HALK EDEBİYATI -2

17
HALK EDEBİYATI -2 Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyattır. Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır. Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur. Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır. Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir. Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir. Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır. Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar. Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır. Dini yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır. HALK EDEBİYATI’NIN GENEL ÖZELLİKLERİ 1. Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır. 2. Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır. 3. Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır. 4. Şairler, genellikle okumamış kişilerdir. 5. Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler. Daha çok somut konular işlenir. Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir. 6. Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır. 7. Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair şiirlerini saz eşliğinde, belli bir ezgi ile söyler. 8. Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da önemli rol oynarlar. 9. Şiirde nazım birimi dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır. Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır. 10. Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi… gibi adlar almışlardır.

Transcript of HALK EDEBİYATI -2

HALK EDEBİYATI -2

Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyattır. Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü

edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk

kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.

Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle,

malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü,

deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.

Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak

yaşamaktadır.

Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda,

sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir.

Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken

düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir.

Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır.

Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar.

Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu

işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır.

Dini yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile

getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır.

HALK EDEBİYATI’NIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.

2. Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.

3. Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.

4. Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.

5. Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık

sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler. Daha çok somut konular işlenir. Biçimden çok konuya ağırlık

verilmiştir.

6. Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

7. Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair şiirlerini saz eşliğinde,

belli bir ezgi ile söyler.

8. Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da

önemli rol oynarlar.

9. Şiirde nazım birimi dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır. Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li

kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.

10. Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi… gibi adlar almışlardır.

11. Koşma, türkü, mani, destan, semâî… gibi değişik nazım şekilleri kullanılmıştır.

12. Âşık edebiyatı doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık olmaksızın, doğrudan sözlü

olarak meydana getirirler. Bu yüzden şiirlerde derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.

13. Dinî-tasavvufî edebiyatın etkisinde kalmıştır.

14. Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir.

15. Azda olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle)

16. Şiirlerin başlığı yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır.

17. Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz

konusudur.

18. Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.

19. Nesir alanında da eserler verilmiştir. Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır. Çünkü

duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır.

20. Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk tiyatrosu,

bilmeceler, fıkralar sayılabilir.

21. Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.

22. Atasözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından

kullanılmaktadır.

23. Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her

şey gerçek yaşamdan alınmadır.

24. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler

yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk

şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.

Halk Edebiyatı üç bölümde incelenir:

a) Anonim (Ortak) Halk edebiyatı

b) Aşık Edebiyatı (Saz Şiiri)

c) Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı

Anonim Halk Edebiyatı:

Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu

edebiyattır.

Özellikleri şunlardır:

1) Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.

2) Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.

3) Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.

4) Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.

5) Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.

6) En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.

7) Mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer verilmez.

8) Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.

9) Sözlü geleneğe dayanır.

10) Anonim halk edebiyatı ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b.

ANONİM HALK EDEBİYATININ BELLİ BAŞLI ÜRÜNLERİ

MANİ

Anonimdir. Sevgi, tabiat, övgü, yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler. Konu sınırlaması yoktur.

aaxa şeklinde kafiyelenir. Genellikle tek bir dörtlükten oluşur.

Mani çeşitleri:

Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır.

Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize

sadece kafiyeyi hazırlar.

Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.

Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye

kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır.

Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi

aktarıldığı şekilleri de vardır.

TÜRKÜ

Daima bir ezgiyle söylenen, düzenleyicisi bilinmeyen ya da unutulmuş olan, değişik konulardan söz eden, genelde

hecenin 11’li kalıbıyla oluşturulan şiirlerdir. Türküler besteli şiirlerdir.

UYARI: Daima bir ezgi ile söylenen “ninni” ve “ağıt” türleri de türkü kapsamındadır. Yani ninniler ve ağıtlar

bağımsız bir nazım biçimi değil, türkü biçiminin türleridir. Bunlar da anonim ürünlerdir. Ancak koşma biçimindeki

kimi ağıtların söyleyenleri bellidir; onlar da bestelendiklerinde türküleşirler.

AĞITLAR

Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir. Ağıtlar

aslında bir türkü çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11’li hece ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve kırık hava

denilen ezgilerle terennüm edilir. Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla karıştırılmamalıdır. Aşık Edebiyatı’ndaki ağıtın

söyleyeni bellidir.

NİNNİLER

Her zaman bir ezgiyle söylenen, türkü biçiminde oluşturulan ve küçük çocukları uyutmak için söylenen şiirlerdir.

Aslında bir türkü çeşididir. Genellikle dörtlüklerden oluşur. 8’li ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bazı ninnilerde

hece ölçüsüne dikkat edilmediği görülür. Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat

bölümlerinden oluşur.

