Haziran Ayaklanması’nda İşgücü Piyasalarındaki
Dönüşümün İzleriF.SERKAN ÖNGEL
Emek Yıllığı 2013, Yazılama Yayınevi, Mart 2014, İstanbul,
s.449-461
Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarının etkin bir biçimde
uygulanma olanağı bulduğu 2000’li yıllarda gerek istihdam
yapısında gerekse sektörel anlamda önemli bir dönüşüm yaşandı.
Bu dönüşüme küresel ölçekte üretim süreçlerinin örgütlenmesinde
yaşanan değişim ve buna uygun bir çalışma hayatının
yaratılmasına yönelik yapılan yasal değişikliklerin emek
üzerinde yarattığı baskı eşlik etti.
Bu anlamda 2001 krizi neo-liberal politikaların uygulanması
açısından “işlevsel” bir araç oldu. Kriz ile birlikte IMF’nin
neoliberal reçeteye göre yapılandırdığı ve DB’nin desteğiyle
sürdürülen uzun vadeli yapısal uyum programları daha rahat
hayata geçirildi. “Nitekim resmi söylemde önce “Enflasyonla
Mücadele”, daha sonra “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adlarıyla
kamuoyuna sunulan, daha sonra yeniden adlandırılmadan stand-by
düzenlemeleriyle sürdürülen tüm programlar uzun vadeli
neoliberal yapısal dönüşüm hedefini” içerdi (BSB 2008:147)
Özelleştirmeler, tarım kesimindeki hızlı çözülme, vasıflı
işgücü arzının işgücü piyasalarında karşılanamamasının açığa
çıkarttığı eğitimli genç işsizliği, kamu hizmetlerinin
ticarileşmesi, kamu emekçilerinin toplum nezrinde saygınlığını
hedef alan düzenlemeler, taşeronlaşma ve hızlı kentleşme süreci
beraberinde kentlerde birbirinden ayrı beklentiler ile hareket
eden, siyasal ve kültürel anlamda faklı davranış kodlarına
sahip katmanları belirginleştirmiş durumda.
Haziran ayaklanmasının ya da Gezi direnişinin Türkiye’nin
toplumsal yapısında yarattığı etki, bu dönüşüm süreci ile sıkı
sıkıya bağlıdır. Sokakta olanlar ve olmayanlar açısından
baktığımızda bu durum daha belirgin bir hale gelmektedir. Gezi
direnişi ile mobilize olan kitlelerin yoğunlaştığı bölgeler bu
açıdan ele alınmalıdır. Bu yazıda Türkiye’de istihdam
yapısındaki dönüşümün Haziran Ayaklanması’nı ele alırken
açıklayıcı olabilecek bir öneme sahip olduğuna vurgu yapılmakta
ve bu dönüşümün üzerinden siyasal davranış biçimlerine yönelik
yaklaşımlar ele alınmaya çalışılmaktadır.
İSTİHDAMSIZ BÜYÜME VE İŞSİZLİK
2000’li yıllar Türkiye ekonomisi açısından istihdamsız büyüme
dönemi olarak anılmaktadır. Gerçekten de bu dönemde istihdam
artmak bir yana gerilemiştir. Aynı zamanda tarımsal istihdamda
cumhuriyet tarihinde görülmemiş oranda ciddi bir çözülme
yaşanmıştır.
Grafik 1- Ekonomik Büyüme ve İstihdam
Tarım Sanayi Hizmetler Genel 0
20
40
60
80
100
120
140
160
110
133145 137
68
108119
99
Büyümeİstihdam
Kaynak: TÜİK ve DPT verileri üzerinden indeksleme yöntemi ile
hazırlanmıştır.
2000-2009 yıllarının karşılaştırıldığı Grafik 1’de, 2000 yılı
büyüme ve istihdam verileri 100 olarak ele alınmış ve
sektörlere göre yaşanan dönüşüm ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Buna göre genel olarak sektörler toplamı için ekonomide %
37’lik bir büyüme görülürken, istihdam daralmıştır. Sektörel
büyümenin en yavaş olduğu sektör olan tarım sektöründe ekonomik
büyüme % 10 iken, istihdamdaki daralma % 32 seviyelerine
ulaşmıştır. Buna göre 2000’li yıllarda tarım kesiminde istihdam
edilen her üç kişiden biri sektörün dışına çıkmıştır.
Hizmetler sektöründe ise aynı dönemde istihdamın arttığı
görülmektedir. Sektör bu dönemde % 45’lik bir büyüme
kaydederken, sektördeki istihdamdaki artış % 18 ile son derece
düşük bir düzeyde kalmaktadır. Sanayi’de ise % 33’lük bir
büyümeye karşın istihdam sadece % 8 düzeyinde artmıştır.
