ESKİ ANADOLU'DA FEMİNİZMİN ÖNCÜLERİNDEN BİR KRALİÇE PORTRESİ KİZZUWATNALI PUDUHEPA

12

Transcript of ESKİ ANADOLU'DA FEMİNİZMİN ÖNCÜLERİNDEN BİR KRALİÇE PORTRESİ KİZZUWATNALI PUDUHEPA

ARAŞTIRMA SiaBIBjaBJBlBBBlBEIBIBJBMBIBlBBIBBIBlBBlBIBlBiaH|ll|

E S K İ A N A D O L U ' D A F E M İ N İ Z M İ N Ö N C Ü L E R İ N D E N B İ R K R A L İ Ç E P O R T R E S İ : K İ Z Z U V V A T N A L I P U D U H E P A *

Bu incelememde yazılı kaynakları ve arkeolojik verileri tarihi yazıcılığı metodunun sınırlarını

belirli bir mantık içinde aşırı derecede zorlayarak, günümüzden yaklaşık 3300 sene önce yaşamış bir kişinin portresi yazılabilir mi, yazılırsa nasıl yazılır, ortaya neler çıkar, onu göstermeye çalışa­cağım. Bu şahsın kendisiyle ilgili ne bir objektif portre, ne de (oto)biyografik kaynak mevcuttur; ama araştırıcılar böyle bir insana-burada söz konusu olan bir kadındır-çok hissi yaklaştılar ve onun gizinleri, iç ve ruh dünyası içine sızmaya çalıştılar, ona kendisinde hiç ama hiç olmayan nitelikler uydurdular, nice özellikler yakıştırdılar ve böylece tarih biliminin yöntemlerini ayaklar altına aldılar. Tarafsız araştırıcının böylesine şövenist bir yaklaşıma tekpisini göstermesi lazımdır ilkesin­den hareketle, biz de şimdi gerçek olan nedir, onu bulmaya çalışacağız. Puduhepa gerçekten albenisi olan çok güzel bir kadın mıydı da Hitit kraliyet sarayında bu kadar etkin olmuştu, yoksa bir Fransız araştırmacının sırf Fraktin kaya kabartmasındaki beceriksizce betimlemeye daya­narak iddia ettiği gibi çirkin birisi miydi? (Danmanville). Kaynakların kıtlığı ve yetersizliği göz önününde tutulduğunda, onun hem güzel, hem de çirkin olması gayet mümkündür, her ikisi arası ortalama bir güzelliğe sahip, fakat etkileyici, zeki bir kadın olması da pek ala mümkündür. Bu konuda üretilebilecek fantazilere sınır koymak olanaksızdır. Elimizde bunları destekleyici veya yalanlayıcı, orijinal kaynaklara dayanan hiç bir delil yoktur. Gene de Adana'lılar onun hayali bir portresini çizmişler! Aslında bu tür spekülasyon­lara dayanarak antik bir insan tipinin hayali bi-yorafisini yazmak, tarihi romanların işidir. Peşin ve genel durum budur, şimdi daha derinlemesine en başta kaynaklara bakalım.

En başta Adana olmak üzere (ne de olsa Çukurova Puduhepa'nın memleketi Kizzuvvatna ile eşitleniyor!) Puduhepa popüler araştırmalarda çok suistimal edildi (Res. 1).

Adana'lılar, onu tıpkı Mısırlıların Kleopatra'ya baktıkları gibi, kendi hemşehrileri olarak değerlendirdiler. 2001 yılında bir İngiliz gazetesinin Kleopatra'nın çirkin ve şişman bir kadın olduğunu yazması üzerine, tüm Mısır buna isyan etmiş, milli gururları incinmiş gibi tepkiler göstermişlerdi; bu durum geri kalmışlığın, övünülecek başkaca kültür değerlerine sahip olmamanın doğurduğu acıklı bir sonuçtur. Türkiye'li ve Adana'lı kadınlar, ama özellikle femi­nistler, Puduhepa'ya onda belki de kendilerinde olmayan ve bundan ötürü özlemini duydukları her türlü kadın haklarına sahip birisiymiş gibi baktılar.

Ahmet Ü N A L "

Onun şahsında kadın eşitliğinin doruğuna çıkmış şeklini, en ideal örneğini görmek istediler. Belki de en az kendileri kadar feminizmi yanlış anlayan kocalarına "3500 sene önce bizim hemşehrimiz bir Hitit kraliçesinin sahip olduğu haklar niçin bizde yok" mesajını vermek istiyorlardı. Bu nos­taljik yaklaşıma erkekler de eşlik ediyor, onlar da eşlerine nasıl her şeyiyle bilinçli, "feminist" bir kadının hasretini çektiklerini haykırırcasına ilan ediyor, övgüler, şiirler yazıyorlardı. Gazeteler, daha paranın ne olduğu bilinmeyen bu devirlerle ilgili olarak, Puduhepa'nın sikkelerinin bulun­duğunu yazdılar (Bk. anonim 2001); evliliği ve "aşk"ıyla ilgili çok şey uydurdular. Dernekler Puduhepa poster ve flamaları bastı ve dağıttı. Daha sonraları doğru bilgilendirmek amacıyla bizim çeşitli kentlerde verdiğimiz konferanslar esas alınarak konu abartılmaya devam edildi, konu neredeyse "galatı meşhur" haline getirildi (Res.2). Bu açıdan bakıldığında sıradan antik bir kadının Türk toplumunda hangi kılıklara sokula-bildiği, nasıl değerlendirildiğinin incelenmesi her­halde çok çarpıcı ve ilginç sosyolojik ve psikolojik sonuçlar doğurabilir. Tabii en başta tüm bunların, kendini geçmişte bulamamaktan, kimlik bulma krizinden ve tarih ve arkeolojiyi entellektüel bir uğraşı olarak kabul etmekten kaynaklandığı anlaşılır. Tarafsız tarihçinin böyle tarafgir ve şövenist tarih saptırmalarına tepki göstermesi ve olay "galatı meşhur" halini almadan gerçekleri ortaya koyması lazımdır ve biz burada bunu yapacağız.

The First Feminist: PUDU HEPA An arcfırve lound in an artıfıaal mound ın the Tepebag oıstnçt af Adana has revealed tha> the first temini»! ol the hutory has been the Hırtrte Ctueen Pudu Hapa.

Pudu Hepa mad* women partıcıpale m the slate admınıstraton equaily wıth men The hotoncal ınformatıon on Pudu Hepa. who made «romen partıcıpale fırstly m the state admmıstratıon equaliy «rrth men and founded feminısm, was compıled and presented to puMıc oy Assıstant Prof Dr Serdar Gırgmer Head of the Archeology Department in İne Çukurova Unıversıly and ırvestıgator-autho' i Nurettin Ceimeoglu

Teiling that Pudu-Hepa who wa» the daughter ol Pantıptsarr. rukng the Kıngdom of Kauvatana founded tn aoout B C 1300 in Adana, parbcıpated ın the state admmıstratıon together wıth her husoand after she was married the Hıttrte Kıng Hattusıl III Nuran Teritksn, Head of İne Culture and Art Assocıatıon. has presented thıs ınformatıon

in Ms way bar* from me campajgn agamst Egypt. the Hıttıte Kng HattusM IH v/srts Pantıpısarr the King and Ctmf Pnest of Kızuvatan» fa/Is m love here wm the King s daugrttar Pudu Hepa and asks tor nar from her father Pudu-Hepa teHs hım that she may accept ha propoaat but she nas soma precondı'.ıons Her •equinments wore as foflows ~WE SHALL RULE THE STATE TOGETHER. YOUR PICTURE SHALL BE PRINTED ON ONE SİDE OF THE COtN, AND MİNE SHALL BE ON THE OTHER. ALL STATE DECISIONS SHALL BEAR SIGNATURES OF BOTH OF US. ADMINISTRATION OF THE PALACE AND SUPERVISION OF THEPROVINCIAL EXECUTIVES SHALL BE SOLELYMY RESPONSIBIUTY"

Resim 1:lnternet Haberlerinde Puduhepa.

* Bu makale, Prof. Dr. A. Ünal'ın aşağıda belirtilen yerlerde vermiş olduğu konferansın metnidir: Ankara 28 Aralık 2004; Ankara: 28 Ocak 2004; Adana: 19 Mart 2005; Tarsus: 21 Mart 2005; Antakya: 23 Mart 2005; Konya: 25 Mart 2005. **Prof. Dr,. Münih Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

ARAŞTIRMA

I

Resim 2: Ünal'ın konferansı da suistimal edildi.

Puduhepa'nın rolünün ne kadar abartılmış olduğuna örnek olarak başka bir araştırmacının görüşünü aktarabiliriz. Buna göre Puduhepa önderliğinde başlatılan kadın eşitliği hareketi, Amazonları da etkilemiş ve onların erkeklerin hakim olduğu dünyaya, yani Greklere karşı isyan etmeleri sonucunu doğurmuştur (Cornelius).

Büyük bir talih eseri elimizde hiç olmazsa uydurulan bunca yalan yanlış algıların gerçekle ilişkisi olmadığını kanıtlayacak kadar yeterli yazılı malzemesi bulunan Puduhepa'nın artık bu tür uydurmalar ve töhmetlerden kurtarılması bir zaruret ve boyun borcu haline gelmiştir. Ne var ki, yapılan araştırmalarda ne bu zengin malzeme tarafsız olarak değerlendirilmiş, ne de modern feminist hareketlerde bu kraliçenin yazılı eser­lerinde "ecriture teminine" denebilecek edebi özelliklerin asla mevcut olmadığı dikkate alın­mıştır. Bir defa unutmamak lazımdır ki, onunla ilgili yazılı belgelerin tamamı resmi belgelerdir, bazı diplomatik mektuplar dışında onun hususi yaşamına ışık tutabilecek hiç bir kayıt yoktur ve bu olmadan tarihi bir şahsiyetin portresi yazıla­maz.

