Et ve sütte sıkıntı kapıda - Cumhuriyet

20
TARTIŞILAN AF TEKLİFİ Hukukçulardan paket saklanmış BILIMSEL görüşlerini TBMM’ye gönderen hukukçulardan Prof. Adem Sözüer, infaz paketinin “akademi dünyasından saklandığı- nı” söyledi. Görüş yazısında, tekli- fin “örtülü, fiili aflar getirdiği” ve eşitlik ilkesinin gözetilmediği be- lirtildi. >> ALİCAN ULUDAĞ 5’te KURUCUSU YUNUS NADİ (1924-1945) BAŞYAZARLARI NADİR NADİ (1945-1991) İLHAN SELÇUK (1992-2010) PAZAR 12 NİSAN 2020 FİYATI 2.5 TL KKTC’DE 3 TL 95. YIL SAYI: 34521 HER GÜN BULMACA SAYFASI >> 8’de YAŞAR KEMAL’İN KALEMİNDEN ÇUKUROVA DESTANI >>6’da 33 BİN 170 5 BİN 138 95 542 11 NİSAN CUMARTESİ 340 BİN 380 1101 1021 52 BİN 167 1626 2965 31 kentte insanları sokağa döken bilimdışı karar, uzmanları çileden çıkardı: Bedeli ağır olacak Yargıda işler ertelendi ama gazetemize tekzip kararı jet hızıyla çıkarıldı Iktidar eli y le kaos Bu ne y in acelesi EMEKLER HEBA EDİLİYOR VIRÜS salgınına karşı ilan edilen iki gün- lük sokak yasağının son anda duyurulması nedeniyle yurttaşların market ve fırınlara akın etmesi, salgının yönetilemediğini bir kez daha ortaya koydu. Enfeksiyon ve halk sağlığı uzmanları, “Görüntüler vahim. Cid- di vaka sayısı artışı olacak” dedi. AKP milletvekili Şirin Ünal, evinde ça- lışan Nadira Kadirova’nın ölümüyle il- gili gazetemizde çıkan haberi tekzip et- tirmek için yargıya başvurdu. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği, tutuklu dosyalar hariç tüm işlerin ertelenmiş olmasına karşın talebi aynı gün karara bağladı. ÜNAL’IN talebini olumlu karşılayan mah- keme, gazetemiz aleyhinde “cevap ve dü- zeltme” metni kararı aldı. Mahkeme, met- nin kararın kesinleşmesinden itibaren 3 gün içerisinde gazete sayfasında yayım- lanmasına hükmetti. Gazetemizin avukat- ları karara itiraz etti. >> ALİCAN ULUDAĞ 5’te YASAĞIN duyurulmasının ardından yurttaşlar bakkal ve fırınlara akın etti. Karar, CHP’li belediyelere de bil- dirilmedi. İstanbul ve Muğla’da belediyelerin ekmek dağıtması engellenmek istendi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Be- lediye Başkanı Yavaş ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, yasağa hazırlıklı olduklarını, yurttaş- ları yalnız bırakmayacaklarını açıkladı. >> 5’te 2 GÜNLÜK KARANTİNA OLMAZ PROF. Kayıhan Pala ve Prof. Önder Ergö- nül, iki günlük karantinanın bilimde yeri- nin olmadığını ve en az 14 gün olması ge- rektiğini belirterek anlık kararların daha çok zarar verdiğini söyledi. Bilim kurulu üyeleri ve TTB de mücadelenin zayıflatıldı- ğını vurguladı. >> SİBEL BAHÇETEPE 4’te BECERİKSİZLİK, PLANSIZLIK IKTIDARA muhalefetin yanı sıra ittifak or- tağı MHP’den de sert tepki geldi. MHP’li vekiller, “Devlet kaos önler, yaratmaz. Sağ- lık çalışanlarının emeklerine yazık oldu” dedi. CHP ve İYİ Partililer de yetkiyi bir ki- şide toplayan sistemin “ben bilirim” tavrı- nın virüsü yaydığını belirtti. >> 5’te BUGÜN İSTANBUL’UN KÂBUSU: SALGIN >> LALEHAN UTKAN BEETHOVEN BİR TİRYAKİYDİ >> FİGEN YANIK GAZETENİZLE BİRLİKTE OKUNUR NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ? MASKE dağıtımındaki zikzak- lar, halkı panikle sokağa düşür- meler, belediyeleri engelleme- ler... Bilerek yaptınızsa cinayet... Bilmeyerek yaptınızsa cehalet! Yap-mayın... Altında siz de ka- lırsınız... >> MUSTAFA BALBAY 5’te COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirenle- rin sayısı 100 bini geçti. Salgınla mücade- le eden sağlık çalışanlarının kayıpları da ar- tıyor. İspanya’da ölen bir hemşireye mesai arkadaşları gözyaşlarıyla veda etti. >> 7’de SALGIN YEM FİYATLARINI ARTIRDI ORHAN VELİ 106 YAŞINDA Et ve sütte sıkıntı kapıda Sokağı şiire taşıyan adam KORONAVIRÜS salgını nedeniyle yem fiyatlarında yaşanan yüzde 20’ye yakın artış et ve sütte üretim teh- likesini gündeme getirdi. Üretici, maliyeti karşılaya- madığı için üretimi kıstı. CHP’LI Aygun, “2018’in ilk 8 ayında 6.9 milyon ton süt üretilirken, 2019’un ilk 8 ayında 6.5 milyon ton üretil- di. 2020’de bu üretimin çok daha fazla düşmesi bekleni- yor” dedi. >> MUSTAFA ÇAKIR 9’da HER konunun şiir olabileceğini gösterdi. Şiirin zincirlerini kırdı, sokağı şiire taşıdı. Malum derde düştüğümüzde on- dan öğrendik, şarkıların bu kadar güzel ve kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu... Lise mezuniyet sınavını Mus- tafa Kemal Atatürk yaptı. Orhan Veli, bu unutulmaz anıyı gazetemize “Hâlâ o saatlerin ateşi ve ürpermesini duyuyo- rum” sözleriyle anlatmıştı. >> SARP SAĞKAL 11’de ‘Aile Sigortası’ uygulansın BAŞKANLAR HALKLA BİRLİKTE DUYDU TÜRKIYE’NIN “Ai- le Sigortası”nı içe- ren ILO sözleşmesini 1971’de imzaladığını hatırlatan Mehmet Ba- lık, bu sistemin koro- navirüs salgınında da- ha önemli hale geldi- ğini vurguladı. >> MUSTAFA ÇAKIR 9’da SAĞLIKÇILARIN ACISI DINMIYOR ECZACILAR: ZORUNLU DEĞİLSENİZ GELMEYİN İSTANBUL’DA 35 yaşında bir eczacı koronavirüs nedeniyle öldü. 9 eczacı da hastalığa yakalandı. Ücretsiz mas- ke dağıtımının yoğunluğu artıracağını belirten eczacılar, “Zorunlu değilseniz gelmeyin” diyor. >> SİBEL BAHÇETEPE 3’te YENI albü- mü “Kalp Ha- nım” ile se- venlerinin karşısına çıkan Kal- ben, ev konserlerinde hayranlarıy- la buluşuyor. Albümünü, “Keyifli, kahkahası da hüznü de gür bir al - büm. Dürüstleşmek güzel ve onarıcı...” diye anlatıyor. >> EMRAH KOLUKISA TOPLUM OLARAK HAREKET EDİLMELİ KARANTINA günlerini nasıl atlatmamız gerektiğini anlatan Prof. Özen, “Birey olarak ne yaparsak yapalım toplum ola- rak hareket etmediğimiz sürece bir anla- mı yok” diyor. >> FİGEN ATALAY Dürüstleşmek güzel ve onarıcı BAROLARDAN DAVA Savunmaya bir darbe daha 20 BARO, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan cezaevlerine ilişkin yönetmeliğe dava açtı. Barolar, “avukatların sa- vunmaya ilişkin belgelerinin ara- nabilmesinin önünü açan” düzen- lemenin savunma hakkına darbe olduğunu belirtti. >> 10’da ÜNIVERSITE ÖĞRENCISI VIRÜS NEDENIYLE ÖLDÜ >> 3’te MARX’IN DÖNÜŞÜ ARTIK HERKESE AÇIK >> 8’de Kalben Prof. Özen AFP

Transcript of Et ve sütte sıkıntı kapıda - Cumhuriyet

TARTIŞILAN AF TEKLİFİ

Hukukçulardan paket saklanmışBILIMSEL görüşlerini TBMM’ye gönderen hukukçulardan Prof. Adem Sözüer, infaz paketinin “akademi dünyasından saklandığı-nı” söyledi. Görüş yazısında, tekli-fin “örtülü, fiili aflar getirdiği” ve eşitlik ilkesinin gözetilmediği be-lirtildi. >> ALİCAN ULUDAĞ 5’te

KURUCUSU YUNUS NADİ (1924-1945) BAŞYAZARLARI NADİR NADİ (1945-1991) İLHAN SELÇUK (1992-2010)PAZAR 12 NİSAN 2020 FİYATI 2.5 TL KKTC’DE 3 TL95. YIL SAYI: 34521

HER GÜN BULMACA SAYFASI

>> 8’de

YAŞAR KEMAL’İN

KALEMİNDEN ÇUKUROVA

DESTANI >> 6’da

33 BİN 170

5 BİN 138

95 542

11 NİSANCUMARTESİ

340 BİN 380

1101

1021

52 BİN 167

1626

2965

31 kentte insanları sokağa döken bilimdışı karar, uzmanları çileden çıkardı: Bedeli ağır olacak

Yargıda işler ertelendi ama gazetemize tekzip kararı jet hızıyla çıkarıldı

Iktidar eliyle kaos

Bu neyin acelesi

EMEKLER HEBA EDİLİYORVIRÜS salgınına karşı ilan edilen iki gün-lük sokak yasağının son anda duyurulması nedeniyle yurttaşların market ve fırınlara akın etmesi, salgının yönetilemediğini bir kez daha ortaya koydu. Enfeksiyon ve halk sağlığı uzmanları, “Görüntüler vahim. Cid-di vaka sayısı artışı olacak” dedi.

AKP milletvekili Şirin Ünal, evinde ça-lışan Nadira Kadirova’nın ölümüyle il-gili gazetemizde çıkan haberi tekzip et-tirmek için yargıya başvurdu. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği, tutuklu dosyalar hariç tüm işlerin ertelenmiş olmasına karşın talebi aynı gün karara bağladı.

ÜNAL’IN talebini olumlu karşılayan mah-keme, gazetemiz aleyhinde “cevap ve dü-zeltme” metni kararı aldı. Mahkeme, met-nin kararın kesinleşmesinden itibaren 3 gün içerisinde gazete sayfasında yayım-lanmasına hükmetti. Gazetemizin avukat-ları karara itiraz etti. >> ALİCAN ULUDAĞ 5’te

YASAĞIN duyurulmasının ardından yurttaşlar bakkal ve fırınlara akın etti. Karar, CHP’li belediyelere de bil-dirilmedi. İstanbul ve Muğla’da belediyelerin ekmek dağıtması engellenmek istendi. İstanbul Büyükşehir

Belediye Başkanı İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Be-lediye Başkanı Yavaş ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, yasağa hazırlıklı olduklarını, yurttaş-ları yalnız bırakmayacaklarını açıkladı. >> 5’te

2 GÜNLÜK KARANTİNA OLMAZPROF. Kayıhan Pala ve Prof. Önder Ergö-nül, iki günlük karantinanın bilimde yeri-nin olmadığını ve en az 14 gün olması ge-rektiğini belirterek anlık kararların daha çok zarar verdiğini söyledi. Bilim kurulu üyeleri ve TTB de mücadelenin zayıflatıldı-ğını vurguladı. >> SİBEL BAHÇETEPE 4’te

BECERİKSİZLİK, PLANSIZLIKIKTIDARA muhalefetin yanı sıra ittifak or-tağı MHP’den de sert tepki geldi. MHP’li vekiller, “Devlet kaos önler, yaratmaz. Sağ-lık çalışanlarının emeklerine yazık oldu” dedi. CHP ve İYİ Partililer de yetkiyi bir ki-şide toplayan sistemin “ben bilirim” tavrı-nın virüsü yaydığını belirtti. >> 5’te

BUGÜN

İSTANBUL’UN KÂBUSU: SALGIN

>> LALEHAN UTKAN

BEETHOVEN BİRTİRYAKİYDİ

>> FİGEN YANIK

GAZETENİZLE BİRLİKTE

OKUNUR

NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ?MASKE dağıtımındaki zikzak-lar, halkı panikle sokağa düşür-meler, belediyeleri engelleme-ler... Bilerek yaptınızsa cinayet... Bilmeyerek yaptınızsa cehalet! Yap-mayın... Altında siz de ka-lırsınız... >> MUSTAFA BALBAY 5’te

COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirenle-rin sayısı 100 bini geçti. Salgınla mücade-le eden sağlık çalışanlarının kayıpları da ar-tıyor. İspanya’da ölen bir hemşireye mesai arkadaşları gözyaşlarıyla veda etti. >> 7’de

SALGIN YEM FİYATLARINI ARTIRDI

ORHAN VELİ 106 YAŞINDA

Et ve sütte sıkıntı kapıda

Sokağı şiire taşıyan adam

KORONAVIRÜS salgını nedeniyle yem fiyatlarında yaşanan yüzde 20’ye yakın artış et ve sütte üretim teh-likesini gündeme getirdi. Üretici, maliyeti karşılaya-madığı için üretimi kıstı.

CHP’LI Aygun, “2018’in ilk 8 ayında 6.9 milyon ton süt üretilirken, 2019’un ilk 8 ayında 6.5 milyon ton üretil-di. 2020’de bu üretimin çok daha fazla düşmesi bekleni-yor” dedi. >> MUSTAFA ÇAKIR 9’da

HER konunun şiir olabileceğini gösterdi. Şiirin zincirlerini kırdı, sokağı şiire taşıdı. Malum derde düştüğümüzde on-dan öğrendik, şarkıların bu kadar güzel ve kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu... Lise mezuniyet sınavını Mus-tafa Kemal Atatürk yaptı. Orhan Veli, bu unutulmaz anıyı gazetemize “Hâlâ o saatlerin ateşi ve ürpermesini duyuyo-rum” sözleriyle anlatmıştı. >> SARP SAĞKAL 11’de

‘Aile Sigortası’ uygulansın

BAŞKANLAR HALKLA BİRLİKTE DUYDU

TÜRKIYE’NIN “Ai-le Sigortası”nı içe-ren ILO sözleşmesini 1971’de imzaladığını hatırlatan Mehmet Ba-lık, bu sistemin koro-navirüs salgınında da-ha önemli hale geldi-ğini vurguladı. >> MUSTAFA ÇAKIR 9’da

SAĞLIKÇILARIN ACISI DINMIYOR

ECZACILAR: ZORUNLUDEĞİLSENİZ GELMEYİNİSTANBUL’DA 35 yaşında bir eczacı koronavirüs nedeniyle öldü. 9 eczacı da hastalığa yakalandı. Ücretsiz mas-ke dağıtımının yoğunluğu artıracağını belirten eczacılar, “Zorunlu değilseniz gelmeyin” diyor. >> SİBEL BAHÇETEPE 3’te

YENI albü-mü “Kalp Ha-nım” ile se-

venlerinin karşısına çıkan Kal-ben, ev konserlerinde hayranlarıy-la buluşuyor. Albümünü, “Keyifli,

kahkahası da hüznü de gür bir al-büm. Dürüstleşmek güzel ve

onarıcı...” diye anlatıyor. >> EMRAH KOLUKISA

TOPLUM OLARAK HAREKET EDİLMELİ

KARANTINA günlerini nasıl atlatmamız gerektiğini anlatan Prof. Özen, “Birey olarak ne yaparsak yapalım toplum ola-rak hareket etmediğimiz sürece bir anla-mı yok” diyor. >> FİGEN ATALAY

Dürüstleşmekgüzel ve onarıcı

BAROLARDAN DAVA

Savunmayabir darbe daha20 BARO, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan cezaevlerine ilişkin yönetmeliğe dava açtı. Barolar, “avukatların sa-vunmaya ilişkin belgelerinin ara-nabilmesinin önünü açan” düzen-lemenin savunma hakkına darbe olduğunu belirtti. >> 10’da

ÜNIVERSITE ÖĞRENCISI VIRÜS NEDENIYLE ÖLDÜ >>

3’t

e

MARX’IN DÖNÜŞÜARTIK HERKESE AÇIK>> 8’de

Kalben

Prof. Özen

AFP

12 NİSAN 2020 PAZAR2

ATATÜRK ‘Tekâlif-i Milliye’yi anlatıyor-3İki gündür “Tekâlif-i

Milliye”nin ne demek olduğunu ve bugünkü

koşullarla karşılaştırılmasının niçin doğru olmadığını, Mustafa Kemal’e bu yetkinin Kütahya-Eskişehir Muharebesi’ndeki yenilgi sonrasında verildiğini ve Atatürk’ün bu konuda neler söylediğini anlatıyorum.

Bugün Cuma günü kaldığım yerden Atatürk’ün sözleriyle devam edeceğim...

Anımsayacaksınız, Cuma günkü alıntımın son bölümü şöyleydi:

“İstiyorlardı ki, kendi beklentilerine göre bozguna uğramış ve bozgunu devam edecek olan ordunun başında benim de kişiliğim bozguna uğrasın!

Diğer bazı kişiler, diyebilirim ki çoğunluk, bana olan güven ve inançlarından dolayı, samimi olarak ordunun fiilen başına geçmemi istiyorlardı.”

HHHŞimdi oradan yine

Atatürk’ün sözleriyle devam ediyorum:

“Henüz fiilen komutanlığı üstlenmemi sakıncalı görenlerin de görüşü şu idi:

Ordunun, bundan sonraki herhangi bir savaşta başarılı olamaması, tekrar geri çekilmesi uzak bir olasılık değildir. Bu durumda ben fiilen ordunun başında bulunursam, genel anlayışa göre son umudun da tükenmiş olduğu gibi bir görüşün doğması olasıdır. Oysa henüz genel durum, son önlem, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini gerekli kılacak nitelikte değildir. Dolayısıyla, kamuoyunda son umudun korunması için benim kişisel olarak askeri harekâtı yönetmem zamanı gelmemiştir.

Başkomutanlığı kabul ediyorum

Ben, görüşmeler ve tartışmalar ile iyice belirginleşen bu fikirleri gereği kadar değerlendiriyor ve inceliyordum.

Son düşüncenin sahipleri, kuvvetli mantıki gerekçeler ileri sürüyorlardı. Komutayı üstlenmemi samimi olarak önerenlerle, gayri samimi istekte bulunanların yaygaraları derin ve kaygı verici etkiler yapmaya başladı.

Benim fiilen komutayı üstlenmem, bütün Meclis’te son çare ve son önlem olarak görüldü.

Meclis’in bu anlayışı, hızla Meclis dışında da yayıldı. Adeta, benim susmam, komutayı fiilen üstlenmeye can atıyor olmamam, felaketin

muhakkak ve yakın olduğu fikir ve anlayışını genelleştirdi. Bunu anlar anlamaz derhal kürsüye çıktım.

Efendiler, bu sözünü ettiğim durum, 4 Ağustos 1921 günü bir gizli celsede yaşanıyordu. Üyelerin hakkımda gösterdikleri sevgi ve güvene teşekkür ettikten sonra başkanlığa şöyle bir önerge verdim:

‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığı’na

Meclis’in değerli üyelerinin genel olarak ortaya çıkan istek ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi kişisel olarak üstlenmekten elde edilecek yararları olanaklı olan en büyük hızla elde edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini en hızlı biçimde artırmak ve tamamlamak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaştırmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sahip olduğu yetkiyi fiilen kullanmak koşuluyla üstleniyorum.

Ömrüm boyunca milli egemenliğin en sadık bir hizmetkârı olduğumu millet gözünde bir defa daha vurgulamak için bu etkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını ayrıca rica ederim.’

4 Ağustos 1921Türkiye Büyük Millet

Meclisi ReisiMustafa Kemal”(Emre Kongar Seçkisiyle

NUTUK, Remzi Kitabevi, ss. 139-141)

HHHSevgili okurlarım,

yukarıdaki satırlardan da açıkça anlaşıldığı gibi, Atatürk, kendisine Tekâlif-i Milliye emirlerini yayınlama yetkisi veren yasanın kabulü sırasında durumun ne kadar umutsuz göründüğünü ve Başkomutanlık yasasının nasıl “son çare” olarak kabul edildiğini çok net olarak vurguluyor.

Ayrıca bu görevi yüklenmesini isteyenlerin bazılarının kötü art niyetlerini de açıkça anlatıyor.

Arkası var.Güncel sıcak sorunlarla

ilgili olarak:1) Eczanelerde maske

satışı derhal serbest bırakılmalıdır.

2) Af yasası, kamu vicdanını yaralamıştır.

Dayatmadan vazgeçilmeli, muhalefetle işbirliği yapılmalıdır.

3) Kavala, Terkoğlu, Pehlivan, Kılınç, Ağırel, Keser, Çelik, Aygün ve benzeri durumda olanların davaları için hemen tutuksuz yargılanma kararı alınmalıdır.

4) Sokağa çıkma yasağı konulduğunda, gazetelere de, ekmek gibi su gibi, erişim sağlanmalıdır.

OLAYLAR VE GÖRÜŞLERTASARIM: MEHMET AMANEDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR

UYGARLIĞINMEYDAN ZAFERLERİPROF. DR. ERHAN KARAESMEN

Uygarlık, doğadaki ve insan var-lığının oluşumundaki evrimleri özetleyen olağanüstü bir mace-

ralar dizisidir. Bilimsel ve sanatsal ya-ratıcılık adı verilen unsurlarla destek-lenmiş bir büyük yürüyüşün şanlı du-raklamalar yaptığına tanık olunmuştur. Oralarda uygarlık, büyük meydan zafer-leri kazanmıştır.

Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimle-ri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele ve-riyor. Klasik savaş meydanlarındaki si-lahlı bir karşılaşma değil bu. İnsan ak-lının en önemli unsuru olan yaratıcılı-ğın gücüyle teknolojinin iş görme bece-resini de birleştirerek çok azimli bir di-reniş sergileniyor. Zaferle bitmesi umu-duyla insanlık tarihinden bazı yaratıcı-lık örneklerinin hatırlanmasının bugün-lerde moral verici bir boyutu olduğunu düşündüm. Aşağıdaki uygarlık zaferi ör-nekleri bu düşünceyi desteklemek üze-re kaleme alındı.

Curie ve kanser Bu meydan zaferlerinden bazıları aşağı-

daki gibi hatırlanabilir. Bilim ve insanlık tarihinin büyük kadını Marie Cruie’nin uzun yıllar büyük sabır ve meşakkat ürü-nü olarak geliştirdiği “Radyum” elemen-tinin fiziksel bir nesne olarak ilk kez görünür hale getirilişi, bilim tarihinde yer alan bir resim tablosunun konusu-nu oluşturmuştur. Eski Paris yıllarında çeşitli amaçlı uğramalarımda ünlü ens-titü Poincaré’nin büyük salonlarında asılı bu ünlü tablonun bir uygarlık za-feri heyecanını çevresine yayan atmos-ferinden çok kereler duygulanma fırsa-tı bulmuştum.

Adı henüz “kanser” olarak konmamış o uğursuz belaya yakalanışı da “Radyum” araştırmalarının olumsuz ve kederli bir ürünü olarak bilim tarihine geçmiştir.

Tarihin akışı içinde hüzünlü yaşam öykülerine yol açan başka büyük bi-lim ve sanat zaferlerine de rastlanmış-tır. İtalyan Rönesansı’nın büyük adamı Michelangelo, heykeltıraş, mimar, res-sam ve kısaca sanat içeren her şey ola-rak tarihin parlak sayfalarını doldu-ran kişiydi.

Vatikan yerleşkesinin girişindeki Sis-tina Kilisesi’nin duvar resimlerinin ya-pılması işi ona verilmişti. Bazı yardım-cılarını da katkısıyla kilise mekânında

kurulmuş büyük iskeleler üzerinde ko-şuşturarak iki sene boyunca duvar ve çatı yüzeylerini boyamıştı. İskelede sırt üstü yatarak ve diz çökerek birbirinden etkileyici o yüzlerce duvar kompozisyo-nunu tasarlamış ve boyamıştı. Yemek yi-yecek ve yorulan bedenine bakım yapa-cak vakit bulamıyordu. Büyük azim ve sabırla yapılan bu iş tamamlandığında, aylarca çıkarmadığı çoraplarını söküp aldığında ayak derisinin de bir bölümü gitmişti. Bunun acısını ve ıstırabını ha-yatı boyunca yaşadığı bilinirdi ama Sis-tina, onun için bir uygarlık meydan sa-vaşıydı ve onu kazanmıştı.

Sanat ve bilim tarihinde acılarla ve ke-derlerle anılmayan başka meydan zafer-leri de vardır. Bereket versin.

Benzersiz yapıtİnsanlığın bir diğer yüz akı Ludwig

van Beethoven, genç yaşta bastıran ve hayatında çeşitli güçlükler yaratan sa-ğırlığı ile pratik yaşam güçlükleri ya-şamıştı ama benzersiz bir iç ses örgü-sü yoğunluğuyla ve alışılmışın çok öte-sinde kudretli bir ses anlatımıyla uygar-lık tarihinin müzik dilindeki en güçlü örneklerini vermeyi becermişti. Sade-ce müziksever dünyanın duyarlılığıyla değil genel kamuoyunun yoğun ilgisiy-le de yaklaşık 200 yılını tamamlamak-ta olan ünlü 9. Senfoni’nin ilk dinletisi-nin yapılışının 196. yılına önümüzdeki günlerde yaklaşıyoruz. 7 Mayıs 1824’te

Viyana’daki Theater am Kärntnertor ad-lı konser salonunda iki bini aşkın mü-ziksever dinleyici Beethoven’ın kendi-sinin yönettiği orkestra ve koroyla bir-likte tüm görkemiyle bu benzersiz ya-pıtın bitiminde tarihe geçecek bir coşku gösterisi sergiliyordu. Sırtı seyirciye dö-nük bir Beethoven bu coşku gösterisinin farkına varamıyordu. Koronun solistle-rinden bir sopran, büyük insanı kolun-dan tutup seyirciye doğru döndürdü-ğünde seyircinin coşkusu daha da yo-ğunlaşıyordu. Müzik tarihi anekdotla-rına göre o akşamki dinleyici ve besteci buluşması saatlerce sürmüş bir heyecan fırtınasıydı, uygarlığın bir büyük mey-dan zaferiydi.

Büyük Beethoven’in 250. doğum yılı dolayısıyla dünyada ve ülkemizde çeşitli kutlama programlarına tanıklık ediliyor. Bu satırların yazarının hem TRT3 kla-sik müzik programlarındaki bazı söyle-şilerinde hem de şu anda yayın süreci-ne ulaşmış bir kitabıyla 9. Senfoni da-hil, Beethoven’in son dönem yapıtlarının değişik açılardan irdelemesini yapmaya hazırlandığını da hatırlatmak isterim.

Kübizmin doğuşuPablo Picasso ve Georges Braque, geçen

yüzyılların başlarında henüz üne kavuş-mamış coşkulu, azimli iki genç ressam-dı. İddialıydılar ve sanat dünyası tartış-malarına katılıyorlardı. Bu arada, ken-di ikili ilişkilerinde de yüksek sesli ba-

Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimleri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele veriyor. Klasik savaş meydanlarındaki silahlı bir karşılaşma değil bu.

ğırmalı çağrışmalı tartışmalar yaptıkları ve güçlü fiziklerinden yararlanarak tek-meli yumruklu itiş kakışmalara girdikle-ri de bilinirdi. Paris’in Montmartre Ma-hallesi’ndeki mütevazı bir bekâr evinde paylaştıkları odadan fırlayıp merdiven-lerde birbirleriyle itiştikleri sanat tari-hinin eğlenceli anekdotları arasında an-latılırdı. Bu merdiven basamaklarında-ki itiş kakışla aslında bir uygarlık zafe-rinin haberci çığlıklarıydı. Arkasından Kübizm denen muhteşem sanat oluşumu gürleyerek gelecekti.

‘Harika Çocuk Yasası’Küçük çığlıkların büyük yaratıcılık ve

uygarlık oluşumlarının simgesini oluş-turuşunun duygulandırıcı ve anlamlı bir örneğini bu yakınlarda Ankara’da yaşa-dık. Büyük devlet adamı ve toplumsal gelişmenin sosyokültürel boyutlarına da duyarlı lider İsmet İnönü’nün evin-de, ailenin genç fertlerinin müziğe ilgi-sini artırmak üzere bulundurduğu pi-yanonun başında geçtiğimiz akşamlar-da bir büyük buluşma gerçekleştirildi.

Ankaralıların günlük yaşam dilinde “Pembe Köşk” olarak bilinen ve bir bö-lümü müze olarak kullanılan tarihi ya-pıda, İsmet İnönü’nün “Harika Çocuk Yasası”nı çıkararak yurtdışına gönder-diği iki önemli müzisyenimiz İdil Biret ve Suna Kan, yetenekli genç müzisyen obua sanatçısı Ogün Koyunoğlu’nun des-teklenmesi amacıyla düzenlenen özel bir törende Ankaralı sanatseverlerle bu-luştu. İnönü ailesinin hayatta olan son temsilcisi Özden Toker’in çok anlamlı açılış konuşması ile başlayan bu buluş-mada İsmet İnönü’nün piyanosu başın-da, İdil Biret’i tuşlara dokunurken dinle-mek bir başka uygarlık zaferi çığlığıydı. Sağlık sorunları dolayısıyla koltuğundan kalkamasa bile gönlüyle ayağa dikilen Suna Kan’ın oradaki varlığı dokunaklı başka bir anlam taşıyordu.

“Savaş, vatan hasreti,yaşam mücadelesi,doğum, ölüm ve aşk...”

www.galeatiyayinevi.com gletiyayincilik galeati2017galeatiyayincilik

Serra Menekay, Kırım’dan Türkiye’ye göç eden ve SovyetlerBirliği’nde sürgüne gönderilen ailesinin yaşadıklarını bir romankurgusuyla anlatırken, Kırım halkının trajedisine ve demokratikdirenişine de ışık tutuyor.

BİLİM VE SANATIN

YÜRÜYÜŞÜ

5 NİSAN - 11 NİSANTest, hasta ve ölüm sa-

yılarının günlük olarak açıklanmasının rutine bin-diği ve her gün açıklanan verilerle hasta va ölüm-lerin kanıksandığı hafta-ya hükümetin aldığı yan-lış kararlar damga vur-du. Kötü zamanlama ile duyurulan iki günlük sokağa çıkma yasağı, vi-rüsün bir gecede yayılma hızını kat-lamasına neden olduğu gerekçesiy-le eleştirildi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bir Bilim Kurulu üyesinin hastalığa yaka-landığını ve bir kişinin virüsü bulaş-tırdığı kişi sayısının 16 olduğunu bil-dirdi. Koca, “sosyal izolasyonu sağ-lamakta yeterince başarılı olamadık-larını” belirtti.

Meclis Genel Kurulu’nda işten çı-karmanın üç ay süreyle yasaklan-ması için kanun teklifi hazırlandı. İlk başta sendikaların da istediği öne-ri heyecan yaratırken, aslında ya-pılmak istenenin emekçiyi açlığa mahkûm etmek ve korona nedeniyle gündeme gelen ekonomik faturanın mümkün olduğunca emekçiye öde-tilmesi olduğu anlaşıldı.

Zira teklife göre, işten çıkarma üç ay süreyle yasaklanacak ve Cumhur-başkanı, bu yasağı 6 aya kadar uza-tabilecek. Fesih yasağı olan işveren, işçileri ücretsiz izne çıkarabilecek.

Hükümet, sağlık çalı-şanlarına karşı yine iki yüzlü davrandı. Öncelik-le söz verdiği performans ödemelerinde ayırım yap-tı. Sağlıkta şiddet teklifi infaz yasa teklifinin TBMM Genel Kurulu’ndaki gö-

rüşmeleri sırasında CHP’nin “Sağlık-ta Şiddet Yasa Teklifi’nin genel ku-rul gündemine alınması” AKP’nin oy-larıyla reddedilirken, AKP ve MHP grupları bir gün sonra aynı teklifle geldi. Teklifin İnfaz Yasası’na eklen-mesi önerildi.

İnfaz indirim paketine göre, da-ha önce 18 ay hapis cezası aldığın-da cezaevine girmeyen gazeteci ve-ya ifade özgürlüğünü kullanan yurt-taşların artık bu cezanın yüzde 40’ını ceza infaz kurumunda geçirmek zo-runda kalacağı ortaya çıktı.

ABD Başkanı Donald Trump, Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) he-def aldı. Trump, DSÖ’yü salgın sı-rasında “Çin odaklı” bir çizgi izle-mekle eleştirdi. Önce bir basın bri-finginde ABD’nin DSÖ’ye mali kat-kısını askıya alacağını açıkladı. Da-ha sonra açıklamasını değiştirerek, “Meseleyi inceleyeceğiz” dedi.

BM’den ise “Salgın sona erdiğinde 7.8 milyarlık dünya nüfusunun yarı-sından fazlası yoksulluk içinde yaşı-yor olabilir” açıklaması geldi.

Marie Cruie Beethoven

EDİTÖR: ELİF TOKBAY 12 NİSAN 2020 PAZARHABER 3170/8 0

220/10 0

80/4 0

190/8 0

180/1 0

130/1 0

80/- 4 0

160/2 0

270/1 2 0

180/6 0

170/5 0

200/1 1 0

220/4 0

230/1 3 0

200/1 1 0

70/- 2 0

270/1 3 0

190/1 0 0

200/5 0

230/1 0 0

150/5 0

160/80

Siz nasıl isterseniz.Braas’ta her tercihe göre

bir kiremit var.İster klasik, ister modern. Braas’ın zengin renk ve doku

seçenekleri ile çatınızda dilediğiniz görünümü yaratın.

Her ayrıntısı titizlikle çözülmüş kusursuz Braas Çatı Sistemleri ile evinizde konforu hissedin.

bmigroup.com/tr

Google’ın “Google Alerts” başlıklı bir hizmeti var: Adınızın geçtiği yazı ve

haberleri e-posta adresinize gönderiyorlar. Çok yararlı oldu-ğunu düşünüyorum. Hakkınız-da yazılardan habersiz kalmı-yorsunuz.

Birkaç gün önceki gönderile-rinden biri besleme basının kir-li havuzunun en kalantor gaze-tesinde ziftlenen birinin yazısını haber veriyordu. Bunlar her ve-sile ile benim gibi yazarlara ça-tarak okurlarına kostaklanıp fi-yaka yaparlar.

Bunlardan biri koronavirüse dair “potpuri” yazısının “Özde-mir İnce’ye zaruri çağrı” bölü-münde fal bakıyor:

HHH“Fransa’nın Aisne şehrin-

de koronavirüs tedbirleri kap-samında ‘alkol satışı’ yasak-landı...

Lübnan asıllı Vali Ziad Kho-ury, ‘Sadece korona için de-ğil, sizlerin iyiliği için’ di-ye kent sakinlerine seslenir-ken ‘Aile içi şiddetin, karan-tina günlerinde aşırı alkol tü-ketimiyle artabileceğine’ dik-kat çekti!

Eyvah ki, ne eyvah...Bu haberin, Özdemir

İnce’nin asabını bozacağı ke-sindir!

Charlie Hebdo yürüyüşü-nün fotoğrafı ile birinci sayfa-sından ‘Haç Çıkarmış’ Cum-huriyet gazetesinin Ultra Laik-çi yazarı İnce’ye buradan ses-lenmenin tam sırasıdır:

Özdemir uyuma: Fransa’da laiklik elden gidiyor, sahip çık!”

HHHBöyle bir haber neden be-

nim asabımı bozsun? Şu gün-ler Fransa’da olsaydım Paris’te olurdum, Aisne’de ne işim var? 1-30 Nisan arasında Paris’te olacaktım. Yolculuk iptal oldu. Acaba içki sevgime mi taş atı-lıyor? İçki sevdiğimi, içki servi-si yapmadıkları için AKP başba-kanının resmi yemeğini terk etti-ğimi cümle âlem bilir. İçki içme-mek bir marifet ve erdem de-ğildir. Adam gibi adamlar adam gibi içerler, sarhoş olmazlar, eş-lerine, analarına, bacılarına say-gıda kusur etmezler. İçkili ya da içkisiz aile içinde şiddet kulla-nanlar toplum defterinin “lüm-pen” sayfasında yazılıdır, ki bunlar namaz bozup aile kadın-larını döverler.

HHH“Charlie Hebdo yürüyüşü-

nün fotoğrafı ile birinci sayfasın-dan ‘Haç Çıkarmış’ Cumhuriyet gazetesi”ne demek? “Haç Çı-karmış” ne demek? Cumhuriyet gazetesi “Cumhuriyet”in kalesi-

dir: Ne haç çıkarır ne ne tekbir getirir! Dam üstü-ne saksağan!

Benim Ultra Laik oldu-ğum doğrudur, çok doğ-rudur! Laik düzenden yana olmak adam gibi adam olmaktır; özgür ol-maktır; kul ve köle olma-maktır. Laik düzenin sa-vunucusu olmayı ancak kul ve köleler kınayabilir. Fransa’da AKP türünden laiklik düşmanı tek bir parti yoktur. Fransa’da

laiklik elden gitmez.HHH

Şair arkadaşım Vénus Kho-ury-Ghata hanım sultana tele-fon ettim Paris’e. “Böyle bir hı-yarto var mı senin eski ailende” diye sordum. “Khoury’ler (yani Huriler) çoktur ama böyle birini tanımıyorum” dedi. Bildiğim ka-darıyla bu Khoury ailesi Müslü-man değildir, Ortodoks, Katolik, Maronit Hıristiyandır. “Khoury” Hıristiyan din adamı anlamına gelir. Zırtullahı kirmaninin sözü-nü ettiği Ziad Khoury Efendi iç-kiyi yasakladığına göre “şarki” kafadan kurtulamamış bir Hıris-tiyan. Mütedeyyin bir Müslüman (!) değil.

HHHGoogle’da bir arama yaptım:

Bütün Fransız basını dalga geç-mekte herifle. Yerel gazeteler “Burada siyasal zekâ bir bar-dak birada boğuldu” diye yaz-dılar. “Bir kentte yasaklama hiçbir işe yaramaz, millet ara-basına atlar komşu kentlere gidip içkisini alır. Önlemek is-tediğinizden çok daha büyük sorunlara yol açarsınız. Ka-raborsayı uyandırırsınız” diye yazıyorlar. Ama şu uyarı yenir yutulur değil: “Son olarak, (bu karar) güçlerini kişisel ahla-ki amaçlar için kullanan dev-let temsilcilerine olan güveni yok eder!”

Fransa’da laiklik 1789’un ga-rantisi altındadır, AKP tarzı bir parti ne kurulur ne de iktidara gelebilir.

HHHCumhuriyet devleti kuruldu-

ğundan bu yana böylesine bir felaketle karşılaşmadı. Ama, şu zırtullahı kirmaniyi besleyen hü-kümetin 18 yıllık çuvallaması yüzünden felaket katmerlendi. Komşu komşuya muhtaçtır: Sa-ray hükümeti hangi komşusun-dan yardım isteyebilir? Komşu yok! Emperyalist dediği ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden mi? Sabah akşam küfrettiği Alman-ya ve Fransa’dan mı?

HHHZırtullah, içki içmeyi bir suç,

onu yasaklamayı bir erdem ve marifet gibi sunuyor. Neye göre, yasalara göre böyle bir suç yok, yasaklama ise koşullara bağlı. Kuran’da ise herhangi bir ceza-sı yok. Din âlimi İhsan Eliaçık’a göre içki içmenin, namaz kılma-manın, başını (kadınlar için) ört-memenin bir cezası yok. Ama aralarında İslam da olmak üzere bütün dinlerde insan öldürme-nin, hırsızlığın, iftiranın, zinanın, cinsel taciz ve tecavüzün cezası var. Kirmani, bu bapta insan sı-nıfında yer alamaz.

TARİHTEBUGÜN1861: Amerikan iç savaşı başladı.1961: Sovyetler Birliği uzaya ilk insanlı uyduyu gön-derdi, kozmonot Yuri Alekseyeviç Gaga-rin uzayda 108 daki-ka kaldı.

Eczacılardan çağrı: Mecbur değilseniz gelmeyin, mesafe kuralına uyun

Tehlikeli bölgeSalgınla mücadelede

riskli meslek grupla-rı arasında yer alan ec-

zacılar, ücretsiz maske için yurttaşların eczanelere akın etmesinden dolayı tedirgin. İstanbul’da 9 eczacı ve ec-zacının yanında çalışan 15-16 kişinin koronavirüse yaka-landığını belirten İstanbul Ec-zacı Odası Başkanı Zafer Ce-nap Sarıalioğlu, “Vatandaş-tan şunu istiyoruz. Size ‘Sağ-lık Bakanlığı’ndan maskeni-zi gidin alın mesajı gelmediği sürece’ lütfen eczaneye gitme-yin. Bu hayatınızı da riske ata-cak bir yoğunluğa sebep ola-caktır” diye konuştu.

