mehmed namık paşa'nın askerî ve siyasî hayatı (1804-1892)
-
Upload
khangminh22 -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of mehmed namık paşa'nın askerî ve siyasî hayatı (1804-1892)
i
T.C.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
Doktora Tezi
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ VE SİYASÎ
HAYATI
(1804-1892)
Majed Mohammed BİNZOUBA
25002090364
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ
İstanbul 2015
I
ÖZ
Mehmed Namık Paşa’nın Askerî ve Siyasî Hayatı (1804-1892)
Majed Mohammed BİNZOUBA
Osmanlı Devleti’nin bir reform ve yenileşme sürecine girdiği sırada başkent
İstanbul’da dünyaya gelen Mehmed Namık [Paşa] oldukça uzun bir süre Osmanlı Devleti’nin
askerîye, hariciye, merkez ve taşra bürokrasisinde görev yapmıştır. Kariyerine Divan-ı
Hümayun kaleminde mülazım yani stajer olarak başlamış, Londra’da geçici ve daimi elçi
olarak bulunmuş, barış müzakerelerine katılmış, merkez bürokrasisinde Ticaret ve Hazine-i
Hassa nazırlıkları gibi üst düzey görevlere getirilmiştir. Taşrada ise Bağdat, Hüdavendiğar,
Cidde ve Kastamonu gibi valiliklere getirilmiştir. Namık Paşa bir kısmı sayılan yurt içi ve
yurt dışı görevlerinin tümünde çok ciddi tecrübeler edinmiş; bu tecrübeleri ve bilgi birikimini
belirli konularda yaptığı tavsiyeler ve hazırladığı layihalara yansıtmıştır. Öte yandan
belgelerden Hassa Alayı’nda bir subay iken dönemin refomcu padişahı Sultan II. Mahmud’a
yakın olduğu anlaşılıyor. Kurduğu bu yakınlık kendisine birçok konuda fikirlerini en üst
düzeyde açıkça ifade etme şansı sağlamıştır. Namık Paşa devlet ve devletin devamı için
çalışan grupla kurduğu yakınlığı daha sonraki hayatında hizmet ettiği her bir padişah
döneminde sürdürmeyi başarmış, tam bir görev adamı olarak kendisine ihtiyaç duyulan her
makam ve görevi başarıyla ifa etmiştir. Bu yönüyle Tanzimat döneminin sayılı devlet
adamları arasına girerek Şeyhü’l-Vüzera gibi saygın bir unvan edinmiştir. Anayasa hazırlık
komisyonunda yer alması ve Namık Paşa’nın 1876’da Osmanlı Meclis-i Ayan üyeliğine
getirilmiş olması tecrübesine ve sorumluluk bilincine duyulan güvenin bir yansıması olarak
kabul edilebilir. Bu tez Namık Paşa’yı mevzubahis devlet adamı ve vazifeşinas kişiliği ile ele
alarak tanıtmayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mehmed Namık Paşa, Irak, Paris, Londra
II
ABSTRACT
Mehmed Namık Paşa, His Military and Political Career (1804-1892)
Majed Mohammed BİNZOUBA
Mehmed Namık [Pasha] was born at the Ottoman capital city in which the Ottoman
state has just entered a phase of a reform and renewal served a really long time for the state in
various capacity such as military, foreign service, central and provincial bureaucracy. He
embarked upon a career at the lowest level as an aprentice at the Imperial Council (Divan-ı
Hümayûn), was employed as ad hoc as well as later in time parmanent envoy at the Ottoman
Embassy in London, took part in the peace negotiations at different times, and was appointed
to the ministry of trade as well as to the ministry of imperial treasury in the central
bureaucracy which means he raised to the highest posts. At the provincial level he was
assigned as governor to various important cities including Bagdad, Bursa, Jeddah and
Kastamonu. He gained a serious amont of experience out of all his domestic and foreign
assigments, of which just a few is counted here that he would reflect them on his reports and
advices. Besides, the archival documents indicates that in a junior positon as he was an
official at the Hassa Alayı (Speial Regiment) he was acquainted with Sultan Mahmud II
himself. This intimacy he built allowed him to express his views about various matters
comfortably to the highest figure. He succeeded in maintaining the close contact he had
founded with the state and ruling elite who sought for the very existence of the state and
brought it forward into the reign of future sultans. He thus proved that he was exactly a man
of duty successfully filled all the positions to which he was appointed. His ability and
diligence earned him a great and respected place among the prominent Tanzimat statesmen as
şeyhü’l-vüzera (senior vizier), a very prestigious title. His involment in the commission set up
for drawing a constitution and appointment to the chamber of senators in the Ottoman
parliament in 1876 should be credited to the trust shown to his experience and responsibility.
KeyWord: Mehmed Namık Pasha, Iraq, Paris London,
III
ÖNSÖZ
19. Yüzyıl Osmanlı sivil ve askeri bürokrasisinin temayüz etmiş simalarından biri de
Mehmed Namık Paşa’dır. Namık Paşa, seksen sekiz yıllık ömrü boyunca, devlette görev
almaya başladığı andan itibaren Osmanlı’nın en buhranlı dönemlerinde sâdık kişiliği ile ön
plana çıkan bir devlet adamı olmuştur. Yaşamı süresince yedi Padişah devri görmüş olan
Namık Paşa, beş Padişah devrinde devlet hizmetinde bulunmuştur. Sultan II. Mahmud (1808-
1939), Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz (1861-1876), Sultan V. Murad
(1876) ve Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) dönemlerinin, bilhassa uluslararası yönü
bulunan kritik hadiselerinde tercih edilen devlet adamı olmuştur. Namık Paşa bu uzun ve faal
ömür içinde Divan-ı Hümayun Kalemi’nden başlayarak Ayan Meclisi azalığına kadar devletin
hemen hemen her kademesine görev almıştır. Bu dönem boyunca 1839 Tanzimat Fermanı,
1856 Islahat Fermanı ve 1876’da Birinci Meşrutiyet’in ilanı gibi Osmanlı tarihinin önemli
süreçlerine de tanıklık etmiştir.
Devletteki büyük tecrübesi nedeniyle saygı gören Namık Paşa, ömrünün son
dönemlerinde Şeyhü’l-Vüzerâ sıfatıyla anılmaya başlanmıştır. Sultan II. Abdülhamid,
fikirlerine önem verdiği, sık sık görüştüğü ve hatta saltanat arabasında yanına oturttuğu
Namık Paşa’ya baba lafzıyla hitap etmekteydi.
Namık Paşa’nın devletteki kariyeri kalemiyede başlamış, diplomaside ilerlemiş ve II.
Mahmud saltanatında 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ardından Asâkir-i Mansure
Ordusu’nun kuruluşu sürecinde askeriyeye geçişle devam etmiştir. Dolayısıyla Paşa, 19.
Yüzyıl Osmanlı bürokrasisinde kalemiyeden askeriyeye geçen nadir devlet adamlarından biri
olmuştur. Namık Paşa, Divan-ı Hümayun Tercüme Odası’ndaki görevi münbasebetiyle
yabancı lisan bilmesiyle diplomaside, disiplin anlayışı ve görevine olan sadakatiyle
askeriyede, dirayetli yöneticiliği ile de bürokraside önemli başarılar elde etmiştir.
IV
Namık Paşa’nın devlette ön plana çıkması Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı (1831-
1840) esnasında olmuştur. Osmanlı Devleti’nin çok zor günler yaşadığı bu süreçte Namık
Paşa askeri ve siyasi destek bulmak amacıyla diplomatik görevle Avrupa’ya yollanmıştı. Paşa
bu vazifesi esnasında başta İngiltere kral ve kraliçesi, Fransa İmparatoru, Avusturya kralı ve
diğer en üst düzey yetkilillerle görüşmeler yapmıştı. Ardından Petersburg’da Rus Çarı ile
mülakatta bulunmuştu. Namık Paşa Kırım Harbi (1853-1856) esnasında Osmanlı’nın dış
borç alma serüveninde de ilk temaslarda bulunan devlet adamıdır. Bu dönemde Avrupa
sermaye çevreleri ve devlet adamları ile olan temasları süresince devlet menfaatlerini
gözetmesi, başarısız olmasına sebep olmuştur. Namık Paşa dış borç anlaşması yapmakta
başarısız olmuş fakat Sultan Abdülmecid onu “sen benim küçükten beri tanıdığım gibi doğru
ve namuslu bir adam imişsin” sözleriyle takdir edilmiştir.
Namık Paşa’nın özellikle 1840’da başlayan ve uluslararası bir kriz haline gelen
Lübnan olayları esnasında, Arabistan Ordu Müşiri sıfatıyla, bölgede aldığı tedbirler İngiltere
ve Fransa’nın tepkisine sebep olmuştu. Aynı durum 1858’de Cidde’de meydana gelen
karışıklar ardından da yaşanmıştı. Hatta bu iki devlet, bahsi geçen hadiselerin bitimi
sonrasında Namık Paşa’nın 1861’de Arabistan Ordusu Müşirliği’ne atanmasına ve aynı yıl
Seraskerlik makamına getirilmesine müdahale etmişlerdi. Namık Paşa’nın devlette çok
önemli görevler alan, tecrübeli bir devlet adamı olmasına rağmen, o devirde uluslararası
dengeler gözetilerek atanan Sadrazamlık makamına getirilmemesini bu etkiye bağlamak
yanlış olmayacaktır. Ayrıca Namık Paşa uzun üst düzey devlet hizmeti süresince Hüsrev
Mehmed Paşa örneğinde görüleceği gibi devlette kadrolaşma yolunu tercih etmemiş,
Tanzimat sürecinin önede gelen devlet adamları olan Mustafa Reşid, Ali ve Fuad paşalar gibi
bir ekole de bağlanmayıp, sadece görev adamı olmuştur. Kuşkusuz Sadrazam olmamasında
bunun da etkisi akla gelmektedir.
Gençliğindeki Avrupaî hayat anlayışına rağmen sonradan muhafazakâr hatta
mutaassıp kişiliği ile tanınmaya başlayan ve Halveti Şabaniye tarikatine mensup olan Namık
Paşa’nın özellikle Arabistan coğrafyasında Bağdat, Cidde ve Hicaz valilikleri ile Arabistan ve
Irak ve Hicaz Ordu Müşirlikleri dönemindeki hizmetleri bölge tarihi bakımından dikkate
değer sonuçlar doğurmuştur. Iraklı tarihçi Abbas Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış
olduğu ıslahatlardan dolayı el-kebir lakabıyla anıldığını yazmaktadır.
V
Yaklaşık bir asırlık ömrü içinde devlette çok kritik görevlerde bulunan ve sadakatiyle
temayüz eden Namık Paşa Paşa’nın hayatını konu edinen araştırmalar bulunmaktadır.
Bunların içerisinde özellikle Paşa’nın ahvadından olan Ahmet Nuri Sinaplı’nın kaleme aldığı,
Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa, (Yenilik Basımevi, İstanbul 1987) konulu
çalışmadan istifade edilmiştir. Şu hususu ifade etmemiz gerekir ki Sinaplı’nın bu çalışması
bilimsel kaygılarla değil müellifin tesbit ettiği bazı arşiv belgeleri ile gazete haberleri
kapsamında oluşturmaya çalıştığı bir vesika yayını formatındadır. Bilimsel kıriterlere uygun
hazırlanmamış sözkonusu çalışmada doğal olarak birçok eksik yön bulunmaktadır. Bundan
başka yine Namık Paşa’nın hayatını ile çeşitli devlet hizmetlerini konu alan Enver Ziya Karal,
Şinasi Altundağ, Selçuk Akşin Somel, Nilüfer Bayatlı, Ebubekir Ceylan, Abdülhamit Kırmızı,
Abdullah Saydam ve Candan Badem’ın makalelerinden yararlanılmıştır.
Hazırlamış oluduğumuz tez Giriş ile birlikte üç bölümden oluşmaktadır. Birinci
Bölümde Namık Paşa’nın diplomasi sahasındaki memuriyetleri ele alınmıştır. Bu bölümde
Namık Paşa’nın Mısır meselesi ile Tarblus ve Cezayir sorunlarındaki diplomatik faaliyetleri,
Lonra’da elçilik görevi, Kırım Harbi esnasında dış borç almak, 93 Harbi ardından barış
görüşmeleri ve Kıbrıs Adası müzakereleri, Rus Çarı III. Aleksandr’ın tahta çıkışı
münasebetiyle fevkalade büyükelçi olarak Moskova’ya memuriyeti esnasındaki faaliyetleri
ayrıntılı olarak yerli ve yabancı kaynaklar eşliğinde incelenmeye çalışılmıştır.
Tezin İkinci Bölümü’nde Namık Paşa’nın askeri görev ve faaliyetleri irdelenmiştir. Bu
bağlamda Paşa’nın askerlik mesleğine girişi, ilk görevi olan Alay Resiliği’nden başlamak üzre
Harbiye Mektebi ve Jandarma teşkilatının kuruluşundaki görevleri, Trablus ve Lübnan
tahkikatları vazifesi, Darüşşara-i Askeri Komisyonu üyelikleri, Kerbela olaylarını araştırma
görevi, Edirne’deki Üçüncü Ordu, Arabistan Ordusu ile Irak ve Hicaz Ordusu’nun kuruluş ve
tanziminde görev alması, Tophane Müşirliği memuriyetleri, Seraskerlik atamaları ve Bahriye
Nazırlığı vazifelerindeki faaliyetleri ortaya konulmaya gayret edilmiştir.
Tezin Üçüncü Bölümü Namık Paşa’nın idarî memuriyetlerine ayrılmıştır. Bölümde
Paşa’nın Karantinahane kuruluşundaki görevi, Selanik ve Tırhala kaymakamlıkları, Bağdat,
Hüdavendigar, Kastamonu ve Cidde valilikleri, Ticaret ve Hazine-i Hassa nazırlıkları, Şura-yı
Devlet Reisliği, 1876 Kanun-ı Esasi’nin hazırlanması sürecine katılımı, Meclis-i Ayan üyeliği
ile devletteki son vazifesi olan Umur-ı Nafia Komisyonu Resiliği esnasındaki faaliyetleri
VI
irdelenmeye çalışılmıştır. Bu bölümde son olarak Namık Paşa’nın vefatı, kişiliği ve
vasiyetnameleri ele alınmıştır.
Yabancı bir öğreci olarak, böyle öğretici bir konuyu seçmemde ve uzun tez çalışmam
süresince karşılaştığım her türlü meşakkati aşmamda yardımını esirgemeyen kıymetli tez
hocam Prof. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ’e şükranlarımı sunmayı zevkli bir vazife addederim.
Kuşkusuz tezin hazırlanmasında birçok değerli insanın katkısı ve emeği mevcuttur. Bunların
hepsini tek tek anmak mümkün olamasa da bilhassa daima nezaketi ve engin bilgisiyle bizleri
yönlendiren Anabilim Dalı Başkanımız muhterem hocam Sayın Prof. Dr. Mahir AYDIN’a,
her zaman kapıları bizlere açık olan ve desteğini gördüğüm kıymetli hocalarım Sayın Prof.
Dr. Mehmet Ali BEYHAN’a, Sayın Prof. Dr. Zekeriyya KURŞUN’a ve Sayın Prof. Dr.
Vahdettin ENGİN’e şükranlarımı sunmayı zevkli bir görev addederim. Yine çalışmalarım
boyunca hep desteklerini gördüğüm Sayın Yrd. Doç. Dr. Şamil MUTLU’ya, Sayın Doç. Dr.
Gültekin YILDIZ’a, Sayın Doç. Dr. Davut HUT’a, Sayın Yrd. Doç. Dr. Metin ÜNVER’e,
Sayın Dr. Burcu KUTLU DİLBAZ’a, Sayın Fatih TIĞLI’ya, Sayın Mustafa YENİ’ye ve
Sayın Dr. Yakup AHBAB’a teşekkür ederim. Uzun ve yorucu çalışmalarım esnasında
yardımlarını gördüğüm Başbakanlık Osmanlı Arşivi idareci ve personeli ile İSAM
Kütüphanesi çalışanı Sayın Hasan DİRİARIN’a teşekkür ederim. Ayrıca tez çalışmam
süresince ülkem Suudi Arabistan ile olan idari işlemlerimin yürümesinde destek ve
yardımlarını gördüğüm Sayın Prof. Dr. Abdullatif eL-HUMEYD’e ve Sayın Prof. Dr. Suheyl
SAPAN’a teşekkür ederim.
MAJED MOHAMMED BİNZOUBA
İSTANBUL 2015
VII
İÇİNDEKİLER
ÖZ ............................................................................................................................................... I
ÖNSÖZ ................................................................................................................................... III
İÇİNDEKİLER ..................................................................................................................... VII
KISALTMALAR .................................................................................................................... XI
GİRİŞ ......................................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREV ve FAALİYETLERİ
A- MISIR MESELESİ ve MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İLK DİPLOMATİK
FAALİYETLERİ ..................................................................................................................... 7
1- Mısır Meselesinin Ortaya Çıkışı ............................................................................................ 7
2- Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’yi İşgali ve Anadolu Üzerine Yürümesi ............................... 11
3- Mehmed Namık Paşa’nın Diplomatik Görevle Avrupa’ya Gönderilmesi Kararının Alınışı
.................................................................................................................................................. 13
a- Mehmed Namık Paşa’nın Geçici Elçi Olarak Londra’ya Yollanması Kararı ...................... 13
b- Namık Paşa’ya Verilen Talimatname .................................................................................. 15
4- Namik Paşa’nın Avrupa’da Diplomatik Temasları .............................................................. 25
a - Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve Diplomatik Faaliyetleri ...................................... 29
b- Namık Paşa’nın Paris Temasları .......................................................................................... 53
c- Namık Paşa’nın Petersburg Temasları ve İstanbul’a Dönmesi ............................................ 57
B- MISIR MESELESİ’NİN BÜYÜMESİ VE NAMIK PAŞA’NIN LONDRA’YA SEFİR
OLARAK TAYİNİ ................................................................................................................. 61
1- Namık Paşa’nın Londra’da Elçi Statüsü İle Tayini ve Misyonu ......................................... 61
2- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Viyana Temasları ...................................................... 65
3- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Paris Temasları.......................................................... 69
4- Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve İlk Temasları ....................................................... 70
VIII
5- Namık Paşa’nın Fırat Nehri’nde İngiliz Ticareti Meselesi Hakkında Temasları ................ 75
6- Namık Paşa’nın İran Hakkında Temasları ........................................................................... 81
7- Namık Paşa’nın Mısır Meselesi Hakkında Temasları ......................................................... 88
8- İngiltere ile Gümrük Tarifesi Hakkında Yapılan Görüşmeler ve Namık Paşa .................. 107
C- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREVLERİ ESNASINDA
TRABLUSGARP VE CEZAYİR MESELELERİ HUSUSUNDAKİ FAALİYETLERİ
................................................................................................................................................ 113
1- Namık Paşa’nın Geçici Görevle Londra’da Bulunduğu Sıradaki Temasları ..................... 113
2- Namık Paşa’nın Daimî Elçiliği Sırasındaki Faaliyetleri .................................................... 118
D- NAMIK PAŞA’NIN LONDRA SEFARETİ GÖREVİ SÜRESİNCE İLGİLENDİĞİ
DİĞER KONULAR ............................................................................................................. 128
E- NAMIK PAŞA’NIN KIRIM HARBİ (1853-1856) ESNASINDA DIŞ BORÇ ALIMI
İÇİN PARİS ve LONDRA’YA GÖNDERİLMESİ ........................................................... 131
1- Namık Paşa’nın ParisTemasları ......................................................................................... 131
2- Namık Paşa’nın Londra Temasları .................................................................................... 138
F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN 93 HARBİ SÜRECİNDE DİPLOMATİK
FAALİYETLERİ ................................................................................................................. 149
1- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Ardından Edirne Mütarekesi, Ayastefanos ve Berlin
Antlaşmaları’nda Namık Paşa’nın Diplomatik Faaliyetleri ................................................... 149
2- Kıbrıs’ın İngiltere’ye Devri Sürecinde Namık Paşa’nın Tutumu ...................................... 158
G- NAMIK PAŞA’NIN ÇAR III. ALEKSANDR’IN TAHTA ÇIKIŞINI TEBRİK İÇİN
FEVKALADE BÜYÜK ELÇİ SIFATIYLA MOSKOVA’YA MEMURİYETİ ............ 162
İKİNCİ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ GÖREV ve FAALİYETLERİ
A-NAMIK PAŞA’NIN ASKERLİK MESLEĞİNE GİRİŞİ VE ALAY REİSLİĞİ
GÖREVLERİ ....................................................................................................................... 166
B- NAMIK PAŞA’NIN HARBİYE MEKTEBİ’NİN KURUŞUNDAKI ROLÜ ............ 167
C- NAMIK PAŞA’NIN TRABLUSGARP ISLAHATINA MEMURİYETİ ................. 174
IX
D- NAMIK PAŞA’NIN JANDARMA TEŞKİLATININ KURULMASINDAKİ
GÖRÜŞÜ ............................................................................................................................... 176
E- NAMIK PAŞA’NIN DÂR-I ŞÛRÂ-YI ASKERİ KOMİSYONU ÜYELİKLERİ ..... 177
F- NAMIK PAŞA’NIN KERBALÂ OLAYLARINI TAHKİKE MEMURİYETİ......... 178
G- NAMIK PAŞA’NIN EDİRNE’DEKİ ÜÇÜNCÜ ORDU MEMURİYETİ ................. 184
Ğ- NAMIK PAŞA’NIN ARABİSTAN ORDUSU’NUN KURLUŞUNA MEMUR
EDİLMESİ ............................................................................................................................ 184
H- NAMIK PAŞA’NIN LÜBNAN MESELESİNDE ASAYİŞ VE TAHKİK
MEMURİYETİ ..................................................................................................................... 192
I- NAMIK PAŞA’NIN IRAK VE HİCAZ ORDUSU MÜŞİRLİĞİ ................................ 201
İ- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TOPHANE MÜŞİRİLİĞİ ........................................ 205
K- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ DEFA ARABİSTAN ORDUSU MÜŞİRLİĞİ’NE
TAYİNİ VE DÂR-I ŞURÂ-YI ASKERÎ REİSLİĞİ GÖREVİ ........................................ 208
L- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ SERASKERLİK GÖREVİ ........................................ 209
M- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ SERASKERLİĞİ ve TOPHANE MÜŞİRLİĞİ ......... 211
N- NAMIK PAŞA’NIN BAHRİYE NAZIRLIĞI .............................................................. 213
O- NAMIK PAŞA’NIN ÜÇÜNCÜ TOPHANE MÜŞİRLİĞİ VE YAVER-İ EKREM
OLUŞU .................................................................................................................................. 215
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İDARÎ MEMURİYETLERİ
A- NAMIK PAŞA’NIN AYDIN VALİ VEKİLLİĞİ GÖREVİ ....................................... 216
B- NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI’DA İLK KARANTİNAHANE
KURULMASINDAKİ GÖREVİ ........................................................................................ 217
C- NAMIK PAŞA’NIN SELANİK VE TIRHALA KAYMAKAMLIKLARINA
MEMURİYETİ ..................................................................................................................... 219
D- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ ................................................. 220
E- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TİCARET NAZIRLIĞI ........................................... 229
F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN HÜDAVENDİĞAR VİLAYETİ VALİLİĞİ .......... 231
X
1- 1855 Depremi Nedeniyle Namık Paşa’nın Bursa’ya Görevlendirilmesi ........................... 231
2- Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valisi Oluşu ve Faaliyetleri ............................................. 236
G- NAMIK PAŞA’NIN KASTAMONU VALİLİĞİ ......................................................... 238
Ğ- NAMIK PAŞA’NIN CİDDE VALİLİĞİ ...................................................................... 238
H- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ .................................................... 245
1-Namık Paşa’nın Valiliğe Tayini .......................................................................................... 245
2-Namık Paşa’nın Valilikteki İcraatları ................................................................................. 247
3- Namık Paşa’nın Irak Layihası ............................................................................................ 259
I- NAMIK PAŞA’NIN ŞURÂ-YI DEVLET REİSLİKLERİ ........................................... 260
İ- NAMIK PAŞA’NIN KANUN-İ ESASİ HAZIRLIK ÇALIŞMALARINA KATILMASI
................................................................................................................................................ 261
K- NAMIK PAŞA’NIN MECLİS-İ ÂYAN ÜYELİĞİ ...................................................... 267
L- NAMIK PAŞA’NIN HAZİNE-İ HASSA NEZARETİ NAZIRLIĞI .......................... 268
M- NAMIK PAŞA’NIN SON DEVLET GÖREVİ, ÖLÜMÜ VE VASİYETNAMESİ . 270
1-Namık Paşa’nın Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği ........................................................... 270
2- Mehmed Namık Paşa’nın Ölümü ve Vasiyeti ................................................................... 271
SONUÇ .................................................................................................................................. 278
KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 280
EKLER .................................................................................................................................. 295
ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................................... 312
XI
KISALTMALAR
A. DVN. MKL: Sadâret Divan-ı Hümayun Kalemi Mukavele Kısmı
A.AMD: Sadaret Âmedî Kalemi
A.DVN: Sadaret Divan (Beylikçi) Kalemi
A.DVN.MHM: Sadaret Divanı Hümayun Mühimme Kalemi
A. MKT: Sadareti Evrakı Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı
A. MKT. MHM: Sadâret Mektubi KalemiMühimme Kalemi Evrakı
A. MKT. MVL (des): Sadâret Evrakı Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı
A. MKT. UM: Sadâret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât
A.MKT. NZD: Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Nezâret ve Devâi
A.TŞF: Sadaret Teşrifat Kalemi Belgeleri
BEO: Babıali Evrak Odası
bkz.: Bakınız
BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C. : Cilt
C.AS: Cevdet-Askeri
C.ADL: Cevdet-Adliye
C.DH: Cevdet Dâhiliye
çev : Çeviren
DH. İD: Dâhiliye Nezâreti İdare Kısmı
DH. MKT: Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi
DH. MUİ: Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye İdaresi
DH. SN. THR: Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus İdare-i Umumiyesi
DH. SYS: Dâhiliye Nezâreti Siyasî Evrak
XII
DH. ŞFR: Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi
DH.İ.UM.EK: Dahiliye İdare-i Umumiye Ekleri
DH.MTV: Dahiliye Mütenevvia Kısmı Belgeleri
DH.TMİK.M: Dahiliye Nezâreti Tesrî-i Muamelât
DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Ansiklopedisi
Ed./Eds: Editör/Editörler
HAT: Hatt-ı Hümayun
Haz: Hazırlayan
HR. SYS: Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Evrakı
HR. TO: Hâriciye Nezâreti Tercüme Odası
İ. DH: İrâde-Dâhiliye
İ. DUİT: Dosya Usulü İradeler
İ. HR: Hariciye Nezâreti İradeleri
İ. Hus: Hususî İradeler
İ. MMS: İrâde -Meclis-i Mahsus
İ. MV: İrade Meclis-i Vükela
İ. MVL: İrâde-Meclis-i Vâlâ
İ. ŞD: İrâde-Şurâ-yı Devlet
İA: İslam Ansiklopedisi
İSAM: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi
MB: Mâbeyn Evrakı
MC_Yz: Taksim Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet Yazmaları
ML MSF.d: Maliye Nezâreti Mesârifat
MV: Meclis-i Vükela Mazbataları
MVL: Meclis-i Vâlâ Evrakı Zabıt Cerideleri Hülasaları
No./nr: Numara
XIII
OTAM: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi
s: Sayfa
S.D.A.O: Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye
sa: Sayı
ŞD: Şurâ-yı Devlet Evrâkı Tahrirat Kalemi
TTK: Türk Tarih Kurumu
TV: Takvim-i Vekayi
t.y: Tarihsiz/tarihi Yok
Y:A. HUS: Yıldız Sadaret Hususi Evrak
Y.A.RES: Yıldız Sadaret Resmi Evrak
Y. PRK. UM: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilâyetler Tahrirâtı
Y. PRK. ZB: Yıldız Perakende Evrakı Zaptiye Nezâreti Maruzatı
Y.PRK. HR: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzat
Y.PRK.MK: Yıldız Perakende Evrakı -Müfettişlikler ve Komiserlikler
Tahrirâtı
Yay. Haz: Yayına Hazırlayan
1
GİRİŞ
Mehmed Namık Paşa, aslen Konyalı (Konyevî) bir aileye mensuptur. Tam
ismi Mehmed Emin Namık’dır. Bununla birlikte resmi belgelerde adı genellikle
Namık, nadir olarak Mehmed Namık olarak zikredilmişti. Kendisine ait mühürde ise
adı Mehmed Namık olarak kaydedilmiştir.1 Arapça kaynaklarda ismi Muhammed
olarak zikredilmiştir.2 Mehmed Namık, 1804 yılında İstanbul’da doğmuştur.
Dedesinin adı Hasan, Babası Hacegân-ı Divan-ı Hümayun’dan Halil Ramiz Efendi,
annesi Rifat Hanım’dır.3
Mehmed Namık, on dört yaşında itibaren Divan-ı Hümayun Kalemi’ne
mülazım olarak devam etmeye başlamıştır. Bu esnada dinî ilimlerin yanı sıra Arapça,
Farsça ve Fransızca tahsil etmiştir.4 1821 Rum İsyanı sürecinde yeni oluşturulan
Tercüme Odası‘nın en başarılı mensupları içinde yer almıştır. Bu kurumda tercüman
Bulgarzade Yahya Efendi ve diğer hocalardan aldığı derslerle Fransızcasını
ilerletmişti. Mehmed Namık Efendi kısa sürede diplomaside kendini göstermiştir.
Nitekim 1826’da Akkirman’da Osmanlı–Rus temsilcileri arasında yapılan
görüşmelerde Fransızca tercümanı sıfatıyla görev almıştır.5
1 Mehmed Namık mühürlü belge için bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Hariciye
(İ.HR), no. 83/4040.
2 Abbas Azzawi, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), c. 7, The Trading and Printing
Company Ltd., Baghdad 1935-1956, s. 89.
3 Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. 32,
(2006), s. 379.
4 BOA, Dahiliye Nezareti Sicil-i Ahval Defterleri (DH.SAİD), no. 2-115; Ahmed Cevdet, Tarih-i
Cevdet, Dersaadet 1312, Matbaa-i Amire, c. 12, s. 191.
5 BOA, DH.SAİD, no. 2-115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
2
Mehmed Namık Efendi, Yeniçeri Ocağı kaldırıp yerine Asakir-i Mansure
teşkilatının kuruluşu esnasında6 askerin talim ve terbiyesi için gerekli
talimatnamelerin Fransızca’dan tercümesinde görev almıştır. Buradaki gayreti onun
kalemiyeden askeriyeye geçişini sağlamıştır. Serasker Hüsrev Mehmed Paşa’nın
talebiyle Daire-i Askeriye’ye naklolunmuş7; 1827’de Alay Eminliği ile taltif
edilmiştir.8 Namık Efendi, 1828’de Fesli Alay’ın kaymakamlığına tayin edilmiştir.
9
Namık Efendi’ye 1829 Edirne Antlaşması’nın imzalanması sonrası10
tekrar
diplomasi görevi verilmiştir. Rus askerinin tertibat ve nizamatını öğrenmek
vazifesiyle St. Petersburg Sefiri Halil Rifad Paşa’nın maiyetine Ateşemiliter olarak
gönderilmiştir.11
Bu görev ardından yeni teşekkül eden Üçüncü Hassa Alayı
Miralaylığı’na tayin edilmiştir (1829).12
Namık Paşa’nın dil bilmesi ve dirayetli kişiliği dikkate alınarak, 1830’da Rus
elçisi Bouteniev’i karşılamak ve ona mihmandarlık etmek üzere Silistire’ye
gönderilmesi uygun bulunmuştur. Bu arada Namık Paşa’nın diplomaside olduğu gibi
askeriyede de yükselişi sürmüştü. Nitekim 1832’de İkinci Hassa Alayı Mirlivalığı’na
6 Abdülkadir Özcan, “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, c. 3, (İstanbul 1991), s. 457-458;
Gültekin Yıldız, Neferin Adı Yok, Kitapevi Yay., İstanbul 2009.
7 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
8 BOA, DH.SAİD, no. 2-115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191, Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, s.
379.
9 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
10 Şerafettin Turan, “Edirne Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. X,
(İstanbul 1994), s.442-443.
11 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
12 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191-192.
3
tayin edildi ve Piyade Üçüncü Hassa Alayı gibi Dördüncü Hassa Alayı oluşturma
görevi de kendisine verildi.13
Mehmed Namık Paşa Osmanlı Devleti’ni uzun süre meşgul eden Mısır Valisi
Mehmed Ali Paşa isyanı sırasında çok kritik görevler üstlenmiştir. Aşağıda ilgili
bölümde ayrıntılı ele alacağımız üzere Babaili, Mehmed Ali’ye karşı İngiltere’nin
yardımını sağlamak amacıyla Londra’ya lisan bilir bir elçi tayinine karar vermişti.
Bu maksatla Kaymakam Paşa nezdinde Şeyhülislam ve Seraskerin katılımı ile
yapılan toplantıda Londra‘ya hem lisan bilen hem de söz anlar dirayetli bir kimse
olarak Namık Paşa’nın gönderilmesi uygun bulundu. Bu karar Sultan II. Mahmud
tarafından da onaylandı. Namık Paşa’nın Londra’da yürüteceği faaliyetler hakkında
kendisine bir talimatname verildi.14
Namık Paşa bu diplomatik seyahatinde Viyana’dan ve Paris’te temaslarda
bulunmuştu. Kendisi Viyana’da bulunduğu sırada dönemin en önemli devlet
adamlarından olan Prens Metternich ile görüştü. Oradan Londra’ya geçti. Burada üst
düzey temaslarda bulunarak Osmanlı’nın tezlerini anlattı; İngiltere’nin desteğini
sağlamaya çalıştı.15
Namık Paşa İstanbul’a dönmeden önce Paris’e uğramış ve orada kaldığı
sürede Fransa Kralı ve önde gelen ricali ile birçok defalar Mısır Meselesi hakkında
görüşmüşler yapmıştır. Bundan sonra Fransız Başvekili ile Dışişleri Bakanı’ndan
aldığı mektuplarla yola çıkan paşa Frankfurt ve Berlin yoluyla Petersburg’a hareket
etmiştir. Görevi biten ve İstanbul’a gelen Namık Paşa, temaslarını bizzat Sultan II.
Mahmud’a anlatmıştır.
Namık Paşa, Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi Paşa ile birlikte 1834’te
açılan Harbiye Mektebi’nin tanzim ve idaresinde görev almıştır. Burada başarı
13
Şehabeddin Akalın , “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, sa. IV/7, (İstanbul 1953), s.128;
Abdullah Saydam, Aynı Madde, s. 379.
14 Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları (MC_Yz), K. 35 vr. 2b-3a.
15 BOA, Hattı Hümayun (HAT), no. 1265/48980-E.
4
gösterince 1836’da Tahir Paşa ile birlikte Trablusgarb’a giderek vilayetteki isyan ve
kargaşaya son vermek için düzenlenen askeri harekâta katılmıştır. Ardından vezir
rütbesiyle Arabistan Ordusu Müşirliği’ne gönderilmiştir. Sonra Irak ve Hicaz
Müşirliği, peşinden de Bağdat Valiliği uhdesine verilmiştir. Arabistan Müşirliği
esnasında buralarda düzenli askerî teşkilatın kurulması ile Kudüs ve Lübnan’daki
isyanların bastırılmasında ve devlet otortesinin sağlanmasında önemli hizmetleri
görülmüştür.16
Mehmed Namık Paşa, 9 Mayıs 1853 Ticaret Nazırlığı’na getirilmiştir. Bu
esnada 1853-1856 Kırım Savaşı’nın ağır masrafları nedeniyle hazinede sıkıntı
yaşanınca dış borç bulabilmek maksadıyla Paris ve Londra’ya gönderilmiştir. 17
Bu
görevi ardından Namık Paşa Hüdavendigar ve Kastamonu valiliklerinde
bulunmuştur. Paşa bu valilikler ardından tekrar Arabistan bölgesine yollanmıştır.
Nitekim Mekke-i Mukerreme Şeyhülharemeynliği ve Aktar-ı Yemaniyye Nezareti
birlikte olduğu halde Habeş ve Cidde Valiliği’ne görevlendirilmiştir. Namık Paşa
merkezde bir süre Dar-ı Şura-yı Askeriye riyaseti görevini sürdürdükten sonra
Bağdat Valiliği’ne tayin edilmiştir. Paşa’nın görevi alanına Basra ve Musul da ilhak
edilmiştir.18
Mehmed Namık Paşa Bağdat Valiliği’nden sonra; 1868 yılında Karadeniz ve
Akdeniz Boğazları Muhafızlıkları’yla ve Tophane Müşirliği beraber olarak
Seraskerlik makamına getirilmiştir. 1871’de Şura-yı Devlet Reisi olan Namık Paşa,
1872’de Bahriye Nazırı olarak atanmıştır.19
16
Şehabeddin Akalın, Ayni Makale, s. 136-139.
17 Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı
Makale, s. 143; Candan Badem,“Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç Arayışı (1853-
1854)”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 68-69.
18 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa.
II/7, (1942), s. 225.
19 Ahmed Cevdet (Paşa), Aynı Eser, s. 193-194.
5
Devlette kritik zamanlarda önemli görevler üstlenen Namık Paşa 1876’da
Kanun-ı Esasi’nin ilanı ardından Meclis-i Vükela’ya memur edilmiştir. 1877 yılında
Hazine-i Hassa Nazırlığı’na tayin edildiğinde aynı zamanda Sultan II.
Abdülhamid’in emriyle 93 Harbi sonucunda Rusya ile yapılacak mütareke ve sulh
müzakereleri için Server Paşa ile beraber ikinci murahhas olarak Rumeli’de Kızanlık
Kasabası’na gönderilmiştir.20
Beş Padişah döneminde uzun süre devlet kademelerinde güvenilir kişiliği ve
bilgi birikimi ön plana çıkarılarak görevler verilen Mehmed Namık Paşa’ya
vezaretteki kıdeminden dolayı Şeyhü’l-Vüzerâ unvanı layık görülmüştür. Avrupa
gazetelerinde yer alan bilgilere göre Namık Paşa 1.77 cm boyunda, nazik ve akıllı bir
devlet adamıydı. Paşa başına püsküllü kırmızı fes takıyordu.21
Paşa hayatının son beş senesini istirahatle geçirmiştir. Nihayet 14 Eylül 1892
Salı günü Kabataş’taki konağında vefat etmiştir. Konağının bulunduğu
Gümüşsuyu’nda sokak günümüzde Namık Paşa Yokuşu olarak anılmaktadır.
Cenazesi konağından kaldırılarak büyük bir merasimle Kabataş İskelesi’ne getirilmiş
ve orada Şirket-i Hayriye’nin 15 numaralı istimbotuyla Üsküdar’a nakledildikten
sonra namazı Valide Cami’nde kılınmıştır. Namık Paşa Karacaahmet kabristanına
defnedilmiştir. Paşa’nın cenaze masrafları Sultan II. Abdülhamid tarafından
karşılanmıştır.22
Mehmed Namık Paşa dört defa evlenmiştir. Hanımlarının isimleri Hoşnihan,
Mahinur, Melek ve Gülfidan’dır. Paşa, boşandığı Gülkfidan Hanım hariç diğer üç
hanımından toplam on bir evlat sahibi olmuştur. Çocuklarının isimleri ise Halil,
Cemil, İbrahim, Ali, Ahmet Şakir ve Übeydullah, Nesime, İffet, Besime, Sıdıka ve
20
Şehabettin Akalın, Aynı Makale, s. 145.
21 Cambridge Chronicle and Journal, Friday, 10 October 1834.
22 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 194.
6
Hatice Huriye’dir.23
Bu on bir evladından beşi Paşa’nın sağlığında vefat etmiştir.24
Bugün torunları Türkiye, Mısır, Ürdün, ABD, İngiltere, Fransa ve Hindistan'da
yaşamaktadır.
23
Ahmet Nuri Sinaplı, Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa, Yenilik Basımevi, İstanbul
1987, s. 7-8. Namık Paşa’nın çocuklarından Sıdıka ve Hatice’ye devlet şefkat nişanı verilmiştir:
BOA, İ.DH, no. 1066/83634.
24 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 268.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK GÖREV ve
FAALİYETLERİ
A- MISIR MESELESİ ve MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İLK
DİPLOMATİK FAALİYETLERİ
1- Mısır Meselesinin Ortaya Çıkışı
Osmanlı Devleti XIX. Yüzyıla girerken bir taraftan reform çabaları sürerken,
bir taraftan da çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Bu sorunların çözümünde
askerî tedbirler yanında diplomasi de etkin olarak kullanılmaya çalışılıyordu. Sultan
III. Selim (1789-1807)’in Nizam-ı Cedid reform programı çerçevesinde Avrupa’da
daimî elçilikler açılmış diplomasi etkin kullanılmaya çalışılmıştır.25
Diplomasideki
bu değişimin 1821 Rum İsyanı sürecinde daha da hızlanmıştır. Nitekim Mehmed
Namık Efendi başta olmak üzere yeni kuşak hariciye mensupları ön plana çıkmıştır.
Ancak Rum İsyanı gailesi daha atlatılamadan bu sefer Osmanlıyı 1831-1841 yılları
arasında on sene meşgul eden uluslararası sorunlardan biri olan Mısır Meselesi patlak
vermiştir. Dönemin önde gelen diplomatlarından Mehmed Namık Paşa çok önemli
misyonlar üstlenecektir. Paşa’nın bu alandaki başarıları devletin dikkatinden
kaçmamıştır.
25
Geniş bilgi için bkz. Ercüment Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve
İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri, 1793-1821, Ankara 1968; Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve
Sefaretnameleri, TTK Yay., Ankara 2008.
8
Osmanlı’nın önemli eyaletlerinden olan Mısır, 1798’de Fransa tarafından
işgal edildi. Napolyon Bonapart, Fransa’yı bir sömürge imparatorluğu haline
getirme arzusundaydı. Bu amaçla Akdeniz’deki Fransız etkisinin artırması ve
İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgelerine giden yolunu kesmesi amacıyla Mısır’ı
işgal etti.26
İşgal sonrasında Osmanlı Devleti Fransızları Mısır’dan çıkarmak için
İngiltere ve Rusya ile ittifak yaptı ve asker sevkine başladı.27
Bu esnada Kavala’dan
gönderilen küçük askeri birlik içersinde bulunan Mehmed Ali (Paşa)28
1801’de
Mısır’a ulaşmıştı. Mehmed Ali, Fransızlara karşı yürütülen mücadelede gösterdiği
başarılar üzerine kısa süre içinde terfi etti ve akabinde bölgede bulunan Arnavut
birliklerinin ikinci kumandanı olarak tayin edildi.29
Fransızların Mısır’dan
çıkarılmasından sonra bölgede hâkim olmak isteyen gruplar arasındaki iktidar
mücadelesine Mehmed Ali de katılmış ve kısa sürede önemli başarılar elde etmişti.
Mısır’ın son valileri olan Hüsrev Mehmed, Tahir, Ali ve Hurşit paşaları çevirdiği
26
Enver Ziya Karal, Fransa, Mısır ve Osmanlı İmparatorlugu, TTK, İstanbul 1938; Ahmet Fuat
Mütevelli, “Bazı Osmanlı Belgeleri Işığı Altında Mısır’a Yapılan Fransız Saldırısına Karsı Osmanlı
Devleti’nin Tutumu”, 5. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1989, s.459-464; Enver Ziya
Karal, Selim III’ün Hatt-ı Humayunları, Türk Tarih Kurumu (TTK), Ankara 1999; İsmail Soysal,
Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789–1802), TTK, Ankara 1999.
27 Osmanlı ile İngitere ve Rusya arasında yapılan ittifaklar için bkz. Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır
ve Osmanlı İmparatorluğu: 1797-1802, İÜEF Yayınları, İstanbul 1939, s. 1-230.
28 Mehmed Ali, 1769 yılında Kavala'da doğmuştur. Bazı eserlerde Arnavut asıllı olduğu yazılmışsa da
oğlu İbrahim Paşa’nın ifadesine göre Mehmed Ali Paşa yüzlerce yıl önce Konya’dan Kavala’ya gidip
yerleşmiş bir Türk ailesine mensuptur: Sinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, İslam Ansiklopedisi
(İA), VII, Ankara, 1945, s.566; Fahir Armaoglu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara
2003, s. 194; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V, TTK, Ankara 1995, s.125.
29 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi (DİA), c. XXV, İstanbul 2002, s. 62.
9
entrikalarla bertaraf ettikten sonra Mısır’da, hemen hemen müstakil bir idare kurmayı
başardı.30
Mehmed Ali Paşa 1805 yılında senelik vergi vermek, Hicaz’ı Vahhabilerden
kurtarmak şartıyla Mısır Valiliği’ne atandı31
ve Mısır’da yeni bir döneme girilmiş
oldu.32
Mehmed Ali Paşa Mısır’da uzun vadeli idari ve iktisadi reformlara girişti. Bu
çerçevede merkezi bir ekonomik sistem uygulayarak arazi üzerinde kontrol
oluşturdu. Vakıf arazilerini vergiye tabi tutarak kendisi için bir tehlike olarak
gördüğü ulemanın gücünü kırma yoluna gitti. Diğer taraftan Memlük beyleriyle
mücadeleye devam ederek, 1808-1810 yılları arasında bunları etkisiz hale getirdi.33
Bu arada Bâbıâli’nin ısrarlı talepleri üzerine Arabistan’da Vahhabilere yönelik bir
askeri harekât gerçekleştirerek, 1818 yılı sonuna kadar devam eden bu mücadeleyi
başarılı bir şekilde tamamladı. Bu son gelişme kendisine İslam âlemi nazarında
pirestij kazandırdığı gibi Kızıldeniz’e yönelik ticarî bir açılıma girmesini sağladı.34
Osmanlı Devleti Mart 1821’de başlayan Yunan isyanı’nın bastırılmasında
Mehmed Ali Paşa’dan yardım istedi.35
Mehmed Ali Paşa ileri sürdüğü birtakım
30
Sinasi Altundağ, “Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Suriye’ye Tecavüzünden Evvel
Suriye İşlerine Müdahale Ettiğini Gösteren Bir Takrir”, Tarih Vesikaları, c. I/1(16), (Ağustos 1955),
s.16–18.
31 Sinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, s. 567; Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı
Mısır Meselesi 1831-1841, TTK, Ankara 1988, s. 25; Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian
Question (1831-1841), Eren Yayınları, İstanbul 1998, s. 35-36.
32 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, s. 42-43; Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı
İmparatorluğu: 1797-1802, s.101.
33 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa”, s. 63.
34 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, Aynı Madde, s. 63; İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun
Yüzyılı, İstanbul 2006, s. 53; Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara
2003, s. 197.
35 Osmanlı Devleti, Rum isyanını bastırmak için gerek karada ve gerekse denizde aldığı onca tedbir ve
yaptığı masrafa rağmen arzu ettiği başarıyı elde edememiştir. Durum gittikçe kötüleşiyor ve Avrupa
devletlerinin müdahaleleri artıyordu. Biran önce başarının sağlanması için Mısır Valisi Mehmed Ali
10
taleplerinin yerine getirilmesi karşılığında yardımda bulunabileceğini ifade etti. Bu
isteklerin arasında oğlu İbrahim Paşa’nın Mora Valisi olarak atanması dikkati
çekmektedir. Mehmed Ali Paşa’nın, Yunan İsyanı’nın bastırılmasında güçlük çeken
Osmanlı Devleti’ne yardım etmek için ileri sürdüğü talepler aslında kendisinin nüfuz
sahasını genişletmek ve Doğu Akdeniz ticaretini kontrol ederek uzun vadede
gerçekleştirmek istediği müstakil bir devlet emelinin maddi altyapısına dayanak
sağlamak amacına matuftu.36
Yunan isyanı devam ederken Osmanlı Devleti 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı
lağvetti. 1827’de donanması İngiliz, Fransız ve Rus ortak donanması tarafından
Navarin Limanı’nda yakıldı. 37
Müteakiben 1828’de Osmanlı-Rus Savaşı patlak
verdi. Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa arasındaki güvensizlik,
esasında Mehmed Ali’nin Avrupalı güçlerin baskısı karşısında bağlı bulunduğu
devletinden izin almayarak askerlerini Agustos 1828’de Mora’dan çekmesiyle daha
da derinleşti.38
Osmanlı Devleti bu dönemde askeri, siyasi ve mali açılardan çok zor günler
geçirmekteydi. Bu durumdan yararlanmak isteyen Mehmed Ali Paşa bölgesinde
otoritesini artırmaya çalıştı. Bu amaçla Suriye’ye müdahalelerini artırdı.39
Paşa’dan isyanın bastırılması için yardımı talep edilmiştir. Böylece Rum İsyanı’nın kısa sürede uluslar
arası bir hususiyet kazanmasında Mehmed Ali Paşa’nın bölgeye güçlü bir şekilde müdahalesinin
önemli katkısı olmuştur: Ali Fuat Örenç, Balkanlarda İlk Dram: Unuttuğumuz Mora Türkleri ve
Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan, BKY Yay., İstanbul 2009, s. 65.
36 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 43.
37 Atatürk Kitaplığı, Muaalim Cevdet Yazmaları (MC_Yz), K. 35, s. 22-25.
38 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 47-49.
39 Mehmed Ali’nin Mısır’da başladığı ıslahat, yaptığı daimi harpler, çok büyük miktarda para sarfına
neden oluyordu. Ayrıca Mısırlı çiftçilerin ağır vergilerden şikayetleri; Bâbıâli ile Akka Valisi
Abdullah Paşa arasında ihtilaf sırasında Abdullah Paşa’ya vermiş olduğu 11.000 kese burcun
ödenmemesi; Abdullah Paşa’nın Mısır’a gönderilen ipek böceği tohumunun Mısır’a gönderilmesini
durdurması; Abdullah Paşa’nın Mısır ihracatının Sina Yarımadası’nın üzerinden yapılmasını teşvik
etmesi gibi çeşitli sebeplerden ötürü Mehmed Ali Paşa Suriye’yi ilhak etmek istemekteydi: Şinasi
11
Avrupada’da da durum karışıktı. Fransa’da Temmuz 1830 İsyanı patlamıştı. Mehmed
Ali Paşa Osmanlı’nın ve Avrupa’nın bu karışık durumundan yararlanarak Mora’ya
karşılık Suriye’yi istedi. Babıali, Paşa’nın bu isteğini reddetti. Buna karşılık
kendisine Girit Adası tevcih edildi ise de bununla yetinmedi. Mehmed Ali Paşa,
Akka Valisi Abdullah Paşa ile aralarından çıkan bir ihtilaf bahanesiyle büyük bir
orduyla Suriye’yi işgale girişti.40
2- Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’yi İşgali ve Anadolu Üzerine
Yürümesi
Nihayet Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Mısır ordusuyla 1831
senesinde Suriye’ye saldırdı. Mısır askerleri Kudüs, Nablus, Sur, Sidon, Beyrut ve
Trablus şehirlerini ele geçirdi. Babıâli’nin sorunu anlaşma yoluyla çözmek için
gerçekleştirdiği girişimler olumlu netice vermedi. Bunun üzerine Ağa Hüseyin Paşa
kumandasında bir Osmanlı Ordusu bölgeye gönderildi. Diğer taraftan Mehmed Ali
ve İbrahim paşalar çıkarılan bir fermanla âsi ilan edildiler. Taraflar arasında Nisan
1832’de gerçekleşen ilk askeri mücadeleden Mısır birlikleri galip çıktı. Akka Kalesi
altı aylık bir kuşatma neticesinde İbrahim Paşa idaresindeki Mısır kuvvetlerinin eline
geçti. Bundan sonra İbrahim Paşa kendisine karşı gönderilen Halep Valisi Mehmed
Paşa kumandasındaki öncü birlikleri ve akabinde Hüseyin Paşa kumandasındaki
Osmanlı ordusunu 29 Temmuz’da Beylân’da yendi. Mısır askeleri bu başarı ardından
ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan Konya istikametinde ilerlemeye devam etti.
Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali.., s. 36-37; Şinasi Altundağ, “Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın
Suriye..., s. 16.
40 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde
Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. II/12, (Ankara
1943), s. 441-442. Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’ye yönelik emelleri, ele geçirmedeki amacı ve buna
yönelik girişimleri hakkında geniş bilgi için bkz. Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian
Question (1831-1841), s. 51-59.
12
Mısır birlikleri Adana, Urfa ve Maraş taraflarını da elde ederek Anadolu’nun içlerine
ulaşmış oldular.41
Mısır askerleri Konya’da Sadrazam ve Serasker Reşid Mehmed Paşa
kumandasındaki Osmanlı Ordusu ile yaptıkları savaştan galip gelerek Sadarazamı
esir aldılar (21 Aralık 1832). Bu galibiyetten sonra Kütahya’ya kadar ilerleyen
İbrahim Paşa’nın İstanbul’a kadar yolu açıldı. Bu durumdan tedirgin olan Avrupa
Devletleri müdahaleye başladılar. Sorun bir anda Avrupa meselesi haline geldi.42
Mısır kuvvetlerinin Anadolu’da ilerleyerek İstanbul’u tehdit eder bir hale gelmesi
karşısında Avrupa’nın büyük devletleri öncelikle, fiili bir müdahale yerine siyasî
olarak baskı yapmayı tercih ettiler. Fransa Baron Roussin’i, Avusturya Baron
Stürmer’i, İngiltere Lord Ponsonby’i Rusya ise Muraviyev ve sonra Kont Orlof’u
özel yetkilerle İstanbul’a gönderdi. Bu şekilde Mehmed Ali Paşa üzerine siyasî baskı
da yoğunlaştı.43
Gelişmeler karşısında Osmanlı Devleti Tophane Müşiri Halil Rifad Paşa ve
sonraları Tanzimat sürecinin büyük ismi olacak olan Âmedci Mustafa Reşid Bey
(Paşa)’i44
Mehmed Ali Paşa ile anlaşmak üzere Mısır’a gönderdi. Bu esnada
Mehmed Ali Paşa Osmanlı delegelerinden Mısır’ın bağımsızlığını da içeren çeşitli
taleplerde bulunmuştu. Söz konusu taleplerinin yetkilerini aşması üzerine Mustafa
Reşid Bey (Paşa) durumu görüşmek için tekrar İstanbul’a döndü. Burada kendisine
verilen yeni talimatname ile 29 Mart 1833’te Kütahya’da bulunan İbrahim Paşa’nın
yanına gitti. Yapılan görüşmelerde İbrahim Paşa’nın hiçbir şekilde taviz vermemesi
karşısında, elindeki talimatnamenin dışına çıkan Reşid Bey, Halep ve Şam dışında
Adana’nın da İbrahim Paşa’ya bırakılmasını kabul etmek durumunda kaldı. Sultan II.
Mahmud ilk başta İbrahim Paşa’nın taleplerini onaylamak istememişse de İngiltere
41
Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 53-63
42 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, c. XXI, (İstanbul 2002), s. 331.
43 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali Paşa”, s. 571.
44 Kemal Beydilli, “Mustafa Reşid Paşa”, DİA, c. XXXI, (İstanbul 2006), s. 348.
13
ve Fransa’nın baskıları, Rusların Boğazlara yeni bir filo göndermesi ve diğer siyasî
gelişmeler nedeniyle durumu kabullenmek zorunda kaldı. Bu gelişmeler üzerine
çıkarılan bir fermanla kendilerine gerekli yetki verildi (6 Mayıs).45
Son durumda, özellikle Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Temmuz 1833
tarihinde yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın içeriği ve bu antlaşma uyarınca Rus
askerinin Boğazları geçerek karaya asker çıkarması Mısır Meselesi yanında bir de
Boğazlar sorunun doğmasına neden oldu.46
Mısır Meselesinin ilk döneminde Osmanlı Devleti, Mehmed Ali Paşa’ya karşı
dönemin büyük devletlerinden sağlayacağı siyasî ve askerî desteğe önem verdi.
Babıâli meselenin kendi lehine kesin bir şekilde çözülmesinde ciddi bir etki
yapacağına inandığından birtakım diplomatik girişimler başlattı. Özellikle 1827
Navarin faciasından sonra Fransa’nın Mısır ile yeniden yakınlaşması ve Osmanlı
toprağı olan Cezayir’i 1830’da işgal etmesi karşısında İngiltere politikası ön plana
çıktı. Osmanlı, Mısır ve Cezayir gibi siyasî konularda İngiltere’nin siyasi ve askeri
desteğini sağlamayı uygun buldu. Bu amaçla Namık Paşa’nın Londra’ya
gönderilmesine karar verildi.
3- Mehmed Namık Paşa’nın Diplomatik Görevle Avrupa’ya
Gönderilmesi Kararının Alınışı
a- Mehmed Namık Paşa’nın Geçici Elçi Olarak Londra’ya
Yollanması Kararı
Mısır askerlerinin Anadolu’ya doğru ilerlemesini durdurmak üzere gönderilen
Osmanlı ordularının birbiri arkasına başarısız olmaları karşısında II. Mahmud,
Mehmed Ali Paşa karşısında Avrupa’nın desteğini sağlamak için harekete geçti. Bu
amaçla Ağustos 1832’de doğrudan İngiliz elçisi Stanford Canning ile yaptığı bir
45
Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, s. 332.
46 Kemal Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, c. XVIII, (İstanbul 1999), s. 488-490.
14
görüşmede Osmanlı-İngiliz ittifakının yapılmasını ifade etti. II. Mahmud’un bu
ittifaktan beklentisi Mehmed Ali Paşa’ya karşı kullanılmak üzere İngiltere’nin askerî
yardımda bulunmasıydı. Buna göre İngiliz Donanması Mehmed Ali’nin deniz
gücünün yok edilmesinde kullanılacaktı. Osmanlı Devleti gerekirse yapılacak askerî
operasyonda İngiltere’nin masraflarını da karşılayacaktı. Bahsi geçen görüşmede
Canning böyle bir ittifak için açıkça söz vermekten kaçındı. Ancak bu teklifi
Londra’da İngiliz Hükümeti’nin dikkatine sunacağını ifade etti. II. Mahmud ise
İngiliz Donanması desteğine karşılık birtakım ticarî ayrıcalıklar verilmesini de
gündeme getirdi.47
İbrahim Paşa’nın Beylân’da Osmanlı ordusunu yenerek ilerlemesini devam
ettirdiği sırada Mehmed Ali Paşa doğrudan Kaptanıderya Ahmet Fevzi Paşa’ya
gönderdiği bir mektup aracılığı ile barış için müzakere talebinde bulundu. Mehmed
Ali Paşa’nın teklifinin değerlendirilerek arka planının anlaşılması için, önemli devlet
adamlarının katılımıyla bir Meşveret Meclisi toplandı. Bu mecliste gündeme gelen
konulardan biri de İngiltere’ye donanma yardımı için müracaatta bulunulması
hususuydu. Mecliste hazır bulunan devlet ricali İngiltere’den tedarik olunacak 10-15
savaş gemisinin Fransa’nın Mehmed Ali’ye yapacağı herhangi bir asker veya
donanma yardımını önleyeceği düşüncesindeydiler. Meclisteki hâkim görüşe göre
beş-on gün içinde Londra’ya ulaşacak olan Canning, İngiliz Hükümeti nezdinde
Babıâli’nin istekleri lehinde faaliyetlerde bulunacaktı. Ayrıca Viyana’da bulunan
Osmanlı elçisi Mavroyani Bey de Londra’ya geçerek konu hakkında gerekli
teşebbüslere başlayacaktı. 48
Meşveret Meclis’nin bir diğer önemli gündem madesi bizzat Sultan II.
Mahmud’un istedi üzerine Londra’ya özel yetkiye sahip bir memurun gönderilmesi
47
Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 83.
48 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde
Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. III/12, Ankara
1943, s. 443-444; Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 84-85;
Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c. IV/7, (İstanbul 1953) s. 129.
15
konusu olmuştu. Mecliste bu görev için Mehmed Namık Paşa’nın ismi üzerinde karar
kılındı. Bu tercihte zeki ve yabancı dillere vâkıf olduğu ifade edilen Namık Paşa’nın
askeri sınıfa mensup bulunmasının bir engel olmayıp aksine Avrupa’da askerlerin bu
tür vazifelerde görevlendirildiklerine de vurgu yapıldı.49
b- Namık Paşa’ya Verilen Talimatname
Mısır Meselesinde İngiltere’nin askerî ve siyasî desteğini temin maksadıyla
Londra’ya gönderilmesine karar verilen Namık Paşa’ya İngiltere Kralı’na verilmek
üzere hususî bir mektup hazırlandı.50
Ayrıca yola çıkmadan önce Namık Paşa’ya ifa
edeceği görevin içeriği ve nasıl hareket edeceğini gösteren bir talimatname de
kaleme alındı.51
Esas olarak on maddede özetlenebilecek bu talimatnamenin girişinde Namık
Paşa’nın İngiltere’ye gönderilmesine sebep teşkil eden asıl konu yani İngiltere’den
donanma yardımı sağlanmasına açıklık getirmekteydi. Alınan fetva gereği Mehmed
Ali Paşa isyanının bastırılması için Osmanlı kara ve deniz gücünün takviyesine
çalışıldığı vurgulanıyordu. Ayrıca bir süre önce Yunan İsyanı meselesi için
İstanbul’da İngiliz elçisi Canning ile yapılan gizli görüşmede Mehmed Ali Paşa
49
BOA, HAT, no. 1170/46302; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde
Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s.
443-444.
50 Şinasi Altundağ, Aynı Makale, s. 442
51 BOA, HAT, no. 907/39759; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde
Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”,
Tarih Vesikaları, c. II/12, (1943), s. 445-448’de yer alan talimnamenin BOA, HAT, no. 20339
numaralı belge olduğu ifade edilmiştir. Ancak bizim arşivde ulaşamadığımız bu belge esas itibariyle
talimat müsveddesinin kısa bir suretidir. Nitekim içerik olarak aşağıda inceleyeceğimiz mufassal
Talimatname ile mukayese edildiğinde Cezayir meselesinde İngiltere’nin desteğini elde etmesi gibi
bazı maddelerin söz konusu muhtasar talimatnamede yer almadığı görülmektedir. Bu nedenle biz
HAT, no. 907/39759 numaradaki talimnameyi esas alarak değerlendirdik.
16
isyanın bastırılması amacıyla öncelikle Mısır Valisi’nin donanma gücünün ortadan
kaldırılmasının gerekli olduğunun belirtildiğine dikkat çekilmekteydi. Fakat birtakım
sebeplerden dolayı Osmanlı Donanması’nda yeterince savaş gemisi
bulunmamaktaydı.52
Bu nedenle ilk olarak Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi
için İngiltere’den 15 savaş gemisi tedarikine çalışılacaktı. Bu gemilerin masrafları
Osmanlı Devleti tarafından karşılanacak, buna mukabil iki taraf arasında ticarî
münasebetlerde karşılıklı kolaylık sağlanması için gerekli çalışmalar yürütülecekti.
Talimatnamede Namık Paşa’dan, daha önce İngiliz elçisine söylenen
Mehmed Ali Paşa’nın donanmasında istihdam edilen Ege Adaları Rum denizcilerin
önlenmesi konusunun da teşebbüste bulunması istenmekteydi. Yapılan görüşmelerde
Londra’ya dönen Canning’in iki ülke arasındaki dostluğun gereği olarak bahsi geçen
konularda gerekli teşebbüslerde bulunacağı sözünü verdiği belirtiliyordu. 53
Namık Paşa’dan Londra’da temasları esnasında, bağımsız Yunanistan ile sınır
müzakerelerinde söz konusu olan İzdin nahiyesi ile Galos’un karşısındaki adalar
hususunda müzakerelerde bulunmak maksadıyla daha önce Londra’ya gönderilen
Mavroyani Bey54
ile iş birliği yapması istenmekteydi.
Talimatnamede ayrıca Namık Paşa’ya bir süreden beri İngiltere ve Fransa’nın
siyasî olarak birlikte hareket ettikleri; Fransa’nın ise Mehmed Ali Paşa’ya yöneldiği,
Avrupa’nın önemli iki devleti arasındaki bu uyum nedeniyle İngiltere’nin
Osmanlı’nın istediği gemileri vermeye yanaşmak istemeyebileceği ihtimali de
hatırlatılıyordu. Bizzat Padişah tarafından görevlendirildiği böyle önemli bir
52
Burada Osmanlı Devleti’nin yeterli sayıda gemiye sahip olmamasından bahsederken, söz konusu
yeterisizliği üstü kapalı bir şekilde birtakım sebeplere bağlayarak dolaylı bir dil kullanması, bu
yetersizliğin sebebinin kısa bir süre önce Osmanlı Donanması’nın Navari’nde İngiltere’nin de içinde
bulunduğu bir askeri ittifakla adeta yok edilmesinden kaynaklandığını hatırlatmak icap eder. Konu
hakkında bkz. Ali Fuat Örenç, “1827 Navarin Deniz Savaşı ve Osmanlı Donanması”, Tarih Dergisi,
sa. 46 (2007), İstanbul 2009, s. 34-84.
53 Namık Paşa’ya verilen talimatname: BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
54 Ali Fuat Örenç, Balkanlarda İlk Dram: s. 214-222.
17
misyondan eli boş dönmemesi için İngiliz devlet adamları tarafından verilecek her
türlü olumsuz cevabı irdeleyerek kabul etmemesi ve gerekli olan savaş gemilerini
tedarik etmek için elinden gelen her türlü gayreti göstermesi isteniyordu.
Görüşmelerde şayet İngiliz yetkililer, savaşın huzur ve güvenliği bozduğunu ve
ticarete sekte vurduğunu öne sürerler ise buna karşılık olarak Namık Paşa, Mehmed
Ali Paşa’nın cesaret ettiği isyanı Osmanlı Devleti’nin hukuken bastırmak
mecburiyetinde bulunduğunu ve isyanın bastırılmasındaki esas amacın zaten huzur
ve ticaretin güvenliğinin sağlanması olduğunu, Mısır ve Hicaz’da zulüm altındaki
savunmasız halkın kurtarılmasının gerekliliğini savunacaktı. Dolayısıyla Namık
Paşa’dan, herkesin arzuladığı asayiş ve huzurun temini için Osmanlı Devleti’nin
toprak bütünlüğünün sağlanarak Mısır Meselesine hızlıca son verilmesi için İngiliz
vekillerinin bir ittifak yapılması noktasında destek alması isteniyordu.
Talimatnamenin ikinci maddesinde İngiltere’nin gemi vermeye razı olması
durumunda nasıl davranılacağına yer verilmiştir. Buna göre destek sağlanırsa Paşa
asıl vazifesini yerine getirmiş olacaktı. Namık Paşa’ya alınacak gemilerin masrafları
konusunda nasıl hareket etmesi gerektiği de açıklanmıştı. Canning ile İstanbul’da
yapılan görüşmede gemi sayısı olarak 15 rakamı zikredilmekle beraber Namık
Paşa’nın gemi sayısını netleştirmesi isteniyordu. Bu sayı belirlerken yine de ortaya
çıkacak masrafın miktarını göz önünde bulundurulması hatırlatılmıştır. İngiliz
Donanması’ndaki gemilerin maliyetlerinin yüksekliği dikkate alınarak, gemi
sayısının fazla olması durumunda çıkacak maliyeti dikkate alması da istenmiştir. Bu
nedenle masraflar konusunda açıktan bir pazarlıkta bulunmasının Osmanlı’nın şânına
yakışmayacağı vurgulanarak, gemi sayısı ve masraf konusunda dirayetli davranarak,
önce şahsi bir değerlendirmede bulması tavsiye edilmiştir. Masrafın yüksek olması
nedeniyle gemi sayısının azaltılması veya masraflar mutedil göründüğünde gemi
sayısının fazla olmasına çalışması gibi bir yola sapmamaması istenmiştir. Zaten
Osmanlı Donanması’nın mevcut sayısı ve gücü yeterliydi. Burada asıl amaç, elde
edilecek birkaç gemi vasıtasıyla İngiltere ile ittifak yapılmasıydı. Böylece İngiltere
18
ile ittifak şayiası yayılacağından Mehmed Ali Paşa’nın Avrupa’da gerçekleştirmeyi
öngördüğü hileler boşa çıkarılmış olacaktı.55
Talimatnamenin bir sonraki maddesinde İngiltere’nin vermeyi kabul edeceği
gemilerin masraflarıyla ilgili istenmesi muhtemel paranın tahmini miktarı hakkında
bir değerlendirme yapılmıştır. Buna göre örneğin 15 gemi alınması durumunda
masraf 20 milyon kuruş olarak tahmin edilmiştir. Bu sayının 8 olması durumunda ise
masrafın 10 ile 12,5 milyon kuruş arasında olacağı tahmin ediliyordu. Osmanlı
Devleti’nin bir süre önce Rusya’ya karşı kaybettiği 1828-1829 Savaşı nedeniyle
ödemek zorunda bulunduğu savaş tazminatı ve Mısır Meselesinin getirdiği diğer
masraflar, maliyenin böyle yüksek miktarda masrafı nakden karşılamasının zor
olacağı vurgulanmaktaydı. Bu sebeple İngiltere ittifaka girerse, Mısır Meselesi
halledildikten sonra Mısır’dan elde edilen gelirlerin İngiltere’ye bırakılması yoluyla
bir finansman sağlanması öneriliyordu. Bu şekilde bir anlaşma sağlanması
durumunda Namık Paşa’ya merkeze sormadan derhal gemileri Osmanlı
Donanması’na dâhil etmek üzere harekete geçmesi; masrafların bahsedildiği gibi
ödenmesine dair gerekli senetleri düzenlemesi ve bu senetleri karşılıklı değişim
yetkisi veriliyordu.
Talimatnameye göre yukarıda zikredilen rakamlar Mısır Meselesinin kesin
olarak çözülmesine kadar Osmanlı maliyesinin tedarik edilecek gemiler için
karşılamak durumunda kalacağı en üst miktardı. Diğer taraftan eğer mesele kısa süre
içinde hallolur ise masraf bu boyutlara çıkmayacaktı. Zira bu durumda İngilizlerin
gemi ücreti ve donanım parası gibi şeyler talep etmeyecekleri, sadece yeme-içme,
maaş ve mahiye gibi masrafları isteyeceklerine dair bir beklenti söz konusuydu. Bu
nedenle, gemilerin ve gemicilerin istihdam edilecekleri süre belli olmadığından
Namık Paşa’dan işin başında bir geminin aylık masrafı üzerinden anlaşma yapması
gerektiği bildirilmekteydi. 56
55
BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
56 BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
19
Talimatnamenin diğer maddesinde İngilizlerin masrafların Mısır gelirlerinden
karşılanmasını kabul etmeme ihtimaline karşı farklı bir seçenekten bahsedilmekteydi.
Şöyle ki eğer İngiltere üç-beş geminin bu iş için yeterli olacağını söyler ve masraf
olarak 10-12 milyon kuruş gibi bir para talep ederse bu durumda, İngiltereli
sarraflara Namık Paşa tarafından bir senet verilmesi ve bu şekilde finansmanın
sarrafların taahhüdüyle temin edilmesi öneriliyordu. Bu taahhüdün gereği olarak
Avrupa’da cari olduğu üzere sarraflara % 5 hesabıyla faiz verilmek gibi bir teklif
olması durumunda kabul etmesi isteniyordu.
Talimatnamenin beşinci maddesine göre eğer İngiltere’nin vereceği
gemilerden birisi savaş sırasında zarar görecek olursa tazminine dairdi. Ayrıca
savaşta ölecek asker ve subayların ailelerine ve çocuklarına da tazminat ödenmesi
şeklinde bir teklifte bulunulması muhtemel olduğundan bu tür konularda anlaşmak
üzere Namık Paşa’ya yetki veriliyordu. Eğer İngilizler ele geçirecekleri Mısır
gemilerini ganimet olarak almak isterlerse bu tazminat mukabili olarak
gösterilecekti. Eğer bu gemileri Osmanlı Devleti’ne teslim etmeye razı olurlarsa
tazminat konusu ayrıca ele alınacaktı.57
İngiltere ile bir ittifak sağlanmasının Osmanlı Devleti için oldukça önemli
olduğunun altı çizilerek Namık Paşa’nın Londra’ya ulaştığında, iyi derecede yabancı
dil bildiğisi sayesinde tercümana ihtiyaç duymaksızın öncelikle Canning ile
görüşerek gemi tedariki konusundaki görevini yerine getirmek noktasında izleyeceği
stratejiyi müzakere etmesi emrediliyordu. Eğer Canning o sırada Londra’da
bulunmazsa Namık Paşa görevi hakkında İngiltere parlamenterlerini
bilgilendirecekti. Ayrıca beraberinde götüreceği II. Mahmud’un İngiliz Kralına
yazdığı mektubu krala takdim edecekti.
Namık Paşa’dan ayrıca Londra’da Mavroyani ile görüşüp, birlikte hareket
ederek ortak bir lisan kullanmaları istenmekteydi. Paşa’dan Londra gazetelerinde
aleyhine yazdıracağı yazılarla Mehmed Ali Paşa’ya karşı bir kamuoyu oluşturması,
57
BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
20
yine bunun bir parçası olarak Osmanlı Devleti lehine haberler yaptırması isteniyordu.
Parlamento’da da Osmanlı lehine söylemlerde bulunmaları için bazı kimselere
gizlice hediyeler takdime etme yetkisi verilen Namık Paşa, bütün bunlar için İngiliz
tüccarlardan Black (Bulak) aracılığı ile kendisine havale olunacak paradan harcama
yapabilecekti.
Eğer İngiltere, Fransa’ya karşı olan kaygıları nedeniyle Osmanlı Devleti’ne
gemi vermeyi kesinlikle reddederse Namık Paşa hiçbir şekilde eli boş dönmemesi
noktasında uyarılıyordu. Bu durumda öncelikle İngiltere’nin red cevabının diğer
devletler tarafından duyulmadan, gizli kalması sağlanacaktı. Bunun için de görevinin
Osmanlı Donanması’nda istihdam edilmek üzere bazı topçu, subay ve gabyar
(yelkenci) gibi neferatın tedarik edilerek getirilmesine yönelik olduğunu duyuracaktı.
Söz konusu bahriyelilerin maaşları hususunda ise pazarlık etmeyecekti. Namık Paşa,
bu neferlerin aylıkları kabul olunabilecek seviyenin üzerinde görülür ise sayılarını
azaltmak ve peşin ödeme yapılmak için İngiltere sarraflarından 100.000 kuruş veya
daha fazla borç almak yetkisine sahip olacaktı. Özetle Namık Paşa İngiltere’den
öncelikle gemi ile beraber personel yani topçu, ofiçiyal ve gabyar tedarikini
sağlamaya ısrar ederek, bu uğurda çalışacaktı. Fakat Paşa’dan ilk talepte gemi temini
mümkün olmazsa denizcilerin tedarikine razı olunacağını kimseye söylememesi,
hissettirmemesi isteniyordu.58
Namık Paşa’ya verilen talimatnamede yer alan bir madde oldukça dikkat
çekicidir. Buna göre yeni kurulan Yunanistan’ın sınır müzakerelerinde bu ülke lehine
kısa bir süre önce yapılan son düzenlemeye karşılık İngiltere, Fransa ve Rusya
Osmanlı Devleti’ne bir miktar para ödemeyi kabul etmişti. 59
Bu ödemenin günü
muhtemelen Namık Paşa’nın Londra’da bulunduğu tarihlerde dolacağından
gemilerin masraflarına dair İngiltere ile yapılan müzakerelerde, Yunan hududundan
doğan söz konusu miktarın kendi hissesine düşen kısmını gemi masraflarından
58
BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
59 Yeni kurulan Yunansitan devletinin sınırlarına dair yapılan müzakere ve antlaşmalar ile Rusyaya
verilecek savaş tazminatı hususunda bkz. Ali Fuat Örenç, Ayni Eser, s. 156 vd.
21
düşülmesi şeklinde bir teklif hiçbir surette görüşülmeyecekti. Bunun nedeni olarak da
Yunan sınırı meselesinden elde edilecek paranın Rusya’ya ödenecek savaş
tazminatına karşılık olarak verileceğine dair Rusya ile varılan mutabakattı.60
Talimatnamenin içeriği, üzerinde uzun süre düşünülerek hazırlandığını
göstermektedir. Nitekim dokuzuncu maddede İngiltere’nin gemi vermeyi reddedip
bahriye askeri verme noktasında da zorluk çıkarma ihtimali üzerinde durulmuştur.
Buna göre kendilerini adaletin kaynağı olarak düşünen Avrupalılar kan dökmekten
uzak duruyor görünmeye çalıştıklarından, İngiliz vükelasından bazılarının Mehmed
Ali’nin affedilmesini talep etmesi durumunda nasıl davranılacağı izah edilmektedir.
Yada Mehmed Ali Paşa’ya karşı yapılacak deniz hareketinin affedilemesini
sağlayacak seviyede gerçekleşip, daha ileri gidilmemesi talebinde bulunulmasının da
pazarlık konusu yapılabileceği hatırlatılmıştır. Namık Paşa’dan bu tür sorular
karşısında vereceği cevapta Mehmed Ali Paşa’nın affedilmesinin ancak birtakım
şartlar dahilinde mümkün olabileceğini beyan etmesi isteniyordu. Buna göre bir daha
isyana cesaret etmemesi ve bu yönde bir firsat vermemek için Mehmed Ali’nin bütün
gemilerini Osmanlı Devleti’ne teslim etmesi sağlanmalıydı. Ayrıca diğer Osmanlı
vali ve mutasarrıfları gibi vilayetinin sınırları dışına çıkmayarak etraftaki topraklara
tecavüz etmemeyi taahhüt etmeliydi. Osmanlı Devleti’nin yapacağı bütün idari
düzenlemelerin Mısır’da uygulanmasını kabul etmesi de gerekliydi. Mısır Valisi,
İskenderiye Kalesi ve diğer kalelere Osmanlı tarafından muhafız tayin edilmesini
kabul edecekti. Son olarak Mehmed Ali’nin kendisinden sonra oğlu İbrahim’i Mısır
Valisi tayin ettirmek istemesi kesinlikle kabul edilmeyecekti. Namık Paşa bu şartlar
yerine getirilirse devletin Mehmed Ali hakkındaki olası bir af talebini kabul
etmesinin mümkün olacağı cevabını verebilecekti.
Talimatnamede Mehmed Ali’nin Avrupa’da izlediği siyasete dair Namık
Paşa’ya uyarılarda bulunulmuştur. Şöyle ki fitneci ve desiseci olarak nitelenen
Mehmed Ali Paşa Avrupa’nın her tarafında adamlara sahip bulunuyordu ve özellikle
kendisine yönelik Fransız himayesinin açığa çıkarılmasının Osmanlı Devleti’nin
60
BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
22
İngiltere ile bir ittifaka girişmesiyle mümkün olacağını bildiğinden muhtemelen
İngiltere’ye karşı başka bir politika takip edecekti. Londra bu tür diplomasi ve
politikanın merkezi olduğundan, Namık Paşa’dan sürekli olarak siyaseti takip etmesi,
gelişmelere dikkat kesilmesi ve Mehmed Ali’nin Osmanlı-İngiliz ittifakı aleyhinde
gerçekleştireceği her teşebbüsü önlemesi de isteniyordu.61
Namık Paşa’ya verilen talimatın son maddesi esas itibariyle Osmanlı
Devleti’nin aynı dönemde meşgul olduğu Cezayir meselesi hakkındadır. Buna göre
İngiltere, Cezayir’i işgal etmiş olan Fransızların burada kalmasını istemedikleri
düşüncesinden hareketle Mısır Meselesinin kısa bir zamanda çözüme kavuşturulması
ve dolayısıyla İngilter ile Osmanlı Devleti’nin bir askeri ittifak yapmalarına gerek
kalmaması durumunda, bu kadar yol giden Namık Paşa’dan Fransızların Cezayir’den
çıkarılması hakkında İngiliz vekilleriyle müzakerelerde bulunması isteniyordu.
Aslında İngiliz devlet adamlarının bu konuyu gündeme getireceklerine dair bir
beklenti söz konusuydu. Bundan dolayı her halükarda Namık Paşa’ya Londra’ya
hareket etmesinden önce konu hakkında bilgi sahibi olması için daha önce Fransa
tarafından Osmanlı Devleti’ne Cezayir meselesine dair verilen resmî yazı ve
Osmanlı’nın bunlara karşı cevaplarının birer suretleri hazırlanmıştı. Namık Paşa’dan
beklenen, Londra’da Cezayir meselesini İngiliz devlet adamları nezdinde gündeme
getirmesi ve yapacağı görüşmeler sonucunda daha kapsamlı bir talimata ihtiyaç
duyacak olması halinde bunu Babıali’den talep etmesiydi. Ayrıca bahsi geçen
talimatnamenin bazı maddeleri değiştirilmiş bir suretinin İstanbul’da bulunan
İngiltere’nin önceki sefiri Gordon’a verildiği bilgisi Namık Paşa ile paylaşılmıştı.
Paşa, Londra’da İngiliz devlet adamlarıyla görüşmesi sırasında elindeki Fransa
tarafından verilen resmi takriri bu şahıslara sunacaktı. Takrirler arasındaki
uyumsuzluk gündeme getirilirse; bunun sebebinin olayın geçtiği tarihte Osmanlı
Devleti ile İngiltere arasındaki ilişkilerdeki itimat ve gizlilikten dolayı takrir
hakkında bir çeşit bilgilendirme olması amacıyla hazırlanmış metnin dönemin İngiliz
61
BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
23
sefirine verilmesinden ibaret olduğu, ancak kendisindeki belgenin asıl ve tam metin
olduğunu söylemesi emredilmişti.62
Görüldüğü gibi Namık Paşa’nın özel görevle Londra’ya bu ilk gidişinde
gündeme getireceği konular sadece Mısır Meselesinden ibaret olmayıp bu esnada
Osmanlı Devleti’nin uğraşmak zorunda olduğu Fransız işgali altındaki Cezayir’in
kurtarılması ve yeni kurulan Yunanistan’ın sınırlarının tespiti noktasında devam eden
birtakım meseleleri de içine almaktaydı.63
Mısır Meselesi dışındaki konular hakkında
Namık Paşa’nın Londra’daki faaliyetleri üzerinde aşağıda durulacaktır.
Talimatname hazırlanırken Namık Paşa’nın Babıâlî’ye çağrılarak içeriği
hakkında görüşüldügü anlaşılmaktadır. Bu görüşmede özellikle Mehmed Ali
Paşa’nın affedilmesi konusunda kendisine verilecek talimatnamede belirtilenlerin
esasında, benzer taleplerde bulunma ihtimallerine karşı Frenklerin susturulmasına
yönelik olduğu söylenmiştir. Osmanlı Hükümeti Mehmed Ali’nin affı için
talimatnamede önşart olarak ileri sürülen maddeleri hayatından ümit kesmediği
sürece kabul etmeyeceğini biliyordu. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin affedilebilmesi
için bağlı olduğu Padişaha müracaat etmesi gerektiği ve yapacağı görüşmelerde diğer
bir devletin bu yöndeki tavassutunu hiçbir şekilde kabul etmemesi hakkında
uyarılmıştır. Bu bakımdan eğer İngiliz vekilleri aynı şekilde bir talepte bulunacak
olursa, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den talebinin sadece deniz muharebesinde
yardım etmesi olduğu, bunun dışında Mehmed Ali’nin affedilmesinin devletin kendi
bileceği bir husus olduğu söylenecekti.64
Bu görüşme ardından Namık Paşa, beraberinde Âmedci Efendi bulunduğu
halde Serasker Paşa’ya gönderilmiştir. Burada gemi masrafı konusunda Serasker
Paşa ile değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu görüşmede İngiltere’nin Osmanlı
Devleti ile Mehmed Ali’ye karşı bir askerî ittifakta bulunmayı bilhassa bazı ticarî
62
Namık Paşa’ya verilen talimatname: BOA, HAT, no. 907/39759; HAT, no. 362/20106.
63 Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c. IV/7, (İstanbul 1953), s. 132-133.
64 BOA, HAT, no. 362/20106.
24
kolaylıklar sağlanmasından elde edeceği menfaatlere karşılık kabul edeceği
konuşulmuştur. Bir de zaten sürekli seferde olan İngiliz Donanması’ndan birtakım
gemileri Osmanlı’ya vererek bu süre zarfında söz konusu gemilerin yol açtığı büyük
masraflardan kurtulmak adına teklifleri kabul edeceği gündeme gelerek, bütün
bunların yanında bir de gemiler için çok fazla masraf talep etmelerinin mantıklı
olmayacağı ifade edilmiştir. Aşırı para talep etmeleri uzak ihtimal olmakla beraber
İngilizlerin deniz seferleri fazlaca gösterişli olduğundan oldukça masraflı ve Londra
pahalı bir şehir bulunduğundan yine de ortaya çıkacak masrafın gayet ağır
olabileceği düşünülmüştü. Ancak yine talimatnamede açıklandığı tarzda bu ittifakın
Mehmed Ali tehlikesinin tam manasıyla ortadan kaldırılması bakımından Osmanlı
için çok önemli ve gerekli olduğuna vurgu yapılarak, ne talep edilirse rıza
gösterilmesi gerektiği Namık Paşa’ya söylenmiştir. Öte yandan kaza geçirecek
gemicilerin ailelerine ödenecek tazminatın kapsamı, gemi masrafları ve buna göre
gemi sayısının belirlenmesi ve İngiliz bahriye subayı ve topçu temini konularında
hızla karar verilmesi gerekiyordu. Bütün bun hususların maddi boyutları
düşünüldüğünde Namık Paşa’nın padişahun bu hususlardaki arzusuna tam olarak
uygun hareket etmesinin sağlanması için talimatnamede bu konuların kesin bir
şekilde ve açıkça ifade edilmesine çalışıldığı belirtilmiştir.
Bu görüşmede, daha sonra talimatnamede yer almış olan Mehmed Ali Paşa
aleyhine Avrupa’daki gazetelerde yazı yaptırılması ve Parlamento’da Osmanlı
Devleti lehine konuşmalar yapılması için bazı kişilere gizlice hediyeler verilebilmesi
gerektiği tekrar gündeme gelmiştir. Bu tür faaliyetlerin finansmanı için Namık
Paşa’ya fazladan 100.000 kuruş verilmesi, söz konusu miktarın Bulak (Black)
bazirganın Londra’daki ortağı üzerinden ulaştırılması kararlaştırılmıştır.
Görüşmede mutabık kalınan bir diğer husus İngiliz Kralına takdim edilmek
üzere Namık Paşa’ya verilecek Name-i Hümayunun Fransızca suretinin de
hazırlanması olmuştur. Bu şekilde daha sonra yapılacak çeviride olası bir anlam
kaymasının önü alınmış olacaktı. Bütün bunların yanında Londra’dan yapacağı
yazışmalarda kullanmak üzere bir şifre anahtarı hazırlanarak Namık Paşa’ya
verilmesi uygun bulunmuştur. Maiyetine bir de kâtip tayin olunan Namık Paşa’ya,
25
Londra’da Kral tarafından kabulünde yapacağı resmi konuşmanın metni de hazır hale
getirilecekti. Diğer taraftan Yunan meselesi ve İngiltere ile yapılması arzu olunan
ittifaka dair o ana kadar Mavroyani’ye verilen talimat ve kendisiyle yapılan
yazışmaların birer suretinin, konu hakkında bilgi sahibi olması bakımından Namık
Paşa’ya verilmesi kararlaştırılmıştır.65
Yukarıdaki talimatnamenin hazırlık safhası sırasında yapılan değerlendirme
ve görüşmelerin içeriği dikkate alındığında Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile bir
askeri ittifak konusunu çok etraflı bir şekilde ele aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Bütün hazırlıklar tamamladıktan sonra Namık Paşa, kendisinden
beklenenlerin fazlasıyla farkında olarak Londra yolculuğuna başlamıştır. Gerekli
belgeleri alan Paşa 1832 senesi son baharında yola çıkarak Viyana ve Paris üzerinden
Londra’ya ulaşmıştır.66
4- Namik Paşa’nın Avrupa’da Diplomatik Temasları
Londra’ya ulaşan Mehmed Namık Paşa’nın kaleme aldığı sefaretname
sayesinde yolculuğu ve resmi temasları hakkında oldukça ayrıntlı bilgilere
ulaşmamız mümkün olmaktadır. Namık Paşa’nın sefaretnamesi alışılmışın dışında
bir özellik taşımakta ve 60 civarında siyasî rapordan oluşmaktadır. Eser, Paşa’nın
İngiltere’ye giderken menzillerde, Londra’da ve dönüş yolunda, Avrupa
başkentlerinde yabancı devlet adamları ile yaptığı görüşme ve yazışmaların
toplanmasıyla oluşmuştur.67
Kendisine diplomatik statüsüne uygun olarak Piyade Asakir-i Hassa-i Şahane
Feriki unvanı verilmiş olan Namık Paşa, Londra’ya gitmek üzere bütün hazırlıklarını
65
Namık Paşa’nın Babıâli ve Seraskerlikte yaptığı görüşmelerin ayrıntısı için bkz: BOA, HAT, no.
362/20106.
66 Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde…, s. 442
67 Namık Paşa’nın sefaretname yazıları: Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 2b-3a.
26
tamamlayarak, Belgrad üzerinden Avusturya’ya geçmiştir. Bu esnada Zemun adlı
şehirde68
karantinaya alınmıştır. Burada yanındaki resmi mektuplar görevliler
tarafından açılmak istenince Namık Paşa Avusturya (Nemçe) Başvekili
Metternich’ten yardım istemiştir.69
Namık Paşa yolculuğunun aşamalarını ve gelişmeleri Hassa Askeri Müşiri
Ahmed Fevzi Paşa’ya gönderdiği mektuplarda da aktarmıştır. Nitekim Müşir Ahmed
Fevzi Paşa’ya yazdığı 15 Kasım 1832 tarihli mektupta Zemun’daki karantina
müddetinin bitmek üzere olduğunu ve dört güne kadar Viyana’ya ulaşacağını tahmin
ettiğini haber vermiştir.70
Anlaşıldığı kadarıyla Namık Paşa 27 Kasım’da Viyana’ya
gelmiş, oradan 12 Aralık’ta Paris’e ve nihayet 15 Aralık 1832’de Londra’ya
ulaşmıştır.71
Namık Paşa Londra’ya kadar olan güzergâhı üzerinde söz konusu ülkelerin
önde gelen devlet adamlarıyla özellikle Mehmed Ali Paşa konusu kapsamında resmi
görüşmeler yapmıştır. Mesela Viyana’da Metternich’in evinde yapılan görüşmede
gündemin en önemli maddesini Mehmed Ali Paşa meselesi oluşturmuştu. Avusturya
Başvekili Anadolu içlerine girmiş olan Mehmed Ali askerlerinin çıkarılması
mümkün olmazsa, Mısır Valisi’nin sahip olduğu birtakım mansıpların ömür boyu
valiye verilmesi şartıyla aracılık edilebileceğini ima etmiştir. Namık Paşa devletin
hiçbir şekilde aracılık kabul etmeyeceğini, Padişahın arzusunun bu gailenin ortadan
kaldırılması olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir. Ayrıca kendisinin Londra’ya
gönderilme amacının Mehmed Ali’nin elinde bulunan donanmanın ortadan
kaldırılması için İngiltere’den yardım sağlanması olduğunu bildirmiştir. Metternich,
68
Zemun şehri: Günümüzde Sırbistan'ın orta kesiminde Belgrad’ı oluşturan 17 ilçeden biridir. İdari
olarak genişletilmiş özel bölge olan Belgrad Şehri’nin sınırları içindedir.
69 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 2b-3a.
70 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35 vr. 3a. Nitekim diğer bir belgede Namık Paşa’nın 19 Kasım
1832’de Zemun’dan ayrılarak seri bir şekilde Viyana’ya hareket ettiği anlaşılmaktadır: BOA, HAT,
no. 1170/46308.
71 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, vr. 6b; BOA, HAT, no. 1173/46422-E.
27
Mehmed Ali Paşa’nın sahip olduğu donanma gücünün ortadan kaldırılması için
donanmaya sahip devletlerin birleşmesini ve böylece Akdeniz’de Osmanlı Devleti
bayrağı dışında başka bir donanmayı kabul etmediklerini ifade etmelerini teklif
etmiştir. Böylece aynı zamanda Avusturya’nın da bölgedeki ticarî menfaatleri
korunmuş olacaktı.
Metternich, Fransa ve Rusya’nın bu türlü bir yardım noktasındaki tutumunu
soran Namık Paşa’ya, bu iki ülkenin de konuya olumlu baktığını ifade etmiştir.
Avusturya başvekili konuyu denizde Mehmed Ali donanmasına karşı başarılı bir
operasyon yapıldıktan sonraki kara harekâtına getirmiş ve Osmanlı kara ordusunun
durumunu öğrenmeye çalışmıştır. Bunun üzerine Namık Paşa, Mehmed Ali Paşa
karşısında alınan ilk mağlubiyeti Hüseyin Paşa’nın tedbirsizliğine bağlamıştır.
Devamında Sadrazamın emrinde yeniden ve daha güçlü bir şekilde hazırlanmakta
olan ordunun techizatı ve asker sayısı hakkında teferruatlı bilgi vererek, kendisinin
Londra’ya hareketi esnasında ordunun sefere çıktığını ve belki de Mısır askerlerinin
şimdilerde perişan edilmiş olduğunu ifade etmiştir. Namık Paşa Osmanlı Devleti’nin
amacının Avrupa’dan donanma noktasında yardım almak olduğunu; kara savaşında
Mehmed Ali’nin ordusu karşısında hiçbir zorluk yaşanmayacağını söylemiştir.
İki gün sonra veda etmek üzere kendisini yine evinde ziyaret eden Namık
Paşa’ya Metternich, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne donanma yardımında
bulunacağını sanmadığını; zira Osmanlı Donanması’nın Navarin’de İngilizler
yüzünden kazaya uğradığını, eğer Osmanlı donanması kazazede olmamış olsaydı
zaten böyle bir yardıma muhtaç olunmayacağını ifade ederek, İngiltere’nin bunu
dikkate alarak yardım etmesi gerektiğini belirtmiştir.
Namık Paşa Viyana’da bulunduğu sırada Avusturya İmparatoru tarafından da kabul
edilmiştir. Görüşmede Namık Paşa vazifesinden bahsetmiş, Avusturya devletinden talep ettiği
yardım hakkında başvekile bilgi verdiğini ifade ederek, görevinin kolaylaştırılmasını istemiştir.
Namık Paşa’ya göre İmparatorun cevabında sarfettiği; Sultan II. Mahmud’un kendisinin eski
dostu olduğu, elinde donanma olsaydı “Mehmed Ali hainini” perişan edeceği sözleriyle
Osmanlı’ya olan sadakatini göstermişti. Diğer taraftan Avusturya İmparatoru İngiltere vekilleri
28
Namık Paşa’ya yardım etmek noktasında hazır bulunmakla beraber İngilizlerden böyle bir
yardım istemenin uygun olmadığını düşünüyordu.72
Avusturya’dan Fransa’ya geçen Namık Paşa burada da resmi temaslarda bulunmuştur.
Paşa Paris’te kaldığı sürede Fransa Başvekili, Dışişleri Bakanı ve Kralı ile görüşmüştür. 12
Aralık 1832’de gerçekleşen görüşmelerde Londra’da yürüteceği vazife hakkında bilgi vermiş
ve Fransa’dan Mısır Meselesinin Osmanlı Devleti’nin lehine çözümü için resmen yardım
istemiştir. Fransa Dışişleri Bakanı bu talebe karşılık; “Mehmed Ali’ye askerini çek mi
diyelim, yoksa biz de gemi mi verelim?” cevabını vermiştir. Namık Paşa bunun
üzerine, Mısır askerinin kısa zaman içinde hezimete uğrayacağını ifade ederek,
Osmanlı Devleti’nin Fransa’dan gemi istemediğini, talep olunan yardımın politik
olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı hayretle Namık Paşa’ya ne
kastettiğini sormuştur. Mehmed Ali ihtaç duyduğu mühimmat ve diğer savaş
malzemesini yabancı devletlerden satın alacağına dikkat çeken Namık Paşa,
Bakandan Fransız tüccarların bu mühimmatı satmalarını engellenmesini istemiş;
ancak olumsuz cevap almıştır. Bu durum üzerine Namık Paşa, daha önce Avusturya
İmparatoruyla görüştüğünü ve Fransa Kralı ile de görüşmek istediğini beyan etmiştir.
Akabinde sarayda kral tarafından kabul edilmiştir.
Namık Paşa Fransa Kralına Sultan II. Mahmud’un selam ve muhabbetlerini
iletmiştir. Kral ise kendisi ve devletinin Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunu, iki
devlet arasında üç yüz seneden beri var olan dostluğun sürdüğünü, mümkün olan
yardımda bulunulacağını söylemiştir.73
72
Müşir Fevzi Paşa’ya 28 Kasım 1832 tarihli mektup: Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, vr. 4a-5a;
BOA, HAT, no. 1173/46422-E Lef 1; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 24-29.
73 BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 5-6; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı
Eser, s. 26-27. Görüşmede Fransa Kralı Namık Paşa’ya Sultan II. Mahmud’un askeri ve mülki ıslahata
devam edip etmediğini sorarak olumlu cevap alması üzerine Namık Paşa’ya Fransa’da bilgili
muallimlerin olduğunu talp edilmesi durumunda gönderilebileceğini, aynı şekilde Paris mekteplerinde
okumak üzere kabiliyetli çocukların gönderilmesi durumunda eğitimlerine yardımcı olacağını
söylemiştir (HAT, no. 1173/46422-E). Namık Paşa Paris’e ulaştığında Fransa Başvekili’ne vermesi
için hazırlanan mektup müsveddesi için bkz. BOA, HAT, no. 1191/46898-E.
29
Namık Paşa’nın Paris’ten gönderdiği mektuplarda Mehmed Ali Paşa’nın
Avrupa’da kendi lehine kamuoyu oluşturmak için birtakım adamlar istihdam etmekte
olduğunu ve bu adamların özellikle basın üzerinde etki kurduklarını ifade etmiştir.
Paşa, Mısır tarafının gerçekleştirdiği propaganda faaliyetlerini İstanbul’a etraflıca
bildirerek74
kendisin de bu faaliyetlere karşı benzer girişimlerde bulunacağını haber
vermiştir. Bu cümleden olarak Namık paşa, Paris’te Mehmed Ali’nin adamlarının
etkisiyle Osmanlı alehinde olacak yazıları yazdırılmayıp her zaman Osmanlı lehine
haber yapmaları için gazetecilere ve gerekli diğer kişilere gizlice dağıtılmak üzere,
daha önce İstanbul’da Fransa sefaretinde tercüman olarak görev yapmış olup Paris’te
baştercüman olarak çalışan Juvanet’e 100 Napolyon altını vermiştir.75
a - Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve Diplomatik
Faaliyetleri
Namık Paşa diplomatik görevi için yola çıktıktan yaklaşık elli gün sonra, 15
Aralık’ta asıl görev yeri olan Londra’ya ulaşmıştır. Bu sırada kendisinin bildirdiği
74
Namık Paşa yazısında şu ifadelere yer vermiştir: “Mehmed Ali habîsinin Avrupa’da olan
adamlarının fesâdı ve politikasının beyânı: Habîs-i merkūmun Avrupa’da müstakil me’mur adamları
olduğundan merkūmun medhiyle iktizâsına göre gazete neşreddirmekte ve güya habîs-i merkūm
Arabistan’ı Avrupa usûlüne koymuş ve Türkistan’ı dahi usûl-i Avrupa’ya benzetmek istemiş
olduğundan bahisle dürlü fesâd ibtidât etmekte ve İbrahim habîsinin kölelerinden birisi üç sene kadar
Bec’te ikāmet ederek topçuluk fenni çalışmakta olduğundan merkūm köle Bec’e vüsul-i acizânemde
celbolunarak Dersaadet’e irsâl olunması için kendisine nush [u] pend olunmuş ise de kârger
olmayarak avdet-i acizânemde beraber gideceğini ifade edip bundan evvel kırk nefer adamı
Fransa’da tahsil-i fünûn eylediğinden onları Mısır’a aldırıp cerrahlık öğrenmek üzere yeniden on beş
nefer Mısır çocuğu göndermiş ve fenn-i bahriye tahsili için dahi on iki nefer adam İngiltere’ye irsal
eylemiştir. Ve kölelerinden birisi elhaletü hazihi İngiltere donanmasında ofisiyal olarak fenn-i deryayı
tahsîl etmekte ve İngiltere sükkânından birisi dahi maslahatgüzârı olarak yeniden tedârik eylediği
kapak ve fırkateynler için mübâya’a eylediği top ve mühimmâtı bir taraftan göndermektedir. Ve güya
yanımda bulunan adamların bazı sözlerine göre habis-i merkūmun kuvvetli olduğunu Bec gazetelerine
yazdırmış oldukları aşikârdır” : BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.
11 (14 B 1248).
75 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 9. (15. B. 1248/8 Aralık 1832).