İlk önce ikonografiye ve burada yansıyan fizyonomisine bir bakalım: Kocası Hattusili yanın­da uzun giysi ve sivri bir serpuşla Puduhepa'yı oturmakta olan Hepat'a içki kurbanı sunarken tasvir eden Fraktin (Res.4) dışında Puduhepa'nın fiziki özelliklerini görüntüleyen piktografik malzeme sadece Taşçı kabartmasında yer alır ve fiziki özellikler burada da noksandır (Res.5).

III. Hattusili ve oğlu IV. Tuthaliya devrinde düzenlenmiş hemen her evrağın altında Puduhepa'nın da mühürü basılıydı. O zamanlar Hitit eyaleti olan Ugarit'te bulunmuş bu mühür baskısında Puduhepa üvey oğlu Tuthaliya ile bir­likte görülüyor (Res.6).

Göksu Vadisinde Keben yakınlarındaki kabartma ise, asla ona ait değildir, çok geç bir

devirden, belki de "Greco-Pers" devrinden kay­naklanmaktadır (Res.7). İtalya'da bir özel kollek-siyonda saklanan mühür baskısında onun resmi varsa da, bu resim onu amorfik bir biçimde, tıpkı Yazılıkaya'dakı tanrıçalar gibi sıradan birisi olarak göstermektedir (Poetto).

Şimdiye kadar Puduhepa ile ilgili çeşitli dillerde çok sayıda araştırma ve monografiler (Darga; Edel; 1994; Otten; Ünal; Anonim) onu henüz Antik dünyanın sayılı kadınları arasına sok­mayı başaramamıştır. Keza Eskiçağların etkin ve meşhur kadınlarını konu alan çok sayıda feminist yayında, onun adı geçmemektedir.

Eski Anadolu, Yakındoğu ve tüm Akdeniz dünyasında Hint-Avrupalı ve Semitik kavimler gelinceye kadar genel anlamda anaerkil aile yapısı hakimdi (Kornemann 1927). Anaerkillik (matriarchality) burada klasik tarife göre değil, genel anlamda ele alınmıştır. Peşinen belirtelim, ne Hattilerde, ne Hurriler'de, ne de Hititler'de stan­dart anlamda bir anaerkillik (matrilineal) yoktur. Keza anaerkillikte, kocanın aile içinde yeri yoktur, idarede söz sahibi, kadının erkek kardeşidir. Erkeğin oğlu, babasını takiben kral olamaz. Ancak kocanın kız kardeşinin oğlu kral adayı olabilir. Jeneolojide erkek babasının değil, annesinin ismine yer verir. Dayı, yani annenin erkek kardeşi, önemli rol oynar; dayının yerine yeğen geçebilir (R. Fox, Kingship and Marriage (1967) 112; Bin-Nun 1975, 15vd.). Görülüyor ki, sadece Puduhepa'da değil, tüm eski Anadolu toplum yapısında matriarchalliğin yeri asla yoktur. Annenin adının edilmediği bir toplumda, anaerkil-likten söz etmek tam anlamıyla anakroniktir! Tabii günümüzde kadın-erkek ilişkileri gibi çok yaygın bir konuya feminizm ve kadın hakları açısından bakıldığı için, konuyu tarihi oluşumu ve gelişimi çerçevesinde objektif olarak değerlendirmek mümkün olmamakta, sanki anaerkeil toplumlar daha gelişmiş, daha uygar ve çağdaş imişler gibi algılanmaktadır. Bunun ne derece doğru olduğu hiç bir zaman tesbit edilemeyecektir. Ama bunun aleyhinde bazı deliller vardır. Keza anaerkilliğin alabildiğine hüküm sürdüğü bazı toplumlarda, mesela kadınların birden fazla erkekle evlenme­sine olanak veren bazı Afrika toplumlarında geri kalmışlık en hat safhadadır. Diğer taraftan, babaerkil Hint-Avrupa taraftarı araştırmacıların ellerinde de en az kadın hakları savunucu-larınınkiler kadar olumlu ve övünülebilecek ipuçları vardır ve onlar da tıpkı "feminist" kadın kahramanlar kadar patriach, komutan, kral, asker, savaşkan, çok iyi ata binmesini bilen, hünerli idareci vs. gibi erkek kahramanlarını övmekle bitireremezler. Tabii bunlar sayılırken, bir açıdan Indogermen kavimlerin savunmaları yapıldığı ve anaerkeil toplumlar karşısında onların kaybettik­leri puanları geri kazandırma gibi eğilimler olduğu gözlenmektedir (Yukarda andığımız Kornemann'-ın kitabında bile bu tarafgir tavır açıkça görülebilir, keza ilk bakışta tarafsız gibi gözüken yazar, kadın karşısında aciz düşen Indogermen erkekleri övmekle bitirememektedir, Kornemann). Hatta bir

ARAŞTIRMA 31BlBlBlB[aaaaBMBIBlBlBlBlBIBlBMIBlBtaBlBlBlBIBlBl|B|

adım daha ileri gidilerek anaerkil aile yapısında mutlak erkek hakimiyetinin (androkratia) karşıtı görülmek istenmiş ve buna da paradoks bir şekil­de "gynaikokratia" (mutlak kadın hakimiyeti) adı verilmişti (Bachofen'un bugün artık şaibeli ve tartışmalı araştırması). Bunun tipik örneği Anadolu kökenli ve maalesef hala kim oldukları meçhul efsanevi Amazonlarda görülebilir. Kadının mutlak surette eşit haklara sahip olduğu bu toplumlardaki sosyolojik yapı Hititler, Hintliler, İrani kavimler, Grekler, Latinler ve Sami kavimler böl­geye göçüp askeri ve siyasi otorite kurunca alt üst oldu. Ancak özelliklerini, örf ve adetlerini koruya­bilmiş tutucu yerli toplumlarda sınırlı da olsa var­lığını devam ettirebildi. Bu toplumlardan birisi de, Puduhepa'nın da mensubu bulunduğu Hurriler, diğeri de Hititlerin kendilerine çok şey borçlu oldukları Hattiler idiler. Bu her iki kavim de yeni gelen Hititleri her türlü kültürel alanda alabildiğine etkilediler. Belirtmeliyiz ki, Hititler hiç bir zaman askeri üstünlük kuruntusuna kapılarak ve mağlubu küçük görerek onun örf ve adetlerini ve kültürel meziyetlerini de mağlup saymak gibi bir davranış sergilemediler. Bu davranışın değerini anlayabilmek için onlarla akraba diğer kavimlere, en başta Greklere ve Romalılara ibret verici bir açıdan şöyle bir bakmak lazımdır. Puduhepa'dan yaklaşık 600 sene sonra çıplak atletleri seyreden Hellen kadınları ölümle cezalandırılırlardı; gene 1000 sene sonra Roma'da kadınlar tüm öz ve kamu görevlerinden uzak tutulmuşlardır ki, bu durum şu vecizede ifadesini bulmuştur: "feminae ab omnibus officiis civilibus vel publicis remotae sund". Perslerdeki erkek hakimiyeti daha da ileri giderek "endogami" uygulamıştır, yani erkek, kız kardeşleri, annesi ve tüm diğer akrabalarıyla evlenebilmekteydi. Hititlerde böyle bir durum "incest" sayılıyor ve ölüm dahil en ağır bir şekilde cezalandırılıyordu. Ama Mısır, Karya ve Kanes Kraliçesi efsanesinin gösterdiği gibi Hurriler de dahil, erken Anadolu toplumlarında da var olduğu sanılan kardeşler arası evlenmenin kökeni her­halde Hint-Avupalılara özgü değildi, yani Persler bu adeti İran'a göçettikten sonra bir yerlerden almış veya öğrenmişlerdi. Greklerde ise bu adet sadece tanrılarla sınırlı kalmıştı. Burada açıkça görülmektedir ki, Hititlerin, Hattiler ve Hurrilerden öğrendiklerini, ne Grekler Minoslulardan, ne Romalılar Etrusklerden ve ne de Persler Elamlılardan öğrenmişlerdi; toplum bünyelerine anaerkilliği bir türlü sokamamışlardı.

Kadın eşitliğini Hatti'ye taşıyan asla Puduhepa değildir; Puduhepa'ya gelinceye kadar Hitit kraliçeleri uzun bir hazırlık ve oluşum sürecinden geçmişlerdir. Keza o bir kraliçe olarak Hitit sarayına gelmeden önce de Anadolu'da belir­gin, sivrilmiş, anaerkil kraliçe tipleri vardı. Ama onların bu hususi konumları başka yerli bir Anadolu kavmi olan Hattilerden kaynaklanıyordu. Ayrıca Puduhepa öncesi kraliçeler arasında da Hurri kökenliler vardı. Ana kraliçeyi ifade eden sözcük Tavvananna ise Hattice kökenliydi. Bir kra­liçe olarak sarayda söz sahibi olma ihtirasları,

daha ilk kral I. Hattusili devrinde baş göstermekte ve kesintisiz devam etmektedir. Gel gör ki, Tavvananna'nın I. Hattusili devrinde oynadığı rol de aşırı derecede abartılmış ve onun Asmunikal'a gelinceye kadar bir daha anılmaması, gereksiz bir takım yorumlara neden olmuştur. Bir defa Eski Hitit Çağında kralın illa da Tavvannna'nın erkek kardeşinin oğlunun olması gerektiği savı yanlıştır, keza bu durum sadece bir defaya mahsus olmak üzere, yani I. Hattusili için geçerli olarak karşımıza çıkar ve bunu bir kaideymiş gibi kabullenmek yan­lıştır. Orta Hitit krallığı devrinde Hatti etkileri ya­nında Hurri varlığı da kendini hissettirmeye başla­mıştır. Bu dönemde en başta Tuthaliya-Nikalmati ve Arnuvvanda-Asmunikal çiftleri olmak üzere kral­lar ve kraliçeler Hurri kökenliydiler, öz Hurrice isimler taşırlardı. I. Ğuppiluliuma'nın eşlerinden birisi de Babil kökenliydi ve bir Kassitli olarak eşit­lik, hak savunmada ve Hitit anlayışına ters düşen davranış ve uygulamalarıyla çok yadsınmış ve başına envai çeşit belalar açmıştı. Özellikle üvey oğlu II. Mursili devrinde hükümranlık iddiaları ve ihtirasları çekilmez hale gelmişti ve sonunda saraydan kavulmasına neden olmuştu (Bin-Nun).

