Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
4 -
download
0
Transcript of Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı
Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı
Giriş
Kuruluşunun 100. Yılı olması sebebiyle 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti için daha
büyük bir önem ifade etmektedir. Bu bağlamda stratejik bir Türkiye vizyonu fikrinin, 2023
yılı hedef seçilerek kitlelere verilmesi, istikamet gösterilmesi ve motivasyon sağlanması
açısından yerinde bir yaklaşımdır.
Türkiye’nin devletler tarihinde oldukça kısa sayılabilecek bir zaman sayılan 90 yılda
geldiği noktada sağladığı başarı 2023 vizyonu için de sağlam bir referanstır. Bu çerçevede
Türkiye’mizin daha iyi bir geleceğe taşınması hedefleri doğrultusunda yapılacak çalışmaları
içeren gelecek projeksiyonu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel planlamaları içermelidir. Bu
planlamalar hayata geçirilirken uygulamanın sürdürülebilirliğinin sağlanması da önemli bir
kriterdir. Böylesi bir vizyon çalışması tarımdan eğitime, yabancı yatırımlardan bilgi
ekonomisine, dış politikadan sürdürülebilir kalkınmaya, güvenlik mimarisinden kent
planlamasına, AB üyeliğinden alternatif enerji kaynaklarına, kültürel yenilenmeye kadar
uzanan geniş bir çerçevede, değişen dünyanın ve bu dünyada Türkiye’nin yerini saptamalıdır.
21. yüzyıl bol laf ve slogan üretenlerin değil, araştırmalarını, bilgi, iletişim ve teknoloji ile
bütünleştiren, stratejik hedeflerini halkına benimsetebilmiş ve bunları ciddiyetle uygulamaya
geçmiş ülkelerin yüzyılı olacaktır.
2023 yılı ve sonrası için “global şartlarda” saygın bir Türkiye’nin cari açık ve
istihdam sorunlarını çözebilmesi için ortaya koyacağı sürdürülebilir ve global siyaset ve
uluslararası ilişkiler modeli oluşturulurken ekonomik yapısında gerçekleştirmesi gereken
yapısal değişiklikler, dış politikasının çok yönlülüğü ve erişilebilir hedeflerle en uzağa ulaşma
çabaları, sürdürülebilir kalkınma stratejileri geliştirmesi ve uygulamasının yanı sıra
demokrasisinin birinci sınıf hale getirilmesi stratejik amaçlar olarak belirlenmelidir.
Türkiye’nin, 100. Yıl vizyonunu ortaya koyarken son dönemlerdeki gelişmesini ve bu
gelişmenin sağladığı ivmenin itki gücü ile akılcı bir hedef ortaya koyulmalıdır. Kanaatimiz bu
2
konuda aşağıda ifade edeceğimiz çalışmalarla erişilebilir hedefin “G10 ülkesi” olarak
belirlenmesinin gerektiğidir. Ülkemizin bu hedefe ulaşabilmesi için yapması gerekenler dış
politika, ekonomi, sürdürülebilir kalkınma politikaları ve sürdürülebilir demokrasi başlıkları
altında kabaca sınıflandırılabilir. Bugün için Türkiye’nin nerede olduğu değil, 10 yıl
sonrasında olmayı hedeflediğimiz yerde olduğumuzda bunun devamı için ve bu hedefe
ulaşmak için neler yapmalıyız sorularının sorulduğu nokta önemlidir. Bu soruların sorulması
ve cevaplarına yönelik projeksiyonların oluşturulması çıkış noktasıdır. Türkiye’nin G10
hedefine ulaşması için gerçekleştirmesi gereken ekonomik büyüklüklerin ötesinde rakiplerin
gelişme süreçlerini de dikkate almak, olası global siyaset değişikliklerini önceden tahmin
ederek bu ülkelerin potansiyellerini değerlendirmek, küreselleşmenin ve dünya ticaretinin
gelişimlerini de dikkate almamız gerekmektedir.
1. Saygın ve Güçlü Ülke Dinamiği
Bir ülkenin gücünü oluşturan birçok etken vardır. Bunların arasında sosyolojik yapısı,
kültürü, tarihi, ülkenin büyüklüğü ve coğrafyası değiştirilemeyen unsurlar olarak öne
çıkarken, amaç doğrultusunda geliştirilebilen ya da dönüştürülebilen, milli gücün somut
değerleri nüfus, sanayi yapısı, askeri güç ve ekonomik form olarak değerlendirilebilir. Ayrıca
ülkelerin güç kriterlerinin içinde nükleer kapasitesi de yer almaktadır. Bu bağlamda klasik bir
güç formülasyonu toprak, nüfus, sanayi ve askeri güç toplamlarının nükleer kapasite ile
ilişkisi sonucu elde edilirken, günümüzde klasik yaklaşımın yerini güç algısı almıştır. Bu
nedenle bir ülkeye atfedilen güç ya da buna ilişkin güç algısı nüfus, toprak büyüklüğü ve
konumdan oluşan kritik bir kütle ile ekonomik kapasitenin ve askeri kabiliyetin toplamıyla
siyasi iradenin veya geleneksel politikanın belirlediği stratejik amaç ve bu amaca ulaşmak için
siyasi iradenin gösterdiği dirayet korelâsyonundan oluşur. Yani,
[N= nükleer kapasite, L= toprak, P=nüfus, I=endüstri alt yapısı, M=askeri güç]
Milli güç= N*(L+P+I+M)
veya,
[kritik kütle + Ekonomik kabiliyet + Askeri Kabiliyet)x (stratejik amaç+stratejiyi takip
etme arzusu(siyasi irade)]
Algılanan Güç= Pp=(C+E+M)*(S+W) formülleriyle ifade edilebilir.
Türkiye için, 2023 hedefine dönersek, güçlü ülke konumunu elde etmenin yanı sıra
bir de saygın ülke hedefi vardır. Saygın ülke, hem ekonomik olarak G10 içinde yer almak
3
hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olmak hedefiyle örtüştürülmüştür.
BMGK üyeliği, sadece Türkiye’nin politikaları ile elde edebileceği bir hedef olmadığı için
başka bir çalışmanın konusu olarak değerlendirilmelidir.
2. Stratejik Alanlar
Türkiye, 2023 stratejik hedefini, bilim ve teknolojide yüksek yetenek kazanmak ve
bunu toplumsal bir proje olarak muhafaza etmek; bilim ve teknolojinin, çok güzel bir örnek
teşkil eden Japonya özelinde olduğu gibi politika yapımında ve geleceğe dönük politikaların
tasarımında etkin bir araç olarak kullanılması, ulusal ARGE altyapısının oluşturulması,
ekonomik dönüşümün tam olarak sağlanması ile klasik güçler kavramının sert güç
unsurlarından olan ekonomik gücün elde edilmesi olarak belirlemelidir. Yukarıda anılan
vizyonun öğelerini eğitim, tarım, sanayi, havacılık ve uzay, bilim ve teknoloji alanlarında
gerçekleştireceği dönüşümle gerçekleştirmek durumundadır. Zira bu alanlarda yapacağı
dönüşüm hem ülkenin sosyoekonomik yapısını hem teknolojik alt yapısını değiştirecek,
böylelikle değişimin sürekliliği de sağlanabilecektir. Bunu sağlamak için toplumsal bir
sahiplenme, devlet mekanizmalarının etkin çalışması ve değişimin paydaşlarının katılımının
sağlanması önemli bir itici güç olacaktır. Türkiye’nin yukarıda sayılan değişim ve dönüşümü
sağlarken demokrasi ve insan hakları alanında birinci ligde yer alması da temel, kaçınılmaz ve
değiştirilemez hedefler arasında yer almalıdır. Ülkenin yönetimi ile stratejik gelecek yönetimi
birbirlerine paralel yönetilmeleri gereken bir süreç olduğu için siyasi istikrarın sağlanması
çalışmanın ana konusu olan 2023 hedefine ulaşılmasında önemli bir vasıtadır. Siyasi istikrarın
sağlanması için yeni, demokratik, katılımcı ve hesap verebilir bir siyasi rejim ve devlet
mekanizması da öngörülmelidir. Ancak bunlar başka bir çalışmanın konusu olabileceği için
burada incelenmeyecektir. Gelişmiş ülke statüsüne ulaşmak için daha az tüketip daha çok
tasarruf etmek, daha çok üretip bunları ihraç etmek, yüksek getirili ve teknolojiye dayalı
malları giderek daha çok üretmek elzemdir.
Günümüzde özellikle eğitim-istihdam ilişkisi giderek daha çok önem kazanmakta, bu
bağlamda istihdamı artıracak ve niteliğini geliştirecek politikaların hem sektörler hem eğitim
kurumları nezdinden yürütülmesi önemlidir. Ayrıca ilk, orta, mesleki öğretime yönelik
politikaların ötesinde yükseköğretime dönük özel politikaların uygulanması gerekmektedir.