30
üzere İngiltere’de milletvekili seçimleri yapılıyordu. Milletvekilleri şeçim
bölgelerinde bulunduklarından Parlamento toplantı halinde değildi.76
Londra’da Babıâlî tarafından maslahatgüzar olarak tayin olunan Mavroyani
Bey77
ile buluşan Namık Paşa, ilk olarak, daha önce İstanbul’da elçilik yapmış olan
Stratford Canning ile görüşmek istedi. Ancak Canning Portekiz’de açılması
planlanan İngiliz elçiliği için görevli olarak yurtdışına gittiğinden bu görüşme
gerçekleşmedi. Bunun üzerine İngiltere’nin İstanbul sefiri olarak görev yapmış olan
Gordon ile görüşmek istemişse de onun da başka bir görevde bulunması nedeniyle bu
da mümkün olmamıştı. Son olarak İngiltere Başvekili Lord Grey’in kayın biraderi
olup İstanbul’a sefir tayin edilen John Ponsonby ile görüşme yapılması
düşünülmüştür. Fakat Ponsonby’in Napoli’de görevli olup oradan doğrudan yeni
görev yeri İstanbul’a gidecek olması yüzünden bu üçüncü teşebbüs de
gerçekleşmemiştir.78
Söz konusu isimlerle görüşmesi mümkün olmayan Namık Paşa, Mavroyani
Bey’den o sırada Londra dışına çıkma hazırlıkları yapan Dışişleri Bakanı Palmerston
ile derhal bir görüşme ayarlamasını istemiştir. Yapılan ön görüşmeler neticesinde söz
konusu toplantının Palmerston’un evinde olması için tarih belirlendi. Yukarıda da
bahsedildiği üzere bu sırada İngiltere’de milletvekili seçimleri için hazırlıklar
olduğundan Parlamento kapalıydı. Önde gelen kişiler de geleneksel av partilerine
iştirak için yazlık beldelerindeki çiftliklerine gitmişlerdi. İngiliz Kralı ise Londra’ya
dışında başka bir şehirdeydi. Bu nedenle Namık Paşa, Sultan II. Mahmud tarafından
doğrudan İngiltere Kralı’na yazılmış mektubu takdim etmek için Kralın dönüşünü
76
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 13. Namık Paşa Londra’ya ulaştığı günü diğer bir mektubunda
24 Receb olarak göstermektedir: MC_Yz, K. 35, s. 10.
77 Bu arada Mavroyani Bey’n İstanbul’dan bir emirname gönderilerek, İngiltere’nin yardımının
sağlanması konusunda Namık Paşa ile beraber hareket etmeleri, Yunan hududu maddesinin
teferruatının halledilmesi konularında gayret etmeleri bildirilmiştir. Kendisi buna verdiği cevapta
gerekli gayreti göstereceğini ifade etmiştir: BOA, HAT, no. 833/37560-İ.
78 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 6.
31
beklemek durumundaydı. Paşa, Sadarazam tarafından İngiltere Dışişleri Bakanı’na
yazılan mektubu yapılacak görüşmede takdim etmek istediğini bildirdi. Nihayet
belirlenen saatte görüşme gerçekleşmiş ve Namık Paşa Sadarazam tarafından
Dışişleri Bakanı Palmerston’a yazılan mektubu takdim etmiştir. Diğer taraftan Sultan
II. Mahmud tarafından İngiltere Kralı’na gönderilen mektubun tercümesi Palmerston
tarafından beğenilmiş; Kral ile gerçekleştirilecek mülakatın zamanının ayarlanması
hususunda anlaşma sağlanmıştır.79
II. Mahmud tarafından İngiltere Kralı IV. William’a yazılan mektubun
içeriğinden Mehmed Ali Paşa meselesi öne çıkarılıyordu. Mektupta öncelikle
Mehmed Ali Paşa’nın, Avrupa’ya gönderdiği adamları vasıtasıyla uydurulan
yalanlarla kendi hilelerinin üzerini kapatmaya çalıştığının altı çiziliyordu. Osmanlı
Devleti ve Padişahının iyiliklerini görmüş olan Mehmed Ali Mısır’a, oğlu İbrahim
ise Cidde’ye vali tayin edilmişlerdi. Bunlara Haremeyn-i Şerifeyn (Mekke-Medine)
hizmetinde olmalarından dolayı merhamet olunmuştu. Ancak tabiatlarının gereği
olarak hıyanete sapmaktan geri durmamışlar ve isyan etmişlerdi. Zaten bunlar
yönetimleri altındaki bölgelerde yaşayan fakir ve korumasız halka çeşitli zulüm ve
kötülüklerde bulunmaktaydılar. Bu uygunsuzluklarını birgün sona erdirecekleri
ümidiyle bir süre için kendilerine müsamaha gösterilmişti. Bu arada hukukî
bakımdan bağlı oldukları devlete karşı kara ve deniz kuvveti meydana getirmişlerdi.
Sultan II. Mahmud mektupta, Padişah olarak bir taraftan ülkenin ve ahalinin refahı
için çabalamaktayken, aynı zamanda Mehmed Ali!’nin söz konusu donanma ve
askerî güçten cesaret alarak başlattığı isyanı hızlıca def etmek durumunda
bulunduğuna dikkat çekiyordu. Padişah söz konusu tehlikenin özellikle
Haremeyn’den uzaklaştırılmasını da önemli bir vazife addediyordu. Bunun için kara
ve denizde gerekli kuvveti hazırlamaya başlamıştı. Bazı nedenlerden dolayı Osmanlı
Donanması sayıca yetersiz kalmaktaydı80
. Oysa isyan halindeki Mehmed Ali’nin
79
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 10.
80 Osmanlı Arşivinde krala yazılan mektubun Türkçe nüshasında Navarin baskınına dair cümleler
üzeri çizilerek metinden çıkarılmıştır: BOA, HAT, no. 908/39770.
32
Akdeniz’de korsanlık amacıyla, bilhassa Osmanlı Devleti’nin kendisine sağladığı
imkânları da kullanarak bir savaş donanması vücuda getirmişti. Sultan Mahmud,
Akdeniz’deki asayişsizliğin sonlandırılarak, dost devletler vatandaşlarının ticarî
menfaatlerinin zarar görmemesi için, vakit geçirilmeden, Mehmed Ali’nin sahip
olduğu deniz ve kara kuvvetlerinin elinden zorla alınması gerektiğini belirtiyordu.
Böylece bölgede bir asayişsizliğe fırsat verilmemiş olacaktı. Bu konuda, kısa süre
önce Yunan Meselesi için sefaretle İstanbul’da bulunmuş olan Canning’e yaptığı
veda ziyareti sırasında malumat verilmiş; istenilen yardımın mahiyeti anlatılmıştı.
İstenilen yardım 15 İngiliz savaş gemisinin Osmanlı Donanması’na katılmasıydı.
Londra’ya dönmüş bulunan Canning bu konuda gerekli bilgiyi vermiş olmalıydı.
Mektubun sonunda bahsi geçen konuları görüşmek ve gerekli çalışmaları yapmak
üzere Hassa Askeri Piyade Livaları’ndan İkinci Mirliva Namık Paşa’nın seçilerek
gönderildiği zikretmişti.81
Bu arada Namık Paşa yaptığı görüşmeler ve çalışmalar hakkında bilgi verdiği
raporlarını İstanbul’a aylık periyotlarda ve toplu bir şekilde gönderdiğinden,
günümüze ulaşan bu türden bir arşiv belgesinde çoğunlukla çeşitli konu ve
gelişmeler yer almaktadır. Paşa’nın gönderdiği yazılardan, 17 Aralık 1832’de
İngiltere Başvekili Lord Grey ile görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Söz konusu
görüşmede Namık Paşa Grey’den Sultan II. Mahmud’un İngiltere Kralı’na
gönderdiği mektupta bahsi geçen hususlarda gayret göstermesini istemişti. Bunun
üzerine Grey, Mehmed Ali meselesine aracılık etme teklifinde bulunmuştu.
Hatırlanacağı üzere Namık Paşa’ya verildiğinden yukarıda bahsettiğimiz talimatta
Avrupa devletlerinin konu hakkındaki aracılıklarını hiçbir şekilde kabul etmemesi
noktasında uyarılmıştı. Talimata uygun hareket eden Namık Paşa, Grey’e verdiği
cevapta: “merkūm [Mehmed Ali] Mısır’dan azl olduğundan, Mısır’dan çıkıp irâde
buyrulacak mahalde ikāmet ederse Padişahın şân-ı merâhim-nişân-ı şâhâneye düşdüğü üzere
afv olunabilir yoksa merkūm ve oğlu Mısır’da oldukça fesâddan hâlî olmayacaklarından
Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne ihtilâlden kurtulmaz, zîrâ Arnavudluk ve Bosna fesadı
81
BOA, HAT, no. 908/39770.
33
merkūmun başı altından olduğu aşîkârdır merkūmun kuvve-i berriyesi bir şey demek
olmayıp ancak Padişahımızın mülkü hasılâtından sarf ile tedârik ettiği gemiler elinde oldukça
bahren kara askerine i’âne edeceği ecilden imtidâd-ı muhârebeye sebeb olarak umûr-ı ticârete
halel ve hayli vakitten beri Mısır fukarâsı merkūmun zulmünden iştikâ eylemekte
olduklarından fukarâ üzerinden merkūmun zulmünü def’ ettirmek de Devlet-i Aliyye ile
İngiltere Devleti’nin menâfi’ ve ticâretinin asâyişine sebeb olacağı ecilden misl-i mesbûk
olduğu üzere bu husûsta İngiltere Devleti’nin i’âne eylemesi devletimizin me’mûlüdür”
şeklinde cevap vermiştir. Namık Paşa ise Mehmed Ali Paşa’nın ve askeri gücünün ortadan
kaldırılması hususunda İngiltere’nin desteğinin beklendiğini açık bir şekilde ifade etmiştir.
Bunun üzerine Grey, İngiltere Kralı ve devleti tarafından Osmanlı Devleti’ne dostluk
gösterileceğinden şüphe bulunmadığını ifade etmiştir. Namık Paşa buna Osmanlı Devleti’nin
de bu ümit içinde bulunduğunu ve bu dostluktan çok fayda sağlanacağı karşılığını vermişti.82
Görüldüğü üzere Namık Paşa kendisine verilen talimata uygun hareket ederek İngiltere
Başbakanı Grey’in arabuluculuk teklifini reddetmiştir. Görüşmede Babıali’nin Mehmed Ali
meselesindeki politikasını açık bir şekilde ortaya koymuştur.83
Namık Paşa bir süre sonra Rusya’nın Londra sefiri ile bir görüşme gerçekleştirmiştir.
Rus elçisi, imparatorun Osmanlı Devleti’ne denizden bir yardımda bulunmak istemesi halinde
Rusya’nın memnun olacağını öğrenmişti. Namık Paşa görüşmede Rusya’nın Mehmed Ali’ye
bir general gönderdiğini ve bu kişiye Mısır’a giderken özellikle İstanbul’dan geçmesinin
emredildiğinin sefir tarafından İngilizlere haber verilmesinin istendiğini de öğrenmişti.84
Bu da
gösteriyor ki Mısır Meselesi konusunda Rusya İngiltere’ye göre daha hızlı diplomatik adımlar
atmakta, diğer yandan İngiltere’yi ürkütmemek için gerekli bilgilendirmede bulunmaktaydı.
Seçim nedeniyle İngiliz kabinesi toplanamadığı için Osmanlı Devleti’nin
talepleri görüşülüp bir karara bağlanamadığından bu aşamada Namık Paşa tarafından
daha ileri adımlar atılmak ve başka girişimlerde bulunmak mümkün olmamaktaydı.
82
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.11-12; BOA, HAT 1173/46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.
22.
83 BOA, HAT, no. 1173/46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 29-30.
84 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.9; BOA, HAT, no. 1173/46422-E.
34
Bu arada Namık Paşa yola çıkalı neredeyse 2 ay olmasına rağmen İstanbul’dan
kendisine resmi bir yazı ulaşmamıştı. Ayrıca Takvim-i Vekayi gazetesi de
gönderilmemişti. Paşa ne İstanbul’daki gelişmelerden ne de Osmanlı Ordusu’nun
halinden haberdar olamadığı siteminde bulunmaktaydı. Aynı süreçte Maslahatgüzar
Mavroyani Bey’in yazıları da cevapsız bırakılmıştı. Fakat Mehmed Ali Paşa’nın
Avrupa’da bulunan ve Namık Paşa’nın sayılarını on beş olarak bildirdiği adamları
her türlü yalan bilgi yaymakta, bunları gazetelerde haber olarak neşrettirmekteydiler.
Namık Paşa bu gelişmelerden endişe duyduğunu ifade ederek, tüccar Bulak (Black)
aracılığı ile kendilerine Takvim-i Vekayi’nin Türkçe ve Fransızca nüshalarının
ulaştırılmasını istemekteydi. Namık Paşa ve beraberindekilerin Londra’da ikametleri
ve iaşeleri konusunda gerekli ayarlamaların daha önce İstanbul’da kalmış olan İngiliz
tüccarından Bulak (Black) tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Namık Paşa
ikamet giderlerinin fazlalığına dikkat çekerek, kendisine bundan önce verilen
atiyyenin yarısının tükendiğine, kalanının ise yetmeyeceğine vurgu yapmıştır. Namık
Paşa mektubunda bu dönemde sürekli sorunların yaşandığı Bosna hakkında duyduğu
bir gelişmeyi de naklederek, Mısır Meselesi nedeniyle gönderildiği Londra’da
Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerini ilgilendiren olayları da takip ve devleti
haberdar etmekten geri durmuyordu.85
Namık Paşa Londra’da Dışişleri Bakanı Palmerston ile gerçekleştirdiği bir
görüşme sırasında, İngiltere’nin Mısır’da bulunan konsolosundan memnun
olmayarak, bölgede ticaret yapan İngiliz tebaa ve tüccarını himaye edebilecek
kapasitede tecrübeli başka bir diplomatı bu göreve atayacağını bakandan öğrenmişti.
Bunun üzerine Paşa tekrar ısrarla Mehmed Ali’nin Mısır’dan çıkarılması gerektiğini,
Padişah tarafından hiçbir şekilde affedilmeyeceğini açıkça dile getirdi. 3 Ocak 1833
tarihli belgede Namık Paşa Palmerston’a şu şekilde cevap verdiğini yazmıştır: “(…)
85
Namık Paşa’nın duyumuna göre Bosna Valisi ahaliden iki senelik vergiyi aynı anda toplamış ve
seferde olan askerden başka çok sayıda kişiyi nizam askeri olarak kaydetmişti. Bu nedenle bölge
ahalisi isyana meyilli bulunuyordu. Ancak sergerdeleri İstanbul’da tutulduğundan başsız olarak
harekete geçmeye cesaret edememekteydiler: BOA, HAT, no. 1173/46422-D (26. B. 1248/19 Aralık
1832); HAT, no. 46422-E; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 29-30.
35
Velini’metine isyân eden Mehmed Ali hâ’inine taraf-ı Devlet-i Aliyye’den bu kadar
nasihat olunmuş ise de isga eylemediğinden şimdi Mısır’da kalmak üzere taht-ı
itâ’ate girse bile afv ve kabul buyrulmayacağından hâ’in-i merkuma nasihat kâr
etmez ve bundan böyle yine Mısır’da kalmaklığına şevketlü Padişahım razı olmaz siz
merkuma nasihat vereceğinize bize gemi verseniz bir gün evvel şu gâ’ile ber-taraf
olurdu. (…)”. Konuşmanın sonunda Namık Paşa, konunun padişahın istediği şekilde
sonlanması için gayret etmek niyetini gördüğünü ve bunun politikayı iyi bilmesinden
ileri geldiğini söyleyerek Palmerston’a iltifat etmişti. Namık Paşa’nın bu ifadelerden
Mısır Meselesi karşısında izlenmesi gereken doğru politikanın Osmanlı Devleti’nin
arzu ettiği şekilde Mehmed Ali’nin tamamen Mısır’dan çıkarılması olduğuna İngiliz
devlet adamlarını ikna etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Görüşmede Palmerston ise
hem kendisinin hem de Başbakan Lord Grey’in çok çalıştıklarını ancak konu
hakkında yirmi güne kadar Meclis’e gelecek olan bakanların katılımı ile yapılacak
toplantıdaki müzakereler sonunda karar verileceğini söylemişti.86
Aslında Namık Paşa’nın Londra’daki diplomatik girişimlerinin arzu ettiği
şekilde yürümediği görülmektedir. Bunun birkaç sebebi bulunmaktadır. Öncelikle,
yukarıda bahsedildiği üzere Sadrazam Reşid Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı
ordusu 21 Aralık’ta Konya’da İbrahim Paşa emrindeki Mısır ordusu ile
gerçekleştirdiği savaşta ciddi bir mağlubiyet almış, hatta Reşid Mehmed Paşa esir
düşmüştü. Bu olay Namık Paşa’nın Lonra’ya ulaşmasından kısa bir süre meydana
gelmişti. İstanbul’da yaşanan siyasi ve askeri gelişmelerden haberdar olmayan
Namık Paşa atacağı diplomatik adımlara karar verirken zorlanmaktaydı. Londra’daki
muhatapları açısından baktığımızda İngiltere’de aynı tarihlerde Parlamento kapalı
olup seçim atmosferi nedeniyle mevcut siyasi belirsizlik Namık Paşa’nın yaptığı
görüşmelerin gecikmesine ve sonuçsuz kalmasına sebep olmaktaydı. Diğer taraftan
İngiltere, Fransa ile beraber bir taraftan da 1830 ihtilallerinin sonuçlarından olan
Belçika ve Hollanda meselesiyle uğraşıyordu.87
Dolayısıyla İngiltere bu tarihte
86
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s.16.
87 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 52.
36
doğrudan bir askerî müdahaleye taraf olmayıp arabuluculuk yaparak konunun
uzlaşmayla sonlandırılması yönünde bir politika takip etmiştir.
Namık Paşa getirdiği mektubu takdim etmek, mülakatta bulunmak ve daha
fazla zaman kaybetmemek için Brighton’a gitmiştir. Zira İngiltere Kralı Brighton’da
bulunmaktadır ve Londra’ya da bir buçuk ay sonra dönecektir.
Namık Paşa Brighton’daki sarayda, Kral ile görüşmeden önce kısa bir süre
Kralın yakınları, asiller ve Dışişleri Bakanı Palmerston ile sohbet etmiş, akabinde
Saraya kabul olunmuştur. Namık Paşa’nın kendi ifadesiyle İngiliz protokol kuralları
uyarınca gerçekleşen resmî görüşmede Mavroyani Bey de hazır bulunmuştur. Namık
Paşa bu görüşmeye resmî kıyafet yerine “sade setre üzerine nişan” takarak
katılmıştır. Mabeynci, Namık Paşayı Kralın huzuruna götürmüş ve Paşa kendisine
Reisülküttap tarafından verilen resmî konuşma metnini Fransa lisanına çevirerek “hiç
irkilmeksizin ifade ve tefhim” etmiştir. Paşa sonra II. Mahmud tarafından yazılan
mektubu Kral IV. William’a takdim etmiştir. Akabinde IV. William eskiden beri
Sultan Mahmud’un dostu olduğuna şüphesinin bulunmadığını ifade etmiştir.
Dolayısıyla Osmanlı Devleti için gelecekte en iyisini istediğini ve gücü yettiğince
yardım edeceğini Padişaha bildirmesini istemiştir. Hatta bunu teyit için cümlesini
“Devlet-i Aliyye’nin dostu isem devletim dahi buna mecburdur” diyerek bitirmiştir.
Arkasından Kral, Namık Paşa’yı adet olduğu üzere yemeğe davet etmiştir. Yemeğe
kadınlar da katılacağı için Namık Paşa Başmabeynci tarafından Kraliçenin yanına
götürülmüştür. Yemek sırasında Kral, dostluğunun bir sembolü olmak üzere Sultan
II. Mahmud için kadeh kaldırmıştır. Yemek sırasında bizzat Kralın emriyle marş
çalınmıştır.88
Yemek bitiminde, sofrada bulunan 50-60 kişi ile birlikte ayrı bir odaya
geçilmiş, Kral bir iskemle üzerine oturup Namık Paşa ile sohbete başlamış ve nihayet
konu Mısır Meselesine gelmiştir. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin Osmanlı Padişahı
sayesinde elde ettiği gemilerden bahsederek İngiliz Kralı’ndan talep olunan bahriye
88
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 22-25.
37
yardımı temin edilirse kısa sürede Akdeniz’de asayişin sağlanacağını; eğer Mehmed
Ali’nin fesadı uzar ise İngiliz tüccarının çıkarlarının zarar göreceğini belirtmiştir. Bu
nedenle Mehmed Ali meselesinin ortadan kaldırılarak Akdeniz’de güvenliğin
sağlanmasına çalışmak herkesin menfaati icabıydı. Namık Paşa’nın bu sözlerini
tasdik eden IV. William, Padişahı desteklemek yerine Mehmed Ali’nin tarafını
tutamayacağını, Sultanın arzusunun yerine getirilmesine gayret edeceğini
söylemiştir. Bunun üzerine Mavroyani Bey Krala yaklaşıp, “matlub-ı âlînin i’tası ez-
her-cihet sizden me’muldur. Zira Navarin’de Donanma-yı Hümâyun kazâ-zede olduğundan
el-haletü hazihi lâyıkıyla tanzîm olunamamıştır” şeklinde karşılık vermiştir.89
Kralla yapılan bu görüşmede kullanılan üslup ve ön plana çıkarılan iki argüman
önemlidir. Bunlardan ilki aslında daha Namık Paşa Londra’ya gönderilmeden önce bizzat II.
Mahmud tarafından ifade edilmiş olan, yukarıda da bahsettiğimiz, İngiltere’nin ticarî
menfaatleri meselesidir. Konu Kral ile olan görüşmede Namık Paşa tarafından Akdeniz’in
güvenliği noktasından ele alınarak, olası bir tehlikenin İngiliz tüccarlarının menfaatlerine zarar
vereceği şeklinde sunulmuştur. İkinci mesele Osmanlı Donanması’nın kısa bir süre önce
Navarin’de içinde İngiltere’nin de bulunduğu bir ittifak tarafından yakılmış olmasıdır. Bu
ikinci husus ile de belki İngiltere’nin söz konusu hareketinin Mehmed Ali’ye karşı Osmanlı
Devleti’nin askerî bakımdan zaafına sebep olduğu şeklinde sunulmuştur.
Bu arada gece devam ederken Mavroyani Bey de bir taraftan İngiltere
Dışişleri Bakanı ile sohbet etmiştir. Bakan sohbet sırasında Osmanlı Devleti’ne gemi
verilmesi icap ederse 15 geminin çok olacağını, verecekleri 4 kayık ve 2 fırkateynin
Mehmed Ali’nin gemilerini harap edeceğini söylemiştir. Namık Paşa’ya göre
Palmerston’un bu sözlerine itimat edilmemelidir. Çünkü gemi konusunda bakanlar
henüz görüşmemiştir. Dahası Dışişleri Bakanı ile yaptığı gayriresmi görüşmede talep
olunan yardım konusundaki mütalaasını sorduğunda Dışişleri Bakanı konunun
89
Atatürk Kitaplığı, Aynı Yer.
38
kafasına yatmadığını zira Baltık Meselesi90
ile uğraşmakta olduklarını ve sefer
masraflarının Parlamento onayı üzerine karşılanabileceğini beyan etmiştir. Kendisine
gerekli masrafın Osmanlı Devleti tarafından karşılanacağı; esasında Padişahın
yazısında 15 gemi istenilmiş ise de 8 geminin yeterli olduğu söylenmiştir. Bu
görüşmedeki bir ifade ise Osmanlı Devleti’nin neden İngiltere’den donanma yardımı
istediği konusuna farklı bir boyut getirmektedir. Namık Paşa bu hususta “ (…) Ancak
murâdımız İngiltere bandırasının Donanma-yı Hümâyun arasında bulunmaklığıdır. Zira
hâ’in-i merkūmun gemilerinde İngiliz oficiyaller ve Rum tâ’ifeleri olduğundan, İngiltere
bandırasını gördükçe duramazlar ve İngilterelunun deryada şöhreti olduğundan gerek
merkūma ve gerek tarafdarlarına mucib-i endîşe olacağı ecilden az vakitte Mısır gâ’ilesinin
def’i mümkün olur” diyerek, İngiliz donanma yardımının farklı bir yönüne dikkat çekmiştir.
Ancak Dışişleri Bakanı Palmerston aynı görüşte değildi. Zira yapacakları yardım belki söz
konusu kişilere fikri bakımdan zarar verebilirse de Mehmed Ali’nin sahip olduğu deniz gücüne
bir zarar gelmeyecekti. Palmerston bunun yerine Mehmed Ali’nin affedilmesini gündeme
getirmişti. Ancak Namık Paşa bu fikre şu sözlerle karşı çıkarak: “ (…) merkūmun çoktan beri
dimağında fesâd olduğundan Rusya seferinde asker ve donanma istenildikte bin türlü behâne
bulup vermemiş ve Devlet-i Aliyye’yi meşgul etmek üzere el altından türlü fesâd icrâ eylemiş
olduğundan hâin-i merkūma nasihât vermek için eazım-ı ricâl-i Devlet-i Aliyye’den hâla
Kethudâ-yı sadr-ı âli efendi hazretleri irsâl ve sonra Abdullah Paşa’dan ahz-ı intikâm
edeceğim diyerek Akka üzerine asker ve donanma gönderdiğinde yine ricâl-i Devlet-i
Aliyye’den Mustafa Efendi nush-i pend etmek üzere me’mur ve irsâl kılınmış ise de merkuma
nasihât kâr etmediğinden ve Şam-ı Şerif tarafına doğru asker gönderdiğinden def’-i gâilesine
teşebbüs olunmuştur” demiştir. Palmerston’un bu kez de Osmanlı Devleti’nin Mehmed
Ali’nin ve oğlunun kafasını kesmekle bir şey elde edemeyeceğini belirtmesi üzerine Namık
Paşa, “Devlet-i Aliyye’nin muradı habîslerin Mısır'dan def’idir. Zira onların affile Mısır'da
kalmaları bir vechile uymaz. Ancak Padişahımızın merhameti çoktur. İşkodralı Mustafa
Paşa’ya olan ihsânı bunların hakkında dahi olabilir. Eğer siz bu hususta i’âne etmez iseniz
90
Daha fazla bilgi için bkz. Numan Elibol, “Karadeniz Ticareti’nde İngiliz Bandralı Gemiler (1802-
1833)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 20, sa. 2,
(2015), s. 73-94.
39
merkūmun gemileri olduğundan bir müddet dahi dayanacağı ihtimaldir. Devlet-i Aliyye dahi
arkasını boşlamayacağı bi-iştibâhdır. Sonra sizin teb’a ve tüccarınız feryâda başlar” şeklinde
cevap vererek, aslında Palmerston’a yine ülkesinin ticarî menfaatlerini hatırlatmıştır.91
Her ne kadar Kral IV. William genel olarak Osmanlı Devleti’nin dostu olduklarından
ve bunun gereği olan yardımın yapılacağından bahsetmiş olsa da özellikle Dışişleri Bakanı
Palmerston ile yapılan gayriresmi görüşme İngiliz Hükümeti’nin bu sırada Mısır Meselesinde
Osmanlı Devleti’ne fiili bir yardıma yanaşmadığı, konuyu iki tarafı uzlaştırmak suretiyle
çözmeye taraftar olduğu anlaşılmaktadır.
Londra’da bu görüşmeler yapılırken Konya galibiyetinden sonra Mısır
birlikleri Kütahya’ya kadar gelerek İstanbul’u tehdit etmeye başlamıştı. Namık Paşa,
Hassa Müşiriyeti’ne gönderdiği 2 Şubat 1833 tarihli yazıda söz konusu durumu ve
içinde bulunduğu çıkmazı, Konya’daki savaşın diplomatik yansımalarını uzun
uzadıya açıklamıştır. Söz konusu savaş İstanbul’da bulunan Avrupa elçileri
tarafından yakından izlendiği gibi Avrupa gazeteleri de konuyu sayfalarına
taşımıştı.92
Namık Paşa son gelişmeleri değerlendirmek üzere İngiltere Dışişleri
Bakanı’nın evine gittiğinde bakan o sırada Fransız elçisi ile görüşmekteydi. Görüşme
bitince Fransız elçisi Namık Paşa’ya gelişmeler hakkında İstanbul’dan bir mektup
alıp almadığını sormuştu. Buna hayır cevabı veren Namık Paşa, halk arasında
konuşulan şeylerin söylentiden ibaret olduğunu ifade edince, Fransa elçisi
İstanbul’daki maslahatgüzarından aldığı mektubun içeriğini aktarmıştı. Namık Paşa
ise Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den yardım talep ettiğini, bu yardımın hızla
gerçekleşmesi için Fransa’nın da desteğini istediğini; Mısır Valisi’nin devletine isyan
ederek taşkınlık yapması karşısında senelerden beri Osmanlı’nın müttefiki olan
91
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 22-25; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 34-37.
92 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.
40
İngiltere ve Fransa’nın tarafsız bir şekilde olaylara seyirci kalmasının çirkin
olduğunu söylemişti.93
Namık Paşa’nın bu sert üslubu karşısında Fransa elçisi gelişmelerden Avrupa
devletlerinin ve özellikle Fransa’nın üzüntü duyduğunu, kendisinin İngiltere’yi
Osmanlı lehine müdahalede bulunmaya zorlamak üzere görevlendirildiğini; üç saattir
İngiltere Dışişleri Bakanı ile bu konuyu konuştuklarını; netice itibariyle iki devletin
ittifaken Osmanlı’ya yardım ederek Mehmed Ali meselesini bitirmeye karar
verdikleri hususunu belirmiş, hatta elçi sözlerini doğrulamak için yemin bile etmişti.
Namık Paşa ardından İngiltere Dışişleri Bakanı ile görüşmüştür. Dışişleri
Bakanı da aynı şekilde İstanbul’daki elçisinden aldığı yazının içeriğinden bahsederek
Rusya’nın yaptığı yardım teklifini ve Osmanlı Devleti’nin İstanbul’un savunması
için yeterince asker tedarik etmesinin mümkün olup olmadığını sormuştur. Namık
Paşa ise daha önce Mısır birlikleri karşısında başarısız olan Hüseyin Paşa’nın
maiyetindeki askerin Sadrazamın yanında olmayıp İstanbul’da bulunduğunu ve
bunların savaş için hazırlandıklarını bildirmiştir. Dolayısıyla mevcut 30 bin kadar
askerle İbrahim Paşa’ya geçit verilmeyeceğini söylemiştir. Dışişleri Bakanı, Osmanlı
Devleti’nin İskenderiye’ye bir adam göndermek üzere olduğunu sorduğunda Namık
Paşa bunun asla anlaşma yapmak üzere olmadığını ama nasihat etmek üzere
olabileceğini, Padişahın her şeyi göze aldığını ifade etmiştir.
Namık Paşa’nın Dışişleri Bakanı ile yaptığı bu görüşmedeki son sözlerinde
hayal kırıklığı ve İngiltere’ye yönelik bir suçlama dikkati çekmektedir. Nitekim
Paşanın şu ifadeleri bunu açıkça ortaya koymaktadır: “ (…) Devlet-i Aliyye İngiltere
Devleti’nden i’âne matlûb eylediğinden işte ben elli gündür Londra’da ikāmet
etmekteyim. Eğer İngiltere Devleti Memâlik-i Mahrûse-i Şâhâne bize uzaktır deyip
seyirci olacak iseniz veyahud Devlet-i Aliyye’nin menfa’ati bizim dahi
menfa’atimizden ma’dûddur diyerek matlûb-ı âlî olan husûsun icrâsına mübâşeret
edecek iseniz her ne ise cevâb verin biz de maslahatımıza bakarız (…)”. Buna
93
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.
41
mukabil Dışişleri Bakanı, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğini,
bakanların konu hakkında görüştüklerini ancak henüz bir karara varamadıklarını,
yakın zamanda alınacak kararın kendisine bildirileceğini söylemiştir.94
Namık Paşa’nın Kral IV. William ile resmî olarak görüşmesi, Kralın
Brighton’dan dönüşünde yapılan mutad tören sırasında olmuştur. 24 Şubat’ta yapılan
törende İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’un daveti üzerine bütün devlet ileri
gelenleri, askeri zabitan, Fransa ve Amerika Birleşik Devleti elçileri ve Namık Paşa
hazır bulunmuştu. Namık Paşa burada Kral tarafından kısa süre kabul edilmiştir.
Görüşmede Kral İstanbul’dan mektup alıp almadığını sormuştur. Kral sualinde bir
uzlaşma sağlandığından ve paşanın da yakında bundan haberdar olacağına dair
duyumlardan bahsedince, Namık Paşa böyle söylentilerin olduğunu ancak yazılı bir
bilgi gelmediğini söylemiştir. Geniş katılımlı bu tören sırasında Namık Paşa ile
İngiltere Dışişleri Bakanı ayaküstü bir görüşme yapmışlardı. Bakan, Namık Paşa’ya
İstanbul’dan bugün gelen yazıya göre Rusya tarafından gönderilen Duhamil’in
İbrahim Paşa nezdine vararak Rus İmparatorunun ifadesini ve memuriyetini tebliğ
ettiğini haber vermiştir. Bakan bu görüşmeye dair ayrıntıları Namık Paşa ile
paylaşmıştır. Buna göre İbrahim Paşa, Rus Elçisine kendisinin asker olduğunu ve
babası Mehmed Ali Paşa’nın verdiği emre itaat edeceğini, Rusya İmparatoru’nun bu
şekilde müdahalesinin üzüntüye sebep olacağını söylemişti. Ayrıca Konya’da zahire
ve odun yokluğu nedeniyle Mısır askerinin zaruret çekmekte olduğu, Mısır askerinin
Osmanlı Padişahına karşı itaat halinde bulunduğunu, askerin Bursa’da kışlamasına
izin verilmesi için Babıali’ye yazılı müracaat edildiği de öğrenilmişti. Mısır
ordusunun bu teşebbüsü karşısında Babıali’de meşveret olunmuş, Sadrazam Rusya
askerinin Boğazlardan geçirilmesine izin verilmesini önermiş, ancak Serasker Paşa
buna muhalefet etmişti. Son gelişmeler üzerine vükelanın oldukça telaşlı bulunduğu
bilgisi de İngiliz Bakan tarafından Namık Paşa ile paylaşmıştır. Bu öğrendikleri
karşısında Namık Paşa, Palmerston’dan şiddetli bir harp hareketinde bulunmalarını
talep etmiştir. Ancak Palmerston İngiltere tarafından gönderilen memurların
94
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 39-41.
42
İskenderiye’ye ulaşmalarından sonra Mehmed Ali’nin muhalefeti bırakacağını ima
eden sözler sarfetmişti.95
Namık Paşa’nın Londra’da bulunduğu her ortamda İngiliz devlet adamlarını
Osmanlı Devleti’nin talep ettiği yardım konusunu biran önce karara bağlamaları
hususunda iknaya gayret sarfettiği görülmektedir. Nitekim İngiliz bakanlardan
birinin verdiği ve Namık Paşa’nın da katıldığı bir davette Dışişleri Bakanı
Palmerston ile karşılaşan Paşa, Bursa’ya doğru ilerleyen İbrahim Paşa’nın İstanbul’a
yaklaşmak niyetinde olduğundan bahis açmış; bu zor şartlarda kendisinden beklenen
himmetin henüz görülememiş olduğunu ifade etmiştir. Palmerston ise Mehmed Ali
Paşa’nın niyetinin Mısır’dan Bağdat’a kadar müstakil bir Arap devleti kurmak
olduğunun farkında bulundukları cevabını vermiştir. Bakan ayrıca İngiltere’nin
Mehmed Ali nezdine gönderdiği görevlinin İskenderiye’ye ulaşmasıyla konunun
önünün alınacağını; Osmanlı’nın Akka’yı Mısır’a ilhakıyla Mehmed Ali’nin yeniden
itaat altına gireceğini düşündüğünü söylemiştir. Konuşma esnasında Namık Paşa ile
Palmerston arasında İran tartışması da yaşanmıştır. Şöyle ki Namık Paşa Bakana İran
tarafından İstanbul’a gönderilen elçi hakkında İstanbul’daki İngiliz diplomatlarından
herhangi bir bilgi ulaşıp ulaşmadığını sormuştu. Palmerston, İran elçisinden haberdar
olunduğunu ancak gönderilme sebebini bilmediğini söylemiştir. Bunun üzerine
Namık Paşa, İran elçisinin Mehmed Ali tehlikesinin ortadan kaldırılması için bir
teklif getirdiğini söylemiştir. İran’ın teklifine göre Bağdat İran’a bırakılmak şartıyla
Mehmed Ali tehdidine karşı iki ülke ortak hareket edecek, Osmanlı Devleti 15 bin
asker verecek, kalanı ise İran Şahı tarafından tamamlanacaktı. Bu kabul edilmezse
bedeli karşılığında İran Bağdat’ı Osmanlı Devleti’nden talep etmişti. Bu hususlar
İngiliz gazetelerine de yansımıştı. Bu haberi delice bulan Palmerston, İran (Acem)
askerlerinin durumunun bu sırada perişan bulunduğunu, ayrıca böyle bir girişim
95
Namık Paşa bu tarihten üç gün sonra İngiltere Kraliçesi’nin doğum günü münasebetiyle düzenlenen
davete de icabet ederek Kraliçe ile görüştüğünü ve merak etmesi üzerine Padişhın tabiatı hakkında
bilgi verdiğini de yazmaktadır: BOA, HAT, no. 833/37560-K.
43
olsaydı İran’da bulunan İngiliz diplomatlarının Londra’yı bilgilendirecekleri cevabını
vermiş ve ikili arasında bu haber uzun bir müzakere edilmişti.96
Londra’da temaslarını sürdüren Namık Paşa, 2 Mart 1833’te İngiltere yetkilileriyle
resmi görüşme fırsatı bulmuştur.97
İk olarak İngiltere Dışişleri Bakanı ile görüşmüşme
yapılmıştır. Görüşme sırasında Palmerston, İbrahim Paşa’nın Afyonkarahisar’a doğru
ilerlemekte olduğunu ve Osmanlı Devleti’nin Rusya’dan 30 bin asker ve 4 kapak gemisi
istemesinden üzülntü duyulduğunu söylemiştir. Bu görüşme Dışişleri Bakanının İngiltere Kralı
tarafından çağrılması üzerine yarım kalmıştır. Namık Paşa uzun süre beklemesine rağmen
Bakan dönmemiştir. Bunun üzerine Namık Paşa Dışişleri Bakanının evine gitmiş, ancak
kendisine ulaşamamıştır.
Namık Paşa görüşme için Bakana zaman belirlemesi konusunda haber bırakmıştır. Bir
süre sonra randevü gerçekleşmiştir. Belirlenen tarihte Maslahatgüzar Mavroyani Bey ile
birlikte Dışişleri Bakanı Palmerston’un hanesine giden Namık Paşa, bilhassa İstanbul’dan
gelen haberler üzerine değerlendirmelerde bulunmuştur. Namık Paşa, Palmerston’a öncelikle
İngiltere’nin Mısır Meselesindeki gerçek niyetini bir kere daha sormuş ise de aldığı cevap pek
olumlu olmamıştır. Palmeston, İngiltere’nin bu sırada Belçika ve Portekiz meseleleriyle
ilgilenmekte olduğunu ifade ederek, İngiliz savaş gemilerinin bu bölgelerde bulunduğunu, yeni
gemi tedariki için İngiliz Parlamentosu’nun onayının gerektiğini, bu şartlar altında böyle bir
teklif yapılırsa bile reddedileceğini söylemiştir.
Son gelinen noktada İngiltere vükelası askerî müdahaleden ziyade gönderilecek bir
adam vasıtasıyla Mehmed Ali’yi tehdit ederek itaate davet edilmesi taraftarıydı. Palmerston
konuyu Rusya tarafından yapılacak yardıma getirerek İngiltere’nin rahatsızlığını açık bir
şekilde hissettirmişti. Bunun üzerine Namık Paşa İngiltere Devleti’nin mesafe nedeniyle kara
askeri göndermesinin zor olduğunu bilen Osmanlı Devleti’nin Rusya’dan kara askeri,
İngiltere’den ise gemi yardımı talep ettiğini izah etmeye çalışmıştır. Namık Paşa İngiltere’nin
96
Namık Paşa’dan Hassa Müşiri’ne gönderilen 8 Şevval 1248/28 Şubat 1833 tarihli yazı: BOA,
HAT, no. 833 / 37560-J, Lef 2.
97 BOA, HAT, no. 833 /37560-L.
44
yapacağı donanma yardımı sayesinde İbrahim Paşa’nın kesinlikle harap olacağını, eğer
İngiltere’nin böyle bir yardımda bulunmaya niyeti yoksa kendisinin daha fazla Londra’da
kalmasının beyhude olacağını ifade etmiştir. Palmerston verdiği cevapta Fransa’nın Akdeniz
için büyük bir donanmayı hazır tututuğunu, İngiltere’nin de donanma hazırlamakta olduğunu
söyleyip durumun gerektirdiği şekilde hareket edileceğini, ancak Osmanlı Devleti’nin talep
ettiği yardımı veremeyeceklerini ifade etmiştir.98
Namık Paşa, Palmerston’un bu cevabı üzerine Mavroyani Bey ile de istişarede
bulunarak Londra’da kalmak yerine kumandanı olmaktan iftihar ettiği askerlerinin yanına
dönmeyi daha yararlı görmüştür. Bu esnada II. Mahmud’un İngiliz Kralı’na ve Sadrazamın
Palmerston’a yazdığı mektuplara da cevap verilmesi üzerine Osmanlı diplomasi heyeti geri
dönüş hazırlığına başlamıştır. Bu karar Palmerston’a iletilmiştir. Yapılan son görüşmede
Namık Paşa İngiltere’nin Mehmed Ali’ye karşı askerî bir müdahalede bulunmama kararının
diğer ülkelerin sefirlerine ve başka kişilere duyrulmamasını ve gizli tutulmasını rica etmiştir.
Zira söz konusu bilgi yayılırsa Mehmed Ali ve taraftarlarının şımarmasına sebep olacaktı.
Ayrıca İngiliz Kralı ve vekillerinin gerek Osmanlı Devleti’ne gerek Padişahına karşı
gösterdikleri dostluğun ve Mehmed Ali aleyhindeki düşmanlığın bizzat şahidi olduğundan bu
tutumun devam etmesi ve diğer devletlerin de bu çizgiye getirilmesi için gayret olunmasını;
Londra’da kalmaya devam edecek Mavroyani Bey’e bundan sonra da iyi muamele edilmesini
rica etmiştir.
Namık Paşa’nın kendi ifadesine bakılırsa Palmerston İstanbul’a geri dönmesini hızlı
bir şekilde onaylamıştır. Bununla birlikte yine de bir açık kapı bırakarak İngiliz vekillerin
ileride zaman ve zeminin gereğine göre bir askerî müdahaleye onay verme ihtimallerinin
bulunduğunu belirtmiştir.99
Diplomatik görevi sonucunda İngilizlerin Mısır Meselesindeki pasif tavrını
kesin olarak anlayan Namık Paşa İstanbul’a dönme hazırlaıklarına başlamıştır.
98
Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 45-47 (10 L 1248/2 Mart 1833).
99 Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 45-47 (10 L 1248/2 Mart 1833); BOA, HAT, no. 833 /37560-
L.
45
Yukarıdaki görüşmeden birkaç gün sonra İngiltere Kralı ve Dışişleri Bakanlığı
Namık Paşa’ya İstanbul’dan getirdiği mektupların cevabı olarak iki resmi yazı
vermiştir. Her ikisi de 7 Mart 1833 tarihli mektuplardan İngiltere Dışişleri Bakanı
tarafından Sadaret’e yazılmış olanında İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardım
etmeyi istediği, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü önemsediği, ancak şartlar
müsait olmadığı için şu anda talep edilen yardımda bulunulamadığı bildiriyordu.
Diğer taraftan Halil Paşa ile beraber Mehmed Ali’yi itaate davet etmek üzere İskenderiye’ye
giden İngiltere’nin Amerika’da Kolombiya Cumhuriyeti nezdindeki Maslahatgüzarı
Albay Campbell'i görevlendirdiği ve bu şahsın İngiltere’nin nüfuzunu kullanacağı haber
veriliyordu. Mehmed Ali Paşa görüşmeyi keser veya hasmane tavrını yeniden başlatır ise
Albay Campbell, İngiltere’nin kesin olarak Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünden yana
olduğunu, Kralın bu bütünlüğün zarar görmesine asla müsaade etmeyeceğini ifade etme görevi
verilmişti.100
İngiliz Kralı IV. William’ın II. Mahmud’a yazdığı diğer mektupta da aynı şekilde
içinde bulunulan şartlar dâhilinde İngiltere’nin Osmanlı’ya yardımda bulunamayacağı ifade
edilmiş ancak bu cevabın İngiltere’nin Doğu’da cereyan eden olaylara kayıtsız kaldığı
şekilinde algılanmaması gerektiğine de vurgu yapılmıştı.101
Namık Paşa yola çıkmadan önce vedalaşmak üzere saraya giderek Kral IV.
William’ın huzuruna çıktı. Kral görüşmede Namık Paşa’ya hangi yoldan gideceğini ve Rusya
Donanması’nın İstanbul’a geldiğinden haberi olup olmadığını sormuştur. Namık Paşa Berlin
ve Petersburg yolundan döneceğini, Rusya İmparatoru’nun gösterdiği dostluktan II.
Mahmud’un duyduğu memnuniyeti bildireceğini, ancak Rusya Donanması’nın İstanbul’a
geldiğinden haberinin olmadığını söylemiştir. Bunun üzerine IV. William Namık Paşa’yı
100
BOA, HAT, no. 372/20392; Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832
Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. III/14, (1944), s. 127-
130; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 48.
101 BOA, HAT, no. 372/20392-B. Mektubun tam transripsiyonu için bkz. Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali
İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya
Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, s. 450-451.
46
Rusya’nın politikalarına ve Rus devlet adamlarının niyetlerine karşı uyarmıştır. Osmanlı ile
Rusya arasında Mısır Meselesinde askeri desteği öngören ve sonuçta Hünkar İskelesi
Antlaşması’nı ortaya çıkaran gelişmelere102
tepkisini gizelemeyen Kral şu ifadeleri
kullanmıştır; “Rusya vükelası hilebaz adamlardır, onlara itimad câiz değildir. Devlet-i Aliyye
ile Rusyalının dostluğuna razı değiliz, zira Devlet-i Aliyye hakkında niyetleri hayır değildir.
Ben ve devletim şevketlü Sultan Mahmud hazretlerinin muhib ve muhlisi ve Devlet-i Aliyye’nin
gün be-gün ma’mûr olmasını ister hayırhâhı” olduğundan şüphe bulunmadığını ifade etmiştir.
Devamında konuyu geleneksel İngiliz yaklaşımı etrafında Rusya’nın Hindistan için
oluşturabileceği tehlikeye getirmiş ve şöyle devam etmişti: “Rusyalı İngiltere devletinin Hind
kıt’asında olan mülküne yol bulmak için bin türlü desîse kullanmak üzere olduğundan Devlet-i
Aliyye’ye nasıl hasm-ı tabi’i ise bize dahi öyle hasm-ı tabi’idir”. IV. William’ın bu sözleri
karşısında Namık Paşa “Rusya Devleti memâlik-i İslamiye’den büyümüş ve Devlet-i Aliyye
Rusyalı’dan çok zarar görmüş olmağın emniyet-i kâmile hâsıl olamaz ise de İmparator-ı
müşârün-ileyhin bu def’a olan dostluğunu bilmemek dahi lâyık olmadığından memnuniyet-i
vaki’a-yı şâhâneyi i’fa zımnında Petersburg tarîkinde azimetim irâde buyrulmuştur” diyerek,
102
Mısır askeri Bursa’ya kadar ilerleyince Osmanlı Devleti yeteri kadar destek göremediği İngiltere ve
Fransa yerie Rusya’ya yöneldi. Varılan mutabakat ardından daha antlaşma imzalanmadan bir Rus
filosu Boğaza girerek Beykoz’a asker çıkarttı (5 Nisan 1833). Ardından Rusya ile 8 Temmuz 1833
tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması yapıldı. Antlaşmanın Boğazlara dair gizli bir maddesi vardı.
Osmanlı Boğazları bütün ülke savaş gemilerine kapatıyordu. Bu arada Rus Donanması’nın İstanbul’a
gelişi, Mısır Meselesini tam manasıyla devletlerarası bir siyasi konu haline getirdi. Rusların aktif bir
siyaset güdeceğini göstermesi, meydanı tek başına ona bırakmak istemeyen İngiltere ve Fransa’yı da
harekete geçirdi. Rusya’nın Boğazları düşmanlarına kapatıp kendisine açık tutmayı başarması, yani
Osmanlı Devleti üzerinde bir nevi hâkimiyet kurması Avrupa’da çok büyük tepkiye neden oldu.
Boğazlar meselesinde Rusya ile yaşanan kriz ise Prens Metternich’in araya girmesiyle donduruldu.
Rusya Hünkâr İskelesi ile elde ettiği avantajları Avusturya ile paylaşmayı kabul etmişti. Avusturya ve
Rusya arasında yapılan 18 Eylül 1833 tarihli Münchengraetz Antlaşması ise iki devletin Osmanlı’yı
koruma yükümlülüğünü içeriyordu. Ayrıca iki devlet Osmanlı hanedanının değişmesi halinde, Mısır
Valisi’nin egemenliğini Balkanlar’a yaymasını kesin olarak önlemek konusunda anlaşmışlardı.
Anlaşmadaki bu madde Mısır Valisi’nin Osmanlı için ne kadar ciddi bir tehdit haline geldiğini
göstermesi bakımından dikkat çekicidir: Mısır Meselesi’nde Rusya’nın desteği ve Hünkar İskelesi
Antlaşması için bkz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, I, Ankara 1953,
s. 291-299; Kemal Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, c. 18, (1998), s. 488-490.
47
aldığı emre uygun olarak hareket edeceğini söylemiştir. Namık Paşa son olarak “Rusya Devleti
veli-ni’metim Padişahıma bilâ-bedel i’âne teklîf eylediği vakit kabul buyurmayarak İngiltere
Devleti’nden matlûb buyurmaları zât-ı şâhânenin ez-her cihet İngiltere Devleti’ne olan dostluk
ve i’timâdına delildir. Ve Rusyalının i’ânesinin kabulü sizin reddinizden sonradır. Bundan
böyle şevketlü Padişahım her veçhile i’ânenize mutarakkıbdır” diyerek aslında Osmanlı
Devleti’nin Rusya’dan askerî yardım istemesine İngiltere’nin kararsız politikasının sebep
olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.103
IV. William’ın yukarıda yazılan ifadeleri ve düşünceleri Rusya’ya karşı Londra’da
oluşan olumsuz have ve endişenin en üst seviyeden dile getirilmesidir. Rusların İstanbul’a
asker göndermeleri başta Londra olmak üzere birçok Avrupa başkentinde tedirginliğe yol
açmıştır. Namık Paşa herşeyin açık bir şekilde ortaya konulduğu görüşmeyi diplomatik bir
tavırla sonlandırarak, Osmanlı Padişahının bundan sonra yine İngiltere’nin yardımını
beklediğini hatırlatmıştır. IV. William da buna hiçbir vakit dostlukta kusur olmayacağını
söyleyerek mukabelede bulunmuştıur. Namık Paşa Londra’dan hareketi öncesi İngiliz
Kraliyet sarayında karşılaştığı Fransa elçisi Prens Talleyrand ile de görüşmüştü.
Talleyrand’a da İstanbul’a Petersburg yoluyla döneceğini ifade etmesi üzerine Namık Paşa’nın
Paris’e uğramasını doğru bulmuş, uğramamasının ise uygunsuz olacağını beyan etmişti.104
Namık Paşa Londra’dan ayrılmadan önce İngiltere’nin Mehmed Ali Paşa’ya
gönderme kararı aldığı memura verilen talimatın içeriğini öğrenmek üzere İngiltere
Dışişleri Bakanı ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Namık Paşa bahsi geçen memura
verilen talimatname içeriğini sorunca aldığı cevapta; öncelikle Osmanlı Devleti ile
Mehmed Ali Paşa arasındaki sorunun içeriğinin anlatıldığı, akabinde ise memurun
nasıl hareket etmesi gerektiğinin gösterildiği söylenmiştir. Görevli memur
İskenderiye’ye ulaştığında Mehmed Ali’nin suçunun affedildiği veya paşanın Padişahın
taleplerini kabul ettiğini öğrenir ise bir girişimde bulunmayacaktı. Bu yönde bir uzlaşma
103
BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef: 1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 51-53.
104 BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 2; Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım
Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya
Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, s. 133-134.
48
sağlanamamış yani Mehmed Ali, Osmanlı Devleti’nin taleplerini kabul etmemiş ise söz
konusu memur Mehmed Ali’ye şer’an ve mülken devletine karşı isyan etmekte olduğunu,
Osmanlı Devleti’nin Londra’da bulunan Namık Paşa ve Mavroyani Bey vasıtasıyla istediği
donanma yardımının o ana kadar gönderilememesini yardımın esirgendiği şeklinde
düşünmemesini hatırlatacaktı. Ayrıca İngiltere, Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar müttefiki ve
dostu Osmanlı ise Avrupa devletlerinin politikalarının mizanı olmasından dolayı Osmanlı’nın
menfaatini kendi menfaati olarak gören İngiltere’nin Osmanlı’nın bölünmesine, Mehmed
Ali’nin bağımsızlığına ve idaresi altındaki topraklardan Osmanlı’nın sağladığı gelirlerin zarar
görmesine müsaade etmeyeceğini de iletecekti. Bütün bunları Mehmed Ali’ye bildirirken,
görev yerine ulaştığında önce Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a gönderilen kişiye görevinden
bahsedip müttefikâne ve dostâne Osmanlı Devleti’nin tarafını tutarak Fransa, Avusturya ve
Rusya konsoloslarıyla birlikte hareket etmesi emredilmişti. Mehmed Ali isyan halinde olduğu
sürece İngiltere’nin bu duruma seyirci kalmayacağını ve cezasının harben verileceğini onlarla
paylaşılacaktı.105
Şifahî olarak verilen talimatta ise İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardım
etmekle yükümlü olduğu, ötedenberi aralarındaki dostluk ve Navarin’de Osmanlı
Devleti’nin gördüğü büyük zarara İngiltere’nin sebep olduğu açık olmakla, Mehmed
Ali isyanında ısrar ettiği takdirde Osmanlı Devleti’nin talep ettiğinden iki kat fazla
harp kuvveti ile kendisine müdahale edileceğini bildirmesi istenmişti. Dışişleri
Bakanı Palmerston söz konusu talimatın bir suretinin de İngiltere’nin Akdeniz’de
bulunan filosunun komutanına iletildiğini söylemiştir. Namık Paşa ve Mavroyani
Bey talimatın içeriğinden memnun kalmadıklarını Dışişleri Bakanı’na şu sözlerle
göstermişlerdi: “bu herif isyânda ısrâr edib dinlemediği halde buraya haber gelib
buradan dahî emir alsa, emir gidinceye kadar vakit geçer, iktizâ eden emriniz
şimdiden gönderilse iyi olur”. Buna mukabil Palmerston dört devletin elçilerinin
ortak hareket ederek yapılacak böyle bir teklifin kabul edilmemesinin zor olduğunu;
Mehmed Ali’nin deli olmadığını, onun amacının idaresi altındaki yerleri Tunus,
Cezayir ve Trablus ocakları şeklinde sokmak olduğunu belirtmiştir.
105
BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 2.
49
Görüşmede asıl çarpıcı olan Palmerston’un Osmanlı Devleti’nin politikasını
bahsi geçen dört devletin bu tür girişimleri üzerine inşa etmek yerine Mehmed Ali ile
uzlaşmasının iyi olacağını, başkasının eliyle görülen işten hayır gelmeyeceğini
açıkça ifade etmiş olmalarıdır. Bu da bir kez daha Osmanlı Devleti ve Namık
Paşa’nın aksi yöndeki tüm isteklerine rağmen İngiltere’nin hâlâ taraflar arasında bir
uzlaşma sağlanması siyaseti izlemeye devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca
Palmerston’un görüşmede Rusya ve Avusturya’nın niyetleri üzerinde de durup
özellikle o sırada Osmanlı Devleti’ne yardım etmek üzere olan Rusya’nın niyetinin
halis olup olmadığını sorgulayarak, teklif olunan Rus yardımı konusunda bir şüphe
oluşturmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Dışişleri Bakanı olduklarında Fransa’nın
Mısır maddesinde fesadı var ise de onlar bu makamlardan ayrıldıktan itibaren
Fransa’nın da İngiltere çizgisine gelip Mehmed Ali’ye karşı olduğunu söyleyerek,
aslında Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket edip Rusya’ya
yaklaşmasını önlemeye çalışmıştır.
Bu görüşmede ortaya çıkan bir diğer nokta ise İngiltere’nin olası bir Rus
yardımından duyduğu endişenin boyutu ve bunu yakından takip etmekte olduğudur.
Namık Paşa’nın İstanbul’a döneceğini öğrenen İngiltere Kralı, Namık Paşa’yı
Windsor Sarayı’na davet ederek, birkaç gün burada ağırlamış ve onuruna ziyafet
vermiştir. Burada kaldığı sırada yapılan görüşmelerden birinde Kral, Namık Paşa’dan
İstanbul’dan aldığı haberleri sorunca Paşa, İskenderiye’de bulunan Rus generali
Muravieff’in İstanbul’a geldiği söylentisinden bahsetmiştir. Dışişleri Bakanı
Palmerston bu haberi resmen doğrulamıştır. Esasında Rusya, İngiltere’nin
Anadolu’da ilerleyen Mehmed Ali Paşa kuvvetleri karşısında İngiltere’nin Osmanlı
Devleti’ne yardım etmesi beklentisindeydi. Kasım 1832 sonlarında İngiltere’nin
yardım konusunda isteksiz olduğunu anladığında ise Osmanlı sultanının istemesi
halinde bir Rus Donanması’nın gönderilmek üzere hazır olduğunu İstanbul’daki
elçileri vasıtasıyla haber vermişti. Bunun üzerine de Karadeniz’deki Rus Donanması
amirali Greig’e olası bir talep üzerine İstanbul’a hareket etmek üzere hazır olması
emredilmişti. Bunun dışında Korgeneral Muravieff, Çar tarafından özel görevle
İstanbul ve İskenderiye’ye gönderildi. Muravieff öncelikle taraflar arasında bir
50
uzlaşma sağlamayı amaçlıyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’ne Rus ordusu ve
donanmasının desteğini sunmakla görevlendirilmişti. Muravieff 21 Aralık 1832’de
İstanbul’a ulaşmıştır. Söz konusu tarihte Osmanlı ordusu Konya’da İbrahim Paşa
tarafından ağır bir mağlubiyete uğratılmıştı. Mağlubiyetin haberi birkaç gün
İstanbul’a ulaşmamıştır. Bu arada Muravieff İstanbul’a en üst seviyede yani Sultan,
Resiülküttap ve Serasker Paşa ile müzakerelerde bulunmuştur. Bunlar Rusya’nın
askerî yardım teklifi için minnettar olduklarını ifade ederken, bu teklifi açıktan kabul
etmemişlerdir. Bu çekincelerinin iki nedeni olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi, olası
bir İngiliz yardımından henüz ümit kesilmemesi; ikincisi, Rusya politikasına teslim
olunmamak istenmemesiydi. Bu tavırları Konya’daki mağlubiyetin haberi başkente
ulaştıktan sonra dahi değişmemiş ve Rusya’nın teklifi kabul edilmemiştir.106
Muravieff’in Rus askerî yardımı teklifi ile İstanbul’a gelmesi özellikle
Fransa’yı harekete geçirmiştir. Fransa Osmanlı Devleti üzerinde Mehmed Ali Paşa
ile bir uzlaşmaya gitmesi yönündeki baskısını artırmış ve bunun için aracılık
yapmayı teklif etmiştir. Diğer yandan İskenderiye’deki Fransız genel konsolosuna
da Mehmed Ali Paşa’ya Babıâli ile doğrudan müzakerelere girişmesi için baskı
yapması yönünde talimat verilmiştir. Baskılar karşısında Sultan tarafından toplantıya
çağrılan Meşveret Meclisi, 2 Ocak 1833 tarihinde konuyu ele alarak sabık
Kaptanıderya Halil Paşa’nın İskenderiye’ye göndererek bir uzlaşmaya varması
yönünde Hükümete tavsiyede bulunmuştur.107
106
BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 1-2.
107 Muhammed H. Kutluoğlu, Aynı Eser, s. 89. Şinasi Altundağ, kitabında G. Rosen’den naklen Halil
Paşa’nın İskenderiye’ye gönderilmesini, İstanbul’da yapılan görüşmeler neticesinde Muravieff ile
yapılan anlaşmanın bir neticesi olduğunu ifade etmektedir. Buna göre Meşvret Meclisi 3 Ocak’ta
toplanmış ve toplantıya katılan devlet adamlarının bu yöndeki ricaları üzerine Rusların yardım teklifi
kabul edilmiştir. Bunun üzerine Muravieff ile yapılan anlaşmaya göre; Muravieff’in yaveri Duhamel
Kütahya’ya giderek, orada bulunan Osmanlı ordusunun durumunu inceleyecekti. Ardından Mısır
kuvvetlerinin başındaki İbrahim Paşa ile görüşerek Halil Paşa’nın uzlaşmak üzere Mısır’a
gönderilmekte olduğunu ve Rusya’nın Mısır ordusunun ilerlemesinden duyduğu rahatsızlığı hatta
bunu kendisine karşı bir meydan okuma olarak kabul ettiğini bildirecekti. Muravieff ise Mehmed Ali
51
İstanbul’dan İskenderiye’ye hareket eden Muravieff 13 Ocak’ta şehre
ulaşarak Mehmed Ali Paşa ile iki görüşme gerçekleştirmiştir. Onun talep ve tehditleri
neticesinde Mehmed Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa’ya 16 Ocak’ta gönderdiği talimatla
daha fazla ilerlememesini emretmiştir. Diğer taraftan Halil Paşa beraberinde Âmedci
Reşid Bey olduğu halde 21 Ocak’ta İskenderiye’ye ulaşmıştır. Halil Rif’at Paşa ile
Mehmed Ali Paşa arasında derhal müzakerelere başlanmıştır. Mısır tarafının
uzlaşmaz tavrı ve yeni talepleri, bilhassa Konya’da bulunan İbrahim Paşa’nın
Bursa’ya doğru yeniden harekete geçerek Kütahya’ya gelmesi müzakereleri çıkmaza
sokmuştur. Osmanlı Devleti’nden tamamen bağımsız bir devlet elde etmek isteyen
İbrahim Paşa’nın yeniden harekete geçmesi, olası bir Rus yardımına sebep
olacağından Fransa ve İngiltere de tedirgin olmuştur. İbrahim Paşa’nın Kütahya’dan
İstanbul’daki Sadaret Kaymakamına yazdığı mektupta zahire ve yakacak ihtiyacını
gidermek için ordusuyla Bursa’ya hareket etmek istemesi başkentteki tedirginliğin
üst seviyelere çıkmasına neden olmuştu. Bu noktada II. Mahmud Şubat 1833 başında
yardım için Rusya’ya resmen başvurulmuştur108
. Sonraki süreçte İstanbul’daki
Fransız ve İngiliz sefirlerinin itiraz ve müdahalelerine rağmen Rusya elini çabuk
tutacak ve 20 Şubat’ta sekiz parça Rus Donanması Boğazlardan geçerek İstanbul
önlerine gelecektir.
Namık Paşa Londra’dan hareket edeceği gün İngiliz Dışişleri Bakanı
kendisini görüşmeye çağırmış ve İstanbul’dan gelen resmi yazışmayı okumuştur. Söz
konusu evrakta Fransa elçisinin İstanbul’a ulaştığı, üç gün sonra Rusya
Paşa ile görüşüp Rus çarının taraflar arasındaki anlaşmazlığın sonlandırılmasıyla ilgilendiğini
bildirmek üzere İskenderiye’ye gidecekti. İskenderiye’ye gönderilecek olan Halil Paşa burada
Muravieff’in de aracılığı ile bir uzlaşma sağlamak için Mehmed Ali Paşa ile müzakerelerde
bulunacaktı. Son madde olarak Mehmed Ali Paşa’ya Akka paşalığının da verilmesi buna mukabil
donanmasını Osmanlı devletine teslim etmesi, ancak bu şartla affedileceği söylenecekti: Şinasi
Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı. Mısır Meselesi 1831-1841, s. 96-97.
108 Tam tarih bazı kaynaklarda 2 Şubat olarak ifade ederken (Muhammed H. Kutluoğlu, The
Egyptian Question (1831-1841), s. 93) bazılarında ise 3-7 Şubat olarak gösterilmektedir: Kemal
Beydilli, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, C. 18, s. 488.
52
donanmasının geldiği ve Reisülküttab ile görüşen Fransa elçisinin Mehmed Ali’yi
itaat altına almayı taahhüt ettiği ve Halil Paşa tarafından gönderilen yazıda Osmanlı
Padişahının Rusya donanmasının geri dönmesini irade buyurdukları yazılıdır. İngiliz
Dışişleri bakanı Namık Paşa’nın Petersburg’a gitmesini uygun bulmadığını birkez
daha ifade etmiştir.109
Görüldüğü üzere İngiliz hükümeti Mısır Meselesinin kritik bir aşamasında
İstanbul’daki gelişmeleri yakından takip ediyor ve özellikle Rusya’nın İstanbul’a
donanma göndermiş olmasından kaygı duyuyordu. Dahası Namık Paşa’nın
görüşmede bulunmak üzere Petersburg’a uğramasına açıkça muhalefet etmekteydi.
İngiltere Dışişleri Bakanı’nın bu tavrı karşısında Namık Paşa “Rusya Devleti,
Devlet-i Aliye ile musâlih olduğuna ve şu vakitte dahi i’âne eylediğine mebni
beyne’d-devleteyn ifâ-yı resm-i muhâleset olunmak lâzıme-i halden olmak hasebiyle
Rusya Devleti’nin bu aralık olan dostluğu nezd-i şâhânede mucib-i memnûniyet
olduğunu ifâde zımnında tarîk-i mezkurdan azîmetim irâde buyruldu” diyerek
diplomatik bir üslupla aldığı bir emri uygulamakla mükellef olduğunu söylemiştir.
Namık Paşa bir taraftan da Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin ihtiyacı olduğu bir
zamanda İngiltere’nin yapmadığını yaparak yardımda bulunmasından dolayı böyle
bir ziyaretin yapılması gerektiğini söylemekten de geri durmuyordu.110
Sonuç itibariyle İngiltere’nin bir donanma yardımında bulunmayacağının
resmen bildirilmesi üzerine Namık Paşa İstanbul’a dönmek üzere Paris’e hareket
109
BOA, HAT, no. 1265/46980-D, Lef 2.
110 Bu arada Dışişleri Bakanı, her nekadar son birkaç senedir İngiltere Devleti tarafından elçilere
hediye verilmesi yasak olsa da İngiltere Kralı memnuniyet göstererek hatıra kabilinden olmak üzere
Namık Paşaya bir çift piştov ve bir tüfek verilmesini emir etmiştir. Buna karşılık Namık Paşa böyle
bir hediye beklemediğini ima ederek, kabul etmesinin padişahın iznine tabi olduğunu söylemiştir.
Sözü edilen hediyelerin devlet tarafından değil Kral tarafından verilmekte olduğu ve silahlar dahi
hazır bulunmadığından sonradan İngiltere elçisi aracılığı ile Dersaadete gönderileceği kendisine ifade
olunmuştur: BOA, HAT, no. 1265/46980-D, Lef 2.
53
etmiştir.111
Kendisinden Paris ve Berlin’e uğrayarak en son Petersburg’a gitmesi
emredilmişti. Bu arada Namık Paşa Mısır Meselesi tam manasıyla bitene kadar
Mavroyani Bey’in Londra’da kalmasına izin verilmesini istemiştir.112
b- Namık Paşa’nın Paris Temasları
Diplomatik girişimleri istediği sonucu alamayan ve Londra’da yapacak bir
şey kalmadığını anlayan Namık Paşa İstanbul’a dönme kararını Mavroyani Bey ile
istişare etmişti. Namık Paşa, misyondaki başarısızlığının verdiği hayal kırıklığını
İstanbul’a gönderdiği yazılarında açıkça ortaya koymuştur. Kendisi Londra’da kalıp
vakit kaybetmektense İstanbul’a dönerek ordunun başında Padişahına hizmet
etmesinin faydalı olacağı kanaatindeydi. Londra’da kalmaya devam edecek
Mavroyani Bey’e İngiliz vekiller tarafından gerekli yardımın yapılması noktasında
ricalarda da bulunmuştu.113
Nihayet Londra’dan hareket eden Namık Paşa 19 Mart’ta Paris’e ulaşmıştır.
Paris’te ilk olarak Fransa Dışişleri Bakanı ile görüşmeye gitmiştir. Burada Fransa
Dışişleri Bakanı 13 Mart tarihli bir mektubu Sadarete ulaştırmak üzere kendisine
vermiştir. Mektupta daha ziyade Namık Paşa’nın vazifesini iyi bir şekilde yerine
getirdiğinden bahsedilerek, Doğu’daki gelişmelerden haberdar olduklarını,
111
BOA, HAT, no. 372/20392-D; Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde
Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”,
Tarih Vesikaları, s. 130-131; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 48-49.
112 BOA, HAT, no. 1344//52546; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 55-56.
113 BOA, HAT, no. 833/37560-M; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. S. 46-47. Bir süre sonra
Mavroyani Bey’in de Londra’da kalması bilhassa buranın pahalı bir şehir olması nedeniyle kendisi
açısından sorun teşkil edince önce Paris’te ikameti düşünülmüş ancak burada daimî olarak
kalabileceği bir yeri bulunmadığından Paris’te birkaç gün kalarak, Peç’e geçmesine karar verilmiştir.
Paris’te kalacağı birkaç gün içinde Fransa Devleti vükelasıyla görüşerek Osmanlı Devleti’nin
Avrupalı ile yürütülmekte olan muameleler hakkında tamamen bilgi sahibi olduğundan konunun
gerektirdiği şekilde uygun bir lisan kullanması istenmiştir: BOA, HAT, no. 1289/50060.
54
İngiltere’de bulunan Fransız elçisinin de Namık Paşa’nın görevini ifa etmesi
noktasında gerekli kolaylığı göstermesi hususunda bilgilendirildiği belirtilmiştir.
Ayrıca Namık Paşa’nın Louis Philippe tarafından kabul edildiğinden ve Kralın da
çok eski dostu olan Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğinden bahsedilmiştir.
Namık Paşa Pariste Fransa Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede Lonra’ya
giderken gerçekleştirdiği ziyarette Fransa Kralı’nın Osmanlı Devleti’nin dostu
olduğunu ifade ettiğini, bu dostluğun kuvveden fiile çıkarılması noktasında talimat
aldığını ifade etmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı ise Namık Paşa’ya İstanbul’dan haber
alıp almadığını sormuştur. Namık Paşa gayriresmi olarak İstanbul’daki Fransız
elçisinin Mehmed Ali’nin itaat altına alınması için aracılık etme teklifinde
bulunduğunu öğrendiğini, ancak bunun resmen kendisine bildirilmediğinden söz
konusu aracılık teklifi için teşekkür edemeyeceğini söylemiştir. Ancak Fransız
elçisinin bu hareketinin Padişahın memnuniyetine sebep olacağını da sözlerine
eklemiştir.
Namık Paşa’nın asıl amacı Fransa Kralı ile görüşmekti. Dışişleri Bakanı’na
bunu ifade etmiş ve ertesi gün belirlenen saatte Kral tarafından kabul olunmuştur.
Kral ile olan görüşmede de az önce bahsedilen İstanbul’daki Fransız elçisinin
Mehmed Ali Paşa’nın itaat altına alınması için yaptığı taahhüt gündeme gelmiştir.
Kral, bu taahhüdü Osmanlı Devleti’ne karşı olan dostluğunu ispat etmek şeklinde
yorumlamış; Namık Paşa’yı iki gece sonra vereceği yemeğe ve saraydaki eğlenceye
davet etmiştir.114
Fransa Kralı ile görüşmesinden bir gün sonra Namık Paşa Fransa Dışişleri
Bakanı tarafından yemeğe davet olunmuştur. Yemek sırasında Namık Paşa,
Paris’teki Avusturya elçisine gelen bir haberden İbrahim Paşa’nın İzmir’de İhtisab
Nazırı Tahir Bey’i azlederek yerine Manisa Mütesellimi Karaosmanzade’yi tayin
ettiğini öğrenmiştir. Bu gelişmeyi İstanbul’daki Fransa elçisinin biraz önce
bahsettiğimiz taahhüdüne aykırı bulan Namık Paşa konuyu Fransa Dışişleri
114
BOA, HAT, no. 1265/48980-E.
55
Bakanı’na açmıştır. Namık Paşa’nın bu noktada kullandığı ifade oldukça dikkat
çekicidir: “(…) Mısır meselesi az vakitte ber-taraf olmasıçün bi’z-zarûre Rusya
İmparatoru’nun teklîf eylediği i’âne kabul buyurularak Rusya Donanması
Dersaadet’e gelmiş ise de (…) Fransa elçisi devleti tarafından me’muriyeti hasebiyle
Rusya Donanması’nın Dersaadet’e gelmesini tensîb etmeyerek Mehmed Ali’nin taht-
ı itâ’ate idhâline ta’ahhüd eylemiş ve bu cihetle donanmâ-yı merkumenin avdeti
irade kılınmıştı. Havadisât-ı cedîdeye nazaran Mehmed Ali, Devlet-i Aliyye ve
Fransa Devleti tarafından olunan teklifâtı zâhiren kabul sûretinde görünüb mel’un-ı
merkum türlü bahâne ile icrâ-yı mel’anet etmekte olduğu derkâr ve bu cihetle elçi-i
mûmâ-ileyhin tedbîr ve harekâtı kuva-yı harbiyeye istinâdı olmadıkça Fransa
Devleti’nin dostluğu Devlet-i Aliyye hakkında mûcib-i zarar olacağı aşikârdır”. Bu
ifadelerle Namık Paşa Fransız Bakana Mısır meselesinde ve Rusya konusunda
beklentilerini açıkça aktarmıştır. Namık Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin tıpkı
İngiltere’den olduğu gibi Fransa’dan da sorunun askerî yollarla çözümünü talep ettiği
anlaşılmaktadır. Yukarıdaki görüşmede gündeme gelen daha ilginç nokta ise İstanbul
önlerindeki Rus varlığından tedirgin olan Fransa’nın Osmanlı Devleti’ni yakinen
maruz bulunduğu İbrahim Paşa tehdidinden kurtarmayı resmen vaat etmiş olmasıdır.
Mehmed Ali tehdidi karşısında İngiltere ve Fransa’yı yanına geçekemeyen
Osmanlı Devleti Rusya’dan yardım istemiş ve sekiz gemiden müteşekkil Rus
donanması 20 Şubat itibariyle Karadeniz Boğazı’ndan geçip Büyükdere önelerine
ulaşmıştı.115
Namık Paşa’nın ifadesine bakılırsa bu durum karşısında İstanbul’daki
Fransa elçisi İbrahim Paşa’yı itaat altına almayı taahhüt etmişti. Namık Paşa’nın
bahsi geçen görüşmedeki ifadesinden anlaşıldığı üzere Fransa’nın bu taahhüdüne
karşılık Rus donanmasının dönmesi yönünde irade çıkmıştı. Bununla birlikte İbrahim
Paşa’nın Anadolu’daki tecavüzünü sürdürerek İzmir’deki İhtisap Nazırını dahi
değiştirecek seviyede ileri gitmesi üzerine infiale geldiği anlaşılan Namık Paşa,
Fransa’nın taahhüdünün askerî bir dayanağı bulunmadığı sürece Osmanlı Devleti’nin
zararına olacağını bizzat Dışişleri Bakanına ifade etmişti. Fransa Dışişleri Bakanı ise
115
Kemal Beydilli, “Hünkâr İskelesi Antlaşması”, DİA, c. 18, s. 488.
56
adeta suçu Osmanlı Devletine atarak, kendilerinin işin sonunu düşünerek gerekli
durumda kullanılmak üzere İbrahim Paşa’nın Adana’da kalacağı mülahazasıyla
Anadolu içlerine girmesi durumunda müdahalede bulunmak için Akdeniz’de 15
gemiden oluşan donanmayı hazır tuttuklarını; ayrıca yine Akdeniz sahilindeki
tersanelerinde 4 kayık ve 6 fırkateyn hazırlatarak araya girecek iken Hüseyin Paşa ve
Sadrazam Mehmed Reşid Paşa’nın kısa sürede ardı ardına mağlup olmaları İbrahim
Paşa’nın hızlı bir şekilde ilerlemesine yol açtığını ifade etmiştir. Dolayısıyla gerekli
hazırlıklar vaktiyle yetişmemiştir. Bununla birlikte görüşmenin yapıldığı tarih
itibariyle Akdeniz’de 15 savaş gemisi hazır olup hazırlanmakta olan kayıklar ikisi de
buna dahil olarak diğerlerinin de donatımı devam etmektedir. Eğer Mehmed Ali Paşa
Fransa’nın teklifini kabul etmezse söz konusu Fransa Donanması’na savaşa girmesi
yönünde kesin emir verilmişti.116
Namık Paşa’nın Sadaret’e gönderdiği 31 Mart tarihli bu mektuptaki
taahhütler ve Fransa Dışişleri Bakanı’nın ifadeleri Osmanlı devlet adamlarını, hemen
kullanıma hazır bulunan Rus askeri yardımını reddetmeye ikna etmemiş olacak ki
Babıâli İstanbul’un müdafaası için Rus kara kuvvetlerinin de getirilmesine izin
vermiştir. Nitekim beş bin kişilik Rus kuvveti 5 Nisan itibariyle İstanbul’a gelip
Beykoz’da karaya çıkmıştır.117
116
Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın
Hususî Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s. 134-136.
117 Kemal Beydilli, “Hünkâr İskelesi Antlaşması”, s. 488.
57
c- Namık Paşa’nın Petersburg Temasları ve İstanbul’a
Dönmesi
İstanbul’da bu başdöndürücü gelişmeler yaşanırken Namık Paşa 9 gün kaldığı
Paris’ten ayrılıp, Petersburg’a doğru yola çıkmıştır. 118
Namık Paşa’nın, İstanbul’a
dönüş güzergahını Osmanlı Devleti’ne askeri yardımda bulunma temayülüne sahip
Rusya üzerinden yapmış olması Mısır meselesinde pasif bir tutum takınan İngiltere
ve Fransa’ya verilmiş net bir mesaj olarak değerlendirmek de mümkündür.
Namık Paşa Frankfurt ve Berlin üzerinden Petersburg’a ulaşmıştır. Paşa’nın
Rusya’ya gitmesinde Rus donanmasının İstanbul önlerine gelmesinin etkili olduğu
ifade olunmaktadır. Mart 1833’te Petersburg’ta bulunarak Çar I. Nikola ile görüşen
Namık Paşa’nın amacı Rusya’nın Mehmed Ali Paşa karşısında Osmanlı Devleti’ne
sunduğu askerî yardımın asıl maksadını anlamaktı.119
Petersburg’da çok iyi
karşılanan Namık Paşa’nın Çar ile görüşmesinde General Orlof da hazır
bulunmuştur. Yapılan görüşmelerin birisinde I. Nikola, Rus yardımı konusunda
ortaya çıkan spekülasyonlardan rahatsızlığını ve ases amacının ne olduğunu dile
getirmiştir. Namık Paşa bu hususu dair izlenimlerini şu ifadeleri nakletmiştir:
“gönderdiği askerden Devlet-i Aliyye’nin emin ve mutma’în olmadığı ve halkın
lisânında bir takım sözlerin deverân ettiği kendince ma’lum ise de bu mu’âvenet
hususu ancak bir komşunun hânesinde zuhûr eden harîkin sirâyet ve tevsi’ini men’
için ittihaz olunan tedbir-i tahaffuzkarâne kabilinden olarak Rusya askerinin
mukaddema Edirne’ye vürudunda ileriye harekete mani yok iken öyle bir teşebbüsün
sebkat etmemesi İstanbul’u zabt ve istila fikrinde bulunmadığına delil idüğünü ve
Besarabya’da yüzelli bin asker mevcut ve hâzır ve Devlet-i Aliyye’nin emrine
muntazır bulunduğundan etrafa sû-i mîsâl olmamak üzere Mısır askerinin def’ ve
118
Bu arada kendisine daha önce yapılan tahsisat bitmek üzere olduğunu bildiren Namık Paşa,
ihtiyaten İngiliz tüccarlarından Black’ın ortağı Kraldan 400 altın almıştır: BOA, HAT, no. 833/37560-
M; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. S. 46-47 (10 Za 1248/31 Mart 1833).
119 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, (Haz. Bekir Sıtkı Baysal), TTK Yay.,
Ankara 19872, s. 213.
58
tevbihi ile ref-i gâ’ile için lüzumu kadar askerin ve icâb iderse kamilen mevcûd-ı
mezkurun celb ve isti’mâli hakan-ı müşârün-ileyh hazretlerinin yed-i iktidar ve
ihtiyârında bulunduğu ve kumandân-ı müşârün-ileyh Orloff’a ol-bâbda evâmir-i
lâzıme i’ta kılındığını bi’l-beyân buralarını ve şu husûsda hulûs-ı ni’yetini ve bir de
Mısır askerinin vardığı mahaller ahâlisinin hüsn-i kabul ve ihtirâm göstermekte
olması ve şu mu’âmelenin mukaddema Rusya askeri hakkında dahî vuku’a gelmesi
idâre-i hükûmetde bir sebeb ve hikmetin vücudunu mebni olmak ve bu da hakan-ı
müşârün-ileyh hazretlerinin ma’lumu bulunduğu lazım geleceğinden bu hâli mûcib
olan esbâbın tetkîk ile celb-i hoşnudî-i teba’aya ihtimâm edilmesi lüzumunu”
belirtiyordu.120
Namık Paşa I. Nikola ile yaptığı görüşmelerde Rusya’nın askeri yardımının
farklı boyutlara gitmemesi noktasında teminat alarak, döndüğünde durumu II.
Mahmud’a aktarmış ve Sultanın bu yöndeki tereddütlerini gidermiştir.121
Şu ana kadar Namık Paşa’nın Mısır meslesindeki diplomatik misyonunda
kendisinden bekleneni tam manasıyla yerine getirememesinin Paşa’nın yetersizliği
veya beceriksizliğinden kaynaklandığı yönünde bir görüş de söz konusudur.122
Bilakis, yukarıda detaylı bir şekilde incelendiği üzere Namık Paşa bu ilk dış
görevinde kendisine verilen talimatlara uyarak çok titiz çalıştığını göstermektedir.
Yaptığı görüşmelerde kimi zaman aldığı yetersiz ve tatmin etmeyen cevaplar
karşısında takındığı sert ve kararlı üslup, iyi bir diplomat olduğuna işaret etmektedir.
Bununla birlikte İngiltere’nin ve daha genel olarak dönemin Avrupasının içinde
bulunduğu durum, görevini yerine getirmesine hiçbir şekilde yardımcı olmamıştır.
Namık Paşa’nın çabalarının önemli bir faydası Londra ve ziyaret ettiği diğer Avrupa
120
Şehabettin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, s. 134-135.
121 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, s.
222; Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, (2006), s. 379.
122 Şinasi Altundağ, “Mehmed Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde
Namık Paşa’nın Hususi Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, s. 442; Faik Reşit Unat, Aynı Eser, s.
213.
59
diplomatik çevrelerinin dikkatini Mısır meselesi üzerine çekerek, bu vesile ile
Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın bir nevi himayesine girme tehlikesinin anlaşılmasına
yardımcı olması açısından oldukça dikkate değerdir.
Bu arada Mehmed Ali Paşa ile müzakerelerde bulunmak üzere Mısır’a
gönderildiğinden yukarıda bahsedilen Amedcî Mustafa Reşid Bey (Paşa) ve Halil
Rifad Paşa’nın isyanı sona erdirmek yönündeki girişimleri adeta çıkmaza girmişti.
Bunun öncelikli sebebi Mehmed Ali Paşa’nın Akka, Nablus, Kudüs ve Trablusşam’ın
kendisine bırakılması yönünde yapılan teklifi yeterli bulmayarak tüm Suriye ve ek
olarak Adana, Silifke ve Alanya’yı da istemesiydi. Neredeyse İstanbul’un işgaliyle
sonuçlanabilecek ciddi bir problemle karşı karşıya bulunan Babıâl, bu süreçte
doğrudan İbrahim Paşa ile görüşmek üzere Amedci Mustafa Reşid Bey (Paşa)’i
Kütahya’ya göndermiştir. 5 Nisan’da yanında Fransız diplomat Varennes olduğu
halde Kütahya’ya ulaşan Reşid Bey yoğun pazarlıklar sonucunda Halep, Şam ve
Adana’yı İbrahim Paşa’ya bırakan ve Kütahya Tenkihnamesi olarak bilinen sözlü
uzlaşma ile Mısır birliklerinin Anadolu’dan çekilmesini sağlamıştı.123
Kütahya’da görüşmeler sırasında özellikle Adana’nın Mehmed Ali’ye
verilmesi noktasındaki anlaşmazlık sürerken Rus askerleri ardı ardına kafileler
halinde İstanbul’a gelerek karaya çıkmıştı. Bu sıcak gelişmeler karşısında İngiliz,
Fransız ve Avusturya devletleri İstanbul’daki temsilcileri aracılığı ile duydukları
endişeyi Babıâli’ye bildirdiler. İki ülke Rus askerlerinin İstanbul’dan çıkmasını talep
etmişti. Diğer taraftan İngiltere ve Fransa’nın İskenderiye’deki diplomatları Mehmed
Ali Paşa üzerindeki baskılarını artırarak, askerlerini Anadolu’dan çekmek yönünde
uzlaşmaya zorlamaktaydılar. Söz konusu gergin diplomatik ortamda Mehmed Ali
Paşa ile Osmanlı Devleri arasında Mayıs 1833 ortalarında barış sağlanmış ve Haziran
123
Kütahya uzlaşmasının içeriği ve maddeleri hakkında bkz. Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali
Paşa İsyanı. Mısır Meselesi 1831-1841, s. 133-138.
60
sonlarında Mısır askerleri Anadolu’yu terk etmiştir. Böylece Mısır meselesinin
birinci aşama sona ermişti.124
Bu gelişmenim hemen akabinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8
Temmuz 1833 tarihli Hünkar İskelesi Antlaşması imzalanmıştır. Rusya ile böyle bir
anlaşmanın imzalanması Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzunun
artmasından dolayı tedirgin olan Avrupa devletlerinin protestolarına sebep olmuştur.
Bununla birlikte anlaşmanın imzalanmasından iki gün sonra Rus askeri birlikleri
İstanbul’u terk etmiştir.125
Kütahya uzlaşması ile Mehmed Ali Paşa idaresine bırakıldığından
bahsettiğimiz yerlerin vergileri konusu Mısır meselesinin bundan sonraki safhası
açısından önem kazanmıştı. Antlaşma imzalandıktan sonra ödenecek vergilerin
tespiti için eski Defterdar Hacı Edhem Efendi Mısır’a gönderilmiştir. Hacı Edhem
Efendi öncelikle gerek daha önce Mehmed Ali Paşa’nın idaresi altında bulunan
gerekse yeni tevcih olunan yerlerin vergilerini tespit ederek uygun bir zam yapılması
noktasında çalışacaktı. Ancak bu temaslardan da olumlu sonuç alınamamıştı.126
Bu arada Namık Paşa İstanbul’a dönmesinden sonra Asâkir-i Hassa Mirlivası
rütbesiyle askerlik görevine dönmüştür. bu arada II. Mahmud’un yakınları arasına
124
Bu süreçte Mehmed Ali Paşa ile yapılan müzakereler ve tartışmalar hakkında geniş bilgi için bkz:
Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 96-105.
125 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, Aynı Eser, s. 105-107.
126 Vergilerin miktarını özet halinde çıkararak Mehmed Ali Paşa’ya verecek, ödemelerin düzenli bir
şekilde yapılmasını garantiye alacaktı. Bu noktada Mehmed Ali Paşa’nın Fransa’ya 200 bin kese
borcu olduğu şeklindeki nazeretini de makul bir şekilde reddedecekti. Edhem Efendi Mısır’da yaptığı
görüşmelerde yeni vergileri görüştüğü gibi savaş nedeniyle ödenmemiş vergilerin ödenmesini de talep
etmiştir. Suriye’deki çatışmalar dolayısıyla Mısır’ın malî durumunun kötü olduğunu gerekçe gösteren
Mehmed Ali Paşa bu talebi kabul etmemiş; uzun görüşmelerden sonra Mayıs 1834’ten itibaren 12 bin
kese Mısır, 18 bin kese Suriye ve Adana, 2 bin kese de Girit Adası için olmak üzere toplam 32 bin
kese vergi ödemeyi taahhüt etmiştir: Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı. Mısır
Meselesi 1831-1841. I. Kısım., s. 139-140.
61
girerek boş zamanlarını Saray’da değerlendirmeye başlamıştır. Bu durum onun sivil
ve askeri alanlarda yükselişinin sürmesine de yardımcı olmuştur.127
B- MISIR MESELESİ’NİN BÜYÜMESİ VE NAMIK
PAŞA’NIN LONDRA’YA SEFİR OLARAK TAYİNİ
1- Namık Paşa’nın Londra’da Elçi Statüsü İle Tayini ve
Misyonu
Osmanlı Devleti ile isyankâr Mısır Valisi arasında Kütahya uzlaşması ile
sağlanan sessizlik uzun süre devam etmeyecektir. Bu meselede tecrübe sahibi olan
Namık Paşa ise yeni süreçte bu sefer sefir sıfatıyla konunun çözümünde etkin rol
alacaktır.
Rusya’nın askerî desteğini sağlayan Babıali, büyük devletlerin Adana’nın
Mısır Valiliği’ne bırakılması konusunda aleyhte tutumlarının da etkisiyle Kütahya
uzalaşmasını bozma temayülü göstermiştir. Zira söz konusu uzlaşma hiçbir şekilde
Osmanlı Devlet adamlarının Mehmed Ali Paşa hakkında sahip oldukları şüpheleri
giderememiştir.128
Mısır meselesinin yeniden başlamasının başlıca sebepleri
Mehmed Ali Paşa’nın 1832-1833 yıllarından kalan vergi borçlarını ödemek
istememesi; Kütahya uzlaşması ile kendisine bırakılan yerlerin ötesinde Rakka ve
Urfa’yı işgale devam etmesi; kalıcı bir barışın önünde en büyük engel olarak
gördüğü Hüsrev Mehmed Paşa’yı azlettirmek istemesi ve özellikle Suriye’de izlediği
baskıcı yönetim biçimiydi.129
Bu arada İbrahim Paşa bahsi geçen uzlaşma uyarınca
Anadolu’dan çekilmek durumundayken Urfa gibi bazı bölgeleri terk etmemişti.
127
Ali Fuad [Türkgeldi], Maruf Simalar, Ankara 2013, s. 268; Şehabettin Akalın, “Mehmed Namık
Paşa”, s. 135.
128 Şinasi Altundağ, Aynı Eser, s. 141.
129 Muhammed H. Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 111-115; Yüksel Çelik,
Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, TTK yay., Ankara 2013, s. 11-61.
62
Mehmed Ali Paşa Suriye’de yeni vergiler uygulamaya konulmuş, halkın askere
alınması yönünde düzenlemeler yapılmış, Suriye eşraf ve uleması görevden
uzaklaştırılarak yerlerine doğrudan Mısır’dan görevliler atanmak suretiyle
merkezileşme sağlanmaya çalışılmış, yine bu meyanda mahkemelerin
sivilleştirilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu uygulamalar karşısında
halkın hoşnutsuzluğunun arttığı Suriye’de isyanlar çıkmaya başlamıştı.130
Esasında Kütahya uzlaşmasının taraflar arasında bir güven ortamı
sağlayamadığını ve kimseyi tatmin etmediğini gerek Osmanlı Devleti’nin Reşid
Mehmed Paşa’nın emrinde Anadolu’da bahsi geçen uzlaşmadan hemen sonra
giriştiği askeri hazırlıklar, gerekse Mehmed Ali Paşa’nın Suriye’den asker toplamak
kararını hayata geçirmek suretiyle ordusuna yeni insan kaynağı sağlama çabaları
ispat etmektedir. Suriye’deki huzursuzluğu fırsat olarak değerlendirmek isteyen
Osmanlı Devleti İngiltere, Fransa ve Rusya’dan bu yönde bir adım atmaması
noktasında uyarılmıştır. Bu arada II. Mahmud askıda kalan vergi borçları ve Urfa’nın
tahliyesi konularını çözmek için Ağustos 1834’te harekete geçmiştir. Bu bağlamda
önce İngiltere’nin aracılığına başvurulmuştur. Bu mümkün olmazsa Babıâli kendi
imkânlarıyla konuyu halletmek kararlılığındaydı. Başta İngiltere olmak üzere büyük
devetler ise iki taraf arasında bir çatışma çıkmaması için birtakım önlemler
almaktaydılar.
II. Mahmud konu noktada özellikle İngiltere’nin ve Fransa’nın desteğini
sağlamayı çok önemli görmekteydi. Mısır Meselesi yeni ve kritik bir döneme
girerken artık tecrübeli bir diplomat olan Mehmed Namık Paşa’nın İngiltere’den
askeri yardım temin etmek üzere Londra’ya daimî elçi131
olarak gönderilmesine
karar verildi.132
130
Moshe Ma’oz, Ottoman Reform in Syria and Paletsine 1840-1861. The Impact of the
Tanzimat on Politics and Society, Oxford 1968, s. 15-17.
131 Sultan III. Selim dönemi ardından Avrupa’da tekrar daimi elçiliklerin açılması II. Mahmud
saltanatında oldu. Süreç aslında 1821’de Rum İsyanı döneminde başladı. İsyan sırasında özellikle
Rum maslahatgüzarların yanlış haber göndermeleri nedeniyle, Osmanlı Devleti dış diplomatik
63
Özellikle Mısır ve Cezayir meselelerinin çözümünde Londra’daki gerek resmî
çevrelerin fikirlerinin öğrenilmesi gerekse kamuoyunun takibi için daima bir
diplomatik temsilcinin bulundurulması gerekli görülmüştü. Namık Paşa da geçici
olarak Londra’ya gönderildiğinde yazdığı bir arizada, İngiltere’de lisan bilen nazır
rütbesinde bir elçinin bulundurulması gerektiğine işaret etmişti.133
Yaşanan
gelişmeler üzerine o sırada Asâkir-i Hassa Mirlivası olan Namık Paşa Ağustos 1834
başlarında orta elçili seviyesinde Londra Sefaretine memuriyeti kararlaştırıldı.134
Kendisinin tek görevi Mısır meselesiyle alakalı olmayıp, Cezayir’in Fransızlardan
geri alınması konusunda Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile haberleşerek, bu
konuda İngiltere hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmaktı. Bu konuda Londra’da
temsilciliklerini geçici olarak kapatmıştı. Bununla birlikte sonraki süreçte Osmanlı Devleti’nin ardı
ardına maruz kaldığı siyasi krizler neticesinde Avrupa’da daimi elçi bulundurulmasına duyulan ihtiyaç
bir kez daha kendini hissettirmişti. Bu cümleden olarak Fransa, aşağıda geniş olarak ele alınacağı
üzere, bir borç meselesini bahane ederek 16 Haziran 1827’de Cezayir’e yönelik askerî bir harekât
başlatmıştır. Bu sırada Osmanlı donanması 20 Ekim 1827’de Navarin’de İngiliz-Fransız-Rus müttefik
filosu tarafından imha edilmiştir. Bundan sonraki süreçte 1821’de başlayan Yunan İsyanının bir
devamı olarak 1828-1829’da Rusya ile savaşmış; akabinde Mehmed Ali Paşa isyanı başlamıştır. Bu
arada Fransa’nın 1827’de başlattığı Cezayir operasyonu bir süre sonuçsuz kalmışsa da Haziran
1830’da General Bourmont kumandasında gönderilen taze kuvvetler 5 Temmuz’da Cezayir şehrini
işgal etmiştir. Sayılan siyasi gelişmelerden özellikle Osmanlı Devleti’nin bu dönemde en çok
ugraştıran iki konu yani Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa isyanı ve Fransa’nın Cezayir’i işgali olmuştur.
Her iki konunun devlet lehine çözümü için yoğun bir diplomatik çabaya ihtiyaç duyulmuştur. Gelişen
siyasi olaylar neticesinde ikamet elçilerinin 1834 yılı itibariyle yeniden tayinine gidilmiştir.
Cezayir’den gelen yardım talebi üzerine bölgenin Fransa’dan geri alınmasını temin için
Amedci Mustafa Reşid Bey’in olaganüstü orta elçi olarak Paris’e gönderilmesine karar
verilmiştir. Adı geçen bu amaçla Temmuz 1834 sonlarında İstanbul’dan hareket etmiştir: Ercüment
Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri,
1793-1821, s. 65; Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı
Siyaseti (1827-1847), İstanbul 1957, s. 36-37.
132 Muhammed Hanefi Kutluoğlu, The Egyptian Question (1831-1841), s. 118.
133 Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, sa. 7, (İstanbul 1953), s. 136.
134 Mehmed Süreyya, Nuhbetü’l-Vekayi, [t.y], s. 27.
64
bulunan Mustafa Reşid Bey (Paşa) de bilgilendirildi ve her iki diplomatın ortak bir
lisan kullanmaları istendi.
Namık Paşa’ya verilecek talimatın içeriğinin müzakere yoluyla belirlenmesi
düşünülmüşse de yeniden bir meclis toplanacak kadar vakit olmadığı için kendisine
verilmek üzere bir gizli talimatname ve bir de Name-i Hümayun hazırlandı.135
Buradan Namık Paşa’nın bir an evvel görev yerine gitmek üzere hızlı bir şekilde
hareket ettiği anlaşılıyor. Ayrıca maiyetine verilecek sırkatibinin kendisinin fikri
alınarak belirlenmesi uygun bulunmuştu. Bu kişinin Tercüme Odası hülefasından
Halis Efendi olduğu ve Namık Paşa’nın kendisini daha önceden tanıdığı
anlaşılmaktadır. Diğer taraftan maslahatgüzar olarak Viyana’da bulunan Mavroyani
Bey de Namık Paşa ile birlikte çalışmak üzere Londra’ya görevlendirilmiştir.
Kendisine verilen talimatnameyi, İngiltere Kralına verilmek üzere hazırlanan
Padişahın Name-i Hümayunu ve Başvekile verilmek üzere Sadrazamın mektubunu
alarak yola çıkan Namık Paşa’nın Londra’ya deniz yolu ile gönderilmesi
düşünülmüştü. Fakat daha sonra bundan vazgeçildi. Nihayet acele olarak ve Viyana
yolu ile Londra’ya hareketi sağlanmıştır.136
Bu ikinci Londra misyonunda Namık Paşa’ya verilen talimatnamede
şu hususlar yer almıştır137
:
1) Namık Paşa’nın esas görevi Osmanlı ile İngiltere Devleti arasındaki
dostluğu pekiştirmek olacaktı. Cezayir’in Fransa tarafından işgali sonrasında
İngiltere’nin desteğini sağlaması istenmiyordu. Bu konuda Paris Sefiri Amedî
Mustafa Reşid Efendi ile irtibatlı olarak hareket edecekti.
135
BOA, HAT, no. 1177/46505.
136 BOA, HAT, no. 738/34979.
137 BOA, HAT, no. 1180/46623 (12 Rebiülahir 1250/18 Ağustos 1834).
65
2) Şam ve civarında meydana gelen olaylarda Mehmed Ali Paşa Avrupa
kamuoyunu desteğini sağlayarak, Osmanlı’ya karşı yönlendirmişti. Mehmed Namık
Paşa ise Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan Avrupa kamuoyunu bilgilendirilecekti.
3) Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne daima bağlı kalması veya sebep
olduğu huzursuzlukların giderilmesinde İngiltere’nin yardımının sağlanması, ayrıca
konu açılırsa Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın diğer dost devletlere
zararı dokunur bir şey olmadığı, bundan önce Boğazlar üzerine yapılmış olan
antlaşmaların geçerliliğinin devam ettiği anlatılacaktı. Dolayısıyla Mısırlıların ortada
olan hareket ve davranışları her tarafta tedirğinliğe sebep olmakla, buna karşı iki
tedbir söz konusuydu. Birincisi Mısır Valisi’nin tabi olduğu Osmanlı Devleti’ne
gerçekten itaat ve bağlılığı sağlanarak, kendisinden talep olunan şeyleri gereği gibi
yerine getirmesinin temini veya ikinci şık olarak Mehmed Ali Paşa’nın eskiden beri
bilinen çirkin davranışları ve yanlış hareketlerinden kaynaklanan uygunsuzluk ve
huzursuzların bu şekilde sürekli devam etmekten ise öncelikle buna bir son verilmesi
çaresine bakılması. İki şıktan birinin hayata geçirilmesi durumunda Ruslarla yapılmış
olan antlaşmanın yürürlüğe konulmasına gerek kalmayacağı, bu takdirde bahsi geçen
antlaşmanın icrasına yol açılmaması için dost devletlerin Osmanlı Devleti’nin konu
hakkındaki mütalaasını kabul ve onaylaması için gayret edilmesi.
2- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Viyana Temasları
Namık Paşa talimatnameyi almasının ardından İstanbul’dan ayrıldı. Yine
Londra’ya yolunda Avrupa’nın çeşitli başkentlerine uğrayarak siyasi görüşmelerde
bulundu. Bu çerçevede ilk olarak Viyana’ya geçti. Namık Paşa, refakatinde bulunan
Binbaşı Rifad Efendi ile birlikte Avusturya Moravya Eyaleti’nin hükümet merkezi
olan Brno şehri komutanı General Kont de Mancokli tarafından karşılanmıştı.
General, Namık Paşa ile İmparatorun görüşmesini organize etmişti. Buna göre
görüşme askerî bir tatbikat esnasında olacaktı. Bu arada ilk gün Namık Paşa General
tarafından evinde akşam yemeğine davet edilmişti. Ertesi gün söz konusu askeri
66
talim planlandığı üzere gerçekleştirilmiş, İmparator Namık Paşa’ya iltifat ederek
karşılamış ve talim bittikten sonra saraya gidilmişti.
Sarayın divanhanesinde ağırlanan Namık Paşa, kendisinden önce halktan bazı
kimselerin uğradıkları haksızlıkları bizzat İmparatora anlatmak üzere huzura
kabülleri nedeniyle bir süre beklemek durumunda kalmıştı. Sonra İmparator
tarafından yalnız olarak kabul edildi. Yapılan görüşmeden İmparator öncelikle
Padişahın hatırını sormuş, Namık Paşa da Sultanın selamını imparatora iletmiştir.
Görüşmede kendisine verilen görevi bildiren Namık Paşa, İmparatorun yaptığı
ıslahat ve yenilikler nedeniyle Osmanlı Sultanını övmesi üzerine uzun uzadıya II.