Tablo 1- Sektörlere göre istihdam
SEKTÖRLE 200 2001 200 2003 200 2005 200 2007 2008 2009 ARTIŞ
R 0 2 4 6
/
AZALI
Ş
TARIM
7.7
69
8.08
9
7.4
58
7.16
5
5.7
13
5.15
4
4.9
07
4.86
7
5.01
6
5.25
4
-
2.515
SANAYİ
3.8
10
3.77
4
3.9
54
3.84
6
3.9
19
4.17
8
4.2
69
4.31
4
4.44
1
4.13
0 320HİZMETLE
R
10.
001
9.66
1
9.9
42
10.1
35
9.9
99
10.7
35
11.
247
11.5
58
11.7
36
11.8
93 1.892
TOPLAM
21.
580
21.5
24
21.
354
21.1
46
19.
631
20.0
67
20.
423
20.7
39
21.1
93
21.2
77 -303
Kaynak: TÜİK ve DPT
Sektörler bazında istihdam sayıların baktığımızda 2000’li
yıllarda 2 milyon 515 bin kişinin tarım sektörünü terk ettiği
görülmektedir. Sanayi sektörü 10 yıllık süreçte sadece 320 bin
yeni istihdam yaratabilirken, hizmetler sektöründeki artış 1
milyon 892 bin seviyesindedir. Türkiye’nin söz konusu dönemde
toplam istihdam kaybı ise 303 bin seviyesindedir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi bu dönemde tarımda çalışan her
üç kişiden biri sektörden kopmuştur. Cumhuriyet tarihi boyunca
10’ar yıllık dönemler dikkate alındığında, 2000’li yıllar
haricinde tarımda çalışanların sayısında net bir düşüşün
yaşandığı tek dönem 1960’lı yıllardır. Söz konusu dönem için
tarımda istihdam 56 bin kişi azalmıştır.
Tablo 2- 10’ar Yıllık Dönemlere Göre Sektörel Artış ve
Azalışlar
Dönem Tarım Sanay Hizme Topla
i t m1923-1939 1.801 387 109 2.2971940-1949 1.003 82 216 1.3011950-1959 884 589 901 2.3741960-1969 -56 697 906 1.5471970-1979 125 997 1.352 2.4741980-1989 279 592 1.650 2.5211990-1999 165 1.411 1.933 3.509
2000-2009
-
2.515 205 2.007 -3032010-2012 414 533 1.280 2.227
Kaynak: TÜİK
1923’ten bugüne tarım sektöründe istihdam ya yerinde saymış ya
da kısmi olarak artmıştır. Yeni iş olanaklarının hizmet ve
sanayi sektörlerinde yaratılması bu sürece eşlik etmiştir. Bu
da tarım sektörünün istihdamdaki payını hızla geriletmiştir.
Örneğin 1950 yılında tarımda istihdam edilenlerin sayısı 7
milyon 408 bin iken, 1959 yılında 8 milyon 292 bine çıkmıştır.
Buna karşın aynı dönemde sanayi sektöründe çalışanların sayısı
yaklaşık 2 kat artarak 1 milyon 350 bine, hizmet sektöründe
çalışanların sayısı yaklaşık 2,5 kat artarak 1,5 milyona
ulaşmıştır.
2000’li yıllarda istihdamda herhangi bir artış yaşanmazken,
bağımlı çalışanların yani ücretlilerin sayısında ciddi bir
artış yaşanmıştır. Ücretli, maaşlı ve yevmiyelilerin toplam
istihdam içindeki oranı, 2 milyon 282 bin kişilik artışla % 49
seviyesinden % 61’e yükselmiştir. Buna karşın kendi hesabına
çalışanların ve ücretsiz aile işçilerinin sayısı ve oranı
radikal biçimde azalmıştır. Yani istihdam ilgili dönemde
daralırken, istihdamın kendi içyapısında ciddi dönüşümler
gerçekleşmiştir. Verilerden anlaşıldığı kadarı ile tarımdaki
çözülme ağırlıklı olarak hizmetler sektörüne doğru kaymıştır.
2010-2012 yıllarında ise ücretlilerin oranı artmaya devam
etmiştir (Tablo 2).
Grafik 2- İşteki duruma göre çalışanların oranı (%)
1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 20120%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
22% 14%
25% 20%
5% 5%
49%61%
Ücretli, maaşlı, yevmiyeli İşverenKendi Hesabına Ücretsiz aile işçisi
Kaynak: DPT, TÜİK
Bu süreci yeni bir işçileşme dalgası olarak değerlendirmek
mümkündür. Kentlerde işçilik ile yeni tanışan, geçmiş
deneyimler ve mücadeleler konusunda fikri ve bilgisi olmayan
kapalı ve küçük yerlerde yaşamanın getirdiği kültürel davranış
biçimlerine sahip, güçlü hemşehrilik bağları ve dayanışma
ağları ile tutunmaya çalışan önemli bir nüfusun birikmeye
başladığını söylemek mümkündür.
KENTLEŞME SÜRECİ
Nitekim istihdam yapısındaki bu dönüşümün en önemli
sonuçlarından biri kentleşmedir. Tarımda çözülmeyle birlikte
hızlı bir kentleşme süreci yaşanmıştır. Türkiye genelinde
2000’li yıllarda nüfus artışı 4 milyon 757 bin olarak
gerçekleşirken, kentlerdeki nüfus artışı 12 milyon 212 bindir.
