Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı

22
Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı Giriş Kuruluşunun 100. Yılı olması sebebiyle 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti için daha büyük bir önem ifade etmektedir. Bu bağlamda stratejik bir Türkiye vizyonu fikrinin, 2023 yılı hedef seçilerek kitlelere verilmesi, istikamet gösterilmesi ve motivasyon sağlanması ısından yerinde bir yaklaşımdır. Türkiye’nin devletler tarihinde oldukça kısa sayılabilecek bir zaman sayılan 90 yılda geldiği noktada sağladığı başarı 2023 vizyonu için de sağlam bir referanstır. Bu çerçevede Türkiye’mizin daha iyi bir geleceğe taşınması hedefleri doğrultusunda yapılacak çalışmaları içeren gelecek projeksiyonu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel planlamaları içermelidir. Bu planlamalar hayata geçirilirken uygulamanın sürdürülebilirliğinin sağlanması da önemli bir kriterdir. Böylesi bir vizyon çalışması tarımdan eğitime, yabancı yatırımlardan bilgi ekonomisine, dış politikadan sürdürülebilir kalkınmaya, güvenlik mimarisinden kent planlamasına, AB üyeliğinden alternatif enerji kaynaklarına, kültürel yenilenmeye kadar uzanan geniş bir çerçevede, değişen dünyanın ve bu dünyada Türkiye’nin yerini saptamalıdır. 21. yüzyıl bol laf ve slogan üretenlerin değil, araştırmalarını, bilgi, iletişim ve teknoloji ile bütünleştiren, stratejik hedeflerini halkına benimsetebilmiş ve bunları ciddiyetle uygulamaya geçmiş ülkelerin yüzyılı olacaktır. 2023 yılı ve sonrası için “global şartlarda” saygın bir Türkiye’nin cari açık ve istihdam sorunlarını çözebilmesi için ortaya koyacağı sürdürülebilir ve global siyaset ve uluslararası ilişkiler modeli oluşturulurken ekonomik yapısında gerçekleştirmesi gereken yapısal değişiklikler, dış politikasının çok yönlülüğü ve erişilebilir hedeflerle en uzağa ulaşma çabaları, sürdürülebilir kalkınma stratejileri geliştirmesi ve uygulamasının yanı sıra demokrasisinin birinci sınıf hale getirilmesi stratejik amaçlar olarak belirlenmelidir. Türkiye’nin, 100. Yıl vizyonunu ortaya koyarken son dönemlerdeki gelişmesini ve bu gelişmenin sağladığı ivmenin itki gücü ile akılcı bir hedef ortaya koyulmalıdır. Kanaatimiz bu

Transcript of Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı

Global Siyaset ve Uluslararası İlişkiler açısından Yeni Bir Türkiye Tasarımı

 

Giriş

Kuruluşunun 100. Yılı olması sebebiyle 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti için daha

büyük bir önem ifade etmektedir. Bu bağlamda stratejik bir Türkiye vizyonu fikrinin, 2023

yılı hedef seçilerek kitlelere verilmesi, istikamet gösterilmesi ve motivasyon sağlanması

açısından yerinde bir yaklaşımdır.

Türkiye’nin devletler tarihinde oldukça kısa sayılabilecek bir zaman sayılan 90 yılda

geldiği noktada sağladığı başarı 2023 vizyonu için de sağlam bir referanstır. Bu çerçevede

Türkiye’mizin daha iyi bir geleceğe taşınması hedefleri doğrultusunda yapılacak çalışmaları

içeren gelecek projeksiyonu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel planlamaları içermelidir. Bu

planlamalar hayata geçirilirken uygulamanın sürdürülebilirliğinin sağlanması da önemli bir

kriterdir. Böylesi bir vizyon çalışması tarımdan eğitime, yabancı yatırımlardan bilgi

ekonomisine, dış politikadan sürdürülebilir kalkınmaya, güvenlik mimarisinden kent

planlamasına, AB üyeliğinden alternatif enerji kaynaklarına, kültürel yenilenmeye kadar

uzanan geniş bir çerçevede, değişen dünyanın ve bu dünyada Türkiye’nin yerini saptamalıdır.

21. yüzyıl bol laf ve slogan üretenlerin değil, araştırmalarını, bilgi, iletişim ve teknoloji ile

bütünleştiren, stratejik hedeflerini halkına benimsetebilmiş ve bunları ciddiyetle uygulamaya

geçmiş ülkelerin yüzyılı olacaktır.

2023 yılı ve sonrası için “global şartlarda” saygın bir Türkiye’nin cari açık ve

istihdam sorunlarını çözebilmesi için ortaya koyacağı sürdürülebilir ve global siyaset ve

uluslararası ilişkiler modeli oluşturulurken ekonomik yapısında gerçekleştirmesi gereken

yapısal değişiklikler, dış politikasının çok yönlülüğü ve erişilebilir hedeflerle en uzağa ulaşma

çabaları, sürdürülebilir kalkınma stratejileri geliştirmesi ve uygulamasının yanı sıra

demokrasisinin birinci sınıf hale getirilmesi stratejik amaçlar olarak belirlenmelidir.

Türkiye’nin, 100. Yıl vizyonunu ortaya koyarken son dönemlerdeki gelişmesini ve bu

gelişmenin sağladığı ivmenin itki gücü ile akılcı bir hedef ortaya koyulmalıdır. Kanaatimiz bu

2  

konuda aşağıda ifade edeceğimiz çalışmalarla erişilebilir hedefin “G10 ülkesi” olarak

belirlenmesinin gerektiğidir. Ülkemizin bu hedefe ulaşabilmesi için yapması gerekenler dış

politika, ekonomi, sürdürülebilir kalkınma politikaları ve sürdürülebilir demokrasi başlıkları

altında kabaca sınıflandırılabilir. Bugün için Türkiye’nin nerede olduğu değil, 10 yıl

sonrasında olmayı hedeflediğimiz yerde olduğumuzda bunun devamı için ve bu hedefe

ulaşmak için neler yapmalıyız sorularının sorulduğu nokta önemlidir. Bu soruların sorulması

ve cevaplarına yönelik projeksiyonların oluşturulması çıkış noktasıdır. Türkiye’nin G10

hedefine ulaşması için gerçekleştirmesi gereken ekonomik büyüklüklerin ötesinde rakiplerin

gelişme süreçlerini de dikkate almak, olası global siyaset değişikliklerini önceden tahmin

ederek bu ülkelerin potansiyellerini değerlendirmek, küreselleşmenin ve dünya ticaretinin

gelişimlerini de dikkate almamız gerekmektedir.

1. Saygın ve Güçlü Ülke Dinamiği

Bir ülkenin gücünü oluşturan birçok etken vardır. Bunların arasında sosyolojik yapısı,

kültürü, tarihi, ülkenin büyüklüğü ve coğrafyası değiştirilemeyen unsurlar olarak öne

çıkarken, amaç doğrultusunda geliştirilebilen ya da dönüştürülebilen, milli gücün somut

değerleri nüfus, sanayi yapısı, askeri güç ve ekonomik form olarak değerlendirilebilir. Ayrıca

ülkelerin güç kriterlerinin içinde nükleer kapasitesi de yer almaktadır. Bu bağlamda klasik bir

güç formülasyonu toprak, nüfus, sanayi ve askeri güç toplamlarının nükleer kapasite ile

ilişkisi sonucu elde edilirken, günümüzde klasik yaklaşımın yerini güç algısı almıştır. Bu

nedenle bir ülkeye atfedilen güç ya da buna ilişkin güç algısı nüfus, toprak büyüklüğü ve

konumdan oluşan kritik bir kütle ile ekonomik kapasitenin ve askeri kabiliyetin toplamıyla

siyasi iradenin veya geleneksel politikanın belirlediği stratejik amaç ve bu amaca ulaşmak için

siyasi iradenin gösterdiği dirayet korelâsyonundan oluşur. Yani,

[N= nükleer kapasite, L= toprak, P=nüfus, I=endüstri alt yapısı, M=askeri güç]

Milli güç= N*(L+P+I+M)

veya,

[kritik kütle + Ekonomik kabiliyet + Askeri Kabiliyet)x (stratejik amaç+stratejiyi takip

etme arzusu(siyasi irade)]

Algılanan Güç= Pp=(C+E+M)*(S+W) formülleriyle ifade edilebilir.

Türkiye için, 2023 hedefine dönersek, güçlü ülke konumunu elde etmenin yanı sıra

bir de saygın ülke hedefi vardır. Saygın ülke, hem ekonomik olarak G10 içinde yer almak

3  

hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olmak hedefiyle örtüştürülmüştür.

BMGK üyeliği, sadece Türkiye’nin politikaları ile elde edebileceği bir hedef olmadığı için

başka bir çalışmanın konusu olarak değerlendirilmelidir.

