Emile ya da Eğitim Üzerine, (Kitaptan üzerini çizdiklerim)

42
Emile ya da Eğitim Üzerine Jean-Jacques Rousseau. 1. baskı: Say Yayınları, İstanbul, 2009 Kitapta üzerini çizen: Abdullah Köktürk ROUSSEAU ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ .18. yüzyılda özellikle bir “Köken (orijin) araştırması” sorunu döneme damgasını vurur. “Aydınlanma düşünürleri, Hıristiyanlığın, dinsel inanışların, toplumsal eşitsizliğin, dillerin, insan bilgilerinin ve insan türünün uzun zamandır kurbanı olduğu önyargıların” ‘kökeni konusunda sorular yöneltmişlerdir. Aşkın bilgilerin tümünü kuşkuyla karşılayan, geleneğe dayanan normlarla birlikte tüm kurumları da aklın eleştirel süzgecinden geçiren 18. yüzyıl felsefesi, “insanlık tarihinde bir zaman gelip de hayatın düzenini ayarlamış olan değerler, formlar canlılıklarını yitirince, yeni bir düzene kılavuzluk edecek ideler” aramıştır. Yeni idelerin aranması “kökene dönme, kökeni araştırma” çalışmalarını başlatmıştır bu yenilikçi ve sorgulayıcı çağda. ‘Kökene ulaşma, kökeni yakalama isteği bireyin kendi doğasını tanımayı ve varoluşunun başlangıcını aydınlatmayı da içerir. (7) Jean-Jacques Rousseau, 18. yüzyıl felsefesinin başta gelen yenilik getirici filozoflarındandır. Ahlaksal, toplumsal ve siyasal düşüncelere yön vermiş, bunlara devinim sağlamıştır. Dış otoriteye ve akla karşı duyguyu, uygarlığa ve teknolojiye karşı doğayı savunmuştur; asıl özgünlüğü ise bireyin “ben”ıni bir inceleme ve yaşama alanı olarak görüp öne çıkartmasındadır. Siyasal ve toplumsal bir özne olarak bireyin konumunu irdelerken, söz konusu bireyin “ben”ini de göz ardı etmemiştir. (7) Rousseau’ya göre “bütün bilgilerin en önemlisi”, ama “en az ilerlemiş, olanı” insan hakkındaki bilgidir. İnsanı tanımak bizi doğrudan doğruya kötülüğün birinci derecedeki kaynağına, insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağına götürecektir. (8), Rousseau 17. ve 18. yüzyılların siyaset felsefecilerinin kuramlarında yaygın bir biçimde kullanılmış olan . “doğa durumu” kavramını ele alır. (8) Doğa durumu kaba çizgileriyle insanların eşit, özgür ve gönenç içinde oldukları mutlu ya da bazı filozofların (Hobbes vb.) düşüncesine göre bir savaş durumu yaşadıkları bir dönemi ifade eder. Özellikle toplumsal sözleşme kuramcıları bu kavramı, hiçbir siyasal yetkenin bulunmadığı bir durumu belirtmek için kullanırlar. Aslında kavramın kökeni antikçağa kadar uzanır. Antikçağda doğa durumuna benzer bir mutluluk dönemini “Altın Çağ” mitosu karşılar. Altın çağ bir yoruma göre “ilkel eşitçi toplumdan sınıflı topluma geçişte, aşağı tabakaların eski eşitçi geçmiş devirlere duydukları özlemin efsaneleştirilmesi”dir. Bu hipotetik dönem. Antikçağda Hesiodos, Platon, Demokritos gibi tarihçi ve filozoflarca ele alınmıştır. (9) Doğa hiç kimseye başkasını otoritesi altına alma hakkı tanımamışsa, yönetici hakkı, egemenlik ya da imperium, kaynağını sadece bir anlaşma ya da sözleşmeden alabilir. Rousseau’nun doğaya dönüşünde temel bir amaç vardır: Toplumda eşitsizliğe yol açan bir gelişime karşı direnmeyi güçlendirmek ve yeni toplumu bir sözleşmeye dayandırmak. (9) Rousseau için doğa durumu More, Campanella ya da Defoe’nin adaları gibidir. Bir kaçış, bir kurtuluş özlemi, dünya gerçeğinin dışında konumlanmış olan mutluluk noktalandır adalar. 1

Transcript of Emile ya da Eğitim Üzerine, (Kitaptan üzerini çizdiklerim)

Emile ya da Eğitim ÜzerineJean-Jacques Rousseau. 1. baskı: Say Yayınları, İstanbul, 2009

Kitapta üzerini çizen: Abdullah Köktürk

ROUSSEAU ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

.18. yüzyılda özellikle bir “Köken (orijin) araştırması” sorunu döneme damgasını vurur. “Aydınlanma düşünürleri, Hıristiyanlığın, dinsel inanışların, toplumsal eşitsizliğin, dillerin, insan bilgilerinin ve insan türünün uzun zamandır kurbanı olduğu önyargıların” ‘kökeni konusunda sorular yöneltmişlerdir. Aşkın bilgilerin tümünü kuşkuyla karşılayan, geleneğe dayanan normlarla birlikte tüm kurumları da aklın eleştirel süzgecinden geçiren 18. yüzyıl felsefesi, “insanlık tarihinde bir zaman gelip de hayatın düzenini ayarlamış olan değerler, formlar canlılıklarını yitirince, yeni bir düzene kılavuzluk edecek ideler” aramıştır. Yeni idelerin aranması “kökene dönme, kökeni araştırma” çalışmalarını başlatmıştır bu yenilikçi ve sorgulayıcı çağda. ‘Kökene ulaşma, kökeni yakalama isteği bireyin kendi doğasını tanımayı ve varoluşunun başlangıcını aydınlatmayı da içerir. (7)

Jean-Jacques Rousseau, 18. yüzyıl felsefesinin başta gelen yenilik getirici filozoflarındandır. Ahlaksal, toplumsal ve siyasal düşüncelere yön vermiş, bunlara devinim sağlamıştır. Dış otoriteye ve akla karşı duyguyu, uygarlığa ve teknolojiye karşı doğayı savunmuştur; asıl özgünlüğü ise bireyin “ben”ıni bir inceleme ve yaşama alanı olarak görüp öne çıkartmasındadır. Siyasal ve toplumsal bir özne olarak bireyin konumunu irdelerken, söz konusu bireyin “ben”ini de göz ardı etmemiştir. (7)

Rousseau’ya göre “bütün bilgilerin en önemlisi”, ama “en az ilerlemiş, olanı” insan hakkındaki bilgidir. İnsanı tanımak bizi doğrudan doğruya kötülüğün birinci derecedeki kaynağına, insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağına götürecektir. (8),

Rousseau 17. ve 18. yüzyılların siyaset felsefecilerinin kuramlarında yaygın bir biçimde kullanılmış olan . “doğa durumu” kavramını ele alır. (8)

Doğa durumu kaba çizgileriyle insanların eşit, özgür ve gönenç içinde oldukları mutlu ya da bazı filozofların (Hobbes vb.) düşüncesine göre bir savaş durumu yaşadıkları bir dönemi ifade eder. Özellikle toplumsal sözleşme kuramcıları bu kavramı, hiçbir siyasal yetkenin bulunmadığı bir durumu belirtmek için kullanırlar. Aslında kavramın kökeni antikçağa kadar uzanır. Antikçağda doğa durumuna benzer bir mutluluk dönemini “Altın Çağ” mitosu karşılar. Altın çağ bir yoruma göre “ilkel eşitçi toplumdan sınıflı topluma geçişte, aşağı tabakaların eski eşitçi geçmiş devirlere duydukları özlemin efsaneleştirilmesi”dir. Bu hipotetik dönem. Antikçağda Hesiodos, Platon, Demokritos gibi tarihçi ve filozoflarca ele alınmıştır. (9)

Doğa hiç kimseye başkasını otoritesi altına alma hakkı tanımamışsa, yönetici hakkı, egemenlik ya da imperium, kaynağını sadece bir anlaşma ya da sözleşmeden alabilir. Rousseau’nun doğaya dönüşünde temel bir amaç vardır: Toplumda eşitsizliğe yol açan bir gelişime karşı direnmeyi güçlendirmek ve yeni toplumu bir sözleşmeye dayandırmak. (9)

Rousseau için doğa durumu More, Campanella ya da Defoe’nin adaları gibidir. Bir kaçış, bir kurtuluş özlemi, dünya gerçeğinin dışında konumlanmış olan mutluluk noktalandır adalar.