Eczanelerin, hastanelerin

ardından en riskli ikinci yer olduğunu söyledi. Sarıalioğlu, “Mecbur kalmadıkça eczaneye gelmeyin” dedi. Eczane içlerin-de sosyal mesafe için

çizgilerinin çekildiğini ve bu-na uyulması gerektiğini kay-deden Sarıalioğlu, “Önlemleri-mizi ilk günden beri almamı-za karşın 20 eczanemiz bu du-rumdan etkilendi. Oda olarak geçen günlerce eczacılara ve çalışanlara tulum, siperlik ala-rak dağıttık. Ama bütçe olarak bunu sürdürmemiz mümkün değil. Sağlık Bakanlığı’ndan talepte bulunduk” değerlen-dirmesini yaptı. l İSTANBUL

sibel bahçetepe

İhmale gelmezKanser tedavileri sürüyor ancak kronik hastalar için düzenleme şart

sibel bahçetepe

Koronavirüs salgını sırasında tedavisi süren kanser, kalp-

damar, tansiyon, beyin gibi cid-di hastalıkları olan hastaların tedavilerinin planlanması ve iz-lenen yol merak konusu. Pek çok kişi “salgın sırasında has-talanırsak nereye gideceğiz?” kaygısı yaşıyor. İstanbul Tabip Odası Başkanı ve onkoloji uz-manı Prof. Dr. Pınar Saip, “On-koloji hastalarımızın tedavisi-ni sürdürüyoruz ancak kontrol hastalarını ertelemek durumun-da kaldık. Bu süreçte diğer has-taların akut, kronik hastalıkları için sağlık hizmeti talebi göz ar-dı edilmemeli” dedi.

Kontroller ertelendiProf. Pınar Saip, özellikle on-

koloji hastalarının sıkıntıları-nın olduğu bilgisinin geldiğini belirterek “Hem onkoloji hasta-ları Covid-19’lu hastalarla aynı hastanelerde bakılıyor, hem de doktorları bir yandan da koro-navirüs hastalarının yattığı ser-vislerde nöbet tutuyor. Bu im-munsupresif alan (bağışıklığı baskılayıcı) kronik hastalıklar veya hayati tehlikesi olan ciddi diğer hastalıklar için sıkıntı” di-ye konuştu.

Onkoloji kontrol hastalarının tedavilerini ertelediklerini be-lirten Saip şöyle devam etti:

“Diyelim ki ‘akciğer kanseri’ ameliyat edilmesi gerek. Ama çoğu göğüs hastalıkları hasta-nesi pandemi hastanesi oldu. Hastalık, kanser hastalarını te-davi eden doktorlara bulaşırsa o da kanser hastasına bulaştıra-bilir ve risk artar. Pandemi has-tanelerinde kronik hasta bakan hekimler ile Covid servis ve po-likliniklerinde görev yapan he-kimler farklı olmalı.”

ONLARI DAHA ÇOK VURUYORCovid-19’un daha çok kronik

hastalar, yüksek tansiyon, kalp ve diyabeti ağır geçirenler-de ciddi sonuçlara yol açtığını anımsatan Pınar Saip, “Bu özel grup hastalar için onlara özel ay-rılmış, onların rahatlıkla başvu-rabileceği hastanelerin yoğunluk durumuna göre planlanması ge-rekiyor” diye konuştu.

‘MERKEZLER KAPATILMAMALI’Türk Radyasyon Onkolojisi Der-

neği Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, Sağlık Bakanlığı genel-gesiyle salgın süresince kanser hastalarının tedavisinin devam edeceğinin bildirildiğini belirte-rek “Hiçbir radyasyon onkolojisi merkezi Covid pozitifliği nedeniy-le kapatılmamalı veya yeni hasta kabulü durmamalıdır” dedi.

Birzırtullahıkirmanininzırvaları

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) uçak ve uzay bilimleri son

sınıf öğrencisi Emircan Kılıçkaya, dün sabah koronavirüs nedeniy-le yaşamını yitirdi.

İTÜ’den yapılan açıklamada, “Emircan Kılıçkaya’yı Covid-19 nedeniyle kaybetmenin de-

rin üzüntüsü içindeyiz” denildi. Uçak ve uzay bilimleri fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Or-han Kaya da sosyal medya hesa-bından yaptığı açıklamada, “Ken-disi gerçekten son derece yar-dımsever, çalışkan ve vefalı biri-siydi” dedi. l Haber Merkezi

84 YAşINDA AtLAttI

Korona cinnetiAdana Şehir Eğitim ve Araş-

tırma Hastanesi’ne yüksek ateş nedeniyle bir hafta önce getirilen Hamit S’nin Cavid-19 testi, pozitif çıktı. Hastanede tedaviye alınan Hamit S., dün sabah saatlerinde bulundu-ğu odanın penceresinin camını kırdı. Hamit S., cam kırığını bo-ğazına dayayıp görevlilere ken-disine müdahale edilirse inti-har edeceğini söyleyerek has-taneden kaçtı. Hamit S., yakın-daki otoban çıkışına geldiğin-de polis tarafından önü kesile-rek yakalandı. Burada da cam parçasını boynuna dayayıp in-tihara kalkışan Hamit S., etki-siz hale getirilip kelepçelendi. l DHA

İBB’nin üçüncü kaybıİstanbul Büyükşehir Belediyesi

Sözcüsü Murat Ongun, sosyal medya hesabından belediyede koronavirüse yakalanan ve ya-şamını yitiren personel sayısı-nın 3’e çıktığını söyledi. Ongun yaptığı açıklamada, “İBB aile-sinde Covid-19 testi pozitif çı-kan personel sayımız 350’dir. 2 bine yakın personelimiz de karantinadadır. İSTAÇ çalışanı-mız Ahmet Çulban da ne yazık ki vefat eden 3. personelimiz olmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenle-rine başsağlığı dileriz” dedi. l İç Politika

İstanbul Sancaktepe’de ecza-cı İsmail Durmuş (35), korona-

virüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Bir süredir yoğun bakımda olan Durmuş’un cenazesinin memle-keti Kayseri’de toprağa verileceği belirtildi. Durmuş’un, 19 Mart’ta sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda “Yine 5 TL’lik maske-yi 200 TL’ye satan fırsatçı olarak adımız kaldı” yazmıştı.

İsmail Durmuş’un 18 Mart gü-nü de Twitter’dan Sancaktepe be-lediyesini etiketleyerek “Ecza-nelerimizin dezenfekte edilmesi-ni talep ve rica ediyoruz. Az ön-ce karşımda yer alan aile sağlı-

ğı merkezi dezenfekte edildi ama ricalarımıza rağmen eczanemiz edilmedi. Malum süreçte hasta-ne ve sağlık ocakları kadar ecza-nelerimiz de risk altında. Hatta ilk ölüm vakası maalesef ki bir mes-lektaşımızın başına geldi” yazmış-tı. Durmuş’un ölümünün ardından dün öğleden sonra belediye resmi hesabından verdiği yanıtta “Mer-haba, bahsetmiş olduğunuz konu hakkında ayrıntılı bilgi ve ilgili bi-rimlerimizi bilgilendirerek, sizinle iletişim halinde kalabilmek adına ilgili adres ve iletişim bilgilerinizi paylaşır mısınız?” notu paylaşıldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet

eczacı temizlik istedi yanıt öldükten sonra geldi

ZaferSarıalıoğlu,şunlarısöyledi:“Ba-kanlıkşimdi20-65yaşaralığınaka-demelimesajatacak.Dünilkmesajlar57-65arasınagitti.Okişilertelefonu-

nagelenkoduveT.Ckimliknumara-sıileeczaneyegelerek5maskeyiala-bilecek.İstanbul’da2.5milyonadetmaskeeczaneleredağıtıldı.”

BüyükçekmeceBelediyesieczaneleri

dezenfekteetti.

Tunceli’degörülenilkkoronavirüsvakasıolanMusaGüzel(84),hastalığıatlattı.Güzel,tedavigördüğühastaneden

alkışlarlataburcuedildi.lDHA

İTÜ’LÜ ÖĞRENCİ ÖLDÜ

EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET12 NİSAN 2020 PAZAR HABER4

Sağnak

n Prof. Serap Şimşek Yavuz (Bilim Kuru-lu üyesi), Twitter’den yaptığı açıklamada, “Tüm kurallar bir saat içerisinde çiğnendi daha ne ya-zayım. 30 günlük emeğin, kola ve ekmek için heba olması üzücü! İnşallah önümüzdeki hafta hastalık pik yapmaz!” ifadelerini kullandı. n Prof. Dr. Tevfik Özlü (Bilim Kurulu üyesi),

“Karar sonrası sokağa taşan insanların etkileri-ni maalesef bir kaç hafta sonra acı şekilde yaşa-yacağız. Önümüzdeki bir hafta 10 gün içerisinde bir bedelinin olacağını düşünüyorum” dedi.n Prof. Dr. Ateş Kara (Bilim Kurulu üyesi),

Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Dün (önceki) ak-şam dışarı çıktıysak lütfen 14 gün evde izole kala-lım, bir metreye dikkat edelim, ortak alanlarda ev içinde de maske takalım” uyarısını yaptı.

Sokağa çıkma yasağının ani kararla alınmasına uzmanlar isyan etti:

Bir bedeli olacak!Koronavirüs

salgınıy-la mücade-

le kapsamında ani kararla 31 kentte sokağa çıkma ya-sağı ilan edilmesi-nin ardından yurttaşla-rın sosyal mesafeyi ko-rumadan marketlere, fı-rınlara akın etmesi bi-lim insanlarının tepki-sine neden oldu. Sağlık Bakanlığı Bilim Kuru-lu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Görüntüler çok vahim. Bu yaşananların

bedeli olacak” diye değerlendirken ku-rul üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Ya-vuz da, “30 günlük emeğin kola ve ek-mek için heba ol-

ması üzücü” diye isyan etti. Meslek örgütleri ve uzmanlar yasağı, “Sü-reç iyi yönetilmiyor. Za-manlaması iyi yapılma-yan adımların verece-ği zarar, beklenen ya-rardan fazla olabilir” di-ye eleştirdi. Konuyu uz-manlara sorduk...

SİBEL BAHÇETEPE

İKİ GÜNLÜKKARANTİNA MI?

2 SAATTE YOK OLDU

LÜTFEN 14 GÜN EVDE İZOLE KALIN

n Prof. Dr. Önder Ergönül (Avrupa En-feksiyon Hastalık-ları ve Klimik Mik-robiyoloji Derne-ği yönetim kurulu üyesi):

Görüntüler iyi de-ğil. Alınan önlemlere ters bir karar alındı. Bunun gerçek etkilerinin ne olduğu-nu da bir hafta sonra anla-yabileceğiz. Ciddi vaka sayı-larının artmasıyla göreceğiz.

Böylesi bir karar alına-caksa, apar topar bir gece yarısı alınmaz. Saat 22.00 gibi yasak açıklandı, bu yanlış. Salgın yönetimi ile çe-lişen, salgın yönetimi ile uyumsuz davranış gösterildi. Bu tür soka-

ğa çıkma yasağı daha önce vatandaşa açıklanır. Bu ka-rarda da bilim kurulunun ka-rarı olduğunu bilmiyorum, sanmıyorum.

‘BİR HAFTA SONRA ANLARIZ’

YASAĞI DELDİLER

‘ALELACELE YASAK’

n Prof. Dr. Kayıhan Pala (Uludağ Üniversitesi): İki günlük karantina kararının bilimsel sebebi nedir anlamak mümkün değil. Çünkü böyle bir karar alınacaksa klasik olarak hastalığın en uzun kuluçka süresi kadar karar alınır. Covid-19’da bilinen en uzun kuluçka süreci 14 gün ve eğer etkili karantina uygulamak istiyorsak yasak da 14 günden aşağı olmamalı. Sokağa çıkma yasağının geç saatlerde ilan edilmesiyle pandemi süreci iyi yönetiliyor mu yönetilmiyor mu tartışması sonlandı, sürecin iyi yönetilemediği anlaşıldı.

n Prof. Dr. Sinan Adıyaman (Türk Tabipleri Birliği (TTB) merkez konseyi başkanı): Sal-gın yönetimi bütünsel bir yakla-şım ve disiplinle yürütülmesi ge-reken bir durum. Aklın ve bili-min yolundan gitmek zorundayız. İyi bir zamanlama ve güven ver-meyen adımlar atarsanız yarar-

dan çok zararı olur. Başından beri sosyla mesa-fenin korunması gerektiğini söylüyoruz. Sokağa çıkma yasağı ile fiziksel mesafa kararını dün ak-şam (önceki akşam) itibarıyla ortadan kaldırdı-lar. 1 aydır söylediklerimiz ve aldığımız mesafe bir anda sıfırlandı. Hasta olmayan insanlar dün hasta olan insanlarla temas etti, ülkenin dört bir yanında... Belki de 14 gün sonra yeni bir ivme kazanacak salgının hız.

İstanbul Tabip Odası Twitter’den yaptığı açıklamada “Pandeminin gerektirdiği ön-

lemleri gerektiği zamanda almayı kamuoyu beklentisi yükselince alelacele sokağa çık-ma yasağı ilan ederek insanları gece yarısı sokağa dökmek. Bunun adı salgın yönetimi değil, algı yönetimi” değerlendirmesini yaptı.

n Dr. Melahat Cengiz (Enfeksiyon hastalıkları uzmanı): Eğer böyle bir yasak alınacaksa halkın göstereceği refleks düşünülerek hareket edil-meliydi. Daha sıkı önlemler alınmalı, ama iki sa-at tüm tedbirleri yok etti. Birkaç gün önceden duyurabilirlerdi. Bizim amacımız sokağa çıkma-yı en aza indirerek yani zinciri kırmaktı, o zinciri kırmak konusunda çok başırılı olduğumuzu söy-leyemem bu görüntülerden sonra...

Bilim Kurulu üyeleri isyan etti:

Türkiye Fırıncılar Fe-derasyonu Başkanı

Halil İbrahim Balcı, “Ek-mek vatandaşların ka-pılarına kadar götürü-

lüp verilecek, satış ya-pılacak. Araçlar mahal-le mahalle dolaşıp ek-mek satışını yapacak”

dedi. l Haber Merkezi

İstanbul Valiliği, yarın saat 05.00’ten itibaren geçerli olmak üzere toplu taşıma araçların-

da alınması gereken tedbir ve kararları açıkla-dı. Açıklamada, toplu taşıma araçlarında mas-ke kullanmayan sürücü ve yolculara ceza uygu-lanacağı, koltuk sayısının yüzde 50’sinden fazla oturan yolcu alınmayacağı, ayaktaki yolcu sayı-

sının, oturan yolcuların yarısını geçemeyeceği, araçlardaki iki kişilik koltukların koridor tarafının boş bırakılarak, yolcuların cam kenarındaki kol-tuklarda seyahat etmelerinin sağlanacağı, toplu taşıma araçlarında ve duraklarda sıvı el dezen-fektanı bulundurulmasının zorunlu hale getiril-diği belirtildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, soka-ğa çıkma yasağının, iki saat kala duyu-

rulmasıyla ilgili tepkilere ilginç bir yanıt verdi. Karardan sonra çok sayıda insan fı-rın ve bakkallara izdiham oluştururken Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya’ya ko-nuşan Soylu, “Yasak kararını açıklayan ül-kelerin hangi saatte aldıklarını hatırlıyor

musunuz? Tecrübe önümüzde. Erken sa-atte açıklasaydık, bazı ülkelerde gördüğü-müz gibi marketlere akın olsaydı daha mı iyi olacaktı? Yağmalarcasına marketler-den tuvalet kâğıtlarına, gıda malzemeleri-ne nasıl hücum edildiğini hatırlayın. Böy-le bir ortam çok daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü” dedi. l Haber Merkezi

İSTANBUL VALİLİĞİ’NDEN YENİ ÖNLEMLER

Ekmek yurttaşın kapısına

götürülecek

Soylu: Marketlere akın olsaydı daha mı iyi olurdu?

Bernie Sanders, seçim kampanyasını son-landırarak başkan adaylığından çekildi.

ABD için bir şanstı Sanders ama ben DP’nin kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlayan bir senatörü ABD Başkanlığı için aday göstereceğine ihtimal vermemiştim.

Çünkü DP de ABD’de kurulu kapitalist dü-zenle iç içe bir oluşumdur. 50 eyalete yayılan 1.4 milyon bireysel bağışçı, Sanders’ın kam-panyasına 96 milyon dolar yardımda bulun-sa da yetmez.

Kapalı kapılar ardında milyarderlerle pazarlık yapmıyorsanız,

Kapitalizmi sanık sandalyesine oturtu-yorsanız,

Yasal güvenceden yoksun göçmenlerin de hakları olduğunu savunuyorsanız,

Herkes için sağlık sigortasını savunu-yorsanız,

Emekçiden yana tavır alıyorsanız,Savaşa karşı olduğunuzu açıkça be-

yan ediyorsanız; dini, kapitalizm olan ABD’de sizi Başkan adayı yapmazlar.

Elbette Sanders başarısız değildir. ABD’de sisteme dair eleştirileri, topluma kalıcı bir katkıdır.

Artık ABD Başkanlık yarışında Trump’ın karşısında en güçlü aday Joe Biden.

DP seçmeni, Biden konusunda ikiye bö-lünmüş durumda. Bir kısmı “Biden’a oy ver-meyeceğiz” diyerek Yeşil Parti’ye ışık ya-kıyor. Diğerleri de, Trump’ın kazanmaması için, Biden’ı desteklemekten yana.

Ülkenin ilk siyah Başkanı Obama’nın dö-neminde 8 yıl Başkan Yardımcılığı yap-mış olmasının da etkisiyle, siyahlar arasında önemli bir desteği var. Trump döneminde en çok ezilen kesimlerden olan siyahlar, bu ya-rışta Sanders’a göre Biden’ı daha şanslı gör-düğü için onu destekledi.

Biden’a oy vermeyen Trump karşıtlarına “bölücü” deneceğini tahmin etmek de zor değil. Aynı durum George W. Bush’un ABD Başkanı seçildiği 2000 seçiminde de yaşan-mıştı. DP’den aday olan Al Gore’a değil, Ye-şil Parti adayı Ralph Nader’a oy verenler sert bir şekilde suçlanmıştı.

Biden Trump’ın önünde CNN’in geçen perşembe günü açıkladığı

araştırmaya göre, kayıtlı seçmenler arasında Biden’ın oy oranı yüzde 53, Trump’ınki yüzde 42.

Trump yönetiminin COVID-19 ile müca-deledeki başarısızlığı, bu farkın nedenlerin-den biri. İnsan hayatını tehlikeye atma paha-sına “Artık ülkemizi yeniden açmak zorunda-yız” diyen Trump’ın bunun bedelini ödeyece-ği görülüyor.

Korona krizi sonrasında ABD’deki gerçek işsizlik oranı, Büyük Buhran’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Belli ki gelecek dö-nemde bu sorun Trump’ı çok zorlayacak.

Biden ile Trump arasında ne fark var?

Biden, kendisini “orta sınıftan” biri olarak tanıtsa da, siyasi kariyerini Wall Street’e ya-naşarak inşa etti. Kampanyasına en büyük bağışı yapanlar, dünyanın en büyük sermaye şirketleri ve dev ilaç şirketleri.

Her yurttaşa sağlık sigortasının Amerikalı-lar için çok pahalı olduğunu söyleyen, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı savu-nan neoliberal politikaların temsilcisi bir poli-tikacı Biden.

Irak Savaşı’nda oynadığı rolü de unutma-mak gerek. 2002’de Demokratlar Senato’nun kontrolünü elinde tutarken, Dış İlişkiler Komite-si Başkanı’ydı ve Bush’a Irak’ın işgali için yet-ki verilmesini ısrarla destekledi.

Onunla da kalmadı. Kamuoyunu bu sava-şın gerekliliği ve “barış” amacıyla yapıldığı ko-nusunda inandırmak için büyük çaba sarf etti.

Geçmişte farklı kökenden öğrencilerin okula aynı otobüsle taşınmasına karşı Ame-rikan tarihindeki en ırkçı yasa önerilerinden birini veren senatör olarak da tarihe geçti. Bunu unutmayanlar da var.

ABD ile İran’ın her an bir çatışma içine girmesinin mümkün olduğu bir dönem-de, Trump’a rakip olarak Biden gibi şahin kanadından birini çıkarmak, Demokratlar için berbat bir seçenek.

ABD’de Cumhuriyetçiler Trump ile iyice sağa çekilmişti. Demokratlar da Biden ile merkezin sağına yanaşacak.

Ama belli ki Trump’ın en kötü yanları Bi-den için umut olacak.

Zorbalığa varan tavırlar, Dış politika geleneklerini altüst eden kararlar, Twitter’da bir devlet başkanına yakışma-

yan paylaşımlar, Irkçı ve kadını aşağılayan sözler,Muhalif medyaya karşı savaş... Trump denince akla bunlar geliyor. En

azından bunlardan kurtuluruz diyen Ameri-kalılar, yine kurulu düzenin temsilcisi bir poli-tikacıya, Biden’a oy verecek.

Bir doların iki yüzü: Trump ve Biden

GECE PAZARI! Koronavirüs önlemleri kapsamında hafta sonu 2 gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle birlikte Manisa’da gece saatlerinde kurulan cumartesi pazarına akın eden yurttaşlar, sosyal mesafe kurallarını ihlal ederek alışveriş yaptı. Tezgâhlardaki ürünleri kısa sürede tüketti. l İHA

Eskişehir’de sokaklarda fırınlar

araçlarla satış yapıyor. l DHA

Basın örgütleri: Halkıgazetesiz bırakmayınİki günlük sokağa çıkma yasağı ile gazeteler de

okuyuculara ulaşamadı. Basın örgütleri yetkili-lere çağrı yaparak biran önce gazetelerin dağı-tım sorununu çözmelerini istedi.

Darbe dönemlerinde dahi yurttaşların ekmek gibi, gazetelere de ulaşım hakkı sağlandığı vur-gulanan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) açık-lamasında, “Sokağa çıkma yasağı kararı alındığı tarihlerde ekmek gibi gazetelerin de dağıtımının sağlanması, ‘yurttaşların gazetesiz bırakılmama-sı’ için çağrı yapıyoruz” ifadeleri kullanıldı. Ba-sın Konseyi de açıklamasında , yasakla birlikte gazete işletmelerinin büyük kayba uğradığı belir-tilerek “Büyük emekle hazırlanan gazeteler, bal-yalar halinde, ipleri çözülemeyen paketler içinde hapsoldu” denildi. l Haber Merkezi

İçişleri Bakanlığı’nın 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı ilan etmesi ile panikleyen yurttaşlar

marketlere ve fırınlara akın etti. Sosyal mesafenin sıfırlandığı görülürken İstanbul Bayrampaşa’da bir fırının önünde yurttaşlar tekme tokat kavga etti. İki günlük yasak için 1 aylık alışveriş yapan yurttaşlar, market, büfe

önlerinde uzun kuyruklar oluşturdu. Pek çok markette izdiham yaşandı. Hatta bazı marketlerde sıra tartışması yaşandı; tartışmalar, yumruklaşmaya varan kavgaya döndü. Bazı semt pazarları da fırsattan istifade gece saatlerinde satış yapmaya başladı. Zabıta ekipleri, seyyar satış yapan pazarcılara 3 bin 150’şer lira para cezası kesti.

İstanbul Bağcılar’da da dükkânını kapatmak istemeyen fırıncı ile polis arasında arbede yaşandı. Saatlerin geceyarısına yaklaşmasıyla polis araçları anonslarla, ana cadde ve sokaklarda yurttaşları uyardı. Uyarılarla cadde ve sokaklar sakinleşmeye başladı. Yasağın başlamasıyla cadde ve sokaklar boşaldı. l Haber Merkezi

YURTTAŞLAR MARKET VE BÜFE ÖNLERİNDE SOSYAL MESAFEYİ SIFIRLADI

Ergönül

Pala

Adıyaman

baskın yapan polis içeride gizlenen müşterileri dışarı çıkarttı. l DHA

İstanbul Sultangazi’de yasağa rağmen açık olan bir markette

14 GÜN SONRA İVME KAZANABİLİR

Kimi sigarasına ateş aradı, kimi kumar oynadı.n İstanbul Bostancı’da denetim yapan trafik po-lisleri, denetimler sırasın-da durdurulan Ahmet Ka-rakelle isimli sürücüye ya-sağa uymadığı gerekçe-siyle 3 bin 182 ceza kesti.

n Fatih’te kahvehaneye gi-den ve kumar oynadıkla-rı belirlenen 31 kişiye 21 bin 320 lira para cezası kesildi. n Sultançiftliği’nde açık bir lahmacun ve pide sa-lonuna ceza kesildi.n Antalya Alanya’da, soka-ğa çıkma yasağına uyma-yan kişi, dışarıda dolaşırken sigarasını yakmak için ateş aradı. Durdurarak ‘ateş’ iste-diği polisler tarafından uya-rıldı. Yasağa rağmen bisik-letle seyir halindeyken poli-se yakalanan Berke Can Yıl-maz ve Ezgi Eratik, arkadaş-larının evinde uyuyakaldık-larını ve yasaktan sabah ha-berlerinin olduğunu öne sürdü. İkiliye 3 bin 542’şer li-ra ceza yazıldı. n Kocaeli’de yasağa uy-mayıp dışarı çıkan genç-ler, doğalgaz dağıtım ara-cını polis sanıp kaçtı.n Şanlıurfa’da “Yaşasın öz-gürlük” diyerek sokağa çık-ma yasağını ihlal eden 2 kişi polis tarafından yakalanarak ceza kesildi. n İçişleri Bakanlığı sokağa çıkma yasağına uymayan 2 bin 756 kişiye adli/idari işlem yapıldığını açıkladı. l Haber Merkezi

İSTİFADAN DÖNDÜLER

Koronavirüs tedbirleri kapsamında 31 ilde iki günlük sokağa çıkma yasağının önceki ak-

şam geç saatlerde açıklanmasının Bilim Kuru-lu’ndaki bazı isimleri istifanın eşiğine getirdiği iddia edildi. Yeniçağ’ın haberine göre, istifa et-meyi düşünen üyelerin sokağa çıkma yasağının iki saat önceden duyurulması sonucunda halkın market, büfe, fırın ve benzin istasyonlarına yığıl-masının bugüne kadar salgına karşı verilen ba-şarılı mücadeleye darbe vurulduğu şeklinde gör-düğü kaydedildi. İstifa kararlarının Sağlık Baka-nı Fahrettin Koca’nın devreye girmesiyle önlen-diği, “İstifa ederseniz, Türkiye’yi mücadelesinde yalnız bırakmakla anılırsınız” denilerek üyelerin ikna edildiği öne sürüldü. l İSTANBUL

EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 12 NİSAN 2020 PAZARHABER 5

“Sevdiklerinizi eğitim bursuyla yaşatın!”

CUMHURİYET’TENYENİ BİR ATILIM...

Cumhuriyet Vakfı’nda eğitim bursu için fon oluşturduk.

CUMHURİYET GELECEĞİN ÖNCÜSÜGENÇLERE DESTEK OLUYOR.

Gazeteniz Cumhuriyet’te yayınlanan vefat ve başsağlığıilan gelirlerinin %20’sini Atatürk Cumhuriyeti’nin

ilerici gençleri için Cumhuriyet Vakfı tarafından oluşturulan eğitim fonuna aktarıyoruz.

Başarılı ve ihtiyaç sahibi gençlerimizin eğitim masraflarına destek olmanız acınızın bir parça dinmesine ve

sevdiğinizin adının yaşamasına yardımcı olacaktır.

C

ANKARA: 0312 442 30 50 - İZMİR: 0232 441 12 20İSTANBUL: 0212 343 72 74

Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Maskeden başlayalım...Takıp takmama tartış-

ması bir yana, önce ye-terince maske üretildiğini, is-teyene satacağınızı söyledi-niz. Toplumdan, “maskeden de mi para kazanmak istiyorsunuz” tepkisi gelince, “hayır, satmaya-cağız, dağıtacağız” dediniz.

Kendiniz dışında kimsenin öne çıkmasını istemediğiniz için, dağıtımı PTT’nin yapacağı-nı açıkladınız. Bunun olanaksız-lığını görünce “e-devlet”i adres gösterdiniz.

Eczanelerin devreye girmesi-ne, “yasssak, satamazlar” dedi-niz. Toplumdan, “bir maske de mi dağıtamıyorsunuz” sesleri yükselince, ilk önlemler toplan-tısına çağırmadığınız Türk Ecza-cıları Birliği ile işbirliği yapıldığı-nı, maskelerin eczanelerden da-ğıtılacağını açıkladınız.

Bir saatin bile önemli oldu-ğu bu salgın günlerinde gerçe-ği ilan ettiğiniz günün üzerinden bir ay geçti, insanların maskele-re nasıl ulaşacağı, ne kadar ala-bileceği belli değil...

Daha ilk günden önerilen plan-lı sokağa çıkma yasağını, birinci ayın sonunda önceki akşam ani bir kararlı ilan ettiniz. Halkı panik-le sokağa çıkma yarışına soktu-nuz. Toplum böylesi anlarda ref-leksleriyle hareket eder. O refleks, kendini ve sorumluluğundaki ki-şileri hayatta tutma, aç bırakma-ma refleksidir.

Bunu bilerek yaptınızsa ci-nayet...

Bilmeyerek yaptınızsa cehalet!Önce kendi maskenizi çıkarın,

yanıt verin...Ne yapmak istiyorsunuz?

HHHSokağa çıkma yasağını bele-

diyelerle koordineli yapıp, onla-rın gücünü devreye soksanız... Cumhurbaşkanı etrafında topla-sanız... Sorumluluk yükleseniz... Onlar da, “halkı ekmeksiz bırakma-yacağız” dese... Bunun eşliğinde sokağa çıkma yasağı başlasa...

Daha insani olmaz mıydı?Yoksa niyetiniz belediye baş-

kanlarını devreye sokmak yerine daha da etkisiz hale getirip de-vamında onları devreden çıkar-mak mı?

Yoksa niyetiniz, buradan da inti-kamcı siyaset üretip, punduna ge-tirip belediye başkanlarının yeri-ne kendi adamlarınızı atamak mı?

Bilim Kurulu, bu süreçte akıl-cı bir çözümdü. Bütün dünya-nın salgına karşı iki ışığı var: Akıl ve bilim…

Bu kurulun kararları kamuoyuna

neden açıklanmıyor? Bilim Kuru-lu ile sizin planlar çelişince ken-dinizinkini mi uyguluyorsunuz?

Yoksa sizin katınızdaki adı Bi-lim Danışma Kurulu mu?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kamuoyuna güven vermeyi amaçlayan, tok sesli açıklamalarından iki saat sonra sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Sağlık Bakanı sadece rakamları açıklamaktan mı sorumlu?

Türkiye, salgının kendi yurt-taşlarına da sıçradığını kabul eden 107’nci ülke oldu. Ama kı-sa sürede salgından etkilenen ilk 10 ülke arasına girdi! Tablo şu soruyu sorduruyor:

Bu rakamları TÜİK mi hazırlı-yor YSK mi?

Yoksa sokağa çıkma yasağını açıklama şeklinin içinde Koca’yı da erozyona uğratma isteği de mi var?

Son anda aldığınız karar gaze-teleri de etkiledi. Tıpkı virüs gibi gazete dağıtımının durması da ik-tidar yandaşı-karşıtı ayrımı yap-mıyor. Sokağa çıkma yasağının olduğu illere gazete basılıp gön-derildi, ama uçtaki satıcıya ulaş-madı. Bu, her şey bir yana halkın haber alma hakkına saygısızlık.

HHHSadece maske zikzakları bile

süreci kamuoyu gücünün götür-düğünü gösteriyor.

Peki, siz ne yapmaya çalışı-yorsunuz?

Virüs her yere bulaşsın ama sakın iktidarıma bulaşmasın, di-yorsanız...

Hazır salgın çıkmışken üstü-ne OHAL ilan edip her şeyi daha otoriterce halledelim, diyorsanız...

Hazır bizim dümen suyumuz-dan çıkmayacak bilim insanla-rı da oluştu, onlar aracılığıyla ka-muoyu inşa ederiz, diyorsanız...

Dün bu satırları kaleme alır-ken, İstanbul’da Halk Ekmek’in halka ekmek dağıtmasının po-lisçe engellenmek istendiği ha-beri geldi. Gökhan Günaydın’la konuştuk, böyle bir girişim ol-muş, vali devreye girmiş. Ne pahasına olursa olsun belediye-leri sileceğim, diyorsanız...

Yap-mayın...Altında siz de kalırsınız...İki arkadaş uçakta gidiyor. Bü-

yük bir sarsıntı olunca biri çok te-dirgin olmuş. Yanındaki, “niye kor-kuyorsun” demiş. “Ya uçak düşer-se” deyince, beriki gülümsemiş:

- Düşerse düşsün, babanın malı mı?

Aynı gemide değil, aynı uçak-tayız...

Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

TBMM’DE ‘BASKIN YASAK’ ELEŞTİRİLERİ:

Beceriksizce, acemiceİçişleri Bakanlığı’nca önceki gün 31

iled alınan “sokağa çıkma yasağı” kararının uygulaması, TBMM Genel Kurulu’nda devam eden infaz yasa tek-lifi görüşmelerine de damga vurdu.

İYİ Parti Grup Başkanvekili Lüt-fü Türkkan, sokağa çıkma yasağı-nın ilan edilmesi sırasında “iktidarın kriz ortamı yarattığını, haftalardır ev-de kendisini izole eden yurttaşlar ve sağlık çalışanlarının emeklerinin bir gecede heba edildiğini” söyledi. Tür-kan, “Böylesine önemli ve ciddi bir karar alınırken, farklı siyasi partile-rin büyükşehir belediye başkanlarına haber verilmedi. Tüm bunlar, yetki-yi bir elde toplayan Cumhurbaşkanlı-ğı hükümet sisteminin eseridir” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ve-li Ağbaba da, “Sokağa çıkma yasa-ğından Bilim Kurulu’nun, İstanbul ve Ankara’yı yöneten başkanların habe-ri yok ama Fırıncılar Odası’na yarım saat önce haber veriliyor. Bu genel-ge, sokağa çıkma yasağı değil, ko-

ronayı yayma genelgesine dönüştü. Bu genelgeyi gönderen İçişleri Baka-nı normalde ne yapıyor? CHP’li bele-diyelerin yardımları, ekmekleri dağıt-masını önlemeye çalışıyor. Böyle re-zillik, kepazelik olmaz” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise “O kadar beceriksizce, acemice, planlamadan yapıldı ki 48 saatlik bu-laşı, 48 dakikada bütün Türkiye’ye yaydık. Utandık hepimiz, dünyaya rezil olduk. Bir sokağa çıkma yasa-ğı planlayamayan zihniyet yüzünden. ‘Ben bilirim, ben bilirim.’ Sen bilince böyle oluyor” diye konuştu.

‘Kuzu niye görevde?’Öte yandan CHP’li Özel, görüşmeler-

de, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politika-ları Kurulu üyesi Burhan Kuzu hakkın-da dava açıldığını ancak görevine de-vam ettiğini belirterek, “Kendisi kurul-da oturuyor. Ne diye oturuyor? Bir kö-şede bir sandalyede, kötü örnek diye mi oturuyor?” diye sordu. l ANKARA

TCK’nin mimarı Prof. Dr. Adem Sözüer’den infaz yasası teklifiyle ilgili eleştiri:

Paket bizden saklandı

ALİCAN ULUDAĞ

AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, Nadira Kadirova’nın şüp-

heli ölümüyle ilgili gazetemizde çı-kan haberi tekzip ettirmek için yar-gıya başvurdu. Hâkimler ve Savcı-lar Kurulu’nun (HSK) koronavirüs salgını tehdidi nedeniyle yargıda-ki tutuklu dosyalar hariç tüm işleri 30 Nisan’a kadar ertelemesine kar-şın, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı gün Ünal’ın talebini “olumlu”

karşılayarak, gazetemiz Cumhuri-yet aleyhinde “cevap ve düzeltme” metni kararı çıkarttı.

Ünal’ın evinde ölen Özbekis-tan uyruklu Nadira Kadirova’nın avukatı Prof. Dr. İlyas Doğan, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Maktulün rahminde sadece erkek-lerde olan prostat spesifik antijen (PSA) bulgusu var” dedi. Doğan, bu nedenle Şirin Ünal’dan DNA örne-ği alınarak, karşılaştırma yapılma-sını önerdi. Gazetemiz Cumhuri-

yet, bu açıklamaları 18 Mart’ta ha-ber yaptı. Bunun üzerine Ünal, ay-nı zamanda Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan’ın da avukatlığını yapan Muhammet Aydın aracılığıy-la, 1 Nisan’da, Ankara 8. Sulh Ce-za Hâkimliği’ne başvurarak “düzelt-me ve cevap” talebinde bulundu. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği, ay-nı gün gazetemiz aleyhinde tekzip kararı çıkardı.

Mahkeme, cevap ve düzeltme metninin kararın kesinleşmesin-

den itibaren 3 gün içerisinde ga-zetede yayımlanmasına hükmetti. Oysa HSK’nin aldığı karar doğrul-tusunda tutuklu ve acil işler hariç, yargıdaki tüm işlemler 30 Nisan’a kadar ertelenmiş, adliyedeki hâkim, savcı ve personele, koro-navirüs bulaşmaması için idari izin verilmişti. Ancak hâkimin, salgına rağmen Ünal için bu kararı alma-sı düşündürdü. Gazetemiz avukatı Buket Yazıcı karara itiraz etti. l ANKARA

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muha-kemesi Hukuku Anabilim Da-

lı Başkanı Adem Sözüer, TBMM Genel Kurulu’nda gö-rüşmeleri süren infaz paketinin, “Meclis’e sunulmadan önce akademi dünyasın-dan saklandığını” söyledi.

Prof. Dr. Sözüer, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı öğretim elemanlarının katkı-larıyla hazırlanan ve öğretim üye-leri Selman Dursun ve Serdar Ta-las tarafından kaleme alınan bi-limsel görüşü TBMM’ye gönderdi. Teklifin, birçok konuda “örtülü, fiili af getirdiği” belirtilen görüş-te, kapsamlı düzenlemeleri içeren yasa teklif metninin TBMM’ye su-nulmadan önce, değerlendiril-mek üzere konuyla ilgili akade-mik kuruluşlarla paylaşılmadığı kaydedildi. Görüşte, “Bu neden-le teklifin bilimsel açıdan analizi-ni TBMM Genel Kurulu’ndaki gö-rüşmeler sürerken yapmak duru-munda kaldık” denildi. Görüşte, şu değerlendirme yapıldı:

“Mevcut teklifte sırf cezaevle-rindeki yoğunluğu azaltma hede-fi uğruna, geçici hükümlerle ye-tinilmekte, koşullu salıverilme ve özel infaz usullerinde bu ku-rumların niteliğiyle bağdaşma-yan, bunların adeta içini boşaltan değişiklikler yapılmaktadır. Oy-sa cezaevlerindeki kapasite aşı-mını azaltma noktasında, dönem-sel bir yoğunluk söz konusu ise bu sorunun çözümü; örtülü, kar-maşık ifadeler içeren ve huku-ki esası olmayan istisnalarla dolu geçici maddelerin getirilmesi de-ğil, eşitlik ilkesini gözeten ve adı açıkça af olan bir düzenleme ya-pılmasıdır. Kalıcı olarak ise ceza-evlerinde doluluğa yol açan suç-larla ilgili bütüncül bir yaklaşım-la gerekiyorsa yeni bir ceza poli-tikası ve suçu önleme stratejile-ri geliştirilmeli, bu konuda yeter-li akademik tartışma zemini oluş-

turulmalı, dönemsel geçici tepki-lere dayalı düzenleme yapmak-tan kaçınılmalıdır.”

‘Görüş ayrılığı riski’Bilimsel görüşte, adli kont-

rol veya tutuklama kararının, mahkûmiyet hükmü verildikten sonra istinaf/temyiz incelemesi devam ederken, ilk derece mah-kemesi tarafından da verilebil-mesine imkân tanıyan hükmün, ceza muhakemesi sürecinin tüm işleyişine aykırı olduğu vurgu-landı. İlk derece mahkemesinin hükmünü verdikten sonra dos-ya ile bir ilişkisinin kalmadığına işaret edilen görüş yazısında, bu duruma rağmen halen bir tedbire ilişkin karar vermesinin isabetli olmadığı kaydedildi. Yazıda, “Bu durum, iki farklı yargısal mer-ci arasında görüş ayrılığı doğma-sı riskini yaratacaktır. Bu görüş ayrılığı, bir merciin adli kontrol, diğerinin tutuklama kararı veril-mesi gerektiğini savunması yö-nünde olabilir” denildi.

‘Meclis’te gördük’Cumhuriyet’in ulaştığı Prof.