Yükseköğretim sistemi, çıktıları itibari ile nitelikli insan gücü ve bu sistemin girdileri olan
öğrencileri eğiten bir yapıya sahiptir. Diğer taraftan, yükseköğretim sistemi teknoloji
gelişimini sağlayacak olan ARGE personelini de eğiteceği için daha bir öneme sahiptir.
4
2023 hedefini gerçekleştirmek için, tarım alanında toplumun sağlıklı beslenmesini,
gereksinimlerini yeterli nitelik ve nicelikte karşılayabilen, biyolojik çeşitliliğini koruyan,
ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan sürdürülebilir, yüksek verimliliğe sahip bir tarım sektörü
ile yüksek ihracat gelirlerini elde edebilen bir Türkiye hedeflenmelidir. Gıda arzı ve
güvenliğinin 2050’li yıllarda 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusu karşısında ülkelerin
ekonomik ve askeri gücünün yanı sıra stratejik bir değer taşıyacağı da hesaplanmalıdır.
2,1 trilyon dolar GSMH ve 25 bin dolar kişi başı gelir, 500 milyar dolarlık ihracat
hedefiyle 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olmayı hedefleyen Türkiye, bu hedefi
sanayide de sürdürülebilirlik ilkesi ile elde etmeye çalışmalıdır. Hali hazırda sanayinin sahip
olduğu yapı sürdürülebilirlik ilkesine pek uygun değildir. Zira mevcut sistemde var olan
enerjide yüksek oranda dışa bağımlılık ve ara malların büyük bir kısmının dışarıdan temin
ediliyor olması en önemli sorunumuzdur. 2023 yolunda öncelikle bu sorunların aşılması
gerekmektedir. Yüksek teknolojik ürünler, ihracat gamında ağırlık taşımalıdır. İleri teknoloji
ürünleriyle ihracat stratejisini sağlarken elimizde mevcut olan sanayi kollarının da esnekliğini
artırmak bu hedefin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz koşullardandır.
Ülkelerin refah toplumu olma yolundaki çabalarını destekleyecek en önemli güçlerden
biri de, hiç kuşkusuz, “bilim ve teknolojide ulaştıkları yetenek düzeyleridir. Bu açıdan, belki
de en yüksek katkıyı sağlayabilecek olan Savunma, Havacılık ve Uzay sektörüdür. Bilindiği
gibi savunma harcamalarının ülke ekonomilerine olumlu veya olumsuz katkıları konusunda
literatürde değişik görüşler bulunmakla birlikte, bu görüşler; genellikle ülkelerin gelişmişlik
düzeyi, üretici olup olmamaları vb. gibi durumlara bağlı olarak bazı ülkeler için ekonomik
kalkınmayı hızlandıracağı gerekçesiyle olumlu; “üretici olmayan”, düşük ve orta gelir düzeyli
bazı ülkeler için ise ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle olumsuz yönde
dile getirilmektedir. Türkiye sanayileşmesini tamamlayamamış, bu nedenle henüz tam olarak
üretici ülkeler kategorisinde olmayan, düşük değilse bile orta gelir düzeyinde bir ülkedir. Salt
ekonomik açıdan değerlendirildiğinde görülen bu olumsuz duruma karşın Türkiye, bulunduğu
coğrafyada güçlü ve caydırıcı konumunu sürdürmek, bunun için de güçlü bir silahlı
kuvvetlere ve onu destekleyen güçlü bir savunma sanayine sahip olmak, dolayısıyla bu alanda
harcamalar yapmak zorundadır. Burada önemli olan, yapılması kaçınılmaz olan bu
harcamaların, ulusal egemenlik gereksinimlerinin karşılanması yanında, elde edilebilecek
sosyo-ekonomik ve teknolojik yararlar en üst düzeyde olacak şekilde yapılıp yapılmadığıdır.
Gelecek bilimcilerin 2020 sonrasına ilişkin öngörülerinde teknolojinin değişikliğin ve
ekonomik etkinliğin sürükleyici gücü olacağı, biyo-teknolojinin etki ve ekonomik değer
5
bakımından enformasyon teknolojisi ile rekabet edeceği ifade edilmektedir.1 Sanayi
devriminin tarımsal toplumları dönüştürmesinin bir benzeri de biyo-teknoloji sayesinde
yaşanabilir. Zira biyo-teknoloji tarımsal verimlilik, sağlık hizmetleri ve çevre korunmasında
büyük ilerlemelerin önünü açabilir.
Ekonomik ve siyasi gelişmeler, Asya-Pasifik bölgesinin öneminin her geçen gün
artacağını göstermektedir. Buna uygun bir yapılanma ile hem ekonomik açılımların hem
diplomatik ve siyasi açılımların bu gelişmeleri göz önünde bulundurması gerekmektedir.
ABD’nin ilgi alanının yukarıda anılan bölgeye yönelmesinin yaratacağı siyasi eksen kayması
ile baş edebilecek politikaları içeren projeksiyonların hızla geliştirilmesi ivedilik arz
etmektedir.
Çok büyük harcamalar ve ekonomi üzerine büyük yük getirmeden ve gerektiği her an
uzaya ulaşabilen devletler uluslararası toplumun diğer üyeleri üzerinde daha fazla askeri ve
ticari üstünlüğe sahip olacaklarından Türkiye’nin de uzayda hem varlık hem teknoloji
alanında yer alması özellikle 2023 sonrası için stratejik olarak anlamlı olacaktır.
2.1.Eğitim ve İnsan Kaynakları
Eğitim değişim sürecinde bulunan bir toplumun en önemli katalizörüdür.2 Aynı
zamanda aktif iş piyasası politikalarının da önemli bir aracıdır. Bu nedenle eğitim aracılığıyla
insan sermayesine yapılan yatırım bir yandan yeni politikaların kolaylıkla yayılmasını
sağlarken diğer yandan da rekabet üstünlüğünü artırır. Bu noktadan hareketle 2023 vizyonu
için yapılan projeksiyonlarda öncelikli sektörler olarak belirlenen sektörler için gereken iş
gücünün hızla ve sürdürülebilir bir şekilde temini sağlanmalıdır. İleri teknoloji ve yüksek
katma değer içeren ürünlerin üretiminde gereken mühendislik dalları ile sağlık bilimleri
alanında yüksek katma değer yaratan meslek kollarının ivedilikle ve yüksek kaliteyi
sağlayacak şekilde organize edilmesi gerekmektedir. Hali hazırda, makine, elektrik-
elektronik, bilgisayar, kimya mühendislikleri ile ilaç sanayine dönük araştırmaları yürütmek
üzere tıp bilimleri alanındaki eleman açığı dikkate alınarak 2023 vizyonu gerçekleştirmek
üzere sistem reorganize edilmelidir.
Giderek önem kazanan eğitim-istihdam ilişkisi nedeniyle istihdamı artıracak ve
niteliğini geliştirecek politikaların hem sektörler hem eğitim kurumları nezdinde sıkı bir
şekilde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede ilk, orta ve mesleki öğretime yönelik 1 Richard Carlson ve Bruce Goldman, ‘2020 Visions’, Stanford Alumni Association, 1992, Virginia Üniversitesi, ABD, Dijital Ortama Aktarılış Tarihi 25 Temmuz 2008 2 Croissance, Compétitivité, Emploi (Büyüme, Rekabet, İstihdam), Le Livre Blanc, Commission Européenne, Bruxelles, 1994
6
politikaların ötesinde yükseköğretime dönük özel politikaların uygulanması gerekmektedir.
Yükseköğretim sistemi, çıktıları itibari ile nitelikli insan gücü ve bu sistemin girdileri olan
öğrencileri eğiten bir yapıya sahiptir.
Diğer taraftan, yükseköğretim sistemi teknoloji gelişimini sağlayacak olan ARGE
personelini de eğiteceği için daha bir öneme sahiptir. Buna paralel olarak, eğitimde yapısal bir
değişim iradesi ortaya konmalıdır. Dünya ticaretinin çok yönlü serbestleşmesi ve her alanda
küreselleşme sürecinin hızlanması, bu hıza ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve tecrübeye
sahip işgücünün ve insan kalitesinin sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Artan küresel rekabet,
üretimin niteliği ve miktarının değişmesi/değişmek zorunda olması, artan refah beklentileri
Türkiye’de eğitimin daha etkili bir araç olarak kullanılması mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.