1

Ama, aynı zamanda yeni toplumsal dokunun arka planında yer alması gereken ilk örneklerdir. (10)

Rousseaucu felsefede insan, doğası gereği iyidir. Bu doğayı tanınmayacak ölçüde başkalaştıran ve olumsuzlaştıran medeni durumun sistemleştirdiği bozuk ilişkilerdir. (10)

Sivil durumda insanlar kendilerini saklamakta, gizlemektedirler. Uygar toplumda ”olmak” ve “görünmek” karşıtlığı egemendir. “İkiyüzlülük herkese tek biçimli bir harmani giydirmiştir.” İnsanlardan istenen genel eğilime uymasıdır. Maskeli bir yaşam, tekbiçimlilik söz konusudur artık ve birey özgür değil, bir sürünün parçası konumuna indirgenmiştir. “Kimse olduğu gibi görünmeye cesaret edemez olmuştur. Zorunlulukların sürekli baskısı altında toplum denilen bu sürüyü meydana getiren insanlar, belli durumlar karşısında hep aynı şeyi yapacaklardır; başka türlü davranabilmeleri için çok önemli sebepler olması gerekir. Bu yüzden karşımızdakinin nasıl bir adam olduğunu bilemeyeceğiz.” (11)

Jean-Jacques Rousseau, kuramsal yönüyle oldukça tartışılan ve etkisini değişik alanlarda duyumsatmış olan bir düşünürdür. Sivil topluma köktenci eleştiriler getirmesi, eşitlik anlayışı, burjuva-yurttaş, erklerin ayrılması, temsili sistem ve doğrudan demokrasi konularında gerçekleştirdiği sorgulamalar, siyasal düşünce tarihinde yerinin belirlenmesini güçleştirmiştir. Rousseau’yu klasik liberal akımın içinde sayan araştırmacılar olduğu gibi, onu kolektivist düşünce yandaşı olarak gören ve böylelikle Marx’ın yolunu açan bir öncü olarak niteleyen uzmanlar da vardır. (13)

ÖNSÖZ

1. EĞİTİMCİ ROUSSEAU

Doğa bir düzen ilkesi, doğadan uzaklaşma bir düzensizliktir. (26) Çocuğun doğal iyiliği doğanın ilk hareketlerinin doğru olduğunu gösterir: çocuk, psişik olan ruhsal olanla birleştiğinde ortaya çıkan düzenin varlığıdır. Ama kendisinin ya da başkasının özgürlüğü ortaya çıkar çıkmaz, düzensizlik riski de ortaya çıkar: ana baba çocuğu bulunması gereken yerden uzaklaştırdığında, ona yaşına uygun biçimde davranmadığında çocuk bozulur. (27)

İnsan bilimi için, “bütün insan bilgilerinin en yararlısı ve en az gelişmiş olanı” denir İnsanlar. Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı’nın önsözünde. (27) · Eğitimin bilim olabilmesi için doğanın işaretlerini izlememiz ve onlara dikkat etmemiz gerekir: … tıpkı Emile’in mürebbiyesi gibi. (28)

Rousseau bir şey keşfetmiştir. Çağdaşlarının düşüncesine göre insan ergin ve uygar’dır. Dolayısıyla çocuk olmamıştır. Aile ilişkileri içinde bir arada olan bir çift düşünelim: uyum, mevki, para. Bu çiftin, önlem alarak doğmasına engel olmadığı bir çocuğu olur; çünkü bir mirasçı gerekmektedir. Dolayısıyla bu çocuğa yaşama hakkı zar zor tanınır: çocuk kaba ve cahil, para peşinde koşan, zahmete katlanmayan ücretlilere teslim edildiği köye gönderilerek, verebileceği kaygılardan kurtulunur ve çocuk ya ölür ya da öteki çocukların arasına karışarak kaybolur. Rousseau ve onun gibi başka bazı araştırmacılar cinayet diyorlar buna. Çocuk yaşarsa hapishaneye, okula ya da manastıra verilir. Oralarda birtakım alışkanlıklar kazanır. Bir yığın gereksiz bilgi verilir. Çocuk ceza korkusuyla ya da ödül umuduyla bir köle ruhuna sahip olur, yalakalığı, kurnazlığı, kıskançlık dolu rekabeti öğrenir. Bazı ahlaksal ya da dinsel formülasyonlar destekler bu eğitimi. Ve sonunda yetme, boyunduruk altına girecek duruma,

2

özgür olduğunu sanırken oyuncağı olacağı bu dünyanın ilkelerini kabullenmeye hazır duruma gelir. Hiçbir zaman kendisi olmayı öğrenemeyecektir. (28-29)

Emile’in çarpıcı gücü, Rousseau’nun tezinin bütünüyle aykırı olmasından gelir; yetişkinler yaşamıyorlar ama çocuklar vardır. (29)

Çocuk, güçsüzlüğü, cehaleti içinde ancak öteki insanların merhametiyle ayakta durabilir ve yaşamını sürdürebilir; doğa onu insanlara emanet etmiştir. (30)

2. BİR PEDAGOGUN GÜZERGǺHl

Rousseau’yu eğitim üzerine yazmaya iten şey neydi? Yaşamı? Deneyimleri? İtiraflar’dan öğrendiğimize göre gençliğinde Chambery’li bayanların çok ateşli müzik öğretmenidir, hatta bir yıllığına da olsa Mably’lerin çocuklarına ders verdi. Çok daha sonra Madam Dupin’in çocuğuna birkaç hatta süreyle, geçici olarak ders vermiştir. Eğiticilik yaşamı bu kadardır işte. Tercih yapma durumunda kaldığında kendi çocuklarıyla ilgilenmek istememiştir. (34-35)

3. EMİLE’İN ANTROPOLOJİSİ

Rousseau kitabı “insanın ilksel iyiliği üzerine bir çalışma” şeklinde ilan eder. (49)

Emile örnek, reçete, yararlı öğütler açısından dolu bir yapıt ve yazar her türlü kölece taklidi sürekli dışlıyor: ilkeler ve yöntemler üstüne düşündürmek istiyor. Rousseau’ya hayaller, ütopyalar içinde olduğu, saçmalıklar yaptığı suçlaması getirilmiştir. Kendisi bütün bunları iyi niyetle kabul eder. Bugün biz onun daha çok sosyal ortamı ve eğitimcinin psikolojisini hatta belli ölçüde çocuğun duygusallığını dışlamış olduğunu söyleyebiliyoruz. (50)

Doğa, bahçıvanın meyve ağacını büyütmesi gibi bizim işbirliğimizi ister. Sözgelimi çocuk hızla dilden ya da düş gücünden yararlanır. Çocuğu, somutun dışına götüren bu güçlü enstrümanların çekiciliğine terk etmek hatalı bir davranıştır. Aynı şekilde daha sonra özseverlik ve tutkular doğacaktır. Gözetmek, aydınlatmak, değerlendirmek gerekir. Doğanın etkinlikleri doğrudur ancak cahil ve zayıf çocuğun özgürlüğü kördür, gevezelik, düş, güç ifadesine doğru sapar. Yeteneklerin katı bir yargılama disipliniyle, tam anlamıyla gerçek ve bilgi düzeyinde tutulması… çocuk böyle yönetilir. (52)

Emile’in birinci kitabının, dil konusuyla bitmesi ve duygu ve soyut dil doğduğunda akıl otaya çıktığında dördüncü kitapta işaretler dilinin olması rastlantı değildir. (54)

1. Duyumsal varlık. Çocuk, önce, bütünüyle, hiç bilmediği tanımadığı ve ilk dönemi bu anlamda öğrenme ve keşifle geçen bir bedene katılır. Eğilimlerin en derini ve en köklüsü olan kendini sevme, zevk arayışı ve acıdan kaçmayla ortaya çıkar. (54)

Henüz gelişmesini tamamlamamış olan çocuk ancak yetişkinlerin yardımıyla yaşayabilir. Dolayısıyla doğa onu annesine teslim eder. Cezalandırılan çocuğun ilk deneyimi kölelik ve adaletsizliktir. Tersine şımartılan çocuk ise ağlamalarının yetişkinleri ehlileştirmeye yarayan işaretler olduğunu anlar: cehalet ve zayıflığının belirlediği yeri bırakarak zorbalığı öğrenir; zayıflığı güce dönüşür ve bu gücü olduğu gibi işler yani daha beter köleliğe batar. (55)

Bu· noktadan başlayarak zamanda ve mekânda ilk ve kesin gelişme başlayacaktır. Çocuk belleği ve öngörüsüyle zaman içinde, kendi bilincinin kaynağı olan kimliğini keşfeder.

3

Hareketlerine yavaş yavaş egemen olarak bedenini keşfeder, duyusal organlarını eğitir, yürümeyi öğrenir ve dünyayı keşfetmeye başlar. (55)

İlk eğitim özellikle doğa eğitimidir: çocuğu bedensel olarak yürümeye ve konuşmaya yönlendirmekle tamamlanır. Bu amaçla çocuğu kendi başına bırakmak, sadece önyargıların budalaca gelişmesini engellemek ve çocuğa girişimlerinde belli bir özgürlük tanımak neredeyse yeterlidir. (55)

2. Etkin varlık. Bu düzlemde nesnelerin yönlendirilmesi bedene egemen olmayı geliştirir ve güç için bir ölçü oluşturur. Entelektüel düzlemde çocuk algıdan objeye, sonra da objeden ilişkiye yükselir. Dünyası genişler ve hatta çocuğu bu bağlamda yönlendirmek gerekir. Nesneleri yönetmek isteyen onları gereklilikleri içinde yönetmeyi öğrenmek zorundadır: cam kırılır, bıçak keser, taş ağırdır: Bunları zararsız. biçimde yönetmek ya da bir amaca göre düzenlemek için yasalarını ya da ilişkilerini bilmek gerekir. (56).

