Haziran Ayaklanması’nda İşgücü Piyasalarındaki Dönüşümün İzleri

24
Haziran Ayaklanması’nda İşgücü Piyasalarındaki Dönüşümün İzleri F.SERKAN ÖNGEL Emek Yıllığı 2013, Yazılama Yayınevi, Mart 2014, İstanbul, s.449-461 Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarının etkin bir biçimde uygulanma olanağı bulduğu 2000’li yıllarda gerek istihdam yapısında gerekse sektörel anlamda önemli bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşüme küresel ölçekte üretim süreçlerinin örgütlenmesinde yaşanan değişim ve buna uygun bir çalışma hayatının yaratılmasına yönelik yapılan yasal değişikliklerin emek üzerinde yarattığı baskı eşlik etti. Bu anlamda 2001 krizi neo-liberal politikaların uygulanması açısından “işlevsel” bir araç oldu. Kriz ile birlikte IMF’nin neoliberal reçeteye göre yapılandırdığı ve DB’nin desteğiyle sürdürülen uzun vadeli yapısal uyum programları daha rahat hayata geçirildi. “Nitekim resmi söylemde önce “Enflasyonla Mücadele”, daha sonra “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adlarıyla kamuoyuna sunulan, daha sonra yeniden adlandırılmadan stand-by düzenlemeleriyle sürdürülen tüm programlar uzun vadeli neoliberal yapısal dönüşüm hedefini” içerdi (BSB 2008:147) Özelleştirmeler, tarım kesimindeki hızlı çözülme, vasıflı işgücü arzının işgücü piyasalarında karşılanamamasının açığa çıkarttığı eğitimli genç işsizliği, kamu hizmetlerinin ticarileşmesi, kamu emekçilerinin toplum nezrinde saygınlığını hedef alan düzenlemeler, taşeronlaşma ve hızlı kentleşme süreci

Transcript of Haziran Ayaklanması’nda İşgücü Piyasalarındaki Dönüşümün İzleri

Haziran Ayaklanması’nda İşgücü Piyasalarındaki

Dönüşümün İzleriF.SERKAN ÖNGEL

Emek Yıllığı 2013, Yazılama Yayınevi, Mart 2014, İstanbul,

s.449-461

Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarının etkin bir biçimde

uygulanma olanağı bulduğu 2000’li yıllarda gerek istihdam

yapısında gerekse sektörel anlamda önemli bir dönüşüm yaşandı.

Bu dönüşüme küresel ölçekte üretim süreçlerinin örgütlenmesinde

yaşanan değişim ve buna uygun bir çalışma hayatının

yaratılmasına yönelik yapılan yasal değişikliklerin emek

üzerinde yarattığı baskı eşlik etti.

Bu anlamda 2001 krizi neo-liberal politikaların uygulanması

açısından “işlevsel” bir araç oldu. Kriz ile birlikte IMF’nin

neoliberal reçeteye göre yapılandırdığı ve DB’nin desteğiyle

sürdürülen uzun vadeli yapısal uyum programları daha rahat

hayata geçirildi. “Nitekim resmi söylemde önce “Enflasyonla

Mücadele”, daha sonra “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adlarıyla

kamuoyuna sunulan, daha sonra yeniden adlandırılmadan stand-by

düzenlemeleriyle sürdürülen tüm programlar uzun vadeli

neoliberal yapısal dönüşüm hedefini” içerdi (BSB 2008:147)

Özelleştirmeler, tarım kesimindeki hızlı çözülme, vasıflı

işgücü arzının işgücü piyasalarında karşılanamamasının açığa

çıkarttığı eğitimli genç işsizliği, kamu hizmetlerinin

ticarileşmesi, kamu emekçilerinin toplum nezrinde saygınlığını

hedef alan düzenlemeler, taşeronlaşma ve hızlı kentleşme süreci

beraberinde kentlerde birbirinden ayrı beklentiler ile hareket

eden, siyasal ve kültürel anlamda faklı davranış kodlarına

sahip katmanları belirginleştirmiş durumda.

Haziran ayaklanmasının ya da Gezi direnişinin Türkiye’nin

toplumsal yapısında yarattığı etki, bu dönüşüm süreci ile sıkı

sıkıya bağlıdır. Sokakta olanlar ve olmayanlar açısından

baktığımızda bu durum daha belirgin bir hale gelmektedir. Gezi

direnişi ile mobilize olan kitlelerin yoğunlaştığı bölgeler bu

açıdan ele alınmalıdır. Bu yazıda Türkiye’de istihdam

yapısındaki dönüşümün Haziran Ayaklanması’nı ele alırken

açıklayıcı olabilecek bir öneme sahip olduğuna vurgu yapılmakta

ve bu dönüşümün üzerinden siyasal davranış biçimlerine yönelik

yaklaşımlar ele alınmaya çalışılmaktadır.

İSTİHDAMSIZ BÜYÜME VE İŞSİZLİK

2000’li yıllar Türkiye ekonomisi açısından istihdamsız büyüme

dönemi olarak anılmaktadır. Gerçekten de bu dönemde istihdam

artmak bir yana gerilemiştir. Aynı zamanda tarımsal istihdamda

cumhuriyet tarihinde görülmemiş oranda ciddi bir çözülme

yaşanmıştır.

