN. THR: Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus İdare-i Umumiyesi

DH. SYS: Dâhiliye Nezâreti Siyasî Evrak

XII

DH. ŞFR: Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi

DH.İ.UM.EK: Dahiliye İdare-i Umumiye Ekleri

DH.MTV: Dahiliye Mütenevvia Kısmı Belgeleri

DH.TMİK.M: Dahiliye Nezâreti Tesrî-i Muamelât

DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Ansiklopedisi

Ed./Eds: Editör/Editörler

HAT: Hatt-ı Hümayun

Haz: Hazırlayan

HR. SYS: Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Evrakı

HR. TO: Hâriciye Nezâreti Tercüme Odası

İ. DH: İrâde-Dâhiliye

İ. DUİT: Dosya Usulü İradeler

İ. HR: Hariciye Nezâreti İradeleri

İ. Hus: Hususî İradeler

İ. MMS: İrâde -Meclis-i Mahsus

İ. MV: İrade Meclis-i Vükela

İ. MVL: İrâde-Meclis-i Vâlâ

İ. ŞD: İrâde-Şurâ-yı Devlet

İA: İslam Ansiklopedisi

İSAM: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi

MB: Mâbeyn Evrakı

MC_Yz: Taksim Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet Yazmaları

ML MSF.d: Maliye Nezâreti Mesârifat

MV: Meclis-i Vükela Mazbataları

MVL: Meclis-i Vâlâ Evrakı Zabıt Cerideleri Hülasaları

No./nr: Numara

XIII

OTAM: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama

Merkezi Dergisi

s: Sayfa

S.D.A.O: Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye

sa: Sayı

ŞD: Şurâ-yı Devlet Evrâkı Tahrirat Kalemi

TTK: Türk Tarih Kurumu

TV: Takvim-i Vekayi

t.y: Tarihsiz/tarihi Yok

Y:A. HUS: Yıldız Sadaret Hususi Evrak

Y.A.RES: Yıldız Sadaret Resmi Evrak

Y. PRK. UM: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilâyetler Tahrirâtı

Y. PRK. ZB: Yıldız Perakende Evrakı Zaptiye Nezâreti Maruzatı

Y.PRK. HR: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzat

Y.PRK.MK: Yıldız Perakende Evrakı -Müfettişlikler ve Komiserlikler

Tahrirâtı

Yay. Haz: Yayına Hazırlayan

1

GİRİŞ

Mehmed Namık Paşa, aslen Konyalı (Konyevî) bir aileye mensuptur. Tam

ismi Mehmed Emin Namık’dır. Bununla birlikte resmi belgelerde adı genellikle

Namık, nadir olarak Mehmed Namık olarak zikredilmişti. Kendisine ait mühürde ise

adı Mehmed Namık olarak kaydedilmiştir.1 Arapça kaynaklarda ismi Muhammed

olarak zikredilmiştir.2 Mehmed Namık, 1804 yılında İstanbul’da doğmuştur.

Dedesinin adı Hasan, Babası Hacegân-ı Divan-ı Hümayun’dan Halil Ramiz Efendi,

annesi Rifat Hanım’dır.3

Mehmed Namık, on dört yaşında itibaren Divan-ı Hümayun Kalemi’ne

mülazım olarak devam etmeye başlamıştır. Bu esnada dinî ilimlerin yanı sıra Arapça,

Farsça ve Fransızca tahsil etmiştir.4 1821 Rum İsyanı sürecinde yeni oluşturulan

Tercüme Odası‘nın en başarılı mensupları içinde yer almıştır. Bu kurumda tercüman

Bulgarzade Yahya Efendi ve diğer hocalardan aldığı derslerle Fransızcasını

ilerletmişti. Mehmed Namık Efendi kısa sürede diplomaside kendini göstermiştir.

Nitekim 1826’da Akkirman’da Osmanlı–Rus temsilcileri arasında yapılan

görüşmelerde Fransızca tercümanı sıfatıyla görev almıştır.5

1 Mehmed Namık mühürlü belge için bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Hariciye

(İ.HR), no. 83/4040.

2 Abbas Azzawi, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), c. 7, The Trading and Printing

Company Ltd., Baghdad 1935-1956, s. 89.

3 Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. 32,

(2006), s. 379.

4 BOA, Dahiliye Nezareti Sicil-i Ahval Defterleri (DH.SAİD), no. 2-115; Ahmed Cevdet, Tarih-i

Cevdet, Dersaadet 1312, Matbaa-i Amire, c. 12, s. 191.

5 BOA, DH.SAİD, no. 2-115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

2

Mehmed Namık Efendi, Yeniçeri Ocağı kaldırıp yerine Asakir-i Mansure

teşkilatının kuruluşu esnasında6 askerin talim ve terbiyesi için gerekli

talimatnamelerin Fransızca’dan tercümesinde görev almıştır. Buradaki gayreti onun

kalemiyeden askeriyeye geçişini sağlamıştır. Serasker Hüsrev Mehmed Paşa’nın

talebiyle Daire-i Askeriye’ye naklolunmuş7; 1827’de Alay Eminliği ile taltif

edilmiştir.8 Namık Efendi, 1828’de Fesli Alay’ın kaymakamlığına tayin edilmiştir.

9

Namık Efendi’ye 1829 Edirne Antlaşması’nın imzalanması sonrası10

tekrar

diplomasi görevi verilmiştir. Rus askerinin tertibat ve nizamatını öğrenmek

vazifesiyle St. Petersburg Sefiri Halil Rifad Paşa’nın maiyetine Ateşemiliter olarak

gönderilmiştir.11

Bu görev ardından yeni teşekkül eden Üçüncü Hassa Alayı

Miralaylığı’na tayin edilmiştir (1829).12

Namık Paşa’nın dil bilmesi ve dirayetli kişiliği dikkate alınarak, 1830’da Rus

elçisi Bouteniev’i karşılamak ve ona mihmandarlık etmek üzere Silistire’ye

gönderilmesi uygun bulunmuştur. Bu arada Namık Paşa’nın diplomaside olduğu gibi

askeriyede de yükselişi sürmüştü. Nitekim 1832’de İkinci Hassa Alayı Mirlivalığı’na

6 Abdülkadir Özcan, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, c. 3, (İstanbul 1991), s. 457-458;

Gültekin Yıldız, Neferin Adı Yok, Kitapevi Yay., İstanbul 2009.

7 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

8 BOA, DH.SAİD, no. 2-115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191, Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, s.

379.

9 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

10 Şerafettin Turan, “Edirne Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. X,

(İstanbul 1994), s.442-443.

11 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

12 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191-192.

3

tayin edildi ve Piyade Üçüncü Hassa Alayı gibi Dördüncü Hassa Alayı oluşturma

görevi de kendisine verildi.13

Mehmed Namık Paşa Osmanlı Devleti’ni uzun süre meşgul eden Mısır Valisi

Mehmed Ali Paşa isyanı sırasında çok kritik görevler üstlenmiştir. Aşağıda ilgili

bölümde ayrıntılı ele alacağımız üzere Babaili, Mehmed Ali’ye karşı İngiltere’nin

yardımını sağlamak amacıyla Londra’ya lisan bilir bir elçi tayinine karar vermişti.

Bu maksatla Kaymakam Paşa nezdinde Şeyhülislam ve Seraskerin katılımı ile

yapılan toplantıda Londra‘ya hem lisan bilen hem de söz anlar dirayetli bir kimse

olarak Namık Paşa’nın gönderilmesi uygun bulundu. Bu karar Sultan II. Mahmud

tarafından da onaylandı. Namık Paşa’nın Londra’da yürüteceği faaliyetler hakkında

kendisine bir talimatname verildi.14

Namık Paşa bu diplomatik seyahatinde Viyana’dan ve Paris’te temaslarda

bulunmuştu. Kendisi Viyana’da bulunduğu sırada dönemin en önemli devlet

adamlarından olan Prens Metternich ile görüştü. Oradan Londra’ya geçti. Burada üst

düzey temaslarda bulunarak Osmanlı’nın tezlerini anlattı; İngiltere’nin desteğini

sağlamaya çalıştı.15

Namık Paşa İstanbul’a dönmeden önce Paris’e uğramış ve orada kaldığı

sürede Fransa Kralı ve önde gelen ricali ile birçok defalar Mısır Meselesi hakkında

görüşmüşler yapmıştır. Bundan sonra Fransız Başvekili ile Dışişleri Bakanı’ndan

aldığı mektuplarla yola çıkan paşa Frankfurt ve Berlin yoluyla Petersburg’a hareket

etmiştir. Görevi biten ve İstanbul’a gelen Namık Paşa, temaslarını bizzat Sultan II.

Mahmud’a anlatmıştır.

Namık Paşa, Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi Paşa ile birlikte 1834’te

açılan Harbiye Mektebi’nin tanzim ve idaresinde görev almıştır. Burada başarı

13

Şehabeddin Akalın , “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, sa. IV/7, (İstanbul 1953), s.128;

Abdullah Saydam, Aynı Madde, s. 379.

14 Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları (MC_Yz), K. 35 vr. 2b-3a.

15 BOA, Hattı Hümayun (HAT), no. 1265/48980-E.

4

gösterince 1836’da Tahir Paşa ile birlikte Trablusgarb’a giderek vilayetteki isyan ve

kargaşaya son vermek için düzenlenen askeri harekâta katılmıştır. Ardından vezir

rütbesiyle Arabistan Ordusu Müşirliği’ne gönderilmiştir. Sonra Irak ve Hicaz

Müşirliği, peşinden de Bağdat Valiliği uhdesine verilmiştir. Arabistan Müşirliği

esnasında buralarda düzenli askerî teşkilatın kurulması ile Kudüs ve Lübnan’daki

isyanların bastırılmasında ve devlet otortesinin sağlanmasında önemli hizmetleri

görülmüştür.16

Mehmed Namık Paşa, 9 Mayıs 1853 Ticaret Nazırlığı’na getirilmiştir. Bu

esnada 1853-1856 Kırım Savaşı’nın ağır masrafları nedeniyle hazinede sıkıntı

yaşanınca dış borç bulabilmek maksadıyla Paris ve Londra’ya gönderilmiştir. 17

Bu

görevi ardından Namık Paşa Hüdavendigar ve Kastamonu valiliklerinde

bulunmuştur. Paşa bu valilikler ardından tekrar Arabistan bölgesine yollanmıştır.

Nitekim Mekke-i Mukerreme Şeyhülharemeynliği ve Aktar-ı Yemaniyye Nezareti

birlikte olduğu halde Habeş ve Cidde Valiliği’ne görevlendirilmiştir. Namık Paşa

merkezde bir süre Dar-ı Şura-yı Askeriye riyaseti görevini sürdürdükten sonra

Bağdat Valiliği’ne tayin edilmiştir. Paşa’nın görevi alanına Basra ve Musul da ilhak

edilmiştir.18

Mehmed Namık Paşa Bağdat Valiliği’nden sonra; 1868 yılında Karadeniz ve

Akdeniz Boğazları Muhafızlıkları’yla ve Tophane Müşirliği beraber olarak

Seraskerlik makamına getirilmiştir. 1871’de Şura-yı Devlet Reisi olan Namık Paşa,

1872’de Bahriye Nazırı olarak atanmıştır.19

16

Şehabeddin Akalın, Ayni Makale, s. 136-139.

17 Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı

Makale, s. 143; Candan Badem,“Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç Arayışı (1853-

1854)”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 68-69.

18 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa.

II/7, (1942), s. 225.

19 Ahmed Cevdet (Paşa), Aynı Eser, s. 193-194.

5

Devlette kritik zamanlarda önemli görevler üstlenen Namık Paşa 1876’da

Kanun-ı Esasi’nin ilanı ardından Meclis-i Vükela’ya memur edilmiştir. 1877 yılında

Hazine-i Hassa Nazırlığı’na tayin edildiğinde aynı zamanda Sultan II.

Abdülhamid’in emriyle 93 Harbi sonucunda Rusya ile yapılacak mütareke ve sulh

müzakereleri için Server Paşa ile beraber ikinci murahhas olarak Rumeli’de Kızanlık

Kasabası’na gönderilmiştir.20

Beş Padişah döneminde uzun süre devlet kademelerinde güvenilir kişiliği ve

bilgi birikimi ön plana çıkarılarak görevler verilen Mehmed Namık Paşa’ya

vezaretteki kıdeminden dolayı Şeyhü’l-Vüzerâ unvanı layık görülmüştür. Avrupa

gazetelerinde yer alan bilgilere göre Namık Paşa 1.77 cm boyunda, nazik ve akıllı bir

devlet adamıydı. Paşa başına püsküllü kırmızı fes takıyordu.21

Paşa hayatının son beş senesini istirahatle geçirmiştir. Nihayet 14 Eylül 1892

Salı günü Kabataş’taki konağında vefat etmiştir. Konağının bulunduğu

Gümüşsuyu’nda sokak günümüzde Namık Paşa Yokuşu olarak anılmaktadır.

Cenazesi konağından kaldırılarak büyük bir merasimle Kabataş İskelesi’ne getirilmiş

ve orada Şirket-i Hayriye’nin 15 numaralı istimbotuyla Üsküdar’a nakledildikten

sonra namazı Valide Cami’nde kılınmıştır. Namık Paşa Karacaahmet kabristanına

defnedilmiştir. Paşa’nın cenaze masrafları Sultan II. Abdülhamid tarafından

karşılanmıştır.22

Mehmed Namık Paşa dört defa evlenmiştir. Hanımlarının isimleri Hoşnihan,

Mahinur, Melek ve Gülfidan’dır. Paşa, boşandığı Gülkfidan Hanım hariç diğer üç

hanımından toplam on bir evlat sahibi olmuştur. Çocuklarının isimleri ise Halil,

Cemil, İbrahim, Ali, Ahmet Şakir ve Übeydullah, Nesime, İffet, Besime, Sıdıka ve

20

Şehabettin Akalın, Aynı Makale, s. 145.

21 Cambridge Chronicle and Journal, Friday, 10 October 1834.

22 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 194.

6

Hatice Huriye’dir.23

Bu on bir evladından beşi Paşa’nın sağlığında vefat etmiştir.24

Bugün torunları Türkiye, Mısır, Ürdün, ABD, İngiltere, Fransa ve Hindistan'da

yaşamaktadır.

23

Ahmet Nuri Sinaplı, Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa, Yenilik Basımevi, İstanbul

1987, s. 7-8. Namık Paşa’nın çocuklarından Sıdıka ve Hatice’ye devlet şefkat nişanı verilmiştir:

BOA, İ.DH, no. 1066/83634.

24 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 268.

7

BİRİNCİ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREV ve

FAALİYETLERİ

A- MISIR MESELESİ ve MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İLK

DİPLOMATİK FAALİYETLERİ

1- Mısır Meselesinin Ortaya Çıkışı

Osmanlı Devleti XIX. Yüzyıla girerken bir taraftan reform çabaları sürerken,

bir taraftan da çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Bu sorunların çözümünde

askerî tedbirler yanında diplomasi de etkin olarak kullanılmaya çalışılıyordu. Sultan

III. Selim (1789-1807)’in Nizam-ı Cedid reform programı çerçevesinde Avrupa’da

daimî elçilikler açılmış diplomasi etkin kullanılmaya çalışılmıştır.25

Diplomasideki

bu değişimin 1821 Rum İsyanı sürecinde daha da hızlanmıştır. Nitekim Mehmed

Namık Efendi başta olmak üzere yeni kuşak hariciye mensupları ön plana çıkmıştır.

Ancak Rum İsyanı gailesi daha atlatılamadan bu sefer Osmanlıyı 1831-1841 yılları

arasında on sene meşgul eden uluslararası sorunlardan biri olan Mısır Meselesi patlak

vermiştir. Dönemin önde gelen diplomatlarından Mehmed Namık Paşa çok önemli

misyonlar üstlenecektir. Paşa’nın bu alandaki başarıları devletin dikkatinden

kaçmamıştır.

25

Geniş bilgi için bkz. Ercüment Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve

İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri, 1793-1821, Ankara 1968; Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve

Sefaretnameleri, TTK Yay., Ankara 2008.

8

Osmanlı’nın önemli eyaletlerinden olan Mısır, 1798’de Fransa tarafından

işgal edildi. Napolyon Bonapart, Fransa’yı bir sömürge imparatorluğu haline

getirme arzusundaydı. Bu amaçla Akdeniz’deki Fransız etkisinin artırması ve

İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgelerine giden yolunu kesmesi amacıyla Mısır’ı

işgal etti.26

İşgal sonrasında Osmanlı Devleti Fransızları Mısır’dan çıkarmak için

İngiltere ve Rusya ile ittifak yaptı ve asker sevkine başladı.27

Bu esnada Kavala’dan

gönderilen küçük askeri birlik içersinde bulunan Mehmed Ali (Paşa)28

1801’de

Mısır’a ulaşmıştı. Mehmed Ali, Fransızlara karşı yürütülen mücadelede gösterdiği

başarılar üzerine kısa süre içinde terfi etti ve akabinde bölgede bulunan Arnavut

birliklerinin ikinci kumandanı olarak tayin edildi.29

Fransızların Mısır’dan

çıkarılmasından sonra bölgede hâkim olmak isteyen gruplar arasındaki iktidar

mücadelesine Mehmed Ali de katılmış ve kısa sürede önemli başarılar elde etmişti.

Mısır’ın son valileri olan Hüsrev Mehmed, Tahir, Ali ve Hurşit paşaları çevirdiği

26

Enver Ziya Karal, Fransa, Mısır ve Osmanlı İmparatorlugu, TTK, İstanbul 1938; Ahmet Fuat

Mütevelli, “Bazı Osmanlı Belgeleri Işığı Altında Mısır’a Yapılan Fransız Saldırısına Karsı Osmanlı

Devleti’nin Tutumu”, 5. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1989, s.459-464; Enver Ziya

Karal, Selim III’ün Hatt-ı Humayunları, Türk Tarih Kurumu (TTK), Ankara 1999; İsmail Soysal,

Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–1802), TTK, Ankara 1999.

27 Osmanlı ile İngitere ve Rusya arasında yapılan ittifaklar için bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır

ve Osmanlı İmparatorluğu: 1797-1802, İÜEF Yayınları, İstanbul 1939, s. 1-230.

28 Mehmed Ali, 1769 yılında Kavala'da doğmuştur. Bazı eserlerde Arnavut asıllı olduğu yazılmışsa da

oğlu İbrahim Paşa’nın ifadesine göre Mehmed Ali Paşa yüzlerce yıl önce Konya’dan Kavala’ya gidip

yerleşmiş bir Türk ailesine mensuptur: Sinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, İslam Ansiklopedisi

(İA), VII, Ankara, 1945, s.566; Fahir Armaoglu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara

2003, s. 194; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V, TTK, Ankara 1995, s.125.

29 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam

Ansiklopedisi (DİA), c. XXV, İstanbul 2002, s. 62.

9

entrikalarla bertaraf ettikten sonra Mısır’da, hemen hemen müstakil bir idare kurmayı

başardı.30

Mehmed Ali Paşa 1805 yılında senelik vergi vermek, Hicaz’ı Vahhabilerden

kurtarmak şartıyla Mısır Valiliği’ne atandı31

ve Mısır’da yeni bir döneme girilmiş

oldu.32

Mehmed Ali Paşa Mısır’da uzun vadeli idari ve iktisadi reformlara girişti. Bu

çerçevede merkezi bir ekonomik sistem uygulayarak arazi üzerinde kontrol

oluşturdu. Vakıf arazilerini vergiye tabi tutarak kendisi için bir tehlike olarak

gördüğü ulemanın gücünü kırma yoluna gitti. Diğer taraftan Memlük beyleriyle

mücadeleye devam ederek, 1808-1810 yılları arasında bunları etkisiz hale getirdi.33

Bu arada Bâbıâli’nin ısrarlı talepleri üzerine Arabistan’da Vahhabilere yönelik bir

askeri harekât gerçekleştirerek, 1818 yılı sonuna kadar devam eden bu mücadeleyi

başarılı bir şekilde tamamladı. Bu son gelişme kendisine İslam âlemi nazarında

pirestij kazandırdığı gibi Kızıldeniz’e yönelik ticarî bir açılıma girmesini sağladı.34

Osmanlı Devleti Mart 1821’de başlayan Yunan isyanı’nın bastırılmasında

Mehmed Ali Paşa’dan yardım istedi.35

Mehmed Ali Paşa ileri sürdüğü birtakım

30

Sinasi Altundağ, “Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Suriye’ye Tecavüzünden Evvel

Suriye İşlerine Müdahale Ettiğini Gösteren Bir Takrir”, Tarih Vesikaları, c. I/1(16), (Ağustos 1955),

s.16–18.

31 Sinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, s. 567; Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı

Mısır Meselesi 1831-1841, TTK, Ankara 1988, s. 25; Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian

Question (1831-1841), Eren Yayınları, İstanbul 1998, s. 35-36.

32 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 42-43; Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı

İmparatorluğu: 1797-1802, s.101.

33 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, s. 63.

34 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, Aynı Madde, s. 63; İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun

Yüzyılı, İstanbul 2006, s. 53; Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara

2003, s. 197.

35 Osmanlı Devleti, Rum isyanını bastırmak için gerek karada ve gerekse denizde aldığı onca tedbir ve

yaptığı masrafa rağmen arzu ettiği başarıyı elde edememiştir. Durum gittikçe kötüleşiyor ve Avrupa

devletlerinin müdahaleleri artıyordu. Biran önce başarının sağlanması için Mısır Valisi Mehmed Ali

10

taleplerinin yerine getirilmesi karşılığında yardımda bulunabileceğini ifade etti. Bu

isteklerin arasında oğlu İbrahim Paşa’nın Mora Valisi olarak atanması dikkati

çekmektedir. Mehmed Ali Paşa’nın, Yunan İsyanı’nın bastırılmasında güçlük çeken

Osmanlı Devleti’ne yardım etmek için ileri sürdüğü talepler aslında kendisinin nüfuz

sahasını genişletmek ve Doğu Akdeniz ticaretini kontrol ederek uzun vadede

gerçekleştirmek istediği müstakil bir devlet emelinin maddi altyapısına dayanak

sağlamak amacına matuftu.36

Yunan isyanı devam ederken Osmanlı Devleti 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı

lağvetti. 1827’de donanması İngiliz, Fransız ve Rus ortak donanması tarafından

Navarin Limanı’nda yakıldı. 37

Müteakiben 1828’de Osmanlı-Rus Savaşı patlak

verdi. Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa arasındaki güvensizlik,

esasında Mehmed Ali’nin Avrupalı güçlerin baskısı karşısında bağlı bulunduğu

devletinden izin almayarak askerlerini Agustos 1828’de Mora’dan çekmesiyle daha

da derinleşti.38

Osmanlı Devleti bu dönemde askeri, siyasi ve mali açılardan çok zor günler

geçirmekteydi. Bu durumdan yararlanmak isteyen Mehmed Ali Paşa bölgesinde

otoritesini artırmaya çalıştı. Bu amaçla Suriye’ye müdahalelerini artırdı.39

Paşa’dan isyanın bastırılması için yardımı talep edilmiştir. Böylece Rum İsyanı’nın kısa sürede uluslar

arası bir hususiyet kazanmasında Mehmed Ali Paşa’nın bölgeye güçlü bir şekilde müdahalesinin

önemli katkısı olmuştur: Ali Fuat Örenç, Balkanlarda İlk Dram: Unuttuğumuz Mora Türkleri ve

Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan, BKY Yay., İstanbul 2009, s. 65.

36 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 43.

37 Atatürk Kitaplığı, Muaalim Cevdet Yazmaları (MC_Yz), K. 35, s. 22-25.

38 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 47-49.

39 Mehmed Ali’nin Mısır’da başladığı ıslahat, yaptığı daimi harpler, çok büyük miktarda para sarfına

neden oluyordu. Ayrıca Mısırlı çiftçilerin ağır vergilerden şikayetleri; Bâbıâli ile Akka Valisi

Abdullah Paşa arasında ihtilaf sırasında Abdullah Paşa’ya vermiş olduğu 11.000 kese burcun

ödenmemesi; Abdullah Paşa’nın Mısır’a gönderilen ipek böceği tohumunun Mısır’a gönderilmesini

durdurması; Abdullah Paşa’nın Mısır ihracatının Sina Yarımadası’nın üzerinden yapılmasını teşvik

etmesi gibi çeşitli sebeplerden ötürü Mehmed Ali Paşa Suriye’yi ilhak etmek istemekteydi: Şinasi

11

Avrupada’da da durum karışıktı. Fransa’da Temmuz 1830 İsyanı patlamıştı. Mehmed

Ali Paşa Osmanlı’nın ve Avrupa’nın bu karışık durumundan yararlanarak Mora’ya

karşılık Suriye’yi istedi. Babıali, Paşa’nın bu isteğini reddetti. Buna karşılık

kendisine Girit Adası tevcih edildi ise de bununla yetinmedi. Mehmed Ali Paşa,

Akka Valisi Abdullah Paşa ile aralarından çıkan bir ihtilaf bahanesiyle büyük bir

orduyla Suriye’yi işgale girişti.40

2- Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’yi İşgali ve Anadolu Üzerine

Yürümesi

Nihayet Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Mısır ordusuyla 1831

senesinde Suriye’ye saldırdı. Mısır askerleri Kudüs, Nablus, Sur, Sidon, Beyrut ve

Trablus şehirlerini ele geçirdi. Babıâli’nin sorunu anlaşma yoluyla çözmek için

gerçekleştirdiği girişimler olumlu netice vermedi. Bunun üzerine Ağa Hüseyin Paşa

kumandasında bir Osmanlı Ordusu bölgeye gönderildi. Diğer taraftan Mehmed Ali

ve İbrahim paşalar çıkarılan bir fermanla âsi ilan edildiler. Taraflar arasında Nisan

1832’de gerçekleşen ilk askeri mücadeleden Mısır birlikleri galip çıktı. Akka Kalesi

altı aylık bir kuşatma neticesinde İbrahim Paşa idaresindeki Mısır kuvvetlerinin eline

geçti. Bundan sonra İbrahim Paşa kendisine karşı gönderilen Halep Valisi Mehmed

Paşa kumandasındaki öncü birlikleri ve akabinde Hüseyin Paşa kumandasındaki

Osmanlı ordusunu 29 Temmuz’da Beylân’da yendi. Mısır askeleri bu başarı ardından

ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan Konya istikametinde ilerlemeye devam etti.

Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali.., s. 36-37; Şinasi Altundağ, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın

Suriye..., s. 16.

40 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde

Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. II/12, (Ankara

1943), s. 441-442. Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’ye yönelik emelleri, ele geçirmedeki amacı ve buna

yönelik girişimleri hakkında geniş bilgi için bkz. Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian

Question (1831-1841), s. 51-59.

12

Mısır birlikleri Adana, Urfa ve Maraş taraflarını da elde ederek Anadolu’nun içlerine

ulaşmış oldular.41

Mısır askerleri Konya’da Sadrazam ve Serasker Reşid Mehmed Paşa

kumandasındaki Osmanlı Ordusu ile yaptıkları savaştan galip gelerek Sadarazamı

esir aldılar (21 Aralık 1832). Bu galibiyetten sonra Kütahya’ya kadar ilerleyen

İbrahim Paşa’nın İstanbul’a kadar yolu açıldı. Bu durumdan tedirgin olan Avrupa

Devletleri müdahaleye başladılar. Sorun bir anda Avrupa meselesi haline geldi.42

Mısır kuvvetlerinin Anadolu’da ilerleyerek İstanbul’u tehdit eder bir hale gelmesi

karşısında Avrupa’nın büyük devletleri öncelikle, fiili bir müdahale yerine siyasî

olarak baskı yapmayı tercih ettiler. Fransa Baron Roussin’i, Avusturya Baron

Stürmer’i, İngiltere Lord Ponsonby’i Rusya ise Muraviyev ve sonra Kont Orlof’u

özel yetkilerle İstanbul’a gönderdi. Bu şekilde Mehmed Ali Paşa üzerine siyasî baskı

da yoğunlaştı.43

Gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti Tophane Müşiri Halil Rifad Paşa ve

sonraları Tanzimat sürecinin büyük ismi olacak olan Âmedci Mustafa Reşid Bey

(Paşa)’i44

Mehmed Ali Paşa ile anlaşmak üzere Mısır’a gönderdi. Bu esnada

Mehmed Ali Paşa Osmanlı delegelerinden Mısır’ın bağımsızlığını da içeren çeşitli

taleplerde bulunmuştu. Söz konusu taleplerinin yetkilerini aşması üzerine Mustafa

Reşid Bey (Paşa) durumu görüşmek için tekrar İstanbul’a döndü. Burada kendisine

verilen yeni talimatname ile 29 Mart 1833’te Kütahya’da bulunan İbrahim Paşa’nın

yanına gitti. Yapılan görüşmelerde İbrahim Paşa’nın hiçbir şekilde taviz vermemesi

karşısında, elindeki talimatnamenin dışına çıkan Reşid Bey, Halep ve Şam dışında

Adana’nın da İbrahim Paşa’ya bırakılmasını kabul etmek durumunda kaldı. Sultan II.

Mahmud ilk başta İbrahim Paşa’nın taleplerini onaylamak istememişse de İngiltere

41

Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 53-63

42 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, c. XXI, (İstanbul 2002), s. 331.

43 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, s. 571.

44 Kemal Beydilli, “Mustafa Reşid Paşa”, DİA, c. XXXI, (İstanbul 2006), s. 348.

13

ve Fransa’nın baskıları, Rusların Boğazlara yeni bir filo göndermesi ve diğer siyasî

gelişmeler nedeniyle durumu kabullenmek zorunda kaldı. Bu gelişmeler üzerine

çıkarılan bir fermanla kendilerine gerekli yetki verildi (6 Mayıs).45

Son durumda, özellikle Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Temmuz 1833

tarihinde yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın içeriği ve bu antlaşma uyarınca Rus

askerinin Boğazları geçerek karaya asker çıkarması Mısır Meselesi yanında bir de

Boğazlar sorunun doğmasına neden oldu.46

Mısır Meselesinin ilk döneminde Osmanlı Devleti, Mehmed Ali Paşa’ya karşı

dönemin büyük devletlerinden sağlayacağı siyasî ve askerî desteğe önem verdi.

Babıâli meselenin kendi lehine kesin bir şekilde çözülmesinde ciddi bir etki

yapacağına inandığından birtakım diplomatik girişimler başlattı. Özellikle 1827

Navarin faciasından sonra Fransa’nın Mısır ile yeniden yakınlaşması ve Osmanlı

toprağı olan Cezayir’i 1830’da işgal etmesi karşısında İngiltere politikası ön plana

çıktı. Osmanlı, Mısır ve Cezayir gibi siyasî konularda İngiltere’nin siyasi ve askeri

desteğini sağlamayı uygun buldu. Bu amaçla Namık Paşa’nın Londra’ya

gönderilmesine karar verildi.

3- Mehmed Namık Paşa’nın Diplomatik Görevle Avrupa’ya

Gönderilmesi Kararının Alınışı

a- Mehmed Namık Paşa’nın Geçici Elçi Olarak Londra’ya

Yollanması Kararı

Mısır askerlerinin Anadolu’ya doğru ilerlemesini durdurmak üzere gönderilen

Osmanlı ordularının birbiri arkasına başarısız olmaları karşısında II. Mahmud,

Mehmed Ali Paşa karşısında Avrupa’nın desteğini sağlamak için harekete geçti. Bu

amaçla Ağustos 1832’de doğrudan İngiliz elçisi Stanford Canning ile yaptığı bir

45

Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, s. 332.

46 Kemal Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, c. XVIII, (İstanbul 1999), s. 488-490.

14

görüşmede Osmanlı-İngiliz ittifakının yapılmasını ifade etti. II. Mahmud’un bu

ittifaktan beklentisi Mehmed Ali Paşa’ya karşı kullanılmak üzere İngiltere’nin askerî

yardımda bulunmasıydı. Buna göre İngiliz Donanması Mehmed Ali’nin deniz

gücünün yok edilmesinde kullanılacaktı. Osmanlı Devleti gerekirse yapılacak askerî

operasyonda İngiltere’nin masraflarını da karşılayacaktı. Bahsi geçen görüşmede

Canning böyle bir ittifak için açıkça söz vermekten kaçındı. Ancak bu teklifi

Londra’da İngiliz Hükümeti’nin dikkatine sunacağını ifade etti. II. Mahmud ise

İngiliz Donanması desteğine karşılık birtakım ticarî ayrıcalıklar verilmesini de

gündeme getirdi.47

İbrahim Paşa’nın Beylân’da Osmanlı ordusunu yenerek ilerlemesini devam

ettirdiği sırada Mehmed Ali Paşa doğrudan Kaptanıderya Ahmet Fevzi Paşa’ya

gönderdiği bir mektup aracılığı ile barış için müzakere talebinde bulundu. Mehmed

Ali Paşa’nın teklifinin değerlendirilerek arka planının anlaşılması için, önemli devlet

adamlarının katılımıyla bir Meşveret Meclisi toplandı. Bu mecliste gündeme gelen

konulardan biri de İngiltere’ye donanma yardımı için müracaatta bulunulması

hususuydu. Mecliste hazır bulunan devlet ricali İngiltere’den tedarik olunacak 10-15

savaş gemisinin Fransa’nın Mehmed Ali’ye yapacağı herhangi bir asker veya

donanma yardımını önleyeceği düşüncesindeydiler. Meclisteki hâkim görüşe göre

beş-on gün içinde Londra’ya ulaşacak olan Canning, İngiliz Hükümeti nezdinde

Babıâli’nin istekleri lehinde faaliyetlerde bulunacaktı. Ayrıca Viyana’da bulunan

Osmanlı elçisi Mavroyani Bey de Londra’ya geçerek konu hakkında gerekli

teşebbüslere başlayacaktı. 48

Meşveret Meclis’nin bir diğer önemli gündem madesi bizzat Sultan II.

Mahmud’un istedi üzerine Londra’ya özel yetkiye sahip bir memurun gönderilmesi

47

Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 83.

48 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde

Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. III/12, Ankara

1943, s. 443-444; Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 84-85;

Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c. IV/7, (İstanbul 1953) s. 129.

15

konusu olmuştu. Mecliste bu görev için Mehmed Namık Paşa’nın ismi üzerinde karar

kılındı. Bu tercihte zeki ve yabancı dillere vâkıf olduğu ifade edilen Namık Paşa’nın

askeri sınıfa mensup bulunmasının bir engel olmayıp aksine Avrupa’da askerlerin bu

tür vazifelerde görevlendirildiklerine de vurgu yapıldı.49

b- Namık Paşa’ya Verilen Talimatname

Mısır Meselesinde İngiltere’nin askerî ve siyasî desteğini temin maksadıyla

Londra’ya gönderilmesine karar verilen Namık Paşa’ya İngiltere Kralı’na verilmek

üzere hususî bir mektup hazırlandı.50

Ayrıca yola çıkmadan önce Namık Paşa’ya ifa

edeceği görevin içeriği ve nasıl hareket edeceğini gösteren bir talimatname de

kaleme alındı.51

Esas olarak on maddede özetlenebilecek bu talimatnamenin girişinde Namık

Paşa’nın İngiltere’ye gönderilmesine sebep teşkil eden asıl konu yani İngiltere’den

donanma yardımı sağlanmasına açıklık getirmekteydi. Alınan fetva gereği Mehmed

Ali Paşa isyanının bastırılması için Osmanlı kara ve deniz gücünün takviyesine

çalışıldığı vurgulanıyordu. Ayrıca bir süre önce Yunan İsyanı meselesi için

İstanbul’da İngiliz elçisi Canning ile yapılan gizli görüşmede Mehmed Ali Paşa

49

BOA, HAT, no. 1170/46302; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde

Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s.

443-444.

50 Şinasi Altundağ, Aynı Makale, s. 442

51 BOA, HAT, no. 907/39759; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde

Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”,

Tarih Vesikaları, c. II/12, (1943), s. 445-448’de yer alan talimnamenin BOA, HAT, no. 20339

numaralı belge olduğu ifade edilmiştir. Ancak bizim arşivde ulaşamadığımız bu belge esas itibariyle

talimat müsveddesinin kısa bir suretidir. Nitekim içerik olarak aşağıda inceleyeceğimiz mufassal

Talimatname ile mukayese edildiğinde Cezayir meselesinde İngiltere’nin desteğini elde etmesi gibi

bazı maddelerin söz konusu muhtasar talimatnamede yer almadığı görülmektedir. Bu nedenle biz

HAT, no. 907/39759 numaradaki talimnameyi esas alarak değerlendirdik.

16

isyanın bastırılması amacıyla öncelikle Mısır Valisi’nin donanma gücünün ortadan

kaldırılmasının gerekli olduğunun belirtildiğine dikkat çekilmekteydi. Fakat birtakım

sebeplerden dolayı Osmanlı Donanması’nda yeterince savaş gemisi

bulunmamaktaydı.52

Bu nedenle ilk olarak Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi

için İngiltere’den 15 savaş gemisi tedarikine çalışılacaktı. Bu gemilerin masrafları

Osmanlı Devleti tarafından karşılanacak, buna mukabil iki taraf arasında ticarî

münasebetlerde karşılıklı kolaylık sağlanması için gerekli çalışmalar yürütülecekti.

Talimatnamede Namık Paşa’dan, daha önce İngiliz elçisine söylenen

Mehmed Ali Paşa’nın donanmasında istihdam edilen Ege Adaları Rum denizcilerin

önlenmesi konusunun da teşebbüste bulunması istenmekteydi. Yapılan görüşmelerde

Londra’ya dönen Canning’in iki ülke arasındaki dostluğun gereği olarak bahsi geçen

konularda gerekli teşebbüslerde bulunacağı sözünü verdiği belirtiliyordu. 53

Namık Paşa’dan Londra’da temasları esnasında, bağımsız Yunanistan ile sınır

müzakerelerinde söz konusu olan İzdin nahiyesi ile Galos’un karşısındaki adalar

hususunda müzakerelerde bulunmak maksadıyla daha önce Londra’ya gönderilen

Mavroyani Bey54

ile iş birliği yapması istenmekteydi.

Talimatnamede ayrıca Namık Paşa’ya bir süreden beri İngiltere ve Fransa’nın

siyasî olarak birlikte hareket ettikleri; Fransa’nın ise Mehmed Ali Paşa’ya yöneldiği,

Avrupa’nın önemli iki devleti arasındaki bu uyum nedeniyle İngiltere’nin

Osmanlı’nın istediği gemileri vermeye yanaşmak istemeyebileceği ihtimali de

hatırlatılıyordu. Bizzat Padişah tarafından görevlendirildiği böyle önemli bir

52

Burada Osmanlı Devleti’nin yeterli sayıda gemiye sahip olmamasından bahsederken, söz konusu

yeterisizliği üstü kapalı bir şekilde birtakım sebeplere bağlayarak dolaylı bir dil kullanması, bu

yetersizliğin sebebinin kısa bir süre önce Osmanlı Donanması’nın Navari’nde İngiltere’nin de içinde

bulunduğu bir askeri ittifakla adeta yok edilmesinden kaynaklandığını hatırlatmak icap eder. Konu

hakkında bkz. Ali Fuat Örenç, “1827 Navarin Deniz Savaşı ve Osmanlı Donanması”, Tarih Dergisi,

sa. 46 (2007), İstanbul 2009, s. 34-84.

53 Namık Paşa’ya verilen talimatname: BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

54 Ali Fuat Örenç, Balkanlarda İlk Dram: s. 214-222.

17

misyondan eli boş dönmemesi için İngiliz devlet adamları tarafından verilecek her

türlü olumsuz cevabı irdeleyerek kabul etmemesi ve gerekli olan savaş gemilerini

tedarik etmek için elinden gelen her türlü gayreti göstermesi isteniyordu.

Görüşmelerde şayet İngiliz yetkililer, savaşın huzur ve güvenliği bozduğunu ve

ticarete sekte vurduğunu öne sürerler ise buna karşılık olarak Namık Paşa, Mehmed

Ali Paşa’nın cesaret ettiği isyanı Osmanlı Devleti’nin hukuken bastırmak

mecburiyetinde bulunduğunu ve isyanın bastırılmasındaki esas amacın zaten huzur

ve ticaretin güvenliğinin sağlanması olduğunu, Mısır ve Hicaz’da zulüm altındaki

savunmasız halkın kurtarılmasının gerekliliğini savunacaktı. Dolayısıyla Namık

Paşa’dan, herkesin arzuladığı asayiş ve huzurun temini için Osmanlı Devleti’nin

toprak bütünlüğünün sağlanarak Mısır Meselesine hızlıca son verilmesi için İngiliz

vekillerinin bir ittifak yapılması noktasında destek alması isteniyordu.

Talimatnamenin ikinci maddesinde İngiltere’nin gemi vermeye razı olması

durumunda nasıl davranılacağına yer verilmiştir. Buna göre destek sağlanırsa Paşa

asıl vazifesini yerine getirmiş olacaktı. Namık Paşa’ya alınacak gemilerin masrafları

konusunda nasıl hareket etmesi gerektiği de açıklanmıştı. Canning ile İstanbul’da

yapılan görüşmede gemi sayısı olarak 15 rakamı zikredilmekle beraber Namık

Paşa’nın gemi sayısını netleştirmesi isteniyordu. Bu sayı belirlerken yine de ortaya

çıkacak masrafın miktarını göz önünde bulundurulması hatırlatılmıştır. İngiliz

Donanması’ndaki gemilerin maliyetlerinin yüksekliği dikkate alınarak, gemi

sayısının fazla olması durumunda çıkacak maliyeti dikkate alması da istenmiştir. Bu

nedenle masraflar konusunda açıktan bir pazarlıkta bulunmasının Osmanlı’nın şânına

yakışmayacağı vurgulanarak, gemi sayısı ve masraf konusunda dirayetli davranarak,

önce şahsi bir değerlendirmede bulması tavsiye edilmiştir. Masrafın yüksek olması

nedeniyle gemi sayısının azaltılması veya masraflar mutedil göründüğünde gemi

sayısının fazla olmasına çalışması gibi bir yola sapmamaması istenmiştir. Zaten

Osmanlı Donanması’nın mevcut sayısı ve gücü yeterliydi. Burada asıl amaç, elde

edilecek birkaç gemi vasıtasıyla İngiltere ile ittifak yapılmasıydı. Böylece İngiltere

18

ile ittifak şayiası yayılacağından Mehmed Ali Paşa’nın Avrupa’da gerçekleştirmeyi

öngördüğü hileler boşa çıkarılmış olacaktı.55

Talimatnamenin bir sonraki maddesinde İngiltere’nin vermeyi kabul edeceği

gemilerin masraflarıyla ilgili istenmesi muhtemel paranın tahmini miktarı hakkında

bir değerlendirme yapılmıştır. Buna göre örneğin 15 gemi alınması durumunda

masraf 20 milyon kuruş olarak tahmin edilmiştir. Bu sayının 8 olması durumunda ise

masrafın 10 ile 12,5 milyon kuruş arasında olacağı tahmin ediliyordu. Osmanlı

Devleti’nin bir süre önce Rusya’ya karşı kaybettiği 1828-1829 Savaşı nedeniyle

ödemek zorunda bulunduğu savaş tazminatı ve Mısır Meselesinin getirdiği diğer

masraflar, maliyenin böyle yüksek miktarda masrafı nakden karşılamasının zor

olacağı vurgulanmaktaydı. Bu sebeple İngiltere ittifaka girerse, Mısır Meselesi

halledildikten sonra Mısır’dan elde edilen gelirlerin İngiltere’ye bırakılması yoluyla

bir finansman sağlanması öneriliyordu. Bu şekilde bir anlaşma sağlanması

durumunda Namık Paşa’ya merkeze sormadan derhal gemileri Osmanlı

Donanması’na dâhil etmek üzere harekete geçmesi; masrafların bahsedildiği gibi

ödenmesine dair gerekli senetleri düzenlemesi ve bu senetleri karşılıklı değişim

yetkisi veriliyordu.

Talimatnameye göre yukarıda zikredilen rakamlar Mısır Meselesinin kesin

olarak çözülmesine kadar Osmanlı maliyesinin tedarik edilecek gemiler için

karşılamak durumunda kalacağı en üst miktardı. Diğer taraftan eğer mesele kısa süre

içinde hallolur ise masraf bu boyutlara çıkmayacaktı. Zira bu durumda İngilizlerin

gemi ücreti ve donanım parası gibi şeyler talep etmeyecekleri, sadece yeme-içme,

maaş ve mahiye gibi masrafları isteyeceklerine dair bir beklenti söz konusuydu. Bu

nedenle, gemilerin ve gemicilerin istihdam edilecekleri süre belli olmadığından

Namık Paşa’dan işin başında bir geminin aylık masrafı üzerinden anlaşma yapması

gerektiği bildirilmekteydi. 56

55

BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

56 BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

19

Talimatnamenin diğer maddesinde İngilizlerin masrafların Mısır gelirlerinden

karşılanmasını kabul etmeme ihtimaline karşı farklı bir seçenekten bahsedilmekteydi.

Şöyle ki eğer İngiltere üç-beş geminin bu iş için yeterli olacağını söyler ve masraf

olarak 10-12 milyon kuruş gibi bir para talep ederse bu durumda, İngiltereli

sarraflara Namık Paşa tarafından bir senet verilmesi ve bu şekilde finansmanın

sarrafların taahhüdüyle temin edilmesi öneriliyordu. Bu taahhüdün gereği olarak

Avrupa’da cari olduğu üzere sarraflara % 5 hesabıyla faiz verilmek gibi bir teklif

olması durumunda kabul etmesi isteniyordu.

Talimatnamenin beşinci maddesine göre eğer İngiltere’nin vereceği

gemilerden birisi savaş sırasında zarar görecek olursa tazminine dairdi. Ayrıca

savaşta ölecek asker ve subayların ailelerine ve çocuklarına da tazminat ödenmesi

şeklinde bir teklifte bulunulması muhtemel olduğundan bu tür konularda anlaşmak

üzere Namık Paşa’ya yetki veriliyordu. Eğer İngilizler ele geçirecekleri Mısır

gemilerini ganimet olarak almak isterlerse bu tazminat mukabili olarak

gösterilecekti. Eğer bu gemileri Osmanlı Devleti’ne teslim etmeye razı olurlarsa

tazminat konusu ayrıca ele alınacaktı.57

İngiltere ile bir ittifak sağlanmasının Osmanlı Devleti için oldukça önemli

olduğunun altı çizilerek Namık Paşa’nın Londra’ya ulaştığında, iyi derecede yabancı

dil bildiğisi sayesinde tercümana ihtiyaç duymaksızın öncelikle Canning ile

görüşerek gemi tedariki konusundaki görevini yerine getirmek noktasında izleyeceği

stratejiyi müzakere etmesi emrediliyordu. Eğer Canning o sırada Londra’da

bulunmazsa Namık Paşa görevi hakkında İngiltere parlamenterlerini

bilgilendirecekti. Ayrıca beraberinde götüreceği II. Mahmud’un İngiliz Kralına

yazdığı mektubu krala takdim edecekti.

Namık Paşa’dan ayrıca Londra’da Mavroyani ile görüşüp, birlikte hareket

ederek ortak bir lisan kullanmaları istenmekteydi. Paşa’dan Londra gazetelerinde

aleyhine yazdıracağı yazılarla Mehmed Ali Paşa’ya karşı bir kamuoyu oluşturması,

57

BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

20

yine bunun bir parçası olarak Osmanlı Devleti lehine haberler yaptırması isteniyordu.

Parlamento’da da Osmanlı lehine söylemlerde bulunmaları için bazı kimselere

gizlice hediyeler takdime etme yetkisi verilen Namık Paşa, bütün bunlar için İngiliz

tüccarlardan Black (Bulak) aracılığı ile kendisine havale olunacak paradan harcama

yapabilecekti.

Eğer İngiltere, Fransa’ya karşı olan kaygıları nedeniyle Osmanlı Devleti’ne

gemi vermeyi kesinlikle reddederse Namık Paşa hiçbir şekilde eli boş dönmemesi

noktasında uyarılıyordu. Bu durumda öncelikle İngiltere’nin red cevabının diğer

devletler tarafından duyulmadan, gizli kalması sağlanacaktı. Bunun için de görevinin

Osmanlı Donanması’nda istihdam edilmek üzere bazı topçu, subay ve gabyar

(yelkenci) gibi neferatın tedarik edilerek getirilmesine yönelik olduğunu duyuracaktı.

Söz konusu bahriyelilerin maaşları hususunda ise pazarlık etmeyecekti. Namık Paşa,

bu neferlerin aylıkları kabul olunabilecek seviyenin üzerinde görülür ise sayılarını

azaltmak ve peşin ödeme yapılmak için İngiltere sarraflarından 100.000 kuruş veya

daha fazla borç almak yetkisine sahip olacaktı. Özetle Namık Paşa İngiltere’den

öncelikle gemi ile beraber personel yani topçu, ofiçiyal ve gabyar tedarikini

sağlamaya ısrar ederek, bu uğurda çalışacaktı. Fakat Paşa’dan ilk talepte gemi temini

mümkün olmazsa denizcilerin tedarikine razı olunacağını kimseye söylememesi,

hissettirmemesi isteniyordu.58

Namık Paşa’ya verilen talimatnamede yer alan bir madde oldukça dikkat

çekicidir. Buna göre yeni kurulan Yunanistan’ın sınır müzakerelerinde bu ülke lehine

kısa bir süre önce yapılan son düzenlemeye karşılık İngiltere, Fransa ve Rusya

Osmanlı Devleti’ne bir miktar para ödemeyi kabul etmişti. 59

Bu ödemenin günü

muhtemelen Namık Paşa’nın Londra’da bulunduğu tarihlerde dolacağından

gemilerin masraflarına dair İngiltere ile yapılan müzakerelerde, Yunan hududundan

doğan söz konusu miktarın kendi hissesine düşen kısmını gemi masraflarından

58

BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

59 Yeni kurulan Yunansitan devletinin sınırlarına dair yapılan müzakere ve antlaşmalar ile Rusyaya

verilecek savaş tazminatı hususunda bkz. Ali Fuat Örenç, Ayni Eser, s. 156 vd.

21

düşülmesi şeklinde bir teklif hiçbir surette görüşülmeyecekti. Bunun nedeni olarak da

Yunan sınırı meselesinden elde edilecek paranın Rusya’ya ödenecek savaş

tazminatına karşılık olarak verileceğine dair Rusya ile varılan mutabakattı.60

Talimatnamenin içeriği, üzerinde uzun süre düşünülerek hazırlandığını

göstermektedir. Nitekim dokuzuncu maddede İngiltere’nin gemi vermeyi reddedip

bahriye askeri verme noktasında da zorluk çıkarma ihtimali üzerinde durulmuştur.

Buna göre kendilerini adaletin kaynağı olarak düşünen Avrupalılar kan dökmekten

uzak duruyor görünmeye çalıştıklarından, İngiliz vükelasından bazılarının Mehmed

Ali’nin affedilmesini talep etmesi durumunda nasıl davranılacağı izah edilmektedir.

Yada Mehmed Ali Paşa’ya karşı yapılacak deniz hareketinin affedilemesini

sağlayacak seviyede gerçekleşip, daha ileri gidilmemesi talebinde bulunulmasının da

pazarlık konusu yapılabileceği hatırlatılmıştır. Namık Paşa’dan bu tür sorular

karşısında vereceği cevapta Mehmed Ali Paşa’nın affedilmesinin ancak birtakım

şartlar dahilinde mümkün olabileceğini beyan etmesi isteniyordu. Buna göre bir daha

isyana cesaret etmemesi ve bu yönde bir firsat vermemek için Mehmed Ali’nin bütün

gemilerini Osmanlı Devleti’ne teslim etmesi sağlanmalıydı. Ayrıca diğer Osmanlı

vali ve mutasarrıfları gibi vilayetinin sınırları dışına çıkmayarak etraftaki topraklara

tecavüz etmemeyi taahhüt etmeliydi. Osmanlı Devleti’nin yapacağı bütün idari

düzenlemelerin Mısır’da uygulanmasını kabul etmesi de gerekliydi. Mısır Valisi,

İskenderiye Kalesi ve diğer kalelere Osmanlı tarafından muhafız tayin edilmesini

kabul edecekti. Son olarak Mehmed Ali’nin kendisinden sonra oğlu İbrahim’i Mısır

Valisi tayin ettirmek istemesi kesinlikle kabul edilmeyecekti. Namık Paşa bu şartlar

yerine getirilirse devletin Mehmed Ali hakkındaki olası bir af talebini kabul

etmesinin mümkün olacağı cevabını verebilecekti.

Talimatnamede Mehmed Ali’nin Avrupa’da izlediği siyasete dair Namık

Paşa’ya uyarılarda bulunulmuştur. Şöyle ki fitneci ve desiseci olarak nitelenen

Mehmed Ali Paşa Avrupa’nın her tarafında adamlara sahip bulunuyordu ve özellikle

kendisine yönelik Fransız himayesinin açığa çıkarılmasının Osmanlı Devleti’nin

60

BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

22

İngiltere ile bir ittifaka girişmesiyle mümkün olacağını bildiğinden muhtemelen

İngiltere’ye karşı başka bir politika takip edecekti. Londra bu tür diplomasi ve

politikanın merkezi olduğundan, Namık Paşa’dan sürekli olarak siyaseti takip etmesi,

gelişmelere dikkat kesilmesi ve Mehmed Ali’nin Osmanlı-İngiliz ittifakı aleyhinde

gerçekleştireceği her teşebbüsü önlemesi de isteniyordu.61

Namık Paşa’ya verilen talimatın son maddesi esas itibariyle Osmanlı

Devleti’nin aynı dönemde meşgul olduğu Cezayir meselesi hakkındadır. Buna göre

İngiltere, Cezayir’i işgal etmiş olan Fransızların burada kalmasını istemedikleri

düşüncesinden hareketle Mısır Meselesinin kısa bir zamanda çözüme kavuşturulması

ve dolayısıyla İngilter ile Osmanlı Devleti’nin bir askeri ittifak yapmalarına gerek

kalmaması durumunda, bu kadar yol giden Namık Paşa’dan Fransızların Cezayir’den

çıkarılması hakkında İngiliz vekilleriyle müzakerelerde bulunması isteniyordu.

Aslında İngiliz devlet adamlarının bu konuyu gündeme getireceklerine dair bir

beklenti söz konusuydu. Bundan dolayı her halükarda Namık Paşa’ya Londra’ya

hareket etmesinden önce konu hakkında bilgi sahibi olması için daha önce Fransa

tarafından Osmanlı Devleti’ne Cezayir meselesine dair verilen resmî yazı ve

Osmanlı’nın bunlara karşı cevaplarının birer suretleri hazırlanmıştı. Namık Paşa’dan

beklenen, Londra’da Cezayir meselesini İngiliz devlet adamları nezdinde gündeme

getirmesi ve yapacağı görüşmeler sonucunda daha kapsamlı bir talimata ihtiyaç

duyacak olması halinde bunu Babıali’den talep etmesiydi. Ayrıca bahsi geçen

talimatnamenin bazı maddeleri değiştirilmiş bir suretinin İstanbul’da bulunan

İngiltere’nin önceki sefiri Gordon’a verildiği bilgisi Namık Paşa ile paylaşılmıştı.

Paşa, Londra’da İngiliz devlet adamlarıyla görüşmesi sırasında elindeki Fransa

tarafından verilen resmi takriri bu şahıslara sunacaktı. Takrirler arasındaki

uyumsuzluk gündeme getirilirse; bunun sebebinin olayın geçtiği tarihte Osmanlı

Devleti ile İngiltere arasındaki ilişkilerdeki itimat ve gizlilikten dolayı takrir

hakkında bir çeşit bilgilendirme olması amacıyla hazırlanmış metnin dönemin İngiliz

61

BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

23

sefirine verilmesinden ibaret olduğu, ancak kendisindeki belgenin asıl ve tam metin

olduğunu söylemesi emredilmişti.62

Görüldüğü gibi Namık Paşa’nın özel görevle Londra’ya bu ilk gidişinde

gündeme getireceği konular sadece Mısır Meselesinden ibaret olmayıp bu esnada

Osmanlı Devleti’nin uğraşmak zorunda olduğu Fransız işgali altındaki Cezayir’in

kurtarılması ve yeni kurulan Yunanistan’ın sınırlarının tespiti noktasında devam eden

birtakım meseleleri de içine almaktaydı.63

Mısır Meselesi dışındaki konular hakkında

Namık Paşa’nın Londra’daki faaliyetleri üzerinde aşağıda durulacaktır.

Talimatname hazırlanırken Namık Paşa’nın Babıâlî’ye çağrılarak içeriği

hakkında görüşüldügü anlaşılmaktadır. Bu görüşmede özellikle Mehmed Ali

Paşa’nın affedilmesi konusunda kendisine verilecek talimatnamede belirtilenlerin

esasında, benzer taleplerde bulunma ihtimallerine karşı Frenklerin susturulmasına

yönelik olduğu söylenmiştir. Osmanlı Hükümeti Mehmed Ali’nin affı için

talimatnamede önşart olarak ileri sürülen maddeleri hayatından ümit kesmediği

sürece kabul etmeyeceğini biliyordu. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin affedilebilmesi

için bağlı olduğu Padişaha müracaat etmesi gerektiği ve yapacağı görüşmelerde diğer

bir devletin bu yöndeki tavassutunu hiçbir şekilde kabul etmemesi hakkında

uyarılmıştır. Bu bakımdan eğer İngiliz vekilleri aynı şekilde bir talepte bulunacak

olursa, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den talebinin sadece deniz muharebesinde

yardım etmesi olduğu, bunun dışında Mehmed Ali’nin affedilmesinin devletin kendi

bileceği bir husus olduğu söylenecekti.64

Bu görüşme ardından Namık Paşa, beraberinde Âmedci Efendi bulunduğu

halde Serasker Paşa’ya gönderilmiştir. Burada gemi masrafı konusunda Serasker

Paşa ile değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu görüşmede İngiltere’nin Osmanlı

Devleti ile Mehmed Ali’ye karşı bir askerî ittifakta bulunmayı bilhassa bazı ticarî

62

Namık Paşa’ya verilen talimatname: BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.

63 Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c. IV/7, (İstanbul 1953), s. 132-133.

64 BOA, HAT, no. 362/20106.

24

kolaylıklar sağlanmasından elde edeceği menfaatlere karşılık kabul edeceği

konuşulmuştur. Bir de zaten sürekli seferde olan İngiliz Donanması’ndan birtakım

gemileri Osmanlı’ya vererek bu süre zarfında söz konusu gemilerin yol açtığı büyük

masraflardan kurtulmak adına teklifleri kabul edeceği gündeme gelerek, bütün

bunların yanında bir de gemiler için çok fazla masraf talep etmelerinin mantıklı

olmayacağı ifade edilmiştir. Aşırı para talep etmeleri uzak ihtimal olmakla beraber

İngilizlerin deniz seferleri fazlaca gösterişli olduğundan oldukça masraflı ve Londra

pahalı bir şehir bulunduğundan yine de ortaya çıkacak masrafın gayet ağır

olabileceği düşünülmüştü. Ancak yine talimatnamede açıklandığı tarzda bu ittifakın

Mehmed Ali tehlikesinin tam manasıyla ortadan kaldırılması bakımından Osmanlı

için çok önemli ve gerekli olduğuna vurgu yapılarak, ne talep edilirse rıza

gösterilmesi gerektiği Namık Paşa’ya söylenmiştir. Öte yandan kaza geçirecek

gemicilerin ailelerine ödenecek tazminatın kapsamı, gemi masrafları ve buna göre

gemi sayısının belirlenmesi ve İngiliz bahriye subayı ve topçu temini konularında

hızla karar verilmesi gerekiyordu. Bütün bun hususların maddi boyutları

düşünüldüğünde Namık Paşa’nın padişahun bu hususlardaki arzusuna tam olarak

uygun hareket etmesinin sağlanması için talimatnamede bu konuların kesin bir

şekilde ve açıkça ifade edilmesine çalışıldığı belirtilmiştir.

Bu görüşmede, daha sonra talimatnamede yer almış olan Mehmed Ali Paşa

aleyhine Avrupa’daki gazetelerde yazı yaptırılması ve Parlamento’da Osmanlı

Devleti lehine konuşmalar yapılması için bazı kişilere gizlice hediyeler verilebilmesi

gerektiği tekrar gündeme gelmiştir. Bu tür faaliyetlerin finansmanı için Namık

Paşa’ya fazladan 100.000 kuruş verilmesi, söz konusu miktarın Bulak (Black)

bazirganın Londra’daki ortağı üzerinden ulaştırılması kararlaştırılmıştır.

Görüşmede mutabık kalınan bir diğer husus İngiliz Kralına takdim edilmek

üzere Namık Paşa’ya verilecek Name-i Hümayunun Fransızca suretinin de

hazırlanması olmuştur. Bu şekilde daha sonra yapılacak çeviride olası bir anlam

kaymasının önü alınmış olacaktı. Bütün bunların yanında Londra’dan yapacağı

yazışmalarda kullanmak üzere bir şifre anahtarı hazırlanarak Namık Paşa’ya

verilmesi uygun bulunmuştur. Maiyetine bir de kâtip tayin olunan Namık Paşa’ya,

25

Londra’da Kral tarafından kabulünde yapacağı resmi konuşmanın metni de hazır hale

getirilecekti. Diğer taraftan Yunan meselesi ve İngiltere ile yapılması arzu olunan

ittifaka dair o ana kadar Mavroyani’ye verilen talimat ve kendisiyle yapılan

yazışmaların birer suretinin, konu hakkında bilgi sahibi olması bakımından Namık

Paşa’ya verilmesi kararlaştırılmıştır.65

Yukarıdaki talimatnamenin hazırlık safhası sırasında yapılan değerlendirme

ve görüşmelerin içeriği dikkate alındığında Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile bir

askeri ittifak konusunu çok etraflı bir şekilde ele aldığını söylemek yanlış

olmayacaktır. Bütün hazırlıklar tamamladıktan sonra Namık Paşa, kendisinden

beklenenlerin fazlasıyla farkında olarak Londra yolculuğuna başlamıştır. Gerekli

belgeleri alan Paşa 1832 senesi son baharında yola çıkarak Viyana ve Paris üzerinden

Londra’ya ulaşmıştır.66

4- Namik Paşa’nın Avrupa’da Diplomatik Temasları

Londra’ya ulaşan Mehmed Namık Paşa’nın kaleme aldığı sefaretname

sayesinde yolculuğu ve resmi temasları hakkında oldukça ayrıntlı bilgilere

ulaşmamız mümkün olmaktadır. Namık Paşa’nın sefaretnamesi alışılmışın dışında

bir özellik taşımakta ve 60 civarında siyasî rapordan oluşmaktadır. Eser, Paşa’nın

İngiltere’ye giderken menzillerde, Londra’da ve dönüş yolunda, Avrupa

başkentlerinde yabancı devlet adamları ile yaptığı görüşme ve yazışmaların

toplanmasıyla oluşmuştur.67

Kendisine diplomatik statüsüne uygun olarak Piyade Asakir-i Hassa-i Şahane

Feriki unvanı verilmiş olan Namık Paşa, Londra’ya gitmek üzere bütün hazırlıklarını

65

Namık Paşa’nın Babıâli ve Seraskerlikte yaptığı görüşmelerin ayrıntısı için bkz: BOA, HAT, no.

362/20106.

66 Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde…, s. 442

67 Namık Paşa’nın sefaretname yazıları: Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 2b-3a.

26

tamamlayarak, Belgrad üzerinden Avusturya’ya geçmiştir. Bu esnada Zemun adlı

şehirde68

karantinaya alınmıştır. Burada yanındaki resmi mektuplar görevliler

tarafından açılmak istenince Namık Paşa Avusturya (Nemçe) Başvekili

Metternich’ten yardım istemiştir.69

Namık Paşa yolculuğunun aşamalarını ve gelişmeleri Hassa Askeri Müşiri

Ahmed Fevzi Paşa’ya gönderdiği mektuplarda da aktarmıştır. Nitekim Müşir Ahmed

Fevzi Paşa’ya yazdığı 15 Kasım 1832 tarihli mektupta Zemun’daki karantina

müddetinin bitmek üzere olduğunu ve dört güne kadar Viyana’ya ulaşacağını tahmin

ettiğini haber vermiştir.70

Anlaşıldığı kadarıyla Namık Paşa 27 Kasım’da Viyana’ya

gelmiş, oradan 12 Aralık’ta Paris’e ve nihayet 15 Aralık 1832’de Londra’ya

ulaşmıştır.71

Namık Paşa Londra’ya kadar olan güzergâhı üzerinde söz konusu ülkelerin

önde gelen devlet adamlarıyla özellikle Mehmed Ali Paşa konusu kapsamında resmi

görüşmeler yapmıştır. Mesela Viyana’da Metternich’in evinde yapılan görüşmede

gündemin en önemli maddesini Mehmed Ali Paşa meselesi oluşturmuştu. Avusturya

Başvekili Anadolu içlerine girmiş olan Mehmed Ali askerlerinin çıkarılması

mümkün olmazsa, Mısır Valisi’nin sahip olduğu birtakım mansıpların ömür boyu

valiye verilmesi şartıyla aracılık edilebileceğini ima etmiştir. Namık Paşa devletin

hiçbir şekilde aracılık kabul etmeyeceğini, Padişahın arzusunun bu gailenin ortadan

kaldırılması olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir. Ayrıca kendisinin Londra’ya

gönderilme amacının Mehmed Ali’nin elinde bulunan donanmanın ortadan

kaldırılması için İngiltere’den yardım sağlanması olduğunu bildirmiştir. Metternich,

68

Zemun şehri: Günümüzde Sırbistan'ın orta kesiminde Belgrad’ı oluşturan 17 ilçeden biridir. İdari

olarak genişletilmiş özel bölge olan Belgrad Şehri’nin sınırları içindedir.

69 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 2b-3a.

70 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 3a. Nitekim diğer bir belgede Namık Paşa’nın 19 Kasım

1832’de Zemun’dan ayrılarak seri bir şekilde Viyana’ya hareket ettiği anlaşılmaktadır: BOA, HAT,

no. 1170/46308.

71 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, vr. 6b; BOA, HAT, no. 1173/46422-E.

27

Mehmed Ali Paşa’nın sahip olduğu donanma gücünün ortadan kaldırılması için

donanmaya sahip devletlerin birleşmesini ve böylece Akdeniz’de Osmanlı Devleti

bayrağı dışında başka bir donanmayı kabul etmediklerini ifade etmelerini teklif

etmiştir. Böylece aynı zamanda Avusturya’nın da bölgedeki ticarî menfaatleri

korunmuş olacaktı.

Metternich, Fransa ve Rusya’nın bu türlü bir yardım noktasındaki tutumunu

soran Namık Paşa’ya, bu iki ülkenin de konuya olumlu baktığını ifade etmiştir.

Avusturya başvekili konuyu denizde Mehmed Ali donanmasına karşı başarılı bir

operasyon yapıldıktan sonraki kara harekâtına getirmiş ve Osmanlı kara ordusunun

durumunu öğrenmeye çalışmıştır. Bunun üzerine Namık Paşa, Mehmed Ali Paşa

karşısında alınan ilk mağlubiyeti Hüseyin Paşa’nın tedbirsizliğine bağlamıştır.

Devamında Sadrazamın emrinde yeniden ve daha güçlü bir şekilde hazırlanmakta

olan ordunun techizatı ve asker sayısı hakkında teferruatlı bilgi vererek, kendisinin

Londra’ya hareketi esnasında ordunun sefere çıktığını ve belki de Mısır askerlerinin

şimdilerde perişan edilmiş olduğunu ifade etmiştir. Namık Paşa Osmanlı Devleti’nin

amacının Avrupa’dan donanma noktasında yardım almak olduğunu; kara savaşında

Mehmed Ali’nin ordusu karşısında hiçbir zorluk yaşanmayacağını söylemiştir.

İki gün sonra veda etmek üzere kendisini yine evinde ziyaret eden Namık

Paşa’ya Metternich, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne donanma yardımında

bulunacağını sanmadığını; zira Osmanlı Donanması’nın Navarin’de İngilizler

yüzünden kazaya uğradığını, eğer Osmanlı donanması kazazede olmamış olsaydı

zaten böyle bir yardıma muhtaç olunmayacağını ifade ederek, İngiltere’nin bunu

dikkate alarak yardım etmesi gerektiğini belirtmiştir.

Namık Paşa Viyana’da bulunduğu sırada Avusturya İmparatoru tarafından da kabul

edilmiştir. Görüşmede Namık Paşa vazifesinden bahsetmiş, Avusturya devletinden talep ettiği

yardım hakkında başvekile bilgi verdiğini ifade ederek, görevinin kolaylaştırılmasını istemiştir.

Namık Paşa’ya göre İmparatorun cevabında sarfettiği; Sultan II. Mahmud’un kendisinin eski

dostu olduğu, elinde donanma olsaydı “Mehmed Ali hainini” perişan edeceği sözleriyle

Osmanlı’ya olan sadakatini göstermişti. Diğer taraftan Avusturya İmparatoru İngiltere vekilleri

28

Namık Paşa’ya yardım etmek noktasında hazır bulunmakla beraber İngilizlerden böyle bir

yardım istemenin uygun olmadığını düşünüyordu.72

Avusturya’dan Fransa’ya geçen Namık Paşa burada da resmi temaslarda bulunmuştur.

Paşa Paris’te kaldığı sürede Fransa Başvekili, Dışişleri Bakanı ve Kralı ile görüşmüştür. 12

Aralık 1832’de gerçekleşen görüşmelerde Londra’da yürüteceği vazife hakkında bilgi vermiş

ve Fransa’dan Mısır Meselesinin Osmanlı Devleti’nin lehine çözümü için resmen yardım

istemiştir. Fransa Dışişleri Bakanı bu talebe karşılık; “Mehmed Ali’ye askerini çek mi

diyelim, yoksa biz de gemi mi verelim?” cevabını vermiştir. Namık Paşa bunun

üzerine, Mısır askerinin kısa zaman içinde hezimete uğrayacağını ifade ederek,

Osmanlı Devleti’nin Fransa’dan gemi istemediğini, talep olunan yardımın politik

olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı hayretle Namık Paşa’ya ne

kastettiğini sormuştur. Mehmed Ali ihtaç duyduğu mühimmat ve diğer savaş

malzemesini yabancı devletlerden satın alacağına dikkat çeken Namık Paşa,

Bakandan Fransız tüccarların bu mühimmatı satmalarını engellenmesini istemiş;

ancak olumsuz cevap almıştır. Bu durum üzerine Namık Paşa, daha önce Avusturya

İmparatoruyla görüştüğünü ve Fransa Kralı ile de görüşmek istediğini beyan etmiştir.

Akabinde sarayda kral tarafından kabul edilmiştir.

Namık Paşa Fransa Kralına Sultan II. Mahmud’un selam ve muhabbetlerini

iletmiştir. Kral ise kendisi ve devletinin Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunu, iki

devlet arasında üç yüz seneden beri var olan dostluğun sürdüğünü, mümkün olan

yardımda bulunulacağını söylemiştir.73

72

Müşir Fevzi Paşa’ya 28 Kasım 1832 tarihli mektup: Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, vr. 4a-5a;

BOA, HAT, no. 1173/46422-E Lef 1; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 24-29.

73 BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 5-6; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı

Eser, s. 26-27. Görüşmede Fransa Kralı Namık Paşa’ya Sultan II. Mahmud’un askeri ve mülki ıslahata

devam edip etmediğini sorarak olumlu cevap alması üzerine Namık Paşa’ya Fransa’da bilgili

muallimlerin olduğunu talp edilmesi durumunda gönderilebileceğini, aynı şekilde Paris mekteplerinde

okumak üzere kabiliyetli çocukların gönderilmesi durumunda eğitimlerine yardımcı olacağını

söylemiştir (HAT, no. 1173/46422-E). Namık Paşa Paris’e ulaştığında Fransa Başvekili’ne vermesi

için hazırlanan mektup müsveddesi için bkz. BOA, HAT, no. 1191/46898-E.

29

Namık Paşa’nın Paris’ten gönderdiği mektuplarda Mehmed Ali Paşa’nın

Avrupa’da kendi lehine kamuoyu oluşturmak için birtakım adamlar istihdam etmekte

olduğunu ve bu adamların özellikle basın üzerinde etki kurduklarını ifade etmiştir.

Paşa, Mısır tarafının gerçekleştirdiği propaganda faaliyetlerini İstanbul’a etraflıca

bildirerek74

kendisin de bu faaliyetlere karşı benzer girişimlerde bulunacağını haber

vermiştir. Bu cümleden olarak Namık paşa, Paris’te Mehmed Ali’nin adamlarının

etkisiyle Osmanlı alehinde olacak yazıları yazdırılmayıp her zaman Osmanlı lehine

haber yapmaları için gazetecilere ve gerekli diğer kişilere gizlice dağıtılmak üzere,

daha önce İstanbul’da Fransa sefaretinde tercüman olarak görev yapmış olup Paris’te

baştercüman olarak çalışan Juvanet’e 100 Napolyon altını vermiştir.75

a - Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve Diplomatik

Faaliyetleri

Namık Paşa diplomatik görevi için yola çıktıktan yaklaşık elli gün sonra, 15

Aralık’ta asıl görev yeri olan Londra’ya ulaşmıştır. Bu sırada kendisinin bildirdiği

74

Namık Paşa yazısında şu ifadelere yer vermiştir: “Mehmed Ali habîsinin Avrupa’da olan

adamlarının fesâdı ve politikasının beyânı: Habîs-i merkūmun Avrupa’da müstakil me’mur adamları

olduğundan merkūmun medhiyle iktizâsına göre gazete neşreddirmekte ve güya habîs-i merkūm

Arabistan’ı Avrupa usûlüne koymuş ve Türkistan’ı dahi usûl-i Avrupa’ya benzetmek istemiş

olduğundan bahisle dürlü fesâd ibtidât etmekte ve İbrahim habîsinin kölelerinden birisi üç sene kadar

Bec’te ikāmet ederek topçuluk fenni çalışmakta olduğundan merkūm köle Bec’e vüsul-i acizânemde

celbolunarak Dersaadet’e irsâl olunması için kendisine nush [u] pend olunmuş ise de kârger

olmayarak avdet-i acizânemde beraber gideceğini ifade edip bundan evvel kırk nefer adamı

Fransa’da tahsil-i fünûn eylediğinden onları Mısır’a aldırıp cerrahlık öğrenmek üzere yeniden on beş

nefer Mısır çocuğu göndermiş ve fenn-i bahriye tahsili için dahi on iki nefer adam İngiltere’ye irsal

eylemiştir. Ve kölelerinden birisi elhaletü hazihi İngiltere donanmasında ofisiyal olarak fenn-i deryayı

tahsîl etmekte ve İngiltere sükkânından birisi dahi maslahatgüzârı olarak yeniden tedârik eylediği

kapak ve fırkateynler için mübâya’a eylediği top ve mühimmâtı bir taraftan göndermektedir. Ve güya

yanımda bulunan adamların bazı sözlerine göre habis-i merkūmun kuvvetli olduğunu Bec gazetelerine

yazdırmış oldukları aşikârdır” : BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.

11 (14 B 1248).

75 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 9. (15. B. 1248/8 Aralık 1832).

30

üzere İngiltere’de milletvekili seçimleri yapılıyordu. Milletvekilleri şeçim

bölgelerinde bulunduklarından Parlamento toplantı halinde değildi.76

Londra’da Babıâlî tarafından maslahatgüzar olarak tayin olunan Mavroyani

Bey77

ile buluşan Namık Paşa, ilk olarak, daha önce İstanbul’da elçilik yapmış olan

Stratford Canning ile görüşmek istedi. Ancak Canning Portekiz’de açılması

planlanan İngiliz elçiliği için görevli olarak yurtdışına gittiğinden bu görüşme

gerçekleşmedi. Bunun üzerine İngiltere’nin İstanbul sefiri olarak görev yapmış olan

Gordon ile görüşmek istemişse de onun da başka bir görevde bulunması nedeniyle bu

da mümkün olmamıştı. Son olarak İngiltere Başvekili Lord Grey’in kayın biraderi

olup İstanbul’a sefir tayin edilen John Ponsonby ile görüşme yapılması

düşünülmüştür. Fakat Ponsonby’in Napoli’de görevli olup oradan doğrudan yeni

görev yeri İstanbul’a gidecek olması yüzünden bu üçüncü teşebbüs de

gerçekleşmemiştir.78

Söz konusu isimlerle görüşmesi mümkün olmayan Namık Paşa, Mavroyani

Bey’den o sırada Londra dışına çıkma hazırlıkları yapan Dışişleri Bakanı Palmerston

ile derhal bir görüşme ayarlamasını istemiştir. Yapılan ön görüşmeler neticesinde söz

konusu toplantının Palmerston’un evinde olması için tarih belirlendi. Yukarıda da

bahsedildiği üzere bu sırada İngiltere’de milletvekili seçimleri için hazırlıklar

olduğundan Parlamento kapalıydı. Önde gelen kişiler de geleneksel av partilerine

iştirak için yazlık beldelerindeki çiftliklerine gitmişlerdi. İngiliz Kralı ise Londra’ya

dışında başka bir şehirdeydi. Bu nedenle Namık Paşa, Sultan II. Mahmud tarafından

doğrudan İngiltere Kralı’na yazılmış mektubu takdim etmek için Kralın dönüşünü

76

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 13. Namık Paşa Londra’ya ulaştığı günü diğer bir mektubunda

24 Receb olarak göstermektedir: MC_Yz, K. 35, s. 10.

77 Bu arada Mavroyani Bey’n İstanbul’dan bir emirname gönderilerek, İngiltere’nin yardımının

sağlanması konusunda Namık Paşa ile beraber hareket etmeleri, Yunan hududu maddesinin

teferruatının halledilmesi konularında gayret etmeleri bildirilmiştir. Kendisi buna verdiği cevapta

gerekli gayreti göstereceğini ifade etmiştir: BOA, HAT, no. 833/37560-İ.

78 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 6.

31

beklemek durumundaydı. Paşa, Sadarazam tarafından İngiltere Dışişleri Bakanı’na

yazılan mektubu yapılacak görüşmede takdim etmek istediğini bildirdi. Nihayet

belirlenen saatte görüşme gerçekleşmiş ve Namık Paşa Sadarazam tarafından

Dışişleri Bakanı Palmerston’a yazılan mektubu takdim etmiştir. Diğer taraftan Sultan

II. Mahmud tarafından İngiltere Kralı’na gönderilen mektubun tercümesi Palmerston

tarafından beğenilmiş; Kral ile gerçekleştirilecek mülakatın zamanının ayarlanması

hususunda anlaşma sağlanmıştır.79

II. Mahmud tarafından İngiltere Kralı IV. William’a yazılan mektubun

içeriğinden Mehmed Ali Paşa meselesi öne çıkarılıyordu. Mektupta öncelikle

Mehmed Ali Paşa’nın, Avrupa’ya gönderdiği adamları vasıtasıyla uydurulan

yalanlarla kendi hilelerinin üzerini kapatmaya çalıştığının altı çiziliyordu. Osmanlı

Devleti ve Padişahının iyiliklerini görmüş olan Mehmed Ali Mısır’a, oğlu İbrahim

ise Cidde’ye vali tayin edilmişlerdi. Bunlara Haremeyn-i Şerifeyn (Mekke-Medine)

hizmetinde olmalarından dolayı merhamet olunmuştu. Ancak tabiatlarının gereği

olarak hıyanete sapmaktan geri durmamışlar ve isyan etmişlerdi. Zaten bunlar

yönetimleri altındaki bölgelerde yaşayan fakir ve korumasız halka çeşitli zulüm ve

kötülüklerde bulunmaktaydılar. Bu uygunsuzluklarını birgün sona erdirecekleri

ümidiyle bir süre için kendilerine müsamaha gösterilmişti. Bu arada hukukî

bakımdan bağlı oldukları devlete karşı kara ve deniz kuvveti meydana getirmişlerdi.

Sultan II. Mahmud mektupta, Padişah olarak bir taraftan ülkenin ve ahalinin refahı

için çabalamaktayken, aynı zamanda Mehmed Ali!’nin söz konusu donanma ve

askerî güçten cesaret alarak başlattığı isyanı hızlıca def etmek durumunda

bulunduğuna dikkat çekiyordu. Padişah söz konusu tehlikenin özellikle

Haremeyn’den uzaklaştırılmasını da önemli bir vazife addediyordu. Bunun için kara

ve denizde gerekli kuvveti hazırlamaya başlamıştı. Bazı nedenlerden dolayı Osmanlı

Donanması sayıca yetersiz kalmaktaydı80

. Oysa isyan halindeki Mehmed Ali’nin

79

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 10.

80 Osmanlı Arşivinde krala yazılan mektubun Türkçe nüshasında Navarin baskınına dair cümleler

üzeri çizilerek metinden çıkarılmıştır: BOA, HAT, no. 908/39770.

32

Akdeniz’de korsanlık amacıyla, bilhassa Osmanlı Devleti’nin kendisine sağladığı

imkânları da kullanarak bir savaş donanması vücuda getirmişti. Sultan Mahmud,

Akdeniz’deki asayişsizliğin sonlandırılarak, dost devletler vatandaşlarının ticarî

menfaatlerinin zarar görmemesi için, vakit geçirilmeden, Mehmed Ali’nin sahip

olduğu deniz ve kara kuvvetlerinin elinden zorla alınması gerektiğini belirtiyordu.

Böylece bölgede bir asayişsizliğe fırsat verilmemiş olacaktı. Bu konuda, kısa süre

önce Yunan Meselesi için sefaretle İstanbul’da bulunmuş olan Canning’e yaptığı

veda ziyareti sırasında malumat verilmiş; istenilen yardımın mahiyeti anlatılmıştı.

İstenilen yardım 15 İngiliz savaş gemisinin Osmanlı Donanması’na katılmasıydı.

Londra’ya dönmüş bulunan Canning bu konuda gerekli bilgiyi vermiş olmalıydı.

Mektubun sonunda bahsi geçen konuları görüşmek ve gerekli çalışmaları yapmak

üzere Hassa Askeri Piyade Livaları’ndan İkinci Mirliva Namık Paşa’nın seçilerek

gönderildiği zikretmişti.81

Bu arada Namık Paşa yaptığı görüşmeler ve çalışmalar hakkında bilgi verdiği

raporlarını İstanbul’a aylık periyotlarda ve toplu bir şekilde gönderdiğinden,

günümüze ulaşan bu türden bir arşiv belgesinde çoğunlukla çeşitli konu ve

gelişmeler yer almaktadır. Paşa’nın gönderdiği yazılardan, 17 Aralık 1832’de

İngiltere Başvekili Lord Grey ile görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Söz konusu

görüşmede Namık Paşa Grey’den Sultan II. Mahmud’un İngiltere Kralı’na

gönderdiği mektupta bahsi geçen hususlarda gayret göstermesini istemişti. Bunun

üzerine Grey, Mehmed Ali meselesine aracılık etme teklifinde bulunmuştu.

Hatırlanacağı üzere Namık Paşa’ya verildiğinden yukarıda bahsettiğimiz talimatta

Avrupa devletlerinin konu hakkındaki aracılıklarını hiçbir şekilde kabul etmemesi

noktasında uyarılmıştı. Talimata uygun hareket eden Namık Paşa, Grey’e verdiği

cevapta: “merkūm [Mehmed Ali] Mısır’dan azl olduğundan, Mısır’dan çıkıp irâde

buyrulacak mahalde ikāmet ederse Padişahın şân-ı merâhim-nişân-ı şâhâneye düşdüğü üzere

afv olunabilir yoksa merkūm ve oğlu Mısır’da oldukça fesâddan hâlî olmayacaklarından

Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne ihtilâlden kurtulmaz, zîrâ Arnavudluk ve Bosna fesadı

81

BOA, HAT, no. 908/39770.

33

merkūmun başı altından olduğu aşîkârdır merkūmun kuvve-i berriyesi bir şey demek

olmayıp ancak Padişahımızın mülkü hasılâtından sarf ile tedârik ettiği gemiler elinde oldukça

bahren kara askerine i’âne edeceği ecilden imtidâd-ı muhârebeye sebeb olarak umûr-ı ticârete

halel ve hayli vakitten beri Mısır fukarâsı merkūmun zulmünden iştikâ eylemekte

olduklarından fukarâ üzerinden merkūmun zulmünü def’ ettirmek de Devlet-i Aliyye ile

İngiltere Devleti’nin menâfi’ ve ticâretinin asâyişine sebeb olacağı ecilden misl-i mesbûk

olduğu üzere bu husûsta İngiltere Devleti’nin i’âne eylemesi devletimizin me’mûlüdür”

şeklinde cevap vermiştir. Namık Paşa ise Mehmed Ali Paşa’nın ve askeri gücünün ortadan

kaldırılması hususunda İngiltere’nin desteğinin beklendiğini açık bir şekilde ifade etmiştir.

Bunun üzerine Grey, İngiltere Kralı ve devleti tarafından Osmanlı Devleti’ne dostluk

gösterileceğinden şüphe bulunmadığını ifade etmiştir. Namık Paşa buna Osmanlı Devleti’nin

de bu ümit içinde bulunduğunu ve bu dostluktan çok fayda sağlanacağı karşılığını vermişti.82

Görüldüğü üzere Namık Paşa kendisine verilen talimata uygun hareket ederek İngiltere

Başbakanı Grey’in arabuluculuk teklifini reddetmiştir. Görüşmede Babıali’nin Mehmed Ali

meselesindeki politikasını açık bir şekilde ortaya koymuştur.83

Namık Paşa bir süre sonra Rusya’nın Londra sefiri ile bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Rus elçisi, imparatorun Osmanlı Devleti’ne denizden bir yardımda bulunmak istemesi halinde

Rusya’nın memnun olacağını öğrenmişti. Namık Paşa görüşmede Rusya’nın Mehmed Ali’ye

bir general gönderdiğini ve bu kişiye Mısır’a giderken özellikle İstanbul’dan geçmesinin

emredildiğinin sefir tarafından İngilizlere haber verilmesinin istendiğini de öğrenmişti.84

Bu da

gösteriyor ki Mısır Meselesi konusunda Rusya İngiltere’ye göre daha hızlı diplomatik adımlar

atmakta, diğer yandan İngiltere’yi ürkütmemek için gerekli bilgilendirmede bulunmaktaydı.

Seçim nedeniyle İngiliz kabinesi toplanamadığı için Osmanlı Devleti’nin

talepleri görüşülüp bir karara bağlanamadığından bu aşamada Namık Paşa tarafından

daha ileri adımlar atılmak ve başka girişimlerde bulunmak mümkün olmamaktaydı.

82

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.11-12; BOA, HAT 1173/46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.

22.

83 BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 29-30.

84 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.9; BOA, HAT, no. 1173/46422-E.

34

Bu arada Namık Paşa yola çıkalı neredeyse 2 ay olmasına rağmen İstanbul’dan

kendisine resmi bir yazı ulaşmamıştı. Ayrıca Takvim-i Vekayi gazetesi de

gönderilmemişti. Paşa ne İstanbul’daki gelişmelerden ne de Osmanlı Ordusu’nun

halinden haberdar olamadığı siteminde bulunmaktaydı. Aynı süreçte Maslahatgüzar

Mavroyani Bey’in yazıları da cevapsız bırakılmıştı. Fakat Mehmed Ali Paşa’nın

Avrupa’da bulunan ve Namık Paşa’nın sayılarını on beş olarak bildirdiği adamları

her türlü yalan bilgi yaymakta, bunları gazetelerde haber olarak neşrettirmekteydiler.

Namık Paşa bu gelişmelerden endişe duyduğunu ifade ederek, tüccar Bulak (Black)

aracılığı ile kendilerine Takvim-i Vekayi’nin Türkçe ve Fransızca nüshalarının

ulaştırılmasını istemekteydi. Namık Paşa ve beraberindekilerin Londra’da ikametleri

ve iaşeleri konusunda gerekli ayarlamaların daha önce İstanbul’da kalmış olan İngiliz

tüccarından Bulak (Black) tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Namık Paşa

ikamet giderlerinin fazlalığına dikkat çekerek, kendisine bundan önce verilen

atiyyenin yarısının tükendiğine, kalanının ise yetmeyeceğine vurgu yapmıştır. Namık

Paşa mektubunda bu dönemde sürekli sorunların yaşandığı Bosna hakkında duyduğu

bir gelişmeyi de naklederek, Mısır Meselesi nedeniyle gönderildiği Londra’da

Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerini ilgilendiren olayları da takip ve devleti

haberdar etmekten geri durmuyordu.85

Namık Paşa Londra’da Dışişleri Bakanı Palmerston ile gerçekleştirdiği bir

görüşme sırasında, İngiltere’nin Mısır’da bulunan konsolosundan memnun

olmayarak, bölgede ticaret yapan İngiliz tebaa ve tüccarını himaye edebilecek

kapasitede tecrübeli başka bir diplomatı bu göreve atayacağını bakandan öğrenmişti.

Bunun üzerine Paşa tekrar ısrarla Mehmed Ali’nin Mısır’dan çıkarılması gerektiğini,

Padişah tarafından hiçbir şekilde affedilmeyeceğini açıkça dile getirdi. 3 Ocak 1833

tarihli belgede Namık Paşa Palmerston’a şu şekilde cevap verdiğini yazmıştır: “(…)

85

Namık Paşa’nın duyumuna göre Bosna Valisi ahaliden iki senelik vergiyi aynı anda toplamış ve

seferde olan askerden başka çok sayıda kişiyi nizam askeri olarak kaydetmişti. Bu nedenle bölge

ahalisi isyana meyilli bulunuyordu. Ancak sergerdeleri İstanbul’da tutulduğundan başsız olarak

harekete geçmeye cesaret edememekteydiler: BOA, HAT, no. 1173/46422-D (26. B. 1248/19 Aralık

1832); HAT, no. 46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 29-30.

35

Velini’metine isyân eden Mehmed Ali hâ’inine taraf-ı Devlet-i Aliyye’den bu kadar

nasihat olunmuş ise de isga eylemediğinden şimdi Mısır’da kalmak üzere taht-ı

itâ’ate girse bile afv ve kabul buyrulmayacağından hâ’in-i merkuma nasihat kâr

etmez ve bundan böyle yine Mısır’da kalmaklığına şevketlü Padişahım razı olmaz siz

merkuma nasihat vereceğinize bize gemi verseniz bir gün evvel şu gâ’ile ber-taraf

olurdu. (…)”. Konuşmanın sonunda Namık Paşa, konunun padişahın istediği şekilde

sonlanması için gayret etmek niyetini gördüğünü ve bunun politikayı iyi bilmesinden

ileri geldiğini söyleyerek Palmerston’a iltifat etmişti. Namık Paşa’nın bu ifadelerden

Mısır Meselesi karşısında izlenmesi gereken doğru politikanın Osmanlı Devleti’nin

arzu ettiği şekilde Mehmed Ali’nin tamamen Mısır’dan çıkarılması olduğuna İngiliz

devlet adamlarını ikna etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Görüşmede Palmerston ise

hem kendisinin hem de Başbakan Lord Grey’in çok çalıştıklarını ancak konu

hakkında yirmi güne kadar Meclis’e gelecek olan bakanların katılımı ile yapılacak

toplantıdaki müzakereler sonunda karar verileceğini söylemişti.86

Aslında Namık Paşa’nın Londra’daki diplomatik girişimlerinin arzu ettiği

şekilde yürümediği görülmektedir. Bunun birkaç sebebi bulunmaktadır. Öncelikle,

yukarıda bahsedildiği üzere Sadrazam Reşid Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı

ordusu 21 Aralık’ta Konya’da İbrahim Paşa emrindeki Mısır ordusu ile

gerçekleştirdiği savaşta ciddi bir mağlubiyet almış, hatta Reşid Mehmed Paşa esir

düşmüştü. Bu olay Namık Paşa’nın Lonra’ya ulaşmasından kısa bir süre meydana

gelmişti. İstanbul’da yaşanan siyasi ve askeri gelişmelerden haberdar olmayan

Namık Paşa atacağı diplomatik adımlara karar verirken zorlanmaktaydı. Londra’daki

muhatapları açısından baktığımızda İngiltere’de aynı tarihlerde Parlamento kapalı

olup seçim atmosferi nedeniyle mevcut siyasi belirsizlik Namık Paşa’nın yaptığı

görüşmelerin gecikmesine ve sonuçsuz kalmasına sebep olmaktaydı. Diğer taraftan

İngiltere, Fransa ile beraber bir taraftan da 1830 ihtilallerinin sonuçlarından olan

Belçika ve Hollanda meselesiyle uğraşıyordu.87

Dolayısıyla İngiltere bu tarihte

86

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.16.

87 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 52.

36

doğrudan bir askerî müdahaleye taraf olmayıp arabuluculuk yaparak konunun

uzlaşmayla sonlandırılması yönünde bir politika takip etmiştir.

Namık Paşa getirdiği mektubu takdim etmek, mülakatta bulunmak ve daha

fazla zaman kaybetmemek için Brighton’a gitmiştir. Zira İngiltere Kralı Brighton’da

bulunmaktadır ve Londra’ya da bir buçuk ay sonra dönecektir.

Namık Paşa Brighton’daki sarayda, Kral ile görüşmeden önce kısa bir süre

Kralın yakınları, asiller ve Dışişleri Bakanı Palmerston ile sohbet etmiş, akabinde

Saraya kabul olunmuştur. Namık Paşa’nın kendi ifadesiyle İngiliz protokol kuralları

uyarınca gerçekleşen resmî görüşmede Mavroyani Bey de hazır bulunmuştur. Namık

Paşa bu görüşmeye resmî kıyafet yerine “sade setre üzerine nişan” takarak

katılmıştır. Mabeynci, Namık Paşayı Kralın huzuruna götürmüş ve Paşa kendisine

Reisülküttap tarafından verilen resmî konuşma metnini Fransa lisanına çevirerek “hiç

irkilmeksizin ifade ve tefhim” etmiştir. Paşa sonra II. Mahmud tarafından yazılan

mektubu Kral IV. William’a takdim etmiştir. Akabinde IV. William eskiden beri

Sultan Mahmud’un dostu olduğuna şüphesinin bulunmadığını ifade etmiştir.

Dolayısıyla Osmanlı Devleti için gelecekte en iyisini istediğini ve gücü yettiğince

yardım edeceğini Padişaha bildirmesini istemiştir. Hatta bunu teyit için cümlesini

“Devlet-i Aliyye’nin dostu isem devletim dahi buna mecburdur” diyerek bitirmiştir.

Arkasından Kral, Namık Paşa’yı adet olduğu üzere yemeğe davet etmiştir. Yemeğe

kadınlar da katılacağı için Namık Paşa Başmabeynci tarafından Kraliçenin yanına

götürülmüştür. Yemek sırasında Kral, dostluğunun bir sembolü olmak üzere Sultan

II. Mahmud için kadeh kaldırmıştır. Yemek sırasında bizzat Kralın emriyle marş

çalınmıştır.88

Yemek bitiminde, sofrada bulunan 50-60 kişi ile birlikte ayrı bir odaya

geçilmiş, Kral bir iskemle üzerine oturup Namık Paşa ile sohbete başlamış ve nihayet

konu Mısır Meselesine gelmiştir. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin Osmanlı Padişahı

sayesinde elde ettiği gemilerden bahsederek İngiliz Kralı’ndan talep olunan bahriye

88

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 22-25.

37

yardımı temin edilirse kısa sürede Akdeniz’de asayişin sağlanacağını; eğer Mehmed

Ali’nin fesadı uzar ise İngiliz tüccarının çıkarlarının zarar göreceğini belirtmiştir. Bu

nedenle Mehmed Ali meselesinin ortadan kaldırılarak Akdeniz’de güvenliğin

sağlanmasına çalışmak herkesin menfaati icabıydı. Namık Paşa’nın bu sözlerini

tasdik eden IV. William, Padişahı desteklemek yerine Mehmed Ali’nin tarafını

tutamayacağını, Sultanın arzusunun yerine getirilmesine gayret edeceğini

söylemiştir. Bunun üzerine Mavroyani Bey Krala yaklaşıp, “matlub-ı âlînin i’tası ez-

her-cihet sizden me’muldur. Zira Navarin’de Donanma-yı Hümâyun kazâ-zede olduğundan

el-haletü hazihi lâyıkıyla tanzîm olunamamıştır” şeklinde karşılık vermiştir.89

Kralla yapılan bu görüşmede kullanılan üslup ve ön plana çıkarılan iki argüman

önemlidir. Bunlardan ilki aslında daha Namık Paşa Londra’ya gönderilmeden önce bizzat II.

Mahmud tarafından ifade edilmiş olan, yukarıda da bahsettiğimiz, İngiltere’nin ticarî

menfaatleri meselesidir. Konu Kral ile olan görüşmede Namık Paşa tarafından Akdeniz’in

güvenliği noktasından ele alınarak, olası bir tehlikenin İngiliz tüccarlarının menfaatlerine zarar

vereceği şeklinde sunulmuştur. İkinci mesele Osmanlı Donanması’nın kısa bir süre önce

Navarin’de içinde İngiltere’nin de bulunduğu bir ittifak tarafından yakılmış olmasıdır. Bu

ikinci husus ile de belki İngiltere’nin söz konusu hareketinin Mehmed Ali’ye karşı Osmanlı

Devleti’nin askerî bakımdan zaafına sebep olduğu şeklinde sunulmuştur.

Bu arada gece devam ederken Mavroyani Bey de bir taraftan İngiltere

Dışişleri Bakanı ile sohbet etmiştir. Bakan sohbet sırasında Osmanlı Devleti’ne gemi

verilmesi icap ederse 15 geminin çok olacağını, verecekleri 4 kayık ve 2 fırkateynin

Mehmed Ali’nin gemilerini harap edeceğini söylemiştir. Namık Paşa’ya göre

Palmerston’un bu sözlerine itimat edilmemelidir. Çünkü gemi konusunda bakanlar

henüz görüşmemiştir. Dahası Dışişleri Bakanı ile yaptığı gayriresmi görüşmede talep

olunan yardım konusundaki mütalaasını sorduğunda Dışişleri Bakanı konunun

89

Atatürk Kitaplığı, Aynı Yer.