ATASÖZLERİ

Uzun deneyim ve gözlem ürünü olan, topluma bir öğüt vererek doğru yolu göstermeye çalışan kısa, özlü sözlerdir.

İslamiyet öncesi edebiyatta sav olarak bilinen atasözlerinin çoğu hece ölçüsüne uygun ve sanatlıdır.

Atasözlerinde genellikle geniş zaman kipi kullanılır. Didaktik özellikler taşıyan atasözleri hem gerçek, hem de

mecaz anlam taşır.

“Bol zamanda dar harcanan, dar zamanda bol harcanır. “

BİLMECELER

Bir varlık veya nesnenin adını anmadan niteliklerini üstü kapalı bir biçimde söyleyerek o varlık, nesne veya

kavramın ne olduğunu dinleyene buldurmayı amaçlayan sözlerdir. Çoğu ölçülü, kafiyeli, aliterasyonlu ve cinaslı

olan bilmeceler birer söz oyunu niteliğindedir. Bilmecelere Divan Edebiyatı’nda Muamma adı verilmiştir.

“Elimde bir tane/İçinde bin tane” Nar

Manisa’dan, Tire’den, şimdi geçti buradan. (Rüzgar).

Burdan vurdum kılıcı, Halep’ten çıktı ucu. (Şimşek)

FIKRALAR

İnsanı güldürürken çoğu kez düşündürmeyi de amaçlayan kısa, nükteli öykücüklere fıkra denir. Nasrettin Hoca,

Bektaşi, İncili Çavuş… fıkraları halkın ortak malı olmuştur.

KARAGÖZ

Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın

tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir. Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir

ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda

“Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır. Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli

Bekir, satıcılardır. Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba

bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin

arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı

perdeye “hayal perdesi” denir.

Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:

1) Öndeyiş ve giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur.

2) Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları

3) Fasıl (Asıl oyun)

4) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.

ORTAOYUNU

Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir

oyundur. Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.

Halkın ortak malıdır. Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış

anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir. Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün

özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır.

Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır.

EFSANELER

Eskiden beri söylenegelen, olağanüstü kişi ve olaylardan söz eden, konuşma diliyle oluşturulan, üslup

kaygısından uzak, hayali öykülerdir. Efsaneler kimi yönlerden destan ve masalı andırır. Masallar iyi bir sonla

bitmesine rağmen, efsanede böyle bir durum söz konusu değildir. Efsaneler bir inanış konusudur. Narlıgöl

Efsanesi, Ağlayan Kaya Efsanesi…

MASALLAR

Olağanüstü olay ve kişilere yer veren, çoğu kez bir eğitim amacı güden hayali öykülere masal denir. Masallarda

yer ve zaman kavramı yoktur. Bunlar toplumun beğenisini, düşünüş biçimini, geleneklerini kuşaktan kuşağa

aktarırlar. Toplumun beğenisini, düşünüş tarzını, geleneklerini, dünya görüşünü kuşaktan kuşağa sözlü olarak

aktaran ürünlerdir. Çoğunluğu olağanüstü olaylarla doludur. Kafdağı gibi olağanüstü coğrafi unsurlar; dev, yedi

başlı canavar, ev büyüklüğünde kuş gibi olağanüstü yaratıklar vardır. Masallarda yer ve zaman kavramı belli

değildir. Masalların anlatımında genellikle –miş’li geçmiş zaman kipi kullanılır. Söyleyeni bilinmeyen bu ürünler,

kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiştir. Masallarda iyilik, doğruluk, yardımlaşma öğütlenir. Bu nedenle

masalla, didaktik eserlerdir. Masalların özellikle başında, bazen de ortasında ve sonunda tekerleme denilen

kafiyeli sözle kullanılır. Türk masallarının sonunda, genellikle iyiler ödüllendirilir. Kırk gün, kırk gece düğün yapılır.

Kötüler ise ya kırk katır ya da kırk satır cezasına çarptırılır.

Sözlü gelenekte gelişen masallar, sonradan kitap haline getirilmiştir. Türk Edebiyatı’nda masal derleme

konusunda en ciddi çalışmayı yapan Eflatun Cem Güney’dir. Masallardan etkilenerek günümüzde çocuk

hikâyeleri doğmuştur.