Grafik 1- Ekonomik Büyüme ve İstihdam

Tarım Sanayi Hizmetler Genel 0

20

40

60

80

100

120

140

160

110

133145 137

68

108119

99

Büyümeİstihdam

Kaynak: TÜİK ve DPT verileri üzerinden indeksleme yöntemi ile

hazırlanmıştır.

2000-2009 yıllarının karşılaştırıldığı Grafik 1’de, 2000 yılı

büyüme ve istihdam verileri 100 olarak ele alınmış ve

sektörlere göre yaşanan dönüşüm ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Buna göre genel olarak sektörler toplamı için ekonomide %

37’lik bir büyüme görülürken, istihdam daralmıştır. Sektörel

büyümenin en yavaş olduğu sektör olan tarım sektöründe ekonomik

büyüme % 10 iken, istihdamdaki daralma % 32 seviyelerine

ulaşmıştır. Buna göre 2000’li yıllarda tarım kesiminde istihdam

edilen her üç kişiden biri sektörün dışına çıkmıştır.

Hizmetler sektöründe ise aynı dönemde istihdamın arttığı

görülmektedir. Sektör bu dönemde % 45’lik bir büyüme

kaydederken, sektördeki istihdamdaki artış % 18 ile son derece

düşük bir düzeyde kalmaktadır. Sanayi’de ise % 33’lük bir

büyümeye karşın istihdam sadece % 8 düzeyinde artmıştır.

Tablo 1- Sektörlere göre istihdam

SEKTÖRLE 200 2001 200 2003 200 2005 200 2007 2008 2009 ARTIŞ

R 0 2 4 6

/

AZALI

Ş

TARIM

7.7

69

8.08

9

7.4

58

7.16

5

5.7

13

5.15

4

4.9

07

4.86

7

5.01

6

5.25

4

-

2.515

SANAYİ

3.8

10

3.77

4

3.9

54

3.84

6

3.9

19

4.17

8

4.2

69

4.31

4

4.44

1

4.13

0 320HİZMETLE

R

10.

001

9.66

1

9.9

42

10.1

35

9.9

99

10.7

35

11.

247

11.5

58

11.7

36

11.8

93 1.892

TOPLAM

21.

580

21.5

24

21.

354

21.1

46

19.

631

20.0

67

20.

423

20.7

39

21.1

93

21.2

77 -303

Kaynak: TÜİK ve DPT

Sektörler bazında istihdam sayıların baktığımızda 2000’li

yıllarda 2 milyon 515 bin kişinin tarım sektörünü terk ettiği

görülmektedir. Sanayi sektörü 10 yıllık süreçte sadece 320 bin

yeni istihdam yaratabilirken, hizmetler sektöründeki artış 1

milyon 892 bin seviyesindedir. Türkiye’nin söz konusu dönemde

toplam istihdam kaybı ise 303 bin seviyesindedir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi bu dönemde tarımda çalışan her

üç kişiden biri sektörden kopmuştur. Cumhuriyet tarihi boyunca

10’ar yıllık dönemler dikkate alındığında, 2000’li yıllar

haricinde tarımda çalışanların sayısında net bir düşüşün

yaşandığı tek dönem 1960’lı yıllardır. Söz konusu dönem için

tarımda istihdam 56 bin kişi azalmıştır.

Tablo 2- 10’ar Yıllık Dönemlere Göre Sektörel Artış ve

Azalışlar

Dönem Tarım Sanay Hizme Topla

i t m1923-1939 1.801 387 109 2.2971940-1949 1.003 82 216 1.3011950-1959 884 589 901 2.3741960-1969 -56 697 906 1.5471970-1979 125 997 1.352 2.4741980-1989 279 592 1.650 2.5211990-1999 165 1.411 1.933 3.509

2000-2009

-

2.515 205 2.007 -3032010-2012 414 533 1.280 2.227

Kaynak: TÜİK

1923’ten bugüne tarım sektöründe istihdam ya yerinde saymış ya

da kısmi olarak artmıştır. Yeni iş olanaklarının hizmet ve

sanayi sektörlerinde yaratılması bu sürece eşlik etmiştir. Bu

da tarım sektörünün istihdamdaki payını hızla geriletmiştir.

Örneğin 1950 yılında tarımda istihdam edilenlerin sayısı 7

milyon 408 bin iken, 1959 yılında 8 milyon 292 bine çıkmıştır.

Buna karşın aynı dönemde sanayi sektöründe çalışanların sayısı

yaklaşık 2 kat artarak 1 milyon 350 bine, hizmet sektöründe

çalışanların sayısı yaklaşık 2,5 kat artarak 1,5 milyona

ulaşmıştır.

2000’li yıllarda istihdamda herhangi bir artış yaşanmazken,

bağımlı çalışanların yani ücretlilerin sayısında ciddi bir

artış yaşanmıştır. Ücretli, maaşlı ve yevmiyelilerin toplam

istihdam içindeki oranı, 2 milyon 282 bin kişilik artışla % 49

seviyesinden % 61’e yükselmiştir. Buna karşın kendi hesabına

çalışanların ve ücretsiz aile işçilerinin sayısı ve oranı

radikal biçimde azalmıştır. Yani istihdam ilgili dönemde

daralırken, istihdamın kendi içyapısında ciddi dönüşümler

gerçekleşmiştir. Verilerden anlaşıldığı kadarı ile tarımdaki

çözülme ağırlıklı olarak hizmetler sektörüne doğru kaymıştır.