Kırda yaşayan nüfus ise aynı dönemde 7 milyon 455 bin kişi
azalmıştır (DPT 2013c). Bu da yukarıda tanımlandığı gibi kentli
yaşam tarzı ile yeni tanışan ve kendi muhafazakar değerleri ile
kentin yarattığı özgürlük ortamı arasında sıkışan yeni bir
kitlenin kentin çeperlerinde yoğunlaşmaya başladığı noktasında
bir önermede bulunmayı olanaklı kılmaktadır.
Grafik 3- Kent ve Kır Nüfusunda Artış ve Azalış (bin kişi)
2000 2009 Değişim-10000
0
10000
20000
30000
40000
50000
60000
38661
50873
12212
2914321688
-7455
KentKır
Kaynak: DPT (2013c)
Tarım kesimindeki bu hızlı çözülme bir tesadüf değildir.
Bağımsız Sosyal Bilimciler, tarımdaki hızlı çözülmeyi 2000
yılından itibaren uygulanan Dünya Bankası (DB) ile IMF’nin
ortak programının tarımda beklenen sonuçları vermesi olarak
yorumlamaktadır. Buna göre;
1. Tarımsal desteklerin köklü bir biçimde azaltılması ve
niteliğinin değiştirilmesi,
2. Destekleme kurumlarının ve teknolojik destek birimlerinin
özelleştirilmesi/tasfiyesi,
3. Tarımsal kooperatiflerin zayıflatılması,
4. Girdi desteğinin ve girdi üreten kamu iktisadi
girişimlerinin tasfiyesi ve dünya hammadde fiyatlarının
yükselmesiyle tarımsal girdi maliyetlerinin çok hızlı
artması,
5. Tarımsal ürün/ sınai girdi fiyatlarından hesaplanan iç
ticaret hadlerinin dönem boyunca tarım aleyhine
seyretmesi,
6. Liberal yasama süreçleriyle piyasa egemenliğinin
genişletilmesi,
7. Dışa karşı korumanın düşürülmesi,
8. Ulus-aşırı şirketlerin dış ve iç rekabet baskısının
artması sonucunda tarımda tutunamayan kitlelerin sayısı
hızla kabarmıştır. (BSB 2008: 169)
Bu nedenle 2000’li yıllarda Türkiye’nin sektörel yapısında
yaşanan dönüşüm son derece önemlidir. AKP’nin başarısı bu
dönüşüm sürecini iyi idare edebilmesinden gelmektedir.
Ayrıca tarımda yaşanan hızlı çözülmeye karşın AKP hükümetinin
kırsal alanda tutulmaya devam edilmesinde temel neden
uyguladığı anti popülist politikalara rağmen “akıl çelici”
politikalarla göz boyayabilmesidir (BSB 2008: 172-178).
Bu eksende hükümetin sosyal yardım politikaları ile yoksulluğu,
kendisine minnet duygusu üzerinden maddi olarak bağımlı geniş
bir kesim yaratarak sürdürebilir kılmak için kullandığını
göstermektedir. Bu iş için ayrılan kaynak devasa boyutlardadır.
Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2012 yılında,
“Diğer Sosyal Amaçlı Transferler” başlığı altında korunmaya,
bakıma, yardıma muhtaç aile, özürlü, yaşlı ve diğer kişiler
için yapılan yardımlar ve eğitim amacı dışında verilen
harçlıklar toplamı 45 milyar TL’dir. “Diğer Sosyal Amaçlı
Transferler” başlığı altındaki bu ödemeler hanehalklarına
yapılan toplam transferlerin yaklaşık yüzde 74’üdür. Bu tutar
işsizlik fonundan aynı dönemde işsizlere yapılan yıllık
ödemelerin yaklaşık 46 katıdır. Hak ve özgürlükler
kısıtlanırken, ücretler baskı altında tutulurken, kaynakların
bu biçimde siyasal iktidarın kendi sürdürülebildiğini sağlamak
üzere seferber etmektedir (Muhasebat 2013, İŞKUR 2013).
Nitekim TÜİK Tüketim Harcamaları İstatistiklerine göre 2002
yılında temel gelir kaynağı “diğer karşılıksız gelirler” olan
hanehalklarının sayısı 1 milyon 232 bindir. Diğer karşılıksız
gelirler “sosyal yardım” başlığı altında değerlendirilebilir.
Toplam hanehalkları içerisinde bu tip hanehalklarını oranı %
7,5’tur. 2009 yılında gelindiğinde söz konusu hanehalklarının
sayısı 1 milyon 905 bine, oranı ise % 10,3’e yükselmiştir. 2012
yılında bahsedilen rakamlar 2 milyon 25 bin ve % 10,1’dir. Bu
son derece yüksek bir orandır. (TÜİK 2013b, )
En önemli geçim kaynağı “karşılıksız gelirler” olan
hanehalklarının sayısındaki artış 2002-2012 yılları arasında %
64 seviyesine ulaşmıştır. Bu haneler büyük olasılıkla gelir
düzeyi düşük hanelerdir (TÜİK 2013b). Yoksulluk ile hane
büyüklükleri arasında ise yakın bir ilişki bulunmaktadır.