DEYİMLER:

En az iki kelimeden meydana gelen, genellikle mecaz anlamlı söz gruplarına denir. Deyimlerde soyut kavramlar,

somut varlıklarla anlatılır. Açıkgöz, boşboğaz, kafa patlatmak, burun kıvırmak…

Tekerlemeler: Ses ve kelime benzerliğinden yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız, hoş söyleyişli

sözlerdir. Tekerlemelerde vezin, kafiye, seci ve aliterasyonlardan yararlanılır. Duygu, düşünce ve hayaller, tezada,

abartmaya, güldürmeye, tuhaflığa ve şaşırtmaya dayalı olarak ustalıkla anlatılır. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere, tepe

düz gitmiş. Altı ay, bir güz gitmiş…

HALK HİKÂYELERİ

Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları

bakımından destandan ayrılırlar. Anonimdirler.

Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı iç içedir. Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir.

Tek olay çevresinde gelişen halk hikayeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikayeleri de vardır. Bu

hikayeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır.

Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir.

a. Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi,

Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif ile Mahmut…

b. Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer

hikayeler…

c. Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi

d. Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri

NOT: Halk hikayeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür.

NOT: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri’dir. Bu nedenle Dede

Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.

Dede Korkut Hikayelerinin en önemli özellikleri şunlardır:

1) Asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” şeklindedir.

2) 12, 13 ve 14. yy.da Doğu Anadolu’da ve Azerbeycan’da yaşayan müslüman Oğuz boylarının geleneklerini,

göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.

3) 14. ve 15. yy.da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 14.yy.’da yazıya geçirildiği

şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.

4) Toplam on iki hikayeden oluşur.

5) Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.

6) Hikayelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.

7) Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır.

8) Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.

9) Hikayelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.

10) Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en önemli

unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir.

11) Bütün hikayelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.

12) Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.

13) Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.

14) Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.

15) At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.

16) Kahramanların en büyük yardımcısı atlardır.

17) Kadınlar, eşlerine karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi davranır.

18) Hikâyelerde, birçok öğüt vardır. Bu nedenle bu hikayeler didaktiktir.

19) Hikayelerde yaşanan olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır.

20) Hikayelerde geçen ve hikayeler adını veren Dede Korkut; yaşlı, herkesin saygı gösterdiği, hakanların bile akıl

danıştığı, çocuklara isim koyan, eğlencelerde kopuz çalıp şiirler söyleyen, kırgınlıkları gidermede aracılık eden

kişidir.

AŞIK EDEBİYATI

Aşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat’tır. 15. Yy’dan sonra gelişerek

günümüze kadar ulaşmıştır.

Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”,

“kam” “oyun” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir.

Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir.

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura

eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.

Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen aşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği

olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar

gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.

Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Aşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri gibi sözlü

edebiyat ürünüdür. 15. yy’dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır. İlk olarak okuma yazma bilen kişilerce

derlenerek ‘cönk’ adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri. Böylece şiirlerin zamanla unutulup kaybolması

engellenmiştir.

Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.

Özellikleri:

1) Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.

2) Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini “cönk” dedikleri defterlerde toplamışlardır.

3) Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır.

4) Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.

5) Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19. yüzyıllarda bazı şairler

tarafından Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalmasıyla eski arılığını kaybetmiştir.

6) Nazım birimi dörtlüktür.

7) Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.

8) Hece ölçüsünün 7’li, 8’li ve 11’li kalıplarına ağırlık verilmiştir.

9) Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla

ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.

10) Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.

11) Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına

gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.

12) Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.

13) Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.

14) Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.

15) Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.

16) Divan Edebiyatı’nda görülün kalışlaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı’nda da vardır. Buna göre

sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi

boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.

17) Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk Edebiyatı’nda ise şair

gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca Divan Edebiyatı’nda

sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk Edebiyatı’nda ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe…) vardır.

18) Şiirler, işlenen konulara göre “koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt” gibi adlar alır.

19) Aşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.

20) Aşık Edebiyatı’nın yüzyıllara göre en önemli temsilcileri şunlardır:

16. yüzyıl: Köroğlu, Kul Mehmet, Aşık Garip, Aşık Kerem

17.yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah

18.yüzyıl: Gevheri

19.yüzyıl: Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati

20.yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova.

NOT: 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu, Divan şiirinden etkilenmemiş, böylece aynı yüzyıldaki Halk

şairlerinden ayrı yol izlemiştir.

DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.

İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve

tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır.

Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.

Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.

En belirgin özellikleri şunlardır:

1) Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet Yesevi’dir.

2) Tekke Edb., Anadolu’da 13. y.y.’dan itibaren gelişmiştir.

3) Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.

4) Nazım birimi genellikle dörtlüktür.

5) Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.

6) Şiirlerin çoğu ezgilidir.

7) Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.

8) İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.

9) Dili Aşık Edebiyatı’na göre ağır, Divan Edb.’na göre sadedir.

10) Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.

11) Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:

12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi

13.yy.:Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli

14.yy.:Kaygusuz Abdal

15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi

16.yy.: Pir Sultan Abdal

17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi

18.yy.: Sezai

19.yy.: Kuddusi, Turâbi

GÜNÜMÜZ HALK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLER

1-Türk edebiyatının başlangıcından 16. yüzyıla kadar ozan ve 16.yüzyıldan sonra da aşık adıyla tanınan halk

şairleri, Halk edebiyatı geleneğini devam ettirdiler.

2-Aşık Veysel, Cumhuriyet dönemi halk şairlerinin en büyüklerindendir. Günümüzde bu geleneği sürdüren halk

şairlerinin en tanınmışları ise, Şeref Taşlıova, Âşık Reyhanî ve Murat Çobanoğlu’dur.

3-Sosyal yapının hızla değiştiği ve kitle iletişim araçlarının geliştiği günümüzde aşıklar, yine de sözlü geleneği

devam ettiren önemli bir kültür taşıyıcılarıdırlar.

4-Daha çok Doğu Anadolu’da yetişen aşıklar deyişlerini saz eşliğinde doğaçlama olarak söylerler.

5-Gezdikleri gördükleri yerlerde bölgenin ileri gelenleri tarafından ağırlanan aşıklar, aşık kahvelerinde,

düğünlerde, odalarda sadece şiir söylemezler. Bildikleri ve kendilerinin tertip ettikleri hikâyeler de anlatırlar.

6-Aşıklar daha çok gurbet, ayrılık, ölüm, yiğitlik, güzellik, rüşvet, yolsuzluk, yoksulluk, cahillik gibi ferdi ve sosyal

konularda düşüncelerini dile getirmişlerdir.

Halk Edebiyatı Nazım ŞEKİLLERİ:

Halk şiirinde “mâni” ve “koşma” tipi olarak iki ana biçim vardır. Aslında az sayıda olan öteki biçimler bu iki ana

biçimden çıkmıştır.

Dizelerin kümelenişi, dizelerin hece sayısı ve uyak düzeni bakımından özellik gösterenler “biçim”, biçimi ne olursa

olsun konu bakımından benzerlerinden ayrılanlar da tür adı altında toplanmıştır.

ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ:

A. mani:

Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden meydana gelir. Ama dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş

maniler de vardır.

Söyleyenleri belli değildir. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye

dizilişi aaxa’dır. Aaaxa ve axaxa düzeninde maniler de var. İlk iki mısra doldurmadır, konuya giriş için söylenir.

Burada somut nesneler, doğa ile ilgili görüntüler dile getirilir. Son iki mısrada ise asıl söylenmek istenen verilir.

Rubainin etkisiyle oluştuğu sanılır. Maniler, düz mani ve ayaklı (cinaslı, kesik) mani olarak iki grupta incelenir.

Cinaslı manilerde mısra sayısı dörtten fazla olabilir. Mani”, Doğu Anadolu’da “bayatı”, Urfa’da “hoyrat”… gibi adlar

alır.

B. TÜRKÜ

Anonim Halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür.

İlk kez kimin tarafından söylendiği bilinen türküler de vardır.

İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuştur. Ancak türkülerin büyük çoğunluğu

anonimdir.

Halkın duygularını, sevinçlerini ve acılarını ifade etmek için

söylenir. Daha çok aşk, doğa, güzellik, kahramanlık, toplumsal olaylar işlenir.

Türkülerin kalıplaşmış bir nazım şekli yoktur. İki bölümden oluşur.

Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent” adı verilir. İkinci bölüm ise bentlerin sonunda

yinelenen nakarattır. Bu bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir. Her türküde kavuştak (nakarat) olmayabilir.

Çok çeşitli uyak düzeni kullanılır. 7’li, 8’li veya 11’li hece ölçüsüyle

söylenir.

Türküler besteleriyle söylenir. Bu nedenle bir türkünün ilk kez

söylenmesine “türkü yakmak” denir.

Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni,

ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi

değişerek geçebilir. Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır. Ezgilerine Göre Türküler:

Uzun havalar (Divan, koşma, hoyrat), Oyun havaları , bozlak, kayabaşı, türkmani, Çukurova Konularına Göre

Türküler: Ninniler ve çocuk türküleri, tabiat üzerine türküler, aşk, ayrılık, ölüm, düğün, kahramanlık, askerlik, tören,

iş, eşkıya, acıklı olaylarla ilgili türküler, güldürücü türküler, karşılıklı söylenen türküler, oyun türküleri, ağıtlar.