Dr. Adem Sözüer ise TBMM’ye sunulmadan önce tasarıyı görme-diklerini belirterek, “İktidar söz-cüleri, Meclis’te bu teklifin aka-demi dünyası ile paylaşıldığı-nı savundu. Oysa biz görmedik. Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Ba-kanlığı’ndaki toplantılara çağ-rıldık. Ancak burada sadece in-faz hâkimliği sistemi aktarıla-rak, bu konudaki görüşümüz so-ruldu. Tasarının tüm halinin ve-rilmesini istedik, ancak bizim-le bu paylaşılmadı. Bu nedenle teklifi Meclis’e sunulunca görme imkânımız oldu” dedi.

Türk Alman Üniversitesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selami Mahmutoğlu da “Uygula-mada ciddi bir karmaşa yaratabi-lecek ve adliyelere ciddi bir iş yü-kü getirecek bu düzenlemeden vazgeçilmelidir” çağrısında bu-lundu. l ANKARA

IĞNELI FIRÇA ZAFER TEMOÇIN

HSK’nin yargıdaki tutuklu ve acil işler harici aldığı ‘30 Nisan’a kadar erteleme’ kararı dinlenmedi

Şirin Ünal için virüs yok sayıldı

ALİCAN ULUDAĞ

MHP’DEN DE ANI GELEN YASAK KARARINA SERT TEPKI:

İçişleri Bakanlığı’nın sokağa çık-ma yasağı uygulanacağına yöne-

lik önceki gece yaptığı açıklamaya, MHP’li isimlerden de sert tepki gel-di. MHP Ordu milletvekili Cemal En-ginyurt, sosyal medya hesabından “Devlet kaos önler, yaratmaz” başlı-ğıyla şu paylaşımı yaptı: “Süleyman Soylu’ya sormak istiyorum. Milletin

sokağa döküleceğini hesaplamadı-nız mı? Hesapladıysanız niye tedbir almadınız?” MHP Ankara Milletve-kili Erkan Haberal da sosyal medya hesabından “Günlerdir gece-gün-düz demeden canlarını ortaya ko-yan sağlık çalışanlarının emeklerine çok yazık oldu” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet

Devlet kaos önler, yaratmaz

İçişleri Bakanlığı’nın 31 ilde al-dığı sokağa çıkma yasağı kara-

rının CHP’li belediyelere haber verilmediği ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Baş-kanı Ekrem İmamoğlu, “Bu kritik karardan haberdar değiliz” dedi.

Kararın önceki akşam açıklan-masının ardından sosyal medya-dan paylaşım yapan İmamoğlu, “Sokağa çıkma yasağı kararı an-sızın alınmamalı. Bilgilendirilme-dik. Yarın (dün) İstanbul’da hangi hizmetleri verip vermeyeceğimizi bile bilmiyoruz. Ortak akıl ve işbir-liği olmayan her karar sadece kafa karışıklığı ve panik yaratır” diye konuştu. Dün sabah tekrar sosyal medyadan açıklamalarda bulunan İmamoğlu, “Gece 11.30’dan itiba-ren valiliğimizle beraber genelge-ye göre istişarelerimizi yaparak tedbirleri yürürlüğe koyduk. 153 çağrı hattımız tüm İstanbulluların acil taleplerine hizmet etmeye de-vam ediyor” dedi.

İstanbulluların temel ihtiyaç-larına yönelik çalışmalar yapıl-dığını anlatan İmamoğlu, “Suyu Hamidiye sudan talep edebilirsi-niz. Vatandaşlarımızın ihtiyacı-nı mutlaka gidereceğiz. Halk Ek-mek 3 fabrikada imalatına de-vam ediyor. Sabah 09.00 itiba-rıyla 535 Halk Ekmek büfesine 300 bin ekmeği ulaştırdık, akşa-ma 800 bine tamamlayacağız”

diye konuştu. İmamoğlu, İETT hatlarının 06.00-09.00, 17.00-19.00 arasında seferlere de-vam edeceğini açıkladı. İmamoğ-lu “Metrobüste de 06.00- 09.00, 16.00-20.00 arasında ihtiyaç ka-dar sefer düzenleme konusunda tedbirleri aldık” dedi.

Sağlıkçılara 150 otobüsAyrıca sağlık çalışanlarının

zorluk yaşamaması için 150 oto-büs tahsis ettiklerini açıklayan İmamoğlu, “Şu ana kadar 30 oto-büs talebi geldi. Hastanelerin başhekimliklerinin talebine hız-lıca cevap vereceğiz” ifadelerini kullandı. l İç Politika

Gece yarısına 2 saat kala duyurulan ‘yasak’ kararı CHP’li belediyelere bildirilmedi

Başkanlar halkla aynı anda duydu!SOYER: KIMSEYI EKMEKSIZ, SUSUZ BIRAKMAYACAĞIZ

EKMEK DAĞITIMI ENGELLENMEK ISTENDI

Tunç Soyer

Izmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, sokağa çıkma yasağı-

nın özünde doğru, uygulamada yan-lış olduğunu ifade etti. Soyer, “Fizi-ki mesafe diye diye haftalardır oluş-turduğumuz olumlu tablo son dakika kararıyla ortaya çıkan panik havasın-da iki saat içinde tuz buz oldu. Haf-talardır sokağa çıkma yasağını sa-

vunduğumuz için belediyemiz bu ka-rara hazırlıklıydı” dedi. Soyer, “Kent Ekmek Fabrikası’nın kapasitesi 120 bine çıkarıldı. Izmirsu fabrikamızda da durum aynı. Herkes evinde kalsın. Kimseyi ekmeksiz, susuz bırakmaya-cağız” diye konuştu. Buca ve Çeşme belediyeleri de ekmek dağıtımı yap-tı. l IZMIR/Cumhuriyet

VAHAP SEÇER:

ÜRÜNLERİNİ SATIN ALDI

Kaş yaparken göz çıkardılar

Pazarcılara Yavaş’tan destek

Mersin Büyükşehir Belediye Baş-kanı Vahap Seçer, gece ilan

edilen sokağa çıkma yasağına iliş-kin “’Kaş yapalım derken, göz çı-karma’ diye bir deyim vardır. Bu olay tam da bu durumu anlatıyor” dedi. Seçer, vatandaşların acil ihti-yaçlarının karşılanacağını söyledi. Aydın Büyükşehir Belediye Başka-nı Özlem Çerçioğlu da yurttaşlara “Halk Ekmek size hizmet verme-ye devam edecek” mesajını iletti. l İZMİR /ANKARA Cumhuriyet

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sosyal

medyada kendisini etiketleyen bir yurttaşın “Bu pazarcıların malla-rı ne olacak? Sokağa çıkma yasağı nedeniyle mağdur olan esnafa da yardımcı olursunuz herhalde” çağ-rısına yanıt verdi. Yavaş, “Mağdu-riyetin farkındayız. Ellerinde kalan ürünleri, belediye yemekhaneleri-mizde kullanmak ve ihtiyaç sahip-lerine dağıtmak için satın aldık” dedi. l ANKARA Cumhuriyet

Yasağın ardından CHP’li belediye-lerin halka ekmek dağıtması en-

gellenmek istendi. CHP Parti Mecli-si Üyesi Gökhan Günaydın, “IBB’nin Halk Ekmek Arnavutköy merkez, Ga-ziosmanpaşa meydan büfelerine ek-mek indirmesine, Sultangazi Cebeci ve Çatalca’da ekmek satılmasına polis müdahale ediyor” dedi. Günaydın bir süre sonra sorunun aşıldığını duyurdu. Muğla’da da CHP’li Büyükşehir Beledi-yesi ve ilçe belediyelerinin ekmek da-ğıtması engellendi. Il Hıfzıssıhha Ku-rulu, dağıtımın valilik, kaymakamlık ve muhtarlarca yapılacağını açıkladı. CHP Muğla Il Başkanı Adem Zeybekoğlu, “Hizmetlerimiz sürecek” dedi.

Kaşıkçı iddianamesi kabul edildi Bedel karşılığı spot yayımlansın

EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ECE KURTULUŞ12 NİSAN 2020 PAZAR DİZİ6

Not: Yazılar, o günkü (Mart 1962) yazı biçimine sadık kalınarak aynen yayımlanmıştır. YARIN: Kaymakamın ordusu

ESKIDEN AĞALARIN SAVAŞLARI TALAN IÇINDI, ŞIMDIKI SAVAŞLARI TOPRAK IÇIN, NÜFUZ IÇIN

Size şimdi azıcık Çukurova Ağa-larından söz açayım da son-ra gene asıl konumuza geçeriz.

Çukurova Ağalarının Kadirli kolu... Bunların çoğu eski oba beylerinin

ağalarının soylarından gelmedirler. Bir kaçı da Türkmen ulemasından. Türkmenin okur yazar kısmı. Bir de son yıllarda türlü sebeplerle toprak sahibi olmuş kişiler.

Türkmen ağalarından beylerinden gelenler epeyce okumuşlardır.

Türkmen yerleşince, kasaba olun-ca bu ağalar ikiye, üçe ayrılmışlar, savaşmışlardır. Eskiden savaşları talan içindi. Şimdiki savaşları top-rak için, nüfuz içindir.

Bir de çeltik vardır ki, su, ark; top-rak; bunları biribirine düşürür.

İlk zamanlar 1920 sıraları bunlar o kadar güçlü, o kadar zengin değil-diler. Kozanoğlu isyanından sonra burunları azıcık kırılmıştı. 1923‘ten sonradır ki bunlar canlanmaya baş-ladılar. 1925‘ten sonra dağlara eş-kiya çıkarmaya başladılar. 1930‘da öyle hale geldi ki Toroslar, Ağa eş-kiyalarından geçilmez oldu. 1933‘te Nazmi Sevgen kumandasında bir birlik gelip eşkiyaları ortadan kal-dırdı. Ağaları da Diyarbakır’a sürdü.

Güçlenerek geldilerAğalar Diyarbakır sürgününde

birkaç ay kaldıktan sonra geri dön-düler. Geri döndüler ama, iyice de güçlenmeğe başladılar.

Oldum olası, Osmanlı devrinden bu yana bu ağalar ikiye, üçe ayrıl-dılar. Kasabaya gelen memur, Kay-makam, Jandarma Kumandanı, Mal Müdürü bir yandan bir yanı tutmak zorundaydı. Bütün ağaların suyuna gitmek zorundaydı. Hükümete işi düşen halk, önüne Ağa katmadan dairelere gidemezdi. Gitse de işini gören olmazdı. Bu bir Ortaçağ gele-neğiydi. Halk insan değildi. Konuş-masını bilmezdi.

Gelen memur bunlara dayanmak, bunların faydalarınca gitmek zorun-daydı. Yoksa iki gün bile dayana-mazdı. Gelen memur bir yanı tutup da bir yanı tutmadı mı, yandı. Öbür taraf onu hemen, allem eder; kallem eder attırırdı.

İyi biliyorum...İyi biliyorum, 15 yılda otuzyedi

kaymakamın Kadirli’den gidişinin sebeplerini iyi biliyorum. Çoğunun içinde bulundum.

1 Halkın faydasıyla birlik olup, Ağalara karşı koyanlar.. Bunlar

çok genç adamlar.. İki üç gün içinde Ağalar onları toz ediverirler. O fıka-ralar da neye uğradıklarını bileme-den geldikleri gibi apar topar gider-ler.. Yıllar geçtikten, tecrübe sahibi olduktan sonradır ki, neye uğradık-larını; başlarına neyin geldiğini an-layabilirler ancak.

2Gelen yeni Kaymakamı kasa-banın ağalarının bir bölüğü

tavlar. Nasıl tavlarlar, bunun da tür-lü yolları vardır. Bu sefer öteki bö-lük o Kaymakama düşman olur. Başlar hakkında uğraşmağa... O da çok yaşamaz, çeker gider.

3 Gelen yeni kaymakam feleğin çemberinden geçmiştir. Ağala-

rın büyük güç olduğunu bilir. Bütün ağaların faydasına çalışır. Bu se-fer de halk sızlanmağa başlar. Halk sızlanmağa başlar ama, kim dinler.

Binde bir dinlerlerse halkı, o kay-makam da gider...

4 Bir de kaymakamlar Kadirlide çeltik kurbanı olmuşlardır. Ba-

zıları çeltikçilerle ortak olurlar. Pa-ra vururlar. Çeltik yüzünden bazan hepsiyle dost olanları olmuştur. Ba-zıları gene bir tarafın faydasına çalı-şıp, bir tarafın zararına... Gene uçar kaymakam...

Memet Can’ın macerasıİşte on beş yılda otuz yedi kayma-

kam... Şimdi gelelim Memet Canın mace-

rasına... Kış basıyor.. Ortalık çamur derya-

sı... Bir de İstanbulda Kadirliyi Gü-zelleştirme Derneği var. Kayma-kam, düşünüyor ki, bu dernekten faydalanılabilir. Derneği Kadirliye taşıtıyor.

Derneğin elinde hemen hemen hiç para yok. Belediyeyse tamtakır. Büt-çesi altı yedi bin lira kadar bir şey... Sormadım, belki daha fazla, daha az... Her neyse bu parayla hiç bir şey yapılamaz. Bu derneğe para yo-lu bulmalı. Ama nasıl, nereden?

Burada bir Savrun çayı var.. Bu çayın suyu altından da değerli... Ça-yın sulariyle çeltik ekilir.

Eskiden beri burada, Savrundan su almak için arklar yapılmış... Bu arkların sahipleri var... Yani suyun mülkiyetine bir çeşit sahip çıkma... Bu arklardan birisinin sahibi her yıl arkını altmış, yetmiş bin liraya kira-lar... İşte bu arklar içinde Belediye-nin de zamanında çıkarılmış iki ar-kı var. Kaymakam düşünüyor ki, bu arklarda iş var. Bu arkları ihya edip

satmalı... Arkları ihya edip açık art-tırmayla satılığa çıkarıyor senin-kisi... Sanırsam çeltikçilerden biri-si bir arkı altmış bine kiraya alıyor. Bir anda altmış bin lira... Derken ötekini de satıyor...

Hikâye uzun, bu su işi çok önemli bir iş... Yazın, Savrunun suyu azal-dığından bir damla su bir kan değe-rindedir..

Çeltikçiler doymazlar. Bu Savrun suyu ne kadar bir çeltik sahasını sular, hesaplamazlar. Su, ekilen sahalara yetmez. Yetmeyince de başlar kavgalar... Su çalmalar... Su için silâhlı çatışmalar, cinayetler... Çeltiğin susuz kalması, ölmesi demektir. İyi sulanmış çeltik bire yüz, bire yüz yirmi verir. Halbuki suyunu alamamış çeltik bire otuzdan yukarı çıkamaz. Bu bir ölüm kalım savaşıdır.

Kaymakamın suçu!İşte durum böyleyken, Savrun su-

yunun her damlası bir damla altın-ken geliyor kaymakam, bu sudan iki ark daha çıkarıyor, satıyor.

İki ark çıkınca suları azalan, iki arklık suları azalan ark sahipleri kı-zıyorlar. İki saha çeltik daha ekleni-yor çeltiklere, buna da kızıyorlar.

Belediye arklarını açık arttırmayla alan çeltikçinin düşmanları da, arkları o adamlar aldı diye kızıyorlar...

Şimdi, bir Kaymakam, Ağaların aracılığını ortadan kaldırıyor. Bu, büyük bir suçtur. Gerçekten, bir Kaymakam bu büyük suçu nasıl iş-ler, ben kendi hesabıma buna şa-şıyorum. Bence bu Kaymakam salt

yürek... İkinci suça gelince, Beledi-ye arklarını onarıp, iki arklık sula-rını ellerinden alıyor. Bir de satıyor. Bu da olacak iş mi?

Şimdi dedikodular... Dedikodu ma-kinasının işlemesi gerek... Kayma-kam hakkında Ankaraya teller çek-mek gerek... Ağalar adamlar tutup, her gün, tel üstüne tel çektirmeğe başlıyorlar Ankaraya...

Ben arzuhalciydim, eskiden... İn-san hali, ben de arzuhalciyken bir Kaymakam, rüşvetçi bir kaymakam için arzuhaller yazmıştım. Öyle do-kunaklı yazmıştım ki... Duyduğu-ma göre, on dört yıl önce yazdığım bu arzuhalin kopyesi ellerindeymiş, işte bu arzuhali adapte ederek Kay-makam için çekmişler. Dostlarım söylediler, bu işde senin de suçun var, dediler. Arzuhalin az daha başı-mıza işler açıyordu.

İnanmış insan başarırMemet Candan özür dilerim, bun-

ca yıl sonra gerçekten kötü bir Kay-makam için yazdığım arzuhalin kendisi için kullanılacağını ne bilir-dim? Bir de Memet Can gibi bir Kay-makamın, bu çağda kasabama Kay-makam olacağını ne bilirdim.. Elime geçirirsem, bu arzuhalimi İçişleri Bakanlığı ilgililerine göndereceğim. Bir daha böyle bir arzuhal alırlarsa makbul saymasınlar.

Eline azıcık para geçirdi mi, Kay-makam başlıyor işe.. Gün geçirip va-kit vermeden zamana... Hemen işe sarılıyor...

Bir elin nesi olur ki...“Kaba ağacın gürlemesi dal ilen” derler.

Bizim Kaymakam da kasabada, kasabanın gerçekten güzelleşmesini istiyen iyi insanlarla birleşiyor. Bir de öğretmenler, memurlar, köylüler, Kaymakamı bir iyice tutuyorlar. Sen doğru çalış, eğri bulur belâsını...

Kasabanın aydınları, köylüler, tüm iyiler birleşip kolları sıvıyorlar.

Engel ne kadar büyük olursa ol-sun... İnanmış insan, iyi iş yapmağa yönelmiş insan başarır...

Ortaçağ geleneği:Halk insan değildi

Yaşar Kemal, Kadirli’de akrabalarıyla. Tam

arkasındaki kardeşi Recep. Yine arkada

yengesi Fatma ve yanında Tilda Kemal.

Fotoğrafı çeken Bedri Koraman. Yıl 1973. Demirciler Çarşısı

Cinayeti yeni çıkmış...

Çeltikçiler doymazlar. Bu Savrun suyu ne kadar bir çeltik sahasını sular, hesaplamazlar. Su, ekilen

sahalara yetmez. Yetmeyince de başlar kavgalar. Su çalmalar. Su için silâhlı çatışmalar, cinayetler. Çeltiğin

susuz kalması, ölmesi demektir. İyi sulanmış çeltik bire yüz, bire yüz yirmi verir. Bu bir ölüm kalım savaşıdır. Savrun suyunun her damlası bir damla altınken geliyor kaymakam, bu sudan iki ark daha çıkarıyor, satıyor.

20 SANIK HAKKINDA MÜEBBET HAPIS CEZASI ISTENDI YEREL RADYOLAR YARDIM IÇIN KDK’YE BAŞVURDU

Rejimin siyasi - oy hesaplarıyla, muhalif belediyelerin halka hizmetlerine yaptı-ğı, kendilerini sürekli küçük düşürecek

anlamsız müdahalelerini bir kenara bırakın.. Şu dönemde olağanüstü sürecin sorumlu-luğunu muhalefetle ortak adımlar atarak paylaşma basiretini gösterebilse, ülke için her şey daha sakin ve kolay geçecek. Gece 00.00’da sokağa çıkma yasağını ilan etme gibi gelebilecek öneri ile belki de ya-şanan dün geceki panik ve büyük bulaşma önlenebilirdi.

Belli ki Saray ve çevresi ülkeyi yönet-mekte yeterli fikirsel donanımdan yoksun. Önlerindeki, belki de bizim resmen görme-diğimiz korona tablosu da onları paniğe sevk etmiş olabilir.

En az 3 haftalığa yayılması zorunluluğu olan total yasağın doğuracağı ekonomi kaygısı anlaşılabilir bir şey... Hele bütçenin delik deşik olduğu ve ekonomiden bütçeye akacak paranın neredeyse durduğu bu günlerde.. Ne yedek akçeleri var ülkenin geleceği için ne da tez elden satabilecekleri. Hepsini harcayıp bitirdiler. Üstelik otoyol, köprü, geçit, şehir hastaneleri, havaalanları vb. tüm bu övündükleri “büyük eserler”e Hazine’den aktaracakları milyarlar birikip dururken.

Büyük ikilemFakat ülke ve ekonomi aynı zamanda bir

korona kıskacı içinde..Hem ekonomiyi temel üretim alanların-

da ölçüde açık tutacaksın hem de korona yayılmasını önleyecek ve adım adım yok edeceksin...

Bir ikilem ki, çözümü zor problem.Genellikle dünyanın yaptığı “üç hafta yasak”.Öncelik koronayı kontrol altına almaya

veriliyor.Çünkü, insan canı ve sağlığı birden ön

planda, çünkü modern zamanlarda di-keylikte, bulaşıcılıkta ve kitlesel ölümlerde bugüne kadar görülmemiş bir salgınla karşı karşıyayız. Bekleyelim bağışıklık kazansın millet, gripten de insanlar ölmüyor mu gibi toplum açısından safsatadan başka anlamı olmayan politikaların geçerliği yok. Toplum bir an önce bu beladan kurtulmak istiyor.

Bunun da şimdilik en geçerli yöntemi, yasak.Bu ekonomiyi de durduracak şüphesiz.

İkilemin orta yolu veya 4 koşul eksikliği

Ya ekonomi ya da virüs, seçeneğinin orta yolu yok mu, rejimin de aradığı bu. Fa-kat bu “hem ekonomi üretecek hem virüs artmayacak” mükemmel yolun ülkemizde uygulanması mümkün mü?

Evet olabilir(di). Birinci koşul, çalışanların yolculuğunda, işyerlerine ve dönüşlerine kadar uzanan günlük hayatının, en az yüzde 90’ın üzerinde koronasız geçmesini sağlayacak bir sistemi kuracaksın. Rejim olarak bunu kontrol edecek önlemler almaktan acizsen, askeri disiplinli bir koridor, (soğuk zincir gibi) kuramıyorsan, koronayı kontrol edemezsin.

İkinci koşul, sahip olduğumuz insan davranışı, kültürü, cehaleti, umursamazlığı, akıllılığı, davranış biçimi, inancının müsaitliği vb. Bunun bir bileşeni var...

Bu bileşenin, kendi başlarına bırakıldı-ğında, ne kadar koronaya karşı savaşa ve politikalara destek olabileceği, bu anlamda ne kadar bir toplumsal bilince sahip olduğu konusunu önceki geceki testte gördük. Bu test ve daha önceki davranışlar bize yeterli fikir veriyor. Do-layısıyla insanların korona önlemlerine uyacağına güvenerek ekonomik faaliyete tam izin vermenin çok güvensiz bir or-tam yaratacağı açık.

Almanya ve biz, ne eksik Mesela Almanya, bu yolu seçti ve ora-

dan ilerliyor.Almanların insan kültürü bileşeni bizimle

hiç uyuşmuyor.Disiplin de var, inanç da, genellikle.Almanlar bu yolu seçerken, üçüncü bir

koşulu derhal ve hemen uygulamaya koy-dular: Test sayısı 1.5 milyona gidiyor. Sıkı bir yaygınlığı kontrol. Bizde ise son iki şar-tın karşılığı yok.

Dördüncü bir koşulun da yok, Almanlarla kıyaslarsak: Para! Oranın kasası dolu, dola-yısıyla cephane desteği bol, bizde o da yok.

Bizde beşinci bir koşulun karşılığı da zayıf, yöneten siyasetin kültürel ve akli içe-riğinin güçlü olması!

Evet, bu ikilemden nasıl kurtulacak rejim ve ülke?

Tek şans sanki üç haftalık yasak gibi duruyor.

Not: Amiral Battı’nın yayıncısının ve yan-daş on paralık bazı yazarların sokağa çıkma konusundaki yüksek zekâlı parlak fikirleri (bu ikinciler iç savaş çıkaracaklar bile dedi), ülkede sadece koronayı kışkırtma görevi görüp durdu.

Çözümü zor büyük ikilem ve koronayı kontrol için eksik 4 koşul

Washington Post yazarı Suudi gaze-teci Cemal Kaşıkçı’nın, evlilik iş-

lemleri için 2 Ekim 2018’de girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğun-da katledilmesine ilişkin yürütülen soruş-turma sonucunda 20 sanık hakkında İs-tanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ha-zırlanan iddianame, gönderildiği İstan-bul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce ka-bul edildi. İdddianamede, Kaşıkçı’yı Suu-di Arabistan’a götürmek, kabul etmediği takdirde öldürmek üzere fikir birliği ve or-tak suç işleme kararı ile hareket eden, ey-lemi planlayan, suça doğrudan katılan ve

Kaşıkçı’yı boğarak öldüren 18 kişi hakkın-da “tasarlayarak ve canavarca hisle ezi-yet çektirerek kasten öldürme” suçun-dan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet ha-pis cezasına çarptırılmaları talep edilmiş-ti. Kaşıkçı’nın öldürülmesi eylemini ger-çekleştirmek üzere görevlendirme yapıp diğer sanıklara gerekli talimatları veren sanıklardan Ahmet bin Muhammed El Ası-rı ve Saud Al Kahtanı hakkında “tasarla-yarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek kasten öldürmeye azmettirme” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis ce-zasına çarptırılması istenmişti. l AA

Koronavirüsle mücadele sürecinden ekonomik olarak olumsuz etkilendik-

lerini belirten yerel radyocular, Kamu De-netçiliği Kurumu’na (KDK), “kamu banka-larının yerel radyo ve reklam ajanslarına kredi kolaylığı sağlaması, kurumların ‘ev-de kal’ spotlarının bedel karşılığı yerel ya-yın organlarında yayımlanması” taleple-rinde bulundu.

KDK’den alınan bilgiye göre, yerel rad-yocular, yardım talebiyle kuruma yaptıkla-rı başvuruda, işletmelerin tatil olması ne-deniyle bölgesel reklamların aksadığını ve alacaklarının tahsil edilememesi nede-

niyle zor durumda olduklarını belirtti. Fre-kans kiraları, ofis masrafları, elektrik gi-derleri, telif ödemeleri, personel maaşları ve ekipman ücretleri nedeniyle zor bir dö-neme girdiklerini bildiren yerel radyocu-lar, KDK’ye şu talepleri iletti: “Kamu ban-kalarının yerel radyo ve reklam ajansları-na kredi kolaylığı sağlaması, kurumların ‘Evde kal’ spotlarının bedel karşılığı yerel yayın organlarında yayımlanması, beledi-yelerin salgına karşı yaptıkları çalışmaları-nı yerel yayımlarda anlatması...” KDK’nin, söz konusu talepleri incelemeye aldığı bil-dirildi. l ANKARA / Cumhuriyet

Soruşturma değil araştırmaymışDoktor Sibel Gören’in çalıştığı sağlık kurumu-

na maske gönderen CHP’li İzmit Belediyesi’ne sosyal medyadan teşekkür ettiği için hakkında so-ruşturma başlatıldığını açıklamasının ardından Ko-caeli İl Sağlık Müdürlüğü yazılı bir açıklama yap-tı. Konuyla alakalı soruşturma değil araştırma ya-pıldığının öne sürüldüğü açıklamada, “Araştırma, inceleme, bir konu hakkında bilgi edinmek, varsa bir aksaklığı düzeltmek için kamu idarelerinde ya-pılan standart işlem olup bir soruşturma değildir. Bu inceleme de sadece paylaşımda bahsedilen malzeme eksikliğinin olup olmadığına yönelik ya-pılmıştır” ifadeleri yer aldı. l Haber Merkezi

EDİTÖR: BETÜL BERİŞE 12 NİSAN 2020 PAZARDIŞ HABERLER [email protected]

Roma’nın en görkemli anıtı olan Pantheon’u çevreleyen meydandaki çeşmenin sesini şimdiye kadar hiç

duymamıştım. Endülüs’teki Elhamra Sarayı’nın bah-

çelerindeki çeşmeler gibi... Hiç durma-dan şırıl şırıl akıyor ve meydanda yankıla-narak boşluğu dolduruyor.

Nâzım’ın “Masallar Masalı”nda dedi-ği gibi tıpkı sonra “Şavkı vuruyor bize”. “Güneş sıcak”. Yüreğimizi ısıtıyor. “Çok şükür yaşıyoruz”...

Kâbus tabii ki bitmedi. Korona eğri-si, “plato/düzlük” dedikleri bir yere erişti. Aşağı inmek ise henüz mümkün olmuyor. Ama “düzlük” trendinin yerleştiği söyleni-yor ve krizin en şiddetli döneminden çık-tığımız iddia ediliyor.

Ne ki gözümüzden yıllarca gitmeye-cek, hafızalarımızdan silinmeyecek gö-rüntülerle hâlâ her gün yaşıyoruz. Gün-lerdir ekranlarda hastane, cenaze, tabut, ambulans görmekten içimiz şişti, gönlü-müz daraldı.

Her gün, her gece ilan edilen “vaka sa-yısı, can kaybı, toplam ölüm rakamla-rı” gibi istatistiklerini ezberlemekten bi-tap düştük.

Dünyadaki Covid-19 ölümlerinin dörtte biri bu ülkede. O yüzden ölüler artık yal-nız sayı oldu.

Huzurevlerinde son nefeslerini yanla-rında bir oksijen tüpü dahi olmaksızın ve-ren yaşlılar, yoğun bakımdan çıkamayan ana-baba, karı-kocalara ilişkin trajediler, hastalarından aldıkları virüsle bir bir dü-şen doktor, hemşire, sağlık çalışanların dramları 1.5 aydır hayatımızdan eksik ol-muyor.

Her sabah bu haberlerle uyanıyoruz ve her akşam bu haberlerle yatıyoruz.

Rafael’in 500. yılıBugün biraz nefes alayım dedim ve

ilk kez “ev hapsi” yasağını deldim; hâlâ yeryüzünde olduğumu, yaşadığımı an-lamak için bu en sevdiğim meydana, Pantheon’a geldim.

Hava öyle sıcak, bahar öylesine güç-lü ve sarsıcı ki, böyle devasa bir vahşe-tin içine savrulduğumuzu hatırlamak çok zor.

Kubbesiyle Ayasofya’ya ilham veren iki bin yıllık Pantheon, insanlığın tüm bu badireleriyle sanki dalga geçiyor ve bir “ölümsüzlük” sembolü olarak karşım-da duruyor. Bu yüzden bu anıtı bu kadar çok seviyorum.

Eski Roma’da başta “tüm tanrıların ta-pınağı” olarak inşa edilen eser, sonra ki-liseye çevrilmiş. İçinde İtalyan kralları ile bu yıl ölümünün 500. yıldönümü idrak edilen ünlü ressam Rafael yatıyor.

Defalarca gördüğüm için ezbere biliyo-rum. Kralların yanına yerleştirilen Röne-sans dâhisinin mezarı üzerinde şu satır-lar yazıyor:

“Yaşadığı sürece onun sanatıyla ezil-mekten çekinen, öldüğü gün, onunla öl-mekten korkan doğa ile yarışan Rafael burada yatıyor!”

Normal zamanlarda turist kuyruklarının önünden eksik olmadığı mabedin bronz kapıları şimdi tabii kapalı. Önündeki ko-lonların arasında ise yapayalnız bir evsiz dolaşıyor.

Etrafta günün her saati dolu olan kah-veler ıssız. Geçmişi İstanbul’un fethi ka-dar eski olan, kentin tarihi oteli “Alber-go del Sole”nin kepenkleri kapalı. Vaktiy-le Sartre ve Simone de Beauvoir bura-da kalırmış. Her sabah sonra otelin kar-şısındaki “Di Rienzo” kahvesinde kah-valtı ederlermiş. Meydanı kuşatan pem-be, şeftali, sarı, bej, çömlek rengi biti-şik düzen evlerden birinde ise Thomas Mann’ın kaldığı biliniyor.

Terk edilen bu meydanda şimdi hepsi-nin hayaleti dolaşıyor.

Rafael, Sartre, Simone de Beauvoir ve Mann yarenlik etmek için fena sayılmaz. Pantheon’un evsizi ile bana şimdi onlar eşlik ediyor...

Önce kitapçılar açılıyor Bugün Paskalya. Paskalyanın ardın-

dan hafta başında kademeli şekilde eko-nomik faaliyetler açılırken, sokaklar da ufaktan canlanacak. Çeşmelerin sesini dinlediğimiz bu harikulade sessizliğin ar-dından her an cep telefonlarında bağrı-şarak konuşan insanların sesine yeniden nasıl alışacağız bilmiyorum ama Başba-kan Conte, Paskalya’dan sonra ilk etap-ta kitapçılar ve kırtasiyecilerin açılacağı-nı söyledi.

Açılışı aciliyet arz eden ilk önceliğin ki-tapçılar olması çok ilginç. Bu, çocuklu ai-lelerin talebiymiş.

Gerisi ise tam belli değil...Mayısta öncelikle tarım, emlak, serbest

meslek faaliyetleri gibi nispeten az riskli alanlar devreye girecek.

Fabrikalar, resmi daireler, dükkânlar bir sonraki aşamaya kalacak.

Okullar ise eylüle dek açılmayacak. Kademeli açılışı hızlandırmak için şir-

ketler gazetelere tam sayfa ilan vererek başbakana bir yandan pres yapmaya de-vam ediyor.

Ama umulmadık kertede bir çetin ceviz çıkan Conte, “Covid eğrisinde inişe geç-meden açılmak risktir” diyerek dayatıyor ve hassas dönemi iktisatçılar, sosyolog-lar, psikologlardan oluşan bir akil adam-lar grubu ile yönetmeyi planlıyor.

Tsunaminin ardından

İtalya’da İHA’larla insanların ateşinin ölçülmesi, termal harita oluşturulması planlanıyor

Salgına teknolojik takipYeni tip koronavirüs (Covid 19)

salgını dünyayı kasıp kavurur-ken krize karşı önlemler kap-

samında teknolojik hamleler ardı ar-dına geliyor. Bu adımların getirebile-ceği olası insan hakları ihlalleri ko-nusunda da kaygılar artıyor. Salgın-da dünya genelinde vaka sayısı 1 milyon 700 bini aşarken yaşamını yitirenlerin sayısı 100 bini geçti.

İtalya’da güvenlik güçleri insanla-rın ateşini ölçme kapasitesine sahip olan ısı sensörlerinin entegre edildi-ği insansız hava araçlarını (İHA) kul-lanmaya başladı. Dışarı çıkma yasağı-na uymayanlara kuralları hatırlatacak olan İHA’lar aynı zamanda insanların ateşini ölçüp, elde ettiği değerleri İHA operatörlerine yollayacak. Söz konusu verileri alan operatör, elindeki termal harita ile değerleri ölçecek.

Elektronik kelepçeBir polis yetkilisi, İHA’ların aldığı

değerlerin doğrulatılması için bu ki-şilerin durdurulup normal bir termo-metre ile ikinci kez ölçüm yapılma-sı gerektiğini aktardı. İHA kullanımı-nın sıkılaşması beraberinde mahremi-yet sorununu da gündeme getiriyor.

AFP’ye konuşan bir öğrenci, çıkardık-ları gürültünün rahatsız edici olduğu-nu belirttiği İHA’lar “Kullanımı pratik olabilir ancak bu, gizlilik haklarının ihlalidir” ifadelerini kullandı.

Güney Kore’de ise karantina kural-larına uymayanlara elektronik bilek-lik takma planları yapıldığı açıklandı. Evde kalma talimatı verilen 57 bin ki-şiden bazılarının, hareketlerini takip etmek için kullanılan akıllı telefonla-rını evde bırakıp karantina kuralları-nı ihlal ettiği bildiriliyor.

BBC’nin haberine göre yetkililer mahremiyet kaygıları olabileceğini kabul ediyor ancak geçen haftalarda kendilerini tecrit altında tutulanların artması nedeniyle bilekliklerin ge-rekli olduğunu belirtiyor.

İçişleri Bakanlığı, hükümetin in-sanları bileklik takmaya zorlaya-mayacağını ve insanlardan bir onay formu imzalamalarının isteneceği-ni söyledi. Yetkili, onay formunu im-zalayanlara ihlalde bulunmaları ha-linde daha hafif bir ceza verileceği-

ni kaydetti. Güney Kore’de karantina kurallarını ihlal edenlere bir yıla ka-dar hapis veya 8 bin 200 dolar para cezası verilebiliyor.

Telefondan mesafe uyarısı Öte yandan teknoloji devleri App-

le ve Google, koronavirüsle mücade-le kapsamında daha önce koronavi-rüs testi pozitif çıkmış olan hastala-rın diğer kullanıcılara mesafesi konu-sunda bir uyarı sistemi üzerinde or-tak çalışma kararı aldıklarını açıkla-

dı. Uygulamanın hastaların izini süre-rek söz konusu kişilere yakın mesafe-de olan kullanıcıları Bluetooth bağlan-tısını kullanarak bilgilendireceği be-lirtiliyor. Kullanıcıların konumunu ve kimliğine ilişkin bilgileri izlemeyece-ğini açıklayan Apple ve Alphabet, sis-teminin herhangi bir kullanıcının Co-vid-19 hastasına yakınlığı durumunda devreye gireceğini bildirdi. Elde edi-len verilerin de şirkete ait sunucular-da değil kullanıcıların telefonlarında şifreleneceği ifade edildi.

İsrail, geçen ay istihbarat servisleri-nin, terör şüphelilerini takip için kul-landığı sistemi koronavirüs hastaları-nı ve temas ettikleri kişileri izlemek için kullanacağını duyurmuştu. Uy-gulama, insanların gizliliğini ihlal et-tiği konusunda insan hakları savunu-cularından ve medya yorumcuların-dan çeşitli tepkiler almıştı. Rus bası-nına yansıyan haberlerde, Moskova hükümetinin virüsle mücadele önlem-leri kapsamında yüz tanımayla öde-me sistemini hızlıca uygulamaya sok-mak için harekete geçtiği belirtilmiş-ti. Bu uygulamanın “gözetim devleti” aygıtına dönüşebileceği endişeleri di-le getirilmişti.

Koronavirüse karşı alınacak önlemlerde pek çok ülke izleme ve veri toplamada teknolojik uygulamaları devreye sokarken bireysel hakların ihlali uyarıları dikkat çekiyor.

ABD’de eski askerler çağrıldıYeni tip koronavirüsün ağır tablo göster-

diği ABD, bir günde 2 binden fazla kişi-nin yaşamını yitirdiği ilk ülke olurken ordu-dan, mücadelede eski askerler adımı gel-di. Kara Kuvvetleri, 800 bin görevden ayrıl-mış ya da emekli askeri salgınla mücadele için göreve geri çağırdı. Yetkililer, “Şimdi-ye kadar çeşitli meslek gruplarından 25 bin asker, Kara Kuvvetleri’ne tekrar katılmak için gönüllü oldu” dedi. Sağlıkla ilgili mes-leklerden olmayan çok sayıda eski askerin de göreve dönmek için başvuru yaptığı bil-gisini paylaşan yetkililer, önceliklerinin tıb-bi meslekler olacağını belirtti.

Salgını ciddiye almayan açıklamaları ile tepkilerin merkezindeki ABD Başkanı Do-

nald Trump ise önceki gün “Bu virüs, çok zeki bir düşman. İnsanlar antibiyotik ge-liştirdi ama bununla antibiyotik de başa çıkamıyor” dedi. Sosyal medyada ise vi-rüsün antibiyotikle tedavi olmadığı vurgu-suyla Trump’a tepki gösterildi. Ülkenin bü-yük bir felaket ve acının ortasında olduğu-nu söyleyen Trump, “ancak durumun iyiye gittiğine dair güçlü işaretler görüyoruz” ifa-desini kullandı. Ülkedeki ilk tahminlerin ak-sine virüs kaynaklı ölümlerin 100 binden daha az olabileceğini belirtti.

İtalya’yı geride bıraktıABD, koronavirüse bağlı ölümlerde

İtalya’yı geride bırakarak en fazla ölümün

yaşandığı ülke konumuna yerleşti. Hayatını kaybedenlerin sayısının 19 bin 833’e ulaş-tığı ABD’de toplam vaka ise 508 bin 575. İtalya’da vaka sayısı 152 bin 271’e, ölen-lerin sayısı ise 19 bin 468’e yükselmişti. Trump’ın, İtalya’ya yardım edilmesi talimatı-nı verdiği haberleri de dün gündeme yansıdı.

Sınırdışı gözdağıBu arada Trump, ABD’den sınır dışı edi-

len kişileri geri almayı kabul etmeyen ülke-lere vize yaptırımları uygulanmasının önü-nü açan bir kararname imzaladı. İç Güven-lik Bakanlığı, bir ülkenin vatandaşlarını geri almadığını tespit ederse Dışişleri Bakanlığı bu ülkeye “vize yaptırımları” getirebilecek.

Yeni tip koronavirüs salgınında en çok can kaybının yaşandığı ülkeler-

den İran’da “Akıllı Sosyal Mesafe Pla-nı” adı verilen plan ile ülke genelinde-ki “düşük riskli” iş ve işletmeler yakla-şık bir ay sonra dün yeniden faaliyetleri-ne başladı. IRNA’nın haberine göre, sal-gın nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayı-sının 125 artarak 4 bin 357’ye yükseldi-ği ülkede, başkent Tahran’daki işletme-lerin ise 18 Nisan’da açılacağı duyurul-du. Salgında “yüksek riskli” nitelendiri-len kahvehaneler, eğlence merkezleri, spor ve düğün salonları, kuaförler, yüz-me havuzları, çarşı ve pasajlar, restoran vb. yerlerin açılmalarına izin verilmedi-ği duyuruldu.