2. Stratejik Alanlar

Türkiye, 2023 stratejik hedefini, bilim ve teknolojide yüksek yetenek kazanmak ve

bunu toplumsal bir proje olarak muhafaza etmek; bilim ve teknolojinin, çok güzel bir örnek

teşkil eden Japonya özelinde olduğu gibi politika yapımında ve geleceğe dönük politikaların

tasarımında etkin bir araç olarak kullanılması, ulusal ARGE altyapısının oluşturulması,

ekonomik dönüşümün tam olarak sağlanması ile klasik güçler kavramının sert güç

unsurlarından olan ekonomik gücün elde edilmesi olarak belirlemelidir. Yukarıda anılan

vizyonun öğelerini eğitim, tarım, sanayi, havacılık ve uzay, bilim ve teknoloji alanlarında

gerçekleştireceği dönüşümle gerçekleştirmek durumundadır. Zira bu alanlarda yapacağı

dönüşüm hem ülkenin sosyoekonomik yapısını hem teknolojik alt yapısını değiştirecek,

böylelikle değişimin sürekliliği de sağlanabilecektir. Bunu sağlamak için toplumsal bir

sahiplenme, devlet mekanizmalarının etkin çalışması ve değişimin paydaşlarının katılımının

sağlanması önemli bir itici güç olacaktır. Türkiye’nin yukarıda sayılan değişim ve dönüşümü

sağlarken demokrasi ve insan hakları alanında birinci ligde yer alması da temel, kaçınılmaz ve

değiştirilemez hedefler arasında yer almalıdır. Ülkenin yönetimi ile stratejik gelecek yönetimi

birbirlerine paralel yönetilmeleri gereken bir süreç olduğu için siyasi istikrarın sağlanması

çalışmanın ana konusu olan 2023 hedefine ulaşılmasında önemli bir vasıtadır. Siyasi istikrarın

sağlanması için yeni, demokratik, katılımcı ve hesap verebilir bir siyasi rejim ve devlet

mekanizması da öngörülmelidir. Ancak bunlar başka bir çalışmanın konusu olabileceği için

burada incelenmeyecektir. Gelişmiş ülke statüsüne ulaşmak için daha az tüketip daha çok

tasarruf etmek, daha çok üretip bunları ihraç etmek, yüksek getirili ve teknolojiye dayalı

malları giderek daha çok üretmek elzemdir.

Günümüzde özellikle eğitim-istihdam ilişkisi giderek daha çok önem kazanmakta, bu

bağlamda istihdamı artıracak ve niteliğini geliştirecek politikaların hem sektörler hem eğitim

kurumları nezdinden yürütülmesi önemlidir. Ayrıca ilk, orta, mesleki öğretime yönelik

politikaların ötesinde yükseköğretime dönük özel politikaların uygulanması gerekmektedir.

Yükseköğretim sistemi, çıktıları itibari ile nitelikli insan gücü ve bu sistemin girdileri olan

öğrencileri eğiten bir yapıya sahiptir. Diğer taraftan, yükseköğretim sistemi teknoloji

gelişimini sağlayacak olan ARGE personelini de eğiteceği için daha bir öneme sahiptir.

4  

2023 hedefini gerçekleştirmek için, tarım alanında toplumun sağlıklı beslenmesini,

gereksinimlerini yeterli nitelik ve nicelikte karşılayabilen, biyolojik çeşitliliğini koruyan,

ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan sürdürülebilir, yüksek verimliliğe sahip bir tarım sektörü

ile yüksek ihracat gelirlerini elde edebilen bir Türkiye hedeflenmelidir. Gıda arzı ve

güvenliğinin 2050’li yıllarda 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusu karşısında ülkelerin

ekonomik ve askeri gücünün yanı sıra stratejik bir değer taşıyacağı da hesaplanmalıdır.

2,1 trilyon dolar GSMH ve 25 bin dolar kişi başı gelir, 500 milyar dolarlık ihracat

hedefiyle 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olmayı hedefleyen Türkiye, bu hedefi

sanayide de sürdürülebilirlik ilkesi ile elde etmeye çalışmalıdır. Hali hazırda sanayinin sahip

olduğu yapı sürdürülebilirlik ilkesine pek uygun değildir. Zira mevcut sistemde var olan

enerjide yüksek oranda dışa bağımlılık ve ara malların büyük bir kısmının dışarıdan temin

ediliyor olması en önemli sorunumuzdur. 2023 yolunda öncelikle bu sorunların aşılması

gerekmektedir. Yüksek teknolojik ürünler, ihracat gamında ağırlık taşımalıdır. İleri teknoloji

ürünleriyle ihracat stratejisini sağlarken elimizde mevcut olan sanayi kollarının da esnekliğini

artırmak bu hedefin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz koşullardandır.

Ülkelerin refah toplumu olma yolundaki çabalarını destekleyecek en önemli güçlerden

biri de, hiç kuşkusuz, “bilim ve teknolojide ulaştıkları yetenek düzeyleridir. Bu açıdan, belki

de en yüksek katkıyı sağlayabilecek olan Savunma, Havacılık ve Uzay sektörüdür. Bilindiği

gibi savunma harcamalarının ülke ekonomilerine olumlu veya olumsuz katkıları konusunda

literatürde değişik görüşler bulunmakla birlikte, bu görüşler; genellikle ülkelerin gelişmişlik

düzeyi, üretici olup olmamaları vb. gibi durumlara bağlı olarak bazı ülkeler için ekonomik

kalkınmayı hızlandıracağı gerekçesiyle olumlu; “üretici olmayan”, düşük ve orta gelir düzeyli

bazı ülkeler için ise ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle olumsuz yönde

dile getirilmektedir. Türkiye sanayileşmesini tamamlayamamış, bu nedenle henüz tam olarak

üretici ülkeler kategorisinde olmayan, düşük değilse bile orta gelir düzeyinde bir ülkedir. Salt

ekonomik açıdan değerlendirildiğinde görülen bu olumsuz duruma karşın Türkiye, bulunduğu

coğrafyada güçlü ve caydırıcı konumunu sürdürmek, bunun için de güçlü bir silahlı

kuvvetlere ve onu destekleyen güçlü bir savunma sanayine sahip olmak, dolayısıyla bu alanda

harcamalar yapmak zorundadır. Burada önemli olan, yapılması kaçınılmaz olan bu

harcamaların, ulusal egemenlik gereksinimlerinin karşılanması yanında, elde edilebilecek

sosyo-ekonomik ve teknolojik yararlar en üst düzeyde olacak şekilde yapılıp yapılmadığıdır.

Gelecek bilimcilerin 2020 sonrasına ilişkin öngörülerinde teknolojinin değişikliğin ve

ekonomik etkinliğin sürükleyici gücü olacağı, biyo-teknolojinin etki ve ekonomik değer

5  

bakımından enformasyon teknolojisi ile rekabet edeceği ifade edilmektedir.1 Sanayi

devriminin tarımsal toplumları dönüştürmesinin bir benzeri de biyo-teknoloji sayesinde

yaşanabilir. Zira biyo-teknoloji tarımsal verimlilik, sağlık hizmetleri ve çevre korunmasında

büyük ilerlemelerin önünü açabilir.

Ekonomik ve siyasi gelişmeler, Asya-Pasifik bölgesinin öneminin her geçen gün

artacağını göstermektedir. Buna uygun bir yapılanma ile hem ekonomik açılımların hem

diplomatik ve siyasi açılımların bu gelişmeleri göz önünde bulundurması gerekmektedir.

ABD’nin ilgi alanının yukarıda anılan bölgeye yönelmesinin yaratacağı siyasi eksen kayması

ile baş edebilecek politikaları içeren projeksiyonların hızla geliştirilmesi ivedilik arz

etmektedir.

Çok büyük harcamalar ve ekonomi üzerine büyük yük getirmeden ve gerektiği her an

uzaya ulaşabilen devletler uluslararası toplumun diğer üyeleri üzerinde daha fazla askeri ve

ticari üstünlüğe sahip olacaklarından Türkiye’nin de uzayda hem varlık hem teknoloji

alanında yer alması özellikle 2023 sonrası için stratejik olarak anlamlı olacaktır.

2.1.Eğitim ve İnsan Kaynakları

Eğitim değişim sürecinde bulunan bir toplumun en önemli katalizörüdür.2 Aynı

zamanda aktif iş piyasası politikalarının da önemli bir aracıdır. Bu nedenle eğitim aracılığıyla

insan sermayesine yapılan yatırım bir yandan yeni politikaların kolaylıkla yayılmasını

sağlarken diğer yandan da rekabet üstünlüğünü artırır. Bu noktadan hareketle 2023 vizyonu

için yapılan projeksiyonlarda öncelikli sektörler olarak belirlenen sektörler için gereken iş

gücünün hızla ve sürdürülebilir bir şekilde temini sağlanmalıdır. İleri teknoloji ve yüksek

katma değer içeren ürünlerin üretiminde gereken mühendislik dalları ile sağlık bilimleri

alanında yüksek katma değer yaratan meslek kollarının ivedilikle ve yüksek kaliteyi

sağlayacak şekilde organize edilmesi gerekmektedir. Hali hazırda, makine, elektrik-

elektronik, bilgisayar, kimya mühendislikleri ile ilaç sanayine dönük araştırmaları yürütmek

üzere tıp bilimleri alanındaki eleman açığı dikkate alınarak 2023 vizyonu gerçekleştirmek

üzere sistem reorganize edilmelidir.