2010-2012 yıllarında ise ücretlilerin oranı artmaya devam

etmiştir (Tablo 2).

Grafik 2- İşteki duruma göre çalışanların oranı (%)

1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 20120%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

22% 14%

25% 20%

5% 5%

49%61%

Ücretli, maaşlı, yevmiyeli İşverenKendi Hesabına Ücretsiz aile işçisi

Kaynak: DPT, TÜİK

Bu süreci yeni bir işçileşme dalgası olarak değerlendirmek

mümkündür. Kentlerde işçilik ile yeni tanışan, geçmiş

deneyimler ve mücadeleler konusunda fikri ve bilgisi olmayan

kapalı ve küçük yerlerde yaşamanın getirdiği kültürel davranış

biçimlerine sahip, güçlü hemşehrilik bağları ve dayanışma

ağları ile tutunmaya çalışan önemli bir nüfusun birikmeye

başladığını söylemek mümkündür.

KENTLEŞME SÜRECİ

Nitekim istihdam yapısındaki bu dönüşümün en önemli

sonuçlarından biri kentleşmedir. Tarımda çözülmeyle birlikte

hızlı bir kentleşme süreci yaşanmıştır. Türkiye genelinde

2000’li yıllarda nüfus artışı 4 milyon 757 bin olarak

gerçekleşirken, kentlerdeki nüfus artışı 12 milyon 212 bindir.

Kırda yaşayan nüfus ise aynı dönemde 7 milyon 455 bin kişi

azalmıştır (DPT 2013c). Bu da yukarıda tanımlandığı gibi kentli

yaşam tarzı ile yeni tanışan ve kendi muhafazakar değerleri ile

kentin yarattığı özgürlük ortamı arasında sıkışan yeni bir

kitlenin kentin çeperlerinde yoğunlaşmaya başladığı noktasında

bir önermede bulunmayı olanaklı kılmaktadır.

Grafik 3- Kent ve Kır Nüfusunda Artış ve Azalış (bin kişi)

2000 2009 Değişim-10000

0

10000

20000

30000

40000

50000

60000

38661

50873

12212

2914321688

-7455

KentKır

Kaynak: DPT (2013c)

Tarım kesimindeki bu hızlı çözülme bir tesadüf değildir.

Bağımsız Sosyal Bilimciler, tarımdaki hızlı çözülmeyi 2000

yılından itibaren uygulanan Dünya Bankası (DB) ile IMF’nin

ortak programının tarımda beklenen sonuçları vermesi olarak

yorumlamaktadır. Buna göre;

1. Tarımsal desteklerin köklü bir biçimde azaltılması ve

niteliğinin değiştirilmesi,

2. Destekleme kurumlarının ve teknolojik destek birimlerinin

özelleştirilmesi/tasfiyesi,

3. Tarımsal kooperatiflerin zayıflatılması,

4. Girdi desteğinin ve girdi üreten kamu iktisadi

girişimlerinin tasfiyesi ve dünya hammadde fiyatlarının

yükselmesiyle tarımsal girdi maliyetlerinin çok hızlı

artması,

5. Tarımsal ürün/ sınai girdi fiyatlarından hesaplanan iç

ticaret hadlerinin dönem boyunca tarım aleyhine

seyretmesi,

6. Liberal yasama süreçleriyle piyasa egemenliğinin

genişletilmesi,

7. Dışa karşı korumanın düşürülmesi,

8. Ulus-aşırı şirketlerin dış ve iç rekabet baskısının

artması sonucunda tarımda tutunamayan kitlelerin sayısı

hızla kabarmıştır. (BSB 2008: 169)

Bu nedenle 2000’li yıllarda Türkiye’nin sektörel yapısında

yaşanan dönüşüm son derece önemlidir. AKP’nin başarısı bu

dönüşüm sürecini iyi idare edebilmesinden gelmektedir.

Ayrıca tarımda yaşanan hızlı çözülmeye karşın AKP hükümetinin

kırsal alanda tutulmaya devam edilmesinde temel neden

uyguladığı anti popülist politikalara rağmen “akıl çelici”

politikalarla göz boyayabilmesidir (BSB 2008: 172-178).

Bu eksende hükümetin sosyal yardım politikaları ile yoksulluğu,

kendisine minnet duygusu üzerinden maddi olarak bağımlı geniş

bir kesim yaratarak sürdürebilir kılmak için kullandığını

göstermektedir. Bu iş için ayrılan kaynak devasa boyutlardadır.

Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2012 yılında,

“Diğer Sosyal Amaçlı Transferler” başlığı altında korunmaya,

bakıma, yardıma muhtaç aile, özürlü, yaşlı ve diğer kişiler

için yapılan yardımlar ve eğitim amacı dışında verilen

harçlıklar toplamı 45 milyar TL’dir. “Diğer Sosyal Amaçlı

Transferler” başlığı altındaki bu ödemeler hanehalklarına

yapılan toplam transferlerin yaklaşık yüzde 74’üdür. Bu tutar

işsizlik fonundan aynı dönemde işsizlere yapılan yıllık

ödemelerin yaklaşık 46 katıdır. Hak ve özgürlükler

kısıtlanırken, ücretler baskı altında tutulurken, kaynakların

bu biçimde siyasal iktidarın kendi sürdürülebildiğini sağlamak

üzere seferber etmektedir (Muhasebat 2013, İŞKUR 2013).