İdam haberi geldiÖte yandan İran’ın batısındaki Kürdis-tan eyaletine bağlı Sakız ilçesindeki ce-zaevinden koronavirüs korkusuyla ka-çan 74 mahkûmdan 65’inin yakalandı-ğı ve firarı organize ettiği savunulan bir mahkûmun idam edildiği bildirildi. Bu ki-şinin İran’da 2004’te silahlı soygun ve iki polisi öldürmek suçlamalarıyla idama mahkûm edildiği kaydedildi. Kimi kay-nak ise bu kişinin Irak’ta faaliyet göste-ren, Tahran’a muhalif Kürdistan Demok-rat Partisi’ne üye olduğu iddiasını aktar-dı. Irak’ta Süleymaniye’de polisler tara-fından İran’a teslim edildiği de öne sü-rüldü. Bu çerçevede Irak Kürdistan Böl-gesel Yönetimi’nin soruşturma açılma talimatı verdiği duyuruldu.

İran’da kısmi açılma çabası

Cezaevleri yangın yeri

Aşı çabaları sürüyor

Yardımda izdiham

Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınıyla birlikte dünya genelin-

de cezaevlerindeki koşullara yöne-lik uyarılar sürüyor. ABD’nin Kan-sas eyaletinde bir cezaevinde ge-çen perşembe günü isyan çıktığı belirtildi. Kimi yerel kaynak ceza-evinde bu ay başında ilk koronavi-rüs vakasının görüldüğünü, önce-ki gün itibarıyla sayının 12 mahkûm ve 17 görevliye yükseldiğini duyur-du. Mahkûmların salgına karşı ge-rekli önlemlerin alınması, tahliyele-rin olması talebinde bulunduğu sa-vunuldu. Eyalet valiliğinden isya-nın dün kontrol altına alındığı, ola-yın çıkış gerekçesinin soruşturuldu-ğu açıklaması geldi. ABD’de Covid-19’dan ilk ölümlerin gerçekleşti-ği Washington eyaletindeki Monroe hapishanesinde de geçen çarşam-ba isyan çıkmıştı. Ceza İnfaz Kuru-mu, “aynı gün içinde 6 salgın vaka-sı görülmesi üzerine, hapishanede-ki 100 mahkûmun isyana kalkıştı-ğı” açıklaması yapmıştı.

Rusya’nın İrkutsk Bölgesi’ne bağ-lı Angarsk şehrinde bulunan ce-

zaevi karıştı. Bin 300 mahkûmun bu-lunduğu cezaevinde iddialara göre, bir kişinin gardiyan tarafından dö-vülmesinin ardından isyan çıktı. Bazı mahkûmların kötü muameleye uğ-radıklarını belirterek bileklerini kes-tiği, olaylar sırasında bir gardiya-nın yaralandığı kaydedildi. Cezaevi-nin bazı bölümlerinin ateşe verildiği-ni gösteren videolar sosyal medya-ya da yansıdı.

‘Ateşe verdiler’

Rusya’da bilim insanları tarafından geliştirilmeye çalışılan koronavi-

rüs aşılarının insanlar üstünde test çalışması için 60 kişinin gönüllü oldu-ğu açıklandı. İHA’nın haberine göre, Rusya Federal Biyomedikal Ajansı Ge-nel Müdürü Rinat Maksyutova, gönül-lüler arasında kurumda çalışan, ilaç geliştirme aşamasında yer alan uz-manların da bulunduğunu belirtti. Ül-kenin tanınmış bilim insanlarından Il-naz Imatdinov’un da bu isimlerden ol-duğunu söyledi. Rusya’da koronavi-rüs nedeniyle ölenlerin sayısının dün itibarıyla 106’ya yükseldiği duyuruldu. Vaka sayısı ise 13 bin 584’e çıktı.

Sağlık çalışanları tepkiliİngiltere’de Sağlık Bakanı Matt

Hancock’un ülkede bazı Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) çalışanlarının “ihtiyaç du-yulandan fazla teçhizat ve koruyucu mal-zeme kullanıyor olabileceğini” söyleme-si ortalığı karıştırdı. Ana muhalefette-ki İşçi Partisi’nin yeni lideri Keir Starmer,

Hancock’un sözlerinin “rencide edici” ol-duğunu söyledi. Sağlık kuruluşları ve sen-dikalar da Hancock’a tepki gösterdi. İn-giltere Tıp Derneği ise koronavirüs hasta-larını tedavi eden bazı NHS çalışanlarının hâlâ yeterli teçhizata ve koruyucu malze-meye sahip olmadığını açıkladı. “Doktor-lar hayatlarını tehlikeye atıyor” denildi.

Koruyucu ekipman uyarısıÖte yandan Hollanda’da toplam 23 bin

97 koronavirüs hastasının yaklaşık dört-te birinin, sağlık sektörü çalışanları oldu-ğu açıklandı. BBC’nin haberine göre Hol-landa Kraliyet Hekimler Federasyonu (KNGM), doktorlar ve diğer sağlık çalışan-larına, “Koruyucu ekipman yoksa çalışma-yın” çağrısı yaptı. Hollanda Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü’nün verilerine göre, ül-kenin kuzeyindeki Groningen’de, enfekte olan kişilerin yüzde 56’sı sağlık personeli.

ESKİ BAŞBAKAN DA SIRADA... İngiltere’nin eski başbakanı Theresa May (63), önceki gün bir market sırasın-da beklerken görüntülendi. İngiliz bası-nına göre May, sosyal mesafe kuralları uyarınca sıraya girdi. Yaklaşık 45 dakika içeri girmek için bekledi.

Kenya’nın başkenti Nairobi’de gı-da yardımı dağıtımı sırasında iz-

diham yaşandı, çok sayıda kişi yara-landı. Yoksul ailelerin yoğun olduğu Kibera mahallesinde bir iş insanı, gı-da malzemelerini dağıtmaya başla-dı. Ancak yardım dağıtıldığı bilgisi-ni alan binlerce kişi alana akın etti. Polis, kalabalığı dağıtmak için biber gazı kullandı.

GIDA YARDIMI KUYRUĞU Koronavirüs salgını ile baş etmeye çalışan ABD’de, Los Angeles kentinde gıda yardımı almak isteyenler uzun kuyruklar oluşturdu. Yetkililer, 1500’den fazla aileye yardım yapıldığını açıkladı.

ABD’de koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanları anıldı.

TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN12 NİSAN 2020 PAZAR BULMACA8

cum

tv@

cum

hu

riye

t.co

m.t

r

08.00 Haber Bülteni09.25 NTV Belgesel Kuşağı Evrenin İşleyişi 3.bölüm B10.00 Haber Bülteni10.35 Spor11.00 Haber Bülteni11.35 Spor12.00 Haber Bülteni12.20 Spor12.30 Osman Müftüoğlu İle Yaşasın Hayat (t)13.00 Haber Bülteni14.20 Öne Çıkanlar

(11 Nisan Tekrar)15.00

Haber Bülteni15.40 Spor16.00 Haber Bülteni16.30 Tekno Hayat (t)17.00 Haber Bülteni17.40 Spor18.00 Haber Bülteni18.15 İyi Hikayeler (t)19.00 Haber Bülteni19.10 Söz Ve Müzik Assolistler (t)20.00 Ana Haber21.00 Küresel Salgın23.00 Haber Bülteni

07.00 Sinema +07.30 Eskici08.00 Aramızda Müzik Var08.40 Fotoğraflar08.45 Tarihin Ruhu09.15 Western Kuşağı . Yabandan Gelen Adam ( A Fistful Of Dynamite )12.00 Hülya Koçyiğit İle Film Gibi Hayatlar13.00 Konsere Davet13.30 Pazar Konseri15.00 Müzelerin Yıldızları15.20 İzler Suretler15.45 Kısa Bir Ara16.00 ONE DIRECTION. WHERE WE ARE -

Konser Filmi17.00 Evliya Çelebi17.30 Türkiye

Atlası17.40 Geri Dönüşen Sanat18.00 Muasır18.30 Tiyatro Dünyası19.00 Müzelerin Yıldızları19.20 Pera Konserleri20.00 Sarayın Lezzetleri20.30 İzler Suretler20.50 Renkler21.00 Fotoğraflar21.30 Yabancı Sinema - Ayna (The Mirror)23.20 Film Arkası23.45 Hülya Koçyiğit İle Film Gibi Hayatlar

06.50 Savaşçı Viking Kraliçeler09.05 Kurtarma Ekibi09.55 Yıldızlarla Buluşma10.50 Kral Süleyman’ın Hazineleri11.45 USS Indianapolis. Son Görev12.40 Sınır Tanımayan Arabalar13.35 Sınır Tanımayan Arabalar14.25 Sınır Tanımayan Arabalar15.20 Kurtarma Ekibi16.10 Yıldızlarla Buluşma

17.05 Gordon Ramsay ile Rota Dışı

18.00 Gordon Ramsay ile Rota Dışı19.00 Gordon Ramsay ile Rota Dışı20.00 Cosmos. Yeni Dünyalar21.00 Gökyüzünden Avrupa23.00 Cosmos. Yeni Dünyalar23.55 USS Indianapolis. Son Görev00.45 Dünyanın Merkezine Doğru01.30 Vahşi Gezegen. Hayatta Kalanlar

09.00 Hafta Sonu13.00 Haberler15.00 İyilik Güzellik16.00 Haber 16.0017.00 Hayatın Teorisi18.30 Ana Haber20.30 Pınarın Kaynağından21.30 Özel Yayın

07.05 Düm Tek07.15 Seyrüsefer07.45 Sazlı Sözlü09.30 Günaydın10.30 Kampüsteyiz13.00 Arşivden14.00 Rüya Gibi14.30 Siyah Beyaz15.00 Mehmetçiğin Türküsü15.30 En Sevilen 2016.00 Eskimeyen Şarkılar18.15 Ezgiler19.00 Kalplerdeki Nağmeler20.00 Türkü Yolu21.00 Nefesten Sese

08.30 İlker Karagöz ile Çalar Saat Hafta Sonu 11.15 Şevkat Yerimdar 13.30 Benden Söylemesi 15.30 Yaparsın Aşkım 19.00 Gülbin Tosun ile Ana Haber Bülteni 20.00 Türk İşi Dondurma 22.45 Aşk Olsun

06.00 Nasıl Yapılır?07.30 Hurda Avcıları09.45 Hurda İmparatorluğu11.25 Alaska Demiryolu13.05 Alaska’yı Mesken Tuttuk14.45 Bilinmeyene Yolculuk

16.30 Kurtul Bakalım!17.25 Çifte Kurtuluş

19.10 Ölümcül Adalar20.05 Bear Grylls İle Ada Macerası21.55 Ölümcül Av22.50 Kayıp Sırlar

08.50 Bu Nasıl Otel!10.50 Bu Nasıl Restoran?12.50 Yiyecek Fabrikası13.50 Ev Fabrikası14.50 Hayatımın Şansı15.50 Emlak Avcıları17.40 Rüya Gibi Evler Sahilde

18.40 Ne Yediğini Biliyorum19.35 Ağır Yaşamlar21.30 Hava Ambulansı

23.30 Garip Acil Çağrılar00.30 Ölümün Bin Türlü Hali02.15 Kocam Bir Haydut03.00 Öldüren Aşk

07.55 Hurda Avcıları09.55 Antika Avcıları11.55 Yolda Ne Yiyoruz?12.55 Ateş ve Yemek13.55 Restoran Sırları14.55 Ocean’s Thirteen17.55 Ninja Warrior. Amerika19.55 İnsan Ayıya Karşı

20.55 Bilgehan Demir ile Boks Gecesi 202023.55 Dünyanın En Güçlü Adamı

201900.55 Ninja Warrior. Amerika02.40 İnsan Ayıya Karşı03.25 Hurda Avcıları04.55 Nasıl Yapılmış?

07.00 Bizim Türküler08.00 Hafta Sonu10.00 Çocukça11.00 Eğitime Yolculuk11.30 Bizim Topraklar12.00 Durgun Sular12.30 Haber13.00 Başkentte Sağlık14.00 Eğitime Destek Programı14.30 Haber16.00 Eğitime Destek Programı16.30 Haber17.00 Eğitime Destek Programı18.30 Eğitime Destek Programı19.30 Kitap Dünyası20.00 Ana Haber Bülteni

Yanıtlar 10. sayfada

08.00 Sinema Kuşağı 10.00 Forum Hafta Sonu Canlı12.00 Ankara Rüzgarı Canlı13.00 Haber 13 Canlı14.00 Olaylar Ve Nedenler Tekrar17.00 TELE 1 Spor19.00 Ana Haber20.00 Karanlıktan Aydınlığa21.00 Hayatın Rengiözel/Tekrar23.00 Haber 23 Canlı00.00 Karanlıktan

Y A Y I N A K I Ş I

T E L E V İ Z Y O N Hazırlayan: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK

Andrey Tarkovski’nin yönettiği “Ayna” ad-

lı film bu akşam saat 21.30’da TRT 2’de gös-terilecek. Filmde And-rey Tarkovski, Aleksandr Misharin, Arseni Tar-kovsky rol alıyor. Birçok-larına göre Tarkovsky’nin en derinlikli eseri olan Ayna, yönetmenin ken-di yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de hayatın kendisi üzerine şiirsel bir film. Tarkovsky’ninki olup olmadığı belirsiz, or-man içinde bir kulübede, II. Dünya Savaşı’nın öncesinde, yönetmenin eski karısı, annesi, ba-bası, kendi ve ebeveynlerinin kuşakları arasın-

da gidip gelerek anlatılan bir rüya, Ayna’nın yansıttıkları. Ef-sanevi yönetmenin anne ve babasının gerçekten iştirak et-tiği film, ailenin evlerinin eski-den bulunduğu aynı yere haki-katen inşa edilen bir kulübede çekildi. Baba Tarkovsky şiirle-rini kendi sesiyle okudu. Anne ise kameranın karşısına geç-ti. Eleştirmenler Tarkovsky’nin

aslında bu filmi Solaris’ten önce çekmek is-tediğini ancak Sovyet sansürcülerden ürktü-ğü için politik olarak daha az ristli olan fil-mi öne aldığını söylerler.

Genco Erkal, Marx’ın Dönüşü isimli tiyatro oyununu YouTu-

be kanalında gösterime açtı. Twit-ter hesabından açıklama yapan Er-kal, “Günün haberi. Marx geri gel-di! Marx’ın Dönüşü’nü az sonra Yo-uTube kanalımda izleyebileceksiniz. Tüm oyun, tekmili birden. Karanti-na günlerine Dostlar Tiyatrosu’nun armağanı. Sevgiyle, sağlık dilekleri-mizle” ifadelerini kullandı.

Amerikalı tarihçi ve oyun yazarı Howard Zinn’in 1999’da kaleme al-dığı, Özüm Özgülgen’in Türkçeleş-tirdiği oyunu Genco Erkal yöne-tiyor. 2009 yılından beri sahnele-nen oyunda Marx’ı, Erkal oynuyor. Oyunda krizle sarsılan kapitalist sistem, Marx’ın bakış açısı ve gül-düren yorumlarıyla ti-yatro sahnesinde sor-gulanıyor.

Genco erkal, ‘Marx’ın Dönüşü’ oyunu ile youTube’Da!

YOuTubE

TRT 2 21.30

Tarkovski’nin yaşamından ‘Ayna’...‘Savaşçı Viking Kraliçeler’ “Savaşçı Viking

Kraliçeler” ad-lı belgesel bugün sa-bah saat 06.50’de National Geographic kanalında gösterile-cek. Günümüze ka-dar tüm Viking savaşçılarının erkek ol-duğu düşünülüyordu, ancak yeni keşif-ler bildiğimiz her şeye meydan okuyor. Bilim insanı ve National Geographic kâşifi Ella Al-Shamahi, seçkin Viking savaşçısı kadınların bin yıldan uzun bir süre önce yaşadığı ve savaştığını gös-teren kanıtları ortaya koymak için en son bilim ve teknolojiyi kullanıyor.

NATIONAl GEOGRApHIc 06.50

BKM’DEN EVDEN ÇALIŞANLARA UYARI

[email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY 12 NİSAN 2020 PAZAREKONOMİ 9Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık’tan hükümete ILO Sözleşmesi çağrısı:

AKP ‘yük’ bahanesine sığınmasınBirleşik Kamu-İş Genel

Başkanı Mehmet Balık, “Aile Sigortası”nın aynı za-manda yaşlanan nüfus ile yaşlıların bakım sorununa da çözüm ürettiğine işa-ret ederek şu değerlen-dirmeyi yaptı: “Ülkemizde gerek çalışmaya bağlı ge-rek kamu hizmeti olarak aile yardımları sağlanmak-ta ancak yardımların sevi-

yesi oldukça yetersiz kal-maktadır. AKP iktidarı ma-liyetlerin büyüklüğü ve bu maliyetin bütçeye yük ge-tireceği bahanesine sığın-maktan vazgeçmeli, acilen Aile Yardımları Sigortası’nı da uygulamalıdır.”ILO sözleşmesinde yer alan “Aile Sigortası”, temel olarak bir ülkedeki tüm vatandaşların bir sosyal

güvenlik sistemi ile ilişkilendirmesini amaçlıyor. Sistem herkesin yoksul-luktan ve bunun olumsuz et-kilerinden korunma-sını amaç-lıyor.

‘Aile Sigortası’ uygulansınTürkiye’nin “Aile Sigortası”nı içeren ILO sözleş-mesini 1971’de imzaladığını hatırlatan Mehmet Balık, bu sistemin koronavirüs salgınında daha önemli hale geldiğini vurguladı.

Salgınla birlikte yem fi-yatları artarken, et ve süt-te arz sıkıntısı gündemde.

MUSTAFA ÇAKIR

Koronavirüs salgını nedeniyle yem fiyatlarında yaşanan yüzde

15-20 artış et ve sütte arz sıkıntısı tehlikesini gündeme getiriyor. Üre-tici, maliyetleri karşılayamadığı için üretimi kısmaya başladı.

CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, yem fiyatlarında 10 Mart-9 Nisan tarihleri arasında yüz-de 15-20 oranında artış yaşandığını belirterek bu artışların henüz et ve süt fiyatlarına yansımadığını belirt-ti. Üreticinin sıkıntı yaşadığına dik-kat çeken Aygun, “Yem fiyatların-daki artışa bağlı olarak üreticide bü-yük sıkıntılar meydana gelmiştir, arz sıkıntısı gündemdedir” diyerek şu bilgileri verdi:

“2018’in ilk 8 ayında 6.9 milyon ton süt üretilmiş iken 2019’un ilk 8 ayında 6.5 milyon ton üretilmiştir. 2020’de bu üretim oranlarının çok daha fazla düşmesi beklenmektedir. Et ve Süt Kurumu (ESK) üreticiye süt alım garantisi vermelidir. Sütte litre başına prim desteğinin 30 ku-ruşa çıkarılması, et üreticilerine de kilogram başına prim verilmesi ge-rekmektedir.” l ANKARA

Türkiye’deki etkile-ri de her geçen gün artan küresel koro-

navirüs salgınının eko-nomik ve sosyal anlamda kriz durumu oluşturduğu-na belirten Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Baş-kanı Mehmet Balık, hükümete Türkiye’nin 1971’de imzaladı-ğı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmesinde yer alan ‘Ai-le Sigortası’nı uygulamaya geçir-me çağrısı yaptı.

AKP’nin acilen anayasal bir yükümlülük olan sosyal devleti güçlendirecek bu sistemi yaşama geçirmesini isteyen Mehmet Ba-lık, “Salgın nedeniyle zor günler yaşanmaktadır. Tüm emekçiler kiradan elektriğe, doğalgazdan gıdaya ihtiyaçlarını karşılayama-maktadır. Emekçi hareket geç-mişte olduğu gibi bugün de bas-kı, sömürü, şiddet ve ekonomik kriz koşullarını yaşıyor” dedi.

Dar gelirli zordaDevlet kaynaklarının bu dö-

nemde özellikle emekçi, dar ge-lirli ve işsizlerin ihtiyaçları için ayrılması gerektiğine dikkat çe-ken Balık, “Hiçbir güvencesi ol-

mayan muhtaç, düşkün, yoksul ve kimsesiz vatan-daşların sosyal devlet tara-fından korunması gereki-yor” diye konuştu. ILO’da 1952’de kabul edilen 102 sayılı “Sosyal Güvenliğin

Asgari Normları” sözleşmesinde yer alan 9 sigorta kolundan biri-sinin “Aile Sigortası” olduğunu anlatan Balık, Türkiye’de 8 yar-dım uygulanırken, bu sigortanın devreye girmediğini belirtti. Ba-lık, şöyle devam etti:

Koruma yetersiz“Ülkemizde işsizlik sigorta-

sı, analık sigortası, iş kazaları si-gortası, meslek hastalıkları si-gortası gibi aile yardımı niteli-ğinde olan bazı yardımlar yapıl-makta ancak resmi olarak uygu-lanan bir Aile Sigortası kolu bu-lunmuyor.

Sosyal koruma, bir ülkede ya-şayan yurttaşların sosyal güven-liğin içerisinde yaşanan riskle-re karşı vatandaşının güvencede olmasını amaçlamaktadır. Bu ne-denle sosyal korumanın bir par-çası olan aile yardımları ve aile sigortası acilen hayata geçmeli.” l ANKARA

Kadınlara şartlı yardımavirüs artışı yapıldı

Her gelen linki tıklamayınalışverişte ‘2 adım’a bakın

‘ETLERI BELEDIYEYE VERIN’Aygun, ESK Genel Müdürlüğü’nün

2017 ve 2018 yıllarında tüketici-ye uygun fiyatlı, kaliteli ve sağlıklı etin ulaşması amacıyla ithal ettiği ta-ze karkas sığır etinin zincir marketler tarafından tüketicilere kıyma ve par-

ça et olarak sunulması için sözleşme imzalandığını anımsattı. Aygun, “Ucuz et satışı imkânı, yoksul vatandaşlara dağıtmak için harekete geçen Anka-ra Büyükşehir Belediyesi için de ger-çekleşecek mi?” dedi.

Et ve sütte sıkıntı kapıda

Nisanda market ve gıda harcaması düştü

Yerli dezenfektanhaftaya raflarda

‘Mesafeli’ elektrikle4 milyarlık tasarruf

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Baka-nı Zehra Zümrüt Selçuk, kadınlara yönelik

uygulanan şartlı yardım desteklerinin artırıldı-ğını belirterek doğum yardımının 100 liraya, eşi vefat etmiş kadınlara yönelik yardım prog-ramı kapsamında ödenen miktarın da 325 li-raya çıkarıldığını açıkladı. Yeni düzenlemeyle birlikte, şartlı sağlık yardımı, şartlı lohusalık yardımı ve şartlı gebelik yardımı miktarların-da da yüzde 29’luk artışa gidildi.

Sosyal yardımlarda hak sahiplerinin yüzde 61’ini kadınların oluşturduğunu belirten Ba-kan Selçuk, şu bilgileri verdi: “2003’ten bu yana Sağlık Yardım Programları, 2012’den bu yana da eşi vefat etmiş, yoksulluk riski ile karşı karşıya kadınlar için Eşi Vefat Eden Ka-dınlara Yönelik Yardım Programı (EVEK) uy-gulanıyor. 2019’da sağlık programları kapsa-mında 1,3 milyon kişi için 433 milyon, EVEK programı kapsamında da 165 bin kadın için 377 milyon ödeme yapıldı.”

Dünyanın önde gelen teknolo-ji şirketlerinden Apple ve Go-

ogle, koronavirüs salgınıyla mü-cadelede bluetooth teknolojisinin kullanımına olanak veren bir ça-lışma için işbirliği yapacak. Apple, Covid-19’un yakın temasla bulaş-tığına işaret edilerek, kamu sağlığı yetkililerinin, bu teması izlemeye yönelik araçların salgınla mücade-

le çalışmaları kapsamında kulla-nılmasını önemsediği aktarıldı.

Dünya genelinde temas iz-leme teknolojisinin geliştiril-mesine yönelik çalışmaları ile-ri taşımak amacıyla Apple ve Google’un uygulama programla-ma arayüzleri ve işletim teknolo-jileri içeren kapsamlı bir çözüm sunacağı bildirildi.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) koronavirüs salgını süresinde tüke-

ticilerin harcama eğilimlerini veriler üzerinden takip ediyor. TEPAV’ın nisan ayının ilk haftasını baz alan araştırmasına göre, 3 Nisan haftasın-da banka kartı ve kredi kartı kullanılarak 14.1 milyar TL tutarında harcama yapıldı.

Bir önceki haftaya kıyasla harcama tuta-rı yüzde 5 artarak 626 milyon TL arttı. İşlem adedi ise yüzde 3 azalarak 80 milyon adede geriledi. Bir önceki yılın aynı dönemine yani 15 Mart-5 Nisan 2019 tarihlerine göre kıyas-landığında 13 Mart-3 Nisan 2020 arasında ya-pılan harcamaların tutarı yüzde 2, işlem adedi ise yüzde 7 azaldı. Harcamanın en fazla kesil-diği alan havayolları olurken market harcama-ları yüzde 8.1, internet alışverişi ise yüzde 9.5 düştü. l Ekonomi Servisi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dön-mez, yerli ve milli bor katkılı el dezenfekta-

nı “BOREL”in haftaya raflarda yerini alacağını ve seri üretime başlandığını açıkladı. Dönmez, geçen ay yaptığı açıklamada el dezenfektan-

ları üretiminde Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü’nün BOREL Ar-Ge sürecini ta-mamladığını duyurmuştu.

Çalışmaların olumlu so-nuç vermesiyle Eti Maden’in

borlu dezenfektanın seri üre-timine başlayacağını ifade eden

Dönmez’in verdiği bilgiye göre Boren el dezenfektanı etil alkol, gliserol, bor, aloe vera, lavanta, çay ağacı yağı ve su karışımını içeri-yor. l Ekonomi Servisi

EPDK’nin yeni kararlarıyla elekt-rikte ıslak imzalı sözleşmele-

rin kaldırılıp mesafeli sözleşmelerin kullanılması hem tedarikçi hem tü-keticiler için avantaj sağlayacak.

Konuyla ilgili bilgi veren ve halen ayda 100 bin sözleşme yapıldığını hatırlatan EnCazip Kurucusu Çağa-da Kırım, yeni uygulamayla bu sa-yının hızla artacağını anlattı. Kırım şunları söyledi: “Tedarikçi değiş-tirmek isteyen elektrik kullanıcıla-rı bu işlemleri tamamen online ola-rak yapabiliyor. Bir sözleşmenin ıs-lak imzalı olarak alınmasının mali-yeti 164 TL’ye kadar çıkıyor. Bu sü-recin mesafeli kanallarla yapılma-sı ise işlem kolaylığının yanı sıra bu maliyeti ortadan kaldırarak sadece evrak tarafındaki tasarrufla toplam-da 4.1 milyar TL’lik potansiyel bir ek kazanç ve tasarruf ortaya çıkarı-yor.” l Ekonomi Servisi

MUSTAFAÇAKIR

TÜİK’in 2018 yılıyla ilgili verilerine göre, Türkiye’de halkın en

fakir yüzde 20’sini oluşturan kesim

toplam gelirden ancak yüzde 6.1 pay alıyor.

En zengin yüzde 20’nin payı ise yüzde 47.6.

Son dönemde ekonomistler arasında en çok sorulan sorudur bu.

IMF’nin (Uluslararası Para Fo-nu) kapısını mı çalsak, ABD merkez bankası’na (FED) lira verip dolar mı alsak (el açmanın diğer formülü) ya da diğer taraftan para basalım, böylece kimseye muhtaç olmadan, “Biz birbirimize yete-riz” tarzında sloganlar ile mi ilerlesek?

Kafalar oldukça karışık!Karışık ama parayı nereden bulsak dü-

şüncesinin etrafında şekillenen soru hari-cinde, neden kimse de “ne yani, hani biz kalkınan, yüzde 10’larda büyüyen ve dün-yada söz sahibi bir ekonomi haline gel-memiş miydik, ne oldu da aniden bütçe-de para bitti, merkez bankasının yabancı para cinsinden rezervleri eridi” diye sor-maz ki?

Peki, biz soralım: Ne oldu da paramız bitti?

Yanıtı aslında yalancı zenginlik kavra-mında gizli...

Bir ülkenin sermaye kaynaklarının ani-den durma noktasına gelmesinin birçok nedeni vardır. Döviz kaynaklarının plansız bir şekilde etkin olmayan yerlere ayrılma-sı, önceliklerin verimsiz alanlara yönlen-dirilmesi, gelir ile gider arasında mesafe-yi dış borç ile kapatmaya çalışma, harca-nabilir gelir seviyesinin yalancı zengin-lik eğilimi ile yükseklerde hissedilmesi yani ayağı yorgana göre uzatma değil de yorganı ayağa göre ayarlama inadı bunlardan bazıları...

Tüm bunların ekonomik yansıması-nı ise açıkçası piyasalarda görme ola-sı. Para piyasasında, merkez bankasının kaynaklarının erimesi sonucunda ek pa-ra basma zorunluluğu, dış borcun faiz ve anaparasının ödenebilmesi için tekrar ay-nı kaynaklardan borçlanma isteği, olmaz-sa da IMF’ye başvurmanın getirdiği siya-sal yük bunlardan birkaçı.

Üretim yani reel sektörde de durum farklı değil. Ani duruşa hızla yaklaşmamı-za neden olan virüs salgınını bir kenara bıraksak bile, sektörlerin borçla yani “ya-lancı sermaye” ile yaptıkları yatırımlar sonucunda elde ettikleri gelirlerin hemen tamamının borç verene, çoğu zaman da yabancı kaynaklara gittiğini görmekteyiz. Hal böyle olunca da son günlerde gördü-ğümüz gibi o kocaman odalar ve işveren kuruluşları “taze para” bulmak için ya bankalara koşuyor ya da siyasi gücü de yanına alarak zorunlu para yaratma sü-recine giriyor.

Sonuç mu?Telaş ve onun getirdiği “ele (yabancıya)

el açmada” çözümü arama...

Talimat mı, planlama mı?Garip bir eleştiri kültürümüz var. Oy te-

orisinde de tartışıldığı üzere, yeni ile es-kiyi karşılaştırırken, eskinin en olumsu-zunu yeninin en güzeli ile örneklendiririz. Bunların başında savaş dönemi-karne tüketim sürecini günümüz tüketim bollu-ğu ile aynı kefeye koyma gelir. Ekmeğin bile karneyle alındığı o günlerden, bakın buzdolaplarının dolup taştığı günleri yaşı-yoruz benzetmesi bunların en sık örneği olarak verilir. Verilir ama bunların bir kal-kınma ve ekonomik büyüme sonucunda mı oluştuğu, sermaye birikiminin öz mü yoksa yabancı borca mı dayalı olduğu sorgulanmaz. Sorgulanmayan diğer ko-nu da buzdolaplarının doluluğunu sağla-yan yatırımların öz sermaye mi yoksa dış borç ile mi sağlandığı konusudur.

İlginç olan ise geçmişte insanların eli-ne verilen karnelerin günümüzde tekno-lojik karne olan halinin hayatımıza girme-si. Küçücük bir virüsle mücadele için yi-ne küçücük bir maske dağıtımının bile telefonlara gelen bir kod ile karne ha-line dönüşmüş T.C. kimlik numarası ile dağıtılması bunun sanki en açık örneği.

Modern karne olarak adlandırabilece-ğimiz bu ve benzeri uygulama yeni bir kıtlık ortaya çıkarıyor: Talimata dayalı yönetim kıtlığı!

Buzdolabındaki yiyecekleri azaltmasa da kamusal karar verme etkinliğini yok eden bir kıtlık türü...

İşsizlik: Önemi olmayan bir ölçü

Ekonomide yapısal bozukluğun olma-dığı, krizlerin yaşanmadığı durağan za-manlarda işsizliğin işgücü içinde çalış-mayanların oranı ile tahmin edilmesi nor-mal bir durumdur. Olağanüstü durum-lar ve ekonomik krizlerin yaşandığı du-rumlarda ise kişi bazında ölçülen işsizli-ğin diğer bir işsizlik tanımı ile desteklen-mesi gerekir.

Bu istatistik saatlik işsizliktir...İşsizliğin yasaklanmasının gündemde

olduğu, firmaların kapılarına kilit vurduğu şu günlerde kişi sayısı ile işsizliği ölçmek yanlış ve yanlı olur. Ücretsiz izne gönde-rilen, günde 40 lira civarında gelir ile zo-runlu istihdama tabi olup çalışmayan ki-şilerin milli gelire katkısı bu süreç içinde olmayacak, işsizlik verileri ile üretim de-ğeri arasında çataklar yani farklılıklar olu-şacaktır.

Bu ise karşımıza modern ekonomilerde olduğu gibi saatlik işsizliği ölçmek ve ya-yımlamak gereğini ortaya çıkarıyor. Yok-sa istihdam sabit kalırken ve işsizlik azal-madan üretimdeki düşüşü açıklamak zor olur.

Parayı nereden bulacağız?

SANAL DÜNYADA TEMAS İŞBİRLİĞİ

Salgın nedeniyle evden çalışan-lar çoğalırken siber saldırıla-

ra karşı uyarılar da artıyor. Banka-lararası Kart Merkezi (BKM) ve si-ber güvenlik uzmanlarının uyarıla-rına göre, bu tür sahtekârlar ken-dilerini banka çalışanı gibi tanıta-biliyor, özellikle koronavirüsü kul-lanabiliyor. Bu nedenle mesaj ve e-postalardaki linkleri kontrol et-meden tıklamayın.

Salgınla ilgili sahte sitelere,

kampanyalara ve reklamlara karşı dikkatli olun. Koronavirüs salgını-na yönelik bağışlarınızı devlet ku-rumlarına yapın.

Banka veya devlet kurumların-dan yapıldığı iddia edilen arama-larda arayan numaranın doğru-luğunu internetten teyit edin. İki adımlı doğrulama özelliğini destek-leyen internet sitelerinden alışve-riş yapmayı tercih edin. l Ekonomi Servisi

Zehra Zümrüt Selçuk

Mehmet Balık

EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY12 NİSAN 2020 PAZAR HABER/YORUM10

KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected]

ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected]

Takvim, 9 Kasım 1983’ü gös-termekte.

Genel seçimler yapılalı üç gün olmuş. Oylar daha sayılıyor ama Turgut Özal başkanlığında-ki ANAP’ın yüzde 45 dolayında oy oranıyla birinci parti çıktığı belli.

Darbeyle kapatılan eski partiler, seçimlere yeni oluşumlarla girmek zorunda kalmış. CHP’nin yerini dol-durmaya çalışan Halkçı Parti Ge-nel Başkanı Necdet Calp, ılımlı ko-nuşuyor: “Muhalefet etmek için her şeye karşı çıkmayacağız. Memleket yararı her türlü parti çıkarının üzerin-dedir. Temel inancımız budur.”

MHP’nin yerine Mehmet Pamak’ın başkanlığında kurulan Muhafazakâr Parti’ye seçimlere ka-tılma izni çıkmamış.

Cumhurbaşkanı Kenan Evren, o gün önce Turgut Özal ile görü-şecek. Ardından ana muhalefet HP’nin yahşi lideri Necdet Calp’i, son olarak da “şahsının” seçimler-de “netekim” zırt diyen zurnası, Mil-liyetçi Demokrasi Partisi’nin başka-nı Turgut Sunalp’i kabul edecek.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen’in telefonu çalıyor. Arka-daşı Atilla Donat, “Seni yeme-ğe götüreyim” diyor. Sirmen’in Be-kir Çeşnici mahlasıyla gazetemiz-de “gastronomik” yazılar yazması-na henüz birkaç yıl var; ama kendi-si oldum olası zor yemek beğenen, Fransız mutfağının tabulasından geçmiş bir gurme. Zarif yazılarında hissedilmese de konuşurken dü-şündüğünü kıvırmadan, hatta dank diye söyleyen biri. Arkadaşını, “Sen beni yine Ziya’ya götürürsün, ye-meklerini yine beğenmem, yine bo-

zulursun!” diye uyarıyor. Atilla Donat, “Peki, Süreyya’ya gi-

delim” diyor. Gidiyorlar, ama Süreyya kapa-

lı. Dönüp yine Ziya’da konuşlanı-yorlar.

Al sana bearnez!Ziya’nın aşçısı, hatırlı konuklarına

tam da bir Fransız yemeği olan To-urnedos Sauce Bearnaise öneriyor. Ali Sirmen, aşçıya “Turnödo bel-ki de, bearnez sosu yapmak zordur, bak tereyağı kokarsa olmaz!” diyor. Aşçı sosun tereyağı kokmayacağı-na garanti veriyor. Yemek geliyor. Bearnez sos, tereyağı kokuyor.

Ali Sirmen, tabii ki burun kıvırı-yor. Zavalı aşçıyı, “Sauce Bearnai-se” üzerine çektiği ukala bir söylev-le ince ince doğruyor. Atilla Donat, “Ben sana dememiş miydim?” doğ-rulamasıyla zaten bozgun...

Takvim 16 Kasım 1983’ü göster-mekte.

Ali Sirmen, Birinci Barış Davası’nın 14 Kasım’daki karar du-ruşmasının ardından gece yarısı ev-leri basılarak tutuklananlar arasın-da. Metris Askeri Cezaevi’nde o gün, yemek dağıtımı onda. Elin-

de kepçe, bir haf-ta önce beğenme-yip tabağında bı-raktığı Tournedos Bearnaise’i özlem-le anıyor ve ten-ceredeki bulama-cı tutuklu arkadaş-larının uzattığı ta-baklara “Al sana

bearnez sosu!” ni-dasıyla dağıtıyor.

Korona yarı açık cezaevi Sirmen, sanıklara zaten üç yıl se-

kiz ay hapis cezası istenen ve be-raatla sonuçlanan Barış Davası’nda üç yıl hapis yattı. Samim Lütfü im-zasıyla yayımlanan makaleleri, unu-tulmaz lezzette bir kitap oldu: Ke-lepçeli Yazılar*.

Aziz dostum Ali Sirmen, sonuncu zaferini koronavirüse karşı kazandı.

Onun bire bir savaştığı Covid-19’dan korunmak için şimdi kimi-miz yarı açık, kimimiz için tam tec-rit ev hapsindeki bizler de kuşkusuz “bearnez sos” benzeri sendromlar yaşıyoruz.

Şahsen, evde zaman geçirmek için reddettiğim davetlere çok ha-yıflanıyorum. Yürüyebilecekken yü-rümediğim yürüyüş yollarının özle-miyle kavruluyorum. Yolculuklardan bıkkınlık getirmiş olmama çok kızı-yorum. Torunumu okşayamamak, çocuklarımı görememek kahredi-yor. Yakınlarıma uzak durmak yüre-ğimi yakıyor. Bu kış doyasıya boza içmemişliğim, içimde hicran, vb.

Ama korona yasaklarının biledi-ği en yoğun iki duygu, güvensizlik ve isyan.

Salgında bağış toplayan tek devlet!

Güvensizlik, çünkü AKP hüküme-ti salgın hakkında doğru bilgi ver-miyor. İleride “biz ucuz atlattık” pro-pagandası yapmak için olsa gerek, gerçek ölü sayısı, hasta sayısı, adı konulmayan teşhislerle gizleniyor.

İsyan, çünkü dünyada salgına karşı halkından bağış isteyen ve toplayan tek devlet, Türkiye. Bağışa muhtaç devlet, bir de bakıyorsunuz Saray’a yeni arabalar almak için ihale açmış. Cumhurbaşkanlığı forsuyla yurtdışı-na uçaklar dolusu yardım gönderi-yor. Kızılay, Türkiye’den gayrı her ye-re uçan koşan hızır ordusu.

Yapımı tamamlanmış yeni Şiş-li Etfal binası atıl durur, tam teşek-küllü Lösante’ye salt “parasız teda-vi yapıyor” diye ruhsat verilmezken Atatürk Havalimanı’na sahra has-tanesi kuracağız dedikleri, yandaş müteahhite yaptırılan ve askeriye-den alınan arazinin yerleşime açıl-masını hedefleyen rantçılık oyunu.

Güvensizlik ve isyan, çünkü hapi-sanelerde salgın önlemi olarak su-nulan İnfaz Yasası tasarısı; ağır suç hükümlüleri için af yasasına, daha hüküm bile giymemiş muhalif gaze-teciler için yargısız infaza dönüştü.

Bu devlet niçin hep iyiyi tepeleyip kötüyü kolluyor?

Hukuksuz tutuklulukları salgın yüzün-den gündemden düşen Barış Terk-oğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve arkadaşlarını, eşlerini, çocuklarını düşünmek; çaresiz, sessiz, öfke do-lu bir isyan. Vicdan isyanı.

Kahır dedikleri, bu olsa gerek.