38

kafasına yatmadığını zira Baltık Meselesi90

ile uğraşmakta olduklarını ve sefer

masraflarının Parlamento onayı üzerine karşılanabileceğini beyan etmiştir. Kendisine

gerekli masrafın Osmanlı Devleti tarafından karşılanacağı; esasında Padişahın

yazısında 15 gemi istenilmiş ise de 8 geminin yeterli olduğu söylenmiştir. Bu

görüşmedeki bir ifade ise Osmanlı Devleti’nin neden İngiltere’den donanma yardımı

istediği konusuna farklı bir boyut getirmektedir. Namık Paşa bu hususta “ (…) Ancak

murâdımız İngiltere bandırasının Donanma-yı Hümâyun arasında bulunmaklığıdır. Zira

hâ’in-i merkūmun gemilerinde İngiliz oficiyaller ve Rum tâ’ifeleri olduğundan, İngiltere

bandırasını gördükçe duramazlar ve İngilterelunun deryada şöhreti olduğundan gerek

merkūma ve gerek tarafdarlarına mucib-i endîşe olacağı ecilden az vakitte Mısır gâ’ilesinin

def’i mümkün olur” diyerek, İngiliz donanma yardımının farklı bir yönüne dikkat çekmiştir.

Ancak Dışişleri Bakanı Palmerston aynı görüşte değildi. Zira yapacakları yardım belki söz

konusu kişilere fikri bakımdan zarar verebilirse de Mehmed Ali’nin sahip olduğu deniz gücüne

bir zarar gelmeyecekti. Palmerston bunun yerine Mehmed Ali’nin affedilmesini gündeme

getirmişti. Ancak Namık Paşa bu fikre şu sözlerle karşı çıkarak: “ (…) merkūmun çoktan beri

dimağında fesâd olduğundan Rusya seferinde asker ve donanma istenildikte bin türlü behâne

bulup vermemiş ve Devlet-i Aliyye’yi meşgul etmek üzere el altından türlü fesâd icrâ eylemiş

olduğundan hâin-i merkūma nasihât vermek için eazım-ı ricâl-i Devlet-i Aliyye’den hâla

Kethudâ-yı sadr-ı âli efendi hazretleri irsâl ve sonra Abdullah Paşa’dan ahz-ı intikâm

edeceğim diyerek Akka üzerine asker ve donanma gönderdiğinde yine ricâl-i Devlet-i

Aliyye’den Mustafa Efendi nush-i pend etmek üzere me’mur ve irsâl kılınmış ise de merkuma

nasihât kâr etmediğinden ve Şam-ı Şerif tarafına doğru asker gönderdiğinden def’-i gâilesine

teşebbüs olunmuştur” demiştir. Palmerston’un bu kez de Osmanlı Devleti’nin Mehmed

Ali’nin ve oğlunun kafasını kesmekle bir şey elde edemeyeceğini belirtmesi üzerine Namık

Paşa, “Devlet-i Aliyye’nin muradı habîslerin Mısır'dan def’idir. Zira onların affile Mısır'da

kalmaları bir vechile uymaz. Ancak Padişahımızın merhameti çoktur. İşkodralı Mustafa

Paşa’ya olan ihsânı bunların hakkında dahi olabilir. Eğer siz bu hususta i’âne etmez iseniz

90

Daha fazla bilgi için bkz. Numan Elibol, “Karadeniz Ticareti’nde İngiliz Bandralı Gemiler (1802-

1833)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 20, sa. 2,

(2015), s. 73-94.

39

merkūmun gemileri olduğundan bir müddet dahi dayanacağı ihtimaldir. Devlet-i Aliyye dahi

arkasını boşlamayacağı bi-iştibâhdır. Sonra sizin teb’a ve tüccarınız feryâda başlar” şeklinde

cevap vererek, aslında Palmerston’a yine ülkesinin ticarî menfaatlerini hatırlatmıştır.91

Her ne kadar Kral IV. William genel olarak Osmanlı Devleti’nin dostu olduklarından

ve bunun gereği olan yardımın yapılacağından bahsetmiş olsa da özellikle Dışişleri Bakanı

Palmerston ile yapılan gayriresmi görüşme İngiliz Hükümeti’nin bu sırada Mısır Meselesinde

Osmanlı Devleti’ne fiili bir yardıma yanaşmadığı, konuyu iki tarafı uzlaştırmak suretiyle

çözmeye taraftar olduğu anlaşılmaktadır.

Londra’da bu görüşmeler yapılırken Konya galibiyetinden sonra Mısır

birlikleri Kütahya’ya kadar gelerek İstanbul’u tehdit etmeye başlamıştı. Namık Paşa,

Hassa Müşiriyeti’ne gönderdiği 2 Şubat 1833 tarihli yazıda söz konusu durumu ve

içinde bulunduğu çıkmazı, Konya’daki savaşın diplomatik yansımalarını uzun

uzadıya açıklamıştır. Söz konusu savaş İstanbul’da bulunan Avrupa elçileri

tarafından yakından izlendiği gibi Avrupa gazeteleri de konuyu sayfalarına

taşımıştı.92

Namık Paşa son gelişmeleri değerlendirmek üzere İngiltere Dışişleri

Bakanı’nın evine gittiğinde bakan o sırada Fransız elçisi ile görüşmekteydi. Görüşme

bitince Fransız elçisi Namık Paşa’ya gelişmeler hakkında İstanbul’dan bir mektup

alıp almadığını sormuştu. Buna hayır cevabı veren Namık Paşa, halk arasında

konuşulan şeylerin söylentiden ibaret olduğunu ifade edince, Fransa elçisi

İstanbul’daki maslahatgüzarından aldığı mektubun içeriğini aktarmıştı. Namık Paşa

ise Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den yardım talep ettiğini, bu yardımın hızla

gerçekleşmesi için Fransa’nın da desteğini istediğini; Mısır Valisi’nin devletine isyan

ederek taşkınlık yapması karşısında senelerden beri Osmanlı’nın müttefiki olan

91

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 22-25; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 34-37.

92 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.

40

İngiltere ve Fransa’nın tarafsız bir şekilde olaylara seyirci kalmasının çirkin

olduğunu söylemişti.93

Namık Paşa’nın bu sert üslubu karşısında Fransa elçisi gelişmelerden Avrupa

devletlerinin ve özellikle Fransa’nın üzüntü duyduğunu, kendisinin İngiltere’yi

Osmanlı lehine müdahalede bulunmaya zorlamak üzere görevlendirildiğini; üç saattir

İngiltere Dışişleri Bakanı ile bu konuyu konuştuklarını; netice itibariyle iki devletin

ittifaken Osmanlı’ya yardım ederek Mehmed Ali meselesini bitirmeye karar

verdikleri hususunu belirmiş, hatta elçi sözlerini doğrulamak için yemin bile etmişti.

Namık Paşa ardından İngiltere Dışişleri Bakanı ile görüşmüştür. Dışişleri

Bakanı da aynı şekilde İstanbul’daki elçisinden aldığı yazının içeriğinden bahsederek

Rusya’nın yaptığı yardım teklifini ve Osmanlı Devleti’nin İstanbul’un savunması

için yeterince asker tedarik etmesinin mümkün olup olmadığını sormuştur. Namık

Paşa ise daha önce Mısır birlikleri karşısında başarısız olan Hüseyin Paşa’nın

maiyetindeki askerin Sadrazamın yanında olmayıp İstanbul’da bulunduğunu ve

bunların savaş için hazırlandıklarını bildirmiştir. Dolayısıyla mevcut 30 bin kadar

askerle İbrahim Paşa’ya geçit verilmeyeceğini söylemiştir. Dışişleri Bakanı, Osmanlı

Devleti’nin İskenderiye’ye bir adam göndermek üzere olduğunu sorduğunda Namık

Paşa bunun asla anlaşma yapmak üzere olmadığını ama nasihat etmek üzere

olabileceğini, Padişahın her şeyi göze aldığını ifade etmiştir.

Namık Paşa’nın Dışişleri Bakanı ile yaptığı bu görüşmedeki son sözlerinde

hayal kırıklığı ve İngiltere’ye yönelik bir suçlama dikkati çekmektedir. Nitekim

Paşanın şu ifadeleri bunu açıkça ortaya koymaktadır: “ (…) Devlet-i Aliyye İngiltere

Devleti’nden i’âne matlûb eylediğinden işte ben elli gündür Londra’da ikāmet

etmekteyim. Eğer İngiltere Devleti Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne bize uzaktır deyip

seyirci olacak iseniz veyahud Devlet-i Aliyye’nin menfa’ati bizim dahi

menfa’atimizden ma’dûddur diyerek matlûb-ı âlî olan husûsun icrâsına mübâşeret

edecek iseniz her ne ise cevâb verin biz de maslahatımıza bakarız (…)”. Buna

93

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.

41

mukabil Dışişleri Bakanı, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğini,

bakanların konu hakkında görüştüklerini ancak henüz bir karara varamadıklarını,

yakın zamanda alınacak kararın kendisine bildirileceğini söylemiştir.94

Namık Paşa’nın Kral IV. William ile resmî olarak görüşmesi, Kralın

Brighton’dan dönüşünde yapılan mutad tören sırasında olmuştur. 24 Şubat’ta yapılan

törende İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’un daveti üzerine bütün devlet ileri

gelenleri, askeri zabitan, Fransa ve Amerika Birleşik Devleti elçileri ve Namık Paşa

hazır bulunmuştu. Namık Paşa burada Kral tarafından kısa süre kabul edilmiştir.

Görüşmede Kral İstanbul’dan mektup alıp almadığını sormuştur. Kral sualinde bir

uzlaşma sağlandığından ve paşanın da yakında bundan haberdar olacağına dair

duyumlardan bahsedince, Namık Paşa böyle söylentilerin olduğunu ancak yazılı bir

bilgi gelmediğini söylemiştir. Geniş katılımlı bu tören sırasında Namık Paşa ile

İngiltere Dışişleri Bakanı ayaküstü bir görüşme yapmışlardı. Bakan, Namık Paşa’ya

İstanbul’dan bugün gelen yazıya göre Rusya tarafından gönderilen Duhamil’in

İbrahim Paşa nezdine vararak Rus İmparatorunun ifadesini ve memuriyetini tebliğ

ettiğini haber vermiştir. Bakan bu görüşmeye dair ayrıntıları Namık Paşa ile

paylaşmıştır. Buna göre İbrahim Paşa, Rus Elçisine kendisinin asker olduğunu ve

babası Mehmed Ali Paşa’nın verdiği emre itaat edeceğini, Rusya İmparatoru’nun bu

şekilde müdahalesinin üzüntüye sebep olacağını söylemişti. Ayrıca Konya’da zahire

ve odun yokluğu nedeniyle Mısır askerinin zaruret çekmekte olduğu, Mısır askerinin

Osmanlı Padişahına karşı itaat halinde bulunduğunu, askerin Bursa’da kışlamasına

izin verilmesi için Babıali’ye yazılı müracaat edildiği de öğrenilmişti. Mısır

ordusunun bu teşebbüsü karşısında Babıali’de meşveret olunmuş, Sadrazam Rusya

askerinin Boğazlardan geçirilmesine izin verilmesini önermiş, ancak Serasker Paşa

buna muhalefet etmişti. Son gelişmeler üzerine vükelanın oldukça telaşlı bulunduğu

bilgisi de İngiliz Bakan tarafından Namık Paşa ile paylaşmıştır. Bu öğrendikleri

karşısında Namık Paşa, Palmerston’dan şiddetli bir harp hareketinde bulunmalarını

talep etmiştir. Ancak Palmerston İngiltere tarafından gönderilen memurların

94

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.

42

İskenderiye’ye ulaşmalarından sonra Mehmed Ali’nin muhalefeti bırakacağını ima

eden sözler sarfetmişti.95

Namık Paşa’nın Londra’da bulunduğu her ortamda İngiliz devlet adamlarını

Osmanlı Devleti’nin talep ettiği yardım konusunu biran önce karara bağlamaları

hususunda iknaya gayret sarfettiği görülmektedir. Nitekim İngiliz bakanlardan

birinin verdiği ve Namık Paşa’nın da katıldığı bir davette Dışişleri Bakanı

Palmerston ile karşılaşan Paşa, Bursa’ya doğru ilerleyen İbrahim Paşa’nın İstanbul’a

yaklaşmak niyetinde olduğundan bahis açmış; bu zor şartlarda kendisinden beklenen

himmetin henüz görülememiş olduğunu ifade etmiştir. Palmerston ise Mehmed Ali

Paşa’nın niyetinin Mısır’dan Bağdat’a kadar müstakil bir Arap devleti kurmak

olduğunun farkında bulundukları cevabını vermiştir. Bakan ayrıca İngiltere’nin

Mehmed Ali nezdine gönderdiği görevlinin İskenderiye’ye ulaşmasıyla konunun

önünün alınacağını; Osmanlı’nın Akka’yı Mısır’a ilhakıyla Mehmed Ali’nin yeniden

itaat altına gireceğini düşündüğünü söylemiştir. Konuşma esnasında Namık Paşa ile

Palmerston arasında İran tartışması da yaşanmıştır. Şöyle ki Namık Paşa Bakana İran

tarafından İstanbul’a gönderilen elçi hakkında İstanbul’daki İngiliz diplomatlarından

herhangi bir bilgi ulaşıp ulaşmadığını sormuştu. Palmerston, İran elçisinden haberdar

olunduğunu ancak gönderilme sebebini bilmediğini söylemiştir. Bunun üzerine

Namık Paşa, İran elçisinin Mehmed Ali tehlikesinin ortadan kaldırılması için bir

teklif getirdiğini söylemiştir. İran’ın teklifine göre Bağdat İran’a bırakılmak şartıyla

Mehmed Ali tehdidine karşı iki ülke ortak hareket edecek, Osmanlı Devleti 15 bin

asker verecek, kalanı ise İran Şahı tarafından tamamlanacaktı. Bu kabul edilmezse

bedeli karşılığında İran Bağdat’ı Osmanlı Devleti’nden talep etmişti. Bu hususlar

İngiliz gazetelerine de yansımıştı. Bu haberi delice bulan Palmerston, İran (Acem)

askerlerinin durumunun bu sırada perişan bulunduğunu, ayrıca böyle bir girişim

95

Namık Paşa bu tarihten üç gün sonra İngiltere Kraliçesi’nin doğum günü münasebetiyle düzenlenen

davete de icabet ederek Kraliçe ile görüştüğünü ve merak etmesi üzerine Padişhın tabiatı hakkında

bilgi verdiğini de yazmaktadır: BOA, HAT, no. 833/37560-K.

43

olsaydı İran’da bulunan İngiliz diplomatlarının Londra’yı bilgilendirecekleri cevabını

vermiş ve ikili arasında bu haber uzun bir müzakere edilmişti.96

Londra’da temaslarını sürdüren Namık Paşa, 2 Mart 1833’te İngiltere yetkilileriyle

resmi görüşme fırsatı bulmuştur.97

İk olarak İngiltere Dışişleri Bakanı ile görüşmüşme

yapılmıştır. Görüşme sırasında Palmerston, İbrahim Paşa’nın Afyonkarahisar’a doğru

ilerlemekte olduğunu ve Osmanlı Devleti’nin Rusya’dan 30 bin asker ve 4 kapak gemisi

istemesinden üzülntü duyulduğunu söylemiştir. Bu görüşme Dışişleri Bakanının İngiltere Kralı

tarafından çağrılması üzerine yarım kalmıştır. Namık Paşa uzun süre beklemesine rağmen

Bakan dönmemiştir. Bunun üzerine Namık Paşa Dışişleri Bakanının evine gitmiş, ancak

kendisine ulaşamamıştır.

Namık Paşa görüşme için Bakana zaman belirlemesi konusunda haber bırakmıştır. Bir

süre sonra randevü gerçekleşmiştir. Belirlenen tarihte Maslahatgüzar Mavroyani Bey ile

birlikte Dışişleri Bakanı Palmerston’un hanesine giden Namık Paşa, bilhassa İstanbul’dan

gelen haberler üzerine değerlendirmelerde bulunmuştur. Namık Paşa, Palmerston’a öncelikle

İngiltere’nin Mısır Meselesindeki gerçek niyetini bir kere daha sormuş ise de aldığı cevap pek

olumlu olmamıştır. Palmeston, İngiltere’nin bu sırada Belçika ve Portekiz meseleleriyle

ilgilenmekte olduğunu ifade ederek, İngiliz savaş gemilerinin bu bölgelerde bulunduğunu, yeni

gemi tedariki için İngiliz Parlamentosu’nun onayının gerektiğini, bu şartlar altında böyle bir

teklif yapılırsa bile reddedileceğini söylemiştir.

Son gelinen noktada İngiltere vükelası askerî müdahaleden ziyade gönderilecek bir

adam vasıtasıyla Mehmed Ali’yi tehdit ederek itaate davet edilmesi taraftarıydı. Palmerston

konuyu Rusya tarafından yapılacak yardıma getirerek İngiltere’nin rahatsızlığını açık bir

şekilde hissettirmişti. Bunun üzerine Namık Paşa İngiltere Devleti’nin mesafe nedeniyle kara

askeri göndermesinin zor olduğunu bilen Osmanlı Devleti’nin Rusya’dan kara askeri,

İngiltere’den ise gemi yardımı talep ettiğini izah etmeye çalışmıştır. Namık Paşa İngiltere’nin

96

Namık Paşa’dan Hassa Müşiri’ne gönderilen 8 Şevval 1248/28 Şubat 1833 tarihli yazı: BOA,

HAT, no. 833 / 37560-J, Lef 2.

97 BOA, HAT, no. 833 /37560-L.

44

yapacağı donanma yardımı sayesinde İbrahim Paşa’nın kesinlikle harap olacağını, eğer

İngiltere’nin böyle bir yardımda bulunmaya niyeti yoksa kendisinin daha fazla Londra’da

kalmasının beyhude olacağını ifade etmiştir. Palmerston verdiği cevapta Fransa’nın Akdeniz

için büyük bir donanmayı hazır tututuğunu, İngiltere’nin de donanma hazırlamakta olduğunu

söyleyip durumun gerektirdiği şekilde hareket edileceğini, ancak Osmanlı Devleti’nin talep

ettiği yardımı veremeyeceklerini ifade etmiştir.98

Namık Paşa, Palmerston’un bu cevabı üzerine Mavroyani Bey ile de istişarede

bulunarak Londra’da kalmak yerine kumandanı olmaktan iftihar ettiği askerlerinin yanına

dönmeyi daha yararlı görmüştür. Bu esnada II. Mahmud’un İngiliz Kralı’na ve Sadrazamın

Palmerston’a yazdığı mektuplara da cevap verilmesi üzerine Osmanlı diplomasi heyeti geri

dönüş hazırlığına başlamıştır. Bu karar Palmerston’a iletilmiştir. Yapılan son görüşmede

Namık Paşa İngiltere’nin Mehmed Ali’ye karşı askerî bir müdahalede bulunmama kararının

diğer ülkelerin sefirlerine ve başka kişilere duyrulmamasını ve gizli tutulmasını rica etmiştir.

Zira söz konusu bilgi yayılırsa Mehmed Ali ve taraftarlarının şımarmasına sebep olacaktı.

Ayrıca İngiliz Kralı ve vekillerinin gerek Osmanlı Devleti’ne gerek Padişahına karşı

gösterdikleri dostluğun ve Mehmed Ali aleyhindeki düşmanlığın bizzat şahidi olduğundan bu

tutumun devam etmesi ve diğer devletlerin de bu çizgiye getirilmesi için gayret olunmasını;

Londra’da kalmaya devam edecek Mavroyani Bey’e bundan sonra da iyi muamele edilmesini

rica etmiştir.

Namık Paşa’nın kendi ifadesine bakılırsa Palmerston İstanbul’a geri dönmesini hızlı

bir şekilde onaylamıştır. Bununla birlikte yine de bir açık kapı bırakarak İngiliz vekillerin

ileride zaman ve zeminin gereğine göre bir askerî müdahaleye onay verme ihtimallerinin

bulunduğunu belirtmiştir.99

Diplomatik görevi sonucunda İngilizlerin Mısır Meselesindeki pasif tavrını

kesin olarak anlayan Namık Paşa İstanbul’a dönme hazırlaıklarına başlamıştır.

98

Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 45-47 (10 L 1248/2 Mart 1833).

99 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 45-47 (10 L 1248/2 Mart 1833); BOA, HAT, no. 833 /37560-

L.

45

Yukarıdaki görüşmeden birkaç gün sonra İngiltere Kralı ve Dışişleri Bakanlığı

Namık Paşa’ya İstanbul’dan getirdiği mektupların cevabı olarak iki resmi yazı

vermiştir. Her ikisi de 7 Mart 1833 tarihli mektuplardan İngiltere Dışişleri Bakanı

tarafından Sadaret’e yazılmış olanında İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardım

etmeyi istediği, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü önemsediği, ancak şartlar

müsait olmadığı için şu anda talep edilen yardımda bulunulamadığı bildiriyordu.

Diğer taraftan Halil Paşa ile beraber Mehmed Ali’yi itaate davet etmek üzere İskenderiye’ye

giden İngiltere’nin Amerika’da Kolombiya Cumhuriyeti nezdindeki Maslahatgüzarı

Albay Campbell'i görevlendirdiği ve bu şahsın İngiltere’nin nüfuzunu kullanacağı haber

veriliyordu. Mehmed Ali Paşa görüşmeyi keser veya hasmane tavrını yeniden başlatır ise

Albay Campbell, İngiltere’nin kesin olarak Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünden yana

olduğunu, Kralın bu bütünlüğün zarar görmesine asla müsaade etmeyeceğini ifade etme görevi

verilmişti.100

İngiliz Kralı IV. William’ın II. Mahmud’a yazdığı diğer mektupta da aynı şekilde

içinde bulunulan şartlar dâhilinde İngiltere’nin Osmanlı’ya yardımda bulunamayacağı ifade

edilmiş ancak bu cevabın İngiltere’nin Doğu’da cereyan eden olaylara kayıtsız kaldığı

şekilinde algılanmaması gerektiğine de vurgu yapılmıştı.101

Namık Paşa yola çıkmadan önce vedalaşmak üzere saraya giderek Kral IV.

William’ın huzuruna çıktı. Kral görüşmede Namık Paşa’ya hangi yoldan gideceğini ve Rusya

Donanması’nın İstanbul’a geldiğinden haberi olup olmadığını sormuştur. Namık Paşa Berlin

ve Petersburg yolundan döneceğini, Rusya İmparatoru’nun gösterdiği dostluktan II.

Mahmud’un duyduğu memnuniyeti bildireceğini, ancak Rusya Donanması’nın İstanbul’a

geldiğinden haberinin olmadığını söylemiştir. Bunun üzerine IV. William Namık Paşa’yı

100

BOA, HAT, no. 372/20392; Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832

Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. III/14, (1944), s. 127-

130; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 48.

101 BOA, HAT, no. 372/20392-B. Mektubun tam transripsiyonu için bkz. Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali

İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya

Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, s. 450-451.

46

Rusya’nın politikalarına ve Rus devlet adamlarının niyetlerine karşı uyarmıştır. Osmanlı ile

Rusya arasında Mısır Meselesinde askeri desteği öngören ve sonuçta Hünkar İskelesi

Antlaşması’nı ortaya çıkaran gelişmelere102

tepkisini gizelemeyen Kral şu ifadeleri

kullanmıştır; “Rusya vükelası hilebaz adamlardır, onlara itimad câiz değildir. Devlet-i Aliyye

ile Rusyalının dostluğuna razı değiliz, zira Devlet-i Aliyye hakkında niyetleri hayır değildir.

Ben ve devletim şevketlü Sultan Mahmud hazretlerinin muhib ve muhlisi ve Devlet-i Aliyye’nin

gün be-gün ma’mûr olmasını ister hayırhâhı” olduğundan şüphe bulunmadığını ifade etmiştir.

Devamında konuyu geleneksel İngiliz yaklaşımı etrafında Rusya’nın Hindistan için

oluşturabileceği tehlikeye getirmiş ve şöyle devam etmişti: “Rusyalı İngiltere devletinin Hind

kıt’asında olan mülküne yol bulmak için bin türlü desîse kullanmak üzere olduğundan Devlet-i

Aliyye’ye nasıl hasm-ı tabi’i ise bize dahi öyle hasm-ı tabi’idir”. IV. William’ın bu sözleri

karşısında Namık Paşa “Rusya Devleti memâlik-i İslamiye’den büyümüş ve Devlet-i Aliyye

Rusyalı’dan çok zarar görmüş olmağın emniyet-i kâmile hâsıl olamaz ise de İmparator-ı

müşârün-ileyhin bu def’a olan dostluğunu bilmemek dahi lâyık olmadığından memnuniyet-i

vaki’a-yı şâhâneyi i’fa zımnında Petersburg tarîkinde azimetim irâde buyrulmuştur” diyerek,

102

Mısır askeri Bursa’ya kadar ilerleyince Osmanlı Devleti yeteri kadar destek göremediği İngiltere ve

Fransa yerie Rusya’ya yöneldi. Varılan mutabakat ardından daha antlaşma imzalanmadan bir Rus

filosu Boğaza girerek Beykoz’a asker çıkarttı (5 Nisan 1833). Ardından Rusya ile 8 Temmuz 1833

tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması yapıldı. Antlaşmanın Boğazlara dair gizli bir maddesi vardı.

Osmanlı Boğazları bütün ülke savaş gemilerine kapatıyordu. Bu arada Rus Donanması’nın İstanbul’a

gelişi, Mısır Meselesini tam manasıyla devletlerarası bir siyasi konu haline getirdi. Rusların aktif bir

siyaset güdeceğini göstermesi, meydanı tek başına ona bırakmak istemeyen İngiltere ve Fransa’yı da

harekete geçirdi. Rusya’nın Boğazları düşmanlarına kapatıp kendisine açık tutmayı başarması, yani

Osmanlı Devleti üzerinde bir nevi hâkimiyet kurması Avrupa’da çok büyük tepkiye neden oldu.

Boğazlar meselesinde Rusya ile yaşanan kriz ise Prens Metternich’in araya girmesiyle donduruldu.

Rusya Hünkâr İskelesi ile elde ettiği avantajları Avusturya ile paylaşmayı kabul etmişti. Avusturya ve

Rusya arasında yapılan 18 Eylül 1833 tarihli Münchengraetz Antlaşması ise iki devletin Osmanlı’yı

koruma yükümlülüğünü içeriyordu. Ayrıca iki devlet Osmanlı hanedanının değişmesi halinde, Mısır

Valisi’nin egemenliğini Balkanlar’a yaymasını kesin olarak önlemek konusunda anlaşmışlardı.

Anlaşmadaki bu madde Mısır Valisi’nin Osmanlı için ne kadar ciddi bir tehdit haline geldiğini

göstermesi bakımından dikkat çekicidir: Mısır Meselesi’nde Rusya’nın desteği ve Hünkar İskelesi

Antlaşması için bkz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, I, Ankara 1953,

s. 291-299; Kemal Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, c. 18, (1998), s. 488-490.

47

aldığı emre uygun olarak hareket edeceğini söylemiştir. Namık Paşa son olarak “Rusya Devleti

veli-ni’metim Padişahıma bilâ-bedel i’âne teklîf eylediği vakit kabul buyurmayarak İngiltere

Devleti’nden matlûb buyurmaları zât-ı şâhânenin ez-her cihet İngiltere Devleti’ne olan dostluk

ve i’timâdına delildir. Ve Rusyalının i’ânesinin kabulü sizin reddinizden sonradır. Bundan

böyle şevketlü Padişahım her veçhile i’ânenize mutarakkıbdır” diyerek aslında Osmanlı

Devleti’nin Rusya’dan askerî yardım istemesine İngiltere’nin kararsız politikasının sebep

olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.103

IV. William’ın yukarıda yazılan ifadeleri ve düşünceleri Rusya’ya karşı Londra’da

oluşan olumsuz have ve endişenin en üst seviyeden dile getirilmesidir. Rusların İstanbul’a

asker göndermeleri başta Londra olmak üzere birçok Avrupa başkentinde tedirginliğe yol

açmıştır. Namık Paşa herşeyin açık bir şekilde ortaya konulduğu görüşmeyi diplomatik bir

tavırla sonlandırarak, Osmanlı Padişahının bundan sonra yine İngiltere’nin yardımını

beklediğini hatırlatmıştır. IV. William da buna hiçbir vakit dostlukta kusur olmayacağını

söyleyerek mukabelede bulunmuştıur. Namık Paşa Londra’dan hareketi öncesi İngiliz

Kraliyet sarayında karşılaştığı Fransa elçisi Prens Talleyrand ile de görüşmüştü.

Talleyrand’a da İstanbul’a Petersburg yoluyla döneceğini ifade etmesi üzerine Namık Paşa’nın

Paris’e uğramasını doğru bulmuş, uğramamasının ise uygunsuz olacağını beyan etmişti.104

Namık Paşa Londra’dan ayrılmadan önce İngiltere’nin Mehmed Ali Paşa’ya

gönderme kararı aldığı memura verilen talimatın içeriğini öğrenmek üzere İngiltere

Dışişleri Bakanı ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Namık Paşa bahsi geçen memura

verilen talimatname içeriğini sorunca aldığı cevapta; öncelikle Osmanlı Devleti ile

Mehmed Ali Paşa arasındaki sorunun içeriğinin anlatıldığı, akabinde ise memurun

nasıl hareket etmesi gerektiğinin gösterildiği söylenmiştir. Görevli memur

İskenderiye’ye ulaştığında Mehmed Ali’nin suçunun affedildiği veya paşanın Padişahın

taleplerini kabul ettiğini öğrenir ise bir girişimde bulunmayacaktı. Bu yönde bir uzlaşma

103

BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef: 1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 51-53.

104 BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 2; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım

Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya

Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, s. 133-134.

48

sağlanamamış yani Mehmed Ali, Osmanlı Devleti’nin taleplerini kabul etmemiş ise söz

konusu memur Mehmed Ali’ye şer’an ve mülken devletine karşı isyan etmekte olduğunu,

Osmanlı Devleti’nin Londra’da bulunan Namık Paşa ve Mavroyani Bey vasıtasıyla istediği

donanma yardımının o ana kadar gönderilememesini yardımın esirgendiği şeklinde

düşünmemesini hatırlatacaktı. Ayrıca İngiltere, Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar müttefiki ve

dostu Osmanlı ise Avrupa devletlerinin politikalarının mizanı olmasından dolayı Osmanlı’nın

menfaatini kendi menfaati olarak gören İngiltere’nin Osmanlı’nın bölünmesine, Mehmed

Ali’nin bağımsızlığına ve idaresi altındaki topraklardan Osmanlı’nın sağladığı gelirlerin zarar

görmesine müsaade etmeyeceğini de iletecekti. Bütün bunları Mehmed Ali’ye bildirirken,

görev yerine ulaştığında önce Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a gönderilen kişiye görevinden

bahsedip müttefikâne ve dostâne Osmanlı Devleti’nin tarafını tutarak Fransa, Avusturya ve

Rusya konsoloslarıyla birlikte hareket etmesi emredilmişti. Mehmed Ali isyan halinde olduğu

sürece İngiltere’nin bu duruma seyirci kalmayacağını ve cezasının harben verileceğini onlarla

paylaşılacaktı.105

Şifahî olarak verilen talimatta ise İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardım

etmekle yükümlü olduğu, ötedenberi aralarındaki dostluk ve Navarin’de Osmanlı

Devleti’nin gördüğü büyük zarara İngiltere’nin sebep olduğu açık olmakla, Mehmed

Ali isyanında ısrar ettiği takdirde Osmanlı Devleti’nin talep ettiğinden iki kat fazla

harp kuvveti ile kendisine müdahale edileceğini bildirmesi istenmişti. Dışişleri

Bakanı Palmerston söz konusu talimatın bir suretinin de İngiltere’nin Akdeniz’de

bulunan filosunun komutanına iletildiğini söylemiştir. Namık Paşa ve Mavroyani

Bey talimatın içeriğinden memnun kalmadıklarını Dışişleri Bakanı’na şu sözlerle

göstermişlerdi: “bu herif isyânda ısrâr edib dinlemediği halde buraya haber gelib

buradan dahî emir alsa, emir gidinceye kadar vakit geçer, iktizâ eden emriniz

şimdiden gönderilse iyi olur”. Buna mukabil Palmerston dört devletin elçilerinin

ortak hareket ederek yapılacak böyle bir teklifin kabul edilmemesinin zor olduğunu;

Mehmed Ali’nin deli olmadığını, onun amacının idaresi altındaki yerleri Tunus,

Cezayir ve Trablus ocakları şeklinde sokmak olduğunu belirtmiştir.

105

BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 2.

49

Görüşmede asıl çarpıcı olan Palmerston’un Osmanlı Devleti’nin politikasını

bahsi geçen dört devletin bu tür girişimleri üzerine inşa etmek yerine Mehmed Ali ile

uzlaşmasının iyi olacağını, başkasının eliyle görülen işten hayır gelmeyeceğini

açıkça ifade etmiş olmalarıdır. Bu da bir kez daha Osmanlı Devleti ve Namık

Paşa’nın aksi yöndeki tüm isteklerine rağmen İngiltere’nin hâlâ taraflar arasında bir

uzlaşma sağlanması siyaseti izlemeye devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca

Palmerston’un görüşmede Rusya ve Avusturya’nın niyetleri üzerinde de durup

özellikle o sırada Osmanlı Devleti’ne yardım etmek üzere olan Rusya’nın niyetinin

halis olup olmadığını sorgulayarak, teklif olunan Rus yardımı konusunda bir şüphe

oluşturmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Dışişleri Bakanı olduklarında Fransa’nın

Mısır maddesinde fesadı var ise de onlar bu makamlardan ayrıldıktan itibaren

Fransa’nın da İngiltere çizgisine gelip Mehmed Ali’ye karşı olduğunu söyleyerek,

aslında Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket edip Rusya’ya

yaklaşmasını önlemeye çalışmıştır.

Bu görüşmede ortaya çıkan bir diğer nokta ise İngiltere’nin olası bir Rus

yardımından duyduğu endişenin boyutu ve bunu yakından takip etmekte olduğudur.

Namık Paşa’nın İstanbul’a döneceğini öğrenen İngiltere Kralı, Namık Paşa’yı

Windsor Sarayı’na davet ederek, birkaç gün burada ağırlamış ve onuruna ziyafet

vermiştir. Burada kaldığı sırada yapılan görüşmelerden birinde Kral, Namık Paşa’dan

İstanbul’dan aldığı haberleri sorunca Paşa, İskenderiye’de bulunan Rus generali

Muravieff’in İstanbul’a geldiği söylentisinden bahsetmiştir. Dışişleri Bakanı

Palmerston bu haberi resmen doğrulamıştır. Esasında Rusya, İngiltere’nin

Anadolu’da ilerleyen Mehmed Ali Paşa kuvvetleri karşısında İngiltere’nin Osmanlı

Devleti’ne yardım etmesi beklentisindeydi. Kasım 1832 sonlarında İngiltere’nin

yardım konusunda isteksiz olduğunu anladığında ise Osmanlı sultanının istemesi

halinde bir Rus Donanması’nın gönderilmek üzere hazır olduğunu İstanbul’daki

elçileri vasıtasıyla haber vermişti. Bunun üzerine de Karadeniz’deki Rus Donanması

amirali Greig’e olası bir talep üzerine İstanbul’a hareket etmek üzere hazır olması

emredilmişti. Bunun dışında Korgeneral Muravieff, Çar tarafından özel görevle

İstanbul ve İskenderiye’ye gönderildi. Muravieff öncelikle taraflar arasında bir

50

uzlaşma sağlamayı amaçlıyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’ne Rus ordusu ve

donanmasının desteğini sunmakla görevlendirilmişti. Muravieff 21 Aralık 1832’de

İstanbul’a ulaşmıştır. Söz konusu tarihte Osmanlı ordusu Konya’da İbrahim Paşa

tarafından ağır bir mağlubiyete uğratılmıştı. Mağlubiyetin haberi birkaç gün

İstanbul’a ulaşmamıştır. Bu arada Muravieff İstanbul’a en üst seviyede yani Sultan,

Resiülküttap ve Serasker Paşa ile müzakerelerde bulunmuştur. Bunlar Rusya’nın

askerî yardım teklifi için minnettar olduklarını ifade ederken, bu teklifi açıktan kabul

etmemişlerdir. Bu çekincelerinin iki nedeni olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi, olası

bir İngiliz yardımından henüz ümit kesilmemesi; ikincisi, Rusya politikasına teslim

olunmamak istenmemesiydi. Bu tavırları Konya’daki mağlubiyetin haberi başkente

ulaştıktan sonra dahi değişmemiş ve Rusya’nın teklifi kabul edilmemiştir.106

Muravieff’in Rus askerî yardımı teklifi ile İstanbul’a gelmesi özellikle

Fransa’yı harekete geçirmiştir. Fransa Osmanlı Devleti üzerinde Mehmed Ali Paşa

ile bir uzlaşmaya gitmesi yönündeki baskısını artırmış ve bunun için aracılık

yapmayı teklif etmiştir. Diğer yandan İskenderiye’deki Fransız genel konsolosuna

da Mehmed Ali Paşa’ya Babıâli ile doğrudan müzakerelere girişmesi için baskı

yapması yönünde talimat verilmiştir. Baskılar karşısında Sultan tarafından toplantıya

çağrılan Meşveret Meclisi, 2 Ocak 1833 tarihinde konuyu ele alarak sabık

Kaptanıderya Halil Paşa’nın İskenderiye’ye göndererek bir uzlaşmaya varması

yönünde Hükümete tavsiyede bulunmuştur.107

106

BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 1-2.

107 Muhammed H. Kutluoğlu, Aynı Eser, s. 89. Şinasi Altundağ, kitabında G. Rosen’den naklen Halil

Paşa’nın İskenderiye’ye gönderilmesini, İstanbul’da yapılan görüşmeler neticesinde Muravieff ile

yapılan anlaşmanın bir neticesi olduğunu ifade etmektedir. Buna göre Meşvret Meclisi 3 Ocak’ta

toplanmış ve toplantıya katılan devlet adamlarının bu yöndeki ricaları üzerine Rusların yardım teklifi

kabul edilmiştir. Bunun üzerine Muravieff ile yapılan anlaşmaya göre; Muravieff’in yaveri Duhamel

Kütahya’ya giderek, orada bulunan Osmanlı ordusunun durumunu inceleyecekti. Ardından Mısır

kuvvetlerinin başındaki İbrahim Paşa ile görüşerek Halil Paşa’nın uzlaşmak üzere Mısır’a

gönderilmekte olduğunu ve Rusya’nın Mısır ordusunun ilerlemesinden duyduğu rahatsızlığı hatta

bunu kendisine karşı bir meydan okuma olarak kabul ettiğini bildirecekti. Muravieff ise Mehmed Ali

51

İstanbul’dan İskenderiye’ye hareket eden Muravieff 13 Ocak’ta şehre

ulaşarak Mehmed Ali Paşa ile iki görüşme gerçekleştirmiştir. Onun talep ve tehditleri

neticesinde Mehmed Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa’ya 16 Ocak’ta gönderdiği talimatla

daha fazla ilerlememesini emretmiştir. Diğer taraftan Halil Paşa beraberinde Âmedci

Reşid Bey olduğu halde 21 Ocak’ta İskenderiye’ye ulaşmıştır. Halil Rif’at Paşa ile

Mehmed Ali Paşa arasında derhal müzakerelere başlanmıştır. Mısır tarafının

uzlaşmaz tavrı ve yeni talepleri, bilhassa Konya’da bulunan İbrahim Paşa’nın

Bursa’ya doğru yeniden harekete geçerek Kütahya’ya gelmesi müzakereleri çıkmaza

sokmuştur. Osmanlı Devleti’nden tamamen bağımsız bir devlet elde etmek isteyen

İbrahim Paşa’nın yeniden harekete geçmesi, olası bir Rus yardımına sebep

olacağından Fransa ve İngiltere de tedirgin olmuştur. İbrahim Paşa’nın Kütahya’dan

İstanbul’daki Sadaret Kaymakamına yazdığı mektupta zahire ve yakacak ihtiyacını

gidermek için ordusuyla Bursa’ya hareket etmek istemesi başkentteki tedirginliğin

üst seviyelere çıkmasına neden olmuştu. Bu noktada II. Mahmud Şubat 1833 başında

yardım için Rusya’ya resmen başvurulmuştur108

. Sonraki süreçte İstanbul’daki

Fransız ve İngiliz sefirlerinin itiraz ve müdahalelerine rağmen Rusya elini çabuk

tutacak ve 20 Şubat’ta sekiz parça Rus Donanması Boğazlardan geçerek İstanbul

önlerine gelecektir.

Namık Paşa Londra’dan hareket edeceği gün İngiliz Dışişleri Bakanı

kendisini görüşmeye çağırmış ve İstanbul’dan gelen resmi yazışmayı okumuştur. Söz

konusu evrakta Fransa elçisinin İstanbul’a ulaştığı, üç gün sonra Rusya

Paşa ile görüşüp Rus çarının taraflar arasındaki anlaşmazlığın sonlandırılmasıyla ilgilendiğini

bildirmek üzere İskenderiye’ye gidecekti. İskenderiye’ye gönderilecek olan Halil Paşa burada

Muravieff’in de aracılığı ile bir uzlaşma sağlamak için Mehmed Ali Paşa ile müzakerelerde

bulunacaktı. Son madde olarak Mehmed Ali Paşa’ya Akka paşalığının da verilmesi buna mukabil

donanmasını Osmanlı devletine teslim etmesi, ancak bu şartla affedileceği söylenecekti: Şinasi

Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı. Mısır Meselesi 1831-1841, s. 96-97.

108 Tam tarih bazı kaynaklarda 2 Şubat olarak ifade ederken (Muhammed H. Kutluoğlu, The

Egyptian Question (1831-1841), s. 93) bazılarında ise 3-7 Şubat olarak gösterilmektedir: Kemal

Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, C. 18, s. 488.

52

donanmasının geldiği ve Reisülküttab ile görüşen Fransa elçisinin Mehmed Ali’yi

itaat altına almayı taahhüt ettiği ve Halil Paşa tarafından gönderilen yazıda Osmanlı

Padişahının Rusya donanmasının geri dönmesini irade buyurdukları yazılıdır. İngiliz

Dışişleri bakanı Namık Paşa’nın Petersburg’a gitmesini uygun bulmadığını birkez

daha ifade etmiştir.109

Görüldüğü üzere İngiliz hükümeti Mısır Meselesinin kritik bir aşamasında

İstanbul’daki gelişmeleri yakından takip ediyor ve özellikle Rusya’nın İstanbul’a

donanma göndermiş olmasından kaygı duyuyordu. Dahası Namık Paşa’nın

görüşmede bulunmak üzere Petersburg’a uğramasına açıkça muhalefet etmekteydi.

İngiltere Dışişleri Bakanı’nın bu tavrı karşısında Namık Paşa “Rusya Devleti,

Devlet-i Aliye ile musâlih olduğuna ve şu vakitte dahi i’âne eylediğine mebni

beyne’d-devleteyn ifâ-yı resm-i muhâleset olunmak lâzıme-i halden olmak hasebiyle

Rusya Devleti’nin bu aralık olan dostluğu nezd-i şâhânede mucib-i memnûniyet

olduğunu ifâde zımnında tarîk-i mezkurdan azîmetim irâde buyruldu” diyerek

diplomatik bir üslupla aldığı bir emri uygulamakla mükellef olduğunu söylemiştir.

Namık Paşa bir taraftan da Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin ihtiyacı olduğu bir

zamanda İngiltere’nin yapmadığını yaparak yardımda bulunmasından dolayı böyle

bir ziyaretin yapılması gerektiğini söylemekten de geri durmuyordu.110

Sonuç itibariyle İngiltere’nin bir donanma yardımında bulunmayacağının

resmen bildirilmesi üzerine Namık Paşa İstanbul’a dönmek üzere Paris’e hareket

109

BOA, HAT, no. 1265/46980-D, Lef 2.

110 Bu arada Dışişleri Bakanı, her nekadar son birkaç senedir İngiltere Devleti tarafından elçilere

hediye verilmesi yasak olsa da İngiltere Kralı memnuniyet göstererek hatıra kabilinden olmak üzere

Namık Paşaya bir çift piştov ve bir tüfek verilmesini emir etmiştir. Buna karşılık Namık Paşa böyle

bir hediye beklemediğini ima ederek, kabul etmesinin padişahın iznine tabi olduğunu söylemiştir.

Sözü edilen hediyelerin devlet tarafından değil Kral tarafından verilmekte olduğu ve silahlar dahi

hazır bulunmadığından sonradan İngiltere elçisi aracılığı ile Dersaadete gönderileceği kendisine ifade

olunmuştur: BOA, HAT, no. 1265/46980-D, Lef 2.

53

etmiştir.111

Kendisinden Paris ve Berlin’e uğrayarak en son Petersburg’a gitmesi

emredilmişti. Bu arada Namık Paşa Mısır Meselesi tam manasıyla bitene kadar

Mavroyani Bey’in Londra’da kalmasına izin verilmesini istemiştir.112

b- Namık Paşa’nın Paris Temasları

Diplomatik girişimleri istediği sonucu alamayan ve Londra’da yapacak bir

şey kalmadığını anlayan Namık Paşa İstanbul’a dönme kararını Mavroyani Bey ile

istişare etmişti. Namık Paşa, misyondaki başarısızlığının verdiği hayal kırıklığını

İstanbul’a gönderdiği yazılarında açıkça ortaya koymuştur. Kendisi Londra’da kalıp

vakit kaybetmektense İstanbul’a dönerek ordunun başında Padişahına hizmet

etmesinin faydalı olacağı kanaatindeydi. Londra’da kalmaya devam edecek

Mavroyani Bey’e İngiliz vekiller tarafından gerekli yardımın yapılması noktasında

ricalarda da bulunmuştu.113

Nihayet Londra’dan hareket eden Namık Paşa 19 Mart’ta Paris’e ulaşmıştır.

Paris’te ilk olarak Fransa Dışişleri Bakanı ile görüşmeye gitmiştir. Burada Fransa

Dışişleri Bakanı 13 Mart tarihli bir mektubu Sadarete ulaştırmak üzere kendisine

vermiştir. Mektupta daha ziyade Namık Paşa’nın vazifesini iyi bir şekilde yerine

getirdiğinden bahsedilerek, Doğu’daki gelişmelerden haberdar olduklarını,

111

BOA, HAT, no. 372/20392-D; Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde

Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”,

Tarih Vesikaları, s. 130-131; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 48-49.

112 BOA, HAT, no. 1344//52546; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 55-56.

113 BOA, HAT, no. 833/37560-M; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. S. 46-47. Bir süre sonra

Mavroyani Bey’in de Londra’da kalması bilhassa buranın pahalı bir şehir olması nedeniyle kendisi

açısından sorun teşkil edince önce Paris’te ikameti düşünülmüş ancak burada daimî olarak

kalabileceği bir yeri bulunmadığından Paris’te birkaç gün kalarak, Peç’e geçmesine karar verilmiştir.

Paris’te kalacağı birkaç gün içinde Fransa Devleti vükelasıyla görüşerek Osmanlı Devleti’nin

Avrupalı ile yürütülmekte olan muameleler hakkında tamamen bilgi sahibi olduğundan konunun

gerektirdiği şekilde uygun bir lisan kullanması istenmiştir: BOA, HAT, no. 1289/50060.

54

İngiltere’de bulunan Fransız elçisinin de Namık Paşa’nın görevini ifa etmesi

noktasında gerekli kolaylığı göstermesi hususunda bilgilendirildiği belirtilmiştir.

Ayrıca Namık Paşa’nın Louis Philippe tarafından kabul edildiğinden ve Kralın da

çok eski dostu olan Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğinden bahsedilmiştir.

Namık Paşa Pariste Fransa Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede Lonra’ya

giderken gerçekleştirdiği ziyarette Fransa Kralı’nın Osmanlı Devleti’nin dostu

olduğunu ifade ettiğini, bu dostluğun kuvveden fiile çıkarılması noktasında talimat

aldığını ifade etmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı ise Namık Paşa’ya İstanbul’dan haber

alıp almadığını sormuştur. Namık Paşa gayriresmi olarak İstanbul’daki Fransız

elçisinin Mehmed Ali’nin itaat altına alınması için aracılık etme teklifinde

bulunduğunu öğrendiğini, ancak bunun resmen kendisine bildirilmediğinden söz

konusu aracılık teklifi için teşekkür edemeyeceğini söylemiştir. Ancak Fransız

elçisinin bu hareketinin Padişahın memnuniyetine sebep olacağını da sözlerine

eklemiştir.

Namık Paşa’nın asıl amacı Fransa Kralı ile görüşmekti. Dışişleri Bakanı’na

bunu ifade etmiş ve ertesi gün belirlenen saatte Kral tarafından kabul olunmuştur.

Kral ile olan görüşmede de az önce bahsedilen İstanbul’daki Fransız elçisinin

Mehmed Ali Paşa’nın itaat altına alınması için yaptığı taahhüt gündeme gelmiştir.

Kral, bu taahhüdü Osmanlı Devleti’ne karşı olan dostluğunu ispat etmek şeklinde

yorumlamış; Namık Paşa’yı iki gece sonra vereceği yemeğe ve saraydaki eğlenceye

davet etmiştir.114

Fransa Kralı ile görüşmesinden bir gün sonra Namık Paşa Fransa Dışişleri

Bakanı tarafından yemeğe davet olunmuştur. Yemek sırasında Namık Paşa,

Paris’teki Avusturya elçisine gelen bir haberden İbrahim Paşa’nın İzmir’de İhtisab

Nazırı Tahir Bey’i azlederek yerine Manisa Mütesellimi Karaosmanzade’yi tayin

ettiğini öğrenmiştir. Bu gelişmeyi İstanbul’daki Fransa elçisinin biraz önce

bahsettiğimiz taahhüdüne aykırı bulan Namık Paşa konuyu Fransa Dışişleri

114

BOA, HAT, no. 1265/48980-E.

55

Bakanı’na açmıştır. Namık Paşa’nın bu noktada kullandığı ifade oldukça dikkat

çekicidir: “(…) Mısır meselesi az vakitte ber-taraf olmasıçün bi’z-zarûre Rusya

İmparatoru’nun teklîf eylediği i’âne kabul buyurularak Rusya Donanması

Dersaadet’e gelmiş ise de (…) Fransa elçisi devleti tarafından me’muriyeti hasebiyle

Rusya Donanması’nın Dersaadet’e gelmesini tensîb etmeyerek Mehmed Ali’nin taht-

ı itâ’ate idhâline ta’ahhüd eylemiş ve bu cihetle donanmâ-yı merkumenin avdeti

irade kılınmıştı. Havadisât-ı cedîdeye nazaran Mehmed Ali, Devlet-i Aliyye ve

Fransa Devleti tarafından olunan teklifâtı zâhiren kabul sûretinde görünüb mel’un-ı

merkum türlü bahâne ile icrâ-yı mel’anet etmekte olduğu derkâr ve bu cihetle elçi-i

mûmâ-ileyhin tedbîr ve harekâtı kuva-yı harbiyeye istinâdı olmadıkça Fransa

Devleti’nin dostluğu Devlet-i Aliyye hakkında mûcib-i zarar olacağı aşikârdır”. Bu

ifadelerle Namık Paşa Fransız Bakana Mısır meselesinde ve Rusya konusunda

beklentilerini açıkça aktarmıştır. Namık Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin tıpkı

İngiltere’den olduğu gibi Fransa’dan da sorunun askerî yollarla çözümünü talep ettiği

anlaşılmaktadır. Yukarıdaki görüşmede gündeme gelen daha ilginç nokta ise İstanbul

önlerindeki Rus varlığından tedirgin olan Fransa’nın Osmanlı Devleti’ni yakinen

maruz bulunduğu İbrahim Paşa tehdidinden kurtarmayı resmen vaat etmiş olmasıdır.

Mehmed Ali tehdidi karşısında İngiltere ve Fransa’yı yanına geçekemeyen

Osmanlı Devleti Rusya’dan yardım istemiş ve sekiz gemiden müteşekkil Rus

donanması 20 Şubat itibariyle Karadeniz Boğazı’ndan geçip Büyükdere önelerine

ulaşmıştı.115

Namık Paşa’nın ifadesine bakılırsa bu durum karşısında İstanbul’daki

Fransa elçisi İbrahim Paşa’yı itaat altına almayı taahhüt etmişti. Namık Paşa’nın

bahsi geçen görüşmedeki ifadesinden anlaşıldığı üzere Fransa’nın bu taahhüdüne

karşılık Rus donanmasının dönmesi yönünde irade çıkmıştı. Bununla birlikte İbrahim

Paşa’nın Anadolu’daki tecavüzünü sürdürerek İzmir’deki İhtisap Nazırını dahi

değiştirecek seviyede ileri gitmesi üzerine infiale geldiği anlaşılan Namık Paşa,

Fransa’nın taahhüdünün askerî bir dayanağı bulunmadığı sürece Osmanlı Devleti’nin

zararına olacağını bizzat Dışişleri Bakanına ifade etmişti. Fransa Dışişleri Bakanı ise

115

Kemal Beydilli, “Hünkâr İskelesi Antlaşması”, DİA, c. 18, s. 488.

56

adeta suçu Osmanlı Devletine atarak, kendilerinin işin sonunu düşünerek gerekli

durumda kullanılmak üzere İbrahim Paşa’nın Adana’da kalacağı mülahazasıyla

Anadolu içlerine girmesi durumunda müdahalede bulunmak için Akdeniz’de 15

gemiden oluşan donanmayı hazır tuttuklarını; ayrıca yine Akdeniz sahilindeki

tersanelerinde 4 kayık ve 6 fırkateyn hazırlatarak araya girecek iken Hüseyin Paşa ve

Sadrazam Mehmed Reşid Paşa’nın kısa sürede ardı ardına mağlup olmaları İbrahim

Paşa’nın hızlı bir şekilde ilerlemesine yol açtığını ifade etmiştir. Dolayısıyla gerekli

hazırlıklar vaktiyle yetişmemiştir. Bununla birlikte görüşmenin yapıldığı tarih

itibariyle Akdeniz’de 15 savaş gemisi hazır olup hazırlanmakta olan kayıklar ikisi de

buna dahil olarak diğerlerinin de donatımı devam etmektedir. Eğer Mehmed Ali Paşa

Fransa’nın teklifini kabul etmezse söz konusu Fransa Donanması’na savaşa girmesi

yönünde kesin emir verilmişti.116

Namık Paşa’nın Sadaret’e gönderdiği 31 Mart tarihli bu mektuptaki

taahhütler ve Fransa Dışişleri Bakanı’nın ifadeleri Osmanlı devlet adamlarını, hemen

kullanıma hazır bulunan Rus askeri yardımını reddetmeye ikna etmemiş olacak ki

Babıâli İstanbul’un müdafaası için Rus kara kuvvetlerinin de getirilmesine izin

vermiştir. Nitekim beş bin kişilik Rus kuvveti 5 Nisan itibariyle İstanbul’a gelip

Beykoz’da karaya çıkmıştır.117

116

Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın

Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s. 134-136.

117 Kemal Beydilli, “Hünkâr İskelesi Antlaşması”, s. 488.

57

c- Namık Paşa’nın Petersburg Temasları ve İstanbul’a

Dönmesi

İstanbul’da bu başdöndürücü gelişmeler yaşanırken Namık Paşa 9 gün kaldığı

Paris’ten ayrılıp, Petersburg’a doğru yola çıkmıştır. 118

Namık Paşa’nın, İstanbul’a

dönüş güzergahını Osmanlı Devleti’ne askeri yardımda bulunma temayülüne sahip

Rusya üzerinden yapmış olması Mısır meselesinde pasif bir tutum takınan İngiltere

ve Fransa’ya verilmiş net bir mesaj olarak değerlendirmek de mümkündür.

Namık Paşa Frankfurt ve Berlin üzerinden Petersburg’a ulaşmıştır. Paşa’nın

Rusya’ya gitmesinde Rus donanmasının İstanbul önlerine gelmesinin etkili olduğu

ifade olunmaktadır. Mart 1833’te Petersburg’ta bulunarak Çar I. Nikola ile görüşen

Namık Paşa’nın amacı Rusya’nın Mehmed Ali Paşa karşısında Osmanlı Devleti’ne

sunduğu askerî yardımın asıl maksadını anlamaktı.119

Petersburg’da çok iyi

karşılanan Namık Paşa’nın Çar ile görüşmesinde General Orlof da hazır

bulunmuştur. Yapılan görüşmelerin birisinde I. Nikola, Rus yardımı konusunda

ortaya çıkan spekülasyonlardan rahatsızlığını ve ases amacının ne olduğunu dile

getirmiştir. Namık Paşa bu hususu dair izlenimlerini şu ifadeleri nakletmiştir:

“gönderdiği askerden Devlet-i Aliyye’nin emin ve mutma’în olmadığı ve halkın

lisânında bir takım sözlerin deverân ettiği kendince ma’lum ise de bu mu’âvenet

hususu ancak bir komşunun hânesinde zuhûr eden harîkin sirâyet ve tevsi’ini men’

için ittihaz olunan tedbir-i tahaffuzkarâne kabilinden olarak Rusya askerinin

mukaddema Edirne’ye vürudunda ileriye harekete mani yok iken öyle bir teşebbüsün

sebkat etmemesi İstanbul’u zabt ve istila fikrinde bulunmadığına delil idüğünü ve

Besarabya’da yüzelli bin asker mevcut ve hâzır ve Devlet-i Aliyye’nin emrine

muntazır bulunduğundan etrafa sû-i mîsâl olmamak üzere Mısır askerinin def’ ve

118

Bu arada kendisine daha önce yapılan tahsisat bitmek üzere olduğunu bildiren Namık Paşa,

ihtiyaten İngiliz tüccarlarından Black’ın ortağı Kraldan 400 altın almıştır: BOA, HAT, no. 833/37560-

M; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. S. 46-47 (10 Za 1248/31 Mart 1833).

119 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, (Haz. Bekir Sıtkı Baysal), TTK Yay.,

Ankara 19872, s. 213.

58

tevbihi ile ref-i gâ’ile için lüzumu kadar askerin ve icâb iderse kamilen mevcûd-ı

mezkurun celb ve isti’mâli hakan-ı müşârün-ileyh hazretlerinin yed-i iktidar ve

ihtiyârında bulunduğu ve kumandân-ı müşârün-ileyh Orloff’a ol-bâbda evâmir-i

lâzıme i’ta kılındığını bi’l-beyân buralarını ve şu husûsda hulûs-ı ni’yetini ve bir de

Mısır askerinin vardığı mahaller ahâlisinin hüsn-i kabul ve ihtirâm göstermekte

olması ve şu mu’âmelenin mukaddema Rusya askeri hakkında dahî vuku’a gelmesi

idâre-i hükûmetde bir sebeb ve hikmetin vücudunu mebni olmak ve bu da hakan-ı

müşârün-ileyh hazretlerinin ma’lumu bulunduğu lazım geleceğinden bu hâli mûcib

olan esbâbın tetkîk ile celb-i hoşnudî-i teba’aya ihtimâm edilmesi lüzumunu”

belirtiyordu.120

Namık Paşa I. Nikola ile yaptığı görüşmelerde Rusya’nın askeri yardımının

farklı boyutlara gitmemesi noktasında teminat alarak, döndüğünde durumu II.

Mahmud’a aktarmış ve Sultanın bu yöndeki tereddütlerini gidermiştir.121

Şu ana kadar Namık Paşa’nın Mısır meslesindeki diplomatik misyonunda

kendisinden bekleneni tam manasıyla yerine getirememesinin Paşa’nın yetersizliği

veya beceriksizliğinden kaynaklandığı yönünde bir görüş de söz konusudur.122

Bilakis, yukarıda detaylı bir şekilde incelendiği üzere Namık Paşa bu ilk dış

görevinde kendisine verilen talimatlara uyarak çok titiz çalıştığını göstermektedir.

Yaptığı görüşmelerde kimi zaman aldığı yetersiz ve tatmin etmeyen cevaplar

karşısında takındığı sert ve kararlı üslup, iyi bir diplomat olduğuna işaret etmektedir.

Bununla birlikte İngiltere’nin ve daha genel olarak dönemin Avrupasının içinde

bulunduğu durum, görevini yerine getirmesine hiçbir şekilde yardımcı olmamıştır.

Namık Paşa’nın çabalarının önemli bir faydası Londra ve ziyaret ettiği diğer Avrupa

120

Şehabettin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, s. 134-135.

121 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, s.

222; Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, (2006), s. 379.

122 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde

Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s. 442; Faik Reşit Unat, Aynı Eser, s.

213.

59

diplomatik çevrelerinin dikkatini Mısır meselesi üzerine çekerek, bu vesile ile

Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın bir nevi himayesine girme tehlikesinin anlaşılmasına

yardımcı olması açısından oldukça dikkate değerdir.

Bu arada Mehmed Ali Paşa ile müzakerelerde bulunmak üzere Mısır’a

gönderildiğinden yukarıda bahsedilen Amedcî Mustafa Reşid Bey (Paşa) ve Halil

Rifad Paşa’nın isyanı sona erdirmek yönündeki girişimleri adeta çıkmaza girmişti.

Bunun öncelikli sebebi Mehmed Ali Paşa’nın Akka, Nablus, Kudüs ve Trablusşam’ın

kendisine bırakılması yönünde yapılan teklifi yeterli bulmayarak tüm Suriye ve ek

olarak Adana, Silifke ve Alanya’yı da istemesiydi. Neredeyse İstanbul’un işgaliyle

sonuçlanabilecek ciddi bir problemle karşı karşıya bulunan Babıâl, bu süreçte

doğrudan İbrahim Paşa ile görüşmek üzere Amedci Mustafa Reşid Bey (Paşa)’i

Kütahya’ya göndermiştir. 5 Nisan’da yanında Fransız diplomat Varennes olduğu

halde Kütahya’ya ulaşan Reşid Bey yoğun pazarlıklar sonucunda Halep, Şam ve

Adana’yı İbrahim Paşa’ya bırakan ve Kütahya Tenkihnamesi olarak bilinen sözlü

uzlaşma ile Mısır birliklerinin Anadolu’dan çekilmesini sağlamıştı.123

Kütahya’da görüşmeler sırasında özellikle Adana’nın Mehmed Ali’ye

verilmesi noktasındaki anlaşmazlık sürerken Rus askerleri ardı ardına kafileler

halinde İstanbul’a gelerek karaya çıkmıştı. Bu sıcak gelişmeler karşısında İngiliz,

Fransız ve Avusturya devletleri İstanbul’daki temsilcileri aracılığı ile duydukları

endişeyi Babıâli’ye bildirdiler. İki ülke Rus askerlerinin İstanbul’dan çıkmasını talep

etmişti. Diğer taraftan İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye’deki diplomatları Mehmed

Ali Paşa üzerindeki baskılarını artırarak, askerlerini Anadolu’dan çekmek yönünde

uzlaşmaya zorlamaktaydılar. Söz konusu gergin diplomatik ortamda Mehmed Ali

Paşa ile Osmanlı Devleri arasında Mayıs 1833 ortalarında barış sağlanmış ve Haziran

123

Kütahya uzlaşmasının içeriği ve maddeleri hakkında bkz. Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali

Paşa İsyanı. Mısır Meselesi 1831-1841, s. 133-138.

60

sonlarında Mısır askerleri Anadolu’yu terk etmiştir. Böylece Mısır meselesinin

birinci aşama sona ermişti.124

Bu gelişmenim hemen akabinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8

Temmuz 1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşması imzalanmıştır. Rusya ile böyle bir

anlaşmanın imzalanması Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzunun

artmasından dolayı tedirgin olan Avrupa devletlerinin protestolarına sebep olmuştur.

Bununla birlikte anlaşmanın imzalanmasından iki gün sonra Rus askeri birlikleri

İstanbul’u terk etmiştir.125

Kütahya uzlaşması ile Mehmed Ali Paşa idaresine bırakıldığından

bahsettiğimiz yerlerin vergileri konusu Mısır meselesinin bundan sonraki safhası

açısından önem kazanmıştı. Antlaşma imzalandıktan sonra ödenecek vergilerin

tespiti için eski Defterdar Hacı Edhem Efendi Mısır’a gönderilmiştir. Hacı Edhem

Efendi öncelikle gerek daha önce Mehmed Ali Paşa’nın idaresi altında bulunan

gerekse yeni tevcih olunan yerlerin vergilerini tespit ederek uygun bir zam yapılması

noktasında çalışacaktı. Ancak bu temaslardan da olumlu sonuç alınamamıştı.126

Bu arada Namık Paşa İstanbul’a dönmesinden sonra Asâkir-i Hassa Mirlivası

rütbesiyle askerlik görevine dönmüştür. bu arada II. Mahmud’un yakınları arasına

124

Bu süreçte Mehmed Ali Paşa ile yapılan müzakereler ve tartışmalar hakkında geniş bilgi için bkz:

Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 96-105.

125 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, Aynı Eser, s. 105-107.

126 Vergilerin miktarını özet halinde çıkararak Mehmed Ali Paşa’ya verecek, ödemelerin düzenli bir

şekilde yapılmasını garantiye alacaktı. Bu noktada Mehmed Ali Paşa’nın Fransa’ya 200 bin kese

borcu olduğu şeklindeki nazeretini de makul bir şekilde reddedecekti. Edhem Efendi Mısır’da yaptığı

görüşmelerde yeni vergileri görüştüğü gibi savaş nedeniyle ödenmemiş vergilerin ödenmesini de talep

etmiştir. Suriye’deki çatışmalar dolayısıyla Mısır’ın malî durumunun kötü olduğunu gerekçe gösteren

Mehmed Ali Paşa bu talebi kabul etmemiş; uzun görüşmelerden sonra Mayıs 1834’ten itibaren 12 bin

kese Mısır, 18 bin kese Suriye ve Adana, 2 bin kese de Girit Adası için olmak üzere toplam 32 bin

kese vergi ödemeyi taahhüt etmiştir: Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı. Mısır

Meselesi 1831-1841. I. Kısım., s. 139-140.

61

girerek boş zamanlarını Saray’da değerlendirmeye başlamıştır. Bu durum onun sivil

ve askeri alanlarda yükselişinin sürmesine de yardımcı olmuştur.127

B- MISIR MESELESİ’NİN BÜYÜMESİ VE NAMIK

PAŞA’NIN LONDRA’YA SEFİR OLARAK TAYİNİ

1- Namık Paşa’nın Londra’da Elçi Statüsü İle Tayini ve

Misyonu

Osmanlı Devleti ile isyankâr Mısır Valisi arasında Kütahya uzlaşması ile

sağlanan sessizlik uzun süre devam etmeyecektir. Bu meselede tecrübe sahibi olan

Namık Paşa ise yeni süreçte bu sefer sefir sıfatıyla konunun çözümünde etkin rol

alacaktır.

Rusya’nın askerî desteğini sağlayan Babıali, büyük devletlerin Adana’nın

Mısır Valiliği’ne bırakılması konusunda aleyhte tutumlarının da etkisiyle Kütahya

uzalaşmasını bozma temayülü göstermiştir. Zira söz konusu uzlaşma hiçbir şekilde

Osmanlı Devlet adamlarının Mehmed Ali Paşa hakkında sahip oldukları şüpheleri

giderememiştir.128

Mısır meselesinin yeniden başlamasının başlıca sebepleri

Mehmed Ali Paşa’nın 1832-1833 yıllarından kalan vergi borçlarını ödemek

istememesi; Kütahya uzlaşması ile kendisine bırakılan yerlerin ötesinde Rakka ve

Urfa’yı işgale devam etmesi; kalıcı bir barışın önünde en büyük engel olarak

gördüğü Hüsrev Mehmed Paşa’yı azlettirmek istemesi ve özellikle Suriye’de izlediği

baskıcı yönetim biçimiydi.129

Bu arada İbrahim Paşa bahsi geçen uzlaşma uyarınca

Anadolu’dan çekilmek durumundayken Urfa gibi bazı bölgeleri terk etmemişti.

127

Ali Fuad [Türkgeldi], Maruf Simalar, Ankara 2013, s. 268; Şehabettin Akalın, “Mehmed Namık

Paşa”, s. 135.

128 Şinasi Altundağ, Aynı Eser, s. 141.

129 Muhammed H. Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 111-115; Yüksel Çelik,

Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, TTK yay., Ankara 2013, s. 11-61.

62

Mehmed Ali Paşa Suriye’de yeni vergiler uygulamaya konulmuş, halkın askere

alınması yönünde düzenlemeler yapılmış, Suriye eşraf ve uleması görevden

uzaklaştırılarak yerlerine doğrudan Mısır’dan görevliler atanmak suretiyle

merkezileşme sağlanmaya çalışılmış, yine bu meyanda mahkemelerin

sivilleştirilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu uygulamalar karşısında

halkın hoşnutsuzluğunun arttığı Suriye’de isyanlar çıkmaya başlamıştı.130

Esasında Kütahya uzlaşmasının taraflar arasında bir güven ortamı

sağlayamadığını ve kimseyi tatmin etmediğini gerek Osmanlı Devleti’nin Reşid

Mehmed Paşa’nın emrinde Anadolu’da bahsi geçen uzlaşmadan hemen sonra

giriştiği askeri hazırlıklar, gerekse Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’den asker toplamak

kararını hayata geçirmek suretiyle ordusuna yeni insan kaynağı sağlama çabaları

ispat etmektedir. Suriye’deki huzursuzluğu fırsat olarak değerlendirmek isteyen

Osmanlı Devleti İngiltere, Fransa ve Rusya’dan bu yönde bir adım atmaması

noktasında uyarılmıştır. Bu arada II. Mahmud askıda kalan vergi borçları ve Urfa’nın

tahliyesi konularını çözmek için Ağustos 1834’te harekete geçmiştir. Bu bağlamda

önce İngiltere’nin aracılığına başvurulmuştur. Bu mümkün olmazsa Babıâli kendi

imkânlarıyla konuyu halletmek kararlılığındaydı. Başta İngiltere olmak üzere büyük

devetler ise iki taraf arasında bir çatışma çıkmaması için birtakım önlemler

almaktaydılar.

II. Mahmud konu noktada özellikle İngiltere’nin ve Fransa’nın desteğini

sağlamayı çok önemli görmekteydi. Mısır Meselesi yeni ve kritik bir döneme

girerken artık tecrübeli bir diplomat olan Mehmed Namık Paşa’nın İngiltere’den

askeri yardım temin etmek üzere Londra’ya daimî elçi131

olarak gönderilmesine

karar verildi.132

130

Moshe Ma’oz, Ottoman Reform in Syria and Paletsine 1840-1861. The Impact of the

Tanzimat on Politics and Society, Oxford 1968, s. 15-17.

131 Sultan III. Selim dönemi ardından Avrupa’da tekrar daimi elçiliklerin açılması II. Mahmud

saltanatında oldu. Süreç aslında 1821’de Rum İsyanı döneminde başladı. İsyan sırasında özellikle

Rum maslahatgüzarların yanlış haber göndermeleri nedeniyle, Osmanlı Devleti dış diplomatik

63

Özellikle Mısır ve Cezayir meselelerinin çözümünde Londra’daki gerek resmî

çevrelerin fikirlerinin öğrenilmesi gerekse kamuoyunun takibi için daima bir

diplomatik temsilcinin bulundurulması gerekli görülmüştü. Namık Paşa da geçici

olarak Londra’ya gönderildiğinde yazdığı bir arizada, İngiltere’de lisan bilen nazır

rütbesinde bir elçinin bulundurulması gerektiğine işaret etmişti.133

Yaşanan

gelişmeler üzerine o sırada Asâkir-i Hassa Mirlivası olan Namık Paşa Ağustos 1834

başlarında orta elçili seviyesinde Londra Sefaretine memuriyeti kararlaştırıldı.134

Kendisinin tek görevi Mısır meselesiyle alakalı olmayıp, Cezayir’in Fransızlardan

geri alınması konusunda Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile haberleşerek, bu

konuda İngiltere hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmaktı. Bu konuda Londra’da

temsilciliklerini geçici olarak kapatmıştı. Bununla birlikte sonraki süreçte Osmanlı Devleti’nin ardı

ardına maruz kaldığı siyasi krizler neticesinde Avrupa’da daimi elçi bulundurulmasına duyulan ihtiyaç

bir kez daha kendini hissettirmişti. Bu cümleden olarak Fransa, aşağıda geniş olarak ele alınacağı

üzere, bir borç meselesini bahane ederek 16 Haziran 1827’de Cezayir’e yönelik askerî bir harekât

başlatmıştır. Bu sırada Osmanlı donanması 20 Ekim 1827’de Navarin’de İngiliz-Fransız-Rus müttefik

filosu tarafından imha edilmiştir. Bundan sonraki süreçte 1821’de başlayan Yunan İsyanının bir

devamı olarak 1828-1829’da Rusya ile savaşmış; akabinde Mehmed Ali Paşa isyanı başlamıştır. Bu

arada Fransa’nın 1827’de başlattığı Cezayir operasyonu bir süre sonuçsuz kalmışsa da Haziran

1830’da General Bourmont kumandasında gönderilen taze kuvvetler 5 Temmuz’da Cezayir şehrini

işgal etmiştir. Sayılan siyasi gelişmelerden özellikle Osmanlı Devleti’nin bu dönemde en çok

ugraştıran iki konu yani Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı ve Fransa’nın Cezayir’i işgali olmuştur.

Her iki konunun devlet lehine çözümü için yoğun bir diplomatik çabaya ihtiyaç duyulmuştur. Gelişen

siyasi olaylar neticesinde ikamet elçilerinin 1834 yılı itibariyle yeniden tayinine gidilmiştir.

Cezayir’den gelen yardım talebi üzerine bölgenin Fransa’dan geri alınmasını temin için

Amedci Mustafa Reşid Bey’in olaganüstü orta elçi olarak Paris’e gönderilmesine karar

verilmiştir. Adı geçen bu amaçla Temmuz 1834 sonlarında İstanbul’dan hareket etmiştir: Ercüment

Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri,

1793-1821, s. 65; Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı

Siyaseti (1827-1847), İstanbul 1957, s. 36-37.

132 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 118.

133 Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, sa. 7, (İstanbul 1953), s. 136.

134 Mehmed Süreyya, Nuhbetü’l-Vekayi, [t.y], s. 27.

64

bulunan Mustafa Reşid Bey (Paşa) de bilgilendirildi ve her iki diplomatın ortak bir

lisan kullanmaları istendi.

Namık Paşa’ya verilecek talimatın içeriğinin müzakere yoluyla belirlenmesi

düşünülmüşse de yeniden bir meclis toplanacak kadar vakit olmadığı için kendisine

verilmek üzere bir gizli talimatname ve bir de Name-i Hümayun hazırlandı.135

Buradan Namık Paşa’nın bir an evvel görev yerine gitmek üzere hızlı bir şekilde

hareket ettiği anlaşılıyor. Ayrıca maiyetine verilecek sırkatibinin kendisinin fikri

alınarak belirlenmesi uygun bulunmuştu. Bu kişinin Tercüme Odası hülefasından

Halis Efendi olduğu ve Namık Paşa’nın kendisini daha önceden tanıdığı

anlaşılmaktadır. Diğer taraftan maslahatgüzar olarak Viyana’da bulunan Mavroyani

Bey de Namık Paşa ile birlikte çalışmak üzere Londra’ya görevlendirilmiştir.

Kendisine verilen talimatnameyi, İngiltere Kralına verilmek üzere hazırlanan

Padişahın Name-i Hümayunu ve Başvekile verilmek üzere Sadrazamın mektubunu

alarak yola çıkan Namık Paşa’nın Londra’ya deniz yolu ile gönderilmesi

düşünülmüştü. Fakat daha sonra bundan vazgeçildi. Nihayet acele olarak ve Viyana

yolu ile Londra’ya hareketi sağlanmıştır.136

Bu ikinci Londra misyonunda Namık Paşa’ya verilen talimatnamede

şu hususlar yer almıştır137

:

1) Namık Paşa’nın esas görevi Osmanlı ile İngiltere Devleti arasındaki

dostluğu pekiştirmek olacaktı. Cezayir’in Fransa tarafından işgali sonrasında

İngiltere’nin desteğini sağlaması istenmiyordu. Bu konuda Paris Sefiri Amedî

Mustafa Reşid Efendi ile irtibatlı olarak hareket edecekti.

135

BOA, HAT, no. 1177/46505.

136 BOA, HAT, no. 738/34979.

137 BOA, HAT, no. 1180/46623 (12 Rebiülahir 1250/18 Ağustos 1834).

65

2) Şam ve civarında meydana gelen olaylarda Mehmed Ali Paşa Avrupa

kamuoyunu desteğini sağlayarak, Osmanlı’ya karşı yönlendirmişti. Mehmed Namık

Paşa ise Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan Avrupa kamuoyunu bilgilendirilecekti.

3) Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne daima bağlı kalması veya sebep

olduğu huzursuzlukların giderilmesinde İngiltere’nin yardımının sağlanması, ayrıca

konu açılırsa Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın diğer dost devletlere

zararı dokunur bir şey olmadığı, bundan önce Boğazlar üzerine yapılmış olan

antlaşmaların geçerliliğinin devam ettiği anlatılacaktı. Dolayısıyla Mısırlıların ortada

olan hareket ve davranışları her tarafta tedirğinliğe sebep olmakla, buna karşı iki

tedbir söz konusuydu. Birincisi Mısır Valisi’nin tabi olduğu Osmanlı Devleti’ne

gerçekten itaat ve bağlılığı sağlanarak, kendisinden talep olunan şeyleri gereği gibi

yerine getirmesinin temini veya ikinci şık olarak Mehmed Ali Paşa’nın eskiden beri

bilinen çirkin davranışları ve yanlış hareketlerinden kaynaklanan uygunsuzluk ve

huzursuzların bu şekilde sürekli devam etmekten ise öncelikle buna bir son verilmesi

çaresine bakılması. İki şıktan birinin hayata geçirilmesi durumunda Ruslarla yapılmış

olan antlaşmanın yürürlüğe konulmasına gerek kalmayacağı, bu takdirde bahsi geçen

antlaşmanın icrasına yol açılmaması için dost devletlerin Osmanlı Devleti’nin konu

hakkındaki mütalaasını kabul ve onaylaması için gayret edilmesi.

2- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Viyana Temasları

Namık Paşa talimatnameyi almasının ardından İstanbul’dan ayrıldı. Yine

Londra’ya yolunda Avrupa’nın çeşitli başkentlerine uğrayarak siyasi görüşmelerde

bulundu. Bu çerçevede ilk olarak Viyana’ya geçti. Namık Paşa, refakatinde bulunan

Binbaşı Rifad Efendi ile birlikte Avusturya Moravya Eyaleti’nin hükümet merkezi

olan Brno şehri komutanı General Kont de Mancokli tarafından karşılanmıştı.

General, Namık Paşa ile İmparatorun görüşmesini organize etmişti. Buna göre

görüşme askerî bir tatbikat esnasında olacaktı. Bu arada ilk gün Namık Paşa General

tarafından evinde akşam yemeğine davet edilmişti. Ertesi gün söz konusu askeri

66

talim planlandığı üzere gerçekleştirilmiş, İmparator Namık Paşa’ya iltifat ederek

karşılamış ve talim bittikten sonra saraya gidilmişti.

Sarayın divanhanesinde ağırlanan Namık Paşa, kendisinden önce halktan bazı

kimselerin uğradıkları haksızlıkları bizzat İmparatora anlatmak üzere huzura

kabülleri nedeniyle bir süre beklemek durumunda kalmıştı. Sonra İmparator

tarafından yalnız olarak kabul edildi. Yapılan görüşmeden İmparator öncelikle

Padişahın hatırını sormuş, Namık Paşa da Sultanın selamını imparatora iletmiştir.

Görüşmede kendisine verilen görevi bildiren Namık Paşa, İmparatorun yaptığı

ıslahat ve yenilikler nedeniyle Osmanlı Sultanını övmesi üzerine uzun uzadıya II.

Mahmud tarafından yapılan ıslahatlardan bahsetmiştir. Bu sırada sarfettiği

cümlelerden ülkenin birtakım eşkıya ve derebeyilerin elinden kurtarılarak, asayişin

temin edildiğini ve neredeyse geride muhalif kalmadığını söylemesi dikkate değerdir.

Bunun yanında açılan askeri okullardan, yapılan yollardan, ticaretin gelişmesi için

atılan adımlardan etraflıca bahsetmiştir. Bu aşamada İmparator “fütuhât-ı

şahânelerinin itmâmı Mehmed Ali’nin def’ini muhtâc olduğunu ve merkumun ihânet

ve habâsetinden” bahsetmiş ve Namık Paşa’nın Londra’ya neden gitmekte olduğunu

sormuştur. Namık Paşa Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki sevgi ve dostluğun

pekiştirilmesi ve İngiltere’de bir sefirin bulunmasının Padişah tarafında gerekli

görüldüğü için kendisinin görevlendirildiği cevabını vermiştir. İmparator, Londra’da

Osmanlı Devleti’nin bir sefir bulundurmaya ihtiyacı olduğunu onaylayarak; Namık

Paşa’ya yeni görevinde başarılar dilemiştir. Konuşmanın ilerleyen bölümünde

İmparator “Geçenlerde İngilterelüler bahren Rusyaluya hemen hücûm ile ilân-ı

harp etmek üzere idiler. Eğer ki etmiş olaydılar Memâlik-i Şahânelerinden mürûr

ederler idi. Ol vakit Padişah hazretlerine dahi güç olur idi” ifadelerini kullanmış ve

Namık Paşa’dan bu yönde bir duyum alması durumunda Osmanlı başkenti ile birlikte

kendilerini de hemen haber vermesini talep etmiştir. Görüşme bir saat kadar da

öteden beriden konuşmalarla devam etmiş, sonra İmparatoriçe ve oğulları da sohbete

dahil olmuş ve ardından yemeğe geçilmiştir.138

138

BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 2-3

67

Ordu talimlerini görmek isteyen Namık Paşa Brno’da dört gün kalmıştır. Bu

süre zarfına talim nedeniyle hazır bulunan bütün subay ve generaller ile yakınlık

kurmuş ve birlikte vakit geçirmiştir. Dördüncü günün sonunda talim meydanında

İmparator Namık Paşa’nın yanına gelerek Viyana’ya hareket etmek üzere olduğu

konusunu açmış ve Londra’da bir şey duyarsa Başbakan Prens Metterinch’e haber

vermesini istemiştir.139

Brno’daki temaslarının tamamlayan Namık Paşa 12 Eylül 1834’te Viyana’ya

ulaşmıştır. Burada kendisine İstanbul’dan gönderilmiş olan mektubu Mavroyani

Bey’den teslim almıştır. Namık Paşa Viyana ikameti esnasında Prens Metternich ile

yedi sekiz defa görüşme fırsatı bulmuştur.140

Metternich bu görüşmelerin hiçbirinde

görevi hakkında Namık Paşa’ya soru sormamışsa da başka kaynaklardan bu şekilde

birbiri ardına elçiler görevlendirilmesinin sebebini öğrenmeye çalıştığı Paşa’nın

kulağına gelmiştir.

Namık Paşa Viyana’dan ayrılacağı akşam, veda etmek üzere kendisini evinde

ziyarete gittiğinde ev oldukça kalabalık olmasına rağmen Metternich Paşa’yı

kolundan tutarak boş bir odaya götürmüştür. Burada Namık Paşa söze: “Hâkipa-yı

Hümayuna li-ecli’l-veda yüz sürdüğümde Prens Metternik’e selam eyle ve sana

verdiği nasihate dikkat eyle ve dinle deyu veli-i ni’metim şevketlü efendimin fermân-ı

şâhânelerine mebni cenâbınızın nasihati Devlet-i Aliyye’nin vükelâsı nasihati misillü

ri’âyet olunacağını” söyleyerek başlamıştır. Metternich ise verdiği karşılıkta “güya

Rusyalu Devlet-i Aliyye’yi yutacak ve istilası kaydındadır diye İngiltere vükelası

vesvese ve şüphe-i vahiyeye düşmüşler, bunun üzerine dâimen dürlü ta’rizler etmekte

olmalarıyla bunları şu vesveseden [vaz] geçirmek kaydında evvel zira Rusyalu bu

niyette değildir, evvelki adaveti yokdur, şimdi Rusyalu Devlet-i Aliyye’nin bir

karyesini bile almak istemez zira adam ta’amdan kalktıktan sonra dahi yemek teklif

139

BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 3.

140 Namık Paşa 12.CA.1250 (16 Eylül 1834) tarihli yazısında Viyana çok pahalı olduğun ve

Maslahatgüzar Mavroyani’nin maaşının artırması gerektiğini yazmıştı: BOA, HAT, no. 832/37532-A,

Lef 4.

68

eyleseler iştihası olamaz ve Nemçe Devleti dahi bu garezlerde değildir, hususen ki

Rusyalu Avrupa’ya karşı bunca tedarükât ve meşguliyeti derkârdır ve İngilterelü

Memâlik-i Mahrûse-i Şâhânenin ibka ve istikrâr ve âsâyişi muhafazası diyerek

birtakım donanmasını ol sulara sevkeylemiş ve herkesi kuşkulandırmış olmakla

zikrolunan istikrar ve asayişin ibkası tariki böyle olmadığını ve ale’l-husus Nemçe

Devleti onlardan ziyâde Devlet-i Aliyyenin ve zât-ı şâhânenin muhafaza ve

deymumetine sa’î olmakla…” ifaderini kullanmıştır. 141

Bu sözlerle Avusturya’nın

bu dönemde sürdürdüğü geleneksel politikasının bir yansıması olarak Rusya ve

Avusturya’nın Osmanlı Devleti’nin dostu, buna mukabil İngiltere’nin ise aksi

istikamette politikalara sahip bulunduğunu anlatmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Metternich konuşmasının devamında; “… imdi Mehmed Ali Fransalunun

perverdesi olup hüsn-i idâre-i memâlik etmeğe muvaffak ve mutasarrıf bir adamdır.

Eğer bu Devlet-i Aliyye’ye mutasarrıf olur ise devlete kuvvet gelip Rusyaluya

mukavemet eder deyü Franca ve İngilterelü bu za’amda idiler. Lakin maazallah-ı

teali zât-ı şâhânenin istiklâline bir halel gelecek olur ise ol-anda Nemçe Devleti ol

habisin aleyhine ilân-ı muhârebe edeceğini ve ancak zât-ı şâhânenin müttefik ve

müttehidi olduğumuzu ol esnâda ifâde eylemiş idikde, halbuki Mehmed Ali’nin

fütuhâtı kendüye muzırr olup ipliği pazara çıktı. Şimdi ne mel’un olduğunu anlayıb ol

za’ametten Franca ve gerek İngiltere ve cümlesi nukul eylediler. Bu kendü kendüye

yıkılmak üzere bir binadır. Devlet-i mütehabbe ile istişâre eylemeksizin i’lan-ı harb

eylemeği revâ görmem ve bu yetmiş yaşında bir herif olmakla yakında geberir, ol

vakit Memalik-i Şâhânelerine mutasarrıf olacakları aşikârdır” demiştir. Metternich

bu sözleriyle zamanında Mehmed Ali’nin İngiltere ve özellikle Fransa’ya güvenerek

hareket ettiğini, bu iki devletin Mehmed Ali’nin güçlenerek Rusya’nın gelişmesi

karşısında durmasını umduklarını ancak sonraki gelişmeler üzerine söz konusu

politikalarından saptıklarını belirtmiştir. Metternich savaş ilanı konusunda da bir

uyarı yaparak dost devletlere danışılmadan bu yönde bir adım atılmamasını

önermiştir.

141

BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 5.

69

Görüşmenin sonunda Metternich Namık Paşa’nın Londra’da bulunan

Avusturya maslahat güzarlarına istişare etme talebini olumlu karşılayarak, bu yönde

emir vereceğini ve İstanbul’da bulunan Avusturya elçisinin yazışmalarının suretinin

maslahatgüzarı aracılığıyla Namık Paşa ile paylaşılacağı vaadinde bulunmuştur.

Burada Namık Paşa’ya gönderceği yazışmaların adeta Osmalı Devleti vekilleri

tarafından kaleme alınmış gibi itimat etmesi ve bu aralık Londra ile mektuplaşma ve

yazışmasının sadece bu konular üzerine olduğunu belirtmiştir. Metternich, Namık

Paşa’ya Londra’daki görüşmelerinde sözünü sakınmamasını “serbest ve bî-pervâ

metanet ile” söyleşmesini tenbih eylemiştir.142

Bu arada Namık Paşa Viyana’da iken, İstanbul ile kıyasen Avrupa

şehirlerinde hayatın pahalı olduğundan bahsederek Mavroyani Bey’in mevcut

maaşının yetersizliğine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda dirayet sahibi ve sadık bir

memur olarak nitelediği Mavroyani’nin içinde bulunduğu müzayakadan

kurtarılması talebinde bulunmuştur.

3- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Paris Temasları

Namık Paşa 21 Eylül tarihinde Paris’e gitmek için Viyana’dan

ayrılmıştır. 143

Bu arada aynı misyonla Paris’e görevlendirilen Mustaf Reşid

Bey (Paşa) Viyana’dan geçerek Eylül 1834 ortalarında Paris’e ulaşmıştır.

Namık Paşa ise 24 Eylül’de Paris’e gelerek burada bir süre kalmıştır. Namık

Paşa Paris’te Reşid Bey ile birlikte çeşitli diplomatik ziyaretlerde

bulunmuştur.144

Bunlardan ilkini Hünkar İskelesi Antlaşması ile sağlanan

dostluk ortamı kullanılarak Paris’te görev li Rus elçisi Pozzo di Borgo ile

142

BOA, HAT , no. 832/37532-A, lef 5; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 75-78.

143 Morning Post, Monday, 29 September 1834.

144 M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi

Yazıları”, Türk Tarih Vesikaları, sa. I/2, (Ankara 1941), s. 145-146.

70

gerçekleştirmişlerdi. Görüşmenin konusu Paris Sefiri Reşid Bey’ in Cezayir

konusundaki görevini nasıl ve ne zaman Fransa Hükümeti’ne bildirmesi

gerektiği hususu olmuştu. Rus elçisi bunun için yirmi gün kadar beklenmesi

gerektiğini söylemişti. Elçi ayrıca İngiltere’nin bu konuda desteğinin

sağlanması için Paris’te yapılacak her türlü girişimin Londra’ya Namık

Paşa’ya bildirilmesini tavsiye ediyordu. Namık Paşa ve Reşid Bey de bu

noktada mutabık kalmışlardı.145

4- Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve İlk Temasları

Paris’te temaslarını bitiren Namık Paşa Ekim ayının başında Dover’a

ulaştı146

ve kısa bir süre sonra da Londra’ya geçti.147

İngiliz gazetelerinde

Namık Paşa’nın gelişi abartlı ve övücü ibarelerle verilmiştir. Gazetelere göre

Dover İskelesi’nde “Asil Türk’ü” yani Namık Paşa’yı görmek için

kalabalıklar toplanmıştı. Toplananların birçoğu çok güzel ve zarif giyimli

kadınlardı. Namık Paşa 15 el top atışı ile karşılanmıştı.148

Namık Paşa Londra’da bulunduğu sürede Mısır meselesi yanında Fırat

Nehri’nde İngiltere’ye taşımacılık imtiyazı verilmesi, İran’daki taht

değişikliği, İngiltere ile yürütülen gümrük tarifesi müzakereleri, Cezayir’in

Fransa’dan geri alınması ve Libya’da Osmanlı Devleti’nin yeniden siyasi

otorite kurması gibi konularla da ilgilenmesi gerekiyordu. Bu konuları ihtiva

145

Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 38; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, III. Türk Tarih

Kongresi, Bildiriler, III, Ankara 1948, s. 378; M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve

Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 40-42.

146 The Examiner, Sunday, 12 October 1834.

147 Gazete haberinde Namık Paşa hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir: Cambridge Chronicle and

Journal, Friday, 10 October 1834.

148 The Examiner, Sunday, 12 October 1834.

71

eden Namık Paşa’nın İstanbul’da sorumlu olduğu makamlarla yürüttüğü

şifreli yazışmalarda çeşitli rumuzların kullanıldığı da dikkati çekmektedir.

Nitekim yazışmalarda Mehmed Ali Paşa için maʻhûd, Osmanlı Devleti için

kavî, İngiltere için bî-karar, Fransa için muvafık ve Cezayir için matlab

kodları kullanılması dikkat çekicidir. Bahsi geçen her bir kelime karşılık

geldiği devlet veya konu açısından oldukça anlamlıdır. Örneğin Mehmed Ali

Paşa küçümsenmek için “seninki, bilinen” anlamında mahud olarak

adlandırılmış olmalıdır. İngiltere’nin Mısır meselesindeki belirsiz tavrı ona

bi-karar kodunun verilmesine yol açmıştır. Yakın bir zamanda Fransa

tarafından işgal olunan Cezayir ise Osmanlı Devleti’nin matlabı, yani geri

talep ettiği parçasıydı. Fransa ise takip ettiği politika uyarınca muvafık

olarak tanımlanmıştı. Osmanlı Devleti’nin kavî olarak şifrelenmesini ise

realiteden çok bir temenni veya özlemin ifadesi olarak değerlendirmek

mümkündür.149

Namık Paşa Londra’ya ulaşıp göreve başladığı andan itibaren merkez

ile irtibata geçip gelişmeleri mümkün olan en hızlı şekilde İstanbul ile

paylaşmaya başladı. Paşa’nın görev mahalline ulaştığı günlerde İngiliz

siyasetinde yine bazı değişiklikler yaşanmaktaydı. Muhafazakârlar

İngiltere’de yönetime gelmiş, onların lideri Robert Peel ise tatil için

İtalya’da gitmişti. R. Peel’in en erken 15 gün içinde dönmesi

beklenmekteydi. Dönüşüne kadar Dük Wellington (Arthur Wellesley) idareyi

üzerine almıştı. Kabinenin diğer üyelerinin tayini için R. Peel’in dönmesi

beklenmekteydi. Namık Paşa bir önceki sefaretinde Osmanlı Devleti’nin

taleplerini karşılıksız bırakan vekillerin İngiliz Parlamentosu’nda Wellington

tarafından açıkça eleştirildiğini yazmaktadır. Dolayısıyla İngiltere

149

Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 38; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, III. Türk Tarih

Kongresi, Bildiriler, s. 378; M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri

Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 40-42.

72

siyasetindeki bu değişikliği Osmanlı Devleti’nin isteklerinin gerçekleşmesi

açısından olumlu görmekteydi.150

Namık Paşa bu dönemde ilk olarak Wellington ile bir görüşme

gerçekleştirdi. Görüşmede Wellington ilk olarak savaşın başlayıp

başlamadığını sormuştu. Namık Paşa, henüz muharebeye başlanmadığını

ifade ederek, Beriyetüşşam’daki gelişmelerden ve Mehmed Ali Paşa’nın

Rakka Eyaleti’ne müdahale ederek devlete ödemesi gereken vergileri

ödememekte ısrar etmesinden bahsetmişti. Devamında Mehmed Ali Paşa

tarafından üç devlete verilen yazılara değinerek, onun bölgedeki güç ve

itibarı ortadan kaldırılmadıkça Osmanlı’nın güvende olmayacağı ve

ülkesinde huzur ve asayişin temininin mümkün olmayacağını dile getirerek

Babıali’nin İngiltere’yi gerek bu hususta gerekse Cezayir meselesinde destek

ve yardıma çağırdığını söylemişti. Bunun üzerine Wellington bu konular

hakkında seleflerine yazılı olarak başvuruda bulunup bulunulmadığını sorunca

Namık Paşa yazılı değilse de sözlü olarak aralarında birçok konuşma geçtiğini ifade

etmişti. Wellington Namık Paşa’dan kendisine konu hakkında verecek bir yazı veya

söyleyeceğinin olup olmadığını sormuş, Paşa ise bundan sonra vereceğini

belirtmiştir. Bakanların atanması için iki üç haftanın gerektiğini, ancak tamamı

atandıktan sonra başvurusunun cevaplanabileceğini ifade etmişti.151

Londra’daki görevinin ilk günlerinde Namık Paşa kendisine verilen

talimatnamenin eksik olduğunu hissederek, dikkat çektiği bazı noktaların açıklığa

kavuşturulmasını istemiştir. Mesela edindiği bir duyumu Reisülküttap ile

paylaşmıştı. Buna göre Mehmed Ali Paşa’nın ödemesi gerektiği halde vermediği iki

senelik vergi borcunun affolunduğu, bu durumda konunun başka bir hale gelmesi

gerektiği söylenmekteydi. Diğer taraftan Osmanlı Devleti gerçek niyetini o ana kadar

kendisine bildirilmemişti. Hâlbuki kendisine verilmiş olan talimantanedeki hususlar

hakkında daha önceki vekiller zamanında bir netice elde edilmiş gibiydi. Mehmed

150

BOA, HAT, no. 1174/46430-B (27 Receb 1250/14 Kasım 1834).

151 BOA, HAT, no. 1174/46430-B (27 Receb 1250/14 Kasım 1834).

73

Ali’nin sahip olduğu itibar ve nüfuzun ortadan kaldırılmasına dair birtakım

söylentiler var ise de bunun için kendisinin ne şekilde hareket etmesini gösteren bir

talimat verilmemişti. Bu hususun açık olmayan, muallak bir şekilde kendisine

bildirildiği ortadaydı. Bu durumda kendisi Londra’da Mehmed Ali’nin Beriyetüşşam

ve Girit mansıbından azlini ve donanmasını Osmanlı Devleti’ne teslim etmesini

resmî olarak talep etse, bu kendi başına yaptığı bir girişim olacaktı. Bu konuda

İstanbul’dan gerekli talimatı talep etse bunun gerçekleşmesi zaman alacaktı. Üstelik

içinden geçilen dönem oldukça nazikti. Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey’in aynı

konudaki mütalaasının da alınması için kendisine de bir mektup gönderilmesini

isteyen Namık Paşa, sonrasında onun vereceği cevaba göre yol haritası hazırlamayı

talep etmekteydi. Bu konuda kendisine geniş bir talimat gönderilmesi için

Reissülküttaptan himaye istemekteydi.152

Namık Paşa söz konusu yazışmadan bir hafta önce yanında bulunan Tahir adlı

kişiyi bir yazıyla İstanbul’a gönderdiğinden bahsetmektedir. Bu yazıda sebebi

açıklandığı üzere merkez ile gerçekleştirdiği yazışmalar mesafe nedeniyle bir hafta

on gün gecikmekte, yazılar geçtiği ülkelerde açılarak okunmaktaydı. Bu şekilde hem

bu sakıncanın giderilmesi hem de şimdi talep ettiği talimatı kimsenin okumasına

fırsat vermemek istemişti. Namık Paşa’nın bu davranışını kendisinden saklanarak

yapılan bir iş olarak algılayan Mustafa Reşid Bey ise Namık Paşa’dan açıklama

istemişti. Namık Paşa gerekli açıklamayı kendisine yapmıştı. Namık Paşa Londra’ya

ulaştığı andan beri İstanbul’a göndermiş olduğu her türlü konu kimi zaman özet kimi

zaman geniş olarak Reşid Bey ile de paylaşmayı ihmal etmediğini Reisülküttap’a da

bildirmişti.