Aktif iş gücü piyasasının varlığının sürdürülmesi, iş gücü arzının niteliğinin yükseltilmesi,
yatırımların artırılması, rekabet üstünlüğü sağlanarak ihracatın artırılması ve eğitim-istihdam
ilişkisinin sağlıklı temellere oturtulmasıyla mümkün olabilecektir. Eğitimin kendisinin bir
amaç olmadığı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin bir aracı olduğu gerçeğinden
hareketle, üretkenliğin ve kalitenin artırılmasında, değişim ile sürekliliğin dengelenmesinde
önemli bir hizmet alanı olduğu unutulmamalıdır. Bugün Türkiye’de yükseköğretime girişte
oluşan yığılmanın büyük kısmının lise mezunlarından müteşekkil olduğu bir gerçektir. Bu
kitle ise ne yazık ki yükseköğretime giremedikleri takdirde kendi geçimlerini sağlayabilecek
bilgi ve beceriden büyük oranda yoksundur. Bu gruba meslek edinmelerini sağlayacak
formasyonun kazandırılması için gerekli olan mekanizmaların bir an önce kurulması da
gerekmekte, iş gücü piyasasında işe yeni girenler için iş eğitimi programlarının
yaygınlaştırılmasıyla iş gücü arzının orta kalitede de olsa sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.
Milli eğitim politikasında ilk ve ortaöğretimde %100’lük okullaşmanın yanı sıra
yüksek öğretimde de %50’lik örgün eğitim okullaşmasının sağlanması rakip ülkelerle
rekabetin olmazsa olmaz şartlarındandır. Türkiye’de mesleki eğitimin sektörlerin gelişiminin
gerisinde kaldığı, istenen esnekliği gösteremediği ilgili sektörlerin şikâyetlerinin başında
gelmektedir. Örgün ve yaygın mesleki ve teknik eğitim dünya standartlarının gerisinde
kaldığından bu nedenle sektöre geçen genç iş gücü yeterli alt yapıya sahip olamamakta, sektör
de bu iş gücünden beklediği verimi alamamaktadır. Düşük verimlilik doğal olarak iş gücü
fiyatlarının da düşük olmasına neden olmakta, verimsiz ya da düşük verimli bir üretimle de
dünya piyasalarında rekabet edilememektedir. Üretim yapanlar aynı birim ürünü üretirken
daha fazla iş gücü kullanmak zorunda kalmakta, bu da maliyetleri artırmakta ve rekabet
edilebilirliği düşürmektedir. Ayrıca, mesleki eğitimde ileriye dönük projeksiyonlar yeterince
7
gerçekleşmemiş ve bazı sektörlerde eleman açığı varken bazı sektörler doyuma ulaşmış,
bazılarında da iş gücü arzı fazlası oluşmuştur.
Bugün için teknoloji dünyasına dönük yapılan araştırmalarda, ülkemizin özgün
çalışmalar veya buluşlardan ziyade geliştirme ve iyileştirme odaklı olduğu görülecektir.
Yükseköğretimde lisans düzeyindeki eğitimin ötesinde asıl ARGE yapan ve teknoloji üreten
kadrolar anlamına gelen yüksek lisans ve doktora çalışmalarının özendirilmesi3, teşvik
edilmesi, bu alandaki çalışmaların sektörel olarak desteklenmesi, sektörlerin ihtiyacına dönük
akademik ve teknolojik çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir.
Tablo 1. Bunun sağlanabilmesi için bugünkü üniversite yapılanmasının ötesinde bir teknoloji
akademisinin oluşturulması, bu akademinin üniversitelerden akademisyen ve araştırmacı
desteği alarak ancak üniversitelerin idari ve finansal yapılarından bağımsız olarak teknoloji
araştırmaları yürütmesi, bu araştırmaların yukarıda da ifade edildiği üzere sektör destekli ve
hedefli olması önemlidir. İlaveten, üniversitelerin idari yapısının düzeltilmesi, sektör-
3 Tablo 1. http://www.gophoto.it/view.php?i=http://img713.imageshack.us/img713/3079/zzsb.jpg#.UpoaVifCpGM, (30.11.2013)
8
üniversite işbirliğinin sağlanabilmesi için merkezi karar alma mekanizmalarından bağımsız
kılınması gereklidir. Öğretim elemanlarının mesleki gelişimlerinin sağlanabilmesi için
araştırmaya dönük çalışmaları teşvik edici personel politikaları uygulanması ve bu
politikaların sektörlerle desteklenmesi gerekmektedir. Yükseköğretimde akademik bilginin
aktarılması kadar yeni bilgilerin de üretilmesi stratejik değer taşıdığı için öğretim
görevlilerinin uzmanlık alanlarına göre değişik ülkelerde bilimsel araştırma ve geliştirme
programlarına aktif ve yoğun olarak fiili olarak katılımının bir program dahilinde teşviki
gereklidir. Bu gelişmelerle paralel olarak, öğretim sisteminin tek tipçi anlayıştan da
kurtarılması, kaynakların israf edilmemesi ve verimli kullanılmasının da sağlanması önem arz
etmektedir.
2023’e giden yolda eğitim sistemi, ekonomi ve toplumun ihtiyaç duyduğu nitelikli-
uzman insan kaynaklarını yetiştirmelidir. İnsan kaynaklarının niteliği ve istihdamı
ekonominin ulusal düzeyde verimlilik, yenilikçilik, büyüme kapasitesi ve girişimcilik
üzerinde, küresel düzeyde ise rekabet gücü hakkında belirleyici bir role sahiptir.
Girişimciliğin geliştirilmesi, lisansüstü ve doktora eğitimleriyle uzman kadroların
güçlendirilmesi ağırlıklı ve öncelikli olarak ele alınmalıdır.
2.2.Bilim ve teknoloji
Bilim ve teknoloji uzun dönemli ekonomik ve toplumsal gelişmenin en önemli
unsurlarından birisi, bilim ve teknoloji politikaları ise bu gelişimin hızını ve yönünü
etkilemenin bir aracıdır. Dünyada ekonomik ve sosyal anlamda gelişmiş ülkelerin tümü
(ABD, Japonya, AB üyesi birçok ülke) uzun dönemli toplumsal, ekonomik ve siyasi hedefleri
ile uyumlu bir bilim ve teknoloji vizyonu geliştirmişlerdir. Bilim ve teknolojide yetenek
kazanmak bir toplumsal proje olarak kabul edilmelidir. Toplumsal bu proje ile belirlenecek
endüstriyel üretim alanlarında Türkiye’ye rekabet üstünlüğü kazandırılması, uluslar arası
ticaretin belirgin bir paydaşı olarak temayüz etmesi, yurttaşlarımızın yaşam kalitesinin
arttırılması ve sürdürülebilirliğinin sağlanarak kalkınma hedefleri gözetilmelidir. Endüstriyel
üretim alanları belirlenirken gelecek yüzyılın teknolojileri olan mobil internet, bilgi işlem
otomasyonu, düşünce yoluyla internet, bulut teknolojisi, gelişmiş robotlar, sürücüsüz ulaşım
araçları, yeni nesil gen teknolojileri, enerjinin depolanması, 3 boyutlu baskı, gelişmiş
malzemeler, gelişmiş gaz ve petrol arama ve çıkarma teknikleri, yenilenebilir enerji 4 alanları
ön plana alınmalıdır. Ayrıca rekabet üstünlüğünün sağlanabilmesi için esnek üretim 4 http://www.aei‐ideas.org/2013/05/mckinsey‐report‐12‐disruptive‐tecnologies‐that‐will‐transform‐life‐business‐and‐the‐global‐economy/, (19.11.2013)
9
teknolojilerinin geliştirilmesi, bilgi yoğun ve yüksek katma değerli ürünler ortaya çıkarma ve
genel anlamda küresel bir tasarım merkezi olmak hedeflerden biri olmalıdır.
Alternatif hammaddelerin kullanıldığı kimyasal sentezleme proseslerinin
geliştirilmesi, biyoteknoloji ve gen teknolojileri alanında DNA teknolojilerinin üretilmesi ve
hücre tedavilerine yönelik süreçlerin ortaya çıkarılması, ilaç tasarım teknolojilerinin
geliştirilmesi, robotik ve otomasyon teknolojilerinde yetkinlik kazanılması, esnek ve çevik
üretim teknolojileriyle sanayinin alt yapısının dönüştürülmesi, malzeme teknolojileri
çerçevesinde Bor teknolojilerinin üretilmesi, kompozit malzeme ve hafif ve yüksek dirençli
malzeme teknolojilerinin geliştirilmesi 2023 yılı hedefi içinde sanayi sektörünün öncelikli
alanları olmalıdır. Yukarıda sayılanlara enerji teknolojileri çerçevesinde hidrojen teknolojileri
ve yakıt pilleri, yenilenebilir enerji teknolojileri ve nükleer enerji teknolojilerinin de
eklenmesi zaruridir.