* Tekin Yayınevi, 1986

Korona salgınının ilk günlerinde tanıdığım hemen herkeste müthiş bir iyimserlik vardı. Bende de. Hep çoğumuz zengin, fakir, itibarlı, itibarsız

herkesi tehdit eden bu salgından ders çıkaracağımı-zı, hayatımızın olumlu yönde değişeceğini, dünya-nın daha yaşanabilen, adil bir yer olacağını, hep bir-likte bir gökkuşağının altından geçip neşenin ve aş-kın bizi bulacağını düşünüyorduk. Bu düş güzeldi ama bir süre sonra gördük ki korona salgını ve son-rası dünya hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmaya-caktı. Çünkü salgınlar insanları korkutur, toplumsal yapıyı ve örgütlenmeyi parçalar, insanı umutsuzluğa sürükler. Ölüm korkusu tüm duyguların, düşüncele-rin önüne geçer. Aklı siler, en ilkel davranışları orta-ya çıkarır. Faşizm de öyledir, o da ölümcül bir has-talık gibidir, toplumsal ve zihinsel bir hastalıktır. Kor-kunun ve çaresizliğin rejimidir. Ve işte yepyeni bir fa-şizm usul usul dünyayı ele geçirmekte.

Şimdi bu kadar ahkâm kestikten sonra gelelim, yeni faşizmin nasıl yol alacağına. Yeni faşizm tam bir teknoloji imparatorluğu olacak! Gücü elinde tutan, caddelere konan yüz tarayıcısıyla tüm insanları gö-zetleyebilecek. Biz hiç farkında olmadan, Çin’de bu başladı bile. Ayrıca telefonlarımıza gönderilen sin-yallerle nerede ne yaptığımızın, kiminle konuştuğu-muzun bilinmesi çocuk oyuncağı. Güç rejimine kar-şı olanlar, anında bilgisayarın ekranında görüntüle-necek, biraz daha ileri gidelim, bu kişiler insansız ha-va araçlarıyla anında yok edilecek. Şimdi siz “Yap-ma Işıl, olmaz öyle şey” diyebilirsiniz. Çok basit bir şey söyleyeceğim, bazılarınızın telefonuna bir mesaj geliyor, “Güvenli bölgenizden çıktınız. Lütfen güven-li bölgeye geri dönün.” Aman Allahım, bu kim, be-nim bahçeye çıktığımı nasıl gördü? Korkutucu değil mi? İleride bu mesajlar çoğalacak. Gücü elinde tutan bir anda milyonlarca muhalifin neler düşünüp neler planladığını anında öğrenecek, bir yasa geliyor, bü-tün dünyada WhatsApp, Twitter denetime alındı. En mahrem yazışmalarınız anında gücün bilgisayarların-da. Nasıl ama korkunuz mu, George Orwell’in 1984 adlı kitabında anlattığı korkutucu dünya teknolojik faşizmin yanında çocuk oyunu gibi.

Ve ölüm kutsanacak. Bu konuda başı bizim ülke çekiyor. Depremde ölenler şehit, selden ölenler şe-hit, patlayan silah depolarında ölen askerler şehit ve en son koronadan ölenler hükmen şehit. Bu “hük-men” lafına da gıcık oldum. Öte yandan gücü elin-de tutanlar, kendi ideolojilerine uygun davranan, destekleyen din adamlarının toplum içinde yayılma-ları ve etkili olmaları için özellikle çalışacaktır. He-men bir örnek İkinci Dünya Savaşı sırasında Hıristi-yanların kutsalı Papa ve dünyanın en zengin devle-ti Vatikan’ın Nazilerle işbirliği yaptığı artık tüm kanıt-larıyla ispatlanmış durumda. Pek çok belgeseli ve fil-mi var. Günümüze gelelim, bakın her gece camiler-den sela okunup canhıraş dualar ediliyor, koronaya karşı pek çok belediye de kurban kesiyor, 200 liraya korona karşıtı dualar internetten satılıyor, ilçeler tüt-süleniyor, din psikolojisi yeni bir bilim dalı olarak or-taya atılıyor.

Kısaca bilimkurgu filmlerinde, romanlarında anla-tılan her türlü felaket koronadan sonra bizi bekliyor. Evet, hâlâ dünyaya bir meteor çarpmadı ve ölüler mezarlarından kalkıp kötülük yaymaya başlamadılar. Ama zombilerin yerine aday olan pek çok kişi var, “Açım, çocuklarım yemek yesin diye dileniyorum” di-yen Roman kadına “Geber” diyen devlet adamı, vi-rüs taşıyor diye doktor kiracısına “Evimi boşalt!” diye emreden ev sahibi, internetten gelen dikiş makine-sinin rengini beğenmeyip anında kargo şirketini ba-san çalışanlara “Hepiniz virüslüsünüz, benden uzak durun!” diye haykıran saçlarının boyası çıkmış ev ka-dını, kocaman arabasını zor sürükleyip çöp toplayan küçücük bir çocuğu acımasızca döver polis, bana bir şey olmaz havalarında yaka bağır açık, “Maske de neymiş” diyen, insanların yüzüne sigara dumanı üfleyen genç adam, yirmi odalı evinde oturup elinde kitap “Evde Kal” çağrısı yapan dizi oyuncuları, evine kebapçı getirip kebap partisi yapan ve bunu insan-ların “Yarın ne yiyeceğiz” diye düşündüğü bir ülkede Instagram’da paylaşan yeni zaman zenginleri, infaz yasasıyla cümle tecavüzcüleri, medya baronları dı-şarı salıp binlerce muhalif insanı hapislerde tutan ve “Bak başkaldırmayın, koğuşunuza koronalı birini sa-larım!” diyen hapishane müdürleri daha neler neler, bunların zombilerden ne farkı var?

Not: Yazımı sokağa çıkma yasağından önce yaz-mıştım. Gece yarısına iki saat kala yapılan çağrı-dan sonra hepimiz market önünde birikenleri, kavga edenleri gördük. Sadece şunu ilave yapmak istiyo-rum: BU DAHA BAŞLANGIÇ!

Faşizm ve korona el ele (Karantina günlüğü - 4 )

Kahreden çaresizlik

Biraz sinir ediyor o kadar. Herkesi hasta etmiyor.

Etse de çok şükür öldürmüyor.

Koronadan değil, Süley-man Soylu’dan söz ediyoruz.

HHHBelki de istemeden sürü

ile halkı gece yarısı sokakla-ra döktü.

Bu da bir tedavi şekli. Virüsü birbirine bulaştırma

ve bağışıklık kazandırma stratejisi. İngiltere’de uygulandı. Başarı-

lı olmadı. Başbakan Boris Bey, sürü başı olarak virüsü kaptığı ile kaldı. Belki de 55 yaşında olduğu için paçayı kurtardı.

İngiliz halkı ile Türk milleti bir değil ki!

HHHYöntemin tıptaki adı, “Herd Immu-

nity” yani “Sürü Bağışıklığı”.Sürü, insan için değil, affedersiniz

koyun ve sığır sürüsü için kullanılıyor.Soylu’nun iştahını kabartan

acaba bu mu?İngilize tutmayan sürü muame-

lesi belki Türke tutabilir diye mi düşündü?

HHHBu konuda tıbbi olmasa da en-

gin bir siyasi ve şahsi deneyimi var:Taa 1987 yılında, “Çoban Sülü”

diye nam salan Demirel’in peşine takılanlardan biri idi. Gençlik kol-ları başkanı bile olmuştu.

“Sürü bağışıklığı” belki de sağlam bir yöntem. Yoksa “Çoban Sülü” 40 yıl siyasette kalabilir miydi?

7 kez başbakan olur ve Cumhurbaşkanlığı’na kadar yük-selebilir miydi?

Soylu ile Süleyman Demirel adaş. İsimler kaderdir. Yunus Emre’nin, “Süleyman kuş

dilin bilür dediler” demesi de “Sü-leyman vardır, Süleyman’dan içe-ru” saptaması da boşuna değildir.

HHHDemokrat Parti’nin genel baş-

kanlığını yaptı.CHP’ye ve Kemal Bey’e par-

mak ısırtacak muhalefet örnekle-ri veriyordu:

“Kendini padişah sanıyor!”“At üstünde duramıyor. Ülkeyi

mi idare edecek?” “Paçalarından yolsuzluk akıyor.”

HHHBu sözler ona mahkeme değil,

ikbal yollarını açtı. Belli ki, perfor-mansına Reyiz hayran kaldı.

“Harun gibi geldi, Karun oldu” diyen Numan Kurtulmuş’la birlik-te ikisini de nüfusuna geçirdi.

HHHSoylu 64, 65, 66 ve 67. hükü-

metlerin değişmez bakanı. 50 yaşında. Ama kabinenin en

kıdemli siyasetçisi. Gözü doğal olarak daha yük-

seklerde. Belki de iştahını kabartan so-

kak yasağı genelgesi yayımlandı-ğı sırada yayımlanan BBC’deki bir program oldu.

Ünlü İsrailli düşünür “Homo Sa-piens” yazarı Y.Noah Harari, ıs-rarla “Koronavirüs, sağlık değil, bir siyasal bir sorundur” diyordu.

Kitapları milyonlar satan düşü-nürün bu sözleri aklını karıştırdı.

Madem ki sorun siyasal..Madem kabinede Reyiz’den son-

raki en kıdemli siyasetçi kendisi...Sokak yasağı genelgesi geci-

kince, millet yiyeceksiz kalma pa-niğine kapılıp ortalığa döküldü.

Bu yöntem teröre karşı yürüttü-ğü operasyonlardan edindiği bir deneyimdi.

Halk aniden, omuz omuza kit-leler halinde sokaklara dökülünce koronavirüs de tıpkı teröristler gi-

bi şoka girdi. Kimin neresine, nasıl bulaşacağını şaşırdı.

Zaten ahali de yasak baş-ladığı için evlerine çekilmeye başlamıştı.

Korona da sokak ortasında kalıverdi.

HHH33 yıllık siyasi deneyim çok şey,“Paçasından yolsuzluk akı-

yor!” dediği insanın dizinin di-binde kendine yer edinmek ise

her şey!“Sürü bağışıklığı” yöntemi uygu-

lamakla hem bilim kurulunu solla-dı hem sağlık bakanını .

Dedik ya, hedefi çok yüksek. Damat Berat ile haberlere konu

olan gizli çekişmesi de bu yüzden.Tanrı, Reyiz’i koronadan da,

Soylu ile Damat’tan da korusun.Ama Türkiye’yi hepsinden ko-

rusun.HHH

Bu arada “Taç” virüsü de ismi-ne güveniyor.

Soylu’yu geçtik, Reyiz’e bile adeta ders vermek istiyor:

- İster bakan ol, ister bakma-yan, ister Evde Kal, ister Saray’da; yeter ki anayasaya bağlı kal:

T.C. ANAYASASI-MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, si-yasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayı-rım gözetilmeksizin (COVID19) önünde eşittir.

HHHSoylu istikbal vaat eden bir siya-

setçi. Bu nedenle de çok tedbirli.Eskişehir Belediyesi’nin, muh-

taçlara 25 yıldır hizmet veren aşe-vini kapattı. Belli ki Başkan Yıl-maz Büyükerşen’in “okunmuş çorba”, “üflenmiş börek” dağıta-rak oyları toplamaya devam ede-ceğinden korktu?!

HHHSokak yasağı da karantina ku-

ralı gibi bir yaşam güvencesi.Hele maske takıp el yıkarsanız..Bir de iktidarla akıl sağlığı me-

safenizi korursanız..

Mesafe lütfen...

12 NİSAN 2020SAYI: 34521

l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer

Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu.

Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 e-posta: [email protected]

Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.

Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir.

İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN

Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA

l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar

l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel

Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün

Görsel Yönetmen Münevver Oskay

l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport - İzmir. Tel: (0232) 441 12 20

Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 e-posta: [email protected]

İstanbul 04:52 06:23 13:10 16:51 19:47 21:12Ankara 04:39 06:08 12:54 16:35 19:31 20:53İzmir 05:07 06:33 13:17 16:57 19:52 21:12

NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı

Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu)

Hakan Akarsu (Ek Yayınlar)

Yayın KoordinatörüSerkan Ozan

ALİCAN ULUDAĞ

Ankara’nın da aralarında bulunduğu 20 baro baş-kanlığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın im-

zasıyla yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yöne-timi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hak-kında Yönetmelik’te, “terör kapsamındaki suçlarda avukatın savunmaya ilişkin belgelerinin fiziki olarak aranabilmesinin önünü açan düzenlemenin yürüt-mesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açtı.

Danıştay Başkanlığı’na verilen dilekçede, yönet-meliğin 72. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendinde ayrıca “Avukatların hükümlü ile kurumda yapmış olduğu görüşme sırasında konuşmaları yansıtan ve bizzat avukat tarafından elle tutulan kayıtlar hak-kında da bu bent hükümleri uygulanır” hükmü geti-rildiği de anımsatıldı. Dilekçede, “Düzenleme ile ce-zaevi yönetimine sınırsız bir tasarruf hakkı tanına-rak temel hak ve özgürlüklere doğrudan müdahale edilmesinin önü açılmıştır” denildi.

1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın, avukatlara “sır saklama” yükümlülüğü verdiğine işaret edilen di-lekçede, buna düzenleme ile müdahale edildiği be-lirtildi. Dilekçede, “Avukatın sır saklama yükümlü-lüğü, öğrendiği bilgileri açığa vurmalarını yasakla-maktadır. Avukatlara öğrendikleri bu bilgilerle ilgi-li tanıklıktan çekinme hakkı tanındığı gibi, avukat-lar için arama ve el koyma, koruma tedbirleri de özel olarak düzenlenmiştir. Genel hükümler çerçe-vesinde yapılacak arama ve el koyma avukatın mü-vekkiliyle ilgili belgelerine el konulmasına engel teşkil etmediğinden bu durum avukatın sır sakla-ma yükümlülüğüne aykırıdır” ifadelerine yer veril-di. Dilekçede, “düzenlemenin müvekkil-avukat gü-ven ilişkisine darbe vurarak temel bir insan hakkı olan savunma hakkının tam anlamıyla kullanılması-na engel olacağı” belirtilerek yürütmenin durdurul-ması istendi. l ANKARA

‘SAVUNMA HAKKINA DARBE’

20 barodan cezaevi yönetmeliğine dava

HDP’Lİ DUNDAR’DAN SORU ÖNERGESİ

Kargoyla gönderilen cenaze iddiası Meclis gündemindeTunceli’de, 2017’de çıkan çatışmada ölen Agit

İpek’in cenazesinin, Diyarbakır’daki annesine 2 yıl sonra kargoyla gönderildiği iddia edildi. HDP milletvekili Pero Dundar, Adalet Bakanı Abdulha-mit Gül’ün yanıtlaması istemiyle soru önergesi ve-rip “Cenazenin PTT Kargo ile gönderilmesi kararı kim veya kimler tarafından verilmiştir? Bu insanlık suçunu işleyenler hakkında yasal bir yaptırım uy-gulanacak mıdır” diye sordu. Tunceli Başsavcılığı ise “DNA örneği içeren vücut dokuları adliyeye ge-len anneye bizzat 10 Nisan 2020’de teslim edildi. Kemik parçalarından yola çıkarak dikkatle yapılan kimlik tespiti işlemleri ve ölenin yakınlarının bulun-ması için gösterilen büyük ihtimama rağmen ‘kar-goyla gönderme’ haber ve yorumları gerçeği yansıt-mamaktadır” açıklaması yaptı. l Haber Merkezi

OKURLARIMIZA NOT:Pazar Bulmacası bu hafta için

yarın yayımlanacaktır.

EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 12 NİSAN 2020 PAZARKÜLTÜR 11

Dünyanın en tuhaf mahlukuyuz! (Tıp-kı Nâzım’ın o muhteşem şiirinde dediği gibi.) Kral ya da “sokakta-

ki adam” olsun; ister yöneten, ister yöne-tilen, fark etmiyor... Cuma akşamı, baş-lamasına iki saat kala ilan edilen soka-ğa çıkma yasağı, uzmanlara göre bir ay-da yayılacak virüsü, 2 saatte yaymak açı-sından son derecede başarılıydı!!! (Zey-nep çevir sayfayı, kötü yoldasın! Tamam çevirdim! Baştan başlıyorum!)

HHHKoronavirüs yılı olmadan çok ön-

ce 2020, dünyada “Beethoven Yı-lı” ilan edilmişti. Malum büyük besteci-nin 250. doğum yılı... Türkiye’nin 24 sa-at klasik müzik yayını yapan ilk ve tek özel radyosu Borusan Klasik Karnaval Radyosu’ndan Füsun Özgüç güzel bir ses-arşiv çalışmasına girişti. Dinleyiciler-den ve müzisyenlerden “Bana göre Be-ethoven” diye başlayan sesli ve yazılı me-sajlar istedi. Bunlar peyderpey yayımlanı-yor. Yıl sonuna dek sürecek... (Katılmak isteyenler için adres: [email protected])

Umutsuzluğa meydan okuyan, engel-leri yok sayan bestecinin direnme gücü, azmi, yaratıcılığı, “İçinde bulunduğumuz salgın günlerinde bize ilham vermeye, yol göstermeye devam ediyor” diyen Füsun Özgüç, bana kimi yanıtları yolladı.

İşte birkaç örnek: Müzik terimleriyle de-ğil, duygu sözcükleriyle yazılanları seçtim:

Viyolonsel Sanatçısı Çağ Erçağ :Bana Göre Ludwig van Beethoven,

gelmiş geçmiş en büyük devrimcidir, laik-tir, aynı zamanda tınılarındaki o demokra-tik anlayış kanımıza işlemiştir.

Yazar-Eleştirmen Asuman Kafaoğ-lu Büke:

Benim için Beethoven tarihsel olarak, sanatçıya algıyı değiştiren kişidir. Beetho-ven öncesi sanatçılar zanaatlardan ayrıl-mazken, Beethoven sonrasında sanatçı yaratıcı olarak ayrı bir değer kazandı.

Piyanist Emre Şen:Hani içimizde yaşadığımız duygusal

deneyimler doğa olaylarına benzer ya; içimde bir fırtına koptu deriz, gök gürledi deriz, cik cik oldum kuşlar gibi hafifledim, çiçek açtım deriz. İşte Beethoven bu de-neyimleri içimizden çıkarıp müzikle tasvir etmekte emsalsiz bir noktaya ulaşmıştır. Chopin piyanonun şairiyse, Beethoven dünyanın müzik açmış halidir.

İlknur Dereli (dinleyici) “Bana göre Beethoven özgürlük, ba-

ğımsızlık ve ruhu dinlendirmedir.”Gökçer Gökçe (dinleyici) Yalnızlığının hüznünü, hayal kırıklıkları-

nın zulmünü ve hırçınlığının en ateşli öf-kesini, notalarla en muazzam şekilde har-manlayan eşsiz besteci ve aydınlık bir düşün insanı! Büyük besteciler içerisin-de müziğin son sınırlarına ulaşabilen, tar-tışmasız en büyüklerinden biri olan de-ha! Birçok büyük eseriyle birlikte, Patheti-que Sonata’ın kudretli yaratıcısı! Eserleri-nin gücü, her daim var olacak!

Ben dinleyici Zeynep Oral’a göre: “Fırtınalar kopuyor, volkanlar patlı-

yor, seller sular, akarsular, denizler okya-nuslar taşıyor, yer gök uyanıyor sarsılı-yor, kükrüyor, kendini aşıyor, coşuyor co-şuyor coşuyor... Hem doğada, hem in-sanın iç dünyasında... Sonra, sonra müt-hiş bir sessizlik, dinginlik, huzur, en derin, en dipsiz kuyulardan daha derinde, da-ha dipte duran minicik bir su damlası be-ni bekliyor... Sonra o su damlası, yeryü-zünün tüm duygularına dönüşüyor; o su damlası yeryüzünün tüm düşüncelerine dönüşüyor...

Bana göre Beethoven özgürlük, eşitlik de-mek... Coşku ve aşk demek... İnsan, doğa sevgisi ve yaşam tutkusu demek... Bütün bunlardan güç alan mükemmeliyet demek, idealler demek... Yaratıcılığın gücü demek...”

Dünyanın en tuhaf mahlukuyuz...ya da Bana göre Beethoven...

Bu yıl 2-25 Haziran tarihleri ara-sında yapılması planlanan 48. İs-

tanbul Müzik Festivali, “salgın ne-deniyle içinde bulunduğumuz ola-ğanüstü koşullar göz önüne alına-rak eylül ayının ikinci yarısına” er-telendiğini duyurdu.

1973 yılından bu yana hazi-ran ayında yapılan festival, müm-kün olduğunca aynı içerikle mü-

zikseverlere nitelikli ve zengin bir prog-ram sunmayı hedefliyor. Festival ekibi, Beethoven’ın Aydınlık Dünyası temasıy-la kurgulanan, yaşamı yeniden renklen-direcek konserlerde bir araya gelebil-mek için çalışmalarını sürdürüyor. Prog-ram ve diğer ayrıntılar haziran ayında iksv web sitesi ve sosyal medya hesap-larından duyurulacak.

48. İstanbul Müzik Festivali için alı-

nan biletler, konserlerin düzenleneceği yeni tarihlerde geçerli olacak. İzleyicile-rin, festival tarihlerinin değişmesi nede-niyle daha önce alınan biletleri iade ve değişim hakkı bulunacak. İade, değişim veya destek süreçleriyle ilgili ayrıntılı bilgilendirme haziran ayı içinde e-posta yoluyla yapılacak ve bilgiler İKSV ile İs-tanbul Müzik Festivali web sitelerinde açıklanacak.

SARP SAĞKAL

“Şiiri sokağa taşıyan şair” Orhan Veli, tam 106 yaşında. Garip akımının öncülerinden olan

şair, şiirin üstündeki “zincirleri” kır-dı ve serbest ölçüyü şiire taşıdı. Bir şiirinde “İş olsun diye” yazdığını söy-leyen Veli, edebiyat dünyasına her konunun şiir olabileceğini gösterdi...

Yazar Haluk Oral’ın “Bir Roman Kahramanı Orhan Veli” kitabında anlattığına göre, Orhan Veli, 14 Ni-san 1914’te doğdu. Öğrenim hayatı-na İstanbul’da başlayan şair, Cum-huriyetin ilanıyla Ankara’ya taşın-dı. Ankara Erkek Lisesi’nde eğitimine devam eden Orhan Veli, burada öm-rü boyunca dost kalacağı Oktay Ri-fat ve Melih Cevdet’i tanıdı. Şairin li-sede yaşadığı en unutulmaz anılar-dan biri de, mezuniyet sınavını ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yap-ması oldu...

Atatürk’lü tarih sınavıOral’ın kitabında anlattığına gö-

re, gazetemiz Cumhuriyet’in 1933’te “Büyük şeften intibalar” başlığıyla duyurduğu yazı, Atatürk’ün Ankara Erkek Lisesi’ne yaptığı ziyareti konu alır. Atatürk’ün öğrencilerin tarih sı-navında bizzat sorular yönelttiği be-lirtilen yazıda, öğrencilerin sınavla il-gili görüşlerine de yer verilir. Sına-va giren öğrencilerden Orhan Veli de, Atatürk’le yaşadıklarını gazetemize şöyle anlatır:

“Aradan saatler, günler geçti. Bu sa-tırları yazarken damarlarımda hâlâ o saatlerin ateşi, kaynayışı ve ürperme-sini duyuyorum. Bir talebeyi en çok korkutan hadise imtihan bile Gazi’nin karşısında zevkli bir hadise oluyor. Yalnız tarih değil, bütün bildikleri-mi onun kaşısında anlatsaydım, saat-lerce o sorsaydı ben cevap verseydim. Gazi’nin karşısında imtihan verme şe-refini ömrüm boyunca saklayacağım.”

‘Taşımı isterim...’İlkokuldan beri edebiyata merak-

lı olan şair, en iyi arkadaşları Me-lih Cevdet ve Oktay Rifat’la yazdı-ğı şiirleri dergilere yollar. Yazar Su-nay Akın’ın “İstanbul’un Nazım Pla-nı” kitabında, o dergilerden biri-nin Necip Fazıl Kısakürek’in çıkar-dığı “Ağaç” dergisi olduğu görü-lür. Akın’ın anlattığına göre, Orhan Veli’nin dergide yayımlanması için Kısakürek’e gönderdiği şiir kullanıl-maz. Üstelik şiirinin geri verilmesi-ni isteyen şair, onu da alamaz. Bu-nun üzerine Orhan Veli de “Ağaç” başlıklı şiirinde şu dizeleri yazar:

“Ağaca bir taş attım,Düşmedi taşım,Düşmedi taşım.Taşımı ağaç yedi;Taşımı isterim,Taşımı isterim!”‘İş olsun diye...’Öncülüğünü yaptığı “Garip” akı-

mıyla şiiri özgürleştiren ve serbest ölçüyü getiren şair, aynı zamanda her konunun şiirleştirilebileceğini kanıtladı. Sadece başına gelen olay-ları değil, gelmeyenleri de yazdığını, “İş olsun diye” şiirinde şöyle anlattı:

“Bütün güzel kadınlar zannettiler ki;

Aşk üstüne yazdığım her şiir Kendileri için yazılmıştır.Bense daima üzüntüsünü çektim. Onları iş olsun diye yazdığımı Bilmenin...”‘Kolay değil kuyruk sallaması...’Şiirlerinde işsizliği, açlığı ve

yoksulluğu da sıklıkla işleyen şa-ir, “yandaş” ve “halk” ayrımını da “Kuyruklu Şiir” ve “Cevap” adlı şiir-lerinde şöyle anlattı:

“Kuyruklu Şiiruyuşamayız seninle yollarımız ayrı;sen ciğercinin kedisi ben sokak

kedisi;senin yiyeceğin kalaylı kapta;benimki aslan ağzında;sen aşk rüyaları görürsün, ben kemikama seninki de kolay değil, kardeşim;kolay değil hani;böyle kuyruk sallamak tanrının günü.

Cevap-ciğercinin kedisinden sokak

kedisine-açlıktan bahsediyorsun;demek ki sen komünistsin.demek bütün binaları yakan sensin.İstanbul’dakileri senAnkara’dakileri sen...sen ne domuzsun, sen!” l ANKARA

Garip akımının öncüsü şair Orhan Veli Kanık 106 yaşında

Şiiri sokağa taşıyan şair: Orhan Veli

Renk ‘Kıyı’

Renk topluluğunun tohumları 10 yıl ön-ce henüz Pink Floyd, Dire Straits, De-

ep Purple, Led Zeppelin kavırları çalarken atılmış, 2013 sonrasında da bestelerine yönelmişler. Geç-mişlerinde çaldıkları müzikler-den hayli etkilenmişler ama onlardan neyi süzeceklerini ve kendilerini nasıl ifade ede-ceklerini iyi hesaplayıp kitap-lamışlar.

Ankara’nın Kızılay gençli-ğinden onlar, bunalım dolu er-genlikleri kafelerde geçen mi-lenyum kuşağından. Bir yandan çalıp eğ-lenirken öte taraftan kafa kafaya verip 15 şarkılık bir konsept oluşturmuşlar. İlk al-bümleri “Kıyı” bu dönemin bilançosu.

Konsept albüm “Kıyı”. Hayatın kıyısın-

da duran, aidiyet duygusu olmayan sıra-dan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Her şarkı adım adım var olma sürecini işliyor,

sonsuz bir yaşam döngüsü çi-ziyor.

Dertleri müzikle öyküler an-latmak. Bu nedenle iyi şarkı sözlerine rağmen enstrüman-tal parça yapmayı da seviyor-lar. Müziği zihinsel bir aktivi-te olarak gören, enstrümanla-rını iyi çalan, iyi kompozisyon yazan çocuklardan oluşuyor Renk. Her şeyden önemlisi de

düşünen varlıklar olarak kolektif hareket ederek müzik yapmaları. “Kıyı” ise bir ku-şağın 10 yılının son damlasına kadar da-mıtılmış hali. Yılın şimdiye dek çıkan en iyi albümlerinden biri.

Hayvanlar Alemi çoğunuza yeni bir top-luluk adı gibi gelebilir. Oysa 21 yıldan

beri ayaktalar ve sevdikleri müziği yapa-rak doğru bildikleri yoldan yürüyorlar. Az bilinmelerinin bir nedeni de enerjilerini bir parça yurtdı-şına vermiş olmaları. Hay-vanlar Âlemi dışarıda içeri-ye oranla daha fazla izlenen bir topluluk. Geride bıraktık-ları yıllara oranla da az sayı-da albüm yaptılar; 2006 yılın-da “Gaga”, 2018 yılında “Al-tın Serüvenler”, arada da bir-kaç kısacalar.

Topluluğun üçüncü stüdyo albümü, yedi enstrümantal parçadan oluşan “Psychedelia in Times of Turbulence”, İtalyan firması Subsound Records etike-tiyle CD ve plak formatında basıldı, dijital

format-larda ya-yımlandı. Ankaralı topluluk 2017 ilkbaha-rında kendini birkaç gün boyunca küçük

bir İtalyan kasabasında stüd-yoya kapatarak kayıt biriktir-miş, zaman içinde de bu otu-rumlardan çıkan malzemele-ri kompoze ederek albümü oluşturulmuş.

Hayli katmanlı bir albüm, biraz Amerikan tarzı deneysel bir iş. İlk iki albüme göre da-ha kasvetli, ama daha olgun

ve tutarlı. Yerel motiflerin de duyuldu-ğu doom atmosferli bir müzik. Uyuşturan tekrarlar, akılda kalıcı kısa melodiler… Anıştırdığı şeyler olsa da, bu progresif-saykodelik-rock topluluğunun kesinlikle özgün bir tarzı var.

[email protected]

Subsound Records

Mirage

Hayvanlar alemi ‘Psychedelia in Times of Turbulence’

Turizm ve Kültür Bakanlığı’na bağlı mü-zelerin bilet satış hizmetlerini yürüten

SICPA’nın CEO’su Aykut Ferah, çalışanları-nı bu süreçte işten çıkarmadıklarını, ücret-siz izne göndermediklerini, bunun yerine on-line eğitimler verdiklerini söyledi. Yabancı dil, müşteri ilişkileri, satış ve kişisel gelişim ko-nularında çalışanların kendilerini geliştirmele-ri için imkân yarattıklarını belirten Ferah; Efes ve Pamukkale ören yerleriyle ilgili de bir bilgi verdi: “Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nu-ri Ersoy’un desteğiyle Efes ve Pamukkale ren yerlerinin ışıklandırılarak gece müzeciliğine açılması konusunda çalışmalar devam ediyor. Yaklaşık 30 milyon liralık yatırımlarımıza de-vam ediyoruz.” Ferah, ayrıca Türkiye’de 5 Mil-yar TL’lik yatırım kapasiteli yerli projeler için AR-GE Merkezi oluşturma çalışmalarını hız-landırdıklarını, burada 3 bin kişiye ilave istih-dam sağlayacaklarını da açıkladı.

SoSyal MeDya TeMizliği

Tiyatro oyun mü-

ziklerinde pi-yanist, mü-zik direktö-rü, beste-ci olarak yer alan ve son yıllarda film müzikleriyle de adını du-yuran Erken’in yeni albümünün, pro-düktörlüğünü Redd grubundan Do-ğan Duru, Mix ve mastering’i Erim Arkman, kayıtlarını Hayyam stüd-yolarında Sinan Sakızlı yaptı. “San-ki Bir Masalmışız” ve “Kafamız Yıldız-lı Pekiyi” adlı şarkıların sözleri ve bes-tesi albümün aranjörlüğünü de üst-lenen Duru’ya, diğer şarkıların hep-si Erken’e ait. “Ben Seçtim Yolumu” şarkısında Halil Sezai, “Bir Kutuya Topla ve At Beni” şarkısında ise Ça-ğan Irmak sanatçıya eşlik ediyor. Yö-netmenliğini Onur Özcan’ın üstlendi-ği “Yeniden Doğar mıyım” klibi de tek kişi tarafından sosyal mesafe kuralla-rına uyarak ev ortamında çekildi.

‘Uyandım Yoksun’ ile müzikseverlerle!

Rus dansçılardan mutfakta baleRusya’nın St. Petersburg ken-

tindeki ünlü Mariinskiy Tiyatrosu’dan yedi balet ve bala-rin evlerinin mutfak ve salonlarında sahnedeki dönüşlerini sergileyerek oluşturduğu video sanatseverleri eğlendirdi. Besteci Ludwig Minkus’a ait bir parçanın eşlik ettiği video, sosyal medyada paylaşıldı ve binler-ce kez izlendi.

Tiyatronun sayfasında videoy-la birlikte, “Tiyatroda seyirciler-le etkileşime girme imkânları yok-ken, evleri sanatçılar için bir sah-ne ve yaratıcı bir platform görevi görüyor” ifadeleri kullanıldı. Açık-lamaya göre, fikir, balerin Maria Vinogradova’yı salonda elinde ten-cereyle taşıyan baş dansçı Ivan Vasilyev’den geldi. Videoda gerçek bir sahne performansı gibi selam ve alkışlar yer aldı.

ÇiĞDeM erken’in 4. albüMü

Mariinskiy TiyaTrOsu

Norveçin başkenti oslo’da Toonsmag karikatür portalınca düzenlenen “Sos-

yal Medya” konulu uluslararası karika-tür yarışmasında Türkiye’den Halis Dok-göz “Sosyal Medya Temizliği” karikatü-

rü ile birincilik ödülünü kazandı.yarışmada Cezayir’den youcef aimeur ikinci ve Bel-çikadan luc Descheemaeker use üçüncü oldu. Karikatürler e-kitap haline getirile-rek toonsmag sitesinde sergilenecek.

Lara Kamhi, yurtiçinde ve yurtdışında çeşit-li festivallerde gösterilen “Transparency of

Being” adlı deneysel belgesel filminde, gün-delik hayat, teknolojik iletişim ve ulaşım plat-formlarının istilasıyla tinsellik üzerine karşılaş-tırmalı gözlemlere aynı zamanda bireysel izo-lasyona da değiniyor. 10 yılı aşkın bir süredir si-nematik sanatlar alanında üretim yapan çağdaş sanatçı ve yönetmen Kamhi, ses, mekâna öz-gü yerleştirme ve görsel anlatım üçlüsü üze-rine çalışmalar yapıyor. Belgesel, youTube ve Vimeo üzerinden izlenebilir.

İstanbul Müzik Festivali eylül ayına ertelendi

efes ve Pamukkale gece müzeciliğine açılacak

Birinci oldu

Lara Kamhi’nin belgeseli online gösterilecek

Halis Dokgöz

lara Kamhi

6 BİLEN: 1.333.406.05 TL (2. devir)5 BİLEN: 6.602.60 TL

4 BİLEN: 88.05 TL 3 BİLEN: 12.45 TLikramiye kazandı.

SAYISAL LOTO6-22-25-28-32-48

l NBA takımlarından Cleveland Cavaliers’ta oynayan Cedi Osman, milli takım forması-nı giymeyi özledi-ğini belirtti. Cedi, FIBA’nın internet

sitesinde yer alan yazı-sında, basketbolsuz bir hayatın kendisi için zor olduğunu kaydederek, “Umarım en kısa za-manda durum da-ha iyiye gider. Bas-ketbolu ne kadar özlediğimi fark ediyorum. Özel-likle de Türki-ye için oynama-yı özledim” ifa-delerini kullandı.

l Mesut Özil, İspanyol gazetesi Marca’ya verdiği röportaj-da Almanya Milli Takımı’nı bırakmasıyla ilgili süreç hakkın-da, “Almanya Milli Takımı formasını gururla giydim ama son yaşananlardan sonra ‘Artık yeter’ dedim. Federasyon yetkilileri Türk köklerime saygısızlık etti. Beni siyasi pro-paganda yapmakla suçladılar. Ben bu saygısızlığı ka-bul edemezdim. Benim iki kalbim var. Alman ve Türk. Ancak Almanya’daki insanlar, benim Al-man yönümü ve burada eğitim aldığımı bile kabullenmedi. Kazandığımda Al-man, kaybettiğimde göçmen oluyor-dum. Bana karşı ırkçılık yapıldı” dedi.

12 NİSAN 2020 PAZAR

Tüm dünyanın koronavirüs ile mücadele ettiği bugün-lerde Juventus’un yıldız ismi Cristiano Ronaldo, sos-yal medya hesaplarından Portekiz ve İtalya bayrakla-

rı şeklindeki maskeleriyle iki fotoğraf paylaştı. Şu sıra-lar kendisine ait adada izole bir şekilde yaşayan yıldız futbolcu mesajında, “Dünyamız zor bir dönemden ge-çiyor. Bu dönemde birleşip birbirimize destek olmamız çok önemli. Hepimizi birbirimize yardım etmek için eli-

mizden geleni yapalım” ifadelerine yer verdi.

RONALDO’DANMASKELİ PAYLAŞIM

TASARIM: ERSİN ÖZTEKİN

Olimpiyat Oyunları’yla ilgili konuşan Japon yetkili Muto’dan çarpıcı açıklama

‘2021’in garantisi yok’l Tokyo 2020 Organi-zasyon Komitesi Üst Yöneticisi Toshiro Mu-to, koronavirüs salgı-nı nedeniyle ertelenen Olimpiyatların 2021 yılında düzenlenece-ğinin garantisini ve-remeyeceğini söyle-di. Muto, “Kimsenin bu du-rumun gelecek temmuza ka-

dar kontrol altına alına-

cağını söyleyebileceğini sanmıyorum. Bu konu-da kesin bir cevap ve-recek pozisyonda de-ğiliz” dedi. Uluslarara-sı Olimpiyat Komite-si (IOC), 24 Temmuz-9 Ağustos’ta yapılma-sı planlanan 2020 Tok-

yo Olimpiyatları’nı 23 Tem-muz-8 Ağustos 2021 tarihle-rine ertelemişti.

l Liverpool’un eski futbolcusu ve teknik direktörü Kenny Dalglish’in koronavirü-se yakalandığı açıklandı. Enfeksiyon ne-deniyle hastaneye kaldırılan 69 yaşında-ki Kenny Dalglish’e yapılan koronavirüs testinin pozitif çıktığı belirtildi. İskoç futbol adamının hastalığa dair herhangi bir semptom göstermediği ve karanti-na koşullarına uyduğu kaydedildi.

Arsenal’den yardımİngiltere Premier Lig ekibi Arsenal,

ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere 15 ton yardım malzemesi bağışla-

dı. Yardımlar arasında 30 bin gı-da malzemesi, temizlik ve hij-yen ürünleri bulunuyor. Ar-

senal, yardım kuruluşlarına da 150 bin sterlin bağışlayacak.

Kenny Dalglish’intesti pozitif çıktı

Cedi: Milli takım formasını özledim

MESUT ÖZİL: BANAKARŞI IRKÇILIK YAPILDI

l Beşiktaş Kulübü Genel Sekrete-ri Mesut Urgancılar, teknik direktör Mesut Bakkal’ın yazdığı kitapta ge-çen teşvik primi iddiaları için Tür-

kiye Futbol Federasyonu’na (TFF) başvu-ruda bulunduklarını ve 1986-87 sezonu-nun şampiyonu ilan edilmeleri gerektiği-ni söyledi. Urgancılar, “TFF’ye bir başvu-ruda bulunduk, cevabını bekliyoruz. Evde boş oturmak yerine ‘1986-87 şampiyonu Beşiktaş’ açıklaması yapıp, özür dileyebi-lirler” ifadelerini kullandı.

Can Bartu’yuözlemle andık

G.Saraylı Mariano, ülkesindeki bazı kulüplerle görüştüğünü söyledi

‘Brezilya’ya döneceğim’l Galatasaray ile sözleşmesi sezon so-nu bitecek olan Mariano, Brezilya kulüple-riyle transfer görüşmesi yaptığını açıkla-dı. 33 yaşındaki sağ bek, Brezilya basının-dan FOX Sports'a verdiği röportajda, “Pla-nım Brezilya'ya geri dönmek. Ailem de geri dön-mek istiyor. Galatasaray'da olmak-tan keyif alıyorum, son 10 maç-

ta 5 asistim var. Sözleşmesinin son dönemin-deki bir futbolcu için harika. 4 yıl daha müca-deleci maçlara dayanacak fiziksel seviyeye sa-hibim. Brezilya'daki bazı kulüplerle görüşüyo-rum. Etik açıdan hangileri olduğunu söyleye-

mem. Sözleşmem bitmek üzere olduğu için be-nimle görüşmek isteyen her kulübe kapıları açık bıraktım" dedi.

‘TFF’ye 1986-87 için başvurduk’

l Fenerbahçe ve Türk sporunun efsane isimlerinden Can Bartu, aramızdan ayrılı-şının birinci yıl dönümünde anıldı. Sarı-La-civertli kulübün internet sitesinde yayım-lanan anma mesajında, “Kulübümüzün ta-rihinde çok önemli bir yeri olan, 1956-1961 ve 1967-1970 sezonlarında giydi-ği şanlı formamızla adı Fenerbahçe’miz ile özdeşleşmiş efsanemiz Can Bartu’yu ara-mızdan ayrılışının 1. yıl dönümünde say-gıyla anıyoruz. Adını tarihimize altın harf-lerle yazan Fenerbahçe’mizin ve Türk spo-runun değerli ismi Can Bartu’ya bir kez daha Allah’tan rahmet dileriz” denildi.

Efsaneler virüsekarşı bir arada l Futbol tarihinin unutulmazla-rı arasında yer alan 1982 Brezilya Milli Takımı kadrosu, koronavirüs-le mücadele için buluştu. Paulo Roberto Falcao’nun başlattığı ve Zico, Junior gibi hayatta olan tüm oyuncuların katıldığı bağış kam-panyasında kısa sürede 2 milyon 600 bin Brezilya Reali (3 milyon 410 bin TL) bağış toplandı.