Namık Paşa yazışmanın sonuna “sıhhat üzere olup Mısır Valisi tarafından

ahz olunan havâdisât” başlıklı bir zeyil yapmıştı. Burada Mehmed Ali’nin özel

hizmetinde bulunan kimselerden bir İngiliz’in güya ailesini ziyaret için Londra’ya

hareket ettiğinden bahsetmekteydi. Bu kişi yolculuğu sırasında Malta Adası’na

uğrayıp orada kaldığı esnada seyahatinin gerçek amacını açıklamıştı. Buna göre,

152

BOA, HAT, no. 1174/46430-B.

74

İngiltere hâlihazırda Hindistan’dan ticaret mallarının getilirmesini kolaylaştırmak ve

mesafeyi kısaltmak üzere Fırat Nehri’ni tesviye edilmesi güya zor olacağından,

yapılacak nakliyatın Süveyş üzerinden Nil’e ulaştırılması için bir demiryolu inşa

edecekti. Söz konusu şahıs Mehmed Ali Paşa tarafından İngiltere Devleti’ne

gönderilmiş olup bu projeye destek sağlamak üzere görevlendirildiğini iftiharla ifade

etmekteydi. Namık Paşa, Mehmed Ali Paşa’nın İngilizlere Süveş’ten Nil’e

ulaşmasını göstermesinin ancak bu devletin Fırat Nehri’nden yüz çevirmesini

sağlayarak, kendi emeli olan Bağdat ve civarına saldırmak için uygun ortamı

sağlamaya çalıştığından şüphelenmekteydi.153

Zira Fırat ve Dicle nehirlerinin

güvenliği bu dönemde İngiltere’nin üzerinde önemle durduğu bir konuydu. Nitekim

İngiltere’nin bölgede toprak elde ederek sıcak denizlere inme politikası takip eden

Rusya karşısında Hindistan yolu üzerinde bulunan başta bu iki nehir olmak üzere,

Kızıldeniz, Akdeniz ve Basra yollarının güvenliğini sağlamaya son derece önem

vermekteydi.154

Bu arada Namık Paşa’nın biraz önce Mehmed Ali Paşa tarafından Malta

üzerinden Londra’ya gönderildiğinden bahsettiği İngiliz, Londra’ya ulaştığında

hemen Namık Paşa ile görüşme talebinde bulunmuştu. Namık Paşa görüşme için çok

acele etmese de birkaç güne Galove adlı bu şahıs ile birkaç güne kadar görüşeceğini

İstanbul’a bildirmişti.155

Namık Paşa, 25 Kasım 1834 tarihinde kaleme aldığı mektupta bir kez

daha gönderilecek olan yeni talimatı, yine Reisülküttap tarafından kendisine

153

BOA, HAT, no. 1174/46430-A (23. B. 1250/25 Kasım 1834).

154 Henry Layard, bir süre sonra hazırladığı bir raporda İngiltere’nin bölgenin güvenliğine verdiği

önemi şu şekilde ifade etmektedir: “Kanaatimce bu iki nehir [Fırat ve Dicle] ileride çok önemli ticari

ve askeri yollar haline gelecektir. İngiltere’nin menfaati Basra deltasının kendisine düşman olmayan

bir devletin elinde bulundurmasını gerektirmektedir.”: İbrahin Aykun, “Osmanlı-İran İlişkilerinde

Diplomatik Bir Kesit”, Osmanlı, c. I, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 694.

155 BOA, HAT, no. 1174/46430-B, 46430-A.

75

gönderilen emirnameyi beklemekte olduğunu ifade ediyordu.156

Bu da

kendisinin Mısır meselesinin bu kritik sürecinde yürüttüğü politikada

merkezle olan sıcak teması korumaya çalıştığını göstermektedir.

5- Namık Paşa’nın Fırat Nehri’nde İngiliz Ticareti Meselesi

Hakkında Temasları

Yukarıda bahsi geçen Fırat Nehri meselesi ve İngiltere bakımından

önemi üzerinde biraz durmak konunun anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

Süveyş ile Kızıldeniz’in birleştirilmesi İngilizlerin gündeminde 1784’e kadar

geri giden bir düşüncedir.157

Bununla birlikte ilk dönem pek taraftar

bulmayan konunun 1830’dan itibaren yeniden önem kazandığı

görülmektedir.158

Bu bağlamda Akdeniz’den Hindistan’a gidecek en kısa yolu

tespit edebilmek için bir komite kurulur. Komite iki proje ortaya koyar.

Birincisi Süveyş’ten Hindistan’a uzanan bir demir yolu inşası; diğeri ise

Fırat ve Dicle nehirleri üzerinden sevkiyat yapılmasıdır. Bunlardan ikincisi

daha çok taraftar bulmuştur. Akabinde Osmanlı Devleti’nin Rusya ile Hünkâr

İskelesi Antlaşması’nı imzalamasından sonrasında İngiliz devlet adamlarında

bölgenin geleceğine yönelik bir tedirginlik ve endişe görülmektedir .159

Bu

proje ile İngiltere aslında Hindistan’dan sağladığı hammadde ihtiyacını

156

BOA, HAT, no. 1174/46430-G, Lef 1, 2.

157 Fahrettin Tızlak, “İngiltere’nin Fırat Nehri’nde Vapur İşletme Girişimi Hakkında Yeni Bilgiler

(1834-1836)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, sa. 6, (Samsun 1991), s. 293-

294.

158 Serkan Demirbaş, “İngiltere’nin Hindistan Rotaları ve Bu Rotalardan Biri Olan Fırat Nehri

Projesi’nin Mehmed Ali Paşa Sorunu Konteksinde Gösterdiği Gelişme”, Osmanlı Devleti’nde

Nehirler ve Göller, 1, (Haz: Şakir Batmaz, Özen Tok), Kayseri 2015, s. 808-809.

159 Serkan Demirbaş, Aynı Makale, s. 811.

76

bizzat kendi kontrolündeki taşımacılık şirketleri aracılığı ile yürütmeyi

amaçlıyordu.

Bu arada İngiltere’ye Fırat Nehri üzerinde bu şekilde bir imtiyaz

verilmesi özellikle Rusya’nın muhalefetine sebep olmuştur .160

Osmanlı

Devlet adamları da konu hakkında farklı görüşlere sahiptiler. Örneğin

Sadrazam ve Osmanlı’nın yeni Londra elçisi Nuri Efendi İngiltere’ye böyle

bir imtiyaz verilmesine karşı çıkarken, Namık Paşa taraftardı. Sadarazam

konunun İstanbul’da değil Londra’da çözülmesi gerektiğini savunmaktaydı.

Bunun sebebi Avusturya ve Rusya elçilerinin de meseleye müdahil

olmalarıydı.161

Bu aşamada Londra’da bulunan Namık Paşa’nın gerekçeleri üzerinde

durmak faydalı olacaktır. Her ne kadar Nuri Efendi söz konusu imtiyaz

meselesinin İngiltere tarafından Osmanlı Devleti’nin Mısır meselesi gibi

içinde bulunduğu zor durumdan istifade edilerek, zoraki sağlanmaya

çalışıldığını düşünse de Namık Paşa konuya daha farklı bir pencereden

bakmaktaydı. Namık Paşa’nın Londra sefareti İngiltere’nin Fırat Nehri’nde,

az önce açıklanan nedenlerle, vapur işletme imtiyazı için bastırd ıkları bir

döneme denk gelmişti. Esasında Namık Paşa İstanbul’da iken konu hakkında

İngiltere’nin İstanbul sefiri Babıâli’ye müracaat ederek bir cevap istemişti.

Sarım Efendi kısa sürede kendisine bir açıklama yapılacağı taahhüdünde

bulunmuş ise de Namık Paşa bu sırada Londra’ya geldiğinden gerek Sarım

Efendi tarafından bir açıklama yapılıp yapılmadığı gerekse İngiliz

konsolosunun herhangi bir teklifte bulunup bulunmadığı hakkında bilgi

sahibi değildi. Namık Paşa Londra’ya ulaştığında eski Dışişleri Bakanı

Palmerston, Paşa’ya İngiliz tekliflerini açıklayarak konu üzerinde konuşmayı

vaadetmişti. Ancak bu vaad gerçekleşmedi. Namık Paşa konu hakkında

İstanbul’dan gelecek açıklamaları beklerken, İngiltere Hükümeti’nin Fırat

160

Serkan Demirbaş, Aynı Makale, s. 813.

161 Fahrettin Tızlak, Aynı Makale, s. 298.

77

Nehri’ni temizleyerek vapur işletmeye uygun hale getirmek üzere bölgeye bir

kaptan öncülüğünde 40 işçi ve 2 adet vapur gönderme kararı aldığını öğrendi.

Bahsi geçen kaptan Namık Paşa’dan bölgedeki işleri sırasında herhangi bir

sorunla karşılaşmamak için Reşid Paşa’ya hitaben yazılmış gerekli yardımda

bulunulmasını isteyen bir mektup rica etmişti. Konu hakkında nasıl bir karar

alındığından haberdar olmayan Namık Paşa bunu öğrenmek için İngiltere

Dışişleri Bakan yardımcısına gittiğinde, İstanbul’daki İngiliz elçisinin

bildirdiğine göre konu hakkında önceleri uygun bir tavır söz konusu iken son

zamanlarda birtakım zorluklar çıkarıldığını öğrenmişti. Bununla birlikte

henüz hiçbir karar alınmadığı haberini de aldı. Görüşmede Namık Paşa,

böyle bir taşımacılık faaliyetinin iki tarafa sağlayacağı büyük menfaatlerden

bahsetmiş, gerek Padişahın gerekse nazırların konuya temayüllerinin

bulunduğunu bildirmiştir. Mehmed Ali Paşa Urfa’dan henüz çıkmamış tı ve

idaresi altında bulunan Adana, İskenderun ve Halep “(…) yed-i zulmünden ol

havali külliyen isyân ve tuğyân halinde bulunmakta (…)” idi.

Namık Paşa bölgeye gönderilecek adamlar ve edevatın başındaki

görevliye bir memurun eşlik etmesi ve o bölgedeki müdürlere resmi emirlerin

gönderilmesinin gerekliliğini kabul etse de bölgede hâkim olan isyan ve

kargaşa ortamını da hatırlatmıştı. Diğer yandan buradaki ticaret gelip geçici

değil daima sürecek bir mesele olduğu için buna zarar verecek birtakım Arap

ve Kürt aşiretlerinin saldırılarına karşı korunması gerekmekteydi. Öte yandan

Osmanlı Devleti’ne fayda sağlayacak gümrük tarifesinin henüz

hazırlanmadığını da hatırlattı. Dolayısı ile henüz karar verilmemiş, belirsiz

bir mesele için memur tayin edilmesinin ağırdan alınarak, ihtiyatlı

davranılması Namık Paşa’ya uygun gelmişti. Namık Paşa ayrıca konu

hakkında fazla bilgisi olmadığını, daha önce Dışişleri Bakanının kendisine

yaptığı vaadin bir gereği olarak İstanbul’daki İngiliz elçisine verilen

talimatın kendisine gösterilerek, içeriği hakkında bilgi verilmesini talep

etmişti. Bundan sonra Namık Paşa odada bulunan Asya haritasını açıp

“İskenderun ve Haleb mevki’lerini irâ’e ederek bu memâlikin mansıpları

78

Mehmed Ali’nin yedinde bulunup da Fırat Nehri dahi kabil-i seyr olduğu

sûretinde merkumun yedine girecek serrişte-i menâfii fen-i coğrafya üzere

beyân ve isbat (…)” etmiştir. Sultan II. Mahmud da durumun farkındadır.

Görüşme neticesinde Namık Paşa’ya imtiyaz maddesinin İstanbul’da

düzenlenmesine kadar İngiltere’nin göndermeyi planladığı memurun

hareketinin ertelenmesine karar verildiği bildirilmiştir.

Bu görüşmeden iki gün sonra İngiltere’nin İstanbul’da bulunan İngiliz

elçisinden gelen postada Fırat Nehri’nde taşımacılık konusuna Osmanlı

Devleti tarafından onay verilmesinin vaadedildiği, gerekli fermanın dahi

hazırlanmak üzere olunduğu bilgisi Namık Paşa ile paylaşılmıştır. Bu haber

üzerine hazır bulunan İngiliz görevlinin derhal emrindeki adamlar ve

malzeme ile yola çıkarıldığı ve kendisine tayin olunacak bir Osmanlı

memuru tarafından gerekli yardımın yapılması hususunda gerekli

yazışmaların gerçekleştirildiği de söylenmiştir. Bu gelişmeler karşısında

Namık Paşa’nın tavrı merkezle yaşanan genel iletişim kopukluğunun başka

bir örneğini ortaya koymaktadır. Buna göre kendi ifadesiyle “(…) kulunuz ise

hâlân vaad buyrulan tafsilâta muntazır olduğumdan bu bâbda bir gûne rey’

ve tedbire teşebbüs olunmayacağı (…)” ortadadır. Namık Paşa’ya göre

İngilizlerin Fırat Nehri konusunda acele etmelerindeki amaçları Osmanlı

Devleti’nin bu sırada büyük işlerle uğraşmaktayken mukabilinde herhangi bir

menfaat sağlamaksızın amaçlarına ulaşmaktı. Fırat Nehri projesi için sarf

olunacak para İngiliz halkının hisse sahbi bulunduğu Hindistan Şirketi ve

buradan gelecek kâra ortak olmak için para harcıyacak yatırımcılardan

karşılanacaktı. Namık Paşa konu hakkında merkezden gelmesini beklediği

bilgi ulaştığında icabına göre hareket edeceğini bildiriyordu.162

Namık Paşa yukarıda bahsedilen yazışmanın sonuna İngiltere’nin bu

süreçte gerçekleştirebileceği bazı talepler hakkındaki şahsî

değerlendirmelerde de bulunmuştu. Buna göre İngiltere Fırat Nehri’nin vapur

162

BOA, HAT, no. 1179/46429-H, Lef 2 (16. N. 1250/16 Ocak 1835).

79

taşımacılığına uygun konuma getirilmesi sürecinde yürüteceği çalışmalarda

kullanacağı malzemeleri saklamak ve bunun gibi çeşitli sebepler için bazı

mahzen ve depolar yapmak üzere arazi talep edebilirdi. Böyle bir durumda

Osmanlı Devleti asla talep edilen arazinin tasarruf hakkını bedeli

mukabilinde terketmemeliydi (tefviz) ve gerekli binalar mutlaka Osmanlı

Devleti memurlarınca yapılarak İngiltere’ye kiralanmalıydı. Aksi

uygulamanın çok sayıda mahzuru barındırdığı güneş kadar açıktı. Namık

Paşa Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’nin sorumluluğunda olan bölgede

güvenliğini sabote etmeye kalkışmasından ve bunun sonucunda İngiltere ile

Osmanlı Devleti’nin arasını açmaya çalışmasından endişe duyuyordu.

Mehmed Ali Paşa göçebe Arap kabileleri tahrik ederek gerekli malzemenin

taşınması esnasında veya duraklandığı bir sırada bir fesat çıkmasına teşebbüs

edebilirdi. Namık Paşa, Fırat Nehri üzerinde İngiltere’nin elde edeceği

imtiyazlar ve ticarî haklardan Osmanlı Devleti tebaasının da eşit bir şekilde

istifade edeceğini düşünüyordu. Bu nedenle konunun uzun süre sürüncemede

bırakılmasının uygun olmayacağı, derhal yararlanılacak surette gereğinin

yapılması görüşündeydi.163

Bu arada yaşanan olaylar Namık Paşa’nın Fırat Nehri üzerinde

Mehmed Ali Paşa’nın bazı emellere sahip olduğu hakkındaki şüphelerini ve

tespitlerini haklı çıkarmıştır. Konu hakkında İngiltere’de Hindistan’ın

yönetiminden sorumlu mecliste Fırat Nehri konusunda bir toplantı yapılmıştı.

Toplantıda konu hakkında hazırlanan raporlar mütalaa olunmuş ve bölgeyi

bilen memurlardan bilgi alınmıştı. Sonuçta Mehmed Ali Paşa’nın Bağdat’a

ulaşmak için Urfa’ya saldırmasının olası bulunduğu, kendisinin bu yönde bir

hareketinin İngiltere’nin çıkarlarına aykırı olduğu , bu nedenle Adana,

İskenderun, Rakka ve Fırat Nehri’nin Halep arazisindeki bölümlerinden el

163

BOA, HAT, no. 1174/46429-H.

80

çektirilmesine karar verilmişti. İngiltere bu hususta müttefiki olan diğer

devletlerin bakanlarına teklifte bulunacaktı .164

Namık Paşa Şubat 1835 sonlarına doğru gönderdiği bir başka yazıda

Fırat Nehri hakkında İstanbul’da meydana gelen gelişmelerin kendisiyle

paylaşılmamasından ciddi manada şikâyetçi ve müzdarip olduğunu ifade

etmekteydi. Öğrendiğine göre İngiltere Fırat Nehri’nin taşımacılığa uygun

bir şekilde düzenlenebilmesi için hazırlamış olduğu malzeme ve adamları

ilkbaharda göndermeye karar vermişti. Namık Paşa , Arabistan tarafları isyan

halindeyken bu işin başlatılmasına anlam veremiyordu. Sarım Efendi’ye

konu hakkında kendisine herhangi bir talimat göndermediğini hatırlatarak,

“(…) halbuki taraf-ı âlilerinden peyder-pey alacağım ma’lûmat ve ifâdât

cenge irsâl olunan bir silahsız adama silah gönderilmesi mesabesindedir,

yani taraf-ı devletlerinden her bir husûsa da’ir ma’lûmât-ı acizânem

olmadıkça bir nesneye müfîd olmayacağım derkârdır” şeklinde üzüntüsü ve

endişesini aktarmıştır. Paşa, kendisine üç haftadan beri tafsilat gönderileceği

söylenmekteyse de herhangi bir haber ulaşmamış olması nedeniyle konu

hakkında kaygıya kapıldığını açıkça bildirmiştir.165

164

BOA, HAT, no. 806/37157-B (24 Aralık 1834). Aynı konuda Namık Paşa bir ay sonra

Hindistan’ın idaresinde sorumlu bakanlığın bir meşverette bulunduğu ve Fırat Nehri maddesi

hakkında topladıkları layihaları inceleyerek, bölgenin durumu hakkında bilgi sahibi olan adamların

beyanları gereğince Mehmed Ali’nin Bağdat’a gitmek için Urfa’ya saldıracağı belli olduğundan böyle

bir hareket ise İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarına aykırı bulunmaktadır. Bu nedenle Mehmed Ali’nin

Adana, İskenderun, Urfa ve Fırat Nehri’nin Halep arazisinden el çektirilmesine dair meclisçe karar

verilip diğer bakanlara da bu yönde teklifte bulunulacağını öğrendiğini İstanbul’a bildirmiştir: BOA,

HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/26 Şubat 1835).

165 BOA, HAT, no. 832/37531-A (25. Ş. 1250/24 Şubat 1835).

81

6- Namık Paşa’nın İran Hakkında Temasları

Namık Paşa’nın Londra misyonu esnasında ele aldığı bir diğer konu

İran’dır. Nitekim 26 Aralık 1834 tarihinde Sadarete göndermiş olduğu şifreli

mektubunda İran Şahı Feth Ali Şah’ın vefatını ve sonrasındaki gelişmeler

hakkındaki değerlendirmelerini sunmuştur. Buna göre İng iltere ve Rusya

veliaht olarak Abbas Mirza-zade Muhammed Şah üzerinde anlaşmışlardı. Diğer

yandan müteveffa şahın çok evlâdı olması ve her birinin tahtta hak iddia

etme durumu nedeniyle bir karışıklık ve ihtilâl çıkma ihtimali söz konusu

olabilirdi. Böyle bir durumda tayin olunan veliahtın tahta çıkarılması için

dışarıdan askerî müdahale gerekecekti. İngiltere ise bu gücün Rusya olmasını

istemiyordu. Zira Rusya’nın bu karışık durumdan istifade ederek Hindistan’a

inmesinden korkuluyordu. Bu nedenle olağanüstü telaşlanan İngiltere’ye söz

konusu durumda Osmanlı taleplerini kabul ettirme fırsatı doğmuştu. Namık

Paşa gelişmeleri kendi ifadesiyle “(…) kulunuz dahi işbu hâdiseyi metâlib-i

musammemizin istihsâline tamam-ı aynî-i fırsat ve serrişte ittihâz ile (…)”

şeklinde değerlendirerek, bu fırsatın kaçırı lmaması gerektiğine

inanmaktaydı. Paşa bu noktada bir öneride bulunmuştur. Buna göre Mehmed

Ali’nin Beriyetüşşam’ı ve Girit’i tahliyede, sahip olduğu donanmanın

iadesinde, aynı şekilde Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne iadesinde

İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardımda bulunmayı taahhüt etmesi

karşılığında Osmanlı da İran’da çıkması muhtemel bir ihtilalin önlenmesi ve

İngiltere’nin yaptığı gibi buraya bir elçi atayarak asayişin sürdürülmesi için

çalışmayı taahhüt edecekti. Söz konusu uzlaşmayı Wellington Düküne

şifahen bildirmek için İstanbul’dan yetki isteyen Namık Paşa, mevcut

İngiltere bakanlarının böyle bir taahhütte bulunmalarının bundan sonra

gelecek bakanlar için de bağlayıcı olacağını bildiriyordu. Bu konudaki

mesuliyette ortak olduklarını bildiren, ayrıca düşündüğü bu tedbirin Osmanlı

Devleti’nin politikasına uygun olup olmadığını Paris’te bulunan Mustafa

Reşid Bey’e soran ve görüşünü kendisine yazılı olarak bildirmesini isteyen

mektubu maiyetinde bulunan Selim Efendi vasıtasıyla Paris’e göndermişti r.

82

Bu sırada tahsil için Paris’te bulunan Mehmed Efendi ise daha önceleri

olduğu gibi mahremane ve mühimme bir işin ortaya çıkması ihtimaline karşı

hazır bulunmak üzere Londra’ya çağrılmıştır. İngiltere gibi bizim de İran’a

hemen bir elçi tayin etmemiz lâzım geldiğini ısrar ile bildirmek teydi.166

Bu arada İngiltere, bir taraftan Mehmed Ali’nin Mısır konusundaki

tavrını iyice anlamaya çalışıyor, diğer yandan Hindistan’daki sömürgesinin

ve İran’ın durumuna vakıf kişilere raporlar hazırlatılmak üzere harekete

geçiyordu. Bahsi geçen raporları hazırlamakla görevlendirilen kişilerden

bazıları birkaç kere Namık Paşa ile görüşmüştü. Namık Paşa bu kişilere

Mehmed Ali hakkında gerektiği şekilde yol göstermişti.167

Namık Paşa ve Mavroyani Bey gelişmeler hakkında İstanbul’daki

devlet adamlarını ve makamları sürekli bilgilendirmekteydi. Zira Mısır

meselesinin gidişatı değişmekte ve yeni gelişmeler yaşanmaktaydı . Ancak

kendilerinin merkezden sordukları hususlara günü gününe cevap almamaları

durumu zorlaştırıyordu. Dolayısıyla kendilerine yeni bir talimatname

gönderilmesi gerekli görülmüştü. Konu hakkında yapılan görüşmelerde iki

ismin de bir süre daha Londra’da kalmaları mecliste müzakere edilmiştir.

Sonuçta Mavroyani’nin görev yerinin Viyana’dan Paris’e alınmasına karar

verilmiştir. Bu arada daha önce Namık Paşa’ya görevi için 150 bin kuruş,

Mavroyani’ye ise 100 bin kuruş tahsis edilmişse de paraları tükenmiş

olduğundan bundan sonra kendilerine aylık belirli bir ücret ödenmesi uygun

bulunmuştu. Ayrıca Nuri Efendi’ye de bir miktar aylık bağlanmıştı.

Padişahın Namık Paşa’nın görevi konusundaki kanaati ise biraz daha

farklıydı. Şöyleki; “… Bu Londra’ya me’muren gönderilen Namık Paşa

hemen ol tarafın havâdisâtını yazsın deyu gönderilmeyip başlıca maslahat

için me’mur kılınmış olduğundan…” gerek Namık Paşa gerekse Mavroyani

166

BOA, HAT, no. 832/37531-A; 1173/46422-G; HAT, no. 1177/46440-C.

167 BOA, HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/27 Aralık 1834).

83

Bey’in İstanbul’daki gelişmelerden haberdar edilmeleri gerekliydi. Bunun

için kendilerine zaman zaman gerekli bilgilendirmeler yapılmalıydı.168

Padişahın emrine rağmen Londra Sefiri Namık Paşa ile İstanbul

arasındaki iletişimsizlik hemen çözülememiştir. Görünen sebep aradaki

mesafenin fazla olmasıdır. Bu sırada İstanbul’da bulunan İspanya Elçisi

Londra’ya gideceğinden veda etmek üzere Babıâl i’ye geldiği sırada, Namık

Paşa’yı tanıdığını ifade ederek mektup verilirse Paşa’ya ulaştıracağını

belirtmişti. İspanya Elçisi’nin dahi söz konusu iletişim kopukluğundan

haberdar olması, esasında sorunun bir süredir devam ettiğine işaret eder.

İspanya Sefiri deniz yoluyla gidecek olması nedeniyle ne zaman Londra’ya

ulaşacağı belli değildi. Buna rağmen Namık Paşa İstanbul’dan bir haber

gelmesini bekliyordu. Dolayısıyla sade de olsa bu beklentiyi karşılamak

üzere kendisine bir mektup gönderilmesi gerekli görülmüştür. Namık Paşa’ya

merkezden herhangi bir cevap gönderilmemesi İngiltere milletvekilleri

karşısında mahçup olmasına da yol açan bir husus olarak da

gösterilmekteydi.169

Namık Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği 13 Aralık tarihli yazısında

yukarıda bahsedilen iletişim güçlüğünün sebepleri hakkında ayrıntı bilgi

bulmak mümkündür. Buna göre işe yarar gizli bir haberi çok gizli bir şekilde elde

ettiğini bildiren Namık Paşa bu haberin ne olduğunu açıkça yazamayacağını ifade

etmektedir. Bu tedbirin sebebi ise kendisine daha önce haberleşmede kullanılan

yolun güvenli olmadığının bildirilmesidir. Diğer yandan yaptığı araştırma sonucunda

şifreli telgraf yoluyla da haberleşmenin güvenli olmadığını anlamıştı. Dolayısıyla,

168

BOA, HAT, no. 1177/46514.

169 Maaş ve talimat konusunu açıklığa kavuşturan bir mektubun yazılarak İspanyol elçisi ile değil Blak

(Alexandre Blacque) bazirgan veya onun bir adamı aracılığı ile ulaştırılması uygun bulunmuştur:

BOA, HAT, no. 1179/46574.

84

daha önce de yaptığı gibi maiyetinde bulunan şahıslardan birini doğrudan İstanbul’a

göndermeyi düşünmekteydi.170

Görüldüğü üzere merkez ile haberleşme güvenliğinin sağlanamaması gibi bir

durum söz konusudur. Aynı yazıdan yukarıda bahsettiğimiz gönderilmesi düşünülen

ve 13 Kasım tarihini taşıyan talimatnamenin Namık Paşa’ya ulaştığı anlaşılmaktadır.

Namık Paşa matlab (Cezayir) maddesi konusunda Fransa’da bulunan Reşid Bey ile

sürekli yazışmakta olduğunu bildiriyor. Avrupa’da Osmanlı Devleti taraftarı

gazetelerde çıkan haberleri kesip İstanbul’da Amedi-i Divan-ı Hümayun

memurlarından Sarım Efendi’ye gönderdiğini beyan ederek, tercüme olunduktan

sonra Avrupa kamuoyunun açıkça Osmanlı Devleti lehinde bulunduğunun

görüleceğine dikkat çekiyordu.171

Namık Paşa’nın lehte kamuoyu oluşturmadaki hassasiyeti ve yazının

devamında İngiltere’de yeni kurulan kabine hakkında Robert Peel’in başbakan, Dük

Wellington’un Dışişleri Bakanı olduğu bilgisini verdikten sonra yeni atanan

kabinenin her şekilde Osmanlı Devleti’ni destekleyeceğini umduğunu yazmasından

olumlu bir beklenti içinde olduğu anlaşılıyor. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere ve

Fransa hakkında mütalaları içeren değerlendirilmek üzere Reisülküttab’a gönderdiği

“erbab-ı vukuftan birinin” kaleme aldığı risalenin içeriğinin herkesin görüşünü

yansıttığını söylemesi172

, Namık Paşa’nın İstanbul’daki üst düzey bürokratik kadroya

bilgi vermek maksadından öte, işlerin yoluna girmeye başladığını göstermeye

çalışmasının somut bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür. Namık Paşa Bir

sonraki mektubunda İngiltere’de kabinenin geri kalanının da tayin olunduğunu ve

görevlerine başlamak üzere bulunduklarını haber vermiştir. Kısa bir süre içinde

Londra’dan hareket edecek olan Avusturya kuryesi ile gelişen olaylara dair

170

BOA, HAT, no. 1174/46430-H.

171 Namık Paşa’nın bu tarihlerde bazı gazetelerde Osmanlı Devleti lehine çıkan haberlerin küpürlerini

İstanbul’a göndererek Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti lehine olduğunu bildirdiği gösteren farklı

mektupları da söz konusudur: BOA, HAT, no. 1174/46430-F.

172 BOA, HAT, no. 1174/46430-H (11 Ş 1250/13 Aralık 1834).

85

görüşlerini ulaştırmayı vadeden Namık Paşa incelenmeye değer gördüğü Avrupa

gazetelerinden bazı haber küpürlerini yazısının ekinde göndermiştir.173

Şüphesiz bu

gazete küpürlerini göndermesindeki amaç “Avrupa’nın meyl ve itikadının” Osmanlı

Devleti’ne yöneldiğini göstermektir.174

Namık Paşa’nın Selim Efendi adlı bir görevli vasıtasıyla İstanbul’a yolladığı

iki mektubun içeriği bu sırada hayatını kaybetmiş olan İran Şahı’nın yerine kimin

tahta çıkacağı ile alakalıydı. Bilindiği üzere İran Şahı Feth Ali 1834’te ölmüştü.

Yerine geçen Muhammed Şah, Feth Ali’nin çocuklarından bir kısmını Erdebil

Kalesi’ne hapsettirmişti. Bu çocuklar dışında kalanlar ise korkarak İran dışına

çıkmışlardı. İçlerinden bir kaçı önce Rusya’ya ardından Osmanlı Devleti’ne

sığınmışlardı. Bunlar İran’da tutuklu bulunan diğer şehzadelerin kurtarılması için

yardım talebinde de bulunacaklardı.175

İşte Namık Paşa İran Şahı Feth Ali’nin ölümü

sonrasında ortaya çıkan durumu Mısır meselesi lehine değerlendirmek istemişti. Feth

Ali’nin vefatı üzerine bu sırada İran işlerine müdahil olan Rusya ve İngiltere tahta

Abbas Mirza’nın oğlu Muhammed Han’ın çıkması konusunda anlaşmaya

varmışlardı. Bu arada ölen Şahın çok sayıda çocuğu olup bunlar taht iddiasında

bulunacaklarından, halk da gruplar halinde bunlara temayül edecekti ve bir ihtilal

çıkması muhtemeldi. Her ne kadar İngiltere ve Rusya Muhammed Han’ın tahta

çıkması konusunda hemfikir iseler de bu işin fiiliyata dökülmesi için yabancı

yardımına ihtiyaç duyulacaktı. Böyle bir müdahale gerektiğinde İngiltere, Rusya’nın

fiili müdahalesini kabul etmeyecekti. Namık Paşa İngiliz vekillerin bu konudan ötürü

endişeli olduklarını gözlemlemişti. Gelişmeleri bir fırsat olarak gören Namık Paşa,

İran hakkında Reisülküttap’a şu teklifte bulunmuştu:

1) İngiltere Mehmed Ali’nin Beriyetüşşam ve Girit’i tamamen tahliyesini ve

donanmasının tamamen Osmanlı Devleti’ne teslimini sağlaması,

173

BOA, HAT, no. 1174/46430-I (18 Şaban 1250/20 Aralık 1834).

174 BOA, HAT, no. 1174/46430-F.

175 İbrahin Aykun, “Osmanlı-İran İlişkilerinde Diplomatik Bir Kesit”, Osmanlı, c. I, (Ankara 1999), s.

691.

86

2) Fransa’nın Cezayir’i iadesi hususunda dostluk ve yardım etmesi

karşılığında İran’da çıkması muhtemel ihtilale karşı ihtiyatlı olunmak için

İngiltere’nin yaptığı gibi Osmanlı Devleti’nin de İran’a bir elçi göndermesi,

3) İran halkı Osmanlılarla aynı dinde olması sayesinde tahta çıkacak

Muhammed Han’ın saltanatının devam etmesine yardım ve gerekirse bunu sağlamak

için asker sevketmeyi üstlenmesi.

Namık Paşa bir iki gün içinde Dışişleri Bakanı Wellington ile yapacağı

görüşmede İngiltere’nin yukarıda açıklanan maddeleri taahhüt etmesini gündeme

getirmeyi planlıyordu. Bunun yanında bahsettiği hususların Osmanlı Devleti’nin

politikasına uygun olup olmayacağının İstanbul’a gönderdiği adamı Selim Efendi

vasıtasıyla kendisine bildirilmesini istemişti.176

Namık Paşa’dan gelen iki mektuba Reisülküttap 27 Aralık 1834 tarihlinde

cevap verdi. Reisülküttap yazısında, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin istediği bazı

önemli hususlarda bir taahhütte bulunması karşılığında İran’a elçi tayini ve asker

sevki konularında Osmanlı’nın himmet taahhüddüdünde bulunması hakkında Namık

Paşa’nın tasavvurunun İstanbul’daki vükelanın ne şekilde karşılayacağını bilmediğini

belirtmişti. Bununla birlikte önemli hususlardan kastedilen Beriyetüşşam ve Girit

mansıplarının Mehmed Ali’den geri alınması ve Mısır gemilerine el konulmasının

Osmanlı Devleti’ne çok büyük hizmet olacağını belirtmekten de geri durmamıştı. Bu

noktada konu hakkında bazı görüşlerini Namık Paşa ile paylaşmıştı. Buna göre,

Abbas Mirza vefat ettiği sırada Osmanlı Devleti ile İran arasındaki bazı sorunlar

üzerinde görüşülmeye hazır bir durum söz konusuydu. Devlet, görüşmeleri

gerçekleştirmek üzere kendisine taziye mektubu da verilenbir memuru İran’a

göndermişti. Fakat bu memurun doğrudan İran’a gittiği bildirilmeden Bağdat’a

geçerek konunun her yönünü Bağdat Valisi ile müzakere etmesi ve eğer vali İran’a

gitmeyi uygun görürse yola çıkması hakkında irade çıkmıştı. Bu işe memur edilen

Anadolu Muhasebecisi Abdülaziz Agah Efendi’nin son durumda ya Bağdat’ta olması

176

BOA, HAT, no. 806/37157-B; HAT, no. 806/37157-F (22. Ş.1250/24 Aralık 1834).

87

ya da İran’da bulunması söz konusuydu. Dolayısıyla başka bir elçi göndermek yerine

Abbas Mirza’nın oğlu Muhammed Han’ın tahta çıkışını tebrik etmek için bir Name-i

Hümayun hazırlanıp takdim edilmek üzere adı geçen Abdülaziz Agah Efendi’ye

ulaştırılması, Namık Paşa’nın tasavvur ettiği hususlara dair talimatın da bu sırada

Agah Efendi’ye verilmesi uygun olacaktı. Reisülküttap görüşünün devamında

Osmanlı Devleti’nin şu anda Rusya ile olan dostluğu ve iyi ilişkilerine bakarak, Rus

askerinin İran topraklarına girmesini kabul edemeyen İngiltere’nin Osmanlı Devleti

ile bir şekilde mukavele yaparak, Osmanlılar asker hazırlayıp gönderecek

söylentilerinin yayılması şu andaki politikasına aykırıydı. Ancak İngiltere bu

husustan dolayı Rusya’dan şüphelenmekteyse de görünürde Muhammed Han’ın İran

tahtına çıkması hususunda Rusya ile ittifak halindeydi. Hatta geçenlerde

İstanbul’daki Rusya elçisi İran maddesinden dolayı iki taraf arasında herhangi bir

rekabet ve ayrılığın olmadığını ittifak halinde olduklarını bir münasebetle belirtmişti.

Reisülküttap, Namık Paşa’ya bu konuda şu tavsiyede bulunmuştu. Konunun

iç yüzünü gizli bir şekilde İngiliz bakan ile görüşerek, örneğin İngiltere bu hususta

Rusya Devleti ile gerçekleştireceği temaslarda Muhammed Han’ın şahlığı konusunda

bir ittifak bulunsa da ölen Feth Ali Şah’ın geride çok çocuğu bulunduğundan İranlılar

arasında anlaşmazlık çıkıp askeri yardımda bulunmak gerekebilirdi. Bu durumda

Rusya ve İngiltere tarafından asker gönderilmekten ise hem İslam camiasından

olmak hem de komşu bulunmak sebebiyle Osmanlı Devleti’nin asker göndermesi

oldukça sağlıklı bir seçenek olacaktı. Reisülküttaba göre iki taraf da bu hususu

Osmanlı Devleti’nden istirham etmeyi uygun görür şeklinde sözler söyleyerek

Rusya’yı keyfiyeti Babıâli’ye bildirmeye sevketmek mümkün olabilse hem Rusya ile

Osmanlı Devleti’nin sürdürdüğü politika korunmuş hem de arzu olunan gayeleri elde

etme yolu bulunmuş olacaktı. Bu arada Reis Efendi, Namık Paşa’nın kısa bir süre

önce gerçekleştirdiği görüşmede bu hususları Dük Wellington’a ifade etmiş

olduğunu anladığından bahsederek, gönderdiği görüşme müzakerelerinin suretlerinin

mütalaa olunmak üzere tercüme ettirilmekte olduğunu; Wellington’un gerek söz

88

konusu maddeler gerekse Cezayir hususunda verdiği cevapları kendisiyle

paylaşmasını rica etmişti.177

İran konusu daha sonra da Namık Paşa’nın gündeminde kalmaya devam

etmiştir. Sonraki yazışmalardan Namık Paşa’nın bu konuya neden fazlasıyla eğildiği

açıklığa kavuşmaktadır. İstanbul’dan ısrarla Mehmed Ali Paşa’nın askerî

kuvvetlerinin azaltılması konusunda İngiltere’nin destek ve yardımını sağlaması

yönünde talepler ve emirlerle karşılaşan Namık Paşa, kendisinden beklenen bu adımı

atabilmek için bölgede meydana gelen diğer siyasî gelişmelerden istifade etmeye

çalışmaktaydı. Bu esasında oldukça diplomatça bir yaklaşımdır. Ancak Fransa’da

birlikte hareket ettiği Mustafa Reşid Efendi bir ara İstanbul’a gitmek üzere Paris’ten

ayrılınca konu bir süre sürüncemede kalmıştı.

Namık Paşa bu sırada İran’da meydana gelen karışıklıklar ve İngiltere

Devleti’nin bu konudaki politikası hakkında İstanbul’u bilgilendirmeyi sürdürmüştür.

Bundan kastı İran’daki karışıklıklar sırasında İngiltere’nin Osmanlı yardımına ihtiyaç

duyma ihtimaliydi. Bu nedenle de İstanbul’dan İngiltere’den böyle bir yardım teklifi

karşısında pozisyon belirlemesini istemişti. Paşa olası bir İngiliz teklifi karşısında

Mısır meselesinde özellikle Mehmed Ali’nin donanma gücünün azaltılmasının

İngiltere’ye kabul ettirilebileceği düşüncesini Babıâli ile paylaşmıştı. Bununla

birlikte İngiltere’nin o ana kadar böyle bir teklifi söz konusu olmamıştı.178

7- Namık Paşa’nın Mısır Meselesi Hakkında Temasları

Bu arada İngiltere, bir taraftan Mehmed Ali’nin Mısır konusundaki

tavrını iyice anlamaya çalışıyor, diğer yandan Hindistan’daki sömürgesinin

ve İran’ın durumuna vakıf kişilere raporlar hazırlatılmak üzere harekete

geçiyordu. Bahsi geçen raporları hazırlamakla görevlendirilen kişilerden

177

BOA, HAT, no. 806/37157-A; HAT, no. 806/37157-G, Lef 1-2.

178 BOA, HAT, no. 1187/46769-Ç (6. Za. 1250/6 Mart 1835).

89

bazıları birkaç kere Namık Paşa ile görüşmüştü. Namık Paşa bu kişilere

Mehmed Ali hakkında gerektiği şekilde yol göstermişti.179

Namık Paşa ve Mavroyani Bey gelişmeler hakkında İstanbul’daki

devlet adamlarını ve makamları sürekli bilgilendirmekteydi. Zira Mısır

meselesinin gidişatı değişmekte ve yeni gelişmeler yaşanmaktaydı. Ancak

kendilerinin merkezden sordukları hususlara günü gününe cevap almamaları

durumu zorlaştırıyordu. Dolayısıyla kendilerine yeni bir talimatname

gönderilmesi gerekli görülmüştü. Konu hakkında yapılan görüşmelerde iki

ismin de bir süre daha Londra’da kalmaları mecliste müzakere edilmiştir.

Sonuçta Mavroyani’nin görev yerinin Viyana’dan Paris’e alınmasına karar

verilmiştir. Bu arada daha önce Namık Paşa’ya görevi için 150 bin kuruş,

Mavroyani’ye ise 100 bin kuruş tahsis edilmişse de paraları tükenmiş

olduğundan bundan sonra kendilerine aylık belirli bir ücret ödenmesi uygun

bulunmuştu. Ayrıca Nuri Efendi’ye de bir miktar aylık bağlanmıştı.

Padişahın Namık Paşa’nın görevi konusundaki kanaati ise biraz daha

farklıydı. Şöyleki; “… Bu Londra’ya me’muren gönderilen Namık Paşa

hemen ol tarafın havâdisâtını yazsın deyu gönderilmeyip başlıca maslahat

için me’mur kılınmış olduğundan…” gerek Namık Paşa gerekse Mavroyani

Bey’in İstanbul’daki gelişmelerden haberdar edilmeleri gerekliydi. Bunun

için kendilerine zaman zaman gerekli bilgilendirmeler yapılmalıydı.180

Padişahın emrine rağmen Londra Sefiri Namık Paşa ile İstanbul

arasındaki iletişimsizlik hemen çözülememiştir. Görünen sebep aradaki

mesafenin fazla olmasıdır. Bu sırada İstanbul’da bulunan İspanya Elçisi

Londra’ya gideceğinden veda etmek üzere Babıâli’ye geldiği sırada, Namık

Paşa’yı tanıdığını ifade ederek mektup verilirse Paşa’ya ulaştıracağını

belirtmişti. İspanya Elçisi’nin dahi söz konusu iletişim kopukluğundan

haberdar olması, esasında sorunun bir süredir devam ettiğine işaret eder.

179

BOA, HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/27 Aralık 1834).

180 BOA, HAT, no. 1177/46514.

90

İspanya Sefiri deniz yoluyla gidecek olması nedeniyle ne zaman Londra’ya

ulaşacağı belli değildi. Buna rağmen Namık Paşa İstanbul’dan bir haber

gelmesini bekliyordu. Dolayısıyla sade de olsa bu beklentiyi karşılamak

üzere kendisine bir mektup gönderilmesi gerekli görülmüştür. Namık Paşa’ya

merkezden herhangi bir cevap gönderilmemesi İngiltere milletvekilleri

karşısında mahçup olmasına da yol açan bir husus olarak da

gösterilmekteydi.181

Namık Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği 13 Aralık tarihli yazısında

yukarıda bahsedilen iletişim güçlüğünün sebepleri hakkında ayrıntı bi lgi

bulmak mümkündür. Buna göre işe yarar gizli bir haberi çok gizli bir şekilde elde

ettiğini bildiren Namık Paşa bu haberin ne olduğunu açıkça yazamayacağını ifade

etmektedir. Bu tedbirin sebebi ise kendisine daha önce haberleşmede kullanılan

yolun güvenli olmadığının bildirilmesidir. Diğer yandan yaptığı araştırma sonucunda

şifreli telgraf yoluyla da haberleşmenin güvenli olmadığını anlamıştı. Dolayısıyla,

daha önce de yaptığı gibi maiyetinde bulunan şahıslardan birini doğrudan İstanbul’a

göndermeyi düşünmekteydi.182

Görüldüğü üzere merkez ile haberleşme güvenliğinin sağlanamaması gibi bir

durum söz konusudur. Aynı yazıdan yukarıda bahsettiğimiz gönderilmesi düşünülen

ve 13 Kasım tarihini taşıyan talimatnamenin Namık Paşa’ya ulaştığı anlaşılmaktadır.

Namık Paşa matlab (Cezayir) maddesi konusunda Fransa’da bulunan Reşid Bey ile

sürekli yazışmakta olduğunu bildiriyor. Avrupa’da Osmanlı Devleti taraftarı

gazetelerde çıkan haberleri kesip İstanbul’da Amedi-i Divan-ı Hümayun

memurlarından Sarım Efendi’ye gönderdiğini beyan ederek, tercüme olunduktan

181

Maaş ve talimat konusunu açıklığa kavuşturan bir mektubun yazılarak İspanyol elçisi ile değil Blak

(Alexandre Blacque) bazirgan veya onun bir adamı aracılığı ile ulaştırılması uygun bulunmuştur:

BOA, HAT, no. 1179/46574.

182 BOA, HAT, no. 1174/46430-H.

91

sonra Avrupa kamuoyunun açıkça Osmanlı Devleti lehinde bulunduğunun

görüleceğine dikkat çekiyordu.183

Namık Paşa’nın lehte kamuoyu oluşturmadaki hassasiyeti ve yazının

devamında İngiltere’de yeni kurulan kabine hakkında Robert Peel’in başbakan, Dük

Wellington’un Dışişleri Bakanı olduğu bilgisini verdikten sonra yeni atanan

kabinenin her şekilde Osmanlı Devleti’ni destekleyeceğini umduğunu yazmasından

olumlu bir beklenti içinde olduğu anlaşılıyor. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere ve

Fransa hakkında mütalaları içeren değerlendirilmek üzere Reisülküttab’a gönderdiği

“erbab-ı vukuftan birinin” kaleme aldığı risalenin içeriğinin herkesin görüşünü

yansıttığını söylemesi184

, Namık Paşa’nın İstanbul’daki üst düzey bürokratik kadroya

bilgi vermek maksadından öte, işlerin yoluna girmeye başladığını göstermeye

çalışmasının somut bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür. Namık Paşa bir

sonraki mektubunda İngiltere’de kabinenin geri kalanının da tayin olunduğunu ve

görevlerine başlamak üzere bulunduklarını haber vermiştir. Kısa bir süre içinde

Londra’dan hareket edecek olan Avusturya kuryesi ile gelişen olaylara dair

görüşlerini ulaştırmayı vadeden Namık Paşa incelenmeye değer gördüğü Avrupa

gazetelerinden bazı haber küpürlerini yazısının ekinde göndermiştir.185

Şüphesiz bu

gazete küpürlerini göndermesindeki amaç “Avrupa’nın meyl ve itikadının” Osmanlı

Devleti’ne yöneldiğini göstermektir.186

Namık Paşa bir taraftan da esas görevi olan Mısır meselesi karşısında

İngiltere’den destek sağlamak maksadıyla yürüttüğü diplomatik faaliyetleri en üst

seviyelerde sürdürmekteydi. Yukarıda bahsedildiği üzere yaşanan kabine değişikliği

neticesinde Başbakan tayin edilmiş olan Dük Wellington ile Londra’ya gelir gelmez

183

Namık Paşa’nın bu tarihlerde bazı gazetelerde Osmanlı Devleti lehine çıkan haberlerin küpürlerini

İstanbul’a göndererek Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti lehine olduğunu bildirdiği gösteren farklı

mektupları da söz konusudur: BOA, HAT, no. 1174/46430-F.

184 BOA, HAT, no. 1174/46430-H (11 Ş 1250/13 Aralık 1834).

185 BOA, HAT, no. 1174/46430-I (18 Şaban 1250/20 Aralık 1834).

186 BOA, HAT, no. 1174/46430-F.

92

yaptığı görüşmeden kısa sonra ikinci bir randevü daha gerçekleştirmişti. Görüşmede

Namık Paşa konuya İran meselesinden girmiş ardından Mehmed Ali’nin

serkeşliğinden bahsetmişti. İngiltere ve Fransa’nın maʻhûdu (Mehmed Ali)

desteklemeleri bu ülkelerin kendi menfaatlerine aykırıydı. Bu cümleden olarak bir

süre önce İngiltere’nin Mehmed Ali’ye iki bin tüfek sattığından, İskenderiye’de

bulunan İngiliz Albay Campbell uygunsuz hareketlerinden bahsetmişti. Dük

Wellington tüfek satılmasını ayıplamıştı. Namık Paşa devamla Osmanlı Devleti’nin

Mehmed Ali’nin büyüklüğünü ve gücünü hazmetmesinin mümkün olmayacağını, bu

noktada İngiltere’nin “barut yakmayarak” Mehmed Ali’nin itaat altına alınması için

nüfuzunu Osmanlı lehine kullanmayı taahhüt edebileceğini söylemişt. Mehmed Ali

diğer bir devlete savaş açma yetkisine sahip olmayıp Osmanlı topraklarının

muhafaza ve müdafaası sadece “Saltanat-ı Seniyyeye ait bir keyfiyet” olduğuna göre,

Mehmed Ali’nin Osmanlı topraklarından elde ettiği hasılat ile meydana getirdiği

donanmayı iade etmesi gerekiyordu. Namık Paşa’nın bu ifadeleri karşısında Dük

Wellington öncelikle 1830 senesinden beri siyasetin dışında bulunduğunu, bu süre

zarfında Osmanlı ile Avrupa devletleri arasında nazik bazı konuların ortaya çıktığını

öğrendiğinde gayet müteessir olduğunu bahsederek; 8 gündür Dışişleri meseleleriyle

ilgilenmeye başladığını, ancak işlerin yoğunluğundan Mısır meselesi hakkında

herhangi bir malumat edinemediğini söylemiştir. 187

Kuşkusuz Wellington’un bu söylediklerini gerçekçi kabul etmek doğru

olmayacaktır. Bilhassa Mısır meselesi gibi İngiltere açısından dönemin en önemli

konusunda Wellington’un herhangi bir bilgisi, hatta bakış açısı olmadığını kabul

etmek mümkün değildir. Bu sırada başbakanlık ve dışişleri bakanlığını birlikte

yürüten Wellington bir geçiş hükümeti devralmış olduğundan idarede uzun süre

kalamayacağının bilincinde olarak, konu hakkında net bir tutum ve görüş ortaya

koymaktan kaçmaktadır. Nitekim Namık Paşa’nın yukarıda bahsettiğimiz

yazışmalarda İngiltere’yi bî-karar olarak şifrelemiş olması bu tavrı doğrulayan bir

durumdur. Görüşmenin devamında Dük Wellington “ (…) şimdilik gerek sizin

187

BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 3-4.

93

ifâdeniz ve gerek benim isti’mâım çift sürülmemiş tarlaya tohum saçmak

mesâbesinde (…) ” diyerek, biraz süre talebinde bulunnuştur. Böylece bu konuda

konuşmaya daha fazla devam etmek istemediğini göstermiştir. Dük Wellington kış

şartlarını ileri sürerek ne Osmanlı Devleti’nin ne de İngiltere’nin askerî bir harekata

teşebbüs olunamayacağını söylemiş, bununla birlikte Mehmed Ali’ye donanma

gerekmeyeceğini teyit etmiştir. Ancak konu hakkında yeterince bilgi alana kadar

herhangi bir cevap veremeyeceğini tekrarlamıştır.188

Wellington ile yaptığı bu görüşmenin belki de en önemli tarafı Namık

Paşa’nın kullanmaya başladığı diplomatik dil ve geliştirdiği stratejilerin açıkça

görülebilmesidir. Zira Namık Paşa bu sırada İngiltere açısından önemli iki gelişme

olan Fırat Nehri’nde taşımacılık imtiyazı ve İran tahtının geleceği meselelerini Mısır

konusunda yardım elde etmek için İngiltere’ye karşı kullanmaya çalışmıştır.

Dolayısıyla bahsedilen görüşmede Dük Wellington’un talepler karşısında net bir

cevap vermemesi üzerine Namık Paşa konuyu tekrar İran meselesine getirmiştir. Feth

Ali Şah’ın ölümü üzerine Acemistan’da meydana gelen ihtilal ve karışıklıkları

hatırlatarak, “(…) Devlet-i Aliyye Acem tâ’ifesine hem-din ve hem-civâr olduğundan

bu kaziyyenin def’iyle iâde-i âsâyiş etmeğe himmeti derkâr ise de Mehmed Ali

gâ’ilesiyle meşgul olduğundan, bu bâbda bir gûne mu’âvenet edemeyeceği derkâr

olmakla imdi bu gâ’ileyi def’ etmeğe İngiltere sarf-ı nüfuz edip dilhâh-ı Devlet-i

Aliyye üzere bu husûsu tesviye ile ol-vakt Devlet-i Aliyye dahi kuvveti dahi Acem

maslahâtına himmet edeceğini (…)” belirtmiştir. Bunun üzerine Dük Wellington bu

hususun büyük bir mesele olduğunu söylemiş, her şekilde Osmanlı Devleti lehine

çalışacağını belirtmiştir. Namık Paşa bu cevabı Babıâli’ye ilettği yazılarında

Hindistan’da bulunan sömürgeleri nedeniyle İran tarafı İngiltere’nin çekindiği bir

bölgedir diyerek şerhetmektedir.189

188

BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 3-4.

189 BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 4 (25 Şevval 1250/27 Aralık 1834).

94

Namık Paşa daha sonra İngiliz Kralını daveti üzerine Brayton’a gitmiş

ve orada kaldığı üç gün boyunca temaslarda bulunmuştu.190

Brayton’da kralın

ailesi ve yakınlarının da katıldığı eğlencelere dahil olmuştu. Buradan

ayrılacağı gece Kral, yemekte Osmanlı Padişahı adına kadeh kaldırarak,

övgüde bulunmuştu. Kral, Namık Paşa’dan bu hareketini Padişaha

bildirmesini istemiştir. Namık Paşa kendisinin Kral tarafından yemeğe davet

olunması maksadını Padişaha karşı olan dostluk ve samimiyeti açıklamak ve

göstermek olduğu şeklinde yorumlamıştır. Daha önce İngiltere’nin İstanbul

elçisi olan Gordon da yemeğe davet edilmişti. Kral , mevcut vekiller

yerlerinde kalırsa Gordon’u İstanbul’a göndereceğini ima etmiştir.

Namık Paşa’ya göre Avrupa devletlerinin hepsi Osmanlı Devleti’nin

Mehmed Ali ile savaşmamasını, bu savaşın büyüyüp yayılmamasına gayret

etmekteydiler. Bu sırada Mehmed Ali Beriyetüşşam’daki ihtilal ile

uğraşmaktaydı ve söz konusu bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra tekrar

devlete karşı isyana başlayacaktı. Bu nedenle şu anda itaat ediyor görünmesi

aslında bir politikaydı. Mehmed Ali’nin bizzat devletin gelirleriyle satın

aldığı Mısır gemilerinin kayıtsız şartsız Osmanlı Devletine teslim etmesine

İngiltere öncülük ederse diğer Avrupa devletleri de bunu kabul edecekler,

böylece Mısır Valisi tekrar isyana kalkışamayıp kontrol altına alınmış

olacaktı. Namık Paşa yukarıdaki ifadeleri kullanarak tüm vekilleri, başta

İngiltere olmak üzere Avrupa devletletlerinin temennisi olan Mehmed Ali

Paşa’yı itaat ettirerek Osmanlı’nın yeniden güç ve nüfuz kazanacağı bir

sonuç olacağına ikna etmeye çalışmaktaydı.

Namık Paşa’ya göre Londra’daki bazı bilgili kişiler bu arzuyu teyit

eden raporlar vererek İngiliz vekillerin bu temenninin yerine getirilmesi için

çalışmaları bulunuyordu. Ancak Dük Wellington Namık Paşa’dan biraz

zaman istemişti. Zira yakında seçimler yapılacak ve vekiller değişecekti. Bu

şartlarda Parlamentoda konunun görüşülmesi fırsatı olmayacaktı. Namık Paşa

190

BOA, HAT, no. 1173/46422-F (9 Ramazan 1250/9 Ocak 1835).

95

ise eğer İngiliz Parlamentosu Mehmed Ali’nin itaat ettirilmesinde iki devlet

arasındaki ticarî ilişkilere dair veya başka türlü iyi bir karşılık

gösterilmesinin İstanbul’a bildirilip onay alınmasına bağlı olacağını

bildirmişti. Bu arada Namık Paşa’dan Nuri Efendi’nin Londra’ya tayin

edildiğini öğrenen İngiliz Kralı bu gelişmeden memnun olmuştur. Son olarak

Namık Paşa İstanbul’daki İngiliz elçisinin Londra’ya gönderdiği kuryeden

gizlice edindiği bir bilgiyi paylaşmıştır. Buna göre Mehmed Ali elinde

bulundurduğu Girit Adası’nın gelirlerinin masraflarına yetmediği ve

ahalisinin isyana meyilli olduğunu belirterek burayı yönetmekte çaresizliğini

İngilizlere ifade etmişti. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin bu tür ifadelerinin

gizli melanetlerini icra etmeye bir vesile bulmak zehabından kaynaklandığını

düşünmekteydi.191

Seçimlerin ardından Şubat 1835 sonlarında yeni İngiliz

Parlamentosu’nun toplanarak çalışmalarına başlaması beklenmekteydi. Bu

sırada Başbakan Dük Wellington Namık Paşa’nın bildirdiği Osmanlı

taleplerinin gündeme alınarak değerlendirilmesi için Parlamento’nun

çalışmalara başlaması gerektiğini ileri sürerek, zaman istemekteydi. Namık

Paşa Wellington’un diğer yandan Akdeniz’deki durum hakkında bilgi almaya

çalıştığını öğrenmişti. Wellington bunun için Akdeniz’de bulunan İngiliz

donanmasını beş altı senedir kumandanı olan Amiral Malcom ile görüşmüştü.

Namık Paşa, Malcom’u Gordon ve Ponsonby ile iki defa İstanbul’a gelerek

Padişah tarafından huzura kabul olunan, Osmanlı Devleti’nin lehinde bir zat

şeklinde tarif etmektedir. Wellington birkaç aydır Londra’da bulunan

tecrübeli ve konuya aşina Malcom’un Mısır meselesi konusundaki görüşünü

öğrenmek için kendisiyle birçok defa müzakerede bulunmuştu. Amiral

Malcom’a bir toplantıda rastgelen Namık Paşa ona görevinden bahsetmiştir.

Malcom ise Dük Wellington’dan memnun olup olmadığını Namık Paşa’ya

sormuştur. Namık Paşa Wellington’un henüz ümit verici bir cevap

191

BOA, HAT, no. 1173/46422-F (9 Ramazan 1250/9 Ocak 1835).

96

vermediğini söylediğinde Amiral Malcom , Wellington ile eski dost

olduklarını, tabiatı itibariyle Wellington’un bir konuda uzun süre görüşerek

konuşmasının söz konusu olmadığı, takip edeceği yolu, atacağı adımı

önceden göstermek gibi bir yaklaşımın bulunmadığını söylemişti . Bu nedenle

Namık Paşa’dan müteessif olmamasını, onun Mısır ve Trablus işlerine dair

birçok emir ve işte karar verici olarak Osmanlı Devleti’nin işleri hakkında

epeyce malumat edindiğini; bundan sonra gereği üzere İngiltere Donanması,

Mısır’daki İngiliz konsolosu ve İstanbul’daki yeni elçilerine gerekli emir ve

tenbihi içeren yazıların şu anda hazır olduğunu söylemişti. Malcom, Namık

Paşa’ya Parlamento açıldıktan sonra Wellington görevinde kalmaya devam

edeceğini öğrendikten sonra bütün bu hususları icra etmeye başlarsa adeta

hoşnut ve memnun olma garantisi vermekteydi. Burada Mehmed Ali Paşa

hakkında kendi yorumunu da yapan Malcom’a göre; “Zira Mehmed Ali

Devlet-i Aliyye’nin reâya ve teba’asından bir bendesidir. Hâlbuki reâya ve

teba’aya göre mâlik olduğu kuvvet derece-i ifrattadır. Tenkizi behemehâl

vacibdir”. Devamında Amiral, konuyu Trablusgrap meselesine getirerek bu

konuda da uzun süre konuşup bölgede bir süredir süregelen ihtilal ve

karışıklıklara son verilmesi için Osmanlı Devleti’nin gayret göstermesinin

gerekli olduğunu ifade etmiştir.

Görüldüğü üzere Namık Paşa kendisine talimatta verilen emirleri

yerine getirmek üzere Londra’da siyasetçi ve asker i en üst seviyedeki kişilere

müracaat ediyor, onlarla görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu kişilerden biri de

daha önce Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Lord Palmerston idi.

Şehir dışında avlanmaya çıkan Lord Palmerston’un, dostluğunun bir ifadesi

olmak üzere avladıklarından Namık Paşa’ya da göndermiş ti. Av dönüşü

sonrası kapısını Namık Paş’ya çalmıştır. Tıpkı Malcom gibi Palmerston da

Namık Paşa’ya Dük Wellington’un Osmanlı Devleti’nin talepleri karşısında

sergilediği tavrı sormuştur. Namık Paşa bu soruya “şimdiye kadar bir

müsâ’ade istid’adlarını anyalamadım ve şimdilik cümle vükelâ mukaddemki

me’muriyetimde olan husûsa müsâ’ade etmenizi tesebbübünüze hamledip

97

Devlet-i Aliyye’yi Rusyalının minneti tahtına koydu diyerek kabahati size

tahmil ediyorlar” şeklinde gayet açık bir şekilde cevap varmiştir. Şüphesiz

bu cevaptaki ifadeler döneminde İngiltere’de yapılan değerlendirmelerin

tekrarı olabileceği gibi Namık Paşa ve İstanbul’daki Osmanlı devlet

adamlarının Hünkâr İskelesi Antlaşması’na bakış açısının yansıması olarak

da görülebilir. Namık Paşa’nın bu cevabına Palmerston’dan adeta itiraf gibi

bir karşılık gelmiştir: “Vâkı’a ol kabahat benim dahi maluk ve muterefimdir.

Eğer ol-vakit benim rey’ime kalmış olsa idi gerek hakikaten gerek ma’nen

Devlet-i Aliyye’ye i’âne edip Rusyalıya muhtaç etmez idim. Lakin Meclis-i

Meşveretimizde refîklerimizden ba’zıları muhâlefet eylediler. Ben de başlı

başına iş göremem. Yani bu husûs fi’l-hakika cümlemize büyük

kabahattir”.192

Namık Paşa ile gerçekleştirdiği yukarıda bahsedilen görüşmeden

birkaç gün sonra Malcom tekrar Namık Paşa’ya gelerek bazı haberler

getirmiştir. Buna göre İngiltere kabinesi Osmanlı Devleti’nin lehine ve

menfaatine birtakım kararlar almıştı. Bunların yerine getirilmesine dair

Akdeniz’de bulunan İngiliz donanmasına ve Mısır’da bulunan konsolos ile

İstanbul’daki elçisine gönderilmek üzere bazı emirler hazırlanmıştı .

Parlamento açıldıktan hemen sonra bakanlar görevlerinde kaldıkları halde

söz konusu emirleri ilgili yerlere göndereceklerdi. Malcom bu durumun

Osmanlı Devleti ve şahsen Namık Paşa’yı memnun ve mahzuz edeceğini

söylemişti. Mehmed Ali’ye Girit’in idaresinden el çektirilerek diğer bir

valinin tayinine çalışacaklarını da ima etmişti. Namık Paşa bu hayırlı habere

yönelik girişimin birkaç gün sonra hayata geçirileceğini Malcom’dan

öğrenmiştir.193

En önemli gündem maddesi Mısır meselesi ve Cezayir’in Osmanlı

Devleti’ne iadesi olan Namık Paşa Londra’daki girişimlerini yoğun bir

192

BOA, HAT, no. 1174/37532; HAT, no. 1174/46430-L.

193 BOA, HAT, no. 1174/37532.

98

şekilde sürdürmekteyken, yukarıda da bahsedilen, merkez ile yaşadığı

iletişim kopukluğundan şikâyet etmeyi de sürdürmüştür. Nitekim İstanbul’a

gönderdiği yukarıdaki uzun mektubunun son kısmında bu konuyu yeniden

gündeme getirmiştir. Buna göre İstanbul’dan en son Tahir Efendi vasıtasıyla

25 Aralık 1834 tarihinde haber almış, üzerinden geçen yaklaşık elli gün

zarfında Reisülküttap’tan herhangi bir yazı kendisine ulaşmamıştır. Namık

Paşa yazışmaların yolda takıldığını zannetmektedir.194

Bu arada Namık Paşa Londra’daki görevine devam ederken, Divan-ı

Hümayun Beylikçisi Mehmed Nuri Efendi Aralık 1834’te asaleten Londra Sefiri

atanmıştır.195

Namık Paşa 21 Mart itibariyle Londra’ya ulaşan selefi Nuri

Efendi’nin ikameti için müstakil bir ev kiralamıştır. Namık Paşa Nuri Efendi

ile birlikte Dışişleri Bakanı Dük Wellington’a 7 Nisan’da resmi ziyarette

bulunmuştur. Görüşmede Nuri Efendi Sadarazam ve Reisülküttap tarafından

yazılan mektupları Dışişleri Bakanı’na takdim etmiştir. Akabinde Sömürgeler

Bakanı ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. İkili Rusya ve Avursurya

elçileriyle de görüşmeyi denemişlerdir ancak onları yerinde bulamayarak

sadece Fransa’nın Londra’da bulunan sefiriyle görüşebilmişlerdi . Bu arada

Nuri Efendi’nin resmen İngiltere Kralı tarafından kabul edilmesi için 17

Nisan tarihinde karar kılınmıştır. Söz konusu görüşmede II. Mahmun’un

gönderdiği mektup Krala takdim edilecekti.196

Nuri Efendi’nin henüz Londra’ya hareketinden önce hakkında, Rus

taraftarı olduğu ve tercümanının da Rum milletinden bulunduğu gibi birtakım

olumsuz bilgiler İngiliz siyasi mahfillerinde yayılmaya başlanmıştı. Konu

hakkında bilgi sahibi olan Namık Paşa bu tür olumsuz söylen tileri

194

BOA, HAT, no. 1174/37532; HAT, no. 1174/46430-L.

195 Mehmed Süreyya, Nuhbetü’l-Vekayi, s. 28. Nuri Efendi’den boşalan Beyliçilik vekaletine Amedi

halifelerinden İbrahim Sarım Efendi tayin olunur. Namık Paşa’nın, Nuri Efendi Londra’ya ulaştığı 21

Mart 1835 sonrasında iki ay kadar daha Londra’da kalmıştır.

196 BAO, HAT, no. 1174/46430-K, Lef 1 (13. Z. 1250/12 Nisan 1835).

99

düzeltmeye çalışmıştır. Bu sırada İngiliz dışişlerinde Osmanlı Devleti’nin

Rusya ile yakınlaşmasından kaynaklanan birtakım şüphelerin gün yüzüne

çıkmaya başladığı da görülmektedir. Görüşme sonrasında Dük Wellington ,

Namık Paşa’ya gönderdiği bir adamıyla İstanbul’daki İngiliz elçisi tarafından

mahremane Bâbıâli’ye sunulan yazışmaların Rus elçisine ifşa edildiğinden,

Rus elçisinin takrirlere cevap yazdırıldığından şikâyet etmişti.197

Tam bu esnada İngiliz ordusunun başkumandanı olarak görev yapan ve

Napolyon savaşlarına katılmış Wellington’un yakın adamlarından Dük

Rowland, Namık Paşa’yı Nisan ayının başlarında Londra dışındaki

malikânesine davet etmişti. Söz konusu ziyaret bir haftadan biraz uzun

sürmüş; Namık Paşa buraya davet olunan bazı muteber kimselerle de bir

araya gelmişti. Bu sırada İngiliz siyasetinde önemli bir değişiklik meydana

gelmişti. seçim sonucunda iktidar el değiştirmiştir. Londra’ya dönüşü

sonrasında, İstanbul’a bu değişiklik hakkında bilgi veren Namık Paşa

muhafazakâr Tory grubunun yani Wellington ekibinin yerine göreve

Whig’lerin iktidara geldiğini, başbakan olarak Dük Malbourne’un tayin

olunduğunu bildirmiştir. Kral tarafından başbakan tayin olunan Dük

Malbourne, yeni kabineyi oluşturmak üzere çalışmalarına başlamıştı. Namık

Paşa bu iki siyasi grubun iç ve dış işlerinde farkılı siyasi görüşlere sahip

olduğunu ancak Osmanlı Devleti hakkındaki görüşlerinin ortak ve lehte

bulunduğuna şüphe olmadığına dikkat çekmiştir. Bu bakımdan İstanbul’da

bulunan İngiliz sefiri Ponsonby görevinde kalmaya devam edecektir.

Bununla birlikte Londra’daki Rus sefiri İngiliz makamlarına Osmanlı

Devleti’nin elçiden memnun olmadığı yönünde bilgiler aktararak

Ponsonby’yi azlettirmeye çalışmaktadır. Namık Paşa yeni sefir Nuri

Efendi’nin İngiliz Kralı ile mülakatı gerçekleşene kadar Londra’da

kalacağını da ifade etmiştir. Bu mülakat paskalya bayramı yaklaştığı için

197

Namık Paşa’nın 27. Za. 1250/27 Mart 1835 tarihinde Reisülküttab’a gönderdiği mektup: BOA,

HAT, no. 1173/46422-G.

100

kısa bir süre sonra mümkün olabilecekti . Dolayısıyla Namık Paşa görüşmeyi

müteakiben Nisan 1835 sonlarında İstanbul’a dönmek üzere yola çıkmayı

hesaplamaktadır. Bu süre zarfında Nuri Efendi’yi gerekli mahallere takdim

etmeyi planlamaktadır. Bu arada Nuri Efendi, bu dönemde Türklere karşı

sempatisiyle ön olana çıkmış olan David Uruquarth ile beraber bazı yerleri

görmek üzere birkaç günlüğüne Londra dışına gezmeye çıkmıştı.198

Daha önce de belirtildiği üzere Namık Paşa’nın sefir olarak Londra’ya

tayin edildiği dönem İngiltere’de milletvekili seçimlerine denk gelmiştir. Bu

süreçte önce Dük Wellington kısa süre için Başbakan olarak görev yapmış

ancak uzun süre görevde kalamayarak199

yerine bir süre sonra Robert Peel

atanmıştır. Peel tarafından kurulan azınlık hükümeti ise Parlamentoda gerekli

desteği sağlamada sıkıntı çekince birkaç ay görevde kalabilmiştir. Nihayet

Malbourne tarafından 18 Nisan 1835 tarihinde kurulan hükümet kalıcı

olabilmiştir.

İngiliz siyasetinin bu geçiş döneminde Namık Paşa kendisine verilen

görevi yerine getirmeye çalışırken karşısında karar verebilecek siyasi yetki li

bulmakta zorlanmıştır. Namık Paşa’nın İngiliz siyasetinin kendi içindeki söz

konusu gelişmelerini yakından takip ederek Babıâli’yi bilgilendirdiği

görülmektedir. Nitekim Reisülküttaba gönderdiği bir yazıda iki gün evvel

Malbourne’un başbakan atandığını ve kabinenin oluşturulmaya çalıştığını

haber vermişti. Bu gelişme üzerine Namık Paşa Londra’ya geldiği anda

Dışişleri Bakanı olarak tayin olunan ancak Robert Peel’in kısa hükümeti

sırasında azledilen Lord Palmerston’u ziyarete gitmiştir. Palmerston

kendisine yeni kurulan Malborune hükümetinde yeniden Dışişleri

Bakanlığına atandığı haberini vermiştir. Namık Paşa’nın tayin olunur

olunmaz Lord Palmerston ile gerçekleştirdiği bu görüşme oldukça önemlidir.

198

BOA, HAT, no. 737/34961-A (20. Z. 1250/19 Nisan 1835).

199 Namık Paşa Wellington’un uzun süre görevde kalamayacağı konusunda İstanbul’a bilgi vermiştir:

BOA, HAT, no. 1174/46430-A (27. B. 1250/29 Kasım 1834).

101

Konu hakkında İstanbul’a bilgi veren Namık Paşa ilk önce dikkat çeken bir

değerlendirmede bulunmuştur. Buna göre Namık Paşa Londra’ya ilk

gönderildiğinde arzu edilen desteği sağlayamaması neticesinde ortaya çıkan

durum İngiltere’nin bu sırada takip ettiği siyasete “ağır gelmiş” olmasından

gerek İngiliz Parlamentosu’ndaki milletvekilleri gerekse diğer meslekdaşları

Lord Palmerston’a serzenişte bulunarak onu suçlamışlardır. Şüphesiz Namık

Paşa’nın burada kastettiği Palmerston’un Dışişleri Bakanı olduğu sırada

İngiltere’nin izlediği politika neticesinde Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya

yakınlaşması ve hatta Boğazlardan serbestçe geçen gemileriyle Rusların

İstanbul’a asker sevketmesidir. Namık Paşa’ya göre pişmanlık içinde olan

Palmerston, Namık Paşa ikinci defa Londra’ya geldiğinde yardım etmek

niyetinde iken azledilmiştir.200

Namık Paşa’nın Palmerston ile gerçekleştirdiği bu önemli görüşmede

genel olarak öncelikle Avrupa devletleri ve İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne

yönelik iyi niyetleri ve Osmanlı Devleti’nin gücünün artırılarak eski

konumuna kavuşturulması üzerinde durulmuştur. Palmerston , Namık Paşa’ya

halefi Nuri Efendi’yi Krala takdim ettikten sonra İstanbul’a dönmekte acele

etmemesini, kabinedeki diğer yetkililerle bu konularda gerekli görüşmelerde

bulunmasını, İngiliz siyasetini anlayarak Osmanlı Devleti’ne yönelik

takınacağı iyi niyet ve açık politikayı bizzat Padişaha iletmesinden duyacağı

memnuniyeti ifade etmiştir. Bunun üzerine Namık Paşa eğer İngiltere

Osmanlı Devleti hakkında açık dostluk tavrı ortaya koymazsa Mehmed

Ali’nin Osmanlı Devleti’ne bakışında tam bir değişiklik meydana

gelmeyeceğine dikkat çekmiştir. Sohbetin bu aşamasında yeni Dışişleri

Bakanı Palerston’un yaptığı şu değerlendirme dikkate şayandır: “Devlet-i

Aliyye ile İngiltere beyninde derkâr olan vifâk-ı selîm ve müsafatı bir suretle şikest

etmek ve kendi kârına revâc vermek emniyesiyle Rusyalının vâki olmakta olan dürûğ-

amîz sözleri ve politikası cümleye ma’lûm olan kazayadandır. Şimdiki halde bunun

200

BOA, HAT, no. 1173/46424-A.

102

çâre ve imkânı olmayıp böylece kullanılması tamâm-ı usûl-i politikadandır. Eğerçe

İngiltere’nin Mehmed Ali lehisine himmet ve i’ânesi maznûn ve Rusyalu tarafına

mücerreben ifâde olunmakta ise de bihakk-ı Hüda merkūmun iltizâmına dâir

İngiltere’nin hiç murâd ve maksudu olmayıp belki Fransa’nın bir emel ve tefekkürü

olsa gerektir. Şimdi telef ve helâkı mütemennâmızdır.” Rus sözlerini yalan olmakla

itham eden Palmerston’a göre Rusya, İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile olan

dostluğunu bozmayı amaçlıyordu. Bu ifadelerde Osmanlı-Rus yakınlaşmasından

İngiltere’nin duyduğu rahatsızlık kendini göstermektedir. Bununla birlikte

Palmerston Osmanlı Devleti’nin mevcut tutumunu politikanın bir parçası olarak

görmekte ve o an için başka çare görmediğini ifade etmektedir. Eğer İngiltere’nin

Mehmed Ali’ye yardım ettiği zannı mevcut olup Rusya’ya bu şekilde söyleniyorsa da

aslında İngiltere’nin bu yönde bir amacı bulunmayıp belki Fransa böyle bir düşünce

içinde bulunabilir. İngiltere, Mehmed Ali’nin ortadan kalkmasını temenni

etmektedir. Şüphesiz bu son cümle Mısır meselesi konusunda İngiltere’de yaşanan

ciddi politika değişikliğinin açık bir delilidir. Palmerston son olarak İngiltere’nin

İstanbul’daki elçisi Ponsonby’nin Mehmed Ali Paşa konusundaki tutumunu

değerlendirmiştir. Buna göre Ponsonby Londra ile gerçekleştirdiği yazışmalarda

Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğine dair görüşler ileri

sürmüştür. Selefi Dük Wellington Ponsonby’yi azletmek istemişse de Palmerston’a

göre kendi bekasını düşündüğünden bunu gerçekleştirememiştir. Dolayısıyla Namık

Paşa’ya İstanbul’a döndüğünde Ponsonby ile görüşüp istişarede bulunarak sahip

olduğu birtakım inançlarını düzeltmesinin yerinde olacağını söylemiştir. Görüşmede

Namık Paşa selefi Nuri Efendi’nin akıllı, dirayet ve sadakat sahibi olduğunu

bildirerek hakkında ileri sürülen şeylerin asılsız olduğunu ifade etmiştir. Namık

Paşa’nın burada kastettiği Nuri Efendi’nin Rus taraftarı olduğu hakkındaki

dedikodulardır. Palmerston ise Nuri Efendi ile de aynı şekilde gizlilik içinde

görüşmeyi sürdürmeye söz vermiştir.201

201

BOA, HAT, no. 1173/46424-A (21. Z. 1250/20 Nisan 1835).

103

Anlaşıldığı üzere Namık Paşa bir taraftan İngiltere’nin yeni

hükümetinin önemli isimlerinden olup Dışişleri Bakanı tayininden memnun

olduğu Palmerston ile görüşerek onu kazanmaya çalışırken , diğer taraftan da

yerine tayin olunan Nuri Efendi’yi Londra’nın siyasî mahfillerine takdim

etmek gayreti içindedir. Nitekim Nuri Efendi’yi İngiltere’nin yeni Dışişleri

Bakanı’na da bizzat Namık Paşa takdim etmiştir (27 Nisan). Görüşmede

Namık Paşa ve Nuri Efendi Dük Wellington olarak tanınan Arthur

Wellesley’in yerine Dışişleri Bakanlığı’na atanan Palmerston’u tebrik

etmişlerdir. İkili bundan iki gün sonra resmi bir görüşme için İngiliz kralı

tarafından kabul edilmişlerdir.202

Namık Paşa İngiltere’de seçimler yapılıp yeni Parlamento toplandıktan sonra

diplomatik faaliyetlerine devam etmişti. Yukarıda açıklandığı üzere Mehmed Ali

Paşa tehlikesi karşısında İngiltere’den arzu ettiği desteği alamayan Osmanlı Devleti

Rusya’ya meyletmişti. İki devlet arasında 8 Temmuz 1833’te Hünkar İskelesi

Antlaşması imzalanmıştı. Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki bu yakınlaşma ve

Rus askerinin İstanbul’a gelmiş olması, başta İstanbul’daki Fransa sefiri olmak üzere

İngiltere’yi hatta Rusya’nın halisane niyete sahip olduğu noktasında Babıâli’yi ikna

etmek için bir süredir yoğun çaba sarfeden Avusturya sefiri Baron Stürmer’i

endişeye sevketmişti. Ancak İngiltere, özellikle Fransa’nın müdahale yönündeki

tahriklerine rağmen soğukkanlılığını korumuştu.203

Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yakınlaşması daha sonra Avrupa siyasetinde

önemli bir gündem maddesi olmayı sürdürmüştür. Namık Paşa’nın İstanbul ile olan

yazışmalarından, özellikle Rusya’nın Londra’da bulunan elçisinin bu yönde

endişelere sahip olduğu anlaşılıyor. Rus elçisi Namık Paşa’ya İngiltere ve Fransa’nın

İstanbul sefirlerinin söz konusu ittifakı bozmak için çalışmalarda bulunmak amacıyla

kendi devletlerinden talimatname istediklerini, mahremane söylemişti. Durumdan

202

BOA, HAT, no. 1174/46430-Ç.

203 Nisan 1833’te zirve yapan bu endişe ve tepkiler için bkz. Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali

Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 145-149.

104

haberdar olur olmaz, İngiltere Dışişleri Bakanlığı nezdinde yaptığı girişim ve çeşitli

görüşmeler neticesinde bu talepleri boşa çıkardığını ifade etmişti. Namık Paşa yaptığı

görüşmeler neticesinde, İngiliz vekillerin Osmanlı Devleti’ne yardım edip destek

olmak niyetiyle İstanbul’daki İngiliz sefiri Ponsonby’nin hareket tarzını uygun

bularak, bu yönde bir talimat göndermiş olduklarını öğrenmiştir. Dolayısıyla Rus

elçisinin söylediklerinin gerçek olmadığını anlamıştır. Diğer taraftan Ponsonby’nin

ne şekilde hareket edeceğine ve İngiliz yardımının içeriğine dair bir bilgi

edinememiştir. İngiliz milletvekilleri ile yaptığı görüşmelerin çoğunda kendisine

Osmanlı Devleti’nin Rusya ile olan dostluğunu devam ettirmesi gerektiği,

İngiltere’nin işleri yoluna koyacağı şeklinde söylemlere bir anlam veremediğini ifade

eden Namık Paşa, bu ifadeler karşısında susmayı tercih etmekteydi.204

Namık Paşa Londra’daki sefareti sırasında yanlış gördüğü bazı hususları

bütün açıklığı ile merkeze haber vermekten de geri durmuyordu. Elçiliğinin

sonlarında İstanbul’a gönderdiği şifrede devlete ait bilgilerin sızdırılarak İngiltere ve

Fransa meclislerine ulaştırıldığı yönünde birtakım tahkikatını paylaştı. İleri

sürdüğüne göre, devletin tüm açık ve gizli meseleler, özellikle şûrâlarda görüşülen

küçük büyük konular İngiltere kabinesine haber veriliyordu. Özetle yerine sefir tayin

olunan Nuri Efendi’ye, görev mahalline hareketinden önce verilmiş olan

talimatname; İngiltere kralı tarafından kabul edildiğinde kullanmak üzere

Reisülküttaplık tarafından verilen resmi konuşma metninin aynıları bir şekilde

Lonra’ya gelmişti. Namık Paşa bu konuları İstanbul’da olmadığından çok iyi

bilemeyeceğini kabul etmekle beraber, işittiği birtakım şeyler olduğunu ancak

bunların yazıp detayını vermesine edebinin izin vermeyeceğini söylüyordu.

Paşa bu sızdırma meselesinden ötürü doğrudan birkaç kişiyi şuçlamaktaydı.

Babıâli’de istihdam olunan İstefenaki Bey ve Logofet Osmanlı Devleti’nin dahilî ve

haricî tüm meseleleri hakkında bilgi sahibi olduklarından, bunların tercümesi

konularında gazeteci Blak’a (Blacque) müracaat edecekti. Blak’ın İngiltere ve Fransa

devletleri ile tam bir ilişki içinde bulunduğuna bakılırsa, bu şekilde öğrendiği sırları

204

BOA, HAT, no. 1173/46423.

105

bizzat söz konusu ülkelerin meclislerine yazmaktaydı. Namık Paşa’ya göre

İstefanaki’nin bu şekilde Blak bazirganı iltizam etmekteki amacı İngiltere ve Fransa

devletlerini kazanarak Logofet karşısında mevkisini artırmaktı. Logofet’in ise Rusya

ve Prusya devletlerini kazanarak İstefanaki ile rekabet ettiğinden şüphe yoktu. Namık

Paşa durum böyle iken bahsi geçen iki kişiyi isithdam konusunda mutedil hareket

etmek; Osmanlı Devleti’nin en sadık, akıllı adamları olarak ünlenen isimleri geçen

bu üç kişinin bundan sonra ne şekilde istihdam olunacaklarına karar vermek

gerektiğini söylüyordu. Paşa son olarak ilettiği bilgileri mahrem bir kaynaktan

edindiğini bildiriyordu.205

Namık Paşa’nın Divan-ı Hümayun tercümanları İstefanaki Bey ve Logofet

hakkında ortaya attığı iddialar Reisülküttap ile Sadaret Kethüdası arasında müzakere

edildi. Görüşmede öncelikle bu iddiaların Sultan II. Mahmud’a resmen iletilmesi

uygun görülmemiştir. Bunun yerine Reisülküttap ve Sadaret Kethüdası konu

hakkında Sadaret makamını bilgilendirmeyi uygun görmüşlerdi. Buna göre bahsi

geçen iki tercümandan birisi İngiltere diğeri ise Rusya’ya dair politikada

kullanılmaktaydılar. Ancak bu istihdam belli konularda ve seviyede olmaktaydı.

Yoksa iddia edildiği gibi dâhili ve haricî bütün konular bunlara havale

edilmemekteydi. Üstelik kullanıldıkları konularda sadakatlerini ispat etmişlerdi.

Takvim-i Vekayi’nin çıkarılmasında görev alan Blak Bey’in sadakati de

bilinmekteydi. Bu nedenle isimleri geçen üç kişi haklarında Namık Paşa’nın duyumu

hatalı olmalıydı. İddialardan Nuri Efendi’nin İngiltere kralının huzurunda yapacağı

resmi konuşmanın daha önceden duyulması bir sorun teşkil etmezse de ilginç olan

daha önceden böyle bir konuşma metninin hazırlanarak Nuri Efendi’ye verilmemiş

olmasıydı. Bu durumda Namık Paşa’nın bilgileri elde ettiği mahremi esasında resmî

bir konunun bile aslına vakıf olamadığından, herhangi bir sırra vakıf olması mümkün

görünmüyordu.

205

Namık Paşa’nın 20. Z. 1250/19 Nisan 1835 tarihli şifreli yazısı: BOA, HAT, no. 737/34961-A, Lef

2-3.

106

Diğer yandan Reisülküttap, Nuri Efendi’ye verilen talimatnamenin bir

kısmını, usulü üzere, İstanbul’daki İngiltere elçisine kendisinin gösterdiğini; elçinin

de bu konuda devletini bilgilendirmiş olabileceğini, bu tür şeylerin işitilmesinin ise

sır olmadığını; ayrıca Prusya’ya dair hiçbir politikanın bulunmadığını belirtmiştir.

Kethüda ve Reis Beyler son olarak bir tavsiyede bulunarak, bu tür duyumların

dikkate alınmamasını, aksi halde doğru yalan birçok söylentinin eksik olmayacağını

belirtmişlerdir. İkilinin iddialar karşısında biraz da kızgın oldukları ifadelerinden

anlaşılıyor. Nitekim “(…) burada gözümüzün önünde kullanılan adamların

tezkiyesini Londra ve Paris’den araştırıp bulduk, suretinde söylenmek dahi teşviş-i

ezhândan ibâret bir şey olacağı (…)” şeklindeki ifade buna işaret etmektedir.

Kendileri bu konularda gerekli dikkat ve uyanıklığı üzerlerine düştüğü şekilde

yapacaklarını ifade edip Namık Paşa’nın tavrını ise görevinin gereği olarak edindiği

bilgiyi paylaşmaktan ibaret şekilde yorumlamışlardı.206

Yukarıda adı geçen Blak Bey Fransız Alexandre Blacque olup gerek 1831’de

bizzat II. Mahmud tarafından başına getirildiği Le Moniteur Ottoman gerekse daha

sonra Fransızca Takvim-i Vekayi’de özellikle Mısır meselesi hakkında devlet lehine

önemli makaleler yazmış, bu yönüyle Mustafa Reşid Paşa’nın da beğenisini

kazanmış bir şahsiyetti.207

Namık Paşa’nın Blak Bey ve diğer iki divan tercümanı

hakkındaki iddialarının sebebi tam olarak anlaşılamamaktadır. Bilindiği üzere, Rum

milletinden kişilerden seçilen Divan Tercümanlarına yönelik şüpheler 1821 Rum

isyanı sonrasında zirveye çıkmıştı.208

Mısır meselesinin kritik bir döneminde,

İngiltere’den arzu edilen desteği sağlaması yönünde devletin kendisinden ciddi bir

beklentide bulunduğu Namık Paşa, yukarıda açıklanan iddiaları; yürüttüğü

diplomatik çalışmaları sekteye uğratacak, atacağı adımlarda elini zayıflatak faktörler

206

BOA, HAT, no. 737/34961-A (20 Z 1250/Nisan 1835). Bu değerlendirme Padişah tarafından da

onaylanmış; bunun üzerine eklenecek başka husus olmadığı ifade olunmuştur: BOA, HAT, no.

737/34961 (29. Z. 1250/28 Nisan 1835).

207 M. Münir Aktepe, “Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu. M. Alexandre Blacque ve Edouard

Blacque”, Tarih Dergisi, sa. XXXIII, (İstanbul 1981), s. 260-261.

208 Mahmut H. Şakiroğlu, “Tercüman (Osmanlılarda)”, DİA, c. 40, (İstanbul 2011), s. 491-492.

107

olarak değerlendirerek, duruma müdahale etmeye çalışmıştır denilebilir. Bu arada

söz konusu dönemde divan tercümanları hakkında oluşan genel güvensizlik Namık

Paşa’da da kendisini göstermiştir.

Namık Paşa Londra’daki son günlerinde İngiltere’nin meşhur

tersanelerini ziyaret etmiştir.209

Bu süre içerisinde çeşitli görüşmeler

gerçekleştirmiştir.210

Bu görüşmeler neticesinde İngiltere’de iş başına gelen

yeni kabinenin211

Osmanlı’ya yönelik takip edeceği siyaseti hakkında fikir

edinmiştir. Namık Paşa son olarak da eski kabinenin Dışişleri Bakanı olan

Palmerston ile görüştükten212

sonra, 17 Mayıs 1835’te İstanbul’a dönmek

üzere Londra’dan ayrılmış213

, İstanbul’a döndükten sonra eski vazifesi olan

Mirliva olarak askerlik vazifesine devam etmiştir.214

8- İngiltere ile Gümrük Tarifesi Hakkında Yapılan

Görüşmeler ve Namık Paşa

Namık Paşa, orta elçi statüsünde 1834 yılı sonunda Londra’da göreve

başladıktan sonra yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı konulardan biri de Osmanlı

Devleti ile İngiltere arasındaki gümrük anlaşmasının yenilenmesi ve bir ticaret

anlaşması imzalanması hususu olmuştur. Hatırlanacağı üzere Mehmed Ali Paşa

209

BOA, HAT, no. 1174/46430-E.

210 İngiliz vekil Lord Aberdin ile yapmış olduğu görüşmesinde Mısır ve Cezayir meseleleri hakkında

görüş alış verişinde bulunmuştur. Yapmış olduğu bu görüşmeyi şifreli tahrirat ile İstanbul’a

bildirmiştir: BOA, HAT, no. 831/37530.

211 Kısa bir süre sonra İngiltere’de yeni kabine kurulmuştur: BOA, HAT, no. 1174/46430.

212Bu görüşmede Osmanlı-İngiliz siyasi münasebetleri üzerinde durulmuştur: BOA, HAT, no.

1173/46424.

213 BOA, HAT, no. 1174/46430-E.

214 BOA, HAT, no. 37560; HAT, no. 48980-B; HAT, no. 37560-M; HAT, no. 46422-C.

108

karşısında İngiliz desteğinin sağlanabilmesi için İngiltere’ye bazı ticarî imtiyazlar

verilebileceği Namık Paşa’nın birinci defa Londra’ya gönderildiği sırada bizzat II.

Mahmud tarafından verilen talimatnamede yer almıştı.

Osmanlı Devleti XVIII. Yüzyıldan itibaren, ihracat ve ithalatta % 3 sabit

vergi üzerinden her devlet ile ayrı ayrı, on dört yıl süreli gümrük tarifeleri yapmaya

başlamıştı. İngiltere ile 1820’de yenilenen gümrük tarifesinin bitimi Namık Paşa’nın

Londra’daki sefaretine denk gelmiştir. Özellikle 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın

kaldırılmasından sonra yeni bir ordu kurulması yönündeki çalışmalar, askerî

harcamaların artmasıyla sonuçlanmıştı. Ayrıca zamanla malların fiyatlarındaki artış

karşısında tarifedeki oranların düşük kalması Hazinenin zararına bir durum

oluşturmuştu. Bunun önlenmesi amacıyla yabancı tüccardan fazla vergi alınması

yaygın bir uygulama halini alacaktır. Başta İngilizler olmak üzere Osmanlı

topraklarında ticaret yapan yabancılar bu uygulamadan rahatsızlık duymaktaydılar.

Üstelik tekel (yed-i vahid) uygulaması ve ruhsatiye adıyla ihracı yasak malların

ihracını serbest kılan bir vergi alınması uygulaması bu rahatsızlığın artmasına sebep

olmuştu.

Yukarıda özetlenen sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti, 1820 tarifesini

yenilemek için girişimde bulunduğunda görüşmeler adeta bir anlaşma müzakeresi

halini almıştır. 1834 yılında başlayan bu süreç dört yıllık pazarlıklar neticesinde 16

Ağustos 1838 yılında Balta Limanı Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasıyla

tamamlanmıştı.215

Bu dönemde İngiltere’de başlayan serbest ticaret (free trade)

anlayışının bir sonucu olarak bu devlet dünyanın birçok yerinde kendi lehine ticarî

anlaşmalar ve imtiyazlar elde etmek için çabalıyordu.

Londra Sefiri Namık Paşa İngilizlerle yürütülen ticaret anlaşmasının

yenilenmesi görüşmelerinde Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile birlikte hareket

ediyordu. Özellikle bu dönemde gündemde olan yed-i vahid usulünün kaldırılması

konusunda Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İngiltere kabinelerini aynı anda

215

Mübahat S. Kütükoğlu, “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, c. V, (İstanbul 1992), s. 38.

109

kazanmaya çalıştığı görülüyor. Nitekim İstanbul’dan her iki sefire de bu yönde emir

verilmiş ve konunun aynı anda Paris ve Londra’da müzakere edilmesi istenmiştir.

1835 yılı başları İngiltere’de seçim dönemine denk geldiğinden Namık Paşa’nın

Londra’daki işleri biraz yavaş gitmekteydi. Bunun sebebi seçim sonrasında İngiliz

Parlamentosu açıldıktan sonra bakanların göreve devam edip etmeyeceklerinin belli

olmamasaydı. Bununla birlikte Paris’ten Mustafa Reşid Bey Fransız bakanların işin

ilerlemesine yatkın olduklarını Namık Paşa’ya haber vermişti. Eğer İngiliz bakanlar

konuyu onaylarlarsa Fransızlar da bu yolda onlara eşlik edeceklerdi. Ancak İngiliz

bakanların hükümetteki konumları net olmadığından Namık Paşa konuyu Parlamento

açılıp bakanların durumu kesinlik kazanıncaya kadar dillendirmemeye karar verdi.216

Bu sırada Londra’ya İngiliz beyzadelerinden David Uruquarth’ın geldiğini

bildiren Namık Paşa Uruquarth’tan İstanbul’da Reisülküttap ile gerçekleştirdiği

mülakatın içeriği hakkında bilgi almıştır. İngiltere Parlamentosu 19 Şubat tarihinde

açılacaktı. Bundan iki üç hafta sonra bakanların görevlerine devam edip

etmeyecekleri kesinlik kazanacaktı. Namık Paşa’nın bildirdiğine göre Wellington

şöhretini duyduğu David Uruquarth’ı görüşmeye çağırmış ancak bu toplantıda fikir

uyuşmazlığı ortaya çıktı. Ardından Urquarth konu hakkında kendi görüşlerinin

doğruluğunu delilleriyle ortaya koymak için elli altmış sayfalık bir rapor hazırladı.

Söz konusu rapor İngiliz kralının emri üzerine Dük Wellington’a verilmişti. Bu

sırada Osmanlı Devleti’nin yardım isteğinin bir Meşveret Meclisi’nde görüşülerek

karara bağlanacağını duyan bir grup İngiliz tüccar toplanarak İngiltere Devleti’nin

gücünü Osmanlı Devleti’nin hayrı için kullanmasının İngiliz tüccarının yararına

olacağını bildiren arzuhaller hazırlamışlardı. Bin beş yüz iki bin civarında tüccar

bunu imzalamıştı. Bu arzuhal de Wellington’a sunulmuştu.217

Yukarıda da belirtildiği üzere Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında yeni bir

gümrük tarifesi yapılması için yürütülmekte olan görüşmelerden, mevcut tarifenin

216

Namık Paşa’nın Paris’te Mustafa Reşid Bey’e Şubat 1835 ortalarında gönderdiği tahrirat: BOA,

HAT, no. 675/33000-C.

217 BOA, HAT, no. 1174/37532, 46430-L.

110

geçerliliğinin sona ermesinin üzerinden üç dört sene geçmiş olmasına rağmen bir

netice alınamamıştı. Namık Paşa’ya söz konusu müzakerelerin olumlu bir neticeye

ulaşabilmesi için fırsatı geldikçe İngiliz makamları nezdinde çalışması emredilmişti.

