"Evi veya mimariyi idealize etme fikri Cansever'in yakın olduğu bir fikir değildir"

6
12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 1/6 Cansever, mimarinin idealize edilmesinden yana değildi Halil İbrahim Düzenli, "Evi veya mimariyi idealize etme fikri Cansever’in yakın olduğu bir fikir değildir." dedi Asım Öz Dünya Bülteni / Kültür Servisi İdrak ve İnşa, Turgut Cansever'in özellikle düşüncesine ve eserlerine yoğunlaşan bir çalışma. Mimarın söylediklerine dikkat kesilen, inşalarını gören Düzenli, Cansever'in kırk yedi projesine dair görsellerle hazırladığı proje açıklama tablolarıyla, eserleri farklı açılardan mukayeseli olarak analiz ettiği tablolarla bir "Turgut Cansever Kitabı" sunuyor okuyucuya. Ahmet Davutoğlu'nun aidiyet ve medeniyet benidraki kavramsallaştırmalarını, araştırmasının kuramsal çerçevesi olarak belirleyen Düzenli, mimari otonomi kavramını da çalışmasının merkezî unsurlarından biri olarak konumlandırıyor. Düzenli bu eserinde ayrıca bilimsel bir araştırma disiplini olarak mimarlık ile uygulama sahası olarak mimarlık arasındaki etkileşim ve gerilimden hareketle, aidiyet, kimlik, özgünlük gibi Türkiye mimarlığının modern meselelerine de temas ediyor. Düzenli ile kitabı çerçevesinde Turgut Cansever’i konuştuk.* Asım Öz: Turgut Cansever’in mimarlık anlayışından başlayalım isterseniz: Siz Cansever mimarlığını nasıl tanımlıyorsunuz? Halil İbrahim Düzenli: Her şeyden önce bir inanmış adam olarak. Biraz çarpıtarak da olsa, Cemal Kafadar’ın kitabının başlığıyla “İki Cihan Âresinde” bir adam. Yaratıcının ve eşyanın tabiatının idrakinde ve buna uygun fiillerin, mimarlığın inşasının gayretinde birisi olarak. Benim çalışmamın başlığı da bunu vurguluyor zaten. Mimarlık anlayışı bunlardan bağımsız olarak düşünülemez. En azından söylemlerini dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye mimarlık ortamının eksik bıraktığı tarafı bu. Söylemini işin içine katanlar ve çoğunluğu mimar olmayanlar onun için zaten “bilge mimar”, “mütefekkir mimar”, “muhakkik mimar”, Röportaj 14:03, 07 Mart 2015 Cumartesi

Transcript of "Evi veya mimariyi idealize etme fikri Cansever'in yakın olduğu bir fikir değildir"

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 1/6

Cansever, mimarinin idealize edilmesinden yana değildi

Halil İbrahim Düzenli, "Evi veya mimariyi idealize etme fikriCansever’in yakın olduğu bir fikir değildir." dedi

Asım Öz ­ Dünya Bülteni / Kültür Servisi

İdrak ve İnşa, Turgut Cansever'in özellikle düşüncesine ve eserlerine yoğunlaşan bir çalışma. Mimarınsöylediklerine dikkat kesilen, inşalarını gören Düzenli, Cansever'in kırk yedi projesine dair görsellerle

hazırladığı proje açıklama tablolarıyla, eserleri farklı açılardan mukayeseliolarak analiz ettiği tablolarla bir "Turgut Cansever Kitabı" sunuyorokuyucuya. Ahmet Davutoğlu'nun aidiyet ve medeniyet ben­idrakikavramsallaştırmalarını, araştırmasının kuramsal çerçevesi olarak belirleyenDüzenli, mimari otonomi kavramını da çalışmasının merkezî unsurlarından biriolarak konumlandırıyor. Düzenli bu eserinde ayrıca bilimsel bir araştırmadisiplini olarak mimarlık ile uygulama sahası olarak mimarlık arasındakietkileşim ve gerilimden hareketle, aidiyet, kimlik, özgünlük gibi Türkiyemimarlığının modern meselelerine de temas ediyor. Düzenli ile kitabıçerçevesinde Turgut Cansever’i konuştuk.*

Asım Öz: Turgut Cansever’in mimarlık anlayışından başlayalımisterseniz: Siz Cansever mimarlığını nasıl tanımlıyorsunuz?