Belarus’ta cansız mankenli protesto

LİGLER DEVAM EDİYOR

l Koronavirüs salgını yaşanır-ken Avrupa’da futbolun de-vam ettiği tek ülke konumunda-ki Belarus’ta bazı taraftarlar, du-ruma tepki göstermek amacıy-la sanal bilet satın alıp Dynamo Brest-Shakhtyor Soligorsk maçı-nın oynandığı stadın tribünlerine “cansız manken” yerleştirdi.

Fransa’da liglerle ilgili önemli kararlar alındı

Ağustos formülül Fransa’da 13 Mart’ta süresiz askıya alınan futbol ligleriyle il-gili kritik kararlar alındı. Mevcut sezonu temmuz sonunda bitir-mek isteyen lig yönetimi, ağus-tos ortasında gelecek sezon maçlarına başlamayı planlıyor.

Tribün boş kalacakYapılan bir araştırmaya göre;

ABD’li sporseverlerin yüzde 72’si koronavirüs aşısı bulunana ka-dar herhangi bir maçı yerinde seyretmeyeceğini dile getirdi.

TVF’den 500 bin TLTürkiye Voleybol Federasyo-

nu (TVF), koronavirüs salgınına karşı başlatılan Milli Dayanış-ma Kampanyası’na 500 bin lira destek verdiğini duyurdu.

Bartu

Dalglish

Muto

Cedi

Vodafone Park 4 yaşındal Türkiye’nin ilk akıllı stadyumu Voda-fone Park 4 yaşına bastı. Vodafone Tür-kiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı En-gin Aksoy “İçinde bulunduğumuz olağa-nüstü süreç nedeniyle bir süre uzak kal-sak da yakın zamanda tekrar Vodafone Park’ta buluşmayı diliyoruz” dedi.

Evde pijamayla çalışmayın

Koronavirüs sal-gını sırasında ki-

şisel hijyen, sos-yal mesafe gibi be-den sağlığımıza yö-nelik önlemleri alır-ken ruh sağlığımı-

zı da ihmal etmemek gerekiyor. Geleceğe dair bu belirsizlik or-tamı, toplumsal olarak kaygı dü-zeyimizi de etkiliyor. Aşırı kay-gı ve stres bağışıklık sistemimi-zi olumsuz etkileyebilir, hastalı-ğa daha da açık hale gelmemize yol açabilir.

Psikiyatrist Prof. Dr. Arif Ve-rimli, özellikle evden çalışanla-rı uyararak “Evde kalanlar ge-

celik veya pi-jamanızı sa-bah çıkartın. Her gün üze-rinizi dışarı çı-kacakmış gi-bi değiştirin. Bu zihni bir anlam-da rahatlatan bir şeydir. Her gün üzerinizi dışarı çıkacakmış gibi değiştirin. Çünkü virüs ortadan kalkıp hayata dönünce sosyal jetlag yaşama riskiniz artacak-tır. Günlük saati programa yazın, kitap, TV, sosyal medya, yemek saatleriniz belli olsun, kaynağı belli olmayan felaket haberlerin-den beslenen sosyal medya he-saplarına itibar etmeyin” dedi.

PROF. DR. ARİF VERİMLİ’DEN ÖNERİLER:

İzOLAsYONuN gETİRDİğİ TRAVMAYA DİKKAT uYARIsI

Yaşlılarda ateş hiç olmayabilirAkademik Geriatri Derneği

Başkanı Prof. Dr. Deniz Su-na Erdinçler, koronavirüs için özellikle 65 yaş üstükişilerin da-ha dikkatli olması gerektiğini yi-neledi.

Prof. Dr. Erdinçler, yaşlılar-da özellikle ateş bulgusunun hiç olmayabileceğini kaydede-rek “Onun yerine bilinç değişik-liği, uykuya eğilim, bilişsel bo-zukluklar ve düşmeler görülebi-lir. Sadece Covid-19 infeksiyo-nu değil, diğer infeksiyöz hasta-lıklar da 65 yaş üstü bireylerde daha ağır seyretmektedir. Bu sü-reçte en önem-li önlem yaşlıları-mızın evde kalma-sının sağlanma-sı ve mümkün ol-duğunca temasla-rın azaltılmasıdır” uyarısında bu-lundu.

Kullanılan dil önemliProf. Dr. Erdinçler, şöyle de-

vam etti: “Tüm duyarlı vatandaş-ların gündelik hayatta bu tedbir-leri uygularken yaşlılarımıza say-gı çerçevesinde, yaşlılarımızı is-tismar etmeden ve onları ger-çekten önemsediğimizi göstere-cek şekilde davranmasını yaş-lı psikolojisi açısından önemse-mekteyiz. Salgın döneminde ha-yatını kaybeden kişilerin yaş-lı olması medyada vurgulanır-ken sanki yaşlılar için ölüm nor-malmiş algısı giderek artmak-tadır. Tüm medya organlarında vurgulamamız gereken şey sade-ce yaşlıların değil herkesin evin-de kalması gerekliliğidir. Ancak bu şekilde yaşlılarımızı koruya-biliriz.”

Prof. Dr. Erdinçler, yaşlı birey-

lerin kronik hastalıklar için kulla-nılan ilaçlara aynı şekilde devam etmesi gerektiğini belirtip “İlaç raporu yenilemek ve reçete yaz-dırmak için hastanelere gitme-lerine gerek yoktur. Sağlık prob-lemleri ortaya çıkarsa Aile He-kimleri ile veya ALO 184 hattı ile irtibata geçmelidirler” uyarısı yaptı. l İSTANBUL

PROF. DR. ERDİNÇLER: BELİRTİLER FARKLI

SİBEL BAHÇETEPE

BUNLARI MUTLAKA YAPMALILAR

4 Yetersiz beslenme-nin; bağışıklık sistemin-de bozulma, infeksiyonla-ra eğilim, kemik erimesi, kas kaybı, hastalıklardan iyileşmenin gecikmesi gi-bi olumsuz etkileri vardır. Özellikle beslenmelerine dikkat etmelidirler.

4 Günde üç ana, üç ara öğün yemek yemelidir.

4 Süt ve süt ürünleri, et ve benzeri besinler (et, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohumlar), taze sebze ve meyveler, ekmek ve ta-hıl grubundan besinler gün içinde tüketilmelidir.

4 Yeterli miktarda pro-tein tüketilmelidir.

4 Günlük sıvı tüketimi 1,5-2 litre olmalıdır.

4 Dengeli beslenen yaş-lının ilave vitamine ihtiyacı yoktur. Yaşlının kullanması gereken tek vitamin D vi-taminidir.

4 Kas kaybının önlen-mesi için ev içinde egzer-sizler günde 2-3 defa uy-gulanmalıdır.

Erdinçler

Sosyolog Dr. Fatoş Al-tınbaş, Türkiye’de-

ki yurttaşların Akdeniz-li kimliğine sahip oldu-ğunu, koranavirüs salgı-nı nedeniyle uygulanan sosyal izolasyona uyum sağlamakta güçlük çek-tiğini belirterek izolas-yonun getirdiği yalnızlık ve çare-sizlik duygusunun travmaya ne-den olabileceği uyarısı yaptı.

Altınbaş “Bu nokta koronavi-

rüsün yol açtığı ekono-mik ve toplumsal sorun-lar kadar önemli. Evde öz bakıma dikkat etmek, egzersiz yapmak, hobile-rimizle ilgilenmek, zama-nımızı verimli geçirmek ve sürekli salgın haberle-rini dinlememek, pozitif

düşüncelere odaklanmak gerek-li. Sevdiklerimizi korumak için bunun zorunluluk olduğu halka sık sık anlatılmalı” dedi.

Altınbaş

Verimli

Evde egzersiz yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Verimli, “Dar alanda da olsa yürüyüş yapmak önemli. Ayrıca kitap okumak ve özellik-le nefes egzersizleri yapmak çok önemli. Derin nefes alıp yavaş yavaş vermek ve bunu günde 6-7 kez yapmak çok yararlı olacaktır” dedi.

Yoga seansları da

artık internet üzerinden

yapılabiliyor.

Uluslararası Lions Kulüpleri’nden hastaneye bağış Uluslararası Lions 118 -Y Yönetim Çevresi, Amerika’dan aldığı acil destek fonu ile Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne maske, ön-lük, dezenfektan malzemesi ve 4 adet solunum cihazını bağışladığını duyurdu. l Haber Merkezi

12 NİSAN 2020 Cumhuriyet Gazetesi’nin ücretsiz ekidirSAYI 1570

@cumdergi @cumhuriyet.pazar

Müzik onarırKalben, yeni albümüyle sevenlerinin karşısında. Ev konserlerinde hayranlarıyla buluşuyor elinden geldiğince. Karantinada müzikle sağaltıyor kendini ama aklında şiddete maruz bırakılan kadınlar var. “Bu katilleri yaratan ve doyuran, sırtlarını sıvazlayan, salgın var diye potansiyel katillerle eşleri, çocukları aynı evlere hapseden bir sistemin canavar dişlerinden akan kan benim kâbuslarıma giriyor” diyor.

2

3

2

8GAMZE AKDEMİR>>

MERVE SAATÇİ>>

EMRAH KOLUKISA>>

ARİF KIZILYALIN>>

HAZAL OCAK>>

LALEHAN UTKAN>>

‘Kedi’nin sanatta da yeri ayrı

C vitaminini nasıl tüketmeliyiz?

3DENİZ YAVAŞOĞULLARI>>

Geçici yuva hayat kurtarır

Ergin Ataman: ‘Gergin’, agresif ama başarılı!

Doğa ile ilişkimizi, ekonomik sistemimizi

sorgulamalıyız

İstanbul’un korkulu rüyası salgın

Pablo Picasso, Claude Monet, Francis-co Goya, Georgia O’Keeffe gibi sanatçı-ların atölyelerinde başköşeye yerleşmiş, pek çok kültürü ve sanat akımını etkile-miş, asaletin, gücün ve zarafetin simgesi.

C vitamini vücudumuz tarafından depolanmaz. Dolayısıyla ihtiyaçtan fazla alınan C vitamini, idrar ve ter yoluyla vücuttan atılır. Günlük düzenli alınması gereken bir vitamindir.

Limanlara gelen denizcilerin yanı sı-ra seyyahlar, maceraperestler, sanatçılar, yüzyıllar boyunca salgın hastalıkları da beraberlerinde taşıdılar kente. Geleni gi-deni eksik olmazdı İstanbul’un.

“Albüm çıktığından beri bana dans videoları

gönderiyor favori şarkısını seçenler. Şimdi

de evdeki objelerle müzik yaptıkları #evdeçal

videoları gelmeye başladı. Mesajların bazılarına cevap verebiliyorum.

Uzun mailler alıyorum, keyifle okuyorum.”

ÖZGE MUMCU AYBARS 4>> MUSTAFA K. ERDEMOL 4>> ENVER AYSEVER 8>>ELÇİN POYRAZLAR 3>>

5 4FİGEN ATALAY>> FİGEN YANIK>>

Hayatımız askıda

Karantinada ruh sağlığını ayakta tutmak her geçen gün daha da zor. Herkes belirsizlik ve korku içinde. Haberleri duydukça göğsümüze taşlar yığılıyor sanki. Psikiyatrist Prof. Dr. Nurper Erberk Özen’e sorduk.

7Be

eth

oven bir tiryakiydi!

6

2

Enginar özlemiMevsimi geldi

H alit Ziya Uşaklıgil, ge-çen yüzyılın başların-da baharda, İzmir’de “Karşıyaka’ya enginar

dolması yemeğe gidilecekse” ge-rekli hazırlıkları “yaşını gösterme-yen yanık, esmer bir renkli, her za-man telaşlı, yürürken koşuyor sa-nılan” Ramiz Hoca’ya yaptırıldığı-nı anlatır. Ramiz Hoca öyküsü, ilk kez 1922’de Bir Hikâye-i Sev-da kitabında okuruna ulaşmış-tı. Yayın tarihine bakılırsa Ha-lit Ziya Bey, öyküyü yazdığın-da Mabeyin Başkâtipliği göreviy-le yakınında bulunduğu Sultan V. Mehmet’in enginar severliğine de tanık olmuştu.

HASRET KALMIŞTIBıçağın Ucu romanında, “Haya-

tımda bu derece lezzetli bezelyeli enginar yemedim, yaptıklarım hiç böyle olmuyor, gitmeden bir yolu-nu bulup Mürüvvet Bacı’dan sırrı-nı öğreneyim. Acaba bu tadı, zey-tinyağının cinsi mi veriyor?” cüm-lelerinin yazarı Attilâ İlhan’ın, ölümünden altı ay önce annesinin arkadaşı Neriman Maruflu’nun Karşıyaka’daki evinde öğle ye-meğinde enginar dolması yemiş-ti. İletişimci Sancar Maruflu, 2005 yılından kalan anısını 2019 yılının ilk günlerinde yazmıştı.

Zeytinyağlısından dolmasına, iç baklalısından kuzu etli oturtmasına kadar birçok yemeği yapılan engi-narın doğal atası kenger, onunda da atası devedikenidir. Goethe, 1787’de gerçekleştirdiği İtalya gezisinde de-vedikeninin uçlarını bıçakla kesip soyduktan sonra yiyenleri gördüğü-nü seyahatnamesinde yazdığı yıllar-da, İtalyanların enginarla tanışması-nın üzerinden uzun zaman geçmişti.

İtalya mutfağı ile Osmanlı mut-fağının bu lezzetle buluşması 15. yüzyılın üçüncü çeyreğine denk gelir. Enginar, Floransa’da Strozzi Sarayı’nda 1466’da, İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda 1471’de pişi-rilir. Salah Birsel’in, saray sofra-larını anlatırken “dikkat buyurun,

kuşkonmaz ile enginar hiç eksik olmuyor” demesine neden olan ta-rihsel süreç Fatih Sultan Mehmet döneminde 98 akçe ödenerek alı-nan enginarlarla başlar.

Emile Zola’nın öğle yemeği sı-rasında bir işçinin “Tatlımı kim enginarla değiştirir?” diye arka-daşlarına seslendiği sahnenin ak-tarıldığı Kadınların Cenneti ro-manının ilk baskısı yapıldığı 1883 yılında, Fransa’da enginar tüke-timi yaygınlaşmıştı. Ancak 1929 Büyük Ekonomik Bunalımı’nın ardından kıtlık döneminde Paris’e giden doktor Adnan Adıvar’ın en-ginara hasret kaldığını eşi Hali-de Edib Adıvar yıllar sonra söyle-yecekti.

Adnan Adıvar’ın enginar yok-sunluğu, Sait Faik’in 1930’lu yıl-ların başında yazdığı Beyaz Altın öyküsünü anımsamak için yeter-li. Öyküde pirzola pişirilen man-galdan yükselen kokular anlatılır, ardından “evden sefertası içinde zeytinyağlı enginarlar gelir” deni-lir ve “neden bu yemeklerden bu kadar iştaha ile bahsettiğimi harp nedir bilmeyenler, tesadüf ede-cekleri her kırk yaşındaki adama sorabilirler...” eklemesi yapılır.

YAPRAKLARINDAN DOLMAKarantina günlerinde, enginara

ulaşabilenler çanaklarıyla diledik-leri türde yemek pişirirken kör-pe kenarlarını da yüzyıl öncesin-den günümüze gelen bir tarife uy-gun “yalancı dolma” yapmayı de-neyebilirler. Fahriye Hanım, Ev Kadını kitabında, enginarın ka-buklarından körpe olanları tuz ve limonlu suya koyarak bekletme-yi, daha sonra bu kabuklara midye dolması içi gibi hazırlanan mal-zemeyi koyarak bir başka kabu-ğu üzerine kapatıp tencereye yer-leştirmeyi ve hafif ateşte pişirme-yi öğütler.

Genç yaşta yitirdiğimiz İzmirli şair Didem Madak’ın “Seni sevin-ce pazara çıktım sevinçten/Engi-nar aldım ‘süper enginarlar’ diye bağıran adamdan” dizelerindekine benzer yöntemle pazardan enginar alamasak da lezzetini unutmama-ya çalışalım.

VECDI SEVIĞ

[email protected]

Takviye alırken su tüketimine dikkat

K oronavirüs salgı-nından korunmak için güçlü bir bağı-şıklık şart. Bağışık-lığı artırmak için-

se son zamanlarda özellikle C vita-mini kullanımında ciddi bir artış söz konusu. Ancak ne kadar çok vitamin takviyesi alırsak hastalıklara karşı o kadar korunuruz algısı yanlış. Peki, C vitamininin önerilen günlük mik-tarı ne? En çok hangi besinlerde bulunur? İnceleyelim...u C vitamini, suda çözülebilen bir vita-

mindir ve vücudumuz tarafından depolan-maz. Dolayısıyla ihtiyaçtan fazla alınan C vitamini idrar ve ter yoluyla vücuttan atı-lır. Günlük olarak düzenli alınması gere-ken bir vitamindir.u Yeterli C vitamini tüketimi sağlık-

lı bir bağışıklık sistemini destekler. Ayrı-ca düzenli C vitamini tüketimi yaraların iyileşmesinde, kemik sağlığının korunma-sında ve beyin fonksiyonunu artırmada da önemli bir rol oynar.u C vitamini, demir mineralinin emi-

limini artırdığı için demir eksikliği olan kişilerin beslenmesinde demirden zen-gin besinlerle birlikte C vitamini tüketimi önerilir. Ancak vücutta demir birikimiy-

le ilgili herhan-gi bir sağlık so-runu yaşıyorsa-nız yüksek mik-tarda C vitami-ni sağlık prob-lemlerine sebep olabilir.u National Institues

of Health’e göre, erkek-ler için günlük C vita-

mini ihtiyacı 90 mg iken kadınlar için bu miktar günde 75 mg’dır. Sigara içen bi-reylerin günlük C vitamini gereksinimi daha fazla olduğu için bu değerlere gün-lük 35 mg daha ekleme yapılma-lıdır. Hamileler ve emziren anne-ler için önerilen C vitamini mik-tarları ise sırasıyla 85 mg ve 120 mg’dır.

En zengin C vitamini kaynakları:u 1 büyük portakal 82 mg u 10-12 adet çilek 90 mgu 100 gram kırmızı-yeşil biberu 250 mg 1 orta boy kivi 130 mgu 1 küçük boy greyfurt 88 mgu 100 gram brokoli 90 mgu 100 gram brüksellahanası 112 mgu 100 gram karnabahar 50 mg

u Domates, ıspanak, maydanoz, ananas, taze fasulye, karalahana, limon, rezene, soğan da C vitamini kaynakları arasında yer alır.

u Eğer C vitamini takviyeleri alı-yorsanız yeterli miktarda su içtiği-nizden emin olun, böylece fazla C vitamini vücuttan atılabilir.

u Fazla C vitamini alımında en çok karşılaşılan yan etkiler ishal ve mide problemleri gibi sindirimle ilgili sorunlar ve böbrek taşı-dır. C vitamininin fazlası vücuttan oksalat adında bir artık madde olarak idrar yoluyla atılır. Oksalat, minerallerle bağlanarak böb-rek taşlarının oluşumuna neden olabilecek kristaller oluşturabilir.

u Araştırmalar, C vitamininin yan etkilerinin günde 2 bin mg’dan fazla alındığında ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Nor-mal bir beslenme düzenindeyken üst sınırı aşmanız mümkün ol-masa da alınan takviyelerle birlikte sınırı aşma riskiniz var.

u Eğer gün içinde yeterli sebze ve meyve tüketmiyorsanız veya günlük ihtiyacınızı artıran herhangi bir özel durumunuz varsa C vitamini tak-viyelerinden faydalanabilirsiniz. Ancak aldığınız miktarları mutlaka kontrol edin ve 2 bin mg olan üst sınırı geçmemeye dikkat edin.

MERVE SAATÇI

?C vitamini tüketimi nasıl olmalı

Dünya koronavirüs nedeniyle eve ka-pandı ve bu nokta-ya nasıl geldiğini düşünüyor. Sorgu-

lanan konuların başında ise insa-nın her geçen gün bir parçasını da-ha yok ettiği doğayla ilişkisi geli-yor. İstanbul Üniversitesi Cerrah-paşa, Orman Fakültesi, Toprak İl-mi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğre-tim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolu-nay, salgın hastalıkların yaşanma-ması için öncelikle avcılık ve ya-ban hayvanı ticaretinin yasaklan-ması gerektiğine dikkat çekiyor: “Ama tek başına bu önlemler de yetersiz kalacak. Bir an önce do-ğayla ilişkimizi ve ekonomik sis-temlerimizi sorgulamalıyız. Hatta sorgulamak da yetmez, değiştirme-liyiz. Ben son 50 yıldır doğayı hi-çe sayan, hatta ucuz kaynak olarak gören, tüketimi körükleyen ekono-mik modellerin salgının temelini oluşturduğunu düşünüyorum.”

u Dünyanın içinden geçtiği bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Daha dört ay önce birileri çıkıp tüm dünyaya yayılacak bir salgın olacağını söyleseydi çoğumuz gü-lüp geçerdi. Ancak sesleri duyul-masa da doğayı sömüren kapitalist sistemin ve küreselleşmenin fela-ketlere yol açabileceğini, hatta sal-

gın hastalıklar olacağını söyleyenler de vardı. Bu şe-kilde düşünenlerin birçoğu da yaklaşan felaketin iklim krizi olacağını söylüyor-du. Koronalı günlerde unut-tuğumuz deprem konusun-da endişeli çok sayıda bilim insanı var. Toplumumuzun azımsanmayacak bir kesi-mi ise geçim derdinden do-layı evinde kalamıyor ma-alesef. Umarım en kısa za-manda tüm ülkeyi kapsa-yan bir karantina ilan edilir ve zorda olan insanlarımıza

yardım edilir. Başka türlü bu sal-gının önüne geçilmeyecek gibi gö-rünüyor. Koronavirüs salgınını er ya da geç atlatacağız, ancak çok da uzak olmayan bir gelecekte iklim krizi, gıda krizi ve su krizi gibi so-runlar bizleri bekliyor.

HASTALIKLAR HAYVAN KÖKENLIu Koronavirüsün hayvandan

insana bulaştığı biliniyor. Bu durumda hayvanlarla ilişkimizi de gözden geçirmemiz gerekiyor değil mi?

Aslında koronavirüs hayvanlar-dan insanlara geçen tek hastalık değil. Hem artık fazla görülmeyen veba, kuduz, tifo, tifüs gibi hem de son yıllarda ortaya çıkan AIDS, SARS, kuş gribi, domuz gribi gi-bi hastalıklar hayvan kökenli. Son 80 yılda ortaya çıkan hastalıkların yüzde 60’ı hayvanlardan insanla-ra bulaşmış. Hayvanlar hiçbir za-man şu insanlara hastalık bulaştı-

ralım diye düşünmez. Biz insan-lar gidiyoruz hastalıklara, hatta ko-şuyoruz. Bunu yaban hayvanları-nı avlayarak, ticaretini yaparak, or-manları keserek, sulak alanları ku-rutarak yapıyoruz. Yok ettiğimiz her ekosistemle hastalıklara dave-tiye çıkarıyoruz. Çünkü ekosistem tahribatlarıyla yaban hayvanları-nı göçe zorluyoruz, küçük habitat-lara hapsediyoruz ya da evcil hay-vanları doğanın içine götürüyoruz. Böyle olunca patojenlerin yeni ko-nakçılar bulmasını, hastalık taşıyı-cı canlıların evcil hayvanlara ulaş-masını hatta yerleşim alanlarına kadar gelmesine neden oluyoruz. Patojenlerin yeni hayvanlara ya da insanlara aktarılmasıyla yeni mu-tasyonlar başlıyor ve böylece yeni hastalıklar ortaya çıkıyor.

Bu yeni hastalıklar da birkaç saat içinde seyahat eden insanlar-la binlerce kilometre uzağa taşı-nabiliyor.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile insan ve doğa ilişkisi

HAZAL OCAK

u Salgından nasıl bir ders çıkarılmalı? Salgının nedeni yarasalara ya da yarasa çor-

basına bağlanırsa çözüm üretilemez. Salgına daha geniş bir çerçeveden bakılmalı. Bir an ön-ce doğayla olan ilişkimizi ve ekonomik sistem-lerimizi sorgulamalıyız. Hatta sorgulamak da yetmez, değiştirmeliyiz. Ben son 50 yıldır doğa-yı hiçe sayan, hatta ucuz kaynak olarak gören, tüketimi körükleyen ekonomik modellerin sal-gının temelini oluşturduğunu düşünüyorum. Ek olarak artık iklim krizine de odaklanmamız ve bir an önce sera gazı salımlarını azaltmak, ik-lim krizinin neden olacağı afetlere karşı uyum

kapasitemizi artırmamız gerekiyor. Koronavi-rüs salgını da gösterdi ki yoksulluk en büyük kı-rılganlık. Benzer şekilde iklim krizi ve bununla bağlantılı su ve gıda krizleri de en çok toplumun yoksul kesimini etkileyecek. Bu da sosyal devlet kavramının ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarıyor. Hatta insan odaklı olan sosyal dev-let kavramının doğayı ve doğadaki canlıları da kapsayacak şekilde genişlemesi gerekiyor. u “Sistemden insanı çıkarınca doğa kendi-

ni yeniliyor” diyebilir miyiz?Uzun bir zaman diliminde doğa kendini yeni-

ler. Bunu metruk binalarda, terk edilmiş tarım

alanlarında görebilirsiniz. Sorun insanın ken-dini sistemin bir parçası olarak değil, sistemin hâkimi olarak görmesi. u İklim krizi için harekete geçilmezse dün-

yayı ne bekliyor?İklim krizi aslında kapıdan içeri girdi bile.

Kuraklık, sel, hortum, dolu, orman yangını gibi birçok afete neden oluyor. Gelecekte bu afetle-rin daha da artacağı öngörülüyor. Hatta salgın hastalıklara dahi neden olabilir. Çünkü iklim değişikliği de canlıları göçe zorluyor, ekosistem tahribatını hızlandırıyor, canlıların yaşam dön-gülerini değiştiriyor.

‘Doğru analiz yapmalıyız’Doğanay Tolunay

“Umarım salgın sonrasında da bilimin ışığında hareket edilir. Ayrıca toplum olarak başta sağlık emekçileri olmak üzere market, kargo, belediye çalışanlarına, gazetecilere, güvenlik güçlerine, salgın sırasında çalışmak zorunda olan herkese teşekkür etmek ve elimizden geldiğince yardımcı olmak gerekiyor.”

Yok ettiğimiz doğanın eseri!

12 NISAN 2020

3

H aftalarını küçük dairesinde tek ba-şına karantinada

geçiren bir arkadaşım “Şu korona bitsin, âşık olaca-ğım” dedi bana.

Hayatın tanıdık koşuştur-masının durmasıyla birlik-te belki daha fazla düşün-meye ve hissetmeye başla-dık. Yapacaklarımız, yap-mak istediklerimiz, yarım kalan şeyler, yeni başlan-gıçlar, sonlandırmamız ge-rekenler dört duvar arasında bizi daha çok ziyaret eder oldu.

Hayat yavaşlayınca biz de onu daha berrak görür olduk. Salgın, içimizdeki va-roluşçu krizi harekete geçirdi; köşeye atıl-mış hayaller, ukdeler, kendimize verdiği-miz unutulmuş sözler yakamıza yeniden yapıştı.

Aşağıda salgının bende yarattığı dönü-şümü yansıtan kararlar var. Bu bir plan değil, yol haritası hiç değil. Daha çok bir uyanış melodisi. u Hayatla yaptığım gizli anlaşmala-

rın hükmü yokmuş, anladım. Bir anda bil-diğim anlamıyla yaşantım altüst olabilir, kendimi hiç tahmin etmediğim bir durum-da, sıkışmış ve çaresiz bulabilirmişim. O halde hayat planı yapmak yerine ömrü-mü nasıl geçirmek istediğime odaklanma-lıyım.

HAYAT BELIRSIZu Başkalarının tarihi, kendi geçmişim,

yerleşik kanaatler ve beylik düşünceler sadece yorumdan ibaret. Arkaya bakarak gelecek kuramayız. Gelecek için elimi ko-lumu bağlayan görünmez iplerden kurtul-malıyım. u Önüme konan kuralların niteliğini

iyice araştırmalıyım. Bu benim işime mi yoksa başkalarının işine mi yarıyor, onu sormalıyım. Beni her manevramda sınır-layan toplumsal, geleneksel kuralları ya da “elâlem ne der” baskılarını kafamda bitirip yaşantıma bakmalıyım. u İnsandan haysiyet ve dürüstlük dışın-

da geride ne kalır ki? Haysiyeti kendime saygı, başkalarına fayda tanımımı tekrar

tekrar anımsamalıyım.u Hayat doğası gereği belirsiz.

Salgın bize bunun ne kadar geçer-li olduğunu gösterdi. Kendim dı-şında kontrol edebileceğim pek bir şey yok. Endişe, üzüntü, kor-ku gibi duyguların esiri olmadan bunları iyi ve faydalı bir şeyler ya-ratmada nasıl kullanabilirim, onu düşünmeliyim. u Her kriz döneminde şarlan-

talar, dolandırıcılar, sahte pey-gamberler ortaya çıkar. Bu dö-nemlerin gerçek kahramanları

ise yetkin, eğitimli, sağduyulu, idealist in-sanlardır. Bilim en gerçek yol gösterici-dir. Bunu korumalı ve daha çok yayılma-sına çaba harcamalıyım.

DAHA ÇOK SEVMELIYIMu Beden, bana verilen en güzel hediye-

lerden biri. Sağlıklı beslenme, spor, dü-zenli uykuyla ona iyi bakmalı, bana verdi-ği işaretleri dikkate almalı ve ömür denen birlikte geçireceğimiz bu serüvende onu korumalıyım. u Kent hayatı yaşam tarzım ama doğa-

ya daha fazla çıkmalıyım. Daha çok yeşi-le bakmalı, ağaçlar arasında gezmeli, dağ kokusu almalı, denize daha yakın yaşama-lıyım. u Hayat, dostlar, aile, sevdiklerimle da-

ha güzel. Daha sık görüşmeli, sohbet et-meli, buluşmalı ve kahkaha atmalıyım. u Çevresine zehir saçan kötücül insan-

ları hayatımdan kene gibi tek tek ayıkla-malıyım. Olumsuz görüşlerin ve yorumla-rın, güzel sözlerin üstündeki hâkimiyetini yıkmalıyım. u Daha çok dans etmeli, daha çok şarkı

söylemeliyim. Güzel şeyleri ertelemenin mahrum kalmak olduğunu hatırlamalıyım. u Bir sürü gereksiz nasihata, boş yönlen-

dirmeye karşın sevdiğim işi yapmakta di-retmeliyim. Tutkuyla yaptıklarımın iş ol-madığını, her sabah yeniden görmeliyim. u Hayatıma daha çok sanat sokmalıyım.

Daha iyi edebiyat yapmak için çalışmalı-yım. Belki de tek anlamlı hayat hedefim bu olmalı, yaşamı sanata çevirmek...u En önemlisi, daha çok sevmeliyim.

Önce kendimi, sonra diğerlerini.

Daha çok uyanış melodisi

Korona kararlarımÇ

UVA

LDIZ

ELÇIN POYRAZLAR

[email protected]

Çalışmak zorunda kalan-lar hariç, hepimiz evleri-mize kapanmış durumda-yız. Evdeki hayatımızda

ise film, dizi seyretmek, kitap okumak dışında pek bir sosyal faaliyet şansımız yok. Biz, ev-cil hayvanlar ile yaşayanlar kıs-men daha keyifli vakit geçiriyor olabiliriz. Gün içinde yaptıkla-rı saçma, komik hareketler yü-zümüzü güldürüyor. Köpekleri-miz, sosyal mesafeyi koruyarak birkaç sokak yürüyüş yapmamı-zı yani bir nebze olsun hareket etmemizi sağlıyor.

Türkiye’de, Covid-19 evcil hayvanlardan geçmediği hal-de bilgi kirliliği sebebiyle hay-vanlarını terk eden çok kişi ol-du. Yuvalandırmalar durdu. ABD’de ise tersine hayvan sa-hiplenme oranı New York’ta on kat, Kaliforniya’da ise yüzde 70 artmış. İnsanlar evde yalnız kal-mak istemiyor, onlara moral ve-recek, yüzlerini güldürecek bu canlılara ihtiyaç duyuyor. “Evde kalma” süreci hep hayvan bak-mak istemiş ancak zamansızlık-tan o sorumluluğun altına gire-memiş veya sadece o sorumlu-luğun altına girmekten ürkmüş kişiler için aslında güzel bir fır-sat sunuyor, geçici yuvalık!

GEÇICI YUVA NEDIR?Geçici yuva, bir hayvanı du-

rup dururken sokaktan alıp bir süre beraber yaşamayı dene-yip olmayınca sokağa atmak as-la değildir! Geçici yuvalık, ha-lihazırda bir dernek veya birey-sel gönüllü tarafından kurtarıl-mış ve yuva bulana dek kalacak yere, ona bakacak birilerine ih-tiyaç duyan kimsesiz bir hay-

vana evinizde, bahçenizde yer açmaktır. Böylelikle hem hay-van kurtaran gönüllü veya der-neğe hem de hayvana yararı-nız dokunur. Bu süreçte kendi-nizi de ölçebilirsiniz. Geçici yu-va, pek çok dernek ve birey-sel gönüllünün destek açısından en çok ihtiyaç duyduğu şeyler-den biri. Normal şartlarda, kur-tarılan ve kendisi için yuva ara-nan bir kedi veya bir köpek ya klinik kafeslerine sıkışıp orada bekletiliyor ya da pansiyona alı-nıyor. Malum pansiyon fiyatla-rı da hayvan sayısı arttıkça ciddi bir meblağ olabiliyor. Eve ka-pandığımız karantina günlerin-de, hayatınıza renk getirebilecek bir aksiyon olabilir.

“Geçici yuvaya ihtiyacı olan hayvanları nasıl bulabilirim?” derseniz en kolay yolu sos-yal medya tabii ki. Yuvalan-dırma sayfalarından bulabilir-siniz. Etiket olarak #geçiciyu-va yazarak arama yapabilirsi-niz. Instagram’da, pek çok ila-nın paylaşıldığı, patilere.acil.yu-va, masum gözler ve kesmese-ker sayfalarına bakabilirsiniz.

Eve kapandığınız bu günlerde neden olmasın?

Karantina sebebiyle dört duvar arasına sıkışmış hayatınızı geçici yuvalık yaparak renklendirebilir,

aynı zamanda bir canlının hayatına dokunabilirsiniz.

[email protected]

DENIZ YAVAŞOĞULLARI

PATI GÜNLÜKLERI

Geçici yuva hayat kurtarır

u 1 aylık sarman kedicik yuva arıyor. İSTANBUL 0539 694 51 84

u Golden anne ve kalan iki erkek yavrusu yuva arıyor. AYDIN 0 544 330 22 52

12 NİSAN 2020

Ergin Ataman, kuşkusuz ki basket-bol dünyası için önemli bir isim.

Özellikle de bu sezonki çıkı-şı, onu ve Anadolu Efes’i hem Türkiye’de hem Avrupa’da zirve-

ye taşımıştı.Tüm rekorları kırıyorlardı. Taa ki, koro-

navirüs salgını tüm dünya ile birlikte spor dünyasının da kapısına kilit vurana kadar.

Önce NBA’da, ardından Euroleague’de, son olarak da Türkiye’de maçlar, antren-manlar askıya alınınca Ergin Ataman da hedeflerini ertelemek zorunda kaldı.

Özellikle Euroleague Final-Four şam-piyonluğun favorisi gösterildiği sezon-da salgına boyun eğmek oldukça üzmüş Ataman’ı.

“Siena ile Saporta Kupası, Beşiktaş’la EuroChallange, Galatasaray ile de Euro-Cup şampiyonluklarımız vardı. Sadece Eu-roleague kupası eksikti. O da bu yıl tamam-lanır” diyorduk ki “bu koronavirüs musal-lat oldu hepimizin başına” diyor ünlü antre-nör ve ekliyor: “Elbet o maçlar bir gün oy-nanacak..”

Ergin Ataman’la son 1.5 sezondur Ana-dolu Efes’teki müthiş çıkışını ve bu yıl fa-vori gösterildiği Euroleague şampiyonluğu-nu ve daha önemlisi koronavirüsün yarattı-ğı havayı konuştuk.

u Sayın Ataman, 3 günde bir maç oy-narken hayatın ve basketbolun bir anda durması sizi ve takımınızı nasıl etkiledi?

Sadece basketbol dünyasını değil, tüm in-sanlığı farklı bir noktaya getirdi bu salgın.

İnsan sağlığını her şeyden önde tutan bir insan olarak Avrupa’nın büyük ligleri arasında en geç tatil edilen organizasyo-nun Basketbol Süper Ligi olması elbet-te sporcularımızı, bizleri, idarecilerimi-zi etkiledi. Ardından hepimiz evlerimi-ze kapandık, devletimizin evde kal çağ-rısına uyuyoruz. Sporcularımız formları-nı korumak için bireysel antrenman ya-pıyorlar, ancak saha çalışması çok farklı-dır. Salgın bittiğinde ne durumda oluruz, ona bakacağız, çünkü basketbol sürekli-lik isteyen bir spordur. Üstelik bu yıl çok iyi bir ritim yakalamıştık.

LIG OYNANMALIu Bundan sonra ne olur, ne

olmalı?Türkiye Ligi çok değerli.

Amerikan Profesyonel Bas-ketbol Ligi NBA, Eurolea-gue, İspanya, İtalya ve Rusya Ligleri gibi büyük basket-bol organizasyonlarındakine benzer uygulamaların bizde de tatbiki en doğrusu diye düşünüyorum şahsen. Salgın riski bittiğinde, tüm önlemler alınarak ligin gerekirse yaz aylarında devam ettirilip spor-tif olarak tescil edilmesidir. Şu an Anadolu Efes, tüm etkinlikler-de önde ve şampiyonluğun favorisi ama oynamak en iyisi.

u Bir şekilde oynanır diyorsunuz?Başkası bizim yerimizde olsa ne der bilemem, ama

liglerin bugün tescil edilmesi durumunda şampiyon ilan edilecek, hem lig hem Euroleague’de lider konumda bu-lunan bir kulübün antrenörü sıfatıyla bu görüşümü sizin-le paylaşıyorum. Bu lig, yaz sonunda da olsa oynanmalı.

Öncelikle basketbol camiasının tüm bileşenleri ve ça-lışanlarını korumalıyız. Ardından yurtiçi ve dışındaki süreç dikkatle gözlenmeli ve uygun koşullar oluştuğun-da lig oynatılıp tescil edilmelidir. Hedeflerimiz değiş-medi elbette.

u Koronavirüs öncesine gelirsek Euroleague’de kaç takım sizin temponuzda oynuyordu? Şartlar düzeldiğinde tahmini 4’lü final rakipleriniz?

Bu sezon Euroleague’de en tempolu basketbolu oy-

nayan takımların başında biz geliyorduk. Ondan sonra sıralama yaptığımız zaman Real Madrid’in çok ciddi bir takım oldu-ğunu söyleyebiliriz. Keza Barcelona Miro-tic, Delaney ikilisi ile son derece tehlike-li bir takım. Ve tabii ki CSKA Moskova’da Mike James ve Maccabi’de Wilbekin yine performansları her zaman için üst düzey-de. O açıdan bu 5 takımın Euroleague Fi-nal-Fourları için çok şanslı olduğunu düşü-nüyorum. Sezon içindeki görüntü bu, elbet-te play-off’larda görüntü değişebilir.

u “Bu kadro NBA’da oynar” sözünüz var, yine “modern basketbol anlayışının oturduğunu” söylediniz. Efes, Avrupa basketbolunun üzerinde mi oynuyor?

Bu kadro NBA’da oynar sözümün arka-sındayım. İki yıldır Avrupa basketbolunda göze hoş gelen, spekteküler ve sonuca gi-den basketbol oynuyor Anadolu Efes takı-mı. Çok da kapasiteli oyuncularımız var, o açıdan ben bu kadronun ve bugün oynadı-ğımız basketbolun NBA’da da çok rahat-lıkla mücadele edebileceğini düşünüyorum. Şu an itibarıyla Euroleague’in en göze hoş gelen basketbolunu oynayan takım Anado-lu Efes, ama sonuç ve sezon sonunu bitirdi-ğimiz yer çok önemli.

BIZIM IÇIN GURURu İlk 14 haftadan sonra taşlar yerine

oturdu demiştiniz, sakatlıklara ve ro-tasyona rağmen ritminizi nasıl korudu-nuz? Takımdaşlık, başarınızda ne denli etkili?