Bu dönemde İngiliz siyasetinde bir geçiş dönemi yaşanmaktaydı. Wellington

Hükümeti azledilmiş olduğundan Namık Paşa bu konuyu gündeme getirmek için

başlarda pek bir fırsat bulamamıştı. Akabinde Whigler iktidara gelmiş ve kabineyi

oluşturmuştur. Söz konusu gelişme ile Namık Paşa’nın yerine sefarete getirilen Nuri

Efendi’nin Londra’ya gelmesi aynı zamana denk gelmiştir. Bunun üzerine Namık

Paşa gümrük tarifesi ve vergileriyle ilgili görüşmelerin göreve başlayan Nuri Efendi

tarafından yürütmesinin daha doğru olacağını düşünüyordu. Durumu gayriresmi

olarak yaptığı mülakatta İngiltere’nin yeni Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’a

iletmiştir. Lord Palmerson bu durum karşısında konunun temelinde ticarî bir mesele

yattığından görüşmelerin Ticaret Bakanı’na müracaat edilmesi gerektiğini beyan

etmişti. Fakat Ticaret Bakanı Baron Sydenham bu sırada ülke dışında olduğundan

kendisiyle bu aşamda herhangi bir görüşmede bulunmak mümkün olamayacaktır.

Burada ikinci defa ticaret bakanı olarak atanan Baron Sydenham’ın serbest ticaret

görüşünü savunan, ekonomik konulara hakim bir işadamı olduğunu hatırlatmak

faydalı olacaktı.

Namık Paşa İngiltere gümrük tarifesinin ve vergilerinin yenilenmesi

konusunu Nuri Efendi ile müzakere etmiştir. Burada konu hakkında kendisine

İstanbul’dan en son yapılan bilgilendirmeyi de paylaşmıştır. Buna göre iki devlet

arasında yaşanan anlaşmazlık müstemen tüccardan iç ticarette alınan vergilerin ve

tekelin (yed-i vahid) feshi ile ticareti yasak bu mahsullerin yerine mutedil bir vergi

ikame edilmesi; yine müstemin tüccarın eskisi gibi serbest olarak alıp satamadıkları

bazı mallara karşı İzmir İhtisab Nezareti tarafından verilen ruhsat tezkiresinin

kaldırılması gibi bazı tadilata gidilmesiyle bir anlaşma sağlanabileceği ifade

edilmişti. Öncelikle ifade edilmelidir ki Namık Paşa yed-i vahid uygulamasının

kaldırılmasına karşı değildi. Aksine bu usulün kaldırılarak alınan vergilere uygun

oranlarda zam yapılmasının Müslüman ve Gayrimüslim Osmanlı tebaası için her

zaman faydalı olacağı görüşüne sahipti. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin ticarî

111

ilişkilerde bulunduğu devletlerle olan dâhili ve harici ilişkiler her zaman

ahitnamelerle düzenlenmişti. İstanbul’da İngiliz ve Fransızlarla yürütülen gümrük

tarifesi görüşmelerinde yed-i vahid uygulamasının kaldırılması keyfiyetinin söz

konusu ahitnamelere dâhil edilmesi, bunu vaadeden resmî yazılar verilmesi Namık

Paşa tarafından tehlikeli bulunmuştu. Kendi ifadesiyle söylemek gerekirse “ (…)

yed-i vâhid usûlünün ahden feshini, mukabilinde yüzde yirmi gümrük alınsa bile bu

husus Devlet-i Aliyye’nin umûr-ı dâhiliyesine düvel-i mütehâbbenin müdâhale

eylemesinde serrişte-i kâmile olarak ileride mazarratı görüleceği” ni düşünüyordu.

Bu düşüncesini İngiltere’den verdiği bir örnekle de desteklemiştir.

İngiltere’de de tütün ve tuz gibi bazı maddelere yed-i vahid uygulanmaktaydı. Bir

farkla ki İngiltere’nin iç ve dış ticareti herhangi bir şart ve maddeye bağlı

olmadığından, uygulama orada da zararı görülmekle birlikte, kimsenin müdahalesi

söz konusu olamamaktaydı. Osmanlı Devleti’yle ticaret yapan dost devletler gümrük

vergilerini hakkıyla vermeyi kabul etmeleri durumunda bile yed-i vahid usulünün

kaldırılması hazırlanacak ahitnamede bir madde olarak yer bulması durumunda

ortaya çıkacak zararı karşılamaya yetmeyecektir. Osmanlı Devleti reayası dahi

uygulamanın kaldırılmasını yabancı devletlerin iltiması şeklinde

değerlendireceklerdir. Bu nedenle yed-i vahidin kaldırılması asla ahidnamede madde

olarak yer almamalı, sözlü bir taahhütte bulunulmalıdır.218

Namık Paşa Londra’daki elçiliği sırasında İngilizlerle ticaret anlaşması

konusunda önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte konu kendisinin

sefareti sırasında kesin bir şekilde sonuçlandırılamamıştır. İstanbul’a dönmek üzere

Mayıs 1835 ortalarında Londra’dan hareket etmek üzere olduğu sırada İngiliz

Dışişleri Bakanı hazırlanmakta olan ticaret anlaşmanın bazı maddeleri hakkında

218

Namık Paşa konu hakkındaki değerlendirmesinin devletin iyiliği ve menfaatini gözetmesinin tabii

bir sonucu olduğunu oldukça veciz bir biçimde şu şekilde ifade etmiştir: “ (…) ve asdıka-i saltanat-ı

seniyyeye göre, din ü devleti hakkında mucib-i hayır ve menfa’at olacak sureti dâima derpiş-i

mütala’a ile arz ve beyan eylemesinde be’is olmayacağından min-gayr-i haddin mütala’a-i

bendegânemin iş’ârına ibtidâr kılınmış (…)”: BOA, HAT, no. 1174/46430 (29. Z. 1250/28 Nisan

1835).

112

soracağı noktalar olduğunu kendisine iletmiştir. Konuyu İstanbul’a aktaran Namık

Paşa, İngiliz Dışişleri Bakanı’nın kastettiği hususlar hakkında bilgi sahibi olduğunu

ve durumu döndükten sonra açıklabileceğini yazmıştı.219

1820 yılında imzalanan ve on dört yıl geçerliliği olan Osmanlı-İngiliz gümrük

tarifelerinin sona erdiği tarih Namık Paşa’nın Londra elçikiği ile kesişmiştir.

Görüşmeler sırasında İngilizler, Mehmed Ali Paşa karşısında kendilerinden askerî

yardım talebinde bulunan Osmanlı Devleti’ni, bilhassa Osmanlı topraklarında ticaret

yapmakta olan İngiliz tüccarlarına ticari açıdan zarar veren yed-i vahid

uygulamasının kaldırması sayesinde Mısır’da bu şekilde önemli gelir elde etmekte

olan ve bunu ordu ve donanmaya tahvil eden Mehmed Ali’nin gelirlerinin azalacağı,

dolayısıyla daha fazla isyan edemeyeceğini iknaya çalışmışlardır.

Bu esnada Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında 16 Ağustos 1838 tarihinde

imzalanan Balta Limanı Muahadesi’nin arka planında İngilizlerin böyle bir

anlaşmanın imzalanmasına direnen Osmanlı devlet adamlarını ikna etmek üzere yed-i

vahidin kaldırılmasının, bu anlaşma maddeleri Osmanlı toprağı olan Mısır’da da

geçerli olacağından Mehmed Ali ordu ve donanmasının ihtiyacını karşıladığı

gelirlerden mahrum olarak Osmanlı’ya karşı sürdürdüğü isyanı daha fazla devam

ettiremeyeceğinin yer aldığı ifade edilmektedir. Bu görüş söz konusu ticaret

muahadesi görüşmeleri sırasında İngiltere tarafından yapılan bir manevrayı doğru

olarak yansıtmakla birlikte, yukarıda görüldüğü gibi Mehmed Ali meselesinde

İngiltere’yi kazanmak isteyen Osmanlı Devleti’nin böyle bir askerî ittifakı

İngiltere’ye kabul ettirebilmek üzere bu devlete karşı sürekli olarak gündeme

219

Namık Paşa’nın bu takririnin arkasında Namık Paşa’ya halef olarak Londra’ya sefir tayin olunmuş

olan Nuri Efendi’nin bir notu yer almaktadır. Buna göre Nuri Efendi bu yazıyı gördüğünü ancak

“(…) ve eğerçe bu târife ve gümrük maddelerine dâir atufetlü Namık Paşa hazretlerinin kendü

mütala’asını beyân mu’arızında çakerleriyle bi’l-iştirak hakipa-yı sâmilerine bir kıt’a arîza takdim

olunması iltimâs eylemiş ise de meâline kulunuzun pek zihnim varmamış olduğundan bi’l-i’tizar

kendüleri tahrir ve tesyîr etmiş olduğu beyânıyla ariza-i ubudiyet-fariza-i kemterânem terkim ve

takdimine mübâderet kılındığı (…)” ifadeleriyle konunun dışında kalmayı tercih ettiğini anlıyoruz:

BOA, HAT, no. 1174/46430-E.

113

getirdiği husus ticarî olarak bazı kolaylıklar sağlanması teklifi olmuştur. Her ne

kadar maddelerinin bu denli aleyhine olmasını istememiş olacağı açık ise de

1838’deki Baltalimanı Antlaşması’nıin böyle bir siyasi süreç ve Osmanlı Devleti’nin

askerî bakış açısı sonunda geliştiğine işaret etmek gerekir.220

C- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK

GÖREVLERİ ESNASINDA TRABLUSGARP VE CEZAYİR

MESELELERİ HUSUSUNDAKİ FAALİYETLERİ

1- Namık Paşa’nın Geçici Görevle Londra’da Bulunduğu

Sıradaki Temasları

Namık Paşa’ya 1832’de Londra’ya özel görevle gönderildiği esnada verilen

talimatnamede Mısır meselesi dışında Cezayir’in Fransız işgalinden kurtarılması için

İngiltere’de devlet adamları ile görüşmesi bahsi de yer almaktaydı.

Fransa, sömürge yapmak istediği Osmanlı toprağı Cezayir’i 1830’da işgal

etmişti. Aslında Fransa işgal için uzun süredir fırsat kollamaktaydı. Cezayir idareci

ve halkına kredi sağlama bahanesi ile ekonomik etkinliğini artırmıştı. İşgale bahane

olarak iki Yahudi tüccarın alacak meselesi kullanılmıştır. Cezayir’deki Fransız

Konsolosu, Cezayir Dayısı Hüseyin Paşa ile bu konuyu görüşmüştü. Dayı

gerginleşen görüşme sırasında Fransız Konsolosu Pierre Delval’in yüzüne yelpaze

ile vurması diplomatik bir krizi başlatmıştı. Böylece Fransa istediği bahaneyi bulmuş

oldu ve 16 Haziran 1827’de Cezayir’e saldırma kararı aldı. Osmanlı Devleti bu

sırada 1821’de başlayan Rum İsyanı ile meşguldü. Bu olaydan birkaç ay sonra

Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından yapılan ortak harekât neticesinde Navarin’de

donanması yakılan Osmanlı Devleti, akabinde Rusya’ya karşı bir savaşa girmiştir

(1828). Söz konusu şarlar altında, Osmanlı Fransa’nın Cezayir’e yönelik saldırısında

Cezayirlilere gerekli askeri yardımda bulunamamıştır. Diğer taraftan Fransa

220

Mübahat S. Kütükoğlu, “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, V, s. 38.

114

Cezayir’i hemen ele geçirememiş ve mücadele uzun süre devam etmiştir. Nitekim

General Bourmont’un emri altında gönderdiği yeni ve büyük bir kuvvetle 14 Haziran

1830 tarihinde başlattığı harekât neticesinde Cezayir şehri 5 Temmuz’da Fransızların

eline geçmiştir. Fakat Cezayirlilerin Fransız işgaline karşı direnişi 1847’ye kadar

sürdü.221

Fransa’nın, Cezayir’e yerleştikten sonra Kuzey Afrika’ya yönelik genel bir

politika oluşturmaya başladığı görülmektedir. Bu politikada bölgedeki diğer Osmanlı

vilayetlerini yani Trablusgarp ve Tunus’u hedef almaktaydı. Bu cümleden olarak

Tunus’un Osmanlı Devleti ile olan geleneksel manadaki gevşek bağlarının devamını

sağlamaya çalışmıştır. Bu genel politikada Trablusgarp ise özel olarak takip ettiği bir

konumdadır. Zira Osmanlı Devleti bölgedeki otoritesini yeniden tesis etmek

amacıyla Trablusgarp üzerinden bir harekâtta bulunabilirdi.222

1830 sonrası Fransa’nın Cezayir’de yerleşmeye çalıştığı süreç ile Mısır

meselesi aynı zamana denk gelmiştir. Mayıs 1833’te Kütahya uzlaşması ve aynı yılın

Temmuz ayında Hünkâr İskelesi Anlaşması’nı imzalayan Osmanlı Devleti Mısır

meselesinde kısmen bir rahatlama elde etmişti. Bundan sonra gerek Mısır meselesi

gerekse Fransa’nın Cezayir’den çıkarılması konularında askeri olarak yeterli güce

sahip olmadığından, diplomasiyi kullanarak olayları lehine çevirmeye çalışmıştır. Bir

yandan Fransa’yı Cezayir’den çıkarmak için gerekli faaliyetlerde bulunmak üzere

Amedci Mustafa Reşid Bey (Paşa)’i Paris’e elçi olarak tayin etmiş; diğer taraftan

Mehmed Ali Paşa karşısında İngiltere’den destek sağlamak için Namık Paşa’yı

221

Geniş bilgi için bkz. Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında

Osmanlı Siyaseti (1827-1847), İstanbul 1957, s. 14-34; Ercüment Kuran, “Fransa’nın Cezayir’e

Tecavüzü (1827)”, Tarih Dergisi, sa. III/5-6, İstanbul 1953, s. 53-62; Kemal Kahraman,

“Cezayir/Osmanlı Dönemi”, DİA, c. VII, (İstanbul 1993), s. 488-489; Atilla Çetin, “Cezayirli Hüseyin

Paşa”, DİA, c. VII, (İstanbul 1993), s. 503-504.

222 Abdurrahman Çaycı, “Guma İsyanı Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp Siyaseti”, Belleten, 181,

Ankara 1982, s. 324-325.

115

Londra’ya göndermişti. Reşid Bey ve Namık Paşa özellikle Cezayir Meselesi

konusunda ortak hareket edeceklerdi.223

Fransa’nın Mısır meselesi sürecinde Mehmed Ali Paşa lehine bir politika

takip etmesi karşısında Osmanlı Devleti’nin İngiltere’yi yanına çekmek istemesinin

ardında hem Mehmed Ali Paşa isyanına son vermek hem de Fransa’yı Cezayir’den

çıkarmak isteği bulunmaktaydı. Nitekim bu istek Namık Paşa’ya özel görevle ilk

defa Londra’ya gidişi sırasında verilen kapsamlı talimatnameye yansımıştır. Söz

konusu talimatnamenin son bendi Cezayir Meselesiyle alakalıdır. Londra’daki ilk

görevi sırasında Cezayir’den Fransızların çıkarılması için Namık Paşa’nın İngiliz

devlet adamlarının desteğini elde etmek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunduğunu

görmekteyiz. Nitekim Namık Paşa konu hakkında İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na

Mart 1833 tarihli Fransızca bir nota vermişti.224

Bu nota hakkında daha sonra yapılan değerlendirmelerden hazırlanmasında

Mavroyani Bey’in de çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu sırada Palmerston Dışişleri

Bakanı’dır. Söz konusu takrirde Fransa’nın Cezayir’i işgali kısaca özetlenmiş ve

Cezayir Dayısından intikam aldıktan sonra bölgeyi boşaltcağına dair İstanbul’da

bulunan elçisinin gerek şifahen gerekse yazılı olarak teminat verdiği ifade edilmiştir.

Namık Paşa, Cezayir konusunu İngiltere’nin dikkatine sunmak amacıyla verdiğini

söylediği yazıda, Cezayir’in Osmanlı Devleti’nin idaresi altında, ülkesinin bir parçası

olduğunu belirterek, bunun bir ispatı olmak üzere Mağrib korsanlarının tecavüzüne

maruz kalan ticaret gemilerinin zararının tazmini için ilgili devletlerin Osmanlı

Devleti nezdinde taleplerde bulunageldikleri hususunu öne çıkarmıştır. Osmanlı

Devleti’nin Garp Ocakları üzerindeki hukukuna yönelik hiçbir şüphe söz konusu

223

Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, Türk Tarih Kurumu

Kongresi Bildirileri, s. 375-379. Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali

Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847), s. 36.

224 Söz konusu notanın tercümesi için bkz. : BOA, HAT, no. 1265/48980-B; Şinasi Altundağ,

“Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî

Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. II/12, Ankara 1943, s. 448-449; Ercüment

Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847), s. 38.

116

değildir. Şimdiki durumda Osmanlı topraklarında gerçekleştirilmekte olan yeni mülkî

yapılanma, uzaktaki bu topraklarda da nizam ve intizamın sağlanmasıyla

neticelenebilecektir. Fransa’nın Osmanlı toprağı olan Cezayir’e yerleşmesinin meşru

hukuk kuralları ve milletlerarası hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekir. Osmanlı

Devleti Cezayir’deki hukukundan hiçbir zaman vaz geçmeyecektir. Dolayısıyla

hakkaniyet Fransa’nın Cezayir’i tahliye etmesini gerektirmektedir. İngiltere’nin de

Osmanlı Devleti’nin kendi topraklarına başka bir devletin dışarıdan insan getirip

yerleştirmesi ve burayı yönetmesine asla tahammül edemeyeceğini anlayacağı

umulmaktadır. Namık Paşa son olarak iki devlet arasında mevcut olması gereken

dostluk ve ittifak bağlarının bir gereği olarak söz konusu takriri Dışişleri Bakanı

Lord Palmerston’a takdim ettiğini belirtmiştir.225

Namık Paşa’nın bu girişimi

karşısında İngiliz devlet adamları Portekiz ve Belçika sorunları halledilmeden

Fransız hükümetine Cezayir meselesi hakkında herhangi bir şey

söyleyemeyeceklerini cevabını vermişlerdir. Dolayısıyla bu girişimden bir sonuç

alınamamıştır.226

Yukarıda geniş bir şekilde bahsedildiği üzere Namık Paşa birinci defa Londra’ya

geldiğinde Sultan II. Mahmud’un Krala gönderdiği mektuba IV. William bir cevap

yazmıştı. Söz konusu mektubu ve aynı şekilde daha Sadrazam tarafından İngiltere

Başbakanına gönderilen mektuba yazılan cevapları almak için İngiltere Dışişleri

Bakanı nezdine gittiğinde yapılan görüşmede Cezayir konusu gündeme gelmişti.

Buna göre Fransa Osmanlı Devleti'nin memleketi ve önemli şehirlerinden Cezayir’i ne

şekilde ve neden istila eylediğini, istiladan sonra yine Osmanlı Devleti’ne geri vereceğini diğer

Avrupa devletlerine anlatmıştır. İngiltere’nin de bildiği üzere bu günlerde Fransa Başvekili

Mareşal Soult, Parlemento’da Cezayir üzerine bazı konuşmalar yapmış ve Cezayir'e

Fransızların yerleşmesini ve Tunus civarında Kostantiniye isimli mahallin de alınmasını teklif

etmişti. Namık Paşa Osmanlı Devleti’nin bir karşı toprak parçasından vaz geçmeyeceğini,

225

BOA, HAT, no. 48980-D lef:1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 51-53.

226 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 38.

117

Cezayir'in Osmanlı Devleti’ne iadesi hususunda İngiltere’nin yardımını beklemekte olduğunu

ifade etmiş, İngiltere’nin yardımcı olacağına dair bir söz alıncaya kadar gitmeyeceğini

söylemişti. Sonrasında Namık Paşa bir saat kadar bu konu hakkında Afrika kıtasında bir yer

elde etmesinin İngiltere için ne kadar zararlı olacağının herkes tarafından idrak edileceğini

belirtmişti. İngiltere Dışişleri Bakanı, Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesinin Avrupa

devletleri tarafından samimiyetle istenildiği ancak Portekiz ve Belçika konuları

sonuçlandırılmadan bu hususun Fransa’ya teklif edilemeyeceği bir kez daha belirtilmişti.

Namık Paşa daha sonra İngiltere Başbakanı Lord Grey ile görüşmüştür. Bu görüşmede

Cezayir Meselesi açılmış; yarım saat kadar Osmanlı Devleti’nin tavrı üzerine konuşulmuştur.

Namık Paşa’nın ifadesiyle, pek akıllı biri olan Başbakan dinledikten sonra “içini çekerek

bunları Hariciye Nazırı’na söylediniz mi?” diye sormuştu. Namık Paşa bunun üzerine Dışişleri

Bakanı ile yaptığı görüşmenin içeriğinden ve aldığı cevaptan bahsetmiştir. Lord Grey, Dışişleri

Bakanı’nın cevabını haklı bularak, o sorada hükümetinin işlerinin yoğuluğunu gerekçe

göstererek yardım konusunda müzakerede bulunmadan bir cevap vermenin mümkün

olmadığını bildirmiştir. Bundan sonra iliki arasındaki sohbet ilginç bir şekilde devam etmiştir.

Lord Grey şunları söylemiştir; “Fransalı ile bundan böyle evvel be-evvel olacak muhârebemiz

Cezayir üzerinedir. Zira bizim politikamıza elvermez. Lâkin ne yapalım, bu aralık vakti

değildir. Ve hem de Cezayir’in reddini Fransalı va’adetmiş ise de tahrîren olmayıp lisânen

olduğundan sened olamaz. Ve bu aralık redd olunsa bile muhâfazası zımnında Devlet-i

Aliyye’nin asker ve sefîne göndermesi iktiza edeceğinden ve Devlet-i Aliyye’nin şimdilik vakti

olmadığından bu aralık böyle dursun” demiştir. Namık Paşa buna verdiği karşılıkta “Fransalu

Cezayir’i istilâ edeceği vakit Dersaaded’de elçi bulunan General Guilleminot’nun resmen

Bâbıâli’ye takdim eylediği takîirin me’âlini ve şimdi Franslının Cezayir’i reddetmek

sırası olduğunu ve Cezayir memleketi urban ve ehl-i İslam olduğundan muhâfazasına

Devlet-i Aliyye’nin külliyetli asker göndermesi iktiza etmeyeceğini” söylemiştir. Bu

durum karşısında Lord Grey sessizliğe bürünmüş ve Namık Paşa’nın bahsettiği

yazının bir suretini görmek istemiştir. Ancak Paşa yanında bulunmadığını,

İstanbul’daki İngiltere elçisine vereceğini ve Cezayir konusu hakkında biraz yukarıda

118

bahsettiğimiz Mavroyani Bey tarafından hazırlanarak kendisinin İngiliz Dışişlerine

sunduğuyazıyı hatırlatmıştır.227

Görüldüğü üzere Namık Paşa İngiltere Başbakanı ile yaptığı görüşmede Cezayir

Meselesi önemli bir konu olarak tüm açıklığı ile konuşulmuştur. Bu görüşmede konu hakkında

Namık Paşa tarafından daha önce sunulan Fransızca takrire de atıf yapılmıştır. Anlaşıldığı gibi

İngiltere Fransa’nın Cezayir’e yerleşmesini kendi politikası açısından tehlikeli bulmuş, Namık

Paşa da aslında konunun bu yönüne vurgu yapmıştır. Ancak ilkinde olduğu gibi Fransa’ya

herhangi bir baskı uygulanması noktasında İngiltere, Belçika ve Portekiz’deki siyasi

gelişmeleri ileri sürerek çekimser kaldığı gibi Osmanlı Devleti’ne de Mısır meselesiyle

uğraştığı bir zamanda Cezayir meselesine fiili olarak bir müdahalede bulunmamayı telkin

etmektedir. Bu görüşmede en iddialı ifade İngiltere Başbakanı Lord Grey’in Cezayir

konusunda Fransa ile savaşabileceklerini söylememesidir. Bununla birlikte şartlar böyle bir

savaşa uygun değildir. Diğer husus ise Fransa her ne kadar işgal ettiği esnada Cezayir’i

Osmanlı Devleti’ne iade edeceğini söylemişse de İngiltere’ye göre bu yazılı değil sözlü bir

taahhüt olduğundan yaptırımda bulunmak mümkün olmamaktadır.228

2- Namık Paşa’nın Daimî Elçiliği Sırasındaki Faaliyetleri

Mehmed Namık Paşa Cezayir ve Trablusgarp konusundaki girişimlerini

daimî elçi olarak Londra’ya ikinci defa gönderilmesi sırasında sürdürmüştür.

Nitekim 1834 yılında daimi elçilikle Londra’ya gönderildiği sırada kendisine verilen

talimatnamenin ilk maddesinde Cezayir maddesi konusunda Fransa sefiri Reşid Bey

ile haberleşerek İngiltere hükümeti nezdinde gerekli girişimlerde bulunması

emredilmiştir.229

227

BOA, HAT, no. 1344/52546.

228 BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yzk, K. 35, s. 51-53.

229 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 37.

119

Namık Paşa bu tarihten sonra Cezayir konusunda Paris sefiri Mustafa Reşid

Bey ile birlikte hareket etmişti.230

Reşid Bey’in isteği üzerine Kasım 1834 ortalarında

İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ile bir mülakat gerçekleştiren Namık

Paşa, Cezayir’in Fransa’dan geri alınması konusunda İngiltere’nin yardımını istemiş

ancak Palmerston’dan, Fransa hükümetinden bu yönde bir talepte bulunamayacağı

cevabını almıştı. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra İngiltere’de hükümet değişikliği

yaşanmış ve muhafazakârlar iktidara gelmişti. Bu değişiklik Osmanlı Devleti

açısından gerekli desteğin sağlanması noktasında yeni umutların doğmasına vesile

olmuşsa da Namık Paşa’nın Wellington ile yaptığı mülakat yine somut bir netice

getirmemişti. Wellington Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesi konusunda bir

teşebbüste bulunma kararının ancak yeni kabinenin tam olarak teşekkülü sonrasında

belli olacağını söylemişti.231

Namık Paşa ile Reşid Bey aldıkları talimat gereği Cezayir’in iadesi

konusundaki işbirliğini devam ettirmişlerdi. Nitekim Aralık 1834 başlarında Namık

Paşa İngiltere’de muhafazakârların çok uzun süre iktidarda kalamayacaklarını Reşid

Bey’e bildirerek, Fransa Dışişleri Bakanı nezdinde gerekli girişimleri başlatıp

230

Paris Sefiri Reşid Bey Fransa’nın Cezayir’e yönelik politikası hakkında Paris’te bulunan Rus

Eelçisi Pozzo di Borgo ile yaptığı ilk görüşmede di Borgo, Fransa’nın Cezayir’e yönelik poltikasını şu

cümlelerle ifade etmiştir: “(…) Fransalu ibtidaları Cezayir’i reddetmek niyetinde olarak hatta

ba’de’l-istila Fransa vükelası bu hususu kendisinden dahi suâl ettiklerinde bazı şerâit ile taraf-ı

Devlet-i Aliyye’ye reddi Fransa yedinde ibkasından hayırlı olacağını beyân ile teşvik etmiş

olduğundan ol vakit General Guilleminot’nun sefaretinde müzakere-i malume ile resmen reddi

suretini inba etmişler ise de sonra Fransa kral-ı sabıkın hal’inde ana taraftar bulunanlar, biz kalmış

olaydık Cezayir’i vermez idik, yollu mükalemeler ile şimdiki kıral takımını kızdırmış olduklarından

bunlar dahi biz de vermeyiz, şöyle böyle ederiz, gibi alenen söz vermiş olduklarına ve her ne sebebe

mebnî ise İngilterelü tarafından dahi bu husus hakkında ses çıkarılmadığına binaen bir vakıttan beri

bütün bütün yerleşmek suretine saparak daima oranın tedabirile uğraşmakta ve senede otuz altı

milyon mıkdarı frank masarif etmekte ve bir takım rüesa-yı askeriye dahi hazır Cezayir meselesiye

temettü ve intifa etmekte olmalariyle (…)”: M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve

Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 41.

231 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 39-40.

120

Cezayir meselesini resmen gündeme getirmesini istemiştir. Mustafa Reşid Bey de

Dışişleri Bakanı Amiral de Rigny ile 18 Aralık 1834’te görüşerek Cezayir’in iadesi

konusunda müzakerelerde bulunmakla görevlendirildiğini ve bu konuda Fransa

hükümetine bir nota vereceğini bildirmişti. Görüşmede her ne kadar de Rigny

Fransa’nın Cezayir konusunda geri adım atmayacağını açıkça ifade etmişse de

konuyu diğer bakanlara bildirmeyi vaadetmişti.232

Reşid Bey Dışişleri Bakanı de Rigny ile yaptığı görüşme hakkında Namık

Paşa’yı haberdar etmiştir. Namık Paşa da konu hakkında İngiltere’nin desteğini

sağlamak ümidiyle Aralık ayı sonunda bir kez daha Lord Wellington’a müracaat

ederek, ona Paris’te yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermiş ve ondan destek

istemiştir. Görüşmede bölge üzerindeki Osmanlı hukukunu kabul eden Wellington

Fransa’yı Cezayir’den vazgeçirmenin güç olduğunu açıkça ifade etmiştir. Namık

Paşa Wellington’a konunun Fransa’daki Osmanlı Sefiri Reşid Beyefendi ile Fransa

Dışişleri Bakanı arasında gerçekleşen toplantıda ele alındığını bildirerek; General

Guilleminot’un vermiş olduğu, Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne geri

vereceği vaadini içeren resmî yazıdan bahsetmiştir. Wellington, Fransa

Başbakanı’nın Reşid Bey’e söylediklerinin asılsız olduğunu ve Cezayir’in Osmanlı

Devleti’nin toprakları arasında olduğunu itiraf etmiştir.

Wellington, Paris’te bulunan Reşid Bey’in söylediklerini haklı buluyor ve bir

devletin elçisinin kendi kendisine iş göremeyeceğini, gerek yazılı ve gerek sözlü

ifade ettiklerinin güçlü bir taahhüt olduğunu kabul ediyordu. Ayrıca Fransa’da

meydana gelen ihtilal ve değişiklikler önceden yapılmış ahit ve şartlara hiçbir şekilde

halel getirmeyeceğinin altını çiziyordu. Netice itibariyle Wellington Namık Paşa’dan

General Guilleminot’un Osmanlı Devleti’ne verdiği resmî yazının bir suretini

kendisine ulaştırmasını; aynı şekilde Reşid Bey’in konu hakkında Paris’te yapacağı

görüşme ve çalışmalar hakkında peyder pey göndereceği bilgileri de kendisiyle

232

Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 40; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris

Elçiliği”, s. 378-379.

121

paylaşmasını rica etmişti.233

Reşid Bey’den söz konusu muhtıra metnini temin eden

Namık Paşa içerik bakımından mahzurlu bulduğu muhtırayı Wellington ile

paylaşmayacaktır (12 Şubat 1835)234

.

Bu arada Reşid Bey Fransa’nın İstanbul eski sefiri Kont Guilleminot ile

Paris’te görüşmüştür. Reşid Bey’e konuyu kurcalamamasını söyleyen Guilleminot,

muhatabının vazgeçmediğini görünce daha sonra elçilik binasına gelip mevzubahis

muhtırayı beraber incelemeye söz vermiştir. Ne Guilleminot ne de de Rigny

sonrasında, uzun bir süre, Reşid Bey ile görüşmeye yanaşmıştır. Namık Paşa’ya göre

Fransız devlet adamlarının Cezayir meselesinin görüşülmesini ileri bir tarihe

bırakılmasını istemelerinin altında seçim sonrası İngiltere’de bakanların değişmesi

beklentisi ve muhtemel bir değişiklikten sonra yeni İngiliz bakanların Osmanlı

Devleti’nin Cezayir’in iadesi talebine hayır demeleri beklentisi yatıyordu. Bu arada,

Namık Paşa’nın mahremane elde ettiği bilgiye göre İngiltere’de mevcut bakanların

Cezayir’in Fransa tarafından iade edilmesi konusunda çalışacakları, zaman ve şartlar

müsait olunca iadenin gerçekleştirilmesi emelinde oldukları ima edilmektedir.235

Fransa farklı bir girişimde bulunarak İstanbul’daki elçisi Amiral Roussin

aracılığıyla Cezayir’in iadesinin mümkün olmayacağını Reisülküttap’a bildirmiştir.

Girişimlerinden bir netice alamayan Reşid Bey, Reisülküttap Akif Efendi’nin isteği

üzerine, yoğun çabaları neticesinde Fransa Dışişleri Bakanı de Rigny ile 27 Ocak

1835’te ikinci bir görüşme gerçekleştirmiş ancak bir sonuç elde edememiştir. Aksine

de Rigny Cezayir müzakerelerinin tehir edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bundan

sonra Reşid Bey, yerine Ruhiddin Efendi’yi maslahatgüzar olarak bırakarak

İstanbul’a dönecektir. Reşid Bey verdiği yedi maddelik talimatnamede Ruhiddin

Efendi’ye bundan sonra Cezayir konusunda resmi bir iddiada bulunmaması

gerektiğini, ancak Fransa meclisinde konu gündeme gelirse Londra’daki Osmanlı

233

BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 4.

234 BOA, HAT, no. 1174/37532; Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 41.

235 BOA, HAT, no. 1174/37532. Namık Paşa bu mütalaasını Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile

paylaşmıştır: BOA, HAT, no. 675/33000-C.

122

elçisiyle haberleşerek onun yönlendireceği şekilde davranmasını istedi. Dikkat çeken

bir değer madde ise Cezayir’in iadesinin Paris’te değil Londra’da halledilecek bir

konu olduğuydu.236

Daha önce bahsedildiği gibi bu sırada Londra’da bulunan Namık Paşa’nın

yerine elçiliği tayin olunan Divan-ı Hümayun Beylikçisi Nuri Efendi 22 Mart

itibariyle Londra’ya ulaşarak görevine başlamıştı. Bununla birlikte Namık Paşa

Londra’da bir süre daha kalmaya devam etmiştir. Namık Paşa Londra’da kaldığı

sonraki bir iki ayda Trablusgrap ve Cezayir konularıyla ilgilenmeyi sürdürmüştür. Bu

süreçte diplomasiyle bir sonuca ulaşamayacağını gören Babıâli, Kuzey Afrika’ya bir

deniz harekâtı düzenleyecek ve Ferik Necib Paşa kumandasındaki Osmanlı

Donanması 26 Mayıs 1835’te Trablus’a çıkarak burayı idari olarak doğrudan

doğruya merkeze bağlayacaktır.237

Cezayir’in Fransa tarafından 1830 yılında işgal edilmesi Osmanlı Devleti’nde

Trablusgarp’in de işgal edileceği yönünde birtakım endişelere yol açmıştı.238

Diğer

taraftan XVIII. yüzyılın başından beri Trablusgarp’i yöneten Karamanlı ailesinin

içinde yaşanan isyan ve iktidar mücadelesi, bölgede yaşayan halkta bir huzursuzluk

ve idareye karşı hoşnutsuzluğa sabep olmuştu. Napolyon’un Mısır’ı işgali sonrası

Kuzey Afrika’daki Fransız etkisi arttığı gibi, Trablusgrap özelinde bakıldığında

bilhassa İngiliz ve Fransız elçilerinin birbirlerinin aleyhine valilik mücadelesine

katılarak üstünlük kurmaya çalıştıkları görülmektedir. Trablusgarp’ta Münşiye ve

Sahil’de oturanlara uygulanan vergilerin artırılması 1832 yılında isyana neden

olmuştu. Bu yeni isyan sürecinde İngilizler Mehmed’i, Fransızlar ise kardeşi Ali’yi

valilik için desteklediler. Bu olaylara Osmanlı Devleti de müdahil olarak arayı

bulmaya çalıştı. Bundan bir netice alamayınca, bölge halkının Karamanlılara yönelik

236

Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 41-42.

237 Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 44.

238 Nitekim Fransızlar Libya’yı işgal fikrinden uzun süre sonra ancak Kırım Savaşı sırasında 1855

yılında vazgeçmişlerdir: B. G. Martin, “Ghuma Bin Khalifa, A Libyan Rebel, 1795-1858”, Studies on

Ottoman Diplomatic History, V, (Ed. Selim Deringil, Sinan Kuneralp), İstanbul 1990, s. 58, 69.

123

şikâyetlerinin artması ve Osmanlı’nın Trablusgarp’in de Fransızlar tarafından işgal

edilmesi tehlikesi karşısında bölgedeki oteritesini mutlak surette yeniden tesis etmek

için Mustafa Necib Paşa kumandasında bir donanmayı 1835 yılının başlarında

Trablusgarp’a gönderdi.239

Orta elçi sıfatıyla görevli olarak Londra’ya gönderilen Namık Paşa görevi

süresince Cezayir Meselesinin yanında Trablsugarp’taki karışıklıklarla da

ilgilenmişti. Özellikle Trablusgarp’taki İngiliz elçisinin eyaletin içişlerine

müdahalesi, Fransızların bölgeye yönelik herhangi bir müdahalede bulunmalarının

engellenmesi konularında girişimleri olmuştu. Bu dönemde Babıâli’nin İngiltere’nin

Trablusgarp’taki elçisinin davranışlarından memnun olmadığı ve azlettirmek için

çabaladığı görülmektedir.240

Namık Paşa konu hakkında Londra’da İngiltere Dışişleri

Bakanı nezdinde gerekli girişimlerde bulunuyordu. Kendisinin bu noktada her fırsatı

değerlendirdiği anlaşılıyor. Namık Paşa İngiltere Kraliçesi’nin doğum günü

kutlamaları münasebetiyle düzenlenen yemeğe katılmış; aynı günün akşamı Lord

Wellington’un evine yemeğe davet edilmiştir. Yemek sırasında Wellington’un

maiyetinde çalışan bir görevlinin de hazır bulunduğunu gören Namık Paşa fırsatı

değerlendirerek, Trablusgarp’taki konsolos meselesini gündeme getirmişti. Bu

konuda ilgili makama resmen yazılı olarak da başvuruda bulunduğu anlaşılan Namık

Paşa gerekli cevabı daha hızlı almaya çalışıyordu. Söz konusu şahıs soru üzerine

konu hakkında Sömürge İdaresi tarafından yazılı cevap verilmek üzere olduğunu

söylemekle kalmamış; elçinin durumunun Babıâli tarafından anlaşıldığından farklı

olduğunu da ifade etmiştir. Bu şahsın cevabından pek hoşlanmadığı anlaşılan Namık

Paşa verilecek yazılı cevaba kendisinin de bir karşılıkta bulunacağını belirtmiştir.

Namık Paşa sohbet sırasındaki bu teşebbüsünden Sömürge İdaresi tarafından

239

Robert Mantran, “Karamanlı”, DİA, c. XXIV, (İstanbul 2001), s. 452; BOA, HAT, no.

1174/46430-E.

240 Yabancı devletlerin elçilerinin Trablusgarp’ta yerel Osmanlı makamlarına karşı izledikleri ve

rahatsızlığa sebep olan davranışlarına bir örnek olarak Fransa’nın Trablusgarp Başkonsolosu Pillisier

de Reynaud’un 1850 sonrası izlediği politika hakkında bzk. Abdurrahman Çaycı, “Guma İsyanı

Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp Siyaseti”, s. 326-332.

124

verilecek cevapta konsolosun aklanmaya kalkışılacağı sonucunu çıkarmıştır. Namık

paşa, böyle bir tavır karşısında Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun azli için

devletler ve milletler hukuku gerektirdiği gibi çalışıp gayret edeceğini, hiçbir şekilde

müsamahaya izin vermeyeceğini İstanbul’a bildirmişti.241

Reisülküttap tarafından gönderilen ancak yolda bir süre takıldığı anlaşılan üç

adet emir Mart ayının başlarında Namık Paşa’ya ulaşmıştı. Bunlardan birisi

Trablusgrap’a aitti. Kendisinden Trablusgrap’taki İngiliz konsolosunun

azlettirilmesine gayret etmesi bekleniyordu. Buna karşılık Namık Paşa, konsolosun

azledilmesi için resmen müracatta bulunduğunu ancak henüz bir cevap alamadığını

söyleyerek, az önce bahsettiğimiz girişimini merkeze hikâye etmiştir. Buna göre

İngiliz makamlarının konsolosu bu işten sıyırmaya çalışmakta olduğu hakkında

kanaat oluşan Namık Paşa böyle bir gelişme karşısında İngiliz hükümetine milletler

ve devletler hukuku çerçevesinde bir cevap yazarak konsolosun azledilerek

değişitirilmesine çalışacağını bir kez daha bildirmiştir242

.

Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunu azlettirmeye yönelik Namık Paşa’nın

girişimleri devam etmiştir. Halefi Nuri Efendi’nin 22 Mart’ta Londra’ya geldiğini

Dük Wellington’a bildiren görüşmede Namık Paşa Trablusgrap’teki konsolosun

azledilmesi için verdiği yazıları hatırlatarak, konsolosun azlini beklediğini; Nuri

Efendi’ye de Padişah tarafından bu konunun sonuçlandırılması yönünde emirler

verildiğini; konsolos azledilinceye kadar kendisinin Londra’da kalmaya devam

edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine Wellington konsolosun beratının Osmanlı

idaresince iptal edilerek görev yerinden uzaklaştırılabileceğini söylemişti. Namık

Paşa bunun husumet doğuracak bir yöntem olduğu gerekçesiyle uygun bulmadığını,

İngiltere hükümetinin kendi adamı olması hasebiyle azledilmesinin daha münasip

olacağını bildirmiştir. Wellington ise verdiği cevapta konsolosun azlini gerektirecek

bir sebep bulunmadığını, Namık Paşa’nın dikkat çektiği hususların çaresine bakacağı

241

BOA, HAT , no. 831/37520-A (6. Za. 1250/ 6 Mart 1835).

242 BOA, HAT, no. 1187/46769-Ç.

125

cevabını vermişti.243

Netice itibariyle Wellington hükümetinin bir süre sonra

düşmesinden dolayı konsolsun görevden alınması hakkındaki talebi

gerçekleştirilememiştir.

Namık Paşa Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun görevine devam etmesi

için İngiliz Dışişlerinin tavrı karşısında Osmanlı Devleti’nin konsolosun azledilmesi

talebini kararlılıkla gündemde tutumuştur. Verilen yazılı cevaba yeniden bir resmi

yazı ile mukabelede bulunmuştur. Hemen arkasından Sömürge Bakanı ile görüşerek

konuyu gündeme getirmiştir. Görüşmede kendisine Reisülküttap’ın İstanbul’da

bulunan İngiltere sefiri Ponsonby ile görüştüğünü ve Osmanlı Devleti’nin konsolos

hakkında bundan önce mevcut şikâyetlerini geri aldığı, dolayısıyla görevine devam

etmesinin kabul edildiği söylenmiştir. Ayırca Bâbıâli’nin Trablusgarp’ta isyan

halinde olan Mehmed Bey’i vali tayin edeceği imasında bulunmuştur. Hatta

konsolosun azlettirilmesi yönünde Namık Paşa’ya gelen emirlerin eski tarihli,

kendisinin Ponsonby’den aldığı yazının ise yakın tarihli olduğunu iddia etmiştir.

Bu noktada Namık Paşa’nın küçük bir tereddüt yaşadığı anlaşılmaktadır. Zira

kendisi yirmi otuz günden beri başkentten herhangi bir emir ulaşmamıştı. Konunun

halli için kendisinin candan gayret göstermekte olduğuna işaret eden Namık Paşa

İngiliz makamlarının daha önce olduğu gibi yine boş bir cevap vererek konuyu

geçiştirmeye çalışacaklarını düşünüyordu. Namık Paşa ayrıca hem önceki resmi

başvurusuna verilen cevabı hem de kendisinin buna mukabelesinin birer suretini

İstanbul’a gönderiyordu. Bu arada Trablusgarp Valisi tayin olunan Ali Paşa’ya

İngiltere Kralı bir tebrikname göndermiş; Ali Paşa buna verdiği cevapta İngiliz

konsolosunu şikâyet etmiştir. Ali Paşa’nın o sırada Londra’da bulunan kayın biraderi

Hasun ed-Dagis’in kendisine verdiği bu konudaki iki mektubu Namık Paşa

İstanbul’a sunmuştu.244

243

BOA, HAT, no. 1173/46422-G; Ahmet Nuri Sinaplı, Şeyhül Vüzera, Serasker Mehmet Namık

Paşa, s. 73-74.

244 Trablusgarp Beylerbeyi Karamanlı Yusuf Paşa’nın kayın biraderi olan Hasun ed-Dagis 1836

yılında İstanbul’a gelerek Takvim-i Vekayi’nin Fransızca muharriri olarak grevlendirilecektir:

126

Namık Paşa özellikle Trablus ve Tunus valilerinin Avrupa devletleri ile

münferit olarak, adeta ayrı birer hükümet gibi bu şekilde yazışmalarının Avrupa

devletlerinin de buralara birer müstakil hükümet gözüyle bakmalarına yol açarak,

Osmanlı Devleti’nin hukuk ve alakasının küçümsenmesine yol açtığına dikkat

çekmişti.245

Görüldüğü üzere Namık Paşa Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun azli

konusunda Sömürgeler Bakanı ile yaptığı görüşme neticesiz kalmıştır. Namık Paşa

konuyu takip etmeyi sürdürmüş ve kısa bir süre sonra, İstanbul’a bildirdiğine göre,

İngiltere’nin Trablusgarp konsolosun azli için yaptığı ikinci müracaatı istediği

şekilde neticelenerek, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisine resmi cevap

yazılmıştır. İngilizce olarak verilen senedin şahsî bir taahhüt olmadığına, bir devlet

taahhüdü olduğuna dikkat çeken Namık Paşa buradaki yazılı taahhütlerin kabine

değişse dahi değiştirilemeyeceğinden, Reisülküttap tarafından yeni sefir Nuri

Efendi’ye bu yönde bir emir verilmesi durumunda bahsi geçen konsolosun azlinin

gerçekleştirilmesinin mümkün olacağını bildirmekteydi.246

Daha önce de bahsi geçtiği üzere Namık Paşa’nın yerine Londra’ya sefir tayin

olunan Nuri Efendi Mart 1835 sonlarında Londra’ya ulaşmıştı. Bundan sonra Namık

Paşa yaklaşık iki ay daha Londra’da kalmıştır. Bu süre zarfında Nuri Efendi’yi

Londra’daki siyasi mahfillere ve resmi makamlara tanıtmış, aynı zamanda bu sırada

Osmanlı Devleti’nin uğraşmak durumunda kaldığı meselelere Nuri Efendi’nin

intibakı noktasında gayret sarfetmiştir. Bu sırada Cezayir ve Trablus meseleleri

önemli gündem maddeleridir. Nuri Efendi ile birlikte kısa bir süre önce İngiltere

Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Lord Palmerston ile 28 Nisan 1835’te bir görüşme

gerçekleştirmişlerdir. Görüşmede Trablusgrap’taki İngiliz konsolosunun azli

konusunda yukarıda verildiğinden bahsedilen senet etrafında dönen konu Lord

Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-

1847), s. 39.

245 BOA, HAT, no. 1173/46423.

246 BOA, HAT, no. 737/34961-A (20.Z .1250/19 Nisan 1835).

127

Palmerston’a detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Söz konusu senedin Divan Katibi

Mehmed Efendi’ye teslim olunduğu, eğer Mehmed Efendi konsolos hakkında olumlu

görüş bildirirse yerinde kalmasına izin verileceği, şikayette bulunursa azledilmesi

gereleceği Palmerston’a izah edilmiştir. Palmerston ise halefi Dük Wellington’un

senet vererek gerçekleştirdiği taahhüdü kendisinin de icra edeceğine söz vermiştir.

Bundan sonra Palmerston konuyu Osmanlı Devleti’nin o sırada Garp Ocaklarına

sevketmekte olduğu donanmaya getirmiştir. Bunun üzerine Namık Paşa

Trablusgarp’ta Ali Paşa ile Mehmed Bey arasında devam eden düşmanlık ve

çekişmeyi hatırlatarak, bu meselenin kendi içinde çözülerek sulh ile

sonuçlanamayacağını söylemiştir. Ayrıca Mehmed Bey galip gelse bile Mısır

taraftarı olarak, bölgenin böyle bir şakinin eline geçmesi birtakım tehlikeyi

beraberinde getireceğinden kabul edilebilir bir husus değildir. Bu şekilde söz konusu

şakinin ortaya koyduğu tehlikeye son verilerek “zât-ı şâhânenin memâlik-i mahrûse-i

şâhânelerinin sâ’ir kıt’alarında icrâ buyurdukları nizâm-ı müstahsane veçhile ol

tarafta dahi neşr-i idâlet ve sâye-i şâhânede bi’l-cümle âhâli ve berayâ zulüm ve

gadrden himâyet ve siyânet kılınmak ve husûsiyle ticâret maddesine germiyet gelmek

üzere bir hüsn-i nizâm ve intizâmın istihsali zımnında (…)” asker ve donanma

kullanıldığını ifade etmiştir.

Namık Paşa bu ifadesiyle Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı doğrudan

merkeze bağlama niyetini Dışişleri Bakanı Palmerston’a ifade etmiş oluyordu.

Şüphesiz bu ifadede dikkat çeken bir diğer nokta da bu adımı gerekçelendirirken

bölgedeki ticaretin atılacak bu adımdan sonra gelişeceği hususudur. Osmanlı devlet

adamları bu tarihlerde İngiltere’nin dünya genelinde takip etmekte oldukları ticareti

artırmak yönündeki siyasetlerini iyi kavramışlardı. Palmerston da bu hususta aynı

şekilde düşündüğünü belirterek, duyduğu memnuniyeti ifade etmiş ve Namık

Paşa’dan bu memnuniyetini İstanbul’da Osmanlı vükelasına bildirmesini istemiştir.

Görüşmede Namık Paşa Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesi hususunda

İngiltere’nin desteğini sağlamak için teşebbüste bulunmuştur. En son haberlere göre

Fransa hükümeti kurduğu bir komisyon aracılığı ile Cezayir işgalinin kendisine

maliyetini hesaplatmıştır. Yapılan hesap neticesinde Cezayir’in Fransızlarda kalması

128

beyhude masraftan başka bir şey olmadığı, Osmanlı Devleti’ne geri verilmesi

gerektiği görülmüştür. Diğer taraftan bölgedeki Arap aşiretleri yakın zamanda

ayaklanarak bir hayli Fransızı telef etmişti. Namık Paşa Palmerston’dan bu noktada

Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne iadesi için İngiliz Hükümeti’nin müdahil

olmasının mümkün olup olmadığını sormuştur. Palmerston öncelikle verdiği

karşılıkta konu hakkında Namık Paşa ile daha evvel yaptığı uzun görüşme ve

değerlendirmeleri hatırlatmıştır. Cezayir’in iadesi İngiltere tarafından talep edilirse

Fransızların kibirlerne dokunacağından vazgeçmeyeceklerdi. Fransa’yı Cezayir’den

vazgeçirmenin sadece bir yolu vardı. Bu da ancak her sene Cezayir için büyük

miktarda para sarfedip kesinlikle herhangi bir menfaat elde edememeleri, halkın da

bu gereksiz masrafın sebebini sorgulaması üzerine mümkün olabilecekti. Palmerston

komisyon azalarından bazılarının Cezayir’e yapılan masrafın fazlalığı hakkında

konuşmaya başlamalarını olumlu bulmakta, bu bakış açısının giderek yaygınlaşarak

Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesiyle sonuçlanacağını söylemiştir. Bununla

birlikte Cezayir’in dış kısımlarını reddetseler de asıl şehri yine ellerinde tutmaya

devam edeceklerini zannettiğini de eklemişti.247

Tranlusgarp’e Mustafa Necip Paşa kumandasında donanma gönderilmesinden

haberdar edilen Namık Paşa bunu gerekli ve olumlu sonuçlar sağlayacak bir

müdahale olarak değerlendirmiştir.248

D- NAMIK PAŞA’NIN LONDRA SEFARETİ GÖREVİ

SÜRESİNCE İLGİLENDİĞİ DİĞER KONULAR

Namık Paşa Londra’da sefareti sırasında sadece Mısır, Cezayir veya

Trablusgarp konularıyla ilgilenmemiştir. Bunların haricinde dönemin değişik siyasi

konuları üzerinde de görüşmelerde ve girişimlerde bulunmuştur. Nitekim

247

BOA, HAT, no. 1174/46430-Ç (5. M. 1251/3 Mayıs 1835).

248 BOA, HAT, no. 1174/46430-E.

129

Avusturya’nın Londra Sfiri kendisini görüşmeye davet ederek, Prens Metternich’in

çeşitli konular hakkında gönderdiği talimatın içeriği konusunda Namık Paşa’ya bilgi

vermiştir. Söz konusu talimatnameye göre Avusturya da diğer Avrupa devletleri gibi

Osmanlı Devleti topraklarında asayiş, emniyet ve huzurun hakim olmasını

arzulamaktaydı. Buna karşılık Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’ne olan müdahalesi

ve çıkardığı karışıklıklar yüzünden söz konusu arzu yerine gelememekteydi.

Mehmed Ali Paşa bununla da yetinmeyerek, Girit Valisi Mustafa Paşa aracılığı ile

Arnavutluk taraflarında da huzursuzluk çıkarmak niyetindeydi. Bu amaçla son olarak

Takyidos adlı birini ayaklandırmaya çalışmıştı. Osmanlı Devleti bölgeyi kontrol

altına almaya çalışsa da henüz bunu başaramamıştı. Avusturya elçisi Namık Paşa’yı

Arnavutluk konusunda söylediklerinin doğruluğuna ikna edebilmek için Mustafa

Paşa’nın bölgedeki bazı kişilerle yazışmalarının Prens Metternich’in eline geçtiğini

haber vermekteydi. Avusturya Sefiri konuyu İngiltere Dışişleri Bakanı’na da iletmiş;

İngiltere’nin İskenderiye, Girit ve Arnavutluk’ta bulunan konsolosları ile

Yunanistan’da bulunan İngiliz elçisine konu hakkında gerekli uyarıda bulunulup

Mehmed Ali’nin herhangi bir olumsuz hareketine izin verilmemesi hususunun bizzat

Prens Metternich tarafından rica edildiğini bildirmiştir. Avusturya Sefiri konuyu

ayrıca İngiltere Başbakanına da iletmiş, alacağı cevabı Namık Paşa ile paylaşma sözü

vermiştir. Namık Paşa, Prens Metternich’in Osmanlı Devleti hakkında her zaman

gösterdiği olumlu tavrın takdire şayan olduğunu, ayrıca İngiltere’de kabine

değişikliği sonrasında iş başına gelen kabinenin Osmanlı Devleti dostu olduğu,

bunun gereği gibi davranacağını bildirmişti.249

Namık Paşa Londra Sefirliği sırasında Osmanlı Devleti’ni alakadar eden diğer

güncel siyasî olayları takip ederek, elde ettiği bilgileri merkeze iletmişti. Bu

olaylardan biri kısa bir süre önce Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını elde eden

Yunanistan ile bir ticaret anlaşması yapılması için yürütülen görüşmelerdi. 16 Ocak

1835 tarihinde Sarım Efendi’ye gönderdiği bir yazıda Londra’da bu konuyla ilgili

edindiği bazı bilgileri paylaşmıştı. Buna göre son zamanlarda Yunanistan’ın Londra

249

BOA, HAT, no. 1174/46430-C (5. M. 1251/3 Mayıs 1835).

130

sefiri sıklıkla İngiliz bakanlarla görüşmelerde bulunuyordu. Namık Paşa bu

görüşmelerin konusunun Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında hazırlanmakta

olan ticaret anlaşması ve yine Osmanlı Devleti hakkında bazı konuların

oluşturduğunu tahkik etmişti. Bununla birlikte kendisine bu konuda İstanbul’dan

herhangi bir malumat gelmemiştir. Ayrıca bulunduğu yerde de herhangi bir bilgi elde

etmesi mümkün değildi. Namık Paşa sitemkarane bir dil kullanarak, daha önce

defaatle olduğu gibi bu durumu bu sefer diplomatik kaidelere vurgu yaparak şu

cümlelerle eleştirmiştir: “(…) kaldı ki bir devlet diğer bir devlete bir gûne maslahat

ifâde edeceği takdirde ol devletin nezdinde mukim elçisine maslahât-ı mezkûreyi

şâmil ta’limât irsâliyle kendi nezdinde mukim bulunan elçiye dahî maslâhatı ifâde-

birle elçi-i mezkur[a] dahî devletine ifâde eylemesini tenbih eylemek devletler

beyninde düstûr’ül-amel bir kâ’ide olmağla, bu takdirce sefîrler kendi başlu

başlarına bir işe mübâşeret etmeğe istihkâkları olmadığı ma’lûm-ı devletleri

buyrulması”250

. Namık Paşa Cezayir’in iadesi hususunda Palmerston ile uzun

uzun görüşmüşmeler yapmış, ancak olumlu bir sonuç alamamıştır.251

Mehmed Namık Paşa Mısır meselesi sürecinde aldığı diplomatik

görevlerde istenilen sonuçların tamamı elde edilmemiş olsa bile Osmanlı

Devleti’ni başarıyla temsil etmiştir. Paşa’nın bundan sonrasi devlet

hizmetleri uzun süre askerî ve mülkî sahada devam etmiştir. Namık Paşa’nın

diplomasi ile yolları 19. Yüzyıl Osmanlı tarihinin iki önemli dönemi olan

Kırım Harbi (1853-56) ve 93 Harbi (1877-1878)’nde tekrar kesişmiştir.

Sultan Abdülmecid Paşa’yı dış borç bulmak için Avrupa’ya yollarken Sultan

Abdülhamid, hem savaşa son veren antlaşmalarda ve hem de Kıbrıs’ın

İngiltereye devri müzakereleri süreci gibi kritik bir dönemde Namık Paa’nın

tecrübelerinden yararlanmayı uygun bulmuştur.

250

BOA, HAT, no. 1174/46429-H, Lef 2.

251 BOA, HAT, no. 832/37531-A; HAT, no. 1173/46422-G; HAT, no. 1177/46440-C.

131

E- NAMIK PAŞA’NIN KIRIM HARBİ (1853-1856)

ESNASINDA DIŞ BORÇ ALIMI İÇİN PARİS ve

LONDRA’YA GÖNDERİLMESİ

1- Namık Paşa’nın ParisTemasları

Namık Paşa Mısır Meselesi ardından Avrupa’ya bu sefer Kırım Harbi (1853-

56) sürecinde kredi bulmak için gönderildi. Paşa bu esnada Ticaret Nazırlığı görevini

yürütüyordu. Namık Paşa 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırlığı’na atanmıştı.252

Bu göre başladıktan sonra Osmanlı başkentinde Rusya’dan kaynaklı diplomatik bir

kriz yaşanmaktaydı. Kırım Harbi ile sonuçlanacak bu süreçte yukarıda da ifade

ettiğimiz gibi Namık Paşa yine önemli aktörtlerden biri olacaktır. Rusya 28 Şubat

1853’te tarihinde olağanüstü elçi olarak Mençikof’u İstanbul’a göndermiş ve bir

takım taleplerde bulunmuştu. Rusya’nın istekleri arasında Kudüs’te Ortodoksların

himayesi, Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın yenilenmesi bulunuyordu. Fakat

İstanbul’daki İngiltere Elçisi’nin baskısıyla Baıâli Rus taleplerini kabul edilmemişti.

21 Mayıs’ta Mençikof İstanbul’dan ayrılmış ve Temmuz’da Rusya Osmanlıya savaş

ilan edildi253

. 4 Ekim 1853’te Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş ilan ettiği sırada

Osmanlı maliyesi birkaç yıldır süren bir kriz içindeydi. 1852 yılında Paris ve

Londra’da bankerlerden 55 milyon frank tutarında bir borç için anlaşma yapılmış

ancak Sultan Abdülmecid onaylamayınca bu anlaşma iptal edilmişti. Ekim 1853’e

geldiğinde Osmanlı maliyesi iç borçlanma olanaklarını büyük ölçünde tükettiği için

ağır savaş masraflarını karşılamak üzere dışarıdan borç almak kaçınılmaz hale

gelmiş, Padişah da bunu onaylamıştı.254

Bu sırada Hariciye Nazırı olan Mustafa

Reşid Paşa görünüşte borç alımı bahanesiyle fakat hakikatte Fransa ve İngiltere

252

Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı

Makale, s. 143; Enver Ziya Kara, “Mehmet Namık Paşa’nın Hal Tercümesi”, s.224.

253 Mahir Aydın “Barışı Olmayan Savaş: Kırım”, Savaştan Barışa 150. Yıldönümünde Kırım

Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856) , İstanbul 2007, s. 8.

254 Candan Badem, “Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç Arayışı (1853-1854)”,

Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 68-69.

132

devletleriyle Osmanlı arasında yakınlık oluşturmak amacıyla Ticaret Nazır Namık

Paşa’nın özel görevle (sefaret-i mahsusa) Paris ve Londra’ya gönderilmesini teklif

etmişti.255

Mustafa Reşid Paşa’nın teklifiile hazinenin ihtiyaç duyduğu 500 bin kese

akçenin tedariki için Avrupa gönderilen Ticaret Nazırı Namık Paşa’ya verilmesi

gereken talimatı hazırlamak üzere bir komisyon oluşturuldu. Burada talimatın içeriği

müzakere edildi. Hazırlanan talimat sonra Padişah Abdülmecid tarafından da

onaylandı. 1853 yılı Ekim ayı sonunda Sadrazam Giritli Mustafa Naili Paşa

tarafından Namık Paşa’ya verilecek olan talimata son hali verildi. Ardından Meclis-i

Vâlâ Resi Sadık Rıfat Paşa, Maliye Nazırı ve Namık Paşa aralarında durum

müzakere edildi. Talimat 23 Ekim 1853 tarihinde toplanan Meclis-i Mahsus’ta da

mütalaa edildikten sonra borç alma (istikraz) maddeleri kabul edildi.256

Namık Paşaya 27 Ekim 1853 tarihinde verilen talimatname maddeleri

arasında şu hususlara yer verilmişti:257

İlk olarak Kara ve deniz tertibatının

masraflarına karşılamak için Londra ve Paris taraflarından 500 bin kese tedarik

edilecekti. Talep edilen bu meblağın politikaca da uygun olmak üzere mümkün

olursa yarısı Londra’dan ve yarısı Paris’ten alınacaktı. Rivayet olunduğuna göre

meşhur sarraf Rothschild’tan bu meblağın istikrazı mümkün olabilecek veya daha

kolay verecek diğer itibarlı bankerlerden alınabilecekti. Bahsi geçen 500 bin kesenin

toplamı, her lira yüz on kuruş hesabıyla, 2.272.720 adet liraya ve her lira da yirmi

beş Frank’tan 56.818.183 Franka karşılık gelmekteydi. Bu hesap üzere alınacak

paranın üçte bir miktarı gümüş Frank, üçte iki miktarı altın alınacaktı. Bu paranın

basılmış para olarak gönderilmesinde kolaylık ve menfaat olacağı gibi mümkün

olursa tamamı altın akçe halinde temini yararlı olacaktı. Alınacak kredinin teminatı

rehin veya inhisar şeklinde olmaması, Mısır vergisi, Beriyetüşşam ve İzmir

255

Ali Fuat Türkgeldi, Maruf Simalar, (Haz. Selçuk Akşin Somel-Mehmet Kalpaklı), TTK, Ankara

2013, s. 269.

256 BOA, İ.DH, no.,1288/101348, Lef 3; A.AMD, no. 49/90.

257 BOA, İ.DH, no. 1288/101348, Lef 2.

133

gümrükleri gibi gelirler de olmaması, mutlaka Osmanlı Devleti’nin bütçe gelirinden

sağlanması gerekmekteydi. Mukavele yapılırken teminat için yağ hâsılatı, zecriye

rüsumu ve memlehalar (tuz) bedeli ile bazı mahallerin öşür bedeli olarak 60 bin

keseye ulaşan gelirler karşılık gösterilecekti. Lakin verilecek olan bu miktar taksite

yeterli gelmediği takdirde Bursa Eyaleti gibi uygun eyaletlerinin öşür gelirleri

verilecekti. Zikredilen meblağlar dört taksit halinde olmak üzere ikişer ay ara ile

ödenecekti. Geçen bu zaman sarfında da faiz işletilecekti. Bu faiz oranı talimat

gereğince belirlenecekti. Belirlenen tutar en fazla 6 taksit halinde altışar ay aralıklı

olmak kaydıyla ödenecekti. Meblağın nakli için deniz yolu kullanılacak, meblağ

sigorta yapılacaktı. Sigorta bedeli 100 kuruşta 15 paraya kadar olup 500 bin kese için

verilecek toplam sigorta parası 1.500 keseye ulaşmaktaydı. Osmanlı Hariciye

Nezareti kredinin temin edilmesi amacıyla İngiltere ve Fransa Dışişleri ve

buralardaki Osmanlı sefaretlerine gerekli kolaylığın sağlanması için yazılar

göndermişti.

Talimatname tamamlandıktan sonra Namık paşa ile Hariciye Nezareti

arasındaki telgraf vasıtasıyla yapılacak haberleşmede kullanacak şifre de belirlendi.

Bu şifre Namık Paşa’ya verildi. Talep edilecek paranın faizi ve ödeme süresi

hususlarında yapılacak görüşmelerin gizliliğine dikkat edilmesi hususunda ayrıca

uyarı yapıldı.258

Namık Paşa’ya verilecek talimattın gizli maddeleri de bulunuyordu. Bu

maddeler Sadrazam, Meclis-i Vala Reisi Sadık Rıfat Paşa, Tophane-i Amire Müşiri

Damat Ahmed Fethi Paşa, Serasker Damad Mehmed Ali Paşa, Hariciye Nazırı

Mustafa Reşid Paşa ve Şeyhülislam Ahmed Arif Efendi tarafından müzakere

edilmişti. Gizliliğin sebebi ise Namık Paşa’nın manevra alanının sınırlarının Galata

bankerleri araçlığıyla Avrupa bankerleri tarafından öğrenilmesi endişesiydi. Avrupa

bankerleri bu sınırları öğrenirlerse Namık Paşa’nın pazarlık gücü zayıflayabilirdi.

Paris’te mevcut faiz rayici % 4 ile 4,5 arasındaydı. Namık Paşa’ya % 6’ya kadar izin

258

BOA, A.AMD, no. 49/90; İ.DH, no. 1288/101348, Lef 3.

134

veriliyordu. Ödeme süresi 10 ile 15 sene arasında tutulması isteniyordu. Üçüncü

olarak da ihraç fiyatının % 95’ten aşağı olmaması hususuydu.259

Avrupa’dan borç alma memuriyetinde Namık Paşa’ya refakat etmek üzere

yanına oğlu Binbaşı Halil Bey birinci Sırkatib olarak, Hariciye Nezareti’nden

Mustafa Fahreddin Bey de ikini Sırkatip tayin edilmişlerdi.260

Namık Paşa 4 Kasım

259

BOA, Sadaret Divanı Hümayun Mühimme Kalemi (A.DVN.MHM), no. 10/89-2; Candan

Badem, Aynı Makale, s. 69.

Namık Paşa’ya verilen gizli talimatnamenin maddeleri şunlardı:

“Kendisine verilen ruhsat iktizâsınca hariçten alınacak beş bin kese akçenin sûret-i tedârik ve celbi

hakkından mevad-ı lazime diğer ta’limat-ı mufassalada beyân olunmuş olub onun ahkâmına tatbîkken

tesviye-i maslahata sarf-ı himmet olunacağı misullü i’tası icâb eden güzeştenin dahi bir ehven

sûretle karalaştırılması lâzımeden olduğuna ve mukaddema Paris’ten alınan haberlere nazaran

nihâyet sene de dört-dört buçuk kuruş güzeşte ile mebaliğ alınabileceği me’mul bulunduğuna

binâenhin-i mukavelede karalaştırılacak güzeştenin bu miktarı tecâvüz etmemesine ziyâdesiyle ikdam

ü gayret olunub mümkün olmadığı halde nihayetü’n-nihâye altıya kadar me’zun olunacaklardır.

Bu husus-i nazikin şayan-ı dikkat olan bir yeri dahi alınacak mebâliğin te’diyesi zamanında ta’yini

sûrteti olub çünkü bunun emr-i tesviyesi bir müdded-i tavileye rabt olunur ise uzun uzadıya deyn-i

bâri altında kalınacağından mümkün olduğu mertebe sa’y ve himmet olunarak ta’yin olunacak

müdded-i te’diyenin on sene olmasına ve olmadığı sûrette nihâyet on beş seneye karalaştırılmasına

çalışılacaktır.

Rivâyet ve tahkik olunduğuna göre Avrupa’da bu makule teâti olunan meblağların senevî güzeştesi

nihâyet yüzde altı olarak ondan ziyâdeye olmayub fakat ahval-i ihtiyaciyede güzeştenin zammı yerine

alınacak akçeyi tamamı tamamına verilmeyub iskonta ta’biriyle mesela yüz kuruşa mukabil doksan

kuruş verilmek ve yahud yüz kuruş verilib prim ta’biriyle yüz on kuruşa sened alınmak usul-ı

mesbukaları iktizâsından olmasıyla eğerce Paşa-i müşârün-ileyhe… zâtiyesi iktizasınca olunan

ta’limat-ı şifâhiye vecihle sipariş olunan akçeyi tamamı tamamına olmağa âli derece cidd ü sa’y

edeceği me’mul ise de şâyet ahvâl-i mücbire-i zâmaniye icâbına akçe verecek bankerler tarafına bir

nev’i teklîf vuku’ bulur ise maslâhat gecikmemek için nihâyet yüzde beşe kadar noksan olunmasına

bi’z-zarure me’zun olacakdır: BOA, A.DVN.MHM, no. 10/89-2 (6 Kasım 1853).

260 26 Ekim 1853 tarihinde Halil Bey’e 15.000 ve Fahreddin Bey’e 10.000 kuruş harcırah verilmiştir:

BOA, İ.HR, no. 103/5028; A.AMD, no. 49/98.

135

1853 tarihinde Mabey-i Hümayuna gelip Padişaha huzuruna çıkmış, bir gün sonra 5

Kasım günü Fransa posta vapuru ile Paris’e hareket etmişti.261

Bu arada Namık Paşa’ya 31 Ekim 1853 tarihi itibariyle 60.000 kuruş aylık

tahsis edilmiştir. Fakat Paşa bu parayı az bulmuştur. Paşa, Paris’e ulaştıktan sonra bir

ay beklemesi gerekeceğini ve verilen bu ücreti Paris’e giderken vapur ve arabaya

harcanacağını geriye fazla bir şey kalmayacağını belirtmiştir. Durum Babıali’de

değerlendirilmiş ve Avrupa’nın pahalı olması ve zikir edilen 60.000 kuruşun ancak

11 bin Franka karşılık geleceği anlaşılmıştı.262

Durum Meclis-i Vala’da ele alınmış,

Paşa haklı bulunmuş ve kaleme alınan mazbata Padişah sunulmak için takdim

edilmişti.263

Namık Paşa 27 Kasım 1853 tarihinde Paris’e ulaşmıştır. İlk olarak Paris Sefiri

Rıfat Veliüddin Paşa ile görüşmüştür. Ardından sefir ile birlikte Fransa Dışişleri

Bakanı Drouyn De Lhuys’u ziyaret edip bir görüşme yapmıştır. Fransız bakanı

Namık Paşa’ya Osmanlı’nın durumunu sormuştur. Namık Paşa verdiği cevapta

Osmanlı’nın dururmunun kötü olduğunu fakat bunun sadece Osmanlı’ya değil belki

bütün Avrupa’yı etkileyeceğini, Osmanlı’nın asla savaş arzusunda olmadığını,

sorunun Rusya’nın yayılma politikası izlemesinden kaynaklandığını, Osmanlı’nın

Rusya’ya karşı dengeli, kuvveti ve karşı duracak güce sahip olmadığını, Rus

ordusunun Karadeniz’in güney sahillerini tamamen istila ettiğini söylemiştir. Namık

Paşa, Rusya Osmanlı’yı istila ederse sorunu Avrupa’nın devralacağını ifade ederek

Kont Drouyn De Louis’i ikna etmeye çalışmıştı. Bu konuşmalar ardından Namık

Paşa, Fransız bakandan borç sözleşmesinin imzalanması için yardım etmesini ve

bankerler üzerindeki nüfuzunu kullanmasını talep etmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı,

Namık Paşa’nın söylediklerinin pek doğru olduğunu beyan etmişti. Bakan, Namık

261

Namık Paşa maiyetinde memur hariciye hülefasından Mustafa Fahreddin Bey’e 3 Kasım 1853

tarihinde hâceganılık ile birlikte dördüncü rütbeden nişan tevcih edilmiştir: BOA, İ.DH, no. 284/

17858.

262 BOA, İ.MVL, no. 288/11469, Lef 1 (31 Ekim 1853).

263 BOA, İ.MVL, no. 288/11469, Lef 3.

136

Paşa’yı Fransa İmparatoru ile görüştürme söz vermiş ve daha etkili sözleri

İmparatorun bizzat kendisine söylemesini önermişti.264

Paris’te temaslarını sürdüren Namık Paşa başta Rothschild olmak üzere bazı

bankerlerle istikraz meselesini görüşmüştü. Bankerler cevap olarak ortakları ile

görüşüp yedi sekiz günü içinde cevap verebileceklerini söylemişlerdi. Durumu

Babıali’ye aktaran Namık Paşa, bankerlerin Avrupa kabinelerinin barış çabalarının

sonucunu görmek için beklemek isteklerini ifade etmişti. Ayrıca bankerler mevcut

durumda piyasa faiz rayicinin yıllık % 6 ve ihraç fiyatının da % 90 olduğunu öne

sürmüşlerdi. Bu arada Namık Paşa Londra’da bulunan Osmanlı Sefiri Kostaki

Musurus Bey’e de durumu yazarak borç hususunda araştırma yapmasını istemiştir.

Namık Paşa bakan De Lhuys ile görüşmesinden iki gün sonra 9 Aralık

1853’te elçi Veliüddin Paşa beraberinde olduğu halde Tuileries Sarayı’nda bulunan

İmparator III. Napolyon ile resmi bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmeyi Babıali’ye

aktaran Namık Paşa, İmparator’a Dışişleri Bakanı’na söylediği borç konusundaki

sözleri tekrarlamıştı. İmparator, Namık Paşa’nın sözlerini ne onaylamış ne de

reddetmişti.265

İmparator ile görüşmesinden tam bir sonuç alamayan Namık Paşa, elçi Rifat

Veliüddin Paşa ile Aralık 1853 tarihinde tekrar Dışişler Bakanı Drouyn De Lhuys’u

ziyaret etmiştir. Bakan borç arayışlarının ne durumda olduğunu sorduğunda Paşa, şu

ana kadar ufak tefek banker ve simsarlar ile olan temaslarını anlatarak, bunların 80

kuruş verip 100 kuruş talep ettiklerini, % 8-9 faiz istediklerini, borca da pek istekli

olmadıklarını söylemiştir. Paşa, bu borç işinde önceliği Paris’e verdiklerini ancak

başarısız olup Londra’ya gitmiş olsa Paris’te bir şey yapamadı denilerek orada işin

daha da zorlaşacağını belirterek, bu meselenin çözümü için yardım edilmesini talep

etmişti. Bunun üzere Fransa Dışişleri Bakanı, ülkesinde bankerlere paranızı filan

264

Ahmet Lütfi Efendi,Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yay: M. Münir Aktepe), c. IX,

İstanbul 1984, s. 215-216.

265 BOA, HR.MKT, no. 68/2

137

yere verin demeye haklarının olmayacağını söylemiş ve Namık Paşa’ya Fransa

Devleti’nin kefaletini istemeye yetkisinin olup olmadığını sormuştu. Namık Paşa

kesin bir dille Fransız Hükümeti’nin kefaletini istemeye veya doğrudan Fransa

Devleti’nden bir borç istemeye izni olmadığı cevabını vermiştir. Paşa, Fransa ve

İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin dostu ve müttefikleri olarak bu borcu makbul

şartlarda almasına yardım etmeleri gerektiğini sözlerine eklemişti. Bu borç işinin

Rusya’nın entrikaları ve bankerlerin açgözlülüğü yüzünden zorlaştığını ifade etmişti.

Bunun üzerine Drouyn, İmparator III. Napoleon ile konuşup bir çözüm arayacağı

sözünü vermişti.

Nihayet Namık Paşa’nın temasları sonuç verdi ve Fransa İmparatoru devreye

girerek Maliye Bakanı’na borç işine müdahale etmesi talimatını ulaştırdı. Bunun

üzerine Maliye Bakanı Rothschild, Credit Mobilier ve diğer bir grupla daha

konuşarak Osmanlı Devleti ile üç taraflı bir kredi anlaşması imzalamaya teşvik etti.

Bu bankerler borca karşılık teminat olarak Mısır vergisini istemiş iseler de bundan

vazgeçildi. Kredinin ödeme süresinde de anlaşıldı. Fakat faiz oranı ve ihraç fiyatı

üzerinde anlaşma sağlanamadı. Namık Paşa % 5’ten fazla faiz vermezken, Fransa

Maliye Bakanı % 7’lik faizin normal olduğunu söylemişti. Namık Paşa bu son

durumda Sadrazama ve Hariciye Nazırı’na gönderdiği yazılarda durumu aktarmış ve

görüş istemişti. Namık Paşa bu arada boş durmayarak, başka bankerleri de dahil

ederek rekabetin artırmasına ve faizin düşürmesine çalıştı. Namık Paşa’nın

yazılarında kısa sürede sonucu ulaşacağından emin olduğu anlaşılmaktadır. Bu arada

bankerler bir gözü de Viyana’da devam etmekte olan diplomatik görüşmelerdeydi.

Rusya ile savaşsız bir çözüm bulunup bulunmayacağı belli olmadan yükümlülük

altına girmek istememektedirler.266

266

Candan Badem, Aynı Makale, s. 70-71.

138

2- Namık Paşa’nın Londra Temasları

Namık Paşa, Fransa İmparatoru ve Dışişleri Bakan De Lhuys ile görüştükten

sonra Fransa devlerinden istenilen borç temin edemeyeceği anlamıştı. Bu arada 10

Aralık 1853 tarihinde Londra’dan haber gelmiş ve daha kolay borç temin

edilebileceği öğrenilmişti. Namık Paşa bunun üzere Paris’ten ayırıp Londra’ya

gedeceği haberini Babıali’ye bildirdi.267

Gelen izin üzerine Namık Paşa 17 Aralık 1853 Pazar günü Londra’ya

ulaşmıştı. Bu Londra’ya üçüncü gidişi olduğundan İngiltere devlet adamlarının

çoğunu tanımaktaydı. Bu nedenenle Paşa zaman kaybetmeden Londra’da bulunun

Osmanlı Elçisi Musurus Bey ile görüştükten sonra İngiltere Başvekili Lord

Aberdeen, Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ve Maliye Bakanı William Gladstone ile

resmi görüşmelere başladı. Namık Paşa 24 Aralık 1853 tarihinde Babıâli’ye

gönderdiği yazıda bu görüşmelerde kredi meselesinde yardım alabileceği intibaını

edinmediğini belirtiyordu. Paşa Londra’da itibarlı bankerler ile müzakerelerde

bulunulduğunu da yazmıştı.268

Bu arada Namık Paşa Londra’da iken maaşı

artırılmıştır.269

Namık Paşa ve elçi ile birlikte İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un

ikametgâhına gitti. Yapılan resmi mülakat esnasında Namık Paşa bakana

Osmanlı’nın şimdiki durumunu anlatmış ve Fransa’daki görüşmelerde kullandığı

sözleri tekrarlayarak, paraya olan ihtiyacı ifade etmişti. Palmerston, Namık Paşa’nın

fikirlerine katıldığını söylemiş, ancak Başvekil Lord Aberdeen ve Maliye Bakanı

William Gladstone’un bu duruma muhalif olduklarını söylemiştir. Hatta bundan

dolay istifa etmeksizin hastalık bahanesiyle evine çekildiğini ifade etmişti. Namık

Paşa bu konu hakkında yıllar sonra 1883 senesinde bir Fransız gazeteciye verdiği

demeçte görüşme esnasında Lord Aberdeen’in yüksek sesle şu ifadeleri kullandığını

267

BOA, A.AMD, no. 50/46.

268 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef,1.

269 BOA, HR.MKT, no. 72/1, Lef 1; HR.MKT, no. 74/30; HR.MKT, no. 76/21.

139

iafe etmişti: “Nasıl? Devlet-i Aliye’nin te’min-i selâmeti için askerimizi ve paramızı

fedâ etmemizi mi istiyorsunuz? Eğer merâmınız bu ise o halde memleketimizin

işlerini pek garip bir tarzda idâre etmiş olacağız”. Bu sözler üzerine Namık Paşa da

“lâkin askerinizi ve paranızı fedâ ederseniz ihtimâl bizden ziyâde İngiltere menâfi’ini

muhafâzadan feda etmiş olacaksınız” cevabını vermişti. Namık Paşa bu olaydan yılar

sonra 1892 yılında kaleme aldığı bir raporunda Lord Aberdeen ile görüşmesi

sırasında kendisine karşı kaba bir üslup kullanıldığını, İngiltere’nin Osmanlı Devleti

için parasını harcamayacağını ve beraber kan dökülmeyeceğini ifade etmişti.270

Osmanlı Devleti’ne kredi sağlanması hususunda İngiltere’de tartışmalar

yaşanmaktaydı. Şöyle ki İngiltere Kraliyet ailesinden olan Prens Albert ve o zamanki

meclis üyeleri Osmanlı ile ilişkilerde politik menfaatler dikkate alınarak borç

verilmesi durumunda İngiltere halkına bir bahane ve sebep bulunması gerektiği

fikrindeydiler. Bu tartışmalar sürerken Namık Paşa ise Lord Palmestron ile

görüşmüştü. Lord Palmestron Namık Paşa’ya Fransa, Osmanlı, Rusya tarafından

murahhaslar tayiniyle barış için yol aramak içeriğinde bir görüşme teklif etmiştir.

Ayrıca Rusya’nın Osmanlı topraklarına saldırıda bulunması durumunda İngiliz

Donanması’nın Karadeniz’e gireceğini Namık Paşa’ya bildirmişti.271

Temaslarını sürdüren Namık Paşa, kraliçe ve Parlamento’nun bazı etkili bazı

üyeleri ile de görüşmeler yapmıştır. Namık Paşa 1854 Ocak ayında İngiltere kraliçesi

tarafından kabul edilmişti. Görüşme esnasında askeri yardım kapsamında

Karadeniz’e asker gönderileceği ve Baltık Denizi için de ayrıca teşebbüste

bulunulacağı Namık Paşa’ya belirtilmişti. Namık Paşa, Babıali’ye bu görüşmeyi

aktardığı yazısında, İngiltere Parlamentosu açılış günü kraliçe ile birlikte

Parlamentoya giderken kendisine halk tarafından hiçbir zamanda görülmemiş şekilde

sevgi ve hürmet gösterildiğini bildirmişti. Bu arada İngiltere ve Fransa teklif etiği

270

Ahmet Lütfi Efendi, Aynı Eser, c. IX, s. 216-217. Candan Badem, Aynı Makale, s. 71-72.

271 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef 1.

140

barışı Rusya kabul etmemiş bunun üzere Petersburg’daki İngiltere ve Fransa

elçilerinin ülkelerine dönmeleri için emir gönderilmişti.272

Namık Paşa İngiliz vekillerin kredi konusundaki fikirlerini, Lord Palmestron

ile görüşmesini, Rusya’nın Eflak-Boğdan ve Sırbistan’a müdahalesinin İngiltere ve

Fransa’daki yansımalarını ve Fransız ve İngiliz donanmalarının Karadeniz’e

hareketleri hakkında Babıâli’ye 1853 Aralık tarihli ayrıntılı bir rapor göndermiştir.273

Bir başka yazısında, İngiltere ve Fransa’nın Avusturya ve Prusya’yı Rusya’ya karşı

ittifaka çekmek için mektuplar gönderdiklerini ve Prusya’nın buna olumlu

yaklaştığını aktarmaktaydı.274

Bu esnada Paris, Londra ve Viyana’da bulunan

Osmanlı elçilikleri tarafından Kırım meselesindeki gelişmeler ve Namık Paşa’nın

temaslarını merkeze iletiyorlardı.275

Namık Paşa bir taraftan da kredi temini için bankerlerle görüşmeler

yapıyordu. Ancak istenilen parayı temin edecek ve Paşa’ya verilen talimatta

belirlenen fiyat aralığını kabul edecek bir banker bulunamamıştı. Borç alma

meselesinde İngiltere piyasasının kuralları işletilmek isteniyordu. Buna göre borç

miktarı bir banker eliyle toplanacak, sonra bu para bankerler arasında alınıp satılacak

yani işletilecekti. Oluşturulan kambiyo senetlerinin kâr ve zararı Osmanlı Devleti’ne

ait olacaktı. Bankerler bu sentlerin alış ve satışlarında yaptıkları aracılıktan komisyon

almak istemekteydiler. Ancak bankerler yeterli para temin edilemez ise kendi

kasalarından tamamlamayı garanti etmemekteydiler. Namık Paşa Osmanlı için

272

BOA, A.AMD, no. 50/89, Lef 1, 2.

273 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef 2 . A.AMD, no. 50/49.

274 BOA, A.AMD, no. 50/60; A.AMD, no. 50/89.

275 Paris Sefiri Veliüddin Paşa, Mart 1854 tarihli yazısında Fransa Hariciye Bakanı ile görüştüğünü

belirtiliyordu. Bakan bu görüşmede, ihtiyaç olunca Karadeniz’e İngiliz ve Fransız donanmalarının

gönderileceğini, orada barınabilecek bir liman bulunup bulmadığını ve oradaki Osmanlı ordusu

istihkamları ile harp levazımlarının durumunu sormuştu (BOA, A.AMD 50/74; A. AMD 50/60). Paris

Elçisinin bu konudaki diğer yazıları için bkz. BOA, A.AMD, no. 50/89 .

141

karmaşık bu piyasa sistemine girmeyip Banker Rothschild ile Londra’da tekrar

görüştü. Ancak Rothschild fahiş oranda faiz istedi (Şubat 1854).

Namık Paşa bu durumda tekrar İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ve

İçişleri Bakanı Lord Clarendon ile görüşme yaparak gelinen durumu aktarmıştı.

Bakanlar Paşa’ya “size akçenin lüzumu var, bahasına bakma ve ta’limatı arama.

Hemen akçeyi alıp bir ayak evvel gitmeye bak” demişlerdi. Namık Paşa verdiği

cevapta ise zikir edilen fiyatların çok fahiş olduğunu ve bu fiyata para teminine

yetkisi olmadığını ve izinli olsa bile böyle bir oran ile borçlanma yapıp devleti zarara

sokamayacağını söylemişti.276

Namık paşa’nın bu tavrı üzereine Lord Palmerston, ekonomi ve piyasa

hususunda bilgi sahibi olan Hindistan Bakanı Sir Charles Wood’un bu işle

ilgilenmesini uygun buldu. Palmerston, Sir Charles’e 19 Şubat 1854 tarihinde yazı

yollayarak gayriresmi olmak üzere yardımda bulunmasını ve Namık Paşa ile

görüşmesini istedi. Ancak bu görüşme gerçekleşemedi. Gelinen noktada Namık Paşa

kendisine verilen talimattaki fiyat üzerinden Londra’da para bulmanın imkânsız

olduğunu anladı. Durumu Babıâli’ye bildirdi ve yeni talimat gönderilip yetkileri

artırılmadığı takdirde Londra’da boşuna durmak yerine İstanbul’a dönme iznini istedi

(21 Şubat 1854).277

Tam bu esnada Banker Rothschild, 25 Şubat 1854 tarihinde Babıâli’ye

gönderdiği mektupta Namık Paşa ile Paris ve Londra’da yaptığı görüşmeler hakkında

bilgi vermiş ve Namık Paşa’ya yeni bir talimat yollanmasını tavsiye etmişti.

Rothschild, Avrupa’daki ekonomik ve politik şartlarda Paşa’ya verilen talimattaki

teklife uygun borç bulmanın mümkün olmadığını söylemekteydi. Rothschil bu

fikirlerini Namık Paşa ve Paris Sefirine de bildirmişti. Banker, yaşanan gecikmenin

276

BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 4.

277 BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 4,5.

142

Osmanlı’nın zararına olduğunu, bunun bir an önce giderilmesi için Namık Paşa’ya

yetki artıran talimat yollanması gerektiğini yazmaktaydı.278

Bu arada İstanbul’daki İngiltere Elçisi Stratford de Redcliffe ile İngiltere

Dışişleri Bakanı Lord Clarendon arasındaki yazışmalar her ikisinin de Namık

Paşa’nın gerçekçi olmayan şartlarda ısrar etmesi yüzünden borç temin edemediği

düşüncesinde olduklarını göstermektedir. Lord Clarendon 13 Mart 1854 tarihinde

yazdığı mektubunda “Sıradan yeteneklere veya deneyime sahip her adam çoktan

parayı almıştı, fakat o tıpkı İngiltere’nin barış zamanında alabileceği bir borç ile

aynı koşullarda bir borç anlaşması yapmak istedi” diyordu. 279

Namık Paşa’nın borç temini hususundaki yazılarını ve son durumu görüşmek

üzere İstanbul’da Meclis-i Meşveret toplandı (Mart 1854). İstikraz meselesi üzerinde

müzakere edildi ve faiz oranları tartışıldı. Mecliste Banker Rothschild’un teklifi,

Lord Parmestron ve Lord Clarendon görüşmeleri, Hindistan Bakanı Sir Charles

Wood’un Osmanlı Devleti’ne lazım olan paranın böyle bir zamanda fedakârlık

yapılmadıkça almasının mümkün olamayacağı sözleri de ele alındı. Meclis sonunda

maliyetine bakılmadan bir an önce paranın alınması yönünde görüş bildirdi.280

Bu arada Rothschild tarafından Hariciye Nezareti’ne gönderilen mektubun

tercümesi söz konusu mecliste ayrıca okunmuş ve mütalaa edilmişti. Yapılan

değerlendirmede bu paranın Namık Paşa’ya verilecek ikinci bir talimatla temini

mümkün olabilseydi bunun yararlı olacağı, fakat mektupta yazılı maddelere göre

anlaşmanın mümkün olmayacağı, ancak parasız da hiçbir iş görülemeyeceğinden, bu

şartları kabul edilmesinden başka çare olmadığı vurgulanmıştı. Hazinenin idaresinde

yaşanan zorluk ve sorunlar yanında, savaş halinde olan ordunun ihtiyaçlarının

278

Rothschild tarafından 25 Şubat 1854 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezaretine yazılan tahriratın

ayrıntısı için kkz. BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 2; Hariciye Tercüme Odası (HR.TO), no.

418/222.

279 Candan Badem, Aynı Makale, s. 72.

280 BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 5,7; A.AMD, no. 50/96, Lef 1.

143

zamanında giderilebilmesi temin edilecek para ile mümkün olabilecekti. Meclis

üyeleri Namık Paşa’nın talimatının biraz daha genişletilmesinden başka çare

bulunmadığını, biraz daha fedakârlık edilerek gereken paranın bir an evvel

alınmasını tavsiye ediyorlardı. Bütün müzakereler Sultan Abdülmecid’e sunulmuş ve

23 Mart 1854 tarihli irade ile de onaylanmıştı.281

Meşveret Meclisi kararları onaylandıktan sonra Namık Paşa’ya verilecek yeni

talimatnamenin hazırlığına başlanmıştır. Bu maksatla 10 Mart 1854 tarihinde

Seraskerin evinde toplanan mecliste vükela arasında durum müzakere edilerek yeni

şartlar belirlenmiştir. Talimatla birlikte Namık Paşa’ya yardımcı olmak üzere bir de

memurun gönderilmesi kararlaştırılmıştır.282

Avrupa’dan borç temini hususunda Namık Paşa’ya gönderilen yeni talimatta

şu hususlara yer verilmekteydi:283

Birinci maddede, tanınmış bankerler Osmanlıya

Fransız Frank’ı olarak 100 milyon borç verileceği belirtiliyordu. İkinci maddede,

para temin edilecek bankerlerin bahsi geçen meblağın 10 milyon Frankını kontrat

Paris’te onaylandığında vereceği kaydedilmekteydi. Kalan miktar on ay taksitle ya

para ya da külçe altın ve gümüş olmak üzere verilecekti. Zikir edilen meblağın, nakit

veya külçe, nakliye masrafları Osmanlı hazinesine ait olacaktı. Bankerler eğer

ödemeleri zamanından önce yapmak isterler ise bu mümkün olabilecekti. Üçüncü

maddede, 100 milyon Franktan ibaret olan bu borcun faizi açıklanmıştı. Para Fransız

Frankı olarak 25 senede ödenecekti. Bu oran zamanla değişmeyecekti. Ödenecek

toplam miktar 12 milyon Frank olacaktı. Para her altı ayda bir Londra ve Paris

bankaları aracılığı ile makbuz karşılığı olacaktı. Dördüncü maddede, bu borç alımı

nedeniyle aracı bankerlere Babıâli tarafından % 2 iki komisyon tahsis edilmişti.

Bankerler bu komisyonu bahsi geçen 100 milyon meblağ Osmanlı hazinesine taksit

olarak ödedikçe alabileceklerdi. Beşinci maddede bu borç muamelelerinin

yürütülmesinde Bankerlerin vekil tayin ettikleri Mösyö Pier Dorat’a yetkili olacaktı.

281

BOA, İ.HR , no. 332/21357, Lef 7; A.AMD, no. 50/96 lef 2.

282 BOA, İ.DH, no. 291/18314; A.AMD, no. 50/96, Lef 2,3.

283 BOA, İ.DH, no. 1288/10316, Lef 1.

144

Bu şahsa da Osmanlı Hükümeti % 1 komisyon verecekti. Altıncı maddede

İstanbul’da bir Banka açılışı hususu ele alınmaktaydı. Öncelikle bu son kontratın

Paris’te tasdik edilmesiyle Osmanlı Hükümeti adına borç almak ruhsatına sahip

Mösyö Teroda Şool adlı bankerin yetkileri iptal edilecekti. Osmanlı Devleti bu

borcu erken ödemek isterse meblağ 10 milyon Fank’a indirilecekti.

Bu talimat Osmanlı Hariciye Nezareti tarafından uygun bir lisanla

İstanbul’daki İngiltere ve Fransa elçilikleri ile Paris ve Londra’da bulunan Osmanlı

sefaretlerine bildirildi. Bu durumda Namık Paşa’ya başka memur gönderilmesine de

ihtiyaç kalmamıştı. Fakat yeni talimatla birlikte Namık Paşa’nın banker ile tekrar

müzakere yapması ve belirlenen ödeme sentlerinn hemen hazırlaması istenmişti. Bu

arada alınacak borç için karşılık gösterilmesi gerektiğinden Namık Paşa’ya önce

Mısır ve bazı adaların gelirlerini göstermesi talimatı verilmesi düşünülmüştü. Fakat

bundan vazgeçilerek Beriyetüşşam ve İzmir gümrüklerinin yeterli olacağı paşaya

bildirilmişti.284

Namık Paşa yeni talimattan sonra hemen görüşmelere başladı. Paşa

Rothschild, Goldsmid ve Palmer gibi bankerlerle yapılan müzakerelerde elinden

geldiğince talimata uygun hareket ediyordu. Nihayet Namık Paşa Rothschild’u

tercih etti ve bu kararı Babıali’ye bildirdi. Rothschild ile yapılacak borç mukavelesi

gereğince % 6 faiz ve % 85 ihraç fiyatı üzerine % 2 de komisyon kabul edilmişti.

Para 15 taksit olmak üzere Londra’da teslim edilecekti. Taraflar mukaveleyi 23 Mart

1854’te onayladı. Anlaşmaya göre Rothschild borç senetlerini Londra ve Paris’te

halka arz ederek dört ay içerisinde net 2,3 milyon Sterlin toplayacaktı285

. Ancak bu

miktarı toplamayı kesin olarak garanti etmiyordu. Bu esnada ortaelçi Musurus da

Hariciye Nazırı Reşid Paşa’ya yine 23 Mart 1854 tarihli bir mektup göndererek

anlaşma hakkında bilgi vermişti. Musurus, bu anlaşmanın koşullarının 1852’de

yapılıp iptal edilen borç anlaşmasına benzediğini, ancak şartların ondan daha iyi

olduğunu, çünkü o zaman ödeme süresi 23 yıl iken şimdikinin 15 yıl olduğunu

284

BOA, İ.DH, no. 1288/101361 lef 2.

285 BOA, İ.HR, no. 107/5283; İ.HR, no. 107/5272 lef 1,2.

145

yazıyordu. Musurus, birkaç ay önce yapılabilmiş olsaydı anlaşmanın daha iyi

olabileceğini, fakat mevcut koşullarda yine de iyi olduğunu belirtiyordu.

Bu borç anlaşmasını olumsuz etkileyen gelişme 28 Mart 1854’te İngiltere ve

Fransa’nın Rusya’ya savaş ilan etmesi oldu. Bu ülkelerde mali piyasalar alt üst

olmuştu. Ertesi gün Rothschild telaşla Namık Paşa’nın yanına gelerek bütün

tahvillerin fiyatının düştüğünü ve bu koşullarda istenen parayı toplamanın mümkün

olamayacağını bildirdi. Rothschild telaşında haklıydı. Londra’da piyasaya sürülmüş

olan Osmanlı tahvillerine o sırada ancak 1,1 milyon Sterlinlik bir talep gelmişti.

Paris’teki miktar ise belli değildi. Yatırımcıların Osmanlı tahvillerine karşı ilgisiz

tavrında 1852 yılındaki yarım kalan borçlanma girişiminin de etkisi vardı. Nitekim

İngiliz The Times gazetesinde daha 23 Mart’ta çıkan bir yazıda, kredinin önündeki en

büyük engel olarak Osmanlı Hükümeti’nin daha önceki güven vermeyen tavırları

gösterilmişti. 286

Ortaelçi Kostaki Musurus Bey Reşid Paşa’ya yazdığı 3 Nisan 1854 tarihli bir

başka mektubunda İngiltere Hükümeti’nden istenen 10 milyon Franklık avansın

alınamayışını İngiltere Parlamentosu’nun onay vermemesi olarak izah etmişti.

Parlamento’nun onayı olmadan hiç bir para yardımı yapılamamaktaydı. İngiliz

vekillerin Osmanlı borcu için kefalet sorununu bahane yapmışlardı. Bu durumda

Osmanlı Devleti Avrupa’da borç temini için yabancı devletlerin kefaletine müracaat

etmeye mecbur kalacaktı. Fakat bu kefalet kabul edilmez ise Osmanlı’nın itibarı

Yunan Hükümeti’nin olduğu gibi devletler arasında düşmüş olacaktı.