Mahmud tarafından yapılan ıslahatlardan bahsetmiştir. Bu sırada sarfettiği
cümlelerden ülkenin birtakım eşkıya ve derebeyilerin elinden kurtarılarak, asayişin
temin edildiğini ve neredeyse geride muhalif kalmadığını söylemesi dikkate değerdir.
Bunun yanında açılan askeri okullardan, yapılan yollardan, ticaretin gelişmesi için
atılan adımlardan etraflıca bahsetmiştir. Bu aşamada İmparator “fütuhât-ı
şahânelerinin itmâmı Mehmed Ali’nin def’ini muhtâc olduğunu ve merkumun ihânet
ve habâsetinden” bahsetmiş ve Namık Paşa’nın Londra’ya neden gitmekte olduğunu
sormuştur. Namık Paşa Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki sevgi ve dostluğun
pekiştirilmesi ve İngiltere’de bir sefirin bulunmasının Padişah tarafında gerekli
görüldüğü için kendisinin görevlendirildiği cevabını vermiştir. İmparator, Londra’da
Osmanlı Devleti’nin bir sefir bulundurmaya ihtiyacı olduğunu onaylayarak; Namık
Paşa’ya yeni görevinde başarılar dilemiştir. Konuşmanın ilerleyen bölümünde
İmparator “Geçenlerde İngilterelüler bahren Rusyaluya hemen hücûm ile ilân-ı
harp etmek üzere idiler. Eğer ki etmiş olaydılar Memâlik-i Şahânelerinden mürûr
ederler idi. Ol vakit Padişah hazretlerine dahi güç olur idi” ifadelerini kullanmış ve
Namık Paşa’dan bu yönde bir duyum alması durumunda Osmanlı başkenti ile birlikte
kendilerini de hemen haber vermesini talep etmiştir. Görüşme bir saat kadar da
öteden beriden konuşmalarla devam etmiş, sonra İmparatoriçe ve oğulları da sohbete
dahil olmuş ve ardından yemeğe geçilmiştir.138
138
BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 2-3
67
Ordu talimlerini görmek isteyen Namık Paşa Brno’da dört gün kalmıştır. Bu
süre zarfına talim nedeniyle hazır bulunan bütün subay ve generaller ile yakınlık
kurmuş ve birlikte vakit geçirmiştir. Dördüncü günün sonunda talim meydanında
İmparator Namık Paşa’nın yanına gelerek Viyana’ya hareket etmek üzere olduğu
konusunu açmış ve Londra’da bir şey duyarsa Başbakan Prens Metterinch’e haber
vermesini istemiştir.139
Brno’daki temaslarının tamamlayan Namık Paşa 12 Eylül 1834’te Viyana’ya
ulaşmıştır. Burada kendisine İstanbul’dan gönderilmiş olan mektubu Mavroyani
Bey’den teslim almıştır. Namık Paşa Viyana ikameti esnasında Prens Metternich ile
yedi sekiz defa görüşme fırsatı bulmuştur.140
Metternich bu görüşmelerin hiçbirinde
görevi hakkında Namık Paşa’ya soru sormamışsa da başka kaynaklardan bu şekilde
birbiri ardına elçiler görevlendirilmesinin sebebini öğrenmeye çalıştığı Paşa’nın
kulağına gelmiştir.
Namık Paşa Viyana’dan ayrılacağı akşam, veda etmek üzere kendisini evinde
ziyarete gittiğinde ev oldukça kalabalık olmasına rağmen Metternich Paşa’yı
kolundan tutarak boş bir odaya götürmüştür. Burada Namık Paşa söze: “Hâkipa-yı
Hümayuna li-ecli’l-veda yüz sürdüğümde Prens Metternik’e selam eyle ve sana
verdiği nasihate dikkat eyle ve dinle deyu veli-i ni’metim şevketlü efendimin fermân-ı
şâhânelerine mebni cenâbınızın nasihati Devlet-i Aliyye’nin vükelâsı nasihati misillü
ri’âyet olunacağını” söyleyerek başlamıştır. Metternich ise verdiği karşılıkta “güya
Rusyalu Devlet-i Aliyye’yi yutacak ve istilası kaydındadır diye İngiltere vükelası
vesvese ve şüphe-i vahiyeye düşmüşler, bunun üzerine dâimen dürlü ta’rizler etmekte
olmalarıyla bunları şu vesveseden [vaz] geçirmek kaydında evvel zira Rusyalu bu
niyette değildir, evvelki adaveti yokdur, şimdi Rusyalu Devlet-i Aliyye’nin bir
karyesini bile almak istemez zira adam ta’amdan kalktıktan sonra dahi yemek teklif
139
BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 3.
140 Namık Paşa 12.CA.1250 (16 Eylül 1834) tarihli yazısında Viyana çok pahalı olduğun ve
Maslahatgüzar Mavroyani’nin maaşının artırması gerektiğini yazmıştı: BOA, HAT, no. 832/37532-A,
Lef 4.
68
eyleseler iştihası olamaz ve Nemçe Devleti dahi bu garezlerde değildir, hususen ki
Rusyalu Avrupa’ya karşı bunca tedarükât ve meşguliyeti derkârdır ve İngilterelü
Memâlik-i Mahrûse-i Şâhânenin ibka ve istikrâr ve âsâyişi muhafazası diyerek
birtakım donanmasını ol sulara sevkeylemiş ve herkesi kuşkulandırmış olmakla
zikrolunan istikrar ve asayişin ibkası tariki böyle olmadığını ve ale’l-husus Nemçe
Devleti onlardan ziyâde Devlet-i Aliyyenin ve zât-ı şâhânenin muhafaza ve
deymumetine sa’î olmakla…” ifaderini kullanmıştır. 141
Bu sözlerle Avusturya’nın
bu dönemde sürdürdüğü geleneksel politikasının bir yansıması olarak Rusya ve
Avusturya’nın Osmanlı Devleti’nin dostu, buna mukabil İngiltere’nin ise aksi
istikamette politikalara sahip bulunduğunu anlatmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
Metternich konuşmasının devamında; “… imdi Mehmed Ali Fransalunun
perverdesi olup hüsn-i idâre-i memâlik etmeğe muvaffak ve mutasarrıf bir adamdır.
Eğer bu Devlet-i Aliyye’ye mutasarrıf olur ise devlete kuvvet gelip Rusyaluya
mukavemet eder deyü Franca ve İngilterelü bu za’amda idiler. Lakin maazallah-ı
teali zât-ı şâhânenin istiklâline bir halel gelecek olur ise ol-anda Nemçe Devleti ol
habisin aleyhine ilân-ı muhârebe edeceğini ve ancak zât-ı şâhânenin müttefik ve
müttehidi olduğumuzu ol esnâda ifâde eylemiş idikde, halbuki Mehmed Ali’nin
fütuhâtı kendüye muzırr olup ipliği pazara çıktı. Şimdi ne mel’un olduğunu anlayıb ol
za’ametten Franca ve gerek İngiltere ve cümlesi nukul eylediler. Bu kendü kendüye
yıkılmak üzere bir binadır. Devlet-i mütehabbe ile istişâre eylemeksizin i’lan-ı harb
eylemeği revâ görmem ve bu yetmiş yaşında bir herif olmakla yakında geberir, ol
vakit Memalik-i Şâhânelerine mutasarrıf olacakları aşikârdır” demiştir. Metternich
bu sözleriyle zamanında Mehmed Ali’nin İngiltere ve özellikle Fransa’ya güvenerek
hareket ettiğini, bu iki devletin Mehmed Ali’nin güçlenerek Rusya’nın gelişmesi
karşısında durmasını umduklarını ancak sonraki gelişmeler üzerine söz konusu
politikalarından saptıklarını belirtmiştir. Metternich savaş ilanı konusunda da bir
uyarı yaparak dost devletlere danışılmadan bu yönde bir adım atılmamasını
önermiştir.
141
BOA, HAT, no. 832/37532-A, Lef 5.
69
Görüşmenin sonunda Metternich Namık Paşa’nın Londra’da bulunan
Avusturya maslahat güzarlarına istişare etme talebini olumlu karşılayarak, bu yönde
emir vereceğini ve İstanbul’da bulunan Avusturya elçisinin yazışmalarının suretinin
maslahatgüzarı aracılığıyla Namık Paşa ile paylaşılacağı vaadinde bulunmuştur.
Burada Namık Paşa’ya gönderceği yazışmaların adeta Osmalı Devleti vekilleri
tarafından kaleme alınmış gibi itimat etmesi ve bu aralık Londra ile mektuplaşma ve
yazışmasının sadece bu konular üzerine olduğunu belirtmiştir. Metternich, Namık
Paşa’ya Londra’daki görüşmelerinde sözünü sakınmamasını “serbest ve bî-pervâ
metanet ile” söyleşmesini tenbih eylemiştir.142
Bu arada Namık Paşa Viyana’da iken, İstanbul ile kıyasen Avrupa
şehirlerinde hayatın pahalı olduğundan bahsederek Mavroyani Bey’in mevcut
maaşının yetersizliğine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda dirayet sahibi ve sadık bir
memur olarak nitelediği Mavroyani’nin içinde bulunduğu müzayakadan
kurtarılması talebinde bulunmuştur.
3- Namık Paşa’nın Londra’da Yolunda Paris Temasları
Namık Paşa 21 Eylül tarihinde Paris’e gitmek için Viyana’dan
ayrılmıştır. 143
Bu arada aynı misyonla Paris’e görevlendirilen Mustaf Reşid
Bey (Paşa) Viyana’dan geçerek Eylül 1834 ortalarında Paris’e ulaşmıştır.
Namık Paşa ise 24 Eylül’de Paris’e gelerek burada bir süre kalmıştır. Namık
Paşa Paris’te Reşid Bey ile birlikte çeşitli diplomatik ziyaretlerde
bulunmuştur.144
Bunlardan ilkini Hünkar İskelesi Antlaşması ile sağlanan
dostluk ortamı kullanılarak Paris’te görev li Rus elçisi Pozzo di Borgo ile
142
BOA, HAT , no. 832/37532-A, lef 5; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 75-78.
143 Morning Post, Monday, 29 September 1834.
144 M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi
Yazıları”, Türk Tarih Vesikaları, sa. I/2, (Ankara 1941), s. 145-146.
70
gerçekleştirmişlerdi. Görüşmenin konusu Paris Sefiri Reşid Bey’ in Cezayir
konusundaki görevini nasıl ve ne zaman Fransa Hükümeti’ne bildirmesi
gerektiği hususu olmuştu. Rus elçisi bunun için yirmi gün kadar beklenmesi
gerektiğini söylemişti. Elçi ayrıca İngiltere’nin bu konuda desteğinin
sağlanması için Paris’te yapılacak her türlü girişimin Londra’ya Namık
Paşa’ya bildirilmesini tavsiye ediyordu. Namık Paşa ve Reşid Bey de bu
noktada mutabık kalmışlardı.145
4- Namık Paşa’nın Londra’ya Ulaşması ve İlk Temasları
Paris’te temaslarını bitiren Namık Paşa Ekim ayının başında Dover’a
ulaştı146
ve kısa bir süre sonra da Londra’ya geçti.147
İngiliz gazetelerinde
Namık Paşa’nın gelişi abartlı ve övücü ibarelerle verilmiştir. Gazetelere göre
Dover İskelesi’nde “Asil Türk’ü” yani Namık Paşa’yı görmek için
kalabalıklar toplanmıştı. Toplananların birçoğu çok güzel ve zarif giyimli
kadınlardı. Namık Paşa 15 el top atışı ile karşılanmıştı.148
Namık Paşa Londra’da bulunduğu sürede Mısır meselesi yanında Fırat
Nehri’nde İngiltere’ye taşımacılık imtiyazı verilmesi, İran’daki taht
değişikliği, İngiltere ile yürütülen gümrük tarifesi müzakereleri, Cezayir’in
Fransa’dan geri alınması ve Libya’da Osmanlı Devleti’nin yeniden siyasi
otorite kurması gibi konularla da ilgilenmesi gerekiyordu. Bu konuları ihtiva
145
Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 38; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, III. Türk Tarih
Kongresi, Bildiriler, III, Ankara 1948, s. 378; M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve
Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 40-42.
146 The Examiner, Sunday, 12 October 1834.
147 Gazete haberinde Namık Paşa hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir: Cambridge Chronicle and
Journal, Friday, 10 October 1834.
148 The Examiner, Sunday, 12 October 1834.
71
eden Namık Paşa’nın İstanbul’da sorumlu olduğu makamlarla yürüttüğü
şifreli yazışmalarda çeşitli rumuzların kullanıldığı da dikkati çekmektedir.
Nitekim yazışmalarda Mehmed Ali Paşa için maʻhûd, Osmanlı Devleti için
kavî, İngiltere için bî-karar, Fransa için muvafık ve Cezayir için matlab
kodları kullanılması dikkat çekicidir. Bahsi geçen her bir kelime karşılık
geldiği devlet veya konu açısından oldukça anlamlıdır. Örneğin Mehmed Ali
Paşa küçümsenmek için “seninki, bilinen” anlamında mahud olarak
adlandırılmış olmalıdır. İngiltere’nin Mısır meselesindeki belirsiz tavrı ona
bi-karar kodunun verilmesine yol açmıştır. Yakın bir zamanda Fransa
tarafından işgal olunan Cezayir ise Osmanlı Devleti’nin matlabı, yani geri
talep ettiği parçasıydı. Fransa ise takip ettiği politika uyarınca muvafık
olarak tanımlanmıştı. Osmanlı Devleti’nin kavî olarak şifrelenmesini ise
realiteden çok bir temenni veya özlemin ifadesi olarak değerlendirmek
mümkündür.149
Namık Paşa Londra’ya ulaşıp göreve başladığı andan itibaren merkez
ile irtibata geçip gelişmeleri mümkün olan en hızlı şekilde İstanbul ile
paylaşmaya başladı. Paşa’nın görev mahalline ulaştığı günlerde İngiliz
siyasetinde yine bazı değişiklikler yaşanmaktaydı. Muhafazakârlar
İngiltere’de yönetime gelmiş, onların lideri Robert Peel ise tatil için
İtalya’da gitmişti. R. Peel’in en erken 15 gün içinde dönmesi
beklenmekteydi. Dönüşüne kadar Dük Wellington (Arthur Wellesley) idareyi
üzerine almıştı. Kabinenin diğer üyelerinin tayini için R. Peel’in dönmesi
beklenmekteydi. Namık Paşa bir önceki sefaretinde Osmanlı Devleti’nin
taleplerini karşılıksız bırakan vekillerin İngiliz Parlamentosu’nda Wellington
tarafından açıkça eleştirildiğini yazmaktadır. Dolayısıyla İngiltere
149
Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 38; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, III. Türk Tarih
Kongresi, Bildiriler, s. 378; M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri
Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 40-42.
72
siyasetindeki bu değişikliği Osmanlı Devleti’nin isteklerinin gerçekleşmesi
açısından olumlu görmekteydi.150
Namık Paşa bu dönemde ilk olarak Wellington ile bir görüşme
gerçekleştirdi. Görüşmede Wellington ilk olarak savaşın başlayıp
başlamadığını sormuştu. Namık Paşa, henüz muharebeye başlanmadığını
ifade ederek, Beriyetüşşam’daki gelişmelerden ve Mehmed Ali Paşa’nın
Rakka Eyaleti’ne müdahale ederek devlete ödemesi gereken vergileri
ödememekte ısrar etmesinden bahsetmişti. Devamında Mehmed Ali Paşa
tarafından üç devlete verilen yazılara değinerek, onun bölgedeki güç ve
itibarı ortadan kaldırılmadıkça Osmanlı’nın güvende olmayacağı ve
ülkesinde huzur ve asayişin temininin mümkün olmayacağını dile getirerek
Babıali’nin İngiltere’yi gerek bu hususta gerekse Cezayir meselesinde destek
ve yardıma çağırdığını söylemişti. Bunun üzerine Wellington bu konular
hakkında seleflerine yazılı olarak başvuruda bulunup bulunulmadığını sorunca
Namık Paşa yazılı değilse de sözlü olarak aralarında birçok konuşma geçtiğini ifade
etmişti. Wellington Namık Paşa’dan kendisine konu hakkında verecek bir yazı veya
söyleyeceğinin olup olmadığını sormuş, Paşa ise bundan sonra vereceğini
belirtmiştir. Bakanların atanması için iki üç haftanın gerektiğini, ancak tamamı
atandıktan sonra başvurusunun cevaplanabileceğini ifade etmişti.151
Londra’daki görevinin ilk günlerinde Namık Paşa kendisine verilen
talimatnamenin eksik olduğunu hissederek, dikkat çektiği bazı noktaların açıklığa
kavuşturulmasını istemiştir. Mesela edindiği bir duyumu Reisülküttap ile
paylaşmıştı. Buna göre Mehmed Ali Paşa’nın ödemesi gerektiği halde vermediği iki
senelik vergi borcunun affolunduğu, bu durumda konunun başka bir hale gelmesi
gerektiği söylenmekteydi. Diğer taraftan Osmanlı Devleti gerçek niyetini o ana kadar
kendisine bildirilmemişti. Hâlbuki kendisine verilmiş olan talimantanedeki hususlar
hakkında daha önceki vekiller zamanında bir netice elde edilmiş gibiydi. Mehmed
150
BOA, HAT, no. 1174/46430-B (27 Receb 1250/14 Kasım 1834).
151 BOA, HAT, no. 1174/46430-B (27 Receb 1250/14 Kasım 1834).
73
Ali’nin sahip olduğu itibar ve nüfuzun ortadan kaldırılmasına dair birtakım
söylentiler var ise de bunun için kendisinin ne şekilde hareket etmesini gösteren bir
talimat verilmemişti. Bu hususun açık olmayan, muallak bir şekilde kendisine
bildirildiği ortadaydı. Bu durumda kendisi Londra’da Mehmed Ali’nin Beriyetüşşam
ve Girit mansıbından azlini ve donanmasını Osmanlı Devleti’ne teslim etmesini
resmî olarak talep etse, bu kendi başına yaptığı bir girişim olacaktı. Bu konuda
İstanbul’dan gerekli talimatı talep etse bunun gerçekleşmesi zaman alacaktı. Üstelik
içinden geçilen dönem oldukça nazikti. Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey’in aynı
konudaki mütalaasının da alınması için kendisine de bir mektup gönderilmesini
isteyen Namık Paşa, sonrasında onun vereceği cevaba göre yol haritası hazırlamayı
talep etmekteydi. Bu konuda kendisine geniş bir talimat gönderilmesi için
Reissülküttaptan himaye istemekteydi.152
Namık Paşa söz konusu yazışmadan bir hafta önce yanında bulunan Tahir adlı
kişiyi bir yazıyla İstanbul’a gönderdiğinden bahsetmektedir. Bu yazıda sebebi
açıklandığı üzere merkez ile gerçekleştirdiği yazışmalar mesafe nedeniyle bir hafta
on gün gecikmekte, yazılar geçtiği ülkelerde açılarak okunmaktaydı. Bu şekilde hem
bu sakıncanın giderilmesi hem de şimdi talep ettiği talimatı kimsenin okumasına
fırsat vermemek istemişti. Namık Paşa’nın bu davranışını kendisinden saklanarak
yapılan bir iş olarak algılayan Mustafa Reşid Bey ise Namık Paşa’dan açıklama
istemişti. Namık Paşa gerekli açıklamayı kendisine yapmıştı. Namık Paşa Londra’ya
ulaştığı andan beri İstanbul’a göndermiş olduğu her türlü konu kimi zaman özet kimi
zaman geniş olarak Reşid Bey ile de paylaşmayı ihmal etmediğini Reisülküttap’a da
bildirmişti.
Namık Paşa yazışmanın sonuna “sıhhat üzere olup Mısır Valisi tarafından
ahz olunan havâdisât” başlıklı bir zeyil yapmıştı. Burada Mehmed Ali’nin özel
hizmetinde bulunan kimselerden bir İngiliz’in güya ailesini ziyaret için Londra’ya
hareket ettiğinden bahsetmekteydi. Bu kişi yolculuğu sırasında Malta Adası’na
uğrayıp orada kaldığı esnada seyahatinin gerçek amacını açıklamıştı. Buna göre,
152
BOA, HAT, no. 1174/46430-B.
74
İngiltere hâlihazırda Hindistan’dan ticaret mallarının getilirmesini kolaylaştırmak ve
mesafeyi kısaltmak üzere Fırat Nehri’ni tesviye edilmesi güya zor olacağından,
yapılacak nakliyatın Süveyş üzerinden Nil’e ulaştırılması için bir demiryolu inşa
edecekti. Söz konusu şahıs Mehmed Ali Paşa tarafından İngiltere Devleti’ne
gönderilmiş olup bu projeye destek sağlamak üzere görevlendirildiğini iftiharla ifade
etmekteydi. Namık Paşa, Mehmed Ali Paşa’nın İngilizlere Süveş’ten Nil’e
ulaşmasını göstermesinin ancak bu devletin Fırat Nehri’nden yüz çevirmesini
sağlayarak, kendi emeli olan Bağdat ve civarına saldırmak için uygun ortamı
sağlamaya çalıştığından şüphelenmekteydi.153
Zira Fırat ve Dicle nehirlerinin
güvenliği bu dönemde İngiltere’nin üzerinde önemle durduğu bir konuydu. Nitekim
İngiltere’nin bölgede toprak elde ederek sıcak denizlere inme politikası takip eden
Rusya karşısında Hindistan yolu üzerinde bulunan başta bu iki nehir olmak üzere,
Kızıldeniz, Akdeniz ve Basra yollarının güvenliğini sağlamaya son derece önem
vermekteydi.154
Bu arada Namık Paşa’nın biraz önce Mehmed Ali Paşa tarafından Malta
üzerinden Londra’ya gönderildiğinden bahsettiği İngiliz, Londra’ya ulaştığında
hemen Namık Paşa ile görüşme talebinde bulunmuştu. Namık Paşa görüşme için çok
acele etmese de birkaç güne Galove adlı bu şahıs ile birkaç güne kadar görüşeceğini
İstanbul’a bildirmişti.155
Namık Paşa, 25 Kasım 1834 tarihinde kaleme aldığı mektupta bir kez
daha gönderilecek olan yeni talimatı, yine Reisülküttap tarafından kendisine
153
BOA, HAT, no. 1174/46430-A (23. B. 1250/25 Kasım 1834).
154 Henry Layard, bir süre sonra hazırladığı bir raporda İngiltere’nin bölgenin güvenliğine verdiği
önemi şu şekilde ifade etmektedir: “Kanaatimce bu iki nehir [Fırat ve Dicle] ileride çok önemli ticari
ve askeri yollar haline gelecektir. İngiltere’nin menfaati Basra deltasının kendisine düşman olmayan
bir devletin elinde bulundurmasını gerektirmektedir.”: İbrahin Aykun, “Osmanlı-İran İlişkilerinde
Diplomatik Bir Kesit”, Osmanlı, c. I, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 694.
155 BOA, HAT, no. 1174/46430-B, 46430-A.
75
gönderilen emirnameyi beklemekte olduğunu ifade ediyordu.156
Bu da
kendisinin Mısır meselesinin bu kritik sürecinde yürüttüğü politikada
merkezle olan sıcak teması korumaya çalıştığını göstermektedir.
5- Namık Paşa’nın Fırat Nehri’nde İngiliz Ticareti Meselesi
Hakkında Temasları
Yukarıda bahsi geçen Fırat Nehri meselesi ve İngiltere bakımından
önemi üzerinde biraz durmak konunun anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Süveyş ile Kızıldeniz’in birleştirilmesi İngilizlerin gündeminde 1784’e kadar
geri giden bir düşüncedir.157
Bununla birlikte ilk dönem pek taraftar
bulmayan konunun 1830’dan itibaren yeniden önem kazandığı
görülmektedir.158
Bu bağlamda Akdeniz’den Hindistan’a gidecek en kısa yolu
tespit edebilmek için bir komite kurulur. Komite iki proje ortaya koyar.
Birincisi Süveyş’ten Hindistan’a uzanan bir demir yolu inşası; diğeri ise
Fırat ve Dicle nehirleri üzerinden sevkiyat yapılmasıdır. Bunlardan ikincisi
daha çok taraftar bulmuştur. Akabinde Osmanlı Devleti’nin Rusya ile Hünkâr
İskelesi Antlaşması’nı imzalamasından sonrasında İngiliz devlet adamlarında
bölgenin geleceğine yönelik bir tedirginlik ve endişe görülmektedir .159
Bu
proje ile İngiltere aslında Hindistan’dan sağladığı hammadde ihtiyacını
156
BOA, HAT, no. 1174/46430-G, Lef 1, 2.
157 Fahrettin Tızlak, “İngiltere’nin Fırat Nehri’nde Vapur İşletme Girişimi Hakkında Yeni Bilgiler
(1834-1836)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, sa. 6, (Samsun 1991), s. 293-
294.
158 Serkan Demirbaş, “İngiltere’nin Hindistan Rotaları ve Bu Rotalardan Biri Olan Fırat Nehri
Projesi’nin Mehmed Ali Paşa Sorunu Konteksinde Gösterdiği Gelişme”, Osmanlı Devleti’nde
Nehirler ve Göller, 1, (Haz: Şakir Batmaz, Özen Tok), Kayseri 2015, s. 808-809.
159 Serkan Demirbaş, Aynı Makale, s. 811.
76
bizzat kendi kontrolündeki taşımacılık şirketleri aracılığı ile yürütmeyi
amaçlıyordu.
Bu arada İngiltere’ye Fırat Nehri üzerinde bu şekilde bir imtiyaz
verilmesi özellikle Rusya’nın muhalefetine sebep olmuştur .160
Osmanlı
Devlet adamları da konu hakkında farklı görüşlere sahiptiler. Örneğin
Sadrazam ve Osmanlı’nın yeni Londra elçisi Nuri Efendi İngiltere’ye böyle
bir imtiyaz verilmesine karşı çıkarken, Namık Paşa taraftardı. Sadarazam
konunun İstanbul’da değil Londra’da çözülmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Bunun sebebi Avusturya ve Rusya elçilerinin de meseleye müdahil
olmalarıydı.161
Bu aşamada Londra’da bulunan Namık Paşa’nın gerekçeleri üzerinde
durmak faydalı olacaktır. Her ne kadar Nuri Efendi söz konusu imtiyaz
meselesinin İngiltere tarafından Osmanlı Devleti’nin Mısır meselesi gibi
içinde bulunduğu zor durumdan istifade edilerek, zoraki sağlanmaya
çalışıldığını düşünse de Namık Paşa konuya daha farklı bir pencereden
bakmaktaydı. Namık Paşa’nın Londra sefareti İngiltere’nin Fırat Nehri’nde,
az önce açıklanan nedenlerle, vapur işletme imtiyazı için bastırd ıkları bir
döneme denk gelmişti. Esasında Namık Paşa İstanbul’da iken konu hakkında
İngiltere’nin İstanbul sefiri Babıâli’ye müracaat ederek bir cevap istemişti.
Sarım Efendi kısa sürede kendisine bir açıklama yapılacağı taahhüdünde
bulunmuş ise de Namık Paşa bu sırada Londra’ya geldiğinden gerek Sarım
Efendi tarafından bir açıklama yapılıp yapılmadığı gerekse İngiliz
konsolosunun herhangi bir teklifte bulunup bulunmadığı hakkında bilgi
sahibi değildi. Namık Paşa Londra’ya ulaştığında eski Dışişleri Bakanı
Palmerston, Paşa’ya İngiliz tekliflerini açıklayarak konu üzerinde konuşmayı
vaadetmişti. Ancak bu vaad gerçekleşmedi. Namık Paşa konu hakkında
İstanbul’dan gelecek açıklamaları beklerken, İngiltere Hükümeti’nin Fırat
160
Serkan Demirbaş, Aynı Makale, s. 813.
161 Fahrettin Tızlak, Aynı Makale, s. 298.
77
Nehri’ni temizleyerek vapur işletmeye uygun hale getirmek üzere bölgeye bir
kaptan öncülüğünde 40 işçi ve 2 adet vapur gönderme kararı aldığını öğrendi.
Bahsi geçen kaptan Namık Paşa’dan bölgedeki işleri sırasında herhangi bir
sorunla karşılaşmamak için Reşid Paşa’ya hitaben yazılmış gerekli yardımda
bulunulmasını isteyen bir mektup rica etmişti. Konu hakkında nasıl bir karar
alındığından haberdar olmayan Namık Paşa bunu öğrenmek için İngiltere
Dışişleri Bakan yardımcısına gittiğinde, İstanbul’daki İngiliz elçisinin
bildirdiğine göre konu hakkında önceleri uygun bir tavır söz konusu iken son
zamanlarda birtakım zorluklar çıkarıldığını öğrenmişti. Bununla birlikte
henüz hiçbir karar alınmadığı haberini de aldı. Görüşmede Namık Paşa,
böyle bir taşımacılık faaliyetinin iki tarafa sağlayacağı büyük menfaatlerden
bahsetmiş, gerek Padişahın gerekse nazırların konuya temayüllerinin
bulunduğunu bildirmiştir. Mehmed Ali Paşa Urfa’dan henüz çıkmamış tı ve
idaresi altında bulunan Adana, İskenderun ve Halep “(…) yed-i zulmünden ol
havali külliyen isyân ve tuğyân halinde bulunmakta (…)” idi.
Namık Paşa bölgeye gönderilecek adamlar ve edevatın başındaki
görevliye bir memurun eşlik etmesi ve o bölgedeki müdürlere resmi emirlerin
gönderilmesinin gerekliliğini kabul etse de bölgede hâkim olan isyan ve
kargaşa ortamını da hatırlatmıştı. Diğer yandan buradaki ticaret gelip geçici
değil daima sürecek bir mesele olduğu için buna zarar verecek birtakım Arap
ve Kürt aşiretlerinin saldırılarına karşı korunması gerekmekteydi. Öte yandan
Osmanlı Devleti’ne fayda sağlayacak gümrük tarifesinin henüz
hazırlanmadığını da hatırlattı. Dolayısı ile henüz karar verilmemiş, belirsiz
bir mesele için memur tayin edilmesinin ağırdan alınarak, ihtiyatlı
davranılması Namık Paşa’ya uygun gelmişti. Namık Paşa ayrıca konu
hakkında fazla bilgisi olmadığını, daha önce Dışişleri Bakanının kendisine
yaptığı vaadin bir gereği olarak İstanbul’daki İngiliz elçisine verilen
talimatın kendisine gösterilerek, içeriği hakkında bilgi verilmesini talep
etmişti. Bundan sonra Namık Paşa odada bulunan Asya haritasını açıp
“İskenderun ve Haleb mevki’lerini irâ’e ederek bu memâlikin mansıpları
78
Mehmed Ali’nin yedinde bulunup da Fırat Nehri dahi kabil-i seyr olduğu
sûretinde merkumun yedine girecek serrişte-i menâfii fen-i coğrafya üzere
beyân ve isbat (…)” etmiştir. Sultan II. Mahmud da durumun farkındadır.
Görüşme neticesinde Namık Paşa’ya imtiyaz maddesinin İstanbul’da
düzenlenmesine kadar İngiltere’nin göndermeyi planladığı memurun
hareketinin ertelenmesine karar verildiği bildirilmiştir.
Bu görüşmeden iki gün sonra İngiltere’nin İstanbul’da bulunan İngiliz
elçisinden gelen postada Fırat Nehri’nde taşımacılık konusuna Osmanlı
Devleti tarafından onay verilmesinin vaadedildiği, gerekli fermanın dahi
hazırlanmak üzere olunduğu bilgisi Namık Paşa ile paylaşılmıştır. Bu haber
üzerine hazır bulunan İngiliz görevlinin derhal emrindeki adamlar ve
malzeme ile yola çıkarıldığı ve kendisine tayin olunacak bir Osmanlı
memuru tarafından gerekli yardımın yapılması hususunda gerekli
yazışmaların gerçekleştirildiği de söylenmiştir. Bu gelişmeler karşısında
Namık Paşa’nın tavrı merkezle yaşanan genel iletişim kopukluğunun başka
bir örneğini ortaya koymaktadır. Buna göre kendi ifadesiyle “(…) kulunuz ise
hâlân vaad buyrulan tafsilâta muntazır olduğumdan bu bâbda bir gûne rey’
ve tedbire teşebbüs olunmayacağı (…)” ortadadır. Namık Paşa’ya göre
İngilizlerin Fırat Nehri konusunda acele etmelerindeki amaçları Osmanlı
Devleti’nin bu sırada büyük işlerle uğraşmaktayken mukabilinde herhangi bir
menfaat sağlamaksızın amaçlarına ulaşmaktı. Fırat Nehri projesi için sarf
olunacak para İngiliz halkının hisse sahbi bulunduğu Hindistan Şirketi ve
buradan gelecek kâra ortak olmak için para harcıyacak yatırımcılardan
karşılanacaktı. Namık Paşa konu hakkında merkezden gelmesini beklediği
bilgi ulaştığında icabına göre hareket edeceğini bildiriyordu.162
Namık Paşa yukarıda bahsedilen yazışmanın sonuna İngiltere’nin bu
süreçte gerçekleştirebileceği bazı talepler hakkındaki şahsî
değerlendirmelerde de bulunmuştu. Buna göre İngiltere Fırat Nehri’nin vapur
162
BOA, HAT, no. 1179/46429-H, Lef 2 (16. N. 1250/16 Ocak 1835).
79
taşımacılığına uygun konuma getirilmesi sürecinde yürüteceği çalışmalarda
kullanacağı malzemeleri saklamak ve bunun gibi çeşitli sebepler için bazı
mahzen ve depolar yapmak üzere arazi talep edebilirdi. Böyle bir durumda
Osmanlı Devleti asla talep edilen arazinin tasarruf hakkını bedeli
mukabilinde terketmemeliydi (tefviz) ve gerekli binalar mutlaka Osmanlı
Devleti memurlarınca yapılarak İngiltere’ye kiralanmalıydı. Aksi
uygulamanın çok sayıda mahzuru barındırdığı güneş kadar açıktı. Namık
Paşa Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’nin sorumluluğunda olan bölgede
güvenliğini sabote etmeye kalkışmasından ve bunun sonucunda İngiltere ile
Osmanlı Devleti’nin arasını açmaya çalışmasından endişe duyuyordu.
Mehmed Ali Paşa göçebe Arap kabileleri tahrik ederek gerekli malzemenin
taşınması esnasında veya duraklandığı bir sırada bir fesat çıkmasına teşebbüs
edebilirdi. Namık Paşa, Fırat Nehri üzerinde İngiltere’nin elde edeceği
imtiyazlar ve ticarî haklardan Osmanlı Devleti tebaasının da eşit bir şekilde
istifade edeceğini düşünüyordu. Bu nedenle konunun uzun süre sürüncemede
bırakılmasının uygun olmayacağı, derhal yararlanılacak surette gereğinin
yapılması görüşündeydi.163
Bu arada yaşanan olaylar Namık Paşa’nın Fırat Nehri üzerinde
Mehmed Ali Paşa’nın bazı emellere sahip olduğu hakkındaki şüphelerini ve
tespitlerini haklı çıkarmıştır. Konu hakkında İngiltere’de Hindistan’ın
yönetiminden sorumlu mecliste Fırat Nehri konusunda bir toplantı yapılmıştı.
Toplantıda konu hakkında hazırlanan raporlar mütalaa olunmuş ve bölgeyi
bilen memurlardan bilgi alınmıştı. Sonuçta Mehmed Ali Paşa’nın Bağdat’a
ulaşmak için Urfa’ya saldırmasının olası bulunduğu, kendisinin bu yönde bir
hareketinin İngiltere’nin çıkarlarına aykırı olduğu , bu nedenle Adana,
İskenderun, Rakka ve Fırat Nehri’nin Halep arazisindeki bölümlerinden el
163
BOA, HAT, no. 1174/46429-H.
80
çektirilmesine karar verilmişti. İngiltere bu hususta müttefiki olan diğer
devletlerin bakanlarına teklifte bulunacaktı .164
Namık Paşa Şubat 1835 sonlarına doğru gönderdiği bir başka yazıda
Fırat Nehri hakkında İstanbul’da meydana gelen gelişmelerin kendisiyle
paylaşılmamasından ciddi manada şikâyetçi ve müzdarip olduğunu ifade
etmekteydi. Öğrendiğine göre İngiltere Fırat Nehri’nin taşımacılığa uygun
bir şekilde düzenlenebilmesi için hazırlamış olduğu malzeme ve adamları
ilkbaharda göndermeye karar vermişti. Namık Paşa , Arabistan tarafları isyan
halindeyken bu işin başlatılmasına anlam veremiyordu. Sarım Efendi’ye
konu hakkında kendisine herhangi bir talimat göndermediğini hatırlatarak,
“(…) halbuki taraf-ı âlilerinden peyder-pey alacağım ma’lûmat ve ifâdât
cenge irsâl olunan bir silahsız adama silah gönderilmesi mesabesindedir,
yani taraf-ı devletlerinden her bir husûsa da’ir ma’lûmât-ı acizânem
olmadıkça bir nesneye müfîd olmayacağım derkârdır” şeklinde üzüntüsü ve
endişesini aktarmıştır. Paşa, kendisine üç haftadan beri tafsilat gönderileceği
söylenmekteyse de herhangi bir haber ulaşmamış olması nedeniyle konu
hakkında kaygıya kapıldığını açıkça bildirmiştir.165
164
BOA, HAT, no. 806/37157-B (24 Aralık 1834). Aynı konuda Namık Paşa bir ay sonra
Hindistan’ın idaresinde sorumlu bakanlığın bir meşverette bulunduğu ve Fırat Nehri maddesi
hakkında topladıkları layihaları inceleyerek, bölgenin durumu hakkında bilgi sahibi olan adamların
beyanları gereğince Mehmed Ali’nin Bağdat’a gitmek için Urfa’ya saldıracağı belli olduğundan böyle
bir hareket ise İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarına aykırı bulunmaktadır. Bu nedenle Mehmed Ali’nin
Adana, İskenderun, Urfa ve Fırat Nehri’nin Halep arazisinden el çektirilmesine dair meclisçe karar
verilip diğer bakanlara da bu yönde teklifte bulunulacağını öğrendiğini İstanbul’a bildirmiştir: BOA,
HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/26 Şubat 1835).
165 BOA, HAT, no. 832/37531-A (25. Ş. 1250/24 Şubat 1835).
81
6- Namık Paşa’nın İran Hakkında Temasları
Namık Paşa’nın Londra misyonu esnasında ele aldığı bir diğer konu
İran’dır. Nitekim 26 Aralık 1834 tarihinde Sadarete göndermiş olduğu şifreli
mektubunda İran Şahı Feth Ali Şah’ın vefatını ve sonrasındaki gelişmeler
hakkındaki değerlendirmelerini sunmuştur. Buna göre İng iltere ve Rusya
veliaht olarak Abbas Mirza-zade Muhammed Şah üzerinde anlaşmışlardı. Diğer
yandan müteveffa şahın çok evlâdı olması ve her birinin tahtta hak iddia
etme durumu nedeniyle bir karışıklık ve ihtilâl çıkma ihtimali söz konusu
olabilirdi. Böyle bir durumda tayin olunan veliahtın tahta çıkarılması için
dışarıdan askerî müdahale gerekecekti. İngiltere ise bu gücün Rusya olmasını
istemiyordu. Zira Rusya’nın bu karışık durumdan istifade ederek Hindistan’a
inmesinden korkuluyordu. Bu nedenle olağanüstü telaşlanan İngiltere’ye söz
konusu durumda Osmanlı taleplerini kabul ettirme fırsatı doğmuştu. Namık
Paşa gelişmeleri kendi ifadesiyle “(…) kulunuz dahi işbu hâdiseyi metâlib-i
musammemizin istihsâline tamam-ı aynî-i fırsat ve serrişte ittihâz ile (…)”
şeklinde değerlendirerek, bu fırsatın kaçırı lmaması gerektiğine
inanmaktaydı. Paşa bu noktada bir öneride bulunmuştur. Buna göre Mehmed
Ali’nin Beriyetüşşam’ı ve Girit’i tahliyede, sahip olduğu donanmanın
iadesinde, aynı şekilde Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne iadesinde
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardımda bulunmayı taahhüt etmesi
karşılığında Osmanlı da İran’da çıkması muhtemel bir ihtilalin önlenmesi ve
İngiltere’nin yaptığı gibi buraya bir elçi atayarak asayişin sürdürülmesi için
çalışmayı taahhüt edecekti. Söz konusu uzlaşmayı Wellington Düküne
şifahen bildirmek için İstanbul’dan yetki isteyen Namık Paşa, mevcut
İngiltere bakanlarının böyle bir taahhütte bulunmalarının bundan sonra
gelecek bakanlar için de bağlayıcı olacağını bildiriyordu. Bu konudaki
mesuliyette ortak olduklarını bildiren, ayrıca düşündüğü bu tedbirin Osmanlı
Devleti’nin politikasına uygun olup olmadığını Paris’te bulunan Mustafa
Reşid Bey’e soran ve görüşünü kendisine yazılı olarak bildirmesini isteyen
mektubu maiyetinde bulunan Selim Efendi vasıtasıyla Paris’e göndermişti r.
82
Bu sırada tahsil için Paris’te bulunan Mehmed Efendi ise daha önceleri
olduğu gibi mahremane ve mühimme bir işin ortaya çıkması ihtimaline karşı
hazır bulunmak üzere Londra’ya çağrılmıştır. İngiltere gibi bizim de İran’a
hemen bir elçi tayin etmemiz lâzım geldiğini ısrar ile bildirmek teydi.166
Bu arada İngiltere, bir taraftan Mehmed Ali’nin Mısır konusundaki
tavrını iyice anlamaya çalışıyor, diğer yandan Hindistan’daki sömürgesinin
ve İran’ın durumuna vakıf kişilere raporlar hazırlatılmak üzere harekete
geçiyordu. Bahsi geçen raporları hazırlamakla görevlendirilen kişilerden
bazıları birkaç kere Namık Paşa ile görüşmüştü. Namık Paşa bu kişilere
Mehmed Ali hakkında gerektiği şekilde yol göstermişti.167
Namık Paşa ve Mavroyani Bey gelişmeler hakkında İstanbul’daki
devlet adamlarını ve makamları sürekli bilgilendirmekteydi. Zira Mısır
meselesinin gidişatı değişmekte ve yeni gelişmeler yaşanmaktaydı . Ancak
kendilerinin merkezden sordukları hususlara günü gününe cevap almamaları
durumu zorlaştırıyordu. Dolayısıyla kendilerine yeni bir talimatname
gönderilmesi gerekli görülmüştü. Konu hakkında yapılan görüşmelerde iki
ismin de bir süre daha Londra’da kalmaları mecliste müzakere edilmiştir.
Sonuçta Mavroyani’nin görev yerinin Viyana’dan Paris’e alınmasına karar
verilmiştir. Bu arada daha önce Namık Paşa’ya görevi için 150 bin kuruş,
Mavroyani’ye ise 100 bin kuruş tahsis edilmişse de paraları tükenmiş
olduğundan bundan sonra kendilerine aylık belirli bir ücret ödenmesi uygun
bulunmuştu. Ayrıca Nuri Efendi’ye de bir miktar aylık bağlanmıştı.
Padişahın Namık Paşa’nın görevi konusundaki kanaati ise biraz daha
farklıydı. Şöyleki; “… Bu Londra’ya me’muren gönderilen Namık Paşa
hemen ol tarafın havâdisâtını yazsın deyu gönderilmeyip başlıca maslahat
için me’mur kılınmış olduğundan…” gerek Namık Paşa gerekse Mavroyani
166
BOA, HAT, no. 832/37531-A; 1173/46422-G; HAT, no. 1177/46440-C.
167 BOA, HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/27 Aralık 1834).
83
Bey’in İstanbul’daki gelişmelerden haberdar edilmeleri gerekliydi. Bunun
için kendilerine zaman zaman gerekli bilgilendirmeler yapılmalıydı.168
Padişahın emrine rağmen Londra Sefiri Namık Paşa ile İstanbul
arasındaki iletişimsizlik hemen çözülememiştir. Görünen sebep aradaki
mesafenin fazla olmasıdır. Bu sırada İstanbul’da bulunan İspanya Elçisi
Londra’ya gideceğinden veda etmek üzere Babıâl i’ye geldiği sırada, Namık
Paşa’yı tanıdığını ifade ederek mektup verilirse Paşa’ya ulaştıracağını
belirtmişti. İspanya Elçisi’nin dahi söz konusu iletişim kopukluğundan
haberdar olması, esasında sorunun bir süredir devam ettiğine işaret eder.
İspanya Sefiri deniz yoluyla gidecek olması nedeniyle ne zaman Londra’ya
ulaşacağı belli değildi. Buna rağmen Namık Paşa İstanbul’dan bir haber
gelmesini bekliyordu. Dolayısıyla sade de olsa bu beklentiyi karşılamak
üzere kendisine bir mektup gönderilmesi gerekli görülmüştür. Namık Paşa’ya
merkezden herhangi bir cevap gönderilmemesi İngiltere milletvekilleri
karşısında mahçup olmasına da yol açan bir husus olarak da
gösterilmekteydi.169
Namık Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği 13 Aralık tarihli yazısında
yukarıda bahsedilen iletişim güçlüğünün sebepleri hakkında ayrıntı bilgi
bulmak mümkündür. Buna göre işe yarar gizli bir haberi çok gizli bir şekilde elde
ettiğini bildiren Namık Paşa bu haberin ne olduğunu açıkça yazamayacağını ifade
etmektedir. Bu tedbirin sebebi ise kendisine daha önce haberleşmede kullanılan
yolun güvenli olmadığının bildirilmesidir. Diğer yandan yaptığı araştırma sonucunda
şifreli telgraf yoluyla da haberleşmenin güvenli olmadığını anlamıştı. Dolayısıyla,
168
BOA, HAT, no. 1177/46514.
169 Maaş ve talimat konusunu açıklığa kavuşturan bir mektubun yazılarak İspanyol elçisi ile değil Blak
(Alexandre Blacque) bazirgan veya onun bir adamı aracılığı ile ulaştırılması uygun bulunmuştur:
BOA, HAT, no. 1179/46574.
84
daha önce de yaptığı gibi maiyetinde bulunan şahıslardan birini doğrudan İstanbul’a
göndermeyi düşünmekteydi.170
Görüldüğü üzere merkez ile haberleşme güvenliğinin sağlanamaması gibi bir
durum söz konusudur. Aynı yazıdan yukarıda bahsettiğimiz gönderilmesi düşünülen
ve 13 Kasım tarihini taşıyan talimatnamenin Namık Paşa’ya ulaştığı anlaşılmaktadır.
Namık Paşa matlab (Cezayir) maddesi konusunda Fransa’da bulunan Reşid Bey ile
sürekli yazışmakta olduğunu bildiriyor. Avrupa’da Osmanlı Devleti taraftarı
gazetelerde çıkan haberleri kesip İstanbul’da Amedi-i Divan-ı Hümayun
memurlarından Sarım Efendi’ye gönderdiğini beyan ederek, tercüme olunduktan
sonra Avrupa kamuoyunun açıkça Osmanlı Devleti lehinde bulunduğunun
görüleceğine dikkat çekiyordu.171
Namık Paşa’nın lehte kamuoyu oluşturmadaki hassasiyeti ve yazının
devamında İngiltere’de yeni kurulan kabine hakkında Robert Peel’in başbakan, Dük
Wellington’un Dışişleri Bakanı olduğu bilgisini verdikten sonra yeni atanan
kabinenin her şekilde Osmanlı Devleti’ni destekleyeceğini umduğunu yazmasından
olumlu bir beklenti içinde olduğu anlaşılıyor. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere ve
Fransa hakkında mütalaları içeren değerlendirilmek üzere Reisülküttab’a gönderdiği
“erbab-ı vukuftan birinin” kaleme aldığı risalenin içeriğinin herkesin görüşünü
yansıttığını söylemesi172
, Namık Paşa’nın İstanbul’daki üst düzey bürokratik kadroya
bilgi vermek maksadından öte, işlerin yoluna girmeye başladığını göstermeye
çalışmasının somut bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür. Namık Paşa Bir
sonraki mektubunda İngiltere’de kabinenin geri kalanının da tayin olunduğunu ve
görevlerine başlamak üzere bulunduklarını haber vermiştir. Kısa bir süre içinde
Londra’dan hareket edecek olan Avusturya kuryesi ile gelişen olaylara dair
170
BOA, HAT, no. 1174/46430-H.
171 Namık Paşa’nın bu tarihlerde bazı gazetelerde Osmanlı Devleti lehine çıkan haberlerin küpürlerini
İstanbul’a göndererek Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti lehine olduğunu bildirdiği gösteren farklı
mektupları da söz konusudur: BOA, HAT, no. 1174/46430-F.
172 BOA, HAT, no. 1174/46430-H (11 Ş 1250/13 Aralık 1834).
85
görüşlerini ulaştırmayı vadeden Namık Paşa incelenmeye değer gördüğü Avrupa
gazetelerinden bazı haber küpürlerini yazısının ekinde göndermiştir.173
Şüphesiz bu
gazete küpürlerini göndermesindeki amaç “Avrupa’nın meyl ve itikadının” Osmanlı
Devleti’ne yöneldiğini göstermektir.174
Namık Paşa’nın Selim Efendi adlı bir görevli vasıtasıyla İstanbul’a yolladığı
iki mektubun içeriği bu sırada hayatını kaybetmiş olan İran Şahı’nın yerine kimin
tahta çıkacağı ile alakalıydı. Bilindiği üzere İran Şahı Feth Ali 1834’te ölmüştü.
Yerine geçen Muhammed Şah, Feth Ali’nin çocuklarından bir kısmını Erdebil
Kalesi’ne hapsettirmişti. Bu çocuklar dışında kalanlar ise korkarak İran dışına
çıkmışlardı. İçlerinden bir kaçı önce Rusya’ya ardından Osmanlı Devleti’ne
sığınmışlardı. Bunlar İran’da tutuklu bulunan diğer şehzadelerin kurtarılması için
yardım talebinde de bulunacaklardı.175
İşte Namık Paşa İran Şahı Feth Ali’nin ölümü
sonrasında ortaya çıkan durumu Mısır meselesi lehine değerlendirmek istemişti. Feth
Ali’nin vefatı üzerine bu sırada İran işlerine müdahil olan Rusya ve İngiltere tahta
Abbas Mirza’nın oğlu Muhammed Han’ın çıkması konusunda anlaşmaya
varmışlardı. Bu arada ölen Şahın çok sayıda çocuğu olup bunlar taht iddiasında
bulunacaklarından, halk da gruplar halinde bunlara temayül edecekti ve bir ihtilal
çıkması muhtemeldi. Her ne kadar İngiltere ve Rusya Muhammed Han’ın tahta
çıkması konusunda hemfikir iseler de bu işin fiiliyata dökülmesi için yabancı
yardımına ihtiyaç duyulacaktı. Böyle bir müdahale gerektiğinde İngiltere, Rusya’nın
fiili müdahalesini kabul etmeyecekti. Namık Paşa İngiliz vekillerin bu konudan ötürü
endişeli olduklarını gözlemlemişti. Gelişmeleri bir fırsat olarak gören Namık Paşa,
İran hakkında Reisülküttap’a şu teklifte bulunmuştu:
1) İngiltere Mehmed Ali’nin Beriyetüşşam ve Girit’i tamamen tahliyesini ve
donanmasının tamamen Osmanlı Devleti’ne teslimini sağlaması,
173
BOA, HAT, no. 1174/46430-I (18 Şaban 1250/20 Aralık 1834).
174 BOA, HAT, no. 1174/46430-F.
175 İbrahin Aykun, “Osmanlı-İran İlişkilerinde Diplomatik Bir Kesit”, Osmanlı, c. I, (Ankara 1999), s.
691.
86
2) Fransa’nın Cezayir’i iadesi hususunda dostluk ve yardım etmesi
karşılığında İran’da çıkması muhtemel ihtilale karşı ihtiyatlı olunmak için
İngiltere’nin yaptığı gibi Osmanlı Devleti’nin de İran’a bir elçi göndermesi,
3) İran halkı Osmanlılarla aynı dinde olması sayesinde tahta çıkacak
Muhammed Han’ın saltanatının devam etmesine yardım ve gerekirse bunu sağlamak
için asker sevketmeyi üstlenmesi.
Namık Paşa bir iki gün içinde Dışişleri Bakanı Wellington ile yapacağı
görüşmede İngiltere’nin yukarıda açıklanan maddeleri taahhüt etmesini gündeme
getirmeyi planlıyordu. Bunun yanında bahsettiği hususların Osmanlı Devleti’nin
politikasına uygun olup olmayacağının İstanbul’a gönderdiği adamı Selim Efendi
vasıtasıyla kendisine bildirilmesini istemişti.176
Namık Paşa’dan gelen iki mektuba Reisülküttap 27 Aralık 1834 tarihlinde
cevap verdi. Reisülküttap yazısında, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin istediği bazı
önemli hususlarda bir taahhütte bulunması karşılığında İran’a elçi tayini ve asker
sevki konularında Osmanlı’nın himmet taahhüddüdünde bulunması hakkında Namık
Paşa’nın tasavvurunun İstanbul’daki vükelanın ne şekilde karşılayacağını bilmediğini
belirtmişti. Bununla birlikte önemli hususlardan kastedilen Beriyetüşşam ve Girit
mansıplarının Mehmed Ali’den geri alınması ve Mısır gemilerine el konulmasının
Osmanlı Devleti’ne çok büyük hizmet olacağını belirtmekten de geri durmamıştı. Bu
noktada konu hakkında bazı görüşlerini Namık Paşa ile paylaşmıştı. Buna göre,
Abbas Mirza vefat ettiği sırada Osmanlı Devleti ile İran arasındaki bazı sorunlar
üzerinde görüşülmeye hazır bir durum söz konusuydu. Devlet, görüşmeleri
gerçekleştirmek üzere kendisine taziye mektubu da verilenbir memuru İran’a
göndermişti. Fakat bu memurun doğrudan İran’a gittiği bildirilmeden Bağdat’a
geçerek konunun her yönünü Bağdat Valisi ile müzakere etmesi ve eğer vali İran’a
gitmeyi uygun görürse yola çıkması hakkında irade çıkmıştı. Bu işe memur edilen
Anadolu Muhasebecisi Abdülaziz Agah Efendi’nin son durumda ya Bağdat’ta olması
176
BOA, HAT, no. 806/37157-B; HAT, no. 806/37157-F (22. Ş.1250/24 Aralık 1834).
87
ya da İran’da bulunması söz konusuydu. Dolayısıyla başka bir elçi göndermek yerine
Abbas Mirza’nın oğlu Muhammed Han’ın tahta çıkışını tebrik etmek için bir Name-i
Hümayun hazırlanıp takdim edilmek üzere adı geçen Abdülaziz Agah Efendi’ye
ulaştırılması, Namık Paşa’nın tasavvur ettiği hususlara dair talimatın da bu sırada
Agah Efendi’ye verilmesi uygun olacaktı. Reisülküttap görüşünün devamında
Osmanlı Devleti’nin şu anda Rusya ile olan dostluğu ve iyi ilişkilerine bakarak, Rus
askerinin İran topraklarına girmesini kabul edemeyen İngiltere’nin Osmanlı Devleti
ile bir şekilde mukavele yaparak, Osmanlılar asker hazırlayıp gönderecek
söylentilerinin yayılması şu andaki politikasına aykırıydı. Ancak İngiltere bu
husustan dolayı Rusya’dan şüphelenmekteyse de görünürde Muhammed Han’ın İran
tahtına çıkması hususunda Rusya ile ittifak halindeydi. Hatta geçenlerde
İstanbul’daki Rusya elçisi İran maddesinden dolayı iki taraf arasında herhangi bir
rekabet ve ayrılığın olmadığını ittifak halinde olduklarını bir münasebetle belirtmişti.
Reisülküttap, Namık Paşa’ya bu konuda şu tavsiyede bulunmuştu. Konunun
iç yüzünü gizli bir şekilde İngiliz bakan ile görüşerek, örneğin İngiltere bu hususta
Rusya Devleti ile gerçekleştireceği temaslarda Muhammed Han’ın şahlığı konusunda
bir ittifak bulunsa da ölen Feth Ali Şah’ın geride çok çocuğu bulunduğundan İranlılar
arasında anlaşmazlık çıkıp askeri yardımda bulunmak gerekebilirdi. Bu durumda
Rusya ve İngiltere tarafından asker gönderilmekten ise hem İslam camiasından
olmak hem de komşu bulunmak sebebiyle Osmanlı Devleti’nin asker göndermesi
oldukça sağlıklı bir seçenek olacaktı. Reisülküttaba göre iki taraf da bu hususu
Osmanlı Devleti’nden istirham etmeyi uygun görür şeklinde sözler söyleyerek
Rusya’yı keyfiyeti Babıâli’ye bildirmeye sevketmek mümkün olabilse hem Rusya ile
Osmanlı Devleti’nin sürdürdüğü politika korunmuş hem de arzu olunan gayeleri elde
etme yolu bulunmuş olacaktı. Bu arada Reis Efendi, Namık Paşa’nın kısa bir süre
önce gerçekleştirdiği görüşmede bu hususları Dük Wellington’a ifade etmiş
olduğunu anladığından bahsederek, gönderdiği görüşme müzakerelerinin suretlerinin
mütalaa olunmak üzere tercüme ettirilmekte olduğunu; Wellington’un gerek söz
88
konusu maddeler gerekse Cezayir hususunda verdiği cevapları kendisiyle
paylaşmasını rica etmişti.177
İran konusu daha sonra da Namık Paşa’nın gündeminde kalmaya devam
etmiştir. Sonraki yazışmalardan Namık Paşa’nın bu konuya neden fazlasıyla eğildiği
açıklığa kavuşmaktadır. İstanbul’dan ısrarla Mehmed Ali Paşa’nın askerî
kuvvetlerinin azaltılması konusunda İngiltere’nin destek ve yardımını sağlaması
yönünde talepler ve emirlerle karşılaşan Namık Paşa, kendisinden beklenen bu adımı
atabilmek için bölgede meydana gelen diğer siyasî gelişmelerden istifade etmeye
çalışmaktaydı. Bu esasında oldukça diplomatça bir yaklaşımdır. Ancak Fransa’da
birlikte hareket ettiği Mustafa Reşid Efendi bir ara İstanbul’a gitmek üzere Paris’ten
ayrılınca konu bir süre sürüncemede kalmıştı.
Namık Paşa bu sırada İran’da meydana gelen karışıklıklar ve İngiltere
Devleti’nin bu konudaki politikası hakkında İstanbul’u bilgilendirmeyi sürdürmüştür.
Bundan kastı İran’daki karışıklıklar sırasında İngiltere’nin Osmanlı yardımına ihtiyaç
duyma ihtimaliydi. Bu nedenle de İstanbul’dan İngiltere’den böyle bir yardım teklifi
karşısında pozisyon belirlemesini istemişti. Paşa olası bir İngiliz teklifi karşısında
Mısır meselesinde özellikle Mehmed Ali’nin donanma gücünün azaltılmasının
İngiltere’ye kabul ettirilebileceği düşüncesini Babıâli ile paylaşmıştı. Bununla
birlikte İngiltere’nin o ana kadar böyle bir teklifi söz konusu olmamıştı.178
7- Namık Paşa’nın Mısır Meselesi Hakkında Temasları
Bu arada İngiltere, bir taraftan Mehmed Ali’nin Mısır konusundaki
tavrını iyice anlamaya çalışıyor, diğer yandan Hindistan’daki sömürgesinin
ve İran’ın durumuna vakıf kişilere raporlar hazırlatılmak üzere harekete
geçiyordu. Bahsi geçen raporları hazırlamakla görevlendirilen kişilerden
177
BOA, HAT, no. 806/37157-A; HAT, no. 806/37157-G, Lef 1-2.
178 BOA, HAT, no. 1187/46769-Ç (6. Za. 1250/6 Mart 1835).
89
bazıları birkaç kere Namık Paşa ile görüşmüştü. Namık Paşa bu kişilere
Mehmed Ali hakkında gerektiği şekilde yol göstermişti.179
Namık Paşa ve Mavroyani Bey gelişmeler hakkında İstanbul’daki
devlet adamlarını ve makamları sürekli bilgilendirmekteydi. Zira Mısır
meselesinin gidişatı değişmekte ve yeni gelişmeler yaşanmaktaydı. Ancak
kendilerinin merkezden sordukları hususlara günü gününe cevap almamaları
durumu zorlaştırıyordu. Dolayısıyla kendilerine yeni bir talimatname
gönderilmesi gerekli görülmüştü. Konu hakkında yapılan görüşmelerde iki
ismin de bir süre daha Londra’da kalmaları mecliste müzakere edilmiştir.
Sonuçta Mavroyani’nin görev yerinin Viyana’dan Paris’e alınmasına karar
verilmiştir. Bu arada daha önce Namık Paşa’ya görevi için 150 bin kuruş,
Mavroyani’ye ise 100 bin kuruş tahsis edilmişse de paraları tükenmiş
olduğundan bundan sonra kendilerine aylık belirli bir ücret ödenmesi uygun
bulunmuştu. Ayrıca Nuri Efendi’ye de bir miktar aylık bağlanmıştı.
Padişahın Namık Paşa’nın görevi konusundaki kanaati ise biraz daha
farklıydı. Şöyleki; “… Bu Londra’ya me’muren gönderilen Namık Paşa
hemen ol tarafın havâdisâtını yazsın deyu gönderilmeyip başlıca maslahat
için me’mur kılınmış olduğundan…” gerek Namık Paşa gerekse Mavroyani
Bey’in İstanbul’daki gelişmelerden haberdar edilmeleri gerekliydi. Bunun
için kendilerine zaman zaman gerekli bilgilendirmeler yapılmalıydı.180
Padişahın emrine rağmen Londra Sefiri Namık Paşa ile İstanbul
arasındaki iletişimsizlik hemen çözülememiştir. Görünen sebep aradaki
mesafenin fazla olmasıdır. Bu sırada İstanbul’da bulunan İspanya Elçisi
Londra’ya gideceğinden veda etmek üzere Babıâli’ye geldiği sırada, Namık
Paşa’yı tanıdığını ifade ederek mektup verilirse Paşa’ya ulaştıracağını
belirtmişti. İspanya Elçisi’nin dahi söz konusu iletişim kopukluğundan
haberdar olması, esasında sorunun bir süredir devam ettiğine işaret eder.
179
BOA, HAT, no. 832/37531-A (25 Ş 1250/27 Aralık 1834).
180 BOA, HAT, no. 1177/46514.
90
İspanya Sefiri deniz yoluyla gidecek olması nedeniyle ne zaman Londra’ya
ulaşacağı belli değildi. Buna rağmen Namık Paşa İstanbul’dan bir haber
gelmesini bekliyordu. Dolayısıyla sade de olsa bu beklentiyi karşılamak
üzere kendisine bir mektup gönderilmesi gerekli görülmüştür. Namık Paşa’ya
merkezden herhangi bir cevap gönderilmemesi İngiltere milletvekilleri
karşısında mahçup olmasına da yol açan bir husus olarak da
gösterilmekteydi.181
Namık Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği 13 Aralık tarihli yazısında
yukarıda bahsedilen iletişim güçlüğünün sebepleri hakkında ayrıntı bi lgi
bulmak mümkündür. Buna göre işe yarar gizli bir haberi çok gizli bir şekilde elde
ettiğini bildiren Namık Paşa bu haberin ne olduğunu açıkça yazamayacağını ifade
etmektedir. Bu tedbirin sebebi ise kendisine daha önce haberleşmede kullanılan
yolun güvenli olmadığının bildirilmesidir. Diğer yandan yaptığı araştırma sonucunda
şifreli telgraf yoluyla da haberleşmenin güvenli olmadığını anlamıştı. Dolayısıyla,
daha önce de yaptığı gibi maiyetinde bulunan şahıslardan birini doğrudan İstanbul’a
göndermeyi düşünmekteydi.182
Görüldüğü üzere merkez ile haberleşme güvenliğinin sağlanamaması gibi bir
durum söz konusudur. Aynı yazıdan yukarıda bahsettiğimiz gönderilmesi düşünülen
ve 13 Kasım tarihini taşıyan talimatnamenin Namık Paşa’ya ulaştığı anlaşılmaktadır.
Namık Paşa matlab (Cezayir) maddesi konusunda Fransa’da bulunan Reşid Bey ile
sürekli yazışmakta olduğunu bildiriyor. Avrupa’da Osmanlı Devleti taraftarı
gazetelerde çıkan haberleri kesip İstanbul’da Amedi-i Divan-ı Hümayun
memurlarından Sarım Efendi’ye gönderdiğini beyan ederek, tercüme olunduktan
181
Maaş ve talimat konusunu açıklığa kavuşturan bir mektubun yazılarak İspanyol elçisi ile değil Blak
(Alexandre Blacque) bazirgan veya onun bir adamı aracılığı ile ulaştırılması uygun bulunmuştur:
BOA, HAT, no. 1179/46574.
182 BOA, HAT, no. 1174/46430-H.
91
sonra Avrupa kamuoyunun açıkça Osmanlı Devleti lehinde bulunduğunun
görüleceğine dikkat çekiyordu.183
Namık Paşa’nın lehte kamuoyu oluşturmadaki hassasiyeti ve yazının
devamında İngiltere’de yeni kurulan kabine hakkında Robert Peel’in başbakan, Dük
Wellington’un Dışişleri Bakanı olduğu bilgisini verdikten sonra yeni atanan
kabinenin her şekilde Osmanlı Devleti’ni destekleyeceğini umduğunu yazmasından
olumlu bir beklenti içinde olduğu anlaşılıyor. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere ve
Fransa hakkında mütalaları içeren değerlendirilmek üzere Reisülküttab’a gönderdiği
“erbab-ı vukuftan birinin” kaleme aldığı risalenin içeriğinin herkesin görüşünü
yansıttığını söylemesi184
, Namık Paşa’nın İstanbul’daki üst düzey bürokratik kadroya
bilgi vermek maksadından öte, işlerin yoluna girmeye başladığını göstermeye
çalışmasının somut bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür. Namık Paşa bir
sonraki mektubunda İngiltere’de kabinenin geri kalanının da tayin olunduğunu ve
görevlerine başlamak üzere bulunduklarını haber vermiştir. Kısa bir süre içinde
Londra’dan hareket edecek olan Avusturya kuryesi ile gelişen olaylara dair
görüşlerini ulaştırmayı vadeden Namık Paşa incelenmeye değer gördüğü Avrupa
gazetelerinden bazı haber küpürlerini yazısının ekinde göndermiştir.185
Şüphesiz bu
gazete küpürlerini göndermesindeki amaç “Avrupa’nın meyl ve itikadının” Osmanlı
Devleti’ne yöneldiğini göstermektir.186
Namık Paşa bir taraftan da esas görevi olan Mısır meselesi karşısında
İngiltere’den destek sağlamak maksadıyla yürüttüğü diplomatik faaliyetleri en üst
seviyelerde sürdürmekteydi. Yukarıda bahsedildiği üzere yaşanan kabine değişikliği
neticesinde Başbakan tayin edilmiş olan Dük Wellington ile Londra’ya gelir gelmez
183
Namık Paşa’nın bu tarihlerde bazı gazetelerde Osmanlı Devleti lehine çıkan haberlerin küpürlerini
İstanbul’a göndererek Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti lehine olduğunu bildirdiği gösteren farklı
mektupları da söz konusudur: BOA, HAT, no. 1174/46430-F.
184 BOA, HAT, no. 1174/46430-H (11 Ş 1250/13 Aralık 1834).
185 BOA, HAT, no. 1174/46430-I (18 Şaban 1250/20 Aralık 1834).
186 BOA, HAT, no. 1174/46430-F.
92
yaptığı görüşmeden kısa sonra ikinci bir randevü daha gerçekleştirmişti. Görüşmede
Namık Paşa konuya İran meselesinden girmiş ardından Mehmed Ali’nin
serkeşliğinden bahsetmişti. İngiltere ve Fransa’nın maʻhûdu (Mehmed Ali)
desteklemeleri bu ülkelerin kendi menfaatlerine aykırıydı. Bu cümleden olarak bir
süre önce İngiltere’nin Mehmed Ali’ye iki bin tüfek sattığından, İskenderiye’de
bulunan İngiliz Albay Campbell uygunsuz hareketlerinden bahsetmişti. Dük
Wellington tüfek satılmasını ayıplamıştı. Namık Paşa devamla Osmanlı Devleti’nin
Mehmed Ali’nin büyüklüğünü ve gücünü hazmetmesinin mümkün olmayacağını, bu
noktada İngiltere’nin “barut yakmayarak” Mehmed Ali’nin itaat altına alınması için
nüfuzunu Osmanlı lehine kullanmayı taahhüt edebileceğini söylemişt. Mehmed Ali
diğer bir devlete savaş açma yetkisine sahip olmayıp Osmanlı topraklarının
muhafaza ve müdafaası sadece “Saltanat-ı Seniyyeye ait bir keyfiyet” olduğuna göre,
Mehmed Ali’nin Osmanlı topraklarından elde ettiği hasılat ile meydana getirdiği
donanmayı iade etmesi gerekiyordu. Namık Paşa’nın bu ifadeleri karşısında Dük
Wellington öncelikle 1830 senesinden beri siyasetin dışında bulunduğunu, bu süre
zarfında Osmanlı ile Avrupa devletleri arasında nazik bazı konuların ortaya çıktığını
öğrendiğinde gayet müteessir olduğunu bahsederek; 8 gündür Dışişleri meseleleriyle
ilgilenmeye başladığını, ancak işlerin yoğunluğundan Mısır meselesi hakkında
herhangi bir malumat edinemediğini söylemiştir. 187
Kuşkusuz Wellington’un bu söylediklerini gerçekçi kabul etmek doğru
olmayacaktır. Bilhassa Mısır meselesi gibi İngiltere açısından dönemin en önemli
konusunda Wellington’un herhangi bir bilgisi, hatta bakış açısı olmadığını kabul
etmek mümkün değildir. Bu sırada başbakanlık ve dışişleri bakanlığını birlikte
yürüten Wellington bir geçiş hükümeti devralmış olduğundan idarede uzun süre
kalamayacağının bilincinde olarak, konu hakkında net bir tutum ve görüş ortaya
koymaktan kaçmaktadır. Nitekim Namık Paşa’nın yukarıda bahsettiğimiz
yazışmalarda İngiltere’yi bî-karar olarak şifrelemiş olması bu tavrı doğrulayan bir
durumdur. Görüşmenin devamında Dük Wellington “ (…) şimdilik gerek sizin
187
BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 3-4.
93
ifâdeniz ve gerek benim isti’mâım çift sürülmemiş tarlaya tohum saçmak
mesâbesinde (…) ” diyerek, biraz süre talebinde bulunnuştur. Böylece bu konuda
konuşmaya daha fazla devam etmek istemediğini göstermiştir. Dük Wellington kış
şartlarını ileri sürerek ne Osmanlı Devleti’nin ne de İngiltere’nin askerî bir harekata
teşebbüs olunamayacağını söylemiş, bununla birlikte Mehmed Ali’ye donanma
gerekmeyeceğini teyit etmiştir. Ancak konu hakkında yeterince bilgi alana kadar
herhangi bir cevap veremeyeceğini tekrarlamıştır.188
Wellington ile yaptığı bu görüşmenin belki de en önemli tarafı Namık
Paşa’nın kullanmaya başladığı diplomatik dil ve geliştirdiği stratejilerin açıkça
görülebilmesidir. Zira Namık Paşa bu sırada İngiltere açısından önemli iki gelişme
olan Fırat Nehri’nde taşımacılık imtiyazı ve İran tahtının geleceği meselelerini Mısır
konusunda yardım elde etmek için İngiltere’ye karşı kullanmaya çalışmıştır.
Dolayısıyla bahsedilen görüşmede Dük Wellington’un talepler karşısında net bir
cevap vermemesi üzerine Namık Paşa konuyu tekrar İran meselesine getirmiştir. Feth
Ali Şah’ın ölümü üzerine Acemistan’da meydana gelen ihtilal ve karışıklıkları
hatırlatarak, “(…) Devlet-i Aliyye Acem tâ’ifesine hem-din ve hem-civâr olduğundan
bu kaziyyenin def’iyle iâde-i âsâyiş etmeğe himmeti derkâr ise de Mehmed Ali
gâ’ilesiyle meşgul olduğundan, bu bâbda bir gûne mu’âvenet edemeyeceği derkâr
olmakla imdi bu gâ’ileyi def’ etmeğe İngiltere sarf-ı nüfuz edip dilhâh-ı Devlet-i
Aliyye üzere bu husûsu tesviye ile ol-vakt Devlet-i Aliyye dahi kuvveti dahi Acem
maslahâtına himmet edeceğini (…)” belirtmiştir. Bunun üzerine Dük Wellington bu
hususun büyük bir mesele olduğunu söylemiş, her şekilde Osmanlı Devleti lehine
çalışacağını belirtmiştir. Namık Paşa bu cevabı Babıâli’ye ilettği yazılarında
Hindistan’da bulunan sömürgeleri nedeniyle İran tarafı İngiltere’nin çekindiği bir
bölgedir diyerek şerhetmektedir.189
188
BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 3-4.
189 BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 4 (25 Şevval 1250/27 Aralık 1834).
94
Namık Paşa daha sonra İngiliz Kralını daveti üzerine Brayton’a gitmiş
ve orada kaldığı üç gün boyunca temaslarda bulunmuştu.190
Brayton’da kralın
ailesi ve yakınlarının da katıldığı eğlencelere dahil olmuştu. Buradan
ayrılacağı gece Kral, yemekte Osmanlı Padişahı adına kadeh kaldırarak,
övgüde bulunmuştu. Kral, Namık Paşa’dan bu hareketini Padişaha
bildirmesini istemiştir. Namık Paşa kendisinin Kral tarafından yemeğe davet
olunması maksadını Padişaha karşı olan dostluk ve samimiyeti açıklamak ve
göstermek olduğu şeklinde yorumlamıştır. Daha önce İngiltere’nin İstanbul
elçisi olan Gordon da yemeğe davet edilmişti. Kral , mevcut vekiller
yerlerinde kalırsa Gordon’u İstanbul’a göndereceğini ima etmiştir.
Namık Paşa’ya göre Avrupa devletlerinin hepsi Osmanlı Devleti’nin
Mehmed Ali ile savaşmamasını, bu savaşın büyüyüp yayılmamasına gayret
etmekteydiler. Bu sırada Mehmed Ali Beriyetüşşam’daki ihtilal ile
uğraşmaktaydı ve söz konusu bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra tekrar
devlete karşı isyana başlayacaktı. Bu nedenle şu anda itaat ediyor görünmesi
aslında bir politikaydı. Mehmed Ali’nin bizzat devletin gelirleriyle satın
aldığı Mısır gemilerinin kayıtsız şartsız Osmanlı Devletine teslim etmesine
İngiltere öncülük ederse diğer Avrupa devletleri de bunu kabul edecekler,
böylece Mısır Valisi tekrar isyana kalkışamayıp kontrol altına alınmış
olacaktı. Namık Paşa yukarıdaki ifadeleri kullanarak tüm vekilleri, başta
İngiltere olmak üzere Avrupa devletletlerinin temennisi olan Mehmed Ali
Paşa’yı itaat ettirerek Osmanlı’nın yeniden güç ve nüfuz kazanacağı bir
sonuç olacağına ikna etmeye çalışmaktaydı.
Namık Paşa’ya göre Londra’daki bazı bilgili kişiler bu arzuyu teyit
eden raporlar vererek İngiliz vekillerin bu temenninin yerine getirilmesi için
çalışmaları bulunuyordu. Ancak Dük Wellington Namık Paşa’dan biraz
zaman istemişti. Zira yakında seçimler yapılacak ve vekiller değişecekti. Bu
şartlarda Parlamentoda konunun görüşülmesi fırsatı olmayacaktı. Namık Paşa
190
BOA, HAT, no. 1173/46422-F (9 Ramazan 1250/9 Ocak 1835).
95
ise eğer İngiliz Parlamentosu Mehmed Ali’nin itaat ettirilmesinde iki devlet
arasındaki ticarî ilişkilere dair veya başka türlü iyi bir karşılık
gösterilmesinin İstanbul’a bildirilip onay alınmasına bağlı olacağını
bildirmişti. Bu arada Namık Paşa’dan Nuri Efendi’nin Londra’ya tayin
edildiğini öğrenen İngiliz Kralı bu gelişmeden memnun olmuştur. Son olarak
Namık Paşa İstanbul’daki İngiliz elçisinin Londra’ya gönderdiği kuryeden
gizlice edindiği bir bilgiyi paylaşmıştır. Buna göre Mehmed Ali elinde
bulundurduğu Girit Adası’nın gelirlerinin masraflarına yetmediği ve
ahalisinin isyana meyilli olduğunu belirterek burayı yönetmekte çaresizliğini
İngilizlere ifade etmişti. Namık Paşa, Mehmed Ali’nin bu tür ifadelerinin
gizli melanetlerini icra etmeye bir vesile bulmak zehabından kaynaklandığını
düşünmekteydi.191
Seçimlerin ardından Şubat 1835 sonlarında yeni İngiliz
Parlamentosu’nun toplanarak çalışmalarına başlaması beklenmekteydi. Bu
sırada Başbakan Dük Wellington Namık Paşa’nın bildirdiği Osmanlı
taleplerinin gündeme alınarak değerlendirilmesi için Parlamento’nun
çalışmalara başlaması gerektiğini ileri sürerek, zaman istemekteydi. Namık
Paşa Wellington’un diğer yandan Akdeniz’deki durum hakkında bilgi almaya
çalıştığını öğrenmişti. Wellington bunun için Akdeniz’de bulunan İngiliz
donanmasını beş altı senedir kumandanı olan Amiral Malcom ile görüşmüştü.
Namık Paşa, Malcom’u Gordon ve Ponsonby ile iki defa İstanbul’a gelerek
Padişah tarafından huzura kabul olunan, Osmanlı Devleti’nin lehinde bir zat
şeklinde tarif etmektedir. Wellington birkaç aydır Londra’da bulunan
tecrübeli ve konuya aşina Malcom’un Mısır meselesi konusundaki görüşünü
öğrenmek için kendisiyle birçok defa müzakerede bulunmuştu. Amiral
Malcom’a bir toplantıda rastgelen Namık Paşa ona görevinden bahsetmiştir.
Malcom ise Dük Wellington’dan memnun olup olmadığını Namık Paşa’ya
sormuştur. Namık Paşa Wellington’un henüz ümit verici bir cevap
191
BOA, HAT, no. 1173/46422-F (9 Ramazan 1250/9 Ocak 1835).
96
vermediğini söylediğinde Amiral Malcom , Wellington ile eski dost
olduklarını, tabiatı itibariyle Wellington’un bir konuda uzun süre görüşerek
konuşmasının söz konusu olmadığı, takip edeceği yolu, atacağı adımı
önceden göstermek gibi bir yaklaşımın bulunmadığını söylemişti . Bu nedenle
Namık Paşa’dan müteessif olmamasını, onun Mısır ve Trablus işlerine dair
birçok emir ve işte karar verici olarak Osmanlı Devleti’nin işleri hakkında
epeyce malumat edindiğini; bundan sonra gereği üzere İngiltere Donanması,
Mısır’daki İngiliz konsolosu ve İstanbul’daki yeni elçilerine gerekli emir ve
tenbihi içeren yazıların şu anda hazır olduğunu söylemişti. Malcom, Namık
Paşa’ya Parlamento açıldıktan sonra Wellington görevinde kalmaya devam
edeceğini öğrendikten sonra bütün bu hususları icra etmeye başlarsa adeta
hoşnut ve memnun olma garantisi vermekteydi. Burada Mehmed Ali Paşa
hakkında kendi yorumunu da yapan Malcom’a göre; “Zira Mehmed Ali
Devlet-i Aliyye’nin reâya ve teba’asından bir bendesidir. Hâlbuki reâya ve
teba’aya göre mâlik olduğu kuvvet derece-i ifrattadır. Tenkizi behemehâl
vacibdir”. Devamında Amiral, konuyu Trablusgrap meselesine getirerek bu
konuda da uzun süre konuşup bölgede bir süredir süregelen ihtilal ve
karışıklıklara son verilmesi için Osmanlı Devleti’nin gayret göstermesinin
gerekli olduğunu ifade etmiştir.
Görüldüğü üzere Namık Paşa kendisine talimatta verilen emirleri
yerine getirmek üzere Londra’da siyasetçi ve asker i en üst seviyedeki kişilere
müracaat ediyor, onlarla görüşmeler gerçekleştiriyordu. Bu kişilerden biri de
daha önce Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Lord Palmerston idi.
Şehir dışında avlanmaya çıkan Lord Palmerston’un, dostluğunun bir ifadesi
olmak üzere avladıklarından Namık Paşa’ya da göndermiş ti. Av dönüşü
sonrası kapısını Namık Paş’ya çalmıştır. Tıpkı Malcom gibi Palmerston da
Namık Paşa’ya Dük Wellington’un Osmanlı Devleti’nin talepleri karşısında
sergilediği tavrı sormuştur. Namık Paşa bu soruya “şimdiye kadar bir
müsâ’ade istid’adlarını anyalamadım ve şimdilik cümle vükelâ mukaddemki
me’muriyetimde olan husûsa müsâ’ade etmenizi tesebbübünüze hamledip
97
Devlet-i Aliyye’yi Rusyalının minneti tahtına koydu diyerek kabahati size
tahmil ediyorlar” şeklinde gayet açık bir şekilde cevap varmiştir. Şüphesiz
bu cevaptaki ifadeler döneminde İngiltere’de yapılan değerlendirmelerin
tekrarı olabileceği gibi Namık Paşa ve İstanbul’daki Osmanlı devlet
adamlarının Hünkâr İskelesi Antlaşması’na bakış açısının yansıması olarak
da görülebilir. Namık Paşa’nın bu cevabına Palmerston’dan adeta itiraf gibi
bir karşılık gelmiştir: “Vâkı’a ol kabahat benim dahi maluk ve muterefimdir.
Eğer ol-vakit benim rey’ime kalmış olsa idi gerek hakikaten gerek ma’nen
Devlet-i Aliyye’ye i’âne edip Rusyalıya muhtaç etmez idim. Lakin Meclis-i
Meşveretimizde refîklerimizden ba’zıları muhâlefet eylediler. Ben de başlı
başına iş göremem. Yani bu husûs fi’l-hakika cümlemize büyük
kabahattir”.192
Namık Paşa ile gerçekleştirdiği yukarıda bahsedilen görüşmeden
birkaç gün sonra Malcom tekrar Namık Paşa’ya gelerek bazı haberler
getirmiştir. Buna göre İngiltere kabinesi Osmanlı Devleti’nin lehine ve
menfaatine birtakım kararlar almıştı. Bunların yerine getirilmesine dair
Akdeniz’de bulunan İngiliz donanmasına ve Mısır’da bulunan konsolos ile
İstanbul’daki elçisine gönderilmek üzere bazı emirler hazırlanmıştı .
Parlamento açıldıktan hemen sonra bakanlar görevlerinde kaldıkları halde
söz konusu emirleri ilgili yerlere göndereceklerdi. Malcom bu durumun
Osmanlı Devleti ve şahsen Namık Paşa’yı memnun ve mahzuz edeceğini
söylemişti. Mehmed Ali’ye Girit’in idaresinden el çektirilerek diğer bir
valinin tayinine çalışacaklarını da ima etmişti. Namık Paşa bu hayırlı habere
yönelik girişimin birkaç gün sonra hayata geçirileceğini Malcom’dan
öğrenmiştir.193
En önemli gündem maddesi Mısır meselesi ve Cezayir’in Osmanlı
Devleti’ne iadesi olan Namık Paşa Londra’daki girişimlerini yoğun bir
192
BOA, HAT, no. 1174/37532; HAT, no. 1174/46430-L.
193 BOA, HAT, no. 1174/37532.
98
şekilde sürdürmekteyken, yukarıda da bahsedilen, merkez ile yaşadığı
iletişim kopukluğundan şikâyet etmeyi de sürdürmüştür. Nitekim İstanbul’a
gönderdiği yukarıdaki uzun mektubunun son kısmında bu konuyu yeniden
gündeme getirmiştir. Buna göre İstanbul’dan en son Tahir Efendi vasıtasıyla
25 Aralık 1834 tarihinde haber almış, üzerinden geçen yaklaşık elli gün
zarfında Reisülküttap’tan herhangi bir yazı kendisine ulaşmamıştır. Namık
Paşa yazışmaların yolda takıldığını zannetmektedir.194
Bu arada Namık Paşa Londra’daki görevine devam ederken, Divan-ı
Hümayun Beylikçisi Mehmed Nuri Efendi Aralık 1834’te asaleten Londra Sefiri
atanmıştır.195
Namık Paşa 21 Mart itibariyle Londra’ya ulaşan selefi Nuri
Efendi’nin ikameti için müstakil bir ev kiralamıştır. Namık Paşa Nuri Efendi
ile birlikte Dışişleri Bakanı Dük Wellington’a 7 Nisan’da resmi ziyarette
bulunmuştur. Görüşmede Nuri Efendi Sadarazam ve Reisülküttap tarafından
yazılan mektupları Dışişleri Bakanı’na takdim etmiştir. Akabinde Sömürgeler
Bakanı ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. İkili Rusya ve Avursurya
elçileriyle de görüşmeyi denemişlerdir ancak onları yerinde bulamayarak
sadece Fransa’nın Londra’da bulunan sefiriyle görüşebilmişlerdi . Bu arada
Nuri Efendi’nin resmen İngiltere Kralı tarafından kabul edilmesi için 17
Nisan tarihinde karar kılınmıştır. Söz konusu görüşmede II. Mahmun’un
gönderdiği mektup Krala takdim edilecekti.196
Nuri Efendi’nin henüz Londra’ya hareketinden önce hakkında, Rus
taraftarı olduğu ve tercümanının da Rum milletinden bulunduğu gibi birtakım
olumsuz bilgiler İngiliz siyasi mahfillerinde yayılmaya başlanmıştı. Konu
hakkında bilgi sahibi olan Namık Paşa bu tür olumsuz söylen tileri
194
BOA, HAT, no. 1174/37532; HAT, no. 1174/46430-L.
195 Mehmed Süreyya, Nuhbetü’l-Vekayi, s. 28. Nuri Efendi’den boşalan Beyliçilik vekaletine Amedi
halifelerinden İbrahim Sarım Efendi tayin olunur. Namık Paşa’nın, Nuri Efendi Londra’ya ulaştığı 21
Mart 1835 sonrasında iki ay kadar daha Londra’da kalmıştır.
196 BAO, HAT, no. 1174/46430-K, Lef 1 (13. Z. 1250/12 Nisan 1835).
99
düzeltmeye çalışmıştır. Bu sırada İngiliz dışişlerinde Osmanlı Devleti’nin
Rusya ile yakınlaşmasından kaynaklanan birtakım şüphelerin gün yüzüne
çıkmaya başladığı da görülmektedir. Görüşme sonrasında Dük Wellington ,
Namık Paşa’ya gönderdiği bir adamıyla İstanbul’daki İngiliz elçisi tarafından
mahremane Bâbıâli’ye sunulan yazışmaların Rus elçisine ifşa edildiğinden,
Rus elçisinin takrirlere cevap yazdırıldığından şikâyet etmişti.197
Tam bu esnada İngiliz ordusunun başkumandanı olarak görev yapan ve
Napolyon savaşlarına katılmış Wellington’un yakın adamlarından Dük
Rowland, Namık Paşa’yı Nisan ayının başlarında Londra dışındaki
malikânesine davet etmişti. Söz konusu ziyaret bir haftadan biraz uzun
sürmüş; Namık Paşa buraya davet olunan bazı muteber kimselerle de bir
araya gelmişti. Bu sırada İngiliz siyasetinde önemli bir değişiklik meydana
gelmişti. seçim sonucunda iktidar el değiştirmiştir. Londra’ya dönüşü
sonrasında, İstanbul’a bu değişiklik hakkında bilgi veren Namık Paşa
muhafazakâr Tory grubunun yani Wellington ekibinin yerine göreve
Whig’lerin iktidara geldiğini, başbakan olarak Dük Malbourne’un tayin
olunduğunu bildirmiştir. Kral tarafından başbakan tayin olunan Dük
Malbourne, yeni kabineyi oluşturmak üzere çalışmalarına başlamıştı. Namık
Paşa bu iki siyasi grubun iç ve dış işlerinde farkılı siyasi görüşlere sahip
olduğunu ancak Osmanlı Devleti hakkındaki görüşlerinin ortak ve lehte
bulunduğuna şüphe olmadığına dikkat çekmiştir. Bu bakımdan İstanbul’da
bulunan İngiliz sefiri Ponsonby görevinde kalmaya devam edecektir.
Bununla birlikte Londra’daki Rus sefiri İngiliz makamlarına Osmanlı
Devleti’nin elçiden memnun olmadığı yönünde bilgiler aktararak
Ponsonby’yi azlettirmeye çalışmaktadır. Namık Paşa yeni sefir Nuri
Efendi’nin İngiliz Kralı ile mülakatı gerçekleşene kadar Londra’da
kalacağını da ifade etmiştir. Bu mülakat paskalya bayramı yaklaştığı için
197
Namık Paşa’nın 27. Za. 1250/27 Mart 1835 tarihinde Reisülküttab’a gönderdiği mektup: BOA,
HAT, no. 1173/46422-G.
100
kısa bir süre sonra mümkün olabilecekti . Dolayısıyla Namık Paşa görüşmeyi
müteakiben Nisan 1835 sonlarında İstanbul’a dönmek üzere yola çıkmayı
hesaplamaktadır. Bu süre zarfında Nuri Efendi’yi gerekli mahallere takdim
etmeyi planlamaktadır. Bu arada Nuri Efendi, bu dönemde Türklere karşı
sempatisiyle ön olana çıkmış olan David Uruquarth ile beraber bazı yerleri
görmek üzere birkaç günlüğüne Londra dışına gezmeye çıkmıştı.198
Daha önce de belirtildiği üzere Namık Paşa’nın sefir olarak Londra’ya
tayin edildiği dönem İngiltere’de milletvekili seçimlerine denk gelmiştir. Bu
süreçte önce Dük Wellington kısa süre için Başbakan olarak görev yapmış
ancak uzun süre görevde kalamayarak199
yerine bir süre sonra Robert Peel
atanmıştır. Peel tarafından kurulan azınlık hükümeti ise Parlamentoda gerekli
desteği sağlamada sıkıntı çekince birkaç ay görevde kalabilmiştir. Nihayet
Malbourne tarafından 18 Nisan 1835 tarihinde kurulan hükümet kalıcı
olabilmiştir.
İngiliz siyasetinin bu geçiş döneminde Namık Paşa kendisine verilen
görevi yerine getirmeye çalışırken karşısında karar verebilecek siyasi yetki li
bulmakta zorlanmıştır. Namık Paşa’nın İngiliz siyasetinin kendi içindeki söz
konusu gelişmelerini yakından takip ederek Babıâli’yi bilgilendirdiği
görülmektedir. Nitekim Reisülküttaba gönderdiği bir yazıda iki gün evvel
Malbourne’un başbakan atandığını ve kabinenin oluşturulmaya çalıştığını
haber vermişti. Bu gelişme üzerine Namık Paşa Londra’ya geldiği anda
Dışişleri Bakanı olarak tayin olunan ancak Robert Peel’in kısa hükümeti
sırasında azledilen Lord Palmerston’u ziyarete gitmiştir. Palmerston
kendisine yeni kurulan Malborune hükümetinde yeniden Dışişleri
Bakanlığına atandığı haberini vermiştir. Namık Paşa’nın tayin olunur
olunmaz Lord Palmerston ile gerçekleştirdiği bu görüşme oldukça önemlidir.
198
BOA, HAT, no. 737/34961-A (20. Z. 1250/19 Nisan 1835).
199 Namık Paşa Wellington’un uzun süre görevde kalamayacağı konusunda İstanbul’a bilgi vermiştir:
BOA, HAT, no. 1174/46430-A (27. B. 1250/29 Kasım 1834).
101
Konu hakkında İstanbul’a bilgi veren Namık Paşa ilk önce dikkat çeken bir
değerlendirmede bulunmuştur. Buna göre Namık Paşa Londra’ya ilk
gönderildiğinde arzu edilen desteği sağlayamaması neticesinde ortaya çıkan
durum İngiltere’nin bu sırada takip ettiği siyasete “ağır gelmiş” olmasından
gerek İngiliz Parlamentosu’ndaki milletvekilleri gerekse diğer meslekdaşları
Lord Palmerston’a serzenişte bulunarak onu suçlamışlardır. Şüphesiz Namık
Paşa’nın burada kastettiği Palmerston’un Dışişleri Bakanı olduğu sırada
İngiltere’nin izlediği politika neticesinde Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya
yakınlaşması ve hatta Boğazlardan serbestçe geçen gemileriyle Rusların
İstanbul’a asker sevketmesidir. Namık Paşa’ya göre pişmanlık içinde olan
Palmerston, Namık Paşa ikinci defa Londra’ya geldiğinde yardım etmek
niyetinde iken azledilmiştir.200
Namık Paşa’nın Palmerston ile gerçekleştirdiği bu önemli görüşmede
genel olarak öncelikle Avrupa devletleri ve İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne
yönelik iyi niyetleri ve Osmanlı Devleti’nin gücünün artırılarak eski
konumuna kavuşturulması üzerinde durulmuştur. Palmerston , Namık Paşa’ya
halefi Nuri Efendi’yi Krala takdim ettikten sonra İstanbul’a dönmekte acele
etmemesini, kabinedeki diğer yetkililerle bu konularda gerekli görüşmelerde
bulunmasını, İngiliz siyasetini anlayarak Osmanlı Devleti’ne yönelik
takınacağı iyi niyet ve açık politikayı bizzat Padişaha iletmesinden duyacağı
memnuniyeti ifade etmiştir. Bunun üzerine Namık Paşa eğer İngiltere
Osmanlı Devleti hakkında açık dostluk tavrı ortaya koymazsa Mehmed
Ali’nin Osmanlı Devleti’ne bakışında tam bir değişiklik meydana
gelmeyeceğine dikkat çekmiştir. Sohbetin bu aşamasında yeni Dışişleri
Bakanı Palerston’un yaptığı şu değerlendirme dikkate şayandır: “Devlet-i
Aliyye ile İngiltere beyninde derkâr olan vifâk-ı selîm ve müsafatı bir suretle şikest
etmek ve kendi kârına revâc vermek emniyesiyle Rusyalının vâki olmakta olan dürûğ-
amîz sözleri ve politikası cümleye ma’lûm olan kazayadandır. Şimdiki halde bunun
200
BOA, HAT, no. 1173/46424-A.
102
çâre ve imkânı olmayıp böylece kullanılması tamâm-ı usûl-i politikadandır. Eğerçe
İngiltere’nin Mehmed Ali lehisine himmet ve i’ânesi maznûn ve Rusyalu tarafına
mücerreben ifâde olunmakta ise de bihakk-ı Hüda merkūmun iltizâmına dâir
İngiltere’nin hiç murâd ve maksudu olmayıp belki Fransa’nın bir emel ve tefekkürü
olsa gerektir. Şimdi telef ve helâkı mütemennâmızdır.” Rus sözlerini yalan olmakla
itham eden Palmerston’a göre Rusya, İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile olan
dostluğunu bozmayı amaçlıyordu. Bu ifadelerde Osmanlı-Rus yakınlaşmasından
İngiltere’nin duyduğu rahatsızlık kendini göstermektedir. Bununla birlikte
Palmerston Osmanlı Devleti’nin mevcut tutumunu politikanın bir parçası olarak
görmekte ve o an için başka çare görmediğini ifade etmektedir. Eğer İngiltere’nin
Mehmed Ali’ye yardım ettiği zannı mevcut olup Rusya’ya bu şekilde söyleniyorsa da
aslında İngiltere’nin bu yönde bir amacı bulunmayıp belki Fransa böyle bir düşünce
içinde bulunabilir. İngiltere, Mehmed Ali’nin ortadan kalkmasını temenni
etmektedir. Şüphesiz bu son cümle Mısır meselesi konusunda İngiltere’de yaşanan
ciddi politika değişikliğinin açık bir delilidir. Palmerston son olarak İngiltere’nin
İstanbul’daki elçisi Ponsonby’nin Mehmed Ali Paşa konusundaki tutumunu
değerlendirmiştir. Buna göre Ponsonby Londra ile gerçekleştirdiği yazışmalarda
Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’nin iyiliğini istediğine dair görüşler ileri
sürmüştür. Selefi Dük Wellington Ponsonby’yi azletmek istemişse de Palmerston’a
göre kendi bekasını düşündüğünden bunu gerçekleştirememiştir. Dolayısıyla Namık
Paşa’ya İstanbul’a döndüğünde Ponsonby ile görüşüp istişarede bulunarak sahip
olduğu birtakım inançlarını düzeltmesinin yerinde olacağını söylemiştir. Görüşmede
Namık Paşa selefi Nuri Efendi’nin akıllı, dirayet ve sadakat sahibi olduğunu
bildirerek hakkında ileri sürülen şeylerin asılsız olduğunu ifade etmiştir. Namık
Paşa’nın burada kastettiği Nuri Efendi’nin Rus taraftarı olduğu hakkındaki
dedikodulardır. Palmerston ise Nuri Efendi ile de aynı şekilde gizlilik içinde
görüşmeyi sürdürmeye söz vermiştir.201
201
BOA, HAT, no. 1173/46424-A (21. Z. 1250/20 Nisan 1835).
103
Anlaşıldığı üzere Namık Paşa bir taraftan İngiltere’nin yeni
hükümetinin önemli isimlerinden olup Dışişleri Bakanı tayininden memnun
olduğu Palmerston ile görüşerek onu kazanmaya çalışırken , diğer taraftan da
yerine tayin olunan Nuri Efendi’yi Londra’nın siyasî mahfillerine takdim
etmek gayreti içindedir. Nitekim Nuri Efendi’yi İngiltere’nin yeni Dışişleri
Bakanı’na da bizzat Namık Paşa takdim etmiştir (27 Nisan). Görüşmede
Namık Paşa ve Nuri Efendi Dük Wellington olarak tanınan Arthur
Wellesley’in yerine Dışişleri Bakanlığı’na atanan Palmerston’u tebrik
etmişlerdir. İkili bundan iki gün sonra resmi bir görüşme için İngiliz kralı
tarafından kabul edilmişlerdir.202
Namık Paşa İngiltere’de seçimler yapılıp yeni Parlamento toplandıktan sonra
diplomatik faaliyetlerine devam etmişti. Yukarıda açıklandığı üzere Mehmed Ali
Paşa tehlikesi karşısında İngiltere’den arzu ettiği desteği alamayan Osmanlı Devleti
Rusya’ya meyletmişti. İki devlet arasında 8 Temmuz 1833’te Hünkar İskelesi
Antlaşması imzalanmıştı. Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki bu yakınlaşma ve
Rus askerinin İstanbul’a gelmiş olması, başta İstanbul’daki Fransa sefiri olmak üzere
İngiltere’yi hatta Rusya’nın halisane niyete sahip olduğu noktasında Babıâli’yi ikna
etmek için bir süredir yoğun çaba sarfeden Avusturya sefiri Baron Stürmer’i
endişeye sevketmişti. Ancak İngiltere, özellikle Fransa’nın müdahale yönündeki
tahriklerine rağmen soğukkanlılığını korumuştu.203
Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yakınlaşması daha sonra Avrupa siyasetinde
önemli bir gündem maddesi olmayı sürdürmüştür. Namık Paşa’nın İstanbul ile olan
yazışmalarından, özellikle Rusya’nın Londra’da bulunan elçisinin bu yönde
endişelere sahip olduğu anlaşılıyor. Rus elçisi Namık Paşa’ya İngiltere ve Fransa’nın
İstanbul sefirlerinin söz konusu ittifakı bozmak için çalışmalarda bulunmak amacıyla
kendi devletlerinden talimatname istediklerini, mahremane söylemişti. Durumdan
202
BOA, HAT, no. 1174/46430-Ç.
203 Nisan 1833’te zirve yapan bu endişe ve tepkiler için bkz. Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali
Paşa İsyanı Mısır Meselesi 1831-1841, s. 145-149.
104
haberdar olur olmaz, İngiltere Dışişleri Bakanlığı nezdinde yaptığı girişim ve çeşitli
görüşmeler neticesinde bu talepleri boşa çıkardığını ifade etmişti. Namık Paşa yaptığı
görüşmeler neticesinde, İngiliz vekillerin Osmanlı Devleti’ne yardım edip destek
olmak niyetiyle İstanbul’daki İngiliz sefiri Ponsonby’nin hareket tarzını uygun
bularak, bu yönde bir talimat göndermiş olduklarını öğrenmiştir. Dolayısıyla Rus
elçisinin söylediklerinin gerçek olmadığını anlamıştır. Diğer taraftan Ponsonby’nin
ne şekilde hareket edeceğine ve İngiliz yardımının içeriğine dair bir bilgi
edinememiştir. İngiliz milletvekilleri ile yaptığı görüşmelerin çoğunda kendisine
Osmanlı Devleti’nin Rusya ile olan dostluğunu devam ettirmesi gerektiği,
İngiltere’nin işleri yoluna koyacağı şeklinde söylemlere bir anlam veremediğini ifade
eden Namık Paşa, bu ifadeler karşısında susmayı tercih etmekteydi.204
Namık Paşa Londra’daki sefareti sırasında yanlış gördüğü bazı hususları
bütün açıklığı ile merkeze haber vermekten de geri durmuyordu. Elçiliğinin
sonlarında İstanbul’a gönderdiği şifrede devlete ait bilgilerin sızdırılarak İngiltere ve
Fransa meclislerine ulaştırıldığı yönünde birtakım tahkikatını paylaştı. İleri
sürdüğüne göre, devletin tüm açık ve gizli meseleler, özellikle şûrâlarda görüşülen
küçük büyük konular İngiltere kabinesine haber veriliyordu. Özetle yerine sefir tayin
olunan Nuri Efendi’ye, görev mahalline hareketinden önce verilmiş olan
talimatname; İngiltere kralı tarafından kabul edildiğinde kullanmak üzere
Reisülküttaplık tarafından verilen resmi konuşma metninin aynıları bir şekilde
Lonra’ya gelmişti. Namık Paşa bu konuları İstanbul’da olmadığından çok iyi
bilemeyeceğini kabul etmekle beraber, işittiği birtakım şeyler olduğunu ancak
bunların yazıp detayını vermesine edebinin izin vermeyeceğini söylüyordu.