Giderek önem kazanan eğitim-istihdam ilişkisi nedeniyle istihdamı artıracak ve

niteliğini geliştirecek politikaların hem sektörler hem eğitim kurumları nezdinde sıkı bir

şekilde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede ilk, orta ve mesleki öğretime yönelik                                                             1 Richard Carlson ve Bruce Goldman, ‘2020 Visions’, Stanford Alumni Association, 1992, Virginia Üniversitesi, ABD, Dijital Ortama Aktarılış Tarihi 25 Temmuz 2008 2 Croissance, Compétitivité, Emploi (Büyüme, Rekabet, İstihdam), Le Livre Blanc, Commission Européenne, Bruxelles, 1994 

6  

politikaların ötesinde yükseköğretime dönük özel politikaların uygulanması gerekmektedir.

Yükseköğretim sistemi, çıktıları itibari ile nitelikli insan gücü ve bu sistemin girdileri olan

öğrencileri eğiten bir yapıya sahiptir.

Diğer taraftan, yükseköğretim sistemi teknoloji gelişimini sağlayacak olan ARGE

personelini de eğiteceği için daha bir öneme sahiptir. Buna paralel olarak, eğitimde yapısal bir

değişim iradesi ortaya konmalıdır. Dünya ticaretinin çok yönlü serbestleşmesi ve her alanda

küreselleşme sürecinin hızlanması, bu hıza ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve tecrübeye

sahip işgücünün ve insan kalitesinin sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Artan küresel rekabet,

üretimin niteliği ve miktarının değişmesi/değişmek zorunda olması, artan refah beklentileri

Türkiye’de eğitimin daha etkili bir araç olarak kullanılması mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.

Aktif iş gücü piyasasının varlığının sürdürülmesi, iş gücü arzının niteliğinin yükseltilmesi,

yatırımların artırılması, rekabet üstünlüğü sağlanarak ihracatın artırılması ve eğitim-istihdam

ilişkisinin sağlıklı temellere oturtulmasıyla mümkün olabilecektir. Eğitimin kendisinin bir

amaç olmadığı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin bir aracı olduğu gerçeğinden

hareketle, üretkenliğin ve kalitenin artırılmasında, değişim ile sürekliliğin dengelenmesinde

önemli bir hizmet alanı olduğu unutulmamalıdır. Bugün Türkiye’de yükseköğretime girişte

oluşan yığılmanın büyük kısmının lise mezunlarından müteşekkil olduğu bir gerçektir. Bu

kitle ise ne yazık ki yükseköğretime giremedikleri takdirde kendi geçimlerini sağlayabilecek

bilgi ve beceriden büyük oranda yoksundur. Bu gruba meslek edinmelerini sağlayacak

formasyonun kazandırılması için gerekli olan mekanizmaların bir an önce kurulması da

gerekmekte, iş gücü piyasasında işe yeni girenler için iş eğitimi programlarının

yaygınlaştırılmasıyla iş gücü arzının orta kalitede de olsa sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.

Milli eğitim politikasında ilk ve ortaöğretimde %100’lük okullaşmanın yanı sıra

yüksek öğretimde de %50’lik örgün eğitim okullaşmasının sağlanması rakip ülkelerle

rekabetin olmazsa olmaz şartlarındandır. Türkiye’de mesleki eğitimin sektörlerin gelişiminin

gerisinde kaldığı, istenen esnekliği gösteremediği ilgili sektörlerin şikâyetlerinin başında

gelmektedir. Örgün ve yaygın mesleki ve teknik eğitim dünya standartlarının gerisinde

kaldığından bu nedenle sektöre geçen genç iş gücü yeterli alt yapıya sahip olamamakta, sektör

de bu iş gücünden beklediği verimi alamamaktadır. Düşük verimlilik doğal olarak iş gücü

fiyatlarının da düşük olmasına neden olmakta, verimsiz ya da düşük verimli bir üretimle de

dünya piyasalarında rekabet edilememektedir. Üretim yapanlar aynı birim ürünü üretirken

daha fazla iş gücü kullanmak zorunda kalmakta, bu da maliyetleri artırmakta ve rekabet

edilebilirliği düşürmektedir. Ayrıca, mesleki eğitimde ileriye dönük projeksiyonlar yeterince

7  

gerçekleşmemiş ve bazı sektörlerde eleman açığı varken bazı sektörler doyuma ulaşmış,

bazılarında da iş gücü arzı fazlası oluşmuştur.

Bugün için teknoloji dünyasına dönük yapılan araştırmalarda, ülkemizin özgün

çalışmalar veya buluşlardan ziyade geliştirme ve iyileştirme odaklı olduğu görülecektir.

Yükseköğretimde lisans düzeyindeki eğitimin ötesinde asıl ARGE yapan ve teknoloji üreten

kadrolar anlamına gelen yüksek lisans ve doktora çalışmalarının özendirilmesi3, teşvik

edilmesi, bu alandaki çalışmaların sektörel olarak desteklenmesi, sektörlerin ihtiyacına dönük

akademik ve teknolojik çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir.

Tablo 1. Bunun sağlanabilmesi için bugünkü üniversite yapılanmasının ötesinde bir teknoloji

akademisinin oluşturulması, bu akademinin üniversitelerden akademisyen ve araştırmacı

desteği alarak ancak üniversitelerin idari ve finansal yapılarından bağımsız olarak teknoloji

araştırmaları yürütmesi, bu araştırmaların yukarıda da ifade edildiği üzere sektör destekli ve

hedefli olması önemlidir. İlaveten, üniversitelerin idari yapısının düzeltilmesi, sektör-

                                                            3 Tablo 1. http://www.gophoto.it/view.php?i=http://img713.imageshack.us/img713/3079/zzsb.jpg#.UpoaVifCpGM, (30.11.2013)  

8  

üniversite işbirliğinin sağlanabilmesi için merkezi karar alma mekanizmalarından bağımsız

kılınması gereklidir. Öğretim elemanlarının mesleki gelişimlerinin sağlanabilmesi için

araştırmaya dönük çalışmaları teşvik edici personel politikaları uygulanması ve bu

politikaların sektörlerle desteklenmesi gerekmektedir. Yükseköğretimde akademik bilginin

aktarılması kadar yeni bilgilerin de üretilmesi stratejik değer taşıdığı için öğretim

görevlilerinin uzmanlık alanlarına göre değişik ülkelerde bilimsel araştırma ve geliştirme

programlarına aktif ve yoğun olarak fiili olarak katılımının bir program dahilinde teşviki

gereklidir. Bu gelişmelerle paralel olarak, öğretim sisteminin tek tipçi anlayıştan da

kurtarılması, kaynakların israf edilmemesi ve verimli kullanılmasının da sağlanması önem arz

etmektedir.

2023’e giden yolda eğitim sistemi, ekonomi ve toplumun ihtiyaç duyduğu nitelikli-

uzman insan kaynaklarını yetiştirmelidir. İnsan kaynaklarının niteliği ve istihdamı

ekonominin ulusal düzeyde verimlilik, yenilikçilik, büyüme kapasitesi ve girişimcilik

üzerinde, küresel düzeyde ise rekabet gücü hakkında belirleyici bir role sahiptir.

Girişimciliğin geliştirilmesi, lisansüstü ve doktora eğitimleriyle uzman kadroların

güçlendirilmesi ağırlıklı ve öncelikli olarak ele alınmalıdır.

2.2.Bilim ve teknoloji

Bilim ve teknoloji uzun dönemli ekonomik ve toplumsal gelişmenin en önemli

unsurlarından birisi, bilim ve teknoloji politikaları ise bu gelişimin hızını ve yönünü

etkilemenin bir aracıdır. Dünyada ekonomik ve sosyal anlamda gelişmiş ülkelerin tümü

(ABD, Japonya, AB üyesi birçok ülke) uzun dönemli toplumsal, ekonomik ve siyasi hedefleri

ile uyumlu bir bilim ve teknoloji vizyonu geliştirmişlerdir. Bilim ve teknolojide yetenek

kazanmak bir toplumsal proje olarak kabul edilmelidir. Toplumsal bu proje ile belirlenecek

endüstriyel üretim alanlarında Türkiye’ye rekabet üstünlüğü kazandırılması, uluslar arası

ticaretin belirgin bir paydaşı olarak temayüz etmesi, yurttaşlarımızın yaşam kalitesinin

arttırılması ve sürdürülebilirliğinin sağlanarak kalkınma hedefleri gözetilmelidir. Endüstriyel

üretim alanları belirlenirken gelecek yüzyılın teknolojileri olan mobil internet, bilgi işlem

otomasyonu, düşünce yoluyla internet, bulut teknolojisi, gelişmiş robotlar, sürücüsüz ulaşım

araçları, yeni nesil gen teknolojileri, enerjinin depolanması, 3 boyutlu baskı, gelişmiş

malzemeler, gelişmiş gaz ve petrol arama ve çıkarma teknikleri, yenilenebilir enerji 4 alanları

ön plana alınmalıdır. Ayrıca rekabet üstünlüğünün sağlanabilmesi için esnek üretim                                                             4 http://www.aei‐ideas.org/2013/05/mckinsey‐report‐12‐disruptive‐tecnologies‐that‐will‐transform‐life‐business‐and‐the‐global‐economy/, (19.11.2013) 

9  

teknolojilerinin geliştirilmesi, bilgi yoğun ve yüksek katma değerli ürünler ortaya çıkarma ve

genel anlamda küresel bir tasarım merkezi olmak hedeflerden biri olmalıdır.