Halil İbrahim Düzenli: Her şeyden önce bir inanmış adam olarak. Biraz çarpıtarak da olsa, Cemal Kafadar’ınkitabının başlığıyla “İki Cihan Âresinde” bir adam. Yaratıcının ve eşyanın tabiatının idrakinde ve bunauygun fiillerin, mimarlığın inşasının gayretinde birisi olarak. Benim çalışmamın başlığı da bunu vurguluyorzaten. Mimarlık anlayışı bunlardan bağımsız olarak düşünülemez. En azından söylemlerini dikkate almamızgerektiğini düşünüyorum. Türkiye mimarlık ortamının eksik bıraktığı tarafı bu. Söylemini işin içine katanlarve çoğunluğu mimar olmayanlar onun için zaten “bilge mimar”, “mütefekkir mimar”, “muhakkik mimar”,

Röportaj ­ 14:03, 07 Mart 2015 Cumartesi

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 2/6

“düşünce adamı ve mimar” sıfatlarını kullanmıştı. Benim vurgum, her ikisinin birbirini baskılayan değil,bütünleyen şeyler olduğu noktasında.

Cansever mimarlığı üzerine çalışmaya nasıl başladınız?

Yıl 1997 idi. Mimarlık Bölümü lisans eğitimimin ikinci yılıydı. Turgut Cansever’in eserleriyle tanışmam ozamanlara denk geliyor. Amasya’da doğmuş, orta düzen bir Anadolu ailesinin ferdi olarak mimarlıkbölümünü kazanmışım ve haliyle mimarlık konusunda neredeyse hiç bir şey bilmiyordum. Hele birincisınıftan itibaren mimarlık ve sanata dair bilgiler, tasarım kuramları, oran­orantı gibi temel tasar kuralları,sürekli takip ettiğimiz yabancı dergilerdeki mimarlık ürünleri vs. ile üniversite öncesi bilgilerimle vedünyaya bakış açımla neredeyse hiç örtüşmeyen karşılaşmalarım olmuştu. Fakat Cansever’in 1997’deyayınlanan Kubbeyi Yere Koymamak ile İslam’da Şehir ve Mimari kitaplarını okuduğumda mimarlığınaslında ailemden bana ulaşmış olan geleneksel bilgilerimle örtüştürebileceğini düşündüm. Mimarlıklaaramda bir bağ kurulmaya başladı. O zamanlar mimar olmaya asıl karar verdiğim zamanlardır diyebilirim.İşte bu tarihten sonra Cansever düşüncelerini ve mimarisini daha yakından takip etmeye başladım. 2000yılında bitirme projesi konumuz mahalle tasarımıydı. Onu Cansever’in HABITAT II için kaleme almışolduğu Hak­iş yayınlarından çıkan Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler isimli kitabını referans alarak yaptım.Burada beni hayatımda en çok mutlu eden olaylardan bir tanesini de zikretmek isterim. Bitirme projesini2000 yılında tamamlamıştım. 2003 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde Türkiye Yazarlar Birliği tarafındanCansever adına bir sempozyum düzenlenmişti ve o sempozyuma bir de Cansever sergisi eşlik ediyordu.Sergide Ballıkuyumcu Evleri’nin projelerini ilk defa gördüm ve bitirme projemle olan benzerliği beni çokmutlu etti. Sonuçta Cansever’in düşüncelerinden yola çıkarak somutlaştırmaya çalıştığım proje onun somutbir projesiyle oldukça benzerdi. Bu projeden sonra yüksek lisans tezimde de Turgut Cansever vedüşüncelerine çok daha yakından bakmak istedim. 2005 yılında tezimi savundum ve 2009 yılında da temelinio tezin oluşturduğu İdrak ve İnşa kitabı yayınlandı. Bütün bu öyküyü özetleyecek olursam Cansever üzerindeçalışma kararımın 1997 yılına kadar geriye gidebileceğini söylemek abartı olmaz sanırım.

Çalışmanızın hareket noktasını oluşturan mimari otonomi ve medeniyet ben­idraki kavramları nedir?Bu bağlamda Turgut Cansever'in söylemi ve yapılarının analizlerinden nasıl bir sonuca ulaştınız?