Paşa bu sızdırma meselesinden ötürü doğrudan birkaç kişiyi şuçlamaktaydı.
Babıâli’de istihdam olunan İstefenaki Bey ve Logofet Osmanlı Devleti’nin dahilî ve
haricî tüm meseleleri hakkında bilgi sahibi olduklarından, bunların tercümesi
konularında gazeteci Blak’a (Blacque) müracaat edecekti. Blak’ın İngiltere ve Fransa
devletleri ile tam bir ilişki içinde bulunduğuna bakılırsa, bu şekilde öğrendiği sırları
204
BOA, HAT, no. 1173/46423.
105
bizzat söz konusu ülkelerin meclislerine yazmaktaydı. Namık Paşa’ya göre
İstefanaki’nin bu şekilde Blak bazirganı iltizam etmekteki amacı İngiltere ve Fransa
devletlerini kazanarak Logofet karşısında mevkisini artırmaktı. Logofet’in ise Rusya
ve Prusya devletlerini kazanarak İstefanaki ile rekabet ettiğinden şüphe yoktu. Namık
Paşa durum böyle iken bahsi geçen iki kişiyi isithdam konusunda mutedil hareket
etmek; Osmanlı Devleti’nin en sadık, akıllı adamları olarak ünlenen isimleri geçen
bu üç kişinin bundan sonra ne şekilde istihdam olunacaklarına karar vermek
gerektiğini söylüyordu. Paşa son olarak ilettiği bilgileri mahrem bir kaynaktan
edindiğini bildiriyordu.205
Namık Paşa’nın Divan-ı Hümayun tercümanları İstefanaki Bey ve Logofet
hakkında ortaya attığı iddialar Reisülküttap ile Sadaret Kethüdası arasında müzakere
edildi. Görüşmede öncelikle bu iddiaların Sultan II. Mahmud’a resmen iletilmesi
uygun görülmemiştir. Bunun yerine Reisülküttap ve Sadaret Kethüdası konu
hakkında Sadaret makamını bilgilendirmeyi uygun görmüşlerdi. Buna göre bahsi
geçen iki tercümandan birisi İngiltere diğeri ise Rusya’ya dair politikada
kullanılmaktaydılar. Ancak bu istihdam belli konularda ve seviyede olmaktaydı.
Yoksa iddia edildiği gibi dâhili ve haricî bütün konular bunlara havale
edilmemekteydi. Üstelik kullanıldıkları konularda sadakatlerini ispat etmişlerdi.
Takvim-i Vekayi’nin çıkarılmasında görev alan Blak Bey’in sadakati de
bilinmekteydi. Bu nedenle isimleri geçen üç kişi haklarında Namık Paşa’nın duyumu
hatalı olmalıydı. İddialardan Nuri Efendi’nin İngiltere kralının huzurunda yapacağı
resmi konuşmanın daha önceden duyulması bir sorun teşkil etmezse de ilginç olan
daha önceden böyle bir konuşma metninin hazırlanarak Nuri Efendi’ye verilmemiş
olmasıydı. Bu durumda Namık Paşa’nın bilgileri elde ettiği mahremi esasında resmî
bir konunun bile aslına vakıf olamadığından, herhangi bir sırra vakıf olması mümkün
görünmüyordu.
205
Namık Paşa’nın 20. Z. 1250/19 Nisan 1835 tarihli şifreli yazısı: BOA, HAT, no. 737/34961-A, Lef
2-3.
106
Diğer yandan Reisülküttap, Nuri Efendi’ye verilen talimatnamenin bir
kısmını, usulü üzere, İstanbul’daki İngiltere elçisine kendisinin gösterdiğini; elçinin
de bu konuda devletini bilgilendirmiş olabileceğini, bu tür şeylerin işitilmesinin ise
sır olmadığını; ayrıca Prusya’ya dair hiçbir politikanın bulunmadığını belirtmiştir.
Kethüda ve Reis Beyler son olarak bir tavsiyede bulunarak, bu tür duyumların
dikkate alınmamasını, aksi halde doğru yalan birçok söylentinin eksik olmayacağını
belirtmişlerdir. İkilinin iddialar karşısında biraz da kızgın oldukları ifadelerinden
anlaşılıyor. Nitekim “(…) burada gözümüzün önünde kullanılan adamların
tezkiyesini Londra ve Paris’den araştırıp bulduk, suretinde söylenmek dahi teşviş-i
ezhândan ibâret bir şey olacağı (…)” şeklindeki ifade buna işaret etmektedir.
Kendileri bu konularda gerekli dikkat ve uyanıklığı üzerlerine düştüğü şekilde
yapacaklarını ifade edip Namık Paşa’nın tavrını ise görevinin gereği olarak edindiği
bilgiyi paylaşmaktan ibaret şekilde yorumlamışlardı.206
Yukarıda adı geçen Blak Bey Fransız Alexandre Blacque olup gerek 1831’de
bizzat II. Mahmud tarafından başına getirildiği Le Moniteur Ottoman gerekse daha
sonra Fransızca Takvim-i Vekayi’de özellikle Mısır meselesi hakkında devlet lehine
önemli makaleler yazmış, bu yönüyle Mustafa Reşid Paşa’nın da beğenisini
kazanmış bir şahsiyetti.207
Namık Paşa’nın Blak Bey ve diğer iki divan tercümanı
hakkındaki iddialarının sebebi tam olarak anlaşılamamaktadır. Bilindiği üzere, Rum
milletinden kişilerden seçilen Divan Tercümanlarına yönelik şüpheler 1821 Rum
isyanı sonrasında zirveye çıkmıştı.208
Mısır meselesinin kritik bir döneminde,
İngiltere’den arzu edilen desteği sağlaması yönünde devletin kendisinden ciddi bir
beklentide bulunduğu Namık Paşa, yukarıda açıklanan iddiaları; yürüttüğü
diplomatik çalışmaları sekteye uğratacak, atacağı adımlarda elini zayıflatak faktörler
206
BOA, HAT, no. 737/34961-A (20 Z 1250/Nisan 1835). Bu değerlendirme Padişah tarafından da
onaylanmış; bunun üzerine eklenecek başka husus olmadığı ifade olunmuştur: BOA, HAT, no.
737/34961 (29. Z. 1250/28 Nisan 1835).
207 M. Münir Aktepe, “Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu. M. Alexandre Blacque ve Edouard
Blacque”, Tarih Dergisi, sa. XXXIII, (İstanbul 1981), s. 260-261.
208 Mahmut H. Şakiroğlu, “Tercüman (Osmanlılarda)”, DİA, c. 40, (İstanbul 2011), s. 491-492.
107
olarak değerlendirerek, duruma müdahale etmeye çalışmıştır denilebilir. Bu arada
söz konusu dönemde divan tercümanları hakkında oluşan genel güvensizlik Namık
Paşa’da da kendisini göstermiştir.
Namık Paşa Londra’daki son günlerinde İngiltere’nin meşhur
tersanelerini ziyaret etmiştir.209
Bu süre içerisinde çeşitli görüşmeler
gerçekleştirmiştir.210
Bu görüşmeler neticesinde İngiltere’de iş başına gelen
yeni kabinenin211
Osmanlı’ya yönelik takip edeceği siyaseti hakkında fikir
edinmiştir. Namık Paşa son olarak da eski kabinenin Dışişleri Bakanı olan
Palmerston ile görüştükten212
sonra, 17 Mayıs 1835’te İstanbul’a dönmek
üzere Londra’dan ayrılmış213
, İstanbul’a döndükten sonra eski vazifesi olan
Mirliva olarak askerlik vazifesine devam etmiştir.214
8- İngiltere ile Gümrük Tarifesi Hakkında Yapılan
Görüşmeler ve Namık Paşa
Namık Paşa, orta elçi statüsünde 1834 yılı sonunda Londra’da göreve
başladıktan sonra yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı konulardan biri de Osmanlı
Devleti ile İngiltere arasındaki gümrük anlaşmasının yenilenmesi ve bir ticaret
anlaşması imzalanması hususu olmuştur. Hatırlanacağı üzere Mehmed Ali Paşa
209
BOA, HAT, no. 1174/46430-E.
210 İngiliz vekil Lord Aberdin ile yapmış olduğu görüşmesinde Mısır ve Cezayir meseleleri hakkında
görüş alış verişinde bulunmuştur. Yapmış olduğu bu görüşmeyi şifreli tahrirat ile İstanbul’a
bildirmiştir: BOA, HAT, no. 831/37530.
211 Kısa bir süre sonra İngiltere’de yeni kabine kurulmuştur: BOA, HAT, no. 1174/46430.
212Bu görüşmede Osmanlı-İngiliz siyasi münasebetleri üzerinde durulmuştur: BOA, HAT, no.
1173/46424.
213 BOA, HAT, no. 1174/46430-E.
214 BOA, HAT, no. 37560; HAT, no. 48980-B; HAT, no. 37560-M; HAT, no. 46422-C.
108
karşısında İngiliz desteğinin sağlanabilmesi için İngiltere’ye bazı ticarî imtiyazlar
verilebileceği Namık Paşa’nın birinci defa Londra’ya gönderildiği sırada bizzat II.
Mahmud tarafından verilen talimatnamede yer almıştı.
Osmanlı Devleti XVIII. Yüzyıldan itibaren, ihracat ve ithalatta % 3 sabit
vergi üzerinden her devlet ile ayrı ayrı, on dört yıl süreli gümrük tarifeleri yapmaya
başlamıştı. İngiltere ile 1820’de yenilenen gümrük tarifesinin bitimi Namık Paşa’nın
Londra’daki sefaretine denk gelmiştir. Özellikle 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın
kaldırılmasından sonra yeni bir ordu kurulması yönündeki çalışmalar, askerî
harcamaların artmasıyla sonuçlanmıştı. Ayrıca zamanla malların fiyatlarındaki artış
karşısında tarifedeki oranların düşük kalması Hazinenin zararına bir durum
oluşturmuştu. Bunun önlenmesi amacıyla yabancı tüccardan fazla vergi alınması
yaygın bir uygulama halini alacaktır. Başta İngilizler olmak üzere Osmanlı
topraklarında ticaret yapan yabancılar bu uygulamadan rahatsızlık duymaktaydılar.
Üstelik tekel (yed-i vahid) uygulaması ve ruhsatiye adıyla ihracı yasak malların
ihracını serbest kılan bir vergi alınması uygulaması bu rahatsızlığın artmasına sebep
olmuştu.
Yukarıda özetlenen sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti, 1820 tarifesini
yenilemek için girişimde bulunduğunda görüşmeler adeta bir anlaşma müzakeresi
halini almıştır. 1834 yılında başlayan bu süreç dört yıllık pazarlıklar neticesinde 16
Ağustos 1838 yılında Balta Limanı Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasıyla
tamamlanmıştı.215
Bu dönemde İngiltere’de başlayan serbest ticaret (free trade)
anlayışının bir sonucu olarak bu devlet dünyanın birçok yerinde kendi lehine ticarî
anlaşmalar ve imtiyazlar elde etmek için çabalıyordu.
Londra Sefiri Namık Paşa İngilizlerle yürütülen ticaret anlaşmasının
yenilenmesi görüşmelerinde Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile birlikte hareket
ediyordu. Özellikle bu dönemde gündemde olan yed-i vahid usulünün kaldırılması
konusunda Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İngiltere kabinelerini aynı anda
215
Mübahat S. Kütükoğlu, “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, c. V, (İstanbul 1992), s. 38.
109
kazanmaya çalıştığı görülüyor. Nitekim İstanbul’dan her iki sefire de bu yönde emir
verilmiş ve konunun aynı anda Paris ve Londra’da müzakere edilmesi istenmiştir.
1835 yılı başları İngiltere’de seçim dönemine denk geldiğinden Namık Paşa’nın
Londra’daki işleri biraz yavaş gitmekteydi. Bunun sebebi seçim sonrasında İngiliz
Parlamentosu açıldıktan sonra bakanların göreve devam edip etmeyeceklerinin belli
olmamasaydı. Bununla birlikte Paris’ten Mustafa Reşid Bey Fransız bakanların işin
ilerlemesine yatkın olduklarını Namık Paşa’ya haber vermişti. Eğer İngiliz bakanlar
konuyu onaylarlarsa Fransızlar da bu yolda onlara eşlik edeceklerdi. Ancak İngiliz
bakanların hükümetteki konumları net olmadığından Namık Paşa konuyu Parlamento
açılıp bakanların durumu kesinlik kazanıncaya kadar dillendirmemeye karar verdi.216
Bu sırada Londra’ya İngiliz beyzadelerinden David Uruquarth’ın geldiğini
bildiren Namık Paşa Uruquarth’tan İstanbul’da Reisülküttap ile gerçekleştirdiği
mülakatın içeriği hakkında bilgi almıştır. İngiltere Parlamentosu 19 Şubat tarihinde
açılacaktı. Bundan iki üç hafta sonra bakanların görevlerine devam edip
etmeyecekleri kesinlik kazanacaktı. Namık Paşa’nın bildirdiğine göre Wellington
şöhretini duyduğu David Uruquarth’ı görüşmeye çağırmış ancak bu toplantıda fikir
uyuşmazlığı ortaya çıktı. Ardından Urquarth konu hakkında kendi görüşlerinin
doğruluğunu delilleriyle ortaya koymak için elli altmış sayfalık bir rapor hazırladı.
Söz konusu rapor İngiliz kralının emri üzerine Dük Wellington’a verilmişti. Bu
sırada Osmanlı Devleti’nin yardım isteğinin bir Meşveret Meclisi’nde görüşülerek
karara bağlanacağını duyan bir grup İngiliz tüccar toplanarak İngiltere Devleti’nin
gücünü Osmanlı Devleti’nin hayrı için kullanmasının İngiliz tüccarının yararına
olacağını bildiren arzuhaller hazırlamışlardı. Bin beş yüz iki bin civarında tüccar
bunu imzalamıştı. Bu arzuhal de Wellington’a sunulmuştu.217
Yukarıda da belirtildiği üzere Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında yeni bir
gümrük tarifesi yapılması için yürütülmekte olan görüşmelerden, mevcut tarifenin
216
Namık Paşa’nın Paris’te Mustafa Reşid Bey’e Şubat 1835 ortalarında gönderdiği tahrirat: BOA,
HAT, no. 675/33000-C.
217 BOA, HAT, no. 1174/37532, 46430-L.
110
geçerliliğinin sona ermesinin üzerinden üç dört sene geçmiş olmasına rağmen bir
netice alınamamıştı. Namık Paşa’ya söz konusu müzakerelerin olumlu bir neticeye
ulaşabilmesi için fırsatı geldikçe İngiliz makamları nezdinde çalışması emredilmişti.
Bu dönemde İngiliz siyasetinde bir geçiş dönemi yaşanmaktaydı. Wellington
Hükümeti azledilmiş olduğundan Namık Paşa bu konuyu gündeme getirmek için
başlarda pek bir fırsat bulamamıştı. Akabinde Whigler iktidara gelmiş ve kabineyi
oluşturmuştur. Söz konusu gelişme ile Namık Paşa’nın yerine sefarete getirilen Nuri
Efendi’nin Londra’ya gelmesi aynı zamana denk gelmiştir. Bunun üzerine Namık
Paşa gümrük tarifesi ve vergileriyle ilgili görüşmelerin göreve başlayan Nuri Efendi
tarafından yürütmesinin daha doğru olacağını düşünüyordu. Durumu gayriresmi
olarak yaptığı mülakatta İngiltere’nin yeni Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’a
iletmiştir. Lord Palmerson bu durum karşısında konunun temelinde ticarî bir mesele
yattığından görüşmelerin Ticaret Bakanı’na müracaat edilmesi gerektiğini beyan
etmişti. Fakat Ticaret Bakanı Baron Sydenham bu sırada ülke dışında olduğundan
kendisiyle bu aşamda herhangi bir görüşmede bulunmak mümkün olamayacaktır.
Burada ikinci defa ticaret bakanı olarak atanan Baron Sydenham’ın serbest ticaret
görüşünü savunan, ekonomik konulara hakim bir işadamı olduğunu hatırlatmak
faydalı olacaktı.
Namık Paşa İngiltere gümrük tarifesinin ve vergilerinin yenilenmesi
konusunu Nuri Efendi ile müzakere etmiştir. Burada konu hakkında kendisine
İstanbul’dan en son yapılan bilgilendirmeyi de paylaşmıştır. Buna göre iki devlet
arasında yaşanan anlaşmazlık müstemen tüccardan iç ticarette alınan vergilerin ve
tekelin (yed-i vahid) feshi ile ticareti yasak bu mahsullerin yerine mutedil bir vergi
ikame edilmesi; yine müstemin tüccarın eskisi gibi serbest olarak alıp satamadıkları
bazı mallara karşı İzmir İhtisab Nezareti tarafından verilen ruhsat tezkiresinin
kaldırılması gibi bazı tadilata gidilmesiyle bir anlaşma sağlanabileceği ifade
edilmişti. Öncelikle ifade edilmelidir ki Namık Paşa yed-i vahid uygulamasının
kaldırılmasına karşı değildi. Aksine bu usulün kaldırılarak alınan vergilere uygun
oranlarda zam yapılmasının Müslüman ve Gayrimüslim Osmanlı tebaası için her
zaman faydalı olacağı görüşüne sahipti. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin ticarî
111
ilişkilerde bulunduğu devletlerle olan dâhili ve harici ilişkiler her zaman
ahitnamelerle düzenlenmişti. İstanbul’da İngiliz ve Fransızlarla yürütülen gümrük
tarifesi görüşmelerinde yed-i vahid uygulamasının kaldırılması keyfiyetinin söz
konusu ahitnamelere dâhil edilmesi, bunu vaadeden resmî yazılar verilmesi Namık
Paşa tarafından tehlikeli bulunmuştu. Kendi ifadesiyle söylemek gerekirse “ (…)
yed-i vâhid usûlünün ahden feshini, mukabilinde yüzde yirmi gümrük alınsa bile bu
husus Devlet-i Aliyye’nin umûr-ı dâhiliyesine düvel-i mütehâbbenin müdâhale
eylemesinde serrişte-i kâmile olarak ileride mazarratı görüleceği” ni düşünüyordu.
Bu düşüncesini İngiltere’den verdiği bir örnekle de desteklemiştir.
İngiltere’de de tütün ve tuz gibi bazı maddelere yed-i vahid uygulanmaktaydı. Bir
farkla ki İngiltere’nin iç ve dış ticareti herhangi bir şart ve maddeye bağlı
olmadığından, uygulama orada da zararı görülmekle birlikte, kimsenin müdahalesi
söz konusu olamamaktaydı. Osmanlı Devleti’yle ticaret yapan dost devletler gümrük
vergilerini hakkıyla vermeyi kabul etmeleri durumunda bile yed-i vahid usulünün
kaldırılması hazırlanacak ahitnamede bir madde olarak yer bulması durumunda
ortaya çıkacak zararı karşılamaya yetmeyecektir. Osmanlı Devleti reayası dahi
uygulamanın kaldırılmasını yabancı devletlerin iltiması şeklinde
değerlendireceklerdir. Bu nedenle yed-i vahidin kaldırılması asla ahidnamede madde
olarak yer almamalı, sözlü bir taahhütte bulunulmalıdır.218
Namık Paşa Londra’daki elçiliği sırasında İngilizlerle ticaret anlaşması
konusunda önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte konu kendisinin
sefareti sırasında kesin bir şekilde sonuçlandırılamamıştır. İstanbul’a dönmek üzere
Mayıs 1835 ortalarında Londra’dan hareket etmek üzere olduğu sırada İngiliz
Dışişleri Bakanı hazırlanmakta olan ticaret anlaşmanın bazı maddeleri hakkında
218
Namık Paşa konu hakkındaki değerlendirmesinin devletin iyiliği ve menfaatini gözetmesinin tabii
bir sonucu olduğunu oldukça veciz bir biçimde şu şekilde ifade etmiştir: “ (…) ve asdıka-i saltanat-ı
seniyyeye göre, din ü devleti hakkında mucib-i hayır ve menfa’at olacak sureti dâima derpiş-i
mütala’a ile arz ve beyan eylemesinde be’is olmayacağından min-gayr-i haddin mütala’a-i
bendegânemin iş’ârına ibtidâr kılınmış (…)”: BOA, HAT, no. 1174/46430 (29. Z. 1250/28 Nisan
1835).
112
soracağı noktalar olduğunu kendisine iletmiştir. Konuyu İstanbul’a aktaran Namık
Paşa, İngiliz Dışişleri Bakanı’nın kastettiği hususlar hakkında bilgi sahibi olduğunu
ve durumu döndükten sonra açıklabileceğini yazmıştı.219
1820 yılında imzalanan ve on dört yıl geçerliliği olan Osmanlı-İngiliz gümrük
tarifelerinin sona erdiği tarih Namık Paşa’nın Londra elçikiği ile kesişmiştir.
Görüşmeler sırasında İngilizler, Mehmed Ali Paşa karşısında kendilerinden askerî
yardım talebinde bulunan Osmanlı Devleti’ni, bilhassa Osmanlı topraklarında ticaret
yapmakta olan İngiliz tüccarlarına ticari açıdan zarar veren yed-i vahid
uygulamasının kaldırması sayesinde Mısır’da bu şekilde önemli gelir elde etmekte
olan ve bunu ordu ve donanmaya tahvil eden Mehmed Ali’nin gelirlerinin azalacağı,
dolayısıyla daha fazla isyan edemeyeceğini iknaya çalışmışlardır.
Bu esnada Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında 16 Ağustos 1838 tarihinde
imzalanan Balta Limanı Muahadesi’nin arka planında İngilizlerin böyle bir
anlaşmanın imzalanmasına direnen Osmanlı devlet adamlarını ikna etmek üzere yed-i
vahidin kaldırılmasının, bu anlaşma maddeleri Osmanlı toprağı olan Mısır’da da
geçerli olacağından Mehmed Ali ordu ve donanmasının ihtiyacını karşıladığı
gelirlerden mahrum olarak Osmanlı’ya karşı sürdürdüğü isyanı daha fazla devam
ettiremeyeceğinin yer aldığı ifade edilmektedir. Bu görüş söz konusu ticaret
muahadesi görüşmeleri sırasında İngiltere tarafından yapılan bir manevrayı doğru
olarak yansıtmakla birlikte, yukarıda görüldüğü gibi Mehmed Ali meselesinde
İngiltere’yi kazanmak isteyen Osmanlı Devleti’nin böyle bir askerî ittifakı
İngiltere’ye kabul ettirebilmek üzere bu devlete karşı sürekli olarak gündeme
219
Namık Paşa’nın bu takririnin arkasında Namık Paşa’ya halef olarak Londra’ya sefir tayin olunmuş
olan Nuri Efendi’nin bir notu yer almaktadır. Buna göre Nuri Efendi bu yazıyı gördüğünü ancak
“(…) ve eğerçe bu târife ve gümrük maddelerine dâir atufetlü Namık Paşa hazretlerinin kendü
mütala’asını beyân mu’arızında çakerleriyle bi’l-iştirak hakipa-yı sâmilerine bir kıt’a arîza takdim
olunması iltimâs eylemiş ise de meâline kulunuzun pek zihnim varmamış olduğundan bi’l-i’tizar
kendüleri tahrir ve tesyîr etmiş olduğu beyânıyla ariza-i ubudiyet-fariza-i kemterânem terkim ve
takdimine mübâderet kılındığı (…)” ifadeleriyle konunun dışında kalmayı tercih ettiğini anlıyoruz:
BOA, HAT, no. 1174/46430-E.
113
getirdiği husus ticarî olarak bazı kolaylıklar sağlanması teklifi olmuştur. Her ne
kadar maddelerinin bu denli aleyhine olmasını istememiş olacağı açık ise de
1838’deki Baltalimanı Antlaşması’nıin böyle bir siyasi süreç ve Osmanlı Devleti’nin
askerî bakış açısı sonunda geliştiğine işaret etmek gerekir.220
C- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN DİPLOMATİK
GÖREVLERİ ESNASINDA TRABLUSGARP VE CEZAYİR
MESELELERİ HUSUSUNDAKİ FAALİYETLERİ
1- Namık Paşa’nın Geçici Görevle Londra’da Bulunduğu
Sıradaki Temasları
Namık Paşa’ya 1832’de Londra’ya özel görevle gönderildiği esnada verilen
talimatnamede Mısır meselesi dışında Cezayir’in Fransız işgalinden kurtarılması için
İngiltere’de devlet adamları ile görüşmesi bahsi de yer almaktaydı.
Fransa, sömürge yapmak istediği Osmanlı toprağı Cezayir’i 1830’da işgal
etmişti. Aslında Fransa işgal için uzun süredir fırsat kollamaktaydı. Cezayir idareci
ve halkına kredi sağlama bahanesi ile ekonomik etkinliğini artırmıştı. İşgale bahane
olarak iki Yahudi tüccarın alacak meselesi kullanılmıştır. Cezayir’deki Fransız
Konsolosu, Cezayir Dayısı Hüseyin Paşa ile bu konuyu görüşmüştü. Dayı
gerginleşen görüşme sırasında Fransız Konsolosu Pierre Delval’in yüzüne yelpaze
ile vurması diplomatik bir krizi başlatmıştı. Böylece Fransa istediği bahaneyi bulmuş
oldu ve 16 Haziran 1827’de Cezayir’e saldırma kararı aldı. Osmanlı Devleti bu
sırada 1821’de başlayan Rum İsyanı ile meşguldü. Bu olaydan birkaç ay sonra
Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından yapılan ortak harekât neticesinde Navarin’de
donanması yakılan Osmanlı Devleti, akabinde Rusya’ya karşı bir savaşa girmiştir
(1828). Söz konusu şarlar altında, Osmanlı Fransa’nın Cezayir’e yönelik saldırısında
Cezayirlilere gerekli askeri yardımda bulunamamıştır. Diğer taraftan Fransa
220
Mübahat S. Kütükoğlu, “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, V, s. 38.
114
Cezayir’i hemen ele geçirememiş ve mücadele uzun süre devam etmiştir. Nitekim
General Bourmont’un emri altında gönderdiği yeni ve büyük bir kuvvetle 14 Haziran
1830 tarihinde başlattığı harekât neticesinde Cezayir şehri 5 Temmuz’da Fransızların
eline geçmiştir. Fakat Cezayirlilerin Fransız işgaline karşı direnişi 1847’ye kadar
sürdü.221
Fransa’nın, Cezayir’e yerleştikten sonra Kuzey Afrika’ya yönelik genel bir
politika oluşturmaya başladığı görülmektedir. Bu politikada bölgedeki diğer Osmanlı
vilayetlerini yani Trablusgarp ve Tunus’u hedef almaktaydı. Bu cümleden olarak
Tunus’un Osmanlı Devleti ile olan geleneksel manadaki gevşek bağlarının devamını
sağlamaya çalışmıştır. Bu genel politikada Trablusgarp ise özel olarak takip ettiği bir
konumdadır. Zira Osmanlı Devleti bölgedeki otoritesini yeniden tesis etmek
amacıyla Trablusgarp üzerinden bir harekâtta bulunabilirdi.222
1830 sonrası Fransa’nın Cezayir’de yerleşmeye çalıştığı süreç ile Mısır
meselesi aynı zamana denk gelmiştir. Mayıs 1833’te Kütahya uzlaşması ve aynı yılın
Temmuz ayında Hünkâr İskelesi Anlaşması’nı imzalayan Osmanlı Devleti Mısır
meselesinde kısmen bir rahatlama elde etmişti. Bundan sonra gerek Mısır meselesi
gerekse Fransa’nın Cezayir’den çıkarılması konularında askeri olarak yeterli güce
sahip olmadığından, diplomasiyi kullanarak olayları lehine çevirmeye çalışmıştır. Bir
yandan Fransa’yı Cezayir’den çıkarmak için gerekli faaliyetlerde bulunmak üzere
Amedci Mustafa Reşid Bey (Paşa)’i Paris’e elçi olarak tayin etmiş; diğer taraftan
Mehmed Ali Paşa karşısında İngiltere’den destek sağlamak için Namık Paşa’yı
221
Geniş bilgi için bkz. Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında
Osmanlı Siyaseti (1827-1847), İstanbul 1957, s. 14-34; Ercüment Kuran, “Fransa’nın Cezayir’e
Tecavüzü (1827)”, Tarih Dergisi, sa. III/5-6, İstanbul 1953, s. 53-62; Kemal Kahraman,
“Cezayir/Osmanlı Dönemi”, DİA, c. VII, (İstanbul 1993), s. 488-489; Atilla Çetin, “Cezayirli Hüseyin
Paşa”, DİA, c. VII, (İstanbul 1993), s. 503-504.
222 Abdurrahman Çaycı, “Guma İsyanı Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp Siyaseti”, Belleten, 181,
Ankara 1982, s. 324-325.
115
Londra’ya göndermişti. Reşid Bey ve Namık Paşa özellikle Cezayir Meselesi
konusunda ortak hareket edeceklerdi.223
Fransa’nın Mısır meselesi sürecinde Mehmed Ali Paşa lehine bir politika
takip etmesi karşısında Osmanlı Devleti’nin İngiltere’yi yanına çekmek istemesinin
ardında hem Mehmed Ali Paşa isyanına son vermek hem de Fransa’yı Cezayir’den
çıkarmak isteği bulunmaktaydı. Nitekim bu istek Namık Paşa’ya özel görevle ilk
defa Londra’ya gidişi sırasında verilen kapsamlı talimatnameye yansımıştır. Söz
konusu talimatnamenin son bendi Cezayir Meselesiyle alakalıdır. Londra’daki ilk
görevi sırasında Cezayir’den Fransızların çıkarılması için Namık Paşa’nın İngiliz
devlet adamlarının desteğini elde etmek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunduğunu
görmekteyiz. Nitekim Namık Paşa konu hakkında İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na
Mart 1833 tarihli Fransızca bir nota vermişti.224
Bu nota hakkında daha sonra yapılan değerlendirmelerden hazırlanmasında
Mavroyani Bey’in de çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu sırada Palmerston Dışişleri
Bakanı’dır. Söz konusu takrirde Fransa’nın Cezayir’i işgali kısaca özetlenmiş ve
Cezayir Dayısından intikam aldıktan sonra bölgeyi boşaltcağına dair İstanbul’da
bulunan elçisinin gerek şifahen gerekse yazılı olarak teminat verdiği ifade edilmiştir.
Namık Paşa, Cezayir konusunu İngiltere’nin dikkatine sunmak amacıyla verdiğini
söylediği yazıda, Cezayir’in Osmanlı Devleti’nin idaresi altında, ülkesinin bir parçası
olduğunu belirterek, bunun bir ispatı olmak üzere Mağrib korsanlarının tecavüzüne
maruz kalan ticaret gemilerinin zararının tazmini için ilgili devletlerin Osmanlı
Devleti nezdinde taleplerde bulunageldikleri hususunu öne çıkarmıştır. Osmanlı
Devleti’nin Garp Ocakları üzerindeki hukukuna yönelik hiçbir şüphe söz konusu
223
Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, Türk Tarih Kurumu
Kongresi Bildirileri, s. 375-379. Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali
Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847), s. 36.
224 Söz konusu notanın tercümesi için bkz. : BOA, HAT, no. 1265/48980-B; Şinasi Altundağ,
“Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî
Elçi Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, c. II/12, Ankara 1943, s. 448-449; Ercüment
Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847), s. 38.
116
değildir. Şimdiki durumda Osmanlı topraklarında gerçekleştirilmekte olan yeni mülkî
yapılanma, uzaktaki bu topraklarda da nizam ve intizamın sağlanmasıyla
neticelenebilecektir. Fransa’nın Osmanlı toprağı olan Cezayir’e yerleşmesinin meşru
hukuk kuralları ve milletlerarası hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekir. Osmanlı
Devleti Cezayir’deki hukukundan hiçbir zaman vaz geçmeyecektir. Dolayısıyla
hakkaniyet Fransa’nın Cezayir’i tahliye etmesini gerektirmektedir. İngiltere’nin de
Osmanlı Devleti’nin kendi topraklarına başka bir devletin dışarıdan insan getirip
yerleştirmesi ve burayı yönetmesine asla tahammül edemeyeceğini anlayacağı
umulmaktadır. Namık Paşa son olarak iki devlet arasında mevcut olması gereken
dostluk ve ittifak bağlarının bir gereği olarak söz konusu takriri Dışişleri Bakanı
Lord Palmerston’a takdim ettiğini belirtmiştir.225
Namık Paşa’nın bu girişimi
karşısında İngiliz devlet adamları Portekiz ve Belçika sorunları halledilmeden
Fransız hükümetine Cezayir meselesi hakkında herhangi bir şey
söyleyemeyeceklerini cevabını vermişlerdir. Dolayısıyla bu girişimden bir sonuç
alınamamıştır.226
Yukarıda geniş bir şekilde bahsedildiği üzere Namık Paşa birinci defa Londra’ya
geldiğinde Sultan II. Mahmud’un Krala gönderdiği mektuba IV. William bir cevap
yazmıştı. Söz konusu mektubu ve aynı şekilde daha Sadrazam tarafından İngiltere
Başbakanına gönderilen mektuba yazılan cevapları almak için İngiltere Dışişleri
Bakanı nezdine gittiğinde yapılan görüşmede Cezayir konusu gündeme gelmişti.
Buna göre Fransa Osmanlı Devleti'nin memleketi ve önemli şehirlerinden Cezayir’i ne
şekilde ve neden istila eylediğini, istiladan sonra yine Osmanlı Devleti’ne geri vereceğini diğer
Avrupa devletlerine anlatmıştır. İngiltere’nin de bildiği üzere bu günlerde Fransa Başvekili
Mareşal Soult, Parlemento’da Cezayir üzerine bazı konuşmalar yapmış ve Cezayir'e
Fransızların yerleşmesini ve Tunus civarında Kostantiniye isimli mahallin de alınmasını teklif
etmişti. Namık Paşa Osmanlı Devleti’nin bir karşı toprak parçasından vaz geçmeyeceğini,
225
BOA, HAT, no. 48980-D lef:1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yz, K. 35, s. 51-53.
226 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 38.
117
Cezayir'in Osmanlı Devleti’ne iadesi hususunda İngiltere’nin yardımını beklemekte olduğunu
ifade etmiş, İngiltere’nin yardımcı olacağına dair bir söz alıncaya kadar gitmeyeceğini
söylemişti. Sonrasında Namık Paşa bir saat kadar bu konu hakkında Afrika kıtasında bir yer
elde etmesinin İngiltere için ne kadar zararlı olacağının herkes tarafından idrak edileceğini
belirtmişti. İngiltere Dışişleri Bakanı, Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesinin Avrupa
devletleri tarafından samimiyetle istenildiği ancak Portekiz ve Belçika konuları
sonuçlandırılmadan bu hususun Fransa’ya teklif edilemeyeceği bir kez daha belirtilmişti.
Namık Paşa daha sonra İngiltere Başbakanı Lord Grey ile görüşmüştür. Bu görüşmede
Cezayir Meselesi açılmış; yarım saat kadar Osmanlı Devleti’nin tavrı üzerine konuşulmuştur.
Namık Paşa’nın ifadesiyle, pek akıllı biri olan Başbakan dinledikten sonra “içini çekerek
bunları Hariciye Nazırı’na söylediniz mi?” diye sormuştu. Namık Paşa bunun üzerine Dışişleri
Bakanı ile yaptığı görüşmenin içeriğinden ve aldığı cevaptan bahsetmiştir. Lord Grey, Dışişleri
Bakanı’nın cevabını haklı bularak, o sorada hükümetinin işlerinin yoğuluğunu gerekçe
göstererek yardım konusunda müzakerede bulunmadan bir cevap vermenin mümkün
olmadığını bildirmiştir. Bundan sonra iliki arasındaki sohbet ilginç bir şekilde devam etmiştir.
Lord Grey şunları söylemiştir; “Fransalı ile bundan böyle evvel be-evvel olacak muhârebemiz
Cezayir üzerinedir. Zira bizim politikamıza elvermez. Lâkin ne yapalım, bu aralık vakti
değildir. Ve hem de Cezayir’in reddini Fransalı va’adetmiş ise de tahrîren olmayıp lisânen
olduğundan sened olamaz. Ve bu aralık redd olunsa bile muhâfazası zımnında Devlet-i
Aliyye’nin asker ve sefîne göndermesi iktiza edeceğinden ve Devlet-i Aliyye’nin şimdilik vakti
olmadığından bu aralık böyle dursun” demiştir. Namık Paşa buna verdiği karşılıkta “Fransalu
Cezayir’i istilâ edeceği vakit Dersaaded’de elçi bulunan General Guilleminot’nun resmen
Bâbıâli’ye takdim eylediği takîirin me’âlini ve şimdi Franslının Cezayir’i reddetmek
sırası olduğunu ve Cezayir memleketi urban ve ehl-i İslam olduğundan muhâfazasına
Devlet-i Aliyye’nin külliyetli asker göndermesi iktiza etmeyeceğini” söylemiştir. Bu
durum karşısında Lord Grey sessizliğe bürünmüş ve Namık Paşa’nın bahsettiği
yazının bir suretini görmek istemiştir. Ancak Paşa yanında bulunmadığını,
İstanbul’daki İngiltere elçisine vereceğini ve Cezayir konusu hakkında biraz yukarıda
118
bahsettiğimiz Mavroyani Bey tarafından hazırlanarak kendisinin İngiliz Dışişlerine
sunduğuyazıyı hatırlatmıştır.227
Görüldüğü üzere Namık Paşa İngiltere Başbakanı ile yaptığı görüşmede Cezayir
Meselesi önemli bir konu olarak tüm açıklığı ile konuşulmuştur. Bu görüşmede konu hakkında
Namık Paşa tarafından daha önce sunulan Fransızca takrire de atıf yapılmıştır. Anlaşıldığı gibi
İngiltere Fransa’nın Cezayir’e yerleşmesini kendi politikası açısından tehlikeli bulmuş, Namık
Paşa da aslında konunun bu yönüne vurgu yapmıştır. Ancak ilkinde olduğu gibi Fransa’ya
herhangi bir baskı uygulanması noktasında İngiltere, Belçika ve Portekiz’deki siyasi
gelişmeleri ileri sürerek çekimser kaldığı gibi Osmanlı Devleti’ne de Mısır meselesiyle
uğraştığı bir zamanda Cezayir meselesine fiili olarak bir müdahalede bulunmamayı telkin
etmektedir. Bu görüşmede en iddialı ifade İngiltere Başbakanı Lord Grey’in Cezayir
konusunda Fransa ile savaşabileceklerini söylememesidir. Bununla birlikte şartlar böyle bir
savaşa uygun değildir. Diğer husus ise Fransa her ne kadar işgal ettiği esnada Cezayir’i
Osmanlı Devleti’ne iade edeceğini söylemişse de İngiltere’ye göre bu yazılı değil sözlü bir
taahhüt olduğundan yaptırımda bulunmak mümkün olmamaktadır.228
2- Namık Paşa’nın Daimî Elçiliği Sırasındaki Faaliyetleri
Mehmed Namık Paşa Cezayir ve Trablusgarp konusundaki girişimlerini
daimî elçi olarak Londra’ya ikinci defa gönderilmesi sırasında sürdürmüştür.
Nitekim 1834 yılında daimi elçilikle Londra’ya gönderildiği sırada kendisine verilen
talimatnamenin ilk maddesinde Cezayir maddesi konusunda Fransa sefiri Reşid Bey
ile haberleşerek İngiltere hükümeti nezdinde gerekli girişimlerde bulunması
emredilmiştir.229
227
BOA, HAT, no. 1344/52546.
228 BOA, HAT, no. 1265/48980-D, Lef 1; Atatürk Kitaplığı, MC_Yzk, K. 35, s. 51-53.
229 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 37.
119
Namık Paşa bu tarihten sonra Cezayir konusunda Paris sefiri Mustafa Reşid
Bey ile birlikte hareket etmişti.230
Reşid Bey’in isteği üzerine Kasım 1834 ortalarında
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ile bir mülakat gerçekleştiren Namık
Paşa, Cezayir’in Fransa’dan geri alınması konusunda İngiltere’nin yardımını istemiş
ancak Palmerston’dan, Fransa hükümetinden bu yönde bir talepte bulunamayacağı
cevabını almıştı. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra İngiltere’de hükümet değişikliği
yaşanmış ve muhafazakârlar iktidara gelmişti. Bu değişiklik Osmanlı Devleti
açısından gerekli desteğin sağlanması noktasında yeni umutların doğmasına vesile
olmuşsa da Namık Paşa’nın Wellington ile yaptığı mülakat yine somut bir netice
getirmemişti. Wellington Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesi konusunda bir
teşebbüste bulunma kararının ancak yeni kabinenin tam olarak teşekkülü sonrasında
belli olacağını söylemişti.231
Namık Paşa ile Reşid Bey aldıkları talimat gereği Cezayir’in iadesi
konusundaki işbirliğini devam ettirmişlerdi. Nitekim Aralık 1834 başlarında Namık
Paşa İngiltere’de muhafazakârların çok uzun süre iktidarda kalamayacaklarını Reşid
Bey’e bildirerek, Fransa Dışişleri Bakanı nezdinde gerekli girişimleri başlatıp
230
Paris Sefiri Reşid Bey Fransa’nın Cezayir’e yönelik politikası hakkında Paris’te bulunan Rus
Eelçisi Pozzo di Borgo ile yaptığı ilk görüşmede di Borgo, Fransa’nın Cezayir’e yönelik poltikasını şu
cümlelerle ifade etmiştir: “(…) Fransalu ibtidaları Cezayir’i reddetmek niyetinde olarak hatta
ba’de’l-istila Fransa vükelası bu hususu kendisinden dahi suâl ettiklerinde bazı şerâit ile taraf-ı
Devlet-i Aliyye’ye reddi Fransa yedinde ibkasından hayırlı olacağını beyân ile teşvik etmiş
olduğundan ol vakit General Guilleminot’nun sefaretinde müzakere-i malume ile resmen reddi
suretini inba etmişler ise de sonra Fransa kral-ı sabıkın hal’inde ana taraftar bulunanlar, biz kalmış
olaydık Cezayir’i vermez idik, yollu mükalemeler ile şimdiki kıral takımını kızdırmış olduklarından
bunlar dahi biz de vermeyiz, şöyle böyle ederiz, gibi alenen söz vermiş olduklarına ve her ne sebebe
mebnî ise İngilterelü tarafından dahi bu husus hakkında ses çıkarılmadığına binaen bir vakıttan beri
bütün bütün yerleşmek suretine saparak daima oranın tedabirile uğraşmakta ve senede otuz altı
milyon mıkdarı frank masarif etmekte ve bir takım rüesa-yı askeriye dahi hazır Cezayir meselesiye
temettü ve intifa etmekte olmalariyle (…)”: M. Cavid Baysun, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve
Londra Sefaretleri Esnasındaki Siyasi Yazıları”, s. 41.
231 Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 39-40.
120
Cezayir meselesini resmen gündeme getirmesini istemiştir. Mustafa Reşid Bey de
Dışişleri Bakanı Amiral de Rigny ile 18 Aralık 1834’te görüşerek Cezayir’in iadesi
konusunda müzakerelerde bulunmakla görevlendirildiğini ve bu konuda Fransa
hükümetine bir nota vereceğini bildirmişti. Görüşmede her ne kadar de Rigny
Fransa’nın Cezayir konusunda geri adım atmayacağını açıkça ifade etmişse de
konuyu diğer bakanlara bildirmeyi vaadetmişti.232
Reşid Bey Dışişleri Bakanı de Rigny ile yaptığı görüşme hakkında Namık
Paşa’yı haberdar etmiştir. Namık Paşa da konu hakkında İngiltere’nin desteğini
sağlamak ümidiyle Aralık ayı sonunda bir kez daha Lord Wellington’a müracaat
ederek, ona Paris’te yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermiş ve ondan destek
istemiştir. Görüşmede bölge üzerindeki Osmanlı hukukunu kabul eden Wellington
Fransa’yı Cezayir’den vazgeçirmenin güç olduğunu açıkça ifade etmiştir. Namık
Paşa Wellington’a konunun Fransa’daki Osmanlı Sefiri Reşid Beyefendi ile Fransa
Dışişleri Bakanı arasında gerçekleşen toplantıda ele alındığını bildirerek; General
Guilleminot’un vermiş olduğu, Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne geri
vereceği vaadini içeren resmî yazıdan bahsetmiştir. Wellington, Fransa
Başbakanı’nın Reşid Bey’e söylediklerinin asılsız olduğunu ve Cezayir’in Osmanlı
Devleti’nin toprakları arasında olduğunu itiraf etmiştir.
Wellington, Paris’te bulunan Reşid Bey’in söylediklerini haklı buluyor ve bir
devletin elçisinin kendi kendisine iş göremeyeceğini, gerek yazılı ve gerek sözlü
ifade ettiklerinin güçlü bir taahhüt olduğunu kabul ediyordu. Ayrıca Fransa’da
meydana gelen ihtilal ve değişiklikler önceden yapılmış ahit ve şartlara hiçbir şekilde
halel getirmeyeceğinin altını çiziyordu. Netice itibariyle Wellington Namık Paşa’dan
General Guilleminot’un Osmanlı Devleti’ne verdiği resmî yazının bir suretini
kendisine ulaştırmasını; aynı şekilde Reşid Bey’in konu hakkında Paris’te yapacağı
görüşme ve çalışmalar hakkında peyder pey göndereceği bilgileri de kendisiyle
232
Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 40; Cavid Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris
Elçiliği”, s. 378-379.
121
paylaşmasını rica etmişti.233
Reşid Bey’den söz konusu muhtıra metnini temin eden
Namık Paşa içerik bakımından mahzurlu bulduğu muhtırayı Wellington ile
paylaşmayacaktır (12 Şubat 1835)234
.
Bu arada Reşid Bey Fransa’nın İstanbul eski sefiri Kont Guilleminot ile
Paris’te görüşmüştür. Reşid Bey’e konuyu kurcalamamasını söyleyen Guilleminot,
muhatabının vazgeçmediğini görünce daha sonra elçilik binasına gelip mevzubahis
muhtırayı beraber incelemeye söz vermiştir. Ne Guilleminot ne de de Rigny
sonrasında, uzun bir süre, Reşid Bey ile görüşmeye yanaşmıştır. Namık Paşa’ya göre
Fransız devlet adamlarının Cezayir meselesinin görüşülmesini ileri bir tarihe
bırakılmasını istemelerinin altında seçim sonrası İngiltere’de bakanların değişmesi
beklentisi ve muhtemel bir değişiklikten sonra yeni İngiliz bakanların Osmanlı
Devleti’nin Cezayir’in iadesi talebine hayır demeleri beklentisi yatıyordu. Bu arada,
Namık Paşa’nın mahremane elde ettiği bilgiye göre İngiltere’de mevcut bakanların
Cezayir’in Fransa tarafından iade edilmesi konusunda çalışacakları, zaman ve şartlar
müsait olunca iadenin gerçekleştirilmesi emelinde oldukları ima edilmektedir.235
Fransa farklı bir girişimde bulunarak İstanbul’daki elçisi Amiral Roussin
aracılığıyla Cezayir’in iadesinin mümkün olmayacağını Reisülküttap’a bildirmiştir.
Girişimlerinden bir netice alamayan Reşid Bey, Reisülküttap Akif Efendi’nin isteği
üzerine, yoğun çabaları neticesinde Fransa Dışişleri Bakanı de Rigny ile 27 Ocak
1835’te ikinci bir görüşme gerçekleştirmiş ancak bir sonuç elde edememiştir. Aksine
de Rigny Cezayir müzakerelerinin tehir edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bundan
sonra Reşid Bey, yerine Ruhiddin Efendi’yi maslahatgüzar olarak bırakarak
İstanbul’a dönecektir. Reşid Bey verdiği yedi maddelik talimatnamede Ruhiddin
Efendi’ye bundan sonra Cezayir konusunda resmi bir iddiada bulunmaması
gerektiğini, ancak Fransa meclisinde konu gündeme gelirse Londra’daki Osmanlı
233
BOA, HAT, no. 832/37531-A, Lef 4.
234 BOA, HAT, no. 1174/37532; Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 41.
235 BOA, HAT, no. 1174/37532. Namık Paşa bu mütalaasını Paris’te bulunan Mustafa Reşid Bey ile
paylaşmıştır: BOA, HAT, no. 675/33000-C.
122
elçisiyle haberleşerek onun yönlendireceği şekilde davranmasını istedi. Dikkat çeken
bir değer madde ise Cezayir’in iadesinin Paris’te değil Londra’da halledilecek bir
konu olduğuydu.236
Daha önce bahsedildiği gibi bu sırada Londra’da bulunan Namık Paşa’nın
yerine elçiliği tayin olunan Divan-ı Hümayun Beylikçisi Nuri Efendi 22 Mart
itibariyle Londra’ya ulaşarak görevine başlamıştı. Bununla birlikte Namık Paşa
Londra’da bir süre daha kalmaya devam etmiştir. Namık Paşa Londra’da kaldığı
sonraki bir iki ayda Trablusgrap ve Cezayir konularıyla ilgilenmeyi sürdürmüştür. Bu
süreçte diplomasiyle bir sonuca ulaşamayacağını gören Babıâli, Kuzey Afrika’ya bir
deniz harekâtı düzenleyecek ve Ferik Necib Paşa kumandasındaki Osmanlı
Donanması 26 Mayıs 1835’te Trablus’a çıkarak burayı idari olarak doğrudan
doğruya merkeze bağlayacaktır.237
Cezayir’in Fransa tarafından 1830 yılında işgal edilmesi Osmanlı Devleti’nde
Trablusgarp’in de işgal edileceği yönünde birtakım endişelere yol açmıştı.238
Diğer
taraftan XVIII. yüzyılın başından beri Trablusgarp’i yöneten Karamanlı ailesinin
içinde yaşanan isyan ve iktidar mücadelesi, bölgede yaşayan halkta bir huzursuzluk
ve idareye karşı hoşnutsuzluğa sabep olmuştu. Napolyon’un Mısır’ı işgali sonrası
Kuzey Afrika’daki Fransız etkisi arttığı gibi, Trablusgrap özelinde bakıldığında
bilhassa İngiliz ve Fransız elçilerinin birbirlerinin aleyhine valilik mücadelesine
katılarak üstünlük kurmaya çalıştıkları görülmektedir. Trablusgarp’ta Münşiye ve
Sahil’de oturanlara uygulanan vergilerin artırılması 1832 yılında isyana neden
olmuştu. Bu yeni isyan sürecinde İngilizler Mehmed’i, Fransızlar ise kardeşi Ali’yi
valilik için desteklediler. Bu olaylara Osmanlı Devleti de müdahil olarak arayı
bulmaya çalıştı. Bundan bir netice alamayınca, bölge halkının Karamanlılara yönelik
236
Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 41-42.
237 Ercüment Kuran, Aynı Eser, s. 44.
238 Nitekim Fransızlar Libya’yı işgal fikrinden uzun süre sonra ancak Kırım Savaşı sırasında 1855
yılında vazgeçmişlerdir: B. G. Martin, “Ghuma Bin Khalifa, A Libyan Rebel, 1795-1858”, Studies on
Ottoman Diplomatic History, V, (Ed. Selim Deringil, Sinan Kuneralp), İstanbul 1990, s. 58, 69.
123
şikâyetlerinin artması ve Osmanlı’nın Trablusgarp’in de Fransızlar tarafından işgal
edilmesi tehlikesi karşısında bölgedeki oteritesini mutlak surette yeniden tesis etmek
için Mustafa Necib Paşa kumandasında bir donanmayı 1835 yılının başlarında
Trablusgarp’a gönderdi.239
Orta elçi sıfatıyla görevli olarak Londra’ya gönderilen Namık Paşa görevi
süresince Cezayir Meselesinin yanında Trablsugarp’taki karışıklıklarla da
ilgilenmişti. Özellikle Trablusgarp’taki İngiliz elçisinin eyaletin içişlerine
müdahalesi, Fransızların bölgeye yönelik herhangi bir müdahalede bulunmalarının
engellenmesi konularında girişimleri olmuştu. Bu dönemde Babıâli’nin İngiltere’nin
Trablusgarp’taki elçisinin davranışlarından memnun olmadığı ve azlettirmek için
çabaladığı görülmektedir.240
Namık Paşa konu hakkında Londra’da İngiltere Dışişleri
Bakanı nezdinde gerekli girişimlerde bulunuyordu. Kendisinin bu noktada her fırsatı
değerlendirdiği anlaşılıyor. Namık Paşa İngiltere Kraliçesi’nin doğum günü
kutlamaları münasebetiyle düzenlenen yemeğe katılmış; aynı günün akşamı Lord
Wellington’un evine yemeğe davet edilmiştir. Yemek sırasında Wellington’un
maiyetinde çalışan bir görevlinin de hazır bulunduğunu gören Namık Paşa fırsatı
değerlendirerek, Trablusgarp’taki konsolos meselesini gündeme getirmişti. Bu
konuda ilgili makama resmen yazılı olarak da başvuruda bulunduğu anlaşılan Namık
Paşa gerekli cevabı daha hızlı almaya çalışıyordu. Söz konusu şahıs soru üzerine
konu hakkında Sömürge İdaresi tarafından yazılı cevap verilmek üzere olduğunu
söylemekle kalmamış; elçinin durumunun Babıâli tarafından anlaşıldığından farklı
olduğunu da ifade etmiştir. Bu şahsın cevabından pek hoşlanmadığı anlaşılan Namık
Paşa verilecek yazılı cevaba kendisinin de bir karşılıkta bulunacağını belirtmiştir.
Namık Paşa sohbet sırasındaki bu teşebbüsünden Sömürge İdaresi tarafından
239
Robert Mantran, “Karamanlı”, DİA, c. XXIV, (İstanbul 2001), s. 452; BOA, HAT, no.
1174/46430-E.
240 Yabancı devletlerin elçilerinin Trablusgarp’ta yerel Osmanlı makamlarına karşı izledikleri ve
rahatsızlığa sebep olan davranışlarına bir örnek olarak Fransa’nın Trablusgarp Başkonsolosu Pillisier
de Reynaud’un 1850 sonrası izlediği politika hakkında bzk. Abdurrahman Çaycı, “Guma İsyanı
Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp Siyaseti”, s. 326-332.
124
verilecek cevapta konsolosun aklanmaya kalkışılacağı sonucunu çıkarmıştır. Namık
paşa, böyle bir tavır karşısında Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun azli için
devletler ve milletler hukuku gerektirdiği gibi çalışıp gayret edeceğini, hiçbir şekilde
müsamahaya izin vermeyeceğini İstanbul’a bildirmişti.241
Reisülküttap tarafından gönderilen ancak yolda bir süre takıldığı anlaşılan üç
adet emir Mart ayının başlarında Namık Paşa’ya ulaşmıştı. Bunlardan birisi
Trablusgrap’a aitti. Kendisinden Trablusgrap’taki İngiliz konsolosunun
azlettirilmesine gayret etmesi bekleniyordu. Buna karşılık Namık Paşa, konsolosun
azledilmesi için resmen müracatta bulunduğunu ancak henüz bir cevap alamadığını
söyleyerek, az önce bahsettiğimiz girişimini merkeze hikâye etmiştir. Buna göre
İngiliz makamlarının konsolosu bu işten sıyırmaya çalışmakta olduğu hakkında
kanaat oluşan Namık Paşa böyle bir gelişme karşısında İngiliz hükümetine milletler
ve devletler hukuku çerçevesinde bir cevap yazarak konsolosun azledilerek
değişitirilmesine çalışacağını bir kez daha bildirmiştir242
.
Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunu azlettirmeye yönelik Namık Paşa’nın
girişimleri devam etmiştir. Halefi Nuri Efendi’nin 22 Mart’ta Londra’ya geldiğini
Dük Wellington’a bildiren görüşmede Namık Paşa Trablusgrap’teki konsolosun
azledilmesi için verdiği yazıları hatırlatarak, konsolosun azlini beklediğini; Nuri
Efendi’ye de Padişah tarafından bu konunun sonuçlandırılması yönünde emirler
verildiğini; konsolos azledilinceye kadar kendisinin Londra’da kalmaya devam
edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine Wellington konsolosun beratının Osmanlı
idaresince iptal edilerek görev yerinden uzaklaştırılabileceğini söylemişti. Namık
Paşa bunun husumet doğuracak bir yöntem olduğu gerekçesiyle uygun bulmadığını,
İngiltere hükümetinin kendi adamı olması hasebiyle azledilmesinin daha münasip
olacağını bildirmiştir. Wellington ise verdiği cevapta konsolosun azlini gerektirecek
bir sebep bulunmadığını, Namık Paşa’nın dikkat çektiği hususların çaresine bakacağı
241
BOA, HAT , no. 831/37520-A (6. Za. 1250/ 6 Mart 1835).
242 BOA, HAT, no. 1187/46769-Ç.
125
cevabını vermişti.243
Netice itibariyle Wellington hükümetinin bir süre sonra
düşmesinden dolayı konsolsun görevden alınması hakkındaki talebi
gerçekleştirilememiştir.
Namık Paşa Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun görevine devam etmesi
için İngiliz Dışişlerinin tavrı karşısında Osmanlı Devleti’nin konsolosun azledilmesi
talebini kararlılıkla gündemde tutumuştur. Verilen yazılı cevaba yeniden bir resmi
yazı ile mukabelede bulunmuştur. Hemen arkasından Sömürge Bakanı ile görüşerek
konuyu gündeme getirmiştir. Görüşmede kendisine Reisülküttap’ın İstanbul’da
bulunan İngiltere sefiri Ponsonby ile görüştüğünü ve Osmanlı Devleti’nin konsolos
hakkında bundan önce mevcut şikâyetlerini geri aldığı, dolayısıyla görevine devam
etmesinin kabul edildiği söylenmiştir. Ayırca Bâbıâli’nin Trablusgarp’ta isyan
halinde olan Mehmed Bey’i vali tayin edeceği imasında bulunmuştur. Hatta
konsolosun azlettirilmesi yönünde Namık Paşa’ya gelen emirlerin eski tarihli,
kendisinin Ponsonby’den aldığı yazının ise yakın tarihli olduğunu iddia etmiştir.
Bu noktada Namık Paşa’nın küçük bir tereddüt yaşadığı anlaşılmaktadır. Zira
kendisi yirmi otuz günden beri başkentten herhangi bir emir ulaşmamıştı. Konunun
halli için kendisinin candan gayret göstermekte olduğuna işaret eden Namık Paşa
İngiliz makamlarının daha önce olduğu gibi yine boş bir cevap vererek konuyu
geçiştirmeye çalışacaklarını düşünüyordu. Namık Paşa ayrıca hem önceki resmi
başvurusuna verilen cevabı hem de kendisinin buna mukabelesinin birer suretini
İstanbul’a gönderiyordu. Bu arada Trablusgarp Valisi tayin olunan Ali Paşa’ya
İngiltere Kralı bir tebrikname göndermiş; Ali Paşa buna verdiği cevapta İngiliz
konsolosunu şikâyet etmiştir. Ali Paşa’nın o sırada Londra’da bulunan kayın biraderi
Hasun ed-Dagis’in kendisine verdiği bu konudaki iki mektubu Namık Paşa
İstanbul’a sunmuştu.244
243
BOA, HAT, no. 1173/46422-G; Ahmet Nuri Sinaplı, Şeyhül Vüzera, Serasker Mehmet Namık
Paşa, s. 73-74.
244 Trablusgarp Beylerbeyi Karamanlı Yusuf Paşa’nın kayın biraderi olan Hasun ed-Dagis 1836
yılında İstanbul’a gelerek Takvim-i Vekayi’nin Fransızca muharriri olarak grevlendirilecektir:
126
Namık Paşa özellikle Trablus ve Tunus valilerinin Avrupa devletleri ile
münferit olarak, adeta ayrı birer hükümet gibi bu şekilde yazışmalarının Avrupa
devletlerinin de buralara birer müstakil hükümet gözüyle bakmalarına yol açarak,
Osmanlı Devleti’nin hukuk ve alakasının küçümsenmesine yol açtığına dikkat
çekmişti.245
Görüldüğü üzere Namık Paşa Trablusgarp’taki İngiliz konsolosunun azli
konusunda Sömürgeler Bakanı ile yaptığı görüşme neticesiz kalmıştır. Namık Paşa
konuyu takip etmeyi sürdürmüş ve kısa bir süre sonra, İstanbul’a bildirdiğine göre,
İngiltere’nin Trablusgarp konsolosun azli için yaptığı ikinci müracaatı istediği
şekilde neticelenerek, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisine resmi cevap
yazılmıştır. İngilizce olarak verilen senedin şahsî bir taahhüt olmadığına, bir devlet
taahhüdü olduğuna dikkat çeken Namık Paşa buradaki yazılı taahhütlerin kabine
değişse dahi değiştirilemeyeceğinden, Reisülküttap tarafından yeni sefir Nuri
Efendi’ye bu yönde bir emir verilmesi durumunda bahsi geçen konsolosun azlinin
gerçekleştirilmesinin mümkün olacağını bildirmekteydi.246
Daha önce de bahsi geçtiği üzere Namık Paşa’nın yerine Londra’ya sefir tayin
olunan Nuri Efendi Mart 1835 sonlarında Londra’ya ulaşmıştı. Bundan sonra Namık
Paşa yaklaşık iki ay daha Londra’da kalmıştır. Bu süre zarfında Nuri Efendi’yi
Londra’daki siyasi mahfillere ve resmi makamlara tanıtmış, aynı zamanda bu sırada
Osmanlı Devleti’nin uğraşmak durumunda kaldığı meselelere Nuri Efendi’nin
intibakı noktasında gayret sarfetmiştir. Bu sırada Cezayir ve Trablus meseleleri
önemli gündem maddeleridir. Nuri Efendi ile birlikte kısa bir süre önce İngiltere
Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Lord Palmerston ile 28 Nisan 1835’te bir görüşme
gerçekleştirmişlerdir. Görüşmede Trablusgrap’taki İngiliz konsolosunun azli
konusunda yukarıda verildiğinden bahsedilen senet etrafında dönen konu Lord
Ercüment Kuran, Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-
1847), s. 39.
245 BOA, HAT, no. 1173/46423.
246 BOA, HAT, no. 737/34961-A (20.Z .1250/19 Nisan 1835).
127
Palmerston’a detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Söz konusu senedin Divan Katibi
Mehmed Efendi’ye teslim olunduğu, eğer Mehmed Efendi konsolos hakkında olumlu
görüş bildirirse yerinde kalmasına izin verileceği, şikayette bulunursa azledilmesi
gereleceği Palmerston’a izah edilmiştir. Palmerston ise halefi Dük Wellington’un
senet vererek gerçekleştirdiği taahhüdü kendisinin de icra edeceğine söz vermiştir.
Bundan sonra Palmerston konuyu Osmanlı Devleti’nin o sırada Garp Ocaklarına
sevketmekte olduğu donanmaya getirmiştir. Bunun üzerine Namık Paşa
Trablusgarp’ta Ali Paşa ile Mehmed Bey arasında devam eden düşmanlık ve
çekişmeyi hatırlatarak, bu meselenin kendi içinde çözülerek sulh ile
sonuçlanamayacağını söylemiştir. Ayrıca Mehmed Bey galip gelse bile Mısır
taraftarı olarak, bölgenin böyle bir şakinin eline geçmesi birtakım tehlikeyi
beraberinde getireceğinden kabul edilebilir bir husus değildir. Bu şekilde söz konusu
şakinin ortaya koyduğu tehlikeye son verilerek “zât-ı şâhânenin memâlik-i mahrûse-i
şâhânelerinin sâ’ir kıt’alarında icrâ buyurdukları nizâm-ı müstahsane veçhile ol
tarafta dahi neşr-i idâlet ve sâye-i şâhânede bi’l-cümle âhâli ve berayâ zulüm ve
gadrden himâyet ve siyânet kılınmak ve husûsiyle ticâret maddesine germiyet gelmek
üzere bir hüsn-i nizâm ve intizâmın istihsali zımnında (…)” asker ve donanma
kullanıldığını ifade etmiştir.
Namık Paşa bu ifadesiyle Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı doğrudan
merkeze bağlama niyetini Dışişleri Bakanı Palmerston’a ifade etmiş oluyordu.
Şüphesiz bu ifadede dikkat çeken bir diğer nokta da bu adımı gerekçelendirirken
bölgedeki ticaretin atılacak bu adımdan sonra gelişeceği hususudur. Osmanlı devlet
adamları bu tarihlerde İngiltere’nin dünya genelinde takip etmekte oldukları ticareti
artırmak yönündeki siyasetlerini iyi kavramışlardı. Palmerston da bu hususta aynı
şekilde düşündüğünü belirterek, duyduğu memnuniyeti ifade etmiş ve Namık
Paşa’dan bu memnuniyetini İstanbul’da Osmanlı vükelasına bildirmesini istemiştir.
Görüşmede Namık Paşa Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesi hususunda
İngiltere’nin desteğini sağlamak için teşebbüste bulunmuştur. En son haberlere göre
Fransa hükümeti kurduğu bir komisyon aracılığı ile Cezayir işgalinin kendisine
maliyetini hesaplatmıştır. Yapılan hesap neticesinde Cezayir’in Fransızlarda kalması
128
beyhude masraftan başka bir şey olmadığı, Osmanlı Devleti’ne geri verilmesi
gerektiği görülmüştür. Diğer taraftan bölgedeki Arap aşiretleri yakın zamanda
ayaklanarak bir hayli Fransızı telef etmişti. Namık Paşa Palmerston’dan bu noktada
Fransa’nın Cezayir’i Osmanlı Devleti’ne iadesi için İngiliz Hükümeti’nin müdahil
olmasının mümkün olup olmadığını sormuştur. Palmerston öncelikle verdiği
karşılıkta konu hakkında Namık Paşa ile daha evvel yaptığı uzun görüşme ve
değerlendirmeleri hatırlatmıştır. Cezayir’in iadesi İngiltere tarafından talep edilirse
Fransızların kibirlerne dokunacağından vazgeçmeyeceklerdi. Fransa’yı Cezayir’den
vazgeçirmenin sadece bir yolu vardı. Bu da ancak her sene Cezayir için büyük
miktarda para sarfedip kesinlikle herhangi bir menfaat elde edememeleri, halkın da
bu gereksiz masrafın sebebini sorgulaması üzerine mümkün olabilecekti. Palmerston
komisyon azalarından bazılarının Cezayir’e yapılan masrafın fazlalığı hakkında
konuşmaya başlamalarını olumlu bulmakta, bu bakış açısının giderek yaygınlaşarak
Cezayir’in Osmanlı Devleti’ne iadesiyle sonuçlanacağını söylemiştir. Bununla
birlikte Cezayir’in dış kısımlarını reddetseler de asıl şehri yine ellerinde tutmaya
devam edeceklerini zannettiğini de eklemişti.247
Tranlusgarp’e Mustafa Necip Paşa kumandasında donanma gönderilmesinden
haberdar edilen Namık Paşa bunu gerekli ve olumlu sonuçlar sağlayacak bir
müdahale olarak değerlendirmiştir.248
D- NAMIK PAŞA’NIN LONDRA SEFARETİ GÖREVİ
SÜRESİNCE İLGİLENDİĞİ DİĞER KONULAR
Namık Paşa Londra’da sefareti sırasında sadece Mısır, Cezayir veya
Trablusgarp konularıyla ilgilenmemiştir. Bunların haricinde dönemin değişik siyasi
konuları üzerinde de görüşmelerde ve girişimlerde bulunmuştur. Nitekim
247
BOA, HAT, no. 1174/46430-Ç (5. M. 1251/3 Mayıs 1835).
248 BOA, HAT, no. 1174/46430-E.
129
Avusturya’nın Londra Sfiri kendisini görüşmeye davet ederek, Prens Metternich’in
çeşitli konular hakkında gönderdiği talimatın içeriği konusunda Namık Paşa’ya bilgi
vermiştir. Söz konusu talimatnameye göre Avusturya da diğer Avrupa devletleri gibi
Osmanlı Devleti topraklarında asayiş, emniyet ve huzurun hakim olmasını
arzulamaktaydı. Buna karşılık Mehmed Ali’nin Osmanlı Devleti’ne olan müdahalesi
ve çıkardığı karışıklıklar yüzünden söz konusu arzu yerine gelememekteydi.
Mehmed Ali Paşa bununla da yetinmeyerek, Girit Valisi Mustafa Paşa aracılığı ile
Arnavutluk taraflarında da huzursuzluk çıkarmak niyetindeydi. Bu amaçla son olarak
Takyidos adlı birini ayaklandırmaya çalışmıştı. Osmanlı Devleti bölgeyi kontrol
altına almaya çalışsa da henüz bunu başaramamıştı. Avusturya elçisi Namık Paşa’yı
Arnavutluk konusunda söylediklerinin doğruluğuna ikna edebilmek için Mustafa
Paşa’nın bölgedeki bazı kişilerle yazışmalarının Prens Metternich’in eline geçtiğini
haber vermekteydi. Avusturya Sefiri konuyu İngiltere Dışişleri Bakanı’na da iletmiş;
İngiltere’nin İskenderiye, Girit ve Arnavutluk’ta bulunan konsolosları ile
Yunanistan’da bulunan İngiliz elçisine konu hakkında gerekli uyarıda bulunulup
Mehmed Ali’nin herhangi bir olumsuz hareketine izin verilmemesi hususunun bizzat
Prens Metternich tarafından rica edildiğini bildirmiştir. Avusturya Sefiri konuyu
ayrıca İngiltere Başbakanına da iletmiş, alacağı cevabı Namık Paşa ile paylaşma sözü
vermiştir. Namık Paşa, Prens Metternich’in Osmanlı Devleti hakkında her zaman
gösterdiği olumlu tavrın takdire şayan olduğunu, ayrıca İngiltere’de kabine
değişikliği sonrasında iş başına gelen kabinenin Osmanlı Devleti dostu olduğu,
bunun gereği gibi davranacağını bildirmişti.249
Namık Paşa Londra Sefirliği sırasında Osmanlı Devleti’ni alakadar eden diğer
güncel siyasî olayları takip ederek, elde ettiği bilgileri merkeze iletmişti. Bu
olaylardan biri kısa bir süre önce Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını elde eden
Yunanistan ile bir ticaret anlaşması yapılması için yürütülen görüşmelerdi. 16 Ocak
1835 tarihinde Sarım Efendi’ye gönderdiği bir yazıda Londra’da bu konuyla ilgili
edindiği bazı bilgileri paylaşmıştı. Buna göre son zamanlarda Yunanistan’ın Londra
249
BOA, HAT, no. 1174/46430-C (5. M. 1251/3 Mayıs 1835).
130
sefiri sıklıkla İngiliz bakanlarla görüşmelerde bulunuyordu. Namık Paşa bu
görüşmelerin konusunun Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında hazırlanmakta
olan ticaret anlaşması ve yine Osmanlı Devleti hakkında bazı konuların
oluşturduğunu tahkik etmişti. Bununla birlikte kendisine bu konuda İstanbul’dan
herhangi bir malumat gelmemiştir. Ayrıca bulunduğu yerde de herhangi bir bilgi elde
etmesi mümkün değildi. Namık Paşa sitemkarane bir dil kullanarak, daha önce
defaatle olduğu gibi bu durumu bu sefer diplomatik kaidelere vurgu yaparak şu
cümlelerle eleştirmiştir: “(…) kaldı ki bir devlet diğer bir devlete bir gûne maslahat
ifâde edeceği takdirde ol devletin nezdinde mukim elçisine maslahât-ı mezkûreyi
şâmil ta’limât irsâliyle kendi nezdinde mukim bulunan elçiye dahî maslâhatı ifâde-
birle elçi-i mezkur[a] dahî devletine ifâde eylemesini tenbih eylemek devletler
beyninde düstûr’ül-amel bir kâ’ide olmağla, bu takdirce sefîrler kendi başlu
başlarına bir işe mübâşeret etmeğe istihkâkları olmadığı ma’lûm-ı devletleri
buyrulması”250
. Namık Paşa Cezayir’in iadesi hususunda Palmerston ile uzun
uzun görüşmüşmeler yapmış, ancak olumlu bir sonuç alamamıştır.251
Mehmed Namık Paşa Mısır meselesi sürecinde aldığı diplomatik
görevlerde istenilen sonuçların tamamı elde edilmemiş olsa bile Osmanlı
Devleti’ni başarıyla temsil etmiştir. Paşa’nın bundan sonrasi devlet
hizmetleri uzun süre askerî ve mülkî sahada devam etmiştir. Namık Paşa’nın
diplomasi ile yolları 19. Yüzyıl Osmanlı tarihinin iki önemli dönemi olan
Kırım Harbi (1853-56) ve 93 Harbi (1877-1878)’nde tekrar kesişmiştir.
Sultan Abdülmecid Paşa’yı dış borç bulmak için Avrupa’ya yollarken Sultan
Abdülhamid, hem savaşa son veren antlaşmalarda ve hem de Kıbrıs’ın
İngiltereye devri müzakereleri süreci gibi kritik bir dönemde Namık Paa’nın
tecrübelerinden yararlanmayı uygun bulmuştur.
250
BOA, HAT, no. 1174/46429-H, Lef 2.
251 BOA, HAT, no. 832/37531-A; HAT, no. 1173/46422-G; HAT, no. 1177/46440-C.
131
E- NAMIK PAŞA’NIN KIRIM HARBİ (1853-1856)
ESNASINDA DIŞ BORÇ ALIMI İÇİN PARİS ve
LONDRA’YA GÖNDERİLMESİ
1- Namık Paşa’nın ParisTemasları
Namık Paşa Mısır Meselesi ardından Avrupa’ya bu sefer Kırım Harbi (1853-
56) sürecinde kredi bulmak için gönderildi. Paşa bu esnada Ticaret Nazırlığı görevini
yürütüyordu. Namık Paşa 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırlığı’na atanmıştı.252
Bu göre başladıktan sonra Osmanlı başkentinde Rusya’dan kaynaklı diplomatik bir
kriz yaşanmaktaydı. Kırım Harbi ile sonuçlanacak bu süreçte yukarıda da ifade
ettiğimiz gibi Namık Paşa yine önemli aktörtlerden biri olacaktır. Rusya 28 Şubat
1853’te tarihinde olağanüstü elçi olarak Mençikof’u İstanbul’a göndermiş ve bir
takım taleplerde bulunmuştu. Rusya’nın istekleri arasında Kudüs’te Ortodoksların
himayesi, Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın yenilenmesi bulunuyordu. Fakat
İstanbul’daki İngiltere Elçisi’nin baskısıyla Baıâli Rus taleplerini kabul edilmemişti.
21 Mayıs’ta Mençikof İstanbul’dan ayrılmış ve Temmuz’da Rusya Osmanlıya savaş
ilan edildi253
. 4 Ekim 1853’te Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş ilan ettiği sırada
Osmanlı maliyesi birkaç yıldır süren bir kriz içindeydi. 1852 yılında Paris ve
Londra’da bankerlerden 55 milyon frank tutarında bir borç için anlaşma yapılmış
ancak Sultan Abdülmecid onaylamayınca bu anlaşma iptal edilmişti. Ekim 1853’e
geldiğinde Osmanlı maliyesi iç borçlanma olanaklarını büyük ölçünde tükettiği için
ağır savaş masraflarını karşılamak üzere dışarıdan borç almak kaçınılmaz hale
gelmiş, Padişah da bunu onaylamıştı.254
Bu sırada Hariciye Nazırı olan Mustafa
Reşid Paşa görünüşte borç alımı bahanesiyle fakat hakikatte Fransa ve İngiltere
252
Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı
Makale, s. 143; Enver Ziya Kara, “Mehmet Namık Paşa’nın Hal Tercümesi”, s.224.
253 Mahir Aydın “Barışı Olmayan Savaş: Kırım”, Savaştan Barışa 150. Yıldönümünde Kırım
Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856) , İstanbul 2007, s. 8.
254 Candan Badem, “Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç Arayışı (1853-1854)”,
Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 68-69.
132
devletleriyle Osmanlı arasında yakınlık oluşturmak amacıyla Ticaret Nazır Namık
Paşa’nın özel görevle (sefaret-i mahsusa) Paris ve Londra’ya gönderilmesini teklif
etmişti.255
Mustafa Reşid Paşa’nın teklifiile hazinenin ihtiyaç duyduğu 500 bin kese
akçenin tedariki için Avrupa gönderilen Ticaret Nazırı Namık Paşa’ya verilmesi
gereken talimatı hazırlamak üzere bir komisyon oluşturuldu. Burada talimatın içeriği
müzakere edildi. Hazırlanan talimat sonra Padişah Abdülmecid tarafından da
onaylandı. 1853 yılı Ekim ayı sonunda Sadrazam Giritli Mustafa Naili Paşa
tarafından Namık Paşa’ya verilecek olan talimata son hali verildi. Ardından Meclis-i
Vâlâ Resi Sadık Rıfat Paşa, Maliye Nazırı ve Namık Paşa aralarında durum
müzakere edildi. Talimat 23 Ekim 1853 tarihinde toplanan Meclis-i Mahsus’ta da
mütalaa edildikten sonra borç alma (istikraz) maddeleri kabul edildi.256
Namık Paşaya 27 Ekim 1853 tarihinde verilen talimatname maddeleri
arasında şu hususlara yer verilmişti:257
İlk olarak Kara ve deniz tertibatının
masraflarına karşılamak için Londra ve Paris taraflarından 500 bin kese tedarik
edilecekti. Talep edilen bu meblağın politikaca da uygun olmak üzere mümkün
olursa yarısı Londra’dan ve yarısı Paris’ten alınacaktı. Rivayet olunduğuna göre
meşhur sarraf Rothschild’tan bu meblağın istikrazı mümkün olabilecek veya daha
kolay verecek diğer itibarlı bankerlerden alınabilecekti. Bahsi geçen 500 bin kesenin
toplamı, her lira yüz on kuruş hesabıyla, 2.272.720 adet liraya ve her lira da yirmi
beş Frank’tan 56.818.183 Franka karşılık gelmekteydi. Bu hesap üzere alınacak
paranın üçte bir miktarı gümüş Frank, üçte iki miktarı altın alınacaktı. Bu paranın
basılmış para olarak gönderilmesinde kolaylık ve menfaat olacağı gibi mümkün
olursa tamamı altın akçe halinde temini yararlı olacaktı. Alınacak kredinin teminatı
rehin veya inhisar şeklinde olmaması, Mısır vergisi, Beriyetüşşam ve İzmir
255
Ali Fuat Türkgeldi, Maruf Simalar, (Haz. Selçuk Akşin Somel-Mehmet Kalpaklı), TTK, Ankara
2013, s. 269.
256 BOA, İ.DH, no.,1288/101348, Lef 3; A.AMD, no. 49/90.
257 BOA, İ.DH, no. 1288/101348, Lef 2.
133
gümrükleri gibi gelirler de olmaması, mutlaka Osmanlı Devleti’nin bütçe gelirinden
sağlanması gerekmekteydi. Mukavele yapılırken teminat için yağ hâsılatı, zecriye
rüsumu ve memlehalar (tuz) bedeli ile bazı mahallerin öşür bedeli olarak 60 bin
keseye ulaşan gelirler karşılık gösterilecekti. Lakin verilecek olan bu miktar taksite
yeterli gelmediği takdirde Bursa Eyaleti gibi uygun eyaletlerinin öşür gelirleri
verilecekti. Zikredilen meblağlar dört taksit halinde olmak üzere ikişer ay ara ile
ödenecekti. Geçen bu zaman sarfında da faiz işletilecekti. Bu faiz oranı talimat
gereğince belirlenecekti. Belirlenen tutar en fazla 6 taksit halinde altışar ay aralıklı
olmak kaydıyla ödenecekti. Meblağın nakli için deniz yolu kullanılacak, meblağ
sigorta yapılacaktı. Sigorta bedeli 100 kuruşta 15 paraya kadar olup 500 bin kese için
verilecek toplam sigorta parası 1.500 keseye ulaşmaktaydı. Osmanlı Hariciye
Nezareti kredinin temin edilmesi amacıyla İngiltere ve Fransa Dışişleri ve
buralardaki Osmanlı sefaretlerine gerekli kolaylığın sağlanması için yazılar
göndermişti.
Talimatname tamamlandıktan sonra Namık paşa ile Hariciye Nezareti
arasındaki telgraf vasıtasıyla yapılacak haberleşmede kullanacak şifre de belirlendi.
Bu şifre Namık Paşa’ya verildi. Talep edilecek paranın faizi ve ödeme süresi
hususlarında yapılacak görüşmelerin gizliliğine dikkat edilmesi hususunda ayrıca
uyarı yapıldı.258
Namık Paşa’ya verilecek talimattın gizli maddeleri de bulunuyordu. Bu
maddeler Sadrazam, Meclis-i Vala Reisi Sadık Rıfat Paşa, Tophane-i Amire Müşiri
Damat Ahmed Fethi Paşa, Serasker Damad Mehmed Ali Paşa, Hariciye Nazırı
Mustafa Reşid Paşa ve Şeyhülislam Ahmed Arif Efendi tarafından müzakere
edilmişti. Gizliliğin sebebi ise Namık Paşa’nın manevra alanının sınırlarının Galata
bankerleri araçlığıyla Avrupa bankerleri tarafından öğrenilmesi endişesiydi. Avrupa
bankerleri bu sınırları öğrenirlerse Namık Paşa’nın pazarlık gücü zayıflayabilirdi.
Paris’te mevcut faiz rayici % 4 ile 4,5 arasındaydı. Namık Paşa’ya % 6’ya kadar izin
258
BOA, A.AMD, no. 49/90; İ.DH, no. 1288/101348, Lef 3.
134
veriliyordu. Ödeme süresi 10 ile 15 sene arasında tutulması isteniyordu. Üçüncü
olarak da ihraç fiyatının % 95’ten aşağı olmaması hususuydu.259
Avrupa’dan borç alma memuriyetinde Namık Paşa’ya refakat etmek üzere
yanına oğlu Binbaşı Halil Bey birinci Sırkatib olarak, Hariciye Nezareti’nden
Mustafa Fahreddin Bey de ikini Sırkatip tayin edilmişlerdi.260
Namık Paşa 4 Kasım
259
BOA, Sadaret Divanı Hümayun Mühimme Kalemi (A.DVN.MHM), no. 10/89-2; Candan
Badem, Aynı Makale, s. 69.
Namık Paşa’ya verilen gizli talimatnamenin maddeleri şunlardı:
“Kendisine verilen ruhsat iktizâsınca hariçten alınacak beş bin kese akçenin sûret-i tedârik ve celbi
hakkından mevad-ı lazime diğer ta’limat-ı mufassalada beyân olunmuş olub onun ahkâmına tatbîkken
tesviye-i maslahata sarf-ı himmet olunacağı misullü i’tası icâb eden güzeştenin dahi bir ehven
sûretle karalaştırılması lâzımeden olduğuna ve mukaddema Paris’ten alınan haberlere nazaran
nihâyet sene de dört-dört buçuk kuruş güzeşte ile mebaliğ alınabileceği me’mul bulunduğuna
binâenhin-i mukavelede karalaştırılacak güzeştenin bu miktarı tecâvüz etmemesine ziyâdesiyle ikdam
ü gayret olunub mümkün olmadığı halde nihayetü’n-nihâye altıya kadar me’zun olunacaklardır.
Bu husus-i nazikin şayan-ı dikkat olan bir yeri dahi alınacak mebâliğin te’diyesi zamanında ta’yini
sûrteti olub çünkü bunun emr-i tesviyesi bir müdded-i tavileye rabt olunur ise uzun uzadıya deyn-i
bâri altında kalınacağından mümkün olduğu mertebe sa’y ve himmet olunarak ta’yin olunacak
müdded-i te’diyenin on sene olmasına ve olmadığı sûrette nihâyet on beş seneye karalaştırılmasına
çalışılacaktır.
Rivâyet ve tahkik olunduğuna göre Avrupa’da bu makule teâti olunan meblağların senevî güzeştesi
nihâyet yüzde altı olarak ondan ziyâdeye olmayub fakat ahval-i ihtiyaciyede güzeştenin zammı yerine
alınacak akçeyi tamamı tamamına verilmeyub iskonta ta’biriyle mesela yüz kuruşa mukabil doksan
kuruş verilmek ve yahud yüz kuruş verilib prim ta’biriyle yüz on kuruşa sened alınmak usul-ı
mesbukaları iktizâsından olmasıyla eğerce Paşa-i müşârün-ileyhe… zâtiyesi iktizasınca olunan
ta’limat-ı şifâhiye vecihle sipariş olunan akçeyi tamamı tamamına olmağa âli derece cidd ü sa’y
edeceği me’mul ise de şâyet ahvâl-i mücbire-i zâmaniye icâbına akçe verecek bankerler tarafına bir
nev’i teklîf vuku’ bulur ise maslâhat gecikmemek için nihâyet yüzde beşe kadar noksan olunmasına
bi’z-zarure me’zun olacakdır: BOA, A.DVN.MHM, no. 10/89-2 (6 Kasım 1853).
260 26 Ekim 1853 tarihinde Halil Bey’e 15.000 ve Fahreddin Bey’e 10.000 kuruş harcırah verilmiştir:
BOA, İ.HR, no. 103/5028; A.AMD, no. 49/98.
135
1853 tarihinde Mabey-i Hümayuna gelip Padişaha huzuruna çıkmış, bir gün sonra 5
Kasım günü Fransa posta vapuru ile Paris’e hareket etmişti.261
Bu arada Namık Paşa’ya 31 Ekim 1853 tarihi itibariyle 60.000 kuruş aylık
tahsis edilmiştir. Fakat Paşa bu parayı az bulmuştur. Paşa, Paris’e ulaştıktan sonra bir
ay beklemesi gerekeceğini ve verilen bu ücreti Paris’e giderken vapur ve arabaya
harcanacağını geriye fazla bir şey kalmayacağını belirtmiştir. Durum Babıali’de
değerlendirilmiş ve Avrupa’nın pahalı olması ve zikir edilen 60.000 kuruşun ancak
11 bin Franka karşılık geleceği anlaşılmıştı.262
Durum Meclis-i Vala’da ele alınmış,
Paşa haklı bulunmuş ve kaleme alınan mazbata Padişah sunulmak için takdim
edilmişti.263
Namık Paşa 27 Kasım 1853 tarihinde Paris’e ulaşmıştır. İlk olarak Paris Sefiri
Rıfat Veliüddin Paşa ile görüşmüştür. Ardından sefir ile birlikte Fransa Dışişleri
Bakanı Drouyn De Lhuys’u ziyaret edip bir görüşme yapmıştır. Fransız bakanı
Namık Paşa’ya Osmanlı’nın durumunu sormuştur. Namık Paşa verdiği cevapta
Osmanlı’nın dururmunun kötü olduğunu fakat bunun sadece Osmanlı’ya değil belki
bütün Avrupa’yı etkileyeceğini, Osmanlı’nın asla savaş arzusunda olmadığını,
sorunun Rusya’nın yayılma politikası izlemesinden kaynaklandığını, Osmanlı’nın
Rusya’ya karşı dengeli, kuvveti ve karşı duracak güce sahip olmadığını, Rus
ordusunun Karadeniz’in güney sahillerini tamamen istila ettiğini söylemiştir. Namık
Paşa, Rusya Osmanlı’yı istila ederse sorunu Avrupa’nın devralacağını ifade ederek
Kont Drouyn De Louis’i ikna etmeye çalışmıştı. Bu konuşmalar ardından Namık
Paşa, Fransız bakandan borç sözleşmesinin imzalanması için yardım etmesini ve
bankerler üzerindeki nüfuzunu kullanmasını talep etmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı,
Namık Paşa’nın söylediklerinin pek doğru olduğunu beyan etmişti. Bakan, Namık
261
Namık Paşa maiyetinde memur hariciye hülefasından Mustafa Fahreddin Bey’e 3 Kasım 1853
tarihinde hâceganılık ile birlikte dördüncü rütbeden nişan tevcih edilmiştir: BOA, İ.DH, no. 284/
17858.
262 BOA, İ.MVL, no. 288/11469, Lef 1 (31 Ekim 1853).
263 BOA, İ.MVL, no. 288/11469, Lef 3.
136
Paşa’yı Fransa İmparatoru ile görüştürme söz vermiş ve daha etkili sözleri
İmparatorun bizzat kendisine söylemesini önermişti.264
Paris’te temaslarını sürdüren Namık Paşa başta Rothschild olmak üzere bazı
bankerlerle istikraz meselesini görüşmüştü. Bankerler cevap olarak ortakları ile
görüşüp yedi sekiz günü içinde cevap verebileceklerini söylemişlerdi. Durumu
Babıali’ye aktaran Namık Paşa, bankerlerin Avrupa kabinelerinin barış çabalarının
sonucunu görmek için beklemek isteklerini ifade etmişti. Ayrıca bankerler mevcut
durumda piyasa faiz rayicinin yıllık % 6 ve ihraç fiyatının da % 90 olduğunu öne
sürmüşlerdi. Bu arada Namık Paşa Londra’da bulunan Osmanlı Sefiri Kostaki
Musurus Bey’e de durumu yazarak borç hususunda araştırma yapmasını istemiştir.
Namık Paşa bakan De Lhuys ile görüşmesinden iki gün sonra 9 Aralık
1853’te elçi Veliüddin Paşa beraberinde olduğu halde Tuileries Sarayı’nda bulunan
İmparator III. Napolyon ile resmi bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmeyi Babıali’ye
aktaran Namık Paşa, İmparator’a Dışişleri Bakanı’na söylediği borç konusundaki
sözleri tekrarlamıştı. İmparator, Namık Paşa’nın sözlerini ne onaylamış ne de
reddetmişti.265
İmparator ile görüşmesinden tam bir sonuç alamayan Namık Paşa, elçi Rifat
Veliüddin Paşa ile Aralık 1853 tarihinde tekrar Dışişler Bakanı Drouyn De Lhuys’u
ziyaret etmiştir. Bakan borç arayışlarının ne durumda olduğunu sorduğunda Paşa, şu
ana kadar ufak tefek banker ve simsarlar ile olan temaslarını anlatarak, bunların 80
kuruş verip 100 kuruş talep ettiklerini, % 8-9 faiz istediklerini, borca da pek istekli
olmadıklarını söylemiştir. Paşa, bu borç işinde önceliği Paris’e verdiklerini ancak
başarısız olup Londra’ya gitmiş olsa Paris’te bir şey yapamadı denilerek orada işin
daha da zorlaşacağını belirterek, bu meselenin çözümü için yardım edilmesini talep
etmişti. Bunun üzere Fransa Dışişleri Bakanı, ülkesinde bankerlere paranızı filan
264
Ahmet Lütfi Efendi,Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yay: M. Münir Aktepe), c. IX,
İstanbul 1984, s. 215-216.
265 BOA, HR.MKT, no. 68/2
137
yere verin demeye haklarının olmayacağını söylemiş ve Namık Paşa’ya Fransa
Devleti’nin kefaletini istemeye yetkisinin olup olmadığını sormuştu. Namık Paşa
kesin bir dille Fransız Hükümeti’nin kefaletini istemeye veya doğrudan Fransa
Devleti’nden bir borç istemeye izni olmadığı cevabını vermiştir. Paşa, Fransa ve
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin dostu ve müttefikleri olarak bu borcu makbul
şartlarda almasına yardım etmeleri gerektiğini sözlerine eklemişti. Bu borç işinin
Rusya’nın entrikaları ve bankerlerin açgözlülüğü yüzünden zorlaştığını ifade etmişti.
Bunun üzerine Drouyn, İmparator III. Napoleon ile konuşup bir çözüm arayacağı
sözünü vermişti.
Nihayet Namık Paşa’nın temasları sonuç verdi ve Fransa İmparatoru devreye
girerek Maliye Bakanı’na borç işine müdahale etmesi talimatını ulaştırdı. Bunun
üzerine Maliye Bakanı Rothschild, Credit Mobilier ve diğer bir grupla daha
konuşarak Osmanlı Devleti ile üç taraflı bir kredi anlaşması imzalamaya teşvik etti.
Bu bankerler borca karşılık teminat olarak Mısır vergisini istemiş iseler de bundan
vazgeçildi. Kredinin ödeme süresinde de anlaşıldı. Fakat faiz oranı ve ihraç fiyatı
üzerinde anlaşma sağlanamadı. Namık Paşa % 5’ten fazla faiz vermezken, Fransa
Maliye Bakanı % 7’lik faizin normal olduğunu söylemişti. Namık Paşa bu son
durumda Sadrazama ve Hariciye Nazırı’na gönderdiği yazılarda durumu aktarmış ve
görüş istemişti. Namık Paşa bu arada boş durmayarak, başka bankerleri de dahil
ederek rekabetin artırmasına ve faizin düşürmesine çalıştı. Namık Paşa’nın
yazılarında kısa sürede sonucu ulaşacağından emin olduğu anlaşılmaktadır. Bu arada
bankerler bir gözü de Viyana’da devam etmekte olan diplomatik görüşmelerdeydi.
Rusya ile savaşsız bir çözüm bulunup bulunmayacağı belli olmadan yükümlülük
altına girmek istememektedirler.266
266
Candan Badem, Aynı Makale, s. 70-71.
138
2- Namık Paşa’nın Londra Temasları
Namık Paşa, Fransa İmparatoru ve Dışişleri Bakan De Lhuys ile görüştükten
sonra Fransa devlerinden istenilen borç temin edemeyeceği anlamıştı. Bu arada 10
Aralık 1853 tarihinde Londra’dan haber gelmiş ve daha kolay borç temin
edilebileceği öğrenilmişti. Namık Paşa bunun üzere Paris’ten ayırıp Londra’ya
gedeceği haberini Babıali’ye bildirdi.267
Gelen izin üzerine Namık Paşa 17 Aralık 1853 Pazar günü Londra’ya
ulaşmıştı. Bu Londra’ya üçüncü gidişi olduğundan İngiltere devlet adamlarının
çoğunu tanımaktaydı. Bu nedenenle Paşa zaman kaybetmeden Londra’da bulunun
Osmanlı Elçisi Musurus Bey ile görüştükten sonra İngiltere Başvekili Lord
Aberdeen, Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ve Maliye Bakanı William Gladstone ile
resmi görüşmelere başladı. Namık Paşa 24 Aralık 1853 tarihinde Babıâli’ye
gönderdiği yazıda bu görüşmelerde kredi meselesinde yardım alabileceği intibaını
edinmediğini belirtiyordu. Paşa Londra’da itibarlı bankerler ile müzakerelerde
bulunulduğunu da yazmıştı.268
Bu arada Namık Paşa Londra’da iken maaşı
artırılmıştır.269
Namık Paşa ve elçi ile birlikte İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un
ikametgâhına gitti. Yapılan resmi mülakat esnasında Namık Paşa bakana
Osmanlı’nın şimdiki durumunu anlatmış ve Fransa’daki görüşmelerde kullandığı
sözleri tekrarlayarak, paraya olan ihtiyacı ifade etmişti. Palmerston, Namık Paşa’nın
fikirlerine katıldığını söylemiş, ancak Başvekil Lord Aberdeen ve Maliye Bakanı
William Gladstone’un bu duruma muhalif olduklarını söylemiştir. Hatta bundan
dolay istifa etmeksizin hastalık bahanesiyle evine çekildiğini ifade etmişti. Namık
Paşa bu konu hakkında yıllar sonra 1883 senesinde bir Fransız gazeteciye verdiği
demeçte görüşme esnasında Lord Aberdeen’in yüksek sesle şu ifadeleri kullandığını
267
BOA, A.AMD, no. 50/46.
268 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef,1.
269 BOA, HR.MKT, no. 72/1, Lef 1; HR.MKT, no. 74/30; HR.MKT, no. 76/21.
139
iafe etmişti: “Nasıl? Devlet-i Aliye’nin te’min-i selâmeti için askerimizi ve paramızı
fedâ etmemizi mi istiyorsunuz? Eğer merâmınız bu ise o halde memleketimizin
işlerini pek garip bir tarzda idâre etmiş olacağız”. Bu sözler üzerine Namık Paşa da
“lâkin askerinizi ve paranızı fedâ ederseniz ihtimâl bizden ziyâde İngiltere menâfi’ini
muhafâzadan feda etmiş olacaksınız” cevabını vermişti. Namık Paşa bu olaydan yılar
sonra 1892 yılında kaleme aldığı bir raporunda Lord Aberdeen ile görüşmesi
sırasında kendisine karşı kaba bir üslup kullanıldığını, İngiltere’nin Osmanlı Devleti
için parasını harcamayacağını ve beraber kan dökülmeyeceğini ifade etmişti.270
Osmanlı Devleti’ne kredi sağlanması hususunda İngiltere’de tartışmalar
yaşanmaktaydı. Şöyle ki İngiltere Kraliyet ailesinden olan Prens Albert ve o zamanki
meclis üyeleri Osmanlı ile ilişkilerde politik menfaatler dikkate alınarak borç
verilmesi durumunda İngiltere halkına bir bahane ve sebep bulunması gerektiği
fikrindeydiler. Bu tartışmalar sürerken Namık Paşa ise Lord Palmestron ile
görüşmüştü. Lord Palmestron Namık Paşa’ya Fransa, Osmanlı, Rusya tarafından
murahhaslar tayiniyle barış için yol aramak içeriğinde bir görüşme teklif etmiştir.
Ayrıca Rusya’nın Osmanlı topraklarına saldırıda bulunması durumunda İngiliz
Donanması’nın Karadeniz’e gireceğini Namık Paşa’ya bildirmişti.271
Temaslarını sürdüren Namık Paşa, kraliçe ve Parlamento’nun bazı etkili bazı
üyeleri ile de görüşmeler yapmıştır. Namık Paşa 1854 Ocak ayında İngiltere kraliçesi
tarafından kabul edilmişti. Görüşme esnasında askeri yardım kapsamında
Karadeniz’e asker gönderileceği ve Baltık Denizi için de ayrıca teşebbüste
bulunulacağı Namık Paşa’ya belirtilmişti. Namık Paşa, Babıali’ye bu görüşmeyi
aktardığı yazısında, İngiltere Parlamentosu açılış günü kraliçe ile birlikte
Parlamentoya giderken kendisine halk tarafından hiçbir zamanda görülmemiş şekilde
sevgi ve hürmet gösterildiğini bildirmişti. Bu arada İngiltere ve Fransa teklif etiği
270
Ahmet Lütfi Efendi, Aynı Eser, c. IX, s. 216-217. Candan Badem, Aynı Makale, s. 71-72.
271 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef 1.
140
barışı Rusya kabul etmemiş bunun üzere Petersburg’daki İngiltere ve Fransa
elçilerinin ülkelerine dönmeleri için emir gönderilmişti.272
Namık Paşa İngiliz vekillerin kredi konusundaki fikirlerini, Lord Palmestron
ile görüşmesini, Rusya’nın Eflak-Boğdan ve Sırbistan’a müdahalesinin İngiltere ve
Fransa’daki yansımalarını ve Fransız ve İngiliz donanmalarının Karadeniz’e
hareketleri hakkında Babıâli’ye 1853 Aralık tarihli ayrıntılı bir rapor göndermiştir.273
Bir başka yazısında, İngiltere ve Fransa’nın Avusturya ve Prusya’yı Rusya’ya karşı
ittifaka çekmek için mektuplar gönderdiklerini ve Prusya’nın buna olumlu
yaklaştığını aktarmaktaydı.274
Bu esnada Paris, Londra ve Viyana’da bulunan
Osmanlı elçilikleri tarafından Kırım meselesindeki gelişmeler ve Namık Paşa’nın
temaslarını merkeze iletiyorlardı.275
Namık Paşa bir taraftan da kredi temini için bankerlerle görüşmeler
yapıyordu. Ancak istenilen parayı temin edecek ve Paşa’ya verilen talimatta
belirlenen fiyat aralığını kabul edecek bir banker bulunamamıştı. Borç alma
meselesinde İngiltere piyasasının kuralları işletilmek isteniyordu. Buna göre borç
miktarı bir banker eliyle toplanacak, sonra bu para bankerler arasında alınıp satılacak
yani işletilecekti. Oluşturulan kambiyo senetlerinin kâr ve zararı Osmanlı Devleti’ne
ait olacaktı. Bankerler bu sentlerin alış ve satışlarında yaptıkları aracılıktan komisyon
almak istemekteydiler. Ancak bankerler yeterli para temin edilemez ise kendi
kasalarından tamamlamayı garanti etmemekteydiler. Namık Paşa Osmanlı için
272
BOA, A.AMD, no. 50/89, Lef 1, 2.
273 BOA, İ.HR, no. 144/5554-8, Lef 2 . A.AMD, no. 50/49.
274 BOA, A.AMD, no. 50/60; A.AMD, no. 50/89.
275 Paris Sefiri Veliüddin Paşa, Mart 1854 tarihli yazısında Fransa Hariciye Bakanı ile görüştüğünü
belirtiliyordu. Bakan bu görüşmede, ihtiyaç olunca Karadeniz’e İngiliz ve Fransız donanmalarının
gönderileceğini, orada barınabilecek bir liman bulunup bulmadığını ve oradaki Osmanlı ordusu
istihkamları ile harp levazımlarının durumunu sormuştu (BOA, A.AMD 50/74; A. AMD 50/60). Paris
Elçisinin bu konudaki diğer yazıları için bkz. BOA, A.AMD, no. 50/89 .
141
karmaşık bu piyasa sistemine girmeyip Banker Rothschild ile Londra’da tekrar
görüştü. Ancak Rothschild fahiş oranda faiz istedi (Şubat 1854).
Namık Paşa bu durumda tekrar İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston ve
İçişleri Bakanı Lord Clarendon ile görüşme yaparak gelinen durumu aktarmıştı.
Bakanlar Paşa’ya “size akçenin lüzumu var, bahasına bakma ve ta’limatı arama.