Yapılarına Göre Türküler: Asıl bölüm olan ana dizelerin dize sayısına göre üçleme, dörtleme, beşleme gibi adlar

alır.

Aşık Edebiyatı Nazım Şekilleri:

A) Koşma: Âşık Edebiyatı’nın en sevilen ve en yaygın olarak kullanılan şiir biçimidir. Koşmalar genellikle lirik

konularda söylenir.

Dörder mısralık bölümlerden oluşur. Dörtlük sayısı genelde üç ile beş arasında değişir. Altı dörtlükten oluşan

koşmalar da vardır. 11’li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve 4+4 kalıbıyla

söylenmiş koşmalar da vardır.

Sözlü Türk Edebiyatın’daki koşuk nazım şeklinin devamı niteliğindedir. Koşmalarda değişik kafiye örgüleri

kullanılır. En yaygın kafiye örgüsü: abab cccb dddb cccb … veya; aaab cccb dddb… veya; xaxa

bbbc ccca ddda… şeklindedir. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Koşmalar konu yönünden Divan

Edebiyatı’ndaki Gazel ve şarkı’ya benzer. Türk Edebiyatı’nın tanınmış koşma şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni,

Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah’tır.

Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması,

topal koşma, kesik kerem” gibi türlere ayrılır.

Aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler.

Koşmalar konularına göre dört çeşittir:

a) Güzelleme: İnsan, hayvan ve tabiat güzelliklerinin anlatıldığı koşmalara denir. En ünlü şairi Karacaoğlan (17.

yy) dır.

b) Koçaklama: Yiğitçe bir anlatımla söylenen, kahramanlık ve savaş konulu koşmalardır. Bu türün en başarılı

sanatçıları Köroğlu (16. yy) ve Dadaloğlu (19.yy)’dur.

c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik yönlerinin ele alınarak, bunların eleştirildiği koşmalardır. Aynı

konunun işlendiği şiirler Divan Edebiyatı’nda hiciv, Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta yergi olarak

adlandırılır. Bu türün ünlü ozanı Seyrani (19. yy)’dir.

d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel bir ezgiyle söylenen koşmalardır. Ölüm konulu şiirlere Sözlü Türk

Edebiyatı’nda Sagu, Divan Edebiyatı’nda Mersiye adı verilir.

B) Semai:

Semai, “işitilerek öğrenilen şiir” demektir.

Âşık edebiyatının kimi yönlerden koşmaya benzeyen bir nazım biçimidir. Semainin başlıca özellikleri şunlardır:

8′li hece ölçüsüyle söylenir. Koşma gibi 3-6 dörtlükten oluşur. Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer varsa da

bunlar Divan şiirine özenen kimi ozanlar tarafından söylenmiştir.

Uyak düzeni koşmaya benzer. Koşmada işlenen temalar ve konular semaide de işlenir. Söyleyenleri bellidir.

Semainin de güzelleme, koçaklama, taşlama… gibi türleri vardır.

Genellikle aşk ve doğa konusu işlenir. Kafiye düzeni ve dörtlük sayısı bakımından Koşmaya benzer; fakat

semailerde 8’li hece ölçüsü kullanılır. Ayrıca semailerin kendine özgü bir de ezgisi vardır. Karacoğlan’ın semaileri

ünlüdür.

C) Varsağı:

Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Varsak boyu ozanlarınca söylenen şiirlere varsağı denilmiştir.

Çok yaygın olmayan bir nazım biçimidir, ölçüsü ve uyak düzeni semai gibidir. (8′li ölçü, abab / cccb / dddb…) özel

bir ezgisi vardır.

Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. Dörtlük sayısı daha fazla da olabilir. Koşma ve semaide işlenen konu ve

temalar varsağıda da işlenir. Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe, yiğitçe bir hava

duyulur. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle sağlanır. Hayattan ve talihten şikayet

üzerinde sık sık durulur. Bu türün en güzel örneklerini Karacaoğlan vermiştir.

D) Destan:

Âşık edebiyatındaki destanı, ulusların başından geçen kahramanlık olaylarını anlatan destan (epope) ile

karıştırmamalıdır. Âşık edebiyatındaki destanlar, toplumu yakından ilgilendiren savaş, ayaklanma, eşkıyalık, kıtlık,

deprem, yangın gibi olaylar; toplumsal yergiler; cimrilik, dalkavukluk, mirasyedilik… gibi gülünç hayat olayları

üzerinde durur.

Destanların diğer özellikleri şunlardır:

Duygusal öğelere hemen hiç yer verilmez.