Bu esnada Paris’te bulunan Rothschild’in oğlu Londra’ya gelerek Paris’te

halka arz edilen tahvillere kimsenin itibar etmediğini söylemişti. Londra’da zaten

güvenilir sermaye sahipleri Osmanlı hissesi almamıştı. Bu durumda İngiltere ve

Fransa devletlerinin kefaleti olmadıkça borcun gerçekleşmesi zor görünüyordu.

Namık Paşa ise böyle bir kefaet talebi için yetkili değildi. Paşa yine Lord

Clarendon’la görüşerek özellikle hükümetten istenen 10 milyon Frank avansın

286

Candan Badem, Aynı Makale, s.72-73.

146

göndermesi hususunda yardım istedi. Panın bu talebine Lord Clarendon şu cevabı

verdi: “İstikrazı bunca vakit süründürüp yapmadınız ve şimdi dahi pek pahalı

yaptığınızdan kimse rağbet edip almadı. Şimdi biz muhârib olduğumuz ecilden bunca

masarif-i lâ-yuhsâya duçâr olub halkın vergisini artırdık ve siz akçeyi bunca nâ-beca

mahallere sarf-ı itlaf ediyorsunuz. Şimdi biz halktan vergi alıp da size para vermek

veyahut kefâlet etmek gibi şeyleri Parlamentoya arz edecek olsak bir vechile kabul

etmezler ve diyecekleri kelamlara cevap bulup söylemekten âciz kalırız. Bunu

yapmak bize muhaldir. Ne bir akçe verebiliriz ve ne de kefâlet ederiz. Nasıl bilir

iseniz öylece ediniz.” 287

Görüldüğü gibi Lord Clarendon parlamentoyu ve

kamuoyunun tepkisini bahene etmekteydi ve açıkça kefalete yanaşmayacaklarını

bildiriyordu.

Namık Paşa bu cevap üzerine sava nedeniyle mali piyasalarda oluşan

olumsuz durumu hatırlattı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin şiddetle paraya ihtiyacı

olduğunu ve müttefik devletlerin bu konuda da yardım etmeleri gerektiğini söyledi.

Fakat bu girişimlerin hiç bir yararı olmadı.

Namık Paşa ve Kostaki Musurus Bey, Lord Palmerston’un evine gitmişlerdi.

Namık Paşa’nın ifadesine göre Lord Palmerston, Osmanlı Devleti gelirlerinin iyi

toplanamadığını ve gelirlerin lüzumsuz yerlere harcandığını, bu durumu İngiltere

halkının bildiğini, böyle bir ortamda Osmanlı’ya para vermenin veya kefil olmanın

mümkün olamayacağını söyledi.288

Burada Londra’daki Fransız Elçisi beklenmedik bir çıkış yaparak İngiltere

Osmanlı’ya borç verilirse Fransa Devleti’nin kefil olabileceğini bildirdi. Bunun

üzerine yaplan görüşmelerde İngiltere ve Fransa yetkilileri ısrarla Mısır vergisinin

teminat gösterilmesini istediler. Namık Paşa kefalet ve teminat konulanlarına sıcak

bakmadı ve buna yetkisinin olmadığını söyledi. Nihayet Namık Paşa Londra’da ne

287

Candan Badem, Aynı Makale, s.73-74; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 167.

288 Candan Badem, Aynı Makale, s. 74.

147

kadar ikamet ederse etsin bir şey elde edemeyeceğini anlayarak bir çare ümidiyle

Paris’e geçti.289

Namık Paşa, Paris’te Elçi Rifat Veliüddin Paşa ile birlikte tekrar Dışişleri

Bakanı Drouyn De Lhusy ile görüştü. Görüşmede Londra’dan borç temin

edilememesinin sebepleri anlatıldı ve Osmanlı Devleti’nin şiddetle paraya ihtiyacı

olduğu söylendi. Ayrıca bu para sayesinde Osmanlı’nın asker ve mühimmat

sağlayacağı, böylece Fransa ve İngiltere’nin müttefikinin gücünün artacağı söylendi.

Namık Paşa borç konusunda yapılacak bir şey olmadığı takdirde beyhude buralarda

vakit geçirmektense İstanbul’a döneceğini de ifade etti. Bakan De Lhusy, Namık

Paşa’ya borcu Rothschild’in verdiği fiyattan daha yukarısına çekmeye, Mısır

vergisini teminat göstermeye ve nihayet İngiltere ve Fransa’nın kefaletini istemeye

yetkisinin olup olmadığını sordu. Namık Paşa bunun üzerine Rothschild ile zaten

yetkisi dışında bir anlaşma imzalayarak sorumluğu üzerine almış olduğu, yine de

başarılı olamadığını ve % 85 ihraç fiyatının altına inemeyeceğini, % 6 faizin de

üstüne çıkamayacağı söyledii. Mısır vergisi hakkında da bir yetkisi bulunmadığını ve

kefalet konusunun ise İstanbul’da nazırların aklına bile gelmediğini belirtti. Namık

Paşa ve Veliüddin Paşa’nın Fransız bakanı ikinci ziyaretinde De Lhusy, Fransa

Devleti’nin kararını bildirmişti. Buna göre piyasadaki mevcut oran kabul edilir ve

Mısır vergisi teminat gösterilirse hükümeti elinden gelen yardım yapacaktı. Ayrıca

Fransa’nın tek başına kefil olmayacağını ve İngiltere’nin de onayının şart olduğunu

bildirdi.290

Fransız Bakan, 20 Nisan 1854 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezareti’ne bir

yazı yazarak bütün gayretlerine rağmen Namık Paşa’nın borç bulmakta zorlandığını

ve başarısızlık nedeniyle çok üzgün olduğunu ifade etmişti. Fransız Bakan, Namık

Paşa’nın kendisine verilen yeni talimat maddelerine uymak mecburiyetinde

289

BOA, İ.DH, no. 1288/101363, Lef 3.

290 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s 167-168.

148

olduğunu, ancak bu şartlarda para bulamadığını, yaptığı görüşmelerde daha bağımsız

olabilmesi için yeni ve esnek bir talimatın Paşaya verilmesini istedi.291

.

Bu arada Paris Elçisi Veliüddin Paşa da 1854 Mayıs ayı başında Hariciye

Nazırı Reşid Paşa’ya bir yazı gönderdi. Burada Namık Paşa’nın elindeki talimat

dairesinde gerek Londra gerekse Paris’te borç bulamadığını ve Paşa’nın İstanbul’a

dönmek istediğini haber vermişti. Veliüddin Paşa kredi hususunda da görüşlerini

aktarmıştı. Ona göre % 85 ihraç, % 6 faizle ve komisyonla borç temin

edilememesinin hem ekonomik hem de politik sebepleri vardı. Namık Paşa

Londra’dan dönüşünde elindeki talimatı Veliüdin Paşa ile birlikte değerlendirmişti.

Ardından Veliüddin Paşa piyasada araştırma yapmıştı. Elçiye göre borç temin etmek

için iki yol bulunuyordu. İlki Mısır vergisinin teminat olarak gösterilmesi, diğer ise

İngiltere ve Fransa devletlerinin kefilliklerinin sağlanması. Bu iki yoldan hangisi

Babıali tarafından seçilirse Veliüddin Paşa hemen borç temin etmeye teşebbüs

edecekti. Veliüddin Paşa, İstanbul’da bulunan Galatalı bankerlerden Theodore

Baltazzi ve Jacques Alleon’un Paris ve Londra’daki ortakları aracılığıyla entrikalar

çevirdiklerini Rothschild’un kendisine söylediğini de yazısına eklemişti.292

Paris’te de umduğunu bulamayan Namık Paşa 14 Mayıs 1854 tarihinde bir

Fransa vapuru ile İstanbul’a döndü. Dönüşünden 2 gün sonra Sultan Abdülmecid

tarafından sarayda kabul edildi.293

Namık Paşa, Sultan tarafından çok iyi

karşılanmıştı. Bu görüşmede istakraza karşı olan Sultanın borç alınamamasından

memnun olduğunu söylemişti294

Namık Paşa sonraki tarihlerde Vakanüvis Ahmed

Lütfi Efendi’ye verdiği bir yazısında Sultan Abdülmecid ile görüşmesini ve Sultanın

tavrını şu cümlelerle anlatmıştır: “istikrâzın mazarratından bahisle akd etmediğimde

isâbet eylediğimi beyân buyurdular ve müttefikîn asâkirinin hitâm-ı mes’elede

291

BOA, İ.DH, no. 299/18893, Lef 1.

292 BOA, İ.DH, no. 299/18893, Lef 2.

293 BOA, İ.DH, no. 300/1866.

294 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s 172; Candan Badem, Aynı Makale, s 74

149

derhâl çekileceklerine dâir arz ettiğim te’minata kana’atle, başkası olsa istikrâz işine

ehemmiyyet verirdi, halbuki sen benim küçükten beri tanıdığım gibi doğru ve

namuslu bir adam imişsin diye kullarını taltif ettiler. ” 295

Görüldüğü gibi Namık

Paşa borç alımında başarısız olmasına rağmen Padişah tarafından takfdir edilmişti.

F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN 93 HARBİ SÜRECİNDE

DİPLOMATİK FAALİYETLERİ

1- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Ardından Edirne Mütarekesi,

Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’nda Namık Paşa’nın

Diplomatik Faaliyetleri

93 Harbi olarak tarihe geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rusya’nın

Osmanlı üzerindeki baskıları sonucu patlak verdi. Savaştan kısa süre önce

Osmanlı’da çalkantılı bir dönemin ardından Padişah değişikliği olmuş, doğal olarak

devlet idaresinde kısa süreli de olsa kaos ortamı yaşanmıştı. Rusya bundan da

yararlanmak istedi. Aslında Rusya 1856 Paris Antlaşmasından sonra Osmanlı

Devletine karşı takip ettiği Panslavizm siyasetiyle Balkanlar’daki Slav ahali üzerine

faaliyetlerini arttırmıştı. Fransa’nın Almanya karşısında yenilmesinden (1870) sonra

Avrupa dengesinde ortaya çıkan durumdan faydalanan Rusya, 1856 Paris

Antlaşması’nın kendisiyle ilgili hükümlerinden kurtulmayı başardı ve Osmanlı

Devleti’ne karşı daha aktif bir siyaset takip etmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin

tasfiyesi anlamına gelen Doğu Sorunu’nu halletmek üzere desteklediği ve silah

yardımında bulunduğu Balkan milletlerini isyana teşvik etmiştir. Ayrıca Rusya

Babıâli’nin başına yeni gaileler açmak maksadıyla Sırbistan ve Karadağ’ı Osmanlı

Devleti’ne karşı harbe sevk etti. Fakat muharebelerin Osmanlı orduların galibiyetiyle

sonuçlanması üzerine hadiselere diplomatik yollardan bir çözüm bulmak ve Osmanlı

Devleti’ne karşı takip edilecek siyaset tespit için 31 Mart 1877 tarihinde İngiltere,

295

Ahmet Lütfi Efendi, Aynı Eser, c. IX, s. 217.

150

Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı Devleti’nin iştirakiyle

Londra’da bir konferans düzenlendi. Londra protokolün kararları büyük ölçüde Rus

temsilcisinin fikirleri olmasından dolayı Babıâli tarafından reddedildi.296

Bu nedenle Rusya, Balkanlar’da kendi çıkarlarını korumak ve Hıristiyan

toplumların güvenliğini sağlamak üzere harekete geçti, 24 Nisan 1877 tarihinde

Osmanlı devletine karşı savaş ilan etti. Aslında Rusya’nın bu savaş açmaktaki amacı,

Karadeniz’e kayıtsız şartsız egemen olmak bu deniz bir iç deniz yapmak, İstanbul’un

savunma hatlarını ortadan kaldırarak Osmanlı’yı güçsüz ve hareket yeteneğinden

yoksun hale getirmek, onu Rus nüfuzu ve koruculuğu altına almak ve böylece

gelecek bir Avrupa anlaşmazlığında istediği şekilde kolaylıkla İstanbul ve Boğazları

eline geçirmeye en uygun ortamı hazırlamaktı. Bu durumda Rusya’nın savaş kararı

üzerine, Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya ve Avusturya tarafsızlıklarını ilan ettiler.

Bunula beraber İngiltere, Rusya’ya kendi çıkarlarına doğrudan doğruya bir tehlike

gelecek olursa tarafsız kalmayacağını bildirdi ve her ihtimalle karşı da donanmasını

Çanakkale önlerine gönderdi. İstanbul ise ordunun durumunu yakından bilen bazı

komutanların savaşı karşı olmalarına rağmen, hükümet ve çoğunluk savaştan

yanaydı.

93 Harbi, Osmanlı-Rus savaşları gibi Tuna’da ve Doğu Anadolu’da olmak

üzere iki cephede cereyan etti. Rus kuvvetleri arka arkaya gelen savaş zaferleri hızla

güneye doğru ilerlemeye başladılar ve Edirne’yi alıp Çatalca dayandılar. Böylece

Osmanlı ordularının yenilgisi üzerine, Ruslar doğuda Erzurum, batıda da öne ediren

sonra da İstanbul önlerine kadar geldiler.

Bu durum karşısında Osmanlı Devleti, 12 Aralık 1877 savaş durdurmak

üzere, 1856 Paris Antlaşmasında imzası bulunan devletler başvurarak arabuluculuk

yapmaları istedi. Fakat olumlu bir cevap alamadı. Bu defa İngiltere’ye başvurarak

arabuluculuk yapması isteğinde bulundu297

, diğer taraftan Çatalca’da Karadeniz’den

296

Mahir Aydın, “Doksanüç Harbi”, DİA, c. 9, (Ankara 1994), s. 498-499.

297 BOA, Dosya Usulu İradeler Tasnifi (İ.DUİT), no. 142-/50 Lef 1.

151

Marmara’ya kadar uzanan bir savunma hattı kurmaya başladı.298

Bu arada İngiltere

Hükümeti, 3 Ocak 1878 tarihinde aldığı karara uyarak, Osmanlı Devleti’ne mütareke

için doğrudan Rusya’ya başvurmasını tavsiye etti.299

Osmanlı Ordusu cephelerde kahramanca çarpışmasına rağmen, harb

mağlûbiyetle bitti. Özellikle Edirne'nin teslimi ile İstanbul yolu Ruslara tamamen

açılmış oldu. Bundan sonraki Rus ilerleyişi karsısında İstanbul’un bile tehlikeye

düşeceğini gören II. Abdülhamit, 9 Ocak 1878'de mütareke yapılması için Rus

Ordulara başkumandanı Grandük Nikola’ya müracaat etti. Mütareke isteğini telgrafla

bildirdikten sonra300

, bu hususta temaslarda bulunmak üzere murahhas heyeti

belirlendi. Heyette Hariciye Nazırı Server Paşa ve o sırada Hazine-i Hassa Nazırı

olan Müşir Namık Paşa301

; yanlarına da askeri müşavir olarak Ferik Necib Paşa,

Mirliva Osman Paşa ve Kaymakam Agâh Bey'in görevlendirilmesi uygun bulundu.

19 Ocak 1878'de bu heyet Kızanlık’a ulaştığı hâlde, Grandük Nikola, Edirne’nin

tesliminden evvel görüşmeye yanaşmadı. Bu müddet zarfında Sultan Abdülhamid,

Rus Çarına ve arabuluculuk yapması için İngiltere Kraliçesi Victoria’ya müracaat

etti. Rusların Boğazlara hâkim olmasını İngiltere’nin Akdeniz’deki nüfuzu için

tehlikeli gören Kraliçe Victoria, sulh için arabuluculuğu kabul ederek Çar’a müracaat

etti. Bunun üzerine Grandük Nikola sulh esaslarının da imza edilmesi şartıyla

298

Rus ordusu saldırılarına karşı askeri tedbirler alınmış ve asker miktarı iki yüz tabura çıkarılmıştı:

BOA, İ.DUİT, no. 142/50, Lef 4,6,7.

299 Kraliçe Padişaha bir telgraf göndermiştir. Londra’daki Osmanlı sefareti Babıâli’ye gönderdiği

telgrafta İngiliz hükümetinin konu hakkındaki tutumuna dair bilgiler vermektedir: BOA, İ.DUİT,

142/50, Lef 3, 9, 8,12.

300 BOA, İ.DUİT, no. 142-48. Rusya İmparatoru tarafından Padişaha gönderilen telgraf şöyledir:

“Ben dahi zât-ı şâhaneleri gibi sulh ve münasebet-i dostanenin avdetini arzu ederim, lâkin umûm

kumandanların olmuş oldukları evâmir iktizasınca mütâreke kararatını takdirine ta’lik ettikleri şerâiti

Babıâli evvel emirde kabul etmedikçe ta’til-i muhasamata razı olamam…”: BOA, İ.DUİT, no., 142/

50, Lef 2.

301 Hazine-i Hassa nazırları kimi zamanda siyasi meselelerde de bir takım vazifeler üstlenmişlerdir.

Namık Paşa’nın Edirne mütarekesi için seçilmesi bu duruma örnek olarak verilebilir: Arzu Terzi,

Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000, s. 26.

152

mütarekeyi kabul etti. Mütareke teklifinin kabulü görüşmelere Kızanlık’ta başlandı

ve Edirne’nin teslim olması üzerine burada devam edildi.302

Namık Paşa, Rusya temsilcileri ile müzakerelerinden önce Rus

Başkomutanına şu haberi göndermişti: “ Grandük Nikola’ya söyleyiniz, kendisinin

baba ve annesinin pekiyi dostu idim, şimdi ihtiyarladım. Lâkin belimi büken şey

ihtiyarlıktan fazla zavallı vatanımın böyle gaddarca felaketlere uğramasından ve

kendimin de bu acı vazifeyi ifaya mahkûm olduğumu görmekten doğan keder ve

acıdır. Grandük, merhametsizlik etmesin…”.303

Namık Paşa burada diplomaside

edindiği dostluklardan yararlanmak istemiş ise de çok ağır bir mağlubiyet almış

Osmanlı’yı ağır bir mütareke imzalamaktan kurtaramamıştır.

Nihayet 31 Ocak 1878 tarihinde imzalanan Edirne Mütarekesi’ne göre304

düşman kuşatmasına karşı direnen Erzurum Ruslara teslim edilecek, İstanbul

Konferansında belirtilen sınırlardan daha küçük olmamak şartıyla muhtar, milis

teşkilatı olan ve Babıâli’ye vergi veren bir Bulgaristan Emareti kurulacak, Sırbistan,

Karadağ ve Romanya’nın istiklalleri tanınacak, Rusya’ya savaş tazminatı ödenecek

ve Boğazlar üzerinde Ruslara bazı imtiyazlar verilecekti. Ayrıca Bosna-Hersek’in

muhtariyeti ve Rumeli’deki Hıristiyan ahalinin bulunduğu vilayetlerde ıslahat

yapılması kabul edilecekti.305

Barış görüşmeleri Rusların karargâhlarını Ayastefanos(

Yeşilköy)’a nakletmelerinden sonra burada devam etmiştir.306

Görüşmeler

sonucunda 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması imzalandı.307

302

Server Paşa ile Namık Paşa’nın yanında Türkçe ve Fransızcaya hâkim birkaç memur da

görevlendirilmiştir. Namık Paşa bu memuriyeti için harcırah kabul edemeyeceğini söylemiş ise de

gerek Namık Paşa gerek Sever Paşa’ya çok fazla masraf olacağından kendilerine ellişer bin kuruş

verilmiştir: BOA, İ.DUİT, no. 142/48.

303 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 253.

304 BOA, İ.DUİT, no. 142/55.

305 BOA, İ.DUİT, no. 142/ 49, Lef 2, 3.

306 Mehmet Namık Paşa St. Petersburg’a gayr-i resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi Meclis-i Vükelaca

kararlaştırılmıştır: BOA, Yıldız Esas Evrakı (Y.EE), no. 42/94.

153

Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü kötü durum halkın tepkisine yol açtı.

Bundan çekinen ve ayni zamanda devletin yönetimini istediği şekilde ele alabilmek

için durumu uygun gören II. Abdülhamid, 14 Şubat 1878’de Mebuslar Meclisi’ni

kapattı. Diğer taraftan Rusların bu savaşta sağladığı başarı ile elde ettikleri topraklar

ve Edirne Mütarekesinde ve Ayastefanos Antlaşması’nda kabul ettirdikleri koşullar,

bu devleti Avrupa güçler dengesini kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda

düzenleyecek bir üstünlüğe ulaştırdı. Bu durumuyla İstanbul’u da alarak Boğazlara

yerleşme ihtimali, o güne kadar savaşa tarafsız ve kayıtsız kalan başta İngiltere

olmak üzere, Avrupa devletlerini harekete geçirdi.

Ayastefanos ile Osmanlı üzerinde Rus etkisinin artmasından rahatsız olan

İngiltere, 1856 Paris Antlaşması’nın ihlâl edildiği gerekçesiyle antlaşmanın

milletlerarası bir konferansta gözden geçirilmesini istedi. Avusturya ve Almanya’nın

da desteği ile Osmanlı’nın geleceğinin ele alınacağı Berlin Konferansı hazırlıklarına

başlandı. Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Andrassy, İngiltere’nin de desteği ile

Ayastefanos’un bütün maddelerinin gözden geçirilmesi için kongre yapılmasını 6

Mart 1878’de resmî olarak gündeme taşıdı. Rusya bu meseleden dolayı İngiltere ve

Avusturya ile çatışmak istemediği için bu isteği kabul etmek zorunda kaldı.

İngiltere kongre öncesinde diplomatik hamleler yaparak üç devletle gizli

anlaşmalar imzaladı. Bunlardan ilki 30 Mayıs 1878 tarihinde Rusya ile yapıldı ve

kongrede nelerin değişeceği kararlaştırıldı. Buna göre, Bulgaristan’ın sınırları Balkan

Dağları savunma hattına çekilecek, İngiltere, Kars ve Batum ile Baserabya’nın

Rusya’ya verilmesine karşı çıkmayacaktı. İngiltere’nin ikinci hamlesi Osmanlı

Devleti’yle 4 Haziran 1878’de yaptığı saldırmazlık ve ittifak antlaşmaydı.

İstanbul’da yapılan görüşmelerde Osmanlıyı Saffet Paşa, İngiltere’yi ise İstanbul

Büyükelçisi Henry Layard temsil etti. Varılan mutabakata göre İngiltere, Doğu

Akdeniz’in stratejik adası Kıbrıs’ın kendisine bırakılması karşılığında, Rusya’nın

saldırılarında Osmanlı’ya yardım edecekti.

307

Ali İhsan Gencer, “Ayestefanos Antlaşması”, DİA, c. 4, Ankara 1991, s. 225.

154

Osmanlı Devleti önce Kıbrıs’ın İngiltere’ye bırakılmasına soğuk baktı. Fakat

İngilizler gerekirse Kıbrıs’ı işgal etme ve kongrede antlaşma maddelerinin

değiştirilmesine yardım etmeme tehdidinde bulununca geri adım atıldı. Böylece

Osmanlı, Rus tehdidine karşı geleneksel müttefiki İngiltere’ye bir kez daha

güvenmek zorunda kalmış oldu. İngiltere’nin böyle bir destekte bulunmasının gerçek

nedeni, Rusların Akdeniz’e inmesi tehlikesine karşı tedbir almaktı. Sonuçta

İngiltere’nin Kıbrıs teklifi kabul edildi ve 4 Haziran 1878’de adanın geçici olarak bu

ülkeye devrine dair iki maddelik bir antlaşma imzalandı.

Osmanlı’nın kongreden en büyük beklentisi Ayastefanos şartlarının

hafifletilmesiydi. Fakat şartlar umduğu gibi gelişmedi. Kongre Avrupa güçler

dengesinin yeniden gözden geçirilmesi ve Doğu Sorunu’nda yeni bir aşamanın

başlaması anlamı taşımaktaydı. Bu şartlar altında 13 Haziran 1878’de Berlin’de

toplanan kongrede Osmanlı delegasyonu Alman kökenli devlet adamlarından

Mehmed Ali Paşa, eski Nafia Nazırı Karateodori Paşa ve Berlin Elçisi Sadullah

Bey’den oluştu. Tamamıyla Avrupa dengelerinin gözetildiği Berlin Kongresi (20

Haziran-20 Temmuz 1878) sonunda 64 maddelik Berlin Antlaşması imzalandı.308

Berlin Andlaşması’nin 61. maddesinde Babıâli Ermenilere yönelik düzenleme

yapacağını taahhüt ediyordu. Berlin Kongresi biter bitmez İngiltere Babıâli’ye bu

taahhüdünü yerine getirmesi için baskı yapmaya başladı. Sultan II. Abdülhamid

İngiliz baskısından kurtulmak için Rusya ile ilişkleri geliştirme kararı aldı. Bu esnada

308

Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 381; Ali İhsan Gencer, Aynı Madde, s. 225. Berlin Antlaşması’yla,

Arnavutların yoğun olarak bulunduğu Kosova, İşkodra, Manastır ve Yanya vilayetleri Bulgaristan,

Sırbistan ve Karadağ arasında pay edildi. Bunun üzerine Prizren, İpek, Yakova, Gosine, Debre, Ohri

ve Manastır’da yaşayan Arnavutlar durumu kabul etmediklerine dair protesto telgraflarını Avrupalı

devletlerin elçilerine göndermişlerdir. Ayrıca herhangi bir devletin müdahalede bulunması halinde

buna silahla karşılık vereceklerini belirttiler. Bu durum karşısında Sırp, Bulgar ve Yunanlıların

Makedonya bölgesindeki emellerine engel olmak için Arnavutluk’ta ıslahat yapılması ve burada bir

vilayet teşkilatının bir an evvel oluşturularak idarî ıslahatların yapılmasına dair layihalar

hazırlanmıştır: Yakup Ahbab, Üsküp Sancağı’nın İdari ve Sosyo/Ekonomik Yapısı (1876-1911),

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2015, s. 13.

155

İstanbul’daki Rus elçisi Prens Lobanov ile Yıldız Sarayı arasında sıkı bir

münasebetin kurulması da bu yeni siyasetin ikinci bir belirtisi idi. Bu iş için

kuşkusuz tecrübeli ve güvenilir bir devlet adımına ihtiyaç vardı. Sultan bu kritik

görev için Namık Paşa’yı seçti. Tam bu sıralarda Kırım’daki Livadya sarayında

istirahat etmekte olan Çar II. Aleksandr’in Prens Lobanov tarafından ziyaret

edilmesi, Rusya ile Osmanlı arasında bir yaklaşma olacağı zannını artırmıştı. Sultan

II. Abdülhamid’in Namık Paşa’nın Livadya’ya göndermesi bu yoldaki tahminleri

büsbütün kuvvetlendirdi. Esasında Yalta’ya yarım saat mesafede ve yaz mevsimini

geçirmeye en uygun mekan olan Livadya’ya dinlenmek için gelen Rus imparatoruna

padişahın iyi dileklerinin iletilmek üzere elçi gönderilmesi 19. Yüzyıl boyunca,

özellikle II. Abdülhamid’in saltanatı döneminde yoğun bir şekilde takip edilen

diplomatik bir gelenektir. Şüphesiz gönderilen sefirler sadece padişahın selamını

iletmekle kalmıyor, iki ülkeyi alakâdar eden konularda görüş alış verişinde

bulunuyorlardı309

.

Livadya’ya göndenderilmesi kararlaştırılan Namık Paşa’ya verilen talimatın

muhteviyatının gerek Sadırazamdan gerekse Hariciye Nazırından gizlenmiş olması,

bu husustaki şüphelerin daha da çoğalmasına yol açtı. Sultan II. Abdülhamid ile Çar

II. Aleksandr arasında bazı gizli meslelerin görüşüldüğü söylentileri yayıldı.310

Nihayet Rusya İmparatoruna Name-i Hümayun vermek üzere Namık Paşa

Livadya’ya gönderildi.311

Namık Paşa memuriyeti hasebiyle Rusya İmparatoru ile

mülakat edeceği için talimat hazırlanması gerekti. 10 Mart 1879 tarihinde Meclis-i

Vükela toplanarak bir mazbata hazırlandı ve Namık Paşa’ya verildi.312

309

Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mahir Aydın, “Livadya Sefâretleri ve Sefâretnâmeleri”, Belgeler,

XIV/18, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s. 321-357.

310 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar

Türk-Rus İlişkileri (1798-1919), TTK, Ankara 2011, s. 103.

311 Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193.

312 BOA, Yıldız Resmi Maruzat (Y.A.RES), no. 3/20, Lef 1,2,8.

156

20 Mart 1879'da Livadya’ya gönderilen Namık Paşa’nın Rus Çarı’na Osmanlı

Padişahı’nın selamını iletmekten başka bir vazifesi olmadığı anlaşılıyor. Fakat henüz

harpten yeni çıkan iki hükümdar arasındaki bu nezaket olayı Rus-Osmanlı

münasebetlerini şüphe ile takip eden İngiliz hükümet mahfilllerinde bazı kuşkulara

yol açmıştı.313

Namık Paşa’nın Rus İmparatorunun huzurunda okuması için resmi bir nutuk

hazırlanmıştı.314

Ayrıca Padişah tarafından Rusya imparatoruna cevap olarak kaleme

alınan name de Paşa’ya verilmişti315

. Namık Paşa 20 Mayıs 1879 Salı günü

İstanbul’dan hareket etmiş ve Perşembe günü Yalta İskelesi’ne varmıştı. Burada

kendisini karşılayan Lobanov, öğleden sonra İmparator’un kabul edeceğini bildirdi.

Paşa’ya akşam saat yedide İmpataroriçe ile mülakat edeceği; aynı akşam İmparator

ile yemek yiyeceği söylendi. Namık Paşa, Sefir Lobanov ve Rusya Hariciye Nazırı

Vekili ile birlikte imparatorun huzuruna kabul edildi. Ardından Namık Paşa,

Padişahın namesini okudu. İmparator II. Aleksandr, kendisisnin Berlin Antlaşması

hükümlerinin tamamıyla uygulayacağını söylemişti.316

İmparator görüşme esnasında Namık Paşa’ya iki ülke arasındaki ilişkilere ve

Avrupa ahvaline dair şu görüşleri aktarmıştı: “İngilizler ve Avusturyalılar Türkleri

Türklerden ziyade seviyorlar ise de gösterdikleri mu’amelât ma’lum olduğundan

bunlara karışmaktan ise biz kendi işimiz, bilâ-vasıta görsek daha iyidir”. Bunun

üzerine Namık Paşa cevaben; “Buyurduğunuz şey pekâlâ olur ve yapabilir iseniz bu

sizin elinizdedir. Me’muriyet-i mahsûsam olmayarak bir ihtiyar Türk sıfatıyla

diyebilirim ki Romanya, Devlet-i Aliyye mülkünden ayrılıp ma’a-ilâvât hükümet-i

müstakile oldu. Sırbiye ve Karadağ dahi istiklale nâ’il oldular. Avusturyalının

iltizam eylediği meslek ise ma’lumdur. Yunan işinin ne netice hâsıl edeceği

313

Akdes Nimet Kurat, Aynı Eser, s. 104.

314 BOA, HR.TO, no. 497/73, Lef 1.

315 BOA, HR.TO, no. 497/73, Lef 2.

316 BOA, Y.EE, no. 11/22, Lef 1.

157

meçhuldür. Bulgaristan dahi müfrez olduğu ve İngiltere’nin Kıbrıs’a el attığı

muhtaç-ı beyân değildir. Bu haller mevcut olmakla beraber Anadolu’da birçok

zayiât-ı mülkiyemiz olduğu ve muhâcirlerin ise pek acınacak bir halde bulunduğu

meydanda iken bizim için ecnebilere karışma demek nasıl mümkün olabilir ve siz bu

bâbda nasıl bize emniyet ve i’timât verebilirsiniz” demişti. Namık Paşa sözlerine

devam ederek: “Pederiniz zamanında ve cennet-mekân Sultan Mahmud Hân

hazretlerinin tahd-ı saltanatlarında Mısır mes’ele-i ma’lumesinin zuhûruyla

Saltanat-ı Seniyye tarafından vukubulan müraca’ât-ı mahsûsa üzerine Hünkâr

İskelesi’ne on beş bin Rus askeri gönderilmesinden ve ecnebi sefa’ininin Boğaz’dan

men’-i duhûlü pederiniz tarafından iltizâm ile Hünkâr İskelesi Ahidnamesi akd ve

hem-civarlık hasâîsine aid olan mu’âmele-i cemîle-i muhâdenet-kârane tamamıyla

irad olunmasından nâşi beyân-ı mahzuziyet-i seniyye me’muriyetiyle Petersburg’a

gelib zat-ı âlileriyle dahi görüşmüş idim” demişti. Bunun üzerine Rusya İmparatoru

“Evet sizi tanıyorum ve bu ahidnamenin tecdidini ben de arzu ederim” cevap

vermişti.317

Namık Paşa Rusya imparatoru ile mülakattan sonra kendi ikametgâhına

dönmüştür. Paşa üniformasını giyip tekrar akşam yemeği için saraya gelmiş,

yemekten önce İmparatoriçe ile mülakat ve Padişahın selamlarını iletmişti.

Yemekten sonra İmparator, Paşaya padişaha iletmesini istediği bazı tavsiyeler

vermişti. Namık Paşa bu duruma “Pekâlâ, söylerim ama şu haller mevcut iken eğer

devletlerin dostluklarının derecesi ma’lum ise de suya düşen her şeye sarılır mesele-i

meşhurunu irâdla siz politika ve mesleğiniz değiştirmedikçe bizim için ne

yapılabiler” demişti. Bu sözleri tekrar ile “elimizde bir şey kalmadı” mealinde

kullanılan lisana cevaben imparator “ Anadolu sizde kaldı ya “ demişti.

İmparator ile Namık Paşa arasındaki birinci mülakatta Osmanlı Devleti’ne

olan hürmetten bahesdilmiş ve İmparator İstanbul civarına kadar yaklaşarak bir mani

ve engel kamamış iken İstanbul’u almaya teşebbüs bile etmediğini söylemişti. Bunun

üzerine Namık Paşa İmparatora “Ma’lumunuzdur ki payitaht vasat-ı memâlikte

317

BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 1.

158

olmak lazım gelir İstanbul gibi ser-hadd hükmünde bulunan bir payitahtta ne suretle

ikamet müyesser olur” diye cevap vermişti. Namık Paşa bu görüşme bittikten sonra

İmparator ile vedalaşarak oradan ayrılmıştır.318

Namık Paşa’nın 26 Mayıs 1879 tarihinde Babıâli’ye bir yazı göndermiştir.

Yazıda imparator ile yapmış olduğu görüşmelerden edindiği izlenimleri aktarmıştır.

Paşaya göre Ruslar İngiltere ve Avusturya’yı Osmanlı Devleti ile bozuşturup ve

Osmanlı’yı yalnızlaştırmak istemekteydi. Ayrıca yazıda “bizce meçhul olduğu

vecihle Avusturya ve İngiltere devletlerinin hakkımızda olan mu’âmelatından

ziyadece telaş etmekte bulunduğu anlaşılıyor ve onunla beraber evvelki ru’ûnetini

terk ile politikasını bir suret-i mülayimânede bulundurmak efkarında olduğunu ima

ediyor” diye yazmıştı.319

Namık Paşa Livadya’de Rus imparatoru ile yaptığı görüşmeden sonra dönüş

hazırlıklarına başlamış ve kısa bir süre sonra da İstanbul’a ulaşmıştır. İstanbul’a

gelişi ardından Livadya’daki izlenimlerini Sadrazamla paylaşmıştır.320

2- Kıbrıs’ın İngiltere’ye Devri Sürecinde Namık Paşa’nın

Tutumu

İngiltere, Mısır ve Doğu Akdeniz ile XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren

yakından ilgilenmeye başlamıştı. XIX. Yüzyılın başlarında ise İngilizler arasında bu

bölgede stratejik önemi büyük olan Kıbrıs Adası’nı ele geçirme düşüncesi

318

BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 1; Alif Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 282.

319 BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 2.; Namık Paşa’ya imparator tarafından Aleksandr Nişanı verilmiştir:

BOA, HR.TO, no. 291/30; İrade Hariciye Evrakı (İ.HR), no. 280/17261.

320 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, TTK, Ankara 1999, s. 270.

159

belirmişti.321

Ancak bunun uygulama alanına konulması 1877-1878 Osmanlı-Rus

Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni ve kritik durumunda mümkün olmuştur.322

İngiltere, Kıbrıs’ı güç kullanarak değil, diplomasi yoluyla ele gerçekleştirmek

amacındaydı. Bu konuda İngiliz Hükümeti, İstanbul’daki Elçisi Henry Layard’a

gönderdiği 30 Mayıs 1878 tarihli telgrafta Kıbrıs’ın istemesinin bedenlerini ve

koşullarını belirtmişti.323

İngiltere, Rus tehlikesini bahane ederek Kıbrıs’ı askeri,

politika ve ekonomik yönlerden kendisine sağlayacağı yararlar dolaysıyla üs olarak

ele geçirmeye karar vermiş bulunuyordu. Bunların sonucu olarak Hanry Layard 25

Mayıs 1878’de II. Abdülhamid ile Yıldız sarayında görüştü ve Osmanlı Devletine

resmi başvuruyu yaptı. Layard, iki devlet arasında Osmanlı’nın Asya kıtasındaki

topraklarını kapsamak üzere bir savunma antlaşması imzalanmasını önerdi. II.

Abdülhamit böyle bir antlaşmayı devletin geleceği açısından mahzurlu görmekle

birlikte, mevcut şartları düşünerek bu teklife razı oldu. Bunun üzerine Layard ile

Sadrazam ve Hariciye Nazırı Saffet Paşa arasında görüşmeler yapıldı. Layard bu

görüşmelerde, muhtemel bir Rus saldırısına karşı Osmanlı Devleti’ne askeri yardım

yapılabilmesi için Kıbrıs’ın yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasının gerekli olduğunu

ifade etti. Padişah özellikle Anadolu’da ıslahat yapılması konusunu mahzurlu

görüyordu, ancak yapılacak başka bir şey de kalmamıştı. İngiltere, bu görüşmeler

boyunca, tehditkâr ve baskıcı bir tavır takınmıştı. Böylece Kıbrıs sorunu resmen

başlamış oldu.324

321

Kıbrıs’ın Osmanlı topraklarına katılması 9 Eylül 1570 Lefkoşe’nin fethiyle başlamış ve 1 Ağustos

1571 Magosa’nın iltihakıyla tamamlanmıştır. Adanın hukuken Osmanlı hâkimiyetine girmesi ise 7

Mart 1573 tarihli Osmanlı-Venedik Antlaşması ile mümkün olmuş, bu antlaşmayla Venedik Kıbrıs’ı

Osmanlılar’a terketmeyi ve 300.000 duka tazminat ödemeyi kabul etmiştir: Kemal Çiçek, “Kıbrıs”,

DİA, c. 25, (Ankara 2002), s. 374-380.

322 Rifat Uçarol, Aynı Eser, s. 390.

323 Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), s. Berekat Yayınevi, İstanbul 1983,

s. 605-606.

324 Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, s. 44-46.

160

İngiltere’nin yukarıda belirtilen önerileri karşısında II. Abdülhamid elçiye

hemen cevap vermeyerek, derhal Saray’da kurulan küçük bir komisyon tarafından

incelenmesini istedi. İngiliz elçisinin istediği üzere konu ve toplantı çok gizli

tutulmuştu (26 Mayıs). Ardından Elçi Layard, Sadrazam Sadık Paşa ve Hariciye

Nazırı Saffet Paşa toplantı yaparak, bir antlaşma taslağı hazırlamışlar ve Padişaha

sunulmasına karar verilmişlerdi. II. Abdülhamid de bu taslağı uygun buldu. Bunun

üzerine İngiliz elçisi, yapılan görüşme tutanaklarının hemen Sarayda düzenlenerek

imzalanmasını istedi. Ancak II. Abdülhamid yeni de bu teklife kesin cevap vermeden

önce yine konuyu devletin bazı ileri gelenleri ile görüşmek lüzumunu duymuştu.

Bunun için de Sadrazam’a emir vererek Ayandan ve eski vekillerden Mehmed

Namık Paşa ile eski Sadrazamlardan Mehmed Rüşdü Paşa’nın Saraya davet edilip

fikirlerinin öğrenilmesini istedi. Padişahın isteği üzerine Sadrazam Sadık Paşa

meseleyi açmadan önce söyleyeceklerinin gizli tutulacağına dair, yemin teklif

etmiştir. Namık Paşa ve Mehmed Rüştü Paşa ise “Biz yemin etmeyiz, hakkımızda

itimad varsa açıklansın” cevabını vermişler bunun üzere Sadık Paşa konuyu

anlatınca Paşalar “Kıbrıs İngilizlere terk etmek ve Anadolu Hıristiyanları devletin

bölünmesine kendiliğimizden yol açmış oluruz” diyerek, teklifin aleyhinde

bulunmuşlardı. Ancak Sadrazam Sadık Paşa Padişahın arzusu da o merkezdedir

diyerek konuyu kapatmıştır. Namık Paşa “Bizim bildiğimiz böyledir. Artık bundan

ötesini siz daha iyi bilirsiniz” ifadelerini kullanmıştır.325

Bu arada İngiltere Osmanlı Hükümeti üzerindeki baskısını artırmaktaydı.

İngiltere elçisi, Osmanlı Devletini Asya’da Rusya karşısında yalnız bırakacağını,

böylece bir vaziyette ise devletinin de ekonomik çıkarları tehlikeye düşeceğini

bildirmiş ve bölgede güvenliği sağlamak için bir yere yerleşmeye niyetli olduklarını

söylemişti. Durum tekrar Mecliste ele alındı. Sadrazam Saffet Paşa, elçinin bu tehdit

dolu sözlerini toplantısını sürdüren Meclise aktarmıştı. Bu da bazı muhalifler

üzerinde etkili olmuştu. Bununla beraber bazı üyeler fikirlerini savunmakta devam

ettiler. Bunlardan birisi de Mehmed Namık Paşa idi. Paşa İngiltere’nin komplo

325

Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 607-608.

161

kurduğunu ileri sürmekteydi. Buna karşılık Saffet, Ahmet Vefik ve Server Paşalar

Osmanlı hükümetinin İngiltere’ye verdikleri sözü yerine getirmesinde fayda

gördüklerini belirtmişlerdi.326

Sonuçta Layard ile Saffet Paşa arasında, 4 Haziran 1878’de 2 maddeden

oluşan savunma antlaşması imzalandı. Buna göre, Rus saldırısına karşı İngiltere

Osmanlı’yı askeri açıdan savunacaktı. Buna karşılık Osmanlı Devleti de Anadolu

topraklarındaki Hıristiyanlarla ilgili olmak üzere, Avrupalı devletler tarafından

belirlenecek reformları yapmayı ve ayrıca bütün bunların gerçekleşebilmesi için de

Kıbrıs’ın İngiltere’ye devrini kabul edecekti. Böylece Kıbrıs İngiliz hâkimiyetine

geçmiş oluyordu.

Antlaşmayla, Osmanlı Devleti’nin egemenlik ve mülkiyet haklarından

kayıtsız şartsız vazgeçilmiyor, bu haklar vekâleten ve geçici olarak İngiltere’ye

bırakılıyordu. Yani ada, hukuki olarak yine Osmanlı Devleti’nin bir toprağı olmaya

devam edecekti. Nitekim, adada Padişahın ve tebaanın hukukunun korunması ve

arazi, vakıflar ve devlete ödenmesi gereken gelirler gibi konularda ek protokol ve

antlaşmalar imzalandı. 1 Temmuz 1878 tarihli ek antlaşma ile Rusya’nın Doğu

Anadolu’da işgal ettiği yerleri terk etmesi halinde antlaşmanın da sona ereceği ve

Kıbrıs’ın boşaltılacağı belirtiliyordu. 7 Temmuz’da antlaşmaya dair bir ferman

çıkarıldı. İngilizler, Berlin Kongresi oturumlarının sona ermesinden hemen sonra

Kıbrıs’a asker çıkardı. Padişah, antlaşmadan doğabilecek mahzurları önlemek için,

Berlin Antlaşması’nın imzalanmasından iki gün sonra, 15 Temmuz’da “hukuk-ı

şahanesine asla halel gelmemek şartıyla” antlaşmayı tasdik etti. Sultan Abdülhamid,

saltanatı boyunca takip edeceği denge siyasetinin ilk örneklerinden birini burada

uygulamaya çalıştı. Ancak, İngiltere’nin esas amacı Kıbrıs’a tamamen yerleşmek ve

burayı kendi egemenliğine almak olduğundan, kısa bir süre sonra adadaki gelirlere el

326

Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, s.75.

162

koydu ve Namık Paşa’nın uyarılarında belirttiği gibi Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne

karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladı. 327

G- NAMIK PAŞA’NIN ÇAR III. ALEKSANDR’IN TAHTA

ÇIKIŞINI TEBRİK İÇİN FEVKALADE BÜYÜK ELÇİ

SIFATIYLA MOSKOVA’YA MEMURİYETİ

Namık Paşa, devletteki son resmi görevi olan Umur-ı Nafia Komisyonu

Reisliği’ne 1880’de Sultan II. Abdülhamid’in iradesi ile atanmıştı. Bu görevi

sırasında Rusya’da önemli olaylargerçekleşti. Zira Rus Çarı II. Aleksandr, 13 Mart

1881’de Loris-Melikov Anayasası’nı imzaladığı gün, Narodnaya Volya (Halkın

İradesi) adlı bir örgütünün gerçekleştirdiği bombalı suikast sonucu ağır yaralanmış

ve sonra ölmüştü. Yeni Rus Çarı III. Aleksandr oldu. Çar’ın taç giyme merasiminde

Osmanlı Devleti’ni temsilen fevkalede büyükelçi sıfatıyla Namık Paşa’nın

Moskova’ya yollanması kararlaştırıldı.328

Namık Paşa taç giyme töreni için Moskova’ya gitmeden önce merasim

esnasında yapacağı resmi görüşmelere dair Babıâli’den bir talimat hazırlanmasını

talep etti. Paşa, yeni Rus İmparatoru’na verilmek üzere bir Name-i Hümayunun

hazırlanmasını, İmparator ile randevü gerçekleşirse nasıl bir mülakatta bulunacağına

dair bir talimatname verilmesini; merasimde İngiltere Kraliçesi’nin veliahtı,

Danimarka Kralı, İran ve Buhara şahları da buluncağına göre onlarla nasıl bir içerikte

görüşmeler yapacağını, görüşmelerde Padişahın selamlarını iletmesinin gerekip

gerekmediğini; Sırbistan, Karadağ, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan kral ve

prenslerinin törene katılması durumunda onlara karşı nasıl bir tavır takınacağını;

Rumi ve Miladi takvimleri arasındaki farklılık nedeniyle gidiş tarihi hakkında

327

Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 614-615; Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-

İngiliz Anlaşması, s. 81-85.

328 BOA, İ.DH, no. 1295-3/102088, Lef 3, 4.

163

kendisine kesin bir tarih verilmesini; kendisi ile beraberinde gelecek olan memurların

isimlerinin tesbit edilmesini; Moskova’da ikameti esnasında kendisine verilmesi

gereken arabanın şimdiden Petersburg Sefareti kanalıyla hazırlanmasını; kendisi ve

maiyeti memurları için uygun bir miktar harcırah temin edilmesini; törende giymek

üzere ünüformaların hazırlanmasını; İstanbul ile yapılacak olan haberleşme için

telgraf şifresinin oluşturulup verilmesini ve son olarak da Moskova’da kendilerine

mihmandarlık edecek olan kişilere takdim eilecek nişan ve saat gibi hediyerlerin

tespitini talep etmişti.

Bir hayli diplomatik tecrübesi bulunan Namık Paşa’nın bu talepleri Babıâli’de

değerlendirildi. Hariciye Nazırı tarafından tekrar incelenen istekler listesi Padişaha

sunuldu. Namık Paşa’nın talepleri uygun bulundu.329

Paşa’nın Çar’a takdimi için

hemen bir Name-ı Hümayun hazırlandı. Bu namede şu ifadelere yer verildi: 330

“Evsâf-ı mehasin ittisâf-ı İmparatorîleri iktizâsınca ecdâd-ı haşmet-seradleri

tahtına cülûs-ı hükümrânîleri hakkında hayır ve manfa’ate ve beyne’d-devleteyn

teyammunen te’kid eden münâsebat-ı dostluğun te’yîdine bir kefâlet-i kaviyye olub

her hâlde devam-ı ömr-i haşmetleri temenni kılınmakta bulunmuş ve bu def’a bütün

Rusyaluların İmparatorluğu taç-ı haşmet-ibtihacı, zât-ı fehâmet-simat-ı

hükümrânîlerine mazhariyetle mubahî olacağından râsime-i tebrik ve tehnianın

icrâsına nezd-i İmparatorilerine fevkal’âde büyük elçilik unvaniyle Asâkir-i

Şâhânemiz kıdemâ-yı müşirânından ve A’yândan Yâver-i Ekremimiz Namık Paşa

me’mur olmuş olmağla müşârün-ileyhin nâm-ı şâhânemize olarak ifa edeceği

tebrikâtın ve zat-ı fehâmet-simâtlarına olan muhebbet-i mahsûsa ve hürmet-i

kâmilemiz hakkında ibraz eyleyeceği te’minâtın tamâmî-i kabûlü me’mul-ı

hâlisânemiz idüğü beyânıyla, işbu name-i mahsûs vedâd-ı mavsûf-ı hâlisânemiz

tahrîr ve savb-ı mehâsin olub, hükümrânilerine tesyîr olunduğu bimennihi Te’ali

ma’lum-ı haşmet-melzûm vilâkarileri oldukta devâm ve beka-yı asâr-ı

mehâzenetleriyle savb-ı muhibbânemiz, minnetdâr olmak tevkî-i dâşite-i hâlisidir”.

329

BOA, Yıldız Sadaret Resmi Evrak (Y.A.RES), no. 19/40, Lef 5.

330 BOA, Yıldız Sadaret Hususi Evrak (Y.A.HUS), no. 173/58, Lef 4.

164

Namık Paşa’nın Moskova’da yapacağı temaslara dair hazırlanan talimatta ana

hatlarıyla şu hususlara yer verildi. Namık Paşa’ya, fevkalade elçilik memuriyetini

gösteren Çar’a takdim edeceği bir Name-i Hümayu’nun kaleme alındığı, bu nameyi

Çar’a takdiminde resmi konuşma (nutk-ı resmî) yapmayacağı için böyle bir metnin

hazırlanmadığı, ancak gerek olması durumunda hem Name-i Hümayun içereğine

uygun hem de devletlerarası yerleşik kurallara göre konuşmalar yapabileceği

belirtilmekteydi.331

Olağan üstü elçi sıfatını taşıyan Namık Paşa İmparatoriçe ile

görüşme yapması durumunda da resmi konuşmaya gerek olmadığından, İmparator ile

görüşmesindekine benzer ifadeleri kullanabileceği vurgulanmıştı. Namık Paşa taç

giyme merasimi münasebesiyle karşılaşacağı hükümdar ve prenslere Sultan II.

Abdülhamid’in selamını iletecekti. Bu selam iletme esnasında muhatabının

durumuna göre tercih edeceği uygun sözleri Fransızca olarak söyleyecekti. Fakat

Bulgaristan Prensi Osmanlı’ya bağlı bulunduğundan Prensin Namık Paşa’yı ziyaret

etmesi gerekiyordu. Prens böyle bir ziyaret yaparsa Paşa’nın da iadei ziyaret

yapması istenmiştir Bu arada Namık Paşa’nın merasim tarihi hususundaki sorusu

331

Namık Paşa’ya verilen ve Rusya İmparatoru ile mülakatında yapacağı konuşma metninde aşağıdaki

hususlara yer verilmişti:

“Zât-ı hazret-i imparatorileriyle haşmetlü İmparatoriçe hazretlerinin resm-i tetvîclerinde hâzır

bulunmak üzere metbu’-ı mefham ve mu’azam zât-ı şevket-simât hazret-i Padişahî cânab-ı seni’ü’l-

cevânibden me’muriyet-i fevkalâdenin nezd-i haşmetânelerine ta’yin ve i’zam buyrulmak şerefine

mazhar olmuş olduğumdan işbu yevm-i mahsûsda zât-i me’al- simât cenâb-ı melûkânenin tebrikât-ı

samîmiye ve muhâlasât-kâranelerinizin zât-ı imparatorilerinin ve gerek ahd-ı saltanatlarının husûl-ı

sa’âdet ve ikbâllari hakkındaki temenniyât-ı hâlisanelerini beyân ve tebliğ ile kendimi muftahir ve

bahtiyâr addederim. Zât-ı hazret-i Padişahî hak-ı haşmetânelerinde evvelen hürmet-i fâ’ika ve

mevaddet-i kâmilesine da’ir ez-ser-i nev i’ta-yı te’minât-ı senâverîlerini bilhassa me’mur

buyruldukları gibi taraf-ı hükümdârilerinden dahi hissiyât-ı mutakâbile muşâhadesinden

memnundurlar. Bu ise beyne’d-devleteyn teyemmunen mevcut olan münâsebât-ı dostî ve hüsn-i amiz-

şinin bir kat daha te’kid ve teşyîdine medâr olacak bir zaman-ı kavîdir. İşbu me’muriyet-i nazîfeyi i’fa

eylediğim sırada senâvirlerinin tebrikâtını ve zât-i haşmet-ayâtleri hakkında efkâr-fâ’ika-ı ihlâs ve

tekrîmâtını dahi kabul buyrulmalarını rica eder ve nezd-i haşmetânelerinde fevkal’ade büyük elçi

ta’yin buyrulacağımı mutazammin olan name-i hümayun tevdi’ ile kesb-ı fahr eylerim”.: BOA,

Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 3.

165

Hariciye Nezareti aracılığı ile kesinleştirildi. Nezaret taç giyme merasimi tarihini

öğrenmek için 23 Nisan 1883 tarihinde Petersburg’daki Osmanlı sefaretine bir telgraf

göndemişti. Petersburg Sefareti de 24 Nisan 1883 tarihinde Rusya Hükümetine

sormuş, merasimin Miladi olarak 24 Mayıs 1883 olacağı öğrenilmişti. Paşa’nın

yolculuğu esnasında İstanbul’dan Viyana’ya kadar saraya ait iki araba ile Viyana’dan

sonra ise 2 tören arabası ile yola devam edecekti. Namık Paşa fevkalalde elçilik ile

görevlendirildiği için uluslararası diplomasi kuralları gereği Moskova’da kendisine

tahsis edilecek olan mihmandar ve diğer görevlilere saat türünden hediler vermesi

gerekmemekteydi.332

Nihayet bütün hazırlıklar tamamlandı. Namık Paşa, mayietindeki memurlar

birlikte Nisan ortasında Moskava’ya hareket etti.333

Paşa ve elçilik heyeti 8 Mayıs

1883’te Moskava’ya ulaştı.334

Namık Paşa yukarıda belirlenen talimata uygun olarak devleti başarıyla temsil

etti. Çar’ın tahta çıkış merasi ardından İstanbul’a dönen Namık Paşa, aşağıda

görüleceği gibi, vefatına kadar bir süre daha Nafia Komisyonu’ndaki görevini

sürdürmüştür.

332

BOA, Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 2; Y.A.RES, no. 19/40, Lef 3, 8.

333 BOA, Y.A.RES, no. 20/17.

334 BOA, Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 7.

166

İKİNCİ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ GÖREV ve

FAALİYETLERİ

A- NAMIK PAŞA’NIN ASKERLİK MESLEĞİNE GİRİŞİ

VE ALAY REİSLİĞİ GÖREVLERİ

Mehmed Namık Paşa diplomasi sahasında olduğu gibi askeri görevlerinde de

başarı sağladı ve uzun yıllar devlete sadakate hizmet etti. Bu hizmetleri kuşkusuz

onun bürokraside yükselmesini ve kendisine olan güvenin daha da artmasını sağladı.

Namık Paşa askerlik memuriyetine sonradan intisap etti. Paşa,

memuriyetinin ilk yıllarında yani Divan-ı Hümayun Kalemi’nde görevli iken

1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırıp yerine Asakir-i Mansure teşkilatının kuruluşu

esnasında335

askerin talim ve terbiyesi için gerekli talimatnamelerin Fransızca’dan

tercümesiyle görevlendirilmişti. Namık Efendi tercümeleri doğru yapabilmek için

bilfiil piyade ve süvari talimleri tahsil etmişti. Bu tercüme faaliyetleri esnasındaki

gayreti ile işine bağlılığı dikkatlerden kaçmadı ve başarılarla dolu olacak memuriyet

kariyerinde yeni bir başlangıca zemin hazırladı. Nitekim kısa süre sonra kendisi

Serasker Hüsrev Mehmed Paşa’nın bizzat talebiyle Dâire-i Askeriye’ye

naklolundu.336

Özellikle süvari sınıfının talimine önem veren Sultan II. Mahmud

(1808-1839), askeri ıslahatlara tercüme faaliyetleriyle katkı yapan Namık Efendi’yi

takdir ederek, 1827’de binbaşılık ile kaymakamlık arasında bir makam olan Alay

335

Gültekin Yıldız, Aynı Eser, s. 161

336 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

167

Eminliği ile taltif etti.337

Böylece Namık Efendi’nin kalemiyeden askeriyeye geçişi

gerçekleşmiş oluyordu. Namık Efendi, 1828’de rütbesi artırılarak mensup olduğu

Fesli Alay’ın Kaymakamlığına tayin edildi.338

Namık Paşa bu görevi ardından yeni teşekkül eden Üçüncü Hassa Alayı

Miralaylığı’na atandı (1829). Paşa, Hassa Alayı’nın düzenlenmesinde çok gayret

sarfetti. Bunu yaparken harp usulüne ve askeri teşkilata dair Fransızca eserlerden

yararlandı. Hatta alayda bazı erlerin elbise dikmek ve kundura imal etmek usullerini

öğrenmelerini sağladı. Ayrıca alayda bir Cerrahhhane açtı. Paşa kısa sürede bu

alayın sandığında 1.500 kese paranın birikmesini sağlamıştı. Paşa bu sermaye ile

idaresi kendisine bağlı bulunan Beykoz Debbağhanesi’ni genişletmişti.339

Namık Paşa 1832’de Üçüncü ve Dördüncü Hassa Alayları’ndan oluşturulan

İkinci Hassa Alayı Mirlivalığı’na tayin edilmiştir. Ayrıca Piyade Üçüncü Hassa

Alayı gibi Dördüncü Hassa Alayı’nı da oluşturma görevi kendisine verilmiştir. 340

B- NAMIK PAŞA’NIN HARBİYE MEKTEBİ’NİN

KURUŞUNDAKI ROLÜ

Namık Paşa, Alay Reisliği ve Mirlivalık görevleri ardından askeri sahadaki

önemli faaliyetlerinden birine Harbiye Mektebi’nin 1834 yılındaki kuruluşu

sürecinde atandı.

Bilindiği gibi XVI. Yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nin buhran surecinde

askeri sisitemde bozulmalar had safhaya ulaşmıştı. Doğal olarak ordunun bel

kemiğini Yeniçeriler de mevcut bozulmadan etkilendiler. Sisteme müdahale etmek

337

BOA, DH.SAİD, no. 2/115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

338 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.

339 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 192.

340 Şehabeddin Akalın, “Mehmet Namık Paşa”, Tarih Dergisi, s. 128.

168

isteyen yöneticiler ve reformistler bunun bedelini çoğunlukla ağır ödediler. Uzun

mücadeleler sonunda, Sultan II. Mahmud 17 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri

Ocağı’nı ortadan kaldırdı. Vaka-i Hayriye olarak isimlendirilen bu hadise ile klasik

Osmanlı askeri sistemi de tarihe karıştı. II. Mahmut'un bundan sonraki icraatı,

ordunun ıslahı ve güçlendirilmesi yönünde olacaktı. Nitekim Asakir-i Mansure-i

Muhammediye adıyla yeni bir ordu kuruldu. 341

Harbiye’nin bir müessese olarak kelime anlamıyla birlikte ortaya çıkışı ise

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra askeri sahadaki yeni teşkilatlanma sonrası

oldu. Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin kurulması ve bu ordunun subay

ihtiyacını karşılamak üzere Şehzadebaşı’ndaki Acemi Ocağı Kışlası’nda yaşları 15’in

altındaki gençler için bir talimgâh açılması Harbiye’nin başlangıcı sayılabilir. Bazı

müellifler, bu mektebin kuruluşunu 1795’te Mühendishane’de yapılan ıslahata kadar

götürmektedir. Bununla birlikte Harbiye’nin kuruluşu konusunda en önemli teşebbüs

1831’de gerçekleşmiştir. Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi Paşa Selimiye’deki

Mansure askerleri arasından birkaç yüz kişiyi seçerek, bunları bölükler halinde

teşkilatlandırmıştı. Yaşları 19-21 arasında değişen bu askerlere Sıbyan Bölükleri adı

verildi. Bunlara diğer erlerden farklı olarak okuma yazma da öğretiliyordu. Sıbyan

Bölükleri kurulurken Avrupa’daki gibi askeri okulların açılması da düşünülmüştü.342

Bu dönemde Namık Paşa askeri eserlerin tercümesinde görev almaktaydı.

Nitekim Eylül 1827’de subayların askeri eğitim ve savaş taktikleri konusunda

bilgilendirilmesi amacıyla İtalyanca’dan resimli bir eğitim kitabın tercümesi kararı

alınmıştı. Böyle bir kitap Matba-ı Amire’de basıldı ve dağıtıldı. Ayrıca Serasker

Hüsrev Mehmed Paşa, Ermeni asıllı tercümanı Mardiraki Sebastiani’yi askerlikle

ilgili önlemli eserleri tercüme etmekle görevlendirdi. Bu tercüme heyetine Babıâli

341

Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 121-125; Gültekin Yıldız, Aynı Eser, s. 161-162; Hayrullah Gök,

“Kara Harp Okulu’nun Kuruluşu ve İlk Dönemi (1834-1837)”, Cumhuriyet Tarih Araştırmaları

Dergisi (Bahar 2006), s. 1-15; Yüksek Çelik, Aynı Eser, s. 299.

342 Abdulkadir Özcan, “Harbiye”, DİA, c.16, s.115-119.

169

memurlarından olup Fransızca ve İngilizce’ye vakıf bulunan Mehmed Namık

Paşa’nın da katılması uygun ulunmuştur.343

Namık Paşa, Mareşal Maison’un Mısır orduları karşısında alınan yenilgilerin,

ordunun nitelikli subaylarca eğitilmemesinden ve bunun da askeri bir okulun

bulunmayışından kaynaklandığı yönündeki görüşünü II. Mahmud’a aktarınca,

Padişah da konuya sıcak bakmaya başlamıştı. Bu arada Namık Paşa Hüsrev Paşa’nın

icraatlarını da eleştiriyordu. Hatta Hüsrev Paşa’yı kastederek; “O koca … hep

kölelerini ve adamlarını büyük rütbelerle orduya soktu, ordu böyle ma’lumatsız câhil

herifler elinde kaldı, müşârun-ileyhin hakkı vardır” dediği ve gözyaşlarını tutamadığı

rivayet edilmektedir. Sultan II. Mahmud yine de ihtiyatı elden bırakmayan konunun

Serasker Hüsrev Paşa ile müzakere edilmesini istedi. Bunun üzerine yapılan

görüşmede Hüsrev Paşa, aşırı mali külfet gerekçesiyle Namık Paşa’nın önerisine

destek vermedi. Kölelerin subay/talimci sıfatıyla ordunun çeşitli kademelerine

yerleştirmek suretiyle uzun süredir kadrolaşan Hüsrev Paşa’nın bu teklife karşı

çıkması doğaldı. Zira modern akademilerin kurulması halinde alaylıların yerini

mektepliler alacak ve ordudaki mutlak hâkimiyet ve nüfuzu sarsılacaktı.344

Mehmed Namık Paşa “Eğitim görmeyen subayların kendi emrindeki askerleri

terbiye edemeyeceğini” Sultan Mahmud’a bir rapor halinde sundu. Mehmed Hüsrev

Paşa’nın olumsuz tavrına rağmen II. Mahmud, Namık Paşa ile ikinci bir görüşme

yaptı. Namık Paşa’nın da etkisiyle II. Mahmud, subayların iyi yetişmesi için Avrupa

ülkeleri düzeyinde bir Harp Okulu açmanın zorunlu olduğuna ikna olmuştu.

Tartışmalar sürerken, sürecin geri dönmeyeceğini kavrayan Serasker Hüsrev Paşa da

bu fikri benimsedi. Nitekim Sultan II. Mahmud’a yazdığı bir tezkerede Fransa’daki

Ecole Militaire isimli Harp Okulu’na benzer bir askeri kurumun açılmasının ve

Avrupa’dan askeri öğretmen getirmesinin lüzumunu dile getirmişti. Bu okulun

kurulması için en uygun şahıs olarak Namık Paşa ön pana çıkmıştı. Namık Paşa uzun

343

Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lütfi, c. IX , İstanbul 1984, s. 211; Şehabettin Akalın, Aynı

Makale, s.127; Yüksel Çelik, Yüksel Çelik, Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, s. 326.

344 Halil İnalcık, “Koca Hüsrev Paşa”, DİA, c. XIX, (İstanbul 2009), s. 41-45.

170

yıllar Avrupa’da kalmıştı. Ayrıca Hassa Ordusu Miralayı rutbesi bulunuyordu. Bu

arada Nihayet Sultan, Paşa’ya aşırı masrafa kaçmadan Maçka’daki kullanılmayan

barakaların okula dönüştürülmesi emrini verdi. Böylece Mehmed Namık Paşayı

Harbiye Mektebi’ni kurmakla görevlendirdi.345

Namık Paşa bu husustaki

memnuniyetini şu cümlelerle aktarmıştır; “Ol vakte kadar Devlet-i Aliyye-i ebed-

müddedde Mekteb-i Harbiye olmadığından iş bu mektebin teşkîline min-gayr-i

istihkâkin me’mûr buyrularak böyle bir me’mûriyet-i mühimmenin marz-ı âliye

tevfikan hüsn-i husûlü zımnında her bâr kışlada ikamet ve beytutet ile ibrâzına

çalışan sa’y u gayret karin-i takdir-i şehriyâri ile…”. 346

Hazırlıkların tamamlanmasının ardından 1834 yazında Mekteb-i Ulum-ı

Harbiye resmen açıldı. Ayrıca Serasker Hüsrev Paşa’nın müdahalesine meydan

vermemek için, yeni müessese Hassa Müşirliği’ne bağlanarak tamamen Namık

Paşa’nın yetki ve sorumluluğuna tevdi edildi.347

Namık Paşa’ya yardımcı olmak üzere Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi

Paşa tayin edildi.348

Karar ardından ilk olarak Ahmed Fevzi Paşa tarafından

Selimiye’de teşkil edilen Sıbyan Bölükleri, tamiri tamamlanan Maçka Kışlası’na

nakledilerek tedrisata başlandı. Mektep için gerekli olan alet ve edevat ise

Avrupa’dan temin edildi.349

Tamir edilen Maçka Kışlası’na dört yüz kapasiteli büyük

345

Selçuk Akşin Somel, “Gölgede kalmış bir Osmanlı devlet adamı: Şeyhü'l-Vüzerâ Namık Paşa”

Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 62; Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal

Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa. 7, c. II, Haziran 1942, s. 222.

346 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercemesi (1804-1892), Tarih Vesikaları, c. II

(1942), s. 220; Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 300.

347 Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 301.

348 Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379-380.

349 Şehabeddin Akalın, “Mehmet Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c.4, sa.7, 1953, s. 135-136.

171

bir okul,350

bir cami351

, kütüphane,352

hamam,353

hastane354

, eczane, mutfak ve diğer

eklemeler ile bir de yemekhane355

yaptırıldı.356

350

Mektepteki Dershane: Dersane sayısı yedi olup bunlardan en büyüğüne Sınav Odası adı verilir

ki, burası bütün örgencilere verilmesi gereken konular ve genel sınavlar için kullanılır. Bu

dershanenin sekli yuvarlaktır. Derslerde kullanılan masa ve sandalyeler kademe kademe

düzenlenmiştir. Aydınlık saglayan pencereler dershanelerin üst kısmındadır. Çevresi yüz arsın, çapı da

otuz üç küsur arsındır. Burası kademe kademe yükseldikçe genişler. Uygun ve yüksekçe bir yerde

Sultanın oturmasına mahsus bir taht bulunur. Bunun sağında, solunda ve arkasında Nazırlara ait

oturma yerleri de tabaka tabakadır: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.

351 Mektep Cami Şerifi: Sultan Mahfili, kürsü, mihrap ve minberle donatılmıştır. Cami, dış kısmıyla

birlikte 2500 kişiyi alacak büyüklükte olup hususi vakitlerde ve mübarek gecelerde kandil ve

şamdanlarla aydınlatılır. Sadece Cuma ve bayram günleri görev yaptıklarından dolayı vaiz ve hatibin

özel odaları yoktur. Camiye bitişik üç oda ve bir depo bulunur ki, bu odaların birinde Cami Nâzırı ve

yardımcısı, birinde Kur’an okuyanlar ve müezzinler, diğerinde de kayyumlar (bakıcılar) kalırlar.

Depoda ise Camiye ait yağ, mum vs. gibi eşya muhafaza edilir: Kara Harp Okulu Tarihî Arşivi,

Mekteb-i Cedid-i Harbiye-i Şahane’nin idare-i Dâhiliyesi’ne Dair 1253 (1837) Tarihli

Kanunname. (Orijinali el yazması olan bu kanunnamenin Kara Harp Okulu Tarihî Arşivinde bulunan

nüshası, A4 ebadında fotoğraf kâğıdına basılmış mikrofilm baskıdır. Sayfalar numarasızdır. Bu

sebeple dipnotlarda sadece kısımlar (ks) belirtilecektir. Adı geçen Kanunname için çalışmamızın

bundan sonraki bölümlerinde MCHS_DDK. (1253) kısaltması kullanılacaktır).

352 Mektep Kütüphanesi: Geniş ve ışık alan bir mütalâa salonunu iki kitap deposunu, bir

numunehaneyi (örneklerin saklandığı yer) bir laboratuarı, memurlar, yardımcıları ve diğer görevlilerin

kalmaları için yedi odayı içine alan bir binadır. Mütalâa salonunun müştemilatı, uzunluğuna

sıralanmış sabit oturakları ve rahleler ile gene sırayla dizili sabit çekmeceli masalardır. Anahtarı

olmayan bu çekmecelerin her birinde öğrencilerin kullanacakları kalem, kalem açacağı, kâğıt, okka vs.

yazı araçları bulunur. Adı geçen depoların birisinde İslamî eserler, diğerinde de yabancı dilde yazılmış

eserler bulunur. Numunehane’de ise gerek İslam milletlerinin, gerekse başka ülkelerin ateşli ve ateşsiz

silahlarının, askeri birliklerinin şekillerinin kıyafetlerinin, kundak, araba ve tombazlarının örnekleri,

mimarlık, marangozluk ve ölçü aletlerinin örnekleri bulunur. Laboratuarda da, tabii bilimlere ve

kimya laboratuarına ait araç ve gereçler bulunur. Kütüphane, Cuma ve bayram günleri dışında her gün

kısın 4 saat ve yazın 6 saat devamlı olarak açılır. Burada demir sobalar kullanılarak kısın çalışanların

soğuktan korunmaları sağlanır: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.

353 Hamam: Bir yıkanma yeri, üç terleme yeri, bir camekân (soyunma yeri) ve iki odadan meydana

gelir. Yıkanma yeri geniş ışıklı ve kötü kokudan uzak bir yer olup ortasında bir göbek tası, kapısının

172

Böylelikle başlangıçta Ecole Militaire, Mekteb-i Hassa, Asakir-i Hassa-i

Şahane, Mekteb-i Harbiye-i Mansure, Mekteb-i Funun-i Harbiye ve Mekteb-i

Harbiye gibi çeşitli isimlerle anılan Kara Harp Okulu, 1834 tarihinde Beşiktaş

yakınlarında Mekteb-i Ulum-ı Harbiye (Askeri Bilimler Okulu) adıyla kurulmuş

oldu. 357

Eğitime başladıktan sekiz ay sonra II. Mahmud mektebi ziyaret etti.358

Bu

ziyaret, okulun resmen açılış tarihi olarak kabul edildiği gibi adı da Mekteb-i Harbiye

(Harbiye Mektebi) olarak tescil edildi.

iç tarafında çift su haznesi; öteki üç duvarda da mümkün mertebe çok sayıda kurnalar bulunur. Halvet

yerleri yıkanmak için olmayıp koltuk altı ve etek temizliği için kullanılır. Buralara, kimse kimseyi

rahatsız etmemesi için birer nöbetçi konur. Camekân da rutubetten uzak olan aydınlık bir yerdir.

Bunun içinde bir oda bulunur ve hamam karakolu burada yer alır. Adı geçen nöbetçilerden başka,

hamam kapısında da iki nöbetçi bulunur ve bunlar talimat dısı hallerin vuku bulmaması için dikkat ve

ihtimam gösterirler: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.

354 Mektep Hastahanesi: Yüz yatak sığacak genişlikte beş odadan meydana gelir. Odaların birinde

hastahane başhekimi ve yardımcısı; birinde eczacı ve yardımcısı; birinde harcamalardan sorumlu

memur, depocu ve bölük emini; birinde de hizmetçiler otururlar. Eczane içerde ilaçların korunduğu bir

yer olup gerekli ilaçlar orada hazırlanır: MCHS _DDK. (1253), a.g.k., ks. 4

355 Mektep Yemekhanesi: Okulun içinde beş yemekhane bulunur. Üçü koğuş ikisi de özel

yemekhanelerdir. Koğuşların birinde Okul Komutanından binbaşı rütbesine kadar olan subaylarla

maiyetlerindeki kâtipler, birinde memurların önde gelenleri, birinde de dışarıdan gelenler yemek

yerler. Bu üç grubun dışında kalanlar genel yemekhanelerde yemeklerini yerler... Yemekler masalarda

yenir, yemek takımları da küçük odalarda muhafaza edilir... Yemekhanelerde dörder sıra masalar

bulunur. Bu masalar sabit olup etrafında sandalyeler bulunur... Yemekhanelerin her birinin bas

taraflarında birer, yanlarında da beser kapısı bulunur. Kısın ısıtma için demir sobalar bulunur. Bütün

bu yerlerin sorumluluğu hizmet bölüğü yüzbaşısına aittir: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4

356 Hayrullah Gök, Arşiv Belgeleri Işığında Kara Harp Okulu Tarihi (1834-1883), Hacettepe

Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2005, s. 78-81.

357 Hayrullah Gök, Aynı Makale, s. 6.

358 BOA, HAT, no. 492/24137.

173

Okul binası tamamlanınca giriş kapısının üzerine Takvim-i Vekâyi yazı isleri

Müdürü Esat Efendi tarafından şu kitabe yazıldı:359

“ İktizâ-yı ilm ü irfan ile Hakân-ı zamân,

Askerine kıldı tebyîn-i matlâb-ı Harbiyeyi,

Yek kalemde çıktı Es’ad işbu târih-i metîn,

Yaptı Şâh Mahmud-ı Adlî Mekteb-i Harbiyeyi.

Sene 1250”.

Mehmed Namık Paşa’nın kurucusu olduğu Mekteb-i Harbiye’nin en büyük

âmiri Mektep Nazırı idi. Ondan sonra Ders Nazırı geliyordu. Harbiye’nin ilk nazırı

olan Mustafa Mazhar Bey zamanında (1834-1836) okul çağdaş bir eğitim kurumu

özelliklerine sahip değildi. Öğrenciler yeterince eğitim almadan geldikleri için

Harbiye’de ilk, orta ve lise birinci sınıf seviyesinde eğitim yapılıyordu. Dokuz yıl

süreli olan eğitimin ilk sekiz yılına Birinci Mektep, dokuzuncu yılına da İkinci

359

Takvim-i Vekayi, Sene 1251, Sa. 107, s. 2; Mehmed Esad, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i

Hümâyûn (İstanbul Teknik Üniversitesi Tarihçesi), Haz. Sadık Erdem, İstanbul 1986, s.16.

“Yaptı Şah Mahmud-ı Adlî Mekteb-i Harbiye’yi” ibaresinin ebcet hesabına göre hesaplanması

sonucunda 1250 tarihi bulunmaktadır ki, karşılığı miladî 1834’tür. Bu kitabenin hat yazısıyla kaleme

alınmış bir örneği Kara Harp Okulu Müzesi’nde sergilenmektedir.

174

Mektep” deniliyordu. Daha ziyade okuma yazma ve ilmihal derslerinin okutulduğu

birinci okulu başarıyla bitirenler ikinci okulda okumaya hak kazanıyorlardı. Burada

hendese, fizik, astronomi gibi fen dersleriyle askerliğe dair uygulamalı bilgiler

veriliyordu. Okuldan mezun olmanın şartları belirlenmediğinden sınıf geçme yerine

yıl ve bitirilmesi gereken kitaplar esas alınıyordu. Böylece bir kitabı bitiren ikinciye

geçiyor, liyakatini ispat edenler subay olarak okuldan mezun ediliyordu.

Namık Paşa’ya göre öğrencinin başı daima dik olmalıydı. Paşa, Harbiyelilerin

dik yürümeleri farklı olmalarını istiyordu. Bu düşünceden hareketle Namık Paşa

öğrencilerin başlarını dik tutmaları için ceketlerinin yakalarını çok sert bir kumaştan

yaptırttı. Harbiye’de yapılacak esas düzenleme dershanelerle ilgiliydi. Ders

notlarının ve kitapların devamlı olarak rahle üzerinde okunmasının öğrencilerin

vücut sağlığı bakımın uygun olmadığına inanan Namık Paşa rahleyi kaldırtarak

yerine sıra koydurdu. Böylelikle çağdaş bir sınıf ortamı sağlanmış oldu.360

Kuruluşundan iki yıl sonra Mekteb-i Harbiye’yi ziyaret eden Juıla

Pardoe’nun okulun eğitim düzeyi hakkındaki kanaatleri pek de olumlu değildir.

Yoğun uğraşlar sonunda zamanla Fransa’daki Saint Cyr Okulu’na benzer hale

getirilen Mekteb-i Harbiye’nin tabur haline dönüşmesi, ancak 1837’de Selim Satı

Paşa’nın nazırlığı döneminde gerçekleşecektir.361

C- NAMIK PAŞA’NIN TRABLUSGARP ISLAHATINA

MEMURİYETİ

Namık Paşa, Harbiye Mektebi’nin kuruluşu sonrasında önemli bir görevle

taşraya yollandı. Bu görev uluslararası boyutu da bulunan kıritik Trablusgarp

ıslahatıydı. Trablus’ta meydana gelen isyan bastırmak için 1836 yılı Nisan ayında

360

Hayrullah Gök, Aynı Makale, s. 9.

361 Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 301.

175

Kaptanıderya Çengeloğlu Tahir Paşa’nın refakatinde görevlendirildi.362

Bu isyanın

elebaşlarından biri olan Mısratalı Mehmed adlı asi hükümet kuvvetlerini oldukça

uğraştırmıştı. Mesele bir anda uluslararası boyut kazandı. Nitekim 22 Ekim 1836’da

Kaptanıderyadan gelen mektupta İngiltere, Fransa, İspanya ve İtalya konsoloslarının

müdahaleleri nedeniyle karışıklıkların arttığı öğrenilmişti.363

Konsoloslar silah

kullanma yasağını av bahaneleriyle getirdikleri silahlarla asayişi ihlal ediyorlar,

kendi hizmetlerinde bulunan bazı yerel gruplara silah temin ediyorlardı. Namık

Paşa’nın da bulunduğu askeri kuvvet 15 ay uğraştıktan sonra isyanı bastırmaya

muvaffak olmuştur. Bu görev ardından Namık Paşa’nın Bahriye Ferikliği rütbesi,

Redif Asakir-i Mansure-i Şahane Ferikliği’ne tahvil edilmiştir.364

Tahir Paşa ile

Mehmed Namık Paşa 1836 tarihinde Trablusgarp ıslahatına dair kendi görüşlerini

ihtiva eden bir mektup kaleme almıştır. Bu mektupta yukarıda bahsi geçen

hadiselerin ayrıntısına yer verilmektedir. Mektupta kısaca Trablusgarb’da meydana gelen

hadilerin asıl nedeni olarak buradaki görevli olan yabancı konsoloslar gösterilmiştir. Bu gibi

olayların önüne geçilebilmesi için de İngiliz, Fransız, İspanya ve Napoliten konsoloslarının

buradan uzaklaştırılması gerekmetyeydi. Aksi takdirde bu tür hadiselerin yeniden yaşanması

kaçınılmadır.365

Bölgedeki olaylar yatışınca Mehmed Namık Paşa’nın bu sırada görevinden

azledilmiş olan Trablusgrap Valisi Tahir Paşa ile birlikte, 1837 tarihinde İstanbul’a

dönmesi emredilmiştir.366

362

BOA, HAT, no. 1333/51989; Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379.

363 BOA, HAT, no. 1333/51989.

364 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 139.

365 BOA, HAT, no. 1333/51989.

366 BOA, HAT, no. 453/33427.

176

D- NAMIK PAŞA’NIN JANDARMA TEŞKİLATININ

KURULMASINDAKİ GÖRÜŞÜ

Namık Paşa’nın Harbiye Mektebi ve sonra aşağıda ayrıntılı ele alacağımız

Karantina teşkilatının oluşumunda gösterdiği başarı ardından Jandarma teşkilatının

kurulmasında da tercih edildiği dikkati çekmektedir.

Osmanlı Devleti’nde Jandarma teşkilatın kurulması ilk defa 1839 yılında

Tanzimat’ın ilanı sonrası gündeme geldi. Bu konuda Namık Paşa’dan iç güvenliği

konu alan bir rapor hazırlaması talep edilmişti. Paşa da Jandarma Layihası adını

verdiği bir rapor hazırladı. Namık Paşa’nın layihasının Tanzimat dönemi

uygulamalarından olarak devletin bütün kurumlarıyla yenilenme sürecini yaşadığı,

fakat iç güvenliğinin sağlamasında yıllardır karşılaşılan zorlukları mecvut unsurlarla

aşamadığı bir dönemde kaleme alınması ayrıca önem taşımaktadır. O dönem için bu

layihayı yazabilecek en uygun kişinin harici hizmetleri yani sıra Harp Mektebi’nin

kuruluşunda rol alan Namık Paşa olduğunu söyleyebiliriz.

Namık Paşa layihasında Osmanlı Devleti’nde mevcut durumu ortaya

koymuştur. Ona göre vali, mütesellim ve voyvodalar gibi mahalli yöneticilerin

yanında istihdam edilen tüfekci, kırbölükbaşı, sekban ve derbent bekçileri gibi

unsurların nizam altına alınmış halleri, jandarmanın Osmanlı’daki kaşılığıydı.

Mevcut halleriyle bile rahatsızlık kaynağı olan bu unsurların ortadan kaldırması

yerine bunların düzenli kuvvet olarak dönüştürülmesi teklif edilmektedir. 367

Namık Paşa jandırma teşkilatının Osmanlı Devletinde ne şekilde ve nerelerde

kurulabileceği konusundaki tekliflerini sunmuştu. Ona göre Osmanlı jandarması her

eyalette birer bölük süvari ve piyadeden oluşacak şekilde subay ve neferlerinin belirli

vilayetlerde tertip olunmasıyla kurulabilirdi. Paşanın kurulması istediği jandarma bu

haliye büyük ölçüde askeri nitelikli olacaktı. Layihanın sonunda jandarma tabiri

yerine Osmanlı Devletinde kabul görecek uygun isim bulunması konusuna

367

Ahmet Özcan, “Osmanlı Devletinde Jandarma Teşkilatı Kurulmasının Gündeme İlk Defa Gelişi

(1839)”, A.Ü. DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 32, sa. 53, (Ankara 2013), s. 173-194.

177

değinilmiştir. Bunun için Hademe-i Mansure, Seyyare-i Mansure veya Tevabi-i

Manzume gibi verilen örnek isimler teklif edilmiş bunlardan birinin seçilebilir olduğu

belirtilmiştir. Namık Paşa’nın teklif etiği isimlerin yerine Cünud-ı Adliye ismini daha

uygun olacağı beyan edilmiştir.368

E- NAMIK PAŞA’NIN DÂR-I ŞÛRÂ-YI ASKERİ

KOMİSYONU ÜYELİKLERİ

Mehmed Namık Paşa, kuruluşunda görev aladığı Karantinahane Meclisi

üyeliği görevinden ayrıldıktan sonra ve kısa süre Sinop’a tayin edilmiştir. Ardından

1840 yılında Paşa Dar-ı Şûrâ-yı Askeri Komisyonu’na nakledilmiştir. Burada çok az

bir süre görev yaptıktan sonra güvenlik öncelikli olmak üzere önce Selanik’e (Mart

1840); birkaç ay sonra da Tırhala’ya tayin olunmuştur (Temmuz 1840).369

Namık Paşa aşağıda ele alınıcağı üzere 1861 tarihinde bu sefer Dâr-ı

Şûrâ-yı Askeri Reisliği’ne getirilmişti. Paşa yıllar sonra Birinci Meşrutiyetin

ilanı esnasında tekrar askeri mecliste görev almıştır. 93 Harbi esnasında Meclis-i

Alî-i Askerî azalığına memur edilmiştir. Bu arada Namık Paşa başkanlığında bir

Divan-ı Harp teşkil edilmişti. Yine Namık Paşa tahkikat için Tuna Cephesi’nde

Şumnu’ya gönderilmişti.370

368

BOA, HAT, no. 1245/48327B; 1252/48386; Ahmet Özcan, “Osmanlı Devleti’nde Jandarma

Teşkilatı Kurulmasının Gündeme İlk Defa Gelişi (1839)”, s. 175-194.

369 BOA, İ.DH, no. 17/806; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 101.

370 Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 412-413; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226-227.

178

F- NAMIK PAŞA’NIN KERBALÂ OLAYLARINI TAHKİKE

MEMURİYETİ

Tanzimat sonrası dönemde Irak bölgesinde bir takım idarî ve siyasî sorunlar

yaşanmaya başlanmıştı. Bu sorunları daha karmaşık hale getiren İran’ın aşiretlere

olan müdahaleleriydi. Bu durum karşısında bölgenin önemli şehirlerinden olan

Kerbela’nın merkeze bağlanması amacıyla bazı düzenlemeler gündeme geldi. Bu

maksatla bölgedeki aşiretler hakkında bazı çalışmalar yapıldı. Tanzimat öncesi

dönemde Bağdat ve Basra Eyaletleri’nin salyaneli olarak yönetilmesi, bütün Güney

Irak’ta olduğu gibi Kerbela’da da var olan aşiret yapısını güçlendirmişti. Bölgeye

atanan valiler büyük ölçüde toprak işletmesine dayalı mukataaları, vergilerin

toplanması ve zamanında ödenmesi kaydı ile genellikle aşiret şeyhlerine

bırakmışlardı. Bu yapı zamanla bazı aşiretlerin güçlenmesine, diğer zayıf aşiretler

üzerinde tahakküm kurmalarına ve hatta bazı dönemlerde valilere bile baş

kaldırmalarına yol açmaktaydı.371

Tanzimatın ilanından yaklaşık dört yıl sonra 1843’de Kerbela

Kaymakamlığı’nın merkez kazasında İran’ın da etkisiyle bazı karışıklıklar meydana

geldi. Hadiseler sadece iç istikrarı etkilemedi; aynı zamanda Osmanlı-İran

ilişkilerine de tesir etti. İran fırsat bulduğu anda, Bağdat Eyaleti’ne bağlı Kerbela,

Necef ve Kazimeyn’e değişik vesileler ile müdahale etmeye başlamıştı. Osmanlı

kaynaklarına göre İran’ın buradaki amacı, bu unsurlar vasıtasıyla bölgede Şiiliğin

yayılmasını sağlamaktı. Bu faaliyetler sonucunda, on yıl içerisinde hayli mesafe kat

edilmişti. Bölgedeki Şii nüfusunun artışının en önemli nedeni, İran’ın bütün Irak’ta

ahundlar ve müctehidler aracılığıyla uyguladığı Şiileştirme politikalarıydı. Bu

politikanın bütün Irak’ta en iyi şekilde yürütülmesi için Kerbela başta olmak üzere

Atebat kasabaları üs olarak kullanılmaya çalışılmıştı. Aynı zamanda, Osmanlı

hükümetinin Irak’ta uygulamaya çalıştığı merkezileştirme politikası ve Tanzimat

371

Sinan Marufoğlu, “Osmanlı Döneminde Guney Irak’ta Devlet-Aşiret İlişkileri”, Irak Dosyası,

İstanbul 2003, s. 328.

179

reformları bölge halkının tepkisine yol açtığından, İran’ın Şiileştirme faaliyetlerinin

başarıyla sürmesinde etkili olmuştur. 372

XIX. Yüzyıl başlarında, Bağdat Eyaleti’nde meydana gelen eşkıyalık olayları,

Kerbela halkını da çok zor duruma düşürmüştü. Bu durum, bölgede Osmanlı

Devleti’ne bağlılığı da zedelemekteydi. Bununla birlikte Kerbela halkının hoşnut

olmadığı diğer bir husus ise ziraat alanlarındaki gerileme idi. Son Kölemen Valisi

Davud Paşa zamanında, mukataalardan on bin kile hububat üretilirken, 13-14 yıldan

beri bu oran yakalanamamaktaydı. Bu yüzden bölgedeki Şiiler, önceleri mezhep

nedeniyle manevi olarak İran’a yakın iken, şimdi bu ekonomik olumsuzluk onları

Osmanlı hâkimiyetinden vazgeçme noktasına getirmekteydi. Kerbela’da yaşanan

huzursuzluğun diğer bir nedeni Bağdat Valisi Ali Rıza Paşa’nın halkı rahatsız edici

şekilde öşür toplama usulüydü. Halktan alınmakta olan yüksek vergilerin yanında,

mültezimlerin zalimane davranışları da söz konusuydu. Bu şekilde alınan vergiler,

valiye fazla bir şey sağlamadığı gibi, halkın idareden nefretine de sebep olmaktaydı.

Kerbela ve civar sancaklar, Fırat Nehri’nden beslenen verimli topraklardan

oluşmaktaydı. Fırat Nehri’nin, araziye ulaştırılmasını sağlayan ve ark denilen küçük

suyolları bulunmaktaydı. Suyolları, mukataaların da değerini belirleyen en önemli

unsurdu. Bu durum, bölgede arkları elde tutma veya ele geçirme mücadelelerine

neden olmaktaydı. Bu mücadelelerden biri Hille Sancağı ile Kerbela’nın ekonomik

yönden en önemli kazası diyebileceğimiz Hindiye arasında yaşanmıştır. Hindiye ve

Hille aşiretleri arasında yaşanan huzursuzluklar, bölgedeki istikrarı her yönden

bozmuştur. Yaşanan bu gelişmeler bölgede devlete karşı olumsuz bir kamuoyu

oluşmasına neden olmuştur.373

Necib Paşa valiliği döneminde ise mütesellimlik İran asıllı olmayan yerli

kişilere verilmeye başlanmıştı. Bu durum, ziyaretçi ve tüccarların hoşuna gitmese de

372

Dilek Kaya, XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı, Marmara Üniversitesi

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004, s. 36.

373 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 80.

180

idareyi merkezileştirmeye çalışan Osmanlı Devleti için İran’a karşı alınması gereken

zorunlu bir tedbirdi. Necib Paşa Bağdat’ta ziyaretçi ve tüccarlara ilgili yeni

uygulamanın bir benzerini de Basra’da yaparak başarılı bir şekilde uygulamıştır.

Basra’ya mütesellim tayin edilen Behram Ağa buradaki ziyaretçi ve tüccarlara bu

düzenlemeyi uygulamaya ikna etmişti. Hatta bu gayret ve başarılarından dolayı,

kendisine ve Mehmed Şakir Bey’e nişan ve ihsanda bulunulmuştur. Fakat Necip

Paşa’nın Kerbelâ Sancağı için böyle başarılı mütesellimler bulamaması ve halkın

Kerbelâ’da uygulanmaya çalışılan yeni düzenlemeye daha fazla tepki göstermesi, bu

durumu bölgede bir sorun haline dönüştürmüştür.

Kerbela olayı başta İran olmak üzere, İngiltere ve Rusya’nın da dikkatlerini

çekmiştir. Olayın nedenlerini ve sonuçlarını sağlıklı şekilde öğrenmek isteyen bu

devletler, görüşme talebinde bulunmuşlardı. Osmanlı Devleti’nin İran murahhası

Nuri Efendi’nin ölümü (1 Mart 1843), planlanan devletlerarası müzakerelerin

gecikmesine neden olmuştu. Nuri Efendi’nin yerine geçici olarak Mirza Cafer Han

görevlendirilmiştir.374

Bu arada, Kerbela olayı ile ilgili isyanın bastırılması esnasında

7-8 bin civarında kişi öldürüldüğü yönünde Tebriz’de söylentiler çıkmıştı. Babıâli bu

bilgiyi gecikmeden yalanlamıştır.375

İran, Kerbela’da yaşananlar hakkında kendi çıkarlarına uygun söylentiler

yayarken, buna karşılık Osmanlı Devleti de isyanın kaynağının İran olduğunu açık

açık ifade etmeye başlamıştı. Bu isyanın sonuçları, başlangıçta Osmanlı Devleti’ni

ilgilendirirken, gittikçe uluslararası bir boyuta girmiş, diğer devletler de bu olayla

daha da fazla ilgilenmeye başlamışlardır. Bundan dolayı Osmanlı, özellikle İran’ın

Kerbela’daki faaliyetlerini öğrenmek için bölgeye gizli görevliler yollamıştı. Ayrıca,

bölgede bulunan İran tebaasının da galeyana gelmelerini önlemek için tedbirler

alınmıştır.

374

BOA, İrâde -Meclis-i Mahsus (İ.MMS), no. 64/1833.

375 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 80.

181

İngiltere ve Rusya, Osmanlı ile İran devletleri arasında gerginliğin artmaması

için Necib Paşa’nın görevden alınması ve ölen İran murahhası Nuri Efendi’nin yerine

de yetenekli ve akıllı bir zatın atanması gerektiğini Babıâli’ye iletmişlerdi. Necib

Paşa, Avrupalı devletlerden gelen baskı üzerine ölen Nuri Efendi’nin yerine, İran

murahhası olarak Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye azası Enveri Efendi’nin bu göreve

atanmasını hükümete teklif etmişti. Enveri Efendi, özellikle İran hududuna ve İran’la

ilgili ihtilaf konularına vâkıf olması nedeniyle, bu göreve en uygun kişi olarak

görülmüştü. Bu teklif Osmanlı tarafından kabul edilmiştir.376

Osmanlı hükümeti bu esnada önemli bir adım atarak Kerbela hadisesinin

incelenmesi için bu gibi görevlerde başarısı bilinen güvenilir devlet adamı Namık

Paşa’yı görevlendirme kararı aldı (1 Nisan 1843). Bu esnada Kerbela’da Necib

Paşa’dan sonra ikinci yetkili olan Sadullah Paşa, olayla ilgili bilgisi alınması

amacıyla İstanbul’a çağrılmıştı. Nhayet görev iradesi çıkan Namık Paşa 2 Nisan

1843’de Bağdat’a ulaştı. Paşa, aynı tarihte İstanbul’a hareket eden Sadullah Paşa ile

yolda karşılaştı. Namık Paşa böylece Kerbela’daki olayla ilgili ilk bilgi alışverişinde

bulunmuş oldu. Görüşmede Sadullah Paşa Namık Paşa’ya olayla ilgili yazdığı raporu

ve bazı önemli bilgileri de iletmişti. Bu arada durum merkeze iletilmiş ve Sadullah

Paşa’nın sunduğu belgeler ile bölgeye dair görüşleri devletçe sağlıklı bulunarak

bundan sonra yapılması gereken görüşmelerde bu bilgilerin de kullanılmasına karar

verilmişti. 377

Mehmed Namık Paşa, görevi süresince sorun yaşanan Bağdat ve Kerbela’da

bizzat araştırmalarda bulunmuş, olayın sebep ve sonuçları hakkında merkezi

bilgilendirmişti. Namık Paşa’ya göre Bağdat eski valisi Ali Paşa’nın gevşek

yönetimini değiştirmek isteyen Necib Paşa’nın otoriter politikaları, bölgede güvenliği

zedeleyen işlere izin vermemesi, halkın isyana meyletmesinin en önemli sebep idi.

Kerbela olayının çıkmasına neden olan bu zahiri olaylar dışında da bazı sebepler

daha vardı. Bunlardan birincisi, bölgede Tanzimatı uygulama gayreti idi. Kerbela

376

BOA, İ.MMS, no. 64/1836.

377 BOA, İ.MMS, no. 64/1834.

182

olayının çıkmasının diğer bir sebebi de Osmanlı’nın ikinci bir Mısır sorununun

yaşanmasından çekinmesiydi. 378

Namık Paşa, Bağdat’ta yaptığı ilk araştırmalar

sonucunda, isyana sebep olarak eski Bağdat valisi Ali Rıza Paşa yönetimi sırasında

oluşan otorite boşluğu ve Necip Paşa’nın bu boşluğu merkezi idareyi

kuvvetlendirerek güçlendirmeye çalışmasını tespit etmiştir.

Namık Paşa’nın Bağdat’ta bulunduğu esnada olayın gelişimiyle ilgili edindiği

bilgiler şunlardı: Sadullah ve Ferik Mehmed Paşa, kaleye girmeleri esnasında, mal ve

eşyaları yağmalamamaları hususunda komutasındaki askerleri uyarmışlardı. Buna

rağmen küçük çaplı yağmalamalar olmuşsa da, bu mallar aynı Paşalar tarafından

toplanıp sahiplerine iade edilmişti. Askerin kaleye girmesi esnasında 500 kişi

ölmüştü. Bu ölümlerin hepsinin silahla olmadığı tespit edilmişti. Kerbela olayında

yakalanan isyancılar öldürülmemiş, 50-60 kişinin ifadeleri alınıp hapsedilmek üzere

Bağdat’a gönderilmişti.