Hemen akçeyi alıp bir ayak evvel gitmeye bak” demişlerdi. Namık Paşa verdiği
cevapta ise zikir edilen fiyatların çok fahiş olduğunu ve bu fiyata para teminine
yetkisi olmadığını ve izinli olsa bile böyle bir oran ile borçlanma yapıp devleti zarara
sokamayacağını söylemişti.276
Namık paşa’nın bu tavrı üzereine Lord Palmerston, ekonomi ve piyasa
hususunda bilgi sahibi olan Hindistan Bakanı Sir Charles Wood’un bu işle
ilgilenmesini uygun buldu. Palmerston, Sir Charles’e 19 Şubat 1854 tarihinde yazı
yollayarak gayriresmi olmak üzere yardımda bulunmasını ve Namık Paşa ile
görüşmesini istedi. Ancak bu görüşme gerçekleşemedi. Gelinen noktada Namık Paşa
kendisine verilen talimattaki fiyat üzerinden Londra’da para bulmanın imkânsız
olduğunu anladı. Durumu Babıâli’ye bildirdi ve yeni talimat gönderilip yetkileri
artırılmadığı takdirde Londra’da boşuna durmak yerine İstanbul’a dönme iznini istedi
(21 Şubat 1854).277
Tam bu esnada Banker Rothschild, 25 Şubat 1854 tarihinde Babıâli’ye
gönderdiği mektupta Namık Paşa ile Paris ve Londra’da yaptığı görüşmeler hakkında
bilgi vermiş ve Namık Paşa’ya yeni bir talimat yollanmasını tavsiye etmişti.
Rothschild, Avrupa’daki ekonomik ve politik şartlarda Paşa’ya verilen talimattaki
teklife uygun borç bulmanın mümkün olmadığını söylemekteydi. Rothschil bu
fikirlerini Namık Paşa ve Paris Sefirine de bildirmişti. Banker, yaşanan gecikmenin
276
BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 4.
277 BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 4,5.
142
Osmanlı’nın zararına olduğunu, bunun bir an önce giderilmesi için Namık Paşa’ya
yetki artıran talimat yollanması gerektiğini yazmaktaydı.278
Bu arada İstanbul’daki İngiltere Elçisi Stratford de Redcliffe ile İngiltere
Dışişleri Bakanı Lord Clarendon arasındaki yazışmalar her ikisinin de Namık
Paşa’nın gerçekçi olmayan şartlarda ısrar etmesi yüzünden borç temin edemediği
düşüncesinde olduklarını göstermektedir. Lord Clarendon 13 Mart 1854 tarihinde
yazdığı mektubunda “Sıradan yeteneklere veya deneyime sahip her adam çoktan
parayı almıştı, fakat o tıpkı İngiltere’nin barış zamanında alabileceği bir borç ile
aynı koşullarda bir borç anlaşması yapmak istedi” diyordu. 279
Namık Paşa’nın borç temini hususundaki yazılarını ve son durumu görüşmek
üzere İstanbul’da Meclis-i Meşveret toplandı (Mart 1854). İstikraz meselesi üzerinde
müzakere edildi ve faiz oranları tartışıldı. Mecliste Banker Rothschild’un teklifi,
Lord Parmestron ve Lord Clarendon görüşmeleri, Hindistan Bakanı Sir Charles
Wood’un Osmanlı Devleti’ne lazım olan paranın böyle bir zamanda fedakârlık
yapılmadıkça almasının mümkün olamayacağı sözleri de ele alındı. Meclis sonunda
maliyetine bakılmadan bir an önce paranın alınması yönünde görüş bildirdi.280
Bu arada Rothschild tarafından Hariciye Nezareti’ne gönderilen mektubun
tercümesi söz konusu mecliste ayrıca okunmuş ve mütalaa edilmişti. Yapılan
değerlendirmede bu paranın Namık Paşa’ya verilecek ikinci bir talimatla temini
mümkün olabilseydi bunun yararlı olacağı, fakat mektupta yazılı maddelere göre
anlaşmanın mümkün olmayacağı, ancak parasız da hiçbir iş görülemeyeceğinden, bu
şartları kabul edilmesinden başka çare olmadığı vurgulanmıştı. Hazinenin idaresinde
yaşanan zorluk ve sorunlar yanında, savaş halinde olan ordunun ihtiyaçlarının
278
Rothschild tarafından 25 Şubat 1854 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezaretine yazılan tahriratın
ayrıntısı için kkz. BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 2; Hariciye Tercüme Odası (HR.TO), no.
418/222.
279 Candan Badem, Aynı Makale, s. 72.
280 BOA, İ.HR, no. 332/21357, Lef 5,7; A.AMD, no. 50/96, Lef 1.
143
zamanında giderilebilmesi temin edilecek para ile mümkün olabilecekti. Meclis
üyeleri Namık Paşa’nın talimatının biraz daha genişletilmesinden başka çare
bulunmadığını, biraz daha fedakârlık edilerek gereken paranın bir an evvel
alınmasını tavsiye ediyorlardı. Bütün müzakereler Sultan Abdülmecid’e sunulmuş ve
23 Mart 1854 tarihli irade ile de onaylanmıştı.281
Meşveret Meclisi kararları onaylandıktan sonra Namık Paşa’ya verilecek yeni
talimatnamenin hazırlığına başlanmıştır. Bu maksatla 10 Mart 1854 tarihinde
Seraskerin evinde toplanan mecliste vükela arasında durum müzakere edilerek yeni
şartlar belirlenmiştir. Talimatla birlikte Namık Paşa’ya yardımcı olmak üzere bir de
memurun gönderilmesi kararlaştırılmıştır.282
Avrupa’dan borç temini hususunda Namık Paşa’ya gönderilen yeni talimatta
şu hususlara yer verilmekteydi:283
Birinci maddede, tanınmış bankerler Osmanlıya
Fransız Frank’ı olarak 100 milyon borç verileceği belirtiliyordu. İkinci maddede,
para temin edilecek bankerlerin bahsi geçen meblağın 10 milyon Frankını kontrat
Paris’te onaylandığında vereceği kaydedilmekteydi. Kalan miktar on ay taksitle ya
para ya da külçe altın ve gümüş olmak üzere verilecekti. Zikir edilen meblağın, nakit
veya külçe, nakliye masrafları Osmanlı hazinesine ait olacaktı. Bankerler eğer
ödemeleri zamanından önce yapmak isterler ise bu mümkün olabilecekti. Üçüncü
maddede, 100 milyon Franktan ibaret olan bu borcun faizi açıklanmıştı. Para Fransız
Frankı olarak 25 senede ödenecekti. Bu oran zamanla değişmeyecekti. Ödenecek
toplam miktar 12 milyon Frank olacaktı. Para her altı ayda bir Londra ve Paris
bankaları aracılığı ile makbuz karşılığı olacaktı. Dördüncü maddede, bu borç alımı
nedeniyle aracı bankerlere Babıâli tarafından % 2 iki komisyon tahsis edilmişti.
Bankerler bu komisyonu bahsi geçen 100 milyon meblağ Osmanlı hazinesine taksit
olarak ödedikçe alabileceklerdi. Beşinci maddede bu borç muamelelerinin
yürütülmesinde Bankerlerin vekil tayin ettikleri Mösyö Pier Dorat’a yetkili olacaktı.
281
BOA, İ.HR , no. 332/21357, Lef 7; A.AMD, no. 50/96 lef 2.
282 BOA, İ.DH, no. 291/18314; A.AMD, no. 50/96, Lef 2,3.
283 BOA, İ.DH, no. 1288/10316, Lef 1.
144
Bu şahsa da Osmanlı Hükümeti % 1 komisyon verecekti. Altıncı maddede
İstanbul’da bir Banka açılışı hususu ele alınmaktaydı. Öncelikle bu son kontratın
Paris’te tasdik edilmesiyle Osmanlı Hükümeti adına borç almak ruhsatına sahip
Mösyö Teroda Şool adlı bankerin yetkileri iptal edilecekti. Osmanlı Devleti bu
borcu erken ödemek isterse meblağ 10 milyon Fank’a indirilecekti.
Bu talimat Osmanlı Hariciye Nezareti tarafından uygun bir lisanla
İstanbul’daki İngiltere ve Fransa elçilikleri ile Paris ve Londra’da bulunan Osmanlı
sefaretlerine bildirildi. Bu durumda Namık Paşa’ya başka memur gönderilmesine de
ihtiyaç kalmamıştı. Fakat yeni talimatla birlikte Namık Paşa’nın banker ile tekrar
müzakere yapması ve belirlenen ödeme sentlerinn hemen hazırlaması istenmişti. Bu
arada alınacak borç için karşılık gösterilmesi gerektiğinden Namık Paşa’ya önce
Mısır ve bazı adaların gelirlerini göstermesi talimatı verilmesi düşünülmüştü. Fakat
bundan vazgeçilerek Beriyetüşşam ve İzmir gümrüklerinin yeterli olacağı paşaya
bildirilmişti.284
Namık Paşa yeni talimattan sonra hemen görüşmelere başladı. Paşa
Rothschild, Goldsmid ve Palmer gibi bankerlerle yapılan müzakerelerde elinden
geldiğince talimata uygun hareket ediyordu. Nihayet Namık Paşa Rothschild’u
tercih etti ve bu kararı Babıali’ye bildirdi. Rothschild ile yapılacak borç mukavelesi
gereğince % 6 faiz ve % 85 ihraç fiyatı üzerine % 2 de komisyon kabul edilmişti.
Para 15 taksit olmak üzere Londra’da teslim edilecekti. Taraflar mukaveleyi 23 Mart
1854’te onayladı. Anlaşmaya göre Rothschild borç senetlerini Londra ve Paris’te
halka arz ederek dört ay içerisinde net 2,3 milyon Sterlin toplayacaktı285
. Ancak bu
miktarı toplamayı kesin olarak garanti etmiyordu. Bu esnada ortaelçi Musurus da
Hariciye Nazırı Reşid Paşa’ya yine 23 Mart 1854 tarihli bir mektup göndererek
anlaşma hakkında bilgi vermişti. Musurus, bu anlaşmanın koşullarının 1852’de
yapılıp iptal edilen borç anlaşmasına benzediğini, ancak şartların ondan daha iyi
olduğunu, çünkü o zaman ödeme süresi 23 yıl iken şimdikinin 15 yıl olduğunu
284
BOA, İ.DH, no. 1288/101361 lef 2.
285 BOA, İ.HR, no. 107/5283; İ.HR, no. 107/5272 lef 1,2.
145
yazıyordu. Musurus, birkaç ay önce yapılabilmiş olsaydı anlaşmanın daha iyi
olabileceğini, fakat mevcut koşullarda yine de iyi olduğunu belirtiyordu.
Bu borç anlaşmasını olumsuz etkileyen gelişme 28 Mart 1854’te İngiltere ve
Fransa’nın Rusya’ya savaş ilan etmesi oldu. Bu ülkelerde mali piyasalar alt üst
olmuştu. Ertesi gün Rothschild telaşla Namık Paşa’nın yanına gelerek bütün
tahvillerin fiyatının düştüğünü ve bu koşullarda istenen parayı toplamanın mümkün
olamayacağını bildirdi. Rothschild telaşında haklıydı. Londra’da piyasaya sürülmüş
olan Osmanlı tahvillerine o sırada ancak 1,1 milyon Sterlinlik bir talep gelmişti.
Paris’teki miktar ise belli değildi. Yatırımcıların Osmanlı tahvillerine karşı ilgisiz
tavrında 1852 yılındaki yarım kalan borçlanma girişiminin de etkisi vardı. Nitekim
İngiliz The Times gazetesinde daha 23 Mart’ta çıkan bir yazıda, kredinin önündeki en
büyük engel olarak Osmanlı Hükümeti’nin daha önceki güven vermeyen tavırları
gösterilmişti. 286
Ortaelçi Kostaki Musurus Bey Reşid Paşa’ya yazdığı 3 Nisan 1854 tarihli bir
başka mektubunda İngiltere Hükümeti’nden istenen 10 milyon Franklık avansın
alınamayışını İngiltere Parlamentosu’nun onay vermemesi olarak izah etmişti.
Parlamento’nun onayı olmadan hiç bir para yardımı yapılamamaktaydı. İngiliz
vekillerin Osmanlı borcu için kefalet sorununu bahane yapmışlardı. Bu durumda
Osmanlı Devleti Avrupa’da borç temini için yabancı devletlerin kefaletine müracaat
etmeye mecbur kalacaktı. Fakat bu kefalet kabul edilmez ise Osmanlı’nın itibarı
Yunan Hükümeti’nin olduğu gibi devletler arasında düşmüş olacaktı.
Bu esnada Paris’te bulunan Rothschild’in oğlu Londra’ya gelerek Paris’te
halka arz edilen tahvillere kimsenin itibar etmediğini söylemişti. Londra’da zaten
güvenilir sermaye sahipleri Osmanlı hissesi almamıştı. Bu durumda İngiltere ve
Fransa devletlerinin kefaleti olmadıkça borcun gerçekleşmesi zor görünüyordu.
Namık Paşa ise böyle bir kefaet talebi için yetkili değildi. Paşa yine Lord
Clarendon’la görüşerek özellikle hükümetten istenen 10 milyon Frank avansın
286
Candan Badem, Aynı Makale, s.72-73.
146
göndermesi hususunda yardım istedi. Panın bu talebine Lord Clarendon şu cevabı
verdi: “İstikrazı bunca vakit süründürüp yapmadınız ve şimdi dahi pek pahalı
yaptığınızdan kimse rağbet edip almadı. Şimdi biz muhârib olduğumuz ecilden bunca
masarif-i lâ-yuhsâya duçâr olub halkın vergisini artırdık ve siz akçeyi bunca nâ-beca
mahallere sarf-ı itlaf ediyorsunuz. Şimdi biz halktan vergi alıp da size para vermek
veyahut kefâlet etmek gibi şeyleri Parlamentoya arz edecek olsak bir vechile kabul
etmezler ve diyecekleri kelamlara cevap bulup söylemekten âciz kalırız. Bunu
yapmak bize muhaldir. Ne bir akçe verebiliriz ve ne de kefâlet ederiz. Nasıl bilir
iseniz öylece ediniz.” 287
Görüldüğü gibi Lord Clarendon parlamentoyu ve
kamuoyunun tepkisini bahene etmekteydi ve açıkça kefalete yanaşmayacaklarını
bildiriyordu.
Namık Paşa bu cevap üzerine sava nedeniyle mali piyasalarda oluşan
olumsuz durumu hatırlattı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin şiddetle paraya ihtiyacı
olduğunu ve müttefik devletlerin bu konuda da yardım etmeleri gerektiğini söyledi.
Fakat bu girişimlerin hiç bir yararı olmadı.
Namık Paşa ve Kostaki Musurus Bey, Lord Palmerston’un evine gitmişlerdi.
Namık Paşa’nın ifadesine göre Lord Palmerston, Osmanlı Devleti gelirlerinin iyi
toplanamadığını ve gelirlerin lüzumsuz yerlere harcandığını, bu durumu İngiltere
halkının bildiğini, böyle bir ortamda Osmanlı’ya para vermenin veya kefil olmanın
mümkün olamayacağını söyledi.288
Burada Londra’daki Fransız Elçisi beklenmedik bir çıkış yaparak İngiltere
Osmanlı’ya borç verilirse Fransa Devleti’nin kefil olabileceğini bildirdi. Bunun
üzerine yaplan görüşmelerde İngiltere ve Fransa yetkilileri ısrarla Mısır vergisinin
teminat gösterilmesini istediler. Namık Paşa kefalet ve teminat konulanlarına sıcak
bakmadı ve buna yetkisinin olmadığını söyledi. Nihayet Namık Paşa Londra’da ne
287
Candan Badem, Aynı Makale, s.73-74; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 167.
288 Candan Badem, Aynı Makale, s. 74.
147
kadar ikamet ederse etsin bir şey elde edemeyeceğini anlayarak bir çare ümidiyle
Paris’e geçti.289
Namık Paşa, Paris’te Elçi Rifat Veliüddin Paşa ile birlikte tekrar Dışişleri
Bakanı Drouyn De Lhusy ile görüştü. Görüşmede Londra’dan borç temin
edilememesinin sebepleri anlatıldı ve Osmanlı Devleti’nin şiddetle paraya ihtiyacı
olduğu söylendi. Ayrıca bu para sayesinde Osmanlı’nın asker ve mühimmat
sağlayacağı, böylece Fransa ve İngiltere’nin müttefikinin gücünün artacağı söylendi.
Namık Paşa borç konusunda yapılacak bir şey olmadığı takdirde beyhude buralarda
vakit geçirmektense İstanbul’a döneceğini de ifade etti. Bakan De Lhusy, Namık
Paşa’ya borcu Rothschild’in verdiği fiyattan daha yukarısına çekmeye, Mısır
vergisini teminat göstermeye ve nihayet İngiltere ve Fransa’nın kefaletini istemeye
yetkisinin olup olmadığını sordu. Namık Paşa bunun üzerine Rothschild ile zaten
yetkisi dışında bir anlaşma imzalayarak sorumluğu üzerine almış olduğu, yine de
başarılı olamadığını ve % 85 ihraç fiyatının altına inemeyeceğini, % 6 faizin de
üstüne çıkamayacağı söyledii. Mısır vergisi hakkında da bir yetkisi bulunmadığını ve
kefalet konusunun ise İstanbul’da nazırların aklına bile gelmediğini belirtti. Namık
Paşa ve Veliüddin Paşa’nın Fransız bakanı ikinci ziyaretinde De Lhusy, Fransa
Devleti’nin kararını bildirmişti. Buna göre piyasadaki mevcut oran kabul edilir ve
Mısır vergisi teminat gösterilirse hükümeti elinden gelen yardım yapacaktı. Ayrıca
Fransa’nın tek başına kefil olmayacağını ve İngiltere’nin de onayının şart olduğunu
bildirdi.290
Fransız Bakan, 20 Nisan 1854 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezareti’ne bir
yazı yazarak bütün gayretlerine rağmen Namık Paşa’nın borç bulmakta zorlandığını
ve başarısızlık nedeniyle çok üzgün olduğunu ifade etmişti. Fransız Bakan, Namık
Paşa’nın kendisine verilen yeni talimat maddelerine uymak mecburiyetinde
289
BOA, İ.DH, no. 1288/101363, Lef 3.
290 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s 167-168.
148
olduğunu, ancak bu şartlarda para bulamadığını, yaptığı görüşmelerde daha bağımsız
olabilmesi için yeni ve esnek bir talimatın Paşaya verilmesini istedi.291
.
Bu arada Paris Elçisi Veliüddin Paşa da 1854 Mayıs ayı başında Hariciye
Nazırı Reşid Paşa’ya bir yazı gönderdi. Burada Namık Paşa’nın elindeki talimat
dairesinde gerek Londra gerekse Paris’te borç bulamadığını ve Paşa’nın İstanbul’a
dönmek istediğini haber vermişti. Veliüddin Paşa kredi hususunda da görüşlerini
aktarmıştı. Ona göre % 85 ihraç, % 6 faizle ve komisyonla borç temin
edilememesinin hem ekonomik hem de politik sebepleri vardı. Namık Paşa
Londra’dan dönüşünde elindeki talimatı Veliüdin Paşa ile birlikte değerlendirmişti.
Ardından Veliüddin Paşa piyasada araştırma yapmıştı. Elçiye göre borç temin etmek
için iki yol bulunuyordu. İlki Mısır vergisinin teminat olarak gösterilmesi, diğer ise
İngiltere ve Fransa devletlerinin kefilliklerinin sağlanması. Bu iki yoldan hangisi
Babıali tarafından seçilirse Veliüddin Paşa hemen borç temin etmeye teşebbüs
edecekti. Veliüddin Paşa, İstanbul’da bulunan Galatalı bankerlerden Theodore
Baltazzi ve Jacques Alleon’un Paris ve Londra’daki ortakları aracılığıyla entrikalar
çevirdiklerini Rothschild’un kendisine söylediğini de yazısına eklemişti.292
Paris’te de umduğunu bulamayan Namık Paşa 14 Mayıs 1854 tarihinde bir
Fransa vapuru ile İstanbul’a döndü. Dönüşünden 2 gün sonra Sultan Abdülmecid
tarafından sarayda kabul edildi.293
Namık Paşa, Sultan tarafından çok iyi
karşılanmıştı. Bu görüşmede istakraza karşı olan Sultanın borç alınamamasından
memnun olduğunu söylemişti294
Namık Paşa sonraki tarihlerde Vakanüvis Ahmed
Lütfi Efendi’ye verdiği bir yazısında Sultan Abdülmecid ile görüşmesini ve Sultanın
tavrını şu cümlelerle anlatmıştır: “istikrâzın mazarratından bahisle akd etmediğimde
isâbet eylediğimi beyân buyurdular ve müttefikîn asâkirinin hitâm-ı mes’elede
291
BOA, İ.DH, no. 299/18893, Lef 1.
292 BOA, İ.DH, no. 299/18893, Lef 2.
293 BOA, İ.DH, no. 300/1866.
294 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s 172; Candan Badem, Aynı Makale, s 74
149
derhâl çekileceklerine dâir arz ettiğim te’minata kana’atle, başkası olsa istikrâz işine
ehemmiyyet verirdi, halbuki sen benim küçükten beri tanıdığım gibi doğru ve
namuslu bir adam imişsin diye kullarını taltif ettiler. ” 295
Görüldüğü gibi Namık
Paşa borç alımında başarısız olmasına rağmen Padişah tarafından takfdir edilmişti.
F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN 93 HARBİ SÜRECİNDE
DİPLOMATİK FAALİYETLERİ
1- 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Ardından Edirne Mütarekesi,
Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’nda Namık Paşa’nın
Diplomatik Faaliyetleri
93 Harbi olarak tarihe geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rusya’nın
Osmanlı üzerindeki baskıları sonucu patlak verdi. Savaştan kısa süre önce
Osmanlı’da çalkantılı bir dönemin ardından Padişah değişikliği olmuş, doğal olarak
devlet idaresinde kısa süreli de olsa kaos ortamı yaşanmıştı. Rusya bundan da
yararlanmak istedi. Aslında Rusya 1856 Paris Antlaşmasından sonra Osmanlı
Devletine karşı takip ettiği Panslavizm siyasetiyle Balkanlar’daki Slav ahali üzerine
faaliyetlerini arttırmıştı. Fransa’nın Almanya karşısında yenilmesinden (1870) sonra
Avrupa dengesinde ortaya çıkan durumdan faydalanan Rusya, 1856 Paris
Antlaşması’nın kendisiyle ilgili hükümlerinden kurtulmayı başardı ve Osmanlı
Devleti’ne karşı daha aktif bir siyaset takip etmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin
tasfiyesi anlamına gelen Doğu Sorunu’nu halletmek üzere desteklediği ve silah
yardımında bulunduğu Balkan milletlerini isyana teşvik etmiştir. Ayrıca Rusya
Babıâli’nin başına yeni gaileler açmak maksadıyla Sırbistan ve Karadağ’ı Osmanlı
Devleti’ne karşı harbe sevk etti. Fakat muharebelerin Osmanlı orduların galibiyetiyle
sonuçlanması üzerine hadiselere diplomatik yollardan bir çözüm bulmak ve Osmanlı
Devleti’ne karşı takip edilecek siyaset tespit için 31 Mart 1877 tarihinde İngiltere,
295
Ahmet Lütfi Efendi, Aynı Eser, c. IX, s. 217.
150
Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı Devleti’nin iştirakiyle
Londra’da bir konferans düzenlendi. Londra protokolün kararları büyük ölçüde Rus
temsilcisinin fikirleri olmasından dolayı Babıâli tarafından reddedildi.296
Bu nedenle Rusya, Balkanlar’da kendi çıkarlarını korumak ve Hıristiyan
toplumların güvenliğini sağlamak üzere harekete geçti, 24 Nisan 1877 tarihinde
Osmanlı devletine karşı savaş ilan etti. Aslında Rusya’nın bu savaş açmaktaki amacı,
Karadeniz’e kayıtsız şartsız egemen olmak bu deniz bir iç deniz yapmak, İstanbul’un
savunma hatlarını ortadan kaldırarak Osmanlı’yı güçsüz ve hareket yeteneğinden
yoksun hale getirmek, onu Rus nüfuzu ve koruculuğu altına almak ve böylece
gelecek bir Avrupa anlaşmazlığında istediği şekilde kolaylıkla İstanbul ve Boğazları
eline geçirmeye en uygun ortamı hazırlamaktı. Bu durumda Rusya’nın savaş kararı
üzerine, Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya ve Avusturya tarafsızlıklarını ilan ettiler.
Bunula beraber İngiltere, Rusya’ya kendi çıkarlarına doğrudan doğruya bir tehlike
gelecek olursa tarafsız kalmayacağını bildirdi ve her ihtimalle karşı da donanmasını
Çanakkale önlerine gönderdi. İstanbul ise ordunun durumunu yakından bilen bazı
komutanların savaşı karşı olmalarına rağmen, hükümet ve çoğunluk savaştan
yanaydı.
93 Harbi, Osmanlı-Rus savaşları gibi Tuna’da ve Doğu Anadolu’da olmak
üzere iki cephede cereyan etti. Rus kuvvetleri arka arkaya gelen savaş zaferleri hızla
güneye doğru ilerlemeye başladılar ve Edirne’yi alıp Çatalca dayandılar. Böylece
Osmanlı ordularının yenilgisi üzerine, Ruslar doğuda Erzurum, batıda da öne ediren
sonra da İstanbul önlerine kadar geldiler.
Bu durum karşısında Osmanlı Devleti, 12 Aralık 1877 savaş durdurmak
üzere, 1856 Paris Antlaşmasında imzası bulunan devletler başvurarak arabuluculuk
yapmaları istedi. Fakat olumlu bir cevap alamadı. Bu defa İngiltere’ye başvurarak
arabuluculuk yapması isteğinde bulundu297
, diğer taraftan Çatalca’da Karadeniz’den
296
Mahir Aydın, “Doksanüç Harbi”, DİA, c. 9, (Ankara 1994), s. 498-499.
297 BOA, Dosya Usulu İradeler Tasnifi (İ.DUİT), no. 142-/50 Lef 1.
151
Marmara’ya kadar uzanan bir savunma hattı kurmaya başladı.298
Bu arada İngiltere
Hükümeti, 3 Ocak 1878 tarihinde aldığı karara uyarak, Osmanlı Devleti’ne mütareke
için doğrudan Rusya’ya başvurmasını tavsiye etti.299
Osmanlı Ordusu cephelerde kahramanca çarpışmasına rağmen, harb
mağlûbiyetle bitti. Özellikle Edirne'nin teslimi ile İstanbul yolu Ruslara tamamen
açılmış oldu. Bundan sonraki Rus ilerleyişi karsısında İstanbul’un bile tehlikeye
düşeceğini gören II. Abdülhamit, 9 Ocak 1878'de mütareke yapılması için Rus
Ordulara başkumandanı Grandük Nikola’ya müracaat etti. Mütareke isteğini telgrafla
bildirdikten sonra300
, bu hususta temaslarda bulunmak üzere murahhas heyeti
belirlendi. Heyette Hariciye Nazırı Server Paşa ve o sırada Hazine-i Hassa Nazırı
olan Müşir Namık Paşa301
; yanlarına da askeri müşavir olarak Ferik Necib Paşa,
Mirliva Osman Paşa ve Kaymakam Agâh Bey'in görevlendirilmesi uygun bulundu.
19 Ocak 1878'de bu heyet Kızanlık’a ulaştığı hâlde, Grandük Nikola, Edirne’nin
tesliminden evvel görüşmeye yanaşmadı. Bu müddet zarfında Sultan Abdülhamid,
Rus Çarına ve arabuluculuk yapması için İngiltere Kraliçesi Victoria’ya müracaat
etti. Rusların Boğazlara hâkim olmasını İngiltere’nin Akdeniz’deki nüfuzu için
tehlikeli gören Kraliçe Victoria, sulh için arabuluculuğu kabul ederek Çar’a müracaat
etti. Bunun üzerine Grandük Nikola sulh esaslarının da imza edilmesi şartıyla
298
Rus ordusu saldırılarına karşı askeri tedbirler alınmış ve asker miktarı iki yüz tabura çıkarılmıştı:
BOA, İ.DUİT, no. 142/50, Lef 4,6,7.
299 Kraliçe Padişaha bir telgraf göndermiştir. Londra’daki Osmanlı sefareti Babıâli’ye gönderdiği
telgrafta İngiliz hükümetinin konu hakkındaki tutumuna dair bilgiler vermektedir: BOA, İ.DUİT,
142/50, Lef 3, 9, 8,12.
300 BOA, İ.DUİT, no. 142-48. Rusya İmparatoru tarafından Padişaha gönderilen telgraf şöyledir:
“Ben dahi zât-ı şâhaneleri gibi sulh ve münasebet-i dostanenin avdetini arzu ederim, lâkin umûm
kumandanların olmuş oldukları evâmir iktizasınca mütâreke kararatını takdirine ta’lik ettikleri şerâiti
Babıâli evvel emirde kabul etmedikçe ta’til-i muhasamata razı olamam…”: BOA, İ.DUİT, no., 142/
50, Lef 2.
301 Hazine-i Hassa nazırları kimi zamanda siyasi meselelerde de bir takım vazifeler üstlenmişlerdir.
Namık Paşa’nın Edirne mütarekesi için seçilmesi bu duruma örnek olarak verilebilir: Arzu Terzi,
Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000, s. 26.
152
mütarekeyi kabul etti. Mütareke teklifinin kabulü görüşmelere Kızanlık’ta başlandı
ve Edirne’nin teslim olması üzerine burada devam edildi.302
Namık Paşa, Rusya temsilcileri ile müzakerelerinden önce Rus
Başkomutanına şu haberi göndermişti: “ Grandük Nikola’ya söyleyiniz, kendisinin
baba ve annesinin pekiyi dostu idim, şimdi ihtiyarladım. Lâkin belimi büken şey
ihtiyarlıktan fazla zavallı vatanımın böyle gaddarca felaketlere uğramasından ve
kendimin de bu acı vazifeyi ifaya mahkûm olduğumu görmekten doğan keder ve
acıdır. Grandük, merhametsizlik etmesin…”.303
Namık Paşa burada diplomaside
edindiği dostluklardan yararlanmak istemiş ise de çok ağır bir mağlubiyet almış
Osmanlı’yı ağır bir mütareke imzalamaktan kurtaramamıştır.
Nihayet 31 Ocak 1878 tarihinde imzalanan Edirne Mütarekesi’ne göre304
düşman kuşatmasına karşı direnen Erzurum Ruslara teslim edilecek, İstanbul
Konferansında belirtilen sınırlardan daha küçük olmamak şartıyla muhtar, milis
teşkilatı olan ve Babıâli’ye vergi veren bir Bulgaristan Emareti kurulacak, Sırbistan,
Karadağ ve Romanya’nın istiklalleri tanınacak, Rusya’ya savaş tazminatı ödenecek
ve Boğazlar üzerinde Ruslara bazı imtiyazlar verilecekti. Ayrıca Bosna-Hersek’in
muhtariyeti ve Rumeli’deki Hıristiyan ahalinin bulunduğu vilayetlerde ıslahat
yapılması kabul edilecekti.305
Barış görüşmeleri Rusların karargâhlarını Ayastefanos(
Yeşilköy)’a nakletmelerinden sonra burada devam etmiştir.306
Görüşmeler
sonucunda 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması imzalandı.307
302
Server Paşa ile Namık Paşa’nın yanında Türkçe ve Fransızcaya hâkim birkaç memur da
görevlendirilmiştir. Namık Paşa bu memuriyeti için harcırah kabul edemeyeceğini söylemiş ise de
gerek Namık Paşa gerek Sever Paşa’ya çok fazla masraf olacağından kendilerine ellişer bin kuruş
verilmiştir: BOA, İ.DUİT, no. 142/48.
303 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 253.
304 BOA, İ.DUİT, no. 142/55.
305 BOA, İ.DUİT, no. 142/ 49, Lef 2, 3.
306 Mehmet Namık Paşa St. Petersburg’a gayr-i resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi Meclis-i Vükelaca
kararlaştırılmıştır: BOA, Yıldız Esas Evrakı (Y.EE), no. 42/94.
153
Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü kötü durum halkın tepkisine yol açtı.
Bundan çekinen ve ayni zamanda devletin yönetimini istediği şekilde ele alabilmek
için durumu uygun gören II. Abdülhamid, 14 Şubat 1878’de Mebuslar Meclisi’ni
kapattı. Diğer taraftan Rusların bu savaşta sağladığı başarı ile elde ettikleri topraklar
ve Edirne Mütarekesinde ve Ayastefanos Antlaşması’nda kabul ettirdikleri koşullar,
bu devleti Avrupa güçler dengesini kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda
düzenleyecek bir üstünlüğe ulaştırdı. Bu durumuyla İstanbul’u da alarak Boğazlara
yerleşme ihtimali, o güne kadar savaşa tarafsız ve kayıtsız kalan başta İngiltere
olmak üzere, Avrupa devletlerini harekete geçirdi.
Ayastefanos ile Osmanlı üzerinde Rus etkisinin artmasından rahatsız olan
İngiltere, 1856 Paris Antlaşması’nın ihlâl edildiği gerekçesiyle antlaşmanın
milletlerarası bir konferansta gözden geçirilmesini istedi. Avusturya ve Almanya’nın
da desteği ile Osmanlı’nın geleceğinin ele alınacağı Berlin Konferansı hazırlıklarına
başlandı. Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Andrassy, İngiltere’nin de desteği ile
Ayastefanos’un bütün maddelerinin gözden geçirilmesi için kongre yapılmasını 6
Mart 1878’de resmî olarak gündeme taşıdı. Rusya bu meseleden dolayı İngiltere ve
Avusturya ile çatışmak istemediği için bu isteği kabul etmek zorunda kaldı.
İngiltere kongre öncesinde diplomatik hamleler yaparak üç devletle gizli
anlaşmalar imzaladı. Bunlardan ilki 30 Mayıs 1878 tarihinde Rusya ile yapıldı ve
kongrede nelerin değişeceği kararlaştırıldı. Buna göre, Bulgaristan’ın sınırları Balkan
Dağları savunma hattına çekilecek, İngiltere, Kars ve Batum ile Baserabya’nın
Rusya’ya verilmesine karşı çıkmayacaktı. İngiltere’nin ikinci hamlesi Osmanlı
Devleti’yle 4 Haziran 1878’de yaptığı saldırmazlık ve ittifak antlaşmaydı.
İstanbul’da yapılan görüşmelerde Osmanlıyı Saffet Paşa, İngiltere’yi ise İstanbul
Büyükelçisi Henry Layard temsil etti. Varılan mutabakata göre İngiltere, Doğu
Akdeniz’in stratejik adası Kıbrıs’ın kendisine bırakılması karşılığında, Rusya’nın
saldırılarında Osmanlı’ya yardım edecekti.
307
Ali İhsan Gencer, “Ayestefanos Antlaşması”, DİA, c. 4, Ankara 1991, s. 225.
154
Osmanlı Devleti önce Kıbrıs’ın İngiltere’ye bırakılmasına soğuk baktı. Fakat
İngilizler gerekirse Kıbrıs’ı işgal etme ve kongrede antlaşma maddelerinin
değiştirilmesine yardım etmeme tehdidinde bulununca geri adım atıldı. Böylece
Osmanlı, Rus tehdidine karşı geleneksel müttefiki İngiltere’ye bir kez daha
güvenmek zorunda kalmış oldu. İngiltere’nin böyle bir destekte bulunmasının gerçek
nedeni, Rusların Akdeniz’e inmesi tehlikesine karşı tedbir almaktı. Sonuçta
İngiltere’nin Kıbrıs teklifi kabul edildi ve 4 Haziran 1878’de adanın geçici olarak bu
ülkeye devrine dair iki maddelik bir antlaşma imzalandı.
Osmanlı’nın kongreden en büyük beklentisi Ayastefanos şartlarının
hafifletilmesiydi. Fakat şartlar umduğu gibi gelişmedi. Kongre Avrupa güçler
dengesinin yeniden gözden geçirilmesi ve Doğu Sorunu’nda yeni bir aşamanın
başlaması anlamı taşımaktaydı. Bu şartlar altında 13 Haziran 1878’de Berlin’de
toplanan kongrede Osmanlı delegasyonu Alman kökenli devlet adamlarından
Mehmed Ali Paşa, eski Nafia Nazırı Karateodori Paşa ve Berlin Elçisi Sadullah
Bey’den oluştu. Tamamıyla Avrupa dengelerinin gözetildiği Berlin Kongresi (20
Haziran-20 Temmuz 1878) sonunda 64 maddelik Berlin Antlaşması imzalandı.308
Berlin Andlaşması’nin 61. maddesinde Babıâli Ermenilere yönelik düzenleme
yapacağını taahhüt ediyordu. Berlin Kongresi biter bitmez İngiltere Babıâli’ye bu
taahhüdünü yerine getirmesi için baskı yapmaya başladı. Sultan II. Abdülhamid
İngiliz baskısından kurtulmak için Rusya ile ilişkleri geliştirme kararı aldı. Bu esnada
308
Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 381; Ali İhsan Gencer, Aynı Madde, s. 225. Berlin Antlaşması’yla,
Arnavutların yoğun olarak bulunduğu Kosova, İşkodra, Manastır ve Yanya vilayetleri Bulgaristan,
Sırbistan ve Karadağ arasında pay edildi. Bunun üzerine Prizren, İpek, Yakova, Gosine, Debre, Ohri
ve Manastır’da yaşayan Arnavutlar durumu kabul etmediklerine dair protesto telgraflarını Avrupalı
devletlerin elçilerine göndermişlerdir. Ayrıca herhangi bir devletin müdahalede bulunması halinde
buna silahla karşılık vereceklerini belirttiler. Bu durum karşısında Sırp, Bulgar ve Yunanlıların
Makedonya bölgesindeki emellerine engel olmak için Arnavutluk’ta ıslahat yapılması ve burada bir
vilayet teşkilatının bir an evvel oluşturularak idarî ıslahatların yapılmasına dair layihalar
hazırlanmıştır: Yakup Ahbab, Üsküp Sancağı’nın İdari ve Sosyo/Ekonomik Yapısı (1876-1911),
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2015, s. 13.
155
İstanbul’daki Rus elçisi Prens Lobanov ile Yıldız Sarayı arasında sıkı bir
münasebetin kurulması da bu yeni siyasetin ikinci bir belirtisi idi. Bu iş için
kuşkusuz tecrübeli ve güvenilir bir devlet adımına ihtiyaç vardı. Sultan bu kritik
görev için Namık Paşa’yı seçti. Tam bu sıralarda Kırım’daki Livadya sarayında
istirahat etmekte olan Çar II. Aleksandr’in Prens Lobanov tarafından ziyaret
edilmesi, Rusya ile Osmanlı arasında bir yaklaşma olacağı zannını artırmıştı. Sultan
II. Abdülhamid’in Namık Paşa’nın Livadya’ya göndermesi bu yoldaki tahminleri
büsbütün kuvvetlendirdi. Esasında Yalta’ya yarım saat mesafede ve yaz mevsimini
geçirmeye en uygun mekan olan Livadya’ya dinlenmek için gelen Rus imparatoruna
padişahın iyi dileklerinin iletilmek üzere elçi gönderilmesi 19. Yüzyıl boyunca,
özellikle II. Abdülhamid’in saltanatı döneminde yoğun bir şekilde takip edilen
diplomatik bir gelenektir. Şüphesiz gönderilen sefirler sadece padişahın selamını
iletmekle kalmıyor, iki ülkeyi alakâdar eden konularda görüş alış verişinde
bulunuyorlardı309
.
Livadya’ya göndenderilmesi kararlaştırılan Namık Paşa’ya verilen talimatın
muhteviyatının gerek Sadırazamdan gerekse Hariciye Nazırından gizlenmiş olması,
bu husustaki şüphelerin daha da çoğalmasına yol açtı. Sultan II. Abdülhamid ile Çar
II. Aleksandr arasında bazı gizli meslelerin görüşüldüğü söylentileri yayıldı.310
Nihayet Rusya İmparatoruna Name-i Hümayun vermek üzere Namık Paşa
Livadya’ya gönderildi.311
Namık Paşa memuriyeti hasebiyle Rusya İmparatoru ile
mülakat edeceği için talimat hazırlanması gerekti. 10 Mart 1879 tarihinde Meclis-i
Vükela toplanarak bir mazbata hazırlandı ve Namık Paşa’ya verildi.312
309
Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mahir Aydın, “Livadya Sefâretleri ve Sefâretnâmeleri”, Belgeler,
XIV/18, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s. 321-357.
310 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar
Türk-Rus İlişkileri (1798-1919), TTK, Ankara 2011, s. 103.
311 Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193.
312 BOA, Yıldız Resmi Maruzat (Y.A.RES), no. 3/20, Lef 1,2,8.
156
20 Mart 1879'da Livadya’ya gönderilen Namık Paşa’nın Rus Çarı’na Osmanlı
Padişahı’nın selamını iletmekten başka bir vazifesi olmadığı anlaşılıyor. Fakat henüz
harpten yeni çıkan iki hükümdar arasındaki bu nezaket olayı Rus-Osmanlı
münasebetlerini şüphe ile takip eden İngiliz hükümet mahfilllerinde bazı kuşkulara
yol açmıştı.313
Namık Paşa’nın Rus İmparatorunun huzurunda okuması için resmi bir nutuk
hazırlanmıştı.314
Ayrıca Padişah tarafından Rusya imparatoruna cevap olarak kaleme
alınan name de Paşa’ya verilmişti315
. Namık Paşa 20 Mayıs 1879 Salı günü
İstanbul’dan hareket etmiş ve Perşembe günü Yalta İskelesi’ne varmıştı. Burada
kendisini karşılayan Lobanov, öğleden sonra İmparator’un kabul edeceğini bildirdi.
Paşa’ya akşam saat yedide İmpataroriçe ile mülakat edeceği; aynı akşam İmparator
ile yemek yiyeceği söylendi. Namık Paşa, Sefir Lobanov ve Rusya Hariciye Nazırı
Vekili ile birlikte imparatorun huzuruna kabul edildi. Ardından Namık Paşa,
Padişahın namesini okudu. İmparator II. Aleksandr, kendisisnin Berlin Antlaşması
hükümlerinin tamamıyla uygulayacağını söylemişti.316
İmparator görüşme esnasında Namık Paşa’ya iki ülke arasındaki ilişkilere ve
Avrupa ahvaline dair şu görüşleri aktarmıştı: “İngilizler ve Avusturyalılar Türkleri
Türklerden ziyade seviyorlar ise de gösterdikleri mu’amelât ma’lum olduğundan
bunlara karışmaktan ise biz kendi işimiz, bilâ-vasıta görsek daha iyidir”. Bunun
üzerine Namık Paşa cevaben; “Buyurduğunuz şey pekâlâ olur ve yapabilir iseniz bu
sizin elinizdedir. Me’muriyet-i mahsûsam olmayarak bir ihtiyar Türk sıfatıyla
diyebilirim ki Romanya, Devlet-i Aliyye mülkünden ayrılıp ma’a-ilâvât hükümet-i
müstakile oldu. Sırbiye ve Karadağ dahi istiklale nâ’il oldular. Avusturyalının
iltizam eylediği meslek ise ma’lumdur. Yunan işinin ne netice hâsıl edeceği
313
Akdes Nimet Kurat, Aynı Eser, s. 104.
314 BOA, HR.TO, no. 497/73, Lef 1.
315 BOA, HR.TO, no. 497/73, Lef 2.
316 BOA, Y.EE, no. 11/22, Lef 1.
157
meçhuldür. Bulgaristan dahi müfrez olduğu ve İngiltere’nin Kıbrıs’a el attığı
muhtaç-ı beyân değildir. Bu haller mevcut olmakla beraber Anadolu’da birçok
zayiât-ı mülkiyemiz olduğu ve muhâcirlerin ise pek acınacak bir halde bulunduğu
meydanda iken bizim için ecnebilere karışma demek nasıl mümkün olabilir ve siz bu
bâbda nasıl bize emniyet ve i’timât verebilirsiniz” demişti. Namık Paşa sözlerine
devam ederek: “Pederiniz zamanında ve cennet-mekân Sultan Mahmud Hân
hazretlerinin tahd-ı saltanatlarında Mısır mes’ele-i ma’lumesinin zuhûruyla
Saltanat-ı Seniyye tarafından vukubulan müraca’ât-ı mahsûsa üzerine Hünkâr
İskelesi’ne on beş bin Rus askeri gönderilmesinden ve ecnebi sefa’ininin Boğaz’dan
men’-i duhûlü pederiniz tarafından iltizâm ile Hünkâr İskelesi Ahidnamesi akd ve
hem-civarlık hasâîsine aid olan mu’âmele-i cemîle-i muhâdenet-kârane tamamıyla
irad olunmasından nâşi beyân-ı mahzuziyet-i seniyye me’muriyetiyle Petersburg’a
gelib zat-ı âlileriyle dahi görüşmüş idim” demişti. Bunun üzerine Rusya İmparatoru
“Evet sizi tanıyorum ve bu ahidnamenin tecdidini ben de arzu ederim” cevap
vermişti.317
Namık Paşa Rusya imparatoru ile mülakattan sonra kendi ikametgâhına
dönmüştür. Paşa üniformasını giyip tekrar akşam yemeği için saraya gelmiş,
yemekten önce İmparatoriçe ile mülakat ve Padişahın selamlarını iletmişti.
Yemekten sonra İmparator, Paşaya padişaha iletmesini istediği bazı tavsiyeler
vermişti. Namık Paşa bu duruma “Pekâlâ, söylerim ama şu haller mevcut iken eğer
devletlerin dostluklarının derecesi ma’lum ise de suya düşen her şeye sarılır mesele-i
meşhurunu irâdla siz politika ve mesleğiniz değiştirmedikçe bizim için ne
yapılabiler” demişti. Bu sözleri tekrar ile “elimizde bir şey kalmadı” mealinde
kullanılan lisana cevaben imparator “ Anadolu sizde kaldı ya “ demişti.
İmparator ile Namık Paşa arasındaki birinci mülakatta Osmanlı Devleti’ne
olan hürmetten bahesdilmiş ve İmparator İstanbul civarına kadar yaklaşarak bir mani
ve engel kamamış iken İstanbul’u almaya teşebbüs bile etmediğini söylemişti. Bunun
üzerine Namık Paşa İmparatora “Ma’lumunuzdur ki payitaht vasat-ı memâlikte
317
BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 1.
158
olmak lazım gelir İstanbul gibi ser-hadd hükmünde bulunan bir payitahtta ne suretle
ikamet müyesser olur” diye cevap vermişti. Namık Paşa bu görüşme bittikten sonra
İmparator ile vedalaşarak oradan ayrılmıştır.318
Namık Paşa’nın 26 Mayıs 1879 tarihinde Babıâli’ye bir yazı göndermiştir.
Yazıda imparator ile yapmış olduğu görüşmelerden edindiği izlenimleri aktarmıştır.
Paşaya göre Ruslar İngiltere ve Avusturya’yı Osmanlı Devleti ile bozuşturup ve
Osmanlı’yı yalnızlaştırmak istemekteydi. Ayrıca yazıda “bizce meçhul olduğu
vecihle Avusturya ve İngiltere devletlerinin hakkımızda olan mu’âmelatından
ziyadece telaş etmekte bulunduğu anlaşılıyor ve onunla beraber evvelki ru’ûnetini
terk ile politikasını bir suret-i mülayimânede bulundurmak efkarında olduğunu ima
ediyor” diye yazmıştı.319
Namık Paşa Livadya’de Rus imparatoru ile yaptığı görüşmeden sonra dönüş
hazırlıklarına başlamış ve kısa bir süre sonra da İstanbul’a ulaşmıştır. İstanbul’a
gelişi ardından Livadya’daki izlenimlerini Sadrazamla paylaşmıştır.320
2- Kıbrıs’ın İngiltere’ye Devri Sürecinde Namık Paşa’nın
Tutumu
İngiltere, Mısır ve Doğu Akdeniz ile XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren
yakından ilgilenmeye başlamıştı. XIX. Yüzyılın başlarında ise İngilizler arasında bu
bölgede stratejik önemi büyük olan Kıbrıs Adası’nı ele geçirme düşüncesi
318
BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 1; Alif Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 282.
319 BOA, Y.EE, no.11/22, Lef 2.; Namık Paşa’ya imparator tarafından Aleksandr Nişanı verilmiştir:
BOA, HR.TO, no. 291/30; İrade Hariciye Evrakı (İ.HR), no. 280/17261.
320 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. VIII, TTK, Ankara 1999, s. 270.
159
belirmişti.321
Ancak bunun uygulama alanına konulması 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni ve kritik durumunda mümkün olmuştur.322
İngiltere, Kıbrıs’ı güç kullanarak değil, diplomasi yoluyla ele gerçekleştirmek
amacındaydı. Bu konuda İngiliz Hükümeti, İstanbul’daki Elçisi Henry Layard’a
gönderdiği 30 Mayıs 1878 tarihli telgrafta Kıbrıs’ın istemesinin bedenlerini ve
koşullarını belirtmişti.323
İngiltere, Rus tehlikesini bahane ederek Kıbrıs’ı askeri,
politika ve ekonomik yönlerden kendisine sağlayacağı yararlar dolaysıyla üs olarak
ele geçirmeye karar vermiş bulunuyordu. Bunların sonucu olarak Hanry Layard 25
Mayıs 1878’de II. Abdülhamid ile Yıldız sarayında görüştü ve Osmanlı Devletine
resmi başvuruyu yaptı. Layard, iki devlet arasında Osmanlı’nın Asya kıtasındaki
topraklarını kapsamak üzere bir savunma antlaşması imzalanmasını önerdi. II.
Abdülhamit böyle bir antlaşmayı devletin geleceği açısından mahzurlu görmekle
birlikte, mevcut şartları düşünerek bu teklife razı oldu. Bunun üzerine Layard ile
Sadrazam ve Hariciye Nazırı Saffet Paşa arasında görüşmeler yapıldı. Layard bu
görüşmelerde, muhtemel bir Rus saldırısına karşı Osmanlı Devleti’ne askeri yardım
yapılabilmesi için Kıbrıs’ın yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasının gerekli olduğunu
ifade etti. Padişah özellikle Anadolu’da ıslahat yapılması konusunu mahzurlu
görüyordu, ancak yapılacak başka bir şey de kalmamıştı. İngiltere, bu görüşmeler
boyunca, tehditkâr ve baskıcı bir tavır takınmıştı. Böylece Kıbrıs sorunu resmen
başlamış oldu.324
321
Kıbrıs’ın Osmanlı topraklarına katılması 9 Eylül 1570 Lefkoşe’nin fethiyle başlamış ve 1 Ağustos
1571 Magosa’nın iltihakıyla tamamlanmıştır. Adanın hukuken Osmanlı hâkimiyetine girmesi ise 7
Mart 1573 tarihli Osmanlı-Venedik Antlaşması ile mümkün olmuş, bu antlaşmayla Venedik Kıbrıs’ı
Osmanlılar’a terketmeyi ve 300.000 duka tazminat ödemeyi kabul etmiştir: Kemal Çiçek, “Kıbrıs”,
DİA, c. 25, (Ankara 2002), s. 374-380.
322 Rifat Uçarol, Aynı Eser, s. 390.
323 Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), s. Berekat Yayınevi, İstanbul 1983,
s. 605-606.
324 Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, s. 44-46.
160
İngiltere’nin yukarıda belirtilen önerileri karşısında II. Abdülhamid elçiye
hemen cevap vermeyerek, derhal Saray’da kurulan küçük bir komisyon tarafından
incelenmesini istedi. İngiliz elçisinin istediği üzere konu ve toplantı çok gizli
tutulmuştu (26 Mayıs). Ardından Elçi Layard, Sadrazam Sadık Paşa ve Hariciye
Nazırı Saffet Paşa toplantı yaparak, bir antlaşma taslağı hazırlamışlar ve Padişaha
sunulmasına karar verilmişlerdi. II. Abdülhamid de bu taslağı uygun buldu. Bunun
üzerine İngiliz elçisi, yapılan görüşme tutanaklarının hemen Sarayda düzenlenerek
imzalanmasını istedi. Ancak II. Abdülhamid yeni de bu teklife kesin cevap vermeden
önce yine konuyu devletin bazı ileri gelenleri ile görüşmek lüzumunu duymuştu.
Bunun için de Sadrazam’a emir vererek Ayandan ve eski vekillerden Mehmed
Namık Paşa ile eski Sadrazamlardan Mehmed Rüşdü Paşa’nın Saraya davet edilip
fikirlerinin öğrenilmesini istedi. Padişahın isteği üzerine Sadrazam Sadık Paşa
meseleyi açmadan önce söyleyeceklerinin gizli tutulacağına dair, yemin teklif
etmiştir. Namık Paşa ve Mehmed Rüştü Paşa ise “Biz yemin etmeyiz, hakkımızda
itimad varsa açıklansın” cevabını vermişler bunun üzere Sadık Paşa konuyu
anlatınca Paşalar “Kıbrıs İngilizlere terk etmek ve Anadolu Hıristiyanları devletin
bölünmesine kendiliğimizden yol açmış oluruz” diyerek, teklifin aleyhinde
bulunmuşlardı. Ancak Sadrazam Sadık Paşa Padişahın arzusu da o merkezdedir
diyerek konuyu kapatmıştır. Namık Paşa “Bizim bildiğimiz böyledir. Artık bundan
ötesini siz daha iyi bilirsiniz” ifadelerini kullanmıştır.325
Bu arada İngiltere Osmanlı Hükümeti üzerindeki baskısını artırmaktaydı.
İngiltere elçisi, Osmanlı Devletini Asya’da Rusya karşısında yalnız bırakacağını,
böylece bir vaziyette ise devletinin de ekonomik çıkarları tehlikeye düşeceğini
bildirmiş ve bölgede güvenliği sağlamak için bir yere yerleşmeye niyetli olduklarını
söylemişti. Durum tekrar Mecliste ele alındı. Sadrazam Saffet Paşa, elçinin bu tehdit
dolu sözlerini toplantısını sürdüren Meclise aktarmıştı. Bu da bazı muhalifler
üzerinde etkili olmuştu. Bununla beraber bazı üyeler fikirlerini savunmakta devam
ettiler. Bunlardan birisi de Mehmed Namık Paşa idi. Paşa İngiltere’nin komplo
325
Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 607-608.
161
kurduğunu ileri sürmekteydi. Buna karşılık Saffet, Ahmet Vefik ve Server Paşalar
Osmanlı hükümetinin İngiltere’ye verdikleri sözü yerine getirmesinde fayda
gördüklerini belirtmişlerdi.326
Sonuçta Layard ile Saffet Paşa arasında, 4 Haziran 1878’de 2 maddeden
oluşan savunma antlaşması imzalandı. Buna göre, Rus saldırısına karşı İngiltere
Osmanlı’yı askeri açıdan savunacaktı. Buna karşılık Osmanlı Devleti de Anadolu
topraklarındaki Hıristiyanlarla ilgili olmak üzere, Avrupalı devletler tarafından
belirlenecek reformları yapmayı ve ayrıca bütün bunların gerçekleşebilmesi için de
Kıbrıs’ın İngiltere’ye devrini kabul edecekti. Böylece Kıbrıs İngiliz hâkimiyetine
geçmiş oluyordu.
Antlaşmayla, Osmanlı Devleti’nin egemenlik ve mülkiyet haklarından
kayıtsız şartsız vazgeçilmiyor, bu haklar vekâleten ve geçici olarak İngiltere’ye
bırakılıyordu. Yani ada, hukuki olarak yine Osmanlı Devleti’nin bir toprağı olmaya
devam edecekti. Nitekim, adada Padişahın ve tebaanın hukukunun korunması ve
arazi, vakıflar ve devlete ödenmesi gereken gelirler gibi konularda ek protokol ve
antlaşmalar imzalandı. 1 Temmuz 1878 tarihli ek antlaşma ile Rusya’nın Doğu
Anadolu’da işgal ettiği yerleri terk etmesi halinde antlaşmanın da sona ereceği ve
Kıbrıs’ın boşaltılacağı belirtiliyordu. 7 Temmuz’da antlaşmaya dair bir ferman
çıkarıldı. İngilizler, Berlin Kongresi oturumlarının sona ermesinden hemen sonra
Kıbrıs’a asker çıkardı. Padişah, antlaşmadan doğabilecek mahzurları önlemek için,
Berlin Antlaşması’nın imzalanmasından iki gün sonra, 15 Temmuz’da “hukuk-ı
şahanesine asla halel gelmemek şartıyla” antlaşmayı tasdik etti. Sultan Abdülhamid,
saltanatı boyunca takip edeceği denge siyasetinin ilk örneklerinden birini burada
uygulamaya çalıştı. Ancak, İngiltere’nin esas amacı Kıbrıs’a tamamen yerleşmek ve
burayı kendi egemenliğine almak olduğundan, kısa bir süre sonra adadaki gelirlere el
326
Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması, s.75.
162
koydu ve Namık Paşa’nın uyarılarında belirttiği gibi Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne
karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladı. 327
G- NAMIK PAŞA’NIN ÇAR III. ALEKSANDR’IN TAHTA
ÇIKIŞINI TEBRİK İÇİN FEVKALADE BÜYÜK ELÇİ
SIFATIYLA MOSKOVA’YA MEMURİYETİ
Namık Paşa, devletteki son resmi görevi olan Umur-ı Nafia Komisyonu
Reisliği’ne 1880’de Sultan II. Abdülhamid’in iradesi ile atanmıştı. Bu görevi
sırasında Rusya’da önemli olaylargerçekleşti. Zira Rus Çarı II. Aleksandr, 13 Mart
1881’de Loris-Melikov Anayasası’nı imzaladığı gün, Narodnaya Volya (Halkın
İradesi) adlı bir örgütünün gerçekleştirdiği bombalı suikast sonucu ağır yaralanmış
ve sonra ölmüştü. Yeni Rus Çarı III. Aleksandr oldu. Çar’ın taç giyme merasiminde
Osmanlı Devleti’ni temsilen fevkalede büyükelçi sıfatıyla Namık Paşa’nın
Moskova’ya yollanması kararlaştırıldı.328
Namık Paşa taç giyme töreni için Moskova’ya gitmeden önce merasim
esnasında yapacağı resmi görüşmelere dair Babıâli’den bir talimat hazırlanmasını
talep etti. Paşa, yeni Rus İmparatoru’na verilmek üzere bir Name-i Hümayunun
hazırlanmasını, İmparator ile randevü gerçekleşirse nasıl bir mülakatta bulunacağına
dair bir talimatname verilmesini; merasimde İngiltere Kraliçesi’nin veliahtı,
Danimarka Kralı, İran ve Buhara şahları da buluncağına göre onlarla nasıl bir içerikte
görüşmeler yapacağını, görüşmelerde Padişahın selamlarını iletmesinin gerekip
gerekmediğini; Sırbistan, Karadağ, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan kral ve
prenslerinin törene katılması durumunda onlara karşı nasıl bir tavır takınacağını;
Rumi ve Miladi takvimleri arasındaki farklılık nedeniyle gidiş tarihi hakkında
327
Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 614-615; Rıfat Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-
İngiliz Anlaşması, s. 81-85.
328 BOA, İ.DH, no. 1295-3/102088, Lef 3, 4.
163
kendisine kesin bir tarih verilmesini; kendisi ile beraberinde gelecek olan memurların
isimlerinin tesbit edilmesini; Moskova’da ikameti esnasında kendisine verilmesi
gereken arabanın şimdiden Petersburg Sefareti kanalıyla hazırlanmasını; kendisi ve
maiyeti memurları için uygun bir miktar harcırah temin edilmesini; törende giymek
üzere ünüformaların hazırlanmasını; İstanbul ile yapılacak olan haberleşme için
telgraf şifresinin oluşturulup verilmesini ve son olarak da Moskova’da kendilerine
mihmandarlık edecek olan kişilere takdim eilecek nişan ve saat gibi hediyerlerin
tespitini talep etmişti.
Bir hayli diplomatik tecrübesi bulunan Namık Paşa’nın bu talepleri Babıâli’de
değerlendirildi. Hariciye Nazırı tarafından tekrar incelenen istekler listesi Padişaha
sunuldu. Namık Paşa’nın talepleri uygun bulundu.329
Paşa’nın Çar’a takdimi için
hemen bir Name-ı Hümayun hazırlandı. Bu namede şu ifadelere yer verildi: 330
“Evsâf-ı mehasin ittisâf-ı İmparatorîleri iktizâsınca ecdâd-ı haşmet-seradleri
tahtına cülûs-ı hükümrânîleri hakkında hayır ve manfa’ate ve beyne’d-devleteyn
teyammunen te’kid eden münâsebat-ı dostluğun te’yîdine bir kefâlet-i kaviyye olub
her hâlde devam-ı ömr-i haşmetleri temenni kılınmakta bulunmuş ve bu def’a bütün
Rusyaluların İmparatorluğu taç-ı haşmet-ibtihacı, zât-ı fehâmet-simat-ı
hükümrânîlerine mazhariyetle mubahî olacağından râsime-i tebrik ve tehnianın
icrâsına nezd-i İmparatorilerine fevkal’âde büyük elçilik unvaniyle Asâkir-i
Şâhânemiz kıdemâ-yı müşirânından ve A’yândan Yâver-i Ekremimiz Namık Paşa
me’mur olmuş olmağla müşârün-ileyhin nâm-ı şâhânemize olarak ifa edeceği
tebrikâtın ve zat-ı fehâmet-simâtlarına olan muhebbet-i mahsûsa ve hürmet-i
kâmilemiz hakkında ibraz eyleyeceği te’minâtın tamâmî-i kabûlü me’mul-ı
hâlisânemiz idüğü beyânıyla, işbu name-i mahsûs vedâd-ı mavsûf-ı hâlisânemiz
tahrîr ve savb-ı mehâsin olub, hükümrânilerine tesyîr olunduğu bimennihi Te’ali
ma’lum-ı haşmet-melzûm vilâkarileri oldukta devâm ve beka-yı asâr-ı
mehâzenetleriyle savb-ı muhibbânemiz, minnetdâr olmak tevkî-i dâşite-i hâlisidir”.
329
BOA, Yıldız Sadaret Resmi Evrak (Y.A.RES), no. 19/40, Lef 5.
330 BOA, Yıldız Sadaret Hususi Evrak (Y.A.HUS), no. 173/58, Lef 4.
164
Namık Paşa’nın Moskova’da yapacağı temaslara dair hazırlanan talimatta ana
hatlarıyla şu hususlara yer verildi. Namık Paşa’ya, fevkalade elçilik memuriyetini
gösteren Çar’a takdim edeceği bir Name-i Hümayu’nun kaleme alındığı, bu nameyi
Çar’a takdiminde resmi konuşma (nutk-ı resmî) yapmayacağı için böyle bir metnin
hazırlanmadığı, ancak gerek olması durumunda hem Name-i Hümayun içereğine
uygun hem de devletlerarası yerleşik kurallara göre konuşmalar yapabileceği
belirtilmekteydi.331
Olağan üstü elçi sıfatını taşıyan Namık Paşa İmparatoriçe ile
görüşme yapması durumunda da resmi konuşmaya gerek olmadığından, İmparator ile
görüşmesindekine benzer ifadeleri kullanabileceği vurgulanmıştı. Namık Paşa taç
giyme merasimi münasebesiyle karşılaşacağı hükümdar ve prenslere Sultan II.
Abdülhamid’in selamını iletecekti. Bu selam iletme esnasında muhatabının
durumuna göre tercih edeceği uygun sözleri Fransızca olarak söyleyecekti. Fakat
Bulgaristan Prensi Osmanlı’ya bağlı bulunduğundan Prensin Namık Paşa’yı ziyaret
etmesi gerekiyordu. Prens böyle bir ziyaret yaparsa Paşa’nın da iadei ziyaret
yapması istenmiştir Bu arada Namık Paşa’nın merasim tarihi hususundaki sorusu
331
Namık Paşa’ya verilen ve Rusya İmparatoru ile mülakatında yapacağı konuşma metninde aşağıdaki
hususlara yer verilmişti:
“Zât-ı hazret-i imparatorileriyle haşmetlü İmparatoriçe hazretlerinin resm-i tetvîclerinde hâzır
bulunmak üzere metbu’-ı mefham ve mu’azam zât-ı şevket-simât hazret-i Padişahî cânab-ı seni’ü’l-
cevânibden me’muriyet-i fevkalâdenin nezd-i haşmetânelerine ta’yin ve i’zam buyrulmak şerefine
mazhar olmuş olduğumdan işbu yevm-i mahsûsda zât-i me’al- simât cenâb-ı melûkânenin tebrikât-ı
samîmiye ve muhâlasât-kâranelerinizin zât-ı imparatorilerinin ve gerek ahd-ı saltanatlarının husûl-ı
sa’âdet ve ikbâllari hakkındaki temenniyât-ı hâlisanelerini beyân ve tebliğ ile kendimi muftahir ve
bahtiyâr addederim. Zât-ı hazret-i Padişahî hak-ı haşmetânelerinde evvelen hürmet-i fâ’ika ve
mevaddet-i kâmilesine da’ir ez-ser-i nev i’ta-yı te’minât-ı senâverîlerini bilhassa me’mur
buyruldukları gibi taraf-ı hükümdârilerinden dahi hissiyât-ı mutakâbile muşâhadesinden
memnundurlar. Bu ise beyne’d-devleteyn teyemmunen mevcut olan münâsebât-ı dostî ve hüsn-i amiz-
şinin bir kat daha te’kid ve teşyîdine medâr olacak bir zaman-ı kavîdir. İşbu me’muriyet-i nazîfeyi i’fa
eylediğim sırada senâvirlerinin tebrikâtını ve zât-i haşmet-ayâtleri hakkında efkâr-fâ’ika-ı ihlâs ve
tekrîmâtını dahi kabul buyrulmalarını rica eder ve nezd-i haşmetânelerinde fevkal’ade büyük elçi
ta’yin buyrulacağımı mutazammin olan name-i hümayun tevdi’ ile kesb-ı fahr eylerim”.: BOA,
Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 3.
165
Hariciye Nezareti aracılığı ile kesinleştirildi. Nezaret taç giyme merasimi tarihini
öğrenmek için 23 Nisan 1883 tarihinde Petersburg’daki Osmanlı sefaretine bir telgraf
göndemişti. Petersburg Sefareti de 24 Nisan 1883 tarihinde Rusya Hükümetine
sormuş, merasimin Miladi olarak 24 Mayıs 1883 olacağı öğrenilmişti. Paşa’nın
yolculuğu esnasında İstanbul’dan Viyana’ya kadar saraya ait iki araba ile Viyana’dan
sonra ise 2 tören arabası ile yola devam edecekti. Namık Paşa fevkalalde elçilik ile
görevlendirildiği için uluslararası diplomasi kuralları gereği Moskova’da kendisine
tahsis edilecek olan mihmandar ve diğer görevlilere saat türünden hediler vermesi
gerekmemekteydi.332
Nihayet bütün hazırlıklar tamamlandı. Namık Paşa, mayietindeki memurlar
birlikte Nisan ortasında Moskava’ya hareket etti.333
Paşa ve elçilik heyeti 8 Mayıs
1883’te Moskava’ya ulaştı.334
Namık Paşa yukarıda belirlenen talimata uygun olarak devleti başarıyla temsil
etti. Çar’ın tahta çıkış merasi ardından İstanbul’a dönen Namık Paşa, aşağıda
görüleceği gibi, vefatına kadar bir süre daha Nafia Komisyonu’ndaki görevini
sürdürmüştür.
332
BOA, Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 2; Y.A.RES, no. 19/40, Lef 3, 8.
333 BOA, Y.A.RES, no. 20/17.
334 BOA, Y.A.HUS, no. 173/58, Lef 7.
166
İKİNCİ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN ASKERÎ GÖREV ve
FAALİYETLERİ
A- NAMIK PAŞA’NIN ASKERLİK MESLEĞİNE GİRİŞİ
VE ALAY REİSLİĞİ GÖREVLERİ
Mehmed Namık Paşa diplomasi sahasında olduğu gibi askeri görevlerinde de
başarı sağladı ve uzun yıllar devlete sadakate hizmet etti. Bu hizmetleri kuşkusuz
onun bürokraside yükselmesini ve kendisine olan güvenin daha da artmasını sağladı.
Namık Paşa askerlik memuriyetine sonradan intisap etti. Paşa,
memuriyetinin ilk yıllarında yani Divan-ı Hümayun Kalemi’nde görevli iken
1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırıp yerine Asakir-i Mansure teşkilatının kuruluşu
esnasında335
askerin talim ve terbiyesi için gerekli talimatnamelerin Fransızca’dan
tercümesiyle görevlendirilmişti. Namık Efendi tercümeleri doğru yapabilmek için
bilfiil piyade ve süvari talimleri tahsil etmişti. Bu tercüme faaliyetleri esnasındaki
gayreti ile işine bağlılığı dikkatlerden kaçmadı ve başarılarla dolu olacak memuriyet
kariyerinde yeni bir başlangıca zemin hazırladı. Nitekim kısa süre sonra kendisi
Serasker Hüsrev Mehmed Paşa’nın bizzat talebiyle Dâire-i Askeriye’ye
naklolundu.336
Özellikle süvari sınıfının talimine önem veren Sultan II. Mahmud
(1808-1839), askeri ıslahatlara tercüme faaliyetleriyle katkı yapan Namık Efendi’yi
takdir ederek, 1827’de binbaşılık ile kaymakamlık arasında bir makam olan Alay
335
Gültekin Yıldız, Aynı Eser, s. 161
336 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
167
Eminliği ile taltif etti.337
Böylece Namık Efendi’nin kalemiyeden askeriyeye geçişi
gerçekleşmiş oluyordu. Namık Efendi, 1828’de rütbesi artırılarak mensup olduğu
Fesli Alay’ın Kaymakamlığına tayin edildi.338
Namık Paşa bu görevi ardından yeni teşekkül eden Üçüncü Hassa Alayı
Miralaylığı’na atandı (1829). Paşa, Hassa Alayı’nın düzenlenmesinde çok gayret
sarfetti. Bunu yaparken harp usulüne ve askeri teşkilata dair Fransızca eserlerden
yararlandı. Hatta alayda bazı erlerin elbise dikmek ve kundura imal etmek usullerini
öğrenmelerini sağladı. Ayrıca alayda bir Cerrahhhane açtı. Paşa kısa sürede bu
alayın sandığında 1.500 kese paranın birikmesini sağlamıştı. Paşa bu sermaye ile
idaresi kendisine bağlı bulunan Beykoz Debbağhanesi’ni genişletmişti.339
Namık Paşa 1832’de Üçüncü ve Dördüncü Hassa Alayları’ndan oluşturulan
İkinci Hassa Alayı Mirlivalığı’na tayin edilmiştir. Ayrıca Piyade Üçüncü Hassa
Alayı gibi Dördüncü Hassa Alayı’nı da oluşturma görevi kendisine verilmiştir. 340
B- NAMIK PAŞA’NIN HARBİYE MEKTEBİ’NİN
KURUŞUNDAKI ROLÜ
Namık Paşa, Alay Reisliği ve Mirlivalık görevleri ardından askeri sahadaki
önemli faaliyetlerinden birine Harbiye Mektebi’nin 1834 yılındaki kuruluşu
sürecinde atandı.
Bilindiği gibi XVI. Yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nin buhran surecinde
askeri sisitemde bozulmalar had safhaya ulaşmıştı. Doğal olarak ordunun bel
kemiğini Yeniçeriler de mevcut bozulmadan etkilendiler. Sisteme müdahale etmek
337
BOA, DH.SAİD, no. 2/115; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
338 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 191.
339 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 192.
340 Şehabeddin Akalın, “Mehmet Namık Paşa”, Tarih Dergisi, s. 128.
168
isteyen yöneticiler ve reformistler bunun bedelini çoğunlukla ağır ödediler. Uzun
mücadeleler sonunda, Sultan II. Mahmud 17 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri
Ocağı’nı ortadan kaldırdı. Vaka-i Hayriye olarak isimlendirilen bu hadise ile klasik
Osmanlı askeri sistemi de tarihe karıştı. II. Mahmut'un bundan sonraki icraatı,
ordunun ıslahı ve güçlendirilmesi yönünde olacaktı. Nitekim Asakir-i Mansure-i
Muhammediye adıyla yeni bir ordu kuruldu. 341
Harbiye’nin bir müessese olarak kelime anlamıyla birlikte ortaya çıkışı ise
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra askeri sahadaki yeni teşkilatlanma sonrası
oldu. Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin kurulması ve bu ordunun subay
ihtiyacını karşılamak üzere Şehzadebaşı’ndaki Acemi Ocağı Kışlası’nda yaşları 15’in
altındaki gençler için bir talimgâh açılması Harbiye’nin başlangıcı sayılabilir. Bazı
müellifler, bu mektebin kuruluşunu 1795’te Mühendishane’de yapılan ıslahata kadar
götürmektedir. Bununla birlikte Harbiye’nin kuruluşu konusunda en önemli teşebbüs
1831’de gerçekleşmiştir. Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi Paşa Selimiye’deki
Mansure askerleri arasından birkaç yüz kişiyi seçerek, bunları bölükler halinde
teşkilatlandırmıştı. Yaşları 19-21 arasında değişen bu askerlere Sıbyan Bölükleri adı
verildi. Bunlara diğer erlerden farklı olarak okuma yazma da öğretiliyordu. Sıbyan
Bölükleri kurulurken Avrupa’daki gibi askeri okulların açılması da düşünülmüştü.342
Bu dönemde Namık Paşa askeri eserlerin tercümesinde görev almaktaydı.
Nitekim Eylül 1827’de subayların askeri eğitim ve savaş taktikleri konusunda
bilgilendirilmesi amacıyla İtalyanca’dan resimli bir eğitim kitabın tercümesi kararı
alınmıştı. Böyle bir kitap Matba-ı Amire’de basıldı ve dağıtıldı. Ayrıca Serasker
Hüsrev Mehmed Paşa, Ermeni asıllı tercümanı Mardiraki Sebastiani’yi askerlikle
ilgili önlemli eserleri tercüme etmekle görevlendirdi. Bu tercüme heyetine Babıâli
341
Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 121-125; Gültekin Yıldız, Aynı Eser, s. 161-162; Hayrullah Gök,
“Kara Harp Okulu’nun Kuruluşu ve İlk Dönemi (1834-1837)”, Cumhuriyet Tarih Araştırmaları
Dergisi (Bahar 2006), s. 1-15; Yüksek Çelik, Aynı Eser, s. 299.
342 Abdulkadir Özcan, “Harbiye”, DİA, c.16, s.115-119.
169
memurlarından olup Fransızca ve İngilizce’ye vakıf bulunan Mehmed Namık
Paşa’nın da katılması uygun ulunmuştur.343
Namık Paşa, Mareşal Maison’un Mısır orduları karşısında alınan yenilgilerin,
ordunun nitelikli subaylarca eğitilmemesinden ve bunun da askeri bir okulun
bulunmayışından kaynaklandığı yönündeki görüşünü II. Mahmud’a aktarınca,
Padişah da konuya sıcak bakmaya başlamıştı. Bu arada Namık Paşa Hüsrev Paşa’nın
icraatlarını da eleştiriyordu. Hatta Hüsrev Paşa’yı kastederek; “O koca … hep
kölelerini ve adamlarını büyük rütbelerle orduya soktu, ordu böyle ma’lumatsız câhil
herifler elinde kaldı, müşârun-ileyhin hakkı vardır” dediği ve gözyaşlarını tutamadığı
rivayet edilmektedir. Sultan II. Mahmud yine de ihtiyatı elden bırakmayan konunun
Serasker Hüsrev Paşa ile müzakere edilmesini istedi. Bunun üzerine yapılan
görüşmede Hüsrev Paşa, aşırı mali külfet gerekçesiyle Namık Paşa’nın önerisine
destek vermedi. Kölelerin subay/talimci sıfatıyla ordunun çeşitli kademelerine
yerleştirmek suretiyle uzun süredir kadrolaşan Hüsrev Paşa’nın bu teklife karşı
çıkması doğaldı. Zira modern akademilerin kurulması halinde alaylıların yerini
mektepliler alacak ve ordudaki mutlak hâkimiyet ve nüfuzu sarsılacaktı.344
Mehmed Namık Paşa “Eğitim görmeyen subayların kendi emrindeki askerleri
terbiye edemeyeceğini” Sultan Mahmud’a bir rapor halinde sundu. Mehmed Hüsrev
Paşa’nın olumsuz tavrına rağmen II. Mahmud, Namık Paşa ile ikinci bir görüşme
yaptı. Namık Paşa’nın da etkisiyle II. Mahmud, subayların iyi yetişmesi için Avrupa
ülkeleri düzeyinde bir Harp Okulu açmanın zorunlu olduğuna ikna olmuştu.
Tartışmalar sürerken, sürecin geri dönmeyeceğini kavrayan Serasker Hüsrev Paşa da
bu fikri benimsedi. Nitekim Sultan II. Mahmud’a yazdığı bir tezkerede Fransa’daki
Ecole Militaire isimli Harp Okulu’na benzer bir askeri kurumun açılmasının ve
Avrupa’dan askeri öğretmen getirmesinin lüzumunu dile getirmişti. Bu okulun
kurulması için en uygun şahıs olarak Namık Paşa ön pana çıkmıştı. Namık Paşa uzun
343
Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lütfi, c. IX , İstanbul 1984, s. 211; Şehabettin Akalın, Aynı
Makale, s.127; Yüksel Çelik, Yüksel Çelik, Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, s. 326.
344 Halil İnalcık, “Koca Hüsrev Paşa”, DİA, c. XIX, (İstanbul 2009), s. 41-45.
170
yıllar Avrupa’da kalmıştı. Ayrıca Hassa Ordusu Miralayı rutbesi bulunuyordu. Bu
arada Nihayet Sultan, Paşa’ya aşırı masrafa kaçmadan Maçka’daki kullanılmayan
barakaların okula dönüştürülmesi emrini verdi. Böylece Mehmed Namık Paşayı
Harbiye Mektebi’ni kurmakla görevlendirdi.345
Namık Paşa bu husustaki
memnuniyetini şu cümlelerle aktarmıştır; “Ol vakte kadar Devlet-i Aliyye-i ebed-
müddedde Mekteb-i Harbiye olmadığından iş bu mektebin teşkîline min-gayr-i
istihkâkin me’mûr buyrularak böyle bir me’mûriyet-i mühimmenin marz-ı âliye
tevfikan hüsn-i husûlü zımnında her bâr kışlada ikamet ve beytutet ile ibrâzına
çalışan sa’y u gayret karin-i takdir-i şehriyâri ile…”. 346
Hazırlıkların tamamlanmasının ardından 1834 yazında Mekteb-i Ulum-ı
Harbiye resmen açıldı. Ayrıca Serasker Hüsrev Paşa’nın müdahalesine meydan
vermemek için, yeni müessese Hassa Müşirliği’ne bağlanarak tamamen Namık
Paşa’nın yetki ve sorumluluğuna tevdi edildi.347
Namık Paşa’ya yardımcı olmak üzere Hassa Ordusu Müşiri Ahmed Fevzi
Paşa tayin edildi.348
Karar ardından ilk olarak Ahmed Fevzi Paşa tarafından
Selimiye’de teşkil edilen Sıbyan Bölükleri, tamiri tamamlanan Maçka Kışlası’na
nakledilerek tedrisata başlandı. Mektep için gerekli olan alet ve edevat ise
Avrupa’dan temin edildi.349
Tamir edilen Maçka Kışlası’na dört yüz kapasiteli büyük
345
Selçuk Akşin Somel, “Gölgede kalmış bir Osmanlı devlet adamı: Şeyhü'l-Vüzerâ Namık Paşa”
Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 62; Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal
Tercümesi 1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa. 7, c. II, Haziran 1942, s. 222.
346 Enver Ziya Karal, “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercemesi (1804-1892), Tarih Vesikaları, c. II
(1942), s. 220; Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 300.
347 Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 301.
348 Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379-380.
349 Şehabeddin Akalın, “Mehmet Namık Paşa”, Tarih Dergisi, c.4, sa.7, 1953, s. 135-136.
171
bir okul,350
bir cami351
, kütüphane,352
hamam,353
hastane354
, eczane, mutfak ve diğer
eklemeler ile bir de yemekhane355
yaptırıldı.356
350
Mektepteki Dershane: Dersane sayısı yedi olup bunlardan en büyüğüne Sınav Odası adı verilir
ki, burası bütün örgencilere verilmesi gereken konular ve genel sınavlar için kullanılır. Bu
dershanenin sekli yuvarlaktır. Derslerde kullanılan masa ve sandalyeler kademe kademe
düzenlenmiştir. Aydınlık saglayan pencereler dershanelerin üst kısmındadır. Çevresi yüz arsın, çapı da
otuz üç küsur arsındır. Burası kademe kademe yükseldikçe genişler. Uygun ve yüksekçe bir yerde
Sultanın oturmasına mahsus bir taht bulunur. Bunun sağında, solunda ve arkasında Nazırlara ait
oturma yerleri de tabaka tabakadır: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.
351 Mektep Cami Şerifi: Sultan Mahfili, kürsü, mihrap ve minberle donatılmıştır. Cami, dış kısmıyla
birlikte 2500 kişiyi alacak büyüklükte olup hususi vakitlerde ve mübarek gecelerde kandil ve
şamdanlarla aydınlatılır. Sadece Cuma ve bayram günleri görev yaptıklarından dolayı vaiz ve hatibin
özel odaları yoktur. Camiye bitişik üç oda ve bir depo bulunur ki, bu odaların birinde Cami Nâzırı ve
yardımcısı, birinde Kur’an okuyanlar ve müezzinler, diğerinde de kayyumlar (bakıcılar) kalırlar.
Depoda ise Camiye ait yağ, mum vs. gibi eşya muhafaza edilir: Kara Harp Okulu Tarihî Arşivi,
Mekteb-i Cedid-i Harbiye-i Şahane’nin idare-i Dâhiliyesi’ne Dair 1253 (1837) Tarihli
Kanunname. (Orijinali el yazması olan bu kanunnamenin Kara Harp Okulu Tarihî Arşivinde bulunan
nüshası, A4 ebadında fotoğraf kâğıdına basılmış mikrofilm baskıdır. Sayfalar numarasızdır. Bu
sebeple dipnotlarda sadece kısımlar (ks) belirtilecektir. Adı geçen Kanunname için çalışmamızın
bundan sonraki bölümlerinde MCHS_DDK. (1253) kısaltması kullanılacaktır).
352 Mektep Kütüphanesi: Geniş ve ışık alan bir mütalâa salonunu iki kitap deposunu, bir
numunehaneyi (örneklerin saklandığı yer) bir laboratuarı, memurlar, yardımcıları ve diğer görevlilerin
kalmaları için yedi odayı içine alan bir binadır. Mütalâa salonunun müştemilatı, uzunluğuna
sıralanmış sabit oturakları ve rahleler ile gene sırayla dizili sabit çekmeceli masalardır. Anahtarı
olmayan bu çekmecelerin her birinde öğrencilerin kullanacakları kalem, kalem açacağı, kâğıt, okka vs.
yazı araçları bulunur. Adı geçen depoların birisinde İslamî eserler, diğerinde de yabancı dilde yazılmış
eserler bulunur. Numunehane’de ise gerek İslam milletlerinin, gerekse başka ülkelerin ateşli ve ateşsiz
silahlarının, askeri birliklerinin şekillerinin kıyafetlerinin, kundak, araba ve tombazlarının örnekleri,
mimarlık, marangozluk ve ölçü aletlerinin örnekleri bulunur. Laboratuarda da, tabii bilimlere ve
kimya laboratuarına ait araç ve gereçler bulunur. Kütüphane, Cuma ve bayram günleri dışında her gün
kısın 4 saat ve yazın 6 saat devamlı olarak açılır. Burada demir sobalar kullanılarak kısın çalışanların
soğuktan korunmaları sağlanır: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.
353 Hamam: Bir yıkanma yeri, üç terleme yeri, bir camekân (soyunma yeri) ve iki odadan meydana
gelir. Yıkanma yeri geniş ışıklı ve kötü kokudan uzak bir yer olup ortasında bir göbek tası, kapısının
172
Böylelikle başlangıçta Ecole Militaire, Mekteb-i Hassa, Asakir-i Hassa-i
Şahane, Mekteb-i Harbiye-i Mansure, Mekteb-i Funun-i Harbiye ve Mekteb-i
Harbiye gibi çeşitli isimlerle anılan Kara Harp Okulu, 1834 tarihinde Beşiktaş
yakınlarında Mekteb-i Ulum-ı Harbiye (Askeri Bilimler Okulu) adıyla kurulmuş
oldu. 357
Eğitime başladıktan sekiz ay sonra II. Mahmud mektebi ziyaret etti.358
Bu
ziyaret, okulun resmen açılış tarihi olarak kabul edildiği gibi adı da Mekteb-i Harbiye
(Harbiye Mektebi) olarak tescil edildi.
iç tarafında çift su haznesi; öteki üç duvarda da mümkün mertebe çok sayıda kurnalar bulunur. Halvet
yerleri yıkanmak için olmayıp koltuk altı ve etek temizliği için kullanılır. Buralara, kimse kimseyi
rahatsız etmemesi için birer nöbetçi konur. Camekân da rutubetten uzak olan aydınlık bir yerdir.
Bunun içinde bir oda bulunur ve hamam karakolu burada yer alır. Adı geçen nöbetçilerden başka,
hamam kapısında da iki nöbetçi bulunur ve bunlar talimat dısı hallerin vuku bulmaması için dikkat ve
ihtimam gösterirler: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4.
354 Mektep Hastahanesi: Yüz yatak sığacak genişlikte beş odadan meydana gelir. Odaların birinde
hastahane başhekimi ve yardımcısı; birinde eczacı ve yardımcısı; birinde harcamalardan sorumlu
memur, depocu ve bölük emini; birinde de hizmetçiler otururlar. Eczane içerde ilaçların korunduğu bir
yer olup gerekli ilaçlar orada hazırlanır: MCHS _DDK. (1253), a.g.k., ks. 4
355 Mektep Yemekhanesi: Okulun içinde beş yemekhane bulunur. Üçü koğuş ikisi de özel
yemekhanelerdir. Koğuşların birinde Okul Komutanından binbaşı rütbesine kadar olan subaylarla
maiyetlerindeki kâtipler, birinde memurların önde gelenleri, birinde de dışarıdan gelenler yemek
yerler. Bu üç grubun dışında kalanlar genel yemekhanelerde yemeklerini yerler... Yemekler masalarda
yenir, yemek takımları da küçük odalarda muhafaza edilir... Yemekhanelerde dörder sıra masalar
bulunur. Bu masalar sabit olup etrafında sandalyeler bulunur... Yemekhanelerin her birinin bas
taraflarında birer, yanlarında da beser kapısı bulunur. Kısın ısıtma için demir sobalar bulunur. Bütün
bu yerlerin sorumluluğu hizmet bölüğü yüzbaşısına aittir: MCHS_DDK. (1253), a.g.k., ks. 4
356 Hayrullah Gök, Arşiv Belgeleri Işığında Kara Harp Okulu Tarihi (1834-1883), Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2005, s. 78-81.
357 Hayrullah Gök, Aynı Makale, s. 6.
358 BOA, HAT, no. 492/24137.
173
Okul binası tamamlanınca giriş kapısının üzerine Takvim-i Vekâyi yazı isleri
Müdürü Esat Efendi tarafından şu kitabe yazıldı:359
“ İktizâ-yı ilm ü irfan ile Hakân-ı zamân,
Askerine kıldı tebyîn-i matlâb-ı Harbiyeyi,
Yek kalemde çıktı Es’ad işbu târih-i metîn,
Yaptı Şâh Mahmud-ı Adlî Mekteb-i Harbiyeyi.
Sene 1250”.
Mehmed Namık Paşa’nın kurucusu olduğu Mekteb-i Harbiye’nin en büyük
âmiri Mektep Nazırı idi. Ondan sonra Ders Nazırı geliyordu. Harbiye’nin ilk nazırı
olan Mustafa Mazhar Bey zamanında (1834-1836) okul çağdaş bir eğitim kurumu
özelliklerine sahip değildi. Öğrenciler yeterince eğitim almadan geldikleri için
Harbiye’de ilk, orta ve lise birinci sınıf seviyesinde eğitim yapılıyordu. Dokuz yıl
süreli olan eğitimin ilk sekiz yılına Birinci Mektep, dokuzuncu yılına da İkinci
359
Takvim-i Vekayi, Sene 1251, Sa. 107, s. 2; Mehmed Esad, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i
Hümâyûn (İstanbul Teknik Üniversitesi Tarihçesi), Haz. Sadık Erdem, İstanbul 1986, s.16.
“Yaptı Şah Mahmud-ı Adlî Mekteb-i Harbiye’yi” ibaresinin ebcet hesabına göre hesaplanması
sonucunda 1250 tarihi bulunmaktadır ki, karşılığı miladî 1834’tür. Bu kitabenin hat yazısıyla kaleme
alınmış bir örneği Kara Harp Okulu Müzesi’nde sergilenmektedir.
174
Mektep” deniliyordu. Daha ziyade okuma yazma ve ilmihal derslerinin okutulduğu
birinci okulu başarıyla bitirenler ikinci okulda okumaya hak kazanıyorlardı. Burada
hendese, fizik, astronomi gibi fen dersleriyle askerliğe dair uygulamalı bilgiler
veriliyordu. Okuldan mezun olmanın şartları belirlenmediğinden sınıf geçme yerine
yıl ve bitirilmesi gereken kitaplar esas alınıyordu. Böylece bir kitabı bitiren ikinciye
geçiyor, liyakatini ispat edenler subay olarak okuldan mezun ediliyordu.
Namık Paşa’ya göre öğrencinin başı daima dik olmalıydı. Paşa, Harbiyelilerin
dik yürümeleri farklı olmalarını istiyordu. Bu düşünceden hareketle Namık Paşa
öğrencilerin başlarını dik tutmaları için ceketlerinin yakalarını çok sert bir kumaştan
yaptırttı. Harbiye’de yapılacak esas düzenleme dershanelerle ilgiliydi. Ders
notlarının ve kitapların devamlı olarak rahle üzerinde okunmasının öğrencilerin
vücut sağlığı bakımın uygun olmadığına inanan Namık Paşa rahleyi kaldırtarak
yerine sıra koydurdu. Böylelikle çağdaş bir sınıf ortamı sağlanmış oldu.360
Kuruluşundan iki yıl sonra Mekteb-i Harbiye’yi ziyaret eden Juıla
Pardoe’nun okulun eğitim düzeyi hakkındaki kanaatleri pek de olumlu değildir.
Yoğun uğraşlar sonunda zamanla Fransa’daki Saint Cyr Okulu’na benzer hale
getirilen Mekteb-i Harbiye’nin tabur haline dönüşmesi, ancak 1837’de Selim Satı
Paşa’nın nazırlığı döneminde gerçekleşecektir.361
C- NAMIK PAŞA’NIN TRABLUSGARP ISLAHATINA
MEMURİYETİ
Namık Paşa, Harbiye Mektebi’nin kuruluşu sonrasında önemli bir görevle
taşraya yollandı. Bu görev uluslararası boyutu da bulunan kıritik Trablusgarp
ıslahatıydı. Trablus’ta meydana gelen isyan bastırmak için 1836 yılı Nisan ayında
360
Hayrullah Gök, Aynı Makale, s. 9.
361 Yüksel Çelik, Aynı Eser, s. 301.
175
Kaptanıderya Çengeloğlu Tahir Paşa’nın refakatinde görevlendirildi.362
Bu isyanın
elebaşlarından biri olan Mısratalı Mehmed adlı asi hükümet kuvvetlerini oldukça
uğraştırmıştı. Mesele bir anda uluslararası boyut kazandı. Nitekim 22 Ekim 1836’da
Kaptanıderyadan gelen mektupta İngiltere, Fransa, İspanya ve İtalya konsoloslarının
müdahaleleri nedeniyle karışıklıkların arttığı öğrenilmişti.363
Konsoloslar silah
kullanma yasağını av bahaneleriyle getirdikleri silahlarla asayişi ihlal ediyorlar,
kendi hizmetlerinde bulunan bazı yerel gruplara silah temin ediyorlardı. Namık
Paşa’nın da bulunduğu askeri kuvvet 15 ay uğraştıktan sonra isyanı bastırmaya
muvaffak olmuştur. Bu görev ardından Namık Paşa’nın Bahriye Ferikliği rütbesi,
Redif Asakir-i Mansure-i Şahane Ferikliği’ne tahvil edilmiştir.364
Tahir Paşa ile
Mehmed Namık Paşa 1836 tarihinde Trablusgarp ıslahatına dair kendi görüşlerini
ihtiva eden bir mektup kaleme almıştır. Bu mektupta yukarıda bahsi geçen
hadiselerin ayrıntısına yer verilmektedir. Mektupta kısaca Trablusgarb’da meydana gelen
hadilerin asıl nedeni olarak buradaki görevli olan yabancı konsoloslar gösterilmiştir. Bu gibi
olayların önüne geçilebilmesi için de İngiliz, Fransız, İspanya ve Napoliten konsoloslarının
buradan uzaklaştırılması gerekmetyeydi. Aksi takdirde bu tür hadiselerin yeniden yaşanması
kaçınılmadır.365
Bölgedeki olaylar yatışınca Mehmed Namık Paşa’nın bu sırada görevinden
azledilmiş olan Trablusgrap Valisi Tahir Paşa ile birlikte, 1837 tarihinde İstanbul’a
dönmesi emredilmiştir.366
362
BOA, HAT, no. 1333/51989; Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379.
363 BOA, HAT, no. 1333/51989.
364 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 139.
365 BOA, HAT, no. 1333/51989.
366 BOA, HAT, no. 453/33427.
176
D- NAMIK PAŞA’NIN JANDARMA TEŞKİLATININ
KURULMASINDAKİ GÖRÜŞÜ
Namık Paşa’nın Harbiye Mektebi ve sonra aşağıda ayrıntılı ele alacağımız
Karantina teşkilatının oluşumunda gösterdiği başarı ardından Jandarma teşkilatının
kurulmasında da tercih edildiği dikkati çekmektedir.
Osmanlı Devleti’nde Jandarma teşkilatın kurulması ilk defa 1839 yılında
Tanzimat’ın ilanı sonrası gündeme geldi. Bu konuda Namık Paşa’dan iç güvenliği
konu alan bir rapor hazırlaması talep edilmişti. Paşa da Jandarma Layihası adını
verdiği bir rapor hazırladı. Namık Paşa’nın layihasının Tanzimat dönemi
uygulamalarından olarak devletin bütün kurumlarıyla yenilenme sürecini yaşadığı,
fakat iç güvenliğinin sağlamasında yıllardır karşılaşılan zorlukları mecvut unsurlarla
aşamadığı bir dönemde kaleme alınması ayrıca önem taşımaktadır. O dönem için bu
layihayı yazabilecek en uygun kişinin harici hizmetleri yani sıra Harp Mektebi’nin
kuruluşunda rol alan Namık Paşa olduğunu söyleyebiliriz.
Namık Paşa layihasında Osmanlı Devleti’nde mevcut durumu ortaya
koymuştur. Ona göre vali, mütesellim ve voyvodalar gibi mahalli yöneticilerin
yanında istihdam edilen tüfekci, kırbölükbaşı, sekban ve derbent bekçileri gibi
unsurların nizam altına alınmış halleri, jandarmanın Osmanlı’daki kaşılığıydı.
Mevcut halleriyle bile rahatsızlık kaynağı olan bu unsurların ortadan kaldırması
yerine bunların düzenli kuvvet olarak dönüştürülmesi teklif edilmektedir. 367
Namık Paşa jandırma teşkilatının Osmanlı Devletinde ne şekilde ve nerelerde
kurulabileceği konusundaki tekliflerini sunmuştu. Ona göre Osmanlı jandarması her
eyalette birer bölük süvari ve piyadeden oluşacak şekilde subay ve neferlerinin belirli
vilayetlerde tertip olunmasıyla kurulabilirdi. Paşanın kurulması istediği jandarma bu
haliye büyük ölçüde askeri nitelikli olacaktı. Layihanın sonunda jandarma tabiri
yerine Osmanlı Devletinde kabul görecek uygun isim bulunması konusuna
367
Ahmet Özcan, “Osmanlı Devletinde Jandarma Teşkilatı Kurulmasının Gündeme İlk Defa Gelişi
(1839)”, A.Ü. DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 32, sa. 53, (Ankara 2013), s. 173-194.
177
değinilmiştir. Bunun için Hademe-i Mansure, Seyyare-i Mansure veya Tevabi-i
Manzume gibi verilen örnek isimler teklif edilmiş bunlardan birinin seçilebilir olduğu
belirtilmiştir. Namık Paşa’nın teklif etiği isimlerin yerine Cünud-ı Adliye ismini daha
uygun olacağı beyan edilmiştir.368
E- NAMIK PAŞA’NIN DÂR-I ŞÛRÂ-YI ASKERİ
KOMİSYONU ÜYELİKLERİ
Mehmed Namık Paşa, kuruluşunda görev aladığı Karantinahane Meclisi
üyeliği görevinden ayrıldıktan sonra ve kısa süre Sinop’a tayin edilmiştir. Ardından
1840 yılında Paşa Dar-ı Şûrâ-yı Askeri Komisyonu’na nakledilmiştir. Burada çok az
bir süre görev yaptıktan sonra güvenlik öncelikli olmak üzere önce Selanik’e (Mart
1840); birkaç ay sonra da Tırhala’ya tayin olunmuştur (Temmuz 1840).369
Namık Paşa aşağıda ele alınıcağı üzere 1861 tarihinde bu sefer Dâr-ı
Şûrâ-yı Askeri Reisliği’ne getirilmişti. Paşa yıllar sonra Birinci Meşrutiyetin
ilanı esnasında tekrar askeri mecliste görev almıştır. 93 Harbi esnasında Meclis-i
Alî-i Askerî azalığına memur edilmiştir. Bu arada Namık Paşa başkanlığında bir
Divan-ı Harp teşkil edilmişti. Yine Namık Paşa tahkikat için Tuna Cephesi’nde
Şumnu’ya gönderilmişti.370
368
BOA, HAT, no. 1245/48327B; 1252/48386; Ahmet Özcan, “Osmanlı Devleti’nde Jandarma
Teşkilatı Kurulmasının Gündeme İlk Defa Gelişi (1839)”, s. 175-194.
369 BOA, İ.DH, no. 17/806; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 101.
370 Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 412-413; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226-227.
178
F- NAMIK PAŞA’NIN KERBALÂ OLAYLARINI TAHKİKE
MEMURİYETİ
Tanzimat sonrası dönemde Irak bölgesinde bir takım idarî ve siyasî sorunlar
yaşanmaya başlanmıştı. Bu sorunları daha karmaşık hale getiren İran’ın aşiretlere
olan müdahaleleriydi. Bu durum karşısında bölgenin önemli şehirlerinden olan
Kerbela’nın merkeze bağlanması amacıyla bazı düzenlemeler gündeme geldi. Bu
maksatla bölgedeki aşiretler hakkında bazı çalışmalar yapıldı. Tanzimat öncesi
dönemde Bağdat ve Basra Eyaletleri’nin salyaneli olarak yönetilmesi, bütün Güney
Irak’ta olduğu gibi Kerbela’da da var olan aşiret yapısını güçlendirmişti. Bölgeye
atanan valiler büyük ölçüde toprak işletmesine dayalı mukataaları, vergilerin
toplanması ve zamanında ödenmesi kaydı ile genellikle aşiret şeyhlerine
bırakmışlardı. Bu yapı zamanla bazı aşiretlerin güçlenmesine, diğer zayıf aşiretler
üzerinde tahakküm kurmalarına ve hatta bazı dönemlerde valilere bile baş
kaldırmalarına yol açmaktaydı.371
Tanzimatın ilanından yaklaşık dört yıl sonra 1843’de Kerbela
Kaymakamlığı’nın merkez kazasında İran’ın da etkisiyle bazı karışıklıklar meydana
geldi. Hadiseler sadece iç istikrarı etkilemedi; aynı zamanda Osmanlı-İran
ilişkilerine de tesir etti. İran fırsat bulduğu anda, Bağdat Eyaleti’ne bağlı Kerbela,
Necef ve Kazimeyn’e değişik vesileler ile müdahale etmeye başlamıştı. Osmanlı
kaynaklarına göre İran’ın buradaki amacı, bu unsurlar vasıtasıyla bölgede Şiiliğin
yayılmasını sağlamaktı. Bu faaliyetler sonucunda, on yıl içerisinde hayli mesafe kat
edilmişti. Bölgedeki Şii nüfusunun artışının en önemli nedeni, İran’ın bütün Irak’ta
ahundlar ve müctehidler aracılığıyla uyguladığı Şiileştirme politikalarıydı. Bu
politikanın bütün Irak’ta en iyi şekilde yürütülmesi için Kerbela başta olmak üzere
Atebat kasabaları üs olarak kullanılmaya çalışılmıştı. Aynı zamanda, Osmanlı
hükümetinin Irak’ta uygulamaya çalıştığı merkezileştirme politikası ve Tanzimat
371
Sinan Marufoğlu, “Osmanlı Döneminde Guney Irak’ta Devlet-Aşiret İlişkileri”, Irak Dosyası,
İstanbul 2003, s. 328.
179
reformları bölge halkının tepkisine yol açtığından, İran’ın Şiileştirme faaliyetlerinin
başarıyla sürmesinde etkili olmuştur. 372
XIX. Yüzyıl başlarında, Bağdat Eyaleti’nde meydana gelen eşkıyalık olayları,
Kerbela halkını da çok zor duruma düşürmüştü. Bu durum, bölgede Osmanlı
Devleti’ne bağlılığı da zedelemekteydi. Bununla birlikte Kerbela halkının hoşnut
olmadığı diğer bir husus ise ziraat alanlarındaki gerileme idi. Son Kölemen Valisi
Davud Paşa zamanında, mukataalardan on bin kile hububat üretilirken, 13-14 yıldan
beri bu oran yakalanamamaktaydı. Bu yüzden bölgedeki Şiiler, önceleri mezhep
nedeniyle manevi olarak İran’a yakın iken, şimdi bu ekonomik olumsuzluk onları
Osmanlı hâkimiyetinden vazgeçme noktasına getirmekteydi. Kerbela’da yaşanan
huzursuzluğun diğer bir nedeni Bağdat Valisi Ali Rıza Paşa’nın halkı rahatsız edici
şekilde öşür toplama usulüydü. Halktan alınmakta olan yüksek vergilerin yanında,
mültezimlerin zalimane davranışları da söz konusuydu. Bu şekilde alınan vergiler,
valiye fazla bir şey sağlamadığı gibi, halkın idareden nefretine de sebep olmaktaydı.