Sizin de bildiğiniz gibi kitabın adı ve alt başlığı şöyle: İdrak ve İnşa: Turgut Cansever Mimarlığının İkiDüzlemi. Yukarıda da belirttiğim iki düzlem. Bu düzlemleri daha iyi anlayabilmek ve ayrıntılandırabilmekiçin gündeme getirdiğim iki kavramdır otonomi ve ben­idraki. Birbirinden bağımsız şeyler olduğunudüşünmüyorum elbette ama analitik bir çalışmanın alt başlıklarıdır bunlar. “Otonomi” Türkçe’ye “özerklik”olarak çevriliyor. Bilim ve sanat dallarının özerkliği tartışmalarının çok geniş bir literatürü var. Bunlarındinden, ahlaktan vs. bağımsızlaşma serüveniyle ilgili tartışmalar.. Bu tip tartışmaları biraz indirgeyerek deolsa, benim kastım, mimarlığın sonuç ürün bağlamında ve diğer gönderme alanlarından bağımsız olarak, enbasit tanımıyla bir biçim­işlev­yapı organizasyonu olduğunadır. Biçim oran­orantı, biçimsel tercihler,yüzeyler gibi kavramlarla açımlanabiliyor. İşlev ise yapının kullanışlılığının anlatan bir tabir. “Yapı”dankasıt yapım sistemleri ve malzemeleri gibi daha çok teknik tercihler. Tabi tekrar edeyim, bu analitik birçalışmanın da dayatmasıydı aslında. Miamrlık tarihinde bu üçlü Romalı mimar Vitruvius’un Venüstas,Utilitas ve Firmitas üçlüsüne tekabül ediyor. Bu organizasyon ne kadar başarılı ise söylem de o dereceönemseniyor. Sanırım Cansever’in durduğu nokta bu. Ondandır ki, söylemiyle uzaktan yakındanilgilenmeyenler mimarinin bu “otonom” özelliklerine bakarak Cansever’i dikkate değer bulurlar. Tabisöylemle arasındaki bağlantıyı kurabilmek için bu üçlü sınıflamaya (biçim, işlev, yapı) anlam kategorisini deekledim. Bu kategori mimarlık teorisinin yakın dönemli gelişmelerine de uyuyor. Mimarinin sadece biçim,işlev, yapı’dan ibaret olmadığı yönündeki özellikle modern sonrası post strüktüralist yorumlar bu kategoriyeözel önem veriyordu.

Medeniyet ben­idraki kavramı ise bildiğiniz gibi Ahmet Davutoğlu’na ait. Ya da onun içini doldurduğuşekliyle ele alınıyor kitapta. Kısaca şu demek. Davutoğlu medeniyet ben­idraklerine göre beşe ayırıyormedeniyetleri ve İslam­Osmanlı medeniyetini güçlü ve esnek olarak nitelendiriyor. Güçlü özelliği boşlukbırakmayacak şekilde bütün dünyayı ontolojik zaviyeden anlamlandırma yetisinden kaynaklandırıyor. Esneközelliği ise karşılaştığı medeniyetle kurduğu ilişki de saklı. Karşılaştığı medeniyetleri hiçe saymıyor, onlarlaesnek bir ilişkiye giriyor, yani hem onlardan faydalanıyor hem de onlara sert bir biçimde itiraz etmeden birşeyler katıyor. Ben bu kavramsallaştırmayı Cansever özeline indirgedim. Doğrusu Cansever’im düşüncesinive mimarlığını anlamlandırmada çok değerli çağrışımlar vaat ediyordu.

İşte Cansever’i bu iki kavramsallaştırmayı birlikte ele alarak çözümlemek istedim. Kitabın isminde yer alanidrak “medeniyet ben­idraki”ne, inşa ise “mimari otonomi”ye referanslar barındırıyor içerisinde.

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 3/6

Başka bir zaviyeden şunları söyleyebilirim. Biraz da Türkiye’de tebellür eden iki anlayışı bir arayagetirmeye çalıştım. Mimarlara “mimari otonomi”, mimar olmayanlara “medeniyet ben­idraki” zaviyesindenbir şeyler söylemek istedim. İkisini bir arada zikrederek, tersini de yapmış olabilirim. Mimarlar “medeniyetben­idraki” kavramına, diğerleri ise “mimari otonomi”ye bir aşinalık kesbetmişlerse ne mutlu, diyedüşünürüm.