Çocuk ilişkileriyle kurnazlığı, kandırmayı öğrenir: iradeyi nasıl yok edeceğini keşfeder ve sonunda kendisinin en güçlü olduğunu keşfederek doğadan çıkar. Bu nedenle, eğitimci kaçınılmaz olduğuna göre önce kendi eğitimini tamamlamalıdır ve nesnelerin mutlak kesinliğine, gerekliliğine adamalıdır kendini. Emir vermek gerekiyorsa her zaman kısa olacaktır bu, yorumsuz ve açıklamasız … (56)

Eğitimcinin görevi yardım etmek de değildir: yeteneklerin doğuşunu gözlemlemek ve bunları destekleyen ya da engelleyen durumları düzenlemektir. Çocuk, kendisine öncelikle yüzmeyi öğrenme arzusu aşılamadan suya yaklaştırılmaz. Merakını yönlendirmek, inisiyatif almasını sağlamak gerekir. (56-67)

3. Duyarlı ve akılcı varlık. Eğitimin kritik noktası, erinlik (buluğ) denen yetişkinliğe geçiş dönemidir. Emile’i sosyal ilişkilere, göründüğü şekliyle insanlığa, tutkulara hazırlamak gerekir. (57)

Emile’in ahlaksal ve dinsel eğitimi bu kavşakta yer alır. (58)

4. EMİLE’İN ROMANl

“Eğitim elkitabı”, “insan doğasının romanı” olarak kabul edilir. (59)

her çocuğn kendi karakteri vardır, bu karakteri anlamak ve işlemek gerekir, her eğitim özel olmalıdır. (62)

kadınların eğitimi çok önemli bir konudur: erkeklerin ahlakı onlara bağlıdır: (62)·

ilke olarak karma eğitim iyidir, ama Emile’in . antropolojisinde çocuk yalnız olmalıdır. (63)

Emile erkektir ( 63)

5. ROUSSEAU VE MASKELERİ

Rousseau kendini bır mürebbi gibi görür, oğlunu kendisi eğitmeyi kabul etmediğinden kendisini suçlayan bir babanın yerini almıştır. (70)

4

Mürebbi mağduriyet içindeki babaysa Emile de mağdur çocuktur. 74

6. SAVOE’LI PAPAZ :

Papazın yazarın bir maskesi olduğuna kesin gözüyle bakılabilir. 77

7. MUTLULUĞUN YOLLARI

Beşinci kitapta mürebbi uzun bir söylevde yaşam öğretisini açıklar; Mutlu olmak gerekir sevgili Emile; duyarlı her insanın amacı budur; 90

Mutluluk kesinlikle bizim olmadığınız yerdedir: geçmişte, gelecekte, biz yoksulsak eğer zenginlerde, biz uygarsak yabanıllarda ya da tersi. 90-91

Kendisiyle bütünleşmek, çelişkisiz bir biçimde kendi olmak kesinlikle mutluluğun koşuludur, bütün öteki koşulların yerini doldurabilir. 93

PIERRE BURGELlN* . .

· Paris Üniversitesi (Sorbounne) eski profesörü.

ÖNSÖZ

İyi bir eğitimin öneminden çok fazla söz etmeyeceğim; mevcut eğitim düzeninin kötü olduğunu kanıtlamaya da çalışmayacağım; benden önce çok fazla üstünde durulmuştur. bu konunun ve ben bir kitabı herkesin bildiği şeylerle doldurmaktan hoşlanmam. Bu kadar yazıya rağmen insan yetiştirme sanatı olan en yararlı şey unutuluyor. 99-100

KİTAP 1

Yaradanın elinden çıktığı sırada her şey iyidir: her şey insanın elinde bozulur. İnsan bir toprağı başka bir toprağın ürünlerini beslemeye zorlar; bir ağacı başka: bir ağacın meyvelerini taşımaya zorlar. İklimleri, ürünleri, mevsimleri birleştirir ve karıştırır. Köpeğini, atını, kölesini sakatlar. Her şeyi altüst eder, her şeyi değiştirir: biçimsizliği, ucubeleri sever. Doğanın yarattığı biçimiyle hiçbir şeyi istemez, insanı bile; onu eğitimli bir at gibi kendisi için yetiştirmek gerekir bahçesindeki bir ağaç gibi kendisine göre bir biçim vermek gerekir insana.. 107

Başka türlü, işler daha kötü olurdu, öteki insanlar arasında, doğumundan başlayarak kendi haline bırakılmış bir insan en bozulmuş insan olurdu. 107

İlk eğitim en önemli eğitimdir ve kesinlikle kadınların eğitimidir bu eğitim; doğanın yaratıcısı bu ilk eğitimin erkeklerin eğitimi olmasını isteseydi çocukları beslemeleri için süt verirdi onlara. Dolayısıyla eğitim çalışmalarınızda tercihen kadınlara hitap edin; çünkü bu alana erkeklerden daha yakındırlar ve daha etkindirler, başarı da daha fazla ilgilendirir onları. 107

Şefkatli ve uyanık ana sana sesleniyorum … herkesin gittiği yoldan gitmemek gerektiğini bilen ve yetişmekte olan fidanı insanların düşüncelerinin olası darbelerinden korumayı bilen sana

5

sesleniyorum. Çocuğunun ruhunun çevresine bir an önce bir duvar ör: başkası çevresini gösterebilir onun ama sınırını sadece sen çizmelisin. 107-108

Bitkiler tarımla, insanlar eğitimle yetiştirilir. 108

Zayıf doğuyoruz, güce ihtiyacımız var; her şeyden yoksun olarak doğuyoruz, yardıma ihtiyacımız var; aptal doğuyoruz, yargı yetisine ihtiyacımız var. Doğuştan sahip olmadığımız ve büyüyünce ihtiyaç duyduğumuz her şey eğitimle verilir bize. 109

Bu eğitim bize doğadan, insanlardan ya da nesnelerden gelir. Yeteneklerimizin ve organlarımızın iç gelişmesi doğanın eğitimidir; bu gelişmeden yararlanmanın öğretilmesi insanların eğitimidir; ve bizi etkileyen konular üstünde kendi, deneyimimizden gelen kazanımlarımız nesnelerden gelen eğitimdir. Dolayısıyla herkes için üç çeşit hoca vardır, 109

Bununla birlikte bu üç farklı eğitim içinde doğanın eğitimi kesinlikle bize bağlı değildir; nesnelerden gelen eğitim bir ölçüde bize bağlıdır; insanların verdiği eğitim ise gerçekten bize bağlı olan eğitimdir; 109

Platon’un Devlet’ini okuyun; bu kitap kesinlikle bir siyaset kitabı değildir. En güzel eğitim kitabıdır bu. 112

Öğrencimin, asker, din adamı ya da hukukçu olarak yetiştirilmesi önemli değildir. Benim ona öğretmek istediğim meslek yaşamaktır. Ellerimden çıkarken eminim ki ne yargıç, ne asker ne de din adamı olacaktır: öncelikle insan olacaktır. 114

Gerçek eğitim derslerden ve ilkelerden çok uygulamadır. 115

Yapılacak iş ona sıkıntıya katlanmayı öğretmek değildir; onu hissetmeye alıştırmak gerekir. 115

İnsanlar çocuklarını sadece korumayı düşünüyorlar; yeterli değildir bu: çocuklara yetişkin olduklarında kendilerini korumayı, kaderin darbelerine katlanmayı, sefalete de bolluk ve zenginliğe de meydan okumayı gerektiğinde İzlanda’nın buzları içinde ve Malta’nın yakıcı kayalarında yaşamayı öğretmek gerekir. Ölmemesi için önlemler almaya çalışmanızın “. Bir yararı yoktur: ölmesi gerekecektir; ve ölümü sizin dikkat ve özeninizin bir sonucu olmasa da yanlış anlaşılacaktır. Söz konusu olan çocuğun ölmesini engellemekten çok onu yaşatmaktır. Yaşamak nefes almak değildir, çalışmaktır; organlarımızı, duyularımızı, yeteneklerimizi, bize yaşama duygusu veren her parçamızı kullanmaktır. En çok yaşayan insan; arkasında en çok yıl bırakmış insan değildir; yaşamı en çok hissetmiş olandır. Yüz yaşında gömülen biri daha doğar doğmaz ölmüş olabilir. Genç ölmüş olmakla kazanmış olabilirdi, hiç değilse o zamana kadar yaşamış olurdu. 115-116

Çocuk anasının karnından çıkar çıkmaz ve hareket özgürlüğüne ve uzuvlarını kımıldatma ve yayma özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz yeni bağlar içinde bulur kendini. Kundaklanır, başı bağlı ve bacakları uzatılmış şekilde, konan bedeninin yan tarafına sarkmış şekilde yatırılır; konum konumunu değiştirmesine olanak bırakmayan bezler ve sargılar içindedir. 116