Kerbela ve civar sancaklar, Fırat Nehri’nden beslenen verimli topraklardan
oluşmaktaydı. Fırat Nehri’nin, araziye ulaştırılmasını sağlayan ve ark denilen küçük
suyolları bulunmaktaydı. Suyolları, mukataaların da değerini belirleyen en önemli
unsurdu. Bu durum, bölgede arkları elde tutma veya ele geçirme mücadelelerine
neden olmaktaydı. Bu mücadelelerden biri Hille Sancağı ile Kerbela’nın ekonomik
yönden en önemli kazası diyebileceğimiz Hindiye arasında yaşanmıştır. Hindiye ve
Hille aşiretleri arasında yaşanan huzursuzluklar, bölgedeki istikrarı her yönden
bozmuştur. Yaşanan bu gelişmeler bölgede devlete karşı olumsuz bir kamuoyu
oluşmasına neden olmuştur.373
Necib Paşa valiliği döneminde ise mütesellimlik İran asıllı olmayan yerli
kişilere verilmeye başlanmıştı. Bu durum, ziyaretçi ve tüccarların hoşuna gitmese de
372
Dilek Kaya, XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı, Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004, s. 36.
373 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 80.
180
idareyi merkezileştirmeye çalışan Osmanlı Devleti için İran’a karşı alınması gereken
zorunlu bir tedbirdi. Necib Paşa Bağdat’ta ziyaretçi ve tüccarlara ilgili yeni
uygulamanın bir benzerini de Basra’da yaparak başarılı bir şekilde uygulamıştır.
Basra’ya mütesellim tayin edilen Behram Ağa buradaki ziyaretçi ve tüccarlara bu
düzenlemeyi uygulamaya ikna etmişti. Hatta bu gayret ve başarılarından dolayı,
kendisine ve Mehmed Şakir Bey’e nişan ve ihsanda bulunulmuştur. Fakat Necip
Paşa’nın Kerbelâ Sancağı için böyle başarılı mütesellimler bulamaması ve halkın
Kerbelâ’da uygulanmaya çalışılan yeni düzenlemeye daha fazla tepki göstermesi, bu
durumu bölgede bir sorun haline dönüştürmüştür.
Kerbela olayı başta İran olmak üzere, İngiltere ve Rusya’nın da dikkatlerini
çekmiştir. Olayın nedenlerini ve sonuçlarını sağlıklı şekilde öğrenmek isteyen bu
devletler, görüşme talebinde bulunmuşlardı. Osmanlı Devleti’nin İran murahhası
Nuri Efendi’nin ölümü (1 Mart 1843), planlanan devletlerarası müzakerelerin
gecikmesine neden olmuştu. Nuri Efendi’nin yerine geçici olarak Mirza Cafer Han
görevlendirilmiştir.374
Bu arada, Kerbela olayı ile ilgili isyanın bastırılması esnasında
7-8 bin civarında kişi öldürüldüğü yönünde Tebriz’de söylentiler çıkmıştı. Babıâli bu
bilgiyi gecikmeden yalanlamıştır.375
İran, Kerbela’da yaşananlar hakkında kendi çıkarlarına uygun söylentiler
yayarken, buna karşılık Osmanlı Devleti de isyanın kaynağının İran olduğunu açık
açık ifade etmeye başlamıştı. Bu isyanın sonuçları, başlangıçta Osmanlı Devleti’ni
ilgilendirirken, gittikçe uluslararası bir boyuta girmiş, diğer devletler de bu olayla
daha da fazla ilgilenmeye başlamışlardır. Bundan dolayı Osmanlı, özellikle İran’ın
Kerbela’daki faaliyetlerini öğrenmek için bölgeye gizli görevliler yollamıştı. Ayrıca,
bölgede bulunan İran tebaasının da galeyana gelmelerini önlemek için tedbirler
alınmıştır.
374
BOA, İrâde -Meclis-i Mahsus (İ.MMS), no. 64/1833.
375 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 80.
181
İngiltere ve Rusya, Osmanlı ile İran devletleri arasında gerginliğin artmaması
için Necib Paşa’nın görevden alınması ve ölen İran murahhası Nuri Efendi’nin yerine
de yetenekli ve akıllı bir zatın atanması gerektiğini Babıâli’ye iletmişlerdi. Necib
Paşa, Avrupalı devletlerden gelen baskı üzerine ölen Nuri Efendi’nin yerine, İran
murahhası olarak Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye azası Enveri Efendi’nin bu göreve
atanmasını hükümete teklif etmişti. Enveri Efendi, özellikle İran hududuna ve İran’la
ilgili ihtilaf konularına vâkıf olması nedeniyle, bu göreve en uygun kişi olarak
görülmüştü. Bu teklif Osmanlı tarafından kabul edilmiştir.376
Osmanlı hükümeti bu esnada önemli bir adım atarak Kerbela hadisesinin
incelenmesi için bu gibi görevlerde başarısı bilinen güvenilir devlet adamı Namık
Paşa’yı görevlendirme kararı aldı (1 Nisan 1843). Bu esnada Kerbela’da Necib
Paşa’dan sonra ikinci yetkili olan Sadullah Paşa, olayla ilgili bilgisi alınması
amacıyla İstanbul’a çağrılmıştı. Nhayet görev iradesi çıkan Namık Paşa 2 Nisan
1843’de Bağdat’a ulaştı. Paşa, aynı tarihte İstanbul’a hareket eden Sadullah Paşa ile
yolda karşılaştı. Namık Paşa böylece Kerbela’daki olayla ilgili ilk bilgi alışverişinde
bulunmuş oldu. Görüşmede Sadullah Paşa Namık Paşa’ya olayla ilgili yazdığı raporu
ve bazı önemli bilgileri de iletmişti. Bu arada durum merkeze iletilmiş ve Sadullah
Paşa’nın sunduğu belgeler ile bölgeye dair görüşleri devletçe sağlıklı bulunarak
bundan sonra yapılması gereken görüşmelerde bu bilgilerin de kullanılmasına karar
verilmişti. 377
Mehmed Namık Paşa, görevi süresince sorun yaşanan Bağdat ve Kerbela’da
bizzat araştırmalarda bulunmuş, olayın sebep ve sonuçları hakkında merkezi
bilgilendirmişti. Namık Paşa’ya göre Bağdat eski valisi Ali Paşa’nın gevşek
yönetimini değiştirmek isteyen Necib Paşa’nın otoriter politikaları, bölgede güvenliği
zedeleyen işlere izin vermemesi, halkın isyana meyletmesinin en önemli sebep idi.
Kerbela olayının çıkmasına neden olan bu zahiri olaylar dışında da bazı sebepler
daha vardı. Bunlardan birincisi, bölgede Tanzimatı uygulama gayreti idi. Kerbela
376
BOA, İ.MMS, no. 64/1836.
377 BOA, İ.MMS, no. 64/1834.
182
olayının çıkmasının diğer bir sebebi de Osmanlı’nın ikinci bir Mısır sorununun
yaşanmasından çekinmesiydi. 378
Namık Paşa, Bağdat’ta yaptığı ilk araştırmalar
sonucunda, isyana sebep olarak eski Bağdat valisi Ali Rıza Paşa yönetimi sırasında
oluşan otorite boşluğu ve Necip Paşa’nın bu boşluğu merkezi idareyi
kuvvetlendirerek güçlendirmeye çalışmasını tespit etmiştir.
Namık Paşa’nın Bağdat’ta bulunduğu esnada olayın gelişimiyle ilgili edindiği
bilgiler şunlardı: Sadullah ve Ferik Mehmed Paşa, kaleye girmeleri esnasında, mal ve
eşyaları yağmalamamaları hususunda komutasındaki askerleri uyarmışlardı. Buna
rağmen küçük çaplı yağmalamalar olmuşsa da, bu mallar aynı Paşalar tarafından
toplanıp sahiplerine iade edilmişti. Askerin kaleye girmesi esnasında 500 kişi
ölmüştü. Bu ölümlerin hepsinin silahla olmadığı tespit edilmişti. Kerbela olayında
yakalanan isyancılar öldürülmemiş, 50-60 kişinin ifadeleri alınıp hapsedilmek üzere
Bağdat’a gönderilmişti.
Namık Paşa, Bağdat’ta topladığı bu bilgileri yeterli bulmamış ve Kerbela’da
incelemelerde bulunmak üzere kasabaya gitmişti. Ayrıca İngiltere ve Rusya
devletleri, olayı incelemek için bir subay görevlendirmişti. Bu subay Kerbela’da on
beş günlük bir inceleme yapmış, sonuçlarını bölgeye gelen Namık Paşa ile
paylaşmıştı. İngiltere ve Rusya’nın görevlendirdiği memura göre Kerbela’da insanlar
katledilmiş ve askerlerin malları yağmalamalarına Paşalar göz yummuştu. Daha
sonra, sunulan bu bilgiler Fransa konsolosu ve Necib Paşa tarafından da
değerlendirilmiştir.379
Namık Paşa, Kerbela’daki isyancıların sindirilmesinin devlet otoritesinin
sağlanması istiyordu. Bunlara rağmen istenmeyen olaylar meydana gelmişti. Başta
İran olmak üzere, Rusya ve İngiltere kendi emelleri için olayla ilgili bazı söylentileri
abartarak kullanmaya çalışmışlardı.380
Necib Paşa’ya göre Kerbela’da yapılan
378
BOA, Cevdet Maliye (C.ML), no. 261/10724.
379 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 81-82.
380 BOA, İ.MMS, no. 64/1840.
183
çalışmalar Osmanlı’nın burada tamamen kendi otoritesini yenilemek istemesinden
ibaretti. Fakat en önemli engel İran Devleti’nin Kerbela’daki Şiileri kendi nüfuzunu
güçlendirmek için kullanmasıydı.381
Kerbela olayından sonra İran’ın Osmanlı Devleti’nin Doğu hududuna ve
Bağdat’a asker sevk edeceği söylentileri yayılmıştı. Namık Paşa da alınan bu bilgiler
üzerine boş durmayıp Diyarbakır, Sivas ve Musul valilerinden asker göndermelerini
istemiş, Doğu hududunda askeri hazırlıkların başlatılmasını sağlamıştı. Kerbela
olayından sonra Erzurum’da İran ile yapılan görüşmeler 1847 tarihine kadar devam
etmiştir. Dört yıl süren görüşmelerden sonra Erzurum’da 9 maddelik bir antlaşma
üzerinde mutabakata varılmıştır. Bu muahedenin birer sureti kesin sonuç almak için
iki devlete verilmiştir. Aslında Babıâli bu antlaşmanın imzalanmasına olumlu
bakmıyordu. Çünkü kendi isteklerine uygun değildi. Bu nedenle Hariciye Nazırı Ali
Paşa 3 Mart 1847 tarihinde antlaşmanın imzasına izin vermeden önce İngiliz ve Rus
elçilerine muahedenin bazı maddelerinin müphem olduğunu; tekrar gözden
geçirilmesi gerektiğini bildirmişti. Buna rağmen antlaşma yürürlük kazanmıştır.
382
1847 Erzurum Antlaşması’na göre Osmanlı, İran ve müşahit olarak katılan
Rusya ve İngiltere devletlerinin mümessillerinden bir sınır komisyonu kuruluyordu.
Bu Tahdid-i Hudud Komisyonu’nun görevi, iki devlet arasındaki sınır ihlallerinde
bulunan aşiretlerin verdikleri zararlarının önlenmesi ve yaptıkları gasp, yağma ve
katl hareketlerinin son bulması hususunda karşılıklı taahhütlerin sağlanmasıydı.
Ayrıca ne tarafa bağlı olduğu belli olmayan bir takım aşiretlerin iskânı için
çalışılacaktı. Bu aşiretlere kendi tercihlerine göre mekan tayin edilmesi ve hudutların
tespiti için iki tarafın da iştirak edeceği bir komisyonun kurulmasına da karar
verilmişti. Tahdid-i Hudud Komisyonu 1849-1853 yılları arasında dört yıl boyunca
çalışmalarını sürdürmüştür. Heyet, Basra Körfezi, Basra, Bağdat, Şehrizor, Musul ve
381
BOA, İ.MMS, no. 64/1840.
382 Dilek Kaya, Aynı Tez, s. 91.
184
Van eyaletleri ve hudut üzerinde bulunması münasebetiyle Bayezid Sancağı’nı
kapsayan bölgede çalışmalarda bulunmuştur.383
G- NAMIK PAŞA’NIN EDİRNE’DEKİ ÜÇÜNCÜ ORDU
MEMURİYETİ
Namık Paşa Kerbela görevi ardından 1843 yılında yapılan askeri düzenleme
kapsamında Edirne’de toplanan Üçüncü Ordu komutanlığına atandı. Ardından Redif
Alayları nizamı çıkarılarak bunlar nizamiye alaylarına çevrilince Üçüncü Ordu ile
birlikte yeni merkez haline getirilen Manastır Eyaleti’ne gönderildi.384
Ğ- NAMIK PAŞA’NIN ARABİSTAN ORDUSU’NUN
KURLUŞUNA MEMUR EDİLMESİ
Namık Paşa’nın Harbiye Mektebi’nin kuruluşu, Kerbela tahkikatı ve Edirne
Üçüncü Ordu komutanlığı ardından en önemli askeri görevlerinden biri olan
Arabistan Ordusu’nun kuruluşu için tayini gerçekleşti. Bu atama öncesinde Namık
Paşa vezaret (vezirlik) ve müşirlik rütbesi ile taltif edilmiştir (3 Aralık 1843).385
Böyle bir ordunun kurulması Tanzimat döneminde Osmanlı ordusu için
yapılan yenilikler kapsamında gündeme gelmişti. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışından
itibaren başlayan yapılanma dönemi kurulan yeni ordularla önemli bir aşamaya
gelmişti.386
Namık Paşa bu yapılanma sürecinde de önemli görevler üstlendi.
383
Zekeriya Kurşun, “Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud Eserine Gore XIX. Yüzyıl
Ortalarında Bayezid Sancağı”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sa: 2, İstanbul 2000, s. 103.
384 Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, c. 12, s. 192.
385 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 192
386 Bilindiği gibi II. Mahmut'un askerlik alanında başlattığı yeniliklerin yer aldığı süreç, iç
gelişmelerle birlikte dış sorunlar bakımından oldukça sıkıntılı bir döneme tesadüf etmişti. Bu
185
Kerbela olaylarının yatıştırılmasında görev alan ve bölgedeki dengeleri yakından
görerek tecrübe kazanan Mehmed Namık Paşa’nın yeni vazifesi Arabistan Ordusu
Müşirliği olarak belirlendi.
Sultan Abdülmecid (1839-1861), askerlik alanında yapılacak yeniliklerin
saptanıp uygulanması görevini Mabeyn-i Hümayun ve Hassa Müşiri Rıza Paşa’ya
havale etmişti.387
Yapılacak yeniliklerin askerin şevk ve gayretlerini artıracağı,
yeterli sayıda olmayan düzenli birliklerin bundan böyle tamamlanarak yeterli hale
getirileceği önemle dile getirilmişti.388
Gerekli düzenlemeler yapılarak askerlik
alanındaki yeniliklerin uygulamasında yardımcı olmak amacıyla Üsküdar’daki
muhafız konağı merkez seçilerek orada faaliyet gösterecek bir Askeri Meclis
kuruldu. Bu meclisin başkanlığına aynı zamanda Dâr-ı Şura-yı Askeri Reisi olan
Süleyman Paşa getirildi. Meclisin diğer üyeleri Meclis-i Vâlâ azalarından Arif
Hikmet Beyefendi’den başka Şekib Efendi, İzzet Efendi, e Mirliva Abdi Paşa, Avni
Paşa ile Mekteb-i Harbiye Nazırı Emin Paşa, Rumeli Ordusu meclis üyelerinden
Mirliva Mehmed Paşa üyeliğe atandılar. Böylece Dar-ı Şura-yı Askeri dışında yeni
ordu düzenlemesi için özel bir kurul daha oluşturulmuş bulunuyordu.
Meclis çalışmaları ardından ilk kararlar alındı. 6 Eylül 1843 günü törenler
yapılarak ilan edilen bir fermanla Osmanlı topraklarının coğrafi konumu, nüfus
yoğunluğu ve ulaşım imkânları değerlendirilerek beş ordu bölgesine ayrılıyordu. Bu
ordulardan ilk ikisi İstanbul’da Hassa Ordu-yı Hümayun Dairesi ve Dersaadet Ordu-
zorlukların üstesinden gelmenin önemli bir yolu olarak görülen Tanzimat reformları kısa denilebilecek
bir zaman dilimi içerisinde uygulamaya konulmuş ve ilk sonuçlar alınmaya başlanmıştı. Bununla
birlikte 1843 yılı başlarına gelindiğinde askerlik alanında yapılan düzenlemelerin yetersizliği ve
eksikliği görülmüştü. Özellikle memleket idaresinde 1842 yılında yapılan yeniliklerin uygulamaya
konulması ve başarılı sonuçlarının görülmeye başlaması üzerinde durulmakta olan askerlik alanında
yapılacak yeniliklerin yeniden gündeme alınmasında önemli bir etken oldu: Ayten Can Tunalı,
“Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda Yapılanma (1839-1876)", Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2003, s. xxx.
387 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXI.
388 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXIII.
186
yı Hümayun Dairesi olarak oluşturulmuştu. Böylece İstanbul’da Hassa Ordusu ile
Dersaadet Ordusu kurulmuş oldu.389
Anadolu ve Rumeli'de o sıralarda
İmparatorluğun sınırları içinde kalan diğer yerler ise Anadolu Ordu-yı Hümayun
Dairesi ile Rumeli Ordu-yı Hümayun Dairesi olarak belirlenmişti. Anadolu
Ordusu’nun merkezi olarak Sivas uygun görülüyor, Rumeli Ordusu için Manastır
seçiliyordu. Kurulmasına karar verilen diğer ordu ise Arabistan Ordu-yı Hümayun
Dairesi idi. Bu ordunun karargâhı Şam’da bulunuyordu. Böylece beş ordu
oluşturulmuş bulunmaktaydı. Osmanlı’da kurulan bu beş orduya 1848 yılında Irak ve
Hicaz Ordu-yı Hümayun’u ilave edilerek sayı altıya çıkarılacaktır. Yeni ordunun
merkezi olarak Bağdat şehri tercih edilmişti.
Orduların her birine Müşir (Mareşal) unvanlı komutanlar atandı. Ordu
müşirlerine birer de yaver tayin edildi. Böylece Tanzimat’ın uygulanmasında riayet
edilen genel kural burada da göz önünde tutuldu. Öncelik hükümetin yakın çevresine
ve denetiminin kesin olduğu yerlere verildi. Diğer orduların oluşturulması için
hazırlıkların 1844 yılı baharına kadar tamamlanması kararı alındı. Anadolu Ordusunu
oluşturma çalışmaları tamamlanmadan merkezin Sivas yerine Harput olmasının daha
doğru olacağı sonucuna varılarak Ağustos 1844’ten itibaren ordu merkezi buraya
taşındı.390
Arabistan Ordusu da 1844 senesinde teşkil edildi. Ordu kumandanlığına tayin
edilen Mehmed Namık Paşa’ya tanzim işlerinde yardımcı olmak üzere Şam Valisi’ne
389
Hassa Birlikleri Tanzimat öncesinde oluşturulmuş günümüz muhafız alayları konumunda olan
askerleri kapsıyordu. Yeni düzenleme ile bu birlikler ordu düzeyine çıkarıldı; kadroları yeniden
düzenlenerek Hassa Ordusu adını aldı. Bu orduya Bursa, Aydın, Balıkesir, Biga, İzmit, Menteşe,
Karahisar-ı Sahip, Hamit, Teke ve Alanya yöreleri bağlandı. Yani buralardan Hassa Ordusu için asker
alınacaktı. Hassa Ordusu yeni bir komutan atanmayarak kısa bir süre önce Serasker ünvanı verilen
Rıza Paşa komutasına verildi. Böylece askeri ıslahatın önde gelen komutanı olan Rıza Paşa hem
Serasker ( Harbiye Nazırı karşılığı) hem de bu ordunun komutanı oldu. Dersaadet Ordusu için Ankara,
Kastamonu, Edirne, Konya, Amasya, Bolu, İçel, Viranşehir, Büyük ve Küçükçekmece, Kartal, Gebze
yöreleri ayrılmıştı: Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. xxxv.
390 Ayten Can Tunalı, Aynı Tez, s. XXXVİ.
187
talimat gönderilmişti. Valilik yeterli miktarda başıbozuk asker temin edilmesi için
yardımcı olacaktı.391
Namık Paşa Ekim 1845 tarihinde görev yerine ulaştıktan sonra
ailesini de Şam’a getirmek için teşebbüslerde bulunmuştur.392
Mehmed Namık Paşa’ya verilen talimatta yeni görevi esnasında bölgede
Tanzimat’ın gerekliliklerinin uygulanması isteniyordu. Paşa göreve başladıktan kısa
süre sonra Ocak 1845 tarihinde Arabistan Ordusu’nun teşekkülüne dair kapsamlı bir
rapor hazırlamıştı. Namık Paşa’nın hazırladığı rapor merkezde incelenerek kendisine
bir talimat halinde yapılması istenilen hususlar iletilmişti. Buna göre askerlik
müddetini bitiren neferlerin yerine yeni Hassa askerleri getirilecekti. Askerlik
süreleri bitenlere ise izin verilecekti. Ayrıca tahminen gerekli olan 5.648 neferin,
hazırlanan deftere uygun olarak taksim edilmesi; Maraş ve Urfa eyaletinden henüz
Redif alınmadığından oralardan bu sene asker talep olunmaması hususlarına yer
verildi. Son olarak, Tanzimat dolayısıyla teşkili lazım gelen Arabistan Ordu-yı
Hümayunu askerleri ve Şam, Halep, Urfa, Maraş, Yemen, Musul ve diğer
vilayetlerde nüfus sayımı yapılmadığı ve eski bilgilere göre planlama yapılması
hakkında görüş belirtiliyordu. Talimatta Kürdistan tarafında çıkan uygunsuzlukların
kaldırılması için diğer eyalet kuvvetlerinden istifade edilerek münasip şekilde
hareket edilmesi tavsiye edilmekteydi. Bundan başka Kürdistan ve Bedirhanbey
taraflarında her hangi bir olay çıkması durumunda Beyrut ve Şam’da bulunan
askerlerinin bölgeye gönderilmesi istenmekteydi.393
Arabistan Ordusu Müşiri Namık Paşa, ilk olarak bölgede nüfus sayımını gerçekleştirilip
adil bir şekilde asker alımı hususuna eğildi. Bölgedeki askerlerin bir kısmının başka bir
mahalle gönderilmesi de uygun bulunmuştu. Ayrıca gönderilmiş olan değişim askerlerinin
yerine de münasip mahallerden takviye yapılması gerekiyordu.394
Paşa ilk olarak Tanzimat-
391
BOA, A.MKT, no. 9/45.
392 Namık Paşa Ayrıca akrabasından olan Ferik Paşa’ya da 2.500 kuruş emeklilik maaşı bağlanması
için Şam Vilayeti’nden talepte bulunmuştu: BOA, C.ML, no. 594/24490.
393 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 105-106.
394 BOA, İrade Meclis-i Vükela (İ.MV), no. 63/1210.
188
ı Hayriye dolayısıyla Arabistan Ordusu’nun yeniden teşkil edilmesi için gereken
terhis ve silâh altına alma muamelelerini noksansız yürütülmek amacıyla Şam,
Halep, Urfa, Maraş, Yemen, Musul ve sair vilayetlerde nüfus sayımı yapmıştı.395
Buna göre her sene Mart ayında askerlik müddeti sona eren nefer ve küçük zabitanın
yerine yeni kur’a uygulanması gerekiyordu. Fakat nüfus sayımı
tamamlanmadığından bu işleri düzene koymak sorun olmaktaydı. Buna rağmen
Namık Paşa süreci başarıyla idare etmiş, bir çok sorunu suhuletle halletmişti.396
Nitekim Paşa Arabistan Ordusu Müşiri olarak buradaki ordunun tabur ve alaylarını
teşkilatlandırıp asker sayısını 20.000’e çıkmıştı.397
Bu arada Namık Paşa’nın göreve
başladığı andan itibaren gösterdiği başarılar Padişah tarafından da takdir
edilmiştir.398
Arabistan Ordusu masrafları civar eyaletlerin gelirlerinden temin
edilmekteydi. Kasım 1847 tarihinde masrafları için Halep Eyaleti gelirlerinden 35
bin kese tahsil edilerek Namık Paşa’ya gönderilmesi hususunda Babıâli tarafından
Halep Valiliği’ne emir yollanmıştı. 399
Namık Paşa Arabistan Ordusu’nun teşkilinde zorluklarla da karşılaşılmıştı.
Öncelikle yolu olmayan çöllerde ulaşım güçlüğü yaşanmaktaydı. Asker tertibinde de
395
Namık Paşa 1265 tarihinde Arabistan ordu dairesinin tahrir nüfusuna başlatılmıştı: BOA. İ.MVl
131/3515; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 119
396 BOA, İ. DH, no. 114/ 5774; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 107.
397 Memur atamalarında Bağdat zaman zaman bir sürgün yeri olarak değerlendirilmiştir. Özellikle
İstanbul’a uzaklığı ve bu vilayete gidişin 19. yüzyılın ikinci yarısında bile yaklaşık 35-40 gün sürmesi
buranın bir sürgün olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. 1844 yılında "dâhil-i daire-i Tanzimat”
olan Bağdat vilayetinde reformların uygulanabilmesi ve bölgede baskın olan aşiret yapısıyla mücadele
etmek için önemli miktarda asker mevcudiyetine ihtiyaç bulunmaktaydı. 1844 yılındaki askeri
düzenlemelerin bir sonucu olarak, 1848 yılında Bağdat’ta 6. Ordu kurulmuştu. 6. Ordu, kuruluşu
döneminde Abdülkerim Nadir Paşa'nın komutasında idi. Ebubekir Ceylan, “Namık Paşa’nın Bağdat
Valilikleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 76-77.
398 BOA, İ. DH, no. 114/5774; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 108.
399 BOA, C.ML, no. 513/20931.
189
sorunlar vardı. Mesela Şam, Halep, Adana ve Urfa eyaletlerinde alınan tımarlı
askerler o sene Hicaza gönderilmişti. Gönderilen bu tımarlıların yerlerine 600 kadar
başıbozuk süvari tertibi gerekmişti. Ancak bu durumda masrafların çoğalacağı göz
önünde tutuldu. Bunun için başta Namık Paşa ve Şam Valisi Ali Paşa olmak üzere
Sayda, Şam ve Halep eyaletleri görevlilerinin kaleme aldıkları raporlar Seraskerliğe
gönderildi.400
Namık Paşa bir taraftan da Şam’daki üç kışlayı da tamir ettirdi.
Kışlaların tamir masrafı için de 20.400 kuruş harcandı.401
Namık Paşa’nın görevleri arasında mesul olduğu bölgenin yol güvenliğini
sağlanması yer almaktaydı. Mesela Mayıs 1844 tarihinde Maraş ileri gelenlerinden
Nakibüleşraf Kaymakamı Mehmed Said Efendi’nin yolcuğu esnasında gerekli
kolaylığın sağlanması Müşir Namık Paşa’dan istenilmişti.402
Ağustos 1845’te Şam
Valisi’nin hac yollarının güvenliği ile meşgul olduğu için, Hariciye Nazırı tarafından
Namık Paşa’ya talimatname verilerek, Cebel-i Lübnan ahalisinin elindeki silahları
toplamakla görevlendirilmişti.403
Namık Paşa görevi esnasında civar eyaletlerdeki güvenlik sorunlarının
halledilmesinde etkin rol almıştı. 1847 tarihinde Kürdistan’da çıkan olayların
bastırılması için Namık Paşa, Ferik Ömer Paşa’yı bölgeye göndermiştir. Olayların
bastırılmasının ardından Namık Paşa şehit ve yaralı askerlerin listesini Babıali’ye
yollamıştı.404
Yine Ekim 1847 tarihinde Maraş Eyaleti’ndeki bazı kaza ve nahiye
ahalisi vergilerini vermemeleri üzerine Maraş Valisi Arabistan Ordusu Müşiri Namık
400
BOA, A.MKT, no. 9/49; İ.DH, no. 4562; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 105.
401 BOA, C.AS, no. 1062/46718.
402 BOA, HR.MKT, no. 3/39.
403 BOA, İ.MSM, no. 45/1161 Lef:1,2,3,4.
404 Namık Paşa’ya murassa kılıç ve elli bin kuruş atiye ve hatt-ı hümayun teşekkürü gönderilmişti:
BOA, İ.MSM, no. 51/1291; 51/1335.
190
Paşa’dan olayların bastırılması ve ahalinin vergilerini tahsili için yardım talebinde
bulunmuştu.405
Namık Paşa 1847 yılı sonlarında yetki alanı içinde bulunan Kudüs’te
muhalefet halinde bulunan şeyhleri güç kullanarak devlete itaat ettirmiştir. Paşa
devlet gelirlerinin toplanması, asayiş sağlaması ve tahkimin tamamlanmasından
sonra Halilürahman, Gazze ve Yafa sahil yoluyla Beyrut’a gitmiştir. Namık Paşa
yazmış olduğu yazılarda olaylar esnasında yakalanıp sürgün edilen eşkıyaların daha
sonra yeniden bölgeye gelmesinin asıl nedeni olarak buralardaki devlet hâkimiyetinin
zayıflığı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Namık Paşa yazmış olduğu başka bir yazıda
bu durumun düzelmesi için askeri kuvvetlerin güçlendirilmesi ve bölgeye muktedir
memurların tayin edilmesi gerekli görmüştü.406
Namık Paşa Kasım 1846 tarihinde Seraskerliğe yolladığı bir yazısında askerin
firarlarından yola çıkarak yaşanan sorunları dile getirmişti. Paşa, Arabistan ve Anadolu
ordularında maaşların azlığından dolayı askerin sefalette ve ıztırapta olduklarını, yeni asker
almak gerektiğini fakat bu sorunlar nedeniyle halkın askerlikten soğuduğunu açıklamıştı407
.
Namık Paşa ayrıca askerin maaş alacaklarına dair hazırladığı defterleri de Seraskerlik’e
göndermişti. Namık Paşa 1845 Mart’ından itibaren Arabistan Ordusu’nda bulunan piyade,
süvari ve topçu nizamiye askeri ile meclis ve kalem memurlarının taamının maaş ve
masarlarına harcanları beş defter halinde bir araya toplamıştı. Paşa her ay eyaletlerden alınacak
405
Namık Paşa bölgedeki asayişi muhafaza etmek için 1847 tarihinde Rumeli ordusundan Arabistan
Ordusu’na takviye yapılması hususunda Seraskerliğe yazı yazmıştı: BOA, C.ML, no. 154/6535.
406 BOA, İ.DH, no. 162/8435, Lef: 1,2,3. Bu başarısı ardından 1 Mayıs 1848’de Mehmed Namık
Paşa’nın maaşına zam yapılmıştır. Böylece Paşa’nın maaşı 70 bin kuruşa çıkarılmıştır. Namık Paşa
maaşına yapılan zam dolayısıyla Babıâli’ye teşekkür mektubu göndermiştir: BOA, İ.DH, no.
172/9170, Lef 1, 2.
407 Namık Paşa tarafından Arabistan Ordusu’ndan firar eden dört piyade neferinin cezalandırması konusunda ordu
meclisinden tanzim olunan bir kıta mazbatayı Seraskerliğe takdim etmişti: BOA, İ.DH, no. 2373; İ.DH, no.
130/6693. Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 117.
191
paranın tahsili için Adana, Sayda ve Halep valilerine yazı gönderdiğini, böylece askerleri
maaşsız bırakmamaya ve mağdur olmamalarına çalıştığını bidiriyordu.408
Namık Paşa Arabistan Ordusu’nun merkezi olan Şam’da askerlerin ikametlerine
mahsus olan yerlerin harap olan kısımlarını onarmak için keşif defterleri ve haritalar
hazırlayarak tamir ettirilmişti. Böylece Namık Paşa askerlerden başka memurlar ve subayların
ikamet sorununu halletiştir.409
Namık Paşa bir taraftan da Akka bölgedeki bulunan askerlerin
talim, terbiyeleri ve eksiklerini tamamlanmasını gayret etmişti. Buradaki kaleyi tamir ettirmiş,
cephane ve diğer levazım ikmaline son derece dikkat etmiş, askerin barınma sorununu
çözmüştü.410
Müşir Mehmed Namık Paşa’nın Arabistan Ordu-yı Hümayun’daki görevi
1849 senesinde sonra ermiştir. Namık Paşa’nın yerine Emin Paşa getirilmiştir.
Namık Paşa görev süresince başaralı olmuştur. Şam’daki İngiltere Konsolosunun
sefarete gönderdiği yazılarından anlaşıldığına göre Namık Paşa’nın halefi olan ve
İngiltere’de tahsil görmüş olmasına rağmen Emin Paşa’dan memnun olunmamıştı.411
Namık Paşa kendisine çok geniş yetkiler tanımasına karşın, Mısır işgalinden
henüz çıkmış olan Suriye, Lübnan ve Filistin havalisindeki asayiş bozukluğunun
üstesinden gelmesi ve bölgedeki başlıca bedevi aşiretlerinin iskan edilmesi
sorunlarıyla 1849 yılına kadar uğraşmıştır. Gösterdiği başarı üzerine412
Temmuz
408
1845 senesinde 35.950 kese akçe sarfolunmuştur. 1846 senesi için ise 25.000 küsur kese gönderilmiş olmasına
karşılık bakiyesinin tasfiyesi için 25.000 kese akçe gerektiği Namık Paşa tarafından belirtilmiştir: BOA, İD, no,
129/6618; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.108-109.
409 BOA, İ.DH, no. 162-8435, Lef 1, 2.
410 BOA, İ.DH, no. 162-8435, Lef 3.
411 BOA, Hariciye Mektubi Evrakı (HR.MKT), no. 27/15.
412 Selçuk Akşin Somel, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-Vüzera Namık
Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 63.
192
1849 tarihinde Namık Paşa Hicaz ve Irak Ordu-yu Hümayun Müşirliği’ne tayin
edilmiştir.413
H- NAMIK PAŞA’NIN LÜBNAN MESELESİNDE ASAYİŞ
VE TAHKİK MEMURİYETİ
Namık Paşa Arabistan Ordusu ile ilgili başarılı faaliyetlerini sürdürdüğü
esnada Osmanlı Devleti’ni uzun süre meşgul eden Lübnan Meselesi’nin çözümünde
de görev aldığı görülmektedir. Bilindiği gibi Lübnan, Arapların yanında Süryaniler,
Fenikeliler, Rumlar, Romalılar, Haçlılar ve Türklerin oluşturduğu karışık bir dini ve
etnik yapıya sahipti. İslamiyet’in yayılmasından sonra Arapça çoğunluğun konuştuğu
dil olmuş, özellikle iç kesimlerde halk İslamiyet’i benimsemişti. Ancak Müslümanlar
arasında birlik yoktu. İslamlığın Sünni mezheplerinin yanında Dürzîler,414
Mütevaliler, Nusayriler415
ve İsmaililer416
gibi mezhepler bulunmaktaydı. Buna
413
BOA, İ.DH, no. 199/11305, Lef: 1,2,3,4.
414 Dürzîlerin menşei ile ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Onların Arap kökenli olduğu, Etilere
mensup olduğu, İsrail oğullarından oldukları geldikleri veya Anadolu Galatları’ndan geldikleri ileri
sürülmüş ise de Şehabettin Tekindağ çeşitli deliller ileri sürerek onların İran kökenli oldukları
sonucuna varmıştır: Mustafa Öz, “Dürzilik”, DİA, c. 10, (İstanbul 1994), s. 39-48.
415 Batınî karakteri dolayısıyla ismi, tarihi, inanç yapısı hakkında önemli bir eksiklikleri bulunan ve
çelişkili görüşlere konu olan Nusayrilik, mensuplarınca yayımlanan eserler ve akademik araştırmalar
sayesinde bir dereceye kadar aydınlatılabilmiştir. Fırkanın Hz. Ali’nin hizmetçisin Nusayr’a yahut
fırka mensuplarının yoğun olarak bulunduğu Lazikiye bölgesindeki Nusayriye dağlarına nisbetle bu
ismi aldığı iddiası isabetli görünmemektir. Zira Hz. Ali’nin bu adla bir hizmetçisi bulunmamaktadır.
Söz konusu dağların eski dönemlerde bu şekilde isimlendirildiğine dair bilgi bulunmamaktadır: İlyas
Üzüm, “Nusayrilik”, DİA, c. 33, (İstanbul 2007), s. 270-274.
416 İsmail b. Cafer es-Sadık’a nisbet edilerek varlığını günümüze kadar sürdüren aşırı Şii mezhebidir.
Altıncı imam Cafer es-Sadık’ın oğullarından en büyüğü İsmail’in imam olması gerekirken diğer oğlu
Musa el-Kazım’ın bu görev için belirlenmesi konusunda çeşitli sebepler ileri sürülmüştür: Mustafa
Öz-Mustafa Muhammed eş-Şek’a, “İsmailiyye”, DİA, c. 23, (İstanbul 2001), s. 128-133.
193
karşılık Hıristiyan mezheplerinden de Marunîler,417
Rum-Melkit, Rum-Katolik,
Süryani ve Ermeniler bölgede yaşamaktaydı.418
Bölge 1833’te imzalanan Kütahya Tenkihnamesi ile bölge Mısır Valisi’nin
denetimine geçmişti.419
Suriye Valisi olan Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa,
Lübnan’ın imtiyazlı durumuna son vermesine rağmen Marunîleri görevde bıraktı.
Marunîler de bundan güç alarak otoritelerini kuvvetlendirmek için Dürzîlere karşı
şiddete başvurdular. Dürzî ileri gelenlerini sürgüne yollayarak, mallarına ve
topraklarına el koydular.420
İbrahim Paşa, uyguladığı vergi politikasına karşı çıkan
Dürzîlerin üzerine silahlandırdığı Marunîleri sevk etti. Böylece eskiden beri var olan
Marunî-Dürzî çatışmaları şiddetlendi.421
İbrahim Paşa Beyrut ve Dürzi dağlarında da
417
Kurucusu Aziz Marun’a nisbet edilen ve V. Yüzyıldan itibaren ağırlıklı olarak Lübnan’da yaşayan
bir Hıristiyan cemaatidir. Marunilerin kökeni, kurucularının kabri etrafında inşa edilen manastırda
toplanan cemaate dayanmaktadır: İsmail Taşpınari “Maruniler”, DİA, c. 28, (İstanbul 2003), s. 71-72.
418 M. C. Şehabettin Tekindağ, “Dürzi Tarihine Dair Notlar”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, c. VII, sa: 10,
(Eylül 1954), s. 143-147; Haluk Ülman, 1860-1861 Suriye Bunalımı: Osmanlı Diplomasisinden Bir
Örnek Olay, Ankara 1966, s. 6; Cevdet Küçük, “Lübnan Meselesi”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,
sa:3, (Mart 1987), s. 35; İrfan C. Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK, Ankara 1989, s.
7. Osmanlı Devleti Lübnan’ın idaresine 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında sahip oldu.
Osmanlılar, fethettikleri diğer yerlerde olduğu gibi Lübnan’ı da yöre halkının dinî, kültürel ve sosyal
yaşantısına müdahale etmeksizin merkezden atanan valiler ile yönettiler. Din ve kültür farkı
gözetilmeksizin uygulanan bu idare tarzı nedeniyle Lübnan 400 yıl süre ile Osmanlı Devleti’ne bağlı
muhtariyet seklinde idare edildi. Lübnan idaresinde ilk zamanlarda Dürzîler hâkim iken sonraları bu
üstünlük Marunîlerden Şihab ailesine geçti: Mustafa Öz, Aynı Madde, s. 12.
419 Mehmed Ali Paşa Dürzi taifesinde asker toplanmasını istemiş ise de Emir Beşir bunu kabul
etmemiştir: BAO, HAT, no. 360/20075.
420 İbrahim Paşa Dürzilerden ipek imal etmek için birkaç yüz kadını Mısır’a göndermek istemişti.
Fakat bu Emir Beşir tarafından kabul edilmemiştir. Daha sonra da Dürziler Beyrut tarafındaki dört
tabur Mısır askerine saldırmış ve onları perişan etmişlerdir: BOA, HAT, no. 374/20429.
421 İbrahim Paşa Dürzilerle harp etmek için halktan hayvan toplamıştır. Ayrıca Mısır’dan da birkaç
alay asker talep etmiştir: BOA, HAT, no. 961/41197; HAT, no. 1123/44935; HAT, no. 377/20483;
HAT, no. 378/20495.
194
ahaliye şiddet uyguladı.422
1838 yılının şubat ayında yapılan çetin bir çatışmadan
sonra Dürzîler teslim olmak zorunda kalmıştı.423
Ancak Ağustos ayında ise İbrahim
Paşa Dürzîlerle Horan’da girdiği muharebeyi kaybetmişti.424
Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın ikinci isyanından sonra 3 Eylül 1840’ta
Lübnan bölgesinin idaresi tekrar Osmanlı Devleti’ne geçmiştir. Bölgeye çeki düzen
vermesi için serasker unvanıyla gönderilen İzzet Mehmed Paşa Marunîlerden Emir
Beşir’i azlederek yerine yine Marunîlerden Emir Kasım’ı tayin etmişti. Emir Beşir
döneminde Avrupa devletlerinin desteğini kazanmak için Lübnan’daki uzun yıllardır
Gayrimüslimlere uygulanan ayırımları kaldırıp bölgedeki misyoner faaliyetleri
serbest bırakmıştı. Ayrıca ticarette tekel sistemi, vergilerin artırması ve zorlu askerlik
gibi kanunların uygulanması isyanlara sebep olmuştu. Bu uygulamalar nedeniyle
Müslümanlar, Dürzî ve Hıristiyanları birleştirip Haziran 1840’te büyük bir isyana
sebep oldular. Olayların başlaması üzerine İbrahim Paşa Lübnan’ı tamamen boşaltma
mecburiyetinde kalmıştı. Ayaklanmaların sonucunda Lübnan’ın iç dengeleri
bozulmuş ve gruplar arasındaki rekabet yükselmişti. III. Beşir duruma hâkim
olamadığı için 1842’de görevinden azledilmiş böylece Lübnan’daki Şihabı ailesinin
yönetimi sona ermişti.425
Tanzimat uygulamaları henüz Lübnan’da uygulanmaya geçirilmediği için bölge
doğrudan doğruya merkeze bağlanmaya çalışmıştır.426
III. Beşir’in gönderilmesinin
422
BOA, HAT, no. 378/20513.
423BOA, HAT, no. 379/20519; HAT, no. 382/20600.
424 BOA, C.DH, no. 150/7461; HAT, no. 372/20394; HAT, no. 380/20555; HAT, no. 381/20579;
HAT, no. 381/20578.
425 Lübnan Ekim 1516 tarihinde Osmanlı yönetimine girmiştir: Şit Tufan Buzpınar, “Lübnan (Osmanlı
Dönemi)”, DİA, c. 27, (İstanbul 2003), s. 248-253.
426 Şihab ailesinden hoşlanmayan sürgüne gönderilmiş Dürzî aileler tekrar Lübnan’a dönerek eski
imtiyazlarını ve Marunîlerden öçlerini almak için harekete geçtiler. 1841 yılı Ekim ayında büyük bir
Marunî-Dürzî çatışması patlak verdi. Bunun üzerine Serasker, Cebel-i Lübnan’da asırlardır uygulanan
usul yerine yeni bir idare tarzı tesis etti. Cebel-i Lübnan’ı doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne
bağlayıp merkezden atanacak bir paşanın idaresine vererek yerli memurlardan oluşan meclisi kaldırdı
195
akabinde bölgenin merkeze bağlanması için bir yeni vali tayin edilmiştir. Ancak
Avrupalı devletlerin nüfuzu nedeniyle tayin edilen yeni vali Ömer Paşa başarılı
olamamıştır.427
Kısa bir süre sonra da Avusturya, Fransa, İngiltere, Prusya ve
Rusya’nın kabulü ve desteğini alan yeni bir idari sistem uygulanmaya başlanmıştır.
Yeni idari sistemin uygulanmasının ardından uzun süredir kullanılmış olan Emirlik
sistemi tamamen ortadan kalkmıştır. Emirlik sisteminin ardından Çifte Kaymakamlık
olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır (1843-1860).428
Buna göre Cebel-i Lübnan’ın biri Marunî diğeri Dürzî birer kaymakam ile
idare edilmesine, Beyrut-Şam yolunun ayırdıgı Kuzey Lübnan’ın Hıristiyan (Maruni)
Haydar Lami idaresinde, Güney Lübnan’ın ise Dürzi Ahmet Arslan’ın idaresinde
olmasına; kaymakamların Sayda Valisi tarafından atanmasına; kaymakamların maktu
vergileri hazineye teslim etmek şartıyla idarede bağımsız olmalarına ve Sayda
Valisi’nin işlere çok müdahale etmemesine karar verilmiştir.429
Fransız konsolosunun Marunîleri ve İngiliz konsolosunun da Dürzîleri
yardım ve himaye etmeleri üzerine halk arasında Marunîler Fransa’ya Dürzîler
İngiltere’ye tabi olacaklarmış gibi sözlerin yayılmasına neden olmuştur. Marunî
Patriği 1841 tarihinde gönderdiği arizalarda bölgeye yardım yapılmadığı takdirde
tabiiyet davası başlatacaklarnı ve yabancı devletlerden yardım isteyeceklerini
ve muhtariyet idaresine son verdi: Engelhard, Türkiye ve Tanzimat-Devleti Osmaniye’nin Tarihi
Islahatı (1826-1882), (Trc: Ali Resad), İstanbul 1328, s. 58.
427 Avrupa devletlerinin konsolosları da müdahale ediyorlar ve her geçen gün yeni isteklerde
bulunuyorlardı. Bunun üzerine Mustafa Nuri Paşa’nın Cebel-i Lübnan’a gitmesine karar verildi.
Mustafa Nuri Paşa, 1841 sonlarında Beyrut’a gelince Mir Beşir Kasım Şihabi’nin yerine Mirliva
Ömer Paşa’yı tayin etti. Ancak, Ömer Pasa idaresinden ahali memnun olmayarak şikâyetlerini
konsoloslara iletiyorlardı: Ahmed Lütfi, Vak’anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, c. 6-7-8, (Haz:
Yücel Demirel), Tarih Vakfı YKY, İstanbul 1999, s.1118; Reşat Kaynar,Mustafa Reşit Pasa ve
Tanzimat, TTK., Ankara 1985, s.421.
428 Tufan Buzpınar, Aynı Madde, s. s 252.
429 Ali Fuat, “Rical-i Tanzimat’tan Şekip Paşa”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), c.
I, sa. 3, (yeni seri) İstanbul 1930, s.46.
196
belirtmişti. Böylece Dürzî ve Marunî meselesi gerek dâhili gerekse de harici boyutlar
kazanmış ve uzun bir müddet devam etmiştir. İstanbul’daki yabancı elçiler ve
Avrupa merkezleri bu mesele ile yakından takıp etmişler ve Babıâli’ye telkin ve
şikâyetlerde bulunmuşlardı. Lübnan meselesini çözmek için Fransa, İngiltere ve
Avusturya Babıâli arasında yazışmalar olmuş ve Babıâli’ye birkaç teklifte
bulunmuşlardı. 1842 senesinde Babıâli gerek Lübnan asayiş işleri ve silah toplanması
gerek Tanzimat ve vergi meselelerinin halli bu konunda Sayda Müşiri’ne bir talimat
göndermiştir. Hıristiyan, Dürzî ve Müslümanların arasındaki gerginlikler Mayıs 1845
kanlı çatışmalara neden olmuştur. Gerginliğin tırmanmasının ardından Osmanlı
Hariciye Nazırı Şekib Efendi Lübnan’a gönderilmiştir.430
Şekip Efendi, Cebel-i Lübnan’a hareket etmeden evvel bazı hususta dair
yazdığı yazıda şu hususlara dikkat çekmişti: Alacağı tedbirlerin uygulanmasında zor
kullanmak gerekirse bundan çekinmeyeceğini ve buna dair yapılacak şikâyetlerde
karar verilmeden önce kendisinin sunacağı yazının beklenilmesini; maiyetine tayin
edilen Selanik Ordusu’nun gelmesinin gecikeceğinden Arabistan Ordusu Müşiri
Namık Paşa’nın kendisine yardımcı olmak üzere görevlendirilmesini; karışık
köylerde yaşayan taifelerin kendi mezheplerinin oturduğu köylere gitmek istemeleri
430
Olayların ardından Hariciye Nazırı Şekib Efendi memuren Lübnan’a gönderilmiştir. Şekib Efendi
mütalaasında şöyle diyordu: “Devlet Cebel’deki me’murları ithâm, Vecihi Paşa’nın hükümet ve
me’muriyetini ıskât ile ve düşünülen şeyleri hiçbir ilişik bırakmaksızın sür’atle halle ihtimam
mecburiyetindedir. Bunun için de merkezden birinin fevkal’ade salâhiyetlerle me’mur edilmesi
lazımdır. Ancak bu işe me’mur edilecek zât, kim olursa olsun oraya vardığında konsolosların işe
müdahalesini görecek, o da kendi başına karar veremeyerek şimdiye kadar olduğu gibi buradan
istizan edecek, diğer yandan sefaretler de konsoloslarının yazdıklarına ehemmiyet verecekleri için
temin edilmeleri mümkün olamayacak ve bu suretle iş hal-ı tezebzübden kurtulmayacaktır. Bu itibarla
meselenin siyasi cephesine bütün incelikleri ile vâkıf bulunduğu için başka herhangi bir kimseden
fazla hariciye nazırlığı makamı işgal eden bizzat kendisinin memuriyeti halinde her taraf emin olacak
ve ayrılmadan önce sefaretler ile bil-müzakere Beyrut’taki konsolosların her türlü müdahaleden
çekinmelerinin kuvvetli bir mukaveleye raptedilmesi ve mevkiinin ecnebiler nazarında da başka bir
kımetli haiz bulunması sebebiyle başkalarına karşı takındıkları hareket tarzını bu defa
gösteremeyeceklerdi.” : M. Tayyip Gökbilgin, “1840’ten 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve
Dürziler”, Belleten, c. X/140, (1946), s. 641-662.
197
durumunda bunlara izin verileceğini; önceden kararlaştırıldığı üzere Marunilere
verilecek tazminatın acilen gönderilmesini; Sayda Eyaleti Valisi Vecihi Pasa işlere
müdahale etmeyecek ise de kendisi oraya ulaşmadan evvel gerekli hazırlıkları
yaparak meşayih ve vekilleri Dayrü’l-Kamar’da yapılacak toplantıya davet etmesini;
görevi sırasında hakkında memurin ve konsoloslar tarafından yapılacak şikâyetlerde
gerekli tahkikat yapılmadan karar alınmamasını ve görevinde tam yetkili kılınmasını
talep ediyordu.431
Bu karar sefaretlere tebliğ edildiğinde hepsi de tasvip etmişler, yalnız Fransa
elçisi bu tedbiri yeni bir tecrübe olarak telakki ettiğini ve muvaffak olunamadığı
takdirde bütün Avrupa’da Osmanlı devleti mesul tutulacağına dikkati çekmiştir.432
Bununla beraber Beyrut’taki sefaretler konsoloslarına Hariciye Nazırı’na vazifesini
sorun çıkarmayacak şeklinde hareket etmeleri ve nazıra manevi destek göstermeleri
hususunda uyarılmıştır. Hariciye Nazırı Şekib Efendi Beyrut’a vardığından sonra
Babıali’ye ilk gönderdiği 1 Ekim 1845 tarihli mektubundan anlaşıldığına göre Cebel-
i Lübnan’daki bozuklukların ve gerginliklerin sebebini İngiliz ve Fransız devletleri
konsoloslarının birbirine karşı olarak yaptıkları tahrikattan kaynaklanmıştı. Bu elçiler
Lübnan’dan çıkarılmadıkça asayişin temin edilemeyeceğini ifade etmişti. Dolaysıyla
İstanbul’daki yabancı sefirlerin icra ettikleri yardımın hiçbir faydasının
görülmeyeceği anlaşılıyordu.433
Şekip Efendi 14 Eylül 1845 tarihinde Beyrut’a ulaştı. Ardıdan olaylara ilişkin
ilk bilgileri edindikten sonra alınacak önlemlere dair çalışmalara başladı. 23 ve 24
Eylül’de tüm temsilcilere mektup göndererek yapacağı toplantıya davet etti. Ancak
büyük çoğunluğu buna olumlu cevap vermedi. Fransız temsilci de Şekip Efendi’nin
davetini, Lübnan’daki farklı mezhepler üzerinde Osmanlının doğrudan yönetimine
431
Erdoğan Keleş, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlık İdari Düzenin Uygulanması ve 1850 Tarihli
Nizamname”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, sa. 27/43,
2008, s. 131-157.
432 BOA, A.MKT.MHM, no. 1/59.
433 M.Tayyib Gökbilgin, Aynı Makale, s. 674-675.
198
yol açacak bir tedbir olarak yorumladı. 30 Eylül’de araştırmalarına başlamak ve
Babıâli’nin yayınlayacağı beyannamedeki şartları bildirmek amacıyla her iki mezhep
ileri gelenleri ve yetkilileri ile yapacağı toplantı için Beyrut’tan ayrılıp Dayrü’l-
Kamar’a geçti. 15 Ekim tarihinde yapılacak toplantıya her iki mezhebin
kaymakamını, vekillerini, 24 Hıristiyan ve 20 Dürzî lideriyle ileri gelenlerini aldığı
önlemleri açıklamak üzere davet etmişti. Ancak her iki mezhepten pek çoğu bu
davete katılmadılar. Ordu Müşiri Mehmed Namık Paşa’nın ifade ettiğine göre daha
önceden büyük devletler elçilerine takdim edilen ve 15 Ekim 1845’de ilan edilecek
olan nizamın tebliği için her iki taifenin kaymakam ve ileri gelenleri davet edildiği
halde buna icabet edilmediğini çeşitli bahaneler uydurulmuştu. Paşa “önceden âdet
edindikleri gibi biri gelse diğeri gelmez, ikisi gelse küsûru dahi bugün yarın
gelecekler cevâbıyla vakit ve zaman geçirirken maslahatın te’hiriyle oyalayıp
maslahatı çürütmek ve teklîf olunan nizâmâtın yürürlüğe girmesini” geciktirmek
emelinde olduklarından bu davete iştirak etmediklerini düşünüyordu. 434
Toplantıya katılan iki kaymakam ile Hıristiyan ve Dürzî ileri gelenleri tedbir
olarak birkaç gün tevkif edildiler. Bu durum derhal Beyrut Fransız konsolosu
tarafından Babıâli’ye verilen bir mektupla şikâyet konusu edildi. Konsolos bunun
Cebel-i Lübnan’ın serbestiyet idaresine aykırı olduğu bildirmişti. Şekip Efendi,
Namık Paşa ile 1 Ekim 1845 tarihinde Beyrut’tan Dayrü’l-Kamar’a geçtikten sonra
15 Ekim 1845 tarihinde Tanzimata uygun alınacak tedbirlere dair bir beyanname
yayınladı. Buna göre, Cebel-i Lübnan’da meydana gelen karışıklıklar Tanzimat
Hayriye’ye aykırıydı. En kısa zamanda bölgede asayiş ve huzur sağlanarak
Tanzimat’ın uygulanmasına teşebbüs edilecekti. Marunîlerin, Dürzîlerden istedikleri
3.000 kese tazminat, Dürzîler tarafından ödenecektir. Ayrıca, Osmanlı Devleti Cebel-
i Lübnan vergisinden düşülmek şartıyla Marunîlere 10.000 kese daha yardım
yapacaktı. Cebel-i Lübnan’da Sayda Valisi’nin uygulamaya koyduğu iki ayrı
kaymakam ve mukataacı tayini usulü aynen devam edecekti. Mukataacılar kendi
halklarının işlerini yürütecekler, muhtelit (karışık) bölgelerdeki halkın islerine ise
434
Erdoğan Keleş, Aynı Makale, s. 137.
199
tayin edilen vekiller bakacaktı. Her halkın kendi içindeki hukuki davaları
mukataacıları tarafından, eğer hukuki dava farklı guruplar arasında ise mukataacılar
ve vekiller aracılığıyla görülecekti. Bir çözüm bulunamaz ise kaymakamlara
başvurulacak eğer orada da çözümlenemez ise eyalet valisine müracaat edilecekti.
Vergi toplama ve zabtiye işleri de yine mukataacılar aracılığıyla yürütülecekti. Hiç
kimseye haksız muamele yapılmayacaktı.435
Şekib Efendi bu arada Namık Paşa ve Vecihi Paşa ile görüşmüş, ardından da
Lübnan’daki yabancı elçileri yanına çağırarak Cebel’de asayişi temin etmek için
alacağı tabirleri açıklamıştı. Şekib Efendi elçilerden şayet şiddet kullanmasına
gerekirse sorun yaşanan yerlerdeki yabancı vatandaşların bir tehlikeye maruz
kalmamaları için hemen Beyrut’a nakledilmelerini istemiştir. Yabancıların malları
muhafaza edilecekti, fakat hayatlarından dolayı sorumluluk kabul edilmeyecekti. Bu
duruma Beyrut’taki Fransa konsolosu Poujade itiraz etmiş, Fransız vatandaşlarının
ve manastırların zararının taahhüt edilmesini istemişti. Aynı talebi Fransa sefiri
Bourqueney Hariciye Nazırı vekili Ali Efendi’ye tekrar iletmişti. Hatta 4 Ekim 1845
tarihinde Fransa sefaret tercümanı Fransız tebaasının zararları taahhüt olunmadığı
takdirde sefarethaneyi terk edip Boğaz’da hükümetinden talimat bekleyeceğini
Babıali’ye bildirmişti. Bunun üzerine Babıâli Şekib Efendiye bir talimat
gönderilmesini uygun buldu. Ancak bu talimat Lübnan’a varmadan Şekib Efendi
Namık Paşa ile birlikte müzakere ederek icraata geçmişti. Hariciye Nazırı Şekib
Efendi ve Arabistan Müşiri Namık Paşa Beyrut’tan Dayr’ül-Kamer’e geldiler.
Lübnan’ın asayişi sağlamak için öncelikle Lübnan ahalinin elindeki silahların
toplanılmasına karar verilmişti. Ardından 1840 senesi olaylarına katılanlar hakkında
gene af ilan edilmişti.436
Bu esnada ayrıca ilan edilen bir Arapça beyanname ile 1846 yılında meydana
gelen olaylarda malları yağmalanan Marunîlere Dürzîlerin ödeyeceklerinden başka,
Sayda Eyaleti miri mallarından mahsubu yapılmak şartıyla hazineden 10.000 kesenin
435
Erdoğan Keleş, Aynı Makale, s. 138.
436 Tayip Gökbilgin, Aynı Makale, s. 675-676.
200
daha dağıtılacağı duyuruldu. Bundan başka çeşitli köylerde halkın mukataaları kendi
vekilleri tarafından idare olunması, vekilleri seçme şekilleri ile vazifeleri
bildirilmekteydi.437
Hariciye Nazır ve Namık Paşa Lübnan ahalisinin isteği ile silahlarını
kolaylıkla teslim etmeyeceklerini ve konsoloslara müracaatla mesele çıkarmak
isteyeceklerini bildikleri için tedbir almışlardı. Nitekim bir süre sonra da Cebel-i
Lübnan’a sevk edilen askerin sayısı arttırıldı. Gelen asker, başıbozuk kuvvetler ile
birlikte uygun mekânlara yerleştirildi. Ardından halkın elindeki silahlar toplamaya
başlandı. Ahali silahlarını teslim etmeye imtina ve iki tarafın reisleri ve şeyhler
arasında sorunların çıkması üzerine kaymakamlar ile iki tarafın ileri gelenlerinden bir
kısmını tutukladılar.438
Lübnan meselesi nedeniyle dâhilde ve hariçte Şekib Efendi aleyhine çeşitli
iftiralar dillendirilmeye başlanmıştı. Bu durumda Avrupa kamuoyu galeyana gelmiş
ve Avrupalı devletlerin olaylara müdahaleleri artmaya başlamıştı. Mesela Fransa
elçisi 4 Aralık 1845 tarihli Osmanlı Hariciye Nezareti’ne Lübnan meselesi için
oldukça ağır bir yazı vermişti. Prens Metterinch de Viyana Elçisi Nafi Efendi’ye bu
mesele hususunda bazı olumsuz ifadeler kullanmıştı. Bunun üzere Babıâli Şekib
Efendi’yi Hariciye Nazırlığı’ndan azledip Londra elçiliğine tayin etti. Ardından Ocak
1846’da Ferik Emin Paşa bir talimatla Beyrut’a gönderildi. Emin Paşa’ya verilen
talimatta Şekib Efendi, Namık Paşa, Sayda Müşiri Kamil Paşa ve Vecihi Paşa ile
müzakere ederek bu meseleyi halletmesi ve gelişmelerden merkezi haberdar etmesi
istenmişti. Şekib Efendi Haziran 1846’da Emin Paşa ile İstanbul’a dönmüşlerdir.439
Namık Paşa Lübnan tahkikatı ardından esas görevi olan Arabistan Ordusu
Müşirliği’ne dönmüştür. Tıpkı Şekib Efendi gibi Namık Paşa da Lübnan olaylarının
bastırılmasında aldığı görev nedeniyle bilhassa İngiltere ve Fransa’nın tepkisine
437
BOA, HAT, no. 46 /1182, Lef 9,10, 14.
438 BOA, HAT, no. 46 /1182, Lef 15, 16.
439 Tayip Gökbilgin, Aynı Makale, s. 677-678.
201
maruz kalmıştı. Bu durum Paşa’nın uzun süre peşini bırakmadı. Daha sonraki
yıllarda paşanın devlette alacağı önemli görevler esnasında bu iki devlet müdahil
olarak önlemeye çalıştılar.
I- NAMIK PAŞA’NIN IRAK VE HİCAZ ORDUSU
MÜŞİRLİĞİ
Arabistan Ordusu’nun kuruluşunda görev alan ve Lübnan’da önemli işler
başaran Mehmed Namık Paşa gösterdiği liyakat üzerine bu sefer 22 Haziran 1849
tarihinde Irak ve Hicaz Ordusu’nun teşkil etdilmesi görevine getirildi. Paşa sadece
ordu kurmakla değil aynı zamanda bölgedeki mülki işlerin bir düzene sokulması ve
sınırların muhafazası için de görevlendirilmişti. Namık Paşa bu atama yapıldığında
Halep’te karantina uygulamaları ile meşgul olduğundan yeni vazifesine 12 gün
gecikme ile başlayabildi.440
Namık Paşa bu görevi esnasında en önemli faaliyetleri Bağdat’ta
yürütmüştür. Hem Bağdat Valisi Vecihi Paşa 441
hem de Müşir Namık Paşa eyalettte
gerekli gördükleri ıslahat hakkında Seraskerlik ve Sadarete yazılar yazmışlardı.
Alınan emir ve talimatlar ardından Bağdat’ta ıslahat yaptırılmaya başlandı. Bu ıslahat
talimatında Bağdat, Süleymaniye, Şehrizor ve Hindiye ile havalisi mülki ve mali
idaresinde yaşanan uygunsuzluğun asıl sebebi idari zaaf olduğunun tesbit edilmesi
önemlidir. Namık Paşa ve Bağdat Valisi gerekli tedbirleri almış, bölgede önce
440
BOA, İ.DH , no. 199/11305, Lef 1, 2; no. 199/11373, Lef 1, 2, 3; no. 199/11305, Lef 3, 4; BOA,
A.MKT.MHM, no. 16/53. Namık Paşa’nın yeni memuriyeti Irak ve Hicaz Müşirliğine gitmesi için
yol harcırahını Halep bütçesinden borç olarak almıştı. Bu 16110 kuruş Babıali tarafından Namık
Paşa’ya ihasan edildi. unun üzerine Paşa da bir teşekkür mektubunu hükümete yolladı: BOA, İ.DH,
no. 206/11902, Lef 1,2,3; A.AMD, no. 23-3; HRMKT, no., 27/15.
441 Bu esnada Bağdat’ta vali değişikliği yaşanmıştı. Bağdat Valisi Abdi Paşa her ne kadar iffetli ve
müstakim bir şahıs ise de halim ve sakın olduğundan, Irak meselesi dolayısıyla Bağdat için uygun ve
dirayetli bir vali bulunması kararlaştırıldı. Bu maksatla Abdi Paşa İstanbul’a dönmek üzere Bağdat
Eyaleti’ne Vecihi Paşa tayin edildi: Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.125.
202
asayişi temin edilmişti. Ardından da Tanzimatın sosyal ve ekonomik uygulamalarını
başarıyla hayata geçirildi. Bu arada Hicaz ve Irak Ordu için Namık Paşa’nın
Bağdat’ta bir İdadi Mektebi yapılması talebi Meclis-i Ahkam-ı Adliye’de
onaylanmıştı.442
Müşir Namık Paşa ve Bağdat Valisi Vecihi Paşa, Bağdat’ta nüfus sayımı
yapılması için Babıâli’den izin istediler. Durum hükümet tarafından uygun
bulunmuş ve hazırlanan bir fermanla ile ilan edilmişti. Bu arada Namık Paşa ve
Bağdat Valisi teşkil olunan ordunun düzenlenmesi hususunda yoğun bir gayret
içerisine girdiler. Basra Körfezi’nde hazırlanması gereken donanma için de
çalışmalar hızlandırıldı. Bütün bu reformların sağlıklı yürüyebilmesi için bölgeye bir
Defterdar tayin edildi. Böylece burada mali sistem düzenlendi. Bundan böyle mali
işlemlerin ve devir-teslim muamelelerinin yeni sisteme uygun yapılabilmesi sağlandı.
Yapılan bu çalışmalar sonucu Irak havalisinde asayiş ve inzibat sağlanmış ve eyaletin
gelirleri artmıştı. Müşir Namık Paşa’nın gösterdiği gayret Babıâli tarafından takdir
edilmiş ve Mayıs 1850 tarihli bir yazı ile taltif edilmiştir.443
Namık Paşa Bağdat Eyaleti’nde bulunan Hindiye, Hazail ve Kerbela
aşiretlerinden kaynaklanan sorunları çözerken önce nasihat yolunu seçmişti.444
Bunlar etkili olmayınca asayişi sağlamak üzere Şamiye, Hindiye ve Hazail şeyhleri
ile önde gelen dokuz kişiyi tutukladı. Paşa bu şahıslar bölgeden uzaklaştırılmadan
huzur sağlanamayacağını belirterek, bunların sürgüne gönderilmesi hususunu
İstanbul’a yazmış ve kararları uygulamıştı.445
Namık Paşa bizzat katıldığı bu
operasyonlar sırasında koleraya yakalanmıştır.446
442
Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122, 129-130.
443 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122-129.
444 Namık Paşa ile Bağdat Valisi, Muhammere havalisinde olan aşiretler şeyhlerin bazıları arasında
çıkmış olan uygunsuzluk bahanesiyle İranlı tarafından oraya sevk olunan askerlerin çakılması
hususnuda İran komiserlerine ve Bağdat’taki İran Şehbenderine ne suretle protesto edilmesi
gerektiğini Babıaliden sormuşlardı: BOA, A.MKT.UM, no. 73/1.
445 BOA, İ.DH, no. 246/15013, Lef, 6; A.AMD, no. 35/13.
203
Namık Paşa Bağdat’ta sadece askeri tedbirler almamış ticaret ve zitaatin
gelişmesi için çalışmalar yürütmüştür. Paşa asayiş sorunlarının yaşandığı Bağdat
Eyaleti’nden üç-beş sene aşar vergisinin alınmamasını talep etmişti. Nehir taşmaları
nedeniyle tarım arazileri zarar görüyordu. Namık Paşa Hindiye Nehri’ne set yaptırdı.
Böylece arazi ve tarlalara su basması önlendi. Ayrıca birçok kazaların ahalisi
susuzluk çekiyordu. Namık Paşa yeni su setleri inşası ve eskilerinin tamiri için
mühendis Kamil Efendi’yi görevlendirdi. 447
.
Bu arada Namık Paşa bölgede güvenilir devlet adamlarının görev almasına
gayret sarfetmiştir. Mesela Hindiye havalisinin asayişini sağlama çalışmaları
esnasında vefat eden Necip Paşa’nın kethüdası bulunan Reşid Paşa’nın Divaniye
Kaymakamlığına tayini teklifini istemiş ve bu teklif kabul edilmişti.448
Namık Paşa’nın Hicaz ve Irak Ordusu Müşir sıfatıyla asayiş tedbirleri aldığı
bir diğer önemli yer Süleymaniye Sancağı idi. Süleymaniye’de ciddi olaylardan biri
Kaymakam değişikliği sebebiyle oldu. Olaylar kısa sürede büyüdü ve konak
yağmalaları yaşandı.449
Son hadiselere dair Müşiri Namık Paşa ile Anadolu Ordusu
Müşiri’nin yazıları Babıâli’ye takdim edildi. Bu yazılardan anlaşıldığına göre
eşkıyanın saldırıları karşısında Süleymaniye Alayı neferleri yetersiz kalmıştı.
Seraskerlikten buradaki asker eksikliğinin giderilmesi talep edildi.450
Namık Paşa Süleymaniye’deki olayları yatıştırmak için bizzat bölgeye gitti.
Güvenlik ve asayiş sağladı, bu gibi uygunsuzlukların tekrar olmaması için bir takım
tedbirler aldı.451
Paşa sadece askeri tedbirler almamaş bölgedeki ahalinin ticarette
yaşadıkları sorunları da çözmeye çalışmıştır. Zaten eşkıyayı bastırılıp devlet
446
Abdullah Saydam, “Namık Paşa”, DİA, c. 32, s. 379.
447 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s.122
448 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 133-136
449 BOA, A.MKT.UM, no. 60/1.
450 BOA, A.AMD.UM, no. 18/22.
451 BOA, A.MKT.UM, no. 72-32; A.MKT.MHM, no. 754/39.
204
sistemini bölgede hâkim kılınınca ticaret canlanmış ve vergiler toplanmaya
başlanmıştır.452
Bağdat Valisi Vecihi Paşa ile Irak ve Hicaz Ordusu Müşiri Namık Paşa
Kasım 1851 tarihinde Basra’da ve Bağdat’ta ortaya çıkan kolera salgını önlemek için
tedbirler almışlardı. Durumun kontrolü için Bağdat karantinahanesi açılması
çalışmaları başlatılmış; çarşı, sokak ve hamamlar süpürülüp temizlenmiş; hurma,
meyve ve sebze gibi hastalığın yayılmasına sebep olan ürünleri askerlerin alması
yasaklanmıştı. Ayrıca halkın tehlike arz eden yerlere gitmesi önlenmiş, imamlar ve
muhtarlar vasıtasıyla hastalık hakkında halka bilgi verilerek korunma hususunda
uyarılar yapılmıştır. Kısa zamanda alınan tedbirlerle hastalığın önü alınmıştır.453
Namık Paşa’nın uğraşmak zorunda olduğu en önemli sorunlardan biri İran
hududunda yaşanan anlaşmazlıklardı. Aşiretler kaynaklanan bu sorunun çözümü için
Namık Paşa sınır çiziminde görevli memurların muhafazasına asker
görevlendirilmişti.454
Namık Paşa Irak ve Hicaz Ordusu Müşiri olarak bölgede
bulunduğu sırada oluşturulmuş olunan Hudud Komisyonu Osmanlı-İran sınırını
belirleme vazifesiyle çalışmalarda bulunmaktaydı. Komisyonla alakalı işlerde Namık
Paşa’nın da katkısı olmuştur.455
Sınırda asayişi sağlamak için Namık paşanın fikirleri
de alınmıştı.456
Namık Paşa’nın sınır meselesine dair aldığı tedbirlerden halk hoşnut
olmuştu. Paşa bu durumu bir yazı ile Babıâli’ye iletmiştir.457
452
BOA, A.AMD, no. 18/22.
453 BOA, A.AMD, no. 33/8.
454 BOA, HR.MKT, no. 30/78.
455 Mehmed Hurşid [Paşa], Seyahatname-i Hudud, (Çev: Alaattin Eser), İstanbul 1997, s. XXIII.
456 BOA, AMKT.UM, no. 177/80.
457 BOA, A.MKT.MHM, no. 36/44.
205
İ- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TOPHANE MÜŞİRİLİĞİ
Namık Paşa’nın özellikle askeri görevlerdeki başarıları Sadaret ve Seraskerlik
makamlarının dikkatinden kaçmamaktaydı. Paşa son dokuz seneden beri İstanbul
dışında çok önemli vazifelere atanmıştı. Özellikte Arabistan, Irak ve Hicaz ordusu
müşirliği ile aşağıda ayrıca ele alınacak olan Bağdat Eyaleti Valiliği’ndeki başarılı
icraatları dikkate alınarak Namık Paşa Tophane-i Amire Müşirliği gibi önemli bir
göreve getirilmiştir (5 Ağustos 1853).458
Bilindiği gibi Tophane’nin kuruşunun 1453-1470 arasında olduğu tahmin
edilmektedir. XIX. Yüzyıla girilirken III. Selim döneminde (1789-1807) Tophane-i
Amire yeniden düzenlemişti. III. Selim’in yenileşme hareketleriyle bağlantılı olarak
kapıkulu askerlerinin modernizasyonu sırasında Tophane’ye ve topçu sınıfına
özellikle önem verilmişti. Islahatlar kapsamında Batıdan mühendisler getirilmişti. III.
Selim’in tophanede yaptırdığı bazı binalar 1 Mart 1823’te yanmıştır. II. Mahmud
Tophane’de yanan binaları tamir ettirmişti.459
Namık Paşa, Bağdat Valisi bulunduğu esnada Tophane Müşirliği’ne tayin
edilmiştir (23 Ağustos 1852). Kendisine Mecidiye Nişanı da ihsan buyrulmuştur. Bu
arada Namık Paşa yeni Vali Bağdat’a gelene kadar görevini sürdürmüştür. 460
Yeni
458
Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
459 Evliya Çelebi Seyahatnamesinde tophanede top dökümü ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Sultan
Fatih İstanbul’da giriştiği inşaat faaliyeti sırasında top dökümhanesinin yapılmasıyla temel atılan
Tophane-i Amire’ye II. Bayezid döneminde (1481-1512) bir de kışla eklenmiştir. Ancak büyük
tesisler şeklinde yapımı ilk kes Süleyman Kanuni döneminde(1520-1566) olmuştur: Salim Aydüz,
“Tophane-i Amire”, DİA, c. 41, (2012), s. 253-256.
460 BOA, A.MKT.NZD, no. 67 / 90. Mesela Bağdat’tan İstanbul’a sürülen eşkıya Tıkritli Muhammed
El-Abbas ve arkadaşlarının Bağdat’a dönmeleri hususunda Tophane Amire Müşiri Namık Paşa ile
istişare edilmişti. Namık Paşa’nın 4 Kasım 1852 tarihlinde Babıali’ye ve Seraskerliğe gönderdiği iki
yazıda kendisinin Bağdat Valiliği zamanında Divaniye ve Hindiye bölgelerinde eşkıyalık yapan
Mehmet El-Abbas ve adamları ile uzun zaman muharebe etmiş olduğunu ve nice masraflar ve ölenler
olduğunu ifade etmişti. Paşa buisyancıları bastırıp asayişi sağlamıştı. Hatta eşkıyaları ele geçirip
İstanbul’a göndermişti. Bu eşkıyalar yeni tayin edilen Bağdat Valisi ile birlikte Bağdat’a götürülmek
206
valinin gelişi kış mevsimine kadar mümkün olmazsa Şehrizor Valisi’nin Bağdat
valiliğine vekâlet etmesi düşünülmüştür.461
Nihayet Bağdat’ta gerekli tedbirleri alan Namık Paşa 6 Aralık 1852 tarihinde
şehirden ayrılmıştır. Paşa İstanbul yolunda Kerkük’te konaklamıştır. Burada
hükümet konağında istirahat ettiği esnada Bağdat Valiliği’ne yeni tayin edilen Raşid
Paşa ile görüşüp eyalete dair bazı hususlar hakkında görüşme yapmıştır. Namık Paşa
yeni valiye Bağdat’ın idaresi hususunda tesviyelerde bulunmuştur. Bunun ardından
Namık Paşa’nın İstanbul’a Reşid Paşa’nın ise Bağdat’a hareket ettikleri Şahrizor
Valisi tarafından Babıali’ye bildirilmiştir.462
İstanbul’a gelip görevine başlayan Namık Paşa hiç zaman kaybetmeden
Tophane-i Amire’de yeniliklere başlamıştır. İlk olarak Tophane için gerekli olan
makineler ile 50 bin adet tüfeğin siparişini vermiştir. Bunların masraflarını Hazineye
yüklemeyerek Tophane tahsisatından karşıladı.463
Namık Paşa bir taraftan da Tophane’de personel ihtiyacını gidermeye çalıştı.
Bu hususta sık sık Babıâli’den taleplerde bulundu. Mesela işinin ehli olan Mustafa
Ağa’nın Tophane-i Amire’de istihdam edilmesi için Babıâli’ye tezkere yazdı.464
istenmişti. Namık Paşa, bu eşkıyanın Bağdat’a dönmelerinin bölgede yeniden uygunsuzluk ve fesada
sebep olacağını, bunların Şii mezhebine bağlı bulunduklarından İran ile birleşerek daima Osmanlı
aleyhine hareket etme alışkanlıklarını sürdüreceklerini söyleyerek Bağdat’a gelmemelerini tesviye
etmişti. Paşa’nın bu uyarısı haklı bulunmuştur: BOA, A.MKT.MHM, no. 51/16; A.MKT.UM, no.
120/ 80; A.MKT.MHM, , no. 50/41; A.AMD, no. 41/21; İ.DH, no. 259/16016M Lef 1,2; A.
MKT.UM, no. 110/54.
461 BOA, A.MKT.UM, no. 110/54. Bu esnada Babıali yeni valinin hızlı bir şekilde Bağdat’a gitmesi
emrinin verildiğini Namık Paşa’ya bildirilmişti: BOA, İ.DH, no. 260/16132, Lef, 2.
462 BOA, A.MKT.MHM, no. 52/82, Lef 1, 2.
463 BOA, A.MKT.NZD, no. 72/26.
464 BOA, A.MKT.NZD, no. 70/94.
207
Namık Paşa’nın yetki alanında bulunan ve İstanbul’un güvenliği bakımından
büyük önem taşıyan Boğaz istihkâmlarının yenilemesine gayret etti. Bahr-i Sefid
Boğazı’nda bulunan dokuz adet kale ve tabyanın tamiri için gereken 65 bin kuruşun
tahsisi hususunu Babıâli’den talep etti. Bu arada Boğaz Muhafızı Mirliva Süleyman
Paşa raporunda yeni istihkamlarının tamamlanmasının uzayacağını Tophane-i Amire
Müşirliği’ne bildirmişti. Bunun üzere Namık Paşa konuyu Tophane-i Amire
Meclisi’nin gündemine taşıdı. Yapılan yazışmalar sonucu 30 Mart 1853 tarihinde
Babıali’den gerekli izinler alınarak kalelerin tamir ve yenilemesi işi bitirilmiştir.465
Bu esnada Namık Paşa’nın Tophane-i Amire Müşirliği’nde gösterdiği dirayet ve
sadakat takdir edilmiş ve 10 Ocak 1853 Mecidiye Nişanı’nın ikinci rütbesi ile taltif
edilmiştir466
.
Tophane-i Amire Müşirliği’nde yaklaşık bir yıl görevde kalan Namık Paşa
bu sürenin dört ayını Bağdat’ta geçirmişti. Paşa’nın bundan sonraki yeni görevi
Ticaret Nazırlığı olarak belirlendi. 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırı Ahmet
Fethi Paşa’nın Tophane-i Amire Müşirliğine ve Tophane-i Amire Müşiri Namık
Paşa’nın da Ticaret Nezareti’ne becayişleri uygun bulunmuştur. Bu becayiş teklifi
Namık Paşa ve Fethi Paşa tarafından talep edilmişti. Bu talep Babıâli tarafından
uygun görülmüş ve Namık Paşa ve Fethi Paşayı Babıali’ye çağrılarak görevleri tebliğ
olunmuştur467
.
465
BOA, A.AMD, no. 43/26.
466 BOA, A.DVN.MHM, no. 10/10 .
467 BOA, HAT, no. 1648/37.
208
K- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ DEFA ARABİSTAN
ORDUSU MÜŞİRLİĞİ’NE TAYİNİ VE DÂR-I ŞURÂ-YI
ASKERÎ REİSLİĞİ GÖREVİ
Namık Paşa ile Hariciye Nazırı Şekib Efendi ile birlikte büyük sorunların
yaşandığı Cebel-i Lübnan’a asayişin temini ve olayların tahkiki görevi ile
gönderilmişti. Olayların yeniden patlak verdiği 1860 senesinde bölgeye dirayetli bir
komutanın atanması gündeme gelmişti. Bu görev için ilk akla gelen Namık Paşa
oldu. Nitekim Paşa’nın Arabistan Ordusu Müşiri olarak tayini hususu 10 Haziran
1860 tarihinde özel bir mecliste müzakere edildi. Sonuçta o ratihte Arabistan Ordusu
Müşiri olan Vasif Paşa’nın azli ile yerine Namık Paşa’nın tayini uygun bulundu.468
Bu görev için Namık Paşa refakatine iki tabur askerle birlikte iki donanmadan iki
vapur tahsisi edildi. Paşa ilk olarak Lübnan’a gidecekti.469
Ayrıca Paşa’nın refakatine
verilen askerin masrafları için gereken tahsisat da ayrıldı.470
Namık Paşa’nın yeni göreve tayini bölge ile yakından ilgilenen ve sürekli
olarak müdahale eden İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etti. Nitekim İngiliz ve Fransız
sefaretleri Osmanlı Hariciye Nezareti’ne bir nota vererek Namık Paşa’nın
Arabistan’a gönderilmesine itiraz ettiler. Bu baskılar işe yaradı. Babıâli, Namık
Paşa’nın yerine Hariciye Nazırı Fuat Paşa ile Dâr-ı Şura-yı Askeri Reisi Abdülhalim
Paşa’yı Arabistan Ordu-yu Hümayun Müşirliğine tayin ederek Cebel-i Lübnan’a
gönderdi.471
468
BOA. A.MKT.NZD, no. 314/80 ; 315/51; A.MKT.MHM, no. 185/85
469 BOA, A.MKT.NZD, no. 317/14; 316/55
470 BOA, A.MKT.UM, no. 413/39; 414/46
471 BOA, İ.MMS, no. 132/5673; A.AMD, no. 92/72
209
Uluslararası baskı karşısında geri adım atılınca görev yerine dahi gidemeyen
Namık Paşa tecrübeli, dirayetli ve askeri alanda kabiliyeti bulunduğu gerekçesiyle 9
Temmuz 1860 tarihinde Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Reisliği’ne tayin edildi.472
Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Reisi Namık Paşa’nın maaş ve tayinatı hususu
Seraskerlikte toplanmış olan Meclis-i Hass-ı Vükela’da müzakere edildi. Namık
Paşa’ya kısa bir süre sonra Dâr-ı Şurâ-yı Askerî Riyaseti uhdesinde kalmak üzere
Hassa Müşirliği de tevcih edilmiştir. Paşanın kıdem, haysiyet ve rütbelerine göre
başkanlık için tahsis edilmiş olan 22.744 kuruş, Paşa’nın Hassa Müşirliği473
maaşından ilave yapılarak 30.000 kuruşa çıkarılmıştı.474
Namık Paşa’nın Dar-ı Şurâ-yı Askeri Reisliği hizmeti de kısa sürdü. Haziran
1861 tarihinde Serasker Rıza Paşa’nın yerine, dirayetli ve ehliyetli görüldüğünden
Seraskerlik makamına tayini gerçekleşti.475
Paşa aynı zamanda Osmanî nişanıyla
taltif edildi.476
L- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ SERASKERLİK GÖREVİ
Namık Paşa, Sultan Abdülaziz tarafından 30 Haziran 1861’de Seraskerlik
makamına atanmıştır. Fakat Paşa’nın Seraskerliğe tayini de uluslararası krize sebep
olmuştur. Zira Paşa’nın Arabistan Ordu-yı Hümayu’na tayin edilmesine karşı çıkan
ülkelerden olan Fransa, bu sefer de Seraskerliğe getirilmesine tepki göstermişti. Bu
itiraz, Osmanlı Paris Elçisi Rifat Veliüddin Paşa tarafından 12 Temmuz 1861
tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıdan anlaşılmaktadır. Namık Paşa’nın
Seraskerliğe tayin edildiğini Paris’te duyduğu anda bu konuda Fransa’nın görüşünü
472
BOA, A.MKT.MHM, no. 187/94
473 BOA, İ.DH, no. 473/31761; A.MKT.NZD, no. 356/79
474 BOA, İ.MMS, no. 19/848
475 BOA, İ.DH, no. 474/31795
476 Şehabeddin, Ayni Eser, s. 141.
210
öğrenmek için Paris Sefiri Rifat Paşa Fransız diplomatlarla temas kurmuştu.
Fransızlar bu tayine tepki göstermişlerdi. Rıfat Paşa’ya göre tepkinin nedeni Cidde
hadiselerinin henüz unutulmamasıydı. Bununla birlikte Seraskerlik memuriyeti gibi
önemli bir makama taassupluluğu ile meşhur bulunan Namık Paşa’ya verilmesinin de
etkili olduğunu Rıfat Paşa ifade etmiştir.477
Görüşmede Fransız devlet adamları Namık Paşa hakkındaki önyargılı
davranınca Rıfat Paşa karşılık olarak Babıali’nin Cidde olaylarında ve diğer
hadiselerde göstermiş olduğu adaletin bilindiğini; Namık Paşa’nın Cidde
hadiselerinin çıkmasında her hangi bir töhmet ve suçunun bulunmadığını söylemiştir.
Rifat Paşa ayrıca Namık Paşa şimdiye kadar bulunduğu görevlerin hiç birinde
kendisini zerre kadar lekeleyecek bir davranışının olmadığını, her işte sadakat ve
gayretinin görüldüğünü belirtmişti. Rifat Paşa ayrıca Namık Paşa’nın Cidde
olaylarından sonra askeri işlerin merkezi olan Dar-ı Şurâ-yı Askeri Riyaseti’ne tayin
edilmesinin şimdiki Seraskerlik memuriyetinden farksız olduğunu, Paşa’nın yeni
görevi hususunda için kimsenin bir şey demek hakkı ve salahiyetinin olamayacağını
açık biçimde ifade etmiştir. Rifat Paşa, Namık Paşa hakkında ortaya atılan taassup
sahibi olduğu fikrine katılmadığını; Namık Paşa’nın yeni görevine yakışan bir tavırla
hareket edeceğinden şüphe duyulmadığını, Paşanın şahsi düşüncelerinin
memuriyetine engel görülmediğini de sözlerine eklemişti.478
Namık Paşa’nın tayini ile başlayan tartışmalar kısa bir süre sonra Paşa’nın
Seraskerlikten azline kadar sürmüştür. Namık Paşa üç ay sonra Eylül 1861 tarihinde
Seraskerlikten azliyle ve yerine Mehmed Rüştü Paşa’nın tayini gerçekleşmişti.479
Kısa süre görevde kalan Namık Paşa Seraskerliği esnasında yerli silah
üretimine önem vermiştir. Başta tüfek olamk üzere savaş malzemelerini imal etmek
477
BOA, Hariciye Nezareti Sefaretler Evrakı (HR.SYS), no. 97/4; HR.SFR, no. 59/5, Lef 1,2.
478 BOA, HR.SYS, no. 97/4
479 BOA, İ.DH, no. 479/32177
211
için gerekli hazırlıkları yapmıştır. Bu dönemde tüfek imali çalışmaları hızlanmış ve
önemli mesafe kat edilmiştir.480
M- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ SERASKERLİĞİ ve
TOPHANE MÜŞİRLİĞİ
Namık Paşa ikinci Bağdat Valiliği’nde çok başarılı icraatlara imza atmıştır.
Bu başarıları ardından kendisi tekrar merkeze alınaran yine ikinci defa olarak
Seraskerlik makamına attanmıştır (1 Mart 1868). Paşa’nın görev alanına Karadeniz
ve Akdeniz Boğazları muhafızlıkları ile Tophane Müşirliği de dâhil edildi. Paşa
atanma haberini öğrendikten sonra Babıâli’ye 2 Mart 1868 bir teşekkür name telgraf
gönderdi.481
Namık Paşa yeni vazifesi için İstanbul’a giderken Bağdat hazinesindeki
ihtiyat parası 40 bin keseden 30 bin keseyi merkez hazinesine teslim için yanına
almıştı. Paşa, Babıali’ye Mart ayın ortasına doğru Samsun üzerinden döneceğini
bildirdi ise bu uzun yolculuk için harcırah istedi. Kendisine 250.000 kuruş harcırah
tahsis edildi.
Namık Paşa ikinci seraskerliği döneminde de özellikle ordunun
modernizasyonuna önem verdi. Yeni silah alımları için çalışma başlattı. İlk olarak
1869 senesinde ordu için Avrupa’dan piyade ve süvari silahları, Tophane ve
Tüfekhane için makineler satın almak üzere Erkan Harbiye Miralaylarından Rıza
Bey başkanlığında bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun çalışmaları sonucu
belirlenen silah ve makinelerin alımı için Rıza Bey Londra’ya gönderildi. Ayrıca
Namık Paşa, Rıza Bey’in silah ve makineleri uygun fiyatlarla satın almasında
480
Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 188. Ayrıca bkz. Ali İhsan Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin
Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, I, Belgeler, Doğu Kütüphanesi Yay., İstanbul 2008,
s. 41-90.
481 BOA, İ.DH, no. 572/39858, Lef 1.
212
yardımcı olmak üzere Londra’daki Osmanlı sefaretine bir yazı gönderdi482
. İngiltere
fabrikalarına ayrıca Tophane ve Tersane için İngiltere top, tezgâh, saniyeli ve
kapsüllü top imal makinesi siparişi verildi483
. Fakat Osmanlı sefareti, sipariş verilen
bu makinelerin maliyeti olan 7.000 İngiliz Sterlinin tamamı ödenmedikçe
makinelerin teslim edilemediğini Seraskerliğe bildirildi.484
Namık Paşa, Maliye
Nezareti ile müzakere ederek ücretin Osmanlı Bankası tarafından ödeneceğini
sefarete yazı yazmıştı.485
Namık Paşa Tophane-i Amire için lazım olan zincir ve top
çemberlerini de İngiltere’den sipariş etmişti. Bunların ücretleri olan 2431 Sterlin
Osmanlı Bakası tarafından ödendi.486
Aynı siparişte Tersane için vapur kazanı satın
alındı. Kazanın ücreti olan 1083 Sterlinin ödenmesi için Londra’daki Osmanlı
sefaretine emir gönderildi.487
Namık Paşa Tüfekhane-i Amire ustalarından
Zozobabart vasıtasıyla Londra’da Thomas Griffith’in fabrikasına yuvarlak çelik teller
sipariş etti.488
Namık Paşa ayrıca Tophane’nin gelişilmesi için Woolwish tophanesi ile
Enfield tüfek fabrikasından üç usta temin etti. Gelen ustalara yüksek maaşlar
bağlattı.489
Namık Paşa’nın bu ikinci Seraskerliği de kısa sürdü. Paşa 1869 tarihinde
Seraskerlikten azledildi. Kendisine 20.000 kuruş azil maaşı bağlandı.490
Paşa bir
süre sonra sonra Şurâ-yı Devlet Resiliği’ne getirildi.
482
BAO, HR.SFR, no. 148/23; no. 141/16; no. 141/77.
483 BAO, HR.SFR, no. 145/12 Lef 1.
484 BAO, HR.SFR, no. 145/13, Lef 2.
485 BAO, HR.SFR, no. 145/13, Lef 1, 2.
486 BAO, HR.SFR, no. 148/9.
487 BAO, HR.SFR, no. 145/14, Lef 2; 145/14, Lef 1
488 BAO, HR.SFR, no. 14/61 Lef 2; HR.SFR, no.144/61, Lef 1.
489 BAO, HR.SFR, no. 145/111.
213
Namık Paşa’nın üçüncü defa Serasker ataması 22 Kasım 1875 tarihinde
gerçekleşti.491
Ancak bu görevde çok kısa süre kaldı ve ikinci defa olmak üzere
aşağıda ele alıncak olan Bahriye Nazırlığı görevine atandı.
N- NAMIK PAŞA’NIN BAHRİYE NAZIRLIĞI
Namık Paşa’nın askeri kariyerine Harbiye Mektebi’nin kuruluşunda sonra
denizcilik de eklenmişti. Nitekim Paşa’nın diplomasi görevi ile Londra’da iken
denizciliğe dair bilgiler edindiği dikkate alınarak o sırada Kaptanıderya bulunan ve
donanmada reform çalışmaları yürüten Çengeloğlu Tahir Paşa’nın talebiyle bahriye
sınıfına intisabı gerçekleşmişti. Kendisi 1836 yılının 15 Ekiminde Tahir Paşa’nın
Akdeniz’e çıkması esnasında 5.000 kuruş maaş ile Ferikliğe ve Kaptanıderya
Kaymakamılığı’na terfi ettirildi.492
Hatta bu arada Namık Paşa Ege Denizi’nde Sisam
Adası’nda çıkan isyanı bastırmak amacıyla başlatılan operasyonunda da görev
aldı.493
Namık Paşa’nın kısa aralıklarla iki defa Bahriye Nazırlığı görevi yaptığı da
görülmektedir. Birinci Nazılığa 6 Kasım 1872 atandı ve görevi 1875 Aralık ayına
kadar yaklaşık 3 yıl sürdü. Bu göreve Erzurum Valiliğine atanan Mustafa Paşa’nın
yerine getirilmişti.494
490
Seraskerliğe Girit Valisi ve kumandanı Hüseyin Paşa tayin edilmiştir: BOA, İ.DH, no. 587/
40837.
491 BOA, İ.DH, no. 711/49742; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
492 BOA, HAT, no. 1439/59136; Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, s. 192. Namık Paşa’nın
maiyetindeki kara askerlerinin isim ve maaşları için bkz: BOA, C.BH, no. 57/2700.
493 BOA, HAT 637/31395-A; Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, s. 192. Bu esnada Temmuz 1835
tarihinde Namık Paşa’nın maaşına 10.000 kuruş zam yapılmıştır: BOA, HAT, no. 759/35835; C.BH,
no. 177/8345.
494 BOA, İ.DH, no. 658/45825.
214
Namık Paşa dönemin Padişahı Sultan Abdülaziz’in politikalarına uygun
olarak bahriyede önemli icraatlara imza attı. Özellikle buharlı gemilerin
yenilemesine ağırlık verdi. Bunun için Londra’daki Thomas Griffith Fabrikası’na
zırhlı savaş gemileri siparişi verdi. Zırhlı gemilerin daima iyi durum tutulması için
sık sık bakım ve temizlenmelerine özen gösterdi. Namık Paşa, yeni alınan gemiler
için Tersane’deki mevcut havuzlar küçük olduğundan Kasımpaşa’da yeni bir havuz
inşa ettirdi.495
Paşa Tersane’nin ihtiyaçlarını karşılamak için demir imalatına önem verdi.
Ayrıca Mekteb-i Harbiye’de öğrencilerin demir imalatı fennini öğrenebilmeleri için
yapancı hoca temin etti. Bu görev için Mister Carl adlı bir uzman tayin edildi. Bunun
yanında tersanelerdeki ustaların kereste ile yapılan imalattan başka demir ve döküm
ustalıklarını ilerletmeleri için öğretmenler görevlendirdi.
Namık Paşa donanmadaki savaş gemilerinde görev alan bahriye subaylarının
eğitim seviyelerini yükseltmek için çalışmalar yaptı. Bu hususu Bahriye Meclisi
gündemine taşıdı. Burada müzakereler yapıldı. Bahriye Mektebindeki öğrenci
sayısının artırılması kararı alındı.
Namık Paşa ulaşımda önemli bir unsur haline gelen vapurlar hatlarının
düzenlenmesini sağladı. İskeleler arasında muntazam seferler yapılması için gayret
sarfetti. Ayrıca bazı yeni hatlar açtı ve bu hatlar için vapur temin etti.496
Namık Paşa
21 Kasım 1875 tarihinde Bahriye Nezaretinden azil ederek yerine Rıza Paşa tayin
edildi497
.
495
Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 238-245.
496 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 239-245.
497 BOA, İ.DH, no. 711/49742.
215
Namık Paşa Bahriye Nazırlığı’na ikinci defa olarak üçüncü Seraskerliği
sonrasında atandı. Üç ay içinde gerçekleşen bu ataması da Seraskerliği gibi çok kısa
sürdü.498
O- NAMIK PAŞA’NIN ÜÇÜNCÜ TOPHANE MÜŞİRLİĞİ
VE YAVER-İ EKREM OLUŞU
Mehmed Namık Paşa aşağıda daha ayrıntılı ele alınacağı üzere Birinci
Meşrutiyetin ilanıyla önemli görevler üstlenmeye başladı. Sultan II. Abdülhamid’in
güvendiği devlet adamlarıdan olan Paşa Ayan Meclisi üyeliği ve Hazine-i Hassa
Nezareti gibi prestijli memuriyetler sonrası Yaver-i Ekrem statüsü ile ödüllendirildi
(1878).499
Aslında Namık Paşa, Padişah yaverliğine atanmak suretiyle Yıldız Sarayı
bürokrasisinin bir parçası haline gelmiş oluyordu.500
Paşaya aynı atamada üçüncü
defa olmak üzere Tophane Müşirliği görevi de verildi.501
Yaşı bir hayli ilerlemiş olan
Namık Paşa bu görevi fazla sürdürememiş ve 13 Eylül 1878 tarhihinde istifa
etmiştir.502
498
BOA, İ.DH, no. 708/49591; Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
499 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
500 BOA, İ.DH, no. 770/62758.
501 Cevdet Paşa, Cevdet Tarihi, c. 12, İstanbul 1309, s. 193.
502 Namık Paşa’nın yerine Ahmed Muhtar Paşa’yı tayin edilmişir: BOA, İ.DH, no. 766/62410.
216
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEHMED NAMIK PAŞA’NIN İDARÎ MEMURİYETLERİ
A- NAMIK PAŞA’NIN AYDIN VALİ VEKİLLİĞİ GÖREVİ
Trablusgarp ılahatı görevinden dönen Mehmed Namık Paşa’nın bir süre
sonra Aydın Eyaleti’nde görev alması gündeme gelmiştir. 1838 yılı itibariyle Aydın
Eyaleti valisi olarak Asakir-i Hassa-i Şahane Feriki ve Viyana Elçisi Ahmed Fethi
Paşa tayin edilmişti. Tam bu sırada Ahmed Fethi Paşa Rusya’ya görevlendirildi.503
Bu nedenle Fevzi Paşa Rusya’dan dönüp Aydın’da göreve başlayana kadar kendisine
vekâlet etmek üzere Namık Paşa’nın kaymakam sıfatıyla atanması uygun bulundu.
Göreve dair emir 2 Temmuz 1838 tarihinde çıktı.504
Namık Paşa’ya bu görev 35.000 kuruş maaş505
, 15.000 kuruş da harcırah
tahsis edildi. Tayinden önce Namık Paşa’ya Bahriye Ferikliği maaşı hem de Tersane-
i Amire hazinesinden aylık 800 kuruş maaş verilmekteydi. Bahriye Müsteşarlığı
takriri ile kendisine verilen 800 kuruş mahiyenin kesilmesi istemiştir. Böylece sadece
kaymakamlık maaşı alacaktı. Bu arada Namık Paşa Aydın Eyaleti Müşirliği
vekâletine atanması ardından kendisinde bulunan Bahriye Ferikliği nişanı Darphane-i
Amire’ye teslim olunarak yerine Mansure Ferikliği nişanı verilmesi uygun
bulunmuştur.506
503
BOA, HAT, no. 484/23753.
504 BOA, HAT, no. 1262/48856-A.
505 BOA, HAT, no. 528/25992-A; Cevdet Askeri (C.AS), no. 807/34269.
506 BOA, HAT, no. 528/25992. (BOA, HAT, no. 295/17548). Namık Paşa Aydın Eyaleti Müşirliği
vekâletine atanması ardından kendisinde bulunan bahriye ferikliği nişanı Darphane-i Amire’ye teslim
olunarak yerine Mansure Ferikliği nişanı verilmesi uygun bulunmuştur: BOA, HAT, no. 484/23753.
217
B- NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI’DA İLK
KARANTİNAHANE KURULMASINDAKİ GÖREVİ
Namık Paşa’nın Mektebi Harbiye’nin kuruluşundaki tecrübeleri ve başarısı
onun Osmanlı’da ilk karantinahane açılışı çalışmalarında da öne çıkarmıştır. Namık
Paşa Avrupa’da diploatik misyon ile görevli bulunduğu esnada karşılaştığı karantina
uygulamalarına dair gözlemlerini devlete yazmıştı.