Puduhepa, Kilikya'nın doğusundaki bir yerlerde aranması gereken kültür ve din açısın­dan Hurri-Kizzuwatna dünyasında en az Kummanni kadar önemli yeri olan ve kaba taslak Elbistan Karahöyük'e yerleştirilmek istenen Lavvazantiya kentinde Babil-Hurri aşk ve savaş tanrıçası Sausga'nın (Istar) rahipliğini yapan Pentipsarri isimli yerli bir adamın kızıydı. Bir metinden öğrendiğimize göre, tıpkı müstakbel

a Perşembe

POvSTA

Anadolu cevheri ilk feminist Anadolu'da yaşamış. Hitit Kraliçesi Puduhepa 3300 yıl önce kral kocasıyla eşit haklara sahip olup her alanda sözünü geçirebilmiş Tarihe geçmiş bir kadın R F ^ U ^ I B Kraldan aşağı kalmamış Feminizm karin iihijı olduftunu savunan Mr düşünce bıçimL Bu düıtıncOTi savunanlara feminist' deniliyor. M » yıl önce feminizm diye bir düşünce akımı yoktu tabii k l Ama Anadolu da yalayan Hitit Kraliçesi Puduhepa yaptıklarıyla tarihteki İlk feminist' tan im Ilımasını hak «diyor.

eji Puduhepa. kadın haklarını asın derecede lorlayarak. askerlik dışında her alanda sc* sahibi ûfeMf, Mısırla yasılan anlaşmada Kral llattuslJı'nın yanında esi Kraliçe Puduhepe'ntn mührü var" dedi.

Ronaldo'nun düğünü

'Feminizm de Anadolu'dan' Prof. Dr. Ünal her alanda söz sahibi olan Hitit Kraliçesi Puduhepa'yı "Feminizmin öncülerinden" diye tanımladı i

A H K A M M Jaaet

nian Çaremi cunda .

mm öderin- İsyan bayrağı açtı <ka HaK Ktaİceai Po- pDduhcpfl mu Juğup bürödüjü başata kâr kaslım Lavaunlu nın Ari ant vakıalarında

MBank TJı»en—en Aa* hulur-Jufvv.ıN: in;n L'naL"Pmiuhc-HrnSotaşt BAlan Bat- pa'mn ba*Ultı£ı ııypılamaUr. bafOn

Di Atımcı OnaL fmrinr* bu naıeket pbı ıccbyvt" dedi. önce yasayan Hfek VtoL Alman larıbci COTTKİİUS'UII

Kraliçen FtBfcabaşatnn M PuJuhcnu'nm 'Ilılıllenlekı baba-M.O. lifin da Hım rrö toplumun» ve rrtek lihatfcömo

Krah i. Ilamauili ite aa «yan bayrağı açtığım, UUUD bajnt-evlenditrdi hrlimi. (ını devralan AmaEtıniar'ın Htk-n-Ünal. kraliçenin itr r kanı M™> ilan ettiğini"öne •ıır-kadın lı.ılünımı ılOjüntı ınlattı.

Resim 3:Gazetelerden Puduhepa.

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

|g|fgjMgiEÜĞMBIĞUBıEÜL^ ARAŞTIRMA

_ j Resim 4:Fraktin kabartmasında hepat'a kurban sunan Puduhepa.

kocası gibi o da bir tanrının hizmetinde, yani Lavvazantiya Istar'ının hizmetinde çalışıyordu (Ünal 1974, 86.); babasının da rahiplik yaptığı tapınakta çalışıyordu. Tüm Hitit kraliçeleri içinde tek "papaz" kızı oydu ve her nedense hep rahip kökenli olmakla övünüyordu. Bu unvanı Taşçı kaya anıtında bile yer almaktadır. Her nedense diğer kraliçelerin kullanageldikleri, alışılagelmiş Tavvannna unvanını asla kullanmıyordu. Belki de onun Hattice Tavvananna dışında kendi şahsi ha­yatından kullandığı mesela allai "hanım, bayan" gibi Hurrice bir sözcük mevcuttu. Puduhepa bunu yapmakla belki de Hattusa'da o zamanlar hala devam etmekte olan Hatti geleneğine karşı çıkı­yor ve kendi memleketindeki Hurri geleneklerini yerleştirmek istiyordu. O dönemin çağdaş kay­naklarında baba adı yanında anne adını da verme alışkanlığı olmadığından, annesinin kim olduğu hiç bir şekilde bilinmemektedir. Kardeşleriyle ilgili olarak da pek fazla bilgimiz yoktur. Sadece bir mektuptan, bir kızkardeşinin olduğunu ve onun kızının Tattamaru ile evlendiğini, ancak kader Tanrıçası Gu/ses'in ona kızarak onu öldürdüğünü öğreniyoruz. Puduhepa bir kadın olarak armut gibi düşmemiştir. Onun memleketinde kadın hak­larının binlerce yıllk bir geçmişi vardır. Puduhepa'nın memleketi Lawaza/7f/ya'da kadın haklarının üstünlüğü şundan da anlaşılmaktadır ki, Eski Asur Ticaret Kolonileri çağında da Luhusattia olarak anılan bu kentte bir kadın bey hüküm sürmekte idi (Landsberger; Günbattı).

Puduhepa, Hurrice tanrı adı saklayan (teophor) bir isimdir ve içinde Hurri baş tanrıçası Hepat'ın adı vardır. Bir fiil olması muhtemel olan birinci unsur pudu- veya vvudu-'nun anlamı ise bi­linmemektedir.

Puduhepa'nın doğum yeri ve genç kızlık yıllarını geçirdiği Lawazantiya kentinin bugün nerelerde olduğu maalesef bilinmiyor, ama onun Kizzuvvatna toprakları içinde ve KummannrĞen uzaklarda olmadığı kesindir, çünkü Kizzuvvatna kralı Palliya burada bir takım dini ayinler icra ede­bilmekteydi (KUB 7.20, Garstang-Gurney 1959, 52). Asla Adana ile eşit değildir! Lavvazantiya'nın Kizzuvvatna'um bir parçası olduğu, kendisinin Lavvazantiya'U olduğunu bildiğimiz Puduhepa'nın kendisini "Kizzuvvatna ülkesinin kızı" olarak da takdim etmesi de açıkça gösterir (Goetze 1940, 71vd.). Bu kent Kizzuvvatna'nm içlerinde değil de, Kummanni ve Kültepe metinlerinin gösterdiği gibi Hurma ile birlikte Kizzuwatna'n\n doğu sınırlarına yakın bir yerde aranmalıdır. İmparatorluğun son­larına doğru Ugarit kökenli bir mektupta Ugarit alfabe yazısıyla adı LWSND olarak da yazılan Lavvazantiya (RS 18.40 +) kesinkes çok doğuda, Amanos dağlarına bakan bir yerlerde olmalıydı. Eski bir geleneğe dayanarak, Elbistan yakınların­daki Karahöyük ile yapılan eşitlemenin elle tututu-lur sağlam bir dayanağı yoktur (Hirsch-VVegner; Lebrun; Yiğit). Aynı şekilde Castabala-Bodrum Kalesi ile yapılmak istenen eşitleme ve kenti daha batılarda, Fraktin civarında arama eğilimlerinin de dikkatle göz önünde tutulması gereken bir tekliftir; öte değeri yoktur (Örneğin Savaş ve Casabonne, bk. özet ve kritik olarak Gates 2001, 266). Lavvazantiya kentinin su kaynakları bol bir yerde olması gerektiği de unutulmamalıdır. Gerçekten de bir metinde, Lavvazanf/ya'nın yedi adet pınarın­dan veya kaynağından Fırtına Tanrısının yağlanıp temizlenmesinde kullanılacak mukaddes sular alındığı kayıtlıdır. Mukaddes su alınmadan önce kaynaklara kurban sunulmakta, suyu kulla­nabilmek için adeta onlardan izin alınmaktadır (KBo 9.115 öy. 3vdd.).

Böyle bir metin okunduğunda, insanın aklına hemen pınar veya kaynakların bol olduğu yukarı Seyhan veya Ceyhan ırmakları, mesela Saimbeyli-Tufanbeyli yolunun sağında sarp kaya­lardan fışkıran tabiat harikası Obruk şelaleleri geliyor (Res.8).

Ama Çukurova Üniversitesi'nden Dr. Serdar Girginer'in 2003 yazında yapmış olduğu ve benim de katıldığım surveylerin de gösterdiği gibi, oraya yakın yerlerde Lavvazantiya kentine aday olabilecek bir ören yerinin olmaması böyle bir lokalizasyonu imkansız kılıyor.