Ayrıca, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ana itici gücü olan ARGE çalışmalarına
özel önem verilmelidir. Türkiye’de 4 yıl içinde alınan patent sayısı Cambridge civarındaki
üniversiteler tarafından bir saatte alınmaktadır. Bu örnek bile teknolojik çalışma ve buluş
sayılarında ne kadar geride olduğumuzu göstermektir. Yine bu konuda bir başka örnek de
ARGE alanındaki bilimsel araştırma sayılarıdır. Tablo 1’de 2012 yılı itibariyle bilimsel
araştırma ve bin çalışan başına ARGE personeli ve buluş sayıları verilmiştir. Güney Kore
örneği Türkiye için çok anlamlı değerler ifade etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik
kalkınmasının önünü açacak en önemli konu eğitimle yapılacak reformlardır. Eğitim alanında
yapılacak reformlarla eğitim sistemi ile iş gücü piyasası arasındaki kopukluk giderilebilecek,
doğrudan etki olarak istihdamın niteliği ve geliştirilmesi mümkün olabilecektir.
Türkiye’deki ARGE sisteminin en önemli bileşenin üniversiteler olduğu açıktır. Bu
bileşenin parçalarından olan mühendislik fakültelerinin öğretim elemanlarını sanayinin
sorunlarıyla ilgilenmeye yöneltecek teşvik veya zorlayıcı unsurların sisteme dahil edilmesi,
öğretim üyelerinin araştırma kuruluşlarında ve sanayide uzun süreli görev almalarını
sağlayacak yönetsel mekanizmaların kurulması, akademik yükselme ölçütlerinin içinde sanayi
ile işbirliğine yönelik çalışmaların ağırlık kazanması gereklidir. Öğretim görevlisi
kadrolarında gerçek hayat ve çalışma hayatı tecrübelerini üniversitelere taşıyabilecek kişilerin
esnek istihdamı sağlanmalı, böylesi kişilerin üniversitelerle işbirliği artırılmalıdır. Genç
araştırmacı yetişmesini temin amacıyla, üniversiteler cazibe merkezi haline getirilmeli,
özellikle üniversite yönetimlerine sektör temsilcilerinin, ilgili STK’ların aktif katılımları
sağlanmalıdır.
10
Her üniversitesinin desteklenmesi yerine, temayüz etmiş üniversite ve ARGE
birimlerinin teşvik edilmesi, bu kurumların fark yaratabileceği ve öncelik alabileceği
alanlarda desteklenmesi, yurtdışındaki Türk uzmanlarla ilişkilerin güçlendirilmesi ve ARGE
kuruluşlarının gelişiminin sağlanması planlanmalıdır. ARGE projelerinin ve ARGE
birimlerinin güçlendirilmesi için finansal kaynağın özel sektör tarafından temin edilmesi esas
olarak kabul edilirken kritik ve stratejik alanlardaki veya henüz yeterli özel sektör
kuruluşunun bulunmadığı alanlarda yapılacak çalışmaların finansmanı için kamu desteği ve
fonu oluşturulmalıdır. Bu fonun oluşturulması için kamu ihale sistemi üzerinden uygun
görülecek bir payın bu fona aktarılması sağlanabilir.
Lisansüstü ve doktora çalışmaları öncelikli bilim ve teknoloji alanlarına
yönlendirilmelidir. Geleceğin uzmanlık alanlarının iyi tespiti ve bu konuda sürekliliğin
sağlanabilmesi için toplumun bilgilendirilmesi kaynakların verimli bir şekilde bu alanlara
kaydırılması gerçekleştirilmelidir. ARGE’ye ayrılan payın 2023’te en az GSYİH’nin %3’üne
çıkarılması hedeflenmelidir.
2010 tarihli TEPAV Politika Notu adlı çalışmada “G. Kore, ekonomik kalkınmadaki
başarısı, inovasyon ve ARGE alanlarındaki çarpıcı gelişimi ile oldukça ilgi çeken bir ülke
olmayı başarmıştır. 1980’lere kadar kişi başına düşen GSYİH ve ARGE faaliyetlerine yapılan
harcamalar açısından Türkiye’nin altında yer almış olan G. Kore, 1980’lere gelindiğinde bu
gidişatı tamamen tersine çevirmeyi başarmış ve kayda değer bir büyümenin yanı sıra,
teknolojik açıdan da önemli bir gelişim kaydetmiştir. Gerek inovasyondaki girişimleri, gerek
eğitime, beceri geliştirmeye ve insan kaynaklarına verdiği önem sayesinde, günümüzde orta
gelirli ülkelerin karşısına çıkan önemli zorluklardan biri olarak kabul edilen orta-gelir
tuzağından da kurtulmayı başarmıştır. Bu başarıların temelinde, gelişmiş ülkeler ile rekabet
edebilecek bir konuma ulaşma yolunda attığı önemli adımlar ve geçmiş olduğu bir takım
değişim süreçleri yer almaktadır. Bu değişim süreçlerinde ön plana çıkan en önemli nokta
ARGE sisteminin geliştirilmesi olmakla birlikte, buna en fazla etki eden faktörlerden biri de
eğitime yapılan yatırımlardır. G. Kore’nin sektörel değişimi ve hızlı ekonomik büyümesinde
ARGE sisteminin gelişimi büyük rol oynamaktadır. Özellikle 1980’lerden günümüze, hem
ARGE harcamalarındaki kayda değer artış, hem de üretim ve ihracatta yüksek katma değer
getiren ileri teknolojili ürünlere doğru hızlı geçiş ARGE sistemindeki bu gelişmeleri
desteklemiştir” ifadeleri yer almaktadır5. Bu saptamadan hareketle inovatif (yaratıcı-
5 http://www.tepav.org.tr/upload/files/1285828695‐5.Guney_Kore_Inovasyondaki_Basarisini_Nelere_Borclu_Turkiye_icin_Cikarimlar.pdf, (30.11.2013)
11
yenilikçi- farklı) düşünce ve çalışmaların sektörel değişimlerde ne kadar etkili olduğu ortaya
çıkmaktadır.
IT ve bilgi iletişim sektörlerinin sanıldığının aksine emek yoğun sektörler olduğu,
çağrı merkezleri örneği üzerinden net bir şekilde anlaşılabilir. Çağrı merkezleri hem hizmet
sektörü hem de IT sektörü olarak yoğun istihdam sağlamaktadır.
2.3.Enerji
Enerjinin üretilmesi, dönüştürülmesi, iletilmesi, depolanması, işlenmesi ve
kullanılması günümüzde dünyanın en önde gelen teknik, sosyal, ekonomik, siyasal ve
savunma konuları arasındadır. Türkiye’nin 2012 cari açığı 49 milyar dolar civarında
gerçekleşmiş6, toplam ithalatı 237 milyar dolara ulaşmış7, toplam enerji ithalatı ise 60,1
milyar doları bulmuştur8. Toplam ithalatımızın dörtte birinin enerji için olduğu ortada iken
cari açığın düşmesi için bu harcama kaleminin azaltılması gerektiği aşikardır. Bunu
sağlayabilmek enerji teknolojisi alanında yapılacak çalışmaların önemi artmaktadır. Bu
çerçevede, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teknolojilerin geliştirilmesi ilk planda
alınması gereken tedbirlerdir. Rüzgar türbinlerinin elektromekanik aksamının yurt içi
imkanlarla üretilmesinin sağlanması, güneş enerjisine dönük teknoloji geliştirme faaliyetinin
yüksek verimli panel üretimi ve enerjinin depolanmasına imkan verecek ekipmanın
geliştirilmesi hem istihdam üzerinde olumlu etki yaratacak hem de teknoloji geliştirilmesine
katkı sağlayacaktır. Nükleer enerjinin mutlak surette ithalata dayalı hidrokarbür kaynaklı
enerjinin yerine ikame edilmesi gereklidir. Ayrıca, hidrojen yakma ve üretme teknolojilerinin
geliştirilmesi, kaya gazı üretimine yönelik teknolojinin bağımsız olarak yaratılması gereklidir.
Ayrıca sanayi üretim süreçlerinde enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin geliştirilmesi de
gerekmektedir.
Enerji arz güvenliğinin sağlanması için Türkiye’nin “pipeline-land” olarak
konumlandırılması hem ihtiyacının temini hem geçiş ülkesi olarak elde edeceği gelir hem de
rakiplerine yönelik üstünlük sağlayarak güç dengesini kendi lehine çevirmesine imkan
verecektir. Avrasya enerji koridoru rolü bağlamında sadece geçiş ülkesi değil aynı zamanda
ürünlerin pazarlandığı bir terminal ülke haline gelmek de cari açığın kapatılmasında enerjinin 6 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22592991.asp, (04.12.2013) 7 http://www.f5haber.com/haberdar/2012‐yili‐ihracat‐ve‐ithalat‐rakamlari‐aciklandi‐haberi‐3643475/, (05.12.2013) 8 http://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman‐yildirim‐1018/816355‐en‐yuksek‐enerji‐faturasini‐2012de‐odedik, (05.12.2013)
12
yapacağı bir katkı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, coğrafi konumu itibariyle
ikinci bir Rotterdam olabilme avantajına sahiptir. Enerji alanında yeni teknolojilerin yanı sıra
en ucuz yeni kaynak temini verimlilik olduğu için bu yönde yapılacak araştırma ve ARGE
çalışmalarını ivedilikle desteklemelidir. Zira Türkiye bugün itibariyle tükettiği enerjiyi
verimli kullanmakta sıkıntı yaşamaktadır. Türkiye’de enerji kaybının yıllık 6-7 milyar dolar
civarında olduğu hesaplanırsa9 yıllık enerji ithalatının %10’una tekabül ettiği görülecektir.