Bir çocuğun uzuvlarını sıkan hareketsizlik, baskı kan dolaşımına zarar vermekten, bedendeki sıvı maddelere zarar vermekten başka bir işe yaramaz, çocuğun büyümesine, güçlenmesine engel olur ve beden yapısını bozar sadece. Bu çok tuhaf önlemlerin alınmadığı yerlerde

6

insanların bedenleri çok daha güçlü, gelişmiş ve uyumludur. Çocukların kundaklandıkları ülkeler kamburları topallar, raşitikler, eğri büğrü insanların dolu oldukları ülkelerdir. Bedenlerin özgür hareketlerle bozulmaması için adeta preslere sokularak bir an önce bozarlar onları. Sakatlanmalarını engellemek için kötürüm yaparlar insanları. 117

Böylesine acımasız bir baskı karakterleri, tavır ve davranışları da etkilemez mi? Bu çocuklar önce acı ve sıkıntı hissederler: ihtiyaç duydukları bütün hareketler engellenir. Zincire vurulmuş bir mahkumdan daha mutsuz olan bu çocuklar boş çabalar harcarlar, sinirlenirler, kızarlar, ağlarlar. İlk seslerinin ağlama sesleri olduğunu söylediğinizi sanıyorum. Doğumundan başlayarak eziyet ediyorsunuz çocuklara. Sizden aldıkları ilk armağanlar zincirlerdir; onlara ilk muameleniz sıkıntı vermektir. Seslerini çıkarmaktan başka özgürlükleri olmadığına göre yakınmak için ondan yararlanmamaları mümkün müdür? Verdiğiniz sıkıntılar yüzünden feryat ediyorlar: sizi de böyle bağlasalar onlardan çok daha fazla feryat edersiniz. 117

Annelerin kendi çocuklarına bakmaları gereği, süt annelere verilmemesi konusu. 119-120-121.

Çocuğu ilk haliyle korumak istiyor musunuz? Onu doğar doğmaz denetim, koruma altına alın. Doğar doğmaz ele geçirin onu ve yetişkin biri oluncaya kadar bırakmayın: başka türlü başarmanız mümkün değildir bunu. Gerçek sütanne annedir, gerçek mürebbi de babadır. Anneyle babanın görevleri ve sistemleri konusunda anlaşmaları gerekir; çocuğun birinin elinden öbürünün eline geçmesi gerekir. 125

Bir baba, dünyaya çocuklar getirdiğinde ve bunları beslediğinde görevinin sadece üçte birini yapmış olur. Türüne bireyler kazandırmak zorundadır, topluma toplumsal insanlar kazandırmak zorundadır, devlete yurttaşlar kazandırmak zorundadır. Bu üç borcunu da ödeyebilecek durumda olan ve ödemeyen her insan suçludur ve borcunun yansını ödeyen belki daha fazla suçludur. Babalık görevlerini yerine getirmeyenin baba olmaya hakkı yoktur kesinlikle. 126

Ama zengin adam, çok fazla işi olan ve kendisine göre çocuklarını ihmal etmek zorunda olan bu aile babası ne iş yapar? Kendi işini ve sorumluluğunu para karşılığı başkasına yükler. Çıkarcı adamın oğluna parayla başka bir baba verebileceğini mi sanıyorsun? Kendini kandırma; senin ona verdiğin hoca bile değildir, uşaktır. Ve kısa süre içinde ikinci bir hizmetçi yetiştirecektir. 127

O halde kim eğitecek benim çocuğumu? Daha önce de söyledim, kendin eğiteceksin. 127

Çocuğun mürebbisinin genç olması gerektiğini hatta olabildiğince genç bir bilge insan olması gerektiğini söyleyeceğim. Mümkünse eğer onun da çocuk olmasını, öğrencisinin arkadaşı olabilmesini, eğlencelerine katılarak onun güvenini kazanması gerektiğini söyleyeceğim. 129

Mürebbinin daha önce bir eğitim almış olması arzu edilir. 129

Eğitilecek çocuk sağlam olmalı, tedaviye muhtaç olmamalıdır 133-136

Yaşamının bir bölümünü tıp bilimine adayan bilge Locke önlem amacıyla ve hafif rahatsızlıklar nedeniyle çocuklara ilaç verilmemesini tavsiye ediyor. Ben daha ileri gidiyorum ve hiç hekime başvurmayan biri olarak yaşamı gerçekten tehlikede olmadıkça Emile’im için de hekim çağırmayacağımı söylüyorum. 136

7

Yeni doğan çocuğa yeni doğuran bir sütanne gerekir. Sütannenin hem ruhunun hem bedeninin sağlıklı olması gerekir: 139

Sütanne seçimi sanıldığından da önemlidir çünkü süt çocuğunun ondan başka yöneteni olmamalıdır ve mürebbisinden başka da öğretmeni olmamalıdır. Sürekli değişik ellerden geçen bir çocuğun iyi yetişmesi mümkün değildir. Bir çocuk babası ve annesi ya da onların olmaması durumunda sütannesi ve mürebbisi dışında otorite tanımamalıdır: 139

Köylü kadınlar kentli kadınlara göre daha az et ve daha çok sebze tüketirler; bu beslenme düzeni onlara ve çocuklarına öbür beslenme düzeninden daha yararlı gözüküyor. 140

Sadece bitkisel gıdalar1a beslenen ve sütannesi de aynı şekilde beslenen bir çocuğun bağırsak kurtlarından yakınacağını hiç sanmıyorum. 140-141

Yaşamın ilk yıllarında hava çocukların bünyesini etkiler. Hava hassas ve yumuşak derinin bütün gözeneklerinden girer, yeni doğan çocuklan bedenlerini güçlü bir biçimde etkiler, asla silinmeyecek izler bırakır onlarda. Dolayısıyla bence bir köylü kadının köyünden alınıp, kentte bir odaya kapatılması ve orada çocuğu beslemesi doğru değildir. Çocuk kentin pis havasını soluyacağına köyün temiz havasını solumalıdır. 142

İnsanlar karınca yuvaları halinde yığılmak için yaratılmamışlardır, ekip biçecekleri topraklar üzerine dağılmışlardır. Ne kadar çok bir arada bulunurlarsa o kadar çok yozlaşırlar. 142

Kentler insan türünün girdabıdır. Birkaç kuşak süresi içinde ırklar yok olurlar ya da bozulurlar; yenilemek gerekir. Onlara bu yenilenmeyi sağlayan da her zaman köyler olur. Köylerde yaşayan hamile kadınlar doğurmak için kentlere koşuyorlar: aslında tam tersini yapmaları gerekir. 142

Çocuklan sık sık yıkayın: pisliklerinden- belli olur bu ihtiyaç, onların kirli yerlerini sadece silerseniz derileri tahriş olur ve yırtılır. Ama çocuklar güçlendikçe suyun sıcaklık derecesi de yavaş yavaş azaltılır ve sonunda yaz, kış soğukta buzlu suyla yıkanırlar. Çocukların hastalanmamaları için suyun sıcaklığını azaltma işi çok yavaş, ara vermeden ve çocuk fazla hissetmeden yapılmalıdır, bu konuda tam ve kesin bilgilere sahip olmak için termometre kullanılabilir. Bu banyo adeti bir kez yerleştiğinde ara vermemek gerekir ve yaşam boyu sürmesi gerekir. 143

Çocuğu rahatça ve tehlikelere maruz kalmayacak biçimde hareket edebileceği büyük rahat bir beşiğe koyun. Güçlenmeye başlayınca odanın içinde sürünmesine izin verin. Aynı yaşta, sarılıp sarmalanmış bir çocukla karşılaştırırsanız aradaki gelişme farkı şaşırtacaktır sizi. 144

Sütannelerle kesinlikle tartışmayın. Emredin, 145

İnsanın eğitimi doğuşunda başlar; konuşmadan önce, işitmeden önce eğitilir. Çocuk sütannesini tanımadan önce çok şey öğrenmiştir. 146

Çocukların ilk duyumları kesinlikle duygusaldır, sadece zevk ve acı duyarlar. Gözleri sürekli ışığa çevrilir ve kendileri farkında olmadan ışığın geldiği yöne dönerler, öyle ki yüzlerini güneşe çevirmemek gerekir aksi taktirde şaşı olabilirler ya da yan bakabilirler. Ayrıca çok erken dönemde karanlığa bakmaya alışmaları da gerekir; aksi taktirde ne zaman karanlıkta kalsalar ağlamaya bağırıp çağırmaya başlarlar. Beslenme ve uyku vakitleri çok kesin biçimde

8

saptanmalı ve süreler ve aralıklar hiç şaşmamalıdır ve böylelikle bu istekler ihtiyaçtan değil alışkanlıktan gelmeye başlar. 148

Çocuk sadece bir elini uzatmaya, sadece bir elini kullanma alışmaması için sürekli aynı kol üstünde taşınmamalıdır. 148

Bence çocuğun yeni objeler, çirkin, iğrenç, tuhaf hayvanlar görmeye alışması gerekir Çocukluğunda ürkmeden kurbağa, yılan, ıstakoz görmeye alışırsa büyüdüğünde de her hayvana hiç korkmadan bakabilecektir. Hiç kimse her gün gördüğü bir objeden korkmaz. 149