Namık Paşa, Bağdat’ta topladığı bu bilgileri yeterli bulmamış ve Kerbela’da

incelemelerde bulunmak üzere kasabaya gitmişti. Ayrıca İngiltere ve Rusya

devletleri, olayı incelemek için bir subay görevlendirmişti. Bu subay Kerbela’da on

beş günlük bir inceleme yapmış, sonuçlarını bölgeye gelen Namık Paşa ile

paylaşmıştı. İngiltere ve Rusya’nın görevlendirdiği memura göre Kerbela’da insanlar

katledilmiş ve askerlerin malları yağmalamalarına Paşalar göz yummuştu. Daha

sonra, sunulan bu bilgiler Fransa konsolosu ve Necib Paşa tarafından da

değerlendirilmiştir.379

Namık Paşa, Kerbela’daki isyancıların sindirilmesinin devlet otoritesinin

sağlanması istiyordu. Bunlara rağmen istenmeyen olaylar meydana gelmişti. Başta

İran olmak üzere, Rusya ve İngiltere kendi emelleri için olayla ilgili bazı söylentileri

abartarak kullanmaya çalışmışlardı.380

Necib Paşa’ya göre Kerbela’da yapılan

378

BOA, Cevdet Maliye (C.ML), no. 261/10724.

379 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 81-82.

380 BOA, İ.MMS, no. 64/1840.

183

çalışmalar Osmanlı’nın burada tamamen kendi otoritesini yenilemek istemesinden

ibaretti. Fakat en önemli engel İran Devleti’nin Kerbela’daki Şiileri kendi nüfuzunu

güçlendirmek için kullanmasıydı.381

Kerbela olayından sonra İran’ın Osmanlı Devleti’nin Doğu hududuna ve

Bağdat’a asker sevk edeceği söylentileri yayılmıştı. Namık Paşa da alınan bu bilgiler

üzerine boş durmayıp Diyarbakır, Sivas ve Musul valilerinden asker göndermelerini

istemiş, Doğu hududunda askeri hazırlıkların başlatılmasını sağlamıştı. Kerbela

olayından sonra Erzurum’da İran ile yapılan görüşmeler 1847 tarihine kadar devam

etmiştir. Dört yıl süren görüşmelerden sonra Erzurum’da 9 maddelik bir antlaşma

üzerinde mutabakata varılmıştır. Bu muahedenin birer sureti kesin sonuç almak için

iki devlete verilmiştir. Aslında Babıâli bu antlaşmanın imzalanmasına olumlu

bakmıyordu. Çünkü kendi isteklerine uygun değildi. Bu nedenle Hariciye Nazırı Ali

Paşa 3 Mart 1847 tarihinde antlaşmanın imzasına izin vermeden önce İngiliz ve Rus

elçilerine muahedenin bazı maddelerinin müphem olduğunu; tekrar gözden

geçirilmesi gerektiğini bildirmişti. Buna rağmen antlaşma yürürlük kazanmıştır.

382

1847 Erzurum Antlaşması’na göre Osmanlı, İran ve müşahit olarak katılan

Rusya ve İngiltere devletlerinin mümessillerinden bir sınır komisyonu kuruluyordu.

Bu Tahdid-i Hudud Komisyonu’nun görevi, iki devlet arasındaki sınır ihlallerinde

bulunan aşiretlerin verdikleri zararlarının önlenmesi ve yaptıkları gasp, yağma ve

katl hareketlerinin son bulması hususunda karşılıklı taahhütlerin sağlanmasıydı.

Ayrıca ne tarafa bağlı olduğu belli olmayan bir takım aşiretlerin iskânı için

çalışılacaktı. Bu aşiretlere kendi tercihlerine göre mekan tayin edilmesi ve hudutların

tespiti için iki tarafın da iştirak edeceği bir komisyonun kurulmasına da karar

verilmişti. Tahdid-i Hudud Komisyonu 1849-1853 yılları arasında dört yıl boyunca

çalışmalarını sürdürmüştür. Heyet, Basra Körfezi, Basra, Bağdat, Şehrizor, Musul ve

381

BOA, İ.MMS, no. 64/1840.

382 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 91.

184

Van eyaletleri ve hudut üzerinde bulunması münasebetiyle Bayezid Sancağı’nı

kapsayan bölgede çalışmalarda bulunmuştur.383

G- NAMIK PAŞA’NIN EDİRNE’DEKİ ÜÇÜNCÜ ORDU

MEMURİYETİ

Namık Paşa Kerbela görevi ardından 1843 yılında yapılan askeri düzenleme

kapsamında Edirne’de toplanan Üçüncü Ordu komutanlığına atandı. Ardından Redif

Alayları nizamı çıkarılarak bunlar nizamiye alaylarına çevrilince Üçüncü Ordu ile

birlikte yeni merkez haline getirilen Manastır Eyaleti’ne gönderildi.384

Ğ- NAMIK PAŞA’NIN ARABİSTAN ORDUSU’NUN

KURLUŞUNA MEMUR EDİLMESİ

Namık Paşa’nın Harbiye Mektebi’nin kuruluşu, Kerbela tahkikatı ve Edirne

Üçüncü Ordu komutanlığı ardından en önemli askeri görevlerinden biri olan

Arabistan Ordusu’nun kuruluşu için tayini gerçekleşti. Bu atama öncesinde Namık

Paşa vezaret (vezirlik) ve müşirlik rütbesi ile taltif edilmiştir (3 Aralık 1843).385

Böyle bir ordunun kurulması Tanzimat döneminde Osmanlı ordusu için

yapılan yenilikler kapsamında gündeme gelmişti. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışından

itibaren başlayan yapılanma dönemi kurulan yeni ordularla önemli bir aşamaya

gelmişti.386

Namık Paşa bu yapılanma sürecinde de önemli görevler üstlendi.

383

Zekeriya Kurşun, “Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud Eserine Gore XIX. Yüzyıl

Ortalarında Bayezid Sancağı”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sa: 2, İstanbul 2000, s. 103.

384 Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, c. 12, s. 192.

385 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 192

386 Bilindiği gibi II. Mahmut'un askerlik alanında başlattığı yeniliklerin yer aldığı süreç, iç

gelişmelerle birlikte dış sorunlar bakımından oldukça sıkıntılı bir döneme tesadüf etmişti. Bu

185

Kerbela olaylarının yatıştırılmasında görev alan ve bölgedeki dengeleri yakından

görerek tecrübe kazanan Mehmed Namık Paşa’nın yeni vazifesi Arabistan Ordusu

Müşirliği olarak belirlendi.

Sultan Abdülmecid (1839-1861), askerlik alanında yapılacak yeniliklerin

saptanıp uygulanması görevini Mabeyn-i Hümayun ve Hassa Müşiri Rıza Paşa’ya

havale etmişti.387

Yapılacak yeniliklerin askerin şevk ve gayretlerini artıracağı,

yeterli sayıda olmayan düzenli birliklerin bundan böyle tamamlanarak yeterli hale

getirileceği önemle dile getirilmişti.388

Gerekli düzenlemeler yapılarak askerlik

alanındaki yeniliklerin uygulamasında yardımcı olmak amacıyla Üsküdar’daki

muhafız konağı merkez seçilerek orada faaliyet gösterecek bir Askeri Meclis

kuruldu. Bu meclisin başkanlığına aynı zamanda Dâr-ı Şura-yı Askeri Reisi olan

Süleyman Paşa getirildi. Meclisin diğer üyeleri Meclis-i Vâlâ azalarından Arif

Hikmet Beyefendi’den başka Şekib Efendi, İzzet Efendi, e Mirliva Abdi Paşa, Avni

Paşa ile Mekteb-i Harbiye Nazırı Emin Paşa, Rumeli Ordusu meclis üyelerinden

Mirliva Mehmed Paşa üyeliğe atandılar. Böylece Dar-ı Şura-yı Askeri dışında yeni

ordu düzenlemesi için özel bir kurul daha oluşturulmuş bulunuyordu.

Meclis çalışmaları ardından ilk kararlar alındı. 6 Eylül 1843 günü törenler

yapılarak ilan edilen bir fermanla Osmanlı topraklarının coğrafi konumu, nüfus

yoğunluğu ve ulaşım imkânları değerlendirilerek beş ordu bölgesine ayrılıyordu. Bu

ordulardan ilk ikisi İstanbul’da Hassa Ordu-yı Hümayun Dairesi ve Dersaadet Ordu-

zorlukların üstesinden gelmenin önemli bir yolu olarak görülen Tanzimat reformları kısa denilebilecek

bir zaman dilimi içerisinde uygulamaya konulmuş ve ilk sonuçlar alınmaya başlanmıştı. Bununla

birlikte 1843 yılı başlarına gelindiğinde askerlik alanında yapılan düzenlemelerin yetersizliği ve

eksikliği görülmüştü. Özellikle memleket idaresinde 1842 yılında yapılan yeniliklerin uygulamaya

konulması ve başarılı sonuçlarının görülmeye başlaması üzerinde durulmakta olan askerlik alanında

yapılacak yeniliklerin yeniden gündeme alınmasında önemli bir etken oldu: Ayten Can Tunalı,

“Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda Yapılanma (1839-1876)", Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2003, s. xxx.

387 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXI.

388 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXIII.

186

yı Hümayun Dairesi olarak oluşturulmuştu. Böylece İstanbul’da Hassa Ordusu ile

Dersaadet Ordusu kurulmuş oldu.389

Anadolu ve Rumeli'de o sıralarda

İmparatorluğun sınırları içinde kalan diğer yerler ise Anadolu Ordu-yı Hümayun

Dairesi ile Rumeli Ordu-yı Hümayun Dairesi olarak belirlenmişti. Anadolu

Ordusu’nun merkezi olarak Sivas uygun görülüyor, Rumeli Ordusu için Manastır

seçiliyordu. Kurulmasına karar verilen diğer ordu ise Arabistan Ordu-yı Hümayun

Dairesi idi. Bu ordunun karargâhı Şam’da bulunuyordu. Böylece beş ordu

oluşturulmuş bulunmaktaydı. Osmanlı’da kurulan bu beş orduya 1848 yılında Irak ve

Hicaz Ordu-yı Hümayun’u ilave edilerek sayı altıya çıkarılacaktır. Yeni ordunun

merkezi olarak Bağdat şehri tercih edilmişti.

Orduların her birine Müşir (Mareşal) unvanlı komutanlar atandı. Ordu

müşirlerine birer de yaver tayin edildi. Böylece Tanzimat’ın uygulanmasında riayet

edilen genel kural burada da göz önünde tutuldu. Öncelik hükümetin yakın çevresine

ve denetiminin kesin olduğu yerlere verildi. Diğer orduların oluşturulması için

hazırlıkların 1844 yılı baharına kadar tamamlanması kararı alındı. Anadolu Ordusunu

oluşturma çalışmaları tamamlanmadan merkezin Sivas yerine Harput olmasının daha

doğru olacağı sonucuna varılarak Ağustos 1844’ten itibaren ordu merkezi buraya

taşındı.390

Arabistan Ordusu da 1844 senesinde teşkil edildi. Ordu kumandanlığına tayin

edilen Mehmed Namık Paşa’ya tanzim işlerinde yardımcı olmak üzere Şam Valisi’ne

389

Hassa Birlikleri Tanzimat öncesinde oluşturulmuş günümüz muhafız alayları konumunda olan

askerleri kapsıyordu. Yeni düzenleme ile bu birlikler ordu düzeyine çıkarıldı; kadroları yeniden

düzenlenerek Hassa Ordusu adını aldı. Bu orduya Bursa, Aydın, Balıkesir, Biga, İzmit, Menteşe,

Karahisar-ı Sahip, Hamit, Teke ve Alanya yöreleri bağlandı. Yani buralardan Hassa Ordusu için asker

alınacaktı. Hassa Ordusu yeni bir komutan atanmayarak kısa bir süre önce Serasker ünvanı verilen

Rıza Paşa komutasına verildi. Böylece askeri ıslahatın önde gelen komutanı olan Rıza Paşa hem

Serasker ( Harbiye Nazırı karşılığı) hem de bu ordunun komutanı oldu. Dersaadet Ordusu için Ankara,

Kastamonu, Edirne, Konya, Amasya, Bolu, İçel, Viranşehir, Büyük ve Küçükçekmece, Kartal, Gebze

yöreleri ayrılmıştı: Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. xxxv.

390 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXVİ.

187

talimat gönderilmişti. Valilik yeterli miktarda başıbozuk asker temin edilmesi için

yardımcı olacaktı.391

Namık Paşa Ekim 1845 tarihinde görev yerine ulaştıktan sonra

ailesini de Şam’a getirmek için teşebbüslerde bulunmuştur.392

Mehmed Namık Paşa’ya verilen talimatta yeni görevi esnasında bölgede

Tanzimat’ın gerekliliklerinin uygulanması isteniyordu. Paşa göreve başladıktan kısa

süre sonra Ocak 1845 tarihinde Arabistan Ordusu’nun teşekkülüne dair kapsamlı bir

rapor hazırlamıştı. Namık Paşa’nın hazırladığı rapor merkezde incelenerek kendisine

bir talimat halinde yapılması istenilen hususlar iletilmişti. Buna göre askerlik

müddetini bitiren neferlerin yerine yeni Hassa askerleri getirilecekti. Askerlik

süreleri bitenlere ise izin verilecekti. Ayrıca tahminen gerekli olan 5.648 neferin,

hazırlanan deftere uygun olarak taksim edilmesi; Maraş ve Urfa eyaletinden henüz

Redif alınmadığından oralardan bu sene asker talep olunmaması hususlarına yer

verildi. Son olarak, Tanzimat dolayısıyla teşkili lazım gelen Arabistan Ordu-yı

Hümayunu askerleri ve Şam, Halep, Urfa, Maraş, Yemen, Musul ve diğer

vilayetlerde nüfus sayımı yapılmadığı ve eski bilgilere göre planlama yapılması

hakkında görüş belirtiliyordu. Talimatta Kürdistan tarafında çıkan uygunsuzlukların

kaldırılması için diğer eyalet kuvvetlerinden istifade edilerek münasip şekilde

hareket edilmesi tavsiye edilmekteydi. Bundan başka Kürdistan ve Bedirhanbey

taraflarında her hangi bir olay çıkması durumunda Beyrut ve Şam’da bulunan

askerlerinin bölgeye gönderilmesi istenmekteydi.393

Arabistan Ordusu Müşiri Namık Paşa, ilk olarak bölgede nüfus sayımını gerçekleştirilip

adil bir şekilde asker alımı hususuna eğildi. Bölgedeki askerlerin bir kısmının başka bir

mahalle gönderilmesi de uygun bulunmuştu. Ayrıca gönderilmiş olan değişim askerlerinin

yerine de münasip mahallerden takviye yapılması gerekiyordu.394

Paşa ilk olarak Tanzimat-

391

BOA, A.MKT, no. 9/45.

392 Namık Paşa Ayrıca akrabasından olan Ferik Paşa’ya da 2.500 kuruş emeklilik maaşı bağlanması

için Şam Vilayeti’nden talepte bulunmuştu: BOA, C.ML, no. 594/24490.

393 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 105-106.

394 BOA, İrade Meclis-i Vükela (İ.MV), no. 63/1210.

188

ı Hayriye dolayısıyla Arabistan Ordusu’nun yeniden teşkil edilmesi için gereken

terhis ve silâh altına alma muamelelerini noksansız yürütülmek amacıyla Şam,

Halep, Urfa, Maraş, Yemen, Musul ve sair vilayetlerde nüfus sayımı yapmıştı.395

Buna göre her sene Mart ayında askerlik müddeti sona eren nefer ve küçük zabitanın

yerine yeni kur’a uygulanması gerekiyordu. Fakat nüfus sayımı

tamamlanmadığından bu işleri düzene koymak sorun olmaktaydı. Buna rağmen

Namık Paşa süreci başarıyla idare etmiş, bir çok sorunu suhuletle halletmişti.396

Nitekim Paşa Arabistan Ordusu Müşiri olarak buradaki ordunun tabur ve alaylarını

teşkilatlandırıp asker sayısını 20.000’e çıkmıştı.397

Bu arada Namık Paşa’nın göreve

başladığı andan itibaren gösterdiği başarılar Padişah tarafından da takdir

edilmiştir.398

Arabistan Ordusu masrafları civar eyaletlerin gelirlerinden temin

edilmekteydi. Kasım 1847 tarihinde masrafları için Halep Eyaleti gelirlerinden 35

bin kese tahsil edilerek Namık Paşa’ya gönderilmesi hususunda Babıâli tarafından

Halep Valiliği’ne emir yollanmıştı. 399

Namık Paşa Arabistan Ordusu’nun teşkilinde zorluklarla da karşılaşılmıştı.

Öncelikle yolu olmayan çöllerde ulaşım güçlüğü yaşanmaktaydı. Asker tertibinde de

395

Namık Paşa 1265 tarihinde Arabistan ordu dairesinin tahrir nüfusuna başlatılmıştı: BOA. İ.MVl

131/3515; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 119

396 BOA, İ. DH, no. 114/ 5774; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 107.

397 Memur atamalarında Bağdat zaman zaman bir sürgün yeri olarak değerlendirilmiştir. Özellikle

İstanbul’a uzaklığı ve bu vilayete gidişin 19. yüzyılın ikinci yarısında bile yaklaşık 35-40 gün sürmesi

buranın bir sürgün olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. 1844 yılında "dâhil-i daire-i Tanzimat”

olan Bağdat vilayetinde reformların uygulanabilmesi ve bölgede baskın olan aşiret yapısıyla mücadele

etmek için önemli miktarda asker mevcudiyetine ihtiyaç bulunmaktaydı. 1844 yılındaki askeri

düzenlemelerin bir sonucu olarak, 1848 yılında Bağdat’ta 6. Ordu kurulmuştu. 6. Ordu, kuruluşu

döneminde Abdülkerim Nadir Paşa'nın komutasında idi. Ebubekir Ceylan, “Namık Paşa’nın Bağdat

Valilikleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 76-77.

398 BOA, İ. DH, no. 114/5774; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 108.

399 BOA, C.ML, no. 513/20931.

189

sorunlar vardı. Mesela Şam, Halep, Adana ve Urfa eyaletlerinde alınan tımarlı

askerler o sene Hicaza gönderilmişti. Gönderilen bu tımarlıların yerlerine 600 kadar

başıbozuk süvari tertibi gerekmişti. Ancak bu durumda masrafların çoğalacağı göz

önünde tutuldu. Bunun için başta Namık Paşa ve Şam Valisi Ali Paşa olmak üzere

Sayda, Şam ve Halep eyaletleri görevlilerinin kaleme aldıkları raporlar Seraskerliğe

gönderildi.400

Namık Paşa bir taraftan da Şam’daki üç kışlayı da tamir ettirdi.

Kışlaların tamir masrafı için de 20.400 kuruş harcandı.401

Namık Paşa’nın görevleri arasında mesul olduğu bölgenin yol güvenliğini

sağlanması yer almaktaydı. Mesela Mayıs 1844 tarihinde Maraş ileri gelenlerinden

Nakibüleşraf Kaymakamı Mehmed Said Efendi’nin yolcuğu esnasında gerekli

kolaylığın sağlanması Müşir Namık Paşa’dan istenilmişti.402

Ağustos 1845’te Şam

Valisi’nin hac yollarının güvenliği ile meşgul olduğu için, Hariciye Nazırı tarafından

Namık Paşa’ya talimatname verilerek, Cebel-i Lübnan ahalisinin elindeki silahları

toplamakla görevlendirilmişti.403

Namık Paşa görevi esnasında civar eyaletlerdeki güvenlik sorunlarının

halledilmesinde etkin rol almıştı. 1847 tarihinde Kürdistan’da çıkan olayların

bastırılması için Namık Paşa, Ferik Ömer Paşa’yı bölgeye göndermiştir. Olayların

bastırılmasının ardından Namık Paşa şehit ve yaralı askerlerin listesini Babıali’ye

yollamıştı.404

Yine Ekim 1847 tarihinde Maraş Eyaleti’ndeki bazı kaza ve nahiye

ahalisi vergilerini vermemeleri üzerine Maraş Valisi Arabistan Ordusu Müşiri Namık

400

BOA, A.MKT, no. 9/49; İ.DH, no. 4562; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 105.

401 BOA, C.AS, no. 1062/46718.

402 BOA, HR.MKT, no. 3/39.

403 BOA, İ.MSM, no. 45/1161 Lef:1,2,3,4.

404 Namık Paşa’ya murassa kılıç ve elli bin kuruş atiye ve hatt-ı hümayun teşekkürü gönderilmişti:

BOA, İ.MSM, no. 51/1291; 51/1335.

190

Paşa’dan olayların bastırılması ve ahalinin vergilerini tahsili için yardım talebinde

bulunmuştu.405

Namık Paşa 1847 yılı sonlarında yetki alanı içinde bulunan Kudüs’te

muhalefet halinde bulunan şeyhleri güç kullanarak devlete itaat ettirmiştir. Paşa

devlet gelirlerinin toplanması, asayiş sağlaması ve tahkimin tamamlanmasından

sonra Halilürahman, Gazze ve Yafa sahil yoluyla Beyrut’a gitmiştir. Namık Paşa

yazmış olduğu yazılarda olaylar esnasında yakalanıp sürgün edilen eşkıyaların daha

sonra yeniden bölgeye gelmesinin asıl nedeni olarak buralardaki devlet hâkimiyetinin

zayıflığı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Namık Paşa yazmış olduğu başka bir yazıda

bu durumun düzelmesi için askeri kuvvetlerin güçlendirilmesi ve bölgeye muktedir

memurların tayin edilmesi gerekli görmüştü.406

Namık Paşa Kasım 1846 tarihinde Seraskerliğe yolladığı bir yazısında askerin

firarlarından yola çıkarak yaşanan sorunları dile getirmişti. Paşa, Arabistan ve Anadolu

ordularında maaşların azlığından dolayı askerin sefalette ve ıztırapta olduklarını, yeni asker

almak gerektiğini fakat bu sorunlar nedeniyle halkın askerlikten soğuduğunu açıklamıştı407

.

Namık Paşa ayrıca askerin maaş alacaklarına dair hazırladığı defterleri de Seraskerlik’e

göndermişti. Namık Paşa 1845 Mart’ından itibaren Arabistan Ordusu’nda bulunan piyade,

süvari ve topçu nizamiye askeri ile meclis ve kalem memurlarının taamının maaş ve

masarlarına harcanları beş defter halinde bir araya toplamıştı. Paşa her ay eyaletlerden alınacak

405

Namık Paşa bölgedeki asayişi muhafaza etmek için 1847 tarihinde Rumeli ordusundan Arabistan

Ordusu’na takviye yapılması hususunda Seraskerliğe yazı yazmıştı: BOA, C.ML, no. 154/6535.

406 BOA, İ.DH, no. 162/8435, Lef: 1,2,3. Bu başarısı ardından 1 Mayıs 1848’de Mehmed Namık

Paşa’nın maaşına zam yapılmıştır. Böylece Paşa’nın maaşı 70 bin kuruşa çıkarılmıştır. Namık Paşa

maaşına yapılan zam dolayısıyla Babıâli’ye teşekkür mektubu göndermiştir: BOA, İ.DH, no.

172/9170, Lef 1, 2.

407 Namık Paşa tarafından Arabistan Ordusu’ndan firar eden dört piyade neferinin cezalandırması konusunda ordu

meclisinden tanzim olunan bir kıta mazbatayı Seraskerliğe takdim etmişti: BOA, İ.DH, no. 2373; İ.DH, no.

130/6693. Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 117.

191

paranın tahsili için Adana, Sayda ve Halep valilerine yazı gönderdiğini, böylece askerleri

maaşsız bırakmamaya ve mağdur olmamalarına çalıştığını bidiriyordu.408

Namık Paşa Arabistan Ordusu’nun merkezi olan Şam’da askerlerin ikametlerine

mahsus olan yerlerin harap olan kısımlarını onarmak için keşif defterleri ve haritalar

hazırlayarak tamir ettirilmişti. Böylece Namık Paşa askerlerden başka memurlar ve subayların

ikamet sorununu halletiştir.409

Namık Paşa bir taraftan da Akka bölgedeki bulunan askerlerin

talim, terbiyeleri ve eksiklerini tamamlanmasını gayret etmişti. Buradaki kaleyi tamir ettirmiş,

cephane ve diğer levazım ikmaline son derece dikkat etmiş, askerin barınma sorununu

çözmüştü.410

Müşir Mehmed Namık Paşa’nın Arabistan Ordu-yı Hümayun’daki görevi

1849 senesinde sonra ermiştir. Namık Paşa’nın yerine Emin Paşa getirilmiştir.

Namık Paşa görev süresince başaralı olmuştur. Şam’daki İngiltere Konsolosunun

sefarete gönderdiği yazılarından anlaşıldığına göre Namık Paşa’nın halefi olan ve

İngiltere’de tahsil görmüş olmasına rağmen Emin Paşa’dan memnun olunmamıştı.411

Namık Paşa kendisine çok geniş yetkiler tanımasına karşın, Mısır işgalinden

henüz çıkmış olan Suriye, Lübnan ve Filistin havalisindeki asayiş bozukluğunun

üstesinden gelmesi ve bölgedeki başlıca bedevi aşiretlerinin iskan edilmesi

sorunlarıyla 1849 yılına kadar uğraşmıştır. Gösterdiği başarı üzerine412

Temmuz

408

1845 senesinde 35.950 kese akçe sarfolunmuştur. 1846 senesi için ise 25.000 küsur kese gönderilmiş olmasına

karşılık bakiyesinin tasfiyesi için 25.000 kese akçe gerektiği Namık Paşa tarafından belirtilmiştir: BOA, İD, no,

129/6618; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.108-109.

409 BOA, İ.DH, no. 162-8435, Lef 1, 2.

410 BOA, İ.DH, no. 162-8435, Lef 3.

411 BOA, Hariciye Mektubi Evrakı (HR.MKT), no. 27/15.

412 Selçuk Akşin Somel, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-Vüzera Namık

Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 63.

192

1849 tarihinde Namık Paşa Hicaz ve Irak Ordu-yu Hümayun Müşirliği’ne tayin

edilmiştir.413

H- NAMIK PAŞA’NIN LÜBNAN MESELESİNDE ASAYİŞ

VE TAHKİK MEMURİYETİ

Namık Paşa Arabistan Ordusu ile ilgili başarılı faaliyetlerini sürdürdüğü

esnada Osmanlı Devleti’ni uzun süre meşgul eden Lübnan Meselesi’nin çözümünde

de görev aldığı görülmektedir. Bilindiği gibi Lübnan, Arapların yanında Süryaniler,

Fenikeliler, Rumlar, Romalılar, Haçlılar ve Türklerin oluşturduğu karışık bir dini ve

etnik yapıya sahipti. İslamiyet’in yayılmasından sonra Arapça çoğunluğun konuştuğu

dil olmuş, özellikle iç kesimlerde halk İslamiyet’i benimsemişti. Ancak Müslümanlar

arasında birlik yoktu. İslamlığın Sünni mezheplerinin yanında Dürzîler,414

Mütevaliler, Nusayriler415

ve İsmaililer416

gibi mezhepler bulunmaktaydı. Buna

413

BOA, İ.DH, no. 199/11305, Lef: 1,2,3,4.

414 Dürzîlerin menşei ile ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Onların Arap kökenli olduğu, Etilere

mensup olduğu, İsrail oğullarından oldukları geldikleri veya Anadolu Galatları’ndan geldikleri ileri

sürülmüş ise de Şehabettin Tekindağ çeşitli deliller ileri sürerek onların İran kökenli oldukları

sonucuna varmıştır: Mustafa Öz, “Dürzilik”, DİA, c. 10, (İstanbul 1994), s. 39-48.

415 Batınî karakteri dolayısıyla ismi, tarihi, inanç yapısı hakkında önemli bir eksiklikleri bulunan ve

çelişkili görüşlere konu olan Nusayrilik, mensuplarınca yayımlanan eserler ve akademik araştırmalar

sayesinde bir dereceye kadar aydınlatılabilmiştir. Fırkanın Hz. Ali’nin hizmetçisin Nusayr’a yahut

fırka mensuplarının yoğun olarak bulunduğu Lazikiye bölgesindeki Nusayriye dağlarına nisbetle bu

ismi aldığı iddiası isabetli görünmemektir. Zira Hz. Ali’nin bu adla bir hizmetçisi bulunmamaktadır.

Söz konusu dağların eski dönemlerde bu şekilde isimlendirildiğine dair bilgi bulunmamaktadır: İlyas

Üzüm, “Nusayrilik”, DİA, c. 33, (İstanbul 2007), s. 270-274.

416 İsmail b. Cafer es-Sadık’a nisbet edilerek varlığını günümüze kadar sürdüren aşırı Şii mezhebidir.

Altıncı imam Cafer es-Sadık’ın oğullarından en büyüğü İsmail’in imam olması gerekirken diğer oğlu

Musa el-Kazım’ın bu görev için belirlenmesi konusunda çeşitli sebepler ileri sürülmüştür: Mustafa

Öz-Mustafa Muhammed eş-Şek’a, “İsmailiyye”, DİA, c. 23, (İstanbul 2001), s. 128-133.

193

karşılık Hıristiyan mezheplerinden de Marunîler,417

Rum-Melkit, Rum-Katolik,

Süryani ve Ermeniler bölgede yaşamaktaydı.418

Bölge 1833’te imzalanan Kütahya Tenkihnamesi ile bölge Mısır Valisi’nin

denetimine geçmişti.419

Suriye Valisi olan Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa,

Lübnan’ın imtiyazlı durumuna son vermesine rağmen Marunîleri görevde bıraktı.

Marunîler de bundan güç alarak otoritelerini kuvvetlendirmek için Dürzîlere karşı

şiddete başvurdular. Dürzî ileri gelenlerini sürgüne yollayarak, mallarına ve

topraklarına el koydular.420

İbrahim Paşa, uyguladığı vergi politikasına karşı çıkan

Dürzîlerin üzerine silahlandırdığı Marunîleri sevk etti. Böylece eskiden beri var olan

Marunî-Dürzî çatışmaları şiddetlendi.421

İbrahim Paşa Beyrut ve Dürzi dağlarında da

417

Kurucusu Aziz Marun’a nisbet edilen ve V. Yüzyıldan itibaren ağırlıklı olarak Lübnan’da yaşayan

bir Hıristiyan cemaatidir. Marunilerin kökeni, kurucularının kabri etrafında inşa edilen manastırda

toplanan cemaate dayanmaktadır: İsmail Taşpınari “Maruniler”, DİA, c. 28, (İstanbul 2003), s. 71-72.

418 M. C. Şehabettin Tekindağ, “Dürzi Tarihine Dair Notlar”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, c. VII, sa: 10,

(Eylül 1954), s. 143-147; Haluk Ülman, 1860-1861 Suriye Bunalımı: Osmanlı Diplomasisinden Bir

Örnek Olay, Ankara 1966, s. 6; Cevdet Küçük, “Lübnan Meselesi”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,

sa:3, (Mart 1987), s. 35; İrfan C. Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK, Ankara 1989, s.

7. Osmanlı Devleti Lübnan’ın idaresine 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında sahip oldu.

Osmanlılar, fethettikleri diğer yerlerde olduğu gibi Lübnan’ı da yöre halkının dinî, kültürel ve sosyal

yaşantısına müdahale etmeksizin merkezden atanan valiler ile yönettiler. Din ve kültür farkı

gözetilmeksizin uygulanan bu idare tarzı nedeniyle Lübnan 400 yıl süre ile Osmanlı Devleti’ne bağlı

muhtariyet seklinde idare edildi. Lübnan idaresinde ilk zamanlarda Dürzîler hâkim iken sonraları bu

üstünlük Marunîlerden Şihab ailesine geçti: Mustafa Öz, Aynı Madde, s. 12.

419 Mehmed Ali Paşa Dürzi taifesinde asker toplanmasını istemiş ise de Emir Beşir bunu kabul

etmemiştir: BAO, HAT, no. 360/20075.

420 İbrahim Paşa Dürzilerden ipek imal etmek için birkaç yüz kadını Mısır’a göndermek istemişti.

Fakat bu Emir Beşir tarafından kabul edilmemiştir. Daha sonra da Dürziler Beyrut tarafındaki dört

tabur Mısır askerine saldırmış ve onları perişan etmişlerdir: BOA, HAT, no. 374/20429.

421 İbrahim Paşa Dürzilerle harp etmek için halktan hayvan toplamıştır. Ayrıca Mısır’dan da birkaç

alay asker talep etmiştir: BOA, HAT, no. 961/41197; HAT, no. 1123/44935; HAT, no. 377/20483;

HAT, no. 378/20495.

194

ahaliye şiddet uyguladı.422

1838 yılının şubat ayında yapılan çetin bir çatışmadan

sonra Dürzîler teslim olmak zorunda kalmıştı.423

Ancak Ağustos ayında ise İbrahim

Paşa Dürzîlerle Horan’da girdiği muharebeyi kaybetmişti.424

Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın ikinci isyanından sonra 3 Eylül 1840’ta

Lübnan bölgesinin idaresi tekrar Osmanlı Devleti’ne geçmiştir. Bölgeye çeki düzen

vermesi için serasker unvanıyla gönderilen İzzet Mehmed Paşa Marunîlerden Emir

Beşir’i azlederek yerine yine Marunîlerden Emir Kasım’ı tayin etmişti. Emir Beşir

döneminde Avrupa devletlerinin desteğini kazanmak için Lübnan’daki uzun yıllardır

Gayrimüslimlere uygulanan ayırımları kaldırıp bölgedeki misyoner faaliyetleri

serbest bırakmıştı. Ayrıca ticarette tekel sistemi, vergilerin artırması ve zorlu askerlik

gibi kanunların uygulanması isyanlara sebep olmuştu. Bu uygulamalar nedeniyle

Müslümanlar, Dürzî ve Hıristiyanları birleştirip Haziran 1840’te büyük bir isyana

sebep oldular. Olayların başlaması üzerine İbrahim Paşa Lübnan’ı tamamen boşaltma

mecburiyetinde kalmıştı. Ayaklanmaların sonucunda Lübnan’ın iç dengeleri

bozulmuş ve gruplar arasındaki rekabet yükselmişti. III. Beşir duruma hâkim

olamadığı için 1842’de görevinden azledilmiş böylece Lübnan’daki Şihabı ailesinin

yönetimi sona ermişti.425

Tanzimat uygulamaları henüz Lübnan’da uygulanmaya geçirilmediği için bölge

doğrudan doğruya merkeze bağlanmaya çalışmıştır.426

III. Beşir’in gönderilmesinin

422

BOA, HAT, no. 378/20513.

423BOA, HAT, no. 379/20519; HAT, no. 382/20600.

424 BOA, C.DH, no. 150/7461; HAT, no. 372/20394; HAT, no. 380/20555; HAT, no. 381/20579;

HAT, no. 381/20578.

425 Lübnan Ekim 1516 tarihinde Osmanlı yönetimine girmiştir: Şit Tufan Buzpınar, “Lübnan (Osmanlı

Dönemi)”, DİA, c. 27, (İstanbul 2003), s. 248-253.

426 Şihab ailesinden hoşlanmayan sürgüne gönderilmiş Dürzî aileler tekrar Lübnan’a dönerek eski

imtiyazlarını ve Marunîlerden öçlerini almak için harekete geçtiler. 1841 yılı Ekim ayında büyük bir

Marunî-Dürzî çatışması patlak verdi. Bunun üzerine Serasker, Cebel-i Lübnan’da asırlardır uygulanan

usul yerine yeni bir idare tarzı tesis etti. Cebel-i Lübnan’ı doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne

bağlayıp merkezden atanacak bir paşanın idaresine vererek yerli memurlardan oluşan meclisi kaldırdı

195

akabinde bölgenin merkeze bağlanması için bir yeni vali tayin edilmiştir. Ancak

Avrupalı devletlerin nüfuzu nedeniyle tayin edilen yeni vali Ömer Paşa başarılı

olamamıştır.427

Kısa bir süre sonra da Avusturya, Fransa, İngiltere, Prusya ve

Rusya’nın kabulü ve desteğini alan yeni bir idari sistem uygulanmaya başlanmıştır.

Yeni idari sistemin uygulanmasının ardından uzun süredir kullanılmış olan Emirlik

sistemi tamamen ortadan kalkmıştır. Emirlik sisteminin ardından Çifte Kaymakamlık

olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır (1843-1860).428

Buna göre Cebel-i Lübnan’ın biri Marunî diğeri Dürzî birer kaymakam ile

idare edilmesine, Beyrut-Şam yolunun ayırdıgı Kuzey Lübnan’ın Hıristiyan (Maruni)

Haydar Lami idaresinde, Güney Lübnan’ın ise Dürzi Ahmet Arslan’ın idaresinde

olmasına; kaymakamların Sayda Valisi tarafından atanmasına; kaymakamların maktu

vergileri hazineye teslim etmek şartıyla idarede bağımsız olmalarına ve Sayda

Valisi’nin işlere çok müdahale etmemesine karar verilmiştir.429

Fransız konsolosunun Marunîleri ve İngiliz konsolosunun da Dürzîleri

yardım ve himaye etmeleri üzerine halk arasında Marunîler Fransa’ya Dürzîler

İngiltere’ye tabi olacaklarmış gibi sözlerin yayılmasına neden olmuştur. Marunî

Patriği 1841 tarihinde gönderdiği arizalarda bölgeye yardım yapılmadığı takdirde

tabiiyet davası başlatacaklarnı ve yabancı devletlerden yardım isteyeceklerini

ve muhtariyet idaresine son verdi: Engelhard, Türkiye ve Tanzimat-Devleti Osmaniye’nin Tarihi

Islahatı (1826-1882), (Trc: Ali Resad), İstanbul 1328, s. 58.

427 Avrupa devletlerinin konsolosları da müdahale ediyorlar ve her geçen gün yeni isteklerde

bulunuyorlardı. Bunun üzerine Mustafa Nuri Paşa’nın Cebel-i Lübnan’a gitmesine karar verildi.

Mustafa Nuri Paşa, 1841 sonlarında Beyrut’a gelince Mir Beşir Kasım Şihabi’nin yerine Mirliva

Ömer Paşa’yı tayin etti. Ancak, Ömer Pasa idaresinden ahali memnun olmayarak şikâyetlerini

konsoloslara iletiyorlardı: Ahmed Lütfi, Vak’anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, c. 6-7-8, (Haz:

Yücel Demirel), Tarih Vakfı YKY, İstanbul 1999, s.1118; Reşat Kaynar,Mustafa Reşit Pasa ve

Tanzimat, TTK., Ankara 1985, s.421.

428 Tufan Buzpınar, Aynı Madde, s. s 252.

429 Ali Fuat, “Rical-i Tanzimat’tan Şekip Paşa”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), c.

I, sa. 3, (yeni seri) İstanbul 1930, s.46.

196

belirtmişti. Böylece Dürzî ve Marunî meselesi gerek dâhili gerekse de harici boyutlar

kazanmış ve uzun bir müddet devam etmiştir. İstanbul’daki yabancı elçiler ve

Avrupa merkezleri bu mesele ile yakından takıp etmişler ve Babıâli’ye telkin ve

şikâyetlerde bulunmuşlardı. Lübnan meselesini çözmek için Fransa, İngiltere ve

Avusturya Babıâli arasında yazışmalar olmuş ve Babıâli’ye birkaç teklifte

bulunmuşlardı. 1842 senesinde Babıâli gerek Lübnan asayiş işleri ve silah toplanması

gerek Tanzimat ve vergi meselelerinin halli bu konunda Sayda Müşiri’ne bir talimat

göndermiştir. Hıristiyan, Dürzî ve Müslümanların arasındaki gerginlikler Mayıs 1845

kanlı çatışmalara neden olmuştur. Gerginliğin tırmanmasının ardından Osmanlı

Hariciye Nazırı Şekib Efendi Lübnan’a gönderilmiştir.430

Şekip Efendi, Cebel-i Lübnan’a hareket etmeden evvel bazı hususta dair

yazdığı yazıda şu hususlara dikkat çekmişti: Alacağı tedbirlerin uygulanmasında zor

kullanmak gerekirse bundan çekinmeyeceğini ve buna dair yapılacak şikâyetlerde

karar verilmeden önce kendisinin sunacağı yazının beklenilmesini; maiyetine tayin

edilen Selanik Ordusu’nun gelmesinin gecikeceğinden Arabistan Ordusu Müşiri

Namık Paşa’nın kendisine yardımcı olmak üzere görevlendirilmesini; karışık

köylerde yaşayan taifelerin kendi mezheplerinin oturduğu köylere gitmek istemeleri

430

Olayların ardından Hariciye Nazırı Şekib Efendi memuren Lübnan’a gönderilmiştir. Şekib Efendi

mütalaasında şöyle diyordu: “Devlet Cebel’deki me’murları ithâm, Vecihi Paşa’nın hükümet ve

me’muriyetini ıskât ile ve düşünülen şeyleri hiçbir ilişik bırakmaksızın sür’atle halle ihtimam

mecburiyetindedir. Bunun için de merkezden birinin fevkal’ade salâhiyetlerle me’mur edilmesi

lazımdır. Ancak bu işe me’mur edilecek zât, kim olursa olsun oraya vardığında konsolosların işe

müdahalesini görecek, o da kendi başına karar veremeyerek şimdiye kadar olduğu gibi buradan

istizan edecek, diğer yandan sefaretler de konsoloslarının yazdıklarına ehemmiyet verecekleri için

temin edilmeleri mümkün olamayacak ve bu suretle iş hal-ı tezebzübden kurtulmayacaktır. Bu itibarla

meselenin siyasi cephesine bütün incelikleri ile vâkıf bulunduğu için başka herhangi bir kimseden

fazla hariciye nazırlığı makamı işgal eden bizzat kendisinin memuriyeti halinde her taraf emin olacak

ve ayrılmadan önce sefaretler ile bil-müzakere Beyrut’taki konsolosların her türlü müdahaleden

çekinmelerinin kuvvetli bir mukaveleye raptedilmesi ve mevkiinin ecnebiler nazarında da başka bir

kımetli haiz bulunması sebebiyle başkalarına karşı takındıkları hareket tarzını bu defa

gösteremeyeceklerdi.” : M. Tayyip Gökbilgin, “1840’ten 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve

Dürziler”, Belleten, c. X/140, (1946), s. 641-662.

197

durumunda bunlara izin verileceğini; önceden kararlaştırıldığı üzere Marunilere

verilecek tazminatın acilen gönderilmesini; Sayda Eyaleti Valisi Vecihi Pasa işlere

müdahale etmeyecek ise de kendisi oraya ulaşmadan evvel gerekli hazırlıkları

yaparak meşayih ve vekilleri Dayrü’l-Kamar’da yapılacak toplantıya davet etmesini;

görevi sırasında hakkında memurin ve konsoloslar tarafından yapılacak şikâyetlerde

gerekli tahkikat yapılmadan karar alınmamasını ve görevinde tam yetkili kılınmasını

talep ediyordu.431

Bu karar sefaretlere tebliğ edildiğinde hepsi de tasvip etmişler, yalnız Fransa

elçisi bu tedbiri yeni bir tecrübe olarak telakki ettiğini ve muvaffak olunamadığı

takdirde bütün Avrupa’da Osmanlı devleti mesul tutulacağına dikkati çekmiştir.432

Bununla beraber Beyrut’taki sefaretler konsoloslarına Hariciye Nazırı’na vazifesini

sorun çıkarmayacak şeklinde hareket etmeleri ve nazıra manevi destek göstermeleri

hususunda uyarılmıştır. Hariciye Nazırı Şekib Efendi Beyrut’a vardığından sonra

Babıali’ye ilk gönderdiği 1 Ekim 1845 tarihli mektubundan anlaşıldığına göre Cebel-

i Lübnan’daki bozuklukların ve gerginliklerin sebebini İngiliz ve Fransız devletleri

konsoloslarının birbirine karşı olarak yaptıkları tahrikattan kaynaklanmıştı. Bu elçiler

Lübnan’dan çıkarılmadıkça asayişin temin edilemeyeceğini ifade etmişti. Dolaysıyla

İstanbul’daki yabancı sefirlerin icra ettikleri yardımın hiçbir faydasının

görülmeyeceği anlaşılıyordu.433

Şekip Efendi 14 Eylül 1845 tarihinde Beyrut’a ulaştı. Ardıdan olaylara ilişkin

ilk bilgileri edindikten sonra alınacak önlemlere dair çalışmalara başladı. 23 ve 24

Eylül’de tüm temsilcilere mektup göndererek yapacağı toplantıya davet etti. Ancak

büyük çoğunluğu buna olumlu cevap vermedi. Fransız temsilci de Şekip Efendi’nin

davetini, Lübnan’daki farklı mezhepler üzerinde Osmanlının doğrudan yönetimine

431

Erdoğan Keleş, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlık İdari Düzenin Uygulanması ve 1850 Tarihli

Nizamname”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, sa. 27/43,

2008, s. 131-157.

432 BOA, A.MKT.MHM, no. 1/59.

433 M.Tayyib Gökbilgin, Aynı Makale, s. 674-675.

198

yol açacak bir tedbir olarak yorumladı. 30 Eylül’de araştırmalarına başlamak ve

Babıâli’nin yayınlayacağı beyannamedeki şartları bildirmek amacıyla her iki mezhep

ileri gelenleri ve yetkilileri ile yapacağı toplantı için Beyrut’tan ayrılıp Dayrü’l-

Kamar’a geçti. 15 Ekim tarihinde yapılacak toplantıya her iki mezhebin

kaymakamını, vekillerini, 24 Hıristiyan ve 20 Dürzî lideriyle ileri gelenlerini aldığı

önlemleri açıklamak üzere davet etmişti. Ancak her iki mezhepten pek çoğu bu

davete katılmadılar. Ordu Müşiri Mehmed Namık Paşa’nın ifade ettiğine göre daha

önceden büyük devletler elçilerine takdim edilen ve 15 Ekim 1845’de ilan edilecek

olan nizamın tebliği için her iki taifenin kaymakam ve ileri gelenleri davet edildiği

halde buna icabet edilmediğini çeşitli bahaneler uydurulmuştu. Paşa “önceden âdet

edindikleri gibi biri gelse diğeri gelmez, ikisi gelse küsûru dahi bugün yarın

gelecekler cevâbıyla vakit ve zaman geçirirken maslahatın te’hiriyle oyalayıp

maslahatı çürütmek ve teklîf olunan nizâmâtın yürürlüğe girmesini” geciktirmek

emelinde olduklarından bu davete iştirak etmediklerini düşünüyordu. 434

Toplantıya katılan iki kaymakam ile Hıristiyan ve Dürzî ileri gelenleri tedbir

olarak birkaç gün tevkif edildiler. Bu durum derhal Beyrut Fransız konsolosu

tarafından Babıâli’ye verilen bir mektupla şikâyet konusu edildi. Konsolos bunun

Cebel-i Lübnan’ın serbestiyet idaresine aykırı olduğu bildirmişti. Şekip Efendi,

Namık Paşa ile 1 Ekim 1845 tarihinde Beyrut’tan Dayrü’l-Kamar’a geçtikten sonra

15 Ekim 1845 tarihinde Tanzimata uygun alınacak tedbirlere dair bir beyanname

yayınladı. Buna göre, Cebel-i Lübnan’da meydana gelen karışıklıklar Tanzimat

Hayriye’ye aykırıydı. En kısa zamanda bölgede asayiş ve huzur sağlanarak

Tanzimat’ın uygulanmasına teşebbüs edilecekti. Marunîlerin, Dürzîlerden istedikleri

3.000 kese tazminat, Dürzîler tarafından ödenecektir. Ayrıca, Osmanlı Devleti Cebel-

i Lübnan vergisinden düşülmek şartıyla Marunîlere 10.000 kese daha yardım

yapacaktı. Cebel-i Lübnan’da Sayda Valisi’nin uygulamaya koyduğu iki ayrı

kaymakam ve mukataacı tayini usulü aynen devam edecekti. Mukataacılar kendi

halklarının işlerini yürütecekler, muhtelit (karışık) bölgelerdeki halkın islerine ise

434

Erdoğan Keleş, Aynı Makale, s. 137.

199

tayin edilen vekiller bakacaktı. Her halkın kendi içindeki hukuki davaları

mukataacıları tarafından, eğer hukuki dava farklı guruplar arasında ise mukataacılar

ve vekiller aracılığıyla görülecekti. Bir çözüm bulunamaz ise kaymakamlara

başvurulacak eğer orada da çözümlenemez ise eyalet valisine müracaat edilecekti.

Vergi toplama ve zabtiye işleri de yine mukataacılar aracılığıyla yürütülecekti. Hiç

kimseye haksız muamele yapılmayacaktı.435

Şekib Efendi bu arada Namık Paşa ve Vecihi Paşa ile görüşmüş, ardından da

Lübnan’daki yabancı elçileri yanına çağırarak Cebel’de asayişi temin etmek için

alacağı tabirleri açıklamıştı. Şekib Efendi elçilerden şayet şiddet kullanmasına

gerekirse sorun yaşanan yerlerdeki yabancı vatandaşların bir tehlikeye maruz

kalmamaları için hemen Beyrut’a nakledilmelerini istemiştir. Yabancıların malları

muhafaza edilecekti, fakat hayatlarından dolayı sorumluluk kabul edilmeyecekti. Bu

duruma Beyrut’taki Fransa konsolosu Poujade itiraz etmiş, Fransız vatandaşlarının

ve manastırların zararının taahhüt edilmesini istemişti. Aynı talebi Fransa sefiri

Bourqueney Hariciye Nazırı vekili Ali Efendi’ye tekrar iletmişti. Hatta 4 Ekim 1845

tarihinde Fransa sefaret tercümanı Fransız tebaasının zararları taahhüt olunmadığı

takdirde sefarethaneyi terk edip Boğaz’da hükümetinden talimat bekleyeceğini

Babıali’ye bildirmişti. Bunun üzerine Babıâli Şekib Efendiye bir talimat

gönderilmesini uygun buldu. Ancak bu talimat Lübnan’a varmadan Şekib Efendi

Namık Paşa ile birlikte müzakere ederek icraata geçmişti. Hariciye Nazırı Şekib

Efendi ve Arabistan Müşiri Namık Paşa Beyrut’tan Dayr’ül-Kamer’e geldiler.

Lübnan’ın asayişi sağlamak için öncelikle Lübnan ahalinin elindeki silahların

toplanılmasına karar verilmişti. Ardından 1840 senesi olaylarına katılanlar hakkında

gene af ilan edilmişti.436

Bu esnada ayrıca ilan edilen bir Arapça beyanname ile 1846 yılında meydana

gelen olaylarda malları yağmalanan Marunîlere Dürzîlerin ödeyeceklerinden başka,

Sayda Eyaleti miri mallarından mahsubu yapılmak şartıyla hazineden 10.000 kesenin

435

Erdoğan Keleş, Aynı Makale, s. 138.

436 Tayip Gökbilgin, Aynı Makale, s. 675-676.

200

daha dağıtılacağı duyuruldu. Bundan başka çeşitli köylerde halkın mukataaları kendi

vekilleri tarafından idare olunması, vekilleri seçme şekilleri ile vazifeleri

bildirilmekteydi.437

Hariciye Nazır ve Namık Paşa Lübnan ahalisinin isteği ile silahlarını

kolaylıkla teslim etmeyeceklerini ve konsoloslara müracaatla mesele çıkarmak

isteyeceklerini bildikleri için tedbir almışlardı. Nitekim bir süre sonra da Cebel-i

Lübnan’a sevk edilen askerin sayısı arttırıldı. Gelen asker, başıbozuk kuvvetler ile

birlikte uygun mekânlara yerleştirildi. Ardından halkın elindeki silahlar toplamaya

başlandı. Ahali silahlarını teslim etmeye imtina ve iki tarafın reisleri ve şeyhler

arasında sorunların çıkması üzerine kaymakamlar ile iki tarafın ileri gelenlerinden bir

kısmını tutukladılar.438

Lübnan meselesi nedeniyle dâhilde ve hariçte Şekib Efendi aleyhine çeşitli

iftiralar dillendirilmeye başlanmıştı. Bu durumda Avrupa kamuoyu galeyana gelmiş

ve Avrupalı devletlerin olaylara müdahaleleri artmaya başlamıştı. Mesela Fransa

elçisi 4 Aralık 1845 tarihli Osmanlı Hariciye Nezareti’ne Lübnan meselesi için

oldukça ağır bir yazı vermişti. Prens Metterinch de Viyana Elçisi Nafi Efendi’ye bu

mesele hususunda bazı olumsuz ifadeler kullanmıştı. Bunun üzere Babıâli Şekib

Efendi’yi Hariciye Nazırlığı’ndan azledip Londra elçiliğine tayin etti. Ardından Ocak

1846’da Ferik Emin Paşa bir talimatla Beyrut’a gönderildi. Emin Paşa’ya verilen

talimatta Şekib Efendi, Namık Paşa, Sayda Müşiri Kamil Paşa ve Vecihi Paşa ile

müzakere ederek bu meseleyi halletmesi ve gelişmelerden merkezi haberdar etmesi

istenmişti. Şekib Efendi Haziran 1846’da Emin Paşa ile İstanbul’a dönmüşlerdir.439

Namık Paşa Lübnan tahkikatı ardından esas görevi olan Arabistan Ordusu

Müşirliği’ne dönmüştür. Tıpkı Şekib Efendi gibi Namık Paşa da Lübnan olaylarının

bastırılmasında aldığı görev nedeniyle bilhassa İngiltere ve Fransa’nın tepkisine

437

BOA, HAT, no. 46 /1182, Lef 9,10, 14.

438 BOA, HAT, no. 46 /1182, Lef 15, 16.

439 Tayip Gökbilgin, Aynı Makale, s. 677-678.

201

maruz kalmıştı. Bu durum Paşa’nın uzun süre peşini bırakmadı. Daha sonraki

yıllarda paşanın devlette alacağı önemli görevler esnasında bu iki devlet müdahil

olarak önlemeye çalıştılar.

I- NAMIK PAŞA’NIN IRAK VE HİCAZ ORDUSU

MÜŞİRLİĞİ

Arabistan Ordusu’nun kuruluşunda görev alan ve Lübnan’da önemli işler

başaran Mehmed Namık Paşa gösterdiği liyakat üzerine bu sefer 22 Haziran 1849

tarihinde Irak ve Hicaz Ordusu’nun teşkil etdilmesi görevine getirildi. Paşa sadece

ordu kurmakla değil aynı zamanda bölgedeki mülki işlerin bir düzene sokulması ve

sınırların muhafazası için de görevlendirilmişti. Namık Paşa bu atama yapıldığında

Halep’te karantina uygulamaları ile meşgul olduğundan yeni vazifesine 12 gün

gecikme ile başlayabildi.440

Namık Paşa bu görevi esnasında en önemli faaliyetleri Bağdat’ta

yürütmüştür. Hem Bağdat Valisi Vecihi Paşa 441

hem de Müşir Namık Paşa eyalettte

gerekli gördükleri ıslahat hakkında Seraskerlik ve Sadarete yazılar yazmışlardı.

Alınan emir ve talimatlar ardından Bağdat’ta ıslahat yaptırılmaya başlandı. Bu ıslahat

talimatında Bağdat, Süleymaniye, Şehrizor ve Hindiye ile havalisi mülki ve mali

idaresinde yaşanan uygunsuzluğun asıl sebebi idari zaaf olduğunun tesbit edilmesi

önemlidir. Namık Paşa ve Bağdat Valisi gerekli tedbirleri almış, bölgede önce

440

BOA, İ.DH , no. 199/11305, Lef 1, 2; no. 199/11373, Lef 1, 2, 3; no. 199/11305, Lef 3, 4; BOA,

A.MKT.MHM, no. 16/53. Namık Paşa’nın yeni memuriyeti Irak ve Hicaz Müşirliğine gitmesi için

yol harcırahını Halep bütçesinden borç olarak almıştı. Bu 16110 kuruş Babıali tarafından Namık

Paşa’ya ihasan edildi. unun üzerine Paşa da bir teşekkür mektubunu hükümete yolladı: BOA, İ.DH,

no. 206/11902, Lef 1,2,3; A.AMD, no. 23-3; HRMKT, no., 27/15.

441 Bu esnada Bağdat’ta vali değişikliği yaşanmıştı. Bağdat Valisi Abdi Paşa her ne kadar iffetli ve

müstakim bir şahıs ise de halim ve sakın olduğundan, Irak meselesi dolayısıyla Bağdat için uygun ve

dirayetli bir vali bulunması kararlaştırıldı. Bu maksatla Abdi Paşa İstanbul’a dönmek üzere Bağdat

Eyaleti’ne Vecihi Paşa tayin edildi: Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.125.

202

asayişi temin edilmişti. Ardından da Tanzimatın sosyal ve ekonomik uygulamalarını

başarıyla hayata geçirildi. Bu arada Hicaz ve Irak Ordu için Namık Paşa’nın

Bağdat’ta bir İdadi Mektebi yapılması talebi Meclis-i Ahkam-ı Adliye’de

onaylanmıştı.442

Müşir Namık Paşa ve Bağdat Valisi Vecihi Paşa, Bağdat’ta nüfus sayımı

yapılması için Babıâli’den izin istediler. Durum hükümet tarafından uygun

bulunmuş ve hazırlanan bir fermanla ile ilan edilmişti. Bu arada Namık Paşa ve

Bağdat Valisi teşkil olunan ordunun düzenlenmesi hususunda yoğun bir gayret

içerisine girdiler. Basra Körfezi’nde hazırlanması gereken donanma için de

çalışmalar hızlandırıldı. Bütün bu reformların sağlıklı yürüyebilmesi için bölgeye bir

Defterdar tayin edildi. Böylece burada mali sistem düzenlendi. Bundan böyle mali

işlemlerin ve devir-teslim muamelelerinin yeni sisteme uygun yapılabilmesi sağlandı.

Yapılan bu çalışmalar sonucu Irak havalisinde asayiş ve inzibat sağlanmış ve eyaletin

gelirleri artmıştı. Müşir Namık Paşa’nın gösterdiği gayret Babıâli tarafından takdir

edilmiş ve Mayıs 1850 tarihli bir yazı ile taltif edilmiştir.443

Namık Paşa Bağdat Eyaleti’nde bulunan Hindiye, Hazail ve Kerbela

aşiretlerinden kaynaklanan sorunları çözerken önce nasihat yolunu seçmişti.444

Bunlar etkili olmayınca asayişi sağlamak üzere Şamiye, Hindiye ve Hazail şeyhleri

ile önde gelen dokuz kişiyi tutukladı. Paşa bu şahıslar bölgeden uzaklaştırılmadan

huzur sağlanamayacağını belirterek, bunların sürgüne gönderilmesi hususunu

İstanbul’a yazmış ve kararları uygulamıştı.445

Namık Paşa bizzat katıldığı bu

operasyonlar sırasında koleraya yakalanmıştır.446

442

Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122, 129-130.

443 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122-129.

444 Namık Paşa ile Bağdat Valisi, Muhammere havalisinde olan aşiretler şeyhlerin bazıları arasında

çıkmış olan uygunsuzluk bahanesiyle İranlı tarafından oraya sevk olunan askerlerin çakılması

hususnuda İran komiserlerine ve Bağdat’taki İran Şehbenderine ne suretle protesto edilmesi

gerektiğini Babıaliden sormuşlardı: BOA, A.MKT.UM, no. 73/1.

445 BOA, İ.DH, no. 246/15013, Lef, 6; A.AMD, no. 35/13.

203

Namık Paşa Bağdat’ta sadece askeri tedbirler almamış ticaret ve zitaatin

gelişmesi için çalışmalar yürütmüştür. Paşa asayiş sorunlarının yaşandığı Bağdat

Eyaleti’nden üç-beş sene aşar vergisinin alınmamasını talep etmişti. Nehir taşmaları

nedeniyle tarım arazileri zarar görüyordu. Namık Paşa Hindiye Nehri’ne set yaptırdı.

Böylece arazi ve tarlalara su basması önlendi. Ayrıca birçok kazaların ahalisi

susuzluk çekiyordu. Namık Paşa yeni su setleri inşası ve eskilerinin tamiri için

mühendis Kamil Efendi’yi görevlendirdi. 447

.

Bu arada Namık Paşa bölgede güvenilir devlet adamlarının görev almasına

gayret sarfetmiştir. Mesela Hindiye havalisinin asayişini sağlama çalışmaları

esnasında vefat eden Necip Paşa’nın kethüdası bulunan Reşid Paşa’nın Divaniye

Kaymakamlığına tayini teklifini istemiş ve bu teklif kabul edilmişti.448

Namık Paşa’nın Hicaz ve Irak Ordusu Müşir sıfatıyla asayiş tedbirleri aldığı

bir diğer önemli yer Süleymaniye Sancağı idi. Süleymaniye’de ciddi olaylardan biri

Kaymakam değişikliği sebebiyle oldu. Olaylar kısa sürede büyüdü ve konak

yağmalaları yaşandı.449

Son hadiselere dair Müşiri Namık Paşa ile Anadolu Ordusu

Müşiri’nin yazıları Babıâli’ye takdim edildi. Bu yazılardan anlaşıldığına göre

eşkıyanın saldırıları karşısında Süleymaniye Alayı neferleri yetersiz kalmıştı.

Seraskerlikten buradaki asker eksikliğinin giderilmesi talep edildi.450

Namık Paşa Süleymaniye’deki olayları yatıştırmak için bizzat bölgeye gitti.

Güvenlik ve asayiş sağladı, bu gibi uygunsuzlukların tekrar olmaması için bir takım

tedbirler aldı.451

Paşa sadece askeri tedbirler almamaş bölgedeki ahalinin ticarette

yaşadıkları sorunları da çözmeye çalışmıştır. Zaten eşkıyayı bastırılıp devlet

446

Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379.

447 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122

448 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 133-136

449 BOA, A.MKT.UM, no. 60/1.

450 BOA, A.AMD.UM, no. 18/22.

451 BOA, A.MKT.UM, no. 72-32; A.MKT.MHM, no. 754/39.

204

sistemini bölgede hâkim kılınınca ticaret canlanmış ve vergiler toplanmaya

başlanmıştır.452

Bağdat Valisi Vecihi Paşa ile Irak ve Hicaz Ordusu Müşiri Namık Paşa

Kasım 1851 tarihinde Basra’da ve Bağdat’ta ortaya çıkan kolera salgını önlemek için

tedbirler almışlardı. Durumun kontrolü için Bağdat karantinahanesi açılması

çalışmaları başlatılmış; çarşı, sokak ve hamamlar süpürülüp temizlenmiş; hurma,

meyve ve sebze gibi hastalığın yayılmasına sebep olan ürünleri askerlerin alması

yasaklanmıştı. Ayrıca halkın tehlike arz eden yerlere gitmesi önlenmiş, imamlar ve

muhtarlar vasıtasıyla hastalık hakkında halka bilgi verilerek korunma hususunda

uyarılar yapılmıştır. Kısa zamanda alınan tedbirlerle hastalığın önü alınmıştır.453

Namık Paşa’nın uğraşmak zorunda olduğu en önemli sorunlardan biri İran

hududunda yaşanan anlaşmazlıklardı. Aşiretler kaynaklanan bu sorunun çözümü için

Namık Paşa sınır çiziminde görevli memurların muhafazasına asker

görevlendirilmişti.454

Namık Paşa Irak ve Hicaz Ordusu Müşiri olarak bölgede

bulunduğu sırada oluşturulmuş olunan Hudud Komisyonu Osmanlı-İran sınırını

belirleme vazifesiyle çalışmalarda bulunmaktaydı. Komisyonla alakalı işlerde Namık

Paşa’nın da katkısı olmuştur.455

Sınırda asayişi sağlamak için Namık paşanın fikirleri

de alınmıştı.456

Namık Paşa’nın sınır meselesine dair aldığı tedbirlerden halk hoşnut

olmuştu. Paşa bu durumu bir yazı ile Babıâli’ye iletmiştir.457

452

BOA, A.AMD, no. 18/22.

453 BOA, A.AMD, no. 33/8.

454 BOA, HR.MKT, no. 30/78.

455 Mehmed Hurşid [Paşa], Seyahatname-i Hudud, (Çev: Alaattin Eser), İstanbul 1997, s. XXIII.

456 BOA, AMKT.UM, no. 177/80.

457 BOA, A.MKT.MHM, no. 36/44.

205

İ- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TOPHANE MÜŞİRİLİĞİ

Namık Paşa’nın özellikle askeri görevlerdeki başarıları Sadaret ve Seraskerlik

makamlarının dikkatinden kaçmamaktaydı. Paşa son dokuz seneden beri İstanbul

dışında çok önemli vazifelere atanmıştı. Özellikte Arabistan, Irak ve Hicaz ordusu

müşirliği ile aşağıda ayrıca ele alınacak olan Bağdat Eyaleti Valiliği’ndeki başarılı

icraatları dikkate alınarak Namık Paşa Tophane-i Amire Müşirliği gibi önemli bir

göreve getirilmiştir (5 Ağustos 1853).458

Bilindiği gibi Tophane’nin kuruşunun 1453-1470 arasında olduğu tahmin

edilmektedir. XIX. Yüzyıla girilirken III. Selim döneminde (1789-1807) Tophane-i

Amire yeniden düzenlemişti. III. Selim’in yenileşme hareketleriyle bağlantılı olarak

kapıkulu askerlerinin modernizasyonu sırasında Tophane’ye ve topçu sınıfına

özellikle önem verilmişti. Islahatlar kapsamında Batıdan mühendisler getirilmişti. III.

Selim’in tophanede yaptırdığı bazı binalar 1 Mart 1823’te yanmıştır. II. Mahmud

Tophane’de yanan binaları tamir ettirmişti.459

Namık Paşa, Bağdat Valisi bulunduğu esnada Tophane Müşirliği’ne tayin

edilmiştir (23 Ağustos 1852). Kendisine Mecidiye Nişanı da ihsan buyrulmuştur. Bu

arada Namık Paşa yeni Vali Bağdat’a gelene kadar görevini sürdürmüştür. 460

Yeni

458

Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

459 Evliya Çelebi Seyahatnamesinde tophanede top dökümü ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Sultan

Fatih İstanbul’da giriştiği inşaat faaliyeti sırasında top dökümhanesinin yapılmasıyla temel atılan

Tophane-i Amire’ye II. Bayezid döneminde (1481-1512) bir de kışla eklenmiştir. Ancak büyük

tesisler şeklinde yapımı ilk kes Süleyman Kanuni döneminde(1520-1566) olmuştur: Salim Aydüz,

“Tophane-i Amire”, DİA, c. 41, (2012), s. 253-256.

460 BOA, A.MKT.NZD, no. 67 / 90. Mesela Bağdat’tan İstanbul’a sürülen eşkıya Tıkritli Muhammed

El-Abbas ve arkadaşlarının Bağdat’a dönmeleri hususunda Tophane Amire Müşiri Namık Paşa ile

istişare edilmişti. Namık Paşa’nın 4 Kasım 1852 tarihlinde Babıali’ye ve Seraskerliğe gönderdiği iki

yazıda kendisinin Bağdat Valiliği zamanında Divaniye ve Hindiye bölgelerinde eşkıyalık yapan

Mehmet El-Abbas ve adamları ile uzun zaman muharebe etmiş olduğunu ve nice masraflar ve ölenler

olduğunu ifade etmişti. Paşa buisyancıları bastırıp asayişi sağlamıştı. Hatta eşkıyaları ele geçirip

İstanbul’a göndermişti. Bu eşkıyalar yeni tayin edilen Bağdat Valisi ile birlikte Bağdat’a götürülmek

206

valinin gelişi kış mevsimine kadar mümkün olmazsa Şehrizor Valisi’nin Bağdat

valiliğine vekâlet etmesi düşünülmüştür.461

Nihayet Bağdat’ta gerekli tedbirleri alan Namık Paşa 6 Aralık 1852 tarihinde

şehirden ayrılmıştır. Paşa İstanbul yolunda Kerkük’te konaklamıştır. Burada

hükümet konağında istirahat ettiği esnada Bağdat Valiliği’ne yeni tayin edilen Raşid

Paşa ile görüşüp eyalete dair bazı hususlar hakkında görüşme yapmıştır. Namık Paşa

yeni valiye Bağdat’ın idaresi hususunda tesviyelerde bulunmuştur. Bunun ardından

Namık Paşa’nın İstanbul’a Reşid Paşa’nın ise Bağdat’a hareket ettikleri Şahrizor

Valisi tarafından Babıali’ye bildirilmiştir.462

İstanbul’a gelip görevine başlayan Namık Paşa hiç zaman kaybetmeden

Tophane-i Amire’de yeniliklere başlamıştır. İlk olarak Tophane için gerekli olan

makineler ile 50 bin adet tüfeğin siparişini vermiştir. Bunların masraflarını Hazineye

yüklemeyerek Tophane tahsisatından karşıladı.463

Namık Paşa bir taraftan da Tophane’de personel ihtiyacını gidermeye çalıştı.

Bu hususta sık sık Babıâli’den taleplerde bulundu. Mesela işinin ehli olan Mustafa

Ağa’nın Tophane-i Amire’de istihdam edilmesi için Babıâli’ye tezkere yazdı.464

istenmişti. Namık Paşa, bu eşkıyanın Bağdat’a dönmelerinin bölgede yeniden uygunsuzluk ve fesada

sebep olacağını, bunların Şii mezhebine bağlı bulunduklarından İran ile birleşerek daima Osmanlı

aleyhine hareket etme alışkanlıklarını sürdüreceklerini söyleyerek Bağdat’a gelmemelerini tesviye

etmişti. Paşa’nın bu uyarısı haklı bulunmuştur: BOA, A.MKT.MHM, no. 51/16; A.MKT.UM, no.

120/ 80; A.MKT.MHM, , no. 50/41; A.AMD, no. 41/21; İ.DH, no. 259/16016M Lef 1,2; A.

MKT.UM, no. 110/54.

461 BOA, A.MKT.UM, no. 110/54. Bu esnada Babıali yeni valinin hızlı bir şekilde Bağdat’a gitmesi

emrinin verildiğini Namık Paşa’ya bildirilmişti: BOA, İ.DH, no. 260/16132, Lef, 2.

462 BOA, A.MKT.MHM, no. 52/82, Lef 1, 2.

463 BOA, A.MKT.NZD, no. 72/26.

464 BOA, A.MKT.NZD, no. 70/94.

207

Namık Paşa’nın yetki alanında bulunan ve İstanbul’un güvenliği bakımından

büyük önem taşıyan Boğaz istihkâmlarının yenilemesine gayret etti. Bahr-i Sefid

Boğazı’nda bulunan dokuz adet kale ve tabyanın tamiri için gereken 65 bin kuruşun

tahsisi hususunu Babıâli’den talep etti. Bu arada Boğaz Muhafızı Mirliva Süleyman

Paşa raporunda yeni istihkamlarının tamamlanmasının uzayacağını Tophane-i Amire

Müşirliği’ne bildirmişti. Bunun üzere Namık Paşa konuyu Tophane-i Amire

Meclisi’nin gündemine taşıdı. Yapılan yazışmalar sonucu 30 Mart 1853 tarihinde

Babıali’den gerekli izinler alınarak kalelerin tamir ve yenilemesi işi bitirilmiştir.465

Bu esnada Namık Paşa’nın Tophane-i Amire Müşirliği’nde gösterdiği dirayet ve

sadakat takdir edilmiş ve 10 Ocak 1853 Mecidiye Nişanı’nın ikinci rütbesi ile taltif

edilmiştir466

.

Tophane-i Amire Müşirliği’nde yaklaşık bir yıl görevde kalan Namık Paşa

bu sürenin dört ayını Bağdat’ta geçirmişti. Paşa’nın bundan sonraki yeni görevi

Ticaret Nazırlığı olarak belirlendi. 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırı Ahmet

Fethi Paşa’nın Tophane-i Amire Müşirliğine ve Tophane-i Amire Müşiri Namık

Paşa’nın da Ticaret Nezareti’ne becayişleri uygun bulunmuştur. Bu becayiş teklifi

Namık Paşa ve Fethi Paşa tarafından talep edilmişti. Bu talep Babıâli tarafından

uygun görülmüş ve Namık Paşa ve Fethi Paşayı Babıali’ye çağrılarak görevleri tebliğ

olunmuştur467

.

465

BOA, A.AMD, no. 43/26.

466 BOA, A.DVN.MHM, no. 10/10 .

467 BOA, HAT, no. 1648/37.

208

K- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ DEFA ARABİSTAN

ORDUSU MÜŞİRLİĞİ’NE TAYİNİ VE DÂR-I ŞURÂ-YI

ASKERÎ REİSLİĞİ GÖREVİ

Namık Paşa ile Hariciye Nazırı Şekib Efendi ile birlikte büyük sorunların

yaşandığı Cebel-i Lübnan’a asayişin temini ve olayların tahkiki görevi ile

gönderilmişti. Olayların yeniden patlak verdiği 1860 senesinde bölgeye dirayetli bir

komutanın atanması gündeme gelmişti. Bu görev için ilk akla gelen Namık Paşa

oldu. Nitekim Paşa’nın Arabistan Ordusu Müşiri olarak tayini hususu 10 Haziran

1860 tarihinde özel bir mecliste müzakere edildi. Sonuçta o ratihte Arabistan Ordusu

Müşiri olan Vasif Paşa’nın azli ile yerine Namık Paşa’nın tayini uygun bulundu.468

Bu görev için Namık Paşa refakatine iki tabur askerle birlikte iki donanmadan iki

vapur tahsisi edildi. Paşa ilk olarak Lübnan’a gidecekti.469

Ayrıca Paşa’nın refakatine

verilen askerin masrafları için gereken tahsisat da ayrıldı.470

Namık Paşa’nın yeni göreve tayini bölge ile yakından ilgilenen ve sürekli

olarak müdahale eden İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etti. Nitekim İngiliz ve Fransız

sefaretleri Osmanlı Hariciye Nezareti’ne bir nota vererek Namık Paşa’nın

Arabistan’a gönderilmesine itiraz ettiler. Bu baskılar işe yaradı. Babıâli, Namık

Paşa’nın yerine Hariciye Nazırı Fuat Paşa ile Dâr-ı Şura-yı Askeri Reisi Abdülhalim

Paşa’yı Arabistan Ordu-yu Hümayun Müşirliğine tayin ederek Cebel-i Lübnan’a

gönderdi.471

468

BOA. A.MKT.NZD, no. 314/80 ; 315/51; A.MKT.MHM, no. 185/85

469 BOA, A.MKT.NZD, no. 317/14; 316/55

470 BOA, A.MKT.UM, no. 413/39; 414/46

471 BOA, İ.MMS, no. 132/5673; A.AMD, no. 92/72

209

Uluslararası baskı karşısında geri adım atılınca görev yerine dahi gidemeyen

Namık Paşa tecrübeli, dirayetli ve askeri alanda kabiliyeti bulunduğu gerekçesiyle 9

Temmuz 1860 tarihinde Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Reisliği’ne tayin edildi.472

Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Reisi Namık Paşa’nın maaş ve tayinatı hususu

Seraskerlikte toplanmış olan Meclis-i Hass-ı Vükela’da müzakere edildi. Namık

Paşa’ya kısa bir süre sonra Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Riyaseti uhdesinde kalmak üzere

Hassa Müşirliği de tevcih edilmiştir. Paşanın kıdem, haysiyet ve rütbelerine göre

başkanlık için tahsis edilmiş olan 22.744 kuruş, Paşa’nın Hassa Müşirliği473

maaşından ilave yapılarak 30.000 kuruşa çıkarılmıştı.474

Namık Paşa’nın Dar-ı Şurâ-yı Askeri Reisliği hizmeti de kısa sürdü. Haziran

1861 tarihinde Serasker Rıza Paşa’nın yerine, dirayetli ve ehliyetli görüldüğünden

Seraskerlik makamına tayini gerçekleşti.475

Paşa aynı zamanda Osmanî nişanıyla

taltif edildi.476

L- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ SERASKERLİK GÖREVİ

Namık Paşa, Sultan Abdülaziz tarafından 30 Haziran 1861’de Seraskerlik

makamına atanmıştır. Fakat Paşa’nın Seraskerliğe tayini de uluslararası krize sebep

olmuştur. Zira Paşa’nın Arabistan Ordu-yı Hümayu’na tayin edilmesine karşı çıkan

ülkelerden olan Fransa, bu sefer de Seraskerliğe getirilmesine tepki göstermişti. Bu

itiraz, Osmanlı Paris Elçisi Rifat Veliüddin Paşa tarafından 12 Temmuz 1861

tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıdan anlaşılmaktadır. Namık Paşa’nın

Seraskerliğe tayin edildiğini Paris’te duyduğu anda bu konuda Fransa’nın görüşünü

472

BOA, A.MKT.MHM, no. 187/94

473 BOA, İ.DH, no. 473/31761; A.MKT.NZD, no. 356/79

474 BOA, İ.MMS, no. 19/848

475 BOA, İ.DH, no. 474/31795

476 Şehabeddin, Ayni Eser, s. 141.

210

öğrenmek için Paris Sefiri Rifat Paşa Fransız diplomatlarla temas kurmuştu.

Fransızlar bu tayine tepki göstermişlerdi. Rıfat Paşa’ya göre tepkinin nedeni Cidde

hadiselerinin henüz unutulmamasıydı. Bununla birlikte Seraskerlik memuriyeti gibi

önemli bir makama taassupluluğu ile meşhur bulunan Namık Paşa’ya verilmesinin de

etkili olduğunu Rıfat Paşa ifade etmiştir.477

Görüşmede Fransız devlet adamları Namık Paşa hakkındaki önyargılı

davranınca Rıfat Paşa karşılık olarak Babıali’nin Cidde olaylarında ve diğer

hadiselerde göstermiş olduğu adaletin bilindiğini; Namık Paşa’nın Cidde

hadiselerinin çıkmasında her hangi bir töhmet ve suçunun bulunmadığını söylemiştir.

Rifat Paşa ayrıca Namık Paşa şimdiye kadar bulunduğu görevlerin hiç birinde

kendisini zerre kadar lekeleyecek bir davranışının olmadığını, her işte sadakat ve

gayretinin görüldüğünü belirtmişti. Rifat Paşa ayrıca Namık Paşa’nın Cidde

olaylarından sonra askeri işlerin merkezi olan Dar-ı Şurâ-yı Askeri Riyaseti’ne tayin

edilmesinin şimdiki Seraskerlik memuriyetinden farksız olduğunu, Paşa’nın yeni

görevi hususunda için kimsenin bir şey demek hakkı ve salahiyetinin olamayacağını

açık biçimde ifade etmiştir. Rifat Paşa, Namık Paşa hakkında ortaya atılan taassup

sahibi olduğu fikrine katılmadığını; Namık Paşa’nın yeni görevine yakışan bir tavırla

hareket edeceğinden şüphe duyulmadığını, Paşanın şahsi düşüncelerinin

memuriyetine engel görülmediğini de sözlerine eklemişti.478

Namık Paşa’nın tayini ile başlayan tartışmalar kısa bir süre sonra Paşa’nın

Seraskerlikten azline kadar sürmüştür. Namık Paşa üç ay sonra Eylül 1861 tarihinde

Seraskerlikten azliyle ve yerine Mehmed Rüştü Paşa’nın tayini gerçekleşmişti.479

Kısa süre görevde kalan Namık Paşa Seraskerliği esnasında yerli silah

üretimine önem vermiştir. Başta tüfek olamk üzere savaş malzemelerini imal etmek

477

BOA, Hariciye Nezareti Sefaretler Evrakı (HR.SYS), no. 97/4; HR.SFR, no. 59/5, Lef 1,2.

478 BOA, HR.SYS, no. 97/4

479 BOA, İ.DH, no. 479/32177

211

için gerekli hazırlıkları yapmıştır. Bu dönemde tüfek imali çalışmaları hızlanmış ve

önemli mesafe kat edilmiştir.480

M- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ SERASKERLİĞİ ve

TOPHANE MÜŞİRLİĞİ

Namık Paşa ikinci Bağdat Valiliği’nde çok başarılı icraatlara imza atmıştır.

Bu başarıları ardından kendisi tekrar merkeze alınaran yine ikinci defa olarak

Seraskerlik makamına attanmıştır (1 Mart 1868). Paşa’nın görev alanına Karadeniz

ve Akdeniz Boğazları muhafızlıkları ile Tophane Müşirliği de dâhil edildi. Paşa

atanma haberini öğrendikten sonra Babıâli’ye 2 Mart 1868 bir teşekkür name telgraf

gönderdi.481

Namık Paşa yeni vazifesi için İstanbul’a giderken Bağdat hazinesindeki

ihtiyat parası 40 bin keseden 30 bin keseyi merkez hazinesine teslim için yanına

almıştı. Paşa, Babıali’ye Mart ayın ortasına doğru Samsun üzerinden döneceğini

bildirdi ise bu uzun yolculuk için harcırah istedi. Kendisine 250.000 kuruş harcırah

tahsis edildi.

Namık Paşa ikinci seraskerliği döneminde de özellikle ordunun

modernizasyonuna önem verdi. Yeni silah alımları için çalışma başlattı. İlk olarak

1869 senesinde ordu için Avrupa’dan piyade ve süvari silahları, Tophane ve

Tüfekhane için makineler satın almak üzere Erkan Harbiye Miralaylarından Rıza

Bey başkanlığında bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun çalışmaları sonucu

belirlenen silah ve makinelerin alımı için Rıza Bey Londra’ya gönderildi. Ayrıca

Namık Paşa, Rıza Bey’in silah ve makineleri uygun fiyatlarla satın almasında

480

Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 188. Ayrıca bkz. Ali İhsan Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin

Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, I, Belgeler, Doğu Kütüphanesi Yay., İstanbul 2008,

s. 41-90.

481 BOA, İ.DH, no. 572/39858, Lef 1.

212

yardımcı olmak üzere Londra’daki Osmanlı sefaretine bir yazı gönderdi482

. İngiltere

fabrikalarına ayrıca Tophane ve Tersane için İngiltere top, tezgâh, saniyeli ve

kapsüllü top imal makinesi siparişi verildi483

. Fakat Osmanlı sefareti, sipariş verilen

bu makinelerin maliyeti olan 7.000 İngiliz Sterlinin tamamı ödenmedikçe

makinelerin teslim edilemediğini Seraskerliğe bildirildi.484

Namık Paşa, Maliye

Nezareti ile müzakere ederek ücretin Osmanlı Bankası tarafından ödeneceğini

sefarete yazı yazmıştı.485

Namık Paşa Tophane-i Amire için lazım olan zincir ve top

çemberlerini de İngiltere’den sipariş etmişti. Bunların ücretleri olan 2431 Sterlin

Osmanlı Bakası tarafından ödendi.486

Aynı siparişte Tersane için vapur kazanı satın

alındı. Kazanın ücreti olan 1083 Sterlinin ödenmesi için Londra’daki Osmanlı

sefaretine emir gönderildi.487

Namık Paşa Tüfekhane-i Amire ustalarından

Zozobabart vasıtasıyla Londra’da Thomas Griffith’in fabrikasına yuvarlak çelik teller

sipariş etti.488

Namık Paşa ayrıca Tophane’nin gelişilmesi için Woolwish tophanesi ile

Enfield tüfek fabrikasından üç usta temin etti. Gelen ustalara yüksek maaşlar

bağlattı.489

Namık Paşa’nın bu ikinci Seraskerliği de kısa sürdü. Paşa 1869 tarihinde

Seraskerlikten azledildi. Kendisine 20.000 kuruş azil maaşı bağlandı.490

Paşa bir

süre sonra sonra Şurâ-yı Devlet Resiliği’ne getirildi.

482

BAO, HR.SFR, no. 148/23; no. 141/16; no. 141/77.

483 BAO, HR.SFR, no. 145/12 Lef 1.

484 BAO, HR.SFR, no. 145/13, Lef 2.

485 BAO, HR.SFR, no. 145/13, Lef 1, 2.

486 BAO, HR.SFR, no. 148/9.

487 BAO, HR.SFR, no. 145/14, Lef 2; 145/14, Lef 1

488 BAO, HR.SFR, no. 14/61 Lef 2; HR.SFR, no.144/61, Lef 1.

489 BAO, HR.SFR, no. 145/111.

213

Namık Paşa’nın üçüncü defa Serasker ataması 22 Kasım 1875 tarihinde

gerçekleşti.491

Ancak bu görevde çok kısa süre kaldı ve ikinci defa olmak üzere

aşağıda ele alıncak olan Bahriye Nazırlığı görevine atandı.

N- NAMIK PAŞA’NIN BAHRİYE NAZIRLIĞI

Namık Paşa’nın askeri kariyerine Harbiye Mektebi’nin kuruluşunda sonra

denizcilik de eklenmişti. Nitekim Paşa’nın diplomasi görevi ile Londra’da iken

denizciliğe dair bilgiler edindiği dikkate alınarak o sırada Kaptanıderya bulunan ve

donanmada reform çalışmaları yürüten Çengeloğlu Tahir Paşa’nın talebiyle bahriye

sınıfına intisabı gerçekleşmişti. Kendisi 1836 yılının 15 Ekiminde Tahir Paşa’nın

Akdeniz’e çıkması esnasında 5.000 kuruş maaş ile Ferikliğe ve Kaptanıderya

Kaymakamılığı’na terfi ettirildi.492

Hatta bu arada Namık Paşa Ege Denizi’nde Sisam

Adası’nda çıkan isyanı bastırmak amacıyla başlatılan operasyonunda da görev

aldı.493

Namık Paşa’nın kısa aralıklarla iki defa Bahriye Nazırlığı görevi yaptığı da

görülmektedir. Birinci Nazılığa 6 Kasım 1872 atandı ve görevi 1875 Aralık ayına

kadar yaklaşık 3 yıl sürdü. Bu göreve Erzurum Valiliğine atanan Mustafa Paşa’nın

yerine getirilmişti.494

490

Seraskerliğe Girit Valisi ve kumandanı Hüseyin Paşa tayin edilmiştir: BOA, İ.DH, no. 587/

40837.

491 BOA, İ.DH, no. 711/49742; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

492 BOA, HAT, no. 1439/59136; Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, s. 192. Namık Paşa’nın

maiyetindeki kara askerlerinin isim ve maaşları için bkz: BOA, C.BH, no. 57/2700.

493 BOA, HAT 637/31395-A; Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, s. 192. Bu esnada Temmuz 1835

tarihinde Namık Paşa’nın maaşına 10.000 kuruş zam yapılmıştır: BOA, HAT, no. 759/35835; C.BH,

no. 177/8345.

494 BOA, İ.DH, no. 658/45825.

214

Namık Paşa dönemin Padişahı Sultan Abdülaziz’in politikalarına uygun

olarak bahriyede önemli icraatlara imza attı. Özellikle buharlı gemilerin

yenilemesine ağırlık verdi. Bunun için Londra’daki Thomas Griffith Fabrikası’na

zırhlı savaş gemileri siparişi verdi. Zırhlı gemilerin daima iyi durum tutulması için

sık sık bakım ve temizlenmelerine özen gösterdi. Namık Paşa, yeni alınan gemiler

için Tersane’deki mevcut havuzlar küçük olduğundan Kasımpaşa’da yeni bir havuz

inşa ettirdi.495

Paşa Tersane’nin ihtiyaçlarını karşılamak için demir imalatına önem verdi.

Ayrıca Mekteb-i Harbiye’de öğrencilerin demir imalatı fennini öğrenebilmeleri için

yapancı hoca temin etti. Bu görev için Mister Carl adlı bir uzman tayin edildi. Bunun

yanında tersanelerdeki ustaların kereste ile yapılan imalattan başka demir ve döküm

ustalıklarını ilerletmeleri için öğretmenler görevlendirdi.

Namık Paşa donanmadaki savaş gemilerinde görev alan bahriye subaylarının

eğitim seviyelerini yükseltmek için çalışmalar yaptı. Bu hususu Bahriye Meclisi

gündemine taşıdı. Burada müzakereler yapıldı. Bahriye Mektebindeki öğrenci

sayısının artırılması kararı alındı.

Namık Paşa ulaşımda önemli bir unsur haline gelen vapurlar hatlarının

düzenlenmesini sağladı. İskeleler arasında muntazam seferler yapılması için gayret

sarfetti. Ayrıca bazı yeni hatlar açtı ve bu hatlar için vapur temin etti.496

Namık Paşa

21 Kasım 1875 tarihinde Bahriye Nezaretinden azil ederek yerine Rıza Paşa tayin

edildi497

.

495

Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 238-245.

496 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 239-245.

497 BOA, İ.DH, no. 711/49742.

215

Namık Paşa Bahriye Nazırlığı’na ikinci defa olarak üçüncü Seraskerliği

sonrasında atandı. Üç ay içinde gerçekleşen bu ataması da Seraskerliği gibi çok kısa

sürdü.498

O- NAMIK PAŞA’NIN ÜÇÜNCÜ TOPHANE MÜŞİRLİĞİ

VE YAVER-İ EKREM OLUŞU

Mehmed Namık Paşa aşağıda daha ayrıntılı ele alınacağı üzere Birinci

Meşrutiyetin ilanıyla önemli görevler üstlenmeye başladı. Sultan II. Abdülhamid’in

güvendiği devlet adamlarıdan olan Paşa Ayan Meclisi üyeliği ve Hazine-i Hassa

Nezareti gibi prestijli memuriyetler sonrası Yaver-i Ekrem statüsü ile ödüllendirildi

(1878).499

Aslında Namık Paşa, Padişah yaverliğine atanmak suretiyle Yıldız Sarayı

bürokrasisinin bir parçası haline gelmiş oluyordu.500

Paşaya aynı atamada üçüncü

defa olmak üzere Tophane Müşirliği görevi de verildi.501

Yaşı bir hayli ilerlemiş olan

Namık Paşa bu görevi fazla sürdürememiş ve 13 Eylül 1878 tarhihinde istifa

etmiştir.502

498

BOA, İ.DH, no. 708/49591; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

499 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

500 BOA, İ.DH, no. 770/62758.

501 Cevdet Paşa, Cevdet Tarihi, c. 12, İstanbul 1309, s. 193.

502 Namık Paşa’nın yerine Ahmed Muhtar Paşa’yı tayin edilmişir: BOA, İ.DH, no. 766/62410.

216

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İDARÎ MEMURİYETLERİ

A- NAMIK PAŞA’NIN AYDIN VALİ VEKİLLİĞİ GÖREVİ

Trablusgarp ılahatı görevinden dönen Mehmed Namık Paşa’nın bir süre

sonra Aydın Eyaleti’nde görev alması gündeme gelmiştir. 1838 yılı itibariyle Aydın

Eyaleti valisi olarak Asakir-i Hassa-i Şahane Feriki ve Viyana Elçisi Ahmed Fethi

Paşa tayin edilmişti. Tam bu sırada Ahmed Fethi Paşa Rusya’ya görevlendirildi.503

Bu nedenle Fevzi Paşa Rusya’dan dönüp Aydın’da göreve başlayana kadar kendisine

vekâlet etmek üzere Namık Paşa’nın kaymakam sıfatıyla atanması uygun bulundu.

Göreve dair emir 2 Temmuz 1838 tarihinde çıktı.504

Namık Paşa’ya bu görev 35.000 kuruş maaş505

, 15.000 kuruş da harcırah

tahsis edildi. Tayinden önce Namık Paşa’ya Bahriye Ferikliği maaşı hem de Tersane-

i Amire hazinesinden aylık 800 kuruş maaş verilmekteydi. Bahriye Müsteşarlığı

takriri ile kendisine verilen 800 kuruş mahiyenin kesilmesi istemiştir. Böylece sadece

kaymakamlık maaşı alacaktı. Bu arada Namık Paşa Aydın Eyaleti Müşirliği

vekâletine atanması ardından kendisinde bulunan Bahriye Ferikliği nişanı Darphane-i

Amire’ye teslim olunarak yerine Mansure Ferikliği nişanı verilmesi uygun

bulunmuştur.506

503

BOA, HAT, no. 484/23753.

504 BOA, HAT, no. 1262/48856-A.

505 BOA, HAT, no. 528/25992-A; Cevdet Askeri (C.AS), no. 807/34269.

506 BOA, HAT, no. 528/25992. (BOA, HAT, no. 295/17548). Namık Paşa Aydın Eyaleti Müşirliği

vekâletine atanması ardından kendisinde bulunan bahriye ferikliği nişanı Darphane-i Amire’ye teslim

olunarak yerine Mansure Ferikliği nişanı verilmesi uygun bulunmuştur: BOA, HAT, no. 484/23753.

217

B- NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI’DA İLK

KARANTİNAHANE KURULMASINDAKİ GÖREVİ

Namık Paşa’nın Mektebi Harbiye’nin kuruluşundaki tecrübeleri ve başarısı

onun Osmanlı’da ilk karantinahane açılışı çalışmalarında da öne çıkarmıştır. Namık

Paşa Avrupa’da diploatik misyon ile görevli bulunduğu esnada karşılaştığı karantina

uygulamalarına dair gözlemlerini devlete yazmıştı.

Bilindiği gibi Osmanlı’da karantina usulünün uygulanması 1820’ların başında

düşünülmüştü. Karantina nizamı ile ilgili olarak Avusturya Sefiri’nin Babıâli’ye

verdiği rapor, devlet ricali tarafından müzakere edilmişti. Sultan II. Mahmud kesin

olarak tatbikine karar verdiği karantinanın tüm ayrıntıların özellikle de şer’i tarafının

devlet adamları ve özellikle ulemadan oluşacak bir mecliste esaslı olarak

görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine uzmanlardan oluşan bir heyet araştırma

yapmıştı. Ardından II. Mahmud alınan kararları onaylayarak Mansure Feriklerinden

Selim Paşa’yı da Karantina Meclisi’ne tayin etmişti. Bu kararların ardından

Şeyhülislâm Mekkizâde Asım Efendi karantina uygulamasının şeriata uygun olduğunu

belirten fetva vermişti. Bu fetva alındıktan sonra, Osmanlı Devleti’nde Karantina

Meclisi’nin teşkil edildiği Takvim-i Vekayi ile ilân edilmişti. 507

507

Karantina müzakereleri için südurdan Esad Efendi, Çerkeşli Mehmed Efendi Eminbeyzâde

Abdülkadir Bey, İsmetbeyzâde Arif Hikmet Bey, Kethüdazâde Arif Efendi, Kuyucaklızâde Seyid

Mehmed Efendi, Serasker Paşa, Umûr-ı Dahiliye, Hariciye, Mâliye Nâzırları Paşalar, Kaptan Paşa,

Aydın Müşiri Fethi Paşa Darphane Müşiri Hasib Efendi Takvimhanede müstahdem olup Karantinaya

dair bir risâle telif etmiş olan Cezayirli Hemdan Efendi, Harbiyye, Deâvi, Masârifat ve Tıbhane

Nâzırları, Dahiliye ye Hariciye Müşirleri’nden oluşan meclis Babıali’de toplanmıştır. Karantinanın

şeriatla ilgili kısmı müzakere edilirken ulemâ, itibar edilen fıkıh kitaplarında, bazı hadislerde,

fetvalarda ve risâlelerde sirayet fikrinin gösterildiğini ve vebadan korunmaya cevaz verildiğini

belirterek karantinanın şeriata aykırı olmadığını bildirmişlerdir. Meclis, karantinanın tıbbî ve coğrafî

taraflarım görüşürken tıp ilminde hüner sahibi olmasa da tıbbî bilgilere sahip kimseleri

bulabileceğinden Abdülhak Molla ile Esad Efendi’yi müstakil karantina memuriyetiyle

görevlendirilmiş, münasip bulunacak hekimler ile diğer ehliyetli kimseler ve Fransız Bulard’ın da

dahil edilmesini uygun bulmuştur: Gülden Sarıyıldız, “Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve

218

Karantinahane kuruluş çalışmaları esnasında kısa süre Aydın Vilayeti Vali

vekâleti memuriyetinden İstanbul’a dönmüş olan Namık Paşa karantina teşkilatı için

oluşturulan meclise memur edilmiştir (1839). Namık Paşa vazifeli olarak Avrupa’ya

yaptığı seyahatleri esnasında herkes gibi karantinaya tabi tutulmuş ve o zaman

İstanbul’a gönderdiği yazılarda yabancı memleketlerde karantinaya ne kadar

ehemmiyet verildiğini yazmıştı.508

Karantina Meclisi’nin kadrosu ve üyelerinin vazifeleri Dâr-ı Şurâ-yı Bâbıâli

ve Meclis-i Ahkâm-ı Adliye’de müzâkere edilmiştir. Buna göre Karantina

Meclisi’nde çalışanların maaş miktarı 40.900 kuruş olarak tespit edilmiştir.509

Bu arada Karantinahane için Avusturya’dan uzmanlar istenmişti. Bu

uzmanların gelmesi ile Hekimbaşı Abdülhak Molla karantinadaki görevinden

alınmıştır.510

Bu gelişme sonrası Karantina Nezareti Esad Efendi ve Namık Paşa’ya,

tıbbî işlerin nezareti de Doktor Minas’a verildi. 511

Fakat Namık Paşayı ile bazı

Karantina Meclisi üyeleri arsında uygulamalardan kaynaklanan sorunlar çıkmıştı. Özellikle

Esad Efendi ile Paşa arasında sorunlar kurum dışına kadar yansıdı. Durum Padişaha aksedince

Sultan II. Mahmud bu hadise üzerine kaleme aldığı hattı hümayununda karantina

uygulamalarının düzenlenmesi işinin meclislerde görüşüldüğünü, Esad Efendi ile Namık Paşa

arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi için Namık Paşa’nın başka bir hizmette istihdam edilmek

Faaliyetleri”, TTK, Belleten, c. LVIII, Ağustos 1994, sa: 222’den Ayrı Basım, Ankara 1994, s. 334-

335.

508 Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 334-338. Bu vazifeye önce Selim Paşa getirilmişti. Ancak,

Selim Paşa’nın Mekteb-i Harbiye’de müstakil memuriyeti bulunduğundan yerine Aydın Kaymakamı

Namık Paşa uygun bulunmuştu: BOA, HAT, no. 953/41153.

509 Karantina Meclisi’nde halen üye olarak bulunanların maaşlarının Safer ayı başından, diğerlerinin

de vazifelerinin başlangıç tarihinden itibaren İstanbul karantinasının acil masrafları için tertip edilen

paradan karşılanması yoluna gidilmiştir: Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 337.

510 Ayşegül Demirhan Erdemir, “Abdülhak Molla”, DİA, c. 1, (1988), s. 210-211.

511 Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 348-349.