Rakamsal olarak da cari açığın yaklaşık %13’üne denk gelen bu kaybın değerinin ne kadar
büyük olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
2.4. Uzay ve savunma
Küresel düzeyde ülke çıkarlarının korunmasını gözeten ve ulusal güvenlik
gereksinimlerini karşılayan sistem ve teknolojileri özgün olarak araştırıp geliştirerek ve
üreterek, bu sistem ve teknoloji alanlarında dünya ölçeğinde rekabet, işbirliği veya karşılıklı
bağımlılık gücünü yaratmak; ülkenin bilim ve teknoloji düzeyinin gelişmesinde öncü rol
oynayan; toplumsal refaha katkısı tartışılmaz bir ulusal savunma, havacılık ve uzay sanayine
sahip olmak temel hedef olmalıdır.10
Uzaya ilişkin teknolojilerde, uzayın sivil amaçlı kullanımı kadar askeri ihtiyaçların
karşılanması da amaçlanmalıdır. Bu nedenle uydu tasarlayabilmek ve uzaya araç gönderme
yeteneğini geliştirmek kritik teknoloji alanlarındandır. Uydu teknolojileri ve bu uyduların
uzaya taşınması, fırlatma ve kontrol sistemlerini içeren teknolojilerin yanı sıra uzaydan
algılama, gözlem, iletişim gibi hedefleri geliştirmek üzere uzay platformlarının, alçak ve
yüksek irtifa uydu konumlandırmalarının oluşturulması da hedeflenmelidir. Bu konuda ulusal
uzay ajansı kurulmalı ve bu ajansın eş güdümünde TAİ gibi yerli firmaların teknoloji
geliştirmesini sağlayacak finansman modelleri oluşturulmalı ve buna dönük ARGE
projelerine destek verilmelidir.
Savunma bağlamında, mühimmat, silah ve korunma sistemlerine yönelik
konvansiyonel silah teknolojileriyle ilgili ARGE çalışmalarına hız verilmeli, bu çerçevede
güdümlü enerji (lazer) sistemlerinin silah olarak kullanımı, robot silahları ve ileri teknolojik
mühimmat çalışmaları yürütülmeli, avionik sistemlere yönelik milli yazılım geliştirme
çalışmaları desteklenmelidir. Örnek vermek gerekirse Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS)
kullanılarak yapılacak herhangi bir operasyonun sağlıklı işleyebilmesi, bu sistemlerin
çalışmasına destek veren ABD uydularına bağlıdır. Olağanüstü durumlarda ABD’nin söz
9 http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_ek.pdf, (05.12.2013) 10 http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf,( 22.11.2013)
13
konusu uyduların sinyallerini değiştirme, yönlendirme ve manipüle etme imkanı vardır.Bilgi
savaşında küçük bir üstünlük bile önemli bir fark yaratacağı için Türkiye de rakiplerinin
karşısında savunmasız kalmamak için kendi savunma sistemlerini geliştirmek
durumundadır.11 Savunma sanayi tedarikinin milli güvenlik ilkeleri doğrultusunda ARGE
yoluyla sağlanmasına öncelik verilmelidir. Henüz sahip olmadığımız üretim teknolojilerinin
transferi çabalarına hız verilmelidir.
Ulusal güvenlik ihtiyaçları açısından, Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki
istikrarsızlıklar, enerji yolları üzerindeki stratejik kontrol ihtiyacı, asimetrik tehditler ve
uluslararası terörizm ülkemizin savunma, havacılık ve uzay politikasını etkilediği için gerekli
teknolojilerin hızla ve yerli kaynaklardan temini öncelikli konularımız arasında olmalıdır.
Havacılık alanında ayrıca, sivil havacılık ağlarının Türkiye üzerine çekilmesi de 2023
yılını hedefleyen ülkemiz için bir dış politika gücü olabilecektir. Uzun ticari uçuşlarda
Türkiye’nin bir hub noktası haline gelmesi hem ekonomik gücümüzü artıracak hem de bu
alanda yapılması zorunlu olan çalışmalarla teknoloji ve istihdam artışına imkân verecektir.
İstanbul’da yapılması planlanan ve Avrupa’nın en büyük havalimanı olması öngörülen yeni
havalimanının Türkiye’nin hedeflerine ulaşmak için kuvvetli bir dayanak noktası olacağı
söylenebilir. Zira hem bu havalimanının inşası sırasında ve sonrasındaki istihdam ihtiyacı ve
gerekli olan teknoloji hem de sağlayacağı ekonomik güç hedeflerimiz için önemli bir katkı
verecektir.
2.5. Sağlık ve Yaşam Bilimleri
Sağlık ve yaşam bilimleri alanlarında elde edilecek gelişmeler hem sosyal politikalar
açısından bir kolaylık sağlayacak hem de bu alanların birincil ve ikincil katma değer
özellikleriyle cari açık sorununun finansmanında iç kaynak içerikli bir katkı sağlayacaktır. En
çok satılan 10 ürünün 8 tanesinin ABD’li ilaç kuruluşları12 tarafından keşfedilmiş olması ve
ilaç endüstrisinde bu ülkenin payı sağladığı katkı konusunda anlamlı bir fikir verebilir. İnsan
sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla DNA teknolojilerinin kullanılmasıyla yeni
moleküller geliştirmek ve bu moleküller üzerine temellenen aşı ilaç kombinasyonları üretmek/
geliştirmek, hücre/gen tedavi yöntemlerine dönük teknolojileri üretmek ve hekimlerin
örnekleri laboratuarlara yollamadan hasta başında gerekli testleri yapmalarına olanak
11 Josehp S. Nye, Jr. ve David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (çev. Renan Akman), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2011, s.391 12 http://www.e‐kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/dusuk_cirolu/7.pdf, (19.11.2013)
14
sağlayacak tanı kitlerinin geliştirilmesi cari açığın azaltılması amacının gerçekleştirilmesinde
önemli önem arz ettiğinden stratejik hedefler olarak ortaya konulmalıdır.
Dijital tanı ve tedavi sistemlerinin geliştirilmesi, nano teknoloji ve malzeme
teknolojisindeki değişiklikleri yönlendirmek ve yürütmek, uzaktan hasta takip sistemlerinin
ve cihazlarının üretilmesi, ileri teknoloji cihazlara yönelik tıbbi yazılımların hazırlanması
öncelikli çalışma alanları içinde yer almalıdır. Biyoteknolojik çalışmalar konusunda ülkemiz
bölgesel bir güç ve referans merkezi olmalıdır.
2.6.Tarım
Toplumun sağlıklı beslenmesi ve gereksinimlerinin karşılanması ekonomik, ekolojik
ve sosyal açıdan sürdürülebilir, yüksek verimlilikle çalışan tarım ve tasımsal sanayinin
katkılarıyla gerçekleşebilir. Tarım alanında uluslararası çapta rekabet edebilmek için tarımsal
üretim çeşitliliğinin artırılması ve katma değerinin yükseltilmesi şarttır. ABD’den sonra
dünyanın ikinci büyük tarım ihracatçısı ikinci büyük tarım ihracatçısı olan Hollanda’nın 2008
yılı tarım ihracatı 79 milyar dolar13 ve bütün topraklarının yüz ölçümü 41.582 km2 olduğu
dikkate alınacak olursa ülkemizin bu alandaki potansiyelinin gerçek değeri anlaşılabilir.
Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %60’ını tek başına tarımla gerçekleştiren Hollanda bu
konuda örnek alınmalıdır. Tarım sektöründe tarım arazilerinin bölünmemesi, birleştirilmesi,
tarımsal arazilerin üzerinde yapılaşmanın yasaklanması, tarımsal üretimin mümkün olduğu
ölçüde şirketler veya ortak üretim mekanizmaları aracılığıyla yürütülmesi bu alanda alınacak
tedbirler arasında sayılabilir.
Endemik bitki türlerinin korunması, geliştirilmesi ve bu bitkilerin ilaç ve kozmetik
müstahzarı olarak kullanımına dönük çalışmaların yürütülmesi de cari açık dengesine olumlu
etki edecektir. Böylece tıbbi-aromatik bitki, özüt ve etken madde üretilmesi mümkün
olacaktır.