Bütün çocuklar maskelerden korkarlar. Ben Emile’e önce güzel bir figürün maskesini göstereceğim. Daha sonra biri karşısına geçip bu maskeyi yüzüne takacak; ben güleceğim herkes gülecek ve çocuk da herkes gibi gülmeye başlayacak. Çocuğu yavaş yavaş o kadar hoş olmayan maskelere ve sonunda çok itici figürlere alıştıracağım. Eğer bu derecelendirmeyi iyi yapmışsam çocuk son maskede korkmak şöyle dursun, birinci maskedeki gibi gülecektir. Bundan sonra çocuğun maskelerle korkutulması diye bir şey söz konusu olamaz artık. 149

Emile’in ateşli silah sesine alıştırılması gerektiğinde… 150

Çocuk ancak ulaşabileceği mesafeyi hayal edebilir. Dolayısıyla çocuğu sık sık dolaşmaya çıkarın, bir yerden başka bir yere götürün, ona yer değiştirmeyi hissettirin ve çocuk böylece mesafeleri değerlendirmeyi öğrenir. 151

Doğal ve bütün insanların ortak kullandıkları bir dil vardır; çocukların konuşmayı öğrenmeden önce konuştukları dildir bu. 151

İnsanın ilk durumu sefalet ve zaaf olduğundan çıkardığı ilk sesler de yakınma ve ağlama sesleridir. Çocuk ihtiyaçlarını hisseder ve tatmin edemez bunları, çığlıklarla yardım ister başkalarından. Tek bir dili vardır çünkü bütün acılar onun için tek bir acı duyumu oluştururlar. 152

Çocukların kafalan bedene göre daha büyük ve sinir sistemi daha yaygın olduğundan sinirlenmeye daha yatkındırlar. Onları rahatsız eden, sinirlendiren, sabırsızlandıran hizmetçileri yanlarından bir an önce uzaklaştırın bunlar, havanın ve mevsimlerin verebilecekleri zararlardan yüz kat daha tehlikeli ve zararlıdırlar. 153

Çocukların ilk ağlamaları istekleridir: dikkat edilmezse : kısa süre içinde emir halini alır bu istekler; yardım istemekle başlarlar, sonunda hizmet ettirirler. 154

Çocuk gördüğü ve kendisine verilmek istenen bir şeyi arzu ettiğinde yapılması gereken çocuğun nesneye götürülmesidir ve nesnenin çocuğa getirilmesi değildir: 154

Her yaramazlık zayıflıktan gelir; çocuk kesinlikle zayıf olduğu için yaramazdır; onu güçlü kılın iyi olacaktır: her şeyi yapabilen asla kötülük yapmayacaktır. 154

Çocuklar gereksiz güçlere sahip olmak şöyle dursun, doğanın kendilerinden istediği şeyler konusunda yeterli guçlere bile sahip değildirler: dolayısıyla doğanın onlara verdiği ve kötüye kullanamayacakları bütün güçleri kullanmalarına izin vermek gerekir. Birinci ilke. 156

9

Onlara yardım etmek ve zeka bağlamında olsun, her maddi ihtiyaç içindeki güç bağlamında olsun eksikliğini çektikleri her şeyi vermek gerekir onlara. İkinci ilke. 156

Onlara yapılan yardımlarda sadece gerçek yararla sınırlı kalmalı, fantezi ya da nedensiz isteğe kesinlikle ilgi göstermemelidir; çünkü fantezi, doğmasını olanak tanınmadığı taktirde kesinlikle rahatsız etmeyecektir onları çünkü doğadan gelmez. Üçüncü ilke. 157

Gizlemeyi kesinlikle bilmedikleri bir yaşta dillerini ve işaretlerini çok iyi irdelemek gerekir, arzularında doğrudan doğruya doğadan ve düşüncelerden gelen şeyler farklıdır. Dördüncü ilke. 157

Bu kuralların esprisi çocuklara daha fazla gerçek özgürlük ve daha az tahakküm arzusu vermek, onları daha fazla kendi hallerine bırakmak ve başkalarından daha az şey istemelerini sağlamaktır. 157

Bedeni ve konarı özgür olan bir çocuk kundaklanmış bir çocuktan kesinlikle daha az ağlayacaktır. Ağlayan çocuğu yatıştırmak için pohpohlamayın pohpohlanmak, şımartılmak için yapılması gereken şeyleri hatırlatacaktır ve bir kez sizin kendi isteğiyle onunla ilgilenmenizi sağladığında efendiniz olacaktır. 157

Kundakta olmayan, hasta olmayan ve hiçbir şeyleri eksik olmayan çocukların uzun uzun ağlamaları alışkanlık ve inat sonucudur. Bu kötü a1ışkanlığı iyileştirmenin ya da engellemenin tek yolu hiç ilgilenmemektir. 158

Çocuklar dişleri çıktığında sütten kesilir ve bu dönem genellikle sıkıntılı ve zordur. Çocuk irade dışı hareketlere, içgüdüleriyle kemirmek için elinde bulundurduğu her şeyi ağzına götürür. Ona fildişi ya da kurt dişi gibi sert cisimlerden yapılmış oyuncaklar vererek bu işin kolaylaştırılabileceği düşünülür. Bence bir yanılgıdır bu. Köpek yavrulan yeni çıkan dişlerini çakıl taşlarına, demire, kemiğe sürtmezler kesinlikle, ağaca, deriye, beze, dişlerin kolayca geçtiği ve iz bırakabildiği yumuşak maddelere sürterler. 159

Pahalı oyuncakların hiçbirine gerek yoktur. Ne çıngırak, ne oyuncak; meyveleri ya da yapraklarıyla küçük ağaç dallan, tanelerinin çıkardığı sesler duyulan bir haşhaş başı, emebileceği ve çiğneyebileceği şeker kamışı çubuğu o şahane oyuncaklar kadar eğlendirecektir çocuğu ve böylece çocuk doğar doğmaz lükse alışma sakıncasıyla karşı karşıya kalmayacaktır. 159

Haşlamanın çok sağlıklı bir gıda olmadığı kabul edilir. Kaynatılmış süt ve kavrulmuş un daha çok hazımsızlık nedeniyle midede tortu bırakıyor ve hiç iyi gelmiyor mideye. Bence tirit, pirinç lapası tercih edilmelidir. Çocukların önce çiğnemeyi öğrenmeleri çok önemlidir; 160

Ben çocuklara önce kuru meyve ve ekmek kabuğu vereceğim. 160

Çocuklar doğar doğmaz konuşmaları dinlerler. çocuğun duyacağı ilk kelimelerin nadir, kolay, be1irgin, sık sık yinelenen kelimeler olması gerekir ve bunların ifade ettikleri sözcüklerin çocuğa önceden gösterilebilen duyulur objelerle ilişkili olmaları gerekir. 160

Onların kendi yaşlarına göre bir grameri vardır ve bu gramerin sözdiziminin kuralları bizimkinden daha geneldir. Çocuklarda kullanıma karşı küçük düzeltmelere kalkışmak katlanılmaz bir ukalalık ve boş bir çabadır; çünkü, çocuklar bu kusurları zamanla kendileri

10

düzelteceklerdir. Çocukların yanında her zaman düzgün konuşun, onlara öyle davranın ki en çok sizin yanınızda olmak istesinler … emin olun ki dilleri, sizin bir çaba harcamanıza gerek kalmadan, sizin diliniz aracılığıyla kendiliğinden düzelecektir. 161

Çocukların konuşmayı kendiliklerinden öğrenmelerinden korkuluyormuş gibi çok fazla konuşturmak istenir. Bu yersiz telaş ulaşılmak istenen amacın tam tersi bir yere götürür. Çocuklar daha geç konuşurlar ve daha anlaşılmaz biçimde konuşurlar. 161

KİTAP II

Çocuklar konuşmaya başladıklarında daha az ağlarlar. Sıkıntılarını konuşarak dile getirebildikleri andan itibaren niçin bağırmaya çağırmaya devam etsinler? 169

Ağladığı müddetçe yanına hiç sokulmam; susar susmaz yanma giderim. Ve kısa süre sonra beni çağırma biçimi susmak olur ya da olsa olsa tek bir çığlık olabilir. 169

Düşerse, başında bir şişlik olursa, burnu kanarsa, parmağını keserse telaşla çevresinde dolaşacağıma hiç değilse bir an için sakin kalın. Yaralandığında ona sıkıntı veren, yaradan çok korkudur. Yapmam gereken onu hiç değilse bu ikinci sıkıntıdan kurtarmaktır. 169

Özgür bırakılan çocukların kendilerini öldürdüklerini, sakatladıklarını, bir yerlerine zarar verdiklerini görmedim; yeter ki yüksek yerlerde, ya da bir ateş çevresinde bırakılmasınlar veya yakınlarında tehlikeli olabilecek eşyalar bulunmasın…Çocuğu acıya karşı her anlamda koruma araçlarını bulunduran araç gereçle kuşattığınızda, onu deneyimsiz ve korkak biri gibi yetiştiriyorsunuz, aynı zamanda felaketlere karşı da dirençsiz hale getiriyorsunuz. 170