Peki, onun mimarlık düşüncesine kırılmalar, dönüşümler yaşanmış mıdır hiç?

Bu sorunun cevabı kırılma ve dönüşümden ne kastettiğinize bağlı olarak değişebilir. Eğer kırılmadan kasıtbiçim düzeyindeyse yani mimari otonomi odaklı ise evet bundan bahsedilebilir. Fakat kasıt söylemin veuygulamaların birlikte düşünüldüğü bir çerçeveyle ilişkilendirilerek ortaya konuyorsa buna katılamam.Dönüşüm ise daha tarafsız ve insan tabiatına uygun bir kavram. Fakat burada da, Cansever biçim tercihleriaçısından dönüşümler yaşamıştır ama bu son derece eksik bir yaklaşım olur. İşte ben­idraki gibi kavramlarıda işin içine soktuğunuzda biçimsel dönüşümün sadece biçime dönük olduğunu, ben­idrakinde ve mimarlıkdüşüncesinde bir dönüşüme tekabül etmediğini görürüz. Hatta bunun bile dönüşüm olarak tanımlanıptanımlanamayacağını sorgulamamız gerekir. Pek tabii, ben­idraki’nin esnek özelliği ile açıklanabilir.

“Kubbeyi yere koymamak” deyimi Cansever için ne anlama geliyor?

Her şeyi yerli yerine koymak anlamına geliyor. Her şeyi, yani düşünceyi, idraki, mimarlığı, inşayı, insanı..Geleneği iyi öğrenmeyi ihtar ediyor. Yorumlanacak kalıpları iyi bilmeyi. Kubbe yere konabilir ama “nedenyere konmamış” sorusunu cevaplandırmak gerekir yönünde bir sorgulamadan sonra.

Kubbeyi Yere Koymamak adlı kitabında, konut sorunu, cami mimarisi, kentlerin planlanması,kentlerin korunması gibi, somut, pratik birtakım konuların yanısıra, İslâm Dini, İslâm Felsefesi ilemimarlık arasındaki ilişkiler gibi kuramsal, aşkın birtakım konulara da yer veriyor. Onun içinuygulamalı mimarlık mı, kuramsal mimarlık mı daha çekici?

Böyle bir ayırımı yaptığını sanmıyorum. İkisinin de gerekli olduğunu düşünüyor olmalı ki, her iki yönde deçalışmaları var. Ama mimarın mutlaka yapı yapması gerektiği yönünde sözler söylediği bilinir. Hatta birkeresinde bazı üniversite hocalarının kendisine yapı yapma isteklerinin ne derece fazla olduğunusöylediklerini anlatmıştı. Devamında da, bundan yola çıkarak uygulamanın önemine dair şeyler anlatmıştı.Dediğim gibi, sanırım somut ile soyut olan arasında bir ayrım gözetmiyordu. Her ikisinin de aynı amacayönelmesi gerektiği meselesini daha fazla önemsiyordu. Aynı mananın farklı tezahürleri olarak bakılabilir buiki alana. Bu aynı zamanda bir pencere pervazıyla bir şehrin biçimlenişi arasına; şehri şekillendiren ahalininahlaki değerleri ile yapı ustasının eserini oluştururkenki incelikli dokunuşları arasına bir sınır çekmemekgerektiğini de ihtar ediyor. Her ikisinde de tamlık ve insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmesi esas

Peki, mimarlık sorunlarına, özellikle de ikinci tür; felsefi boyutları ağır basan konulara ilişkinsavlarından dolayı dışlandığı ya da eleştirildiği olmuş mu?

Bunun olmadığını söylemek doğru olmaz sanırım. Her şeyden önce kendi meslektaşlarının bir sükut suikastıvardır bu konuda. Mimari eserleri görmezden gelinmemiştir ama düşüncesiyle ilgili reddiye dışında biryorum neredeyse göremezsiniz mimarlık kamuoyunda. Bunu söylerken, onunla benzer düşünen insanlarınonu tanıma yıllarını da hesaba katmak gerekir. Bu tarih en iyimser şekliyle 1980’lerin sonunu işaret ediyor.Cansever’in 60’lı yaşlarına tekabül ediyor bu tarih. Sanırım asıl üzerinde düşünülmesi gereken budur. Bunuciddi bir sosyolojik analizle, toplumsal tarih araştırmasıyla ele almak gerekiyor.