11′li ya da 8′li hece kalıbıyla söylenir. Dörtlüklerle oluşur.

Uyak düzeni koşmaya benzer. Konusu ve uzunluğu bakımından koşmadan ayrılır.

Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzden fazladır. Dörtlük sayısı konunun

özelliğine bağlıdır.

Kendine özgü bir ezgisi vardır

Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.

Konuları bakımından destanları savaş, yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü kişilerin yaşamları, mizahi….gibi

gruplandırabiliriz.

Seyranî ve Âşık Ömer bu alanda ünlüdür. Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı ‘’en ünlüsüdür’’.

NOT: Halk şiirinde aruz ölçüsüyle düzenlenmiş şiirler de vardır. Bunlar Divan edebiyatının Halk edebiyatına

etkisiyle oluşmuştur. Halk edebiyatında özel bir adla anılan ve aruzla oluşturulan bu yoldaki nazım biçimleri

şunlardır:

Divan (Divani), Selis, Semai, Kalenderi, Satranç, Vezn-i âhar

ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

Âşık edebiyatı nazım türleri genellikle koşma ve semâi biçimiyle yazılır.

1. Güzelleme

İnsan, tabiat, aşk, sevgi sevgilinin güzelliklerinden bahseden şiirlerdir. Koşma nazım şekliyle yazılır. Lirik şiirlerdir.

En önemli şairi Karacaoğlan’dır.

2. Koçaklama

Coşkun ve yiğitçe bir üslûpla yiğitlik, kahramanlık ve savaş konularını işler. Epik şiirlerdir. Koşma şeklinde

söylenir.

Edebiyatımızda Köroğlu ve Dadaloğlu koçaklama şairi olarak tanınır.

3. Taşlama

Bir kimseyi veya toplumun bozuk yönlerini eleştirmek için yazılan şiirlerdir. Koşma nazım şekliyle yazılır.

Aşık Dertli, Bayburtlu Zihni, Ruhsati ve Develili Seyrani önemli taşlama şairleridir. Divan edebiyatındaki adı

hicviye’dir.

4. Ağıt

Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla ve koşma nazım şekliyle yazılan şiirlerdir.

İslamiyet öncesindeki adı sagu, Divan edebiyatındaki adı “mersiye”dir.

Anonim halk edebiyatında da ağıtlar olmakla birlikte ağıtlar âşık tarzı Türk edebiyatına aittir.

Doğal afetler, ölüm, hastalık vb. çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden

ezgili ürünlerdir.

Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.

Koşma nazım şekliyle söylendiğine göre dörtlüklerden oluşur.

Kafiye şeması koşmadaki gibidir.

(Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır).

MUAMMA: Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili

soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir.

NASİHAT: Bir şey öğretmek, bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.

TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları işleyen ilahi, nefes, deme, sathiye … gibi ürünler nazım biçimi

değil, birer nazım türüdür. Çünkü bunlar da koşma tipi nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün genellikle 7, 8 ve 11′li

kalıplanyla söylenir. Söz konusu türlerde dörtlük sayısı genellikle 3-7 dir. İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek

söylenir.

a) İLAHİ

Herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Allah’ı öven şiirlere denir. Daima özel bir ezgi ile söylenir.

Divan şiirindeki tevhit ve münacaatın Halk edebiyatındaki karşılığıdır. En ünlü şairi Yunus Emre’dir.

Değişik tarikatlara göre “deme, nefes, âyin” gibi adlar alır. Şekil olarak Koşma biçimindedir. Yani dörtlüklerden

oluşur. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Genelde 7’li hece ölçüsü kullanılır. Bazı ilahilerde aruz vezni

kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.

Nefes

Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir.

Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet

ve Hz: Ali için övgüler de söylenir.

Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar.

Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.

Deme

Alevi-Bektaşi tarikatından tasavvuf şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu

edinen şiirlerine “deme” adı verilir. Genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir

makamla söylenir.

Nutuk: Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek tarikat derecelerini

ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.

Devriye:

Evrendeki canlı cansız her şey Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke

edebiyatında devriye denilmiştir.

Şathiye: Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Tasavvufi konuları

işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte

saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere

genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır. Bu türün en tanınmış

şairi Kaygusuz Abdal’dır.

BAŞLICA HALK ŞAİRLERİ

YUNUS EMRE (1250-1320)

XIII. Yüzyıl halk şairidir. Hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi yoktur. Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir. Hayatı

efsanelerle örülmüştür.

Tasavvuf felsefesi, XII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlamış; Mevlana, Sultan Velet, Ahmet Fakih

gibi şairlerle edebiyata girmiştir. Varlık- yokluk, İnsan-tanrı-ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve büyük şiir

yeteneğiyle irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.