Alternatif hammaddelerin kullanıldığı kimyasal sentezleme proseslerinin

geliştirilmesi, biyoteknoloji ve gen teknolojileri alanında DNA teknolojilerinin üretilmesi ve

hücre tedavilerine yönelik süreçlerin ortaya çıkarılması, ilaç tasarım teknolojilerinin

geliştirilmesi, robotik ve otomasyon teknolojilerinde yetkinlik kazanılması, esnek ve çevik

üretim teknolojileriyle sanayinin alt yapısının dönüştürülmesi, malzeme teknolojileri

çerçevesinde Bor teknolojilerinin üretilmesi, kompozit malzeme ve hafif ve yüksek dirençli

malzeme teknolojilerinin geliştirilmesi 2023 yılı hedefi içinde sanayi sektörünün öncelikli

alanları olmalıdır. Yukarıda sayılanlara enerji teknolojileri çerçevesinde hidrojen teknolojileri

ve yakıt pilleri, yenilenebilir enerji teknolojileri ve nükleer enerji teknolojilerinin de

eklenmesi zaruridir.

Ayrıca, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ana itici gücü olan ARGE çalışmalarına

özel önem verilmelidir. Türkiye’de 4 yıl içinde alınan patent sayısı Cambridge civarındaki

üniversiteler tarafından bir saatte alınmaktadır. Bu örnek bile teknolojik çalışma ve buluş

sayılarında ne kadar geride olduğumuzu göstermektir. Yine bu konuda bir başka örnek de

ARGE alanındaki bilimsel araştırma sayılarıdır. Tablo 1’de 2012 yılı itibariyle bilimsel

araştırma ve bin çalışan başına ARGE personeli ve buluş sayıları verilmiştir. Güney Kore

örneği Türkiye için çok anlamlı değerler ifade etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik

kalkınmasının önünü açacak en önemli konu eğitimle yapılacak reformlardır. Eğitim alanında

yapılacak reformlarla eğitim sistemi ile iş gücü piyasası arasındaki kopukluk giderilebilecek,

doğrudan etki olarak istihdamın niteliği ve geliştirilmesi mümkün olabilecektir.

Türkiye’deki ARGE sisteminin en önemli bileşenin üniversiteler olduğu açıktır. Bu

bileşenin parçalarından olan mühendislik fakültelerinin öğretim elemanlarını sanayinin

sorunlarıyla ilgilenmeye yöneltecek teşvik veya zorlayıcı unsurların sisteme dahil edilmesi,

öğretim üyelerinin araştırma kuruluşlarında ve sanayide uzun süreli görev almalarını

sağlayacak yönetsel mekanizmaların kurulması, akademik yükselme ölçütlerinin içinde sanayi

ile işbirliğine yönelik çalışmaların ağırlık kazanması gereklidir. Öğretim görevlisi

kadrolarında gerçek hayat ve çalışma hayatı tecrübelerini üniversitelere taşıyabilecek kişilerin

esnek istihdamı sağlanmalı, böylesi kişilerin üniversitelerle işbirliği artırılmalıdır. Genç

araştırmacı yetişmesini temin amacıyla, üniversiteler cazibe merkezi haline getirilmeli,

özellikle üniversite yönetimlerine sektör temsilcilerinin, ilgili STK’ların aktif katılımları

sağlanmalıdır.

10  

Her üniversitesinin desteklenmesi yerine, temayüz etmiş üniversite ve ARGE

birimlerinin teşvik edilmesi, bu kurumların fark yaratabileceği ve öncelik alabileceği

alanlarda desteklenmesi, yurtdışındaki Türk uzmanlarla ilişkilerin güçlendirilmesi ve ARGE

kuruluşlarının gelişiminin sağlanması planlanmalıdır. ARGE projelerinin ve ARGE

birimlerinin güçlendirilmesi için finansal kaynağın özel sektör tarafından temin edilmesi esas

olarak kabul edilirken kritik ve stratejik alanlardaki veya henüz yeterli özel sektör

kuruluşunun bulunmadığı alanlarda yapılacak çalışmaların finansmanı için kamu desteği ve

fonu oluşturulmalıdır. Bu fonun oluşturulması için kamu ihale sistemi üzerinden uygun

görülecek bir payın bu fona aktarılması sağlanabilir.

Lisansüstü ve doktora çalışmaları öncelikli bilim ve teknoloji alanlarına

yönlendirilmelidir. Geleceğin uzmanlık alanlarının iyi tespiti ve bu konuda sürekliliğin

sağlanabilmesi için toplumun bilgilendirilmesi kaynakların verimli bir şekilde bu alanlara

kaydırılması gerçekleştirilmelidir. ARGE’ye ayrılan payın 2023’te en az GSYİH’nin %3’üne

çıkarılması hedeflenmelidir.

2010 tarihli TEPAV Politika Notu adlı çalışmada “G. Kore, ekonomik kalkınmadaki

başarısı, inovasyon ve ARGE alanlarındaki çarpıcı gelişimi ile oldukça ilgi çeken bir ülke

olmayı başarmıştır. 1980’lere kadar kişi başına düşen GSYİH ve ARGE faaliyetlerine yapılan

harcamalar açısından Türkiye’nin altında yer almış olan G. Kore, 1980’lere gelindiğinde bu

gidişatı tamamen tersine çevirmeyi başarmış ve kayda değer bir büyümenin yanı sıra,

teknolojik açıdan da önemli bir gelişim kaydetmiştir. Gerek inovasyondaki girişimleri, gerek

eğitime, beceri geliştirmeye ve insan kaynaklarına verdiği önem sayesinde, günümüzde orta

gelirli ülkelerin karşısına çıkan önemli zorluklardan biri olarak kabul edilen orta-gelir

tuzağından da kurtulmayı başarmıştır. Bu başarıların temelinde, gelişmiş ülkeler ile rekabet

edebilecek bir konuma ulaşma yolunda attığı önemli adımlar ve geçmiş olduğu bir takım

değişim süreçleri yer almaktadır. Bu değişim süreçlerinde ön plana çıkan en önemli nokta

ARGE sisteminin geliştirilmesi olmakla birlikte, buna en fazla etki eden faktörlerden biri de

eğitime yapılan yatırımlardır. G. Kore’nin sektörel değişimi ve hızlı ekonomik büyümesinde

ARGE sisteminin gelişimi büyük rol oynamaktadır. Özellikle 1980’lerden günümüze, hem

ARGE harcamalarındaki kayda değer artış, hem de üretim ve ihracatta yüksek katma değer

getiren ileri teknolojili ürünlere doğru hızlı geçiş ARGE sistemindeki bu gelişmeleri

desteklemiştir” ifadeleri yer almaktadır5. Bu saptamadan hareketle inovatif (yaratıcı-

                                                            5 http://www.tepav.org.tr/upload/files/1285828695‐5.Guney_Kore_Inovasyondaki_Basarisini_Nelere_Borclu_Turkiye_icin_Cikarimlar.pdf, (30.11.2013) 

11  

yenilikçi- farklı) düşünce ve çalışmaların sektörel değişimlerde ne kadar etkili olduğu ortaya

çıkmaktadır.

IT ve bilgi iletişim sektörlerinin sanıldığının aksine emek yoğun sektörler olduğu,

çağrı merkezleri örneği üzerinden net bir şekilde anlaşılabilir. Çağrı merkezleri hem hizmet

sektörü hem de IT sektörü olarak yoğun istihdam sağlamaktadır.

2.3.Enerji

Enerjinin üretilmesi, dönüştürülmesi, iletilmesi, depolanması, işlenmesi ve

kullanılması günümüzde dünyanın en önde gelen teknik, sosyal, ekonomik, siyasal ve

savunma konuları arasındadır. Türkiye’nin 2012 cari açığı 49 milyar dolar civarında

gerçekleşmiş6, toplam ithalatı 237 milyar dolara ulaşmış7, toplam enerji ithalatı ise 60,1

milyar doları bulmuştur8. Toplam ithalatımızın dörtte birinin enerji için olduğu ortada iken

cari açığın düşmesi için bu harcama kaleminin azaltılması gerektiği aşikardır. Bunu

sağlayabilmek enerji teknolojisi alanında yapılacak çalışmaların önemi artmaktadır. Bu

çerçevede, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teknolojilerin geliştirilmesi ilk planda

alınması gereken tedbirlerdir. Rüzgar türbinlerinin elektromekanik aksamının yurt içi

imkanlarla üretilmesinin sağlanması, güneş enerjisine dönük teknoloji geliştirme faaliyetinin

yüksek verimli panel üretimi ve enerjinin depolanmasına imkan verecek ekipmanın

geliştirilmesi hem istihdam üzerinde olumlu etki yaratacak hem de teknoloji geliştirilmesine

katkı sağlayacaktır. Nükleer enerjinin mutlak surette ithalata dayalı hidrokarbür kaynaklı

enerjinin yerine ikame edilmesi gereklidir. Ayrıca, hidrojen yakma ve üretme teknolojilerinin

geliştirilmesi, kaya gazı üretimine yönelik teknolojinin bağımsız olarak yaratılması gereklidir.