Çocukların yalnız başlarına öğrenebilecekleri şeyleri biz . onlara ukalaca öğretme sevdasında bulunuyoruz ve bu arada onlara asıl öğretmek zorunda olduğumuz şeyleri unutuyoruz. Çocuklara yürümeyi öğretmeye çalışmak kadar budalaca bir zahmet ve sıkıntı var mıdır? 170

Emile’in ne özel bir yastığı, ne sepet arabası, ne korkuluğu ne de normal bir arabası olacaktır, Çocuk havasız bir odada pinekleyeceğine her gün açık havaya çıkarılmalıdır. Çocuk orada koşsun, debelensin çırpınsın günde yüz kez düşsün, çok daha iyidir.. Özgürlüğün bedeli yaralanmalardır. 171

Çocuklar kendilerine yeterli oldukça başkalarından daha az yardım isteyeceklerdir. 171

Çocuğun yersiz isteklerine karşı sadece fiziksel engeller çıkarın ya da bu gibi eylemlerin karşılığı olan ve anında hatırlayacağı cezalar verin. Çocuğun kötü hareketlerini yasaklayacağınıza onları engellemeniz gerekir. Çocukların isteklerini istedikleri için değil ihtiyaç duydukları için yerine getirin. 183

Bir çocuk gitmek istediğinde kesinlikle yerinde kalması için, yerinde kalmak istediğinde de gitmesi için zorlanmamalıdır. Çocuklar istedikleri zaman hoplamalı, zıplamalı, koşmalı ve bağırmalıdırlar. 184

Reddetme konusunda aşırıya kaçmayın ama, reddettiğinizde de kesinlikle geri dönmeyin. 185

Çocuklara özellikle anlamsız nezaket formülleri öğretmekten sakının.185

11

Şiddette de zaafta da aşırılıktan kaçınmak gerekir. Çocukları sürekli acı ve sıkıntı içinde bırakırsanız, sağlıklarını ve yaşamlarını tehlikeye atar, mutsuzluğa mahkum edersiniz onları; eğer çok fazla üstlerine titrerseniz, onları en küçük bir olumsuzluktan bile korumaya çalışırsanız büyük mutsuzluklara hazırlarsınız, çok kırılgan ve hassas yetiştirirsiniz ve onları günün birinde siz olmadan yaşamak zorunda olacakları yetişkinlik ortamını gereği gibi yaşayabilmelerine engel olabilirsiniz. 185

Çocuğunuzu mutsuz etmenin en şaşmaz yolu onu her şeyi elde etmeye alıştırmaktır. ; çünkü kolayca yerine getirilen istekleri sürekli artacak ve sonunda siz gücünüz yetmediği için bunları reddetmek zorunda kalacaksınız ve birdenbire karşılaştığı bu reddedilme durumu isteklerinden mahrum olma duygusundan daha fazla sıkıntı verecektir ona. 186

Hobbes’un ilkesi bir noktaya kadar doğrudur; “arzularınızı onları tatmin etme olanaklarıyla birlikte çoğaltmak her şeye sahip olmak demektir” 186

Çocuğunuzun isteğini istediği için değil ihtiyacı olduğu için yerine getirin. Böylece itaat etmek ve emretmek sözcükleri, ayrıca ödev ve zorunluluk sözcükleri de silinecektir sözlüğünden; ama güç, gereklilik, yetersizlik ve zorunluluk sözcükleri yerlerini korumalıdır bu sözlükte. Çocuk erinlik yaşından önce ahlaki durumlar ve toplumsal ilişkiler konusunda hiçbir fikre sahip değildir; dolayısıyla bunları ifade eden sözcüklerden olabildiğince kaçınmak gerekir çünkü çocuk bu sözcüklere yanlış anlamlar yükleyebilir ve bunların daha sonra telafi edilmeleri zor olabilir. 188

Çocuklara verilen ve verilebilecek olan bütün ahlak dersleri şu şekilde özetlenebilir: 190

Öğretmen – Bunu yapmaman gerekir. . Çocuk – Niçin? Öğretmen – çünkü kötüdür. : Çocuk – Kötü! Kötü olan ne? . Öğretmen – Size yasaklanan şey , Çocuk – Bana yasak edilen şeyi yapmamda ne gibi bir kötülük olabilir? . Öğretmen – İtaatsizliğinizden dolayı cezalandırılırsınız.Çocuk – Gizli yapanın. Öğretmen – Gözetlerler sizi. Çocuk – Gizlenirim. Öğretmen – Sorarlar. Çocuk – Yalan söylerim. Öğretmen – Yalan söylememek gerekir. Çocuk – Niçin yalan söylememek gerekiyor? Öğretmen – Çünkü yalan söylemek kötüdür vb.

İşte kaçınılmaz çember (fasit daire). İyiyi kötüyü bilmek, insanın ödevlerinin mantığını hissedebilmek çocuğun işi değildir. 191

Doğa çocukların insan olmadan önce çocuk olmalarını istiyor. Bu düzeni bozmak istersek mevsimsiz meyveler yetiştirmiş oluruz ki bunlar ham ve tatsız olacaklarından kısa sürede bozulacaklardır: ve biz de yaşlı çocuklar yetiştirmiş oluruz. Çocuklan kendilerine özgü görme, düşünme ve hissetme biçimleri vardır; bunların yerine bizimkileri koymaya kalkışmak son derece anlamsız olur. 191

12

Çocuklara güçle, yetişkinlere akılla davranmak gerekir. Onlara kesinlikle hiçbir emir vermeyin, kesinlikle hiçbir konuda emir vermeyin. Hatta onların üstünde en küçük bir nüfuzunuz olduğunu bile hissettirmeyin. Sadece kendisinin zayıf, sizin güçlü olduğunuzu bilsin. 192

Çocuğa söylenen “Bitti”, “başka yok” sözcükleri çocuğun kesinlikle kabulleneceği bir cevaptır yeter ki yalan olduğunu düşünmesin. Ya tam bir özgürlük vereceksiniz ya da tam bir itaate zorlayacaksınız; ikisinin ortası yoktur. 193

Çocuğunuza kesinlikle sözlü ders vermeyin, deneyerek ders alması gerekir; kesinlikle hiçbir ceza vermeyin çünkü kabahatin ne olduğunu bilmez; kesinlikle özür dilettirmeyin çünkü sizi üzmeyi bilmez. 194

Çocuklan tam bir özgürlük içinde bıraktığınızda olabildiğince az zarar vermeleri için gerekli önlemleri almak gerekir ve çevrelerinde değerli ve kırılgan eşya bırakmamak gerekir. Odalarının kaba ve sağlam eşyalarla döşenmiş olması gerekir: ayna, porselen/lüks eşya olmamalıdır. Benim köyde yetiştirdiğim Emile’ime gelince, onun odasının bir köylünün odasından hiçbir farkı olmayacaktır. 195-196

Aldığınız önlemlere rağmen çocuk ortalığı karıştırırsa, yararlı bazı aletleri kırarsa kesinlikle bir yanlışlık yapıp cezalandırmayın onu, azarlamayın, hiçbir olumsuz laf işitmesin, hatta sizi üzdüğünü bile belli etmeyin, kırılan şeyin kendiliğinden kırıldığını kabul edin. 196

İnsan yaşamının en tehlikeli dönemi doğuştan on iki yaşına kadar olan dönemdir. Bu dönemde kusurların ve kötülüklerin tohumları atılır. 196

İlk eğitimin bütünüyle negatif olması gerekir. Bu eğitim kesinlikle erdemi ve gerçeği öğretmeyecek, yüreği kötülüklerden zihni de hatalardan koruyacaktır. Siz hiçbir şey yapamasaydınız ve çocuğunuzun hiçbir şey yapmasına da fırsat vermeseydiniz; bu çocuk ve hiçbir şey yapmamakla başlayan bu eğitimle harika bir eğitim vermiş olurdunuz ona. 197

Çocuklara avuç dolusu para vermek söz konusu değildir kesinlikle; parasıyla kendini sevdirebilmiş birine rastlamadım ben. 199

Çocuğa verilmesi gereken ilk fikir özgürlük düşüncesinden daha çok mülkiyet fikridir. 204

Çocuğunuz dokunduğu her şeyi bozuyor ya da kırıyor: hiç kızmayın; bozabileceği ya da kırabileceği şeyleri uzak tutun ondan. Kullandığı mobilyaları kırıyor: yenilerini koymakta hiç acele etmeyin; mahrumiyetin acılarını ve sıkıntılarını çeksin. Odasının camlarını kırıyorsa gece gündüz rüzgar altında kalsın. Nezleye tutulacağından endişe etmeyin; deli olacağına nezle olsun daha iyi. 209

Çocuklara cezaları ceza olarak uygulamamak gerekir; bu ceza onlara eylemlerinin sonuçlarıymış gibi olumsuz davranışlarının sonucuymuş gibi verilmelidir. 211