Ayrıca gıda güvenliği ve güvenilirliğinin sağlanması, artan ülke ve dünya nüfusunun
gıda ihtiyaçlarının karşılanmasında stratejik değer taşımaktadır. 2050 yılında 9,6 milyara
ulaşması beklenen dünya nüfusunun gıda ihtiyacının karşılanması için küresel tarım
üretiminin %70 artırılması gerektiği belirlenmiştir.14 Tohum ve damızlık üretilmesi ve
geliştirilmesi, biyoteknolojinin kullanımı ile bitkisel ve hayvansal üretimi artırılması, tarımsal
13 http://www.mapsofworld.com/world‐top‐ten/world‐top‐ten‐agricultural‐exporters‐map.html, (15.11.2013) 14 http://www.wri.org/publication/creating‐sustainable‐food‐future‐interim‐findings, (04.12.2013)
15
üretimin verimliliğinin ve çeşitliliğinin çoğaltılması, gıda işleme yöntemlerinin geliştirilmesi
ve işlenmiş ürün çeşitliliğini artırmak tarımsal çalışma alanlarından bir kaçı olmalıdır.
Tarım alanında ileri teknolojinin kullanılmasıyla hem üretim hem geliştirme bağlamında
yüksek verimlilik ve rekabetçi ihracat kapasitesi oluşturmak mümkün olacaktır.
2.7. Sanayi
Ülkemizin kendi teknolojisini üretebilen sanayi toplumu haline gelmesi,
küresel dünya ticaretinde payını artırması, bilgi toplumları arasındaki büyük farkı
kapatabilmesi ve ileri teknoloji yarışında söz sahibi olabilmesi ancak doğru sanayi, bilim ve
teknoloji politikalarının belirlenmesiyle ve bu politikaların siyasi kararlılık ve süreklilikle
uygulanması ile mümkün olabilir. İhracatın içindeki teknolojik ürün oranının hızla %20
seviyelerine çıkarılması, ekonomideki kayıt dışılığın finansal denetim mekanizmaları
aracılığıyla kontrol altına alınması, ekonominin esnek gücü olan KOBİ’lerin hem finansal
hem teknolojik olarak desteklenmesi sağlanmalıdır. Ara malları ya da düşük katma değerli
sanayi ürünleri üretiminden hızla yüksek katma değerli, ileri teknoloji ürünlerinin üretimine
geçmeli, makine sanayini desteklemeliyiz. Bu alanda düşük teknolojili konvansiyonel emek-
yoğun sektörlerden teknoloji-yoğun sektörlere geçilmesi elde edilecek gelir ile cari açığın
kapatılmasında önemli bir yere sahip olacaktır.
3. Yeni Bir Türkiye Modeli
Cumhuriyetin 100. Yılı için Türkiye Cumhuriyeti’nin vizyonu15;
• Bölgesinde ve dünyada adil ve kalıcı bir barışın tesisi için çaba gösteren;
• Demokratik ve adil bir hukuk sistemine sahip;
• Yurttaşları ülkelerinin geleceğinde söz ve karar sahibi;
• Sağlık, eğitim ve kültür gereksinimlerinin karşılanması devlet tarafından güvence
altına alınmış;
• Sürdürülebilir gelişmeyi gözeten; gelir dağılımı dengeli;
• Bilim, teknoloji ve yenilikte yetkinleşmiş; üreten; net katma değerini kendi beyin
gücüne dayanarak artırabilen bir TÜRKİYE’DİR.
2023 hedefine ulaşmak için Türkiye’nin yapması gerekenleri, kendisinden bağımsız dış
değişkenlerin haricinde ülke sınırları içinde yaşadığımız bölücü terörün maliyeti ve geleceği
15 http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf, (22.11.2013)
16
de birebir ilgilendirmektedir. Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) listesine göre 1616., ekilebilir
arazi büyüklüğü bakımından 10, nüfus açısından 18.17 sırada olan ülkemiz genç nüfus
avantajı, jeo-stratejik konumu, kültürel mirası, ordusu, Ortadoğu’nun göreceli su zengini
olması, enerji hatları için geçiş güzergahında yer alması sayesinde, Türkiye’nin kriz
zamanlarını da akılcı kullanması durumunda hedefine ulaşması mümkün olabilecektir.
Ancak bunun gerçekleşebilmesi için hızlı bir kalkınma ve büyüme trendinin
yakalanması, siyasi istikrarın sağlanması, siyasi rejimin belki de revizyondan geçmesi,
komşularla ilişkilerin geliştirilmesi, insan kaynağının hedefleri gerçekleştirmek üzere akılcı
yönetimi, ordunun güçlü ve hareket gücü yüksek, modern ve vurucu imkânlarının üstün
olması, eğitim kurumlarının çağın gerektirdiği bilgiyi ve teknolojiyi üretmek üzere
yapılandırılması, geçmişin kısır tartışmaları yerine daha felsefi ve daha demokratik
tartışmaları yapmak üzere örgütlenmesi, istihbarat kurumunun stratejik istihbarat kapsamında
istihbarat üretmesi, bilişim, uzay, nano, sağlık ve genetik teknolojileri alanında hem teknoloji
üreten hem geliştiren bir yapı kurması gerekmektedir.
4. Siyasi Yapı Önerisi
Yeni bir siyasi yapının kurulması, gelişen, beklentileri farklılaşan, küreselleşmenin
etkisiyle demokratik talep ve eğilimleri artan Türkiye için zorunlu bir yönelim olacaktır. Yeni
bir siyasi yapı hedeflerken Amerika’yı yeniden keşfetmeye veya denenmemiş yöntemleri
denemeye gerek yoktur. Asıl olan, demokrasiyi kurumsal ve felsefi olarak yerleştirmek ve
siyasi mekanizmaların hem şeffaflığı hem de hesap verebilirliğinin sağlanmasıdır. Bu
çerçevede yürütme ve yasamanın çizgilerinin net belirlendiği, yargının da her ikisini
dengelediği bir sistem ön görülmelidir. Kendi sosyolojik yapımıza ve siyasi kültürümüze
uygun bir denge ve kontrol mekanizması ile sistemin kendisini krizlere neden olmadan
denetleyerek ve gerektiğinde çeki düzen vererek düzelttiği bir mekanizma kurgulanmalıdır.
Artık Türkiye’nin, yeni “anayasa kitapçığı fırlatma” trajedilerine tahammülü olmadığı gibi,
yasamanın da Anayasa’nın ve/veya hukukun özüne aykırı olabilecek düzenlemeler konusunda
toplumsal mutabakatı ve evrensel hukuk ilkelerini gözetmek durumundadır.
Yerinden yönetim ilkesinin artık kaçınılmaz olarak bütün devletlerin hükmi
şahsiyetlerinin sınırlarını belirlediği bir dönemde yürütme gücünün bir kısmını mecburi
olarak yerele devretmek zorunda kalacaktır. Bu devrin gerçekleşmesinin en az hasarla 16http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Clkelerin_GSY%C4%B0H%E2%80%99ya_%28SAGP%29_g%C3%B6re_s%C4%B1ralan%C4%B1%C5%9F%C4%B1, (24.11.2013) 17 http://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%BCfuslar%C4%B1na_g%C3%B6re_%C3%BClkeler_listesi, (24.11.2013)
17
sağlanması hedeflenmelidir. Tam temsiliyet ilkesinin siyasi sistemimizde bütün yönleriyle
gerçekleşmesi durumunda eksik demokrasi tanımından tam demokrasiye terfi edeceğimiz
gözden uzak tutulmamalıdır. Tam demokrasiye sahip ülkelerin insani gelişmişlik endeksinde
de üst sıralarda yer aldığı hatırlanacak olursa, saygın ülke konumunu elde etmenin birincil
şartının demokrasinin bütün kurum ve kültürüyle ülkemiz siyasal ve toplumsal düzenine
hakim olması olduğu görülecektir.
Yaklaşık 35 yıldan beri ayrılıkçı ve ideolojik terörün düşük yoğunluklu bir savaş
derecesinde yaşandığı ülkemizin, 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinin içinde ve
saygın ülkeler liginde yer alması ancak bu sorunun aşılmasıyla mümkün olabilecektir. İlk 10
listesinde bu sorunlarla uğraşan başka bir ülke de yoktur. Bu sorun da yukarıda bahsi geçen
demokratikleşme olgusunun ve tam demokrasinin gerçekleşmesiyle kendiliğinden küçülme
eğilimine girecektir. Demokrasinin var olduğu ve milli gelirinin adil paylaşıldığı, demokratik
siyasi dengenin sağlandığı sistemlerde bölgesel çatışmaların nispeten çok az olduğu
görülecektir.