Tablo 3- Hanehalkı Büyüklüğü
Kentsel Yerler%
Yoksul
hanehalkı
oranı
Yoksul
fert
oranıHanehalkı
Büyüklüğü
Türki
ye6,62 8,86
1–2 3,33 3,213–4 4,38 4,525–6 12,50 12,72
7+ 23,24 25,21
Kaynak: TÜİK 2013c
TÜİK 2009 yılı yoksulluk araştırması sonuçlarına göre (Tablo 3)
yoksul fert sayısı 5–6 kişilik ailelerde % 12,72 iken, 7 ve
üzeri üyesi olan hanehalkları için % 25,21’e ulaşmaktadır.
Ortalama yoksul fert oranı ise % 8,86 düzeyindedir.
“Karşılıksız gelirle” geçinen hanelerin kalabalık haneler
oldukları düşünülebilir. Bu varsayımla, esas geliri “sosyal
yardımlar” olan söz konusu nüfus 10 milyonun üzerindedir. Bu
kesimlerin hükümete karşıtı bir eylemliliğin içinde bulunması
olasılığı son derece azdır.
TAŞERONDA ÇALIŞANLAR
2000’li yıllarda taşeron çalışmanın ve güvencesiz esnek çalışma
biçimlerinin hızla yaygınlaştığı görülmektedir. Yeni kuşak
işçilerin özellikle bu sektörlerde yoğunlaştığını öngörmek
mümkündür.
Grafik 4- Yıllara göre taşeronda çalışan işçi sayıları
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 20110
500,000
1,000,000
1,500,000
2,000,000
Taşeronda Çalışan İşçi Sayısı
Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal’ın yazılı soru
önergesine verdiği yanıt (B.13.2.SGK.0.65.03.01.35-
5/610/16366155 sayı 19 Eylül 2012 tarihli yazı)
Taşeron işçi sayısı 2002-2011 yılları arasında 4,2 kat artarak
387 binden 1 milyon 611 bine yükselmiştir (Grafik 4). Kamu
sektöründe ise taşeron çalışma neredeyse kural haline
gelmiştir. Kamu kesiminde hizmet alımı yolu ile işçi istihdam
edilmesi, kamu maliyetlerini aşağıya çeken bir uygulama olduğu
gibi yandaş firmalar üzerinden işçi istihdam etmenin,
böylelikle yaşanan göç dalgası ile kente gelenlerin iş bulma
sorunlarına AKP eli ile çözüm bulmanın bir aracı olarak
değerlendirilebilir.
GEZİNİN DİRENİŞİNİN DİNAMİKLERİ
Hiç şüphe yok ki, haziran ayaklanmasına damgasını vuran her
yaştan, her kesimden, her sosyal statüden insanlardır. Ancak
ayaklanmanın yeni-liberal politikaların yeniden üretim
alanlarına yönelik müdahalesine karşı gelişen bir tepki olması
onu “olgunlaşmış bir sınıfsal başkaldırı” haline getirirken,
aynı zamanda eyleme katılanların yarattıkları kolektif
deneyimin içeriği ve direnişin bir fiil içinde yer alanların
sınıfsal konumlarının benzeşen yapısı ayaklanmanın genel
anlamda işçi sınıfı bileşenlerini içerdiğini göstermektedir.
Eylemin temel sloganlarından birinin “gündüz işte, gece
direnişte” olması, işgücü piyasalarında bağımlı olarak
çalışanların eylemi domine eden kesimlerin başlıcalarından biri
olduğunu ortaya koymaktadır.
Gezi sürecindeki temel dinamikler arasında etkin diğer unsurlar
gençler, işsizler ve kadınlardır. İşsizlik, esnek, güvencesiz
ve geçici işlerin yaygınlaşması özellikle kadınları ve gençleri
etkilemektedir.
Türkiye açısından 2001 krizi istihdam yapısı açısından önemli
bir kırılmanın tarihi olmuştur. 2000’de %6,5 olan işsizlik
oranı, 2002 yılında % 10,3’e çıkmış, işsiz sayısı ise yaklaşık
1 milyon kişi artarak 1 milyon 497 binden 2 milyon 464 bine
ulaşmıştır (TÜİK 2012). 2002-2006 döneminde Türkiye’nin gayri
sa yurtiçi hasılası reel olarak ortalama %7,2’lik yüksek birfi
büyüme oranını yakalamışır. Ancak, bu büyümenin istihdam
yaratma kapasitesi daha önce bahsettiğimiz gibi sınırlı kalmış
ve işsizlik oranı 2007 sonunda, son küresel krizle birlikte
gelen çöküşün hemen öncesinde bile %9’un altına
indirilememiştir. (Bkz. Grafik 4)
Grafik 4. Türkiye’de Yıllara Göre İşsizlik Oranları (%)
0.00
2.00
4.00
6.00
8.00
10.00
12.00
14.00
6.5
8.4
10.310.510.810.610.210.311.0
14.0
11.9
9.8 9.2
Kaynak: DPT1 2013a, 2013b
Ancak resmi işsizlik verilerinin hesaba katmadığı sayıları
resmi işsiz sayısına yaklaşan önemli bir kesim bulunmaktadır.