Tüm halk şairlerini yüzyıllar boyunca etkilemiştir. İlahi türünün en usta şairidir.

İlahi türü şiirlerinde Halk Edebiyatı’nın geleneklerine bağlı kalmıştır. Bunlarda dil sade, anlatım yalın, ölçü hecedir.

Risaletü’n-Nushiyye adlı dini didaktik eserinde ise, bu gelenekten ayrılarak aruz ölçüsünü, mesnevi nazım biçimini

kullanmıştır.

Allah inancını ve insan sevgisini işler. Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Tekke edebiyatının en lirik şairidir.

Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır. İşlediği konular yönüyle evrenseldir.

Eserleri: Türkçe divan sahibi ilk şairdir. Ayrıca Risaletü’n-Nushiyye adlı öğretici bir mesnevisi vardır.

HACI BAYRAM VELİ (1352-1429)

Tasavvuf şairidir, güçlü bir medrese eğitimi almıştır. Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade

bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir.

KAYGUSUZ ABDAL ( ?- ? )

15. yy tasavvuf şairlerindendir. Yunus Emre’den etkilenmiştir. Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusudur. Nefeslerine

hiciv-mizah motifli tekerlemeler katarak insanlık kusurlarıyla alay etmiş, Bektaşiliğin ilkelerini nükteli bir dille

yaymıştır. Hem heceyle hem de aruzla yazılmış şiirleri vardır. Budala-name adlı eserinde 15. yy. halk nesrinin

sade örnekleri vardır.

EŞREFOĞLU RUMİ (? – 1409)

Eşrefoğlu Rumi, İznik medreselerinde öğrenim görmüş, öğrenimini bitirdikten sonra da yine İznik’te Çelebi

Mehmet medresesinde müderris adayı olmuştur. 15. yy. tasavvuf şairlerinden olan sanatçı, Hacı Bayram Veli’ye

damat ve derviş olmuştur. Yunus Emre’nin izinden yürümüş hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Bir

divanda topladığı şiirlerinde tasavvuf ilkelerini yaymaya çalışmıştır.

PİR SULTAN ABDAL ( ?- ? )

XVI. yüzyıl tekke ve aşık edebiyatının ünlü şairlerindendir. Sivas’ta yaşamıştır. Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin en

ünlü şairidir. Kanuni zamanında Doğu Anadolu’da patlak veren bir isyana katılmış, yaşadığı olayların izlenimlerini

şiirlerinde anlatmış, İran şahının propagandasını yaptığı için Hızır Paşa tarafından Sivas’ta idam ettirilmiştir.

Sanatının belirleyici özellikleri, güçlü bir inanç, sade bir halk dili, coşkun bir lirizm olarak özetlenebilir. Tasavvuf,

tabiat, aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konular işler. Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle söylemiş Divan

edebiyatında etkilenmemiştir. Şiirini bir araç olarak kullanmasına rağmen kuru bir öğreticiliğe düşmemiş, şiirini

duygu yönünden de beslemiştir.

KÖROĞLU ( ?- ? )

XVI. yüzyılda yaşadığı sanılan bir halk şairidir. III. Murat zamanındaki Osmanlı-İran savaşlarına katılan şair,

Şirvan ve Tebriz’in alınışı üzerine destan söylemiştir. Öteki şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık konularını işlemiş

olduğundan, halk öyküsündeki Köroğlu ile karıştırılabilmektedir.

En çok koçaklamalarıyla tanınan şair, kavganın ve yiğitliğin simgesi olmuştur.

Aşk, tabiat, yiğitlik, arkadaşlık gibi konuları işlemiştir.

Bolu Beyi’yle olan mücadelesi efsaneleşen şair, halkın gönlünde yerini almıştır.

KARACAOĞLAN (1606? -1697)

Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmeyen Karacaoğlan’ın Toroslar’da yaşayan, Türkmen boyları arasında

yetiştiği sanılıyor. Göçebe bir şair olarak Anadolu içinde ve dışında gezmiştir. Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü

anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir; özellikle koşma ve semai biçimlerinde

büyük başarı kazanmıştır. Bütün aşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir.

Aşk ve tabiat şairidir. Dili sadedir arı ve duru bir Türkçedir. Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermemiştir.

Divan ve Tekke şiirinden hiç etkilenmemiştir. Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Âşık edebiyatının duygu

yönünden en zengin ve güçlü şairidir. Koşma, semai, ara sıra da destan söylemiştir.