Ayrıca sanayi üretim süreçlerinde enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin geliştirilmesi de

gerekmektedir.

Enerji arz güvenliğinin sağlanması için Türkiye’nin “pipeline-land” olarak

konumlandırılması hem ihtiyacının temini hem geçiş ülkesi olarak elde edeceği gelir hem de

rakiplerine yönelik üstünlük sağlayarak güç dengesini kendi lehine çevirmesine imkan

verecektir. Avrasya enerji koridoru rolü bağlamında sadece geçiş ülkesi değil aynı zamanda

ürünlerin pazarlandığı bir terminal ülke haline gelmek de cari açığın kapatılmasında enerjinin                                                             6 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22592991.asp, (04.12.2013) 7 http://www.f5haber.com/haberdar/2012‐yili‐ihracat‐ve‐ithalat‐rakamlari‐aciklandi‐haberi‐3643475/, (05.12.2013) 8 http://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman‐yildirim‐1018/816355‐en‐yuksek‐enerji‐faturasini‐2012de‐odedik, (05.12.2013) 

12  

yapacağı bir katkı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, coğrafi konumu itibariyle

ikinci bir Rotterdam olabilme avantajına sahiptir. Enerji alanında yeni teknolojilerin yanı sıra

en ucuz yeni kaynak temini verimlilik olduğu için bu yönde yapılacak araştırma ve ARGE

çalışmalarını ivedilikle desteklemelidir. Zira Türkiye bugün itibariyle tükettiği enerjiyi

verimli kullanmakta sıkıntı yaşamaktadır. Türkiye’de enerji kaybının yıllık 6-7 milyar dolar

civarında olduğu hesaplanırsa9 yıllık enerji ithalatının %10’una tekabül ettiği görülecektir.

Rakamsal olarak da cari açığın yaklaşık %13’üne denk gelen bu kaybın değerinin ne kadar

büyük olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

2.4. Uzay ve savunma

Küresel düzeyde ülke çıkarlarının korunmasını gözeten ve ulusal güvenlik

gereksinimlerini karşılayan sistem ve teknolojileri özgün olarak araştırıp geliştirerek ve

üreterek, bu sistem ve teknoloji alanlarında dünya ölçeğinde rekabet, işbirliği veya karşılıklı

bağımlılık gücünü yaratmak; ülkenin bilim ve teknoloji düzeyinin gelişmesinde öncü rol

oynayan; toplumsal refaha katkısı tartışılmaz bir ulusal savunma, havacılık ve uzay sanayine

sahip olmak temel hedef olmalıdır.10

Uzaya ilişkin teknolojilerde, uzayın sivil amaçlı kullanımı kadar askeri ihtiyaçların

karşılanması da amaçlanmalıdır. Bu nedenle uydu tasarlayabilmek ve uzaya araç gönderme

yeteneğini geliştirmek kritik teknoloji alanlarındandır. Uydu teknolojileri ve bu uyduların

uzaya taşınması, fırlatma ve kontrol sistemlerini içeren teknolojilerin yanı sıra uzaydan

algılama, gözlem, iletişim gibi hedefleri geliştirmek üzere uzay platformlarının, alçak ve

yüksek irtifa uydu konumlandırmalarının oluşturulması da hedeflenmelidir. Bu konuda ulusal

uzay ajansı kurulmalı ve bu ajansın eş güdümünde TAİ gibi yerli firmaların teknoloji

geliştirmesini sağlayacak finansman modelleri oluşturulmalı ve buna dönük ARGE

projelerine destek verilmelidir.

Savunma bağlamında, mühimmat, silah ve korunma sistemlerine yönelik

konvansiyonel silah teknolojileriyle ilgili ARGE çalışmalarına hız verilmeli, bu çerçevede

güdümlü enerji (lazer) sistemlerinin silah olarak kullanımı, robot silahları ve ileri teknolojik

mühimmat çalışmaları yürütülmeli, avionik sistemlere yönelik milli yazılım geliştirme

çalışmaları desteklenmelidir. Örnek vermek gerekirse Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS)

kullanılarak yapılacak herhangi bir operasyonun sağlıklı işleyebilmesi, bu sistemlerin

çalışmasına destek veren ABD uydularına bağlıdır. Olağanüstü durumlarda ABD’nin söz

                                                            9 http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_ek.pdf, (05.12.2013) 10 http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf,( 22.11.2013) 

13  

konusu uyduların sinyallerini değiştirme, yönlendirme ve manipüle etme imkanı vardır.Bilgi

savaşında küçük bir üstünlük bile önemli bir fark yaratacağı için Türkiye de rakiplerinin

karşısında savunmasız kalmamak için kendi savunma sistemlerini geliştirmek

durumundadır.11 Savunma sanayi tedarikinin milli güvenlik ilkeleri doğrultusunda ARGE

yoluyla sağlanmasına öncelik verilmelidir. Henüz sahip olmadığımız üretim teknolojilerinin

transferi çabalarına hız verilmelidir.

Ulusal güvenlik ihtiyaçları açısından, Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki

istikrarsızlıklar, enerji yolları üzerindeki stratejik kontrol ihtiyacı, asimetrik tehditler ve

uluslararası terörizm ülkemizin savunma, havacılık ve uzay politikasını etkilediği için gerekli

teknolojilerin hızla ve yerli kaynaklardan temini öncelikli konularımız arasında olmalıdır.

Havacılık alanında ayrıca, sivil havacılık ağlarının Türkiye üzerine çekilmesi de 2023

yılını hedefleyen ülkemiz için bir dış politika gücü olabilecektir. Uzun ticari uçuşlarda

Türkiye’nin bir hub noktası haline gelmesi hem ekonomik gücümüzü artıracak hem de bu

alanda yapılması zorunlu olan çalışmalarla teknoloji ve istihdam artışına imkân verecektir.

İstanbul’da yapılması planlanan ve Avrupa’nın en büyük havalimanı olması öngörülen yeni

havalimanının Türkiye’nin hedeflerine ulaşmak için kuvvetli bir dayanak noktası olacağı

söylenebilir. Zira hem bu havalimanının inşası sırasında ve sonrasındaki istihdam ihtiyacı ve

gerekli olan teknoloji hem de sağlayacağı ekonomik güç hedeflerimiz için önemli bir katkı

verecektir.

2.5. Sağlık ve Yaşam Bilimleri

Sağlık ve yaşam bilimleri alanlarında elde edilecek gelişmeler hem sosyal politikalar

açısından bir kolaylık sağlayacak hem de bu alanların birincil ve ikincil katma değer

özellikleriyle cari açık sorununun finansmanında iç kaynak içerikli bir katkı sağlayacaktır. En

çok satılan 10 ürünün 8 tanesinin ABD’li ilaç kuruluşları12 tarafından keşfedilmiş olması ve

ilaç endüstrisinde bu ülkenin payı sağladığı katkı konusunda anlamlı bir fikir verebilir. İnsan

sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla DNA teknolojilerinin kullanılmasıyla yeni

moleküller geliştirmek ve bu moleküller üzerine temellenen aşı ilaç kombinasyonları üretmek/

geliştirmek, hücre/gen tedavi yöntemlerine dönük teknolojileri üretmek ve hekimlerin

örnekleri laboratuarlara yollamadan hasta başında gerekli testleri yapmalarına olanak

                                                            11 Josehp S. Nye, Jr. ve  David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (çev. Renan Akman), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2011, s.391 12 http://www.e‐kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/dusuk_cirolu/7.pdf, (19.11.2013) 

14  

sağlayacak tanı kitlerinin geliştirilmesi cari açığın azaltılması amacının gerçekleştirilmesinde

önemli önem arz ettiğinden stratejik hedefler olarak ortaya konulmalıdır.

Dijital tanı ve tedavi sistemlerinin geliştirilmesi, nano teknoloji ve malzeme

teknolojisindeki değişiklikleri yönlendirmek ve yürütmek, uzaktan hasta takip sistemlerinin

ve cihazlarının üretilmesi, ileri teknoloji cihazlara yönelik tıbbi yazılımların hazırlanması

öncelikli çalışma alanları içinde yer almalıdır. Biyoteknolojik çalışmalar konusunda ülkemiz

bölgesel bir güç ve referans merkezi olmalıdır.

2.6.Tarım

Toplumun sağlıklı beslenmesi ve gereksinimlerinin karşılanması ekonomik, ekolojik

ve sosyal açıdan sürdürülebilir, yüksek verimlilikle çalışan tarım ve tasımsal sanayinin

katkılarıyla gerçekleşebilir. Tarım alanında uluslararası çapta rekabet edebilmek için tarımsal

üretim çeşitliliğinin artırılması ve katma değerinin yükseltilmesi şarttır. ABD’den sonra

dünyanın ikinci büyük tarım ihracatçısı ikinci büyük tarım ihracatçısı olan Hollanda’nın 2008

yılı tarım ihracatı 79 milyar dolar13 ve bütün topraklarının yüz ölçümü 41.582 km2 olduğu

dikkate alınacak olursa ülkemizin bu alandaki potansiyelinin gerçek değeri anlaşılabilir.

Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %60’ını tek başına tarımla gerçekleştiren Hollanda bu

konuda örnek alınmalıdır. Tarım sektöründe tarım arazilerinin bölünmemesi, birleştirilmesi,

tarımsal arazilerin üzerinde yapılaşmanın yasaklanması, tarımsal üretimin mümkün olduğu

ölçüde şirketler veya ortak üretim mekanizmaları aracılığıyla yürütülmesi bu alanda alınacak

tedbirler arasında sayılabilir.

Endemik bitki türlerinin korunması, geliştirilmesi ve bu bitkilerin ilaç ve kozmetik

müstahzarı olarak kullanımına dönük çalışmaların yürütülmesi de cari açık dengesine olumlu

etki edecektir. Böylece tıbbi-aromatik bitki, özüt ve etken madde üretilmesi mümkün

olacaktır.

Ayrıca gıda güvenliği ve güvenilirliğinin sağlanması, artan ülke ve dünya nüfusunun

gıda ihtiyaçlarının karşılanmasında stratejik değer taşımaktadır. 2050 yılında 9,6 milyara

ulaşması beklenen dünya nüfusunun gıda ihtiyacının karşılanması için küresel tarım

üretiminin %70 artırılması gerektiği belirlenmiştir.14 Tohum ve damızlık üretilmesi ve

geliştirilmesi, biyoteknolojinin kullanımı ile bitkisel ve hayvansal üretimi artırılması, tarımsal

                                                            13 http://www.mapsofworld.com/world‐top‐ten/world‐top‐ten‐agricultural‐exporters‐map.html, (15.11.2013) 14 http://www.wri.org/publication/creating‐sustainable‐food‐future‐interim‐findings, (04.12.2013) 

15  

üretimin verimliliğinin ve çeşitliliğinin çoğaltılması, gıda işleme yöntemlerinin geliştirilmesi

ve işlenmiş ürün çeşitliliğini artırmak tarımsal çalışma alanlarından bir kaçı olmalıdır.

Tarım alanında ileri teknolojinin kullanılmasıyla hem üretim hem geliştirme bağlamında

yüksek verimlilik ve rekabetçi ihracat kapasitesi oluşturmak mümkün olacaktır.

2.7. Sanayi

Ülkemizin kendi teknolojisini üretebilen sanayi toplumu haline gelmesi,

küresel dünya ticaretinde payını artırması, bilgi toplumları arasındaki büyük farkı

kapatabilmesi ve ileri teknoloji yarışında söz sahibi olabilmesi ancak doğru sanayi, bilim ve

teknoloji politikalarının belirlenmesiyle ve bu politikaların siyasi kararlılık ve süreklilikle

uygulanması ile mümkün olabilir. İhracatın içindeki teknolojik ürün oranının hızla %20

seviyelerine çıkarılması, ekonomideki kayıt dışılığın finansal denetim mekanizmaları

aracılığıyla kontrol altına alınması, ekonominin esnek gücü olan KOBİ’lerin hem finansal

hem teknolojik olarak desteklenmesi sağlanmalıdır. Ara malları ya da düşük katma değerli

sanayi ürünleri üretiminden hızla yüksek katma değerli, ileri teknoloji ürünlerinin üretimine

geçmeli, makine sanayini desteklemeliyiz. Bu alanda düşük teknolojili konvansiyonel emek-

yoğun sektörlerden teknoloji-yoğun sektörlere geçilmesi elde edilecek gelir ile cari açığın

kapatılmasında önemli bir yere sahip olacaktır.

3. Yeni Bir Türkiye Modeli

Cumhuriyetin 100. Yılı için Türkiye Cumhuriyeti’nin vizyonu15;

• Bölgesinde ve dünyada adil ve kalıcı bir barışın tesisi için çaba gösteren;

• Demokratik ve adil bir hukuk sistemine sahip;

• Yurttaşları ülkelerinin geleceğinde söz ve karar sahibi;

• Sağlık, eğitim ve kültür gereksinimlerinin karşılanması devlet tarafından güvence

altına alınmış;

• Sürdürülebilir gelişmeyi gözeten; gelir dağılımı dengeli;

• Bilim, teknoloji ve yenilikte yetkinleşmiş; üreten; net katma değerini kendi beyin

gücüne dayanarak artırabilen bir TÜRKİYE’DİR.

2023 hedefine ulaşmak için Türkiye’nin yapması gerekenleri, kendisinden bağımsız dış

değişkenlerin haricinde ülke sınırları içinde yaşadığımız bölücü terörün maliyeti ve geleceği

                                                            15 http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf, (22.11.2013) 

16  

de birebir ilgilendirmektedir. Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) listesine göre 1616., ekilebilir

arazi büyüklüğü bakımından 10, nüfus açısından 18.17 sırada olan ülkemiz genç nüfus

avantajı, jeo-stratejik konumu, kültürel mirası, ordusu, Ortadoğu’nun göreceli su zengini

olması, enerji hatları için geçiş güzergahında yer alması sayesinde, Türkiye’nin kriz

zamanlarını da akılcı kullanması durumunda hedefine ulaşması mümkün olabilecektir.

Ancak bunun gerçekleşebilmesi için hızlı bir kalkınma ve büyüme trendinin

yakalanması, siyasi istikrarın sağlanması, siyasi rejimin belki de revizyondan geçmesi,

komşularla ilişkilerin geliştirilmesi, insan kaynağının hedefleri gerçekleştirmek üzere akılcı

yönetimi, ordunun güçlü ve hareket gücü yüksek, modern ve vurucu imkânlarının üstün

olması, eğitim kurumlarının çağın gerektirdiği bilgiyi ve teknolojiyi üretmek üzere

yapılandırılması, geçmişin kısır tartışmaları yerine daha felsefi ve daha demokratik

tartışmaları yapmak üzere örgütlenmesi, istihbarat kurumunun stratejik istihbarat kapsamında

istihbarat üretmesi, bilişim, uzay, nano, sağlık ve genetik teknolojileri alanında hem teknoloji

üreten hem geliştiren bir yapı kurması gerekmektedir.

4. Siyasi Yapı Önerisi

Yeni bir siyasi yapının kurulması, gelişen, beklentileri farklılaşan, küreselleşmenin

etkisiyle demokratik talep ve eğilimleri artan Türkiye için zorunlu bir yönelim olacaktır. Yeni

bir siyasi yapı hedeflerken Amerika’yı yeniden keşfetmeye veya denenmemiş yöntemleri

denemeye gerek yoktur. Asıl olan, demokrasiyi kurumsal ve felsefi olarak yerleştirmek ve

siyasi mekanizmaların hem şeffaflığı hem de hesap verebilirliğinin sağlanmasıdır. Bu

çerçevede yürütme ve yasamanın çizgilerinin net belirlendiği, yargının da her ikisini

dengelediği bir sistem ön görülmelidir. Kendi sosyolojik yapımıza ve siyasi kültürümüze

uygun bir denge ve kontrol mekanizması ile sistemin kendisini krizlere neden olmadan

denetleyerek ve gerektiğinde çeki düzen vererek düzelttiği bir mekanizma kurgulanmalıdır.

Artık Türkiye’nin, yeni “anayasa kitapçığı fırlatma” trajedilerine tahammülü olmadığı gibi,

yasamanın da Anayasa’nın ve/veya hukukun özüne aykırı olabilecek düzenlemeler konusunda

toplumsal mutabakatı ve evrensel hukuk ilkelerini gözetmek durumundadır.

Yerinden yönetim ilkesinin artık kaçınılmaz olarak bütün devletlerin hükmi

şahsiyetlerinin sınırlarını belirlediği bir dönemde yürütme gücünün bir kısmını mecburi

olarak yerele devretmek zorunda kalacaktır. Bu devrin gerçekleşmesinin en az hasarla                                                             16http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Clkelerin_GSY%C4%B0H%E2%80%99ya_%28SAGP%29_g%C3%B6re_s%C4%B1ralan%C4%B1%C5%9F%C4%B1, (24.11.2013) 17 http://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%BCfuslar%C4%B1na_g%C3%B6re_%C3%BClkeler_listesi, (24.11.2013) 

17  

sağlanması hedeflenmelidir. Tam temsiliyet ilkesinin siyasi sistemimizde bütün yönleriyle

gerçekleşmesi durumunda eksik demokrasi tanımından tam demokrasiye terfi edeceğimiz

gözden uzak tutulmamalıdır. Tam demokrasiye sahip ülkelerin insani gelişmişlik endeksinde

de üst sıralarda yer aldığı hatırlanacak olursa, saygın ülke konumunu elde etmenin birincil

şartının demokrasinin bütün kurum ve kültürüyle ülkemiz siyasal ve toplumsal düzenine

hakim olması olduğu görülecektir.