Bu kesim “işe başlamaya hazır olduğu halde çeşitli nedenlerle
son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayanlardan”
oluşmaktadır.
TÜİK’e göre, bir kişinin işsiz olarak tanımlanabilmesi için,
referans döneminde bir işinin olmaması, bir iş araması ve bu iş
aramak için son 3 ay içinde bir girişimde bulunmuş ve iş
bulduğu taktirde 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda
olması gerekmektedir. (TÜİK 2007:20,28), Bu kriterlerden
herhangi birine girmeyen bir kişi işsiz sayılmamakta, işi yoksa
istihdam içinde de değerlendirilmemektedir. Bu kesim açısından
iki kategori söz konusudur. Birinci kategoriyi, iş bulma ümidi
olmayanlar oluşturmaktadır. Bunlar daha önce iş aradığı halde
bulamayan veya kendi vasıflarına uygun bir iş ulaşabileceğine
inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu
1 2000-2003 yılı için TÜİK 2013a, sonraki yıllar için TÜİK 2013b referansındaki veriler kaynak alınmıştır.
belirten kişilerdir. İkinci kategori ise mevsimlik çalışma, ev
kadını olma, öğrencilik, irad sahibi olma, emeklilik ve
çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı
yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerden oluşmaktadır (TÜİK
2013a).
Geniş tanımlı işsizlik verileri, bu iki kategoriyi resmi
işsizlik ve istihdam rakamlarına dahil ederek yapılan bir
hesaplamadır.
Grafik 5- İşsizlik ve GT işsizlik verilerinde 90’lı ve 2000’li
yıllar karşılaştırması
1990-1999 2000-2009 ARTIŞ0
500
1000
1500
2000
2500
3000
3500
4000
1701
2397
696
2041
3853
1812 İşsiz sayısıGT İşsiz Sayısı
Kaynak: TÜİK 2013b
1990-1999 yılları ile 2000-2009 yılları işsizlik oranları
dikkate alındığında işsiz sayısı 2000'li yıllarda 1990'lı
yılların 2 katına yaklaşmıştır. 1990-1999 yılı döneminde
ortalama işsiz sayısı umudu kesik olduğu için ya da diğer
nedenlerle işe başlamaya hazır olup da iş aramayan ve bu
nedenle işsiz sayılmayanlar da dahil edildiğinde ortalama 2
milyon 41 bin iken, bu sayı 2000-2009 döneminde ortalama 4
milyon 305 bin seviyesindedir. Söz konusu kategoridekiler ile
birlikte işsizlik oranı da 1990-1999 yılları için ortalamada
yüzde 9,3 iken, 2000'lerde yüzde 17 olmuştur. İşsiz sayısının
cumhuriyet tarihi rekoru kırdığı 2009 yılında bu oran yüzde
20,6'ya ulaşmıştır.
İki dönem arasındaki artış şekilde görüldüğü gibi son derece
çarpıcıdır.
Tablo 4- İşsizlik ve GT işsizlik verilerinde 90’lı ve 2000’li
yıllar karşılaştırması
Dönem
İşsiz
sayısı
GT İşsiz
Sayısı
İşsizlik
Oranı
GT İşsizlik
Oranı1990-1999 1701 2041 7,8% 9,2%2000-2009 2397 3853 10,3% 15,5%ARTIŞ 696 1812 2,5% 6,4%
Kaynak: TÜİK 2013b
2010-2012 döneminde işsizlik verilerindeki görece iyileşme
istihdam yapısındaki bozulmanın, esnek, güvencesiz ve kuralsız
çalışma biçimlerinin yaygınlaşması ile birlikte, kriz sonrasın
yüksek ekonomik büyüme oranlarıyla da ilişkilidir.
GENÇLER GELECEKLERİ İÇİN ORDAYDI
Kalkışmanın merkezi konumunda olan İstanbul % 82 ücretli oranı
ile tam bir işçi kenti konumundadır.2 Aynı zamdan ücretlilerin
en yoğun olarak bulunduğu ildir. Bu haliyle işçi sınıfının
başkenti olarak değerlendirilebilir. Bu veriler ışığında
İstanbul merkezli bir halk ayaklanmasının temel bileşeninin
ücretliler olduğu önermesi açısından son derece önemlidir.