219

üzere meclisten ihracını ve yerine diğer bir ferikin tayin edilmesini emretmişti.512

Bunun

üzerine Namık Paşa bir süre Sinop Muhafızı olarak tayin edilmiştir. Ancak Esad

Efendi de görevde bırakılmayarak azledilmiş ve yerine Arif Bey tayin olunmuştur.513

C- NAMIK PAŞA’NIN SELANİK VE TIRHALA

KAYMAKAMLIKLARINA MEMURİYETİ

Mehmed Namık Paşa, yukarıda belirttiğimiz Dar-ı Şûrâ-yı Askeri

Komisyonu’nu ardından Tanzimat uygulamalarını tatbik etmek üzere önce Selanik’e

(Mart 1840); birkaç ay sonra da Tırhala’ya Kaymakam sıfatıya514 tayin olunmuştur

(Temmuz 1840).515

Tanzimat usulünü516

icra edecek olan aynı zamanda Selanik ve Tırhala

havalisi zaptiye amiri de olan Ferik Namık Paşa işleri basiretle yürütmüş, bölgede

asayişi kısa sürede asayişi sağlamış, suçluları adalete teslim etmiş, verilen talimatları

512

BOA, HAT, no. 523/25555; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 92-93.

513 BOA, HAT, no. 380/20547.

514 Tanzimat sürecinde eyalet yönetiminde önemli değişiklikler yapılmıştı. İadarede önce mali yönü

ağır basan Muhassıllık öne çıkmış ise de bu kurum kısa sürede tasfiye edilmiştir. Bu kurumun yerini

zamanla Kaymakamlık makamı almıştır. İlk başlarda Kaymakamlar askeri yönü bulunan ve daha

ziyade muhafızlık görevinde olanlardan seçilmekteydi: Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı

Ülke Yönetimi (1839-1876)”, IX. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara 1988, c. II, s. 1155.

515 BOA, İ.DH, no. 17/806; İ.DH, no. 890; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 101.

516 Sultan Mahmud saltanatında önemli aşamalar kaydedilmekle birlikte Osmanlı Devleti açısından 3

Kasım 1839’da Tanzimatın ilanı, devlet anlayışı ve idaresinde batılılaşmanın başlangıcı olarak kabul

edilmektedir. Aslında Tanzimat dönemi bürokrasi devri olmuştur. Sürecin en başta gelen idarecisi

Mustafa Reşid Paşa, devlet otoritesini reformları uygulayacak bürokratik kesimin elinde toplamanın

yararına inanıyordu. Bu maksatla yeni kurumların oluşturulmasına başlandı. Tanzimatın ilanından

sonra ülke yönetimi alanında yapılan ilk yenilik muhassıllıkların teşkil edilmesidir: Yakup Ahbab,

“Tanzimat Sürecinde Üsküp Sancağı”, (Ed. D. Ekinci), Balkan Studies History&Literatüre, c. II,

Üsküp 2011, s. 161.

220

harfiyen yerine getirmiştir. Paşa kaleleri birer birer teftiş ederek mevcut kuvvetleri

düzenlemiş ve savaş malzemelerinin işe yaramayanlarını tamir için gemi ile

İstanbul’a göndermiştir.517

Namık Paşa özellikle Tırhala’da önemli icraatlara imza atmıştır. Paşa’nın

çalışmaları sayesinde Tırhala Sancağı’nın sahip olduğu kazalarda vergi gelirleri

artmıştır. Fakat ahali eski senelerden olan borçlarında indirim yapılmasını talep

ediyordu. Bu talep Namık Paşa tarafından Maliye Nezareti’ne ve Tırhala Meclisi’ne

havale edilmiş ise de tenzilat isteği kabul edilmemiştir.518

Namık Paşa, Tırhala Kaymakamlığı esnasında Sadaret Müsteşarlığı ve

Hariciye Nezareti’ne müracaat ederek ek tahsisat istemiştir. Paşa görev yapmakta

olduğu Tırhala’nın eskiden beri yönetim merkezi (makarr-ı vüzera) olması

sebebiyle519

makamının itibarını koruyabilmesi için birtakım ekstra masraflarda

bulunmak durumunda kaldığını ifade etmişti(8 Mayıs 1842).520

Bu esnada eski

Tophane Feriki Hacı Ali Paşa, Namık Paşa ile aynı rütbede olduğundan bölgenin

aynı rütbede iki feriki kaldıramayacağı düşünülerek Hacı Ali Paşa’nın Rodos’a tayin

edilmesi kararlaştırılmıştır.521

D- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ

Arabistan ve Hicaz ve Irak Ordu Müşirlikleri görevleri esnasında bölgeyi

yakından tanıyan, aldığı görevleri başarıyla yürüten Namık Paşa kendi kariyerindeki

en önemli vazifelerinden biri olan Bağdat Valiliği’ne atandı (1851).

517

BOA, İ. MVl, no.14/ 210; C. AS, no. 98/4456.

518 BOA, İ.MV, no.25/ 388; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 100-101

519 19. Yüzyılda Rumeli’nin büyük şehirlerinden olan Tırhala için bkz. Machiel Kiel, “Tırhala”, DİA,

c. 41, (2012), s. 114-116.

520 BOA, İ.DH, no. 59/2939.

521 BOA, İ.DH, no. 17/806.

221

Namık Paşa’nın Bağdat vilayetindeki hizmet sürecine geçmeden önce şu

hususu belirtmek gerekir ki, Bağdat bölgede çok önemli bir askeri ve idari üs ve

Arap Yarımadası’na açılan bir kapı konumundaydı. Bağdat “kürsi-i hıtta-i Irakiye”

olarak tasvir edildiğini de görmekteyiz. Klasik dönemde Bağdat’a atanan valiler üç

tuğlu, yani kıdemli ve yüksek rütbeli vezirler arasından seçilirdi. Bağdat valileri

arasında daha sonra Sadrazam olanlar olduğu gibi, sıklıkla Serasker paşaların

Bağdat’ta valilik hizmetinde bulundukları dikkati çekmektedir. Namık Paşa

Bağdat’ta iki defa valilik görevinde bulunmuştur. Bunlardan birincisi Kasım 1851-

Eylül 1852 döneminde 9 ay 5 gün, ikincisi ise 1861-1868 yılları arasında 7,5 yıl

sürmüştür. Özellikle Tanzimatın böldede 1844’te uygulanmaya başlamasından sonra

Bağdat’ta en uzun hizmet eden vali Namık Paşa olmuştur.

Bağdat’ın durumunu ve idari yapısı Kasım 1851 tarihinde toplanan Meclis-i

Mahsus’ta görüşülmüştü. Müzakereler sonucu bu stratejik eyalette işlerin daha hızlı

yürütülebilmesi için hem mülki hem de askeri idarenin aynı şahısta toplanması uygun

bulunmuştu. Bu maksatla önce Bağdat Valisi bulunan Vecihi Paşa azledilmiştir.

Ardından uzun zamandır Irak ve Hicaz Müşirliği’nde bulunan ve Bağdat ahvaline

hâkim olan Namık Paşa vali olarak atanmıştı. Paşanın devlet hizmetlerindeki gayreti

ve müşirlikte kazandığı tecrübeler de dikkate alınmıştı. Namık Paşa Bağdat valiliğine

Müşirlik görevi üzerinde kalmak üzere tayın edilmişti. Böylece Paşa Bağdat

Eyaletinin hem askeri hem de mülki amir durumuna gelmiş oluyordu (10 Kasım

222

1851)522

. Bu arada Namık Paşa Bağdat valiliği uhdesine ihsan buyrulmuş olmasından

dolayı Padişaha ve Seraskerliğe iki adet teşekkür name göndermişti523

.

Namık Paşa’nın Bağdat Vilayeti’ne atanması, sürgün edildiği yönünde bir

kanaate sebep olmuştur. Fakat bu tayinde Paşa’nın askerî kimliğinin ön plana çıktığı

söylenebilir. Bu atamadaki asıl amaç Hicaz ve Irak Ordusu’nun yani 6. Ordu’nun

teşkilatlandırılmasıdır.524

Namık Paşa’nın Bağdat’a atanmasından kısa süre sonra 6.

Ordu'ya Anadolu Ordusu'ndan takviyeler gönderilmesi ve tekmil edilmesi bu kanaati

güçlendirmektedir.525

Namık paşa bu iki büyük memuriyeti birlikte idare edeceğinden maaşınında

buna göre düzenlemesi gerekti. Yeni görevini müşirlik maaşı olan 62.500 kuruş ile

522

BOA, İ.DH, no. 242/14757; Cevdet Dahiliye (C.DH), no. 292/14568; Sadaret Amedi Kalemi

Mektubi Mühimme (A.MKT.MHM), no. 38/51. 13.1.1852 tarihli bir Fransızca biryazı, Bağdat,

Basra ve Şehrizor’un idari sorumluluğunun Irak ve Hicaz ordu Müşiri Namık paşaya verildiğini

göstermektedir (Hariciye Siyasi Evrak (HR.SYS), no. 80/36). Ocak 1852 tarihinde eski Bağdat valisi

Mehmed Vecihi Paşa Namık Paşa ile teslim ve tesellüm kaidesinin icrasından sonra İstanbul’a

gideceğini Babıali’ye bildirmiştir: BOA, Sadaret Amedi Kalemi Mektubi Umum (A.MKT.UM),

no. 90/87.

523 4 Şubat 1852 tarihini taşıyan bu yazılarda “Kıt’a-yı Irakiyenin umur-ı askeriyesiyle birleştirerek

Bağdat Eyâleti valiliği dahi acizânemin üzerine ihâlesi husûsuna irâde-i lutufta hazret-i padişahî

müte’allik ve şeref-südûr buyrulmuş olduğu emir ve nokta-yı nazar bana iftihar vesilesi olan …”

ibarelerine yer vermiştir: BOA, İ. DH, no. 247/15120, Lef 2, 3; Sadâret Amedî Kalemi (A.AMD),

no. 40/51.

524 Memur atamalarında Bağdat zaman zaman bir sürgün yeri olarak değerlendirilmiştir. Özellikle

İstanbul’a uzaklığı ve bu vilayete gidişin XIX. Yüzyılın ikinci yarısında bile yaklaşık 35-40 gün

sürmesi buranın bir sürgün olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. 1844 yılında dâhil-i daire-i

Tanzimat olan Bağdat vilayetinde reformların uygulanabilmesi ve bölgede baskın olan aşiret yapısıyla

mücadele etmek için önemli miktarda asker mevcudiyetine ihtiyaç bulunmaktaydı. 1844 yılındaki

askeri düzenlemelerin bir sonucu olarak, 1848 yılında Bağdat’ta 6. Ordu kurulmuştu. 6. Ordu,

kuruluşu döneminde Abdülkerim Nadir Paşa'nın komutasında idi: Ebubekir Ceylan, “Namık Paşa’nın

Bağdat Valilikleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 76-77.

525 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 76-77.

223

idare edemeyeceği düşünülmüştü. Bu nedenle maaşına 37.500 kuruş ilave edilerek

tahsisatı 100.000 kuruşa çıkarıldı.526

Namık Paşa görevine başladığı zaman Bağdat’ta meydana gelmiş olan

karışıklıklar nedeniyle mülkî ve malî işler sekteye uğramıştı. Bu süreçte eyalete

tahsilat da gönderilememiş527

ve Bağdat’ta bulunan Nizamiye Askerleri’nin yirmi

aylık maaşları verilememişti. Namık Paşa bütün bu hususlar Seraskerliğe yazdı.

Durum Meclis-i Mahsus’ta görüşüldü ve gereken tedbirleri alarak ıslahat yapması

hususunda Namık Paşa’ya yetki verildi.528

Aldığı yetki üzerine Namık Paşa Bağdat’ta emniyeti ve asayişi sağlamak

üzere etkili tedbirler almaya başladı. İlk olarak yönetim işlerinin daha sağlıklı

yürütülebilmesi için hükümet konağının daha geniş bir mahalle taşınmasını sağlandı.

Bağdat’ta valilik konağı olarak Bab-ı Müşiri kullanılmaktaydı. Bağdat Eyaleti’nin

mülkî ve askerî işlerinin aynı anda görülebilmesi için büyük bir konak kiralandı.

Konağın kırası hazineden ödenecekti.529

Namık Paşa Bağdat Eyaleti’nde idari kadroda değişime gitti. Mesela

Babıâli’den izin alarak Reşid Efendi’yi kethüdalığa getirdi.530

Yine Namık Paşa’nın

Bağdat Eyaleti Defterdarlığıyla Meclis-i Kebir Riyaseti’nin birleştirilmesi teklifi

üzerine bu makamın dirayetli ve gayretli bir memur olan Salik Efendiye tevcih

edilmesi kabul edildi.531

Şubat 1852 tarihinde Namık Paşa Irak ve Hicaz Ordusu

Muhasebeciliği’ne henüz kimse tayin olmaması sorununu gündeme taşıdı. Bu

526

BOA, A.AMD, no. 33/35; İ.DH, no. 242/14757; A.MKT.NZD , no. 60/4.

527 Bağdat Eyaleti ahalisine bazı sebeplerden dolayı yardım çıkarılması mümkün olamayacağına dair

Maliye Nezareti’ne bildirilmek üzere Babıali tarafına yazı göndermiştir: BOA, A.MKT.MHM , no.

755/111.

528 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 148 .

529 BOA, A.MKT.UM, no. 125/76.

530 BOA, İ.DH, no. 246/15015; A.AMD, no. 35/12.

531 BOA, A.AMD, no. 40/48.

224

durumun sakıncaları dikkate alınmış ancak müstakil bir muhasebeci tayini de

gereksiz bir masraf olacağı düşünülmüştü. Şimdiki durumda Bağdat Defterdarı’na

muhasebecilik hizmetinin ilave memuriyet olarak verilmesi uygun bulunmuştu.532

Bu

arada Namık Paşa Basra eski Mutasarrıfı Maşuk Paşa’nın suistimaline dair bir rapor

yazıp Babıâli’ye göndermişti.533

Bağdat Eyaleti’nde yürütülecek ıslahatlar için gerekli olan askerin Anadolu

ve Rumeli ahalisinden toplanması kararlaştırılmıştı. İhtiyaç duyulan asker sayısı iki

bin olarak belirlenmişti. Paşa’ya asker toplamak için gereken izin verildi. Bu esnada

Namık Paşa’ya Bağdat’ta bulunan taburları dağıtma ve ihtiyacı olan askeri icabına

göre tanzim etme yetkisi de verildi.534

Namık Paşa bölgedeki asayişi daha güçlendirmek ve Hicaz ve Irak Ordus’nun

etkisini artırmak amacıylan Diyarbakır’da bulunan Anadolu Ordusu ikinci Süvari

Alayı ile Bağdat’ta bulunan Süvari Üçüncü Alayı’nın geçici olarak yerlerinin

değiştirilmesini istedi. Paşanın bu talebi de Babıâli tarafından kabul edildi.535

Şam

tarafından bir miktar başıbozuk askerin Bağdat’a gönderilmesine de izin çıktı.536

Namık Paşa bir taraftan da Bağdat’ta görevli Nizamiye Askerleri’nin birikmiş

maaşlarının ödenmesini sağladı.537

Namık Paşa görevinde başarılı askerlerin taltif

edilmesini sağladı. Mesela bölgede görev yapan Irak ve Hicaz Ordusu ile Anadolu

Ordusu’ndan Bağdat’ta bulunan Piyade Birinci ve Süvari Üçüncü Alayı mensupları,

Tahdid-i Hudud memuru Ferik Derviş Paşa ile refakatinde olan subaylara 2672 adet

532

BOA, A.MKT.MHM, no. 44/1.

533 Namık Paşa’nın Basra eski mutasarrıfı hakkında yazdığı yazının ayrıntılısı için bkz. Ahmet Nuri

Sinaplı, Aynı Eser, s. 155-156 .

534 BOA, A.MKT.MHM, no. 49/9.

535 BOA, A.AMD, no. 34/6.

536 BOA, HR.TO, no. 214/15.

537 Gönderilen para nedeniyle Namık Paşa Babıâli’ye ve Seraskerliğe teşekkürnameler yazmıştır:

BOA, A.MKT.NZD, no. 69/6; A.MKT.MHM, no. 51/32.

225

nişan gönderilmesini sağlamıştı.538

Aynı şekilde Divaniye’de eşkıyaya karşı

gösterdiği başarı nedeniyle Divaniye Kaymakamı ve Miralayının taltif edilmesi;

eşkıyaya karşı mücadele gösteren yaralı ve şehit askerlerin ailelerine maaş tahsis

edilmesi uygun bulundu. Paşa yaralı ve şehitlerin ailelerine yapılan bağışı gösteren

defter ve mazbataları Babıâli’ye göndermişti.539

Namık Paşa görevi esnasında Basra Tersanesi’nde düzenlemeler yapmıştı.

Öncelikle Basra’daki donanma için gerekli görülen asker eksiğini gidermeye

çalışmıştı. Burada ihtiyaç duyulan 200 askerin yarısı tedarik olunmuştu. Diğer

yarısının da tedarik olunması için merkeze yazı yazıldı.540

Paşa, burada gemi inşası

faaliyetlerini de yakından takip etmiştir. Mesela tersanede bulunan Bakla adlı

geminin feshedilerek işe yarar kerestesinin ve diğer işe yarar malzemelerinin başka

gemiye bir gemi inşasında kullanılmasını Kaptanpaşa’ya iletmiştir.541

Namık Paşa buharlı gemilerin ihtiyaç duyduğu kömürün tedariki için maden

işletmesi açılması teşebbüsünde bulunmuştu. Süleymaniye’deki kömür madenin

vapur için kullanması ve madende kazma masrafları ile kömürün nakli için Namık

Paşa ile Kaptanpaşanın yazıları Babıâli’ye takdim edilmiştir. Namık paşa Bağdat ile

Basra arasında işletilecek nehir vapurların kömürünün de bu madenden sağlanmasını;

Bağdat ile Basra arasında mesafeye göre gereken mahallerde bir iki kömür ambarı

inşa ettirilmesini talep etmişti.542

Namık Paşa’nın Bağdat'ta 1851 ile 1852 yılları arasındaki ilk valiliği aslında

oldukça talihsiz bir döneme denk gelmiştir. Bu dönemde Bağdat'ta büyük aşiret

isyanları bulunuyordu. Paşa, Hindiye ahalisinin isyanını aldığı ciddi tedbirlerle

bastırmış ve bu işe sebep olan Süleymaniye sancağı kaymakamı Abdullah Paşayı

538

BOA, A.MKT.NZD, no. 48/26.

539 BOA, A.MKT.MHM, no. 49/19.

540 BOA, A.AMD, no. 36/25 ; no. 36/39.

541 BOA, A.MKT.MHM, no. 40/36.

542 BOA, A.AMD, no. 34/77.

226

ailesiyle beraber İstanbul'a göndermişti. Ancak mesele sadece Süleymaniye'deki

Hindiye ile sınırlı değildi. Vilayetin diğer bölgelerindeki Müntefik, Hazail, Zübeyd ve

Şammar gibi büyük aşiret topluluklarının bir kısmını vilayet otoritesine karşı

birleşmişti. Bu durum vilayet içindeki asayiş ve güvenliği ciddi anlamda

sarsmaktaydı. Bir süre sonra aşiret isyanları Necef Şehri’ne de sıçramış, göçebe

aşiretlerden sonra Necef'teki yerleşik halk ve muhalif Şii nüfus isyana katılmıştı. Bu

durumda Namık Paşa aşiretlerle anlaşma yoluna gitmek zorunda kalmıştı. Böylece

Necef’teki nazik durumu kurtarmaya çalıştı. Aşiret isyanlarının bu kadar büyük

olması ve yayılmasında Basra yakınlarındaki Müntefik aşireti şeyhliği için yaşanan

rekabet oldukça önemliydi.543

Müntefik aşireti güney Irak’taki en büyük aşiret

konfederasyonu olup, Zevra gazetesinin haberine göre nüfusu yaklaşık bir milyonu

bulmaktaydı. Bu aşiretin Hile ve Semave’den Basra’ya kadar ve Fırat iki tarafında

bulunduğu bölgelerde Müntefik aşireti şeyhinin ölmesi üzerine rakip şeyhler arasında

mücadele çıkmıştı. Vali de bu rekabete müdahale edince mesele daha da

büyümüştü.544

Namık Paşa Irakta asayişi kalıcı hale getirmek için eşkıyalık faaliyetlerini

bitirmeye gayret etmiş ve bu hususta kısmen de başarılı olmuştur. Eşkıya takımından

bir çoğunu ele geçirmiş ve silahlarını toplamıştır.545

Mesela Bağdat bölgesindeki

Müntefik, Eniza ve Benilam Arap aşiretlerinin zararlarını önlemek için askeri güç

kullanmıştı. Müntefik aşireti içinde meydana gelen uygunsuzlukları tesbit eden

Namık Paşa aşiret şeyhini değiştirdi.546

Paşa aşiretleri teskin ve devletin yanına çekmek için için farklı uygulamalara

da gitmiştir. Mesela Şehrizor civarındaki Hoşnov Beyleri’ni devlet tarafına çekmeye

çalıştı. Devlete bunlara maaş bağlanmasını teklif etti. Durum Babıâli tarafından da

543

Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 79

544 Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.

545 BOA, A.AMD, no. 34/36; no. 38/75.

546 BOA, İ.DH, no. 255/15714; A.AMD, no. 38/96; A.AMD, no. 37/77; A.AMD, no. 36/95.

227

uygun bulunarak Hoşnov Beylerine maaş bağlanması hususunda gereğini

yapılmasına dair paşaya yetki verildi.547

Vali Namık Paşa Bağdat’ta ticaret ve ziraatin gelişmesi için tedbirler aldı.

Saklaviye Seddi’ni tamir ettirip istihkâm yaptırdı. Böylece sellerin etkisi azalınca

ziraat mahsullerinde artış sağlandı.548

Paşa bölgede önemli bir sorun olan ayarsız

sikke meselesine de el attı. Namık Paşa, Bağdat, Şehrizor ve Musul taraflarında

tedavülde olan bozuk sikke hadisesini Bağdat meclisinde görüşmüş ve hazırlanan

mazbatayı Babıâli’ye takdim etmiştir. Bu mazbatada ticaret erbabının Irak’ta

kullanılmakta olduğu bakır mangırda kalpazanlık yapıldığı, ellerinde gümüş para

bulunanların alış verişte mangırla mübadeleye razı olmadıkları vurgulanıyordu.

Babıali’de yapılan değerlendirmede Bağdat ve havalisinde ekonomik sorunlar

artmakta olduğundan bazı tedbirlerin alınması gerekli görülmüştü. Bunun önünün

alınması için İstanbul’dan üç dört bin kese bakır ufak para gönderilmesi veya

Bağdat‘ta gerçek değerinde mangır sikke basılmasına izin verilmesi gündeme geldi.

Bağdat’ta bulunan eski toplar bozularak sikke bastırılması da düşünüldü. Alınacak

karara kadar uygulanmak üzere şimdiye kadar her dört mangır on para itibar olunmuş

olunurken, bundan böyle sekiz mangır on para kabul edilmesi uygun bulundu.

Durum halka duyuruldu. Bu arada kalpazanların yakalanıp alet ve edevatlarıyla

beraber Bağdat’a gönderilmesi için yetkililer uyarıldı.549

Namık Paşa Bağdat ve çevresinde sorunların kaynaklarından biri olan İran’ın

faaliyetlerin yakından izlemekteydi. Mesela İran Şehzadelerinden Seyfüddevle’nin

Necef’te medrese ve hane tamiri yaptırılması talebini ruhsat almadığı için etmedi. Bu

hususta İran Şehbenderi tarafından Babıali’ye itirazda bulunulmuş ise de merkez

Paşa’yı haklı bulmuştur.550

Bu konuda İran’a iletilen Babıali mütalaasında yabancı

547

BOA, A.MKT.MHM, no. 48/89.

548 BOA, İ.DH, no. 255/15714; A.AMD, no. 38/96; A.AMD, no. 37/77; A.AMD, no. 36/95.

549 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 142; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 154-155 .

550 BOA, A.AMD, no. 39/93.

228

devletler tebaasının mülk, hane, medrese ve sair tamir, inşa, istimlak ve satın almaya

kesinlikle mezun olamamayacakları, iki devlet arasındaki antlaşmalara atıf yapılarak

izah edildi.551

Bu arada Namık Paşa Bağdat’a bağlı olan Kerbela’da İmam Hüseyin

mezarının kapısına Padişah emriyle bir ayet-i kerime yazdırmıştır.552

Görevini başarıyla yürütmekte olan Namık Paşa Ağustos 1852 tarihinde

Hicaz ve Irak Ordusu ile Bağdat valiliğinden azl edildi. Yerine Reşid Paşa tayin

edildi.553

Namık Paşa’nın azil sebebine dair kaynaklarda herhangi malumata tesadüf

edilememiştir. Ancak dönemin Basra Valisi Maşuk Paşa ile Müntefik aşireti

konusunda farklı siyaset takip etmesi paşanın İstanbul'a geri çağrılmasında etkili

olmuştu. Namık Paşa Ağustos 1852’de Bağdat’tan alınarak Karadeniz ve Akdeniz

muhafızlıkları dâhil olmak Tophane Müşirliği’ne getirilmişti.554

Yeni Vazifesine

hareket eden Namık Paşa teşekkür mektuplarından dokuz seneden beri İstanbul’dan

ayrı olduğunu ve bu sebeple memnuniyetinin sonsuz bulunduğunu anlatmaktadır. Bu

vazife esnasında Mecidiye Nişanı ile taltif edilmiştir.555

Iraklı tarihçi Abbas Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış olduğu

ıslahatlardan dolayı El-Kebir lakabını kullanmaktadır. Azzawi, Iraklı tarihçilerin

Namık Paşa’nın icraatlarından övgü ile bahsettiğini ve onun azledilmesini Iraklıların

551

BOA, İ.HR, no. 90/4391, Lef 3, 4. Buna benzer bir sorun Fransız tebaasından Sakezan adlı bir

şahısla da yaşanmıştı. Namık Paşa’nın çavuşları yolda karşılaştıkları yöresel kıyafetler giymiş

Sakezan adlı kişiden attan inmesini ve yolunu değiştirmesini istemişler bunu kabul etmeyince de darp

etmişlerdi. Bu durum karşısında Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından Babıali’ye şikayette

bulunmuştu. Bu konuda tahkikat yapılmış ve Sakezan’ın Beriyetüşşam Hıristiyan ahalisinden olduğu

ve şarki kıyafetiyle ata binmiş vaziyette paşanın kafilesiyle karşı karşıya gelindiğinde öndeki

çavuşların yolunu değişmesi talebi karşısında Sakezan’ın onları dinlemeyip attan inmemesi ve bu

davranışın millet önünde olması nedeniyle attan indirilip birkaç tokat atılmış olduğu anlaşılmıştı:

BAO, HR.TO, no. 193/19 lef,1,2; İ.HR , no. 83/4040 lef, 1,2,3,4 ; HR.MKT, no. 43/71.

552 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 149.

553 Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.

554 BOA, İ.DH, no. 256 / 16781; A.MKT.MHM, , no. 48 / 12; A.MKT.UM, , no. 108/16.

555 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 142-43.

229

tasvip etmediğini aktarır. Azzawi Batılıların Namık Paşa’ya bakışlarından da

bahseder. Buna göre Avrupalılar Namık Paşa’nın vilayetteki ecnebilere ve

Hıristiyanlara zulmedip onları katlettiği yönünde iftira attıklarını yazmaktadır.556

E- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TİCARET NAZIRLIĞI

Namık Paşa her ne kadar bir sebep açıklanmadan Bağdat valiliği’nden

azledildi ise de ertesi yıl üst düzey bir görev olan Ticaret Nazırlığı’na getirilmiştir.

Fakat buradaki görevi, yukarıda ele alındığı gibi, yurtdışında borç para temini

maksadıyla Londra ve Pars’te geçmişti.

Bilindiği gibi Osmanlıda ilk olarak ticaret, tarım ve sanayini düzenlenmek ve

geliştirilmek için gerekli araştırmaların yapılması için Hariciye Nazırı Mustafa Reşid

Paşa başkanlığında bir kurul oluşturulmuştu. Yapılan araştırmalar sonucunda ticaret

ve tüccarın çoğunluğu, bir nizama bağlı ise de nezaret işlerinin Avrupalı devletlerde

olduğu gibi tek elde toplanmadığı, işlerin birden fazla memura ihale edilmiş olması

sebebiyle karışıklıklar meydana geldiği görülmüştü. Osmanlı Devleti’nde ticaret

pazarının toplanamaması ve değer kazanamamasından dolayı Müslim ve

Gayrimüslim tüccarın yaptığı ticaretten beklenen verimin alınamaması tüccar

arasındaki rekabeti sekteye uğratıyordu. Bu da meslek ve sanayi guruplarının

ilerlemesine engel olmuştu. Avrupalı devletlerinde olduğu gibi Osmanlı’da da

ticaretin yaygınlaştırılması, kârın arttırması, kurallara uyulması ve yöneticilerin

işlerine daha fazla özen göstermeleri hususlarının sırası ile düzeltilmesi için Ticaret

Nezareti’nin kurulması gerekli görüldü.557

Böylece Osmanlı Devleti’nde ticaret, sanayi ve tarımın geliştirilmesi ve

yaygınlaştırılması için düzenleme ve organizasyonları tek elde toplanması

556

Abbas Azzawi, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), s. 88-89.

557 Aziz Tekdemir, Ticaret Nezareti (1839-1876), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Doktora Tezi, İstanbul 2010, s. 15.

230

maksadıyla önce Zahire Nezareti ilga olundu. Avrupa devletlerinde olduğu gibi daha

büyük yetkililere sahip olarak 24 Mayıs 1839 tarihinde müstakil olarak Ticaret

Nezareti kuruldu.558

Ticaret Nezareti kurulduktan sonra kimin nazır olacağı gündeme geldi ve

Halil Rıfat Paşa’nın 11 Haziran 1839 tarihinde nazırlığa tayini gerçekleşti.559

Ticaret ve ziraatın yaygınlaştırılması için gerekli olan meslek ve sanayinin

kazançlarının artırılması ve işlerin kolay bir şekilde yürütülebilmesi için Nafıa

Meclisi, Zahire konusu da ilave görev olarak Ticaret Nezareti’nin idaresi altında

verilmiştir (12 Ağustos 1839). Ticaret Nezareti’nin kuruluşu ile ticaret karşılan

zorluklarının giderilmesi için çalışmalara başlanmıştı bir süre sonra ticaret ile alakalı

her kurum, nezaretin idaresi altına alınmıştır. Ancak bu kadar karışık ve çeşitli

konuların nezaretin bünyesinde toplanması, kurum işlemez hale getirmiş ve

sıkıntıların çoğalmasına sebep olmuştur560

.

Namık Paşa 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırlığı’na tayin edilmiştir.561

Paşanın atanmasından sonra Ticaret Nezareti maaş olan 10.000 kuruşun yetersiz

olduğu düşünülmüştür. Bu sebeple maaşına 20.000 kuruş zam yapılarak oran 30.000

kuruşa artırılmıştır.562

Namık Paşa Ticaret Nazırlığı ataması sonrasında yurtdışına kredi bulma

göreviyle Londra ve Paris’e gönderildi. Yurtdışı görevinden dönen Namık Paşa kısa

süre sonra yani 27 Ağustos 1854 tarihinde Ticaret Nazırlığı görevinden alındı.

558

Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform (1836-1856), Eren

Kitabevi, İstanbul 1993, s. 128.

559 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 16.

560 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 19, 249.

561 Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı

Makale, s. 143; Enver Ziya Kara, “Mehmet Namık Paşa’nın Hal Tercümesi”, s. 224.

562 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 273-274.

231

Yerine Meclis-i Vala azasından Kamil Paşa tayin edildi.563

Devlet görevinden

ayrıldıktan sonra Namık Paşa yine maaş bağladı. Bu karardan dolayı Paşa 29 Eylül

1854 tarihinde Babıali’ye bir teşekkürname yazdı.564

Namık Paşa bu görevinden yıllar sonra tedavüldeki kâğıt paraların piyasadan

kaldırılmasına yönelik İlga-ı Kavaim Komisyonu’nda görev aldı (1871879). Bu tayin

ile birlikte kendisine murassa birinci rütbeden Mecidiye nişanı ihsan edildi.565

F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN HÜDAVENDİĞAR

VİLAYETİ VALİLİĞİ

1- 1855 Depremi Nedeniyle Namık Paşa’nın Bursa’ya

Görevlendirilmesi

Ticaret Nazırlığı ardından kısa süre boşta kalan Namık Paşa’nın yeni görev

yeri Bursa oldu. Bursa’da 1855 yılında şiddetli ve yıkıcı bir deprem olmuştu. Namık

Paşa ilk olarak Bursa’ya yardım götürmekle görevlendirildi. Ardından vali olarak

atandı.566

Bursa’da 1855 yılında meydana gelen iki şiddetli deprem birçok ev ve dükkân

gibi binaların büyük ölçüde hasar görmesine ve bir kısmının da tamamen yıkılmasına

563

BOA, İ.DH, no. 308719583.

564 BOA, A.AMD, no. 52/47

565 BOA, İ.DH, no. 833/67006.

566 XVI. Yüzyılda Hüdavendigar Sancağı’nın merkez kazası Bursa’dan başka otuz kadar kazası vardı.

Bu idari durum ufak tefek değişikliklerle XIX. Yüzyıla kadar sürdü. 1832’de müstakil mutasarrıflık

olan Bursa, Karahisar, Kütahya, Bilecik, Erdek, Biga mutasarrıfları ile birlikte yeni teşkil edilen

Hüdavendigar Eyaletine bağlandı. Ve bu eyaletin merkezi oldu 1856-1857’de Hüdavendigar eyaleti

Bursa, Koca ili, Kütahya, Karahisar, Erdek, Biga, Karesi, Ayvalık livalarından müteşekkildi. Bu

sırada Bursa livasına bağlı yirmi dört nahiye bulunuyordu: Halil İnalcık, “Bursa”, DİA, c. 6, (İstanbul

1999), s. 445-449.

232

sebep olmuştur. Birincisi 2 Mart, ikincisi 12 Nisan 1855 tarihinde görülen şiddetli

yer sarsıntılar olmuştu.567

Bursa depreminin olduğu 1855 yılında Osmanlı Devleti

Kırım Savaşı (1853-56) bunalımıyla uğraşmaktaydı. Deprem, Bursa merkezi ve

dışında de etkili olmuş, pek çok yıkım ve ölüm yaşanmıştı. Bursa köylerinde de

hasar vardı. Bursa halkı çadırlarda ve açık yerlerde iskân edilmişti.568

Bursa’ya yardım için devlet seferber oldu. Önce durum Meclis-i Vâlâ’da

müzakerelere edildi. Burada alınan karar gereği Padişahın ihsanı ve bazı vükela

tarafından yardımları dağıtmak, mümkün mertebe ahalinin iskânlarını kolaylaştırıp

dağılmalarını önleyici tedbirler almak üzere liyakatine güvenilen birinin özel görevle

Bursa’ya yollanması uygun bulundu. Yardımları dağıtma işi için Meclis-i Vâlâ ikinci

kâtibi Midhad Efendi seçildi. Emrine bir vapur tahsis edilen Midhad Efendi, yardım

paraları ve çadırlarla Bursa’ya gönderildi. Ancak onun tek başına gönderilmesi

yeterli görülmedi. Bursa’da halen bir vali de olmadığından orada 40-50 gün kadar

kalarak ahalinin iskânına çalışmak, yani hane inşa edeceklere kolaylık göstermek,

yardım dağıtarak halkın bulundukları yerlerden dağılmamalarını sağlamak, yolları ve

araçlarını tamamlamak üzere rütbeli bir zatın daha gönderilmesi kararlaştırıldı.569

Bu görev için en iyi seçenek olarak Mehmed Namık Paşa düşünüldü. Böylece

Namık Paşa, 1 Mayıs 1855 tarihinde Bursa’ya memur edildi. Beraberinde bir

mühendis ve bir de memur olacaktı.570

Namık Paşa’nın görevi Bursa’da depremden

567

Yaklaşık üç buçuk ay kadar tedirgin edici özelliğini devam ettirmiş, hafif sarsıntılar ise aralık ayı

ortasına kadar sürmüştü: Besim Özcan, “Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855)”, Atatürk

Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, sa. 5, (Erzurum 1999), s. 73.

568 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, Bursa Defteri, sa. 4,

(İstanbul 2000), s 72-73.

569 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri”, Tarih Boyunca Anadolu’da Doğal Afetler ve

Deprem Semineri, İstanbul 2002, s. 132.

570 BOA, A.MKT.UM, no. 193-/67.

233

zarar gören devlet, vakıf ve diğer binaların keşfini yapmaktı. Paşa, Bursa’da 40 gün

kadar kalacaktı ve kendisine 15.000 kuruş maaş tahsis edilmişti.571

Namık Paşa Bursa’ya Padişahın Bursa ahalisi için gönderdiği 300.000 kuruş

ile 500 çadırı da götürmüştü. Paşa ilk olarak bu yardımlarla beraber Bursa eşrafının

topladığı 41.000 kuruşu adil bir şekilde Bursa ahalisine dağıtmıştır. Dağıtılan

yardımlar ile bu yardımdan yararlananların isimleri ve hangi mahalde oldukları bir

deftere kaydedilmişti. Bu arada Bursa’ya yardımlar devam etmişti. Gelen bütün

yardımlar din ve mezhep farkı gözetilmeksizin halka ulaştırılmıştır. Bu arada Namık

Paşa ilk tespitlerini ve yapılması gereken hususları rapor haline getirerek İstanbul’a

dönen Midhad Paşa ile Babıâli’ye takdim etmiştir.572

Devletin Müslim ve

Gayrimüslim ahaliye gönderilen yardımların eşit olarak dağıtması, onları fazlasıyla

hoşnut etmiş ve her üç dinin temsilcileri Babıâli’ye, Padişaha teşekkür yazıları

göndermişlerdi.573

Namık Paşa beraberinde Bursa’ya gelen Ebniye hulefasından Hacı Akif

Efendi, Şemseddin Efendi ve duvarcıbaşı Daniş Kalfa’dan oluşan ekip tamir ve inşa

faaliyetlerini sürdürmekteydi. Namık Paşa’nın tamir ve inşa işleri için istihdam

etmesi gereken mimarın Bursa’da bulunmaması ihtimali olduğundan, İstanbul’dan

bir mimar getirilmesi kararlaştırıltı. Bursa’daki yerli amele depremden sonra başka

yerlere dağılmıştı. Bu ihtiyacın da İstanbul’un çevre kaza ve sancaklarıyla Kütahya,

Karesi, Karahisar ve diğer mahallerden teminine çalışıldı.574

Çalışmalarını hızlandıran Namık Paşa, enkaz kaldırma ve hasarlı binaları

yıkım işleri için ilgili mahallerden 300 ahşap ustası (dülger) ve amele temin etmiştir.

Ardından bu amelelerin başına Bursa meclisi azasından Çelebi Muhtar Efendi’yi

571

BOA, A.MKT.NZD, no. 147/ 8.

572 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 180.

573 Besim Özcan,“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855) , s.104-107; Mehmet Yıldız, “1855

Bursa Depremleri”, s. 137.

574 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri” , s. 135-136.

234

görevlendirmişti. Paşa, işçilere öncelikle depremden kapanan sokakları açtırmıştır.

Sonra büyük hasar gören binaların yıkımına başlanmıştır. Yapılan çalışmalarda için

ihtiyaç duyulan 10 bin kuruş Babıâli’ye bildirmiştir.575

Namık Paşa şehirde harap olan binaların tamiri için gerekli yardımı yaparken

bir taraftan da yeni binalar inşa ettirmişti. Mesela Bursa’da ekonomisinde önemli

olan ipekçilik için gereken mahallerin düzenlenmesi ve yeni bina inşasına önem

verdi. Evleri hasara uğrayan halkın en fazla ihtiyaç duyduğu malzeme keresteydi.

Ormanlık alanların büyük bölümü Tersane’ye ait olduğu için dağlardan ağaç kesimi

yasaktı. Bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla geçici olarak Ahu Dağları’ndan

belirli şartlarla kereste kesimine izin alındı.576

Namık Paşa depremde hasar gören ve durumu aciliyet gösteren kale duvarları

ile Ulu Cami’nin tamirine özel önem verdi. Bu binaların tamirinin halkın moralini

düzelteceğini, her şeyin eski haline döneceği güvenini vereceğini düşünmüştü. Bu

nedenle tamir ve imar işlerine Ulu cami’den başlanması kararlaştırıldı.577

Önce Ulu

Cami’de mühendisler keşif ypıp defter hazırladılar. Yapılan keşfe göre 13 yük

15.000 kuruş bedelle Ulu Cami ve külliyesinin tamiri mümkün oacaktı. Ardından

hemen tamirata başlandı.578

Ayrıca Namık Paşa eğitimin aksamaması için Bursa’da

bazı mahallerde zarar gören İdadi mekteplerini tamirini de öne aldı. bu hususta

Babıâli’ye bir yazı gönderdi ve çalışmalara hemen başlandı.579

Yıkılma tehlikesi bulunan Bursa kalesinin tamiri hususunda Namık Paşa’nın

nezaretinde ve Hacı Akif Efendi başkanlığında ayrıca bir çalışma başlatıldı. Yapılan

araştırmada hisar duvarının aşağıya evlerin üzerine düşmesini engellemek için 650

575

Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi Kayıtlarına Göre 1855 Bursa Depremi”, s. 78-79.

576 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, s. 79; Besim Özcan,

“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855), s. 100.

577 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri”, s.136.

578 BOA, A.MKT.NZD, no. 156/25 ; 158/10.

579 BOA, A.MKT.NZD, no. 15575.

235

zira uzunluk ve 6 zira genişliğinde bir set yapılması kararlaştırıldı. Bu settin

yapımıyla pek çok ev kurtulacaktı. Artık tamiri mümkün olmayan evlerin

sakinlerinin ise civardaki Çatalfırın Mahallesi yakınına iskân edilmeleri

kararlaştırıldı.580

Depremden harap olan 40 adet tekkeye mensup fukara dervişler bahçe ve

avlulardaki çadırlarda ikamet etmekteydiler. Namık Paşa hemen bu tekkelerinde

keşfini yaptırarak tamirlerini başlatmıştır.581

Namık Paşa deprem nedeniyle sarsılan Bursa’dan asker alımı hususunda

teşebbüste bulunmuştur. Babıâli’ye yaptığı müracaatta Bursa, Kete, Mihaliç ve

Kirmasti kazalarına askeri kurada isabet eden Redif neferlerinin askere alınmamasını

talep etmiştir. Bu talep uygun bulunmuş ve Seraskerliğe verilen 6 Temmuz 1855

tarihli talimatta bu kazalardan alınacak Redif Askerine ihtiyaç duyulduğu o nedenle

bu yıl mahallerinde kalmalarının uygun bulunduğu bildirilmiştir.582

Namık Paşa Bursa’ya deniz ulaşımında yaşanan sorunlara da eğilmişti. Bursa

ulaşımında önemli iskelelerden olan Gemlik’e işleyen yabancı vapurlar deprem

nedeniyle taşımacılıktan bir süre ücret almadılar. Buna karşılık devlete ait vapurlar

50 kuruş navlun bedeli tahsil etmekteydi. Bu durum ahaliyi zorladığı için Namık

Paşa ücrette düzenleme yaptı.583

Bu büyük felaketin atlatılması için Namık Paşa’nın büyük bir fedakatlıkla

gayret sarf ederek çalıştığı anlaşılmaktadır. Depremden dolayı çok sayıda cami,

mescit, medrese, hane, fabrika, köprüler yıkılmış, yollar kapanmış ve hasar görmüş,

yangınlar çıkmıştı. Bursa halkı bu feci afetten dolayı perişan hale düşmüştü. Bütün

bu sorunları birer birer ele alan Namık Paşa yıkılan ve harap olan yerlerin tamiri için

580

Besim Özcan,“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855), s.104-107; Mehmet Yıldız, “1855 Bursa

Depremleri”, s. 137.

581 Ahmet Nur Sinaplı, Aynı Eser, s. 180-181.

582 BOA, A.MKT.NZD, no. 154/77.

583 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, s. 78.

236

gerekli malzemeyi, mühendisleri, ameleleri ve parayı temin etmiş, layıkıyla

kullanmıştı. Bursa tekrar imar ederek eski haline getirildi.584

Son olarak Bursa’daki

görevi esnasında gösterdiği başarı nedeniyle Namık Paşa’ya Mecdiye nişanı verildi

(Mayıs 1855).585

2- Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valisi Oluşu ve Faaliyetleri

Namık Paşa’nın Bursa’da meydana gelen depremden dolayı bölgeye 40 gün

için görevlendirildiği halde burada yaklaşık 5 ay kalmıştı. Bu durumda Bursa

idaresinin daha iyi olması ve asayişin tam manasıyla sağlanması için dirayetli bir

devlet adamı olan Namık Paşanın Hüdavendigar Valisi olması kararlaştırıldı. Bu

kararaın alınmasında sağlık sorunları yaşayan Hamdi Paşa’nın durumu da etkili

oldu.586

Hamdi Paşa 12 Ağustos 1855 tarihinde aziledildi valiliğe yedi bin beş yüz

kuruş maaş ile namık Paşa tayin edildi.587

Namık Paşa vali tayin olduktan sonra Hüdavendigar Eyaleti’nde Kapı

Kethüdalığı görevine ihtiyaç duyulduğunu Babıali’ye yazdı. Daha önce bu görevde

bulunmuş olan Yusuf Cemil Efendi’nin tayinini talep etti. Bu talebi uygun

bulundu.588

584

Ahmet Nur Sinaplı, Aynı Eser, s. 182. Kütahya Sancağında bulunan olan Salya Köyü’nde

Mustafa’nın katil zanlıları hususnda tahkikat yapılmış ve suçsuz olduklarından Bursa Vilayet Meclisi

tarafından tahliyeleri sağlanmıştır. Namık Paşa Hüdavendigar Eyaleti’ndeki Söğüd Kazası’na bağlı

Kepat Köyü’nden eşkıya Hasan’ın zaptiyeler tarafından öldürülmesinin kanunen bir mahzuru

olmadığını Babıali’ye bildirmiştir: BOA, A.MKT.MVL, no. 86/12; no. 78/86.

585 BOA, İ.DH, no. 320/20271; no. 327/21293; A.DVN.MHM, no. 14/19 ; A.AMK.MHM, no.

70/97.

586 BOA, A.MKT.UM, no. 209/10, Lef 2; İ.MMS, no. 6/193 lef 1.

587 BOA, A.DVN.MHM, no. 15/12; İ.MMS, no. 6/193, Lef 2; BOA. A.MKT.UM, no. 209/10, Lef

1.

588 BOA, İ.DH, no. 330/21568.

237

Namık Paşa, Hüdavendigar Valiliği esnasında gayretle hizmet etmeye

çalışırken Avrupalı ülkelerin şikâyetleriyle karşılaştı. İstanbul’daki İngiliz ve

Maerikan elçileri Babıali’ye müracaat ederek Paşayı şikayet ettiler. Bunun sebebi

depremden sonra Namık Paşa’nın eyalet meclisini yenileme ve asayişi muhafaza için

aldığı bazı tedbirlerdi. İngiltere Sefareti, Paşa’nın bu tedbirleri alırken Bursa’daki

Protestanları aşağıladığını, onlara kötü davradığını ve hapse attığını iddia

ediyordu.589

Ayrıca Namık Paşa’nın Bursa’da bulunan Amerika konsolos vekillerinin

adamlarına kötü davrandığı şikâyetleri olmuştu. Namık Paşa Babıali’ye durumu izah

ederek bu şahısları kendi işlerine müdahale ettirmediği için hakkında şikâyetçi

olduklarını ifade etmişti.590

Namık Paşa Bursa’da asayişi daha iyi duruma getirmek zabtiye askerinin

sayısını artırdı. Mesela Hüdavendigar Eyaleti’ne bağlı Bilecik Kazası’nın zabtiye

neferlerini yeterli bulmayarak, kaza vergisine ilave olmak şartıyla 12 Süvari 140’ar

kuruş ve 8 Piyade askerine ise 60’ar kuruş verilmesi ile istihdamını talep etmişti. Bu

arada zaptiye askerinin maaşları Bilecik vergi gerilerinden ödenmeyecek diğer ve

bütün kazalar zaptiye neferlerinden münasip kadarının ayrılmasıyla dağıtılması

sağlanacaktı.591

Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valiliği zamanında Gemlikte büyük bir yangın

olmuştu. Paşa bu yangında zarar görenler için Padişah’tan bir miktar para temin

etmiştir.592

Ayrıca Gemlik Kasabası’nın haritasını çizmek işini bir an önce bitirmek

amacıyla İstanbul’dan yeni mühendislerin gelmesini talep etmiştir. Bu arada

Gemlik’in haritası tamamlanmıştır.593

589

İngiltere Sefareti’ne 1855 tarihinde Bursa’dan gelen yazının tercümesi: BAO, HR.TO, no. 221/54;

no. 222-5.

590 BOA, HR.MKT, no. 118/47.

591 BOA, MKT.MVL, no. 83/15.

592 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 141.

593 BOA, A.MKT.NZD, no. 219/49.

238

G- NAMIK PAŞA’NIN KASTAMONU VALİLİĞİ

Namık Paşa 22 Aralık 1856 tarihinde Hüdavendigar Valiliği’nden azledilerek

Kastamonu Valiliği’ne tayin edilmiştir. Namık Paşa’nın yerine eski Şam Valisi

Süleyman Paşa tayin edilmiştir.594

Namık Paşa 1856 Ocak başında Bursa’dan

İstanbul’a gelmişti. Yeni memuriyetine gitmeden önce veda için 5 Ocak’ta Mabeyn-i

Hümayuna gelip Padişah ile görüşmüştür.595

Namık Paşa Kastamonu’ya geldiğinde hemen asayişi sağlamaya çalışmıştır.

Kısa sürede vilayette meydana gelen uygunsuzlukları ortadan kaldırıp, eşkıyayı

cezalandırdığını Babıâli’ye bildirmiştir. Bu arada Kastamonu kazaların gelirlerini de

yeniden düzenlemiştir.596

Namık Paşa aynı sene içinde birkaç ay sonra Kastamonu Valiliği’nden

azledilerek, busefer Cidde Valiliği’ne tayin edilmiştir. Namık Paşa’dan boşalan

Kastamonu Valiliğine Palaslı İsmail Paşa tayin edildi.597

Ğ- NAMIK PAŞA’NIN CİDDE VALİLİĞİ

Namık Paşa’nın Kastmonu ardından ciddi asayiş sorunları yaşanan Cidde’ye

atanması gündeme geldi. Paşa’nın hem bölgeyi iyi bilmesi hem de Cidde Valisi

Mahmud Paşa’nın idarede yetersiz kalması ve bu nedenle asayiş sorunlarının

büyümesi atamada etkili olmuştu. Cidde’nin idaresinde her durumda dirayetli,

gerekli bilgi donanımına sahip bir vali tayini gerekli görülmekteydi. Aksi takdirde

bölgede asayiş sağlanamayacaktı. Babıali’de yapılan bu değerlendirme ardından

594

BOA, A.MKT.UM, no. 263/86.

595 BOA, A.MKT.UM, no.263/86.

596 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 183.

597 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/46.

239

Kastamonu Valisi Namık Paşa’da Cidde Eyaleti valiliği için aranılan vasıfların

olduğu belirtilmişti. Nihayet 23 Mayıs 1857 tarihinde Cidde Valisi Mahmud Paşa

azledildi.598

Cidde, Kızıldeniz kenarında önemli bir liman olmasının yanında, Mekke’ye

giden Müslüman hacıların uğrak yeri ve Hıristiyan tüccarların da faaliyet gösterdiği

bir şehirdi. Dolayısıyla dini hassasiyet had safhadaydı. Bu nedenle Namık Paşa’nın

görev alanına Cidde Valiliği yanı sıra Mekke-i Mükerreme Şeyhülharemliği ile Habeş

ve bütün Yemen de ilave edildi. Şu anki Cidde Valisi’nin maaşı olan 86.700 kuruş

üzerine 13.300 kuruş ilave olunarak Namık Paşa’nın maaşı 100 bin kuruş olarak

belirlendi. Ayrıca Paşa’ya yevmiye elli okka ekmek ve otuz okka et tayinatı tahsis

olundu. Yolculuk masrafı olarak 750 kese miktarı harcırah verilecekti. Paşanın

maiyetine 800 asker tahsis edildi. Kendisine Halil Paşa yardımcı olarak memur

edildi. Bu arada Cidde Valiliği’ne yeni tayin edilen Namık Paşa maiyetiyle 800

askerler 1857 Eylül’de müstakil vapur binip İstanbul’dan ayrılmıştı, İskenderiye

geçerek Cidde’ye gitmiştir.599

Namık Paşa’nın Cidde Valiliğ’ne atandığı bir süre gizli tutuldu. Bunun sebebi

Paşa’nın oraya gidişinin zaman alacağı, bir otorite boşluğu doğma ihtimalinin

bulunduğu dikkate alınmıştı. Bu nedenle Namık Paşanın Cidde’ye ulaşması ardından

görevin duyrulması kararlaştırıldı. Namık Paşa maiyetindeki 800 askerler ile birlikte

1857 Eylül’de müstakil bir vapurla İstanbul’dan ayrıld. Önce İskenderiye oradan da

Cidde’ye giçti. 600

Namık Paşa 31 Ekim 1857 tarihinde Mekke’ye varmış ve elindeki atama

fermanını bütün memurlar, şerifler, ulema ve halka huzurunda okumuştu. Burada

598

Bu arada Cidde Valisi Namık Paşa, Bursa’daki çiftliklerini görmek ve birkaç gün kaplıca sularına

girmek üzere izin istemiştir. Bu talep üzerine Babıali bir hafta kadar Bursa’ya gitmesine izin

verilmiştir: BOA, A.MKT.UM, no. 288/55; İ.DH, no. 381/25194.

599 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/83; A.MKT.NZD, no. 235/60; Şehabettin Akalın, Aynı Eser, s. 141.

600 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/83; Şehabettin Akalın, Aynı Eser, s. 141.

240

yaptığı konuşmada eyaleti iyi bir şekilde idare edeceğini ifade etmişti. Namık

Paşa’nın Mekke’ye gelişini ve fermanı okuyuşunu Mekke Amiri Mohammed Bin Avin

bir yazı ile Babıali’ye bildirmiştir.601

Namık Paşa Cidde’ye ulaştıktan sonra eski

Cidde Valisi Mahmud Paşa ile devir teslim yapmıştır. Mahmud Paşa da İstanbul’a

dönmek üzere yola çıktığına Babıâli’ye bildirmişti.602

Bu arada Babıâli tarafından Hicaz’ın idaresi ve asayişi hakkında bir rapor

hazırlanmıştı. Bu rapor vükeladan oluşan bir komisyonda mütalaa edilmiş; ardından

Meclis-i Mahsus Vükela’da da okunarak kabul edilmişti. Padişahın da onayı

alındıktan sonra durum gerekli mecilere bildirilmişti. Bu rapor Eylül 1856’da Namık

Paşa’ya yollanmıştır.603

Namık Paşa ilk olarak Cidde Eyaleti’nde asayiş sorunlarına eğilmiştir.

Nitekim 1857 yılın başında hac güzergahı boyunca, Medine yollarında, Yanbu

İskelesi’nde ve güvenlik sorunu yaşanan bazı mahallere 300 Süvari ve 300 de piyade

görevlendirmişti.604

Bu arada Hicaz’da mevcut Nizamiye Askeri kuvvetini de

yeniden düzenlemiş ve asker sayısı artırmıştı.605

Paşa, Hac yolunda bulunan Ayn-ı

Zübeyde mahallinde ilgisizlikten dolayı suyun azaldığını ve bu nedenle hacıların ve

Hicaz ahalisinin susuz kaldıklarını görünce suyollarını yaptırma kararı almıştır. Bu iş

için 3.330 kuruş ayırmış ve mühendis Binbaşı Salih Efendi’yi memur etmiştir.606

601

Mekke Amiri Mohammed Bin Avin bir yazı ile Babıali’ye bildirmiştir. şöyle anlatmıştır: “bâ-irade-i

seniyye-i Padişahî mülhakatıyla beraber Cidde Eyâleti valiliğine nasb u tay’în buyrulan devletlû

Namık Paşa hazretleri mâh-ı hâlin on ikinci günü Mekke-i Mükerreme’ye dâhil olub, kemâl-i

mübâhatla hâmil oldukları emr-i celîli cümle me’muriyet ve şürefâ ve ulemâ ve mücâvirin hâzır

bulundukları halde bâb-ı Rahmet muvâcehesinde tekriyymen ve ta’ziymen fâikıyla fatih ve kıra’ât

(….): BOA, İ.DH, no. 396/26192.

602 BOA, A.MKT.UM, no. 287/58.

603 BOA, A.MKT.UM, no. 291/74.

604 BOA, A.MKT.UM, no. 267/20.

605 BOA, A.MKT.UM, no. 291/80.

606 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 184.

241

Namık Paşa bir müddetten beri Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere

arasında ortadan kalkmış olan asayiş ve güvensizliği sağlamak için Mekke Emiri’ni

değiştirmeyi uygun bulmuştu. Bu göreve Şerif Abdullah Paşa’yı tayin ettirdi. Ayrıca

eyalette en önemli sorun olan eşkıyalık yapan bedevi Arap kabileleri üzerine asker

sevk etti. Bunları itaat altına aldı. Babıâli, Haremeyn ahalisi ve Haremeyn’e gelip ve

gidenlerin emniyetleri için ne kadar askere ihtiyaç duyuyorsa temin etmesi yetkisini

Namık Paşa’ya vermişti.607

Paşa asker talebinde bulununca Ferik Halid Paşa ile 400

asker Mekke’ye gönderildi. Namık Paşa Medine’de havalisinde bulunan askerlerin

kumandası ve bölge muhafaza ve asayişinin daha iyi sağlaması amacıyla Halid

Paşa’nın Medine Kaymakamlığı’na tayin edilmesini istedi. Bu talebi Babıâli

tarafından uygun bulundu.608

Namık Paşa diğer valilik görevlerinde yaptığı gibi Cidde’de de ticaretin

canlanması için tedbirler aldı. Cidde İskelesi önemli bir ticaret mahalli olduğu halde

henüz burada bir Ticaret Meclisi bulunmuyordu. Bu eksikliği gören Paşa ticarete

ilgili hususları görüşmek ve karara bağlamak üzere bir meclisi açılması lüzumunu

Babıâli’ye bildirdi. Namık Paşa’nın talebi üzerine Ticaret Nezareti tarafından Cidde

Vilayeti’nde Ticaret Meclisi teşkili için 1858 tarihinde bir nizamname hazırlandı. Bu

nizamname Namık Paşa’ya gönderildi.609

Namık Paşa yine ticaretin daha sağlıklı yürütülebilesi için bir taraftan da

gümrük işlerine el attı. Cidde ve Yemen gümrüklerinin ayrı ayrı muamele

yapmalarının zarara sebep olduğunu görmüş, bunların birleştirilmesi kararına

varmıştı. Ayrıca Yemen ve Cidde kara gümrüklerini lağvedip, sahil gümrüklerinde

işlem görülmesini sağlamıştı.610

607

BOA, C.DH, no. 36/1794.

608 BOA, İ.DH, no. 409/27072.

609 BOA, HR.MKT, no. 205/72.

610 BOA, A.MKT.MVL, no. 105/26.

242

Namık Paşa Cidde Valiliği döneminin en büyük olayı 1856 Islahat

Fermanı’na tepki olarak patlak veren Cidde Hadisesi’ydi. Aslında bu gibi hadiseler

İmparatorluğun muhtelif mahallerinde gerçekleşmişti. Tanzimat ve ardından 1856

Islahat fermanlarıyla Hıristiyanlara verilen hak ve ayrıcalıklar Osmanlı Müslüman

halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştı.611

Benzer tepkiler Cidde ve Suriye’de de

yaşandı.612

Cidde hadisesi patlak verdiğinde Namık Paşa Mekke’de bulunuyordu. Bu

nedenle olaylar hızla kontrolden çıktı.

Cidde’deki olaylar 15 Temmuz 1858 tarihinde, bir ticaret gemisine bayrak

çekilmesi tartışmasından başlamıştı. Kavganın büyümesiyle tahriklere kapılan yerli

Müslüman halk ile hacılar Hıristiyan tüccara saldırmış ve olay kontrolden çıkmıştı.

Karışıklıklar esnasında, kendi vatandaşlarını korumaya çalışan Fransız ve İngiliz

konsolosluk görevlileri de öldürüldü; 22 de Hıristiyan tüccar hayatını kaybetti.

Bunun üzerine, hadiseden on gün sonra İngiliz ve Fransız savaş gemileri

Kızıldeniz’den girerek şehri topa tuttular (26 Temmuz). Ardından İngilizler ve

Fransızlar karaya asker çıkarak hadiseyi teşvik ettiğini ileri sürdükleri Cidde

eşrafından on kişiyi yakalanıp idam ettiler. Namık Paşa hadiseleri duyar duymaz

hemen askerleriyle Cidde’ye geldi.613

İngiliz ve Fransız gemilerinin Cidde’yi bombalamaları ve karaya asker

çıkarmaları milletlerarası hukuk ilkelerine ve 1856 Paris Antlaşması’nın hükümlerine

aykırıydı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin içişlerine ve hükümranlık haklarına da

611

1856 Islahat Fermanı’ndan sonra Osmanlı vilâyet yönetimi yeniden düzenlendi. 1856 Islahat

Fermanın belirleyici özelliği, idarî, malî ve adlî organların yeniden düzenlenmesiyle halkın (özellikle

Gayrimüslimlerin) idareye iştiraklerinin sağlanmasıdır. Esasen fermanda öngörülen vilâyet yönetim

sistemi, 9 Haziran 1861 yılında çıkarılan bir nizamnameyle, Cebel-i Lübnan’da uygulamaya

konulmuştur. Ancak yeni düzenin tüm imparatorluğa uygulatılması Osmanlı yönetimindeki

sürtüşmeler, nedeniyle gerçekleşememiştir: Ufuk Gülsoy, “Islahat Fermanı”, DİA, c. 19, (İstanbul

1999), s. 185-189.

612 Mufaasal Osmanlı Tarihi, c. VI, İstanbul 1983, s. 3094; Rifat Uçarol, Siyasi Tarihi (1789-2001),

Filiz Kitabevi, İstanbul 1999, s. 239.

613 Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir, 13-20, (Yay: Cavit Baysun), TTK, Ankara 1986, s. 51.

243

doğrudan müdahale niteliğini taşıyordu. Cidde olayları, diğer bölgelerdeki

gerginliklerin çatışmalara dönüşmesine de örnek oldu.

Namık Paşa olaylar bitikten sonra Cidde’ye ulaştı. Hemen çalışmalara

başladı. Paşa, Cidde hadisesinin asıl sebepleri, olayı nasıl çıktığı ve İngiltere ve

Fransa konsoloslarının nasıl öldürüldüğünü öğrenmek için soruşturma başlattı. Bu

tahkikat sonucu Cidde Muhtesibi Abdullah Ağa ile Yüzbaşı Mustafa Ağa’nın Cidde

hadiselerinde görevlerini layıkıyla yapmadıkları; Muhtesib Abdullah Ağa’nın

yaşanan gerginlikten haberdar olduğu halde hükümete haber vermediği anlaşıldı.

Namık Paşa ilk tesbitleri bir yazı ile Babıâli’ye aktardı. Paşa ayrıca olaylarda ihmali

görülenlerin hızlı bir şekilde yargılanmaları hususunu Ferik İsmail Paşa’ya havale

etti. Mahkeme hızla sonlandırılmış ve başta Muhtesib Abdullah Ağa olmak üzere

ihmali bulunanlar görevlerinden azledilmişlerdir. 614

Namık Paşa bir taraftan da hadiseler nedeniyle olaşan zararları gidermeye ve

ticareti yeniden canlandırmaya gayret ediyordu. Paşa Cidde’nin önde gelen tüccar,

esnaf ve diğer memurlarla bir toplantı yaptı. Her birinin sorunları dinlendi ve not

aldı. Belirlenen sıkıntılar ve çözüm önerileri rapor halinde Babıâli’ye aktardı.615

Bir

taraftan da İngiliz Cyclops gemisi tarafından Cidde’nin bombalanmasıyla oluşan

zarar tesbit edildi. Ayrıca bir ticaret şehri olan Cidde gümrüklerinde kayıtlı listesi

bulunan ve olaylar esnasında yağmalanan malların tazmini için çalışma başlattı.

Zarar gören tüccar ve malları tesbit edilip defteri hazırlandı. Bu konuda gelen

şikâyetler de değerlendirildi.616

614

BOA, HR.SYS, no. 97/4, lef 3.

615 BOA, HR.SYS, no. 97/4, lef 3.

616 BOA, HR.SYS, no. 97/1, Lef 3. Mesela Cidde hadisesinde vefat eden, mal ve eşyaları yağmalanan

tüccardan olan Sava’nın Mısır’da bulunan ortakları tarafından Babıâli’ye protesto takdim ettiler.

Durum Namık Paşa’ya aksetti. Paşa, Sava’nın aslen Osmanlı tabasından olduğunu; fakat Fransa

Devleti’nin himayesinde bulunduğunu belirtti. Yapılan araştırmada Sava’nın komisyonculuk ve ticaret

ile meşgul olduğu olduğu ve bütün ticari faaliyetlerinin Gümrük Defterleri’nde kayıtta bulunduğu

244

Namık Paşan olayın ardından yaptıklarını ve hadisenin çıkış sebebini izah

eden bir raporu İstanbul’a gönderdi. Paşa’ya göre Cidde olaylarının patlak

vermesinde idarenin hiçbir şekilde ihmal ve müsamahası olmamıştı. Olay bazı sefih

insanların taassubundan kaynaklanmıştı. Paşa, hadisenin ilk çıkış sebebinin Salih

Cevher adlı gemide bulunan Osmanlı bayrağının Avrupalılar tarafından indirilip,

ayaklar altında çiğnendikten sonra denize atılması sonucu Müslümanların tahrik

olmasıyla başladığını tesbit etmişti. Olaylar başladığında Konsolos Vekili Mösyö

Paci Ferec’in Yesir Efendi adlı tüccarı tahrik etmesi işi çığırından çıkarmıştı.617

Paşa bu hadiseden dolayı Osmanlı Devleti’nin suçlanmasının ise asla doğru

olmadığını düşünüyordu.618

Namık Paşa bu hadisenin Avrupa’daki yankıları

hakkında da açıklamalarda bulunuyordu.619

Cidde hadiseleri sonrası İngiltere ve Fransa Baıâli’ye müracaat ederek ölen ve

yaralananların ailelerine tazminat verilmesini istedi. Bu hususta hazırladıkları listeyi

de takdim ettiler. Osmanlı bu notayı kabul etti. Bunun üzerine Osmanlı ile İngiliz ve

Fransız komiserlerden oluşan bir komisyon kuruldu. Bu komisyon tarafından

yapılacak tahkikata göre tazminat miktarı belirlenecekti. Komisyon için Osmanlı

tarafından Mirliva Seyyid Paşa görevlendirildi ve gerekli talimat hazırlanarak

Cidde’ye gönderildi.620

Cidde olaylarında yıpranan Namık Paşa, 27 Ekim 1858 senesinde azledildi.

Yerine eski vali Mahmud Paşa tayin edildi.621

Namık Paşa Cidde’den ayrılmadan

önce 1858 olaylarına katılmak suçuyla ceza alıp hapiste olan 36 neferi de beraberine

anlaşılmıştı. Sava’nın ticari sicilini gösteren bir yazı hazırlanarak Babıali’ye iletildi (Eylül 1858):

BOA, HR.SYS, no. 96/22, Lef 4.

617 BOA, HR.SYS, no. 97/4, Lef 3-4.

618 BOA, HR.SYS, no. 96/22, Lef 4.

619 BOA, HR.SYS, no. 97/4, Lef 4.

620 BOA, HR.SYS, no. 96/23; A.AMD, no. 90/60.

621 BOA, A.MKT.MHM, no. 145/54, A.AMD, no. 90/27.

245

alarak Mecidiye Kampanyası vapurlarından biriyle İstanbul’a döneceğini Babıâli’ye

bildirdi.622

Namık Paşa Bağdat Valiliğ’nden ayrılmadan önce yeni vali gelene kadar

yararlı olacağını düşündüğü kritik birkaç idarî değişikler yapacağını Babıâli’ye

telgrafla bildirdi. Paşa, güvenilir bir şahıs olan Şehizor Kaymakamı Takieddin

Paşa’nın Bağdat Vali vekâletine; Süleymaniye Kaymakamı Ömer Paşa’nın Şehrizor

Mutasarrıflığı’na, Mirliva Ahmet Bey’in ise Süleymaniye Kaymakamlığı vekâletine

tayin edilmesini teklif etti. Namık Paşa’nın istediği idari değişiklere dair Padişah

iradesi 5 Mart 1868 tarihinde çıktı.623

H- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ

1-Namık Paşa’nın Valiliğe Tayini

Namık Paşa’nın Bağdat’taki ikinci valilik dönemi bölgede radikal

değişimlerin başlamasını sağlamıştır. Böyle bir değişimin olmasında kuşkusuz en

büyük etken Paşa’nın bölgeyi çok iyi tanımasıydı. Bu ikinci dönem bir yönüyle

Midhat Paşa’nın Bağdat’taki reformlarına öncülük etmesi açısından da önemlidir.

Özellikle Tanzimat reformlarının yaygınlaştırılması için gerekli altyapının Namık

Paşa döneminde oluşturulduğunu söylemek mümkündür.624

Şu hususu belirtmek gerekir ki XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren

Babıâli’nin Bağdat’ta yapmayı düşündüğü yenilikler buradaki yerel valinin kişiliği

ile bağlantılı olmuştu. Bu nedenle Namık Paşa’ya bütün Irak’ın sorumluluğu

verilmişti. Bu dönemde en geniş sınırlarıyla Basra’nın sancakları Kuveyt, Necid ve

Ahsa bölgelerini içermekteydi. 1861’de Kuveyt, Basra’ya bağlı bir kaymakamlık

622

BOA, HR.SYS, no. 97/4 lef 6.

623 BOA, İ.DH, no. 572/39858, Lef 1.

624 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 80.

246

konumuna getirildi. Normalde Kuveyt Basra’ya bağımlı bir mıntıkaydı. Ancak idari

ihmal nedeniyle Basra’nın kontrolü bölgesel şeyhlerin eline geçmişti. Bölgede

Osmanlı otoritesinin yeniden kurulması ihtiyacı uzun süredir buradaki Osmanlı

yöneticileri tarafından vurgulanmaktaydı. Ancak 6. Ordu’nun asker sayısındaki

yetersizliği bu girişimleri engelliyordu.625

Namık Paşa ikinci valiliğe atanmadan önce Seraskerlik makamında

bulunuyordu. Atama kararı çıkınca Seraskerlikten azledildi ve 29 Eylül 1861

tarihinde Bağdat Valiliği’ne tayin edildi. Görev alanına daha önce kuruluşunu yaptığı

Hicaz ve Irak Ordusu Müşirliği de eklendi.626

Paşa’ya Maliye’den valilik maaşı

yanında627

300 bin kuruş harcırah tahsis edildi.628

Namık Paşa’nın Bağdat’a gelişine

kadar eski vali Ahmed Paşa’nın eyaletin işlerini yürütülmesi emredildi. Ahmed Paşa,

Namık Paşa ile devir ve teslim yaptıktan sonra İstanbul’a dönecekti.629

Namık Paşa’nın atanması vesilesi ile bazı önemli idari düzenlemeler de

yapıldı. Şöyle ki Musul, Şehrizor ve Basra eyaletleri Bağdat’a bağlandı.630

Paşa

Kasım 1861’de İstanbul’dan hareket etti; İskenderun yoluyla Musul ve Kerkük’ü

geçerek Bağdat’a ulaştı.631

625

Ebubekir Ceylan, Ottoman Centralization and Modernization in the Province of Baghdad

1831-1872, Boğaziçi Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2006, s. 115-117.

626 BOA, İ.DH, no. 478/32136; A.MKT.UM, no. 520/42; C.AS, no. 1013/44365.

627 BOA, A.MKT.NZD, no. 375/63.

628 BOA, A.MKT.NZD, no. 372/29. Bu arada Bağdat Valisi Namık Paşa’nın Dar-ı Şurâ-yı Askeri

Riyaseti ve Seraskerlik zamanından biriken maaşların hal etmek için Babıâli yazı yazmıştır. Bu

paralar ödenmiştir: BOA. AMKT.NZD , no. 373/49; no. 377/81.

629 BOA, A.MKT.UM, no. 503/24.

630 BOA, A.MKT.NZD, no. 375/63.

631 Eski Bağdat Valisi Ahmed Tevfik, Namık Paşa Musul ve Kerkük tarafında bir müddet

kalacağından Münip Paşa’nın kaymakam tayiniyle kendisinin İstanbul’a gitmesi talebinde

bulunmuştu. Bu arada Maliye Deftardarı efendi ile devir ve teslim yaparak 19 Ekim 1861’de Bağdat’a

hareket etmiştir: BOA, A.MKT.UM, no. 515/95; A.MKT.UM, no. 532/94.

247

Namık Paşa’ya emrindek görevlileri stediği biçimde atama, askeri ve malî

konularda geniş yetkiler tanıyan talimat verildi.632

Bağdat’ta ilk defa bu kadar geniş

yetkinin Namık Paşa’ya verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Paşa kendisine

verilen bu geniş yetkileri sayesında eyaletteki isyanlar bastıracak, vilayet hazinesini

geliştirecek ve başarılı imar faaliyetlerinde bulunacaktır.633

2-Namık Paşa’nın Valilikteki İcraatları

Namık Paşa öncelikle Tanzimat reformlarını bütün Irak’ta uygulamak

istiyordu. Bunun için ilk iş olarak eyaletin tamamanında asayişin teminine çalıştı. bu

maksatla Bağdat’ın ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak gerekli tedbirlerin

alınması konusunda yardımcı olmalarını istedi. Bu görüşmede eyalette asayişi

bozanların şiddetle cezalandıracağını da açıkça söyledi.634

Namık Paşa daha önceki tecrübelerinden vilayette ticaret ve imarın gelişmesi

için öncelikle güvenliğin sağlanmasının gerektiğini biliyordu. Paşa aynı zamanda

ordu müşiri olarak Bağdat’ta asker sayısının az olduğunu ve buradaki askeri kuvvetin

düzensiz ve disiplinsizliğini gördü. Namık Paşa ilk olarak 6. Ordu’nun yeniden

teşkilatlandırmasına ve disipline edilmesine büyük gayet sarf etti. Kendisi daha

önceki görevinde Babıâli ile başladığı yazışmaların sonucu Anadolu Ordusu’ndan iki

tabur getirmiş ve 6. Ordu’nun alaylarını yeniden düzenlemişti (1851). Benzer

uygulamaları tekrar yaptı. Askerin ödenmeyen maaşlarını temin etti. Eyalette nüfuz

sayımı yaptırarak askerlik çağına gelenlerin sayısını tespit ettirdi. 6. Ordu için gerekli

mühimmatı Bağdat Eyaleti’nde imal etmek için çalışmalar yaptı. Babıâli’den aldığı

izinle Bağdat’ta bir cephanelik inşa ettirdi. Bu cephaneliğin güvenliği için bir de

632

BOA, A.MKT.MHM, no. 263/14, Lef 3; A.MKT.NZD, no. 376-62; Ahmed Cevdet, Aynı Eser,

c. 12, s. 193.

633 BOA, A.MKT.NZD, no. 376762 .

634 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 193.

248

karakol yaptırdı. Ayrıca Bağdat’ta bir kışla, Ammare’de bir askeri üs yapımına

başladı.635

Bölgedeki sosyal dengeyi iyi bilen Namık Paşa’nın önemle üzerinde durduğu

bir diğer husus aşiretlerle ilişkilerdi. Paşa, aşiretlere karşı özel bir siyaset takip etti.

Eyalette güvenliğin sağlanması için büyük aşiret reislerini yanına çekmeye

çalışmıştı; reislere devlet nişanları verilmesini sağladı. Mesela bir müddetten beri

Bağdat civarında ikamet eden Müntefik Şeyhi Mansur Bey’e dördüncü rütbe ve

Mecidiye Nişanı, Süleymaniye havalisinde bulunan büyük Caf aşireti beyleri

Keyhüsrevzade Memhemd Bey ile diğer Mehmed Bey’e Kapıcıbaşılık rütbesi

verilmesini sağladı.636

Aşiretlerle ilişkilerini iyi niyet üzerine kuran Namık Paşa,

gerektiğinde en sert askeri tedbirleri almaktan da kaçınmadı.637

Namık Paşa Tanzimat uygulamaları kapsamında kaza ve köylerde aşiretlerin

vergi sistemini düzenledi. Bu kapsamda Basra civarındaki Müntefik bölgesini

Tanzimat uygulamaları kapsamına aldı. Ayrıca çok önemli bir adım olarak Albu

Muhammed, Müntefik ve Şammar bedevi aşiretlerini yaşadıklari bölgelerde iskan

etmeye çalıştı. Bunlar için hükümet binası, askeri kışla ve cami inşa ettirdi ve idari

olarak kaymakamlık statüsüne getirdi. Nüfus ve jeopolitik olarak önemli olmayan

köy ve nahiyeleri idari olarak en yakındaki kazalara bağladı. Bu bölgeye Osmanlı

Türkçesi ve Arapça bilen memurları atamaya dikkat etti. Böylece Namık Paşa’nın bu

iskân siyaseti sayesinde aşiretler yavaş yavaş göçebe hayat tarzından yerleşik hayata

geçmeye başladılar. Birçok yerde eşkiyalık hareketleri azaldı; asayişi temin etmek

kolayaştı. Bir taraftan da devletin gelirleri arttı.638

635

Paşa askere alma girişimde bulunduğunda Bağdat ahalisi rahatsız oldu. Bağdat çarşısındaki esnaf

dükkânlarını kapatıp protesto etti. Haber duyan Namık Paşa hemen memurlar göndererek dükkânları

açtırdı: Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 193; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 83-84.

636 BOA, MKT.MHM, no. 249/41.

637 Bağdat’ta eşkıya ile yapılan mücadeleler için bkz. BOA, İ.DH, no. 528/36519; İ.ŞD, no. 39/2013.

638 BOA, A.MKT.UM, no. 525/64; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.82.

249

İskan işi yürürken Namık Paşa’nın emriyle Bağdat Eyaleti’nde nüfus sayımı

yapıldı. Böylece Osmanlı ile İran hududundaki Süleymaniye ahalisinin Osmanlı mı

yoksa İran vatandaşı olduğu yönündeki tartışmaları son bulmuştu.639

Namık Paşa Irak’ta aşiret sorunlarını da tetikleyen mevcut toprak rejimini

yeni baştan ele aldı. Irak’ta görev yapan eski valilerin çoğunun ifade ettiği gibi

vilayetteki sorunların çözümü, yapılacak toprak reformuna bağlıydı. Irak’ta toprak

“arazı-i hariciye” statüsündeydi ve toprağı eken münferit çiftçiden ziyade aşiretlerin

ortak kullanımı söz konusuydu. Topraktan alınan mahsulden önce aşiret şeyhinin

payı ayrılır, kalan köylüye paylaştırılırdı. Bu durum birçok olumsuzluğa sebep

omaktaydı. Çiftçiler ve toprak arasında bir bağ oluşturulamıyordu.640

Namık Paşa

toprak reformu için çok ciddi çalışmalar yaptı. 1858 Arazi Kanunnamesi’ne uygun

olarak tapu işlerini halletmeye başladı. Bu Bağdat için bir ilkti. Midhat Paşa 1869-

1872 tarihleri arasında Bağdat Valisi olunca bu çalışmaları daha da ilerletmişti. 641

Toprak reformu için bir hayli çalışma yapan Namık Paşa, kendinden önceki

valilerin konu hakkındaki raporlarını göz önünde bulundurarak 1865 senesinde bir

komisyon oluşturdu. Komisyonun hazırladığı raporda, boş arazilerin satışı ve toprağı

tasarruf hakkını alanlara tapu verilmesi öneriyordu. Namık Paşa hemen bir Tapu

Memuru görevlendirerek Irak’taki arazilerin hukuki durumlarını belirlemişti. Bu

araştırma ardından ekilmeyen boş arazileri devlete kazandırmış ve bunların tasarruf

haklarının satışını mümkün hale getirerek hazineya kaynak temin etmişti. Arazi

Kanunnamesi, üç yıl sürülmeyen toprağın başkasına devredilmesine olanak

sağlamaktaydı. Namık Paşa bu hükmü başarıyla uyguladı. Böylece Bağdat’ta toprak

639

BOA, A.MKT.UM, no. 525/64.

640 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.81; Zevra, No. 50, (1287).

641 Ebubekir Ceylan, “1858 Toprak Reformunun Bağdat’ta Uygulanışı”, Türkiye Araştırmaları

Literatür Dergisi (TALID), c. 5, (2005), s. 833.

250

ile çiftçiler arasında bir bağ oluşturuldu.642

Arazi satışlarında tapu sahtekârlığı gibi

durumları önledi.643

Namık Paşa bölge idarecileri ve memurların durumlarını yakından izledi.

Memur maşlarının artırılmasını sağladı. Tahsil görmek isteyen memurları İstanbul’a

gönderdi. Başarısız idarecileri ve halka kötü muamele yapan memurları hemen

görevden aldı.644

Bilhassa İran sınırındaki bölgelerde bu hususa daha dikkat etmeye

çalıştı. Mesela Süleymaniye Kaymakamı Mustafa Paşa’nın idareciliğinde görülen

başarısızlık ve orada asayiş sorunlarına neden olunca, Namık Paşa araştırma

yaptırarak Mustafa Paşa’yı azletmişti. Bölge İran hududunda bulunduğundan yerine

dirayetli bir idareci olan Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşa’nın tayini gerçekleşti.645

Yine

Basra Kaymakamı Münib Paşa’yı uygunsuz tavırları nedeniyle azledip yerine başka

memuru tayin etti.646

Namık Paşa sivil memurlarda olduğu gibi askeri birliklerin disipliniyle

yakından ilgilendi. Görevinde ehliyetli ve çalışkan olanların terfisini yaptı. Mesela 6.

Ordu yaveri Binbaşı Osman Efendi’ye kaymakamlık rütbesi verilmesini sağladı ve

maaşını artırdı.647

642

Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 144; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 81.

643 Bu paranın on iki bin kesesiyle masrafının bizzat kendisi ödediği, Daire-i Umur-ı Askeriye’yi yani

bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasını inşa ettirmiştir. Ayrıca Namık Paşanın gönderdiği para

bir zırhlı alınmış, Çırağan Sarayı, Unkapanı’nındaki değirmen ve sair gibi bazı binalar bir kısım

masrafları temin edilmiştir: Ali Rıza-Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, (Haz.

Fahri Çetin Derin), Tercüman 1001 Eser, İstanbul 1977, s. 57; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226.

644 BOA, A.MKT.MHM, no. 263/14 Lef 1.

645 BOA, İ.DH, no. 1291/101556, Lef 7; İ.DH, no. 1291/101556, Lef 11.

646 BOA, A.MKT.MHM, no. 331/27.

647 BOA, İ.DH, no. 516/35130; A.MKT.MHM, no. 281/60.

251

Namık Paşa eyaletin tamamamında ulaşım ve haberleşmeye önem verdi. Bu

gibi yatırımların görüşülmesi için 1862’de eyalet İmar Meclisi’ni oluşturdu.648

Paşa

öncelikle Babıâli ile hızlı bir şekilde haberleşmek, emirleri bir an önce ve etkili

uygulamak için Irak’ta telgraf şebekesi kurma teşebbüsünde bulundu. Paşa, bu

telgraf hatları ile Avrupa ile Hindistan arasında haberleşmenin de kolaylaştıracağını

ifade etti. yapılan telgraf şebekesi Kerkük ve Bağdat’a kadar ulaştı. Namık Paşa

Bağdat eyaletindeki kara ulaşımını canlandırmak için Bağdat, Basra ve Musul yeni

arasında yollar yaptırmış, olanları tamir ettirmişti.649

Namık Paşa’nın bölgedeki en

önemli icraatlarından biri Şat ve Fırat nehirlerin buzulmuş olan bentlerinin tamir

edilmesi oldu. Nehir boyunca köprüler inşa edildi, su kanalları temizlendi ve yollar

yapıldı.650

Namık Paşa, Irak’ta ticaret ve ziraatın genişletilmesi için çaba sarfetmiştir.

Bağdat’ta ihtiyaca cevap verecek bir gümrük binası ile ek depolar inşa ettirdi.

Böylece dağınık olarak çeşitli binalarda hizmet veren gümrük işleri bir araya

toplanmış oldu.651

Gümrük gelirleri de arttı. Paşa gümrük gelirlerinin Bağdat

hazinesine bağlanmasını sağladı. Vergi tahsilatını muntazam bir hale soktu. Kısa

sürede Bağdat hazinesini sıkıntılarından kurtardı ve İstanbul’a 120 bin kese

gönderdi.652

Gönderilen bu paranın bir kısmı ile günümüzde İstanbul Ünivetsitesi

merkez binası olan Seraskerlik dairesi inşa edilmiştir.

648

İmar Meclis’nin üyeleri Münib Paşa, Ata Bey ve Basra Mutasarrıfı gibi yüksek dereceli

memurlardan oluşuyordu. Ayrıca bir mühendis, kâtip ve sandık emini de üyeler arasındaydı: Ebubekir

Ceylan, Aynı Makale, s. 83.

649 Nilüfer Bayatlı, “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”, Türk Dünyası

Araştırmaları, sayı 158, İstanbul 2005, s. 12.

650 BOA, A.MKT.NZD, no. 376/62.

651 Padişah emriyle Bağdat Eyaletindeki tedavül edilen kâğıt paranın kaldırması kararlaştırılmış ve

Paşa Bağdat’ta bulunan beş bin yedi yüz kese kadar evrakı bedeli olmak üzere takdim ve iade etmiştir:

Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 194-206.

652 Bu paranın on iki bin kesesiyle masrafının bizzat kendisi ödediği, Daire-i Umur-ı Askeriye’yi yani

bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasını inşa ettirmiştir. Ayrıca Namık Paşanın gönderdiği para

252

Namık Paşa Bağdat Valiliği döneminde eğitime de özen gösterdi. Irak’ta

açılan ibtida mekteplerinin çoğu onun döneminde inşa edildi. Ayrıca Namık Paşa

Bağdat’ın ilk rüştiye mektebinin de açılışını yaptı. Paşa’nın Basra’da açtığı gemicilik

okulu da meslek eğitimi açısından oldukça önem arz etmektedir. Namık Paşa ayrıca

Bağdat Eyaleti’nin İran hududu yakınlarında oturan bedevi aşiretlerin mezhep ve

itikatça istikametlerini muhafazası için buralara din âlimleri göndermişti.653

Namık Paşa Kızıldenzi’de stratejik önemi bulunan Basra şehrine çok önem

verdi. Şehrin en önemli sorunu med-cezir nedeniyle su baskınlarının yaşanmasıydı.

Basralılar bölgede yaşadıkları sorunlar nedeniyle İran ve Hindistan taraflarına

gitmeye başlamışlardı. Sulama kanalları Basra’da hayatın vazgeçilmez bir

parçasıydı. Yere idarecilerin selleri önlemek için duvarlar (Cezayir setleri)

yapmalarına rağmen654

çoğu kez bu duvarlar doğal etkenlerle özellikle güçlü sel

suları tarafından yıkılmaktaydı655

. Dahası nehir suları küçük sulama kanalları aşarak

şehir içine ulaşmaktaydı. Ancak bu kanalları açık ve temiz tutmak oldukça güçtü.

Toprak ve toz, kanalları sürekli olarak dolduruluyordu. Kanalizasyon sistemi

olmaması işi daha zorlaştırıyordu. Sular geri çekildiğinde kanallar sıcak havada kötü

koku saçıyordu. Yetkililer kanalları temiz ve açık tutmaya çalışıyorlardı. Ancak bu

bir zırhlı alınmış, Çırağan Sarayı, Unkapanı’nındaki değirmen ve sair gibi bazı binalar bir kısım

masrafları temin edilmiştir: Ali Rıza-Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, (haz. Fahri

Çetin Derin), Tercüman 1001 Eser, İstanbul

1977, s. 57; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226.

653 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 190-196.

654 BEO, A MKT.MHM, no. 468/67.

655 5 Ekim 1858 tarihinde, zaman içerisinde yıkılmış olan Cezayir bentlerinden dolayı taşarak

bataklıklar oluşturan ve Basra'nın havasını yaşanmaz hale getirip halkının yerlerini yurtlarını terk

etmesine sebep olan Mehsuyu Nehri'nin çevresindeki söz konusu bentlerin tekrar yapılması, ipekçilik

için elverişli olan araziye dut ağaçları dikilerek ipek böcekçiliğinin geliştirilmesi ve üç sene süreyle

Müntefik Kaymakamlığı'na Mansur Bey'in tayin olunması uygun görülmüştü: BOA, A. MKT.MVL,

no. 99/43.

253

sorunlarda başa çıkılamıyordu. Bütün bunlar dikkate alandığında şehrin Dicle Nehri

ağzına taşınması birçok avantaj sağlayacaktı. Öncelikle Basra şehir merkezi

rıhtımdan çok uzaktaydı. Bu yüzden ticari ürünler ilk olarak Dicle boşaltılıyor, daha

sonra küçük kayıklarla şehir merkezine taşınıyordu. Ancak ürünlerin bu şekilde

taşınması uzun süre alıyordu ve ürünler bozuluyordu. Ayrıca bu taşınma ile gümrük

gelirinin arttırılması ön görülmüştür. İkincil olarak nehir kenarındaki bir şehir

tüccarlara daha fazla cazip geleceğine inanılmaktaydı. Ve son olarak insanların yeni

şehre ilgisinin göçebe kabilelerini de yerleşik hayata geçmelerini kolaylaştırılmasına

fayda sağlayacağı umuluyordu.656

Bütün bu nedenlere Basra’nın başka bir mevkiye taşınması düşünüldü. Bu

bağlamda 3 Ocak 1849 tarihinde ilk teşebbüs olmuştu. Basra Kaymakamı Reşid

Paşa’nın merkeze ulaşan yazılarında Basra’nın kötü hava şartları ve sık sık yaşanan

sellerin beraberinde getirdiği sağlık sorunları ayrıntısıyla dile getirilmekteydi. Bu

konudan kendisini o tarihte Irak ve Hicaz Ordu Müşiri bulunan Namık Paşa da

desteklemişti. Basra şehrinin Dicle Nehri kıyısına Aşar Boğazı bölgesine taşınması

düşünülmekteydi. Burada yeni yapılar inşa edilecekti.657

656

BOA, İ. DH, no. 187/10434. Şehir merkezinin taşınmasına yönelik proje, bir cami, bir gümrük

binası, kaymakamlık için bir hükümet konağı, birçok dükkân, bir hamam inşasını içermekteydi.

Dükkânların ve hamamın gelirleri cami vakfına ait olacaktı. Bu taşınmanın maliyeti olarak 3.000 kese

akçe tahmin edilmişti. 1850 yılının sonlarında Maşuk Paşa Basra Kaymakamı oldu. Kaymakam,

hazırladığı bir raporda şehirdeki benzer sorunlara dikkat çekmişti. Şehrin taşınmasına alternatif olarak

başka bir öneri sundu. Babıâli bir orta yol önerdi. Buna göre devlet hazinesi sadece karantina ve

gümrük binaların ücretlerini karşılayacak, dükkânlar ise bölge halkın tarafından inşa ettirilecekti. Bu

teklif ayrıca halkın nehir kıyısına aşamalı olarak taşınmasını da içeriyordu: BOA, İ. DH, no.

530/36724; İ. MVL, no. 139/3864; A. AMD, no. 12/12; A. AMD, no. 13/13; Zevra, No: 10, 9

Cemaziyelevel 1286, s. 19; Ebubekir Ceylan, “Ottoman Centralization and Modernization in the

Province of Baghdad 1831-1872”, s. 282-283; Majed Mohammed Binzouba, Vilayet

Nizamnamelerinin Basra’da Tatbiki Meselesi (1864-1876), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s. 50-60.

657 Adem Korkmaz, “Midhat Paşa’nın Bağdat Valiliği”, s. 48.

254

Namık Paşa ikinci valiliği esnasında Basra’nın taşınmasını sağladı. Böylece

şehir iskeleye daha yakın hale geldi. Bu durum ticaret malların nakliyesinde ciddi

kolaylıklar sağladı. Namık Paşa Basra’da gerekli olan askeri kışla, hükümet konağı

ve bazı mevkilerde köprü inşa ederek şehrin buraya doğru gelişmesini sağladı.

Böylece Namık Paşa valiliği dönemimde Basra tam manasıyla bir liman şehri haline

gelmiş oldu. Paşa bir taraftan da Basra Tersanesi’nin güçlendirmesine çalıştı.658

Namık Paşa stratejik nemi bulunan Basra Tesanesi’nin ıslahına önem

vermiştir. Ticaret ve güvenlik için yeni gemilerin teminine çalıştı. Paşa Sadarete

gönderdiği 30 Kasım 1864 tarihli bir yazısında Basra Tersanesi’nin mevcut

durumunu ve ihtiyaçlarını belirlemişt. Bu yazıda aşağıdaki hususlar belirlenmişti:

- Basra Tersanesi’nde güçlü bir donanma filosunun bulunmamasından dolayı

Kızıldeniz sahillerinin teftiş ve kontrolü arzu edilen düzeyde icra edilememektedir.

Bu durum söz konusu sahillerde meskûn ahalinin devletin kudretini görememelerine

yol açmakta ve halkın devlete olan bağlılığı zayıflamakataydı.

- Bu yüzden Basra Tersanesi’ndeki donanmanın güçlendirilmesi hem Basra

Körfezi hem de Kızıldeniz sahilleri için önem arz etmektedir.

- Dicle ve Fırat nehirleri için ihtiyaç duyulan ahşap iki vapurun alınmasına

Babıâli’den daha önce izin çıkmıştı. Ayrıca, Tersanedeki mevcut gemilerden olup

çürüyüp işe yararlılığı kalmamış olan iki brikin feshiyle yerine Minbar ve Bombay

iskelelerinde iki adet korvet vapuru inşa edilmesine yönelik tasavvur da bu

teşebbüsler arasında yer almaktaydı. Fakat alınan bilgilere göre Minbar ve Bombay

sahillerinde amele ve kerestenin azlığı sebebiyle oralarda gemi inşası durdurulmuştu.

Bu nedenle söz konusu vapurlar tedarik olunamamıştır. Avrupa’dan alınabilmesi için

de aracılık yapacak güvenilir tüccar bulunulamadığından bu husus Babıali’ye

başvurmayı icap ettirmiştir.

658

Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 225-26; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.83.

255

- Söz konusu iki vapurun Tersâne-i Âmire’den gönderilmesini talep etmekten

başka çare kalmamıştı. Vapurlardan her birinin top, edevat ve bütün levazımatıyla

dörder bin kiseye meydana getirilebileceği anlaşıldığından Tersane hazinesine

verilmek üzere iki vapurun masrafı olan sekiz bin kise nakden Bağdat Eyaleti

emvalinden postaya teslimen edilmişti. Vapurların yeni imal ve inşası veya yerlerine

yenisi yaptırılmak üzere Tersane-i Amire mevcut gemilerinden gönderilmesi

şıkkından hangisi uygun bulunursa onun yapılması. Fakat alınması icap eden

tedbirler ve yukarıda açıklanan hususlardan dolayı gemilerin Tersane-i Amire

mevcudundan bir an evvel gönderilmesi tercih sebebiydi.

- Söz konusu iki vapur Basra’ya geldiklerinde bu gemilerde şüphesiz Basra

Tersanesi’nde mevcut bahriye askerleri istihdam edilecekti. Vapurların Basra’ya

getirilmesi için Tersane-i Amire’de bulunan nizamiye bahriye askerleri

görevlendirilecekti. Bunların karayoluyla veya Süveyş’ten deniz yoluyla tekrar

İstanbul’a gönderilmeleri mümkün ve kolaydı. Fakat vapurlarla gönderilecek

subayların Basra’da bırakılarak burada görev yapmaları şüphesiz çok önemliydi.

Vapurların gönderilmesiyle icra edilecek hayırlı teşebbüsten asıl maksadın ahalinin

gönlünü kazanmak olduğu göz önünde bulundurulursa gelen subayların ve hususuyla

birinci kaptanların mahallî olaylara ve fikirlere vâkıf, ahaliye karşı anlayışlı ve iyi

muameleye riayet edecek olmaları birçok faydalar sağlayacaktı.

- Basra tersanesinde kullanılamaz halde çürük olan gemilerden mümkün

olabileceklerin satılması, hiç işe yaramayanlarının da bozdurulup icap eden şeylere

sarf olunması uygun olacaktı.

- Dicle ve Fırat’ta bulunan iki vapura üç adet daha ilave edilmesiyle oradaki

vapur sayısı yeterli miktara ulaştırılmış olacaktı. Böylece Müntefik aşiretlerinin

bulunduğu mahallerde inzibat sağlanacağı gibi eyaletin gelirlerinde de artış

görülecekti.

- Alınması için izin verilen vapurlardan ikisinin demir olarak Avrupa’dan

celbi için ilgili kişilerle müzakerelerde bulunulmakta olup karar verilebildiği halde

256

icrasına başlanacaktır. Bu mümkün olmazsa yine Tersane-i Amire’ye müracaata

mecbur kalınacaktır.

- Arz edilen hususların icrası uygun görüldüğü takdirde şimdiki duruma

nisbeten Basra Tersanesi’nin oldukça büyüyeceği şüphesizdi. Böyle bir durumda

tersane Başbuğu Ahmed Bey her ne kadar zararsız bir adam ise de istidad ve dirayeti

arzu edilen düzeyde yeterli olamayacağından, onun rütbe ve malumatının üzerinde

bahriye subaylarından başka birinin tayin edilmesi tabiatıyla icap edecekti.

- Mektep ve fabrika açılmasına ilişkin hususlara dair yapılması gerekenler

ayrı bir yazı ile arz edilmişti ve emir beklenmekteydi.