Nitekim TÜİK Tüketim Harcamaları İstatistiklerine göre 2002

yılında temel gelir kaynağı “diğer karşılıksız gelirler” olan

hanehalklarının sayısı 1 milyon 232 bindir. Diğer karşılıksız

gelirler “sosyal yardım” başlığı altında değerlendirilebilir.

Toplam hanehalkları içerisinde bu tip hanehalklarını oranı %

7,5’tur. 2009 yılında gelindiğinde söz konusu hanehalklarının

sayısı 1 milyon 905 bine, oranı ise % 10,3’e yükselmiştir. 2012

yılında bahsedilen rakamlar 2 milyon 25 bin ve % 10,1’dir. Bu

son derece yüksek bir orandır. (TÜİK 2013b, )

En önemli geçim kaynağı “karşılıksız gelirler” olan

hanehalklarının sayısındaki artış 2002-2012 yılları arasında %

64 seviyesine ulaşmıştır. Bu haneler büyük olasılıkla gelir

düzeyi düşük hanelerdir (TÜİK 2013b). Yoksulluk ile hane

büyüklükleri arasında ise yakın bir ilişki bulunmaktadır.

Tablo 3- Hanehalkı Büyüklüğü

     

Kentsel Yerler%

 

 

Yoksul

hanehalkı

oranı

Yoksul

fert

oranıHanehalkı

Büyüklüğü

Türki

ye6,62 8,86

1–2 3,33 3,213–4 4,38 4,525–6 12,50 12,72

  7+ 23,24 25,21

Kaynak: TÜİK 2013c

TÜİK 2009 yılı yoksulluk araştırması sonuçlarına göre (Tablo 3)

yoksul fert sayısı 5–6 kişilik ailelerde % 12,72 iken, 7 ve

üzeri üyesi olan hanehalkları için % 25,21’e ulaşmaktadır.

Ortalama yoksul fert oranı ise % 8,86 düzeyindedir.

“Karşılıksız gelirle” geçinen hanelerin kalabalık haneler

oldukları düşünülebilir. Bu varsayımla, esas geliri “sosyal

yardımlar” olan söz konusu nüfus 10 milyonun üzerindedir. Bu

kesimlerin hükümete karşıtı bir eylemliliğin içinde bulunması

olasılığı son derece azdır.

TAŞERONDA ÇALIŞANLAR

2000’li yıllarda taşeron çalışmanın ve güvencesiz esnek çalışma

biçimlerinin hızla yaygınlaştığı görülmektedir. Yeni kuşak

işçilerin özellikle bu sektörlerde yoğunlaştığını öngörmek

mümkündür.

Grafik 4- Yıllara göre taşeronda çalışan işçi sayıları

2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 20110

500,000

1,000,000

1,500,000

2,000,000

Taşeronda Çalışan İşçi Sayısı

Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in

İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal’ın yazılı soru

önergesine verdiği yanıt (B.13.2.SGK.0.65.03.01.35-

5/610/16366155 sayı 19 Eylül 2012 tarihli yazı)

Taşeron işçi sayısı 2002-2011 yılları arasında 4,2 kat artarak

387 binden 1 milyon 611 bine yükselmiştir (Grafik 4). Kamu

sektöründe ise taşeron çalışma neredeyse kural haline

gelmiştir. Kamu kesiminde hizmet alımı yolu ile işçi istihdam

edilmesi, kamu maliyetlerini aşağıya çeken bir uygulama olduğu

gibi yandaş firmalar üzerinden işçi istihdam etmenin,

böylelikle yaşanan göç dalgası ile kente gelenlerin iş bulma

sorunlarına AKP eli ile çözüm bulmanın bir aracı olarak

değerlendirilebilir.

GEZİNİN DİRENİŞİNİN DİNAMİKLERİ

Hiç şüphe yok ki, haziran ayaklanmasına damgasını vuran her

yaştan, her kesimden, her sosyal statüden insanlardır. Ancak

ayaklanmanın yeni-liberal politikaların yeniden üretim

alanlarına yönelik müdahalesine karşı gelişen bir tepki olması

onu “olgunlaşmış bir sınıfsal başkaldırı” haline getirirken,

aynı zamanda eyleme katılanların yarattıkları kolektif

deneyimin içeriği ve direnişin bir fiil içinde yer alanların

sınıfsal konumlarının benzeşen yapısı ayaklanmanın genel

anlamda işçi sınıfı bileşenlerini içerdiğini göstermektedir.

Eylemin temel sloganlarından birinin “gündüz işte, gece

direnişte” olması, işgücü piyasalarında bağımlı olarak

çalışanların eylemi domine eden kesimlerin başlıcalarından biri

olduğunu ortaya koymaktadır.

Gezi sürecindeki temel dinamikler arasında etkin diğer unsurlar

gençler, işsizler ve kadınlardır. İşsizlik, esnek, güvencesiz

ve geçici işlerin yaygınlaşması özellikle kadınları ve gençleri

etkilemektedir.