Özellikle çok zorlu deplasmanlarda alı-nan galibiyetler, kırılan deplasman galibi-yeti rekorları, oyuncularımızın kırmış oldu-ğu bireysel performans rekorları ve takım içinde rollerin çok iyi paylaşılması ritmimi-zin devamını sağlıyor. Zaman zaman çok önemli eksik oyuncularımız olduğu haller-de bile o eksikliğin en iyi derecede kapatı-lıyor olması, tabii ki takımda geçen yıldan beri devam eden kazanma özelliği ve takım içinde fedakârca, takımdaşlık anlamında en iyisini yapma isteği en önemli avantajımız.

u Anadolu Efes, seyircisini yüzde 178 artırmış, bu sempatinin sırrı ne? Fanatizm düzeyinde düşünmeyenler

için herkesin baskette en azından 2. takımı Efes midir?

Anadolu Efes oynadığı basket-bolla ve kendi içinde yarattı-

ğı kahramanlarla ve organi-zasyonuyla, hem seyir zev-kini en üst düzeye çıkaran hem de izleyenlere müthiş bir atmosfer sunan bir ku-lüp. Avrupa’nın şu anda-ki en önemli basketbol or-ganizasyonu haline geldik. O açıdan ben, dediğiniz gi-

bi Türkiye’de taraflı, taraf-sız herkesin sempati ve keyif-

le Anadolu Efes basketbol ta-kımını izlediğini görüyorum. Bu

artış bizim için gurur. Aynı durum Avrupa’da da var. Avrupa’da keyifle iz-

leniyoruz.

u Sosyal medya ile aranız nasıl?Sosyal medyanın son yıllarda özellikle Türkiye’de

erozyona uğradığını ve sadece negatif düşünceler için kullanıldığını düşünüyorum. Geçen sezon sosyal med-yadan ayrıldım ve şu anda da çok rahatım.

u Size espri yollu “gergin Ataman” diyorlar, gerçekten gergin misiniz?

Bu mesleği yapıp da gergin olmayan teknik adam ya da meslektaşım var mı? Öyle birini tanımıyorum. Ama tabii ki, benim ismimin Ergin olması bu yakıştırmayı daha net bir şekilde yapıyor. Tüm teknik adamların ka-zanma hırsının dışarıdan gerginlikle görüldüğünü söyle-yebiliriz. İlk söylendiğinde içerliyordum, sonra alıştım, hatta aile içindeki sohbetlerde de bu söz geçiyor.

ARİF KIZILYALIN

“Başkası bizim yerimizde olsa ne der bilemem, ama liglerin bugün tescil edilmesi durumunda şampiyon ilan edilecek, hem lig hem Euroleague’de lider konumda bulunan bir kulübün antrenörü sıfatıyla bu görüşümü sizinle paylaşıyorum. Bu lig, yaz sonunda da olsa oynanmalı.”

Ergin Ataman

Biraz ‘gergin’, biraz agresif ama çok başarılı

Salgın biter, kupalar gelir!

4

Afrikalı köleler üzerinde deneyler yapılmazdı genellikle. Nedeni basittir

K oronavirüs salgınıyla mücadelede baş-ta sağlıkçılar olmak üzere bilim dünya-sının çabasını takdir etmemek mümkün mü? Kendilerinin de sık sık kurban git-

tikleri bu salgın defedilecekse elbette onların özveri-li çabalarıyla olacak bu.

Böylesi, küreselleşme eğilimi gösteren bir salgı-nın kimilerinde “eski” sömürge alışkanlıklarını orta-ya çıkardığına da tanık oluyoruz bu arada. Fransa’da bir “doktor” koronavirüs için geliştirilecek aşının de-nemelerinin Afrikalılar üzerinde yapılmasını önerdi biliyorsunuz. Nasıl bir kendinden geçmişlikse hiçbir insani kaygı gütmeden, mesleğinin etik kurallarını da yok sayarak böyle bir öneride bulunabildi. Neyse ki başta yine kendi meslektaşları olmak üzere geniş bir kesimden tepki gördü. Sesini kıstılar ne mutlu ki.

İyi de üzerinden öyle çok da zaman geçmemiş olan bu uğursuz deneyleri yine anımsatmış oldu bize bu öneri. Elbette zaten unutulmayan, unutulmama-sı gereken rezil geçmişe sahip kimi ülkelerin bu hal-tı yediklerini biliyoruz. Bugün bile, tek kişi bile ol-sa, aynı yöntemleri önerince biri geriliyor insan. Af-rika insanı o eski Afrika insanı değil elbette ama fır-sat bulunsa yine onlar üzerinde geçmişte olduğu gi-bi deneyler yapılacak demek ki. Aslında kimi deney-

lerin günümüzde, (yoksulluktan ötürü) para karşılığı denek olmuş insanlar üzerinde yapıldığından haber-darız. Bu acı ama başka bir konu.

Sömürgeci Batı’nın sifiliz deneyinin en rezil gi-rişimlerden biri olduğu söylenir. 1932’den 1972’ye kadar ABD Halk Sağlığı Servisi, 600 Afrikalı-Ame-rikalı erkek üzerinde bu deneyleri yaptı deniyor. Ye-mek, ücretsiz tıbbi bakım karşılığında hem de. Oysa tedavisi mümkün olan bu hastalığın özellikle ilerle-mesini incelemek istemiş deneyi yapanlar. Tıbbi bir edepsizlik elbette bu.

KÖLE EMEĞİNE İHTİYAÇ VARKENKüçük bir ada olan Grenada’da 1773’te yapılan

bir deneyden söz ederler. Buradaki köleler üzerinde yapılan bir deneydir bu. Üzerinde deney yapılanların tek bir adı vardı: Mr Negro (Bay Zenci). Bu tür de-neyler sonrası Antiller’de, denir, Amerindians top-luluklar yok olmuştur. Oysa o Afrikalılardan denek olarak kullanılacakları yerde yararlanılmış olsaydı ilaç sanayi belki daha da karlı, iyi bir iş yapmış ola-caktı. Çünkü otlardan, bitkilerden inanılmaz ilaç-lar türetmiş insanlardı bunlar. Fransız bir doktor var-dı, Bertrand Bajon. Bu konuyla ilgilenen, “Afrikalı kölelerin bu bilgilerinden yararlanalım” diyen odur.

“Onlardan bilgi alalım karşılığında özgürlüklerini verelim” deyince kabul edilmemiş tabii isteği. Köle emeğine ihtiyaç varken kim takar ilacı?

Yani Afrikalılar içinde “şanslı” sayılanlar köle-ler oluyordu haliyle. Köleler genellikle kobay ola-rak kullanılmazdı çünkü. Köle sahibinin işgücüydü onlar, tabii kullanılmazlardı. Jamaika’da, bir İngi-

liz doktor, yıllar yıllar önce tabii, “Ekvador Frengisi” için “mükemmel bir teda-vi” geliştirdiğini, bunun için köleler üzerinde üç dört ay sürecek bir deneye gerek duyduğunu söylediğin-de de köle sahipleri “deney süresinin uzunluğu” yü-zünden kabul etmediler.

Genellikle köleler deneyde kullanılmazlardı de-dim. Bu hiç kullanılmadıkları anlamına gelmiyor. Çok sayıda köle kullanıldı bu uğursuz işler için. Yi-ne Jamaika’da çalışmış olan İngiliz John Quier ad-lı bir doktor vardır. 1768 salgını sırasında 850 köle üzerinde çiçek aşısı denemeleri yapmıştır. Çok ama çok Afrikalı kölenin öldüğünü söylerler.

Bu deneyleri yapanlar, olumlu sonuçlar aldıkların-da başka bir sorunun yanıtını bulmak için kafa patla-tırlardı. “Negro’da başarılı olan bu deney acaba be-yaz insanda aynı başarıyı gösterir mi?” Siyahı in-sandan saymazlardı çünkü.

O Fransız doktor gitsin bakalım Afrika’ya de-neyler yapmak için. Önünde eğilen “köleler”le de-ğil, Thomas Sankara ile Samora Machel gibi sosya-list bağımsızlıkçı önderlerin “çocuklarıyla” karşıla-şacaklardır muhtemelen.

Pek hayırlarına olmaz, uyandırayım.

MUSTAFA K. ERDEMOL

Bİ D

ÜN

YA İN

SAN

Aşı Afrika’da denensin dediler, denerler

Dünyada eşza-manlı üç tartış-ma yürüyor. Biri

neo-liberal sistemin salgın bir hastalıkla yüzleşme-siyle beraber derin bir sis-tem krizine girmesi, ikinci-si Orban örneğindeki gibi popülist otoriterleşmenin beraberinde derin bir top-lumsal kontrol mekaniz-masını inşa etmesi, üçün-cüsü ise toplumlar arasın-da dayanışmanın olası artı-şı. Her ülkenin ayrı ayrı al-dığı önlemler bu tartışma-ları şekillendiriyor.

Birleşik Krallık Başba-kanı Boris Johnson’ın sos-yal deneyinden sonra yo-ğun bakıma alınması, popü-list politik söylem ile bilim arasındaki uçurumun en so-mut ve en hazin örneği ni-teliğinde.

İHTİYAÇ DAYANIŞMAUluslararası kurumlar bu

krizle baş etmeye çalışıyor; bu krizin atardamarları-nı neoliberal sağlık sistemi, yoğun bakım üniteleri, en-tübasyon makineleri ile ko-ruyucu ekipman malzeme-leri oluşturuyor. Maskeler, koruyucu gözlükler ve eldi-venler yeni bir kavga zemi-ni. Bir yandan da karaborsa ile yolsuzluğun yeni malze-meleri. Çek Aktuálné gaze-tesine göre Çek yetkilileri, Çek Cumhuriyeti’ne fiyat-larının iki katından fazla sa-tılması gereken yüz binler-ce maskeye ve maskeye el koydu. Polisin yaklaşık 100 bini Çin Kızıl Haçı’ndan olan ve İtalya için insani yardım paketi olarak tasar-lanan 28 bin solunum ciha-zı ve 680 bin maskeyi ele geçirdiği de bildiriliyor. Salgın sonucunda ülkeler birbirlerinin siparişlerine el koymaya başladı. Fransız basınına göre, İsveç sağ-lık şirketi Mölnlycke’nin Çin’den satın aldığı mas-kelere 3 Mart’ta Fransa’da el konuldu. Virüsten en çok etkilenen İtalya ve

İspanya’ya gidecek olan maskelerin serbest bıra-kılması için İsveç hükü-meti devreye girdi. Yakla-şık 2 hafta süren diploma-tik çabanın ardından ancak maskelerin yarısı İtalya ve İspanya’ya gönderilebildi. Şirket, bundan sonraki si-parişleri Belçika üzerinden İtalya ve İspanya’ya gönde-receklerini duyurdu. Neo-li-beral sistem, maske üzerine pazarlık yapmaya ve koru-yucu ekipmana el koyarken diplomasi bu sorunu çöz-

meye çalışıyor.Rafael, Ütopya’da

Bay More ile ko-nuşurken şu sözleri söyler: “Birçok hü-kümdar kendilerini barış zamanı yapıla-cak işlerden çok sa-vaş işlerine vakfe-der. Bu hükümdarlar genel olarak sahip olduklarını iyi yö-netmekten çok, hak-lı ya da haksız ne-denlerle, yeni ülke-lere sahip olmakla ilgilenirler ve bun-ların çevresinde-

ki devlet adamları o kadar bilgedir ki hiçbirinin yardı-ma da ihtiyaçları olmadığı-nı düşünürler. Aralarına bi-rini alsalar, sırf hükümdara dalkavukluk edip onu öv-gülere boğarak hükümdarın kişisel gözdesi haline gele-cek birini tercih ederler.”

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en ağır ve yayılmacı savaşlarından birini yaşıyoruz. Bildiği-miz tüm kutuplaşmalar kı-rılıyor ve insan hayatı ön plana çıkıyor. Kelle paça dalkavuklarından çok bili-me ve insanlar ile toplum-lar arasında dayanışmaya daha çok ihtiyacımız var.

ELBET BİR GÜNÖlümlü olmakla apan-

sız yüzleştik. Oysa hepi-miz biliyoruz, bir gün ca-mi avlusunda cenaze na-mazımız kılınırken sonsuz-luğa kaybolacağız. Yaşadı-ğımız anlar buharlaşıp bir başkasının belleğine yapı-şacak ve o belleğin kıvrım-ları içinde yaşamaya de-vam edecektik. Bunları bi-liyorduk belki ama o ölü-mün ne zaman geleceğini bilmeden günlük rutinleri-miz içinde yaşamaya, mü-cadele etmeye ve de haya-tı yaşamaya çalışıyorduk. Oysa zaman bir süreliğine durdu. Yeni bir akışa doğ-ru hazırlanıyor. Bunu tüm yalınlığıyla kabullenme-miz gerekiyor.

Apansız yüzleştik

ÖZGE MUMCU AYBARS

STATİK ENERJİ

Zaman yeni akışına

hazırlanıyor

Alman piyanist ve besteci Ludwig van Beethoven gerçek bir kahve tutkunuydu. Her sabah mutlaka 60 kahve çekirdeğinden öğüterek hazırladığı kahvesini yudumlayarak güne başlardı.

FİGEN YANIK

[email protected]

Doğumunun 250. yılında bütün dünyada anılıyor

Beethoven gerçek bir kahve tiryakisiydi

Viyana denilince ilk akla ge-len yerler müze, saray ve ope-ra binalarının yanı sıra birbi-rinden şık kafe ve pastaneler-dir. Avrupa’nın sanat başkent-

lerinden biri sayılan şehre gitmeyi düşü-nenlere de mutlaka bir pastanede ünlü çi-

kolatalı sacher turtasının (sachertorte) ta-dılması önerilir. Tabii yanında yine

Viyana’ya özgü sütlü kahvenin eş-liğinde...

Bonn doğumlu Alman piya-nist ve besteci Ludwig van Beethoven, 1791’de henüz 21 yaşındayken Viyana’ya yerleşir. Çalışmalarını ora-da dönemin önemli beste-cilerinden Joseph Haydn ile sürdürmektedir. Sık sık ev

değiştiren sanatçı, 57 yaşın-da ölümüne kadar da bu şehir-

de yaşamını sürdürür. Bu yıl yal-nız Almanya ve Avusturya’da de-

ğil, tüm dünyada doğumunun 250. yı-lı nedeniyle üstadın adından sıkça söz edi-liyor. Beethoven’in yaşamının ikinci çeyre-ğinde işitme sorunu yaşamasının, onun kla-

sik müzik tarihinin efsanelerinden biri ola-rak anılmasına engel teşkil etmediğini, bu yılki etkinliklerle daha iyi idrak ediyoruz. Klasik müzik otoritelerince eserleri, çağının çok ilerisinde olarak yorumlanan sanatçının Viyana’da yaşadığı evleri, günümüzde birer mütevazı müze olarak korunuyor.

KENDİ KAHVESİNİ HAZIRLARDIÜnlü bestecinin 1802-1803 arasında ya-

şadığı ve birkaç yıl önce Beethoven Müzesi olarak ziyarete açılan Heiligenstadt’taki evin-de de kahve tutkusunu sergileyen özel bir bö-lüm var. Bir masanın üzerinde duran kahve çekirdekleri ve küçük bir makine, sizi eviniz-de gibi hissettiriyor. Gerçek bir kahve âşığı, hatta kafein bağımlısı olan Beethoven’in kah-vesini kendisinin hazırladığı da biliniyor. Viyana’nın kafelerinde zaman geçirmeyi de seven sanatçının evinde kahvesini yapış tar-zıyla ilgili değişmeyen birtakım ritüelleri var. Öyle ki Beethoven, mükemmel bir kahve-nin mutlaka 60 kahve çekirdeğinden öğütüle-rek hazırlanması gerektiğinden emindir. Öl-çü kabı kullanmasına karşın bir ya da iki çe-kirdeğin eksik olma ihtimalini göz önüne ala-rak taneleri sayar. Özellikle misafirleri geldi-ğinde sayma işlemini asla ihmal etmez. An-ton Schindler’in 1840’ta yazdığı Beethoven biyografisinde yer alan bu anekdotlara göre besteci, kahvesini genellikle kahvaltı sırasın-da içer. Yine Schindler’e göre, özel bir cam kahve makinesi kullanır.

Klasik müzik ve kahve tutkunları, besteci-nin sevdikleri bir eserini dinlerken yine onun “60 çekirdek” formülüyle hazırlayacakla-rı kahvelerini içerek 250. doğum yılında onu farklı bir şekilde anabilir. Bu arada ünlü yo-rumcularımızın Beethoven yılı için yayım-lanan özel albümlerini dinleyebilir. Geçmiş-te bestecinin tüm piyano eserlerini kaydeden İdil Biret’in sonat, konçerto ve senfoni uyar-lamaları 4 CD’lik “Seçmeler”de toplandı. IBA etiketiyle yayımlandı. Fazıl Say’ın tüm piyano sonatlarından oluşan 9 CD’lik albü-mü ise Warner Bross’tan yayımlandı.

u TURGAY ERDENER (BESTECİ, AKADEMİSYEN)

u ALİ DARMAR (BESTECİ)

Uğruna kantat yazılmış bitki

Konserden önce mutlaka

içerim

Ilık sütün içine bir kaşık Türk kahvesi

Termosun içinde okula götürürüm

“Kahveyi elbet-te çok seve-

rim. Sade Türk kah-vesi tercihimdir. Özel-likle gece çalışacak-sam filtre kahve ilaç gibi gelir. Hele o ko-kusu yok mu? Kahve

sert ve şekersiz olmalı. Şeker kahve-yi kimliğinden uzaklaştırır. Son 15 yıldır çekirdek kahve kullanıyoruz. Tercihim Orta Amerika kahvele-rinden yana oluyor. Fakat coğraf-ya merakım yüzünden bulabildi-ğim her ülkenin kahvesini dene-mekten de keyif alıyorum. Etiyop-ya, Kolombiy a, Guatemala, Hon-duras, El Salvador hatırlayabildik-lerim. Kahve, uğruna kantat yazıl-mış, kıymetli bir bitkidir.”

“Özel bir kahve tiryakiliğim yok ama her sabah bir fincan ılık sü-tün içine bir tatlı kaşığı Türk kahvesi de eklerim. Gün için-

de evime dostlarım gelirse onlara Türk kahvesi ikram ederim. Ben de onlarla birlikte içerim. Beraber çalıştığımız piyanist Ayşegül Sarıca’ya sık sık gittiğimde de sanatçı nescafe ikram eder, onu içerim. Akşamüstü saat 17.00’de de birkaç bardak çay içmeyi severim.”

“Kahveyi çok seve-rim, her türü be-

nim için özeldir. Sabah ilk kokusu bile beni mutlu et-meye yeter. Uyanır uyan-

maz he-men kahve-mi içerim. Türk kah-vesini sade, espresso ve diğer kah-veleri de şe-kersiz içe-

rim. Çalışırken ve kon-serden önce de kahve ol-mazsa olmazlarım arasın-dadır. Konserden önce de mutlaka iki saat önce han-gi ülkedeysem oraya ait bir kahveyi içerim.’’

u GÜLSİN ONAY (PİYANİST)

u İRİS ŞENTÜRKER (PİYANİST, AKADEMİSYEN)

“Kahvesiz ya-pamam, güne

kahveyle başlarım. İyi yerden kahve çekirdeği alıp sabah evden çık-madan hazırlar ve bir termosun içinde okula götürürüm. Okulda da taşınabilir kahve makinem var. Ders günlerinde yaşça büyük olan öğrenci-lerime de ikram ederim. Sade Kolom-biya kahvesini tercih ediyorum. Deği-şik kahveleri de denerim. Hangi suyla yapıldığına da dikkat ediyorum. Kon-serlerden bir saat önce kahve içmeyi keserim. Yaz aylarında Avusturya’da eğitim vermeye gittiğimde de dönüşte valizimi kahveyle doldururum.’’

12 NİSAN 2020

Beethoven’in Heiligenstadt’ta yaşadığı ev, müze olarak ziyarete açık.

Afrikalı futbolcular öneriye sosyal medya hesaplarından tepki göstermişti. Didier Drogba, “Afrika bir test

laboratuvarı değil. Bu aşağılayıcı, yanlış ve en derinden ırkçı kelimelerin kınanmasını istiyorum” demişti.

Drogba

5

Prof. Dr. Nurper Erberk Özen, koronavirüs salgınının psikolojik etkilerini anlattı

Karantina günleri uzuyor, ülkemizdeki tablo her geçen gün kötüye gidiyor. Özellikle de sağlık çalışanları tehdit altında. Herkes korku ve endişe içinde. Ruhsal olarak dayanılması zor günler. Prof. Nurper Erberk Özen’e bunların üstesinden nasıl geleceğimizi sorduk.

Hayatımız askıda

“Kriz, yaşamın akışını aniden bozar. Slaikeu’ya göre kriz, bireyin daha önce karşılaştığı durumlarla baş etmede başarılı olduğu, problem çözme becerilerinin artık etkili olmadığı geçici bir organizasyonsuzluk, kötülük durumu olarak tanımlanabilir.”

“Sağlık kaygısı bozukluğu isimli bir kaygı bozukluğu tanımız var, önceki adı hipokondriazis, hastalık hastalığıydı. Burada kişi zihninde çok ciddi bir hastalığı olduğuna dair bir inanca sahiptir ve takıntılı bir biçimde buna dair kanıt kovalamaktadır.”

“Günlük gelişmeleri, sabah ve akşam birer kez

yetkili kişiler ve güvenli kanallardan

takip etmek yeterli, sürekli maruz

kalmak zihni yorar.”

“Virüsü tanıdıkça ona karşı

güçleneceğimizi düşünüyoruz.

Oysa artan hastalık ve ölüm rakamları, yurt dışından gelen

görüntüler, bazen alanında uzman olmayan

kişilerden tutarsız ve

bilimsellikten yoksun

açıklamalar dinlemek,

bunlara sürekli maruz kalmak, bir süre sonra

bilgi edinmenin ötesine geçip,

zihinde korkuyu tetiklemeye

başlayabilir.”

“Konforlu bir izolasyon

içinde olanlar, rutin

yaşamlarında da konforlu ve steril bir ortamdaydı

zaten, o yüzden onlar

bu açıdan bir zorluk

çekecek diye düşünmüyorum.

Kalabalık evlerde

yaşayanlar, aile içi şiddet

olgusu olanlar için ise en

güvenli liman olması gereken evleri ne yazık ki güvenli bir

ortam değil. “

Bütün dünyayı sarsan koro-navirüs salgını ortak ama her birimizin “izole” yaşa-dığı hayatlar -kimi zaman çok benzerlik gösterse de-

aynı değil. Kimi çok konforlu yaşıyor izo-lasyonu, güzel, geniş evinde, sanal dünya-nın sunduğu nimetleri izlerken “Ne yesem, ne içsem?” diye düşünerek. Bazıları bu ka-dar şanslı değil. Minicik evlerde kalabalık yaşayanlar, şiddet gördüğü kocayla dört duvar arasına hapsolanlar, engelli çocu-ğuyla desteksiz bir başına kalanlar, sağlık kaygısı bozukluğu, panik atak yaşayanlar... Bir taraftan da aniden başka bir yaşam tü-rüne geçiş yaptık. Trafikten yakınmaları-mız, çalışma arkaşlarımızla çıktığımız öğle yemekleri, kahve molaları, ofis dedikodu-ları mazide kaldı. Tek başımıza çalışıyoruz ve korkuyoruz ya salgından sonra da böyle olursa? Aklımızdaki tüm soruları psikiyat-rist ve psikoterapist Prof. Dr. Nurper Er-berk Özen’e sorduk.

u Böyle bir salgını, izolasyonu, ortak bir korkuyu ilk kez yaşıyoruz ve ne zaman biteceğini de bilmiyoruz.

Bu tür olaylarda yaşamın olağan akışına gerçekten bomba düşmüş gibi olur, yaşa-ma dair temel güven duygumuz sarsılır ve oluşan belirsizlik bizi endişeye sevk eder. Psikiyatride ve psikolojide, yaşamın akı-şını aniden bozan, yıkıcı travmatik olayla-rın etkisi kriz olarak adlandırılır. Birdenbi-re yaşam şeklimiz tamamen değişti, mes-leki ve sosyal alanlarımız, alışkanlık ve ru-tinlerimiz rafa kalktı. Yaşam gündemimize özel önlemler ve kısıtlamalar, yeni kavram-lar geldi, sosyal mesafe örneğin. Her yerde öldürücü olabilecek sonuçları gösterilen bir hastalıktan söz edildiği bir ortamla çevre-lenmiş durumdayız.

Şu anda bu pandeminin bize hatırlattığı en önemli kavram, bireysel olarak ne yaparsak yapalım toplum olarak hareket etmediğimiz sürece bir anlamı olmadığını anlamış olma-mızdır. Şüphesiz gerçek bir tehdit ya da teh-dit algısına herkesin tepkisi bire bir aynı ol-maz. Sosyal stres faktörü hepimiz için ay-nı düzeyde tehdit edici olsa da biyolojik ya-pımız biriciktir, yani hepimizin kaygı eşiği, olayı yorumlama biçimi, onunla başa çıkma stratejileri birbirimizden farklıdır.

KAYGI NASIL ARTARu Korkular iyice gün yüzüne çıktı...Freud’a göre iki temel içgüdü var: Eros

ve Thanatos, yani yaşam ve ölüm iç güdü-sü. Eros’un içinde, sevmek, üretmek, haz almak gibi her türlü yaşamı sürdüren öğeler yer alır. Kimse kendisinin öleceğine inan-maz ve bilincimiz sanki bizler ölümsüzmü-şüz gibi davranır. Yaşamın devamını sağla-mak için, ölüm düşüncesini inkâr etmek zo-rundayız. Ancak ne zaman ki gerçek ölüm tehdidi ile yüzleşiriz, ölüm yüzünü göster-meye başlar ve korku, kaygı kendini göste-rir. Bağışıklık sistemimizin bizi mikroorga-nizmalardan koruması gibi, savunma meka-nizmaları da bizi psikolojik zorlanmalardan yani stresten korumaya çalışır. Bauman’a göre hayatta kalmayı istememizin en önem-li nedeni, “bütün o sevme, sevilmenin -bü-tün bu hareketin- bir anda sona ermesinin dayanılmaz olmasıdır”. Canetti’ye göre ise

“kaçınılmaz olarak, insan ha-yatta ka-lan kişi-dir”.

u Bu durumun

ruh sağlığı-mıza kısa ve

uzun vadeli etkileri neler

olabilir?Her belirsiz-

lik kay-

gı uyandırır, yanıtı belli olmayan, öngöre-mediğimiz sorular açıklığa kavuşsun iste-riz. Sosyal medyadan, yazılı ve görsel kit-le iletişim araçlarından haberler alma peşin-deyiz. Virüsü tanıdıkça ona karşı güçlene-ceğimizi düşünüyoruz. Oysa artan hastalık ve ölüm rakamları, yurtdışından gelen gö-rüntüler, bazen alanında uzman olmayan ki-şilerden tutarsız ve bilimsellikten yoksun açıklamalar dinlemek, bunlara sürekli ma-ruz kalmak, bir süre sonra bilgi edinmenin ötesine geçip zihinde korkuyu tetiklemeye başlayabilir.

Korku ve kaygı tetiklendikten sonra ise, duyulan her haberi felaketleştirerek, üzeri-mize alınarak yorumlamaya başlarız, böyle-ce korku ve kaygı daha da artarak kısır bir döngüye girilmiş olur. Bu durumda sağlıklı ve olumlu düşünemeyiz. Ayrıca tedbir ola-rak önerilen her şey abartılarak kaygıyı iyi-ce artırabiliriz. Örneğin ellerin yıkanması önerisi, sayısızca yıkama ile takıntılı bir hal alabilir (obsesif kompulsif bozukluk), sağ-lıklı beslenme önerisi, aşırı hijyenik, bağı-şıklığı güçlendirici ve organik beslenme ta-kıntısına dönüşebilir (ortoreksiya), sosyal izolasyon yalnızlığı artırarak, özellikle bir hobisi, uğraşı olmayan kişilerde can sıkıntı-sı halini alabilir.

u Çevremde pek çok kişi Covid-19’a yakalandığından şüphelendi...

Virüse bağlı belirtilerin kendimize uygu-lanmasıyla ateşimiz var gibi, boğaz ağrısı ya da öksürük gibi belirtilerimiz olduğunu düşünüp sürekli kendimizi dinlemeye baş-layabiliriz, buna sağlık kaygısı bozukluğu diyoruz. Yanımızda olan, uzakta olan tüm sevdiklerimiz için de endişe duyup kaygı-

lanabiliriz. Stres ve kaygımız arttıkça bede-nimiz gerçekten de belirti vermeye başlar. Terleme, üşüme, ürperme, nefes darlığı his-si, çarpıntı, müphem gezici ağrılar, mide-bağırsak hareketlerinde ve iştahta düzensiz-lik, uyku bozuklukları kaygı artışında sık-lıkla görülür ve viral hastalık belirtileri diye yorumlanabilir. Bu belirtilerin ani başlayıp yoğun biçimde 10-20 dakika süren ölüm korkusu, delirme veya bayılma korkusu ile birlikte gelmesine panik atak denir.

Süregen umutsuzluk, mutsuzluk ve çare-sizlik düşünce ve duyguları, enerji kaybı, motivasyon eksikliği, dikkat dağınıklığı ve unutkanlık, sinirlilik gibi belirtiler duyarlı bireylerde depresyon gelişmiş olabileceği-ni düşündürürken, zihninde olan biteni ger-çeklikten kopuk değerlendirme ve yorumla-malar ise duyarlı bireylerde psikozu tetikle-yebilir. Bu belirtilerin yaşandığı durumlar-da yardım alınması gerekir.

Yüz yüze görüşmenin riskleri göz önüne alınarak, onun yerini tam olarak tutmamak-la beraber, tüm dünyada meslektaşlarımız online görüşmelerle hasta ve danışanlarına destek olmaya çalışıyor.

GÜNLÜK PAYLAŞIMLAR u İlişkileri nasıl etkileyecek bu süreç?

Ne yapmak gerek umutsuzluğa kapılma-mak için?

Kriz dönemlerinde sosyal destek, gü-venli ortam ve yaşamın mümkün olduğun-ca olağan seyrinde sürdürülmeye çalışılma-sı, krizin etkilerinden en az hasarla çıkma-ya yardımcı olacaktır. Şu anda evde kalarak güvenli ortamı ve sosyal desteği oluşturma-ya çalışıyoruz çoğunlukla. Unutmayalım ki, şu anda bile zihnimiz hep sonrasını düşü-

nür aslında, akşam yiyeceğimiz yemek, ya-rın yapacağımız görüşme, bu ay ödeyeceği-miz taksit, önümüzdeki dönem alacağımız ders, bu yaz çıkacağımız tatil gibi. Şimdi bunların hepsi askıya alınmış durumda. Bu nedenle günümüzü iyi planlamak zorunda-yız ki geleceğe dayanma gücümüz olsun. Sevdiklerimizle iletişim halinde olmayı bı-rakmamalıyız. Konuşmalarımızın eksenin-de olağan günlük paylaşımlar olmalı. Dene-diğimiz bir tarif, dinlediğimiz bir müzik, iz-lediğimiz bir dizi veya film, okuduğumuz bir kitap gibi paylaşımlar bize de ona da iyi gelecektir.

u Bir bölümümüz de çok konforlu bir izolasyon içinde. Salgın sonrasına nasıl yansıyacak bu durum?

Konforlu bir izolasyon içinde olanlar, ru-tin yaşamlarında da konforlu ve steril bir ortamdaydı zaten, o yüzden onlar bu açıdan bir zorluk çekecek diye düşünmüyorum. Kalabalık evlerde yaşayanlar, aile içi şid-det olgusu olanlar için ise en güvenli liman olması gereken evleri ne yazık ki güvenli bir ortam değil. Bu konuda karakola, kadın destek kurumlarına, şiddeti önleme ve izle-me merkezlerine başvurarak yardım alma-larını öneriyoruz. Hekimler ve tüm sağlık çalışanları, işçiler, güvenlik görevlileri gibi meslek kolları da iş tanımlamalarında hep yüksek riskli, stresli ve tükenmeye yatkın meslek gruplarıydı zaten; diğer bir deyişle aşırı iş yükü ve olağanüstü koşullar bu mes-lek gruplarında hep olasıydı. Şimdi de bulaş ma riski ve kaygısı var, üstelik şiddet riski de bitmiş değil ne yazık ki. Sağlık çalışan-larının kendini güvende hissetmelerinin şu ortamda en önemli yolu koruyucu ekipman ve dinlenme saatlerinin yeterli olması.

ÖDÜN VEREMEYIZu Yalnız yaşayanlar daha mı şanslı

zaten alışkın oldukları için buna benzer bir yaşama?

Şüphesiz ki herkesin yaşam koşulları ve ilişki biçimleri de kendisi gibi biricik. Zaten yalnız yaşayan veya zaten evden çalışan-lar daha az etkilenecek de diyemeyiz. On-ların da rutinleri değişmiş durumda. İstedi-ğinde sokağa çıkabilme özgürlüğü olduğu-nu bilmek, yapmasa da kişiye iyi gelen bir duygudur.

u Evden çalışmaya geçenler salgın sonrasında ne yapacak sizce? Şirketler bu durumu verimli görüp devam ettirmek isterse iyice yalnızlaşacak mı insanlar?

Yeni bir dünya düzeni bizi bekliyor gi-bi görünüyor. Çalışma düzenleri, mesai sa-atleri yeniden gözden geçirilebilir. An-cak sosyalliğimizden yine de ödün vereme-yiz. Hangimizin yaptığı iş tamamen birey-sel ki zaten, işbirliğine her zaman ihtiyacı-mız var, bir o kadar da ten ve göz temasına, bağlılıklarımızın özü bu zaten, yine sarıla-cağımız günler gelecek mutlaka çünkü bu da temel ihtiyaçlarımızdan birisi, yani gü-ven duymak.

u Sevdiği aile bireyinden ayrı kalmak zorunda olanlar, tek ebeveynler, yalnız yaşayan yaşlılar... Bazılarının daha da çok duygusal desteğe ihtiyacı var sanki. Ne yapılmalı?

Her bireyin mümkün olduğunca çevresi ile bağlantıda olması, yalnızlaşmaması ge-rekiyor. İletişimi koparmak gerçek yalnız-lık sanırım. Sevdiklerimize onları düşündü-ğümüzü, önemsediğimizi hatırlatmak için sık aramamız, temel ihtiyaçlarını karşılama-mız, sağlık sorunları varsa takiplerini ve te-davilerini aksatmamamız gerekiyor. Top-lumsal dayanışma da çok önemli. Kişiler kendini güvende hissettikçe kaygıları aza-lacaktır. Günlük gelişmeleri, sabah ve ak-şam birer kez, yetkili kişiler ve güvenli ka-nallardan takip etmek yeterlidir, sürekli ma-ruz kalmanın zihni yoracağını onlara da ha-tırlatmalıyız.

“Konuşmalarımızın ekseninde olağan, günlük paylaşımlar olmalı. Denediğimiz bir tarif, dinlediğimiz bir müzik, izlediğimiz bir dizi veya film, okuduğumuz bir kitap gibi.”

FİGEN ATALAY

ÇOCUKLAR IÇIN SABIRProf. Özen’in, anne ve babalara tavsiyeleri ise şöyle: Çocuk ve gençler için de bu süreç zor geçiyor eminim. Çocuklara evde olan yetişkinin sabırla ve anlaşılır dilde olan bite-ni anlatması, çocukta kaygı oluşmasını en-gelleyebilir. Ev içi uğraşlar, egzersizler, ih-mal ettiğimiz ev içi düzenlemeleri, okumak, müzik dinlemek, film/dizi izlemek gibi hoşa giden etkinlikler ile uğraşmak günümüzü rahat geçirmemize katkı sunabilir.

DÜZENI BOZMAYALIM“Evde olmak uyku ve beslenme düzenimizi bozabilir. Buna mümkün olduğunca izin ver-meyelim. Gündüz uykusu, dinlendiricilik ve beyin kimyası açısından gece uykusu ile aynı değildir, bu nedenle gece uyku saatimizin de-ğişmemesi, gündüz uyuyup gece oturmamak da hem bedensel hem ruh sağlımız açısından önemli. Kısacası evde kalıyoruz diye haya-tı durdurmayalım, kendimize ve işimize bak-maya devam edelim diyorum.”

OKUMA TAVSIYESIProf. Özen, salgın süresince evde kalanla-ra kitap okumayı öneriyor. Özen’in üç seçi-mi şöyle: Steven Taylor, The Psychology of Pandemics, Preparing for the Next Global Outbreak of Infectious Disease, Cambridge Scholars Publishing, 2019. Zygmunt Bau-man, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Ha-yat Stratejileri, Ayrıntı Yayınları, 3. Basım, 2018. Elias Canetti, Kitle ve İktidar, Ayrıntı Yayınları, 6. Basım, 2014.

12 NİSAN 2020

Nurper Erberk Özen

6

ÇevrimiçiEMRAH

KOLUKISA

u Beklenen dizi ‘Alef’

başladı

u Online okuma

u Podcast meraklılarına

u Haftanın Filmi

u Dünyanın sanatı

u Bozkır BluTV’de

Yönetmenliğini Emin Alper’in yaptığı “Alef” BluTV’de başladı. Kenan İmirzalıoğlu, Me-

lisa Sözen ve Ahmet Mümtaz Taylan’ın baş-rollerini paylaştığı polisiye türündeki dizi, 2020’nin iddialı yapımlarından. Her perşembe yeni bir bölümün eklendiğini hatırlatalım.

‘Doğduğum topraklara

kör kalamam’K alben’in üçüncü albü-

mü tam da koronavirüs salgını yüzünden herke-sin evlerine kapanmaya başladığı günlerde çıka-

geldi. Bunu planlamamıştı elbette ama bu yüzden planlarını da değiştirmedi... iyi ki de değiştirmedi, çünkü “Kalp Ha-nım” örneğin bana çok iyi geldi, emi-nim başkalarına da iyi geliyordur, gele-cektir. Farklı bir albüm olmuş “Kalp Ha-nım”, sound’u, atmosferi, duygusu fark-lı, çok güçlü bir albüm. Biz de hiç va-kit kaybetmeden, elbette mail üzerinden Kalben’le bir söyleşi yaptık ve hem al-bümü hem de dünyayı gölgeleyen CO-VID-19 krizini konuştuk.

u “Kalp Hanım” çok tuhaf bir dönemde geldi. Öncelikle bunu sormak istiyorum, ne hissediyorsunuz tüm bu olan bitenler hakkında?

Kendimi bildim bileli hep tuhaf bir dönemin içinden geçiyoruz ülkece ya-hut gezegence. Terör, tecavüz, yangın, salgın, savaş, nükleer santrallar, afetler, doğaya ve hayvanlara ettiğimiz eziyetin sonucunda başımıza gelenler... Bu küre-sel sağlık krizinden umutla ve birbirimi-ze şefkatle çıkmamızı umut ederek dua ediyorum. Müziğin yapıcı, onarıcı ve birleştirici olduğunu bizzat hayatımdan biliyorum. Şimdi gelen mesajlar, video-lar, mektuplar da bu bilgimi tekrar kanıt-lar nitelikte.

u Tüm planların iptal olduğu bir dö-nemdeyiz.. Bu garip düzene nasıl uyum sağlıyorsunuz? Nasıl geçiyor günler?

Romanımı yazmaya devam ediyo-rum. Kedimle evde oturup kitap okuyo-rum, müzik dinliyorum. Yine üretiyo-rum. Kanalımda insanların evdeki eşya-larla müzik yapmalarını yahut albüm-deki şarkılarla dans etmelerini rica eden tatlı içerikler var. Çocuk kitaplarımın il-

kini okudum, paylaştım. Canlı konserler başladı. Kazandıklarımı ekibimle payla-şıyorum. Sosyal sorumluluk projelerine destek vermeye maddi olanaklarım kısıt-lanmış olsa da devam ediyorum. Hasta çocuklar, eğitim ve giyim ihtiyacı olan öğrenciler hâlâ orada bir yerdeler. Sal-gın hayatı durdurmuş gibi görünse de in-sanlar hanelerinde güvensiz, mutsuz ve olanaksız hissetmeye devam ediyorlar ve ben de görmezden gelmiyorum salgı-nı odağa koyup.

MÜZİKLE BULUŞUYORUZu Müziğiniz birçok kullanıcıya

dijital platformlardan ulaşıyor artık. “Kalp Hanım” nasıl bir ilgi gördü çıktığından bu yana? En çok dinlenen şarkılar belli mi örneğin?

İlk haftasında toplam bir milyon din-lenmeyi geçti. Sayılar ihtimallerin var-lığını gösteriyor bana. Bunun ötesin-de pek anlamları yok. Aynı nakaratı se-kiz kere tekrarlayan şarkıların yüz mil-yonlarca kere dinlenmesinde nasıl ger-çek ve besleyici, dönüştürücü bir anlam yoksa benim müziğimin de dinlenme sa-yılarından bağımsız olduğunu düşünü-yorum. Dokunduğumuz insan hayatla-rı, teşvik ettiğimiz ve enstrüman çalma-ya, şarkı yazmaya, kendini keşfetmeye, özgürleşmeye başlayan çocuklar, genç-ler; evlatlarıyla dans eden anneler, baba-lar; konser alanlarını doldurmak için gün sayan işçiler, memurlar, beyaz yakalar... Her zümreden, sosyo kültürel katman-dan, yaştan, renkten, inançtan ve cinsi-yet kimliğinden insanla müziğim ara-cılığıyla buluştuğumu biliyorum şimdi. Üçüncü albümün buluşmaların hacmini genişleteceğini, yoğunluğunu artıracağı-nı ve sağlıklı yarınlarda gezdiğimiz şe-hir, kıta sayısını çoğaltacağını düşünü-yorum, bu kadar.

u Bu albümün soundu, bir hayli farklı gibi... Nasıl bir yola evrildi müziğiniz? Ve neden elbette?