- Basra Körfezi’ndeki deniz gücünün kuvvetlendirilmesi yalnız Kızıldeniz

sahillerine fayda sağlamakla kalmayacaktı. Ceziretü’l-Arap sahillerindeki çok sayıda

Müslüman nüfus barınmakta olup bunlar sahipsiz, hâmisiz ve istinat merkezlerini

belirlemekten aciz bir durumdaydılar. Bunların Osmanlı tâbiyetine dâhil edilerek

durumlarına çeki düzen verilmesi Osmanlı’nın şanına yaraşır bir hareket olacaktı.

Basra’daki donanmanın güçlendirilmesi düşüncesi fiiliyata geçirildiğinde bunun o

sahillerdeki etkisi kısa sürede görülecekti.

- Özellikle Süveyş Kanalı açıldığında gerektiği zamanlarda donanma

gemilerinin nöbetleşe gönderilmesi kolaylaşacak ve böylece Kızıldeniz’de bir

bahriye müfrezesi bulundurmak mümkün olacaktı. Bu durumun dost ve düşmanların

nazarında büyük faydalar sağlayacağı şüphesizdi. Dolayısıyla bu tasavvuratın dikkate

alınarak uygulanması için izin verilmesi ve süratle icra edilmesi hususuna Sadaret

tarafından müsaade buyurulması arz olunmaktaydı.659

Namık Paşa’nın yazısı sonrası bölgenin stratejik önemi nedenleriyle İzmir ve

Bursa korvetlerinin Basra Körfezi’ne gönderilmesi uygun bulundu. Dicle ve Fırat

nehirlerindeki vapurların işlemesinin düzenlenmesi; buharlı vapur sayısının

659

30 Kasım 1864 tarihli Bağdat Valisi Mehmed Namık Paşa tarafından Sadaret’e gönderilen tezkire:

BOA, İ. DH, no. 533/36943, Lef 1.

257

artırılmasını Namık Paşa’nın hedefleri arasındaydı. Ayrıca vapurların seyredeceği

yerler sahillerinde iskelelerinde çoğunlukla kömür bulunmadığından bazı yerlerde

kömür ambarları inşa edildi.660

Namık Paşa birkaç vapur temin ederek Arap Yarımadası sahillerinin Bağdat

Eyaleti merkeziyle irtibatını sağlamıştı. Bu amaçla mesela Musul, Fırat ve Resafe

adlı üç buharlı geminin siparişini vermişti.661

Namık Paşa ayrıca, hac mevsiminde çöl

yolu çok zor ve güvensiz olduğundan hacıların deniz yolu daha rahat ve emniyet

nakilleri için Basra ile Cidde arasında işleyecek bir vapur kumpanyası teşkil etti. Bu

şirkete İdare-i Umman-ı Osmaniye adını verdi. Bölgede yapılan seferlerle İngiliz

Lynch şirketine rakip hale getirdi. Bağdat Eyaleti’nde işlemekte olan vapurlara

gereken kömür Avrupa’dan getirildiği için pahalıydı. Namık Paşa bu masraflardan

kurtulmak amacıyla eyalette bazı mahallerde, Musul ve Şehrizor dağlarında demir ve

kömür madenleri arattı. Bunun için bir Alman mühendis ve ustalar görevlendirdi.662

Namık Paşa yabancı bir devlete ait gemilerin Fırat ve Dicle nehirlerinde

ticaret yapmaslarının ülkenin menfaatleri ile çeliştiğini farketmişti. Nitekim İngiliz

tüccarları ve vapurlarının Şar, Fırat ve Dicle nehirlerinde dolaşmasını men etmişti.

Ancak durum r krize dönüştü. Mart 1865 tarihinde Bağdat İngiliz konsolsu

tarafından Babıâli’ye bir yazı verilerek Paşa’nın bu tutumu şikâyet edildi. Konsolos

660

Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 225-26; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 83.

661 Namık Paşa tarafından Londra sefaretinden sipariş edilen üç vapurun fiyatları ve taksitleri tam

vakitlerinde fabrikaya ödenmesi; nakil ücret ve sigorta ve kömür fiyatının ulaşması için Bağdat

Eyaleti’nin Serkatibi Yahya Efendi Londra’ya gönderilmiştir. Ayrıca askeri aletleri için lazım olan

bazı adavetin satın alınması için Altıncı Ordu Meclis azasından Sertabib Mirliva Ömer Efendi’nin

maiyetinde Abdurrezak Efendi olduğu halde Londra’ya memur edilmeleri talimatı verilmiştir.

Memurların vapur ve aletler ile eşya satın almada talimata göre hareket etmeleri üzerine kendilerine

tebrik ve iltifat edilmişti (BAO, HR.SFR, no. 121/15; HR.SFR, no. 121/45; HR.SFR, no.121743;

HR.SFR, no.124/38; HR.SFR, no.136/74). Bağdat Valisi Namık Paşa tarafından Londra’dan buharlı

gemi sipariş için gönderilen Ömer Efendi’nin Bank Of England’a yaptığı ödeme senedi için bkz.

BOA, HR.SFR, no. 124/41.

662 BOA, A.MKT.NZD, no. 372/9.

258

ayrıca yabancı gemilerin Bağdat nehirlerinde geçip dolaşmalarına izin verilmesi ile

ürünlerin kolaylıkla ihraç edileceğini, bunun Osmanlı Devleti’ne çok faydası

olacağını, böylece refahın artacağını, eşkıyalığın da azalacağını iddia etmişti. Bu

arada İngiltere Dışişleri Bakanlığı da devreye girerek Babıâli’ye Namık Paşa’nın

liyakatsiz biri olduğu ve Irak’ta yapmış olduğu uygulamaların kendilerini rahatsız

ettiğini iletmişti. İngiltere, Osmanlı’nın dostu ve müttefiki sıfatıyla Namık Paşa’nın

azlini talep etti.663

Namık Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Bağdat’taki merkezileşme ve

modernleşme politikalarındaki rolü büyüktür. Paşa Tanzimat reformlarının daha

yaygın bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu bakımda

Namık Paşa’nın Bağdat Valiliği dönemi Midhat Paşa’nın Bağdat’ta yapacağı

reformların zeminini oluşturmuştur. Namık Paşa dirayetli şahsiyeti ve uyguladığı

kararlı politikalarla öne çıkan bir vali olmuş, uzun süre Bağdat valiliği yapmış olması

ve eyalete ilgili meseleleri çok iyi bilmesinden dolayı II. Abdülhamid döneminde de

talep üzere aşiretler ve vilayetteki ıslahat hakkında raporlar hazırlamıştır. Namık

Paşa’nın Bağdat eyaletindeki yaptıkları idari ve mali işler başarısının neticesi olarak

kendisine Eylül 1864 tarihinde birinci rütbe Osmanî nişanı verilmiş ve Paşanın

valiliğinin maaş 1 artırılarak 100.000 olmuştu.664

Ayrıca İran Şahı tarafından Paşaya

murassa bir nişan verilmişti.665

Görüldüğü gibi Namık Paşa Bağdat vali olarak bulunduğu sırada eyalet iyi bir

şekilde idare etmişti. Eyalette Paşa’nın gerçeleştirdiği idari, askeri ve ticari ıslahatlar

sayesinde asayiş sağlandı; gelirler yükseldi. Paşa’nın zamanında Hıtta-ı Irakiye’de

sağlanan sükûn ve asayiş hiçbir zaman husule gelmemişti. Nitekim Ali Fuat

Türkgeldi eserinde Namık Paşa’nın idaresi döneminin bölgedeki etkisini aktarırken

663

BOA, HR.TO, no. 242/16; HR.TO, no. 242/18, Lef 1, 2.

664 BOA, İ.DH, no. 536/37272; A. MKT.MHM, no. 333/90; İ.DH, no. 531/36802.

665 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 145.

259

“herkes Namık Paşa’nın yalnız şahsından değil, mühründen bile korkardı” tesbitini

nakletmektedir.666

3- Namık Paşa’nın Irak Layihası

Namık Paşa’nın Bağdat ve Basra hakkındaki askeri ve idari tecrübesi, daha

sonraki yıllarda bölgede ortaya çıkan sorunların çözümünde görüşüne baş

vurulmasını sağlamıştır. Nitekim II. Abdülhamid döneminde zaman zaman kritik

konularda yaşı ilerlemiş olan Namık Paşa’nın görüşlerine müracaat edildiği dikkati

çekmektedir. Böyle bir durum 1879 yılında yaşanmıştır. Sultan II. Abdülhamid

devrin Basra Valisi Abdullah Paşa’nın kötü idaresinden dolayı şikayetller artınca

Namık Paşa’dan konu hakkınnda bir layiha hazırllamasını istemiştir. Basra’nın önde

gelen ailelerinden olan Sadunlar tarafından Sadaret, Dahliye Nezareti ile bölgede çok

iyi tanınan Namık Paşa’ya Arapça telgraflar çekilerek Abdullah Paşa’dan olan

memnuniyetsizlik ve yaşanan sorunlar iletilmişti.667

Ayrıca Basra idesine dair

bölgenin önde gelenleri ile tüccarı tarafından Sadaret, Dâhiliye, Hariciye ve Maliye

Nezaretileri ile yine Namık Paşa’ya telgraflar yollanmıştı. Padişah artan şikayetler

üzerine Bağdat’ta uzun ve başarılı bir valilik dönemleri geçirmiş olan Namık

Paşa’dan bir layiha hazırlamasını istenmiştir. Bu emir üzerine Namık Paşa Hıtta-i

Irakıyye adını verdiği kapsamlı raporunu kaleme almıştır.

Namık Paşa Padişah arz ettiği 15 Temmuz 1879 tarihli raporunda Bağdat

Vilayet’inin içerisinde bulunduğu askeri, idari, sosyal ve iktisadî sorunlar ile bu

sorunların kaynağına dair genel bilgiler ve çözüm önerilerini ortaya koymuştur.

Namık Paşa lâyihasının ilk kısmında bölgedeki gelişmelere ve bunlardan duyduğu

endişelere yer vermiştir. Paşaya göre dha önce bölgeye gönderilen valiler

ehliyetsizliklerinden dolayı otorite boşluğuna sebep olmuşlardı. Paşanın değindiği bir

diğer önemli mesele bölgedeki İran destekli Şii propagandasıydı. İran, Osmanlı’nın

666

Ali Fuat Türkgeldi, Maruf Simalar, s. 270.

667 BOA, HR.TO, no. 556/7; HR.TO, no. 557/66.

260

içinde bulunduğu bu durumdan istifade ederek Şiilik propangadasını ve bölgedeki

gücünü arttırmıştı.

Namık Paşa lâyihasının çözüm önerileri kısmında Irak’ın içerisinde

bulunduğu bu durumdan kurtarılması için Bağdat, Basra ve Musul vilayetlerinin

birleştirilmesini önermiştir. Bunun yanında bölgeye iyi yetiştirilmiş, şu anki durum

ve gelişmeler hakkında bilgi sahibi, son derece tecrübeli, kudretli ve tam yetkili bir

valinin görevlendirilmesini tavsiye etmiştir. Namık Paşa, böyle önemli ve çok

kapsamlı bir ıslahat işini ancak kudretli ve yetkili bir idarecinin yapabileceği

düşüncesindeydi. Paşa, bahsettiği idari ve askeri yetkilere sahip bir valinin tayini ile

İran tarafından gelebilecek saldırıların da kolaylıkla önlenebileceğine inanmaktaydı.

Ayrıca alına tedbirlerle bölgede güven ve asayiş sağlanırsa zıraat gelişecek, böylece

ekonomik kalkınma sağlancaktı. Namık Paşa layihasında son olarak eğer böyle

önemli bir görev için Babıali tarafından kendisinin vali olarak görevlendirilmesi

düşünülecek olunursa, yaşının ilerlemiş olduğunu, böyle büyük bir görevi

üstlenebilecek kudretinin kesinlikle bulunmadığını ifade etmişti.668

I- NAMIK PAŞA’NIN ŞURÂ-YI DEVLET REİSLİKLERİ

Namık Paşa yukarıda ilgili bölümde belirtilen Seraskerlik görevi ardından

Osmanlı merkez teşkilatının en prestijli kurumlarınddan biri olan Şurâ-yı Devlet

başkanlığına getirilmiştir (22 Ekim 1871).669

Namık Paşa’ya bu göreve Sadrazam

Mahmut Nedim Paşa tarafından teklif edilmişti. Bu teklif Padişahça da uygun

görülmüş ve gerekli irade çıkarak Namık Paşa Şurâ-yı Devlet Riyasetine tayin

668

BOA, Y.EE, no. 12/8.

669 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

261

edilmişti.670

Namık Paşa kısa bir süre sonra, Temmuz 1872’dabu görevinden

azledilmiştir.671

Namık Paşa Osmanlı’nın son derece çalkantılı günler yaşadığı 1876 yılı

başlarında ikinci defa olarak Şura-yı Devlet Riyasetine memur edildi. Ancak bu

vazifesi uzun sürmedi. Özellikle Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile olan

anlaşmazlıkları onun geri plana düşmesine neden oldu. Zira bu esnada ekonomik kriz

derinleşmiş ve uluslararası sorunlar büyümüştü. Devlet artık birikmiş dış

borçlarından faizini ödemekte zorlanmaktaydı. Mahmud Nedim Paşa faiz indirimi

kararını açıkladığında Namık Paşa söz konusu kararın İngiltere ve Fransa

kamuoyunda yaratacağı korkunç etkiyi vurgulayarak engellemeye çalıştı. Sadrazam

ile Namık Paşa arasında baş gösteren şiddetli tartışma Namık Paşa’nın Şurâ-yı

Devlet Riyasetinden azledilmesi sonuçlandı. O esnada Ticaret Nazırı bulunan

Sadullah Paşa “Namık Paşa’nın o gün mecliste söylediği sözleri, o yaradılışta ve o

sinirde bir adam olmalı ki söyleyebisin” demişti.672

Namık Paşa, Kanun-ı Esasi’nin

ilanı ardından Meclis-i Vükela üyesi olmuştur.673

İ- NAMIK PAŞA’NIN KANUN-İ ESASİ HAZIRLIK

ÇALIŞMALARINA KATILMASI

Osmanlı Devleti’nde özelikle 1875 yılında iç ve dış sorunlar büyümüştü.

Ekonomik kriz yanında Balkan meselesi nedeniyle Rusya ile gerginleşen ilişkiler bir

savaşa doğru gitmekteydi. Bunların etkisiyle devlette bulalım ve karamsarlık baş

670

Namık Paşa bu atama münasebetiyle Mabeyn-i Hümayuna gelerek Padişaha bizzat teşekkürlerini

iletmiştir: BOA, İ.DH, no. 640/44501.

671 BOA, İ.DH, no. 655/45542. Padişah tarafından azl ettikten sonra Paşa’ya 20.000 kuruş maaş

tahsis edilmiştir. Namık Paşa kendisine maaş verilmesinden dolayı Padişaha ve Sadrazama birer

teşekkür name yazmıştır: BOA, İ.DH, no. 662/46086, Lef 1, 2; İ.DH, no. 655/45601.

672 Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 271-272; Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 64.

673 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 144.

262

gösterdi. Bu da Sultan Abdülaziz ve hükümetine karşı muhalefeti güçlendirdi.

Dönemin sıkıntılarının sebep olduğu hoşnutsuzluktan da istifade edilerek askeri bir

darbe ile Sultan Abdülaziz’i halledildi ve yerine V. Murad (1876) tahta çıkarıldı (30

Mayıs 1876).674

Bu bunalımlı günlerde Namık Paşa, V. Murad’ın tahta çıktığı gün

Dolmabahçe karakolunda bulunan Refid Paşa’dan bir haber almıştı. Paşa hemen

Seraskerlik kapsına gitti. Orada V. Murad’tan başka Sultan Abdülaziz’e darbeyi

gerçekleştiren ekipten Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa, Midhat Paşa ve Hüseyin

Avni Paşa bulunuyordu. Namık Paşa’ya hadise anlatımış ve yeni Sultana biat

merasiminin yapılacağı söylenmişti. Bu durum karşısında Namık Paşa “Biz bu biatı

şer’i hükümlere riâyet ederek yerine getirmeliyiz, eğer Murad Efendi hazetleri bu

teklifi reddederse ondan sonrakiler teklif ederiz ve içlerinde hangisi bunu kabul

ederse ona biat ederiz” demişti.675

Sultan V. Murad tahta çıktıktan sonra başta Mithat Paşa olmak üzere

destekçileri meşrutiyet ilan edileceğini ummuşlardı. Ancak Padişah daha ilk

günlerdeki tutumuyla bu umutları yıktı. Padişahın ciddi sağlık sorunları da başladı.

Bu şartlarda Sultan V. Murad’ın tahttan indirilmesine karar verildi. Meşrutiyetin bir

an önce kurulmasını isteyen Midhat Paşa durumu Veliaht Abdülhamid’e bildirildi.

Bir anayasa yapılması ve meşrutiyet kurulması veliahta kabul ettirildi.676

. Bunun

üzerine Padişah V. Murat tahta geçmesinden üç ay sonra daimi cinnet fetvasıyla

tahttan indirilmesine mecburiyet görünmüştü. Böylece Padişah Sultan II.

Abdülhamid (1876-1909) olmuştu. Yeni Sultan, V. Murat’ın Beşiktaş Sarayı’ndan

Çırağan Sarayı’na naklini ve tabii olarak tahttan çekildiğinin kendisine görevi eski

vekillerden Namık Paşa ve Rıza Paşa’ya vermişti.677

674

Enver Ziya Karal ,Osmanlı Tarihi, TTK, c. VIII, Ankara 1999, s. 213.

675 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, s. 58

676 Osmanlı Anayasası Kanun-i Esasi, (Haz. Filiz Karaca) Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2009, s. 5.

677 Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), s. Berekat Yayınevi, 1983, s. 163.

263

II. Abdülhamid, çıktığında ülke içte ve dışta büyük çalkantılar yaşıyordu.

Balkan krizini çözmek amacıyla toplanan İstanbul/Tersane Konferansı çalışmalarına

başlarken top atışlarıyla delegelere ve İstanbul halkına Kanun-ı Esasi’nin ilan

edildiği duyuruldu. 23 Aralık 1876’da ilan edilen Kanun-ı Esasî, Osmanlı tarihinde

bir ilkti. Bu anayasa ile oluşturulacak ilk Osmanlı meclisinin de (Meclis-i Mebusan)

esasları ortaya konulmuş oluyordu. Böylece Meşrutiyet idaresine geçiş

tamamlanacaktı.

Kanun-i Esasi tartışmaları Abdülhamid’in tahta geçmesinden önce başladı.

Hatta Midhat Paşa, daha V. Murat’ın padişahlığı döneminde 57 maddelik bir anayasa

taslağı hazırlatmıştı. Ancak bu konuda devlet ricali arasında tam bir fikir birliği

yoktu. II. Abdülhamid tahta çıkınca ilk olarak Said Paşa'ya o güne kadar kabul

edilmiş Fransız anayasalarını Türkçe’ye çevirme görevini verdi. Bu çeviriye uygun

olarak ikinci bir taslak ortaya çıktı. Son bir metin hazırlamak için bu sırada Şurâ-yı

Devlet Reisi bulunan Midhat Paşa’nın başkanlığında olmak üzere bir komisyon

oluşturuldu (8 Ekim 1876). Bu meclisin anayasa çalışmalarına hükümet üyeleri,

ulema, asker ve Gayrimüslimlerin de bulunduğu bürokratlardan üst düzey katılım

olmuştu.

İlk toplantısını yapan meclis, meşrutiyetin ülke sorunlarını çözeceğine dair

iyimser bir yaklaşıma neden oldu. Çalışmalar bittiğinde Batılı anayasalardan,

özellikle 1831 tarihli Belçika ve 1851 Prusya anayasalarından yararlanılarak yeni bir

taslak hazırlandı. Anayasa hazırlıkları sürerken Osmanlı kamuoyunda aleyhte bir

hava oluşmaya başladı. Yeni bir medrese talebeleri ayaklanması hazırlıkları

duyulmuştu. Midhat Paşa ve ekibi böyle bir çaba içinde bulunanların yargılanmadan

sürgüne gönderilmesini istediler. Bu şartlarda hazırlılar hızlandırıldı. Anayasanın

hazırlanması sürecinde Padişahın haklarını korumaya özen gösteren Ahmed Cevdet

Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa gibi muhafazakâr eğilimli devlet adamları ile Midhat

Paşa, Süleyman Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal'in başını çektiği Batı yanlısı liberal

grup arasında mücadeleler olmuştu. Nihayet Kanun-i Esasi tasarısı Heyet-i Vükela

(Bakanlar Kurulu)’da son şeklini almak üzere iken Mehmet Rüşdü Paşa Sadrazamlık

görevinden çekilmiş ve yerine Mithat Paşa atanmıştı (19 Aralık 1876). Meclisin

264

hazırladığı tasarı Heyet-i Vükela’da ayrıca görüşülerek kabul edildi ve Padişahın

onayına sunuldu. Bu süreçte komisyonda Meclis-i Mebusan seçiminin nasıl

yapılacağına dair geçici bir de talimat hazırlandı.

Bütün çalışmalar bittikten sonra sıra Kanun-ı Esasi’yi törenle ilan etmeye

geldi. Osmanlı tarihinde yine dönüm noktalarından biri olan bu tören için Babıâli

meydanında Hünkâr Dairesi önüne Osmanlı bayrakları ile donatılmış özel bir kürsü

konuldu. Davet edilen eski ve yeni bakanlar, ulema, askeri meydanda hazır bulundu.

Hava yağmurlu olduğundan, ileri gelenler için birçok çadırlar kuruldu. Törene iştirak

için İstanbul halkından binlerce kişi Sirkeci İskelesi’nden Babıâli’ye uzanan büyük

caddeyi tamamen doldurmuştu. Ayrıca askerler bando eşliğinde caddenin iki tarafına

dizilmişlerdi. Herkes Midhat Paşa'nın saraydan çıkmasını heyecanla bekliyordu.

Padişah'ın huzurundan ayrılan Sadrazam beraberinde Kanun-ı Esasi metni ve

hatt-ı hümayun olduğu halde Mabeyn-i Hümâyun Başkatibi Said Paşa ile birlikte

denizden Sirkeci İskelesi’ne çıktı. Oradan bando eşliğinde karşılanarak Babıâli’ye

geldi. Burada Sait Paşa hatt-ı hümayunu okuması için, Amedi-i Divân-ı Hümayun

Reisi Mahmud Celaleddin Bey’e teslim etti. Bu arada daha önce basılarak hazırlanan,

Kanun-ı Esası ve Hatt-ı Hümayun nüshaları halka dağıtılmıştı.678

Bu arada II. Abdülhamid, Kanun-i Esasi tasarısı çalışmaları sırasında Namık

Paşa’nın görüşünü aldı ve çalışmalara katılmasını istedi. Bu dönemde yaşı ilerlemiş

olan Namık Paşa devlet işlerindeki tecrübesinden ve fikirlerinde yararlanılmak

istenmişti. Namık Paşa hazırlanan anayasa taslağında özellikle Gayrimüslimlerle

ilgili maddelere şiddetle muhalefet etti.679

Namık Paşa sadece Müslümanların

seçebileceği bir meclisten yana olduğunu açıkça ifade etti. Fakat Namık Paşa’nın

görüşleri dikkate alınmadı. Bu esnada Kanun-i Esasi çalışmaları Yıldız Sarayı’nda

bulunan Namık Kemal ve Ziya Bey başkanlığında bir komisyon tarafından

678

Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 203; Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 376; Filiz Karaca, Aynı Eser,

s. 6-10.

679 Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 203; Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 376.

265

yürütülmekteydi. Hazırlana Kanun-i Esasi layihasında tüm erkek Osmanlı tebaasına

az çok siyasal haklar sağlayacak maddeler olduğu işten Namık Paşa büyük bir

hışımla Yıldız Sarayı’na gitti.680

Burada Namık Kemal ve Şair Ziya Beylerin

odalarına uğrayarak “Sultan V. Murad’ı deli ettiniz gibi bu efendimizi de baştan

çıkarıp bir takım bidatlere sevk ediyorsunuz. Meşrutiyet nedir? Meclis-i Mebusan ne

demektir? bir meclis yapıp, Yorgi’yi Agop’u, Mişon’u oraya toplayıp beytülmâl-i

Müslimîni onlara murâkabe ettirmek şer’-i şerîfe sığar mı? ne dinsizlik” diye

bağırmaya başlamıştı. Buna cevap olarak Ziya Bey “Paşa paşa bu gün beytülmâl-i

Müslimin yoktur. Yalnız devletin hazinesi vardır. Eğer dediğiniz gibi bir beytülmâl-i

Müsliminin olsaydı, domuzdan, şaraptan rüsum alınmazdı. Siz bu rüsûmdan alınan

paradan ayrılan kırk bin kuruş aylığı hiç itiraz etmeden cebinize indiriyorsunuz,

ondan sonra da sıkılmadan buraya gelerek bu hezeyânları söylüyorsunuz”

demişti.681

Meşrutiyet konusunda vükela arasındaki tartışmalar bundan sonra da

devam etmiştir. Namık Paşa sadece Müslümanlardan oluşmasını istediği meclisin

İngiltere Parlamentosu’na benzer bir mebusanlar meclis tarzında kurulmasını

istiyordu. Namık Paşa bu fikrine karşı Sadrazam Rüştü Paşa “artık sen rouge

olmuşsun” diyerek hiddetlendiğini gösterdi. Dindar kimliği hep ön planda olan

Namık Paşa her fırsatta Meşrutiyetin iyi bir idare olduğunu fakat bu haliyle

Osmanlı’da tatbikinin uygun olmayacağını ifade etmiş, sakıncalarını açıklamıştı.682

Namık Paşa Kanun-ı Esasiye muhalefetini sürdürdü. Hatta anayasaya

uyulması için yemin ettirilmek istendiğinde sadece Namık Paşa buna yanaşmamış ve

“Allahın ilahî emirlerine aid işleri için yemin ederim. Kul yapısı değiştirilmesi

mümkün olduğu için ona yemin edemem” cevabiyle teklifi reddetmişti.683

680

Selçuk Akşin Somel, Aynı Makele, s. 65.

681 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 250.

682 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 246-249.

683 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, c. 2, s. 59

266

Namık Paşa’nın meclis yapısı hakkındaki endişeleri zaman içerisinde

gerçekleşmiştir. Aslında imparatorluğun liberal ve muhalif ileri gelenlerinin çok

uzun zamandan beri kurulmasını istedikleri en önemli organ olan Parlamento, güçlü

bir kurum olarak ortaya çıkarılamamıştı. Sultan tarafından atanan Meclis-i Âyan

(Heyet-i Âyan) ile belediye kurulları tarafından seçilen Meclis-i Mebusan’dan oluşan

Meclis-i Umumi, Avrupa parlamentolarına tanınmış olan haklardan ve

dokunulmazlıklardan yararlanabilecekti. Fakat onların gücüne kesinlikle

kavuşamayacaktı. Parlamentonun önüne çıkan en önemli engeller, sadece kendisine

sunulan yasa önerileri üzerinde işlemde bulunabilmesi ile bundan çok daha büyük

önem taşıyan Sultan’ın bütün yasaları veto etme hakkına sahip olması ve sürgün

yetkisiydi.

Sultan Abdülhamid kanun-ı Esasi’nin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak

Midhat Paşa’yı yurt dışına sürgüne yolladı. Bu karar tepkilere sebep oldu.

İstanbul’da gösteriler yapıldı. Göstericiler Dolmabahçe Sarayı’na kadar yürüdüler ve

burada yapılan konuşmalarda halkın mevcut hükümetten memnun olmadığı, Midhat

Paşa’nın geri çağrılması istendi (21 Mart 1877). Bütün bu gelişmeleri gözlemleyen,

II. Abdülhamid gelecekte uygulayacağı siyasetini belirlemek ile meşguldü.

Sultan, yeni anayasa ve parlamento çerçevesinde ortaya çıkan iç

mücadelelerden etkilenirken, diğer taraftan devlet Rusya’yla büyük bir askeri

çatışma içine düşüyordu. Hicri takvime göre 1293 yılında açıldığı için 93 Meclisi

diye de anılan meclis, açılıştan sonra çalışmalarını Ayasofya civarında Darülfünun

binası olarak inşa edilen mekanda sürdürdü. Meclisin ilk toplantısına 69'u

Müslüman, 46'sı Hıristiyan ve Musevi olmak üzere 115 kişi katıldı.

Meclis-i Mebusan bu ilk devresinde 56 oturum yaptı. Meclis, 28 Haziran

1877’de birinci dönemi tamamladı. Meclisin ikinci dönemi 13 Aralık 1877’de

başladı. İkinci dönemde 59’u Müslüman, 47’si Gayrimüslim olmak üzere 106 mebus

mecliste görev yaptı. Mebuslar arasındaki orana baktığımızda neredeyse Müslüman-

Gayrimüslim mebus sayısı birbirine eşitti. Bu durum eşit temsil ilkesinin

gerçekleştiğini göstermekle beraber, aslında Müslümanların temsili aleyhine bir

267

durum oluşturmaktaydı. Namık Paşa’nın da itiraz ettiği üzere Osmanlı toplumundaki

Gayrimüslim nüfus dörtte bir oranını geçmiyordu. İkinci dönemde Meclis’te 29

oturum gerçekleştirildi. Meclis-i Mebusan’ın siyasi gelişmeler karşısında cesur tavır

sergilediği görülmektedir. Nitekim büyük devletlerin Balkanlarda çeşitli taviz

verilmesi yönündeki istekleri mecliste reddedildi. Fakat bunu gerekçe gösteren

Rusya 24 Nisan 1877’de savaş ilan etti. Mebuslar mecliste savaşın gidişatı ile ilgili

sert eleştiriler yaptılar. Bu eleştiriler dolaylı yoldan da olsa Padişah’a kadar uzandı.

Savaşta ağır bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, Balkanlardaki toprakların büyük bir

kısmını kaybetti. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Müslüman ve Gayrimüslim

mebuslar arasındaki tartışmalar daha da sertleşmeye başladı. Sultan II. Abdülhamit

bu şartlarda meclisin çalışmalarının yararlı olmayacağını gerekçe göstererek 13

Şubat 1878’de meclisi tatil etti.684

K- NAMIK PAŞA’NIN MECLİS-İ ÂYAN ÜYELİĞİ

Namık Paşa meşrutiyetin ilanı akabinde II. Abdülhamid’in 23 Aralık 1876

tarihli iradesiyle yürürlüğe giren Kanun-ı Esasi’ye göre teşekkül eden Âyan

Meclisi’nde görevlendirildi. Heyet-i Âyan olarak da adlandırılan Âyan Meclisi

(Meclis-i Âyan), Meclis-i Mebusan ile birlikte Meclis-i Umumi’yi oluşturan iki

meclisten biriydi. Âyan Meclisi Padişahın tayin ettiği üyelerden meydana

gelmekteydi. Parlamento’nun diğer kanadını halkın seçtiği mebusların oluşturduğu

684

Tarık Zafer Tunaya “1876 Kanun-ı Esasisi ve Türkiye’de Anayasa Geleneği”, Tanzimattan

Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985, s. 27-39 ile Cemil KOÇAK’,

“Meşrutiyet’te Heyet-i Âyan ve Heyet-i Mebusan”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye

Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul 1985, s. 961-973. Bu arada Sadrazamlıktan çekilmiş olan Mütercim

Rüşdü Paşa ile çocukluğundan beri Midhat Paşa ile dargın yaşayan Cevded Paşa başta olmak üzere

Namık Paşa, Ahmed Vefik ve daha başka önde gelen devlet adamları Sultan Abdülhamid’in

meşrutiyet idaresini sonlandırmasında etki sahibi olduğu issia edilmektedir: Enver Ziya Karal, Aynı

Eser, s. 219.

268

Meclis-i Mebusan teşkil ediyordu.685

Âyan Reisi ve üyeleri, Mebuslar Meclisi

üyelerinin üçte birini aşmamaktaydı. Ayan seçilmek için umumun itimadını

kazanmış olmak, devlet hizmetinde başarı kazanmış, tanınmış ve kırk yaşından aşağı

bulunmamak gerekiyordu. Ayan üyeleri hayat boyunca atanıyordu.686

Hiç kuşkusuz Ayan Meclisi olma vasıflarını fazlasıyla haiz olan Namık Paşa

Sultan II. Abdülhamid’in iradesi ile meclis azalığına atandı (11 Nisan 1877).687

Paşa’nın buradaki görevi kısa sürdü. Paşa aynı yıl içinde Hazine-i Hassa Nezareti

nazırı olarak yeniden kabinede görev aldı. Bu arada Sultan II. Abdülhamid 13 Şubat

1878 tarihinde Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil etti ise de kaydıhayat şartıyla atanan

Meclis-i Âyan üyeleri sıfatlarını muhafaza ettiler. Âyan Meclisi ise varlığını

sürdürdü.688

Padişahın güvendiği devlet adamlarından olan Namık Paşa’ya, Âyan

üyeliği yanı sıra Meclis-i Alî-i Askerî üyeliği görevi de verildi.689

L- NAMIK PAŞA’NIN HAZİNE-İ HASSA NEZARETİ

NAZIRLIĞI

Âyan Meclisi azalığı ardından Namık Paşa, Osmanlı’da çok önem verilen

nezarelerden biri olan Hazine-i Hassa’da görev aldı. 1850’de oluşturulan Hazine-i

Hassa Nezareti teşkilatın en çok geliştiği dönem ise II. Abdülhamid zamanıydı. Bu

dönemde, Tanzimat’la birlikte maliye hazinesine geçen Padişah ve saltanatın emlak-i

hümayun veya emlak-i şahane adı verilen malları Hazine-i Hassa idaresine geri

alındı. Padişah adına emlak alımları da en yüksek seviyeye ulaştı. Emlakin dışında

685

Ali Akyıldız, “Meclis-i Ayan”, DİA, c. 28, (Ankara 2003), s. 243-244.

686 Enver Ziya Karal, Aynı Eser, s. 224.

687 BOA, İ.DUİT, no. 11/44. Namık Paşa’ya maaş 20.000 kuruş tahsis edilmiştir: BOA, İ.DUİT, no.

11/65; 11/67; İ.DH, no. 769/62664.

688 Ali Akyıldız, Aynı Madde, s. 244.

689 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.

269

birtakım gelir kaynaklarının eklenmesiyle Hazine-i Hassa hacim ve teşkilat

bakımından genişledi. Bu dönemde Hazine-i Hassa Nezareti’nin üst yönetici

kadrosunu Hazine-i Hassa Nazırı, müsteşar, muhasebeci ve Hazine-i Hassa Umumi

Müfettişi oluşturmaktaydı.690

Padişah Namık Paşa’yı kişisel gelir ve giderlerini idare eden bir kurum olan

Hazine-i Hassa Nazırlığı’na 14 Ocak 1878 tarihinde irade çıktı. O sırada Hazine-i

Hassa Nazırı Said Paşa da Dâhiliye Nezareti’ne tayin edildi. Paşa’nın maaşı 20.000

kuruş olarak belirlendi.691

II. Abdülhamid’in böyle önemli bir görev için Namık

Paşa’yı tercih etmesi ona olan güvenine dair önemli bir delilidir.692

690

Osmanlılar’da doğrudan doğruya Padişahın özel gelir ve giderlerinin resmi bir teşkilat bünyesinde

idare edilmesi uygulaması, klasik döneminde Ceyb-i Hümayun denen hazinenin Tanzimat’ın

ilanından sonra belirli bir düzen altına alınması sonucu ortaya çıkmıştır. Özelikle XVIII. yüzyıldan

itibaren padişaha ait gelirleri ve harcamaları belirli bir sisteme bağlama arayışları çerçevesinde bazı

yeni uygulamalara gelişilmiştir. Aynı yüzyılın ikinci yarısında işlevinde bazı değişiklikler yapılarak

Osmanlı maliyesince sık sık başvurulan bir ihtiyat hazinesi haline getirilen Darphane-i Amire, bu

dönemde padişah özel hazinesi durumunda olan ceyb-i hümayun hazinesi gelirlerini de idare etmeye

başlamıştır. Şubat 1850 tarihinde Hazine-i Hassa Nezareti kurulmuştur. Bu nezaret teşkil edildikten

sonra nezaretin kalem ve personelinde de düzenlemeye gidilmiş ve Hazine-i Hassa Nezareti

teşkilatında da birtakım gelişmeler olmuştur. Hazine-i Hassa hakkında geniş bilgi için bakınız: Arzu

Terzi, Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000; Arzu Terzi, “Hazine-i Hassa”, DİA, c. 17,

(Ankara 1998), s. 137-141.

691 BOA, İ.DUİT, no. 190/44; Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 19.

692 Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 65.

270

M- NAMIK PAŞA’NIN SON DEVLET GÖREVİ, ÖLÜMÜ

VE VASİYETNAMESİ

1- Namık Paşanın Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği

Namık Paşa ömrünün son yıllarında ilerlemiş yaşına rağmmen devlette görev

almayı sürdürdü. Sultan II. Abdülhamid’in güvendiği devlet adamları arasında yer

alan ve Yaver-i Ekrem sıfatı bulunan Namık Paşa’nın ölümünden önceki son resmi

görevi Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği oldu. Bayındırlık işlerinin müzakere

edildiği bu komisyona görevlendirlmesi 1880 tarihinde gerçekleşti.693

Namık Paşa bu görevi esnasında yukarıda ilgili kısımda ayrıntısıyla ele alıan

Rus Çarı III. Aleksandr’ın taç giyme merasiminde Osmanlı Devleti’ni temsil etmek

üzere diplomatik görevle Moskova’ya yollanmıştı. 694

Paşa, Nafia Komisyonu 1888 yılında lağvedilinceye kadar görevini sürdürdü.

Namık Paşa’nın Nafia Komisyonu Riyaseti zamanında, Eastern Telgraf

Kumpanyası’nın İstanbul ile Selanik arasında deniz altında bir tel çekimi ve Girit’te

bir hat tesisi mukavelesi komisyondan geçmişti.695

Bu görevi esnada Paşa altın

Mecidiye imtiyaz nişanı almıştır696

. Namık Paşa, bu görev ardından 84 yaşında

olduğundan artık memuriyet hayatından çekilmiştir. Paşa ömürünün son beş yılını

sakin bir hayat sürerek istirahatle geçirmiştir.697

693

Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193.

694 BOA, İ.DH, no. 1295-3/102088, Lef 3, 4.

695 BOA, Y. PRK.TKM, no. 6/74; İ.DH, no. 1295-1/ 101900.

696 BOA, Y.EE, no. 86/90, Lef 2,3; İ.DH, no. 1295-4/ 102243.

697 BOA, Babıali Evrak Odası (BEO), no. 1653/123908; BEO, no. 443/33161.

271

2- Mehmed Namık Paşa’nın Ölümü ve Vasiyeti

Şu ana kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı gibi Mehmed Namık Paşa uzun

yıllar devlete sadakatle hizmet etmiştir. Paşa neredeyse XIX. Yüzyıldaki önemli

gelişmelerin tamamını görmüştür. Beş Padişah devri boyunca güvenilen, saygı

duyulan ve kritik görevlere atanan devlet adamlarından biri olmuştur. Paşa, II.

Mahmud, Abdülmacid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Abdülhamid dönemlerinde en üst

düzey mülki ve askeri vazifelerde bulunmuştur. Paşa’nın bu hizmetlerinin takdir

gördüğü de anlaşılmaktadır. Nitekim ömürün son yılların Namık Paşa için Şeyhü’l-

Vüzerâ, yani vezirlerin en kıdemlisi sıfatı verilmiştir.698

Bu sıfat, Paşa’nın vasiyeti

üzerine mezar taşında da yer almıştır.

Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa Tarih-i Cevdet adlı meşhur eserinde efâhim-i

müşirân (müşirlerin en büyüğü) olarak övdüğü Namık Paşa’nın şahsiyeti hakkında şu

önemli değerlendirmelerde bulunmuştu: “İffet ve istikâmeti müsellem zevâtdan olub

fakat imsâkı ziyâde olduğu cihetle bol bol aldığı aylıkların çoğunu artırarak nükûd-ı

kesîre birikdirmekle asrımızın mütemevillânındandır. Ve ashâb-ı vukûf ve

ma’lûmâtdan olub ancak re’yinde musırr ve müstebîd olarak kimsenin re’yine ittiba’

etmek istemez. İstanbul’da ibtida alafrangaya meyl edenlerden olub, evâil-i halinde

Frankâne tavır ve kıyâfetle gezerek ashâb-ı ta’assubun nişâne-i seng-i i’tirazı iken

alafranga zâtlar tekessüre başladığı sırada onlara muhâlefet olarak meşâyih-i

Halvetiye’den meşhur Kuşadalı İbrahim Efendi’ye inâbe ve tarîk-i sufiyeye sülûk ile

dar pantolon yerine bol pantolon giyib ve tarîk-i zühd ü salâhı iltizâm edib, hâlâ

kendi ifâdesi üzere seksen iki yaşında olduğu halde vücudu zinde olarak salâvat-ı

hamseye muvâzabet ve Nafıa Komisyonu Riyâseti’nde ifâ-yı vezâ’if-i me’muriyet

eylemekdedir”.

Bu ifadelerden dürüstlüğü herkesçe bilinen Namık Paşa’nın

kazancını temkinli harcadığı ve bu sayade servet sahibi bulunduğu, verdiği kararlarda

ısrarcı olduğu, kimseden etkilenmediği, gençliğinde Avrupaî bir hayat tarzını

698

Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, s. 145.

272

benimsediği ve bu nedenle muhafazakar çevrelerin tepkisini çekmiş iken Halvetiye

tarikatına girerek sufi bir hayat yaşamaya başladığı anlaşılmaktadır. 699

Namık Paşa 12 Nisan 1888’de son görevinden ayrıldıktan itibaren 14 Eylül

1892’deki vefatına kadar, Sultan II. Abdülhamid tarafından himaye edilmiştir.

Sultan, ömrünün bu son zamanlarında dedelerine, amcalarına ve ağabeyine hizmet

eden Namık Paşa’nın maişetiyle bizzat ilgilenmiştir. Mesela Padişah 29 Ocak 1891

tarihinde Namık Paşa’nın gecikmiş maaşlarının “mümkün olduğu kadar peyderpey

tesviye ve ifası” için Dahiliye Nezareti’ni uyarmıştı.700

Ayrıca Namık Paşa’nın

cenaze masrafları da Sultan tarafından karşılanmıştır.701

Padişah onun ölümü

ardından eski eşi Gülfidan Hanım’a 500 kuruş ve hizmetçisi Merzuk Ağa’ya 400

kuruş maaş bağlanması hususunda Maliye hazinesine emir vermiştir (6 Nisan

1893).702

Sultan II. Abdülhamid tahta çıkışı ardından, tecrübesi ile sadakatine

güvendiği ve saygı duyduğu Namık Paşa’nın zaman zaman görüşlerine de

başvurmuştu.703

O sıralarda 36 yaşında bulunan II. Abdülhamid kendisinden 38 yaş

büyük olan Namık Paşa’ya saygısını göstermek için onu saltanat arabasında karşısına

oturttuğu ve “baba” diye hitap ettiği bilinmekteydi. II. Abdülhamid, Kasım 1882’de

Sadrazam Küçük Said Paşa’yı azlederek yerine Ahmed Vefik Paşa’yı Sadarete tayin

ettiği sırada Namık Paşa’nın görüşüne göre hareket etmişti. Cuma selamlığına

saltanat arabasıyla giderken Padişaha refakat etmekte olan Namık Paşa’ya, Said

Paşa’yı azlederek Ahmed Vefik Paşa’yı sadarete tayin ettiğini söylemesi üzerine

paşa “kulunuz Said Paşa’ya tarafdâr değilim, ancak büyük pederinizin (II. Mahmud)

ve pederiniz (Abdülmecid) nân-ı ni’metiyle perverde oldum, hakîkati arza mecburum

699

Namık Paşa Cevdet Paşa’ya 1884 tarihinde özgeçmişini vermiştir: Ahmed Cevdet Paşa, Aynı

Eser, c. 12, s. 194.

700 BOA, İ.DH, no. 1295-6/102439.

701 Şehabettin Akalın, Aynı Makale, s. 145.

702 BOA, BEO, no. 83/ 6153.

703 Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 65.

273

Ahmed Vefik Paşa gibi mahdûd’ül-akl bir adamı halkın başına taslît etmenizin

neticesini vahîm görürüm” sözlerini sarf etmişti. Bu ifadeler II. Abdülhamid üzerinde

tesir yaparak ertesi günü Vefik Paşa sadaretten azledilmişti. Sultan, Namık Paşa’nın

1830’lardan sürüp gelen uluslararası politika tecrübelerinden yararlanmak amacıyla

geçmiş misyonlarını ayrıntılarıyla anlatan raporlar yazdırmıştı. Yine yukarıda

değinildiği gibi Kanun-ı Esasi’nin hazılandığı süreçte Namık Paşa, mütalaası alınan

devlet adamlarından birisiydi.704

Mehmed Namık Paşa dindar bir kişiliğe sahipti. Hatta bu vasfı Avrupalı

Devletlerle ilişkilerde zaman zaman sorunlara neden olmuştu. Kendisi Halveti

Şabaniye tarikatından Kuşadalı İbrahim Efendi’nin705

müntesibiydi.706

Bu tarikata

intisap ettikten sonra devlet memuriyetinden ayrılmak istenmiş ancak İbrahim Efendi

karşı çıkmıştı. İbrahim Efendi, Namık Paşa’ya, devlet tarafından beytülmaldan

harcanan paralar ile Avrupa’ya gönderildiğini hatırlatarak devlete hizmet etmesi

gerektiğini söylemişti.707

Namık Paşa’nın bu intisabı, vasiyeti üzerine mezar taşına

yazılmıştır. Paşa, kendi ifadesi üzere 82 yaşında olduğu halde sıhhatinde ve

sağlığında olarak beş vakit namazı muhafaza ediyordu. Paşa, emelilik zamanında

Konya Karatay’da kendi adına bir cami inşa ettirmişti.708

Bir hayli emlak ve akar

sahibi olan Namık Paşa Cevdet Paşa’nın da ifade ettiği gibi elinin sıkılığı ile de

tanınmıştı.709

Vasiyetnamesinde anlaşıldığına göre Namık Paşa’nın İstanbul, Bursa ve

Bağdat şehirlerinde emlak ve akarı mevcuttu. Vefatında, fukaraya dağıtılmak üzere

704

Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 263-264.

705 Şabaniyye tarikatı ve Kuşadalı İbrahim Efendi hakkında bkz: Nihat Azamat, “Kuşadalı İbrahim

Efendi”, DİA, c. 26, (2002), s. 468-470.

706 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, c. 2, s. 56.

707 Muharrem Varol, Islahat, Siyaset, Tarikat, Bektaşiliğin İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin

Tarikat Politikaları (1826-1866), Dergah Yay., İstanbul 2013, s. 203, 205.

708 BOA, BEO, no. 1653/123908; BEO, no. 443/33161.

709 Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193; Abdullah Saydam, Aynı Madde, s. 380.

274

1000 lira ayırmıştı. Konağında zevcesi Gülfidan Hanım’dan başka iki odalığının da

bulunduğunu, pek çok evlat ve torun sahibi olduğunu710

büyük oğlu Haleb Valisi

Cemil Paşa’nın kendinden daha evvel öldüğünü, diğer oğlu, II. Abdülhamid devri

feriklerinden İbrahim Paşa’nın babasına ait vakıfların nezaretine getirildiğini

biliyoruz.711

Şeyhü’l-Vüzerâ Mehmed Namık Paşa 14 Eylül 1892’de Salı günü gecesi saat

21.30’da Kabataş’daki konağında 88 yaşında olduğu halde vefat etti.712

Cenazesi

Fındıklı’daki konağından kaldırarak büyük bir merasimle Kabataş İskelesi’ne

getirilmiş ve oradan Şirket-i Hayriye’nin 15 numaralı istimbotiyle Üsküdar’a

nakledilmişti. Paşa’nın Cenaze namazı Valide Cami’nde kılındıktan sonra

Karacaahmet’teki aile kabiristanlığında defnedilmişti.713

Ölümünde ardında devlete hizmete adanmış bir ömür ve büyük bir servet

bırakan Namık Paşa’ya ait iki vasiyetname bulunmaktadır. Paşa’nın birinci

vasiyetnamesi Osmanlı Türkçesi’dir. İkinci vasiyetnamesi ise Arapça olarak kaleme

alınmıştır. Namık Paşa’nın iki vesiyatnamesin de oğlu İbrahim Paşa’yı “nazır” yani

vâsi tayin etmiştir. İki vasiyetname arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır.

Arapça vasiyeti daha resmi bir içeriğe sahiptir. Namık Paşa’nın durumunda olduğu

gibi kişiye ait iki vasiyet mevcutsa ve İslam hukukuna göre vasiyetler birbiriyle

çelişmiyorsa ikisi de yerine getirilirdi. Ancak çelişen maddeler varsa sonradan

kaleme alınmış olanın hükümleri uygulanırdı.714

710

Yaşlılığı esnasında Namık Paşa’nın hayattaki evlatları her Cuma onun ziyaretine gelirledi. Paşa

evlat ve torunlarının her gelişlerinde büyüklere beş, küçüklere birer altın, torunlara çeyrek lira, maiyet

halkına da birer Mecidiye verirdi. Ayrıca Paşa her Cuma kendi eliyle civardaki fakirlere sadaka

dağıtırdı: Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 268.

711 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 145.

712 Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 275.

713 Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 194.

714 BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59.

275

Namık Paşa’nın ölümünden kısa süre önce kaleme aldığı anlaşılan

vasiyetnamelerinin715

Osmanlı klasik vasiyet yazımı geleneğine birebir uyduğu

görülmektedir.716

Namık Paşa vasiyetinde öncelikle hukukullahı, yani Allah’a karşı

yerine getirilmesi gerekenleri saymaktaydı. Allah’a karşı olan borçları için Namık

Paşa birinci vasiyettinde şu taksimi yapmıştır: Namaz 20, oruç 10, yemin 10, kurban

10, kul hakkı 50 olmak üzere toplam 120 Osmanlı Altını. İkinci vasiyette yani

Arapça olanında dağılım ise şöyleydi: Namaz 35, oruç 5, yemin 3, kurban 2, kul

hakkı 5 olmak üzere toplam 300 Osmanlı Altını. Paşa bu işlemler sırasında Kabataş,

Fındıklı ve Ayaspaşa mahallelerindeki imam ve müezzinlerin hazır bulundurularak

altınların fukara ile muhtaç Müslümanlara dağıtılmasını istemekteydi. Eski eşi

Gülfidan Hanım’dan vasiyetnamede “zevce-i mutallaka” (yani boşanmış) olarak

bahsedilmektedir. Boşanmış olduğu için Gülfidan Hanım ile Namık Paşa arasında

miras hükümleri uygulanmamıştır. İkinci vasiyette Gülfidan Hanım’a bırakılan

miktar ise belirli değildi. 717

Namık Paşa mevcut parasından 100 bin Osmanlı Altınını vasiyetine ayırmış,

bunun 25 binini ıskat, kefaret ve sadaka gibi dini vecibeler için tahsis etmiştir. Kalan

715

Namık Paşa vasiyetnamelerinin 1892 senesinde vefatından kısa bir süre önce kaleme alındığı arşiv

vesikasından anlaşılmaktadır: BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59.

716 Vasiyetnameler Arapça besmele, hamdele ve salvele ile başlar. Ardından vasiyet sahibi Müslüman

olduğu, İslam dininin iman şartlarına inandığını dile getirir ve hazır bulunanları hatta metni okyanları

buna şahit tutar. Sonra da evlatlarına ve dostlarına Allah’ın çizdiği sınırları dikkate almalarını tavsiye

eder. Vasiyet anlayışında terekenin taksiminden ziyade mirasçılara emir ve talimat verilmesi söz

konusudur. Namık Paşa’nın vasiyetleri de özelilikle Arapça kısımlarda dindarane nasihatler verilmesi

bu gelenekten kaynaklanıyor. Bu fasıldan sonra vasiyetlerde önce kefenleme ve defin işleri için para

ayrılır sonra sırasıyla yapılması istenenler belirtilir: kullara olan borçların ödenmesi ve Allah’a karşı

olan borçların ödenmesi yani namaz, oruç, kurban ve yemin kefaretleri fakirlere dağıtılır, sadaka

verilir: Abdulhamit Kırmızı, “Dar-ı Bekaya İrtihal Eylediğinde, Namık Paşa’nın Vefatı, Mezarı ve

Vasiyetnameleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 86-87.

717 BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59. Paşa’nın torunlarından biri olup, dedesi hakkında bir biyografi

yazmaya gayret etmiş olan Ahmet Nuri Sinaplı, Namık Paşa’nın Gülfidan Hanım’dan akli dengesi

bozuk olduğun için ayrıldığını ifade etmişti: Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 86.

276

75 bin altından cenaze ve defin masrafları görüldükten sonra arta kalanının aşağıdaki

gibi paylaştırılmasını istemiştir: Hizmetçiler, emektarlar, azatlı cariyeler (uteka),

kendisi ölünce azat olacak (müdebbire) iki cariye zevce-i mutallaka Gülfidan kadın

ve anadan hemşirezade Hatice Hanım. Birinci vasiyetnamede ise Gülfidan Hanım’a

bırakılan miktar 10 altındır. Her iki durumda Gülfidan Hanım’a bir kereliğine

ödenecek bir meblağ bırakmıştır.718

Namık Paşa vasiyetnamelerinde mezar taşına iki farklı kitabe vasiyet etmişti.

Namık Paşa’nın Karacaahmet’teki mezar taşı kitabesi, aşağıda görüleceği üzere,

birinci vasiyetnamede istediği gibidir:

Allah Hû

Tarikat-ı Aliyye-i Şabaniyye

ricalinden Kuşadalı

İbrahim Efendi

Hazretlerine müntesib

vaktinde Şeyhü’l-Vüzerâ

El-Hâc Mehmed Emin Namık

Paşa bin Halil

Râmiz bin Hasan

bin Ümmet el-Konevi rahimehüllahın kabridir

718

Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 86.

277

Vesiyatnamedeki ifade ile karşılaştırıldığında görüleceği üzere cümlenin

başına “Allah Hu” ve Paşanın adının başına “el-Hac” ifadeleri ilave edilmesi dışında,

birinci vasiyetteki ifadeler mezar taşında aynen yer almıştır. Arapça vesiyatnamede

ise ilave olarak doğum tarihi yazılmıştır. Arapça vasiyette yer alan mezar taşı yazısı

“Hâzâ kabr-i Şeyhü’l-Vüzerâ Muhammed Emin Namık Paşa-yı Halveti eş-Şa’banî

ibn Halil Râmiz ibn Hasan ibn Ümmet-i Konvi” cümlesi vasiyet edilmişti. Mevcut

mezar taşında Paşanın doğum tarihi yoktur.719

Namık Paşa’nın vefatından sonra vasiyetnamesi Ermeniler arasında ilginç bir

dedikoduya konu olmuştu. Sultan II. Abdülhamid’e sunulan bir jurnalde

nakledildiğinde göre Padişaha gösterilen vasiyetnamede “Ermeni milleti eyü milletdir

ve devletçe pek nafidir ve içlerinde kabahat ve icra-yı cinâyat edenleri birkaç çapkın

kimesnelerden ibaret bulunduğu” iddia edilmişti. Dahası, 20 Ekim 1892’de “25” kod

adlı muhabirin verdiği jurnalde belirtildiğine göre, bu satırların Padişahın hoşuna

gittiği ve “nazar-ı teveccühat-ı şahâneyi davet” edildiği söylentileri mecuttu.

Ermeniler arasında bu gibi söylentilerin artması nedeniyle Namık Paşa’ya ait iki

vasiyetname, Padişahın incelemesi amacıyla Osmanlı arşivi Yıldız Evrakı arasına

girmiştir.720

719

Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 88.

720 Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 85, 88.

278

SONUÇ

19. Yüzyıl Osmanlı araştırmalarında biyografilerin artan bir önemi ve etkisi

dikkati çekmektedir. Özellikle Tanzimat döneminden itibaren siyasî gelişmelerde

Saray’ın dışında, başta Babıâli olmak üzere bürokrasinin diğer unsurlarının etki

kazanması, doğal olarak şahısları da ön plana çıkarmıştır. Şu ana kadar askerî ve

siyasi hayatını ele aldığımız Mehmed Namık Paşa’yı bu değerlendirme kapsamında

görmemiz mümkündür. Zira Paşa, Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemlerinde

devlette önemli görevler üstlenmişti. Namık Paşa Osmanlı’nın son dönemlerinde

kalemiyeden askeriyeye geçiş yapan ve başarılı olan ender devlet adamlarından

birisi olması bakımından da ayrıca hussiyetlere sahipti; diplomaside başladığı

kariyerini askeriyeye taşımış ve nihayet bürokraside başarıyla sürdürmüştür.

Seksen sekiz yıllık ömrü boyunca yedi Padişah gören Namık Paşa, beş Sultan

döneminde devlet hizmetinde bulunmuş ve kendisine “Şeyhü’l-Vüzera” unvanı

verilmiştir. Paşa, Osmanlı’nın en bunalımlı dönemlerinde devlete sadakatle hizmet

etmiştir. Paşa’nın bu yönü bütün Padişahlar tarafından takdir edilmiştir. Namık Paşa,

Sultan II. Mahmud (1808-1939), Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz

(1861-1876), Sultan V. Murad (1876) ve Sultan II. Abdülhamid (1876-1909)

dönemlerinde özellikle uluslararası kriz haline gelmiş hadiselerde ön plana çıkmıştır.

Paşa’nın XIX. Yüzyılın iki kudretli Padişahı Sultan II. Mahmud ve Sultan II.

Abdülhamid tarafından taltif edilmesi ve himaye görmesi ayrıca dikkate değerdir.

Hatta Sultan Abdülhamid görüşlerine büyük önem verdiği Namık Paşa’nın cenaze

masraflarını bizzat karşılamıştır.

Namık Paşa gençlik yıllarında Avrupai hayat anlayışına sahip iken sonradan

muhafazakâr ve mutaassıp kişiliği ile anılmaya başlamıştır. Paşa’nın bu karakteri ile

Avrupalı diplomatlarla müzakerelerde takındığı devletçi katı tavır, sonraki yıllarda

uluslararası krizlerin çözümünde aldığı görevlerde sorun olmaya başlamıştır. Hatta

279

İngiltere ve Fransa Namık Paşa’nın devlet hizmetindeki atamalarına bile müdahale

etmişlerdi.

Namık Paşa’nın özellikle Arabistan coğrafyasında Bağdat, Cidde ve Hicaz

valilikleri ile Arabistan ve Irak ve Hicaz Ordu Müşirlikleri dönemindeki hizmetleri

bölge tarihi bakımından dikkate değer sonuçlar doğurmuştur. Iraklı tarihçi Abbas

Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış olduğu ıslahatlardan dolayı “el-kebir”

lakabıyla anıldığını aktarmaktadır. Bunun dışında görev süresi boyunca Namık

Paşa’nın bölgede özellikle İran’ın faaliyetleri, mezhep ve aşiret sorunları hakkındaki

uyarıları dikkate değerdir. Namık Paşanın İran hakkındaki mütallaa ve tesbitlerinin

günümüzde de geçerliliğini koruması ise kuşkusuz tarihi bir vak’adır.

Son olarak, bir kere daha, Avrupayı çok iyi bilen, devlette verilen her türlü

kritik görevi başarıyla üstlenen ve ne önemlisi ciddi entelektüel birikimi olan bir

devlet adamının bu kadar uzun hizmet yılı süresince neden “Sadrazam” olamadığı

hususunu hatırlatmakta yarar görmekteyiz. Çalışmamız süresinde yararlandığımız

kaynaklarda bu hususa sarahatle değinildiğine tesadüf edemedik. Tezimizde çeşitli

vesilelerle temas ettiğimiz üzere İngiltere ve Fransa’nın Namık Paşa hakkındaki

olumsuz yaklaşımlarının bu tercihte etkisi olabileceği akla gelmektedir. Namık

Paşa’nın XIX. Yüzyıl boyunca Babıâli kurumu ile birlikte devlet idaresinde önem

kazanan ekollere mensup olmaması, devlette kadrolaşamaması akla gelen başka bir

ihtimaldir.

280

KAYNAKÇA

A-ARŞİV BELGELERİ

a- Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri*

Babıâli Evrak Odası, 1653/123908; 443/33161; 83/ 6153.; 1653/123908;

443/33161.

Cevdet Askeriye, 807/34269 ; . 98/4456. ; 1062/46718. ; 1013/44365.

Cevdet Bahriye, 57/2700 ; 177/8345.

Cevdet Dâhiliye, 292/14568 ; 36/1794. ;150/7461.

Cevdet Maliye, 513/20931; 154/6535.

Dâhiliye Nezâreti İdare Kısmı, 1288/101348; 284/ 17858; 50/89; 291/18314;

1288/10316; 299/18893; 300/1866; 1295-3/102088 ,17/806; 114/ 5774;

62/8435,

172/9170, 130/6693; 129/6618; 162-8435, 199/11305, 246/15013, ; 260/16132,

199/11305,199/11373, 199/11305 206/11902; 259/16016M; 1291/101556,

1291/101556, 528/36519;

516/35130; 533/36943,

536/37272;531/36802;640/44501;655/45542, 662/46086, 655/45601; 769/62664;

1295-3/102088, ; 1295-1/ 101900; 1295-4/ 102243; 1295-6/102439. ;

473/31761;

474/31795; 479/32177572/39858; 587/ 40837.711/49742;

658/45825.;711/49742.;708/49591;770/62758; 766/62410; 17/806; BOA187/10434

;530/36724;. 59/2939; 17/806; 242/14757; . 247/15120, 246/15015; 242/14757;

255/15714; 255/15714; . 256 / 16781; 3087/19583; 833/67006; .

320/20271;327/21293; . 330/21568; 396/26192; 381/25194; 209/10, 409/27072;

572/39858, 478/32136.

Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye İdaresi, 2-115.

Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus İdare-i Umumiyesi Tahrirat Kalemi, 2-115.

* Arşiv belge numaraları metin içinde gösterilmiştir.

281

Dosya Usulü İradeler, 142/50; 142-48; 142/55; 142/ 49 ; 11/44; 11/65; 11/67; .

190/44.

Hariciye Nezareti İrade Kısmı, 103/5028; 83/4040; 144/5554-8; 332/21357;

107/5283 ; 280/17261;90/4391, . 83/4040.

Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi, 43/71; 118/47 ; 205/72.

Hatt-ı Hümayun, 1265/48980-E; 1170/46302; 907/39759; 362/20106; 1173/46422-E;

1191/46898-E; 833/37560-İ; 908/39770; 1173/46422-D; 833/37560-K; 833 / 37560-

J, Lef 2; 833 /37560-L; 372/20392; 372/20392-B; 1265/48980-D, Lef: 1; 372/20392-

D;1344//52546; 833/37560-M; 1289/50060; 1265/48980-E; 1177/46505; 738/34979;

1180/46623; 832/37532-A; 1174/46430-B; 1174/46430-A; 1174/46430-G;

1179/46429-H; 806/37157-B; 1177/46440-C; 832/37531-A; 1177/46514;

1179/46574; 1174/46430-H; 1174/46430-F; 1174/46430-I; 806/37157-F; 806/37157-

A; 806/37157-G;1187/46769-Ç; 1173/46422-F; 1174/37532; 1174/46430-L;

1174/46430-K; 1173/46422-G; 737/34961-A; 1173/46424-A; 1174/46430-Ç;

1173/46423; 737/34961-A; 1174/46430-E; 831/37530; 1174/46430; 1173/46424;

675/33000-C; 1174/37532; 1265/48980-B; 1344/52546; 832/37531-A; 1174/37532;

1174/46430-E; 831/37520-A; 1187/46769-Ç; 1173/46422-G; 1173/46423;

737/34961-A; 1174/46429-H, Lef 2; 492/24137. . 1333/51989; 1333/51989.;

453/33427. , 360/20075; 374/20429. ;961/41197; 1123/44935; 377/20483;

378/20495 ;378/20513;379/20519; 382/20600.;372/20394; 380/20555; 381/20579;

381/20578 ; 46 /1182; 1648/37.;637/31395-A; 759/35835; 484/23753; 1262/48856-

A; 528/25992-A; 528/25992; 295/17548; 1439/59136; 484/23753; 953/41153;

523/25555; 380/20547.

Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi, 68/2; 72/1; 74/30; 76/21.

3/39.; 27/15; 50/60;

30/78.

Hariciye Nezareti Şifre Kalemi, 148/23; no. 141/16; no. 141/77 ., 59/5, 145/12;

145/13, 148/9; 145/14,14/61; 144/61; 145/111. ; 121/15; 121/45; 121/743; 124/38;

136/74 ; 124/41.

Hariciye Nezareti Tercüme Odası, 221/54; no. 222-5;242/16; 242/18,. 556/7;

557/66.; 214/15; 193/19 ; 418/222 ; 291/30; 497/73.

Hariciye Nezareti Sefaretler Evrakı, 97/4; 97/4 ., 80/36 ;97/4, 97/1, 96/22, 96/23.

İrade Meclis-i Vala, 288/11469 ; ; 14/ 210; 139/3864; 63/1210; 131/3515;

25/ 388.

282

İrade Meclis-i Mahsus, 64/1833 ; 64/1836;64/1834;64/1840.;

132/5673; 19/848 ;

6/193 ;6/193.

İrade Şura-yı Devlet, 39/2013.

Sadaret Evrakı Amedi Kalemi, 40/51.;. 49/90; 49/98; 50/46; 50/60; 50/89; 50/96;; 23-

3; 35/13. ;

18/22; 33/8.; 43/26, 92/72 ; 35/12.; 40/48; 34/6; 33/35; 36/25 ; 36/39;

34/77.; 34/36; 38/75; 38/96; 37/77; 36/95; 39/93; . 52/47 ;90/60; 90/27. ;41/21;

12/12; 13/13

Sadareti Evrakı Divan-ı Hümayun, 10/89-2;14/19 ;15/12; 10/10.

Sadâret Mühimme Kalemi Evrakı, 36/44; 16/53; 51/16; 754/39. ;

, 50/41; 52/82,

1/59. ; 185/85 ;187/94

; 145/54, 281/60; 468/67; 263/14, 331/27; 249/41; 263/14;

333/90 ; 44/1; 49/9; 51/32; 49/19. . 755/111; 40/36; 48 / 12; . 48/89; 70/97.

Sadâret Evrakı Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı, 86/12; no. 78/86 ; 99/43 ;

83/15. ; 105/26.

Sadâret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât, 9/45; 9/49; 73/1; . 60/1. ; 72-32; 18/22. ;

177/80 ; 120/ 80; 110/54; 110/54.: 413/39; 414/46 ; 90/87. ; 125/76; 209/10; 108/16;

193-/67.

; 263/86; 263/86; 288/55; no. 287/58; 291/74.;267/20; 291/80 ;

520/42503/24; 515/95; 532/94; 525/64.

Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Nezâret ve Devâi, 67 / 90 ; 72/26; 70/94; 314/80 ;

315/51; . 317/14; 316/55; 356/79 ;

375/63; 372/29; 373/49; 377/81; 376-62; 372/9 ;

69/6; 48/26; 60/4 ; 156/25 ; 158/10; 154/77 .,228/83; 235/60;

219/49. 228/46.

Yıldız Esas Evrakı, 42/94. ; 11/22, 12/8

; 86/90; 90/17; 91/59.

Yıldız Hususî Maruzât, 6/74

Yıldız Resmî Maruzât, 3/20, . 19/40, 20/17.

Yıldız Perakende Sadaret Evrakı, 173/58, 173/58,

B- GAZETELER*

* Gazetelerin tarih ve sayıları metin içinde verilmiştir.

283

Cambridge Chronicle and Journal, Friday, 10 October 1834.

Takvim-i Vekayi, Sene 1251, Sa. 107, s. 2.

The Examiner, Sunday, 12 October 1834.

Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.

C- YAZMA ESERLER

Muallim Cevdet Yazmaları, Atatürk Kitaplığı, (MC_Yz), K. 35 vr. 2b-3a.

D- KİTAP VE MAKALELER

ACAR, İrfan C., Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK, Ankara

1989.

AHBAB, Yakup, “Tanzimat Sürecinde Üsküp Sancağı”, Ed. Ediz Ekinci,

Balkan Studies History&Literatüre, c. II, Üsküp

2011.

___________ , Üsküp Sancağı’nın İdari ve Sosyo/Ekonomik Yapısı

(1876-1911), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2015

Ahmed Cevdet (Paşa), Tezakir, 13-20, yayınlayan, Cavit Baysun, TTK,

Ankara 1986.

___________ , Tarih-i Cevdet, Dersaadet 1312, Matbaa-i Amire, c.

12.

284

Ahmet Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yay: M.

Münir Aktepe), c. IX , İstanbul 1984.

AKALIN, Şehabeddin, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, IV/7, İstanbul

1953.

AKTEPE, M. Münir, “Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu. M. Alexandre

Blacque ve Edouard Blacque”, Tarih Dergisi, XXXIII,

İstanbul 1981.

AKYILDIZ, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında

Reform (1836-1856), Eren Kitabevi, İstanbul1993.

_____________, “Meclis-i Ayan”, DİA, c. 28, Ankara 2003.

Ali Rıza -Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, haz. Fahri Çetin

Derin, Tercüman 1001 Eser, İstanbul 1977.

ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi

1831-1841, TTK, Ankara 1988.

_____________, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere

1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak

Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, III/14, 1944.

_____________, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak

Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi

Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları,

III/12, Ankara 1943.

_____________, “Mehmed Ali Paşa”, İslam Ansiklopedisi (İA), VII,

Ankara, 1945.

_____________, “Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın,

Suriye’ye Tecavüzünden Evvel Suriye İşlerine

285

Müdahale Ettiğini Gösteren Bir Takrir”, Tarih

Vesikaları, I/1(16), Ağustos 1955.

ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara

2003.

AYKUN, İbrahim, “Osmanlı-İran İlişkilerinde Diplomatik Bir Kesit”,

Osmanlı, I, Ankara 1999.

AYDIN, Mahir, “Barış Olmayan Savaş: Kırım”, Savaştan Barışa 150.

Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması

(1853-1856) , İstanbul 2007

_____________, “Livadya Sefâretleri ve Sefâretnâmeleri”, Belgeler,

XIV/18, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.

321-357.

_____________, “Doksanüç Harbi”, DİA, c. 9, Ankara 1994.

AZZAWI, Abbas, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), c. 7,

The Trading and Printing Company Ltd., Baghdad

1935-1956, s. 89.

BADEM, Candan, “Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç

Arayışı (1853-1854) Toplumsal Tarih, sa. 186,

Haziran 2009.

BAYATLI, Nilüfer, “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”,

Türk Dünyası Araştırmalar,İstanbul,2005,

BAYSUN, M. Cavid, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri

Esnasındaki Siyasi Yazıları”, Türk Tarih

Vesikaları,Ankara 1941.

286

_____________, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”,

Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildirileri, III.

BEYDİLLİ, Kemal, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, XVIII, İstanbul

1999.

_____________, “Mustafa Reşid Paşa”, DİA, XXXI, İstanbul 2006.

BİNZOUBA, Majed Mohammed, Vilayet Nizamnamelerinin Basra’da Tatbiki

Meselesi (1864-1876), İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,

İstanbul 2009.

BUZPINAR, Şit Tufan, “Lübnan (Osmanlı Dönemi)”, DİA, İstanbul

2006.

DEMİRBAŞ, Serkan, “İngiltere’nin Hindistan Rotaları ve Bu Rotalardan Biri

Olan Fırat Nehri Projesi’nin Mehmed Ali Paşa Sorunu

Konteksinde Gösterdiği Gelişme”, Osmanlı

Devleti’nde Nehirler ve Göller, 1, haz: Şakir Batmaz,

Özen Tok, Kayseri, 2015.

CEYLAN, Ebubekir, “Namık Paşa’nın Bağdat Valilikleri”, Toplumsal

Tarih, sa. 186, Haziran 2009.

___________ , “1858 Toprak Reformunun Bağdat’ta Uygulanışı”

,Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi (TALID),

VOL.5, 2005.

___________ , Ottoman Centralization and Modernization in the

Province of Baghdad 1831-1872, Boğaziçi

Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2006.

287

ÇADIRCI, Musa, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Ülke Yönetimi (1839-

1876)”, IX. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara

1988, II.

ÇAYCI, Abdurrahman, “Guma İsyanı Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp

Siyaseti”, Belleten, 181, Ankara 1982.

ÇETİN, Atilla, “Cezayirli Hüseyin Paşa”, DİA, VII, İstanbul

1993

ÇİÇEK, Kemal, “Kıbrıs”, DİA, c. 25, Ankara 2002,

ÇELİK, Yüksel, Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, TTK., Ankara

2013.

ELİBOL, Numan , “Karadeniz Ticareti’nde İngiliz Bandralı Gemiler

(1802-1833)”, Süleyman Demirel Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (2015),

c. 20, sa. 2.

ERDEMİR, Ayşegül Demirhan, “Abdülhak Molla”, DİA, c. 1, (1988).

ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, I,

Ankara 1953.

Engelhard, Türkiye ve Tanzimat-Devleti Osmaniye’nin Tarihi

Islahatı (1826-1882), (Mütercim: Ali Resad), İstanbul

1328.

GENCER, Ali İhsan, “Ayestefanos Antlaşması”, DİA, c. 4, Ankara 1991,

___________ ,Örenç, Ali Fuat ,Ünver, Metin, Türk-Amerikan Silah Ticareti

Tarihi, I, Belgeler, Doğu Kütüphanesi Yay., İstanbul

2008.

288

GÖK, Hayrullah, “Kara Harp Okulu’nun Kuruluşu ve İlk Dönemi (1834-

1837)”, Cumhuriyet Tarih Araştırmaları Dergisi

(Bahar 2006).

___________ , Arşiv Belgeleri Işığında Kara Harp Okulu Tarihi

(1834-1883), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve

İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2005.

GÖKBİLGİN, M.Tayyip, “1840’ten 1861’e kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve

Dürziler” Belleten, X 140, 1946.

GÜLSOY, Ufuk, “Islahat Fermanı”, DİA, c. 19, (İstanbul 1999).

Hurşid Mehmed Paşa, Seyahatname-i Hudud, Çev. Alaattin Eser, İstanbul

1997.

İNANCIK, Halil, “Koca Hüsrev Paşa”, DİA, c. XIX, İstanbul 2009.

___________ , “Bursa”, DİA, c. 6, (İstanbul 1999).

KAHRAMAN, Kemal, “Cezayir (Osmanlı Dönemi)”, DİA, VII, İstanbul

1993.

KARACA, Filiz, Osmanlı Anayasası Kanun-i Esasi, Doğu

Kütüphanesi, İstanbul 2009.

KARAL, Enver Ziya, Fransa, Mısır ve Osmanlı İmparatorlugu,

TTK, İstanbul 1938.

___________ , Selim III’ün Hatt-ı Humayunları, Türk Tarih

Kurumu (TTK), Ankara 1999.

___________ , Osmanlı Tarihi, TTK, c. VIII, Ankara 1999.

___________ , “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi

1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa. II/7, 1942.

289

KAYA, Dilek, XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı,

Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,

Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004.

KAYNAR, Reşat, Mustafa Reşit Pasa ve Tanzimat, TTK., Ankara 1985.

KELEŞ, Erdoğan, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlık İdari Düzenin

Uygulanması ve 1850 Tarihli Nizamname”, Ankara

Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih

Araştırmaları Dergisi, sa. 27/43, 2008.

KIRMIZI, Abdulhamit, “Dar-ı Bekaya İrtihal Eylediğinde, Namık Paşa’nın

Vefatı, Mezarı ve Vasiyetnameleri”, Toplumsal Tarih,

sa. 186, Haziran 2009.

KİEL, Machiel, “Tırhala”, DİA, c. 41, (İstanbul 2012).

KOÇAK, Cemil , “Meşrutiyet’te Heyet-i Âyan ve Heyet-i

Mebusan”, Tanzimattan Cumhuriyete

Türkiye Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul 1985.

KURAN, Ercüment, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin

Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri,

1793-1821, Ankara 1968.

___________ , “Fransa’nın Cezayir’e Tecavüzü (1827)”,

Tarih Dergisi, sa. 5-6, İstanbul 1953.

___________ , Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali

Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847),

İstanbul 1957.

KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan

Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri

(1798-1919), TTK, Ankara 2011.

290

KURŞUN, Zekeriya, “Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud

Eserine Gore XIX. Yüzyıl Ortalarında Bayezid

Sancağı”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:

2, İstanbul 2000.

KUTLUOĞLU, Muhammet Hanefi, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, Türkiye Diyanet

Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. XXV,

İstanbul 2002.

___________ , The Egyptian Question (1831-1841), İstanbul:

Eren Yayınları 1998.

KÜÇÜK, Cevdet, “Lübnan Meselesi”, Türk Dünyası Tarih

Dergisi, sayı:3, Mart 1987.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, V,

İstanbul 1992

Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), Berekat

Yayınevi, İstanbul 1983.

MANTRAN, Robert, “Karamanlı”, DİA, XXIV, İstanbul 2001.

MARTIN, B. G., “Ghuma Bin Khalifa, A Libyan Rebel, 1795-1858”,

Studies on Ottoman Diplomatic History, V, ed. Selim

Deringil, Sinan Kuneralp, İstanbul 1990.

MARUFOĞLU, Sinan, “Osmanlı Döneminde Güney Irak’ta Devlet-Aşiret

İlişkileri”, Irak Dosyası, İstanbul 2003.

MA’OZ, Moshe, Ottoman Reform in Syria and Paletsine 1840-1861.

The Impact of the Tanzimat on Politics and Society,

Oxford 1968.

291

Mehmed Esad, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (İstanbul

Teknik Üniversitesi Tarihçesi), Haz. Sadık Erdem,

İstanbul 1986.

MÜTEVELLİ, Fuat, “Bazı Osmanlı Belgeleri Işığı Altında Mısır’a Yapılan

Fransız Saldırısına Karsı Osmanlı Devleti’nin Tutumu”,

5. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1989.

SARIYILDIZ, Gülden, “Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”,

TTK, Belleten, c. LVIII,Ağustos 1994, sayı: 222’den

Ayrı Basım, Ankara 1994.

SAYDAM, Abdullah, “Namık Paşa”, DİA, c.32, (İstanbul 2006).

SİNAPLI, Ahmet Nuri, Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa,

Yenilik Basımevi, İstanbul 1987.

SOMEL, Selçuk Akşin, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-

Vüzera Namık Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186,

Haziran 2009.

SOYSAL, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi

Münasebetleri (1789–1802), TTK, Ankara 1999.

ŞAKİROĞLU, Mahmut H., “Tercüman (Osmanlılarda)”, DİA, 40, İstanbul 2011.

OĞUZOĞLU, Yusuf, “Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”,

Bursa Defteri, sa. 4, İstanbul 2000.

ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım

YAYINEVİ, İstanbul 2006.

ÖRENÇ, Ali Fuat , Balkanlarda İlk Dram: Unuttuğumuz Mora

Türkleri ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan,

BKY, İstanbul 2009.

292

___________ , “1827 Navarin Deniz Savaşı ve Osmanlı Donanması”,

Tarih Dergisi, 46 (2007), İstanbul 2009.

ÖZCAN, Abdülkadir, “Cevad Paşa”, DİA, 7, İstanbul 1993.

___________ , “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, c. 3,

(İstanbul 1991).

ÖZCAN, Ahmet, “Osmanlı Devletinde Jandarma Teşkilatı Kurulmasının

Gündeme İlk Defa Gelişi (1839)”, A.Ü. DTCF. Tarih

Araştırmaları Dergisi, 2013.

ÖZCAN, Besim, “Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855)”, Atatürk

Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, sa. 5,

(Erzurum 1999).

ÖZ, Mustafa, “Dürzilik”, DİA, c. 10, İstanbul 1994,

ÖZ, Mustafa, Mustafa Muhammed Eş-Şek’a, “İsmailiyye”, DİA, c. 23, İstanbul 2001

TAŞPINAR, İsmail, “Maruniler”, DİA, c. 28, İstanbul 2003.

TEKDEMIR, Aziz, Ticaret Nezareti (1839-1876), İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora tezi, İstanbul 2010.

TEKİNDAĞ, Şahabettin, “Dürzi Tarihine Dair Notlar”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi,

c. VII, sayı: 10, Eylül 1954.

TERZİ, Arzu, “ Hazine-i Hassa”, DİA, c. 17, Ankara 1998, s. 137

___________ , Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000.

TIZLAK, Fahrettin , “İngiltere’nin Fırat Nehri’nde Vapur İşletme Girişimi

Hakkında Yeni Bilgiler (1834-1836)”, Ondokuz Mayıs

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6, Samsun

1991.

293

TUNALI, Ayten Can, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda

Yapılanma (1839-1876)", Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2003.

TURAN, Şerafettin, “Edirne Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam

Ansiklopedisi (DİA), c. X, İstanbul 1994.

TUNAYA, Tarık Zafer, “1876 Kanun-ı Esasisi ve Türkiye’de Anayasa

Geleneği”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye

Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985.

TÜRKGELDİ, Ali Fuat, Maruf Simalar, (Haz. Selçuk Akşin Somel, Mehmet

Kalpaklı), TTK, Ankara 2013.

UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarihi (1789-2001), Filiz Kitabevi,

İstanbul 1999.

___________ , 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması,

İstanbul 1978.

UNAT, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, haz. Bekir Sıtkı

Baysal, Ankara: TTK Yayınları 1987.

ÜLMAN, Haluk, 1860-1861 Suriye Bunalımı: Osmanlı Diplomasisinden

Bir örnek Olay, Ankara 1966,

ÜZÜM, İlyas, “Nusayrilik”, DİA, c. 33, İstanbul 2007.

VAROL, Muharrem, Islahat, Siyaset, Tarikat, Bektaşiliğin İlgası

Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat Politikaları

(1826-1866), Dergah Yay., İstanbul 2013.

YILDIZ, Gültekin, Neferin Adı Yok, Kitapevi Yay., İstanbul 2009.

294

YILDIZ, Mehmet, “1855 Bursa Depremleri”, Tarih Boyunca

Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri,

İstanbul 2002.

295

EKLER

296

EK-1: Namık Paşa’nın Müşir Olduğu Zamana Ait Bir Resmi

[Kaynak: Selçuk Akşin Somel, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-Vüzera

Namık Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 61]

297

EK-2: Namık Paşa’nın Vasiyeti

NAMIK PAŞA’NIN ARAPÇA VASİYETİ

Bismillahirrahmanirahim

Elhamdülillahi tevahhade bi-vücûbi’lvücûd. Ve teferrade bi’l-kudreti ve’l-

bekâi ve’l-cûd. Ve’s-salâtü ve’sselâmü alâ men teşerrafe bihi’l-vücûd ve rahime bihi

külle mevcûd. Ve alâ âlihi ve ashâbihi’d-dîn, yâ… vücûd ve’l-mevcûd. Ve baʻd,

eyyuha’lmü’minûn! İʻlemû ennî eşhedü en lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Ve

eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resûluhu ve habîbuhu ve safiyyuhu ve

halîluhu. Erselehu rahmeten li’l-âlemîn. Fehüve sallallahu aleyhi ve sellem, şefîʻul-

müznibîn [fî] yevmi’d-dîn ve hâtemü’l-enbiyâ ve efdalü’l-mürselîn. Ve

enne’lmelâikete’l- kudsiyyeti ve’l-kütübe’ssemâviyyeti ve’n-nebiyyîne hakkun. Ve

enne’l-cennete ve’n-nâre hakkun. Ve ennellahe azze ve celle yebʻasü men fi’l-kubûr

ve enne suâle Münkerin ve Nekîrin ve azabe’l-kabri ve’l-mîzân ve’lhisâb ve’s-sırât

ve’l-havz ve şefâʻate’lenbiyâ hakkun. Ve cemîʻa mâ ahbera bihi’l-kitâbu ve’s-

sünnetü min umûri’d-dünya ve’l-âhireti hakkun. Yâ evlâdî! Firru’l-mehârim ve kûmû

alâ akvami’s-sünen ve şemmirû an sâadi’l-ciddi fî edâi’l-ferâizi ve’s-sünen. Ve

tahkikû bi evsâfi’lubûdiyyeti ve tahlikû bi ahlaki’l- Muhammediyyeh. Ve ûsîkum

bi’ttakva. Ve ahzarukum an muhalefeti emrihi fi’s-sırri ve’n-necvâ. Ve ûsîkum bi’t-

tibâʻ-i sünneti resulihi ve’ttakarrubu bi’s-salâti ilâ hazretih. Ve estevdiʻukumullahe

azze ve celle ve sallallahu alâ seyyidi’s-sâdât ve muradü’l-irâdât, seyyidi’l-külli

fi’lkülli Muhammedün ve âlihi ve sahbihi ecmaʻîn.

Ben bi-emrillahi teâlâ irtihal-i dâr-ı bekâ eylediğimde mevcud nükûdumdan

bin aded yüzlük Osmanlı Altunu bi’l-ifraz israf u tebzîrden ârî olarak tehcir ve

tekfînime ve hanenin dahiliye ve hariciyesinde bulunan hizmetçiler ile kadim

emekdarlarım ve utekâm ve müdebbire olan iki nefer cariye ve zevce-i mutallakam

Gülfidan Kadın ve li-ümm hemşirezadem Hadice Hanım’a meblağ-i merkum bin

aded yüzlük Osmanlı Altunu’ndan iki yüz elli adedini bi’l-ifraz âtiyü’z-zikr isimleri

muharrer vasiyy-i muhtar ve nazırım tensibleriyle ânifü’z-zikr tehcir ve tekfîn

298

bakiyesini mûmaileyhime iʻtâ buyuralar. Ve iskât-ı salâtım içün otuz beş aded ve

kefaret-i savmım içün beş aded ve keffaret-i yeminim içün üç aded ve ezhıyyem içün

iki aded ve hukuk-ı cîrân ve erbâb u aʻyânı mechule bulunan hukuk-ı ibâdillah içün

beş ade ki cemʻan elli, min haysü’l-mecmuʻ üç yüz aded Osmanlı Altunu sarf oluna.

Ve esnâ-yı iskât-ı salâtdan Kabataş ve Fındıklı ve Ayaspaşa mahalleleri imam ve

müezzinleri hazır bulundurularak kefâret-i mezkure fukara ve muhtacîn-i müslimîne

verile. Ve benden evvel vâlid ve vâlideleri vefat eden on üç nefer ahfâdımın zükûr ve

inâsına ale’s-seviyye ellişer ve merhum oğlum Cemil Paşa zevce-i menkûhiye-i

metrûkesi Feyziye Hanım’a ahfâdım misillû elli aded, ki cemʻan yedi yüz aded

Osmanlı Altunu verile. Ve bilcümle terikemin rü’yet ve tesviyesine ve vasiyetimin

tenfîzine ğâib ani’l-meclis Adliye Nazırı merhum İsmetpaşazade devletlû Hüseyin

Rıza Paşa hazretlerini vasiyy-i muhtar ve naib-i münâb, ve hâzır bi’l-meclis kebîr

mahdumum Ferîkân-ı kirâmdan saadetlû İbrahim Paşa hazretlerini nâzır nasb utayin

eyledim. Ve evladlarımın cümlesi âkil ve bâliğ olduklarından nükûd ve eşya-i

beytimden alâ mâ farazallah hisse-i irsiyyelerinin tevziʻ ü taksimini vasiyy-i

müşarünileyh hazretleri icra ve iʻta buyura. Ve evladlarımdan israf ve turuk-ı gayr-i

marziyyeye sülûk eden olur ise, vasiyy-i müşarünileyh hazretleri nasâyih-ı müessire

ile ıslahlarına bezl-i makderet buyurmasını rica ederim.

Ve evladlarım dahi birbirleriyle hüsn-i muaşeret ve kebirleri sağirlerine şefkat

ü merhamet ve sağirleri kebirlerine hürmet ü itaat eylemelerini ihtarü tenbih ederim.

Bağdad ve Bursa ve Dersaadet’de mâlik u mutasarrıf olduğum akârın mülk olanları

alâ mâ farazallah, ve vakıf ve arz-ı mîrî bulunanları hasbe’l-âde intikalinden sonra

cümlesinin tamir ü termîm ve îcâr-u istîcârları kebir mahdumum nâzır-ı

müşarünileyh marifetiyle rü’yet ve tesviye olunup, vukuʻbulan masârifâtı baʻde’t-

tenzîl hasılat-ı sâfiyesi beyne’lverese iktisam oluna. Ve nâzır-ı müşarünileyh

memuren diyar-ı âhere azimet eder ise, içlerinden birine tevdiʻu ihale eyleye. Ve

dairemin me’kûlât ve meşrubat ve sairesi tabii vefatıma kadar devam edeceğinden,

kethüdam Hacı Ali Ağa dahi emînim bulunduğu cihetle, şehr-i sâbık defterlerine

bi’ttatbik vukuʻbulan masârif kethüda-yı mûmaileyhe iʻtâ buyrula. Ve cenazem vech-

i mesnûn üzere tesviye olunup ihtifâlâtdan hazer oluna.

299

Ve medine-i Üsküdar’da Karacaahmed nam mahalde vâki hanedanımıza

mahsus makberemize defnimi icra ve seng-i mezarım zinetden ârî olarak Bin İki Yüz

On dokuz tevellüdüm tarihiyle, “Hâzâ kabrü şeyhi’l-vüzerâ Muhammed Emin Namık

Paşa-yı Halvetî eş-Şaʻbânî ibn Halil Ramiz ibn Hasan ibn Ümmet-i Konevî” deyû

hakk etdirilmesini temenni ederim deyû hatm-i kelam buyurdular. Hâzâ mâ evsâ bihi

sâhibü’d-devle hazret-i Namık Paşa etâlellahu umrehu.

[Kaynak: BOA, Y.EE, no. 91/59]

300

EK-3: Namık Paşa’nın Vasiyetnamesi

NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI TÜRKÇESİ VASİYET

Bismilahirrahmanirrahim

Elhamdülillahillezî bitahmîdihi yetenaʻamu ehlü’n-naʻîmi fî dâri’s-sevâb ve

bi zikrihî yasduru küllü hitab. Etûbü ileyhi tevbete men yûkinü ennehû rabbü’l-erbâb.

Ve ercûhu ricâe men yaʻlemü ennehü’l- Melikü’r-Rahîmü’l-Gafûrü’t-Tevvâb. Ve

usallî alâ nebiyyihi Muhammedin sallallahu teâlâ aleyhi ve selem ve alâ âlihi ve

sahbihi salâten tenekkezünâ min hevli’l-matlaʻi yevme’l-arzi ve’l-hisâb ve

temehhedü lenâ indellahi zülfî ve hüsne meâb. Ey evlâd-ı muhabbet-karîn ve ihvân-ı

dînim! Vahdaniyet-i hazret-i Hüdâ ve risalet-i cenab-ı Muhammed el-Mustafa’ya ve

bütün tebliğat-ı nübüvvetpenâhîye ve mü’min-bih mesâilin umumuna mu’tekid ehl-i

sünnet ve’lcemaatden olduğumu bilüp şahid olunuz.

Ey evlâd, akraba ve ahfâdım! Evâmir-i hazret-i perverdgâra imtisal ve nevâhî

ve muharremâtından ictinab ederek ahkâm-ı celile-i şerʻ-i envere ve sünnet-i seniyye

ve âliye-i cenab-ı seyyidi’l-mürselîne ittibâʻa bezl-i mezîd-i himemât ve evsâf-ı

ubudiye ve ahlak-ı İslamiye ile tezkiye ve tezyîn-i zât u sıfat etmenizi tavsiye ve

yekdiğerinize rahm-u şefkat ve riayet u itaatle cümlenizin hüsn-i muaşeret etmesini

temenni eder ve hıfz-ı hazret-i Hâfız-ı Hakîkîye hepinizi tevdiʻ ü emanet eylerim.

Bi-emrillahi teâlâ dâr-ı bekâya irtihal eylediğim vakit nükûd-ı metrûkeden

evvelemirde Yüz Yirmi Osmanlı Altunu bi’t-tefrîk 20 iskat-ı salât, 10 keffaret-i savm

[oruç], 10 keffaret-i yemin, 10 ezhiye, 10 hukuk-ı cîrân [komşu hakları] ve erbâb u

aʻyânı malum bulunmayan hukuk-ı ibadullah içün, 50 şerʻ-i kavîm-i

Muhammedî’nin nehy buyurduğu israf ü tebzîrden ictinab olunmak üzere tehcîr-ü

tekfînime tahsisi. Ve esna-yı iskat-ı salâtde Kabataş Fındıklı ve Ayaspaşa mahalleleri

imam ve müezzinleri bulundurularak mezkur kefaretin onlarla muhtacîn ve fukara-yı

müslimîne tevzîʻ edilmesini tavsiye ederim. Dairemin bittabi vefatıma kadar devam

edecek harc u masârifinden dolayı esnaf ve saireye olan düyûnu [borçları] muamelat-

301

ı zâide ile sürüncemeye düşülmeksizin derhal terikemden tesviye edilerek medyûn

yatırılmamaklığım mahdumum İbrahim Paşa hazretlerinin himmetine muhavveldir.

Vâlid veya vâlideleri kendimden evvel vefat eden ahfâdımın zükûr ve inâsına

ale’s-seviyye ellişer ve mahdumum Cemil Paşa merhumun zevcesi Feyziye Hanım’a

kezâlik elli Osmanlı Altunu ve haricî-dahilî dairede bulunan hizmetkâr ve

emekdarlarıma, yani İrfan, Dilber ve Lale’ye yirmişer, hemşirezadem Hadice

Hanım’a emsâl-i Hamide, Hilmiye, Gülfidan onar, Ulviye Hanım ve Haver ve

Müferreh kadınlara ve Haremağası Bilal’e beşer, Merzuk Ağa’ya kırk ve Hüseyin

Ağa ve Haçatur’a yirmişer, Kilerci Ahmed, Arabacı Mehmed Ağalara onar,

Bağçevan Mehmed Ağa’ya Ayvaz Ohannes’e beşer, Çarşamba tekyesine on altun

verilmesini tavsiye ederim.

Bilcümle terikemin rü’yet ve tesviye-i umurûna ve vasiyetimin tenfîz ü

icrasına Adliye Nazırı devletlû Hüseyin Rıza Paşa hazretlerini vasî-i muhtar ve naib-i

münâb, kebîr mahdumum Ferîk saadetlû İbrahim Paşa hazretlerini nâzır nasb u tayin

eyledim. Terikemin tahrir ü taksimini ilm-i ferâizde mahir, emin ve mutemed bir

katip marifetiyle icra edilerek evladım âkil ve reşid oldukları cihetle hisselerine alâ

mâ farazallahi teâlâ isabet edecek nükûd-u eşyanın yedlerine teslimi lüzumunu ihtar

ederim.

Medine-i Münevvere’de bulunan mahdumum Hacı Ali Bey olvakte kadar

Dersaadet’e avdet etmediği halde hissesinin nereye teslim edileceği kendisiyle

bilmuhabere kararlaşdırılıncaya degin emin bir mahalde hıfz edilmesini vasî ve

nâzır-ı müşarünileyhimânın himmetlerine havale eylerim.

Bağdad ve Bursa ve Dersaadet’de mâlik-i mutasarrıf olduğum arazi ve

haneve akârın şerʻ-i enver ve kanun mucebince vereseye intikalinden sonra satılup

elden çıkarılmamasını arzu ederim.

Emlak-ı mezkûrenin tamir ve saireden neş’et edecek masârifi baʻde’t-tenzîl

vâridât-ı mütebâkiyenin beyne’l-verese taksimi ve her suretle hüsn-i idaresi

hususuna müşarünileyh İbrahim Paşa hazretlerinin nezaret etmesi ve müşarünileyh

302

Dersaadet’te bulunmadıkları zamanlar sair veresenin intihabı ve kendisinin inzımam-

ı re’yiyle yine vereseden biri marifetiyle idare edilmesini, velhasıl emlak u akârât-ı

mezkûrenin ahlâfım elinden çıkarılmayarak ilâ mâşâallahü teâlâ muntazaman idare

edilmesini arzu ve ihtar eylerim.

Cenazem ber-vech-i mesnûn [peygamberin sünnetine uygun olarak] kaldırılup

Karacaahmed’de hanedanımıza mahsus makbereye defn edilmeyi ve seng-i

mezarıma, “Tarikat-ı aliyye-i Şaʻbaniyye ricâlinden Kuşadalı İbrahim Efendi

hazretlerine müntesib, vaktinde Şeyhü’l-Vüzerâ Mehmed Emin Namık Paşa bin Halil

Ramiz bin Hasan bin Ümmet-i Konevî rahimehümüllahın kabridir” deyû hakk

etdirilmesini tavsiye eylerim. Velhamdü lillahi rabbi’lâlemîn ve’s-salâtü alâ

seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin şefîʻulmüznibîn.

[Kaynak: BOA, Y.EE, no. 90/17]

303

EK-4: Büyük Elçi Namık Paşa’nın Londra Temasları (15 Ekim 1834)

304

EK-5: Büyük Elçi Namık Paşa’nın Londra’dan Dönüş Haberi (9 Nisan 1835).

305

EK-6: Namık Paşa’nın Dış Borç Almak İçin Paris’e Gidişi (27 Ekim 1853).

306

EK-7: Namık Paşa’nın Dış Borç Almak İçin Londra’ya Gidişi (5 Kasım 1853).

307

EK-8: Meclis-i Ayan Üyesi Namık Paşa’nın Maaş Ödemesi

308

EK-9: Londra’ya Gönderilen Namık Paşa’ya Verilen Talimatname

309

EK-10: Namık Paşa’nın Karacaahmet’teki Aile Mezarlığı

310

EK-11: Namık Paşa’nın Karacaahmet’teki Mezartaşı

311

EK-12: Namık Paşa’nın Karacaahmet’teki Mezarı

312

ÖZGEÇMİŞ

Majed Mohammed BİNZOUBA, 1979’de Suudi Arabistan’ın başkenti

olan Riyad’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Suudi Arabistan’da tamamladı.

1998’de girdiği Kral Saud Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden,

2002’de mezun oldu. 2004’ta burslu öğrenci olarak İstanbul’ geldi ve TÖMER’de bir

sene Türkçe öğrendikten. Ardından 2006’da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimleri

Enstitüsü’nde Yüksek Lisans eğitimine başladı. 2009’da “Vilayet Nizamnamelerinin

Basra’da Tatbiki Meselesi (1864-1876)” adlı tezini tamamladı. Aynı sene yine

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Doktora eğitimine başladı.

Şu anda Kral Saud Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde

Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.