Yalan konusu 211-214

Uygulanmaları mümkün olmayan işlerin çocuklara yüklenmesi doğal olarak nefreti doğurur. 214

13

Çocuklar sadece değerini bilmedikleri eşyaları verirler; ceplerindeki madeni paraları bir işe yaramadıklarından verirler. Bır çocuk elindeki bir pastayı vermektense cebindeki yüz altını verir. 215

Bunun da bir çaresi var; verdiği şeyi çocuğa olabildiğince kısa süre içinde iade etmek, öyle ki her şeyin kendisine kesinlikle geri döneceğini bilen çocuk vermeye alışsın. 215

Çocuğa uygun olan tek ve her yaşta çok önemli olan ahlak dersi hiçbir zaman hiç kimseye kötülük yapmamaktır. 217

Başkalarına kesinlikle zarar vermeme ilkesi topluma olabildiğince az bağımlı olmayı gerektirir. 217

Her anne her çocuğun bir dahi olabileceğini düşündüğünden kendi çocuğunun da bir dahi olduğuna inanır. Çocukların beyinlerine en parlak fikirler, ağızlarına da en güzel sözcükler düşebilir. Bir çocuğun söylediği şeylerin anlamları bizim anladığımız anlamlar değildir, söylediği şeylere bizim yüklediğimiz anlamları yüklemez. Çocuğun gerçekten birtakım fikirleri olsa bile bunların arkalarını getiremez ve bağlantılarını kuramaz; 220-221

Yargılama yetisi olmayan çocukların gerçek anlamda bellekleri de yoktur. 222

Dil öğretimini yararı olmayan eğitimler arasında göstermem şaşırtıcı gelebilir; dahiler dışında, on iki-on beş yaş arasın.da hiç bir çocuğun gerçekten iki dil öğrenebileceğine ihtimal vermiyorum. 224

Çocuklara daha komik bir hat; hatayla da tarih öğretiliyor; tarihin bir olgular derlemesinden başka bir şey olmadığı düşüncesiyle tarih okutulduğu düşünülüyor. Olayları gerçekten bilmenin nedenlerinden, sonuçlarından ayrılabileceğini mi sanıyorlar? İnsanların eylemlerinde sadece dış ve bütünüyle maddi olguları görüyorsanız tarihle ilgili ne öğretiyorsunuz onlara? 226

Çocukların düşünmeden ilgilendikleri, kendilerinde izlenimler bırakan şeylerden bilinmesi, tanınması gerekli olanları seçmek, göstermek ve bilmemesi gerekli olanları da gizlemek, onların adeta ilk melekeleri olan hafızalarını geliştirmek açısından gerçek bir eğitim sanatını gerekli kılar ve biz çocuğa ancak böyle bir sanat sayesinde gençliğinde ve bütün yaşamında gerekli olacak bilgiyi verebiliriz. Bu yöntemle hiç kuşkusuz harika çocuklar yaratılamaz ama herkesin saygısını kazanabilecek, akıllı, mantıklı, beden ve kafa olarak sağlıklı insanlar yetiştirilir. 229

Emile ezbere hiçbir şey öğrenmeyecektir hatta çok hoş ve . sade olan Lafontaine’in fabillarını bile öğrenmeyecektir. Fabllar yetişkinler için eğitici olabilir ama çocuklara çıplak gerçeği söylemek gerekir; çünkü bu gerçeğin üstünü örterseniz, çocuklar altındakini görme zahmetine katlanmazlar artık. 230

Bütün çocuklara Lafontaine’in fablları öğretiliyor ama hiçbiri anlamıyor bunları; çünkü bu fabllardaki ahlak dersi yaşlarına göre o kadar karışık ve orantısızdır ki onları erdemden çok ahlaksızlığa götürür. 230

Karga ile Tilki Fabılı 231-234

Diğer masalların tehlikesi 234-236

14

Öğrencinizin. Aklını geliştirmek istiyorsanız, yönlendirmesi gereken güçleri geliştirin. Sürekli bedenini çalıştırın, akıllı ve mantıklı olması için güçlü ve sağlıklı olmasını sağlayın; çalışsın, etkin olsun, koşsun, bağırıp çağırsın, sürekli hareket etsin; gücüyle adam olsun, kısa süre sonra aklıyla adam olacaktır. 239

Onu sürekli yönlendirmeye kalkarsanız, kendisine sürekli, i git, gel, dur, şunu yap, bunu yapma’ derseniz gerçekten aptallaştırırsınız çocuğu. 239

Beden eğitiminin zihinsel etkinliğe zararlı olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır. 239

Her zaman eğitici bir otoriteye tabi olan öğrenci her şeyi ancak söylendiğinde yapar, karnı acıktığında yemek yemeye cesaret edemez, neşeli olduğunda gülme, üzüntülü olduğunda ağlama cesaretini gösteremez, elini başkasına uzatamaz, ayağını ancak sizin emrinizle hareket ettirir, hatta sadece sizin koyduğunuz kurallara göre nefes alıp verebilir. Onun yerine her şeyi siz düşündüğünüze göre ne düşünsün istiyorsunuz? 240

Benim öğrencime, daha doğrusu doğanın öğrencisine gelince. O, çok küçük yaşta olabildiğince kendisine yeterli olmayı öğrenmiştir, sürekli başkalarından bir şey istemeye alışık değildir ayrıca bilgiçlik de taslamaz. Buna karşılık yargılar, öngörür, kendisini doğrudan doğruya ilgilendiren her şeyi ölçüp biçer, tartar. Boşboğaz değildir, dedikodu yapmaz, eyleme geçer; dünyada olup bitenlerden habersizdir ama kendisi için uygun olan şeyi çok iyi bilir. 241

Spartalıların eğitimiydi bu: çocukları kitaplara bağlayacaklarına önce yiyeceklerini çalmayı öğretirlerdi onlara. Bu yüzden Spartalı çocuklar birer yetişkin olduklarında kaba ve basit miydiler? Nasıl hazırcevap olduklarını bilmeyen var mıdır? Onlar galip gelmek için yaratılmışlardı, düşmanlarını her türlü savaşta eziyorlardı. 241

Bir mesleğin gereklerini yerine getirebilmek için önce bu işle ilgili enstrümanlara sahip olmak gerekir ve bu enstrümanları yararlı bir şekilde kullanabilmek için bunların oldukça sağlam olmaları gerekir. Dolayısıyla düşünmeyi öğrenmek için aklımızın enstrümanları olan uzuvlarımızı, duyularımızı organlarımızı geliştirmemiz gerekir ve bu enstrümanlardan olabildiğinde iyi bir biçimde yararlanabilmemiz için bunları taşıyan bedenin de güçlü ve sağlıklı olması gerekir. Dolayısıyla insanın gerçek aklının bedenden ayrı olarak, bağımsız bir biçimde oluştuğu görüşü doğru değildir, zihinsel etkinlikleri kolaylaştıran ve güvenilir kılan iyi bir bedensel etkinlikleri kolaylaştıran ve güvenilir kılan iyi bir bedensel yapıdır. 251

Ruhu güçlendirmek için kasları güçlendirmek gerekir. Gelişmekte olan bir bedenin uzuvları giysilerin içinde rahat hareket etmelidir; hareketlerini ve gelişmelerini hiçbir şey engellememelidir; dar, sıkı, bedene yapışan şeyler giyilmemeli, bağ ve kuşak gibi şeyler kullanılmamalıdır. 252Her mevsimde şapka hiç gerekmez ya da çok az gereklidir. 254Çocukların sıcaktan çok soğuğa alıştırılmaları gerekir; 255

Ben çocuğun sürekli sağlığına dikkat edeceği yerde, ara sıra hasta olmasını tercih ederim. 257

Çocuklar çok fazla hareket ettiklerinden çok uyumaları gerekir. Hareket ve uyku birbirini dengeler; çocukların hem harekete hem uykuya ihtiyaçları vardır. 257Önce kötü yataklarda, kötü uykulara alıştırmak gerekir; böylelikle çocuk kötü yatak tanımayacaktır yaşamı boyunca. Çok nazik yetiştirilen insanlar ancak kuştüyü yataklarda uyuyabilirler, tahtalar üstünde uyumaya alışmış insanlar için yattıkları her yer kuştüyüdür. 258

15

Çocuğu uyutmak için en etkili yöntem kendisinin sıkılmasını, rahatsız olmasını sağlamaktır. Onu susturuncaya kadar konuşun ve kısa zamanda uyuduğunu görürsünüz. 258

Ben Emile’i kimi zaman uyandıracağım ve bunu çok uzun uykulara alışmasından korktuğum için değil onu her şeye, uyandırılmaya hatta birdenbire uyandırılmaya alıştırmak için yapacağım. 259

Çocuklara yüzme öğretiminin önemi. 262

Geceleri ve karanlıkla hareket etmeyi öğretmek gerekir. Geceleri oynanan çeşitli oyunlar. Sanıldığından da önemlidir bu. 264-271