Mimar olarak eski ve yeniyi ne şekilde ilişkilendiriyor Cansever?

Mimari yani somut biçimler âlemi değişmez bir şey değildir ona göre. Fakat onu değiştirme kriterleriniaçımlamak gerekli. İnsanın mutlak muktedir olduğu bir düzene itirazı var onun. Eskinin biçimlendirmesürecindeki “değişmezlerin” arayıcısı oldu. Hiçbir zaman salt biçim taklitçisi olmadı Cansever. Hatta eskiyien çok yorumlayan ve uygulayan olduğu bile söylenebilir. Deyim yerindeyse “ibnü’l­vakt / vaktin oğlu”olmayı önemsiyor Cansever. Fakat vaktin oğlu olmak, geçmişte de vaktin oğlu olanları anlamayı gereklikılıyor.

Bildiğiniz üzere modern mimarlığın ana fikri bütün dünyaya egemen olacak evrensel bir üslupyaratmaktı. Oysa mimari ifade dünyanın değişik yerlerinde farklılık gösterebilir. Her ülkedemimarlığa ait farklı yaklaşımlar olacaktır. Modern mimarlık anlayışının postmodernizmle birlikte

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 4/6

söylem bakımından aşınmaya uğradığı ortada. Ancak uygulama bakımından pek bir değişiklik olmadıgibi. . . Bu noktada Cansever’in mimarlık uygulamalarının belli başlı özellikleri nelerdir?

İnanca, geçmişe, yere ve bağlama özgülük önemli gözüküyor. Başka bir ifadeyle, değişken ve sabit olanlarınbilinmesi ve yerli yerinde kullanılması önemli. Özgünlük de buradan doğuyor. Cansever kendini topyekûntoplumu değiştirmeye adamış bir insandı aynı zamanda. En önemli aracı da mimarlıktı. Tabi arzu ettiği şeygerçekleşmedi diye bir kestirim de bulunmak ne kadar doğru olur bilemem ama hakikaten büyük bir iddianınsahibi olduğu söylenebilir. Bu başarısız olduğu anlamına gelmiyor. Söylenen, yazılan ve inşa edilen şey birgün bir yerlerde yeniden doğabiliyor, yorumlanabiliyor. Bu anlamda vazifesini yerine getirdi sanırım.Sonuçta ilk defa bu kadar kuşatıcı bir söyleme sahip mimarı ilk defa görüyoruz modern zamanlarınTürkiye’sinde. Bunu tespit ettikten sonradır ki, o en önemli aracı olan mimarlık uygulamalarınadeğinebiliriz. Diğer mimarlardan ve mimarlıklardan ayrılan en önemli yanı şümullü bakış açısı. Ayrıca“modern mimarlık” denen şeye çok da mesafeli olduğunu söylemek yanlış olur. Sosyal bilimlerdeki“modernlik” ile mimarideki “modernlik” farklı şeyleri çağrıştırabiliyor. Cansever modern mimarinin babalarısayılan dört isme önem verir. Doçentlik tezi de bunlar üzerinedir. Onların dile getirdiği şeyleri eksik bulsa dabüyük ölçüde önemser. Bu anlamda postmodern sorgulamalara daha bir ihtiyatla baktığı söylenebilir. Fakatmodern mimarlığın “tekdüzeleştirici”, “her yerde aynı tarz” gibi iddialarına itirazı var elbette. Temelde onunsorunsallaştırdığı şey modern, postmodern gibi tabirler değil. O sanat ve mimarlık eserine önyargılardansıyrılarak bakmış olan birisidir. Belki de Türkiye entelektüelleri arasındaki ayırt edici özelliği de budur.Onun sorunsalı insanı, İslam’ı ve geleneği anlama çabasıdır. Mimari uygulamalarında da bunu görürsünüzzaten. Büyükada’daki Anadolu Kulübü Oteli biçim olarak modern mimarlığa referans verirken, Demir TatilKöyü daha yerel mimarlıklara göndermelerde bulunur. Ama her ikisinde de modern mimarlığın ve yerelgeleneklerin tesiri yoktur demek yanlış olur. İşte Cansever’in yapılarına bakarken, alışageldiğimiz düşünmebiçimlerinden ve sınıflamalardan sıyrılarak bakmamız gerekir. Mesela, taş ve ahşap gibi malzemelerinkullanımı hepimizin zihninde bir “geleneksel” imaj çizse de onun şu cümlesi düşünme alışkanlıklarımızısorgulamamız gerektiğini anlatır: “Üst düzey yaklaşım ve bilinç olduktan sonra mimaride en önemsiz şeymalzemedir”. Bir başka örnek itirazı kubbe meselesinedir. Çok yaygın olarak zihnimize işlenmiş olan tekkubbenin tevhidi simgelediği yönündeki söylem onun şu cümlesiyle dekonstrüksiyona uğrar: “Tek kubbeliyapılar tevhidin sembolüyse, çok kubbeli Bursa Ulu Camisi şirkin sembolü müdür?”. Bu söyledikleriminhepsi söyleşinin genelinde söylediklerimle birleştirildiğinde Cansever’in mimari uygulamalarının ne’liğisorusu da cevaplanmış olur. Turgut Cansever İslam mimarisi ile Batı mimarisi arasında temel farklardan biri olarak resim ya datasvirin İslam sanatları içinde, başta tevhid ilkesinin gözetilmesi olmak üzere, belli bazı sebeplerdendolayı büyük bir ihtiyatla karşılanmış, bu yüzden de büyük ölçüde mesafeli durulmuş bir sanatolduğunu ifade ediyor. İslami sanatın non­figüratif sanat oluşu Müslümanların belli bir dönemdekiiçtihatlarının sonucu mudur, yoksa belli bir dönemde, bir sınır çizme anlayışından mı doğmuştur?