Türkiye açısından 2001 krizi istihdam yapısı açısından önemli

bir kırılmanın tarihi olmuştur. 2000’de %6,5 olan işsizlik

oranı, 2002 yılında % 10,3’e çıkmış, işsiz sayısı ise yaklaşık

1 milyon kişi artarak 1 milyon 497 binden 2 milyon 464 bine

ulaşmıştır (TÜİK 2012). 2002-2006 döneminde Türkiye’nin gayri

sa yurtiçi hasılası reel olarak ortalama %7,2’lik yüksek birfi

büyüme oranını yakalamışır. Ancak, bu büyümenin istihdam

yaratma kapasitesi daha önce bahsettiğimiz gibi sınırlı kalmış

ve işsizlik oranı 2007 sonunda, son küresel krizle birlikte

gelen çöküşün hemen öncesinde bile %9’un altına

indirilememiştir. (Bkz. Grafik 4)

Grafik 4. Türkiye’de Yıllara Göre İşsizlik Oranları (%)

0.00

2.00

4.00

6.00

8.00

10.00

12.00

14.00

6.5

8.4

10.310.510.810.610.210.311.0

14.0

11.9

9.8 9.2

Kaynak: DPT1 2013a, 2013b

Ancak resmi işsizlik verilerinin hesaba katmadığı sayıları

resmi işsiz sayısına yaklaşan önemli bir kesim bulunmaktadır.

Bu kesim “işe başlamaya hazır olduğu halde çeşitli nedenlerle

son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayanlardan”

oluşmaktadır.

TÜİK’e göre, bir kişinin işsiz olarak tanımlanabilmesi için,

referans döneminde bir işinin olmaması, bir iş araması ve bu iş

aramak için son 3 ay içinde bir girişimde bulunmuş ve iş

bulduğu taktirde 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda

olması gerekmektedir. (TÜİK 2007:20,28), Bu kriterlerden

herhangi birine girmeyen bir kişi işsiz sayılmamakta, işi yoksa

istihdam içinde de değerlendirilmemektedir. Bu kesim açısından

iki kategori söz konusudur. Birinci kategoriyi, iş bulma ümidi

olmayanlar oluşturmaktadır. Bunlar daha önce iş aradığı halde

bulamayan veya kendi vasıflarına uygun bir iş ulaşabileceğine

inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu

1 2000-2003 yılı için TÜİK 2013a, sonraki yıllar için TÜİK 2013b referansındaki veriler kaynak alınmıştır.

belirten kişilerdir. İkinci kategori ise mevsimlik çalışma, ev

kadını olma, öğrencilik, irad sahibi olma, emeklilik ve

çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı

yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerden oluşmaktadır (TÜİK

2013a).

Geniş tanımlı işsizlik verileri, bu iki kategoriyi resmi

işsizlik ve istihdam rakamlarına dahil ederek yapılan bir

hesaplamadır.

Grafik 5- İşsizlik ve GT işsizlik verilerinde 90’lı ve 2000’li

yıllar karşılaştırması

1990-1999 2000-2009 ARTIŞ0

500

1000

1500

2000

2500

3000

3500

4000

1701

2397

696

2041

3853

1812 İşsiz sayısıGT İşsiz Sayısı

Kaynak: TÜİK 2013b

1990-1999 yılları ile 2000-2009 yılları işsizlik oranları

dikkate alındığında işsiz sayısı 2000'li yıllarda 1990'lı

yılların 2 katına yaklaşmıştır. 1990-1999 yılı döneminde

ortalama işsiz sayısı umudu kesik olduğu için ya da diğer

nedenlerle işe başlamaya hazır olup da iş aramayan ve bu

nedenle işsiz sayılmayanlar da dahil edildiğinde ortalama 2

milyon 41 bin iken, bu sayı 2000-2009 döneminde ortalama 4

milyon 305 bin seviyesindedir. Söz konusu kategoridekiler ile

birlikte işsizlik oranı da 1990-1999 yılları için ortalamada

yüzde 9,3 iken, 2000'lerde yüzde 17 olmuştur. İşsiz sayısının

cumhuriyet tarihi rekoru kırdığı 2009 yılında bu oran yüzde

20,6'ya ulaşmıştır.

İki dönem arasındaki artış şekilde görüldüğü gibi son derece

çarpıcıdır.

Tablo 4- İşsizlik ve GT işsizlik verilerinde 90’lı ve 2000’li

yıllar karşılaştırması

Dönem

İşsiz

sayısı

GT İşsiz

Sayısı

İşsizlik

Oranı

GT İşsizlik

Oranı1990-1999 1701 2041 7,8% 9,2%2000-2009 2397 3853 10,3% 15,5%ARTIŞ 696 1812 2,5% 6,4%

Kaynak: TÜİK 2013b

2010-2012 döneminde işsizlik verilerindeki görece iyileşme

istihdam yapısındaki bozulmanın, esnek, güvencesiz ve kuralsız

çalışma biçimlerinin yaygınlaşması ile birlikte, kriz sonrasın

yüksek ekonomik büyüme oranlarıyla da ilişkilidir.