Yaklaşık 35 yıldan beri ayrılıkçı ve ideolojik terörün düşük yoğunluklu bir savaş

derecesinde yaşandığı ülkemizin, 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinin içinde ve

saygın ülkeler liginde yer alması ancak bu sorunun aşılmasıyla mümkün olabilecektir. İlk 10

listesinde bu sorunlarla uğraşan başka bir ülke de yoktur. Bu sorun da yukarıda bahsi geçen

demokratikleşme olgusunun ve tam demokrasinin gerçekleşmesiyle kendiliğinden küçülme

eğilimine girecektir. Demokrasinin var olduğu ve milli gelirinin adil paylaşıldığı, demokratik

siyasi dengenin sağlandığı sistemlerde bölgesel çatışmaların nispeten çok az olduğu

görülecektir.

5. Ekonomik Modelleme

Türkiye’nin daha önce bahsi geçen ana konular etrafında yapacağı bir dönüşüm

programı cari açık sorununu çözen, istihdam-üretim ilişkisini sürdürülebilirlik ve verimlilik18

üzerinden kuran, ithalat-ihracat dengesini ihracat lehine değiştiren, tasarrufları %25’ler

seviyelerine çekerek mali piyasalara derinlik kazandıran bir içeriğe sahip olmalıdır. Üretim

politikası yüksek teknolojiyi içeren, yeni teknolojiler geliştirilmesini teşvik eden ARGE

çalışmalarını destekleyen ve yönlendiren, sosyal çalkantılara neden olan işsizlik sorununun

çözümünü üretim üzerinden modelleyen bir çerçevede olmalıdır.

Ekonomik modelleme, Türkiye’nin bir finans merkezi olma hedefine de sahip

olmalıdır. Coğrafi olarak gelişmeye müsait piyasaların yakınında bulunan Türkiye’nin uygun

para politikaları ile serbest fonları çekmesi mümkündür. Finans merkezi olması için gerekli alt

yapı yatırımı ve IT yatırımları bu sektörlerin gelişimini sağlayacağı gibi hem mali piyasalara

çeşitlilik hem de herhangi bir ticari yükümlülüğe girmeden yabancı sermaye temini sağlanmış

olacaktır. Bugün için en ucuz kredinin yabancı sermaye çekmek olduğu bir gerçektir.

Bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinin de iç göçü engelleyeceği dolayısıyla

yerinde ekonomik faaliyetler sayesinde bölgesel bir canlanma yaratacağının unutulmaması

                                                            18 2023 Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu, Burak Küntay (ed.), Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.94‐99 

18  

gerekir. Böylece hem sosyal krizlerin önü alınmış, hem kentsel sorunlar azaltılmış hem de

teknolojinin eşit dağılımı sağlanmış olur.

6. Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler

AB’ye tam üye olmuş, komşu ülkelerle ortak güvenlik ve ekonomik havzalar halinde

bütünleşmiş, doğrudan uluslararası çıkarlarımızı etkileyen bölgelerde doğrudan düzen kurucu

rol üstlenmiş olmak; küresel bütün alanlarda aktif faaliyet gösteren, uluslararası örgütlerde

belirleyici rol oynayan, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş, küresel kültüre kendine has

ulusal katkısını yapabilen, sorunları ve fırsatları önceden görebilen gerekli tedbirleri

zamanlıca alabilen ve alternatif çözümler üretebilen akil ülke olmak; böylece dünya barışına

katkı yapan güçlü ve sakin bir Türkiye olmak 2023 hedefimizdir.19

Bu hedefe ulaşmak için klasik diplomasi yollarının ötesinde, kamu diplomasisi,

yumuşak güç unsurları ve ajanslar etkili kullanımı sağlanmalıdır. KIZILAY, AKUT, TİKA

gibi kuruluşların etkin kullanımının yanı sıra araştırma merkezlerinin ve bu merkezlerin

sağladığı gayrı resmi ilişkilerin diplomatik ağlarda kullanılmasının sağlanması durumunda

hedefe ulaşmak daha kolay olacaktır. Kamu diplomasisi yöntemi ile kamuoyları nezdinde elde

edilecek olumlu algının saygın bir devlet olma yoluna döşeyeceği değerli taşlar vardır.

Coğrafi uzaklık ve siyasi yaklaşım farkları gözetmeden uluslararası kuruluşlarda varlığımızın

artırılması ve AB hedefinden hiçbir zaman vazgeçilmemesi gerekmektedir. Gelecek 10 yılın

sonunda AB’nin Türkiye’ye katacağı ekonomik olarak çok fazla bir şey olmamakla birlikte

AB hedefi Türkiye için bir demokrasi çapasıdır.

Sürdürülebilir global bir siyaset ve uluslararası ilişkiler kuvvetli bir haber alma ağına

da ihtiyaç duyar. Bu hedefi gözeten veya bu hedefe ulaşmış bütün ülkeler çok güçlü, küresel

çapta örgütlenmiş, analiz düzeylerini yerelden küresel seviyeye çıkartmış, stratejik alanlara

ilişkin ön görüler geliştiren ve hatta ulusal çıkarları doğrultusunda bu ön görüleri manipüle

eden haber alma teşkilatlarına sahiptir. Yeni bilginin toplanması ve üretimi çok büyük

yatırımlar gerektirdiği için söz konusu kuruluşların haber alma faaliyetlerine hasrettikleri

bütçelerinin de bu saptamaya göre belirlenmesi elzemdir. Rekabet durumunda etrafı

rakiplerden önce görmek büyük fark yaratır. Yayınlanan raporlarda ABD’nin istihbarata yılda

44 milyar dolar ayırdığı belirtilmektedir. Bu nedenlerle ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa

istihbarat toplama ve üretme konusunda açık ara öndedir.20. Dolayısıyla devletler açısından

                                                            19 a.g.e  s.65 20 Joseph S. Nye Jr., a.g.e., s.389 

19  

elde ettiği bilgi ve istihbaratla yola ilk çıkan olmak rakiplerinin her zaman önünde olmak

demektir.

SONUÇ

Çalışmanın konularından birini teşkil eden saygın ülke hedefi yukarıda bahsi geçen

ekonomik gelişmelerle bağlantılı olmasına rağmen paralellik bağı kurulmasını gerektirmez.

Zira, bugün ekonomik olarak daha iyi verilere sahip ülkelerin ne kadar saygın ülke olduğu

tartışılabilir. G-20 ülkeleri arasında Türkiye’nin önünde yer alan sırasıyla Meksika, Güney

Kore, Endonezya ve hemen altında yer alan Suudi Arabistan’ın demokrasi anlamındaki

uygulamalarıyla ve yeriyle saygın ülke konumunu ne kadar hak ettiği tartışmalı bir konudur.

Dolayısıyla, saygın ülke öncelikle tam demokrasinin sağlanması, evrensel hukuk normlarının

içselleştirilmesi, devlet mekanizmasının vatandaşlara yönelik tavrının devlet-vatandaş ilişkisi

düzleminden hizmet veren-hizmet alan düzlemine taşınmasıyla gerçekleşebilir. G-10 hedefine

yönelen diğer devletlerin Türkiye’nin yaşadığı veya potansiyel sosyal sorunlardan nispeten

uzak olduğu dolayısıyla bu anlamda Türkiye’den avantajlı oldukları dikkate alınırsa,

Türkiye’nin öncelikle sosyal sorunlarını çözmek durumunda olduğu görülecektir. Yaklaşık 35

yıldır içinde yaşadığımız terör, terörün bitmesinin ardından yaşanacağına yönelik işaretlerin

belirmeye başladığı mezhepsel ayrışma hızla demokratik yollarla çözülmelidir.

2015 genel seçimlerine kadar olan dönem bu açıdan iyi değerlendirilmeli, geniş çaplı

ve demokratik içerikli bir anayasa ve seçim kanunu, bununla ilintili olarak ceza yasalarının

düzenlenmesi ile toplumun bütün kesimlerinin temsil edildiği bir siyasi sistemin acilen

oluşturulması lazım gelmektedir. Bunun sağlanması için herhangi bir ekonomik kaynağa da

gerek yoktur. Tam demokrasi, tam temsil ve modern hukuk ilkelerine uygun bir sistemin

sağlanması, fikirlerin serbest dolaşımını sağlayacağı gibi ekonomiye de şeffaflık

getireceğinden, ekonomi paydaşlarının önünü görebilmesine imkân sağlayacak, demokratik

kurum ve anlayışın yerleşmesi liberal ekonominin ve kurallarının da yerleşmesini sağlayacak,

vatandaşların hem ülkeye hem sisteme güvenleri ve bağlılıkları artacaktır. Artan güven ve

sadakat halen yaşanan etnik terörün bitmesini sağlayacağı gibi yenilerinin de çıkmasını

engelleyecektir.

2015 yılı sonrası için seçim sistemi hem güçlü hükümetleri sağlamalı hem de temsilde

adalet ilkesini öngörmelidir. Güçlü hükümet ilkesi, tarafımızca Türkiye koşullarına ve

geleneklerine uygun bir başkanlık sistemi ile sağlanabilir. Bu nedenle 2015 sonrası için

20  

Başkanlık sistemine dönük tartışmalarım siyasi, sosyal ve hukuki incelemelerin başlatılması

gerekir.

Siyasi sistemle eş zamanlı olarak ancak birbirlerinden bağımsız olarak yani birinin

gerçekleşmesini diğerinin gerçekleşmesine bağlamadan ekonomik yapılanma başlatılmalıdır.