Bu soruyu cevaplamak farklı alanlarda baya bir uzmanlık gerektiriyor. Bu birikime sahip olduğumudüşünmüyorum ama haddimi aşmamaya gayret ederek bir şeyler söyleyebilirim. Bu içtihadın var olupolmadığını ya da nerelerde olup nerelerde olmadığını hakikaten bilemem. Bu konuda Gazali’ye atfedilen birusul ölçüsü olduğunu duymuştum. Gazali’ye “müzik haram mıdır, helal mi?” diye soruyorlar. O da “Müzik,âlimin ilmini, fâsıkın fıskını arttırır” diyor. Buradaki misal müzik olsa da, tasvir sanatlarıyla ilgili olmasa dausul ölçüsü olarak önemsiyorum bu cümleyi. Bana göre bu, tasvir sanatlarına da uyarlanabilir. Cansever’inbu meselelerdeki asıl vurgusu bizatihi sanatın nesnesine değil, muhatabına yöneliktir diye düşünüyorum.Muhatabı yönlendirmemesi, onun yaratıcıyla olan bağına halel getirmemesi ve her ferdin kendi bağınıbizatihi kendisinin kurmasına imkân veren sanatlara önem veriyor Cansever ve İslam sanatının bu şiarlaoluştuğunu söylüyor. Batı sanatının hepsine değil tabi, bazısına bu duruma imkân vermeği için eleştirileryöneltiyor Cansever. Yoksa 20. yüzyıl başındaki kübizm gibi yeni eğilimler ve resimdeki yeni gelişmelerCansever’in ilgisini çeken gelişmeler. Onun itirazı Hıristiyanlıktaki ve Rönesans’taki yönlendirmeye. Buyönlendirme tevhid akidesine zarar veriyor ona göre. Ferdin bu konudaki salahiyetine halel getiriyor herşeyden önce. Çünkü “ferdiyetin yüceliği” de Cansever’in en fazla önem verdiği kavramlardan. Tabi dediğimgibi, İslam âlimlerinin bu konudaki tartışmaları konusunda ahkam kesmek istemem.

Günümüzde üretilen birçok cami yapısını, diğer yapı türlerine göre, özellikle “mimari düşünce”bakımından nasıl yaklaşır Cansever?