2 TÜİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri NUTS 2 düzeyi, İstanbul verileri
Gezi parkında yapılan çeşitli araştırmalar, gezi eyleminin
merkezinde yer alan ve gezi parkı işgalini sürdüren topluluğun
eğitimli, çoğunluğunu ücretlilerin ve öğrencilerin oluşturduğu
bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu
kişiler eğitimli ailelerin çocukları olarak görülmektedir
(Milliyet Gazetesi, 2013). Bu yapılan tartışmalar açısından
eylemin bir orta sınıf eylemi olduğu iddialarını gündeme
getirmiştir. Ancak söz konusu kişilerin üretim süreçleri
içindeki pozisyonları son derece açıktır.
Eyleme katılan öğrencilerin büyük bir çoğunluğu gelecek kaygısı
içerisindedir. Bu bağlamda öğrencilerin ekonomik konumuna
baktığımızda şu tablo ile karşılaşmak mümkündür:
“1) TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçları üzerinden yaptığımız
hesaplamalara göre üniversite ve yüksekokul mezunu olan
gençlerin (15-24 yaş) % 93’ü ücretli olarak çalışma hayatına
dahil oluyor. Bu oran meslek okulu mezunlarında % 87, düz lise
mezunları için % 81. Yani yaşamak için emeğini satmak zorunda
olan işçi sınıfının bir parçası olmaya adaylar. Yüksekokul ve
üniversite mezunlarında işveren olarak çalışma hayatına
katılanların oranı ise % 1,5 düzeyinde. Bununla birlikte
çalışma hayatında olan gençlerin % 60’ı lise altı eğitim
düzeyine sahip. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2012 yılı
verilerine göre toplamda 15-24 yaş aralığında 12 milyon 591 bin
genç var.
2) İstediği halde çalışma hayatında yer bulamayan gençlerin
(işsizlerin) sayısı ve oranı da hiç de az değil. Genel olarak
gençlerde resmi işsizlik oranı son 1 yıl içerisinde (Subat
2013-Şubat 2012 dönemleri) %2,1 puan artarak % 20,4’e yükseldi.
Umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır iş arama
kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayan gençler
dahil edildiğinde bu oran % 31’e ulaşıyor. 885 bin işsiz gence
karşı 649 bin çalışmaya hazır ancak umutsuzluk başta olmak
üzere çeşitli nedenlerle iş aramayan genç bulunuyor. Eksik ve
yetersiz istihdam edilenlerle genç işsizliği % 34’e ulaştı.
Genç işsiz sayısındaki artış 142 bin ile toplam işsizlikteki
artışın % 87’sini oluşturdu. Ancak söz konusu tablo üniversite
ve yüksekokul mezunu gençler için daha korkunç. Bu grup için
işsizlik bir önceki yılın aynı ayına göre % 3,4 puanlık artışla
% 26,8’e ulaştı. Umutsuz işsizler de dahil edildiğinde bu oran
% 32.
3) Yaş, ücret seviyeleri belirlenirken de önemli bir faktör
durumunda. TÜİK Kazanç Yapısı Anketi sonuçları üzerinden
yapılan bir başka hesaplamaya göre 2010 yılında 65 yaş üzeri
bir işçi 20-24 yaş arasındaki işçinin yaklaşık 3 katı ücret
alırken, 30-35 yaş gurubu genç işçilere göre % 60 daha fazla
ücret alıyor. Bunda yeni işe giren genç işçilerin ağırlıklı
olarak asgari ücretle işe başlamasının önemli bir rolü
bulunuyor. Taban ücretlerin işyerindeki ortalama ücret dikkate
alınmadan belirlenmesi bunun önemli nedenlerinden biri. 20-24
yaş grubundaki gençler sadece 6 gün ücretli yıllık izin
kullanabiliyor. Ücret seviyesinin düşüklüğü ve çalışma
koşullarının ağırlığı gençleri çalışma hayatına katılmaktan
alıkoyan mekanizmalar haline geliyor.
4) Hanehalkı bütçe anketlerine göre hanehalklarının eğitim
bütçesinin, toplam bütçesi içindeki payı 2002-2011 yılları
arasında % 1,3’ten % 2’ye fırladı. Bu durum eğitimde
ticarileşme süreci ile ilişkilendirilebilir. Ve bunun genç
üzerinde yarattığı baskı son derece yüksektir.
5) Üniversite mezunu gençlerin % 6,5’i geçici, % 8’i yarı
zamanlı olarak çalışmakta, kayıtdışı oranı bu grup için % 11
düzeyine ulaşmakta. Bu tip olumsuz çalışma biçimlerinin
yaygınlaştırılması yeni istihdam stratejileri ile
hedeflenmektedir.3
Bu tablo eyleme katılan gençlerin karşı karşıya olduğu
gerçekliği bir biçimi ile ortaya koymaktadır”. (DİSK-AR
2013,Öngel 2013)
AYAKLANMADA KADINLARIN İZLERİ
Haziran ayaklanmasında kadınların varlığı dikkat çekici
boyuttaydı. Toplumsal hayattan dışlanmaya çalışan kadınlar,
direnişin asli unsuru konumundaydılar. Bunun pek çok sosyal ve
kültürel nedeni bulunmaktadır. Haziran dönemi açısından
istihdamdaki son 1 yıllık gelişmeler bunun ekonomik nedenini de
bize göstermektedir. Haziran 2013 döneminde işgücüne katılım
oranı kadınlar için %31,9 düzeyindedir. Bir önceki yılın aynı
dönemine göre işgücüne katılım oranı 1,3 puan artmıştır.