5. Ekonomik Modelleme
Türkiye’nin daha önce bahsi geçen ana konular etrafında yapacağı bir dönüşüm
programı cari açık sorununu çözen, istihdam-üretim ilişkisini sürdürülebilirlik ve verimlilik18
üzerinden kuran, ithalat-ihracat dengesini ihracat lehine değiştiren, tasarrufları %25’ler
seviyelerine çekerek mali piyasalara derinlik kazandıran bir içeriğe sahip olmalıdır. Üretim
politikası yüksek teknolojiyi içeren, yeni teknolojiler geliştirilmesini teşvik eden ARGE
çalışmalarını destekleyen ve yönlendiren, sosyal çalkantılara neden olan işsizlik sorununun
çözümünü üretim üzerinden modelleyen bir çerçevede olmalıdır.
Ekonomik modelleme, Türkiye’nin bir finans merkezi olma hedefine de sahip
olmalıdır. Coğrafi olarak gelişmeye müsait piyasaların yakınında bulunan Türkiye’nin uygun
para politikaları ile serbest fonları çekmesi mümkündür. Finans merkezi olması için gerekli alt
yapı yatırımı ve IT yatırımları bu sektörlerin gelişimini sağlayacağı gibi hem mali piyasalara
çeşitlilik hem de herhangi bir ticari yükümlülüğe girmeden yabancı sermaye temini sağlanmış
olacaktır. Bugün için en ucuz kredinin yabancı sermaye çekmek olduğu bir gerçektir.
Bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinin de iç göçü engelleyeceği dolayısıyla
yerinde ekonomik faaliyetler sayesinde bölgesel bir canlanma yaratacağının unutulmaması
18 2023 Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu, Burak Küntay (ed.), Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.94‐99
18
gerekir. Böylece hem sosyal krizlerin önü alınmış, hem kentsel sorunlar azaltılmış hem de
teknolojinin eşit dağılımı sağlanmış olur.
6. Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler
AB’ye tam üye olmuş, komşu ülkelerle ortak güvenlik ve ekonomik havzalar halinde
bütünleşmiş, doğrudan uluslararası çıkarlarımızı etkileyen bölgelerde doğrudan düzen kurucu
rol üstlenmiş olmak; küresel bütün alanlarda aktif faaliyet gösteren, uluslararası örgütlerde
belirleyici rol oynayan, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş, küresel kültüre kendine has
ulusal katkısını yapabilen, sorunları ve fırsatları önceden görebilen gerekli tedbirleri
zamanlıca alabilen ve alternatif çözümler üretebilen akil ülke olmak; böylece dünya barışına
katkı yapan güçlü ve sakin bir Türkiye olmak 2023 hedefimizdir.19
Bu hedefe ulaşmak için klasik diplomasi yollarının ötesinde, kamu diplomasisi,
yumuşak güç unsurları ve ajanslar etkili kullanımı sağlanmalıdır. KIZILAY, AKUT, TİKA
gibi kuruluşların etkin kullanımının yanı sıra araştırma merkezlerinin ve bu merkezlerin
sağladığı gayrı resmi ilişkilerin diplomatik ağlarda kullanılmasının sağlanması durumunda
hedefe ulaşmak daha kolay olacaktır. Kamu diplomasisi yöntemi ile kamuoyları nezdinde elde
edilecek olumlu algının saygın bir devlet olma yoluna döşeyeceği değerli taşlar vardır.
Coğrafi uzaklık ve siyasi yaklaşım farkları gözetmeden uluslararası kuruluşlarda varlığımızın
artırılması ve AB hedefinden hiçbir zaman vazgeçilmemesi gerekmektedir. Gelecek 10 yılın
sonunda AB’nin Türkiye’ye katacağı ekonomik olarak çok fazla bir şey olmamakla birlikte
AB hedefi Türkiye için bir demokrasi çapasıdır.
Sürdürülebilir global bir siyaset ve uluslararası ilişkiler kuvvetli bir haber alma ağına
da ihtiyaç duyar. Bu hedefi gözeten veya bu hedefe ulaşmış bütün ülkeler çok güçlü, küresel
çapta örgütlenmiş, analiz düzeylerini yerelden küresel seviyeye çıkartmış, stratejik alanlara
ilişkin ön görüler geliştiren ve hatta ulusal çıkarları doğrultusunda bu ön görüleri manipüle
eden haber alma teşkilatlarına sahiptir. Yeni bilginin toplanması ve üretimi çok büyük
yatırımlar gerektirdiği için söz konusu kuruluşların haber alma faaliyetlerine hasrettikleri
bütçelerinin de bu saptamaya göre belirlenmesi elzemdir. Rekabet durumunda etrafı
rakiplerden önce görmek büyük fark yaratır. Yayınlanan raporlarda ABD’nin istihbarata yılda
44 milyar dolar ayırdığı belirtilmektedir. Bu nedenlerle ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa
istihbarat toplama ve üretme konusunda açık ara öndedir.20. Dolayısıyla devletler açısından
19 a.g.e s.65 20 Joseph S. Nye Jr., a.g.e., s.389
19
elde ettiği bilgi ve istihbaratla yola ilk çıkan olmak rakiplerinin her zaman önünde olmak
demektir.
SONUÇ
Çalışmanın konularından birini teşkil eden saygın ülke hedefi yukarıda bahsi geçen
ekonomik gelişmelerle bağlantılı olmasına rağmen paralellik bağı kurulmasını gerektirmez.
Zira, bugün ekonomik olarak daha iyi verilere sahip ülkelerin ne kadar saygın ülke olduğu
tartışılabilir. G-20 ülkeleri arasında Türkiye’nin önünde yer alan sırasıyla Meksika, Güney
Kore, Endonezya ve hemen altında yer alan Suudi Arabistan’ın demokrasi anlamındaki
uygulamalarıyla ve yeriyle saygın ülke konumunu ne kadar hak ettiği tartışmalı bir konudur.
Dolayısıyla, saygın ülke öncelikle tam demokrasinin sağlanması, evrensel hukuk normlarının
içselleştirilmesi, devlet mekanizmasının vatandaşlara yönelik tavrının devlet-vatandaş ilişkisi
düzleminden hizmet veren-hizmet alan düzlemine taşınmasıyla gerçekleşebilir. G-10 hedefine
yönelen diğer devletlerin Türkiye’nin yaşadığı veya potansiyel sosyal sorunlardan nispeten
uzak olduğu dolayısıyla bu anlamda Türkiye’den avantajlı oldukları dikkate alınırsa,
Türkiye’nin öncelikle sosyal sorunlarını çözmek durumunda olduğu görülecektir. Yaklaşık 35
yıldır içinde yaşadığımız terör, terörün bitmesinin ardından yaşanacağına yönelik işaretlerin
belirmeye başladığı mezhepsel ayrışma hızla demokratik yollarla çözülmelidir.
2015 genel seçimlerine kadar olan dönem bu açıdan iyi değerlendirilmeli, geniş çaplı
ve demokratik içerikli bir anayasa ve seçim kanunu, bununla ilintili olarak ceza yasalarının
düzenlenmesi ile toplumun bütün kesimlerinin temsil edildiği bir siyasi sistemin acilen
oluşturulması lazım gelmektedir. Bunun sağlanması için herhangi bir ekonomik kaynağa da
gerek yoktur. Tam demokrasi, tam temsil ve modern hukuk ilkelerine uygun bir sistemin
sağlanması, fikirlerin serbest dolaşımını sağlayacağı gibi ekonomiye de şeffaflık
getireceğinden, ekonomi paydaşlarının önünü görebilmesine imkân sağlayacak, demokratik
kurum ve anlayışın yerleşmesi liberal ekonominin ve kurallarının da yerleşmesini sağlayacak,
vatandaşların hem ülkeye hem sisteme güvenleri ve bağlılıkları artacaktır. Artan güven ve
sadakat halen yaşanan etnik terörün bitmesini sağlayacağı gibi yenilerinin de çıkmasını
engelleyecektir.
2015 yılı sonrası için seçim sistemi hem güçlü hükümetleri sağlamalı hem de temsilde
adalet ilkesini öngörmelidir. Güçlü hükümet ilkesi, tarafımızca Türkiye koşullarına ve
geleneklerine uygun bir başkanlık sistemi ile sağlanabilir. Bu nedenle 2015 sonrası için
20
Başkanlık sistemine dönük tartışmalarım siyasi, sosyal ve hukuki incelemelerin başlatılması
gerekir.
Siyasi sistemle eş zamanlı olarak ancak birbirlerinden bağımsız olarak yani birinin
gerçekleşmesini diğerinin gerçekleşmesine bağlamadan ekonomik yapılanma başlatılmalıdır.