Mısırlılarla Hititler arasında o meşhur Kades savaşı çıktığında III. Hattusili Yukarı Ülke ve Hattusa çevresinin kralı idi; İmparatorluk toprakları her ne pahasına olursa olsun gözünü tahta diken bu prensin ihtirasları yüzünden iki kardeş arasında paylaşılmıştı; II. Muwatalli'ye Hatti'de huzur ve rahat kalmamıştı. Hattusili 'nin kendi ifadesine göre, o sanki hiç bir şey olmamış gibi kardeşi II. Muvvatalli'ye yardım etmek için çoğu yerli Anadolulu Kaskalılardan oluşan kendi emrindeki kolordusuyla Kades savaşına katılmıştı. Bunu mutlaka kardeşini sevdiği için değil, kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı kesin­di, ama bunu asla itiraf etmez, gizli emellerini ele

|B|IBiaBIBIBIBIBlBJBJBlBlBIBI§lllBlllBlM§lBlBIBIBHIBMMB | ARAŞTIRMA 3jBfBMBiBigjgM5MgfgjafgjgjgMgfgiBJBjgıgfBjgjBJBjgj]ji]|

veremezdi. Keza iki kardeş birbirleriyle hiç de iyi geçinemiyorlardı ve bundan dolayı savaş sonrası ayrı ayrı yollardan memleketlerine döndüler; Hattusili eyaletinin başkenti Hakpis'e, Muvvatalli ise Konya Ovasındaki Tarhundassa'ya gidecek­lerdi ve zaten yolları da İslahiye Ovasında bir yer­lerde ayrılıyordu (Ünal; Klengel). Muvvatalli Amanosları aşmış, Çukurova'nın içinden geçerek Sirkeli üzerinden yenice taşınmış olduğu başken­ti Tarhundassa'ya dönerken, belki de Kades savaşında almış olduğu yaralar sonucu yolda ölmüştü. Hattusili biraz daha doğudan, Apa ve Lavvazantiya kenti üzerinden Hakpis'e doğru yönelmişti. İhtiraslarla dolu gönlünde ve nice sin­siliklerin kol gezdiği kafasında sayısız planlar tasarlıyordu. Puduhepa'yı alıp Hatti'ye götürmek de düşüncelerinin en başında gelenlerden biriydi. Eğer kendisinin göstermelik olarak belirttiği gibi gerçekten aşk ve savaş tanrıçası Lavvazantiya Istar'ına tapınmak ve kurban sunmak gayesiyle oraya gelmiş idiyse, bunun pek inandırıcı yanı olamaz, keza eğer savaş dönüşünde mutlaka meşhur bir tanrıçaya uğrayıp ona şükran duaları edecek ve kurbanlar sunacak idiyse, bu tan­rıçanın, bizzat kendisinin koruyucu tanrıçalığını yapan Samuha kenti baş tanrıçası İstar olması lazım gelirdi ve §amuha da Hatti'ye giden yol gü­zergahından pek uzaklarda bir yerde değildi, yani pekala acele edip oraya da uğrayabilirdi. Ayrıca Yukarı Ülkenin eski valisi ve baş düşmanı Armatarhunda'nın çevirdiği dolaplar yüzünden en kestirme yoldan hemen Hattusa'ya veya Hakpis'e dönmesi, yollarda hiç ama hiç vakit kaybetmeme­si de gerekiyordu. Keza Armatarhunda Hititlerin ezeli düşmanları Kaskalıları Hakpis'te isyana teşvik ediyordu (Hatt.lll 9vdd., Ünal).

Ortaya çıkan tarihi sonucun açık seçik gösterdiği gibi, işte şimdi Lavvazantiya'öa herşey-den mühim olan ve onu alabildiğine oraya çeken birileri vardı ve o da Puduhepa'nın ta kendisiydi idi. Orada Puduhepa'nın olduğunu daha önceden mutlaka biliyordu; belki de Kades savaşına giderken de buralardan geçmişti ve belki de onun­la tanışma fırsatı bulmuş, ama zaman darlığın­dan, eğer sağ kalırsa ancak savaş dönüşünde onunla evlenmeyi vaad etmişti. Zaten kendisi de savaştan çok önceleri dul kalmıştı, keza ilk karısı ölmüş ve aralarında sonraki kral IV. Tuthaliya da olmak üzere en az üç çocuğunu yetim bırakmıştı. Gerçekten de, Hattusili'nin Puduhepa'dan önce bir başka kadınla evli olduğu, en başta IV. Tuthaliya olmak üzere bir çok prens ve prensesin bu ilk evlilikten olduğu ilk kez tarafımızdan kanıt­lanmış (Ünal 1983, 33 ve not 40), ama uzun süre kabul görmemiştir. Şimdi ise bazı araştırmacılar bizi kaynak göstermek zahmetine bile katlan­madan bu görüşü kendilerinin buluşuymuş gibi kabullenmektedir. Hattusili'nin savaştan dönerken büyük bir avantajı daha vardı, çünkü o, Kades Meydan Savaşının galip generali ve Yukarı Ülkenin kralıydı. İleriye dönük planları da pek ihti­raslıydı, birleşik Hatti Ülkesinin tek kralı olmayı beynine kazımıştı. İlerde yeni tanıştığı bu kurnaz kadın tüm bu konularda kendisine yardımcı ola­

bilecek tüm özelliklere sahip birisi olmalıydı, onun da ihtirasları sonsuzdu ve her ikisini de birleşti­rerek mutlaka kullanmalıydı. Kardeşi Muvvatalli'nin ölümünden sonra boşalan Tarhundassa ve göstermelik Hitit tahtına oturan yeğeni Urhitesub'u daha Hatti'de kendini tam olarak kabul ettirmeden önce tahttan atıp, kendini büyük kral yapmayı daha şimdiden tasarımlıyor­du. Evet o Lavvazantiya'da Puduhepa ile evlendi ve onu beraberinde Yukarı Ülke ve Hattusa civarındaki krallığının başkenti Hakpis'e getirdi. Belki de baş kraliçe olmak ümitleriyle dolu olarak Hatti'ye gelen Puduhepa uzun bir süre basit bir eyalet valisinin karısı, yani "Hakpis Kraliçesi" olmakla yetinmek zorundaydı. Görkemli başkent Hattusa yerine Hakpis gibi bir taşra kentine gelmek onu mutlaka hayal kırıklığına uğratmış olacaktı. O sıralarda bir katibin idaresine dev­redilen o güzelim kent Hattusa'da neler döndü­ğünü ise bir türlü bilemiyoruz.

Hattusili, tuhaf bir şekilde bu kadınla evlenmesinin gerçek nedenlerini hep kamufle ediyor ve tarafsız bakıldığında bu sıradan evliliğe ilahi bir gerekçe arıyor. Sanki Hatti'ye yabancı kökenli bir kadını kraliçe olarak getirmek ayıpmış gibi hep "tanrının buyruğu üzerine Puduhepa ile evlendim" deyip duruyor. Hatta daha da ileri gide­rek, Istar'ın kendisinin rüyasına girerek, ona illa da bu bayanla evlenmesini buyurduğunu yazıyor. Çok sayıda metnin yazarı olan Puduhepa ise her nedense çoğu kez hep susuyor, özgün iradesine ve üstün haklarına rağmen bu dağlı ve çorlu Hitit prensini nasıl oldu da kocası olarak seçtiğini bize bir türlü ifşa etmiyor, tıpkı Hattusili gibi o da evlilik­lerinin temelini tanrı iradesine atfediyor ve o zamanlar memleketi Lavvazantiya' da adını dahi duymadığı Orta Anadolu kenti Arinna'run Güneş Tanrıçasının kendisini Hattusili ile evlendirdiğini yazıyor. Görüldüğü gibi, bunu yaparken her iki çift de evlilikleri için mukaddes bir gerekçe aramak­taydılar. Bunun dışında dikkati çeken başka bir nokta da, her ikisinin de metinlerinde gereksiz yere çok talihli, uyumlu ve geçimli bir evlilik sürdürdürdüklerini sürekli olarak vurgulamışlardır (Hutter Braunsar). Bir başka metinde (Hatt. III 3) tanrının kendilerine karı ve kocalara has "aşk" verdiğinden söz etse de, herhalde bu çiftin tüm iddiaların aksine pek de mutlu olmadığı ve birbir­lerine o kadar "aşık" olmadıkları sonucunu çıkar­mak gerekecektir.

Resim 5: Taşçı (1) kabartmasında çizim tekniğiyle yapılmış Puduhepa kabartması.

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

ARAŞTIRMA

Kayseri yakınlarındaki Fraktin kaya anıtının bu ilginç ve şafşatalı evliliğin anısına yapıldığı da öne sürülmüştür (Savaş). Puduhepa'-yı eşi Hattusili ile birlikte kurban sunarken tasvir eden bu anıta dayanarak bir araştırmacı (Danmanville), Puduhepa'nın çirkin bir bayan olduğunu öne sürmüştü; ama bunu yaparken, o zamanlar gözleme dayanan portre sanatının olmadığını göz ardı etmişti. Eğer böyle götürü hükümlerle antik insan tiplerinin fizyonomilerini değerlendirecek olursak, Puduhepa'nın karşısın­da oturan tanrıça Hepat'ın da çok çirkin olarak tasvir edilmiş olduğunu görürüz ve o zaman eski insanların nazarında tanrılar da mı çirkindi sorusuyla karşı karşıya geliriz. Tüm çağdaş ola­naklara rağmen bugün bile her yere gelişi güzel asılan veya dikilen Atatürk resimleri, heykelleri ve büstlerine bakan bir insan, onun pekala çok çirkin bir insan olduğu yanlış kanısına varabilir. Her neyse, fiziki güzelliğinin önemi olmadığı tüm dönemlerden bilinir. Bir "Hürrem Sultan", Victoria, Kleopatra veya Roxana olmak için illa da fizik güzelliği gerekli değildir. Puduhepa'nın asıl üstün basan ve araştırılması gereken tarafı, onun Hattusa'da eşi üzerinde kurmuş olduğu şahsi siyasi otoritesiydi. Bu durum Hattusili'nin irade zayıflığıyla tek taraflı olarak açıklanamaz. Bu merkezi noktadan, güç kaynağından hareketle gücünü Hitit toplumu ve devletinin diğer sahaları­na yaydı. Tıpkı kocası gibi üvey oğlu kral Tuthaliya'yı büyük bir başarıyla etki ve baskı altın­da tutmasını becerdi. Bir çok devlet işlerinde, kocasına nasıl olsa sen hastasın, bu işlere bur­nunu sokma diye onu neredeyse hastalık kurun­tusuna kaptırdı (hypokondriac) ve onu bir kenara itti, elini kolunu sıvayarak şahsi resmi her şeye hep kendisi bakmaya başladı. Denebilir ki, savaş alanları dışında her alanda etkin oldu. Kocasıyla birlikte bir "haklı mazlumlar" (righteous sufferer) psikozu geliştirdi. Bu da, biz şeyde, her yap­tığımızda haklıyız, ama bizi herkes suçlu zannediyor, hiç kimse bize kulak asmıyor, hak vermiyor, demekti (Ünal).