Bir ev mimarisine, otel mimarisine ya da herhangi bir başka yapı tipine yaklaştığından farklı bir biçimdedeğil. Mimari düşünce, dediğinizde özellikle böyledir bu. Mimari alanını cami mimarisi, ev mimarisi, otelmimarisi diye tefrik etme yaklaşımı onun son derece uzak olduğu bir yaklaşım. Bir üst düzey yaklaşım

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 5/6

olduğunda cami veya ev değişmiyor onun için. Yukarıda değişik vesilelerle bunu ifade ettiğimizannediyorum. Ayrıca Cumhuriyet dönemi cami mimarisi ile ilgili bir tespiti son derece manidardır. Şöylediyor: “Cumhuriyet, cami mimarisini ihmal ederek marazileştirdi”. Bu cami mimarisini bir sosyal hadiseylede birlikte düşünmek gerektiğini ihtar ediyor. Bununla birlikte, yapılan yeni camilerin mimarisine de bolcaitirazları olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

İbadet mekânlarının tasarımında günümüzde giderek artan biçimde görülen bir tipoloji olarak, altamarket, üste cami yapılıyor. İster mahalle arasındaki, isterse Kocatepe Cami gibi büyük ölçeklicamilerde olsun durum aynı. Eskiden beri, camilerin arasta ve bedesten gibi ticari işlevlerle bir aradatasarlandığı anımsanırsa, bu durum yeni değil. Ama kompozisyon ve bozuk estetik düzlemler yeni.Nedir günümüzün ibadet yapısının üstlenebileceği “yeni” işlevler?

İbadet yapısının yeni işlev üstlenmesi gerekmiyor. Onun işlevi adı üzerinde “ibadet”. İbadetin biçimi enazından namazı düşünelim değişmiyor ki? Eğer hem geleneksel olanla birlikte düşünerek hem de modern birzihinle ibadete yeni anlamlar yüklüyorsanız, somut anlamda bir kurs, bir kütüphane, hatta bir alışverişmerkezi vs. şeyler düşünülebilir. Bu mimariyi etkileyecek bir durum değil bana göre. Ama sizin de ifadeettiğiniz gibi, bu işlevler ne derece yenidir? Diğer taraftan “işlev”i metaforik olarak ele alırsak, asıl işleviyani ibadeti “dosdoğru” yapmaya imkan verecek yeni şeylerden bahsedebiliriz. Bu da insanın o boşlukiçersindeki duygulanımlarıyla alakalı bir şey. Bu konuda hüküm vermek doğru olmaz. Mimarın mahareti vehissiyatı devrededir burada. Cansever’in Antalya’da inşa ettiği Karakaş Camisi bir örnektir buna. Büyükkesme taşlardan yapılmış eski bir Roma kapısının (Hadrian Kapısı) yanında son derece küçük moloz taşlarlayapılmış bir cami. Peki nedir burada “yeni” olan? Cami yaptırma derneğinin Hadrian Kapısı’yla ve iritaşlarıyla yarışır bir cami talebine karşılık, ona saygı gösteren fakat bunu yaparken malzeme bakımındankendi hususiyetini ve varlığını da ortaya koyan bir yapı. Cansever’in mimarisi işte budur. Bir yarıştan,büyüklükten, kibirden ziyade bîtaraflık, asudelik ve vakar. Cami mimarisinin “yeni işlev”inin Cansever’dekarşılığı bu olsa gerek.

Evler çeşit çeşit…Safranbolu evleri Amsterdam evlerine benzemez. Bir cam ev ile, Çatalhöyükkazılarında ortaya çıkmış olan bir ev arasında dünyalar kadar fark vardır. Evlerle ilgili söylemler deçeşit çeşittir. Söz evlerden açıldığında, Sedat Hakkı Eldem başka söyler, Le Corbusier başka. YazarıHeidegger olan bir ev kitabıyla, yazarı Wright olan bir ev kitabı aynı olamaz. Cansever’e göre ideal evnasıl olmalı?

Bu soruya cevap teşkil edecek bazı ifadeleri az önce zikrettim. “İdeal ev” tanımının bizatihi sorunluolduğunu düşünüyorum. Cansever’in yazdıkları ve söylediklerine bakarsanız hususen bu kavram üzerine birvurgu neredeyse hiç göremezsiniz. Evi veya mimariyi idealize etme fikri Cansever’in yakın olduğu bir fikirdeğildir diye düşünüyorum. En azından biçim bakımından bu böyledir. Çünkü bu idealizasyon vesomutlaştırma işlevi çokça vurguladığı yaratılışın esaslarına, varlık tabakalarına ters düşmektedir. İhtiyaçlar,gelenek ve yaşanan zamanın imkânları belirleyicidir burada ve bunlar değiştiği zaman “ev” de değişebilir.Hem “hareket” kavramı ve varlığın dinamik karakteri Cansever’in temel kavramları arasındadır. Bunusöylerken meselenin Cansever tarafından konulmuş temelleri yoktur demek istemiyorum. Peki nedir? İnsanıve insanlık birikimini dikkate almak, dini ve ahlakı bu alandan uzaklaştırmamak diye özetlenebilir. İnşaettiği evler de bir fikir verebilir tabi. Mesela, Demir Tatil Köyü ile Ataç Evi, Ertegün Evi ile BallıkuyumcuEvlerine bakılabilir. Biçim değişir, işlev değişir, konstrüksiyon değişir, malzeme değişir ama insani ölçek,yere ve kullanıcıya uygunluk, malzemenin gerekleri yerine getirme, tabiata saygı değişmez.