Hemen sonuçlarının toplumsal olarak görülebileceği ve bunun ekonomik
yansımalarının da fark edilebileceği göz önüne alınarak tarım sektöründe yapılanmanın
başlatılması gerekir. Verimli üretime dönük sübvansiyonların artarak devam ettirilmesi,
stratejik olarak belirlenen alanlarda üretim ve devamlılığının teşvik edilmesi ilk planda ele
alınmalıdır. Küçük üreticilerin korunmasının kırsal istihdama yaptığı katkıyı göz ardı etmeden
orta ve büyük ölçekli tarımsal işletmelerin faaliyete geçmesi sağlanmalıdır. “Fransa ve
Danimarka’da miras hukukunda eşitlik ilkesi ciddi biçimde güvence altına alınmıştır;
tarımsal işletmenin bütünlüğünün korunması amacıyla mülkiyet tek bir mirasçıya
devredilmekte ve bu mirasçı diğer mirasçılara maddi tazminat veya işletmenin piyasa
değerini ödemektedir. Fransa’da mirasçı diğer mirasçılara eşit veya eşite yakın parasal
tazminat öderken Danimarka’da parasal tazminat değil, tarımsal işletmenin piyasa değerini
ödemektedir. Görüldüğü gibi, Fransa ve Danimarka’da tarımsal işletmenin mirasçılardan
birine geçmesi ile tekli intikal söz konusu olmaktadır.21” Yukarıdaki örnekten hareketle
Türkiye’deki tarım arazilerine dönük yapılacak düzenleme de tarımsal verimliliği artıracaktır.
Nükleer enerji alanında yapılacak yatırımlar bugün planlandığı gibi bırakılmamalı,
devamlılığı sağlanmalı, nükleer teknolojiyi üretmek anlamında öncelikle dışarıdan teknoloji
transferi yapılmalı ancak bu transfer sırasında eğitime dönük de tedbirler alınmalıdır. Böylece
teknolojinin üretiminde ve işletilmesinde süreklilik sağlanacağı gibi dışa bağımlılık da
azaltılacaktır. Ayrıca, yeni teknolojilerin geliştirilmesi çerçevesinde Türkiye’de özgün bir
nükleer enerji kurumu oluşturulmalı, bu kurum kendi içinde nükleer tıp teknolojileri, enerji
teknolojileri, santral teknolojileri ve ilaç teknolojileri alanlarında yetkinlik ve bağımsızlık
sağlayacak şekilde örgütlenmelidir. Bu çalışmaların enerji üretimine dönük santrallerin
kurulumunu beklemeden derhal başlatılması gerekir.
Askeri, havacılık, uzay ve silah teknolojileri alanında Türkiye’nin sahip olduğu
kurumların geliştirilmesine dönük çalışmaların artırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
alandaki teknoloji üretiminin kendine münhasır özelliklerinden dolayı teknoloji transferinin
çok kolay olmayacağı aşikardır. Ancak özel savunma projeleri bağlamında teknolojinin
21 www.zmo.org.tr/resimler/ekler/0adbcc4eef01991_ek.doc?tipi=5...
21
transferi için özel çaba sarf edilmeli, yapılacak savunma ihalelerinde bu durum ön şart olarak
konulmalıdır. Bu çerçevede Türkiye’nin edinmeye çalıştığı füze savunma sisteminde teknoloji
transferini kabul eden Çin ile anlaşmasını ülke bağlamından çıkararak yerinde bir yaklaşım
olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak siyasi veya askeri sonuçları bu durumdan
bağımsız olarak ele alınmalıdır. 2015 sonuna kadar Türkiye adına uzaya gönderilen
haberleşme uydularının 6 olduğu dikkate alınacak olursa bu alanda yapılması gereken çok şey
olduğu da ortaya çıkar. Öncelikle milli uydu teknolojilerine sahip olmak öne çıkarılmalıdır.
Bu hususta ileri ülkelerle yapılacak teknoloji anlaşmalarının sağlayacağı alt yapı ve teknoloji
imkanı ile kurulacak ARGE enstitülerinin yeni ve milli teknolojiler geliştirmesi sağlanmalıdır.
Vurucu gücü yüksek, yüksek teknolojinin kullanıldığı mobilitesinin arttığı, uzak
mesafelere lojistik ve personel taşıma imkanlarına sahip bir ordu planlanmalı, ekonomik
kaynağın personel sayısının efektif ve etkili kullanılmasıyla elde edilmesi cihetine gidilmesi
sağlanmalıdır. Yine askeri bağlamda uzak mesafe istihbarat ve bilgi akışının sağlanması
amacıyla askeri uydu, gözlem ve istihbarat uydularının ordunun hizmetine sokulması
sağlanmalı, bunun için askeri uydu tasarımı gerçekleştirilmelidir. Ancak unutulmaması
gereken bir nokta da, uyduların tasarlanması ve üretilmesinin öneminin yanı sıra uydu
fırlatma teknolojilerine de sahip olunmasının gerekliliğidir. Bu çerçevede Roketsan firmasının
uzay teknolojilerini de çalışma planlarının içine alması sağlanmalıdır. Bu çalışmaların çok
pahalı olduğu ve askeri gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği için, devletin ilgili birimlerinin
doğrudan ARGE kaynağı aktarması gerçekleştirilmelidir.
Mukayeseli karşılaştırma sonrasında hem hammadde hem de teknoloji birikimin
bulunduğu sektörlerin belirlenmesinin ardından doğrudan bu sektörlere dönük ARGE
kurumlarının kurulması ve sanayi sektörünü yönlendirecek veya sanayi sektörünün ihtiyaç
duyduğu inovatif ürünlerin ve teknolojilerin üretilmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda, avantajlı
bir konumda bulunduğumuz bor madeninin kullanıldığı ileri teknoloji ürünlerinin
geliştirilmesi sağlanmalı, elde edilecek ürünlerin çeşitliliği ve kullanım alanlarının artırılması
öngörülmelidir.
2023 yılı ve sonrası için global şartlarda saygın, cari açık ve istihdam sorunlarını
çözmüş, demokrasiyi içselleştirmiş, demokratik kurum ve kültürü toplumun bütün
katmanlarına yerleştirmiş, sürdürülebilir bir ekonomi ve kalkınma modeli oluşturmuş bir
Türkiye 21. Yüzyılın en etkili devletlerinden biri olacaktır. Bunu sağlamak için yeterli
kapasiteye sahiptir. Önemli olan bu kapasitenin sürekli ve verimli bir şekilde çalıştırılmasıdır.
22
Uluslararası siyasi arenanın saygın ve etkili bir aktörü olmak, buna uygun politikalar
üretmekle mümkündür. Uluslararası kurumlarda artan bir şekilde varlık göstermek ve bu
kurumların etkili bir üyesi olmak, BMGK’ye daimi üye olmak hedefi bu politikaların
gereğidir. Tam demokrasinin sağlandığı, siyasi kültürün katılım ve demokrasi üzerine
temellendiği, insani gelişmişlik endeksinin çok gelişmiş ülkeler sınıflamasının elde edildiği,
milli gelir ve kişi başı gelirin gelişmiş ülkeler seviyesine çıktığı bir Türkiye hedefliyoruz.
Sağlık ve insani yaşam koşullarının gelişkin, eğitim oranının yüksek, siyasi istikrar ve
katılımcı demokrasinin var olduğu, insan haklarının gelişkin olduğu, Türkiye kavramının
ortak değer olarak ele alındığı vatandaş ve birey kavramlarının güçlendirilerek ortak değer
çevresinde birleştirildiği Türkiye’nin yaratılması bu çalışmada ele alınan unsurların
gerçekleştirilmesiyle mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA 2023 Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu, Burak Küntay (ed.), Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.94-99 Croissance, Compétitivité, Emploi (Büyüme, Rekabet, İstihdam), Le Livre Blanc, Commission Européenne, Bruxelles, 1994 Josehp S. Nye, Jr. ve David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (çev. Renan Akman), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2011, s.391 Richard Carlson ve Bruce Goldman, ‘2020 Visions’, Stanford Alumni Association, 1992, Virginia Üniversitesi, www.gophoto.it/view.php?i=http://img713.imageshack.us/img713/3079/zzsb.jpg#.UpoaVifCpGM www.aei-ideas.org/2013/05/mckinsey-report-12-disruptive-tecnologies-that-will-transform-life-business-and-the-global-economy/ www.tepav.org.tr/upload/files/1285828695-5.Guney_Kore_Inovasyondaki_Basarisini_Nelere_Borclu_Turkiye_icin_Cikarimlar.pdf www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22592991.asp www.f5haber.com/haberdar/2012-yili-ihracat-ve-ithalat-rakamlari-aciklandi-haberi-3643475/ www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/816355-en-yuksek-enerji-faturasini-2012de-odedik www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_ek.pdf www.e-kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/dusuk_cirolu/7.pdf www.mapsofworld.com/world-top-ten/world-top-ten-agricultural-exporters-map.html www.wri.org/publication/creating-sustainable-food-future-interim-findings www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf www.tr.wikipedia.org