GENÇLER GELECEKLERİ İÇİN ORDAYDI

Kalkışmanın merkezi konumunda olan İstanbul % 82 ücretli oranı

ile tam bir işçi kenti konumundadır.2 Aynı zamdan ücretlilerin

en yoğun olarak bulunduğu ildir. Bu haliyle işçi sınıfının

başkenti olarak değerlendirilebilir. Bu veriler ışığında

İstanbul merkezli bir halk ayaklanmasının temel bileşeninin

ücretliler olduğu önermesi açısından son derece önemlidir.

2 TÜİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri NUTS 2 düzeyi, İstanbul verileri

Gezi parkında yapılan çeşitli araştırmalar, gezi eyleminin

merkezinde yer alan ve gezi parkı işgalini sürdüren topluluğun

eğitimli, çoğunluğunu ücretlilerin ve öğrencilerin oluşturduğu

bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu

kişiler eğitimli ailelerin çocukları olarak görülmektedir

(Milliyet Gazetesi, 2013). Bu yapılan tartışmalar açısından

eylemin bir orta sınıf eylemi olduğu iddialarını gündeme

getirmiştir. Ancak söz konusu kişilerin üretim süreçleri

içindeki pozisyonları son derece açıktır.

Eyleme katılan öğrencilerin büyük bir çoğunluğu gelecek kaygısı

içerisindedir. Bu bağlamda öğrencilerin ekonomik konumuna

baktığımızda şu tablo ile karşılaşmak mümkündür:

“1) TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçları üzerinden yaptığımız

hesaplamalara göre üniversite ve yüksekokul mezunu olan

gençlerin (15-24 yaş) % 93’ü ücretli olarak çalışma hayatına

dahil oluyor. Bu oran meslek okulu mezunlarında % 87, düz lise

mezunları için % 81. Yani yaşamak için emeğini satmak zorunda

olan işçi sınıfının bir parçası olmaya adaylar. Yüksekokul ve

üniversite mezunlarında işveren olarak çalışma hayatına

katılanların oranı ise % 1,5 düzeyinde. Bununla birlikte

çalışma hayatında olan gençlerin % 60’ı lise altı eğitim

düzeyine sahip. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2012 yılı

verilerine göre toplamda 15-24 yaş aralığında 12 milyon 591 bin

genç var.

2) İstediği halde çalışma hayatında yer bulamayan gençlerin

(işsizlerin) sayısı ve oranı da hiç de az değil. Genel olarak

gençlerde resmi işsizlik oranı son 1 yıl içerisinde (Subat

2013-Şubat 2012 dönemleri) %2,1 puan artarak % 20,4’e yükseldi.

Umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır iş arama

kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayan gençler

dahil edildiğinde bu oran % 31’e ulaşıyor. 885 bin işsiz gence

karşı 649 bin çalışmaya hazır ancak umutsuzluk başta olmak

üzere çeşitli nedenlerle iş aramayan genç bulunuyor. Eksik ve

yetersiz istihdam edilenlerle genç işsizliği % 34’e ulaştı.

Genç işsiz sayısındaki artış 142 bin ile toplam işsizlikteki

artışın % 87’sini oluşturdu. Ancak söz konusu tablo üniversite

ve yüksekokul mezunu gençler için daha korkunç. Bu grup için

işsizlik bir önceki yılın aynı ayına göre % 3,4 puanlık artışla

% 26,8’e ulaştı. Umutsuz işsizler de dahil edildiğinde bu oran

% 32.

3) Yaş, ücret seviyeleri belirlenirken de önemli bir faktör

durumunda. TÜİK Kazanç Yapısı Anketi sonuçları üzerinden

yapılan bir başka hesaplamaya göre 2010 yılında 65 yaş üzeri

bir işçi 20-24 yaş arasındaki işçinin yaklaşık 3 katı ücret

alırken, 30-35 yaş gurubu genç işçilere göre % 60 daha fazla

ücret alıyor. Bunda yeni işe giren genç işçilerin ağırlıklı

olarak asgari ücretle işe başlamasının önemli bir rolü

bulunuyor. Taban ücretlerin işyerindeki ortalama ücret dikkate

alınmadan belirlenmesi bunun önemli nedenlerinden biri. 20-24

yaş grubundaki gençler sadece 6 gün ücretli yıllık izin

kullanabiliyor. Ücret seviyesinin düşüklüğü ve çalışma

koşullarının ağırlığı gençleri çalışma hayatına katılmaktan

alıkoyan mekanizmalar haline geliyor.

4) Hanehalkı bütçe anketlerine göre hanehalklarının eğitim

bütçesinin, toplam bütçesi içindeki payı  2002-2011 yılları

arasında % 1,3’ten % 2’ye fırladı. Bu durum eğitimde

ticarileşme süreci ile ilişkilendirilebilir. Ve bunun genç

üzerinde yarattığı baskı son derece yüksektir. 