Puduhepa o zamanlar kocasının ikamet yeri olan olan Hakpis'e geldiğinde, onun için iklim, insanlar, yiyecek içecekler, insan tipleri, konuşu­lan diller ve çevre dahil, her şey değişikti; bu eyalet sarayında bir sürü yetim ve bakımsız çocukla karşılaştı. Bunlardan pek çoğu Hattusili'nin genç yaşta ölmüş olan eşinden kalan çocuklardı ve babalarının da Mısır cep-hesinde savaşta olmasından dolayı gerçekten çok perişan bir haldeydiler. Baba Hattusili öksüz ve anne sevgisinden yoksun büyümenin ne olduğunu çok iyi bilirdi. Annesi Babilli cadaloz kra-

•,a, eza, cefa ve lanetler-layarak gencecik yaşında

Hattusili diğer üç kardeşiyle ıa çocuk Resim 6: Tuthaliya-Puduhepa'nın mühür baskısı

D

yaşta öksüz kalmamış mıydı? Bu durum onun için gerçek bir trauma idi. Bu traumanın yankı ve etki­lerini onun tüm yaşantısında ye bütün metinlerinde görmek mümkündür. Üstelik onu seven bir üvey annesi bile olmamıştı; bir de çocuk yaşta iyileşmez bir hastalığa yakalanmış, çorlu bir çocuk olarak rahip adaylığına verilmiş ve Samuha kenti Istar'ının rahip ve rahibelerinin ellerinde büyümüştü. Şimdi yetim kalan çocuklarının aynı cefaları çekmelerine asla göz yumamazdı. Belki Puduhepa ile iyi anlaştıkları noktalardan birisi de tam burada yatmaktaydı. Ondan, çocuklarına kendi evlatlarıymış gibi bakmasını istemişti ve kadın da onun isteklerine uyarak çocuklara bir öz anne gibi davranmış, onları eğitmiş ve yetiştir­mişti; kendi tabiriyle onları "bizzat ellerinde büyüt­müştü", keza Firavun II. Ramses'e yazdığı mek­tubunda şunları anlatır: "Bundan başka, o zaman­lar saraya geldiğimde, sarayda bulduğum pren­sesler benim ellerimde doğurdular ve ben onları [büyüttüm]. Önceden doğmuş olarak bulduklarımı da [büyüttüm] ve onları ordu komutanları yaptım" (KUB 21.38 öy. 59vd„ Ünal 1974). Bir başka metin de Puduhepa gene kendi büyüttüğü çocuk­lardan bahseder (KUB 31.67 ay. iv 13vdd., Ünal). Bu çocukların arasında tabii ki, sadece Hattusili'ninkiler yoktu, geniş anlamda diğer saray mensubu çocuklar da vardı. Hakpis'e geldikten sonra bu çocuklara kendi doğurdukları da eklendi. İçlerinde tahta çıkabilecek bir prens yoktu ki, üvey oğlu Tuthaliya krallık tahtına oturabildi. Kızlarından Kilushepa'yı Elazığ civarındaki lsuwa memleketi beylerinden Alisarruma ile evlendirdi. Bir başka kızları, Gassulavviya, Amurru kralı Bentesina ile evliydi ve ondan Amurru sarayında baş kraliçe olması bekleniyordu; yani bu kızcağız diplomatik ihtirasların kurbanlarından biriydi. Buna karşın Amurru kralının kızı, Puduhepa'nın üvey oğlu Nerikkaili ile evlendirimişti (Houvvink ten cate). Kocasıyla birlikte gerçekleştirdikleri en büyük evlilik ilişkisi ise, Mısır Firavunu II. Ramses'le yapıldı (Res.9).

Uzun mektuplaşmalardan ve çeyiz pazar­lıklarından sonra kızlarından en az ikisini neredeyse dedeleri yaşındaki II. Ramses ile evlendirme ve bundan politik çıkarlar sağlama

fikri, elbette ondan kaynaklanıyordu. Bu evlilik Ramses'in tahta çıkışının 34. senesinde

gerçekleştirilmişti. Bu kızların Puduhepa'dan doğma oldukları göz

önünde tutulduğunda, ne kadar daha genç oldukları kendiliğin­den anlaşılır. Ayrıca Puduhepa'­nın düğün işlerini alabildiğine geciktirme ve erteleme eğilimin­den onların çocuk yaşta olduk­ları anlaşılır (KUB 21.38). Mısır

haremine girince bu prensesler­den birinin adı Mahornefrure veya

Manefrure (M\\t-hr-nfrw-Rh) olarak değiştirildi. Mısır'da ana kraliçe

Naptera idi ve bu Hattili kızların kraliçe olma şansları da yoktu. Bu körpecik kızlar sadece

ARAŞTIRMA

diplomatik çıkarlara alet edilmekle kalmadılar, eğer tabiri caizse bir gemi dolusu buğday karşılığı Mısır'a satıldılar; keza anne Puduhepa müstakbel damadı Ramses'e yazdığı bir mektupta, kızları için çeyiz olarak vereceği köle, sığır ve koyunlar karşılığı ondan Hatti'de hüküm süren açlığa karşı tahıl istemekteydi. Hatta Mısır kaynakları bu vesi­leyle Hattusili'nin ağzına bir de konuşma yakıştırırlar ve ona şöyle dedirtirler: "Şu hale bakın! Ülkemiz harap haldedir. Beyimiz Seth (Tesub) bize kızmıştır. Gök, bir damla olsun yağ­mur akıtmamaktadır. Her yabancı ülke (bize) düş­man kesilmiştir, bizimle savaştadır".

Bir zamanlar Kades savaş alanlarında amansızca savaştığı genç Hititli prensin kızlarını haremine sokmak, yaşlanmış kurt Ramses için oldukça prestijli olmalıydı. Bir defa bütün devlet işlerinde altından hep eşi III. Hattusili ve üvey oğlu IV. Tuthaliya'nın yanında onun da adı geçer; o, günlük hayatta, din işlerinde ve diplomatik ilişki­lerde, kısacası akla gelebilecek her konuda söz sahibidir. Daha da ötesi, yolsuzluk davalarına bakmak, kocasının hastalığı dolayısıyla hekim seçmek, fal sorularına baktırmak, adaklar sun­mak, dua metinleri yazdırmak ve dualar yapmak, yabancı devlet adamlarıyla mektuplaşmak gibi bazı spesifik konular ise, tamamen onun teke­lindedir. Adaklar sunmak suretiyle tanrıların iyiliği­ni kazanmak ve bunları metinlere geçirmek onun icadıdır ve Hattusa'da çok sayıda örnekleri vardır (Otten-Soucek 1965; de Roos 1984). Adaklarında hep karşılıklı çıkar ilkesinden hareket etmiş (do ut des), bir şey adamadan önce tanrılarla pazarlık yaparcasına onlardan bazı şartları yerine getirmelerini istemiştir. Bir adakta, kocasının sağlığına kavuşması halinde tanrıça Lelvvani'ye yaşadığı günler, aylar ve yıllar karşılığı ona her yaşadığı gün, ay ve yıllar şeklinde altından ve gümüşten heykellerini yaptıracağını ve tanrıya sunacağını vaad eder (KUB 15.17 ve paralel metinler i 1vdd.). Bir duasında ise kocasının yaşayacağı gün, ay ve yıllar karşılığı onun gümüşten heykelini yaptıracağını, baş, el ve ayaklarının ise altından olacağını belirtir. Ama kur­naz kadın yaptıracağı heykellerin büyüklüğü konusunda kendisini bağlayacak vaadlerde bulunmaz, "ağırlığının önemi yoktur" diye geçiştiriverir! Adaklarından birinde, kocasının baş düşmanı Piyamaradu'nun teslim edilmesi halinde Deniz Tanrısına (Poseydon) olmadık vaadlerde bulunur (KUB 56.15 öy. ii 15vdd.).

Kocasından bağımsız olarak Firavun II. Ramses'le ve Mısır kraliçesiyle mektuplaşmaları Boğazköy arşivinde ve Akadca olarak ele geçmiştir (Edel). Kim bilir ne diller döküyor ve nasıl dileniyordu ki, Mısır kraliçesi Naptera cevabi bir yazısında arabalar dolusu hediyeler gön­derdiğini yazıyordu (Mesela KBo 1.29 + KBo 9.43, Edel.; Beckman; Hoffner). Bunlar arasında neler mi vardı: Kıymetli dokumalar, boyanmış kumaşlar, elbiseler ve altın kolyeler. II. Ramses ise ona ve kocasına yazdığı mektuplarda birlikte gönderdiği altın ve gümüşten bilezik, kıymetli taştan yapılmış doğan heykelciği, yüzük, içki kapları, Byssos

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

Resim 7: Yeni keşfedildiği yıllarda zorla Puduhepa'ya atfedilmek istenen Göksu vadisinin yamaçlarındaki Keben kaya kabartması. En başta kabartmanın etek hizasındaki kiton, onun çok daha geç bir devire tarih-lenmesini gerektirmektedir.

kökenli renkli keten elbiseler, gene Byssos köken­li renkli tunikalar, abanoz ağacından kirişler, toplam 893 sekel ağırlığında altından içki kapları, 765 külçe yüksek karatlı altın ve kocasının göz rahatsızlığında kullanılmak üzere bir sandık dolusu ilaçtan bahseder; altın takıların toplam ağırlığı 1779 sekel, yani yaklaşık 16 kilo tutar (KBo 28.4 ; KBo 28.33; KBo 28.32, Edel). Mısır'dan bir de uzman doktorlar geliyor ve bunlar kral ve kraliyet ailesi mensuplarının tedavilerini yapıyorlardı. Mısırla kıyaslandığında her alanda fakir kalan Hatti tüm bunlara karşı ne verebilecek­ti ki? Dolayısıyla körpe prensesler yanında, bol sayıda Kaskalı esirler gönderilmiştir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi kraliçe bir de ekonomik işlerle de ilgilenmiştir. Keza arazi bağış belgelerinde bile onun adından söz edilir.