Farklı bir albüm çünkü. Değerli prodük-tör Genco Arı ile çalıştım. İlk kez senele-rini müziğe adamış bir prodüktörle çalışı-yorum. İlk kez her şeyi kendim yazmıyo-rum, çaldırmıyorum. İlk kez kontrolü çare-sizlikten, olanaksızlıktan, korkudan, mec-buriyetten yahut öylesi daha pratik diye ele almak zorunda olmadan bir albüm ürete-bildim. Özgürleşmek, kendi iradenin sınır-larını keşfedip kendinle yüzleşmekle baş-lıyor. Kalp Hanım, kendimle ve kendimi mağdur, kurban durumuna soktuğum, kı-rılgan hale getirdiğim, yabancı ve kötücül etkilere açık bıraktığım senelerin her biri-ni eleştiren ve aynı zamanda kalender ka-lan, dertlerle dans eden, keyifli ve kahka-hası da hüznü de gür bir albüm. Dürüstleş-mek güzel ve onarıcı... Bu albümde eme-ği olan başta Genco Arı ve Mete Özgen-cil olmak üzere, Orçun Çatar, Emre Kıral, Hazan Gözetlik, Halil İbrahim Işık, Ömer Arslan, Sercan Halili, Nar Çiçekleri String Section, Garaj Müzik, İbrahim Zoroğlu gi-bi değerli insanlara/kurumlara da teşekkür etmek gerek. Dürüst ve özgür davranmam-da her birinin payı oldu.

SESSİZ KALAMAMu Mart ayında Türkiye’de 29 kadın er-

kekler tarafından öldürüldü. Siz de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na destek veriyorsunuz. Bu meseleye dair neler söylersiniz?

Kendi hakkını aramayı bilmeyen başka-larının hakkını nasıl arayabilir? Kendi ha-yatına değer vermeyen, kendi özgürlükle-rinin anlamını öğrenmeyen, kurumların ve mülklerin kölesi haline gelmiş, çaresizleş-tirildiğini ezberlemiş umarsız zihinler, top-lum yapısını yeniden inşa etmek için canla başla nasıl çalışabilir? Çocukları kız/erkek diye ayırırken kimliğini pratik etme hakkı-nı arayan bireyleri ayıp/günah gibi yalan-larla yakıp öldürürken hiçbir popüler ya-hut güvenilir olduğu iddia edilen etkili fi-gür çıkıp “Ben de bu komünitenin bir par-çasıyım” yahut “Ben de şiddet gördüm”

demezken ve kendi rahatından başka bir şey düşünmezken nasıl iyileştirme olabi-lir? Ben doğduğum toprağın gerçeklerine kör kalamam.

Annemin ve benim ortak kaderimize kör kalamam. Milyonlarca kadının ve çocu-ğun sistematik ve periyodik olarak karşı-laştığı, deneyimlediği ve de belirttiğiniz delice yüksek sayılarda da ölümle sonuç-lanan bu şiddete, nefrete, hayasızlığa ses-siz kalamam. Bu katilleri yaratan ve doyu-ran, sırtlarını sıvazlayan; salgın var diye potansiyel katillerle eşleri, çocukları aynı evlere hapseden bir sistemin canavar diş-lerinden akan kan benim kâbuslarıma gi-riyor. Bunu engellemem, durdurmam, de-ğiştirmem gerektiğine canı gönülden inanı-yorum. Evlatlarını, annelerini, kardeşlerini kaybetmiş insanlarla bir kere karşılaşır da konuşursanız sizler de anlayacaksınız kü-çük insan isimlerinden daha önemli bir ye-re odaklanmamız gerektiğini. Haklarımız var. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı ka-nun doğru dürüst uygulanana ve daha iyi-leştirici kanunlar yazılana kadar mücadele sona ermeyecek. Ben okyanusta bir damla-yım. Platformda sevgili Fidan Ataselim ve Gülsüm Kav gibi enfes insanlar var. Canla başla çalışıyorlar. Her davayı takip etme-ye uğraşıyorlar sınırlı kaynaklarla. Bu ve benzeri örgütlere destek vererek de başla-yabilirsiniz düzeni değiştirmeye. 4 milyar-lık bir azınlığa üye olmaktan utanmak iste-miyorum artık.

Dürüst davrandım

u Böyle zamanlarda sanki her şeyi yeniden bir gözden geçirmek gerekmiyor mu? Siz ne düşünüyorsunuz?

Nedir örneğin insanlığın en önemli ihtiyacı? İnsanlığın en önemli ihtiyacı bana göre egosundan, ben merkezciliğinden, eşyaya ve paraya tapınan

mülkiyetçiliğinden, yaşayanlara - hayvan, orman, insan - karşı korkunç düşmanlığından kurtulması... Evrenin ne kadar büyük olduğunu ve sonsuz evrende bir toz zerresi

olan dünya gezegeninin nüfusunun 8 milyarda biri kadar mühim olan varlığını bu kadar ciddiye almayı bırakması.

EMRAH KOLUKISA

Yeni albümü “Kalp Hanım” ile sevenlerinin karşısına çıkan Kalben, karantinanın olumlu

yanlarını yaşamaya çalışıyor. Evinden konserler veriyor. Albümüyse şimdiden bir milyon dinlenmeyi

geçti. Kalben, “Dürüstleşmek onarıcı” diyor.

Bu musibetten

çıkaracağımız ders ne olmalı size göre?

Hayata, şefkate, yaşayan her şeye, sınırsız ve ayrımcılıksız dünya hayalinin gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalara,

sanata, kültüre, bilime ve zamanla ilerleyen, evrilen inanca değer

vermeyi, saygı duymayı öğrenmek...

İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN

Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA

Sorumlu MüdürOLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA

n Yayın KoordinatörüHİLAL KÖSE ÖZTÜRK

n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY

n Editör DENİZ ÜLKÜTEKİNn Sayfa Tasarım EMİNE BİLGETn Reklam Genel Müdürü

AYLA ATAMER TÖRÜN

Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim

Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.

Yaygın süreli yayın

Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2

34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68

e-posta: [email protected]

[email protected] NİSAN 2020 SAYI: 1570

Pera Müzesi’nin online içerikleri bir hayli zengin. Kütüphanecilik Haftası için online

okumaya açılan “Temelde İnsan” adlı sergi ka-taloğu ise özellikle dikkat çekici. “Çağdaş Sanat ve Nörobilim” altbaşlıklı serginin kataloğunda birbirinden ilginç yazı ve resimler yer alıyor.

u Evrencan Gündüz’den

‘Sabah Şarkıları / Şekerli’

Genç kuşağın başarılı ve popüler isimlerin-den Evrencan Gündüz’ün 4 parçalık yeni

albümü dijital platformlar üzerinden dinlene-bilir. Albümde iki Türkçe, bir İngilizce, bir de enstrümantal parça bulunuyor.

T ansu Biçer ve Tülin Özen’in

canlandırdığı iki ka-rakterin (Kuzey ve polis dedektifi Yaz) başlarından geçen-leri anlatan “Karan-lık Bölge” 6 bölüm-lük bir podcast se-risi. Suç eksenli bir seri olan “Karanlık Bölge” tam da ka-rantina günleri için ilginç bir alternatif.

N etflix’te yayımlanan “Ultras” son dö-nem İtalyan sinemasından ilginç bir ör-

nek. Napoli’de geçen film bir taraftar grubun-da yaşananları konu ediniyor. Futbolun geri planda yer aldığı bir dostluk hikâyesi...

Google Arts and Culture şu sıralar en popü-ler adreslerden biri. Dünyanın dört bir ya-

nından sergiler, sanal müze turları ve her gün yenileri eklenen müthiş içerikler... Göz atmak-ta büyük fayda var bizce.

b aşka Sinema ile BluTV işbirliği bun-

dan böyle sinema sa-lonlarını evlerinize taşı-yor. Ali Özel’in Antal-ya Altın Portakal Film Festivali’nde ödüle doy-mayan filmi “Bozkır”, bu kapsamda izleyiciyle bu-luşan ilk filmlerden. Ka-çıranlar için...

12 NİSAN 2020

712 NİSAN 2020

1976’da doğdum. Doğduğum yıl-

larda Türkiye’de rad-yo yerini yavaş yavaş televizyona bırakıyor-du. Belirli saatlerde ya-yın yapan TRT’yi siyah beyaz televizyonlar-dan izliyorduk ama rad-yo hâlâ birinci sıradaki toplumsal iletişim ara-cıydı aslında.

O zamanlar 2000’le-ri hayal ederdim. Uçan arabalardan tutun da neler neler olurdu. Işınlan-ma bile olasıydı bence 2000’lerde. Ama gel gör ki 2020 geldi geçiyor, evde oturuyoruz hep birlikte. Işın-lanma olmasa da neyse ki teknolo-ji epey ilerledi de evde çok işimi-ze yarıyor.

Sıkı bir arkadaş grubum vardır. Ka-dınlı erkekli. Bazıları birbiriyle evli, bazılarımız ise bekâr. Liseye, üniver-siteye, gazeteciliğe ilk adım attığım yıllara kadar gidiyor arkadaşlığımız. Yaklaşık 25-30 yıldır hiç kopmadık birbirimizden. Şu Covid-19’a kadar mümkün olan her hafta sonu bir mey-hanede buluşurduk. Bir buçuk aydır birbirimizin yüzünü göremedik.

BAZEN BÖN BÖN Geçen gün teknolojiyi kullana-

rak görüşmeyi kararlaştırdık. Zoom denen uygulamada buluştuk. Ta-bii ki bizim kadro, alkolünü, neva-lesini hazırlamış. Başladık ekran-dan sohbete. Herkes birbirini nasıl

özlemiş... Yaklaşık iki bu-çuk saat sürdü muhabbet. Elbette kalabalık olduğu-muz için her sohbet her-kesi sarmadı zaman za-man. Mesela bazen kadın-lar konuştu, erkekler sa-dece bön bön ekrana ba-kar hale geldi. İşte o sıra-da meyhanede buluşma-nın önemini anladım. Zo-om uygulamasına acilen bir “dürtme” özelliği ek-

lenmeli. Sohbetin sarmadıkları bir-birini dürttükten sonra diğerlerinin sesinin kısılmalı ve bu ekrana bön bön bakmak zorunda kalanlar kendi arasında konuşabilmeli. Meyhane-de olsa öyle olurdu mesela. Neyse sonuçta çekirdek gruptan 8 kişi ve arada araya sızan yeğenlerle 10 kişi teknoloji sayesinde sohbet ettik, öz-lem giderdik.

AMMA DEĞIŞIK KUŞAKBu arada fark ettik ki biz çok de-

ğişik bir kuşağız. Radyodan televiz-yona, santraldan bağlatılan telefon-dan önce cep telefonuna ardından akıllı telefonlara hepsini gördük, hepsini yaşadık. Tabii ki ileride kim bilir daha neler olacak? Belki be-nim gibi birçoğunuzun 1980’lerde kurduğu ışınlanma hayali bile ger-çek olur. Daha görecek çok şey var bizim için. Ama önce arkadaşla-rımızı bir masada görüp yüz yüze sohbet edeceğimiz günler gelsin de. Gerisi zaten gelir.

ALPER IZBUL

AKSAK DÜNYA

@teorisyen

Evde kaldığımız sürece yapılacak en iyi işlerden biri kitap okumak

Antik Mısır’dan Bizans sanatına, Rönesanstan

büyülü gerçekçiliğe, sembolizmden Kübizme,

Genç Britanyalı sanatçıların uçuk

başarılarla dolu dünyasına değin 21 farklı sanat

akımını 21 kediyle anlatan “21 Kedide Sanat Tarihi”

kitabı, okurlarını keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.

GAMZE AKDEMİR

Evcil kedilerin Çin’e MÖ 210 yıllarında geldiği sa-nılıyor. Çinlilere göre kediler belli bir yaşa gelince başka bir canlıya dönüşüyor. Kedi biçiminde tas-vir edilen Li Shou da Çin’de popüler bir tanrıça.

Kediler, Antik Hindistan’da, Mahabharata ve Ramayana’nın iki büyük edebi destanında da anılıyor. Hintlilerin inanışına göre, insan öldükten sonra dünyaya yeniden kedi olarak geliyor. Tayland’da en çok kedi besle-yenler rahipler ve Siyam kedilerinin başları ile kuyrukla-rındaki renk değişimi kutsal sayılıyor.

ORTAÇAĞ KEDILERIN DE CEHENNEMI!Kedi, Hıristiyanlık öncesi Kuzey Avrupa mitolojisinde

ise sevgi, tutku, cinsellik ve doğurganlığı temsil eden ke-di kafalı tanrıça Freya’nın sembolüydü. Freya’nın günü friday yani cuma kutsal gündü. Hıristiyanlığın kabulüyle Freya şeytan ilan edildi, kediler lanetlendi ve Cuma gün-leri de Black Sabbath oldu. Ortaçağda kilise, insanları ke-dilerin şeytan tarafından cadılara cin olarak verildiği ve büyü işlerinde yardım ettiğine, cadıların, kedileri ken-di kanlarıyla emzirdiklerine inandırmıştı. Birçok ma-sum kadın ve kedi bu yüzden öldürüldü, yakıldı, di-ri diri gömüldü.

KEDISIZLIK VEBAYI TETIKLEDIKedilerin öldürülmesi sonucu hızla çoğalan

fareler nedeniyle kısa süre sonra Avrupa’nın büyük bir kısmında kara veba milyonlarca insa-nın canına mal oldu. Cehalet en tehlikeli hasta-lıktı. Bugünlerde koronavirüs korkusuyla ev hay-vanlarını sokaklara bırakan insanlar için de aynı-sını düşündüğüm kayda geçsin!

F elis catus! Namı diğer sevdiğimiz ev kedile-ri... Tarih boyunca in-sanların yoldaşı olmuş bir emektar! Değişik

kültürlerde, bakışından rengine, cin-sine, yaşayış şekline kadar anlamlar yüklenen, pek çok sanatçıya da ilham vermiş bir estet!

Pablo Picasso, Claude Monet, Fran-cisco Goya, Georgia O’Keeffe gibi sanatçıların atölyelerinde başköşeye yerleşmiş, asaletin, gücün ve zarafe-tin simgesi.

VakıfBank Kültür Yayınları tara-fından yayımlanan 21 Kediyle Sanat Tarihi’nin yazarları Diana Vowles ve Jocelyn Norbury de okurları bu bağ-lamlarda sanat tarihinde bir yolculu-ğa çıkarıyor.

ANTIK MISIR’IN ‘MIU’LARI...Kitapta ilk sırada Antik Mısır var.

Mısır dilinde kedi kelimesinin karşı-lığı “Miu”. Antik Mısır’da kediler çe-şitli tanrılarla ilişkilendirilmiş, hey-keller ve tılsımlarla muhafaza edil-miş, resimleri duvarları ve lahitleri süslemiş. Bu lahit resimlerini görebi-len yegâne kişi ise ölülerden başkası değil elbette. İnanışa göre kendi lahit

duvarında bu resimle karşılaşan bir

firavun, kedi dostu-nun ona öbür dün-

yada eşlik ede-

ceğine inanarak huzur içinde uyuyabilirdi! İn-giliz Tarih Müzesinde MÖ 600 - 200 yılları arasında yapıldığı keşfedilen 192 adet mum-yalanmış kedi bulunuyor.

Kediler tanrı gibi tapılmış, evcil hayvan olarak sevilmiş, yasalarca korunmuş, ölüm-lerinden sonra yasları tutulmuş. MÖ 450’de Mısır’da bir kediyi kasten veya kazara öldür-menin karşılığı ise ölüm cezası.

TANRILAR VE KEDILER!Kediler en çok, evin, kadın sırlarının ko-

ruyucusu, kötü ruhlara ve hastalığa karşı ko-ruyucu ve dişiliğin simgesi tanrıça Bastet’a adanmış. Mısırlılar kedilerin karanlıkta parla-yan gözlerinin, “Güneş”in batmasından sonra yeraltı dünyasının karanlığında parıldamaya devam eden Güneş tanrıları Atum-Ra’yı sim-gelediğine de inanmış. İyi bir hayat sürme üzerine öğütler içeren bir bilgelik metninde “Bir kediyle sakın alay etme” denilmiş. Antik Mısır’da ölen hayvan bir kediyse sahibi kaş-larını tıraş edermiş.

Mısırlılar, kedilerin krallığın dışına ihra-catını yasaklamış. Buna rağmen, kediler MÖ 2500 yılına gelindiğinde Yunanistan’a kadar

ulaşmış, denizyoluyla Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ve oradan kuzeye daha sonra Amerika’ya karayoluyla İran ve Çin’e ta-şınmıştı bile. Ege’de geç tunç çağına ait duvar resimlerinde ve diğer sanat eser-lerinde bazı kedi tasvirlerine rastlanıyor. Kedi, Hellenistik dönemde Isis aracılı-ğıyla Batı Avrupa’ya tanıtılmış. Edfu’da-ki Horus Tapınağı’nda bulunan yazıtta şu ifade kazılı: “Isis, Bastet’in ruhudur.”

BIZANS VE OSMANLI DAKedi, MÖ 8. yüzyıl başlarında, eski

Yunanlılarla birlikte Güney İtalya’ya ge-tirilmiş.

Latincede tüm kediler için “Felis” ke-limesi kullanılmış ki günümüzde kedi-lerin biyolojik tanımları için de bu söz-cük kullanılıyor. Tarihçiler Bizans dö-neminde de hatırı sayılır bir kedi nüfu-su olduğundan söz ediyor. Kediler Bizans

İmparatorluğu’nda ilahlaştırılmış. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kedilere özel vakıf ve hastaneler kurulmuş. Divan şiirinde ve ede-biyatımızda kendilerine sürekli bir yer bulan kedileri seven ve haklarında yazanlar arasında Tevfik Fikret, Namık Kemal, Abdülhak Ha-mit Tarhan, Süruri, Kânı ve Meâlı gibi şairler de yer alıyor.

ÖLDÜREN LANETLENIRKedi, Uzakdoğu’da da kutsallaştırılmıştı.

Kedi öldüren katilin ailesinin yedi kuşak bo-yunca lanetlendiğine inanılan Japonya’da ke-diler kraliyete aitti. 14. yüzyılda fareler ipek endüstrisini tehdit edince kraliyet, kedileri serbest bırakmak zorunda kaldı. Japonya’da, anlamı çağıran kedi olan “Maneki Neko” sembolü de tanrının merhametini ifade edi-yor. Efsaneye göre, Gotoku-ji tapınağının dı-şında oturan bir kedi, yoldan geçen impara-tora pençesini yükseltti. İmparatorun, tapı-nağa girmesinden birkaç dakika sonra, önce-den durduğu noktaya şimşek vurdu. “Meneki-Neko”yu, Japonya’da pek çok dükkânın kapı-sında görmek mümkün.

Hintlilere göre ölüp kedi olarak

doğuyoruz

İlham veren bir estet: Kedi!

21 kedi, 21 sanat akımı! Antik Mısır’dan Pop Art’a, rokokodan sürrealizme...

S tephen King’in ve Richard Chizmar’ın birlikte yazdığı

İnkılap Kitabevi’nce yayımla-nan roman, keyfinizi hayli ka-çıracak bir hikâye sunuyor ve okuru çarpıcı bir gerçekle yüz-leştiriyor: “Hayatının ne ka-darı kendine ait, ne kadarı ik-ramlarıyla ve düğmeleriyle bir-likte bir kutuya ait?” Gwendy Peterson 12 yaşında; ailevi so-runlarla başa çıkmaya çalışan, fazla kiloları nedeniyle okul-da zorbalığa maruz kalan bir genç kız. İntihar Merdivenleri’ni tırmandığı bir gün Richard Farris ile karşılaşır ve Far-ris Gwendy’e, üzerinde 8 tane düğmesi ve 2 tane tutacağı olan bir düğme kutusu verir.

Gwendy, kutunun sahip oldu-ğu gizli ve görünmez gücü yö-neterek dünyayı güzelleştirme ya da dünyayı felaketlere sü-rükleme gücüne sahip olduğu-nu fark eder. Ve bu gizli gücün dünyanın iyiliği ya da kötülüğü üzerinde nasıl bir etkiye sahip olacağını düşünüp sorgularken kutunun gücü Gwendy’i yönet-meye başlar. İşte tam da bura-da Gwendy’nin içindeki küçük ses giderek cevabı olmayan so-rular sormaktadır: “Neden sen,

Gwendy Peterson? Bu yuvarlak dünyada bütün o insanların içinden neden seni seç-ti? Bu kutu da neyin nesi… Ve bana ne yapı-yor?” u Cumhuriyet Pazar

Karantinada fantastik dünyau Ian McEwan’dan ‘Benim Gibi Makineler’

u J. Hakan Dedeoğlu’ndan ‘Bunu Biz Istedik Istanbul’

‘Retrofütürist bir aile dramı’

Uzaylılar Zeytinburnu’nda!

T eknolo-jik yenilik-

ler ve toplumsal huzursuzluklar-la dolu alterna-tif bir 1980’ler Londrası’nda, yalnız ve amaç-sız Charlie Fri-end sınırlı sayı-da üretilen ilk insansı robotlar-dan Âdemler ve Havvalar’dan birini alır ve âşık olduğu Miranda’ya, kendi Âdem’inin kişiliğini beraber oluşturmayı teklif eder.

Başlangıçta zekâsı ve uyumluluğuy-la ikisini de etkileyen Âdem, zaman-la kendi ahlak ilkelerini keşfedecek, Charlie ve Miranda’yı yüzleşilmesi zor bir sır ve ikilemlerle baş başa bıraka-caktır. İnsanı insan yapan şey nedir? Zeki bir makinenin insanların iç dün-yasını anlaması bir gün mümkün ola-cak mı? Yapay zekânın insanı hem bilgi hem de etik bakımından aştığı bir dün-ya neye benzerdi?

Ian McEwan’ın bu gibi soru-ları sorduğu romanı, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Yapay zekâ, rı-za ve adalet kavramları üzerine bir kıs-sa gibi de okunabilecek retrofütürist bir aile dramı.

U zaydan gelen Haluk’a gönlünü kaptıran

dünyalı Merve, kayıp eş-yaları bulma gücüne sa-hip yalnızlar yalnızı Aybü-ke Hanım, dünya yanarken didişmeye devam eden iki genç Sarp ve Emir, karam-sarlığı bahtsızlığıyla başa baş giden Yener, neredey-se hayat orucu tutan çizer Sadi, onun pervasız dos-tu Leyla ve hepsinin başına

geleni bilen müzisyen Der-ya Deniz... J. Hakan De-deoğlu, bu ilk romanında Zeytinburnu’na uzaylılar geliyor, birdenbire cinnet geçiren insanlar birbiri-ni parçalıyor, beklenmedik bir kar fırtınası şehri etkisi altına alıyor, insanlar an-sızın ortadan kayboluyor. Karakarga Yayınları’ndan çıkan romanın illüstras-yonları Sadi Güran’a ait.

u Stephen King ve Richard Chizmar’dan ‘Gwendy’nin Düğme Kutusu’

Dostlarla ekranda buluştuk

Bu kutu da neyin nesi!..

Zoom’la sohbet, eh işte...

8 12 NİSAN 2020

“H erkes bir gün on beş dakika-lığına ünlü olacak” derken

Andy Warhol kehanette bulunmuyor-du, eldeki verileri iyi tartmış, popüler

kültüre duyduğu ilginin sonucunda bu ka-nıya varmıştı. O günlerdeyiz artık. Bilişim olanaklarının zenginliği, sosyal medyanın tuhaflığı sayesinde uçucu ünlenmeyi herkes yaşıyor. Bilinmek, sevilmek, takdir edilmek her kişinin farklı tonlarda da olsa hoşuna gi-decek duygular doğurur. “On beş dakika-lık şöhret için kişi ne yapıyor peki”, asıl so-ru budur. “Her ne olursa olsun adım, fotoğ-rafım görünsün, tanınsın” diye çabalamanın anlamı nedir?

Kılıktan kılığa girerek kendini rezil etme pahasına öne atılanlara rastlıyoruz sıkça. Hangi gerekçeden fikrinin sorulduğunu bil-mediğimiz kimseler akıl verir oluyor, gide-rek bu kolay kavranan (!) sözler bilgi sayıl-maya başlanıyor; bu kez yanlışı düzeltmek için çırpınanlar, esas görevlerini unutup on beş dakikalık şöhretlerle boğuşmak zorun-da kalıyor. Üstelik müritlik öylesine güç-lü bir bağ kuruyor ki bu ne olduğu belir-siz ünlülerle takipçileri arasında, bir de on-ların koro halinde hakaretlerine, iftiraları-na maruz kalıyorsunuz. Bunca iletinin, bil-ginin bombardıman halinde yaşamımızı iş-gal ettiği dönemde özgün olmak, kendin gi-bi davranmak pek kolay değil. Diyeceğim; sosyal medya ün getiriyor, hızlı iletişim/et-ki sağlıyor, lakin özgün fikre, nitelikli tar-tışmaya rastlayamıyorsunuz.

K işilerin kolaylıkla birbirine ulaş-ması, iletişim kurması demokra-

tik bir ortam sağlıyor gibi durabilir ilk bakışta. Oysa ölçüt kaybolunca, değer-ler yitince, görüntüde sağlanan eşit-

lik, özgürlük cehaletin egemenliği halini alı-yor. Bilime en çok gereksinim duyulduğu sü-reçte “kelle paça lobisi” iktidarı ele geçiyor; “neden?” derseniz, çok izlenme fetişizmi ge-niş toplulukları uyuşturarak ele geçiriyor, bu-na karşı özgür düşünceyi savunmaksa nere-deyse suç sayılıyor. Ekrana çıkıp yazar/psi-kolog sıfatını kullanan bir kişi, tepeden aya-ğa yalan yanlış bilgileri (!) çekinmeden savu-ruyor. Herhangi bir ölçü, ilke, değer olmadığı için de bu tutum demokrasi içinde meşru sa-yılıyor. Olağan koşullarda kültür/bilim dünya-

sından silinmesi beklenen bu tipler, ter-sine, güçlü bir iktidarı paylaşıyor.

M uzaffer Buyrukçu içinde bitip tü-kenmeyen ünlü olma duygusun-

dan söz açar Günlükler’inde! Bir zaman uta-nır bu halinden, oysa bugünden bakınca kendi demesiyle yaratısının fark edilmesini istemek, gelecek kuşaklara kalmayı arzulamak, insan-lık için yararlı işler yaptığını göstermek kötü-cül bir arzu değildir. Çocukça bir yanı varsa da bu duygunun, anlaşılır olduğunu kabul et-meliyiz. Oğuz Atay, tek tük satan romanları-nın ardından üzüntüyle baktığında, onu avut-mak için söylenen “Büyük yazarsın, gelecekte anlaşılacaksın” sözlerine “Ben şimdi anlaşıl-mak istiyorum” yanıtını verir. Elbet uçuşu, on beş dakikalık ünlüler dünyasında, bu türden insanlara yer yoktur. Herkesin ederi, RT ve li-ke ile ölçülür halde şu günlerde. Aslında öm-rü de o kadar.

K orona günlerinde, eve tıkılın-ca tuhaf sorunlar açığa çıkmaya

başlıyor. Botoks zamanı gelen kim-selerin derdini düşünsenize ya da saç

dipleri görünmeye başlayan insanların talih-sizliğini, çaresizliğini. Önemsiz değildir bu türden sorunlar da, insan nasıl olmak, gö-rünmek isterse öyle olabilmelidir; koşullar öncelikleri değiştiriyor, sonuçları daha ile-ride görmek kaydıyla erteliyoruz bazen. Ai-le içi şiddet vakalarının artması şaşırtıcı de-ğil, boşanma davalarının artması da! Bir de onca yıllık emeğini bir çırpıda yerle bir edenlere rastlıyoruz. Ekrandan birilerine ya-ranmak için bilim insanı olma vasfını fe-da edenler, en acıklı durumda olanlar. Ün, beraberinde iktidar getiriyor; nasıl geldiği önemli olmazsa eğer, hızla tükeniyor, geri-

de insan enkazları kalıyor. Hazin...

“Dostlukların da ömrü var-dır” diye yazmıştım “Dostlar

Kitabı”nda. Zorlamak, uzatmak için çabalamayı yersiz bulduğumu söyle-miştim. Bir süre kendini kandırsa bi-

le kişi, sonra inadından vazgeçmek zorunda kalıyor. Ölüm nasıl yaşamın doğal parçasıy-sa dostlar da, koşullar değişince ilişkinin sona erdiğini kabul edebilmeli. Ölüm yenilgi de-ğildir. Aşk nesnel gerekçe istemeyebilir, dost-luk için aynı cümleyi kuramam; birini neden sevdiğimizi, söyleştiğimizi, bilmeli, tarif et-meliyiz. Gülünç, anlamsız, başkası tarafın-dan boşuna sayılsa da artık o gerekçe ortadan kalktığında ısrar etmenin anlamı yoktur.

Gecikmiş olarak “Kör Baykuş”u oku-dum. Sadık Hidâyet’in romancı ola-

rak intiharını nasıl kurguladığını gör-düm. 9 Nisan 1951 günü Paris’te otur-duğu evin gaz musluğunu açarak inti-

har eder Hidâyet. Tertemiz giyinmiş, tıraş ol-muştur. Parası vardır. “Kör Baykuş”un bir ye-rinde kahramanı şöyle diyor Hidâyet’in:

“Yazmak bir ihtiyaçtı, zorunlu görevdi be-nim için. Uzun süredir bana işkence eden bu devi öldürmek istiyordum, çektiklerimi kâğıda geçirmek istiyordum.”

Evinde cansız bedenini bulan arkadaşla-rı, yanı başında yakılmış müsveddeleri-ni görecekti.

K apitalizm ahmakla bilgeyi eşitler.

1

2

Aşk nesnel gerekçe

istemeyebilir, dostluk için

aynı cümleyi kuramam;

birini neden sevdiğimizi,

söyleştiğimizi, bilmeli, tarif

etmeliyiz. Artık o gerekçe

ortadan kalktığında

ısrar etmenin anlamı yoktur.

3

4 6

5

7

Botoks, retweet, like, kelle paça!ENVER AYSEVER

KURŞUNKALEM

İ stanbul’un büyüleyici güzelliği-ni en kısa yoldan ifade eden tek cümle, şüphesiz, Napolyon’a ait olandır: “Dünya tek bir ülke ol-sa idi, başkenti kesinlikle İstanbul

olurdu.” İhtişamının yanı sıra, tarihi boyunca geçirdiği salgın hastalıklar ve uğradığı yıkım-lar da damgasını vurmuştur bu güzel kente.

Tarihöncesi çağlardan bu yana hep bir tica-ret kenti olmuş İstanbul. Haliç olarak adlan-dırdığımız, Bizanslıların ise şeklini benzetme-leri sebebiyle keras (boynuz) dedikleri kör-fez, Marmara Denizi’nden içlere doğru uzanan korunaklı yapısından dolayı ticaret limanları-na ev sahipliği yapmış asırlar boyunca. Güney kıyılarında bulunan Neorion, Prosphorion li-manlarının yanı sıra, X. yüzyıldan itibaren Ve-nedikli, Cenevizli, Amalfili Latin tüccarların, Bizans’ın başkentinde iskeleler kurma ve ti-caret yapma imtiyazlarını sağlamasıyla günü-müzdeki Tophane ve Azapkapı arasında kalan bölgede, irili ufaklı limanlar inşa edilmişti.

Özellikle deniz ticaretini elinde tutması se-bebiyle geleni gideni eksik olmayan, her daim kozmopolit bir demografik yapıya sahip olan bir şehirdi İstanbul. Limanlara gelen denizci-lerin yanı sıra seyyahlar, maceraperestler, sa-natçılar, yüzyıllar boyunca salgın hastalıkları da beraberlerinde taşıdılar kente. Eski çağlar-da, gemiciler aracılığıyla gelen hastalıklardan korunmak amacıyla kente gelen gemiler, 40 gün boyunca Kız Kulesi çevresinde bekleti-lir ve Haliç’teki limanlara giremezlerdi. Bu 40 gün bekletme olayından sebep, “caranta” söz-cüğü zaman içinde değişmiş, “karantina” şek-linde konuşma dilimize yerleşmiştir.

KEDILERIN DEVRIAlınan tüm önlemlere karşın kara ölüm de-

nilen veba salgını görülür kent tarihinde. Veba hastalığına sebep olan bakterinin, Çin ve Orta Asya’dan çıktığı, göçler ve ticari faaliyetlerle birlikte tüm dünyaya yayıldığı biliniyor. 1894 yılında yapılan çalışmalarla adı konulan bu bakteri öncelikle vahşi kemirgenlerde görülür, kan emerek yaşayan pireler aracılığıyla yayıla-rak çoğalır. İnsanlara geçmesi, kemirgenlerin ısırması ile olduğu kadar yoksul kesimlerde bu hayvanların yiyecek olarak da tüketilmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle Bizans devrinde fareler, kara ölüm vebanın kaynağı olarak gö-rülmüş, farenin en büyük ilacı olan kediler ise başlıca sokak hayvanları olarak bu devre dam-gasını vurmuşlardır.

Bizans devrindeki en yıkıcı salgınlardan bi-ri, Vl. yüzyılda İmparator Justinianus döne-minde yaşanmış. Daha sonraları Galata olarak adlandırılacak olan, şehrin 13. bölgesi Syka-i’deki salgın, şehir nüfusunu neredeyse yarı yarıya azaltmış. Tarihçi Prokopios, şehir surla-rındaki kulelerin ölü bedenlerle doldurulduğu-nu, salgın sonrasında şehri dayanılmaz bir ko-kunun sardığını anlatır.

Bir başka büyük salgın ise 697 yılında mey-dana gelir. Haliç’in güney kıyısında bulunan ve o sırada dolmuş olan Neorion Limanı’nın temizlenmesi sonucu çıkan cüruf, şehirde kor-kunç bir veba salgınına sebep olmuştur.

Şehir nüfusunun tarih boyunca salgın has-talıklar sebebiyle darbe aldığını kanıtlayan en kapsamlı çalışmalardan biri, 1913-1919 yılla-

rı arasında günümüzde Arap Camii olarak bi-linen, 1323-1337 arası Cenevizli Dominiken-lerin yaptığı ve Aziz Dominucus’a adadıkları yapıda gerçekleşen onarım çalışmalarıdır. Bu çalışmalar sırasında döşeme kaldırılmış, pek çoğunun üzerinde 1347 tarihi bulunan mezar taşlarına ulaşılmıştır. Anlaşılan o ki Avrupa’yı vuran veba salgını, öncesinde, 1347 yılında, İstanbul’a da uğramıştı.

EN UZUN SÜREN CAMIŞehrin kaderi, fetih sonrası Osmanlı payi-

tahtı olduğunda da değişmemiş, irili ufaklı ve-ba ve kolera salgınları, İstanbul halkının kor-kulu rüyalar görmesine sebep olmuştur. Tek tek sayılamayacak kadar fazla olan bu salgın-lardan biri 1597 yılında yaşanan salgındır. İn-şasını Safiye Sultan’ın henüz başlattığı Yeni

Camii’nin mimarı Davud Ağa da bu salgından sebep hayatını kaybetmiş, yarım kalan inşa-at 1663’te tamamlanarak Osmanlı tarihine “en uzun sürede tamamlanan cami” olarak adını yazdırmıştır.

1826 yılında ortaya çıkan salgın ise II. Mahmut’un yeniçeri ocaklarını ortadan kaldır-masının sebepleri arasındaki yerini alır. Emi-nönü taraflarında halkın “melek girmez” ola-rak adlandırdığı bölgede bulunan yeniçerilere ait bekâr odaları, fuhuşun ve her türlü kanun-suzluğun merkezi haline gelince, günde 1000 kişinin ölümüne sebep olan salgının buradan çıktığı iddia edilmiş, bölgedeki tüm yeniçeri odaları sultanın emriyle yıkılmıştır.

HASTANELER KURULDU1829’daki kolera ve 1836’daki, 30 bin ki-

şinin ölümüyle sonuçlanan veba salgını sıra-sında ise Kız Kulesi karantina hastanesi ola-rak kullanılmıştır. 1865 yılındaki kolera sal-gını ise İstanbul halkının, modern sayılabile-cek belediye hastaneleri ile tanışmasına sebep olur. Salgın sırasında Fransa’dan gelen iki ra-hibe, Galata’da kule dibinde kiraladıkları bir odaya koydukları 8 yatak ile sokaktan topla-dıkları evsizleri tedavi etmeye başlarlar. Sal-gın söndüğünde halkın takdirini kazanan rahi-belere, şimdi Beyoğlu Belediyesi olan Vl. Da-ire, aynı yerde ahşap bir ev kiralar. Yönetimi belediyede, işletmesi rahibelerde olmak üzere ilk belediye hastanesi de böylece açılmış olur. Böylece, 1836 yılına dek bimarhaneler, sonra-sında, ordu ihtiyaçları sebebiyle kurulan askeri hastanelere, bu salgınla birlikte belediye has-taneleri de eklenir.

XIX. yüzyıl sonlarına doğru salgınları ön-lemek üzere “tebhirhaneler” kurulur. Bir çeşit dezenfektan üreten bu kurumlar, Tophane, Ge-dikpaşa ve Üsküdar’da faaliyet göstermişler. 1970li yılların başında görülen kolera salgını ise yaş aralığı 55 üzeri olan İstanbul sakinleri-nin hafızalarındaki yerini koruyor.

Oğuz Atay

Büyük salgınlar, İstanbul gibi

büyük ve kozmopolit bir

yapıya sahip olan şehirlerin

değişmez kaderi...

Kendimizi evlerimizde izole etmek,

moral vepozitif

enerjimizi en yüksek noktada

tutarak bağışıklık

sistemimizi güçlendirmek

ise hastalıkların -olmazsa olmaz-

tedbirlerinden biri gibi.

Sağlıklı günler en yakın

zamanda bizlerle olsun...

LALEHAN UTKAN

[email protected]

İstanbul’daki eski salgınlarda kullanılan “caranta” sözcüğü

zaman içinde “karantina” olmuş Koronavirüs ilk değil

Sağlıklı gıdaya ulaşmanın da zorlaştığı günlerdeyiz. Daha doğrusu markete gitmek, alınan ürünleri evde dezenfekte etmek büyük

bir mücadele gerektiriyor. Bu süreçte ekolojik tarım yapan ve eve sipariş gönderen çiftlikler, kooperatifler hayat kurtaran alternatifler arasında. İşte size minik bir liste...

u Kendine Bostan (Eğlenceli Çiftlik): Antalya Kaş’ta ürettikleri sebzeleri doğrudan sofranıza ulaştırıyor. Sürdürülebilir tarım modelini uaygulayan çiftliğin internet adresi www.kendinebostan.com’dan ürünleri inceleyibilir, sipariş verebilirsiniz. Telefon: 0505 573 83 71

u Gelibolu Çifliği: Çanakkale Gelibolu’da bir aile çiftliği. Taze sebze ve meyvenin yanı sıra reçeller,

turşular, bakliyatlar ile doğal aromatik bitkiler

de satışa sunuluyor. www.geliboluciftligi.com’dan bilgi alabilirsiniz. Telefon: 0542 250

13 00

u Vakıflı Köyü Kooperatifi: Hatay

Vakıflı’da, Türkiye’nin ilk organik köylerinden. Tüm ürünler kadınların dayanışmasıyla hazırlanıyor. Kooperatif, Çiftçiden Eve hareketinin de üyesi. Kooperatifçi kadınları ve pek çok üreticiyi www.ciftcideneve.com’dan takip edebilirsiniz. Telefon: 0538 894 34 31

u Kaz Dağı Kadınları Kooperatif Girişimi: Çanakkale Ayvacık’a bağlı Nusratlı köyünde kadınlar evde ürettiklerinin fazlasını satıyorlar. Reçel, turşu, tarhana, sirke, zeytinyağı dahil geniş bir ürün seçenekleri var. Telefon: Süheyla Doğan / 0533 455 2102

u Eski Tadında: Balıkesir’de atalık tohumlarla organik tarım yapan bir çiftlik. Meyve, sebze, süt ve süt ürünleri, kuruyemiş dahil pek çok ürüne ilişkin www.eskitadinda.com’dan bilgi alabilir, sipariş verebilirsiniz. Telefon: 0532 211 19 93

Hem sağlığa hem de çiftçiye destek

Arayın evinize gelsin

1829’daki kolera ve 1836’daki 30 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan veba salgını sırasında Kız Kulesi karantina hastanesi olarak kullanıldı...

Kolera salgını sırasında

Fransa’dan gelen iki rahibe,

Galata’da kule dibinde kiraladıkları

bir odaya koydukları 8

yatak ile evsizleri tedavi eder.