Çalışma çağındaki her üç kadından yaklaşık olarak sadece biri
ekonomik bir faaliyette çalışmaktadır. Resmi işsizlik oranı
kadınlar için % 10,8 olarak görülmektedir. Bir önceki yılın
aynı dönemine göre işgücüne katılan kadın sayısı 509 bin kişi
artarken, bunların 179 bini yani %35’i işsizlik gerçeği ile
yüzleşmiştir. Yeni işsizlerin % 60’ı kadınlar olmuştur. Geniş
tanımlı işsizlikte ise tablo kadınlar aleyhine daha da
bozulmaktadır. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 33
aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başı yapmaya
hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı
erkeklerde söz konusu dönem için 35 bin kişi azalırken,
kadınlar için 292 bin kişi artmıştır. Buna göre geniş tanımlı
işsizlerin sayısı kadınlar için 471 bin artarken, erkekler için
sadece 85 bin kişi artmıştır. Aynı zamanda yeni işsizlerin
içinde kadınların oranı % 85’e ulaşmaktadır. Kadınların
işgücüne katılım talebi, açık ve gizli, artmakta, ancak
işsizlik kadınların işgücüne katılımının önünde bir engel
olarak çıkmaktadır. Kadınların çalışma hayatında tercih
edilmemesinde kültürel nedenler kadar yasal güvencenin olmaması
da önemli bir etmen olarak görülmektedir. Geniş tanımlı
işsizlik verileri ile ele alındığında çalışma hayatına yeni
katılmak isteyen kadınların %58’i ya iş bulamamış ya da
umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramadığı için işgücü
piyasalarının dışında kalmıştır.
Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Haziran 2013 dönemi için
yüzde 14,1 ile yüksekokul mezunu erkeklerin yüzde 6,5’lik
oranının iki katıdan fazladır. Bu kategoride yer alan
kadınların işsiz sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 51
bin kişi artış göstererek 235 binden 286 bine yükselmiştir.
Haziran 2006 döneminde yüksekokul mezunu kadın işsiz sayısı 177
bin düzeyindeydi. Umutsuzluk ve diğer nedenlerle iş aramayan
yüksek okul mezunu kadın sayısı da 126 bine ulaşmaktadır. Lise
ve üzeri eğitime sahip olan kadınlarda resmi işsizlik % 16,4
ile resmi kadın işsizliğinin 5,6 puan üzerindedir.
Başta umudu kesik olanlar olmak üzere son 3 aydır iş arama
kanallarını kullanmayan ancak işe başlamaya hazır olduğu halde
işsiz sayılmayanların % 61’i kadınlardır. Geniş tanımlı
işsizlik kadınlar için % 22 oranındadır.
Referans haftasında 1 saat ile 16 saat arasında, ayni ya da
nakdi gelir, sosyal güvence, yol parası, cep harçlığı, bahşiş
vb. karşılığında bir iktisadi faaliyette bulunan kişiler de
istihdamda sayılmaktadır. Bu durumda çalışanların sayısı 1
milyon 311 bin kişidir. Üçte ikisi kadınlardır.
Kayıtdışı çalışan kadınların toplam çalışan kadınlara oranı %48
seviyesindeyken, kayıtdışı çalışan erkeklerin toplan çalışan
erkeklere oranı %31 seviyesindedir.Bütün bu veriler özellikle
eğitimli kadınların işgücü piyasalarından dışlandığını
göstermektedir (TÜİK 2013b).
SONUÇ
30 Haziran 2013 tarihinde kaleme aldığım bir yazıdaki
görüşlerim süreci özetliyor (Öngel 2013b): Haziran ayaklanması
öncesinde, “IMF güdümünde uygulanan yeni-liberal politikaların
yönlendiriciliğinde, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi,
özelleştirmeler, işçi haklarının ve ücretlerinin baskı altına
alınması, kurulan kredi tuzağı ile kitlelerin geleceklerini
borçlanmaya başlaması ve bu sürecin giderek travmatik bir
biçimde yaşanması, esnek ve güvencesiz çalışmanın
yaygınlaşması, yoğun ve yapısal işsizlik problemi, nitelikli ve
genç işgücü arzının işgücü piyasalarında yeterli bir taleple
karşılaşmaması, özellikle eğitimli gençlerde ve kadınlarda
işsizlik oranının % 20’lerin üzerinde seyretmesi, kamu
emekçilerinin ciddi hak kayıpları ile karşılaşması, kamu
istihdamının baskı altında tutulması sonucunda özellikle
kentli, eğitimli ve genç kesimler açısından AKP’ye karşı ciddi
bir tepkinin mayalandığı görülmekteydi.