Eskiçağlarda önemli bir devlet antlaşması üzerine kral yanında mühür basabilen tek kraliçe odur; çünkü Kades savaşından 16 sene sonra III. Hattusili ile Mısır Firavunu II. Ramses arasında imzalanan ve dünyanın ilk eşit devlet antlaşması olan, günümüze kadar ulaşamamış olmasına rağ­men, bir kopyasının New York'taki Birleşmiş Milletler binasında asılı olduğu gümüşten bir tablet üzerine hakedilmiş olan antlaşma metninin altında, Mısır kaynaklarının yazdığına göre Hattusili yanında Puduhepa'nın da mühür baskısı yer almaktaydı (Res.10).

Gümüşten tablet ve dolayısıyla mühür baskısı kayıptır ama, antlaşmanın Karnak'taki Amon Tapınağı duvarlarına yazılmış Mısırca nüshasında, Hattusili ve Puduhepa'nın mühür baskılarından uzun uzadıya söz edilir ve şöyle denir:

"Hatti Ülkesinin kraliçesi, Kizzuvvatna Ülkesinin kızı, Arinna'nın [Güneş Tanrıçasının rahibesi], ülkenin hanım efendisi, tanrıçanın hizmetçisi Puduhepa'nın mühürü".

Bu antlaşma onun ismini taşıyan tek metin değildir; Amurru kralı Bentesina ile yapılan antlaşmada da onun adından söz edilir. Ama diğer

ARAŞTIRMA

Resim 8:Saimbeyli ile Tufanbeyli arasında Seyhan Nehrinin kaynaklarını oluşturan ve mevsimlik akan Sorgun Şelaleleri.

bir çok antlaşmada ve buyruk metinlerinde onun adından söz edilmemesi, kraliçenin söz hakkının bir "anayasa" gereği olmadığını da açıkça göster­mektedir.

Mısırla yapılan barış antlaşmasından sonra Hititlerle Mısırlıların sıkı fıkı ilişkiler kur­masında elbette Puduhepa'nın da etkileri vardı. Keza defalarca belirttiğimiz gibi kraliçe, akla ha­yale gelebilecek her türlü politik ve diplomatik konuya el atmıştır. Ugarit kralı II. Niqmadu'ya bile baskı yaparak, onun Ramses ile barış antlaşması imzalamasını sağlamıştı. Hatti ve memleketi Kizzuvvatna'da yalnız, eşiyle veya saray erkanıyla birlikte yaptığı sayısız kült gezileri yanında yabancı ülkelere de geziler düzenlemişti. Bu gezi­lerinden birisini Amurru'ya yapmış, orada hem Ammurlu'lu dünürlerini, hem de kızlarını ziyaret etmişti. Bunun dışında Mısır'a yakın olan bu topraklardan, kızlarını Firavun'la evlendirme pro­jesiyle ilgili faaliyetlerde bulunmuştur (KUB 21.38 ay. 2vd.).

Puduhepa tüm vesilelerle hep Kizzuvvatna ve Kummannili olmakla övündü durdu ve bu kıvancını bir mühür baskısında da dile getir­di; keza bu mühürde "Hatti ülkesinin Hanımefendisi, Kizzuvvatna'nın kızı Puduhepa'nın mühürü" yazılıydı. Buna benzeyen bir mühür, Tarsus kazılarında ele geçmiştir (Güterbock 1997, 143 144). Ugarit'te de onun mühür baskılarını taşıyan belgeler vardır. Bir mühür baskısında kral Tuthaliya verdiği şeceresinde, kendisini Hattusili ve Puduhepa'nın oğlu olarak gösterir ve bunu üvey annesi olmasına rağmen yapar. Burada mut­laka Puduhepa'nın kadın hakları bilincinin etkisi olmuştur, aksi taktirde diğer belgelerin hiç birinde anne adı geçmez. Yani şecerelerde anne isminin verilmesi örneği sadece bu mühürle sınırlıdır ve burada bile onun etkisi açıkça kendisini gösterir. Ugarit açıklarında batan bir gemiyle ilgili olarak üvey oğlu Tuthaliya'nın vermiş olduğu mahkeme kararının altında bile, kral hazır bulunmadığı için olacak ki, onun mühürü basılıdır (Laroche 1956, 108vdd.). Hattusa dışında (Beran 1967) onun başkaca çok sayıda mühür baskıları da ele •

geçmiştir. Bunlardan bir tanesi Kuzey Suriye'deki teli Fray'da bir küp üzerindeki mühür baskısıdır (Bounni Mathiae 1980, 30 39; Mora 1987, 201vdd.). Keza çivi yazılı metinlerde, yukarda gördüğümüz gibi, bazı durumlarda Kizzuvvatna ile eş anlamlı olarak kullanılan "Kummanni kentinin kızı" olarak geçmektedir. Develi yakınlarındaki Fraktin kaya kabartması üzerinde (Kohlmeyer 1983, 7 153) ve Puduhepa kabartmasının bel hizası arkasında yer alan hiyeroglif yazıtta ise kendisine "Kazuvvana (Kizzuvvatna) ülkesinin kızı, tanrının gözdesi" demektedir (ka-zu-wa-na COUNTRY DAUGHTER DEITY â-za-mi, Güterbock; Hawkins ve en son Savaş . Hiyerogliflerin okunuşu gerçekten çok büyük güçlükler arzetmektedir. Okunuştaki güçlüklerle ilgili bir intiba edinmek için bk. Alexander ve Börker-Klâhn) (Res. 11).

Puduhepa'nın ana kraliçelik görevi kocası öldükten sonra üvey oğlu IV. Tuthaliya döneminde de devam etmiştir. Zaten Tavvananna'lık mesleğinin gereği de, ta Eski Hitit devrinden beri böylesini gerektiriyordu. Tuthaliya her şeye bur­nunu sokan, onu tıpkı babası gibi bir kukla kral konumuna sokmak isteyen ve her halde yaş­landıkça cadılaşmaya başlayan bu kadınla geçinemedi. Yaşlı üvey anne ve ihtiraslı kaynana artık Tuthaliya'nın genç karısı ve gelin kızıyla da hiç geçinemiyordu. Din ve devlet işlerini onunla asla paylaşmak istemiyordu. Sarayda akla hayale gelmez dolaplar dönmeye başlamıştı. Saray men­supları ve cariyeler iki partiye ayrılmış, kimi Puduhepa'nın, kimisi de genç kraliçenin tarafını tutmaya başlamıştı. Sarayda her iki tarafın da ajanları kol geziyordu; her iki taraf da biribirine karşı amansız bir karalama ve suçlama kampan­yası başlatmıştı. Yalancılık ve iftiralar almış başını gidiyordu; verilen ifadelere artık güven duyul­madığından, bunların doğru olup olmadıkları bile fal vasıtasıyla karşı kontrole tabii tutuluyordu. İnsanları kandırabilmek için uydurma rüyalar bile devreye sokulur olmuştu. Kraliçe kendi tutumunu haklı gösterebilmek uğruna bir rüyadır uydurmuş, "tanrılar bile bana rüyamda o nesneleri verme diye ikazda bulundular, siz benden daha ne isti­yorsunuz!" mesajını veriyor ve tanrıya vermekle yükümlü olduğu kıymetli taş ve madenden yapılmış kült aletlerini Koruyucu Tanrı tapınağının mahzeninde saklamaya devam etmekte ısrar ediyordu. Kadın kılığında giydirilen prensler, ajan olarak hareme sızdırılıyor ve böylece istihbarat elde ediliyordu. Bunlardan birisi bayan Ammatalla'nın oğlu Pallili idi ve androgyn özellik­ler taşıdığı anlaşılan bu zavallı çocuk cadıların elinde bir piyon gibi kullanılıyordu. Her iki grup arasında amansız bir cadılar savaşı yürütülüyor­du. Tanrılar bile aldatılıyor, eşyaları çalınıyor, söz verilen adaklar yapılmıyor, ayinler ihmal ediliyor, kara büyüler yapılıyor, insanlar en kötü biçimde lanetleniyorlardı. Aldatılanlar sadece insanlar değildi. Tanrıların bile artık "gözleri boyanır olmuş­tu!" Yalancılık ve sahtekarlığın yetmediği yerde kaba kuvvet devreye sokuluyor, insanlar apaçık yumruklanıyordu; sırf bu iş için bir kavgacılar,

|g|IBIBIBlBIBIBigiBMBlBlBiaBIBlBIBiaiBIBiaaiBIBIBJBJBlBlB ARAŞTIRMA 3MaaaaBaBIBIBIBBBIBlBlB )B)BIBEtBIBJBlBIB)BlBlBll|Il|

dövüşkenler ekibi bile oluşturulmuştu ve bunlar sarayda kol geziyor ve terör havası yaratıyorlardı. Tuthaliya'nın sabrı tükenmiş, devlet ve askeri işler doğru dürüst yönetilemez hale gelmişti. Hatta hasta yatağına bile düşmüştü; K/'zzt/vvafna'nın önemli kentlerinde Arusna'nın baş tanrısı krala karşı çok öfkelenmişti. Entrikaların baş figüranları saraydan atıldılar, ama bununla skandalların bitip bitmediğini bilemiyoruz. Tüm bu entrikaları, büyük bir talih eseri bize kadar ulaşmış olan bir fal met­ninden tüm ayrıntılarıyla öğreniyoruz. Günümüz­den üçbuçuk binyıl önce yaşamış insanları yalan­ları, dolandırıcılıkları, acı ve ıstıraplarıyla bize bu kadar yakına getiren çok az kaynak metin vardır (KUB 22.70, Unal).

Puduhepa ömrünün sonlarına doğru iyice yaşlanmış ve olur olmaz herkese rezil olmaya başlamıştı. Saray seyisleri bile onunla alay et­meye ve elindeki atları zorla almaya başlamışlardı. Çevirdiği dolaplar ve yaptığı hak­sızlıklar ruh dünyasının içine işlemişti ki, bir keresinde rüyasına giren bir prens ondan hesap sormaya bile başladı. Evine gelip, evin içinde neler sakladın, seninle hesaplaşacağım, diye onu rahatsız etmeye başladı. Prens, kraliçenin kendi­sine hediye olarak herhalde memleketi Kizzuvvatna'öan gönderilmiş olan ve derin bir tahıl ambarında sakladığı kuru incir ve kuru üzümlerin neden boşaltıldığını soracak kadar ileri gitmiş, onu alıp ta ambarların bulunduğu yere kadar sürüklemişti. Dayanacak bir kimsesi kalmayan zavallı kadının oturup hüngür hüngür ağlamaktan ve yakınmaktan başka çaresi kalmamıştı (KUB 31.71 öy. I i 1vdd., iv 1vdd., Ünal 1983).