Bilindiği gibi Osmanlı’da karantina usulünün uygulanması 1820’ların başında
düşünülmüştü. Karantina nizamı ile ilgili olarak Avusturya Sefiri’nin Babıâli’ye
verdiği rapor, devlet ricali tarafından müzakere edilmişti. Sultan II. Mahmud kesin
olarak tatbikine karar verdiği karantinanın tüm ayrıntıların özellikle de şer’i tarafının
devlet adamları ve özellikle ulemadan oluşacak bir mecliste esaslı olarak
görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine uzmanlardan oluşan bir heyet araştırma
yapmıştı. Ardından II. Mahmud alınan kararları onaylayarak Mansure Feriklerinden
Selim Paşa’yı da Karantina Meclisi’ne tayin etmişti. Bu kararların ardından
Şeyhülislâm Mekkizâde Asım Efendi karantina uygulamasının şeriata uygun olduğunu
belirten fetva vermişti. Bu fetva alındıktan sonra, Osmanlı Devleti’nde Karantina
Meclisi’nin teşkil edildiği Takvim-i Vekayi ile ilân edilmişti. 507
507
Karantina müzakereleri için südurdan Esad Efendi, Çerkeşli Mehmed Efendi Eminbeyzâde
Abdülkadir Bey, İsmetbeyzâde Arif Hikmet Bey, Kethüdazâde Arif Efendi, Kuyucaklızâde Seyid
Mehmed Efendi, Serasker Paşa, Umûr-ı Dahiliye, Hariciye, Mâliye Nâzırları Paşalar, Kaptan Paşa,
Aydın Müşiri Fethi Paşa Darphane Müşiri Hasib Efendi Takvimhanede müstahdem olup Karantinaya
dair bir risâle telif etmiş olan Cezayirli Hemdan Efendi, Harbiyye, Deâvi, Masârifat ve Tıbhane
Nâzırları, Dahiliye ye Hariciye Müşirleri’nden oluşan meclis Babıali’de toplanmıştır. Karantinanın
şeriatla ilgili kısmı müzakere edilirken ulemâ, itibar edilen fıkıh kitaplarında, bazı hadislerde,
fetvalarda ve risâlelerde sirayet fikrinin gösterildiğini ve vebadan korunmaya cevaz verildiğini
belirterek karantinanın şeriata aykırı olmadığını bildirmişlerdir. Meclis, karantinanın tıbbî ve coğrafî
taraflarım görüşürken tıp ilminde hüner sahibi olmasa da tıbbî bilgilere sahip kimseleri
bulabileceğinden Abdülhak Molla ile Esad Efendi’yi müstakil karantina memuriyetiyle
görevlendirilmiş, münasip bulunacak hekimler ile diğer ehliyetli kimseler ve Fransız Bulard’ın da
dahil edilmesini uygun bulmuştur: Gülden Sarıyıldız, “Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve
218
Karantinahane kuruluş çalışmaları esnasında kısa süre Aydın Vilayeti Vali
vekâleti memuriyetinden İstanbul’a dönmüş olan Namık Paşa karantina teşkilatı için
oluşturulan meclise memur edilmiştir (1839). Namık Paşa vazifeli olarak Avrupa’ya
yaptığı seyahatleri esnasında herkes gibi karantinaya tabi tutulmuş ve o zaman
İstanbul’a gönderdiği yazılarda yabancı memleketlerde karantinaya ne kadar
ehemmiyet verildiğini yazmıştı.508
Karantina Meclisi’nin kadrosu ve üyelerinin vazifeleri Dâr-ı Şurâ-yı Bâbıâli
ve Meclis-i Ahkâm-ı Adliye’de müzâkere edilmiştir. Buna göre Karantina
Meclisi’nde çalışanların maaş miktarı 40.900 kuruş olarak tespit edilmiştir.509
Bu arada Karantinahane için Avusturya’dan uzmanlar istenmişti. Bu
uzmanların gelmesi ile Hekimbaşı Abdülhak Molla karantinadaki görevinden
alınmıştır.510
Bu gelişme sonrası Karantina Nezareti Esad Efendi ve Namık Paşa’ya,
tıbbî işlerin nezareti de Doktor Minas’a verildi. 511
Fakat Namık Paşayı ile bazı
Karantina Meclisi üyeleri arsında uygulamalardan kaynaklanan sorunlar çıkmıştı. Özellikle
Esad Efendi ile Paşa arasında sorunlar kurum dışına kadar yansıdı. Durum Padişaha aksedince
Sultan II. Mahmud bu hadise üzerine kaleme aldığı hattı hümayununda karantina
uygulamalarının düzenlenmesi işinin meclislerde görüşüldüğünü, Esad Efendi ile Namık Paşa
arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi için Namık Paşa’nın başka bir hizmette istihdam edilmek
Faaliyetleri”, TTK, Belleten, c. LVIII, Ağustos 1994, sa: 222’den Ayrı Basım, Ankara 1994, s. 334-
335.
508 Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 334-338. Bu vazifeye önce Selim Paşa getirilmişti. Ancak,
Selim Paşa’nın Mekteb-i Harbiye’de müstakil memuriyeti bulunduğundan yerine Aydın Kaymakamı
Namık Paşa uygun bulunmuştu: BOA, HAT, no. 953/41153.
509 Karantina Meclisi’nde halen üye olarak bulunanların maaşlarının Safer ayı başından, diğerlerinin
de vazifelerinin başlangıç tarihinden itibaren İstanbul karantinasının acil masrafları için tertip edilen
paradan karşılanması yoluna gidilmiştir: Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 337.
510 Ayşegül Demirhan Erdemir, “Abdülhak Molla”, DİA, c. 1, (1988), s. 210-211.
511 Gülden Sarıyıldız, Aynı Makale, s. 348-349.
219
üzere meclisten ihracını ve yerine diğer bir ferikin tayin edilmesini emretmişti.512
Bunun
üzerine Namık Paşa bir süre Sinop Muhafızı olarak tayin edilmiştir. Ancak Esad
Efendi de görevde bırakılmayarak azledilmiş ve yerine Arif Bey tayin olunmuştur.513
C- NAMIK PAŞA’NIN SELANİK VE TIRHALA
KAYMAKAMLIKLARINA MEMURİYETİ
Mehmed Namık Paşa, yukarıda belirttiğimiz Dar-ı Şûrâ-yı Askeri
Komisyonu’nu ardından Tanzimat uygulamalarını tatbik etmek üzere önce Selanik’e
(Mart 1840); birkaç ay sonra da Tırhala’ya Kaymakam sıfatıya514 tayin olunmuştur
(Temmuz 1840).515
Tanzimat usulünü516
icra edecek olan aynı zamanda Selanik ve Tırhala
havalisi zaptiye amiri de olan Ferik Namık Paşa işleri basiretle yürütmüş, bölgede
asayişi kısa sürede asayişi sağlamış, suçluları adalete teslim etmiş, verilen talimatları
512
BOA, HAT, no. 523/25555; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 92-93.
513 BOA, HAT, no. 380/20547.
514 Tanzimat sürecinde eyalet yönetiminde önemli değişiklikler yapılmıştı. İadarede önce mali yönü
ağır basan Muhassıllık öne çıkmış ise de bu kurum kısa sürede tasfiye edilmiştir. Bu kurumun yerini
zamanla Kaymakamlık makamı almıştır. İlk başlarda Kaymakamlar askeri yönü bulunan ve daha
ziyade muhafızlık görevinde olanlardan seçilmekteydi: Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı
Ülke Yönetimi (1839-1876)”, IX. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara 1988, c. II, s. 1155.
515 BOA, İ.DH, no. 17/806; İ.DH, no. 890; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 101.
516 Sultan Mahmud saltanatında önemli aşamalar kaydedilmekle birlikte Osmanlı Devleti açısından 3
Kasım 1839’da Tanzimatın ilanı, devlet anlayışı ve idaresinde batılılaşmanın başlangıcı olarak kabul
edilmektedir. Aslında Tanzimat dönemi bürokrasi devri olmuştur. Sürecin en başta gelen idarecisi
Mustafa Reşid Paşa, devlet otoritesini reformları uygulayacak bürokratik kesimin elinde toplamanın
yararına inanıyordu. Bu maksatla yeni kurumların oluşturulmasına başlandı. Tanzimatın ilanından
sonra ülke yönetimi alanında yapılan ilk yenilik muhassıllıkların teşkil edilmesidir: Yakup Ahbab,
“Tanzimat Sürecinde Üsküp Sancağı”, (Ed. D. Ekinci), Balkan Studies History&Literatüre, c. II,
Üsküp 2011, s. 161.
220
harfiyen yerine getirmiştir. Paşa kaleleri birer birer teftiş ederek mevcut kuvvetleri
düzenlemiş ve savaş malzemelerinin işe yaramayanlarını tamir için gemi ile
İstanbul’a göndermiştir.517
Namık Paşa özellikle Tırhala’da önemli icraatlara imza atmıştır. Paşa’nın
çalışmaları sayesinde Tırhala Sancağı’nın sahip olduğu kazalarda vergi gelirleri
artmıştır. Fakat ahali eski senelerden olan borçlarında indirim yapılmasını talep
ediyordu. Bu talep Namık Paşa tarafından Maliye Nezareti’ne ve Tırhala Meclisi’ne
havale edilmiş ise de tenzilat isteği kabul edilmemiştir.518
Namık Paşa, Tırhala Kaymakamlığı esnasında Sadaret Müsteşarlığı ve
Hariciye Nezareti’ne müracaat ederek ek tahsisat istemiştir. Paşa görev yapmakta
olduğu Tırhala’nın eskiden beri yönetim merkezi (makarr-ı vüzera) olması
sebebiyle519
makamının itibarını koruyabilmesi için birtakım ekstra masraflarda
bulunmak durumunda kaldığını ifade etmişti(8 Mayıs 1842).520
Bu esnada eski
Tophane Feriki Hacı Ali Paşa, Namık Paşa ile aynı rütbede olduğundan bölgenin
aynı rütbede iki feriki kaldıramayacağı düşünülerek Hacı Ali Paşa’nın Rodos’a tayin
edilmesi kararlaştırılmıştır.521
D- NAMIK PAŞA’NIN BİRİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ
Arabistan ve Hicaz ve Irak Ordu Müşirlikleri görevleri esnasında bölgeyi
yakından tanıyan, aldığı görevleri başarıyla yürüten Namık Paşa kendi kariyerindeki
en önemli vazifelerinden biri olan Bağdat Valiliği’ne atandı (1851).
517
BOA, İ. MVl, no.14/ 210; C. AS, no. 98/4456.
518 BOA, İ.MV, no.25/ 388; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 100-101
519 19. Yüzyılda Rumeli’nin büyük şehirlerinden olan Tırhala için bkz. Machiel Kiel, “Tırhala”, DİA,
c. 41, (2012), s. 114-116.
520 BOA, İ.DH, no. 59/2939.
521 BOA, İ.DH, no. 17/806.
221
Namık Paşa’nın Bağdat vilayetindeki hizmet sürecine geçmeden önce şu
hususu belirtmek gerekir ki, Bağdat bölgede çok önemli bir askeri ve idari üs ve
Arap Yarımadası’na açılan bir kapı konumundaydı. Bağdat “kürsi-i hıtta-i Irakiye”
olarak tasvir edildiğini de görmekteyiz. Klasik dönemde Bağdat’a atanan valiler üç
tuğlu, yani kıdemli ve yüksek rütbeli vezirler arasından seçilirdi. Bağdat valileri
arasında daha sonra Sadrazam olanlar olduğu gibi, sıklıkla Serasker paşaların
Bağdat’ta valilik hizmetinde bulundukları dikkati çekmektedir. Namık Paşa
Bağdat’ta iki defa valilik görevinde bulunmuştur. Bunlardan birincisi Kasım 1851-
Eylül 1852 döneminde 9 ay 5 gün, ikincisi ise 1861-1868 yılları arasında 7,5 yıl
sürmüştür. Özellikle Tanzimatın böldede 1844’te uygulanmaya başlamasından sonra
Bağdat’ta en uzun hizmet eden vali Namık Paşa olmuştur.
Bağdat’ın durumunu ve idari yapısı Kasım 1851 tarihinde toplanan Meclis-i
Mahsus’ta görüşülmüştü. Müzakereler sonucu bu stratejik eyalette işlerin daha hızlı
yürütülebilmesi için hem mülki hem de askeri idarenin aynı şahısta toplanması uygun
bulunmuştu. Bu maksatla önce Bağdat Valisi bulunan Vecihi Paşa azledilmiştir.
Ardından uzun zamandır Irak ve Hicaz Müşirliği’nde bulunan ve Bağdat ahvaline
hâkim olan Namık Paşa vali olarak atanmıştı. Paşanın devlet hizmetlerindeki gayreti
ve müşirlikte kazandığı tecrübeler de dikkate alınmıştı. Namık Paşa Bağdat valiliğine
Müşirlik görevi üzerinde kalmak üzere tayın edilmişti. Böylece Paşa Bağdat
Eyaletinin hem askeri hem de mülki amir durumuna gelmiş oluyordu (10 Kasım
222
1851)522
. Bu arada Namık Paşa Bağdat valiliği uhdesine ihsan buyrulmuş olmasından
dolayı Padişaha ve Seraskerliğe iki adet teşekkür name göndermişti523
.
Namık Paşa’nın Bağdat Vilayeti’ne atanması, sürgün edildiği yönünde bir
kanaate sebep olmuştur. Fakat bu tayinde Paşa’nın askerî kimliğinin ön plana çıktığı
söylenebilir. Bu atamadaki asıl amaç Hicaz ve Irak Ordusu’nun yani 6. Ordu’nun
teşkilatlandırılmasıdır.524
Namık Paşa’nın Bağdat’a atanmasından kısa süre sonra 6.
Ordu'ya Anadolu Ordusu'ndan takviyeler gönderilmesi ve tekmil edilmesi bu kanaati
güçlendirmektedir.525
Namık paşa bu iki büyük memuriyeti birlikte idare edeceğinden maaşınında
buna göre düzenlemesi gerekti. Yeni görevini müşirlik maaşı olan 62.500 kuruş ile
522
BOA, İ.DH, no. 242/14757; Cevdet Dahiliye (C.DH), no. 292/14568; Sadaret Amedi Kalemi
Mektubi Mühimme (A.MKT.MHM), no. 38/51. 13.1.1852 tarihli bir Fransızca biryazı, Bağdat,
Basra ve Şehrizor’un idari sorumluluğunun Irak ve Hicaz ordu Müşiri Namık paşaya verildiğini
göstermektedir (Hariciye Siyasi Evrak (HR.SYS), no. 80/36). Ocak 1852 tarihinde eski Bağdat valisi
Mehmed Vecihi Paşa Namık Paşa ile teslim ve tesellüm kaidesinin icrasından sonra İstanbul’a
gideceğini Babıali’ye bildirmiştir: BOA, Sadaret Amedi Kalemi Mektubi Umum (A.MKT.UM),
no. 90/87.
523 4 Şubat 1852 tarihini taşıyan bu yazılarda “Kıt’a-yı Irakiyenin umur-ı askeriyesiyle birleştirerek
Bağdat Eyâleti valiliği dahi acizânemin üzerine ihâlesi husûsuna irâde-i lutufta hazret-i padişahî
müte’allik ve şeref-südûr buyrulmuş olduğu emir ve nokta-yı nazar bana iftihar vesilesi olan …”
ibarelerine yer vermiştir: BOA, İ. DH, no. 247/15120, Lef 2, 3; Sadâret Amedî Kalemi (A.AMD),
no. 40/51.
524 Memur atamalarında Bağdat zaman zaman bir sürgün yeri olarak değerlendirilmiştir. Özellikle
İstanbul’a uzaklığı ve bu vilayete gidişin XIX. Yüzyılın ikinci yarısında bile yaklaşık 35-40 gün
sürmesi buranın bir sürgün olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. 1844 yılında dâhil-i daire-i
Tanzimat olan Bağdat vilayetinde reformların uygulanabilmesi ve bölgede baskın olan aşiret yapısıyla
mücadele etmek için önemli miktarda asker mevcudiyetine ihtiyaç bulunmaktaydı. 1844 yılındaki
askeri düzenlemelerin bir sonucu olarak, 1848 yılında Bağdat’ta 6. Ordu kurulmuştu. 6. Ordu,
kuruluşu döneminde Abdülkerim Nadir Paşa'nın komutasında idi: Ebubekir Ceylan, “Namık Paşa’nın
Bağdat Valilikleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 76-77.
525 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 76-77.
223
idare edemeyeceği düşünülmüştü. Bu nedenle maaşına 37.500 kuruş ilave edilerek
tahsisatı 100.000 kuruşa çıkarıldı.526
Namık Paşa görevine başladığı zaman Bağdat’ta meydana gelmiş olan
karışıklıklar nedeniyle mülkî ve malî işler sekteye uğramıştı. Bu süreçte eyalete
tahsilat da gönderilememiş527
ve Bağdat’ta bulunan Nizamiye Askerleri’nin yirmi
aylık maaşları verilememişti. Namık Paşa bütün bu hususlar Seraskerliğe yazdı.
Durum Meclis-i Mahsus’ta görüşüldü ve gereken tedbirleri alarak ıslahat yapması
hususunda Namık Paşa’ya yetki verildi.528
Aldığı yetki üzerine Namık Paşa Bağdat’ta emniyeti ve asayişi sağlamak
üzere etkili tedbirler almaya başladı. İlk olarak yönetim işlerinin daha sağlıklı
yürütülebilmesi için hükümet konağının daha geniş bir mahalle taşınmasını sağlandı.
Bağdat’ta valilik konağı olarak Bab-ı Müşiri kullanılmaktaydı. Bağdat Eyaleti’nin
mülkî ve askerî işlerinin aynı anda görülebilmesi için büyük bir konak kiralandı.
Konağın kırası hazineden ödenecekti.529
Namık Paşa Bağdat Eyaleti’nde idari kadroda değişime gitti. Mesela
Babıâli’den izin alarak Reşid Efendi’yi kethüdalığa getirdi.530
Yine Namık Paşa’nın
Bağdat Eyaleti Defterdarlığıyla Meclis-i Kebir Riyaseti’nin birleştirilmesi teklifi
üzerine bu makamın dirayetli ve gayretli bir memur olan Salik Efendiye tevcih
edilmesi kabul edildi.531
Şubat 1852 tarihinde Namık Paşa Irak ve Hicaz Ordusu
Muhasebeciliği’ne henüz kimse tayin olmaması sorununu gündeme taşıdı. Bu
526
BOA, A.AMD, no. 33/35; İ.DH, no. 242/14757; A.MKT.NZD , no. 60/4.
527 Bağdat Eyaleti ahalisine bazı sebeplerden dolayı yardım çıkarılması mümkün olamayacağına dair
Maliye Nezareti’ne bildirilmek üzere Babıali tarafına yazı göndermiştir: BOA, A.MKT.MHM , no.
755/111.
528 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 148 .
529 BOA, A.MKT.UM, no. 125/76.
530 BOA, İ.DH, no. 246/15015; A.AMD, no. 35/12.
531 BOA, A.AMD, no. 40/48.
224
durumun sakıncaları dikkate alınmış ancak müstakil bir muhasebeci tayini de
gereksiz bir masraf olacağı düşünülmüştü. Şimdiki durumda Bağdat Defterdarı’na
muhasebecilik hizmetinin ilave memuriyet olarak verilmesi uygun bulunmuştu.532
Bu
arada Namık Paşa Basra eski Mutasarrıfı Maşuk Paşa’nın suistimaline dair bir rapor
yazıp Babıâli’ye göndermişti.533
Bağdat Eyaleti’nde yürütülecek ıslahatlar için gerekli olan askerin Anadolu
ve Rumeli ahalisinden toplanması kararlaştırılmıştı. İhtiyaç duyulan asker sayısı iki
bin olarak belirlenmişti. Paşa’ya asker toplamak için gereken izin verildi. Bu esnada
Namık Paşa’ya Bağdat’ta bulunan taburları dağıtma ve ihtiyacı olan askeri icabına
göre tanzim etme yetkisi de verildi.534
Namık Paşa bölgedeki asayişi daha güçlendirmek ve Hicaz ve Irak Ordus’nun
etkisini artırmak amacıylan Diyarbakır’da bulunan Anadolu Ordusu ikinci Süvari
Alayı ile Bağdat’ta bulunan Süvari Üçüncü Alayı’nın geçici olarak yerlerinin
değiştirilmesini istedi. Paşanın bu talebi de Babıâli tarafından kabul edildi.535
Şam
tarafından bir miktar başıbozuk askerin Bağdat’a gönderilmesine de izin çıktı.536
Namık Paşa bir taraftan da Bağdat’ta görevli Nizamiye Askerleri’nin birikmiş
maaşlarının ödenmesini sağladı.537
Namık Paşa görevinde başarılı askerlerin taltif
edilmesini sağladı. Mesela bölgede görev yapan Irak ve Hicaz Ordusu ile Anadolu
Ordusu’ndan Bağdat’ta bulunan Piyade Birinci ve Süvari Üçüncü Alayı mensupları,
Tahdid-i Hudud memuru Ferik Derviş Paşa ile refakatinde olan subaylara 2672 adet
532
BOA, A.MKT.MHM, no. 44/1.
533 Namık Paşa’nın Basra eski mutasarrıfı hakkında yazdığı yazının ayrıntılısı için bkz. Ahmet Nuri
Sinaplı, Aynı Eser, s. 155-156 .
534 BOA, A.MKT.MHM, no. 49/9.
535 BOA, A.AMD, no. 34/6.
536 BOA, HR.TO, no. 214/15.
537 Gönderilen para nedeniyle Namık Paşa Babıâli’ye ve Seraskerliğe teşekkürnameler yazmıştır:
BOA, A.MKT.NZD, no. 69/6; A.MKT.MHM, no. 51/32.
225
nişan gönderilmesini sağlamıştı.538
Aynı şekilde Divaniye’de eşkıyaya karşı
gösterdiği başarı nedeniyle Divaniye Kaymakamı ve Miralayının taltif edilmesi;
eşkıyaya karşı mücadele gösteren yaralı ve şehit askerlerin ailelerine maaş tahsis
edilmesi uygun bulundu. Paşa yaralı ve şehitlerin ailelerine yapılan bağışı gösteren
defter ve mazbataları Babıâli’ye göndermişti.539
Namık Paşa görevi esnasında Basra Tersanesi’nde düzenlemeler yapmıştı.
Öncelikle Basra’daki donanma için gerekli görülen asker eksiğini gidermeye
çalışmıştı. Burada ihtiyaç duyulan 200 askerin yarısı tedarik olunmuştu. Diğer
yarısının da tedarik olunması için merkeze yazı yazıldı.540
Paşa, burada gemi inşası
faaliyetlerini de yakından takip etmiştir. Mesela tersanede bulunan Bakla adlı
geminin feshedilerek işe yarar kerestesinin ve diğer işe yarar malzemelerinin başka
gemiye bir gemi inşasında kullanılmasını Kaptanpaşa’ya iletmiştir.541
Namık Paşa buharlı gemilerin ihtiyaç duyduğu kömürün tedariki için maden
işletmesi açılması teşebbüsünde bulunmuştu. Süleymaniye’deki kömür madenin
vapur için kullanması ve madende kazma masrafları ile kömürün nakli için Namık
Paşa ile Kaptanpaşanın yazıları Babıâli’ye takdim edilmiştir. Namık paşa Bağdat ile
Basra arasında işletilecek nehir vapurların kömürünün de bu madenden sağlanmasını;
Bağdat ile Basra arasında mesafeye göre gereken mahallerde bir iki kömür ambarı
inşa ettirilmesini talep etmişti.542
Namık Paşa’nın Bağdat'ta 1851 ile 1852 yılları arasındaki ilk valiliği aslında
oldukça talihsiz bir döneme denk gelmiştir. Bu dönemde Bağdat'ta büyük aşiret
isyanları bulunuyordu. Paşa, Hindiye ahalisinin isyanını aldığı ciddi tedbirlerle
bastırmış ve bu işe sebep olan Süleymaniye sancağı kaymakamı Abdullah Paşayı
538
BOA, A.MKT.NZD, no. 48/26.
539 BOA, A.MKT.MHM, no. 49/19.
540 BOA, A.AMD, no. 36/25 ; no. 36/39.
541 BOA, A.MKT.MHM, no. 40/36.
542 BOA, A.AMD, no. 34/77.
226
ailesiyle beraber İstanbul'a göndermişti. Ancak mesele sadece Süleymaniye'deki
Hindiye ile sınırlı değildi. Vilayetin diğer bölgelerindeki Müntefik, Hazail, Zübeyd ve
Şammar gibi büyük aşiret topluluklarının bir kısmını vilayet otoritesine karşı
birleşmişti. Bu durum vilayet içindeki asayiş ve güvenliği ciddi anlamda
sarsmaktaydı. Bir süre sonra aşiret isyanları Necef Şehri’ne de sıçramış, göçebe
aşiretlerden sonra Necef'teki yerleşik halk ve muhalif Şii nüfus isyana katılmıştı. Bu
durumda Namık Paşa aşiretlerle anlaşma yoluna gitmek zorunda kalmıştı. Böylece
Necef’teki nazik durumu kurtarmaya çalıştı. Aşiret isyanlarının bu kadar büyük
olması ve yayılmasında Basra yakınlarındaki Müntefik aşireti şeyhliği için yaşanan
rekabet oldukça önemliydi.543
Müntefik aşireti güney Irak’taki en büyük aşiret
konfederasyonu olup, Zevra gazetesinin haberine göre nüfusu yaklaşık bir milyonu
bulmaktaydı. Bu aşiretin Hile ve Semave’den Basra’ya kadar ve Fırat iki tarafında
bulunduğu bölgelerde Müntefik aşireti şeyhinin ölmesi üzerine rakip şeyhler arasında
mücadele çıkmıştı. Vali de bu rekabete müdahale edince mesele daha da
büyümüştü.544
Namık Paşa Irakta asayişi kalıcı hale getirmek için eşkıyalık faaliyetlerini
bitirmeye gayret etmiş ve bu hususta kısmen de başarılı olmuştur. Eşkıya takımından
bir çoğunu ele geçirmiş ve silahlarını toplamıştır.545
Mesela Bağdat bölgesindeki
Müntefik, Eniza ve Benilam Arap aşiretlerinin zararlarını önlemek için askeri güç
kullanmıştı. Müntefik aşireti içinde meydana gelen uygunsuzlukları tesbit eden
Namık Paşa aşiret şeyhini değiştirdi.546
Paşa aşiretleri teskin ve devletin yanına çekmek için için farklı uygulamalara
da gitmiştir. Mesela Şehrizor civarındaki Hoşnov Beyleri’ni devlet tarafına çekmeye
çalıştı. Devlete bunlara maaş bağlanmasını teklif etti. Durum Babıâli tarafından da
543
Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 79
544 Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.
545 BOA, A.AMD, no. 34/36; no. 38/75.
546 BOA, İ.DH, no. 255/15714; A.AMD, no. 38/96; A.AMD, no. 37/77; A.AMD, no. 36/95.
227
uygun bulunarak Hoşnov Beylerine maaş bağlanması hususunda gereğini
yapılmasına dair paşaya yetki verildi.547
Vali Namık Paşa Bağdat’ta ticaret ve ziraatin gelişmesi için tedbirler aldı.
Saklaviye Seddi’ni tamir ettirip istihkâm yaptırdı. Böylece sellerin etkisi azalınca
ziraat mahsullerinde artış sağlandı.548
Paşa bölgede önemli bir sorun olan ayarsız
sikke meselesine de el attı. Namık Paşa, Bağdat, Şehrizor ve Musul taraflarında
tedavülde olan bozuk sikke hadisesini Bağdat meclisinde görüşmüş ve hazırlanan
mazbatayı Babıâli’ye takdim etmiştir. Bu mazbatada ticaret erbabının Irak’ta
kullanılmakta olduğu bakır mangırda kalpazanlık yapıldığı, ellerinde gümüş para
bulunanların alış verişte mangırla mübadeleye razı olmadıkları vurgulanıyordu.
Babıali’de yapılan değerlendirmede Bağdat ve havalisinde ekonomik sorunlar
artmakta olduğundan bazı tedbirlerin alınması gerekli görülmüştü. Bunun önünün
alınması için İstanbul’dan üç dört bin kese bakır ufak para gönderilmesi veya
Bağdat‘ta gerçek değerinde mangır sikke basılmasına izin verilmesi gündeme geldi.
Bağdat’ta bulunan eski toplar bozularak sikke bastırılması da düşünüldü. Alınacak
karara kadar uygulanmak üzere şimdiye kadar her dört mangır on para itibar olunmuş
olunurken, bundan böyle sekiz mangır on para kabul edilmesi uygun bulundu.
Durum halka duyuruldu. Bu arada kalpazanların yakalanıp alet ve edevatlarıyla
beraber Bağdat’a gönderilmesi için yetkililer uyarıldı.549
Namık Paşa Bağdat ve çevresinde sorunların kaynaklarından biri olan İran’ın
faaliyetlerin yakından izlemekteydi. Mesela İran Şehzadelerinden Seyfüddevle’nin
Necef’te medrese ve hane tamiri yaptırılması talebini ruhsat almadığı için etmedi. Bu
hususta İran Şehbenderi tarafından Babıali’ye itirazda bulunulmuş ise de merkez
Paşa’yı haklı bulmuştur.550
Bu konuda İran’a iletilen Babıali mütalaasında yabancı
547
BOA, A.MKT.MHM, no. 48/89.
548 BOA, İ.DH, no. 255/15714; A.AMD, no. 38/96; A.AMD, no. 37/77; A.AMD, no. 36/95.
549 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 142; Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 154-155 .
550 BOA, A.AMD, no. 39/93.
228
devletler tebaasının mülk, hane, medrese ve sair tamir, inşa, istimlak ve satın almaya
kesinlikle mezun olamamayacakları, iki devlet arasındaki antlaşmalara atıf yapılarak
izah edildi.551
Bu arada Namık Paşa Bağdat’a bağlı olan Kerbela’da İmam Hüseyin
mezarının kapısına Padişah emriyle bir ayet-i kerime yazdırmıştır.552
Görevini başarıyla yürütmekte olan Namık Paşa Ağustos 1852 tarihinde
Hicaz ve Irak Ordusu ile Bağdat valiliğinden azl edildi. Yerine Reşid Paşa tayin
edildi.553
Namık Paşa’nın azil sebebine dair kaynaklarda herhangi malumata tesadüf
edilememiştir. Ancak dönemin Basra Valisi Maşuk Paşa ile Müntefik aşireti
konusunda farklı siyaset takip etmesi paşanın İstanbul'a geri çağrılmasında etkili
olmuştu. Namık Paşa Ağustos 1852’de Bağdat’tan alınarak Karadeniz ve Akdeniz
muhafızlıkları dâhil olmak Tophane Müşirliği’ne getirilmişti.554
Yeni Vazifesine
hareket eden Namık Paşa teşekkür mektuplarından dokuz seneden beri İstanbul’dan
ayrı olduğunu ve bu sebeple memnuniyetinin sonsuz bulunduğunu anlatmaktadır. Bu
vazife esnasında Mecidiye Nişanı ile taltif edilmiştir.555
Iraklı tarihçi Abbas Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış olduğu
ıslahatlardan dolayı El-Kebir lakabını kullanmaktadır. Azzawi, Iraklı tarihçilerin
Namık Paşa’nın icraatlarından övgü ile bahsettiğini ve onun azledilmesini Iraklıların
551
BOA, İ.HR, no. 90/4391, Lef 3, 4. Buna benzer bir sorun Fransız tebaasından Sakezan adlı bir
şahısla da yaşanmıştı. Namık Paşa’nın çavuşları yolda karşılaştıkları yöresel kıyafetler giymiş
Sakezan adlı kişiden attan inmesini ve yolunu değiştirmesini istemişler bunu kabul etmeyince de darp
etmişlerdi. Bu durum karşısında Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından Babıali’ye şikayette
bulunmuştu. Bu konuda tahkikat yapılmış ve Sakezan’ın Beriyetüşşam Hıristiyan ahalisinden olduğu
ve şarki kıyafetiyle ata binmiş vaziyette paşanın kafilesiyle karşı karşıya gelindiğinde öndeki
çavuşların yolunu değişmesi talebi karşısında Sakezan’ın onları dinlemeyip attan inmemesi ve bu
davranışın millet önünde olması nedeniyle attan indirilip birkaç tokat atılmış olduğu anlaşılmıştı:
BAO, HR.TO, no. 193/19 lef,1,2; İ.HR , no. 83/4040 lef, 1,2,3,4 ; HR.MKT, no. 43/71.
552 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 149.
553 Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.
554 BOA, İ.DH, no. 256 / 16781; A.MKT.MHM, , no. 48 / 12; A.MKT.UM, , no. 108/16.
555 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 142-43.
229
tasvip etmediğini aktarır. Azzawi Batılıların Namık Paşa’ya bakışlarından da
bahseder. Buna göre Avrupalılar Namık Paşa’nın vilayetteki ecnebilere ve
Hıristiyanlara zulmedip onları katlettiği yönünde iftira attıklarını yazmaktadır.556
E- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN TİCARET NAZIRLIĞI
Namık Paşa her ne kadar bir sebep açıklanmadan Bağdat valiliği’nden
azledildi ise de ertesi yıl üst düzey bir görev olan Ticaret Nazırlığı’na getirilmiştir.
Fakat buradaki görevi, yukarıda ele alındığı gibi, yurtdışında borç para temini
maksadıyla Londra ve Pars’te geçmişti.
Bilindiği gibi Osmanlıda ilk olarak ticaret, tarım ve sanayini düzenlenmek ve
geliştirilmek için gerekli araştırmaların yapılması için Hariciye Nazırı Mustafa Reşid
Paşa başkanlığında bir kurul oluşturulmuştu. Yapılan araştırmalar sonucunda ticaret
ve tüccarın çoğunluğu, bir nizama bağlı ise de nezaret işlerinin Avrupalı devletlerde
olduğu gibi tek elde toplanmadığı, işlerin birden fazla memura ihale edilmiş olması
sebebiyle karışıklıklar meydana geldiği görülmüştü. Osmanlı Devleti’nde ticaret
pazarının toplanamaması ve değer kazanamamasından dolayı Müslim ve
Gayrimüslim tüccarın yaptığı ticaretten beklenen verimin alınamaması tüccar
arasındaki rekabeti sekteye uğratıyordu. Bu da meslek ve sanayi guruplarının
ilerlemesine engel olmuştu. Avrupalı devletlerinde olduğu gibi Osmanlı’da da
ticaretin yaygınlaştırılması, kârın arttırması, kurallara uyulması ve yöneticilerin
işlerine daha fazla özen göstermeleri hususlarının sırası ile düzeltilmesi için Ticaret
Nezareti’nin kurulması gerekli görüldü.557
Böylece Osmanlı Devleti’nde ticaret, sanayi ve tarımın geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması için düzenleme ve organizasyonları tek elde toplanması
556
Abbas Azzawi, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), s. 88-89.
557 Aziz Tekdemir, Ticaret Nezareti (1839-1876), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi, İstanbul 2010, s. 15.
230
maksadıyla önce Zahire Nezareti ilga olundu. Avrupa devletlerinde olduğu gibi daha
büyük yetkililere sahip olarak 24 Mayıs 1839 tarihinde müstakil olarak Ticaret
Nezareti kuruldu.558
Ticaret Nezareti kurulduktan sonra kimin nazır olacağı gündeme geldi ve
Halil Rıfat Paşa’nın 11 Haziran 1839 tarihinde nazırlığa tayini gerçekleşti.559
Ticaret ve ziraatın yaygınlaştırılması için gerekli olan meslek ve sanayinin
kazançlarının artırılması ve işlerin kolay bir şekilde yürütülebilmesi için Nafıa
Meclisi, Zahire konusu da ilave görev olarak Ticaret Nezareti’nin idaresi altında
verilmiştir (12 Ağustos 1839). Ticaret Nezareti’nin kuruluşu ile ticaret karşılan
zorluklarının giderilmesi için çalışmalara başlanmıştı bir süre sonra ticaret ile alakalı
her kurum, nezaretin idaresi altına alınmıştır. Ancak bu kadar karışık ve çeşitli
konuların nezaretin bünyesinde toplanması, kurum işlemez hale getirmiş ve
sıkıntıların çoğalmasına sebep olmuştur560
.
Namık Paşa 8 Mayıs 1853 tarihinde Ticaret Nazırlığı’na tayin edilmiştir.561
Paşanın atanmasından sonra Ticaret Nezareti maaş olan 10.000 kuruşun yetersiz
olduğu düşünülmüştür. Bu sebeple maaşına 20.000 kuruş zam yapılarak oran 30.000
kuruşa artırılmıştır.562
Namık Paşa Ticaret Nazırlığı ataması sonrasında yurtdışına kredi bulma
göreviyle Londra ve Paris’e gönderildi. Yurtdışı görevinden dönen Namık Paşa kısa
süre sonra yani 27 Ağustos 1854 tarihinde Ticaret Nazırlığı görevinden alındı.
558
Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform (1836-1856), Eren
Kitabevi, İstanbul 1993, s. 128.
559 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 16.
560 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 19, 249.
561 Ahmed Cevdet (Paşa), Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, c. 12, s. 193; Şehabettin Akalın, Aynı
Makale, s. 143; Enver Ziya Kara, “Mehmet Namık Paşa’nın Hal Tercümesi”, s. 224.
562 Aziz Tekdemir, Aynı Tez, s. 273-274.
231
Yerine Meclis-i Vala azasından Kamil Paşa tayin edildi.563
Devlet görevinden
ayrıldıktan sonra Namık Paşa yine maaş bağladı. Bu karardan dolayı Paşa 29 Eylül
1854 tarihinde Babıali’ye bir teşekkürname yazdı.564
Namık Paşa bu görevinden yıllar sonra tedavüldeki kâğıt paraların piyasadan
kaldırılmasına yönelik İlga-ı Kavaim Komisyonu’nda görev aldı (1871879). Bu tayin
ile birlikte kendisine murassa birinci rütbeden Mecidiye nişanı ihsan edildi.565
F- MEHMED NAMIK PAŞA’NIN HÜDAVENDİĞAR
VİLAYETİ VALİLİĞİ
1- 1855 Depremi Nedeniyle Namık Paşa’nın Bursa’ya
Görevlendirilmesi
Ticaret Nazırlığı ardından kısa süre boşta kalan Namık Paşa’nın yeni görev
yeri Bursa oldu. Bursa’da 1855 yılında şiddetli ve yıkıcı bir deprem olmuştu. Namık
Paşa ilk olarak Bursa’ya yardım götürmekle görevlendirildi. Ardından vali olarak
atandı.566
Bursa’da 1855 yılında meydana gelen iki şiddetli deprem birçok ev ve dükkân
gibi binaların büyük ölçüde hasar görmesine ve bir kısmının da tamamen yıkılmasına
563
BOA, İ.DH, no. 308719583.
564 BOA, A.AMD, no. 52/47
565 BOA, İ.DH, no. 833/67006.
566 XVI. Yüzyılda Hüdavendigar Sancağı’nın merkez kazası Bursa’dan başka otuz kadar kazası vardı.
Bu idari durum ufak tefek değişikliklerle XIX. Yüzyıla kadar sürdü. 1832’de müstakil mutasarrıflık
olan Bursa, Karahisar, Kütahya, Bilecik, Erdek, Biga mutasarrıfları ile birlikte yeni teşkil edilen
Hüdavendigar Eyaletine bağlandı. Ve bu eyaletin merkezi oldu 1856-1857’de Hüdavendigar eyaleti
Bursa, Koca ili, Kütahya, Karahisar, Erdek, Biga, Karesi, Ayvalık livalarından müteşekkildi. Bu
sırada Bursa livasına bağlı yirmi dört nahiye bulunuyordu: Halil İnalcık, “Bursa”, DİA, c. 6, (İstanbul
1999), s. 445-449.
232
sebep olmuştur. Birincisi 2 Mart, ikincisi 12 Nisan 1855 tarihinde görülen şiddetli
yer sarsıntılar olmuştu.567
Bursa depreminin olduğu 1855 yılında Osmanlı Devleti
Kırım Savaşı (1853-56) bunalımıyla uğraşmaktaydı. Deprem, Bursa merkezi ve
dışında de etkili olmuş, pek çok yıkım ve ölüm yaşanmıştı. Bursa köylerinde de
hasar vardı. Bursa halkı çadırlarda ve açık yerlerde iskân edilmişti.568
Bursa’ya yardım için devlet seferber oldu. Önce durum Meclis-i Vâlâ’da
müzakerelere edildi. Burada alınan karar gereği Padişahın ihsanı ve bazı vükela
tarafından yardımları dağıtmak, mümkün mertebe ahalinin iskânlarını kolaylaştırıp
dağılmalarını önleyici tedbirler almak üzere liyakatine güvenilen birinin özel görevle
Bursa’ya yollanması uygun bulundu. Yardımları dağıtma işi için Meclis-i Vâlâ ikinci
kâtibi Midhad Efendi seçildi. Emrine bir vapur tahsis edilen Midhad Efendi, yardım
paraları ve çadırlarla Bursa’ya gönderildi. Ancak onun tek başına gönderilmesi
yeterli görülmedi. Bursa’da halen bir vali de olmadığından orada 40-50 gün kadar
kalarak ahalinin iskânına çalışmak, yani hane inşa edeceklere kolaylık göstermek,
yardım dağıtarak halkın bulundukları yerlerden dağılmamalarını sağlamak, yolları ve
araçlarını tamamlamak üzere rütbeli bir zatın daha gönderilmesi kararlaştırıldı.569
Bu görev için en iyi seçenek olarak Mehmed Namık Paşa düşünüldü. Böylece
Namık Paşa, 1 Mayıs 1855 tarihinde Bursa’ya memur edildi. Beraberinde bir
mühendis ve bir de memur olacaktı.570
Namık Paşa’nın görevi Bursa’da depremden
567
Yaklaşık üç buçuk ay kadar tedirgin edici özelliğini devam ettirmiş, hafif sarsıntılar ise aralık ayı
ortasına kadar sürmüştü: Besim Özcan, “Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855)”, Atatürk
Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, sa. 5, (Erzurum 1999), s. 73.
568 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, Bursa Defteri, sa. 4,
(İstanbul 2000), s 72-73.
569 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri”, Tarih Boyunca Anadolu’da Doğal Afetler ve
Deprem Semineri, İstanbul 2002, s. 132.
570 BOA, A.MKT.UM, no. 193-/67.
233
zarar gören devlet, vakıf ve diğer binaların keşfini yapmaktı. Paşa, Bursa’da 40 gün
kadar kalacaktı ve kendisine 15.000 kuruş maaş tahsis edilmişti.571
Namık Paşa Bursa’ya Padişahın Bursa ahalisi için gönderdiği 300.000 kuruş
ile 500 çadırı da götürmüştü. Paşa ilk olarak bu yardımlarla beraber Bursa eşrafının
topladığı 41.000 kuruşu adil bir şekilde Bursa ahalisine dağıtmıştır. Dağıtılan
yardımlar ile bu yardımdan yararlananların isimleri ve hangi mahalde oldukları bir
deftere kaydedilmişti. Bu arada Bursa’ya yardımlar devam etmişti. Gelen bütün
yardımlar din ve mezhep farkı gözetilmeksizin halka ulaştırılmıştır. Bu arada Namık
Paşa ilk tespitlerini ve yapılması gereken hususları rapor haline getirerek İstanbul’a
dönen Midhad Paşa ile Babıâli’ye takdim etmiştir.572
Devletin Müslim ve
Gayrimüslim ahaliye gönderilen yardımların eşit olarak dağıtması, onları fazlasıyla
hoşnut etmiş ve her üç dinin temsilcileri Babıâli’ye, Padişaha teşekkür yazıları
göndermişlerdi.573
Namık Paşa beraberinde Bursa’ya gelen Ebniye hulefasından Hacı Akif
Efendi, Şemseddin Efendi ve duvarcıbaşı Daniş Kalfa’dan oluşan ekip tamir ve inşa
faaliyetlerini sürdürmekteydi. Namık Paşa’nın tamir ve inşa işleri için istihdam
etmesi gereken mimarın Bursa’da bulunmaması ihtimali olduğundan, İstanbul’dan
bir mimar getirilmesi kararlaştırıltı. Bursa’daki yerli amele depremden sonra başka
yerlere dağılmıştı. Bu ihtiyacın da İstanbul’un çevre kaza ve sancaklarıyla Kütahya,
Karesi, Karahisar ve diğer mahallerden teminine çalışıldı.574
Çalışmalarını hızlandıran Namık Paşa, enkaz kaldırma ve hasarlı binaları
yıkım işleri için ilgili mahallerden 300 ahşap ustası (dülger) ve amele temin etmiştir.
Ardından bu amelelerin başına Bursa meclisi azasından Çelebi Muhtar Efendi’yi
571
BOA, A.MKT.NZD, no. 147/ 8.
572 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 180.
573 Besim Özcan,“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855) , s.104-107; Mehmet Yıldız, “1855
Bursa Depremleri”, s. 137.
574 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri” , s. 135-136.
234
görevlendirmişti. Paşa, işçilere öncelikle depremden kapanan sokakları açtırmıştır.
Sonra büyük hasar gören binaların yıkımına başlanmıştır. Yapılan çalışmalarda için
ihtiyaç duyulan 10 bin kuruş Babıâli’ye bildirmiştir.575
Namık Paşa şehirde harap olan binaların tamiri için gerekli yardımı yaparken
bir taraftan da yeni binalar inşa ettirmişti. Mesela Bursa’da ekonomisinde önemli
olan ipekçilik için gereken mahallerin düzenlenmesi ve yeni bina inşasına önem
verdi. Evleri hasara uğrayan halkın en fazla ihtiyaç duyduğu malzeme keresteydi.
Ormanlık alanların büyük bölümü Tersane’ye ait olduğu için dağlardan ağaç kesimi
yasaktı. Bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla geçici olarak Ahu Dağları’ndan
belirli şartlarla kereste kesimine izin alındı.576
Namık Paşa depremde hasar gören ve durumu aciliyet gösteren kale duvarları
ile Ulu Cami’nin tamirine özel önem verdi. Bu binaların tamirinin halkın moralini
düzelteceğini, her şeyin eski haline döneceği güvenini vereceğini düşünmüştü. Bu
nedenle tamir ve imar işlerine Ulu cami’den başlanması kararlaştırıldı.577
Önce Ulu
Cami’de mühendisler keşif ypıp defter hazırladılar. Yapılan keşfe göre 13 yük
15.000 kuruş bedelle Ulu Cami ve külliyesinin tamiri mümkün oacaktı. Ardından
hemen tamirata başlandı.578
Ayrıca Namık Paşa eğitimin aksamaması için Bursa’da
bazı mahallerde zarar gören İdadi mekteplerini tamirini de öne aldı. bu hususta
Babıâli’ye bir yazı gönderdi ve çalışmalara hemen başlandı.579
Yıkılma tehlikesi bulunan Bursa kalesinin tamiri hususunda Namık Paşa’nın
nezaretinde ve Hacı Akif Efendi başkanlığında ayrıca bir çalışma başlatıldı. Yapılan
araştırmada hisar duvarının aşağıya evlerin üzerine düşmesini engellemek için 650
575
Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi Kayıtlarına Göre 1855 Bursa Depremi”, s. 78-79.
576 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, s. 79; Besim Özcan,
“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855), s. 100.
577 Mehmet Yıldız, “1855 Bursa Depremleri”, s.136.
578 BOA, A.MKT.NZD, no. 156/25 ; 158/10.
579 BOA, A.MKT.NZD, no. 15575.
235
zira uzunluk ve 6 zira genişliğinde bir set yapılması kararlaştırıldı. Bu settin
yapımıyla pek çok ev kurtulacaktı. Artık tamiri mümkün olmayan evlerin
sakinlerinin ise civardaki Çatalfırın Mahallesi yakınına iskân edilmeleri
kararlaştırıldı.580
Depremden harap olan 40 adet tekkeye mensup fukara dervişler bahçe ve
avlulardaki çadırlarda ikamet etmekteydiler. Namık Paşa hemen bu tekkelerinde
keşfini yaptırarak tamirlerini başlatmıştır.581
Namık Paşa deprem nedeniyle sarsılan Bursa’dan asker alımı hususunda
teşebbüste bulunmuştur. Babıâli’ye yaptığı müracaatta Bursa, Kete, Mihaliç ve
Kirmasti kazalarına askeri kurada isabet eden Redif neferlerinin askere alınmamasını
talep etmiştir. Bu talep uygun bulunmuş ve Seraskerliğe verilen 6 Temmuz 1855
tarihli talimatta bu kazalardan alınacak Redif Askerine ihtiyaç duyulduğu o nedenle
bu yıl mahallerinde kalmalarının uygun bulunduğu bildirilmiştir.582
Namık Paşa Bursa’ya deniz ulaşımında yaşanan sorunlara da eğilmişti. Bursa
ulaşımında önemli iskelelerden olan Gemlik’e işleyen yabancı vapurlar deprem
nedeniyle taşımacılıktan bir süre ücret almadılar. Buna karşılık devlete ait vapurlar
50 kuruş navlun bedeli tahsil etmekteydi. Bu durum ahaliyi zorladığı için Namık
Paşa ücrette düzenleme yaptı.583
Bu büyük felaketin atlatılması için Namık Paşa’nın büyük bir fedakatlıkla
gayret sarf ederek çalıştığı anlaşılmaktadır. Depremden dolayı çok sayıda cami,
mescit, medrese, hane, fabrika, köprüler yıkılmış, yollar kapanmış ve hasar görmüş,
yangınlar çıkmıştı. Bursa halkı bu feci afetten dolayı perişan hale düşmüştü. Bütün
bu sorunları birer birer ele alan Namık Paşa yıkılan ve harap olan yerlerin tamiri için
580
Besim Özcan,“Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855), s.104-107; Mehmet Yıldız, “1855 Bursa
Depremleri”, s. 137.
581 Ahmet Nur Sinaplı, Aynı Eser, s. 180-181.
582 BOA, A.MKT.NZD, no. 154/77.
583 Yusuf Oğuzoğlu,“Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”, s. 78.
236
gerekli malzemeyi, mühendisleri, ameleleri ve parayı temin etmiş, layıkıyla
kullanmıştı. Bursa tekrar imar ederek eski haline getirildi.584
Son olarak Bursa’daki
görevi esnasında gösterdiği başarı nedeniyle Namık Paşa’ya Mecdiye nişanı verildi
(Mayıs 1855).585
2- Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valisi Oluşu ve Faaliyetleri
Namık Paşa’nın Bursa’da meydana gelen depremden dolayı bölgeye 40 gün
için görevlendirildiği halde burada yaklaşık 5 ay kalmıştı. Bu durumda Bursa
idaresinin daha iyi olması ve asayişin tam manasıyla sağlanması için dirayetli bir
devlet adamı olan Namık Paşanın Hüdavendigar Valisi olması kararlaştırıldı. Bu
kararaın alınmasında sağlık sorunları yaşayan Hamdi Paşa’nın durumu da etkili
oldu.586
Hamdi Paşa 12 Ağustos 1855 tarihinde aziledildi valiliğe yedi bin beş yüz
kuruş maaş ile namık Paşa tayin edildi.587
Namık Paşa vali tayin olduktan sonra Hüdavendigar Eyaleti’nde Kapı
Kethüdalığı görevine ihtiyaç duyulduğunu Babıali’ye yazdı. Daha önce bu görevde
bulunmuş olan Yusuf Cemil Efendi’nin tayinini talep etti. Bu talebi uygun
bulundu.588
584
Ahmet Nur Sinaplı, Aynı Eser, s. 182. Kütahya Sancağında bulunan olan Salya Köyü’nde
Mustafa’nın katil zanlıları hususnda tahkikat yapılmış ve suçsuz olduklarından Bursa Vilayet Meclisi
tarafından tahliyeleri sağlanmıştır. Namık Paşa Hüdavendigar Eyaleti’ndeki Söğüd Kazası’na bağlı
Kepat Köyü’nden eşkıya Hasan’ın zaptiyeler tarafından öldürülmesinin kanunen bir mahzuru
olmadığını Babıali’ye bildirmiştir: BOA, A.MKT.MVL, no. 86/12; no. 78/86.
585 BOA, İ.DH, no. 320/20271; no. 327/21293; A.DVN.MHM, no. 14/19 ; A.AMK.MHM, no.
70/97.
586 BOA, A.MKT.UM, no. 209/10, Lef 2; İ.MMS, no. 6/193 lef 1.
587 BOA, A.DVN.MHM, no. 15/12; İ.MMS, no. 6/193, Lef 2; BOA. A.MKT.UM, no. 209/10, Lef
1.
588 BOA, İ.DH, no. 330/21568.
237
Namık Paşa, Hüdavendigar Valiliği esnasında gayretle hizmet etmeye
çalışırken Avrupalı ülkelerin şikâyetleriyle karşılaştı. İstanbul’daki İngiliz ve
Maerikan elçileri Babıali’ye müracaat ederek Paşayı şikayet ettiler. Bunun sebebi
depremden sonra Namık Paşa’nın eyalet meclisini yenileme ve asayişi muhafaza için
aldığı bazı tedbirlerdi. İngiltere Sefareti, Paşa’nın bu tedbirleri alırken Bursa’daki
Protestanları aşağıladığını, onlara kötü davradığını ve hapse attığını iddia
ediyordu.589
Ayrıca Namık Paşa’nın Bursa’da bulunan Amerika konsolos vekillerinin
adamlarına kötü davrandığı şikâyetleri olmuştu. Namık Paşa Babıali’ye durumu izah
ederek bu şahısları kendi işlerine müdahale ettirmediği için hakkında şikâyetçi
olduklarını ifade etmişti.590
Namık Paşa Bursa’da asayişi daha iyi duruma getirmek zabtiye askerinin
sayısını artırdı. Mesela Hüdavendigar Eyaleti’ne bağlı Bilecik Kazası’nın zabtiye
neferlerini yeterli bulmayarak, kaza vergisine ilave olmak şartıyla 12 Süvari 140’ar
kuruş ve 8 Piyade askerine ise 60’ar kuruş verilmesi ile istihdamını talep etmişti. Bu
arada zaptiye askerinin maaşları Bilecik vergi gerilerinden ödenmeyecek diğer ve
bütün kazalar zaptiye neferlerinden münasip kadarının ayrılmasıyla dağıtılması
sağlanacaktı.591
Namık Paşa’nın Hüdavendigar Valiliği zamanında Gemlikte büyük bir yangın
olmuştu. Paşa bu yangında zarar görenler için Padişah’tan bir miktar para temin
etmiştir.592
Ayrıca Gemlik Kasabası’nın haritasını çizmek işini bir an önce bitirmek
amacıyla İstanbul’dan yeni mühendislerin gelmesini talep etmiştir. Bu arada
Gemlik’in haritası tamamlanmıştır.593
589
İngiltere Sefareti’ne 1855 tarihinde Bursa’dan gelen yazının tercümesi: BAO, HR.TO, no. 221/54;
no. 222-5.
590 BOA, HR.MKT, no. 118/47.
591 BOA, MKT.MVL, no. 83/15.
592 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 141.
593 BOA, A.MKT.NZD, no. 219/49.
238
G- NAMIK PAŞA’NIN KASTAMONU VALİLİĞİ
Namık Paşa 22 Aralık 1856 tarihinde Hüdavendigar Valiliği’nden azledilerek
Kastamonu Valiliği’ne tayin edilmiştir. Namık Paşa’nın yerine eski Şam Valisi
Süleyman Paşa tayin edilmiştir.594
Namık Paşa 1856 Ocak başında Bursa’dan
İstanbul’a gelmişti. Yeni memuriyetine gitmeden önce veda için 5 Ocak’ta Mabeyn-i
Hümayuna gelip Padişah ile görüşmüştür.595
Namık Paşa Kastamonu’ya geldiğinde hemen asayişi sağlamaya çalışmıştır.
Kısa sürede vilayette meydana gelen uygunsuzlukları ortadan kaldırıp, eşkıyayı
cezalandırdığını Babıâli’ye bildirmiştir. Bu arada Kastamonu kazaların gelirlerini de
yeniden düzenlemiştir.596
Namık Paşa aynı sene içinde birkaç ay sonra Kastamonu Valiliği’nden
azledilerek, busefer Cidde Valiliği’ne tayin edilmiştir. Namık Paşa’dan boşalan
Kastamonu Valiliğine Palaslı İsmail Paşa tayin edildi.597
Ğ- NAMIK PAŞA’NIN CİDDE VALİLİĞİ
Namık Paşa’nın Kastmonu ardından ciddi asayiş sorunları yaşanan Cidde’ye
atanması gündeme geldi. Paşa’nın hem bölgeyi iyi bilmesi hem de Cidde Valisi
Mahmud Paşa’nın idarede yetersiz kalması ve bu nedenle asayiş sorunlarının
büyümesi atamada etkili olmuştu. Cidde’nin idaresinde her durumda dirayetli,
gerekli bilgi donanımına sahip bir vali tayini gerekli görülmekteydi. Aksi takdirde
bölgede asayiş sağlanamayacaktı. Babıali’de yapılan bu değerlendirme ardından
594
BOA, A.MKT.UM, no. 263/86.
595 BOA, A.MKT.UM, no.263/86.
596 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 183.
597 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/46.
239
Kastamonu Valisi Namık Paşa’da Cidde Eyaleti valiliği için aranılan vasıfların
olduğu belirtilmişti. Nihayet 23 Mayıs 1857 tarihinde Cidde Valisi Mahmud Paşa
azledildi.598
Cidde, Kızıldeniz kenarında önemli bir liman olmasının yanında, Mekke’ye
giden Müslüman hacıların uğrak yeri ve Hıristiyan tüccarların da faaliyet gösterdiği
bir şehirdi. Dolayısıyla dini hassasiyet had safhadaydı. Bu nedenle Namık Paşa’nın
görev alanına Cidde Valiliği yanı sıra Mekke-i Mükerreme Şeyhülharemliği ile Habeş
ve bütün Yemen de ilave edildi. Şu anki Cidde Valisi’nin maaşı olan 86.700 kuruş
üzerine 13.300 kuruş ilave olunarak Namık Paşa’nın maaşı 100 bin kuruş olarak
belirlendi. Ayrıca Paşa’ya yevmiye elli okka ekmek ve otuz okka et tayinatı tahsis
olundu. Yolculuk masrafı olarak 750 kese miktarı harcırah verilecekti. Paşanın
maiyetine 800 asker tahsis edildi. Kendisine Halil Paşa yardımcı olarak memur
edildi. Bu arada Cidde Valiliği’ne yeni tayin edilen Namık Paşa maiyetiyle 800
askerler 1857 Eylül’de müstakil vapur binip İstanbul’dan ayrılmıştı, İskenderiye
geçerek Cidde’ye gitmiştir.599
Namık Paşa’nın Cidde Valiliğ’ne atandığı bir süre gizli tutuldu. Bunun sebebi
Paşa’nın oraya gidişinin zaman alacağı, bir otorite boşluğu doğma ihtimalinin
bulunduğu dikkate alınmıştı. Bu nedenle Namık Paşanın Cidde’ye ulaşması ardından
görevin duyrulması kararlaştırıldı. Namık Paşa maiyetindeki 800 askerler ile birlikte
1857 Eylül’de müstakil bir vapurla İstanbul’dan ayrıld. Önce İskenderiye oradan da
Cidde’ye giçti. 600
Namık Paşa 31 Ekim 1857 tarihinde Mekke’ye varmış ve elindeki atama
fermanını bütün memurlar, şerifler, ulema ve halka huzurunda okumuştu. Burada
598
Bu arada Cidde Valisi Namık Paşa, Bursa’daki çiftliklerini görmek ve birkaç gün kaplıca sularına
girmek üzere izin istemiştir. Bu talep üzerine Babıali bir hafta kadar Bursa’ya gitmesine izin
verilmiştir: BOA, A.MKT.UM, no. 288/55; İ.DH, no. 381/25194.
599 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/83; A.MKT.NZD, no. 235/60; Şehabettin Akalın, Aynı Eser, s. 141.
600 BOA, A.MKT.NZD, no. 228/83; Şehabettin Akalın, Aynı Eser, s. 141.
240
yaptığı konuşmada eyaleti iyi bir şekilde idare edeceğini ifade etmişti. Namık
Paşa’nın Mekke’ye gelişini ve fermanı okuyuşunu Mekke Amiri Mohammed Bin Avin
bir yazı ile Babıali’ye bildirmiştir.601
Namık Paşa Cidde’ye ulaştıktan sonra eski
Cidde Valisi Mahmud Paşa ile devir teslim yapmıştır. Mahmud Paşa da İstanbul’a
dönmek üzere yola çıktığına Babıâli’ye bildirmişti.602
Bu arada Babıâli tarafından Hicaz’ın idaresi ve asayişi hakkında bir rapor
hazırlanmıştı. Bu rapor vükeladan oluşan bir komisyonda mütalaa edilmiş; ardından
Meclis-i Mahsus Vükela’da da okunarak kabul edilmişti. Padişahın da onayı
alındıktan sonra durum gerekli mecilere bildirilmişti. Bu rapor Eylül 1856’da Namık
Paşa’ya yollanmıştır.603
Namık Paşa ilk olarak Cidde Eyaleti’nde asayiş sorunlarına eğilmiştir.
Nitekim 1857 yılın başında hac güzergahı boyunca, Medine yollarında, Yanbu
İskelesi’nde ve güvenlik sorunu yaşanan bazı mahallere 300 Süvari ve 300 de piyade
görevlendirmişti.604
Bu arada Hicaz’da mevcut Nizamiye Askeri kuvvetini de
yeniden düzenlemiş ve asker sayısı artırmıştı.605
Paşa, Hac yolunda bulunan Ayn-ı
Zübeyde mahallinde ilgisizlikten dolayı suyun azaldığını ve bu nedenle hacıların ve
Hicaz ahalisinin susuz kaldıklarını görünce suyollarını yaptırma kararı almıştır. Bu iş
için 3.330 kuruş ayırmış ve mühendis Binbaşı Salih Efendi’yi memur etmiştir.606
601
Mekke Amiri Mohammed Bin Avin bir yazı ile Babıali’ye bildirmiştir. şöyle anlatmıştır: “bâ-irade-i
seniyye-i Padişahî mülhakatıyla beraber Cidde Eyâleti valiliğine nasb u tay’în buyrulan devletlû
Namık Paşa hazretleri mâh-ı hâlin on ikinci günü Mekke-i Mükerreme’ye dâhil olub, kemâl-i
mübâhatla hâmil oldukları emr-i celîli cümle me’muriyet ve şürefâ ve ulemâ ve mücâvirin hâzır
bulundukları halde bâb-ı Rahmet muvâcehesinde tekriyymen ve ta’ziymen fâikıyla fatih ve kıra’ât
(….): BOA, İ.DH, no. 396/26192.
602 BOA, A.MKT.UM, no. 287/58.
603 BOA, A.MKT.UM, no. 291/74.
604 BOA, A.MKT.UM, no. 267/20.
605 BOA, A.MKT.UM, no. 291/80.
606 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 184.
241
Namık Paşa bir müddetten beri Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere
arasında ortadan kalkmış olan asayiş ve güvensizliği sağlamak için Mekke Emiri’ni
değiştirmeyi uygun bulmuştu. Bu göreve Şerif Abdullah Paşa’yı tayin ettirdi. Ayrıca
eyalette en önemli sorun olan eşkıyalık yapan bedevi Arap kabileleri üzerine asker
sevk etti. Bunları itaat altına aldı. Babıâli, Haremeyn ahalisi ve Haremeyn’e gelip ve
gidenlerin emniyetleri için ne kadar askere ihtiyaç duyuyorsa temin etmesi yetkisini
Namık Paşa’ya vermişti.607
Paşa asker talebinde bulununca Ferik Halid Paşa ile 400
asker Mekke’ye gönderildi. Namık Paşa Medine’de havalisinde bulunan askerlerin
kumandası ve bölge muhafaza ve asayişinin daha iyi sağlaması amacıyla Halid
Paşa’nın Medine Kaymakamlığı’na tayin edilmesini istedi. Bu talebi Babıâli
tarafından uygun bulundu.608
Namık Paşa diğer valilik görevlerinde yaptığı gibi Cidde’de de ticaretin
canlanması için tedbirler aldı. Cidde İskelesi önemli bir ticaret mahalli olduğu halde
henüz burada bir Ticaret Meclisi bulunmuyordu. Bu eksikliği gören Paşa ticarete
ilgili hususları görüşmek ve karara bağlamak üzere bir meclisi açılması lüzumunu
Babıâli’ye bildirdi. Namık Paşa’nın talebi üzerine Ticaret Nezareti tarafından Cidde
Vilayeti’nde Ticaret Meclisi teşkili için 1858 tarihinde bir nizamname hazırlandı. Bu
nizamname Namık Paşa’ya gönderildi.609
Namık Paşa yine ticaretin daha sağlıklı yürütülebilesi için bir taraftan da
gümrük işlerine el attı. Cidde ve Yemen gümrüklerinin ayrı ayrı muamele
yapmalarının zarara sebep olduğunu görmüş, bunların birleştirilmesi kararına
varmıştı. Ayrıca Yemen ve Cidde kara gümrüklerini lağvedip, sahil gümrüklerinde
işlem görülmesini sağlamıştı.610
607
BOA, C.DH, no. 36/1794.
608 BOA, İ.DH, no. 409/27072.
609 BOA, HR.MKT, no. 205/72.
610 BOA, A.MKT.MVL, no. 105/26.
242
Namık Paşa Cidde Valiliği döneminin en büyük olayı 1856 Islahat
Fermanı’na tepki olarak patlak veren Cidde Hadisesi’ydi. Aslında bu gibi hadiseler
İmparatorluğun muhtelif mahallerinde gerçekleşmişti. Tanzimat ve ardından 1856
Islahat fermanlarıyla Hıristiyanlara verilen hak ve ayrıcalıklar Osmanlı Müslüman
halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştı.611
Benzer tepkiler Cidde ve Suriye’de de
yaşandı.612
Cidde hadisesi patlak verdiğinde Namık Paşa Mekke’de bulunuyordu. Bu
nedenle olaylar hızla kontrolden çıktı.
Cidde’deki olaylar 15 Temmuz 1858 tarihinde, bir ticaret gemisine bayrak
çekilmesi tartışmasından başlamıştı. Kavganın büyümesiyle tahriklere kapılan yerli
Müslüman halk ile hacılar Hıristiyan tüccara saldırmış ve olay kontrolden çıkmıştı.
Karışıklıklar esnasında, kendi vatandaşlarını korumaya çalışan Fransız ve İngiliz
konsolosluk görevlileri de öldürüldü; 22 de Hıristiyan tüccar hayatını kaybetti.
Bunun üzerine, hadiseden on gün sonra İngiliz ve Fransız savaş gemileri
Kızıldeniz’den girerek şehri topa tuttular (26 Temmuz). Ardından İngilizler ve
Fransızlar karaya asker çıkarak hadiseyi teşvik ettiğini ileri sürdükleri Cidde
eşrafından on kişiyi yakalanıp idam ettiler. Namık Paşa hadiseleri duyar duymaz
hemen askerleriyle Cidde’ye geldi.613
İngiliz ve Fransız gemilerinin Cidde’yi bombalamaları ve karaya asker
çıkarmaları milletlerarası hukuk ilkelerine ve 1856 Paris Antlaşması’nın hükümlerine
aykırıydı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin içişlerine ve hükümranlık haklarına da
611
1856 Islahat Fermanı’ndan sonra Osmanlı vilâyet yönetimi yeniden düzenlendi. 1856 Islahat
Fermanın belirleyici özelliği, idarî, malî ve adlî organların yeniden düzenlenmesiyle halkın (özellikle
Gayrimüslimlerin) idareye iştiraklerinin sağlanmasıdır. Esasen fermanda öngörülen vilâyet yönetim
sistemi, 9 Haziran 1861 yılında çıkarılan bir nizamnameyle, Cebel-i Lübnan’da uygulamaya
konulmuştur. Ancak yeni düzenin tüm imparatorluğa uygulatılması Osmanlı yönetimindeki
sürtüşmeler, nedeniyle gerçekleşememiştir: Ufuk Gülsoy, “Islahat Fermanı”, DİA, c. 19, (İstanbul
1999), s. 185-189.
612 Mufaasal Osmanlı Tarihi, c. VI, İstanbul 1983, s. 3094; Rifat Uçarol, Siyasi Tarihi (1789-2001),
Filiz Kitabevi, İstanbul 1999, s. 239.
613 Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir, 13-20, (Yay: Cavit Baysun), TTK, Ankara 1986, s. 51.
243
doğrudan müdahale niteliğini taşıyordu. Cidde olayları, diğer bölgelerdeki
gerginliklerin çatışmalara dönüşmesine de örnek oldu.
Namık Paşa olaylar bitikten sonra Cidde’ye ulaştı. Hemen çalışmalara
başladı. Paşa, Cidde hadisesinin asıl sebepleri, olayı nasıl çıktığı ve İngiltere ve
Fransa konsoloslarının nasıl öldürüldüğünü öğrenmek için soruşturma başlattı. Bu
tahkikat sonucu Cidde Muhtesibi Abdullah Ağa ile Yüzbaşı Mustafa Ağa’nın Cidde
hadiselerinde görevlerini layıkıyla yapmadıkları; Muhtesib Abdullah Ağa’nın
yaşanan gerginlikten haberdar olduğu halde hükümete haber vermediği anlaşıldı.
Namık Paşa ilk tesbitleri bir yazı ile Babıâli’ye aktardı. Paşa ayrıca olaylarda ihmali
görülenlerin hızlı bir şekilde yargılanmaları hususunu Ferik İsmail Paşa’ya havale
etti. Mahkeme hızla sonlandırılmış ve başta Muhtesib Abdullah Ağa olmak üzere
ihmali bulunanlar görevlerinden azledilmişlerdir. 614
Namık Paşa bir taraftan da hadiseler nedeniyle olaşan zararları gidermeye ve
ticareti yeniden canlandırmaya gayret ediyordu. Paşa Cidde’nin önde gelen tüccar,
esnaf ve diğer memurlarla bir toplantı yaptı. Her birinin sorunları dinlendi ve not
aldı. Belirlenen sıkıntılar ve çözüm önerileri rapor halinde Babıâli’ye aktardı.615
Bir
taraftan da İngiliz Cyclops gemisi tarafından Cidde’nin bombalanmasıyla oluşan
zarar tesbit edildi. Ayrıca bir ticaret şehri olan Cidde gümrüklerinde kayıtlı listesi
bulunan ve olaylar esnasında yağmalanan malların tazmini için çalışma başlattı.
Zarar gören tüccar ve malları tesbit edilip defteri hazırlandı. Bu konuda gelen
şikâyetler de değerlendirildi.616
614
BOA, HR.SYS, no. 97/4, lef 3.
615 BOA, HR.SYS, no. 97/4, lef 3.
616 BOA, HR.SYS, no. 97/1, Lef 3. Mesela Cidde hadisesinde vefat eden, mal ve eşyaları yağmalanan
tüccardan olan Sava’nın Mısır’da bulunan ortakları tarafından Babıâli’ye protesto takdim ettiler.
Durum Namık Paşa’ya aksetti. Paşa, Sava’nın aslen Osmanlı tabasından olduğunu; fakat Fransa
Devleti’nin himayesinde bulunduğunu belirtti. Yapılan araştırmada Sava’nın komisyonculuk ve ticaret
ile meşgul olduğu olduğu ve bütün ticari faaliyetlerinin Gümrük Defterleri’nde kayıtta bulunduğu
244
Namık Paşan olayın ardından yaptıklarını ve hadisenin çıkış sebebini izah
eden bir raporu İstanbul’a gönderdi. Paşa’ya göre Cidde olaylarının patlak
vermesinde idarenin hiçbir şekilde ihmal ve müsamahası olmamıştı. Olay bazı sefih
insanların taassubundan kaynaklanmıştı. Paşa, hadisenin ilk çıkış sebebinin Salih
Cevher adlı gemide bulunan Osmanlı bayrağının Avrupalılar tarafından indirilip,
ayaklar altında çiğnendikten sonra denize atılması sonucu Müslümanların tahrik
olmasıyla başladığını tesbit etmişti. Olaylar başladığında Konsolos Vekili Mösyö
Paci Ferec’in Yesir Efendi adlı tüccarı tahrik etmesi işi çığırından çıkarmıştı.617
Paşa bu hadiseden dolayı Osmanlı Devleti’nin suçlanmasının ise asla doğru
olmadığını düşünüyordu.618
Namık Paşa bu hadisenin Avrupa’daki yankıları
hakkında da açıklamalarda bulunuyordu.619
Cidde hadiseleri sonrası İngiltere ve Fransa Baıâli’ye müracaat ederek ölen ve
yaralananların ailelerine tazminat verilmesini istedi. Bu hususta hazırladıkları listeyi
de takdim ettiler. Osmanlı bu notayı kabul etti. Bunun üzerine Osmanlı ile İngiliz ve
Fransız komiserlerden oluşan bir komisyon kuruldu. Bu komisyon tarafından
yapılacak tahkikata göre tazminat miktarı belirlenecekti. Komisyon için Osmanlı
tarafından Mirliva Seyyid Paşa görevlendirildi ve gerekli talimat hazırlanarak
Cidde’ye gönderildi.620
Cidde olaylarında yıpranan Namık Paşa, 27 Ekim 1858 senesinde azledildi.
Yerine eski vali Mahmud Paşa tayin edildi.621
Namık Paşa Cidde’den ayrılmadan
önce 1858 olaylarına katılmak suçuyla ceza alıp hapiste olan 36 neferi de beraberine
anlaşılmıştı. Sava’nın ticari sicilini gösteren bir yazı hazırlanarak Babıali’ye iletildi (Eylül 1858):
BOA, HR.SYS, no. 96/22, Lef 4.
617 BOA, HR.SYS, no. 97/4, Lef 3-4.
618 BOA, HR.SYS, no. 96/22, Lef 4.
619 BOA, HR.SYS, no. 97/4, Lef 4.
620 BOA, HR.SYS, no. 96/23; A.AMD, no. 90/60.
621 BOA, A.MKT.MHM, no. 145/54, A.AMD, no. 90/27.
245
alarak Mecidiye Kampanyası vapurlarından biriyle İstanbul’a döneceğini Babıâli’ye
bildirdi.622
Namık Paşa Bağdat Valiliğ’nden ayrılmadan önce yeni vali gelene kadar
yararlı olacağını düşündüğü kritik birkaç idarî değişikler yapacağını Babıâli’ye
telgrafla bildirdi. Paşa, güvenilir bir şahıs olan Şehizor Kaymakamı Takieddin
Paşa’nın Bağdat Vali vekâletine; Süleymaniye Kaymakamı Ömer Paşa’nın Şehrizor
Mutasarrıflığı’na, Mirliva Ahmet Bey’in ise Süleymaniye Kaymakamlığı vekâletine
tayin edilmesini teklif etti. Namık Paşa’nın istediği idari değişiklere dair Padişah
iradesi 5 Mart 1868 tarihinde çıktı.623
H- NAMIK PAŞA’NIN İKİNCİ BAĞDAT VALİLİĞİ
1-Namık Paşa’nın Valiliğe Tayini
Namık Paşa’nın Bağdat’taki ikinci valilik dönemi bölgede radikal
değişimlerin başlamasını sağlamıştır. Böyle bir değişimin olmasında kuşkusuz en
büyük etken Paşa’nın bölgeyi çok iyi tanımasıydı. Bu ikinci dönem bir yönüyle
Midhat Paşa’nın Bağdat’taki reformlarına öncülük etmesi açısından da önemlidir.
Özellikle Tanzimat reformlarının yaygınlaştırılması için gerekli altyapının Namık
Paşa döneminde oluşturulduğunu söylemek mümkündür.624
Şu hususu belirtmek gerekir ki XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Babıâli’nin Bağdat’ta yapmayı düşündüğü yenilikler buradaki yerel valinin kişiliği
ile bağlantılı olmuştu. Bu nedenle Namık Paşa’ya bütün Irak’ın sorumluluğu
verilmişti. Bu dönemde en geniş sınırlarıyla Basra’nın sancakları Kuveyt, Necid ve
Ahsa bölgelerini içermekteydi. 1861’de Kuveyt, Basra’ya bağlı bir kaymakamlık
622
BOA, HR.SYS, no. 97/4 lef 6.
623 BOA, İ.DH, no. 572/39858, Lef 1.
624 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 80.
246
konumuna getirildi. Normalde Kuveyt Basra’ya bağımlı bir mıntıkaydı. Ancak idari
ihmal nedeniyle Basra’nın kontrolü bölgesel şeyhlerin eline geçmişti. Bölgede
Osmanlı otoritesinin yeniden kurulması ihtiyacı uzun süredir buradaki Osmanlı
yöneticileri tarafından vurgulanmaktaydı. Ancak 6. Ordu’nun asker sayısındaki
yetersizliği bu girişimleri engelliyordu.625
Namık Paşa ikinci valiliğe atanmadan önce Seraskerlik makamında
bulunuyordu. Atama kararı çıkınca Seraskerlikten azledildi ve 29 Eylül 1861
tarihinde Bağdat Valiliği’ne tayin edildi. Görev alanına daha önce kuruluşunu yaptığı
Hicaz ve Irak Ordusu Müşirliği de eklendi.626
Paşa’ya Maliye’den valilik maaşı
yanında627
300 bin kuruş harcırah tahsis edildi.628
Namık Paşa’nın Bağdat’a gelişine
kadar eski vali Ahmed Paşa’nın eyaletin işlerini yürütülmesi emredildi. Ahmed Paşa,
Namık Paşa ile devir ve teslim yaptıktan sonra İstanbul’a dönecekti.629
Namık Paşa’nın atanması vesilesi ile bazı önemli idari düzenlemeler de
yapıldı. Şöyle ki Musul, Şehrizor ve Basra eyaletleri Bağdat’a bağlandı.630
Paşa
Kasım 1861’de İstanbul’dan hareket etti; İskenderun yoluyla Musul ve Kerkük’ü
geçerek Bağdat’a ulaştı.631
625
Ebubekir Ceylan, Ottoman Centralization and Modernization in the Province of Baghdad
1831-1872, Boğaziçi Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2006, s. 115-117.
626 BOA, İ.DH, no. 478/32136; A.MKT.UM, no. 520/42; C.AS, no. 1013/44365.
627 BOA, A.MKT.NZD, no. 375/63.
628 BOA, A.MKT.NZD, no. 372/29. Bu arada Bağdat Valisi Namık Paşa’nın Dar-ı Şurâ-yı Askeri
Riyaseti ve Seraskerlik zamanından biriken maaşların hal etmek için Babıâli yazı yazmıştır. Bu
paralar ödenmiştir: BOA. AMKT.NZD , no. 373/49; no. 377/81.
629 BOA, A.MKT.UM, no. 503/24.
630 BOA, A.MKT.NZD, no. 375/63.
631 Eski Bağdat Valisi Ahmed Tevfik, Namık Paşa Musul ve Kerkük tarafında bir müddet
kalacağından Münip Paşa’nın kaymakam tayiniyle kendisinin İstanbul’a gitmesi talebinde
bulunmuştu. Bu arada Maliye Deftardarı efendi ile devir ve teslim yaparak 19 Ekim 1861’de Bağdat’a
hareket etmiştir: BOA, A.MKT.UM, no. 515/95; A.MKT.UM, no. 532/94.
247
Namık Paşa’ya emrindek görevlileri stediği biçimde atama, askeri ve malî
konularda geniş yetkiler tanıyan talimat verildi.632
Bağdat’ta ilk defa bu kadar geniş
yetkinin Namık Paşa’ya verildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Paşa kendisine
verilen bu geniş yetkileri sayesında eyaletteki isyanlar bastıracak, vilayet hazinesini
geliştirecek ve başarılı imar faaliyetlerinde bulunacaktır.633
2-Namık Paşa’nın Valilikteki İcraatları
Namık Paşa öncelikle Tanzimat reformlarını bütün Irak’ta uygulamak
istiyordu. Bunun için ilk iş olarak eyaletin tamamanında asayişin teminine çalıştı. bu
maksatla Bağdat’ın ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak gerekli tedbirlerin
alınması konusunda yardımcı olmalarını istedi. Bu görüşmede eyalette asayişi
bozanların şiddetle cezalandıracağını da açıkça söyledi.634
Namık Paşa daha önceki tecrübelerinden vilayette ticaret ve imarın gelişmesi
için öncelikle güvenliğin sağlanmasının gerektiğini biliyordu. Paşa aynı zamanda
ordu müşiri olarak Bağdat’ta asker sayısının az olduğunu ve buradaki askeri kuvvetin
düzensiz ve disiplinsizliğini gördü. Namık Paşa ilk olarak 6. Ordu’nun yeniden
teşkilatlandırmasına ve disipline edilmesine büyük gayet sarf etti. Kendisi daha
önceki görevinde Babıâli ile başladığı yazışmaların sonucu Anadolu Ordusu’ndan iki
tabur getirmiş ve 6. Ordu’nun alaylarını yeniden düzenlemişti (1851). Benzer
uygulamaları tekrar yaptı. Askerin ödenmeyen maaşlarını temin etti. Eyalette nüfuz
sayımı yaptırarak askerlik çağına gelenlerin sayısını tespit ettirdi. 6. Ordu için gerekli
mühimmatı Bağdat Eyaleti’nde imal etmek için çalışmalar yaptı. Babıâli’den aldığı
izinle Bağdat’ta bir cephanelik inşa ettirdi. Bu cephaneliğin güvenliği için bir de
632
BOA, A.MKT.MHM, no. 263/14, Lef 3; A.MKT.NZD, no. 376-62; Ahmed Cevdet, Aynı Eser,
c. 12, s. 193.
633 BOA, A.MKT.NZD, no. 376762 .
634 Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 193.
248
karakol yaptırdı. Ayrıca Bağdat’ta bir kışla, Ammare’de bir askeri üs yapımına
başladı.635
Bölgedeki sosyal dengeyi iyi bilen Namık Paşa’nın önemle üzerinde durduğu
bir diğer husus aşiretlerle ilişkilerdi. Paşa, aşiretlere karşı özel bir siyaset takip etti.
Eyalette güvenliğin sağlanması için büyük aşiret reislerini yanına çekmeye
çalışmıştı; reislere devlet nişanları verilmesini sağladı. Mesela bir müddetten beri
Bağdat civarında ikamet eden Müntefik Şeyhi Mansur Bey’e dördüncü rütbe ve
Mecidiye Nişanı, Süleymaniye havalisinde bulunan büyük Caf aşireti beyleri
Keyhüsrevzade Memhemd Bey ile diğer Mehmed Bey’e Kapıcıbaşılık rütbesi
verilmesini sağladı.636
Aşiretlerle ilişkilerini iyi niyet üzerine kuran Namık Paşa,
gerektiğinde en sert askeri tedbirleri almaktan da kaçınmadı.637
Namık Paşa Tanzimat uygulamaları kapsamında kaza ve köylerde aşiretlerin
vergi sistemini düzenledi. Bu kapsamda Basra civarındaki Müntefik bölgesini
Tanzimat uygulamaları kapsamına aldı. Ayrıca çok önemli bir adım olarak Albu
Muhammed, Müntefik ve Şammar bedevi aşiretlerini yaşadıklari bölgelerde iskan
etmeye çalıştı. Bunlar için hükümet binası, askeri kışla ve cami inşa ettirdi ve idari
olarak kaymakamlık statüsüne getirdi. Nüfus ve jeopolitik olarak önemli olmayan
köy ve nahiyeleri idari olarak en yakındaki kazalara bağladı. Bu bölgeye Osmanlı
Türkçesi ve Arapça bilen memurları atamaya dikkat etti. Böylece Namık Paşa’nın bu
iskân siyaseti sayesinde aşiretler yavaş yavaş göçebe hayat tarzından yerleşik hayata
geçmeye başladılar. Birçok yerde eşkiyalık hareketleri azaldı; asayişi temin etmek
kolayaştı. Bir taraftan da devletin gelirleri arttı.638
635
Paşa askere alma girişimde bulunduğunda Bağdat ahalisi rahatsız oldu. Bağdat çarşısındaki esnaf
dükkânlarını kapatıp protesto etti. Haber duyan Namık Paşa hemen memurlar göndererek dükkânları
açtırdı: Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 193; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 83-84.
636 BOA, MKT.MHM, no. 249/41.
637 Bağdat’ta eşkıya ile yapılan mücadeleler için bkz. BOA, İ.DH, no. 528/36519; İ.ŞD, no. 39/2013.
638 BOA, A.MKT.UM, no. 525/64; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.82.
249
İskan işi yürürken Namık Paşa’nın emriyle Bağdat Eyaleti’nde nüfus sayımı
yapıldı. Böylece Osmanlı ile İran hududundaki Süleymaniye ahalisinin Osmanlı mı
yoksa İran vatandaşı olduğu yönündeki tartışmaları son bulmuştu.639
Namık Paşa Irak’ta aşiret sorunlarını da tetikleyen mevcut toprak rejimini
yeni baştan ele aldı. Irak’ta görev yapan eski valilerin çoğunun ifade ettiği gibi
vilayetteki sorunların çözümü, yapılacak toprak reformuna bağlıydı. Irak’ta toprak
“arazı-i hariciye” statüsündeydi ve toprağı eken münferit çiftçiden ziyade aşiretlerin
ortak kullanımı söz konusuydu. Topraktan alınan mahsulden önce aşiret şeyhinin
payı ayrılır, kalan köylüye paylaştırılırdı. Bu durum birçok olumsuzluğa sebep
omaktaydı. Çiftçiler ve toprak arasında bir bağ oluşturulamıyordu.640
Namık Paşa
toprak reformu için çok ciddi çalışmalar yaptı. 1858 Arazi Kanunnamesi’ne uygun
olarak tapu işlerini halletmeye başladı. Bu Bağdat için bir ilkti. Midhat Paşa 1869-
1872 tarihleri arasında Bağdat Valisi olunca bu çalışmaları daha da ilerletmişti. 641
Toprak reformu için bir hayli çalışma yapan Namık Paşa, kendinden önceki
valilerin konu hakkındaki raporlarını göz önünde bulundurarak 1865 senesinde bir
komisyon oluşturdu. Komisyonun hazırladığı raporda, boş arazilerin satışı ve toprağı
tasarruf hakkını alanlara tapu verilmesi öneriyordu. Namık Paşa hemen bir Tapu
Memuru görevlendirerek Irak’taki arazilerin hukuki durumlarını belirlemişti. Bu
araştırma ardından ekilmeyen boş arazileri devlete kazandırmış ve bunların tasarruf
haklarının satışını mümkün hale getirerek hazineya kaynak temin etmişti. Arazi
Kanunnamesi, üç yıl sürülmeyen toprağın başkasına devredilmesine olanak
sağlamaktaydı. Namık Paşa bu hükmü başarıyla uyguladı. Böylece Bağdat’ta toprak
639
BOA, A.MKT.UM, no. 525/64.
640 Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.81; Zevra, No. 50, (1287).
641 Ebubekir Ceylan, “1858 Toprak Reformunun Bağdat’ta Uygulanışı”, Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi (TALID), c. 5, (2005), s. 833.
250
ile çiftçiler arasında bir bağ oluşturuldu.642
Arazi satışlarında tapu sahtekârlığı gibi
durumları önledi.643
Namık Paşa bölge idarecileri ve memurların durumlarını yakından izledi.
Memur maşlarının artırılmasını sağladı. Tahsil görmek isteyen memurları İstanbul’a
gönderdi. Başarısız idarecileri ve halka kötü muamele yapan memurları hemen
görevden aldı.644
Bilhassa İran sınırındaki bölgelerde bu hususa daha dikkat etmeye
çalıştı. Mesela Süleymaniye Kaymakamı Mustafa Paşa’nın idareciliğinde görülen
başarısızlık ve orada asayiş sorunlarına neden olunca, Namık Paşa araştırma
yaptırarak Mustafa Paşa’yı azletmişti. Bölge İran hududunda bulunduğundan yerine
dirayetli bir idareci olan Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşa’nın tayini gerçekleşti.645
Yine
Basra Kaymakamı Münib Paşa’yı uygunsuz tavırları nedeniyle azledip yerine başka
memuru tayin etti.646
Namık Paşa sivil memurlarda olduğu gibi askeri birliklerin disipliniyle
yakından ilgilendi. Görevinde ehliyetli ve çalışkan olanların terfisini yaptı. Mesela 6.
Ordu yaveri Binbaşı Osman Efendi’ye kaymakamlık rütbesi verilmesini sağladı ve
maaşını artırdı.647
642
Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 144; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 81.
643 Bu paranın on iki bin kesesiyle masrafının bizzat kendisi ödediği, Daire-i Umur-ı Askeriye’yi yani
bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasını inşa ettirmiştir. Ayrıca Namık Paşanın gönderdiği para
bir zırhlı alınmış, Çırağan Sarayı, Unkapanı’nındaki değirmen ve sair gibi bazı binalar bir kısım
masrafları temin edilmiştir: Ali Rıza-Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, (Haz.
Fahri Çetin Derin), Tercüman 1001 Eser, İstanbul 1977, s. 57; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226.
644 BOA, A.MKT.MHM, no. 263/14 Lef 1.
645 BOA, İ.DH, no. 1291/101556, Lef 7; İ.DH, no. 1291/101556, Lef 11.
646 BOA, A.MKT.MHM, no. 331/27.
647 BOA, İ.DH, no. 516/35130; A.MKT.MHM, no. 281/60.
251
Namık Paşa eyaletin tamamamında ulaşım ve haberleşmeye önem verdi. Bu
gibi yatırımların görüşülmesi için 1862’de eyalet İmar Meclisi’ni oluşturdu.648
Paşa
öncelikle Babıâli ile hızlı bir şekilde haberleşmek, emirleri bir an önce ve etkili
uygulamak için Irak’ta telgraf şebekesi kurma teşebbüsünde bulundu. Paşa, bu
telgraf hatları ile Avrupa ile Hindistan arasında haberleşmenin de kolaylaştıracağını
ifade etti. yapılan telgraf şebekesi Kerkük ve Bağdat’a kadar ulaştı. Namık Paşa
Bağdat eyaletindeki kara ulaşımını canlandırmak için Bağdat, Basra ve Musul yeni
arasında yollar yaptırmış, olanları tamir ettirmişti.649
Namık Paşa’nın bölgedeki en
önemli icraatlarından biri Şat ve Fırat nehirlerin buzulmuş olan bentlerinin tamir
edilmesi oldu. Nehir boyunca köprüler inşa edildi, su kanalları temizlendi ve yollar
yapıldı.650
Namık Paşa, Irak’ta ticaret ve ziraatın genişletilmesi için çaba sarfetmiştir.
Bağdat’ta ihtiyaca cevap verecek bir gümrük binası ile ek depolar inşa ettirdi.
Böylece dağınık olarak çeşitli binalarda hizmet veren gümrük işleri bir araya
toplanmış oldu.651
Gümrük gelirleri de arttı. Paşa gümrük gelirlerinin Bağdat
hazinesine bağlanmasını sağladı. Vergi tahsilatını muntazam bir hale soktu. Kısa
sürede Bağdat hazinesini sıkıntılarından kurtardı ve İstanbul’a 120 bin kese
gönderdi.652
Gönderilen bu paranın bir kısmı ile günümüzde İstanbul Ünivetsitesi
merkez binası olan Seraskerlik dairesi inşa edilmiştir.
648
İmar Meclis’nin üyeleri Münib Paşa, Ata Bey ve Basra Mutasarrıfı gibi yüksek dereceli
memurlardan oluşuyordu. Ayrıca bir mühendis, kâtip ve sandık emini de üyeler arasındaydı: Ebubekir
Ceylan, Aynı Makale, s. 83.
649 Nilüfer Bayatlı, “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”, Türk Dünyası
Araştırmaları, sayı 158, İstanbul 2005, s. 12.
650 BOA, A.MKT.NZD, no. 376/62.
651 Padişah emriyle Bağdat Eyaletindeki tedavül edilen kâğıt paranın kaldırması kararlaştırılmış ve
Paşa Bağdat’ta bulunan beş bin yedi yüz kese kadar evrakı bedeli olmak üzere takdim ve iade etmiştir:
Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 194-206.
652 Bu paranın on iki bin kesesiyle masrafının bizzat kendisi ödediği, Daire-i Umur-ı Askeriye’yi yani
bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasını inşa ettirmiştir. Ayrıca Namık Paşanın gönderdiği para
252
Namık Paşa Bağdat Valiliği döneminde eğitime de özen gösterdi. Irak’ta
açılan ibtida mekteplerinin çoğu onun döneminde inşa edildi. Ayrıca Namık Paşa
Bağdat’ın ilk rüştiye mektebinin de açılışını yaptı. Paşa’nın Basra’da açtığı gemicilik
okulu da meslek eğitimi açısından oldukça önem arz etmektedir. Namık Paşa ayrıca
Bağdat Eyaleti’nin İran hududu yakınlarında oturan bedevi aşiretlerin mezhep ve
itikatça istikametlerini muhafazası için buralara din âlimleri göndermişti.653
Namık Paşa Kızıldenzi’de stratejik önemi bulunan Basra şehrine çok önem
verdi. Şehrin en önemli sorunu med-cezir nedeniyle su baskınlarının yaşanmasıydı.
Basralılar bölgede yaşadıkları sorunlar nedeniyle İran ve Hindistan taraflarına
gitmeye başlamışlardı. Sulama kanalları Basra’da hayatın vazgeçilmez bir
parçasıydı. Yere idarecilerin selleri önlemek için duvarlar (Cezayir setleri)
yapmalarına rağmen654
çoğu kez bu duvarlar doğal etkenlerle özellikle güçlü sel
suları tarafından yıkılmaktaydı655
. Dahası nehir suları küçük sulama kanalları aşarak
şehir içine ulaşmaktaydı. Ancak bu kanalları açık ve temiz tutmak oldukça güçtü.
Toprak ve toz, kanalları sürekli olarak dolduruluyordu. Kanalizasyon sistemi
olmaması işi daha zorlaştırıyordu. Sular geri çekildiğinde kanallar sıcak havada kötü
koku saçıyordu. Yetkililer kanalları temiz ve açık tutmaya çalışıyorlardı. Ancak bu
bir zırhlı alınmış, Çırağan Sarayı, Unkapanı’nındaki değirmen ve sair gibi bazı binalar bir kısım
masrafları temin edilmiştir: Ali Rıza-Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, (haz. Fahri
Çetin Derin), Tercüman 1001 Eser, İstanbul
1977, s. 57; Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 226.
653 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 190-196.
654 BEO, A MKT.MHM, no. 468/67.
655 5 Ekim 1858 tarihinde, zaman içerisinde yıkılmış olan Cezayir bentlerinden dolayı taşarak
bataklıklar oluşturan ve Basra'nın havasını yaşanmaz hale getirip halkının yerlerini yurtlarını terk
etmesine sebep olan Mehsuyu Nehri'nin çevresindeki söz konusu bentlerin tekrar yapılması, ipekçilik
için elverişli olan araziye dut ağaçları dikilerek ipek böcekçiliğinin geliştirilmesi ve üç sene süreyle
Müntefik Kaymakamlığı'na Mansur Bey'in tayin olunması uygun görülmüştü: BOA, A. MKT.MVL,
no. 99/43.
253
sorunlarda başa çıkılamıyordu. Bütün bunlar dikkate alandığında şehrin Dicle Nehri
ağzına taşınması birçok avantaj sağlayacaktı. Öncelikle Basra şehir merkezi
rıhtımdan çok uzaktaydı. Bu yüzden ticari ürünler ilk olarak Dicle boşaltılıyor, daha
sonra küçük kayıklarla şehir merkezine taşınıyordu. Ancak ürünlerin bu şekilde
taşınması uzun süre alıyordu ve ürünler bozuluyordu. Ayrıca bu taşınma ile gümrük
gelirinin arttırılması ön görülmüştür. İkincil olarak nehir kenarındaki bir şehir
tüccarlara daha fazla cazip geleceğine inanılmaktaydı. Ve son olarak insanların yeni
şehre ilgisinin göçebe kabilelerini de yerleşik hayata geçmelerini kolaylaştırılmasına
fayda sağlayacağı umuluyordu.656
Bütün bu nedenlere Basra’nın başka bir mevkiye taşınması düşünüldü. Bu
bağlamda 3 Ocak 1849 tarihinde ilk teşebbüs olmuştu. Basra Kaymakamı Reşid
Paşa’nın merkeze ulaşan yazılarında Basra’nın kötü hava şartları ve sık sık yaşanan
sellerin beraberinde getirdiği sağlık sorunları ayrıntısıyla dile getirilmekteydi. Bu
konudan kendisini o tarihte Irak ve Hicaz Ordu Müşiri bulunan Namık Paşa da
desteklemişti. Basra şehrinin Dicle Nehri kıyısına Aşar Boğazı bölgesine taşınması
düşünülmekteydi. Burada yeni yapılar inşa edilecekti.657
656
BOA, İ. DH, no. 187/10434. Şehir merkezinin taşınmasına yönelik proje, bir cami, bir gümrük
binası, kaymakamlık için bir hükümet konağı, birçok dükkân, bir hamam inşasını içermekteydi.
Dükkânların ve hamamın gelirleri cami vakfına ait olacaktı. Bu taşınmanın maliyeti olarak 3.000 kese
akçe tahmin edilmişti. 1850 yılının sonlarında Maşuk Paşa Basra Kaymakamı oldu. Kaymakam,
hazırladığı bir raporda şehirdeki benzer sorunlara dikkat çekmişti. Şehrin taşınmasına alternatif olarak
başka bir öneri sundu. Babıâli bir orta yol önerdi. Buna göre devlet hazinesi sadece karantina ve
gümrük binaların ücretlerini karşılayacak, dükkânlar ise bölge halkın tarafından inşa ettirilecekti. Bu
teklif ayrıca halkın nehir kıyısına aşamalı olarak taşınmasını da içeriyordu: BOA, İ. DH, no.
530/36724; İ. MVL, no. 139/3864; A. AMD, no. 12/12; A. AMD, no. 13/13; Zevra, No: 10, 9
Cemaziyelevel 1286, s. 19; Ebubekir Ceylan, “Ottoman Centralization and Modernization in the
Province of Baghdad 1831-1872”, s. 282-283; Majed Mohammed Binzouba, Vilayet
Nizamnamelerinin Basra’da Tatbiki Meselesi (1864-1876), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s. 50-60.
657 Adem Korkmaz, “Midhat Paşa’nın Bağdat Valiliği”, s. 48.
254
Namık Paşa ikinci valiliği esnasında Basra’nın taşınmasını sağladı. Böylece
şehir iskeleye daha yakın hale geldi. Bu durum ticaret malların nakliyesinde ciddi
kolaylıklar sağladı. Namık Paşa Basra’da gerekli olan askeri kışla, hükümet konağı
ve bazı mevkilerde köprü inşa ederek şehrin buraya doğru gelişmesini sağladı.
Böylece Namık Paşa valiliği dönemimde Basra tam manasıyla bir liman şehri haline
gelmiş oldu. Paşa bir taraftan da Basra Tersanesi’nin güçlendirmesine çalıştı.658
Namık Paşa stratejik nemi bulunan Basra Tesanesi’nin ıslahına önem
vermiştir. Ticaret ve güvenlik için yeni gemilerin teminine çalıştı. Paşa Sadarete
gönderdiği 30 Kasım 1864 tarihli bir yazısında Basra Tersanesi’nin mevcut
durumunu ve ihtiyaçlarını belirlemişt. Bu yazıda aşağıdaki hususlar belirlenmişti:
- Basra Tersanesi’nde güçlü bir donanma filosunun bulunmamasından dolayı
Kızıldeniz sahillerinin teftiş ve kontrolü arzu edilen düzeyde icra edilememektedir.
Bu durum söz konusu sahillerde meskûn ahalinin devletin kudretini görememelerine
yol açmakta ve halkın devlete olan bağlılığı zayıflamakataydı.
- Bu yüzden Basra Tersanesi’ndeki donanmanın güçlendirilmesi hem Basra
Körfezi hem de Kızıldeniz sahilleri için önem arz etmektedir.
- Dicle ve Fırat nehirleri için ihtiyaç duyulan ahşap iki vapurun alınmasına
Babıâli’den daha önce izin çıkmıştı. Ayrıca, Tersanedeki mevcut gemilerden olup
çürüyüp işe yararlılığı kalmamış olan iki brikin feshiyle yerine Minbar ve Bombay
iskelelerinde iki adet korvet vapuru inşa edilmesine yönelik tasavvur da bu
teşebbüsler arasında yer almaktaydı. Fakat alınan bilgilere göre Minbar ve Bombay
sahillerinde amele ve kerestenin azlığı sebebiyle oralarda gemi inşası durdurulmuştu.
Bu nedenle söz konusu vapurlar tedarik olunamamıştır. Avrupa’dan alınabilmesi için
de aracılık yapacak güvenilir tüccar bulunulamadığından bu husus Babıali’ye
başvurmayı icap ettirmiştir.
658
Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 225-26; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s.83.
255
- Söz konusu iki vapurun Tersâne-i Âmire’den gönderilmesini talep etmekten
başka çare kalmamıştı. Vapurlardan her birinin top, edevat ve bütün levazımatıyla
dörder bin kiseye meydana getirilebileceği anlaşıldığından Tersane hazinesine
verilmek üzere iki vapurun masrafı olan sekiz bin kise nakden Bağdat Eyaleti
emvalinden postaya teslimen edilmişti. Vapurların yeni imal ve inşası veya yerlerine
yenisi yaptırılmak üzere Tersane-i Amire mevcut gemilerinden gönderilmesi
şıkkından hangisi uygun bulunursa onun yapılması. Fakat alınması icap eden
tedbirler ve yukarıda açıklanan hususlardan dolayı gemilerin Tersane-i Amire
mevcudundan bir an evvel gönderilmesi tercih sebebiydi.
- Söz konusu iki vapur Basra’ya geldiklerinde bu gemilerde şüphesiz Basra
Tersanesi’nde mevcut bahriye askerleri istihdam edilecekti. Vapurların Basra’ya
getirilmesi için Tersane-i Amire’de bulunan nizamiye bahriye askerleri
görevlendirilecekti. Bunların karayoluyla veya Süveyş’ten deniz yoluyla tekrar
İstanbul’a gönderilmeleri mümkün ve kolaydı. Fakat vapurlarla gönderilecek
subayların Basra’da bırakılarak burada görev yapmaları şüphesiz çok önemliydi.