5) Üniversite mezunu gençlerin % 6,5’i geçici, % 8’i yarı

zamanlı olarak çalışmakta, kayıtdışı oranı bu grup için % 11

düzeyine ulaşmakta. Bu tip olumsuz çalışma biçimlerinin

yaygınlaştırılması yeni istihdam stratejileri ile

hedeflenmektedir.3

Bu tablo eyleme katılan gençlerin karşı karşıya olduğu

gerçekliği bir biçimi ile ortaya koymaktadır”. (DİSK-AR

2013,Öngel 2013)

AYAKLANMADA KADINLARIN İZLERİ

Haziran ayaklanmasında kadınların varlığı dikkat çekici

boyuttaydı. Toplumsal hayattan dışlanmaya çalışan kadınlar,

direnişin asli unsuru konumundaydılar. Bunun pek çok sosyal ve

kültürel nedeni bulunmaktadır. Haziran dönemi açısından

istihdamdaki son 1 yıllık gelişmeler bunun ekonomik nedenini de

bize göstermektedir. Haziran 2013 döneminde işgücüne katılım

oranı kadınlar için %31,9 düzeyindedir. Bir önceki yılın aynı

dönemine göre işgücüne katılım oranı 1,3 puan artmıştır.

Çalışma çağındaki her üç kadından yaklaşık olarak sadece biri

ekonomik bir faaliyette çalışmaktadır. Resmi işsizlik oranı

kadınlar için % 10,8 olarak görülmektedir. Bir önceki yılın

aynı dönemine göre işgücüne katılan kadın sayısı 509 bin kişi

artarken, bunların 179 bini yani %35’i işsizlik gerçeği ile

yüzleşmiştir. Yeni işsizlerin % 60’ı kadınlar olmuştur. Geniş

tanımlı işsizlikte ise tablo kadınlar aleyhine daha da

bozulmaktadır. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 33

aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başı yapmaya

hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı

erkeklerde söz konusu dönem için 35 bin kişi azalırken,

kadınlar için 292 bin kişi artmıştır. Buna göre geniş tanımlı

işsizlerin sayısı kadınlar için 471 bin artarken, erkekler için

sadece 85 bin kişi artmıştır. Aynı zamanda yeni işsizlerin

içinde kadınların oranı % 85’e ulaşmaktadır. Kadınların

işgücüne katılım talebi, açık ve gizli, artmakta, ancak

işsizlik kadınların işgücüne katılımının önünde bir engel

olarak çıkmaktadır. Kadınların çalışma hayatında tercih

edilmemesinde kültürel nedenler kadar yasal güvencenin olmaması

da önemli bir etmen olarak görülmektedir. Geniş tanımlı

işsizlik verileri ile ele alındığında çalışma hayatına yeni

katılmak isteyen kadınların %58’i ya iş bulamamış ya da

umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramadığı için işgücü

piyasalarının dışında kalmıştır.

Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Haziran 2013 dönemi için

yüzde 14,1 ile yüksekokul mezunu erkeklerin yüzde 6,5’lik

oranının iki katıdan fazladır. Bu kategoride yer alan

kadınların işsiz sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 51

bin kişi artış göstererek 235 binden 286 bine yükselmiştir.

Haziran 2006 döneminde yüksekokul mezunu kadın işsiz sayısı 177

bin düzeyindeydi. Umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramayan

yüksek okul mezunu kadın sayısı da 126 bine ulaşmaktadır. Lise

ve üzeri eğitime sahip olan kadınlarda resmi işsizlik % 16,4

ile resmi kadın işsizliğinin 5,6 puan üzerindedir.

Başta umudu kesik olanlar olmak üzere son 3 aydır iş arama

kanallarını kullanmayan ancak işe başlamaya hazır olduğu halde

işsiz sayılmayanların % 61’i kadınlardır. Geniş tanımlı

işsizlik kadınlar için % 22 oranındadır.

Referans haftasında 1 saat ile 16 saat arasında, ayni ya da

nakdi gelir, sosyal güvence, yol parası, cep harçlığı, bahşiş

vb. karşılığında bir iktisadi faaliyette bulunan kişiler de

istihdamda sayılmaktadır. Bu durumda çalışanların sayısı 1

milyon 311 bin kişidir. Üçte ikisi kadınlardır.

Kayıtdışı çalışan kadınların toplam çalışan kadınlara oranı %48

seviyesindeyken, kayıtdışı çalışan erkeklerin toplan çalışan

erkeklere oranı %31 seviyesindedir.Bütün bu veriler özellikle

eğitimli kadınların işgücü piyasalarından dışlandığını

göstermektedir (TÜİK 2013b).

SONUÇ

30 Haziran 2013 tarihinde kaleme aldığım bir yazıdaki

görüşlerim süreci özetliyor (Öngel 2013b): Haziran ayaklanması

öncesinde, “IMF güdümünde uygulanan yeni-liberal politikaların

yönlendiriciliğinde, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi,

özelleştirmeler, işçi haklarının ve ücretlerinin baskı altına

alınması, kurulan kredi tuzağı ile kitlelerin geleceklerini

borçlanmaya başlaması ve bu sürecin giderek travmatik bir

biçimde yaşanması, esnek ve güvencesiz çalışmanın

yaygınlaşması, yoğun ve yapısal işsizlik problemi, nitelikli ve

genç işgücü arzının işgücü piyasalarında yeterli bir taleple

karşılaşmaması, özellikle eğitimli gençlerde ve kadınlarda

işsizlik oranının % 20’lerin üzerinde seyretmesi, kamu

emekçilerinin ciddi hak kayıpları ile karşılaşması, kamu

istihdamının baskı altında tutulması sonucunda özellikle

kentli, eğitimli ve genç kesimler açısından AKP’ye karşı ciddi

bir tepkinin mayalandığı görülmekteydi.