Diğer yanda ise geleneksel kökleri bakımından kırsal kesimde
daha etkin bir tabana sahip olan AKP, tarım sektöründen kopan
ve zaten kamu hizmetlerine yeterince ulaşımı olmayan yoksul
kesimleri, mavi yakalı işçilerin görece yoksul kesimlerini,
yoksullukla mücadele ekseninde yapılan sosyal yardımlar,
çoğunluğu güvencesiz ve taşeron işler olmak üzere, siyasal
ilişkiler üzerinden yaratılan iş olanakları ile kendisine bağlı
kılmayı becermiştir. Burada özellikle dinsel muhafazakârlığın
da eş zamanlı olarak örgütlendiği söylenebilir.
AKP’nin 2007 sonrasında giderek kötüleşen ekonomik büyüme
performansının (2007-2010 arasında ortalama büyüme % 2,2’dir)
yarattığı iklimde, dinsel muhafazakarlığı ve kültürel kodları
temsil ettiği kesimleri bir arada tutmak için daha etkin bir
şekilde kullandığı görülmektedir. Bu durum AKP’ye karşı tepkisi
giderek artan ağırlığını beyaz yakalı, eğitimli gençlerin ve
kadınların oluşturduğu, seküler yaşam tarzına sahip olan
kesimlerle hükümet aradaki uçurumu daha da artırmıştır.
Bunun yanında AKP özellikle sermaye içi fraksiyonlar arasında
da kendisine yakın olan sermaye gruplarına daha fazla taviz
verme eğilimine girmiştir. Bu da gerilimin bir başka düzlemini
oluşturmaktadır.
Gezi Parkı direnişi ile başlayan sürecin kültürel, sosyal pek
çok nedeni bulunmaktadır (kürtaj, 4+4+4 sistemi, sınav
yolsuzlukları). Ancak sınıfsal temelde bu sürecin gelişim
dinamiklerini ortaya koymak bunun hükümetin uyguladığı
politikalarla, stratejilerle bağını kurmak özel bir önem
taşımaktadır. Bu anlamda gençlerin, kadınların ve beyaz
yakalıların bu direnişteki ağırlığı şaşırtıcı değildir (Öngel
2013b).
KAYNAKÇA
BSB (2008), “2008 Kavşağında Türkiye, Siyaset, İktisat ve
Toplum”, Yordam Kitap, İstanbul
Muhasebat (2013) “2012 Yılı Genel Yönetim Bütçe Giderlerinin
Ekonomik Sınıflandırılması Tablosu”, E Kod 4,
https://portal.muhasebat.gov.tr, Erişim [18/12/2013]
İŞKUR (2013), “İşsizlik Sigortası Bülteni Şubat 2013”,
http://www.iskur.gov.tr/KurumsalBilgi/Yayinlar.aspx, Erişim
[18/12/2013]
TÜİK (2007), “İşgücü, İstihdam ve İşsizlik İstatistikleri:
Sorularla Resmi İstatistikler Dizisi-1”, Türkiye İstatistik
Kurumu Matbaası, Ankara
TÜİK (2013a), “İşgücü İstatistikleri”, Metaveri,
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007, Erişim
[18/12/2013]
DPT (2013a), “Temel Ekonomik Göstergeler-Yurtiçi İşgücü
Piyasasında Gelişmeler”, Şubat 2006,
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost
erim.aspx?
Enc=83D5A6FF03C7B4FCC6AECA659BD6F05648192E81EB0C9848AAD19E7579B
3250E
DPT (2013b), “Temel Ekonomik Göstergeler-Yurtiçi İşgücü
Piyasasında Gelişmeler”, Ocak-Şubat-Mart 2013,
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost
erim.aspx?
Enc=83D5A6FF03C7B4FCC6AECA659BD6F05648192E81EB0C9848AAD19E7579B
3250E
TÜİK (2013b), “İşgücü İstatistikleri Dinamik Sorgulama”,
http://tuikapp.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul, Erişim [19
Aralık 2013]
TÜİK (2013c), “Yoksulluk İstatistikleri”,
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013, Erişim [19
Aralık 2013]
Öngel, F. Serkan (2013a) “Umudu Dürt Umutsuzluğu Yatıştır”,
Birgün Gazetesi, 10/06/2013
Öngel, F. Serkan (2013b) “Sınıf, Direniş ve Gelecek”, Birgün
Gazetesi, 30/06/2013
DİSK-AR (2013), “Haziran Ayaklanmasının Ardından” , Güz 2013,
s.9-11, Genel İş Matbaası
Milliyet Gazetesi (2013), “İşte Konda Anketine Göre Gezi
Direnişçileri”, http://gundem.milliyet.com.tr/iste-konda-
anketine-gore-gezi/gundem/detay/1722329/default.htm, Erişim [19
Aralık 2013]
DPT (2013c),” Ekonomik ve Sosyal Göstergeler(1950 - 2010)”,
“Kır-Kent Nüfusu”, 8. Bölüm, Tablo 2”
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGost
erim.aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4FC5A73E5CFAD2D9676, Erişim [19
Aralık 2013]
Top Related