Hemen sonuçlarının toplumsal olarak görülebileceği ve bunun ekonomik

yansımalarının da fark edilebileceği göz önüne alınarak tarım sektöründe yapılanmanın

başlatılması gerekir. Verimli üretime dönük sübvansiyonların artarak devam ettirilmesi,

stratejik olarak belirlenen alanlarda üretim ve devamlılığının teşvik edilmesi ilk planda ele

alınmalıdır. Küçük üreticilerin korunmasının kırsal istihdama yaptığı katkıyı göz ardı etmeden

orta ve büyük ölçekli tarımsal işletmelerin faaliyete geçmesi sağlanmalıdır. “Fransa ve

Danimarka’da miras hukukunda eşitlik ilkesi ciddi biçimde güvence altına alınmıştır;

tarımsal işletmenin bütünlüğünün korunması amacıyla mülkiyet tek bir mirasçıya

devredilmekte ve bu mirasçı diğer mirasçılara maddi tazminat veya işletmenin piyasa

değerini ödemektedir. Fransa’da mirasçı diğer mirasçılara eşit veya eşite yakın parasal

tazminat öderken Danimarka’da parasal tazminat değil, tarımsal işletmenin piyasa değerini

ödemektedir. Görüldüğü gibi, Fransa ve Danimarka’da tarımsal işletmenin mirasçılardan

birine geçmesi ile tekli intikal söz konusu olmaktadır.21” Yukarıdaki örnekten hareketle

Türkiye’deki tarım arazilerine dönük yapılacak düzenleme de tarımsal verimliliği artıracaktır.

Nükleer enerji alanında yapılacak yatırımlar bugün planlandığı gibi bırakılmamalı,

devamlılığı sağlanmalı, nükleer teknolojiyi üretmek anlamında öncelikle dışarıdan teknoloji

transferi yapılmalı ancak bu transfer sırasında eğitime dönük de tedbirler alınmalıdır. Böylece

teknolojinin üretiminde ve işletilmesinde süreklilik sağlanacağı gibi dışa bağımlılık da

azaltılacaktır. Ayrıca, yeni teknolojilerin geliştirilmesi çerçevesinde Türkiye’de özgün bir

nükleer enerji kurumu oluşturulmalı, bu kurum kendi içinde nükleer tıp teknolojileri, enerji

teknolojileri, santral teknolojileri ve ilaç teknolojileri alanlarında yetkinlik ve bağımsızlık

sağlayacak şekilde örgütlenmelidir. Bu çalışmaların enerji üretimine dönük santrallerin

kurulumunu beklemeden derhal başlatılması gerekir.

Askeri, havacılık, uzay ve silah teknolojileri alanında Türkiye’nin sahip olduğu

kurumların geliştirilmesine dönük çalışmaların artırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu

alandaki teknoloji üretiminin kendine münhasır özelliklerinden dolayı teknoloji transferinin

çok kolay olmayacağı aşikardır. Ancak özel savunma projeleri bağlamında teknolojinin

                                                            21 www.zmo.org.tr/resimler/ekler/0adbcc4eef01991_ek.doc?tipi=5...  

21  

transferi için özel çaba sarf edilmeli, yapılacak savunma ihalelerinde bu durum ön şart olarak

konulmalıdır. Bu çerçevede Türkiye’nin edinmeye çalıştığı füze savunma sisteminde teknoloji

transferini kabul eden Çin ile anlaşmasını ülke bağlamından çıkararak yerinde bir yaklaşım

olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak siyasi veya askeri sonuçları bu durumdan

bağımsız olarak ele alınmalıdır. 2015 sonuna kadar Türkiye adına uzaya gönderilen

haberleşme uydularının 6 olduğu dikkate alınacak olursa bu alanda yapılması gereken çok şey

olduğu da ortaya çıkar. Öncelikle milli uydu teknolojilerine sahip olmak öne çıkarılmalıdır.

Bu hususta ileri ülkelerle yapılacak teknoloji anlaşmalarının sağlayacağı alt yapı ve teknoloji

imkanı ile kurulacak ARGE enstitülerinin yeni ve milli teknolojiler geliştirmesi sağlanmalıdır.

Vurucu gücü yüksek, yüksek teknolojinin kullanıldığı mobilitesinin arttığı, uzak

mesafelere lojistik ve personel taşıma imkanlarına sahip bir ordu planlanmalı, ekonomik

kaynağın personel sayısının efektif ve etkili kullanılmasıyla elde edilmesi cihetine gidilmesi

sağlanmalıdır. Yine askeri bağlamda uzak mesafe istihbarat ve bilgi akışının sağlanması

amacıyla askeri uydu, gözlem ve istihbarat uydularının ordunun hizmetine sokulması

sağlanmalı, bunun için askeri uydu tasarımı gerçekleştirilmelidir. Ancak unutulmaması

gereken bir nokta da, uyduların tasarlanması ve üretilmesinin öneminin yanı sıra uydu

fırlatma teknolojilerine de sahip olunmasının gerekliliğidir. Bu çerçevede Roketsan firmasının

uzay teknolojilerini de çalışma planlarının içine alması sağlanmalıdır. Bu çalışmaların çok

pahalı olduğu ve askeri gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği için, devletin ilgili birimlerinin

doğrudan ARGE kaynağı aktarması gerçekleştirilmelidir.

Mukayeseli karşılaştırma sonrasında hem hammadde hem de teknoloji birikimin

bulunduğu sektörlerin belirlenmesinin ardından doğrudan bu sektörlere dönük ARGE

kurumlarının kurulması ve sanayi sektörünü yönlendirecek veya sanayi sektörünün ihtiyaç

duyduğu inovatif ürünlerin ve teknolojilerin üretilmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda, avantajlı

bir konumda bulunduğumuz bor madeninin kullanıldığı ileri teknoloji ürünlerinin

geliştirilmesi sağlanmalı, elde edilecek ürünlerin çeşitliliği ve kullanım alanlarının artırılması

öngörülmelidir.

2023 yılı ve sonrası için global şartlarda saygın, cari açık ve istihdam sorunlarını

çözmüş, demokrasiyi içselleştirmiş, demokratik kurum ve kültürü toplumun bütün

katmanlarına yerleştirmiş, sürdürülebilir bir ekonomi ve kalkınma modeli oluşturmuş bir

Türkiye 21. Yüzyılın en etkili devletlerinden biri olacaktır. Bunu sağlamak için yeterli

kapasiteye sahiptir. Önemli olan bu kapasitenin sürekli ve verimli bir şekilde çalıştırılmasıdır.

22  

Uluslararası siyasi arenanın saygın ve etkili bir aktörü olmak, buna uygun politikalar

üretmekle mümkündür. Uluslararası kurumlarda artan bir şekilde varlık göstermek ve bu

kurumların etkili bir üyesi olmak, BMGK’ye daimi üye olmak hedefi bu politikaların

gereğidir. Tam demokrasinin sağlandığı, siyasi kültürün katılım ve demokrasi üzerine

temellendiği, insani gelişmişlik endeksinin çok gelişmiş ülkeler sınıflamasının elde edildiği,

milli gelir ve kişi başı gelirin gelişmiş ülkeler seviyesine çıktığı bir Türkiye hedefliyoruz.

Sağlık ve insani yaşam koşullarının gelişkin, eğitim oranının yüksek, siyasi istikrar ve

katılımcı demokrasinin var olduğu, insan haklarının gelişkin olduğu, Türkiye kavramının

ortak değer olarak ele alındığı vatandaş ve birey kavramlarının güçlendirilerek ortak değer

çevresinde birleştirildiği Türkiye’nin yaratılması bu çalışmada ele alınan unsurların

gerçekleştirilmesiyle mümkün olacaktır.

KAYNAKÇA 2023 Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu, Burak Küntay (ed.), Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s.94-99 Croissance, Compétitivité, Emploi (Büyüme, Rekabet, İstihdam), Le Livre Blanc, Commission Européenne, Bruxelles, 1994 Josehp S. Nye, Jr. ve David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, (çev. Renan Akman), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2011, s.391 Richard Carlson ve Bruce Goldman, ‘2020 Visions’, Stanford Alumni Association, 1992, Virginia Üniversitesi, www.gophoto.it/view.php?i=http://img713.imageshack.us/img713/3079/zzsb.jpg#.UpoaVifCpGM www.aei-ideas.org/2013/05/mckinsey-report-12-disruptive-tecnologies-that-will-transform-life-business-and-the-global-economy/ www.tepav.org.tr/upload/files/1285828695-5.Guney_Kore_Inovasyondaki_Basarisini_Nelere_Borclu_Turkiye_icin_Cikarimlar.pdf www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22592991.asp www.f5haber.com/haberdar/2012-yili-ihracat-ve-ithalat-rakamlari-aciklandi-haberi-3643475/ www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/816355-en-yuksek-enerji-faturasini-2012de-odedik www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/a551829d50f1400_ek.pdf www.e-kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/dusuk_cirolu/7.pdf www.mapsofworld.com/world-top-ten/world-top-ten-agricultural-exporters-map.html www.wri.org/publication/creating-sustainable-food-future-interim-findings www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files//vizyon2023/Vizyon2023_Strateji_Belgesi.pdf www.tr.wikipedia.org