KAYIKÇI KUL MUSTAFA (? – 1658)

17. yy. halk şairidir. Devrin önemli şairlerinden biridir ancak hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Yeniçeri şairidir.

Şiirleri yeniçeriler arasında, sınır boylarında sevilerek okunmuştur. Şiirlerinde tarihsel olayları işlemiştir. Genç

Osman için söylediği destan ünlüdür. Şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Akıcı bir üslubu vardır.

AŞIK ÖMER (? – 1707)

Konya doğumludur. Saz şairleri arasında en çok şiirleri olan odur. Halk şairleri yanında Divan şairlerinden de

etkilenmiş, aruzla da şiirler yazmıştır. Tevhid, naat, gazel, kaside ve murabbaları vardır. Koşma, semai, varsağı…

türlerinde daha başarılı olmuştur. Dili diğer halk şairlerinden biraz ağırdır.

GEVHERİ (? – 1737?)

Aşık Ömer gibi Divan edebiyatından etkilenmiş, hecenin yanında aruzla da şiirler yazmıştır. Heceyle yazdığı

şiirlerde daha başarılıdır. Medrese eğitimi gördüğü için koşma ve türkülerinde bile yer yer yabancı sözcükler,

Divan mazmunları görülür.

DERTLİ (1772 -1845)

Toplumsal yergi içerikli şiirleriyle tanınan Bolu’lu bir halk ozanıdır. Halk şiirinin son ustalarından sayılır. Divan,

Tekke ve Halk şiirini iyi bilen şair, Divan şiiri yolunda eserler de vermiş fakat asıl başarıyı heceyle yazdığı

şiirlerinde göstermiştir.

ERZURUMLU EMRAH ( ? – 1860)Zamanın ünlü şairlerindendir. Saz şairleri arasında Divan şiirini en iyi

bilenlerden biridir. Heceyle yazdığı koşma ve semaileri yanında aruzla yazılmış gazel, murabba ve muhammesleri

de vardır. Asıl sanatı hece ölçüsü ile yazdığı koşma ve semailerinde görülür.

SEYRANİ (1807 -1866)

Kayseri’nin Develi kasabasında doğmuştur.

İstanbul a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için, memleketine dönmek zorunda kalmıştır

Hicivleriyle tanınır. Aruzlar da yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.

DADALOĞLU (1785? -1868?)

XIX. yüzyılda, Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için

1865’te yöreye yollanan Fırka-i İslahiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış, bu

olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır. Türkmenleri destekleyen, mücadeleye çağıran şiirler

yazmıştır. “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” dizesi onun karakterini açıklar. Ayrıca aşk ve doğadan söz eden

şiirleri de başarılıdır. Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır. İçinde bulunduğu tarih ve toplum

olaylarını şiirlerine yansıtmıştır. Şehir yaşamından uzak kaldığı için Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Koşma,

semai, destan, varsağı türünde şiirler söyleyen Dadaloğlu türkülerinde daha başarılıdır. Anlatım yönünden

Karacaoğlan ve Köroğlu’nu anımsatır.

BAYBURTLU ZİHNİ (1802 -1859)

Medrese öğrenimi görmüş, divan katipliği yapmış, birçok memurluklarda bulunmuştur. Divan edebiyatından

etkilenerek kaside, gazel ve tahmisler yazmıştır. Şiirlerini topladığı bir Divan’ı ve Sergüzeşt-name adlı bir

mesnevisi vardır. Asıl ününü heceyle yazdığı, Divan’ına bile almadığı yergi ve taşlama türündeki aşık tarzındaki

şiirleriyle kazanmıştır.

AŞIK VEYSEL (1894 -1973)

20. yüzyıl halk şairidir. Şarkışla’da doğup büyümüş, Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara’ya gelerek şiirlerini

okumuş, bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır.

Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair; genellikle gezgin bir hayat sürmüş; kent kent

dolaşarak aşktan, doğadan, kardeşlikten, birlikten, barış içinde yaşamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden

bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiş; bu içeriğin halka yakın düşmesi, ona kitlesel bir sevginin doğmasına

yol açmıştır.

Şiirlerinde insan, yurt, tabiat sevgisini dile getirmiştir. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin

temellerinden biridir. Şiirlerinde sade bir Türkçe görülür. Kimilerince Halk şiirinin son büyük ustası olarak

nitelenmiştir.

Şiirlerini Deyişler, Sazımdan Sesler adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirlerini, Ümit Yaşar Oğuzcan

tarafından Dostlar Beni Hatırlasın adıyla yayımlanmıştır. Ahmet Kudsi Tecer tarafından edebiyatımıza

kazandırılmıştır.