Diğer yanda ise geleneksel kökleri bakımından kırsal kesimde

daha etkin bir tabana sahip olan AKP, tarım sektöründen kopan

ve zaten kamu hizmetlerine yeterince ulaşımı olmayan yoksul

kesimleri, mavi yakalı işçilerin görece yoksul kesimlerini,

yoksullukla mücadele ekseninde yapılan sosyal yardımlar,

çoğunluğu güvencesiz ve taşeron işler olmak üzere, siyasal

ilişkiler üzerinden yaratılan iş olanakları ile kendisine bağlı

kılmayı becermiştir. Burada özellikle dinsel muhafazakârlığın

da eş zamanlı olarak örgütlendiği söylenebilir.

AKP’nin 2007 sonrasında giderek kötüleşen ekonomik büyüme

performansının (2007-2010 arasında ortalama büyüme % 2,2’dir)

yarattığı iklimde, dinsel muhafazakarlığı ve kültürel kodları

temsil ettiği kesimleri bir arada tutmak için daha etkin bir

şekilde kullandığı görülmektedir. Bu durum AKP’ye karşı tepkisi

giderek artan ağırlığını beyaz yakalı, eğitimli gençlerin ve

kadınların oluşturduğu, seküler yaşam tarzına sahip olan

kesimlerle hükümet aradaki uçurumu daha da artırmıştır.

Bunun yanında AKP özellikle sermaye içi fraksiyonlar arasında

da kendisine yakın olan sermaye gruplarına daha fazla taviz

verme eğilimine girmiştir. Bu da gerilimin bir başka düzlemini

oluşturmaktadır.

Gezi Parkı direnişi ile başlayan sürecin kültürel, sosyal pek

çok nedeni bulunmaktadır (kürtaj, 4+4+4 sistemi, sınav

yolsuzlukları). Ancak sınıfsal temelde bu sürecin gelişim

dinamiklerini ortaya koymak bunun hükümetin uyguladığı

politikalarla, stratejilerle bağını kurmak özel bir önem

taşımaktadır. Bu anlamda gençlerin, kadınların ve beyaz

yakalıların bu direnişteki ağırlığı şaşırtıcı değildir (Öngel

2013b).

KAYNAKÇA

BSB (2008), “2008 Kavşağında Türkiye, Siyaset, İktisat ve

Toplum”, Yordam Kitap, İstanbul 

Muhasebat (2013) “2012 Yılı Genel Yönetim Bütçe Giderlerinin

Ekonomik Sınıflandırılması Tablosu”, E Kod 4,

https://portal.muhasebat.gov.tr, Erişim [18/12/2013]

İŞKUR (2013), “İşsizlik Sigortası Bülteni Şubat 2013”,

http://www.iskur.gov.tr/KurumsalBilgi/Yayinlar.aspx, Erişim

[18/12/2013]

TÜİK (2007), “İşgücü, İstihdam ve İşsizlik İstatistikleri:

Sorularla Resmi İstatistikler Dizisi-1”, Türkiye İstatistik

Kurumu Matbaası, Ankara

TÜİK (2013a), “İşgücü İstatistikleri”, Metaveri,

http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007, Erişim

[18/12/2013]

DPT (2013a), “Temel Ekonomik Göstergeler-Yurtiçi İşgücü

Piyasasında Gelişmeler”, Şubat 2006,

http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost

erim.aspx?

Enc=83D5A6FF03C7B4FCC6AECA659BD6F05648192E81EB0C9848AAD19E7579B

3250E

DPT (2013b), “Temel Ekonomik Göstergeler-Yurtiçi İşgücü

Piyasasında Gelişmeler”, Ocak-Şubat-Mart 2013,

http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost

erim.aspx?

Enc=83D5A6FF03C7B4FCC6AECA659BD6F05648192E81EB0C9848AAD19E7579B

3250E

TÜİK (2013b), “İşgücü İstatistikleri Dinamik Sorgulama”,

http://tuikapp.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul, Erişim [19

Aralık 2013]

TÜİK (2013c), “Yoksulluk İstatistikleri”,

http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013, Erişim [19

Aralık 2013]

Öngel, F. Serkan (2013a) “Umudu Dürt Umutsuzluğu Yatıştır”,

Birgün Gazetesi, 10/06/2013

Öngel, F. Serkan (2013b) “Sınıf, Direniş ve Gelecek”, Birgün

Gazetesi, 30/06/2013

DİSK-AR (2013), “Haziran Ayaklanmasının Ardından” , Güz 2013,

s.9-11, Genel İş Matbaası

Milliyet Gazetesi (2013), “İşte Konda Anketine Göre Gezi

Direnişçileri”, http://gundem.milliyet.com.tr/iste-konda-

anketine-gore-gezi/gundem/detay/1722329/default.htm, Erişim [19

Aralık 2013]

DPT (2013c),” Ekonomik ve Sosyal Göstergeler(1950 - 2010)”,

“Kır-Kent Nüfusu”, 8. Bölüm, Tablo 2”

http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost

erim.aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4FC5A73E5CFAD2D9676, Erişim [19

Aralık 2013]