Hattusa devlet arşivinde Puduhepa'nın portresini çizmeye, onun şahsiyetini ve bi­yografisini neredeyse eksiksiz olarak işlemeye yarayacak çok değerli birinci elden bilgiler ve ipuçları vardır; metinlerin bir çoklarını kendisi yazdırmıştır; yani Puduhepa, tüm eskiçağların hemen hemen eksiksiz olarak biyografisi yazıla­bilecek çok az sayıda kadınlarından biridir. Bazı yüksek dereceli memurların Hitit sarayından çaldıkları hayvan, değerli maden ve diğer eşyaların bulunması için kurulan mahkeme heyetinin başkanı Puduhepa'dır ve bu sorgula­malar büyük bir titizlikle zabıtlara geçirilmiştir. Puduhepa, Hattusa'da neredeyse bir "temiz eller" operasyonu başlatmıştır. Mahkemede verilen ifadeler, tanık ifadeleri ve savunmalar tutanaklara geçirilmiştir (VVerner). Ta Ugarit'teki adli sorunlarla bile ilgilenmiştir. Yolsuzluklara karşı verdiği bu savaşta ne derece başarılı olduğunu bilemiyoruz.

Puduhepa en başta Hurri kültür ve geleneklerini Hatti'ye taşımasıyla tarihe geçmiştir. Hatti ve memleketi Kizzuvvatna'öa Hurri din ve kültürüyle ilgili ne kadar yazılı tablet varsa, hepsi­ni kopya ettirmiş ve Hattusa özel bir "Kizzuvvatna arşivi, kütüphanesi" kurmuştur. Arşivcilik ve devşirme görevi baş katip VValvvaziti'ye verilmişti ve toplanan metinler arasında (h)isuwa- ayinleri en baş yeri alıyordu. Bu metinlerden birinde, mukaddes bir nesne olduğu anlaşılan "Adana aleti" önünde kuş şeklindeki bir içki kabından bir

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

adet uzianza- İçkisi Fırtına Tanrısına ve diğer erkek tanrılara sunulmaktadır (KUB 30.31 + iv 7vdd.). Diğer bir dini metin ise (KUB 20.52 + 6vdd.) kent halkı ve yaşlıların çeşitli tapınaklara ekmek ve koyun dağıtması ve bu kurban malzemesiyle birlikte bir merasim çerçevesi içersinde uzun bir yürüyüş yapmalarıyla ilgilidir. Bu gezinti onları sırasıyla Kummanni, Zunnahara, Adaniya, Tarsa ve Ellipra (veya kırık olan yer adının bir başka tamamlanmasına göre Kikkipra) kentlerine götürmüştü (Goetze; Lebrun; Tremouille). Metinlerde çoğu kurban malzemelerinin de Kizzuvvatna ile eş anlamlı kul­lanılan Kummanni'den getirildiği özellikle vurgu­lanır. Bu beş kentin bir arada geçmesinden hareketle, bunların Kizzuvvatna'nın en başta gelen kentleri olduğu üzerinde de durulmuştur (Örneğin Lebrun.).

Sayısız duaları (Sürenhagen), fal metinleri ve diğer bir çok dini metin, hep onun tarafından yazdırılmıştır. Dualarında hep kocası Hattusili'nin sağlığına kavuşmasını istemiş dur­muştur. Bir de kocasının askeri, siyasi ve dini başarılarını över durur; onlara kocasının nasıl tan­rılara layık birisi olduğunu anlatır. "Ey tanrı, kocam senin kült merkezin Nerik'i düşman işgalinden kurtarmak için kellesini koltuğuna aldı, hayatını feda etmeye hazırlandı" diyecek kadar abartır. Tanrıların kocasına mahkemelerde yardımcı olmalarını ve onu kötü insanların şerrinden koru­malarını istirham eder. Yüksek bir teoloji bilgisine sahiptir. Hurri dinini Lavvazantiya'da babasıyla bir­likte aynı tapınakta çalışırken öğrenmiş olacaktır. Aynı zeka, hız ve beceriyle Hatti'ye geldikten sonra Hitit dinini de öğrenmiş, hangi tanrıya nasıl dua edilir, yakarılır, isteklerde bulunulur, ikna edilir, hemencecik öğrenivermişti. Kendi ülkesinin baş tanrıçası Hepat ile Hatti'de tapınılan Arinna'mn Güneş Tanrıçası arasındaki benzerliği büyük bir din bilgisiyle hemen farketmiş, sinkrezi-zasyona varacak derecede her iki tanrıçayı da neredeyse özdeşleştirmiştir (KUB 21.27 + 676/v + 546/u öy. i 4-6). Tanrılar huzurunda kendisini acındırmak için olmadık edebi deyimlere baş vurur; mesela bir duasında "ben kölen Puduhepa, ta ezelden beri senin ahırında buzağı, senin tapı­nak temelini sırtında taşıyan kişiyim" der (KÜB

ı 1 1

sssssssssssssssssıısısssssji

İ l ı S / 1 ı ı

Resim 9: Abusimbel kabartmalarında kral hattusili, körpe yaştaki kızını dedesi yaşındaki II. Ramses'e tes­lim ederken. Ramses kendisi için getirilen kıza hiç aldırmadan ekabirce oturuyor. En solda hattusili ve hemen önünde kızgın Sinai Çöllerini aşarak getirilen kızı. •

|B|IBIBIBIBIBlBJBJBlBIBIBlBIBIBiaaBlBIBIBIBIBIBIBJBJBIBiaB

Resim 10: Kades antlaşmasını Boğazköy'de ele geçen Akadca nüshası.

21.27 i 7vdd.). Merhamet duyguları uyandırmada üstüne gelen yoktur; gene bir metinde "tanrılar doğum yapan kadınlara yardımcı olurlar; ben de doğum sandalyesinde oturan bir kadınım" der (KUB 21.27 ii 16vdd.); bunu söylerken tanrıların, her doğan insan evladının ilerde kendilerine hizmet edecek bir köle olacağını düşündüklerini iyi bilir, "veriyorum ki veresin" (do ut des) ilkesin­den hareket eder. Küçük ve çocuk yaştaki tanrıları aracı olarak kullanır, onlara "gidin annenize babanıza söyleyin, benim dualarımı işitsinler!" der. Hattusa'da yeni bir metin veya edebiyat türünün ortaya çıkmasına o neden olmuştur; çoğu abuk sabuk görmüş olduğu rüyaları her nedense hep yazıya aktarmıştır, öyle ki bu rüyaların tabirine bakarak onun içinde bulunduğu insani ve psikolojik sıkıntılar bile aydınlatılabilir. Bir keresinde rüyasında delikanlıların kendisine sarkıntılık ettiği ima edilir (KUB 15.1 ii 6vdd.). Şimdi bu rüya Sigmund Freud'e göre tabir edildiğinde onun seksüel açıdan tatminsiz bir kadın olduğu sonucu bile çıkartabilmektedir (Güterbock, apud Oppenheim 1956). Bir başka rüyasında ise onun içinde yanan baba ve vatan hasretinin yankılarını bulmak mümkündür; keza bir kült gezisi sırasında o zamanlar çoktan ölmüş olan babası Pentipsarri'yi bir kuyudan ipe bağlı kovayla su çekerken görmüştür (KUB 31.27 öy. i 4vdd.). Acaba bu rüyaya dayanarak Lai/vazanf/'ya'nın kurak bir bölgede yer aldığını iddia edebilir miyiz.

Puduhepa kaç yaşında evlenmişti, ne kadar yaşadı, ne zaman ve nerede öldü, mezarı neredeydi gibi sorulara karşılık vermemiz maale­sef imkansızdır. Onun 15 yaşında evlenmiş olduğu, uzun süre yaşadığı ve hatta 60 yaşına bastığı iddiası, sadece bir tahmindir (Otten 1975, 32-33). Bir araştırmacı, Fraktin kaya anıtındaki hiyeroglif yazıtını Puduhepa'nın ölüm haberi olarak yorumlamayı müzakereye açmak istemek­te ve onu "Tanrı <Tarhunt>, Fırtına Tanrısı, büyük kral Hattusili, büyük kral, Tanrıça Hepat, Puduhepa. büyük kraliçe, Kizzuvvatna'nın kızı, ilahileşti (tanrı oldu)"olarak yorumlamakta ve tüm

bu kaya kabartmasını Puduhepa'nın "ölüm anıtı" olarak yorumlamak istemektedir (Savaş 2001, 101). Bu yorumu kesinkes destekleyecek veya ona karşı çıkacak delillerden şimdilik mahrumuz.