Vapurların gönderilmesiyle icra edilecek hayırlı teşebbüsten asıl maksadın ahalinin
gönlünü kazanmak olduğu göz önünde bulundurulursa gelen subayların ve hususuyla
birinci kaptanların mahallî olaylara ve fikirlere vâkıf, ahaliye karşı anlayışlı ve iyi
muameleye riayet edecek olmaları birçok faydalar sağlayacaktı.
- Basra tersanesinde kullanılamaz halde çürük olan gemilerden mümkün
olabileceklerin satılması, hiç işe yaramayanlarının da bozdurulup icap eden şeylere
sarf olunması uygun olacaktı.
- Dicle ve Fırat’ta bulunan iki vapura üç adet daha ilave edilmesiyle oradaki
vapur sayısı yeterli miktara ulaştırılmış olacaktı. Böylece Müntefik aşiretlerinin
bulunduğu mahallerde inzibat sağlanacağı gibi eyaletin gelirlerinde de artış
görülecekti.
- Alınması için izin verilen vapurlardan ikisinin demir olarak Avrupa’dan
celbi için ilgili kişilerle müzakerelerde bulunulmakta olup karar verilebildiği halde
256
icrasına başlanacaktır. Bu mümkün olmazsa yine Tersane-i Amire’ye müracaata
mecbur kalınacaktır.
- Arz edilen hususların icrası uygun görüldüğü takdirde şimdiki duruma
nisbeten Basra Tersanesi’nin oldukça büyüyeceği şüphesizdi. Böyle bir durumda
tersane Başbuğu Ahmed Bey her ne kadar zararsız bir adam ise de istidad ve dirayeti
arzu edilen düzeyde yeterli olamayacağından, onun rütbe ve malumatının üzerinde
bahriye subaylarından başka birinin tayin edilmesi tabiatıyla icap edecekti.
- Mektep ve fabrika açılmasına ilişkin hususlara dair yapılması gerekenler
ayrı bir yazı ile arz edilmişti ve emir beklenmekteydi.
- Basra Körfezi’ndeki deniz gücünün kuvvetlendirilmesi yalnız Kızıldeniz
sahillerine fayda sağlamakla kalmayacaktı. Ceziretü’l-Arap sahillerindeki çok sayıda
Müslüman nüfus barınmakta olup bunlar sahipsiz, hâmisiz ve istinat merkezlerini
belirlemekten aciz bir durumdaydılar. Bunların Osmanlı tâbiyetine dâhil edilerek
durumlarına çeki düzen verilmesi Osmanlı’nın şanına yaraşır bir hareket olacaktı.
Basra’daki donanmanın güçlendirilmesi düşüncesi fiiliyata geçirildiğinde bunun o
sahillerdeki etkisi kısa sürede görülecekti.
- Özellikle Süveyş Kanalı açıldığında gerektiği zamanlarda donanma
gemilerinin nöbetleşe gönderilmesi kolaylaşacak ve böylece Kızıldeniz’de bir
bahriye müfrezesi bulundurmak mümkün olacaktı. Bu durumun dost ve düşmanların
nazarında büyük faydalar sağlayacağı şüphesizdi. Dolayısıyla bu tasavvuratın dikkate
alınarak uygulanması için izin verilmesi ve süratle icra edilmesi hususuna Sadaret
tarafından müsaade buyurulması arz olunmaktaydı.659
Namık Paşa’nın yazısı sonrası bölgenin stratejik önemi nedenleriyle İzmir ve
Bursa korvetlerinin Basra Körfezi’ne gönderilmesi uygun bulundu. Dicle ve Fırat
nehirlerindeki vapurların işlemesinin düzenlenmesi; buharlı vapur sayısının
659
30 Kasım 1864 tarihli Bağdat Valisi Mehmed Namık Paşa tarafından Sadaret’e gönderilen tezkire:
BOA, İ. DH, no. 533/36943, Lef 1.
257
artırılmasını Namık Paşa’nın hedefleri arasındaydı. Ayrıca vapurların seyredeceği
yerler sahillerinde iskelelerinde çoğunlukla kömür bulunmadığından bazı yerlerde
kömür ambarları inşa edildi.660
Namık Paşa birkaç vapur temin ederek Arap Yarımadası sahillerinin Bağdat
Eyaleti merkeziyle irtibatını sağlamıştı. Bu amaçla mesela Musul, Fırat ve Resafe
adlı üç buharlı geminin siparişini vermişti.661
Namık Paşa ayrıca, hac mevsiminde çöl
yolu çok zor ve güvensiz olduğundan hacıların deniz yolu daha rahat ve emniyet
nakilleri için Basra ile Cidde arasında işleyecek bir vapur kumpanyası teşkil etti. Bu
şirkete İdare-i Umman-ı Osmaniye adını verdi. Bölgede yapılan seferlerle İngiliz
Lynch şirketine rakip hale getirdi. Bağdat Eyaleti’nde işlemekte olan vapurlara
gereken kömür Avrupa’dan getirildiği için pahalıydı. Namık Paşa bu masraflardan
kurtulmak amacıyla eyalette bazı mahallerde, Musul ve Şehrizor dağlarında demir ve
kömür madenleri arattı. Bunun için bir Alman mühendis ve ustalar görevlendirdi.662
Namık Paşa yabancı bir devlete ait gemilerin Fırat ve Dicle nehirlerinde
ticaret yapmaslarının ülkenin menfaatleri ile çeliştiğini farketmişti. Nitekim İngiliz
tüccarları ve vapurlarının Şar, Fırat ve Dicle nehirlerinde dolaşmasını men etmişti.
Ancak durum r krize dönüştü. Mart 1865 tarihinde Bağdat İngiliz konsolsu
tarafından Babıâli’ye bir yazı verilerek Paşa’nın bu tutumu şikâyet edildi. Konsolos
660
Enver Ziya Karal, Aynı Makale, s. 225-26; Ebubekir Ceylan, Aynı Makale, s. 83.
661 Namık Paşa tarafından Londra sefaretinden sipariş edilen üç vapurun fiyatları ve taksitleri tam
vakitlerinde fabrikaya ödenmesi; nakil ücret ve sigorta ve kömür fiyatının ulaşması için Bağdat
Eyaleti’nin Serkatibi Yahya Efendi Londra’ya gönderilmiştir. Ayrıca askeri aletleri için lazım olan
bazı adavetin satın alınması için Altıncı Ordu Meclis azasından Sertabib Mirliva Ömer Efendi’nin
maiyetinde Abdurrezak Efendi olduğu halde Londra’ya memur edilmeleri talimatı verilmiştir.
Memurların vapur ve aletler ile eşya satın almada talimata göre hareket etmeleri üzerine kendilerine
tebrik ve iltifat edilmişti (BAO, HR.SFR, no. 121/15; HR.SFR, no. 121/45; HR.SFR, no.121743;
HR.SFR, no.124/38; HR.SFR, no.136/74). Bağdat Valisi Namık Paşa tarafından Londra’dan buharlı
gemi sipariş için gönderilen Ömer Efendi’nin Bank Of England’a yaptığı ödeme senedi için bkz.
BOA, HR.SFR, no. 124/41.
662 BOA, A.MKT.NZD, no. 372/9.
258
ayrıca yabancı gemilerin Bağdat nehirlerinde geçip dolaşmalarına izin verilmesi ile
ürünlerin kolaylıkla ihraç edileceğini, bunun Osmanlı Devleti’ne çok faydası
olacağını, böylece refahın artacağını, eşkıyalığın da azalacağını iddia etmişti. Bu
arada İngiltere Dışişleri Bakanlığı da devreye girerek Babıâli’ye Namık Paşa’nın
liyakatsiz biri olduğu ve Irak’ta yapmış olduğu uygulamaların kendilerini rahatsız
ettiğini iletmişti. İngiltere, Osmanlı’nın dostu ve müttefiki sıfatıyla Namık Paşa’nın
azlini talep etti.663
Namık Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin Bağdat’taki merkezileşme ve
modernleşme politikalarındaki rolü büyüktür. Paşa Tanzimat reformlarının daha
yaygın bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu bakımda
Namık Paşa’nın Bağdat Valiliği dönemi Midhat Paşa’nın Bağdat’ta yapacağı
reformların zeminini oluşturmuştur. Namık Paşa dirayetli şahsiyeti ve uyguladığı
kararlı politikalarla öne çıkan bir vali olmuş, uzun süre Bağdat valiliği yapmış olması
ve eyalete ilgili meseleleri çok iyi bilmesinden dolayı II. Abdülhamid döneminde de
talep üzere aşiretler ve vilayetteki ıslahat hakkında raporlar hazırlamıştır. Namık
Paşa’nın Bağdat eyaletindeki yaptıkları idari ve mali işler başarısının neticesi olarak
kendisine Eylül 1864 tarihinde birinci rütbe Osmanî nişanı verilmiş ve Paşanın
valiliğinin maaş 1 artırılarak 100.000 olmuştu.664
Ayrıca İran Şahı tarafından Paşaya
murassa bir nişan verilmişti.665
Görüldüğü gibi Namık Paşa Bağdat vali olarak bulunduğu sırada eyalet iyi bir
şekilde idare etmişti. Eyalette Paşa’nın gerçeleştirdiği idari, askeri ve ticari ıslahatlar
sayesinde asayiş sağlandı; gelirler yükseldi. Paşa’nın zamanında Hıtta-ı Irakiye’de
sağlanan sükûn ve asayiş hiçbir zaman husule gelmemişti. Nitekim Ali Fuat
Türkgeldi eserinde Namık Paşa’nın idaresi döneminin bölgedeki etkisini aktarırken
663
BOA, HR.TO, no. 242/16; HR.TO, no. 242/18, Lef 1, 2.
664 BOA, İ.DH, no. 536/37272; A. MKT.MHM, no. 333/90; İ.DH, no. 531/36802.
665 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 145.
259
“herkes Namık Paşa’nın yalnız şahsından değil, mühründen bile korkardı” tesbitini
nakletmektedir.666
3- Namık Paşa’nın Irak Layihası
Namık Paşa’nın Bağdat ve Basra hakkındaki askeri ve idari tecrübesi, daha
sonraki yıllarda bölgede ortaya çıkan sorunların çözümünde görüşüne baş
vurulmasını sağlamıştır. Nitekim II. Abdülhamid döneminde zaman zaman kritik
konularda yaşı ilerlemiş olan Namık Paşa’nın görüşlerine müracaat edildiği dikkati
çekmektedir. Böyle bir durum 1879 yılında yaşanmıştır. Sultan II. Abdülhamid
devrin Basra Valisi Abdullah Paşa’nın kötü idaresinden dolayı şikayetller artınca
Namık Paşa’dan konu hakkınnda bir layiha hazırllamasını istemiştir. Basra’nın önde
gelen ailelerinden olan Sadunlar tarafından Sadaret, Dahliye Nezareti ile bölgede çok
iyi tanınan Namık Paşa’ya Arapça telgraflar çekilerek Abdullah Paşa’dan olan
memnuniyetsizlik ve yaşanan sorunlar iletilmişti.667
Ayrıca Basra idesine dair
bölgenin önde gelenleri ile tüccarı tarafından Sadaret, Dâhiliye, Hariciye ve Maliye
Nezaretileri ile yine Namık Paşa’ya telgraflar yollanmıştı. Padişah artan şikayetler
üzerine Bağdat’ta uzun ve başarılı bir valilik dönemleri geçirmiş olan Namık
Paşa’dan bir layiha hazırlamasını istenmiştir. Bu emir üzerine Namık Paşa Hıtta-i
Irakıyye adını verdiği kapsamlı raporunu kaleme almıştır.
Namık Paşa Padişah arz ettiği 15 Temmuz 1879 tarihli raporunda Bağdat
Vilayet’inin içerisinde bulunduğu askeri, idari, sosyal ve iktisadî sorunlar ile bu
sorunların kaynağına dair genel bilgiler ve çözüm önerilerini ortaya koymuştur.
Namık Paşa lâyihasının ilk kısmında bölgedeki gelişmelere ve bunlardan duyduğu
endişelere yer vermiştir. Paşaya göre dha önce bölgeye gönderilen valiler
ehliyetsizliklerinden dolayı otorite boşluğuna sebep olmuşlardı. Paşanın değindiği bir
diğer önemli mesele bölgedeki İran destekli Şii propagandasıydı. İran, Osmanlı’nın
666
Ali Fuat Türkgeldi, Maruf Simalar, s. 270.
667 BOA, HR.TO, no. 556/7; HR.TO, no. 557/66.
260
içinde bulunduğu bu durumdan istifade ederek Şiilik propangadasını ve bölgedeki
gücünü arttırmıştı.
Namık Paşa lâyihasının çözüm önerileri kısmında Irak’ın içerisinde
bulunduğu bu durumdan kurtarılması için Bağdat, Basra ve Musul vilayetlerinin
birleştirilmesini önermiştir. Bunun yanında bölgeye iyi yetiştirilmiş, şu anki durum
ve gelişmeler hakkında bilgi sahibi, son derece tecrübeli, kudretli ve tam yetkili bir
valinin görevlendirilmesini tavsiye etmiştir. Namık Paşa, böyle önemli ve çok
kapsamlı bir ıslahat işini ancak kudretli ve yetkili bir idarecinin yapabileceği
düşüncesindeydi. Paşa, bahsettiği idari ve askeri yetkilere sahip bir valinin tayini ile
İran tarafından gelebilecek saldırıların da kolaylıkla önlenebileceğine inanmaktaydı.
Ayrıca alına tedbirlerle bölgede güven ve asayiş sağlanırsa zıraat gelişecek, böylece
ekonomik kalkınma sağlancaktı. Namık Paşa layihasında son olarak eğer böyle
önemli bir görev için Babıali tarafından kendisinin vali olarak görevlendirilmesi
düşünülecek olunursa, yaşının ilerlemiş olduğunu, böyle büyük bir görevi
üstlenebilecek kudretinin kesinlikle bulunmadığını ifade etmişti.668
I- NAMIK PAŞA’NIN ŞURÂ-YI DEVLET REİSLİKLERİ
Namık Paşa yukarıda ilgili bölümde belirtilen Seraskerlik görevi ardından
Osmanlı merkez teşkilatının en prestijli kurumlarınddan biri olan Şurâ-yı Devlet
başkanlığına getirilmiştir (22 Ekim 1871).669
Namık Paşa’ya bu göreve Sadrazam
Mahmut Nedim Paşa tarafından teklif edilmişti. Bu teklif Padişahça da uygun
görülmüş ve gerekli irade çıkarak Namık Paşa Şurâ-yı Devlet Riyasetine tayin
668
BOA, Y.EE, no. 12/8.
669 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
261
edilmişti.670
Namık Paşa kısa bir süre sonra, Temmuz 1872’dabu görevinden
azledilmiştir.671
Namık Paşa Osmanlı’nın son derece çalkantılı günler yaşadığı 1876 yılı
başlarında ikinci defa olarak Şura-yı Devlet Riyasetine memur edildi. Ancak bu
vazifesi uzun sürmedi. Özellikle Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile olan
anlaşmazlıkları onun geri plana düşmesine neden oldu. Zira bu esnada ekonomik kriz
derinleşmiş ve uluslararası sorunlar büyümüştü. Devlet artık birikmiş dış
borçlarından faizini ödemekte zorlanmaktaydı. Mahmud Nedim Paşa faiz indirimi
kararını açıkladığında Namık Paşa söz konusu kararın İngiltere ve Fransa
kamuoyunda yaratacağı korkunç etkiyi vurgulayarak engellemeye çalıştı. Sadrazam
ile Namık Paşa arasında baş gösteren şiddetli tartışma Namık Paşa’nın Şurâ-yı
Devlet Riyasetinden azledilmesi sonuçlandı. O esnada Ticaret Nazırı bulunan
Sadullah Paşa “Namık Paşa’nın o gün mecliste söylediği sözleri, o yaradılışta ve o
sinirde bir adam olmalı ki söyleyebisin” demişti.672
Namık Paşa, Kanun-ı Esasi’nin
ilanı ardından Meclis-i Vükela üyesi olmuştur.673
İ- NAMIK PAŞA’NIN KANUN-İ ESASİ HAZIRLIK
ÇALIŞMALARINA KATILMASI
Osmanlı Devleti’nde özelikle 1875 yılında iç ve dış sorunlar büyümüştü.
Ekonomik kriz yanında Balkan meselesi nedeniyle Rusya ile gerginleşen ilişkiler bir
savaşa doğru gitmekteydi. Bunların etkisiyle devlette bulalım ve karamsarlık baş
670
Namık Paşa bu atama münasebetiyle Mabeyn-i Hümayuna gelerek Padişaha bizzat teşekkürlerini
iletmiştir: BOA, İ.DH, no. 640/44501.
671 BOA, İ.DH, no. 655/45542. Padişah tarafından azl ettikten sonra Paşa’ya 20.000 kuruş maaş
tahsis edilmiştir. Namık Paşa kendisine maaş verilmesinden dolayı Padişaha ve Sadrazama birer
teşekkür name yazmıştır: BOA, İ.DH, no. 662/46086, Lef 1, 2; İ.DH, no. 655/45601.
672 Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 271-272; Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 64.
673 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 144.
262
gösterdi. Bu da Sultan Abdülaziz ve hükümetine karşı muhalefeti güçlendirdi.
Dönemin sıkıntılarının sebep olduğu hoşnutsuzluktan da istifade edilerek askeri bir
darbe ile Sultan Abdülaziz’i halledildi ve yerine V. Murad (1876) tahta çıkarıldı (30
Mayıs 1876).674
Bu bunalımlı günlerde Namık Paşa, V. Murad’ın tahta çıktığı gün
Dolmabahçe karakolunda bulunan Refid Paşa’dan bir haber almıştı. Paşa hemen
Seraskerlik kapsına gitti. Orada V. Murad’tan başka Sultan Abdülaziz’e darbeyi
gerçekleştiren ekipten Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa, Midhat Paşa ve Hüseyin
Avni Paşa bulunuyordu. Namık Paşa’ya hadise anlatımış ve yeni Sultana biat
merasiminin yapılacağı söylenmişti. Bu durum karşısında Namık Paşa “Biz bu biatı
şer’i hükümlere riâyet ederek yerine getirmeliyiz, eğer Murad Efendi hazetleri bu
teklifi reddederse ondan sonrakiler teklif ederiz ve içlerinde hangisi bunu kabul
ederse ona biat ederiz” demişti.675
Sultan V. Murad tahta çıktıktan sonra başta Mithat Paşa olmak üzere
destekçileri meşrutiyet ilan edileceğini ummuşlardı. Ancak Padişah daha ilk
günlerdeki tutumuyla bu umutları yıktı. Padişahın ciddi sağlık sorunları da başladı.
Bu şartlarda Sultan V. Murad’ın tahttan indirilmesine karar verildi. Meşrutiyetin bir
an önce kurulmasını isteyen Midhat Paşa durumu Veliaht Abdülhamid’e bildirildi.
Bir anayasa yapılması ve meşrutiyet kurulması veliahta kabul ettirildi.676
. Bunun
üzerine Padişah V. Murat tahta geçmesinden üç ay sonra daimi cinnet fetvasıyla
tahttan indirilmesine mecburiyet görünmüştü. Böylece Padişah Sultan II.
Abdülhamid (1876-1909) olmuştu. Yeni Sultan, V. Murat’ın Beşiktaş Sarayı’ndan
Çırağan Sarayı’na naklini ve tabii olarak tahttan çekildiğinin kendisine görevi eski
vekillerden Namık Paşa ve Rıza Paşa’ya vermişti.677
674
Enver Ziya Karal ,Osmanlı Tarihi, TTK, c. VIII, Ankara 1999, s. 213.
675 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, s. 58
676 Osmanlı Anayasası Kanun-i Esasi, (Haz. Filiz Karaca) Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2009, s. 5.
677 Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), s. Berekat Yayınevi, 1983, s. 163.
263
II. Abdülhamid, çıktığında ülke içte ve dışta büyük çalkantılar yaşıyordu.
Balkan krizini çözmek amacıyla toplanan İstanbul/Tersane Konferansı çalışmalarına
başlarken top atışlarıyla delegelere ve İstanbul halkına Kanun-ı Esasi’nin ilan
edildiği duyuruldu. 23 Aralık 1876’da ilan edilen Kanun-ı Esasî, Osmanlı tarihinde
bir ilkti. Bu anayasa ile oluşturulacak ilk Osmanlı meclisinin de (Meclis-i Mebusan)
esasları ortaya konulmuş oluyordu. Böylece Meşrutiyet idaresine geçiş
tamamlanacaktı.
Kanun-i Esasi tartışmaları Abdülhamid’in tahta geçmesinden önce başladı.
Hatta Midhat Paşa, daha V. Murat’ın padişahlığı döneminde 57 maddelik bir anayasa
taslağı hazırlatmıştı. Ancak bu konuda devlet ricali arasında tam bir fikir birliği
yoktu. II. Abdülhamid tahta çıkınca ilk olarak Said Paşa'ya o güne kadar kabul
edilmiş Fransız anayasalarını Türkçe’ye çevirme görevini verdi. Bu çeviriye uygun
olarak ikinci bir taslak ortaya çıktı. Son bir metin hazırlamak için bu sırada Şurâ-yı
Devlet Reisi bulunan Midhat Paşa’nın başkanlığında olmak üzere bir komisyon
oluşturuldu (8 Ekim 1876). Bu meclisin anayasa çalışmalarına hükümet üyeleri,
ulema, asker ve Gayrimüslimlerin de bulunduğu bürokratlardan üst düzey katılım
olmuştu.
İlk toplantısını yapan meclis, meşrutiyetin ülke sorunlarını çözeceğine dair
iyimser bir yaklaşıma neden oldu. Çalışmalar bittiğinde Batılı anayasalardan,
özellikle 1831 tarihli Belçika ve 1851 Prusya anayasalarından yararlanılarak yeni bir
taslak hazırlandı. Anayasa hazırlıkları sürerken Osmanlı kamuoyunda aleyhte bir
hava oluşmaya başladı. Yeni bir medrese talebeleri ayaklanması hazırlıkları
duyulmuştu. Midhat Paşa ve ekibi böyle bir çaba içinde bulunanların yargılanmadan
sürgüne gönderilmesini istediler. Bu şartlarda hazırlılar hızlandırıldı. Anayasanın
hazırlanması sürecinde Padişahın haklarını korumaya özen gösteren Ahmed Cevdet
Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa gibi muhafazakâr eğilimli devlet adamları ile Midhat
Paşa, Süleyman Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal'in başını çektiği Batı yanlısı liberal
grup arasında mücadeleler olmuştu. Nihayet Kanun-i Esasi tasarısı Heyet-i Vükela
(Bakanlar Kurulu)’da son şeklini almak üzere iken Mehmet Rüşdü Paşa Sadrazamlık
görevinden çekilmiş ve yerine Mithat Paşa atanmıştı (19 Aralık 1876). Meclisin
264
hazırladığı tasarı Heyet-i Vükela’da ayrıca görüşülerek kabul edildi ve Padişahın
onayına sunuldu. Bu süreçte komisyonda Meclis-i Mebusan seçiminin nasıl
yapılacağına dair geçici bir de talimat hazırlandı.
Bütün çalışmalar bittikten sonra sıra Kanun-ı Esasi’yi törenle ilan etmeye
geldi. Osmanlı tarihinde yine dönüm noktalarından biri olan bu tören için Babıâli
meydanında Hünkâr Dairesi önüne Osmanlı bayrakları ile donatılmış özel bir kürsü
konuldu. Davet edilen eski ve yeni bakanlar, ulema, askeri meydanda hazır bulundu.
Hava yağmurlu olduğundan, ileri gelenler için birçok çadırlar kuruldu. Törene iştirak
için İstanbul halkından binlerce kişi Sirkeci İskelesi’nden Babıâli’ye uzanan büyük
caddeyi tamamen doldurmuştu. Ayrıca askerler bando eşliğinde caddenin iki tarafına
dizilmişlerdi. Herkes Midhat Paşa'nın saraydan çıkmasını heyecanla bekliyordu.
Padişah'ın huzurundan ayrılan Sadrazam beraberinde Kanun-ı Esasi metni ve
hatt-ı hümayun olduğu halde Mabeyn-i Hümâyun Başkatibi Said Paşa ile birlikte
denizden Sirkeci İskelesi’ne çıktı. Oradan bando eşliğinde karşılanarak Babıâli’ye
geldi. Burada Sait Paşa hatt-ı hümayunu okuması için, Amedi-i Divân-ı Hümayun
Reisi Mahmud Celaleddin Bey’e teslim etti. Bu arada daha önce basılarak hazırlanan,
Kanun-ı Esası ve Hatt-ı Hümayun nüshaları halka dağıtılmıştı.678
Bu arada II. Abdülhamid, Kanun-i Esasi tasarısı çalışmaları sırasında Namık
Paşa’nın görüşünü aldı ve çalışmalara katılmasını istedi. Bu dönemde yaşı ilerlemiş
olan Namık Paşa devlet işlerindeki tecrübesinden ve fikirlerinde yararlanılmak
istenmişti. Namık Paşa hazırlanan anayasa taslağında özellikle Gayrimüslimlerle
ilgili maddelere şiddetle muhalefet etti.679
Namık Paşa sadece Müslümanların
seçebileceği bir meclisten yana olduğunu açıkça ifade etti. Fakat Namık Paşa’nın
görüşleri dikkate alınmadı. Bu esnada Kanun-i Esasi çalışmaları Yıldız Sarayı’nda
bulunan Namık Kemal ve Ziya Bey başkanlığında bir komisyon tarafından
678
Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 203; Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 376; Filiz Karaca, Aynı Eser,
s. 6-10.
679 Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 203; Rıfat Uçarol, Aynı Eser, s. 376.
265
yürütülmekteydi. Hazırlana Kanun-i Esasi layihasında tüm erkek Osmanlı tebaasına
az çok siyasal haklar sağlayacak maddeler olduğu işten Namık Paşa büyük bir
hışımla Yıldız Sarayı’na gitti.680
Burada Namık Kemal ve Şair Ziya Beylerin
odalarına uğrayarak “Sultan V. Murad’ı deli ettiniz gibi bu efendimizi de baştan
çıkarıp bir takım bidatlere sevk ediyorsunuz. Meşrutiyet nedir? Meclis-i Mebusan ne
demektir? bir meclis yapıp, Yorgi’yi Agop’u, Mişon’u oraya toplayıp beytülmâl-i
Müslimîni onlara murâkabe ettirmek şer’-i şerîfe sığar mı? ne dinsizlik” diye
bağırmaya başlamıştı. Buna cevap olarak Ziya Bey “Paşa paşa bu gün beytülmâl-i
Müslimin yoktur. Yalnız devletin hazinesi vardır. Eğer dediğiniz gibi bir beytülmâl-i
Müsliminin olsaydı, domuzdan, şaraptan rüsum alınmazdı. Siz bu rüsûmdan alınan
paradan ayrılan kırk bin kuruş aylığı hiç itiraz etmeden cebinize indiriyorsunuz,
ondan sonra da sıkılmadan buraya gelerek bu hezeyânları söylüyorsunuz”
demişti.681
Meşrutiyet konusunda vükela arasındaki tartışmalar bundan sonra da
devam etmiştir. Namık Paşa sadece Müslümanlardan oluşmasını istediği meclisin
İngiltere Parlamentosu’na benzer bir mebusanlar meclis tarzında kurulmasını
istiyordu. Namık Paşa bu fikrine karşı Sadrazam Rüştü Paşa “artık sen rouge
olmuşsun” diyerek hiddetlendiğini gösterdi. Dindar kimliği hep ön planda olan
Namık Paşa her fırsatta Meşrutiyetin iyi bir idare olduğunu fakat bu haliyle
Osmanlı’da tatbikinin uygun olmayacağını ifade etmiş, sakıncalarını açıklamıştı.682
Namık Paşa Kanun-ı Esasiye muhalefetini sürdürdü. Hatta anayasaya
uyulması için yemin ettirilmek istendiğinde sadece Namık Paşa buna yanaşmamış ve
“Allahın ilahî emirlerine aid işleri için yemin ederim. Kul yapısı değiştirilmesi
mümkün olduğu için ona yemin edemem” cevabiyle teklifi reddetmişti.683
680
Selçuk Akşin Somel, Aynı Makele, s. 65.
681 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 250.
682 Ahmed Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 246-249.
683 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, c. 2, s. 59
266
Namık Paşa’nın meclis yapısı hakkındaki endişeleri zaman içerisinde
gerçekleşmiştir. Aslında imparatorluğun liberal ve muhalif ileri gelenlerinin çok
uzun zamandan beri kurulmasını istedikleri en önemli organ olan Parlamento, güçlü
bir kurum olarak ortaya çıkarılamamıştı. Sultan tarafından atanan Meclis-i Âyan
(Heyet-i Âyan) ile belediye kurulları tarafından seçilen Meclis-i Mebusan’dan oluşan
Meclis-i Umumi, Avrupa parlamentolarına tanınmış olan haklardan ve
dokunulmazlıklardan yararlanabilecekti. Fakat onların gücüne kesinlikle
kavuşamayacaktı. Parlamentonun önüne çıkan en önemli engeller, sadece kendisine
sunulan yasa önerileri üzerinde işlemde bulunabilmesi ile bundan çok daha büyük
önem taşıyan Sultan’ın bütün yasaları veto etme hakkına sahip olması ve sürgün
yetkisiydi.
Sultan Abdülhamid kanun-ı Esasi’nin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak
Midhat Paşa’yı yurt dışına sürgüne yolladı. Bu karar tepkilere sebep oldu.
İstanbul’da gösteriler yapıldı. Göstericiler Dolmabahçe Sarayı’na kadar yürüdüler ve
burada yapılan konuşmalarda halkın mevcut hükümetten memnun olmadığı, Midhat
Paşa’nın geri çağrılması istendi (21 Mart 1877). Bütün bu gelişmeleri gözlemleyen,
II. Abdülhamid gelecekte uygulayacağı siyasetini belirlemek ile meşguldü.
Sultan, yeni anayasa ve parlamento çerçevesinde ortaya çıkan iç
mücadelelerden etkilenirken, diğer taraftan devlet Rusya’yla büyük bir askeri
çatışma içine düşüyordu. Hicri takvime göre 1293 yılında açıldığı için 93 Meclisi
diye de anılan meclis, açılıştan sonra çalışmalarını Ayasofya civarında Darülfünun
binası olarak inşa edilen mekanda sürdürdü. Meclisin ilk toplantısına 69'u
Müslüman, 46'sı Hıristiyan ve Musevi olmak üzere 115 kişi katıldı.
Meclis-i Mebusan bu ilk devresinde 56 oturum yaptı. Meclis, 28 Haziran
1877’de birinci dönemi tamamladı. Meclisin ikinci dönemi 13 Aralık 1877’de
başladı. İkinci dönemde 59’u Müslüman, 47’si Gayrimüslim olmak üzere 106 mebus
mecliste görev yaptı. Mebuslar arasındaki orana baktığımızda neredeyse Müslüman-
Gayrimüslim mebus sayısı birbirine eşitti. Bu durum eşit temsil ilkesinin
gerçekleştiğini göstermekle beraber, aslında Müslümanların temsili aleyhine bir
267
durum oluşturmaktaydı. Namık Paşa’nın da itiraz ettiği üzere Osmanlı toplumundaki
Gayrimüslim nüfus dörtte bir oranını geçmiyordu. İkinci dönemde Meclis’te 29
oturum gerçekleştirildi. Meclis-i Mebusan’ın siyasi gelişmeler karşısında cesur tavır
sergilediği görülmektedir. Nitekim büyük devletlerin Balkanlarda çeşitli taviz
verilmesi yönündeki istekleri mecliste reddedildi. Fakat bunu gerekçe gösteren
Rusya 24 Nisan 1877’de savaş ilan etti. Mebuslar mecliste savaşın gidişatı ile ilgili
sert eleştiriler yaptılar. Bu eleştiriler dolaylı yoldan da olsa Padişah’a kadar uzandı.
Savaşta ağır bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, Balkanlardaki toprakların büyük bir
kısmını kaybetti. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Müslüman ve Gayrimüslim
mebuslar arasındaki tartışmalar daha da sertleşmeye başladı. Sultan II. Abdülhamit
bu şartlarda meclisin çalışmalarının yararlı olmayacağını gerekçe göstererek 13
Şubat 1878’de meclisi tatil etti.684
K- NAMIK PAŞA’NIN MECLİS-İ ÂYAN ÜYELİĞİ
Namık Paşa meşrutiyetin ilanı akabinde II. Abdülhamid’in 23 Aralık 1876
tarihli iradesiyle yürürlüğe giren Kanun-ı Esasi’ye göre teşekkül eden Âyan
Meclisi’nde görevlendirildi. Heyet-i Âyan olarak da adlandırılan Âyan Meclisi
(Meclis-i Âyan), Meclis-i Mebusan ile birlikte Meclis-i Umumi’yi oluşturan iki
meclisten biriydi. Âyan Meclisi Padişahın tayin ettiği üyelerden meydana
gelmekteydi. Parlamento’nun diğer kanadını halkın seçtiği mebusların oluşturduğu
684
Tarık Zafer Tunaya “1876 Kanun-ı Esasisi ve Türkiye’de Anayasa Geleneği”, Tanzimattan
Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985, s. 27-39 ile Cemil KOÇAK’,
“Meşrutiyet’te Heyet-i Âyan ve Heyet-i Mebusan”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye
Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul 1985, s. 961-973. Bu arada Sadrazamlıktan çekilmiş olan Mütercim
Rüşdü Paşa ile çocukluğundan beri Midhat Paşa ile dargın yaşayan Cevded Paşa başta olmak üzere
Namık Paşa, Ahmed Vefik ve daha başka önde gelen devlet adamları Sultan Abdülhamid’in
meşrutiyet idaresini sonlandırmasında etki sahibi olduğu issia edilmektedir: Enver Ziya Karal, Aynı
Eser, s. 219.
268
Meclis-i Mebusan teşkil ediyordu.685
Âyan Reisi ve üyeleri, Mebuslar Meclisi
üyelerinin üçte birini aşmamaktaydı. Ayan seçilmek için umumun itimadını
kazanmış olmak, devlet hizmetinde başarı kazanmış, tanınmış ve kırk yaşından aşağı
bulunmamak gerekiyordu. Ayan üyeleri hayat boyunca atanıyordu.686
Hiç kuşkusuz Ayan Meclisi olma vasıflarını fazlasıyla haiz olan Namık Paşa
Sultan II. Abdülhamid’in iradesi ile meclis azalığına atandı (11 Nisan 1877).687
Paşa’nın buradaki görevi kısa sürdü. Paşa aynı yıl içinde Hazine-i Hassa Nezareti
nazırı olarak yeniden kabinede görev aldı. Bu arada Sultan II. Abdülhamid 13 Şubat
1878 tarihinde Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil etti ise de kaydıhayat şartıyla atanan
Meclis-i Âyan üyeleri sıfatlarını muhafaza ettiler. Âyan Meclisi ise varlığını
sürdürdü.688
Padişahın güvendiği devlet adamlarından olan Namık Paşa’ya, Âyan
üyeliği yanı sıra Meclis-i Alî-i Askerî üyeliği görevi de verildi.689
L- NAMIK PAŞA’NIN HAZİNE-İ HASSA NEZARETİ
NAZIRLIĞI
Âyan Meclisi azalığı ardından Namık Paşa, Osmanlı’da çok önem verilen
nezarelerden biri olan Hazine-i Hassa’da görev aldı. 1850’de oluşturulan Hazine-i
Hassa Nezareti teşkilatın en çok geliştiği dönem ise II. Abdülhamid zamanıydı. Bu
dönemde, Tanzimat’la birlikte maliye hazinesine geçen Padişah ve saltanatın emlak-i
hümayun veya emlak-i şahane adı verilen malları Hazine-i Hassa idaresine geri
alındı. Padişah adına emlak alımları da en yüksek seviyeye ulaştı. Emlakin dışında
685
Ali Akyıldız, “Meclis-i Ayan”, DİA, c. 28, (Ankara 2003), s. 243-244.
686 Enver Ziya Karal, Aynı Eser, s. 224.
687 BOA, İ.DUİT, no. 11/44. Namık Paşa’ya maaş 20.000 kuruş tahsis edilmiştir: BOA, İ.DUİT, no.
11/65; 11/67; İ.DH, no. 769/62664.
688 Ali Akyıldız, Aynı Madde, s. 244.
689 Ahmed Cevdet, Aynı Eser, s. 193.
269
birtakım gelir kaynaklarının eklenmesiyle Hazine-i Hassa hacim ve teşkilat
bakımından genişledi. Bu dönemde Hazine-i Hassa Nezareti’nin üst yönetici
kadrosunu Hazine-i Hassa Nazırı, müsteşar, muhasebeci ve Hazine-i Hassa Umumi
Müfettişi oluşturmaktaydı.690
Padişah Namık Paşa’yı kişisel gelir ve giderlerini idare eden bir kurum olan
Hazine-i Hassa Nazırlığı’na 14 Ocak 1878 tarihinde irade çıktı. O sırada Hazine-i
Hassa Nazırı Said Paşa da Dâhiliye Nezareti’ne tayin edildi. Paşa’nın maaşı 20.000
kuruş olarak belirlendi.691
II. Abdülhamid’in böyle önemli bir görev için Namık
Paşa’yı tercih etmesi ona olan güvenine dair önemli bir delilidir.692
690
Osmanlılar’da doğrudan doğruya Padişahın özel gelir ve giderlerinin resmi bir teşkilat bünyesinde
idare edilmesi uygulaması, klasik döneminde Ceyb-i Hümayun denen hazinenin Tanzimat’ın
ilanından sonra belirli bir düzen altına alınması sonucu ortaya çıkmıştır. Özelikle XVIII. yüzyıldan
itibaren padişaha ait gelirleri ve harcamaları belirli bir sisteme bağlama arayışları çerçevesinde bazı
yeni uygulamalara gelişilmiştir. Aynı yüzyılın ikinci yarısında işlevinde bazı değişiklikler yapılarak
Osmanlı maliyesince sık sık başvurulan bir ihtiyat hazinesi haline getirilen Darphane-i Amire, bu
dönemde padişah özel hazinesi durumunda olan ceyb-i hümayun hazinesi gelirlerini de idare etmeye
başlamıştır. Şubat 1850 tarihinde Hazine-i Hassa Nezareti kurulmuştur. Bu nezaret teşkil edildikten
sonra nezaretin kalem ve personelinde de düzenlemeye gidilmiş ve Hazine-i Hassa Nezareti
teşkilatında da birtakım gelişmeler olmuştur. Hazine-i Hassa hakkında geniş bilgi için bakınız: Arzu
Terzi, Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000; Arzu Terzi, “Hazine-i Hassa”, DİA, c. 17,
(Ankara 1998), s. 137-141.
691 BOA, İ.DUİT, no. 190/44; Mahmud Celaleddin, Aynı Eser, s. 19.
692 Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 65.
270
M- NAMIK PAŞA’NIN SON DEVLET GÖREVİ, ÖLÜMÜ
VE VASİYETNAMESİ
1- Namık Paşanın Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği
Namık Paşa ömrünün son yıllarında ilerlemiş yaşına rağmmen devlette görev
almayı sürdürdü. Sultan II. Abdülhamid’in güvendiği devlet adamları arasında yer
alan ve Yaver-i Ekrem sıfatı bulunan Namık Paşa’nın ölümünden önceki son resmi
görevi Umur-ı Nafia Komisyonu Reisliği oldu. Bayındırlık işlerinin müzakere
edildiği bu komisyona görevlendirlmesi 1880 tarihinde gerçekleşti.693
Namık Paşa bu görevi esnasında yukarıda ilgili kısımda ayrıntısıyla ele alıan
Rus Çarı III. Aleksandr’ın taç giyme merasiminde Osmanlı Devleti’ni temsil etmek
üzere diplomatik görevle Moskova’ya yollanmıştı. 694
Paşa, Nafia Komisyonu 1888 yılında lağvedilinceye kadar görevini sürdürdü.
Namık Paşa’nın Nafia Komisyonu Riyaseti zamanında, Eastern Telgraf
Kumpanyası’nın İstanbul ile Selanik arasında deniz altında bir tel çekimi ve Girit’te
bir hat tesisi mukavelesi komisyondan geçmişti.695
Bu görevi esnada Paşa altın
Mecidiye imtiyaz nişanı almıştır696
. Namık Paşa, bu görev ardından 84 yaşında
olduğundan artık memuriyet hayatından çekilmiştir. Paşa ömürünün son beş yılını
sakin bir hayat sürerek istirahatle geçirmiştir.697
693
Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193.
694 BOA, İ.DH, no. 1295-3/102088, Lef 3, 4.
695 BOA, Y. PRK.TKM, no. 6/74; İ.DH, no. 1295-1/ 101900.
696 BOA, Y.EE, no. 86/90, Lef 2,3; İ.DH, no. 1295-4/ 102243.
697 BOA, Babıali Evrak Odası (BEO), no. 1653/123908; BEO, no. 443/33161.
271
2- Mehmed Namık Paşa’nın Ölümü ve Vasiyeti
Şu ana kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı gibi Mehmed Namık Paşa uzun
yıllar devlete sadakatle hizmet etmiştir. Paşa neredeyse XIX. Yüzyıldaki önemli
gelişmelerin tamamını görmüştür. Beş Padişah devri boyunca güvenilen, saygı
duyulan ve kritik görevlere atanan devlet adamlarından biri olmuştur. Paşa, II.
Mahmud, Abdülmacid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Abdülhamid dönemlerinde en üst
düzey mülki ve askeri vazifelerde bulunmuştur. Paşa’nın bu hizmetlerinin takdir
gördüğü de anlaşılmaktadır. Nitekim ömürün son yılların Namık Paşa için Şeyhü’l-
Vüzerâ, yani vezirlerin en kıdemlisi sıfatı verilmiştir.698
Bu sıfat, Paşa’nın vasiyeti
üzerine mezar taşında da yer almıştır.
Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa Tarih-i Cevdet adlı meşhur eserinde efâhim-i
müşirân (müşirlerin en büyüğü) olarak övdüğü Namık Paşa’nın şahsiyeti hakkında şu
önemli değerlendirmelerde bulunmuştu: “İffet ve istikâmeti müsellem zevâtdan olub
fakat imsâkı ziyâde olduğu cihetle bol bol aldığı aylıkların çoğunu artırarak nükûd-ı
kesîre birikdirmekle asrımızın mütemevillânındandır. Ve ashâb-ı vukûf ve
ma’lûmâtdan olub ancak re’yinde musırr ve müstebîd olarak kimsenin re’yine ittiba’
etmek istemez. İstanbul’da ibtida alafrangaya meyl edenlerden olub, evâil-i halinde
Frankâne tavır ve kıyâfetle gezerek ashâb-ı ta’assubun nişâne-i seng-i i’tirazı iken
alafranga zâtlar tekessüre başladığı sırada onlara muhâlefet olarak meşâyih-i
Halvetiye’den meşhur Kuşadalı İbrahim Efendi’ye inâbe ve tarîk-i sufiyeye sülûk ile
dar pantolon yerine bol pantolon giyib ve tarîk-i zühd ü salâhı iltizâm edib, hâlâ
kendi ifâdesi üzere seksen iki yaşında olduğu halde vücudu zinde olarak salâvat-ı
hamseye muvâzabet ve Nafıa Komisyonu Riyâseti’nde ifâ-yı vezâ’if-i me’muriyet
eylemekdedir”.
Bu ifadelerden dürüstlüğü herkesçe bilinen Namık Paşa’nın
kazancını temkinli harcadığı ve bu sayade servet sahibi bulunduğu, verdiği kararlarda
ısrarcı olduğu, kimseden etkilenmediği, gençliğinde Avrupaî bir hayat tarzını
698
Şehabeddin Akalın, “Mehmed Namık Paşa”, s. 145.
272
benimsediği ve bu nedenle muhafazakar çevrelerin tepkisini çekmiş iken Halvetiye
tarikatına girerek sufi bir hayat yaşamaya başladığı anlaşılmaktadır. 699
Namık Paşa 12 Nisan 1888’de son görevinden ayrıldıktan itibaren 14 Eylül
1892’deki vefatına kadar, Sultan II. Abdülhamid tarafından himaye edilmiştir.
Sultan, ömrünün bu son zamanlarında dedelerine, amcalarına ve ağabeyine hizmet
eden Namık Paşa’nın maişetiyle bizzat ilgilenmiştir. Mesela Padişah 29 Ocak 1891
tarihinde Namık Paşa’nın gecikmiş maaşlarının “mümkün olduğu kadar peyderpey
tesviye ve ifası” için Dahiliye Nezareti’ni uyarmıştı.700
Ayrıca Namık Paşa’nın
cenaze masrafları da Sultan tarafından karşılanmıştır.701
Padişah onun ölümü
ardından eski eşi Gülfidan Hanım’a 500 kuruş ve hizmetçisi Merzuk Ağa’ya 400
kuruş maaş bağlanması hususunda Maliye hazinesine emir vermiştir (6 Nisan
1893).702
Sultan II. Abdülhamid tahta çıkışı ardından, tecrübesi ile sadakatine
güvendiği ve saygı duyduğu Namık Paşa’nın zaman zaman görüşlerine de
başvurmuştu.703
O sıralarda 36 yaşında bulunan II. Abdülhamid kendisinden 38 yaş
büyük olan Namık Paşa’ya saygısını göstermek için onu saltanat arabasında karşısına
oturttuğu ve “baba” diye hitap ettiği bilinmekteydi. II. Abdülhamid, Kasım 1882’de
Sadrazam Küçük Said Paşa’yı azlederek yerine Ahmed Vefik Paşa’yı Sadarete tayin
ettiği sırada Namık Paşa’nın görüşüne göre hareket etmişti. Cuma selamlığına
saltanat arabasıyla giderken Padişaha refakat etmekte olan Namık Paşa’ya, Said
Paşa’yı azlederek Ahmed Vefik Paşa’yı sadarete tayin ettiğini söylemesi üzerine
paşa “kulunuz Said Paşa’ya tarafdâr değilim, ancak büyük pederinizin (II. Mahmud)
ve pederiniz (Abdülmecid) nân-ı ni’metiyle perverde oldum, hakîkati arza mecburum
699
Namık Paşa Cevdet Paşa’ya 1884 tarihinde özgeçmişini vermiştir: Ahmed Cevdet Paşa, Aynı
Eser, c. 12, s. 194.
700 BOA, İ.DH, no. 1295-6/102439.
701 Şehabettin Akalın, Aynı Makale, s. 145.
702 BOA, BEO, no. 83/ 6153.
703 Selçuk Akşin Somel, Aynı Makale, s. 65.
273
Ahmed Vefik Paşa gibi mahdûd’ül-akl bir adamı halkın başına taslît etmenizin
neticesini vahîm görürüm” sözlerini sarf etmişti. Bu ifadeler II. Abdülhamid üzerinde
tesir yaparak ertesi günü Vefik Paşa sadaretten azledilmişti. Sultan, Namık Paşa’nın
1830’lardan sürüp gelen uluslararası politika tecrübelerinden yararlanmak amacıyla
geçmiş misyonlarını ayrıntılarıyla anlatan raporlar yazdırmıştı. Yine yukarıda
değinildiği gibi Kanun-ı Esasi’nin hazılandığı süreçte Namık Paşa, mütalaası alınan
devlet adamlarından birisiydi.704
Mehmed Namık Paşa dindar bir kişiliğe sahipti. Hatta bu vasfı Avrupalı
Devletlerle ilişkilerde zaman zaman sorunlara neden olmuştu. Kendisi Halveti
Şabaniye tarikatından Kuşadalı İbrahim Efendi’nin705
müntesibiydi.706
Bu tarikata
intisap ettikten sonra devlet memuriyetinden ayrılmak istenmiş ancak İbrahim Efendi
karşı çıkmıştı. İbrahim Efendi, Namık Paşa’ya, devlet tarafından beytülmaldan
harcanan paralar ile Avrupa’ya gönderildiğini hatırlatarak devlete hizmet etmesi
gerektiğini söylemişti.707
Namık Paşa’nın bu intisabı, vasiyeti üzerine mezar taşına
yazılmıştır. Paşa, kendi ifadesi üzere 82 yaşında olduğu halde sıhhatinde ve
sağlığında olarak beş vakit namazı muhafaza ediyordu. Paşa, emelilik zamanında
Konya Karatay’da kendi adına bir cami inşa ettirmişti.708
Bir hayli emlak ve akar
sahibi olan Namık Paşa Cevdet Paşa’nın da ifade ettiği gibi elinin sıkılığı ile de
tanınmıştı.709
Vasiyetnamesinde anlaşıldığına göre Namık Paşa’nın İstanbul, Bursa ve
Bağdat şehirlerinde emlak ve akarı mevcuttu. Vefatında, fukaraya dağıtılmak üzere
704
Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 263-264.
705 Şabaniyye tarikatı ve Kuşadalı İbrahim Efendi hakkında bkz: Nihat Azamat, “Kuşadalı İbrahim
Efendi”, DİA, c. 26, (2002), s. 468-470.
706 Ali Rıza-Mehmed Galib, Aynı Eser, c. 2, s. 56.
707 Muharrem Varol, Islahat, Siyaset, Tarikat, Bektaşiliğin İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin
Tarikat Politikaları (1826-1866), Dergah Yay., İstanbul 2013, s. 203, 205.
708 BOA, BEO, no. 1653/123908; BEO, no. 443/33161.
709 Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 193; Abdullah Saydam, Aynı Madde, s. 380.
274
1000 lira ayırmıştı. Konağında zevcesi Gülfidan Hanım’dan başka iki odalığının da
bulunduğunu, pek çok evlat ve torun sahibi olduğunu710
büyük oğlu Haleb Valisi
Cemil Paşa’nın kendinden daha evvel öldüğünü, diğer oğlu, II. Abdülhamid devri
feriklerinden İbrahim Paşa’nın babasına ait vakıfların nezaretine getirildiğini
biliyoruz.711
Şeyhü’l-Vüzerâ Mehmed Namık Paşa 14 Eylül 1892’de Salı günü gecesi saat
21.30’da Kabataş’daki konağında 88 yaşında olduğu halde vefat etti.712
Cenazesi
Fındıklı’daki konağından kaldırarak büyük bir merasimle Kabataş İskelesi’ne
getirilmiş ve oradan Şirket-i Hayriye’nin 15 numaralı istimbotiyle Üsküdar’a
nakledilmişti. Paşa’nın Cenaze namazı Valide Cami’nde kılındıktan sonra
Karacaahmet’teki aile kabiristanlığında defnedilmişti.713
Ölümünde ardında devlete hizmete adanmış bir ömür ve büyük bir servet
bırakan Namık Paşa’ya ait iki vasiyetname bulunmaktadır. Paşa’nın birinci
vasiyetnamesi Osmanlı Türkçesi’dir. İkinci vasiyetnamesi ise Arapça olarak kaleme
alınmıştır. Namık Paşa’nın iki vesiyatnamesin de oğlu İbrahim Paşa’yı “nazır” yani
vâsi tayin etmiştir. İki vasiyetname arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır.
Arapça vasiyeti daha resmi bir içeriğe sahiptir. Namık Paşa’nın durumunda olduğu
gibi kişiye ait iki vasiyet mevcutsa ve İslam hukukuna göre vasiyetler birbiriyle
çelişmiyorsa ikisi de yerine getirilirdi. Ancak çelişen maddeler varsa sonradan
kaleme alınmış olanın hükümleri uygulanırdı.714
710
Yaşlılığı esnasında Namık Paşa’nın hayattaki evlatları her Cuma onun ziyaretine gelirledi. Paşa
evlat ve torunlarının her gelişlerinde büyüklere beş, küçüklere birer altın, torunlara çeyrek lira, maiyet
halkına da birer Mecidiye verirdi. Ayrıca Paşa her Cuma kendi eliyle civardaki fakirlere sadaka
dağıtırdı: Ahmet Nuri Sinaplı, Aynı Eser, s. 268.
711 Şehabeddin Akalın, Aynı Makale, s. 145.
712 Ali Fuat Türkgeldi, Aynı Eser, s. 275.
713 Ahmed Cevdet Paşa, Aynı Eser, c. 12, s. 194.
714 BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59.
275
Namık Paşa’nın ölümünden kısa süre önce kaleme aldığı anlaşılan
vasiyetnamelerinin715
Osmanlı klasik vasiyet yazımı geleneğine birebir uyduğu
görülmektedir.716
Namık Paşa vasiyetinde öncelikle hukukullahı, yani Allah’a karşı
yerine getirilmesi gerekenleri saymaktaydı. Allah’a karşı olan borçları için Namık
Paşa birinci vasiyettinde şu taksimi yapmıştır: Namaz 20, oruç 10, yemin 10, kurban
10, kul hakkı 50 olmak üzere toplam 120 Osmanlı Altını. İkinci vasiyette yani
Arapça olanında dağılım ise şöyleydi: Namaz 35, oruç 5, yemin 3, kurban 2, kul
hakkı 5 olmak üzere toplam 300 Osmanlı Altını. Paşa bu işlemler sırasında Kabataş,
Fındıklı ve Ayaspaşa mahallelerindeki imam ve müezzinlerin hazır bulundurularak
altınların fukara ile muhtaç Müslümanlara dağıtılmasını istemekteydi. Eski eşi
Gülfidan Hanım’dan vasiyetnamede “zevce-i mutallaka” (yani boşanmış) olarak
bahsedilmektedir. Boşanmış olduğu için Gülfidan Hanım ile Namık Paşa arasında
miras hükümleri uygulanmamıştır. İkinci vasiyette Gülfidan Hanım’a bırakılan
miktar ise belirli değildi. 717
Namık Paşa mevcut parasından 100 bin Osmanlı Altınını vasiyetine ayırmış,
bunun 25 binini ıskat, kefaret ve sadaka gibi dini vecibeler için tahsis etmiştir. Kalan
715
Namık Paşa vasiyetnamelerinin 1892 senesinde vefatından kısa bir süre önce kaleme alındığı arşiv
vesikasından anlaşılmaktadır: BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59.
716 Vasiyetnameler Arapça besmele, hamdele ve salvele ile başlar. Ardından vasiyet sahibi Müslüman
olduğu, İslam dininin iman şartlarına inandığını dile getirir ve hazır bulunanları hatta metni okyanları
buna şahit tutar. Sonra da evlatlarına ve dostlarına Allah’ın çizdiği sınırları dikkate almalarını tavsiye
eder. Vasiyet anlayışında terekenin taksiminden ziyade mirasçılara emir ve talimat verilmesi söz
konusudur. Namık Paşa’nın vasiyetleri de özelilikle Arapça kısımlarda dindarane nasihatler verilmesi
bu gelenekten kaynaklanıyor. Bu fasıldan sonra vasiyetlerde önce kefenleme ve defin işleri için para
ayrılır sonra sırasıyla yapılması istenenler belirtilir: kullara olan borçların ödenmesi ve Allah’a karşı
olan borçların ödenmesi yani namaz, oruç, kurban ve yemin kefaretleri fakirlere dağıtılır, sadaka
verilir: Abdulhamit Kırmızı, “Dar-ı Bekaya İrtihal Eylediğinde, Namık Paşa’nın Vefatı, Mezarı ve
Vasiyetnameleri”, Toplumsal Tarih, sa. 186, (Haziran 2009), s. 86-87.
717 BOA, Y.EE, no. 90/17; 91/59. Paşa’nın torunlarından biri olup, dedesi hakkında bir biyografi
yazmaya gayret etmiş olan Ahmet Nuri Sinaplı, Namık Paşa’nın Gülfidan Hanım’dan akli dengesi
bozuk olduğun için ayrıldığını ifade etmişti: Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 86.
276
75 bin altından cenaze ve defin masrafları görüldükten sonra arta kalanının aşağıdaki
gibi paylaştırılmasını istemiştir: Hizmetçiler, emektarlar, azatlı cariyeler (uteka),
kendisi ölünce azat olacak (müdebbire) iki cariye zevce-i mutallaka Gülfidan kadın
ve anadan hemşirezade Hatice Hanım. Birinci vasiyetnamede ise Gülfidan Hanım’a
bırakılan miktar 10 altındır. Her iki durumda Gülfidan Hanım’a bir kereliğine
ödenecek bir meblağ bırakmıştır.718
Namık Paşa vasiyetnamelerinde mezar taşına iki farklı kitabe vasiyet etmişti.
Namık Paşa’nın Karacaahmet’teki mezar taşı kitabesi, aşağıda görüleceği üzere,
birinci vasiyetnamede istediği gibidir:
Allah Hû
Tarikat-ı Aliyye-i Şabaniyye
ricalinden Kuşadalı
İbrahim Efendi
Hazretlerine müntesib
vaktinde Şeyhü’l-Vüzerâ
El-Hâc Mehmed Emin Namık
Paşa bin Halil
Râmiz bin Hasan
bin Ümmet el-Konevi rahimehüllahın kabridir
718
Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 86.
277
Vesiyatnamedeki ifade ile karşılaştırıldığında görüleceği üzere cümlenin
başına “Allah Hu” ve Paşanın adının başına “el-Hac” ifadeleri ilave edilmesi dışında,
birinci vasiyetteki ifadeler mezar taşında aynen yer almıştır. Arapça vesiyatnamede
ise ilave olarak doğum tarihi yazılmıştır. Arapça vasiyette yer alan mezar taşı yazısı
“Hâzâ kabr-i Şeyhü’l-Vüzerâ Muhammed Emin Namık Paşa-yı Halveti eş-Şa’banî
ibn Halil Râmiz ibn Hasan ibn Ümmet-i Konvi” cümlesi vasiyet edilmişti. Mevcut
mezar taşında Paşanın doğum tarihi yoktur.719
Namık Paşa’nın vefatından sonra vasiyetnamesi Ermeniler arasında ilginç bir
dedikoduya konu olmuştu. Sultan II. Abdülhamid’e sunulan bir jurnalde
nakledildiğinde göre Padişaha gösterilen vasiyetnamede “Ermeni milleti eyü milletdir
ve devletçe pek nafidir ve içlerinde kabahat ve icra-yı cinâyat edenleri birkaç çapkın
kimesnelerden ibaret bulunduğu” iddia edilmişti. Dahası, 20 Ekim 1892’de “25” kod
adlı muhabirin verdiği jurnalde belirtildiğine göre, bu satırların Padişahın hoşuna
gittiği ve “nazar-ı teveccühat-ı şahâneyi davet” edildiği söylentileri mecuttu.
Ermeniler arasında bu gibi söylentilerin artması nedeniyle Namık Paşa’ya ait iki
vasiyetname, Padişahın incelemesi amacıyla Osmanlı arşivi Yıldız Evrakı arasına
girmiştir.720
719
Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 88.
720 Abdulhamit Kırmızı, Aynı Makale, s. 85, 88.
278
SONUÇ
19. Yüzyıl Osmanlı araştırmalarında biyografilerin artan bir önemi ve etkisi
dikkati çekmektedir. Özellikle Tanzimat döneminden itibaren siyasî gelişmelerde
Saray’ın dışında, başta Babıâli olmak üzere bürokrasinin diğer unsurlarının etki
kazanması, doğal olarak şahısları da ön plana çıkarmıştır. Şu ana kadar askerî ve
siyasi hayatını ele aldığımız Mehmed Namık Paşa’yı bu değerlendirme kapsamında
görmemiz mümkündür. Zira Paşa, Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemlerinde
devlette önemli görevler üstlenmişti. Namık Paşa Osmanlı’nın son dönemlerinde
kalemiyeden askeriyeye geçiş yapan ve başarılı olan ender devlet adamlarından
birisi olması bakımından da ayrıca hussiyetlere sahipti; diplomaside başladığı
kariyerini askeriyeye taşımış ve nihayet bürokraside başarıyla sürdürmüştür.
Seksen sekiz yıllık ömrü boyunca yedi Padişah gören Namık Paşa, beş Sultan
döneminde devlet hizmetinde bulunmuş ve kendisine “Şeyhü’l-Vüzera” unvanı
verilmiştir. Paşa, Osmanlı’nın en bunalımlı dönemlerinde devlete sadakatle hizmet
etmiştir. Paşa’nın bu yönü bütün Padişahlar tarafından takdir edilmiştir. Namık Paşa,
Sultan II. Mahmud (1808-1939), Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz
(1861-1876), Sultan V. Murad (1876) ve Sultan II. Abdülhamid (1876-1909)
dönemlerinde özellikle uluslararası kriz haline gelmiş hadiselerde ön plana çıkmıştır.
Paşa’nın XIX. Yüzyılın iki kudretli Padişahı Sultan II. Mahmud ve Sultan II.
Abdülhamid tarafından taltif edilmesi ve himaye görmesi ayrıca dikkate değerdir.
Hatta Sultan Abdülhamid görüşlerine büyük önem verdiği Namık Paşa’nın cenaze
masraflarını bizzat karşılamıştır.
Namık Paşa gençlik yıllarında Avrupai hayat anlayışına sahip iken sonradan
muhafazakâr ve mutaassıp kişiliği ile anılmaya başlamıştır. Paşa’nın bu karakteri ile
Avrupalı diplomatlarla müzakerelerde takındığı devletçi katı tavır, sonraki yıllarda
uluslararası krizlerin çözümünde aldığı görevlerde sorun olmaya başlamıştır. Hatta
279
İngiltere ve Fransa Namık Paşa’nın devlet hizmetindeki atamalarına bile müdahale
etmişlerdi.
Namık Paşa’nın özellikle Arabistan coğrafyasında Bağdat, Cidde ve Hicaz
valilikleri ile Arabistan ve Irak ve Hicaz Ordu Müşirlikleri dönemindeki hizmetleri
bölge tarihi bakımından dikkate değer sonuçlar doğurmuştur. Iraklı tarihçi Abbas
Azzawi, Namık Paşa’nın Bağdat için yapmış olduğu ıslahatlardan dolayı “el-kebir”
lakabıyla anıldığını aktarmaktadır. Bunun dışında görev süresi boyunca Namık
Paşa’nın bölgede özellikle İran’ın faaliyetleri, mezhep ve aşiret sorunları hakkındaki
uyarıları dikkate değerdir. Namık Paşanın İran hakkındaki mütallaa ve tesbitlerinin
günümüzde de geçerliliğini koruması ise kuşkusuz tarihi bir vak’adır.
Son olarak, bir kere daha, Avrupayı çok iyi bilen, devlette verilen her türlü
kritik görevi başarıyla üstlenen ve ne önemlisi ciddi entelektüel birikimi olan bir
devlet adamının bu kadar uzun hizmet yılı süresince neden “Sadrazam” olamadığı
hususunu hatırlatmakta yarar görmekteyiz. Çalışmamız süresinde yararlandığımız
kaynaklarda bu hususa sarahatle değinildiğine tesadüf edemedik. Tezimizde çeşitli
vesilelerle temas ettiğimiz üzere İngiltere ve Fransa’nın Namık Paşa hakkındaki
olumsuz yaklaşımlarının bu tercihte etkisi olabileceği akla gelmektedir. Namık
Paşa’nın XIX. Yüzyıl boyunca Babıâli kurumu ile birlikte devlet idaresinde önem
kazanan ekollere mensup olmaması, devlette kadrolaşamaması akla gelen başka bir
ihtimaldir.
280
KAYNAKÇA
A-ARŞİV BELGELERİ
a- Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri*
Babıâli Evrak Odası, 1653/123908; 443/33161; 83/ 6153.; 1653/123908;
443/33161.
Cevdet Askeriye, 807/34269 ; . 98/4456. ; 1062/46718. ; 1013/44365.
Cevdet Bahriye, 57/2700 ; 177/8345.
Cevdet Dâhiliye, 292/14568 ; 36/1794. ;150/7461.
Cevdet Maliye, 513/20931; 154/6535.
Dâhiliye Nezâreti İdare Kısmı, 1288/101348; 284/ 17858; 50/89; 291/18314;
1288/10316; 299/18893; 300/1866; 1295-3/102088 ,17/806; 114/ 5774;
62/8435,
172/9170, 130/6693; 129/6618; 162-8435, 199/11305, 246/15013, ; 260/16132,
199/11305,199/11373, 199/11305 206/11902; 259/16016M; 1291/101556,
1291/101556, 528/36519;
516/35130; 533/36943,
536/37272;531/36802;640/44501;655/45542, 662/46086, 655/45601; 769/62664;
1295-3/102088, ; 1295-1/ 101900; 1295-4/ 102243; 1295-6/102439. ;
473/31761;
474/31795; 479/32177572/39858; 587/ 40837.711/49742;
658/45825.;711/49742.;708/49591;770/62758; 766/62410; 17/806; BOA187/10434
;530/36724;. 59/2939; 17/806; 242/14757; . 247/15120, 246/15015; 242/14757;
255/15714; 255/15714; . 256 / 16781; 3087/19583; 833/67006; .
320/20271;327/21293; . 330/21568; 396/26192; 381/25194; 209/10, 409/27072;
572/39858, 478/32136.
Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye İdaresi, 2-115.
Dâhiliye Nezâreti Sicill-i Nüfus İdare-i Umumiyesi Tahrirat Kalemi, 2-115.
* Arşiv belge numaraları metin içinde gösterilmiştir.
281
Dosya Usulü İradeler, 142/50; 142-48; 142/55; 142/ 49 ; 11/44; 11/65; 11/67; .
190/44.
Hariciye Nezareti İrade Kısmı, 103/5028; 83/4040; 144/5554-8; 332/21357;
107/5283 ; 280/17261;90/4391, . 83/4040.
Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi, 43/71; 118/47 ; 205/72.
Hatt-ı Hümayun, 1265/48980-E; 1170/46302; 907/39759; 362/20106; 1173/46422-E;
1191/46898-E; 833/37560-İ; 908/39770; 1173/46422-D; 833/37560-K; 833 / 37560-
J, Lef 2; 833 /37560-L; 372/20392; 372/20392-B; 1265/48980-D, Lef: 1; 372/20392-
D;1344//52546; 833/37560-M; 1289/50060; 1265/48980-E; 1177/46505; 738/34979;
1180/46623; 832/37532-A; 1174/46430-B; 1174/46430-A; 1174/46430-G;
1179/46429-H; 806/37157-B; 1177/46440-C; 832/37531-A; 1177/46514;
1179/46574; 1174/46430-H; 1174/46430-F; 1174/46430-I; 806/37157-F; 806/37157-
A; 806/37157-G;1187/46769-Ç; 1173/46422-F; 1174/37532; 1174/46430-L;
1174/46430-K; 1173/46422-G; 737/34961-A; 1173/46424-A; 1174/46430-Ç;
1173/46423; 737/34961-A; 1174/46430-E; 831/37530; 1174/46430; 1173/46424;
675/33000-C; 1174/37532; 1265/48980-B; 1344/52546; 832/37531-A; 1174/37532;
1174/46430-E; 831/37520-A; 1187/46769-Ç; 1173/46422-G; 1173/46423;
737/34961-A; 1174/46429-H, Lef 2; 492/24137. . 1333/51989; 1333/51989.;
453/33427. , 360/20075; 374/20429. ;961/41197; 1123/44935; 377/20483;
378/20495 ;378/20513;379/20519; 382/20600.;372/20394; 380/20555; 381/20579;
381/20578 ; 46 /1182; 1648/37.;637/31395-A; 759/35835; 484/23753; 1262/48856-
A; 528/25992-A; 528/25992; 295/17548; 1439/59136; 484/23753; 953/41153;
523/25555; 380/20547.
Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi, 68/2; 72/1; 74/30; 76/21.
3/39.; 27/15; 50/60;
30/78.
Hariciye Nezareti Şifre Kalemi, 148/23; no. 141/16; no. 141/77 ., 59/5, 145/12;
145/13, 148/9; 145/14,14/61; 144/61; 145/111. ; 121/15; 121/45; 121/743; 124/38;
136/74 ; 124/41.
Hariciye Nezareti Tercüme Odası, 221/54; no. 222-5;242/16; 242/18,. 556/7;
557/66.; 214/15; 193/19 ; 418/222 ; 291/30; 497/73.
Hariciye Nezareti Sefaretler Evrakı, 97/4; 97/4 ., 80/36 ;97/4, 97/1, 96/22, 96/23.
İrade Meclis-i Vala, 288/11469 ; ; 14/ 210; 139/3864; 63/1210; 131/3515;
25/ 388.
282
İrade Meclis-i Mahsus, 64/1833 ; 64/1836;64/1834;64/1840.;
132/5673; 19/848 ;
6/193 ;6/193.
İrade Şura-yı Devlet, 39/2013.
Sadaret Evrakı Amedi Kalemi, 40/51.;. 49/90; 49/98; 50/46; 50/60; 50/89; 50/96;; 23-
3; 35/13. ;
18/22; 33/8.; 43/26, 92/72 ; 35/12.; 40/48; 34/6; 33/35; 36/25 ; 36/39;
34/77.; 34/36; 38/75; 38/96; 37/77; 36/95; 39/93; . 52/47 ;90/60; 90/27. ;41/21;
12/12; 13/13
Sadareti Evrakı Divan-ı Hümayun, 10/89-2;14/19 ;15/12; 10/10.
Sadâret Mühimme Kalemi Evrakı, 36/44; 16/53; 51/16; 754/39. ;
, 50/41; 52/82,
1/59. ; 185/85 ;187/94
; 145/54, 281/60; 468/67; 263/14, 331/27; 249/41; 263/14;
333/90 ; 44/1; 49/9; 51/32; 49/19. . 755/111; 40/36; 48 / 12; . 48/89; 70/97.
Sadâret Evrakı Mektubi Kalemi Meclis-i Vâlâ Kısmı, 86/12; no. 78/86 ; 99/43 ;
83/15. ; 105/26.
Sadâret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât, 9/45; 9/49; 73/1; . 60/1. ; 72-32; 18/22. ;
177/80 ; 120/ 80; 110/54; 110/54.: 413/39; 414/46 ; 90/87. ; 125/76; 209/10; 108/16;
193-/67.
; 263/86; 263/86; 288/55; no. 287/58; 291/74.;267/20; 291/80 ;
520/42503/24; 515/95; 532/94; 525/64.
Sadâret Evrakı Mektubî Kalemi Nezâret ve Devâi, 67 / 90 ; 72/26; 70/94; 314/80 ;
315/51; . 317/14; 316/55; 356/79 ;
375/63; 372/29; 373/49; 377/81; 376-62; 372/9 ;
69/6; 48/26; 60/4 ; 156/25 ; 158/10; 154/77 .,228/83; 235/60;
219/49. 228/46.
Yıldız Esas Evrakı, 42/94. ; 11/22, 12/8
; 86/90; 90/17; 91/59.
Yıldız Hususî Maruzât, 6/74
Yıldız Resmî Maruzât, 3/20, . 19/40, 20/17.
Yıldız Perakende Sadaret Evrakı, 173/58, 173/58,
B- GAZETELER*
* Gazetelerin tarih ve sayıları metin içinde verilmiştir.
283
Cambridge Chronicle and Journal, Friday, 10 October 1834.
Takvim-i Vekayi, Sene 1251, Sa. 107, s. 2.
The Examiner, Sunday, 12 October 1834.
Zevra, sa: 11, 16 Cumaziyel Evvel 1286.
C- YAZMA ESERLER
Muallim Cevdet Yazmaları, Atatürk Kitaplığı, (MC_Yz), K. 35 vr. 2b-3a.
D- KİTAP VE MAKALELER
ACAR, İrfan C., Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK, Ankara
1989.
AHBAB, Yakup, “Tanzimat Sürecinde Üsküp Sancağı”, Ed. Ediz Ekinci,
Balkan Studies History&Literatüre, c. II, Üsküp
2011.
___________ , Üsküp Sancağı’nın İdari ve Sosyo/Ekonomik Yapısı
(1876-1911), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2015
Ahmed Cevdet (Paşa), Tezakir, 13-20, yayınlayan, Cavit Baysun, TTK,
Ankara 1986.
___________ , Tarih-i Cevdet, Dersaadet 1312, Matbaa-i Amire, c.
12.
284
Ahmet Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, (Yay: M.
Münir Aktepe), c. IX , İstanbul 1984.
AKALIN, Şehabeddin, “Mehmed Namık Paşa”, Tarih Dergisi, IV/7, İstanbul
1953.
AKTEPE, M. Münir, “Dünkü Fransızlar Blak Bey ve Oğlu. M. Alexandre
Blacque ve Edouard Blacque”, Tarih Dergisi, XXXIII,
İstanbul 1981.
AKYILDIZ, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında
Reform (1836-1856), Eren Kitabevi, İstanbul1993.
_____________, “Meclis-i Ayan”, DİA, c. 28, Ankara 2003.
Ali Rıza -Mehmed Galib, Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, haz. Fahri Çetin
Derin, Tercüman 1001 Eser, İstanbul 1977.
ALTUNDAĞ, Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı Mısır Meselesi
1831-1841, TTK, Ankara 1988.
_____________, “Mehmet Ali İsyanında Yardım Talebinde Bulunmak Üzere
1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususî Elçi Olarak
Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları, III/14, 1944.
_____________, “Mehmed Ali İsyanında, Yardım Talebinde Bulunmak
Üzere 1832 Tarihinde Namık Paşa’nın Hususi Elçi
Olarak Londra’ya Gönderilmesi”, Tarih Vesikaları,
III/12, Ankara 1943.
_____________, “Mehmed Ali Paşa”, İslam Ansiklopedisi (İA), VII,
Ankara, 1945.
_____________, “Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın,
Suriye’ye Tecavüzünden Evvel Suriye İşlerine
285
Müdahale Ettiğini Gösteren Bir Takrir”, Tarih
Vesikaları, I/1(16), Ağustos 1955.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789–1914), TTK, Ankara
2003.
AYKUN, İbrahim, “Osmanlı-İran İlişkilerinde Diplomatik Bir Kesit”,
Osmanlı, I, Ankara 1999.
AYDIN, Mahir, “Barış Olmayan Savaş: Kırım”, Savaştan Barışa 150.
Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması
(1853-1856) , İstanbul 2007
_____________, “Livadya Sefâretleri ve Sefâretnâmeleri”, Belgeler,
XIV/18, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.
321-357.
_____________, “Doksanüç Harbi”, DİA, c. 9, Ankara 1994.
AZZAWI, Abbas, Târîkh al-Iraq Baynal İhtilalayn (1258-1917), c. 7,
The Trading and Printing Company Ltd., Baghdad
1935-1956, s. 89.
BADEM, Candan, “Kırım Savaşı Esnasında Namık Paşa’nın Avrupa Borç
Arayışı (1853-1854) Toplumsal Tarih, sa. 186,
Haziran 2009.
BAYATLI, Nilüfer, “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”,
Türk Dünyası Araştırmalar,İstanbul,2005,
BAYSUN, M. Cavid, “Mustafa Reşid Paşa’nın Paris ve Londra Sefaretleri
Esnasındaki Siyasi Yazıları”, Türk Tarih
Vesikaları,Ankara 1941.
286
_____________, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”,
Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildirileri, III.
BEYDİLLİ, Kemal, “Hünkar İskelesi Antlaşması”, DİA, XVIII, İstanbul
1999.
_____________, “Mustafa Reşid Paşa”, DİA, XXXI, İstanbul 2006.
BİNZOUBA, Majed Mohammed, Vilayet Nizamnamelerinin Basra’da Tatbiki
Meselesi (1864-1876), İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2009.
BUZPINAR, Şit Tufan, “Lübnan (Osmanlı Dönemi)”, DİA, İstanbul
2006.
DEMİRBAŞ, Serkan, “İngiltere’nin Hindistan Rotaları ve Bu Rotalardan Biri
Olan Fırat Nehri Projesi’nin Mehmed Ali Paşa Sorunu
Konteksinde Gösterdiği Gelişme”, Osmanlı
Devleti’nde Nehirler ve Göller, 1, haz: Şakir Batmaz,
Özen Tok, Kayseri, 2015.
CEYLAN, Ebubekir, “Namık Paşa’nın Bağdat Valilikleri”, Toplumsal
Tarih, sa. 186, Haziran 2009.
___________ , “1858 Toprak Reformunun Bağdat’ta Uygulanışı”
,Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi (TALID),
VOL.5, 2005.
___________ , Ottoman Centralization and Modernization in the
Province of Baghdad 1831-1872, Boğaziçi
Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 2006.
287
ÇADIRCI, Musa, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Ülke Yönetimi (1839-
1876)”, IX. Türk Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara
1988, II.
ÇAYCI, Abdurrahman, “Guma İsyanı Öncesinde Fransa’nın Trablusgarp
Siyaseti”, Belleten, 181, Ankara 1982.
ÇETİN, Atilla, “Cezayirli Hüseyin Paşa”, DİA, VII, İstanbul
1993
ÇİÇEK, Kemal, “Kıbrıs”, DİA, c. 25, Ankara 2002,
ÇELİK, Yüksel, Şeyhü’l-Vüzera Koca Hüsrev Paşa, TTK., Ankara
2013.
ELİBOL, Numan , “Karadeniz Ticareti’nde İngiliz Bandralı Gemiler
(1802-1833)”, Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (2015),
c. 20, sa. 2.
ERDEMİR, Ayşegül Demirhan, “Abdülhak Molla”, DİA, c. 1, (1988).
ERİM, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, I,
Ankara 1953.
Engelhard, Türkiye ve Tanzimat-Devleti Osmaniye’nin Tarihi
Islahatı (1826-1882), (Mütercim: Ali Resad), İstanbul
1328.
GENCER, Ali İhsan, “Ayestefanos Antlaşması”, DİA, c. 4, Ankara 1991,
___________ ,Örenç, Ali Fuat ,Ünver, Metin, Türk-Amerikan Silah Ticareti
Tarihi, I, Belgeler, Doğu Kütüphanesi Yay., İstanbul
2008.
288
GÖK, Hayrullah, “Kara Harp Okulu’nun Kuruluşu ve İlk Dönemi (1834-
1837)”, Cumhuriyet Tarih Araştırmaları Dergisi
(Bahar 2006).
___________ , Arşiv Belgeleri Işığında Kara Harp Okulu Tarihi
(1834-1883), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2005.
GÖKBİLGİN, M.Tayyip, “1840’ten 1861’e kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve
Dürziler” Belleten, X 140, 1946.
GÜLSOY, Ufuk, “Islahat Fermanı”, DİA, c. 19, (İstanbul 1999).
Hurşid Mehmed Paşa, Seyahatname-i Hudud, Çev. Alaattin Eser, İstanbul
1997.
İNANCIK, Halil, “Koca Hüsrev Paşa”, DİA, c. XIX, İstanbul 2009.
___________ , “Bursa”, DİA, c. 6, (İstanbul 1999).
KAHRAMAN, Kemal, “Cezayir (Osmanlı Dönemi)”, DİA, VII, İstanbul
1993.
KARACA, Filiz, Osmanlı Anayasası Kanun-i Esasi, Doğu
Kütüphanesi, İstanbul 2009.
KARAL, Enver Ziya, Fransa, Mısır ve Osmanlı İmparatorlugu,
TTK, İstanbul 1938.
___________ , Selim III’ün Hatt-ı Humayunları, Türk Tarih
Kurumu (TTK), Ankara 1999.
___________ , Osmanlı Tarihi, TTK, c. VIII, Ankara 1999.
___________ , “Mehmed Namık Paşa’nın Hal Tercümesi
1804-1892”, Tarih Vesikaları, sa. II/7, 1942.
289
KAYA, Dilek, XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004.
KAYNAR, Reşat, Mustafa Reşit Pasa ve Tanzimat, TTK., Ankara 1985.
KELEŞ, Erdoğan, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlık İdari Düzenin
Uygulanması ve 1850 Tarihli Nizamname”, Ankara
Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü Tarih
Araştırmaları Dergisi, sa. 27/43, 2008.
KIRMIZI, Abdulhamit, “Dar-ı Bekaya İrtihal Eylediğinde, Namık Paşa’nın
Vefatı, Mezarı ve Vasiyetnameleri”, Toplumsal Tarih,
sa. 186, Haziran 2009.
KİEL, Machiel, “Tırhala”, DİA, c. 41, (İstanbul 2012).
KOÇAK, Cemil , “Meşrutiyet’te Heyet-i Âyan ve Heyet-i
Mebusan”, Tanzimattan Cumhuriyete
Türkiye Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul 1985.
KURAN, Ercüment, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin
Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri,
1793-1821, Ankara 1968.
___________ , “Fransa’nın Cezayir’e Tecavüzü (1827)”,
Tarih Dergisi, sa. 5-6, İstanbul 1953.
___________ , Cezayirin Fransızlar Tarafından İşgali
Karşısında Osmanlı Siyaseti (1827-1847),
İstanbul 1957.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan
Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri
(1798-1919), TTK, Ankara 2011.
290
KURŞUN, Zekeriya, “Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud
Eserine Gore XIX. Yüzyıl Ortalarında Bayezid
Sancağı”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:
2, İstanbul 2000.
KUTLUOĞLU, Muhammet Hanefi, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. XXV,
İstanbul 2002.
___________ , The Egyptian Question (1831-1841), İstanbul:
Eren Yayınları 1998.
KÜÇÜK, Cevdet, “Lübnan Meselesi”, Türk Dünyası Tarih
Dergisi, sayı:3, Mart 1987.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., “Baltalimanı Muahedesi”, DİA, V,
İstanbul 1992
Mahmud Celaleddin, Mirat-ı Hakikat, (Haz: İsmet Miroğlu), Berekat
Yayınevi, İstanbul 1983.
MANTRAN, Robert, “Karamanlı”, DİA, XXIV, İstanbul 2001.
MARTIN, B. G., “Ghuma Bin Khalifa, A Libyan Rebel, 1795-1858”,
Studies on Ottoman Diplomatic History, V, ed. Selim
Deringil, Sinan Kuneralp, İstanbul 1990.
MARUFOĞLU, Sinan, “Osmanlı Döneminde Güney Irak’ta Devlet-Aşiret
İlişkileri”, Irak Dosyası, İstanbul 2003.
MA’OZ, Moshe, Ottoman Reform in Syria and Paletsine 1840-1861.
The Impact of the Tanzimat on Politics and Society,
Oxford 1968.
291
Mehmed Esad, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (İstanbul
Teknik Üniversitesi Tarihçesi), Haz. Sadık Erdem,
İstanbul 1986.
MÜTEVELLİ, Fuat, “Bazı Osmanlı Belgeleri Işığı Altında Mısır’a Yapılan
Fransız Saldırısına Karsı Osmanlı Devleti’nin Tutumu”,
5. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1989.
SARIYILDIZ, Gülden, “Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”,
TTK, Belleten, c. LVIII,Ağustos 1994, sayı: 222’den
Ayrı Basım, Ankara 1994.
SAYDAM, Abdullah, “Namık Paşa”, DİA, c.32, (İstanbul 2006).
SİNAPLI, Ahmet Nuri, Şeyhül Vüzera Serasker Mehmet Namık Paşa,
Yenilik Basımevi, İstanbul 1987.
SOMEL, Selçuk Akşin, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-
Vüzera Namık Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186,
Haziran 2009.
SOYSAL, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi
Münasebetleri (1789–1802), TTK, Ankara 1999.
ŞAKİROĞLU, Mahmut H., “Tercüman (Osmanlılarda)”, DİA, 40, İstanbul 2011.
OĞUZOĞLU, Yusuf, “Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre 1855 Bursa Depremi”,
Bursa Defteri, sa. 4, İstanbul 2000.
ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım
YAYINEVİ, İstanbul 2006.
ÖRENÇ, Ali Fuat , Balkanlarda İlk Dram: Unuttuğumuz Mora
Türkleri ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan,
BKY, İstanbul 2009.
292
___________ , “1827 Navarin Deniz Savaşı ve Osmanlı Donanması”,
Tarih Dergisi, 46 (2007), İstanbul 2009.
ÖZCAN, Abdülkadir, “Cevad Paşa”, DİA, 7, İstanbul 1993.
___________ , “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, DİA, c. 3,
(İstanbul 1991).
ÖZCAN, Ahmet, “Osmanlı Devletinde Jandarma Teşkilatı Kurulmasının
Gündeme İlk Defa Gelişi (1839)”, A.Ü. DTCF. Tarih
Araştırmaları Dergisi, 2013.
ÖZCAN, Besim, “Bursa Depremleri (2 Mart- 12 Nisan 1855)”, Atatürk
Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, sa. 5,
(Erzurum 1999).
ÖZ, Mustafa, “Dürzilik”, DİA, c. 10, İstanbul 1994,
ÖZ, Mustafa, Mustafa Muhammed Eş-Şek’a, “İsmailiyye”, DİA, c. 23, İstanbul 2001
TAŞPINAR, İsmail, “Maruniler”, DİA, c. 28, İstanbul 2003.
TEKDEMIR, Aziz, Ticaret Nezareti (1839-1876), İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora tezi, İstanbul 2010.
TEKİNDAĞ, Şahabettin, “Dürzi Tarihine Dair Notlar”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi,
c. VII, sayı: 10, Eylül 1954.
TERZİ, Arzu, “ Hazine-i Hassa”, DİA, c. 17, Ankara 1998, s. 137
___________ , Hazine-i Hassa Nezareti, TTK, Ankara 2000.
TIZLAK, Fahrettin , “İngiltere’nin Fırat Nehri’nde Vapur İşletme Girişimi
Hakkında Yeni Bilgiler (1834-1836)”, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6, Samsun
1991.
293
TUNALI, Ayten Can, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda
Yapılanma (1839-1876)", Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2003.
TURAN, Şerafettin, “Edirne Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi (DİA), c. X, İstanbul 1994.
TUNAYA, Tarık Zafer, “1876 Kanun-ı Esasisi ve Türkiye’de Anayasa
Geleneği”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye
Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985.
TÜRKGELDİ, Ali Fuat, Maruf Simalar, (Haz. Selçuk Akşin Somel, Mehmet
Kalpaklı), TTK, Ankara 2013.
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarihi (1789-2001), Filiz Kitabevi,
İstanbul 1999.
___________ , 1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Anlaşması,
İstanbul 1978.
UNAT, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, haz. Bekir Sıtkı
Baysal, Ankara: TTK Yayınları 1987.
ÜLMAN, Haluk, 1860-1861 Suriye Bunalımı: Osmanlı Diplomasisinden
Bir örnek Olay, Ankara 1966,
ÜZÜM, İlyas, “Nusayrilik”, DİA, c. 33, İstanbul 2007.
VAROL, Muharrem, Islahat, Siyaset, Tarikat, Bektaşiliğin İlgası
Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat Politikaları
(1826-1866), Dergah Yay., İstanbul 2013.
YILDIZ, Gültekin, Neferin Adı Yok, Kitapevi Yay., İstanbul 2009.
294
YILDIZ, Mehmet, “1855 Bursa Depremleri”, Tarih Boyunca
Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri,
İstanbul 2002.
296
EK-1: Namık Paşa’nın Müşir Olduğu Zamana Ait Bir Resmi
[Kaynak: Selçuk Akşin Somel, “Gölgede Kalmış Bir Osmanlı Devlet Adamı Şeyhül-Vüzera
Namık Paşa’nın”, Toplumsal Tarih, sa. 186, Haziran 2009, s. 61]
297
EK-2: Namık Paşa’nın Vasiyeti
NAMIK PAŞA’NIN ARAPÇA VASİYETİ
Bismillahirrahmanirahim
Elhamdülillahi tevahhade bi-vücûbi’lvücûd. Ve teferrade bi’l-kudreti ve’l-
bekâi ve’l-cûd. Ve’s-salâtü ve’sselâmü alâ men teşerrafe bihi’l-vücûd ve rahime bihi
külle mevcûd. Ve alâ âlihi ve ashâbihi’d-dîn, yâ… vücûd ve’l-mevcûd. Ve baʻd,
eyyuha’lmü’minûn! İʻlemû ennî eşhedü en lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Ve
eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resûluhu ve habîbuhu ve safiyyuhu ve
halîluhu. Erselehu rahmeten li’l-âlemîn. Fehüve sallallahu aleyhi ve sellem, şefîʻul-
müznibîn [fî] yevmi’d-dîn ve hâtemü’l-enbiyâ ve efdalü’l-mürselîn. Ve
enne’lmelâikete’l- kudsiyyeti ve’l-kütübe’ssemâviyyeti ve’n-nebiyyîne hakkun. Ve
enne’l-cennete ve’n-nâre hakkun. Ve ennellahe azze ve celle yebʻasü men fi’l-kubûr
ve enne suâle Münkerin ve Nekîrin ve azabe’l-kabri ve’l-mîzân ve’lhisâb ve’s-sırât
ve’l-havz ve şefâʻate’lenbiyâ hakkun. Ve cemîʻa mâ ahbera bihi’l-kitâbu ve’s-
sünnetü min umûri’d-dünya ve’l-âhireti hakkun. Yâ evlâdî! Firru’l-mehârim ve kûmû
alâ akvami’s-sünen ve şemmirû an sâadi’l-ciddi fî edâi’l-ferâizi ve’s-sünen. Ve
tahkikû bi evsâfi’lubûdiyyeti ve tahlikû bi ahlaki’l- Muhammediyyeh. Ve ûsîkum
bi’ttakva. Ve ahzarukum an muhalefeti emrihi fi’s-sırri ve’n-necvâ. Ve ûsîkum bi’t-
tibâʻ-i sünneti resulihi ve’ttakarrubu bi’s-salâti ilâ hazretih. Ve estevdiʻukumullahe
azze ve celle ve sallallahu alâ seyyidi’s-sâdât ve muradü’l-irâdât, seyyidi’l-külli
fi’lkülli Muhammedün ve âlihi ve sahbihi ecmaʻîn.
Ben bi-emrillahi teâlâ irtihal-i dâr-ı bekâ eylediğimde mevcud nükûdumdan
bin aded yüzlük Osmanlı Altunu bi’l-ifraz israf u tebzîrden ârî olarak tehcir ve
tekfînime ve hanenin dahiliye ve hariciyesinde bulunan hizmetçiler ile kadim
emekdarlarım ve utekâm ve müdebbire olan iki nefer cariye ve zevce-i mutallakam
Gülfidan Kadın ve li-ümm hemşirezadem Hadice Hanım’a meblağ-i merkum bin
aded yüzlük Osmanlı Altunu’ndan iki yüz elli adedini bi’l-ifraz âtiyü’z-zikr isimleri
muharrer vasiyy-i muhtar ve nazırım tensibleriyle ânifü’z-zikr tehcir ve tekfîn
298
bakiyesini mûmaileyhime iʻtâ buyuralar. Ve iskât-ı salâtım içün otuz beş aded ve
kefaret-i savmım içün beş aded ve keffaret-i yeminim içün üç aded ve ezhıyyem içün
iki aded ve hukuk-ı cîrân ve erbâb u aʻyânı mechule bulunan hukuk-ı ibâdillah içün
beş ade ki cemʻan elli, min haysü’l-mecmuʻ üç yüz aded Osmanlı Altunu sarf oluna.
Ve esnâ-yı iskât-ı salâtdan Kabataş ve Fındıklı ve Ayaspaşa mahalleleri imam ve
müezzinleri hazır bulundurularak kefâret-i mezkure fukara ve muhtacîn-i müslimîne
verile. Ve benden evvel vâlid ve vâlideleri vefat eden on üç nefer ahfâdımın zükûr ve
inâsına ale’s-seviyye ellişer ve merhum oğlum Cemil Paşa zevce-i menkûhiye-i
metrûkesi Feyziye Hanım’a ahfâdım misillû elli aded, ki cemʻan yedi yüz aded
Osmanlı Altunu verile. Ve bilcümle terikemin rü’yet ve tesviyesine ve vasiyetimin
tenfîzine ğâib ani’l-meclis Adliye Nazırı merhum İsmetpaşazade devletlû Hüseyin
Rıza Paşa hazretlerini vasiyy-i muhtar ve naib-i münâb, ve hâzır bi’l-meclis kebîr
mahdumum Ferîkân-ı kirâmdan saadetlû İbrahim Paşa hazretlerini nâzır nasb utayin
eyledim. Ve evladlarımın cümlesi âkil ve bâliğ olduklarından nükûd ve eşya-i
beytimden alâ mâ farazallah hisse-i irsiyyelerinin tevziʻ ü taksimini vasiyy-i
müşarünileyh hazretleri icra ve iʻta buyura. Ve evladlarımdan israf ve turuk-ı gayr-i
marziyyeye sülûk eden olur ise, vasiyy-i müşarünileyh hazretleri nasâyih-ı müessire
ile ıslahlarına bezl-i makderet buyurmasını rica ederim.
Ve evladlarım dahi birbirleriyle hüsn-i muaşeret ve kebirleri sağirlerine şefkat
ü merhamet ve sağirleri kebirlerine hürmet ü itaat eylemelerini ihtarü tenbih ederim.
Bağdad ve Bursa ve Dersaadet’de mâlik u mutasarrıf olduğum akârın mülk olanları
alâ mâ farazallah, ve vakıf ve arz-ı mîrî bulunanları hasbe’l-âde intikalinden sonra
cümlesinin tamir ü termîm ve îcâr-u istîcârları kebir mahdumum nâzır-ı
müşarünileyh marifetiyle rü’yet ve tesviye olunup, vukuʻbulan masârifâtı baʻde’t-
tenzîl hasılat-ı sâfiyesi beyne’lverese iktisam oluna. Ve nâzır-ı müşarünileyh
memuren diyar-ı âhere azimet eder ise, içlerinden birine tevdiʻu ihale eyleye. Ve
dairemin me’kûlât ve meşrubat ve sairesi tabii vefatıma kadar devam edeceğinden,
kethüdam Hacı Ali Ağa dahi emînim bulunduğu cihetle, şehr-i sâbık defterlerine
bi’ttatbik vukuʻbulan masârif kethüda-yı mûmaileyhe iʻtâ buyrula. Ve cenazem vech-
i mesnûn üzere tesviye olunup ihtifâlâtdan hazer oluna.
299
Ve medine-i Üsküdar’da Karacaahmed nam mahalde vâki hanedanımıza
mahsus makberemize defnimi icra ve seng-i mezarım zinetden ârî olarak Bin İki Yüz
On dokuz tevellüdüm tarihiyle, “Hâzâ kabrü şeyhi’l-vüzerâ Muhammed Emin Namık
Paşa-yı Halvetî eş-Şaʻbânî ibn Halil Ramiz ibn Hasan ibn Ümmet-i Konevî” deyû
hakk etdirilmesini temenni ederim deyû hatm-i kelam buyurdular. Hâzâ mâ evsâ bihi
sâhibü’d-devle hazret-i Namık Paşa etâlellahu umrehu.
[Kaynak: BOA, Y.EE, no. 91/59]
300
EK-3: Namık Paşa’nın Vasiyetnamesi
NAMIK PAŞA’NIN OSMANLI TÜRKÇESİ VASİYET
Bismilahirrahmanirrahim
Elhamdülillahillezî bitahmîdihi yetenaʻamu ehlü’n-naʻîmi fî dâri’s-sevâb ve
bi zikrihî yasduru küllü hitab. Etûbü ileyhi tevbete men yûkinü ennehû rabbü’l-erbâb.
Ve ercûhu ricâe men yaʻlemü ennehü’l- Melikü’r-Rahîmü’l-Gafûrü’t-Tevvâb. Ve
usallî alâ nebiyyihi Muhammedin sallallahu teâlâ aleyhi ve selem ve alâ âlihi ve
sahbihi salâten tenekkezünâ min hevli’l-matlaʻi yevme’l-arzi ve’l-hisâb ve
temehhedü lenâ indellahi zülfî ve hüsne meâb. Ey evlâd-ı muhabbet-karîn ve ihvân-ı
dînim! Vahdaniyet-i hazret-i Hüdâ ve risalet-i cenab-ı Muhammed el-Mustafa’ya ve
bütün tebliğat-ı nübüvvetpenâhîye ve mü’min-bih mesâilin umumuna mu’tekid ehl-i
sünnet ve’lcemaatden olduğumu bilüp şahid olunuz.
Ey evlâd, akraba ve ahfâdım! Evâmir-i hazret-i perverdgâra imtisal ve nevâhî
ve muharremâtından ictinab ederek ahkâm-ı celile-i şerʻ-i envere ve sünnet-i seniyye
ve âliye-i cenab-ı seyyidi’l-mürselîne ittibâʻa bezl-i mezîd-i himemât ve evsâf-ı
ubudiye ve ahlak-ı İslamiye ile tezkiye ve tezyîn-i zât u sıfat etmenizi tavsiye ve
yekdiğerinize rahm-u şefkat ve riayet u itaatle cümlenizin hüsn-i muaşeret etmesini
temenni eder ve hıfz-ı hazret-i Hâfız-ı Hakîkîye hepinizi tevdiʻ ü emanet eylerim.
Bi-emrillahi teâlâ dâr-ı bekâya irtihal eylediğim vakit nükûd-ı metrûkeden
evvelemirde Yüz Yirmi Osmanlı Altunu bi’t-tefrîk 20 iskat-ı salât, 10 keffaret-i savm
[oruç], 10 keffaret-i yemin, 10 ezhiye, 10 hukuk-ı cîrân [komşu hakları] ve erbâb u
aʻyânı malum bulunmayan hukuk-ı ibadullah içün, 50 şerʻ-i kavîm-i
Muhammedî’nin nehy buyurduğu israf ü tebzîrden ictinab olunmak üzere tehcîr-ü
tekfînime tahsisi. Ve esna-yı iskat-ı salâtde Kabataş Fındıklı ve Ayaspaşa mahalleleri
imam ve müezzinleri bulundurularak mezkur kefaretin onlarla muhtacîn ve fukara-yı
müslimîne tevzîʻ edilmesini tavsiye ederim. Dairemin bittabi vefatıma kadar devam
edecek harc u masârifinden dolayı esnaf ve saireye olan düyûnu [borçları] muamelat-
301
ı zâide ile sürüncemeye düşülmeksizin derhal terikemden tesviye edilerek medyûn
yatırılmamaklığım mahdumum İbrahim Paşa hazretlerinin himmetine muhavveldir.
Vâlid veya vâlideleri kendimden evvel vefat eden ahfâdımın zükûr ve inâsına
ale’s-seviyye ellişer ve mahdumum Cemil Paşa merhumun zevcesi Feyziye Hanım’a
kezâlik elli Osmanlı Altunu ve haricî-dahilî dairede bulunan hizmetkâr ve
emekdarlarıma, yani İrfan, Dilber ve Lale’ye yirmişer, hemşirezadem Hadice
Hanım’a emsâl-i Hamide, Hilmiye, Gülfidan onar, Ulviye Hanım ve Haver ve
Müferreh kadınlara ve Haremağası Bilal’e beşer, Merzuk Ağa’ya kırk ve Hüseyin
Ağa ve Haçatur’a yirmişer, Kilerci Ahmed, Arabacı Mehmed Ağalara onar,
Bağçevan Mehmed Ağa’ya Ayvaz Ohannes’e beşer, Çarşamba tekyesine on altun
verilmesini tavsiye ederim.
Bilcümle terikemin rü’yet ve tesviye-i umurûna ve vasiyetimin tenfîz ü
icrasına Adliye Nazırı devletlû Hüseyin Rıza Paşa hazretlerini vasî-i muhtar ve naib-i
münâb, kebîr mahdumum Ferîk saadetlû İbrahim Paşa hazretlerini nâzır nasb u tayin
eyledim. Terikemin tahrir ü taksimini ilm-i ferâizde mahir, emin ve mutemed bir
katip marifetiyle icra edilerek evladım âkil ve reşid oldukları cihetle hisselerine alâ
mâ farazallahi teâlâ isabet edecek nükûd-u eşyanın yedlerine teslimi lüzumunu ihtar
ederim.
Medine-i Münevvere’de bulunan mahdumum Hacı Ali Bey olvakte kadar
Dersaadet’e avdet etmediği halde hissesinin nereye teslim edileceği kendisiyle
bilmuhabere kararlaşdırılıncaya degin emin bir mahalde hıfz edilmesini vasî ve
nâzır-ı müşarünileyhimânın himmetlerine havale eylerim.
Bağdad ve Bursa ve Dersaadet’de mâlik-i mutasarrıf olduğum arazi ve
haneve akârın şerʻ-i enver ve kanun mucebince vereseye intikalinden sonra satılup
elden çıkarılmamasını arzu ederim.
Emlak-ı mezkûrenin tamir ve saireden neş’et edecek masârifi baʻde’t-tenzîl
vâridât-ı mütebâkiyenin beyne’l-verese taksimi ve her suretle hüsn-i idaresi
hususuna müşarünileyh İbrahim Paşa hazretlerinin nezaret etmesi ve müşarünileyh
302
Dersaadet’te bulunmadıkları zamanlar sair veresenin intihabı ve kendisinin inzımam-
ı re’yiyle yine vereseden biri marifetiyle idare edilmesini, velhasıl emlak u akârât-ı
mezkûrenin ahlâfım elinden çıkarılmayarak ilâ mâşâallahü teâlâ muntazaman idare
edilmesini arzu ve ihtar eylerim.
Cenazem ber-vech-i mesnûn [peygamberin sünnetine uygun olarak] kaldırılup
Karacaahmed’de hanedanımıza mahsus makbereye defn edilmeyi ve seng-i
mezarıma, “Tarikat-ı aliyye-i Şaʻbaniyye ricâlinden Kuşadalı İbrahim Efendi
hazretlerine müntesib, vaktinde Şeyhü’l-Vüzerâ Mehmed Emin Namık Paşa bin Halil
Ramiz bin Hasan bin Ümmet-i Konevî rahimehümüllahın kabridir” deyû hakk
etdirilmesini tavsiye eylerim. Velhamdü lillahi rabbi’lâlemîn ve’s-salâtü alâ
seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin şefîʻulmüznibîn.
[Kaynak: BOA, Y.EE, no. 90/17]
312
ÖZGEÇMİŞ
Majed Mohammed BİNZOUBA, 1979’de Suudi Arabistan’ın başkenti
olan Riyad’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Suudi Arabistan’da tamamladı.
1998’de girdiği Kral Saud Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden,
2002’de mezun oldu. 2004’ta burslu öğrenci olarak İstanbul’ geldi ve TÖMER’de bir
sene Türkçe öğrendikten. Ardından 2006’da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimleri
Enstitüsü’nde Yüksek Lisans eğitimine başladı. 2009’da “Vilayet Nizamnamelerinin
Basra’da Tatbiki Meselesi (1864-1876)” adlı tezini tamamladı. Aynı sene yine
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Doktora eğitimine başladı.
Şu anda Kral Saud Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde
Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.