Turgut Cansever Türkiye mimarlık ortamında belirleyici, “yönlendirici” ve öncü bir rol üstlenmiştir,diyebilir miyiz?

Bunu diyebiliriz elbette. Ama etkisini henüz gösterdiği kanaatinde değilim. Somut çevre bakımındansöylüyorum bunu. Derinden bir şeylerin işlediğini fark edebiliyorum. Örneğin bazı tüzel kişilikler, gruplar vebireylerin Cansever’i daha iyi anlamaya dönük çabaları artıyor. Daha da sevindirici olanı bu gruplarıniçerisinde mimarların ve mimarlık öğrencilerinin çoğalması.

Günümüzde çoğu mimarın "ilginç, en ilginç" kavramının peşinde olduğu gözlemleniyor. Sizce yakıngelecekte mimarlık hangi doğrultuda bir yol izleyecek? Mimarlığın geleceği konusunda Cansever’indüşünsel katkıları ne olabilir?

Cansever’lerin çoğalması gerekir. Cansever’e eklemlenecek, ona itiraz edebilecek bir yükle yüklenmeli enazından mimarların bir kısmı. Ya da mimarlık üzerine düşünenlerin o ya da bu şekilde artması gerekir.

12.03.2015 Dünya Bülteni Haber Portalı

http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/324097/haber 6/6

İtirazlarının gerekçelerini açıklayabilmeliler ya da onunla birlikteliklerinin dayanaklarını. Bu tür birzenginleşme olduğunda buna Cansever’in katkısı kendiliğinden olacak. Çünkü mimarlık üzerine düşünen veaynı zamanda uygulama yapmış olan neredeyse ikinci bir mimar bulunmuyor. Böyle bir umut var mıderseniz, bu noktada Cansever’in de sıkça zikrettiği “gelecekten umutsuz olma müslümana has değildir”mealindeki hadis­i şerifi dikkate almak gerektiğini düşünüyorum. Şu an yakından bilmediğimiz ve gelecektebilemeyeceğimiz insanlar muhakkak vardır ve olacaktır. Ayrıca mimari bürosunu devam ettiren kızı EmineÖğün ve damadı Mehmet Öğün ile diğer kızı Feyza Cansever ve de mimarlıkla ilgilenmeye devam ederseoğlu Hasan Cansever bizatihi Turgut Cansever’in tedrisinden geçmiş olan mimarlar. Onların somut ürünlerizaten Cansever’i şerh etmek demek olacak. Cansever’den yola çıkarak kendi üsluplarını ortaya koyuyorlarve daha da geliştirecekler. Bunun da takipçisi olunması gerektiğini düşünüyorum.

Gelecekte mimarlık geleneksel anlamıyla daha zor olacak. Ya da mimarlık geleneksel anlamda tanımlanansınırlarına sığmayacak. Bu kesin. Çünkü sürekli yoğunlaşan ve gelişen kentlerin durumu olası modernlikçeşitlerinin türediğini ve türeyeceğini gösteriyor. Mimar ve mimarlık da bundan muaf değil kuşkusuz.Küreselleşmenin etkisinin hızlandığı ve fiziksel sınırların ortadan kalkmaya başlığı bu dönemde mimarlarınsöz söyleme kapasitesinin daha da azalacağını düşünüyorum. Söz söylemek şart değildir elbette. Somutörnekler üretmek yeterli de olabilir. Ama “hakikatin” arayıcılığında örnekler. Turgut Cansever’in geleceğeen önemli katkısı bu olacaktır.

* İdrak ve İnşa üzerine yapılan bu konuşma kitabın yayımlanması akabinde yapılmış fakat yayımlanmamıştır.