Son olarak spekülatif ve tarih biliminin sınırlarını zorlar da olsa, bazı temel prensip soru­larına uygun yanıtlar veya çözüm yolları ara­mamız gerekmektedir. Bir defa, onun büyük­lüğünün, güçlü iradesinin kaynakları nerede yat­maktadır diye sormalıyız. Kendi iradesinin mi çok güçlü olduğu, yoksa zaten değindiğimiz gibi onun güçlülüğünün, kocası Hattusili'nin zayıf iradeli, çorlu birisi olmasından mı kaynaklandığı üzerinde durulmalıdır. Bir başka olasılık daha vardır; o belki de bu huyunu memleketi Kizzuvvatna'da edindiği sosyo-folkloristik alışkanlıklar ve adetlere borçluy­du. Yoksa sağlam iradeli kadınlar belki de sadece Hurrilerden mi çıkıyordu. Ama hemen belirtelim ki, Puduhepa'nın iki kızı da dahil, Hurri-Mitanni sarayından Mısır'a gönderilen çok sayıda Hurrili prenses, asla anneleri bu kadının göstermiş olduğu etkinlikleri başaramamışlar, ömürlerini haremlik kafeslerinin arkasında birer cariye olarak geçirmişlerdi. Demek ki bu annenin şahsında hiç kimsede olmayan bazı yetenek ve özellikler vardı. Yoksa onu güçlü yapan şey Hattusili'nin irade zayıflığı mı idi? Bir de unutmamak lazımdır ki, o prensesler "aşık" olarak, müstakbel eşleriyle biz­zat tanışarak değil de, para, altın ve ekonomik-politik çıkarlar karşılığı zorla evlendirilmişlerdi, yani birer maldan farkları yoktu. Demek ki, sosyal ve şahsi özellikleri ne kadar güçlü olursa olsun, bir insanın en üstün kabiliyetlerini sınırsızca göstere­bilmesi için bazı ön şartlar gerekiyordu. Ama Puduhepa böyle miydi? O, müstakbel eşi Hattusili ile bizzat tanışarak, kendisi ve de babasının da rızasıyla evlenmemiş miydi? O zaman onu tarihi konumundaki eşsizliğe ulaştıran başarıları hazır­layan bu ön şartları hem kendisinde, hem de Hatti topraklarında ve toplumunda aramak gerekecek­tir. Sözün kısası, Puduhepa'nın ünik şahsiyeti, Hattusili'nin irade zayıflığı ve Hatti'de ta öteden beri eski Hatti geleneklerine dayanan anaerkil aile yapısının süre gelmesi, yani bir dizi ön şartların birleşmesi sonucu, Puduhepa gibi bir şahsiyetin doğmasına ve tarihteki seçkin yerini almasına neden olmuştur. Puduhepa'nın başlattığı eşitlik hareketini "feminizm" olarak yorumlarken çok dikkatli olmalıyız. Keza burada " eşitlik " bilincinin

ARAŞTIRMA

söz konusu olamayacağı kadar eski bir toplumla karşı karşıyayız. Diğer bir deyimle Puduhepa bu özgün etkinliklerini bir öncülük, hatta devrimcilik kisvesine bürünerek değil, memleketinden getirdiği alışkanlıkları doğrultusunda yapmıştır. Hatti'de bulduğu ortam tabii ki işini kolaylaştır­mıştır. Bu olay bir defalıktır ve kendisi öldükten sonra etkinliklerinin devamı sayılabilecek hiç bir gelişme yoktur. Hele hele kendisinin ölümünden yaklaşık 30-40 sene sonra İmparatorluk yıkıldığın­da geriye hiç bir "femionist" miras kalmamıştır. Dolayısıyla günümüz açısından Puduhepa hareketinden sonuçlar çıkarmak tamamen yan­lıştır. Çoğu kez çaresiz bir şekilde belirttiğimiz gibi sorun ve sorular çok, ama buna karşı bulunacak çözüm yolları pek azdır. Bu sorulara ise bir tarihçi değil, daha en başta belirttiğim gibi ancak ve ancak tarihi roman yazarları veya film yapımcıları yanıt bulabilirler!

Kaynakça: Alexander, R. L , The Signe Royal at Fraktin, JNES 86 (1977) 199-207 Alexander R. L., Contributions to the Interpretation of the Fraktin Reliefs, Acts of the lllrd International Congress of Hittitology (1998) 15 20 Anonim, Turkish Republic Ministry of Culture (yayınlayan), VVoman in Anatolia. 9000 Years of the Anatolian Woman. Exhibition Catalogue, İstanbul (1994) 30-32 Anonim, Kizzuvvatnali Kraliçe Puduhepa Anısına, Adana Kültür ve Sanat Derneği Yayınları (Adana 2001) J . J . Bachofen, Das Mutterrecht. Eine Untersuchung über die Gynaikokratie der alten Welt nach ihrer religiösen und rechtlichen Natur (Stuttgart 1861) S. O. Barisas, Otten Puduhepa'nın tanıtım yazısı, JAOS 99 (1979) 387 G. Beckman, Hittite Diplomatic Texts (1996) T. Beran, Die hethitische Glyptik von Boğazköy (1967) S. R. Bin-Nun, The Tavvananna in the Hittite Kingdom, THeth 5 (1975) Adnan Bounni P. Mathiae, Teli Fray. Ville frontiere entre hit-tites et assyriens au XIİle siecle av. J C Archeologia 140 (1980) 30 39 J . Börker-Klâhn, Zur Lesung der Fraktin-Beischrift, OA 19 (1980) 37-48 F. Cornelius, Geschichte der Hethiter (1973) 269vdd. Danmanville, J . , Anatolie hittite in: P. Grimal (yayınlayan), L'histoire mondiale de la femme I Paris (1965) 248 266 M. Darga, Puduhepa: An Anatolian Queen of the Thirteenth Century B. C. Fs Mansel (1974) 939 961 M. Darga, Eski Anadolu'da Kadın (1976) E. Edel, Die Rolle der Königinnen in der âgyptisch hethitis-chen Korrespondenz aus Boğazköy, IF 60 (1952) 72 85 E. Edel, Die âgyptisch hethitische Korrespondenz aus Boghazköi in babylonischer und hethitischer Sprache I and II (ÂHK) (Opladen 1994) J. Garstang-O. R. Gurney, The Geography of the Hittite Empire (1959) C. Gates, Charles, Research in Late BronzeAge and Iron Age Cilicia: VVhence and VVhither h, in: Jean, Eric et al. (eds), La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Vaha Anatolica XIII (Paris 2001)266 A. Goetze, Kizzuvvatna and the Problem of Hittite Geography (1940) C. Günbattı, Some Observations About the Commercial Activities of Women in the Light of the Kültepe Tablets, Fs Alp (1992) 229vdd.

ARKEOLOJİ VE ARKEOLOGLAR DERNEĞİ DERGİSİ

2iaagjgMgjBJBiBigıgıgı^fgjBJBiBjgıgjgfgjgıgrgjgjBjgjgi|[ğ]|

H. G. Güterbock, Observations on the Tarsus Seal of Puduhepa, Queen of Hatti, JAOS 117 (1997) 143 144 J. D. Hawkins, Corpus of Hieroglyphic Luwian Inscriptions I: Inscriptions of the Iron Age Part 1: Text, Introduction, Karatepe, Kargamis, Teli Ahmar, Maraş, Malatya. Commagene (2000) H. Hirsch-I. VVegner, La(hu)wazantija, RIA (1976) 433vdd. H. A. Hoffner, Letters, Record of Testimony, Cult inventories. Cult Image Description, Shelf Lists, in: W. W. Hallo (ed.), The Context of Scripture III (2002) 45 69 P. H. J. Houwink ten cate, The Hittite Dynastic Marriages of the Period Betvveen ca. 1258 and 1244, AoF 23 (1996) 40 75 S. Hutter Braunsar, Liebe und Politik. Zur 'glücklichen Ehe' hattusilis III., in: M. Ofitsch (ed.), Eros, Liebe und Zuneigung in der Indogermania. Akten des Symposiums zur indogerm. Kultur und Altertumskunde in Graz (1997) 107 120 H. Klengel, Hattuschili und Ramses Hethiter und Âgypter ihr langer Weg zum Frieden (Phlipp von Zabern 2002) K. Kohlmeyer, Felsbilder der hethitischen Grossreichszeit, Acto Praehistorica et Arch. 15 (1983) E. Kornemann, Die Stellung der Frau in der vor griechischen Mittelmeerkultur (1927) B. Landsberger, Assyrische Handelskolonien in Kleinasien aus dem dritten Jahrtausend, Der Alte Orient 24 (1925) 1 36 E. Laroche, Documents hieroglyphiques hittites provenant du palais d'Ugarit, Ugaritica III (1956) 108vdd. R. Lebrun, Lawazantiya, foyer religieux Kizzuvvatnien, Florilegium Anatolicum, Fs Laroche (1979) 197 206 R. Lebrun, Kummanni et Tarse, deux centres ciliciens majeurs, in: Jean, Eric et al. (eds), La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Varia Anatolica XIII (Paris 2001) 87-94 C. Mora, La glittica Anatolica del ii millennio A.C.: Classificazione tipologica i. I sigilli a iscrizione geroglifica Studia Mediterranea 6 (1987) L. Oppenheim, The Interpretation of Dreams in the Ancient Near East(1956) H. Otten, Puduhepa. Eine hethitische Koniğin in ihren Textzeugnissen (1975) H. Otten, V. Soucek, Das Gelübde der Koniğin Puduhepa an die Göttin Lelvvani, StBoT 1 (1965) M. Poetto, Nouve bullae geroglifiche di presumibile attribuzione alla regina Puduhepa, Anatolia Antica. Studi in Memoria di Fiorella Imparati II (2002) 637 644 J. de Roos, Hettitische Geloften I III (1984) S. Ö. Savaş, Kizzuuatnalı Büyük Hitit Kraliçesi Puduhepa'nın Evlilik Anıtı ile Ölüm Anıtı, in: Jean, Eric et al. (eds), La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Varia Anatolica XIII (Paris 2001) 95-114 D. Sürenhagen, Zwei Gebete hattusilis und der Puduhepa, AoF 8 (1981) 83 168 M.-C.Tremouille, Kizzuvvatna, terre de frontiere, in: Jean, Eric et al. (eds), La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Varia Anatolica XIII (Paris 2001) 57-78 A. Ünal, hattusili III. Teil I: hattusili bis zu seiner Thronbesteigung, TH 3 (1974) A. Ünal, Ein Orakeltext über die Intrigen am hethitischen Hof (KUB XXII 70 = Bo 2011), THeth 6 (1978) A. Ünal, Hitit Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni (Ankara 1983) A. Ünal, Word Play in Hittite Literatureh, Hittite Studies in Honor of Hoffner (2003) 377-388 A. Ünal, Puduhepa, Realllexikon der Assyriologie (2005) (Baskıda) R. VVerner, Hethitische Gerichtsprotokolle, StBoT4 (1967) T.Yiğit, Eski Anadolu Kentlerinden Luhuzatia/ Lavvazantiya'nın Tarihi ve Lokalizasyonu Üzerine, Belleten 230 (1997) 1 14