Dokunma duyusunun geliştirilmesi. Viyolonsel, kontrbas hatta kemandaki sert ve yıpratıcı temaslar parmakları çevikleştirir ancak parmak uçlarına hassasiyetlerini kaybettirir. Klavsende yumuşak ve kaygan temaslar parmakları hem çevik hem hassas hale getirir. 273

Emile her mevsimde sabahları odada, merdivende, bahçede yalınayak koşsun dursun, sadece koştuğu yerlerde cam olmamasına dikkat edeceğim. 274

Görme duyusunun geliştirilmesi. Çocuk, gözüyle değerlendirmeye duyusunu koymalıdır. Ve gözüyle değerlendirmeye başlayınca değerlendirmelerini alet aracılığıyla denetlemeli ve düzeltmelidir; öyle ki görme duyusunun hatalarını aletle düzelterek gözle yaptığı değerlendirmelerde aldanmasın ve daha isabetli olsun. Aşağı yukarı her yerde aynı olan doğal ölçüler vardır: adımlar, kollar, beden. Çocuk bir atın yüksek1iğini ölçerken mürebbisinin boyundan yararlanabilir ölçme aleti olarak; bir çan kulesinin yüksekliğini değerlendirirken çevredeki evlerden yararlanabilir; yolun kaç fersah olduğunu anlamak istiyorsa yürüyüş saatlerinden yararlansın; ve özellikle bütün bu işleri kendisi yapmalıdır. 275- 282

Resim eğitimi. Çocuğun büyüklükleri ve genişlikleri doğru biçimde değerlendirebilmesi ve karşılaştırabilmesi için biçimleri tanımayı hatta taklit etmeyi öğrenmesi gerekir. Çocuklar çok büyük taklitçilerdir ve her şeyi resmetmek isterler; ben Emile’in bu sanatı sanatın kendisi için değil, gözü şaşmaz eli esnek kılmak için öğrenmesini isterim. 282

Geometri eğitimi. 285- 286

Çocuklar büyüklerin oynadıkları oyunları oynayıp, çaldıkları enstrümanları çalabilirler. Sirklerde çocukların büyüklerin yaptığı her hareketi yaptığını görüyoruz. Çocukların bizim yapabileceğimiz şeyleri yapamayacak1annı düşünmek yersiz bir düşüncedir ve eğer bazı alanlarda başarılı olamamışlarsa bunun nedeni o alanlarda eğitilmemiş olmalarıdır. 287-289

Çocuklarda pek bir müzik kapasitesi yoktur ve onların müziğinin ruhu yoktur kesinlikle. Aynı şekilde konuşma sesinde de vurgulamayı bilmezler: bağırırları haykırırlar ama herhangi bir vurgulama yapmazlar ve söylemlerinde çok az enerji olduğundan seslerinde de çok az vurgulama görülür. Bizim öğrencimizin daha sade ve daha basit bir üslubu olacaktır; çünkü henüz tutkuları olmadığından kendi diline bir de tutku dili karışmayacaktır. Dolayısıyla öğrencinize trajedi ve komedi rolleri ezberlettirmeyin, yüksek sesle şiir okumayı da öğretmeyin, çünkü anlayamadığı şeylere bir hava verebilmesi mümkün değildir, hissetmediği şeyleri ifade etmesi de mümkün değildir. Çocuklarımıza sade, açık seçik konuşmayı öğretin, doğru düzgün

16

eklemlemeler yapmasını öğretin, sözcükleri doğru telaffuz etsin ve yapmacık olmasın konuşurken. 291

Aynı şekilde müzik derslerinde de sesini doğru, uygun ve uyumlu çıkarmasını sağlayın, kulağı ölçü ve armoniye hassas olsun, fazlası gerekmez. taklit ve tiyatro müziği çocukara göre değildir. Sözleri olan müzikle ilgilenmesini de istemem. 291

Yazı öğretmekte aceleci davranmayacağım gibi, müzik öğretmekte de aceleci olmayın. 291

Çocuklan etobur yapmamak özellikle önemlidir: çocukların sağlıkları için olmasa bile karakterleri için önemlidir bu; çünkü nasıl açıklanırsa açıklansın, çok et yiyenler, genellikle et yemeyenIere göre çok yabanıl ve acımasız oluyorlar; bu gözlem her yerde ve her zaman geçerlidir: İngiliz barbarlığını bilmeyen yoktur; buna karşılık Zerdüştiler dünyanın en yumuşak insan1arıdır. 298

Çocuklarımıza hangi beslenme düzenini uygularsanız uygulayın, onları sadece basit ve sıradan yemeklere alıştırdığınız taktirde bırakınız istedikleri kadar yesinler, koşsunlar ve oynasınlar ve emin olunuz ki kesinlikle çok yemek yemeyeceklerdir ve hazımsızlık çekmeyeceklerdir: ama onları yarı aç bırakırsanız ve sizin denetiminizden kaçma olanağı bulurlarsa acısını çıkarırlar bunun ve tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yerler. 302

Bununla birlikte bir çocuk çok yerse ki benim yöntemime göre mümkün değildir böyle bir şey, sevdiği eğlencelerle meşgul ederek ve farkına varmadan aç bırakarak onun bu kötü alışkanlığını yok etmek kolaydır. 302

İnsanın koku duyusu da çocukluktan itibaren eğitilebilir. 304-305

Emile içinde yer alacağı toplumun etkin bir bireyi olmadığından başka insanlara özgü göreli ahlaksal bilgilere sahip olmayacaktır kesinlikle; çünkü muhtemelen hiç işine yaramayacaktır bu bilgiler. Ona özgürlükten, mülkiyetten, anlaşmalardan söz ederseniz anlayacaktır bütün bunları; bir şeyin niçin kendisine ait olduğunu ve kendisinin olmayan bir şeyin de niçin kendisine ait olmadığını bilecektir. Bunun ötesine geçerseniz anlamaz. Ödev, itaat gibi şeylerden söz ederseniz ne demek istediğinizi kesinlikle anlamaz, bir şey emrederseniz duymaz sizi; ama ‘bana şöyle bir lütufta bulunursanız ben de karşılığını vermekte gecikmem’ gibi bir ifadeyle bir şey isterseniz, bunu derhal yerine getirecektir; çünkü toplumda yer edinmekten, adam yerine konmaktan, bir işe yaramaktan mutlu bile olur. 310

Bir yardıma ihtiyaç duyarsa karşısına çıkan ilk kişiye başvurabilecektir, bu yardımı kraldan da hizmetçisinden de talep edebilecektir: çünkü onun gözünde bütün insanlar eşittir. Bir ricada bulunurken kimsenin kendisine bir şey borçlu olmadığını hissettirecektir. İstediğinin bir lütuf olduğunu bilir ve insanlığın da bu lütfu yapacağını bilir. İfadesi basit, kısa ve kesindir. Emile kesinlikle bir köle gibi yaltaklanmayacak ve itaat etmeyecektir ve bir efendi gibi de buyurgan olmayacaktır. Alçakgönüllü bir tavırla insanlara güven duyacak, özgür bir insan gibi soylu ve etkileyici bir yumuşaklık içinde olacak ama özgür bir insanın yardımını isterken de duyarlı ve zayıf olacak, aynı zamanda da güçlü ve hayırsever olacaktır. 310-311

Bir mürebbi öğrencisininkinden çok kendi çıkarını düşünür, boşuna vakit harcamadığını ve kendisine verilen parayı hak ettiğini düşünür; çocuğa, istendiğinde kolayca gösterebileceği şeyleri öğretir; öğrettiği şeylerin yararlı olması önemli değildir yeter ki herkes kolayca anlasın öğrettiğini… Hiçbir tercih ve ayrım yapmadan çocuğun beynini bir yığın şeyle doldurur.

17

Çocuğu sınamak söz konusu olduğunda bu yığını dökmesi istenir ondan, döker, herkes memnun olur ve sonra çocuk döktüğü pılı pırlıyı toplayıp gider. 313

Çok fazla ve sürekli yinelenen sorular herkesi özellikle de çocuklan sıkar ve bıktırır. Birkaç dakika içinde dikkatleri dağılır, ısrarla soru soran birini bir süre sonra dinlemezler ve öylesine cevaplar verirler. Onları bu şekilde sınamak boş bir çaba ve bilgiççe bir tavırdır; çoğu zaman rasgele yakalanan bir sözcük onların zihniyetlerini ve düşüncelerini daha iyi bir biçimde ele verir. 313

KİTAP III

İnsanın zaafı gücüyle arzularının denk olmamasından doğar. Bizi zayıflatan tutkularımızdır; çünkü bu tutkuların doyurulması için doğanın vermiş olduğundan daha fazla güç gerekir bize. Dolayısıyla isteklerinizi azaltırsanız, gücünüzü artırmış gibi olursunuz; istemiş olduğundan fazlasına sahip olabilen gereğinden fazla güce sahiptir. Şimdi de çocukluğun üçüncü evresinden söz edeceğim. Bu yaş erinlik yaşı olmamakla birlikte yeniyetmeliğe yakındır. 317

On iki, on üç yaşlarında çocuğun gücü gereksiniminden çok daha hızlı biçimde gelişir. Havadan ve mevsimlerden çok az etkilenir ve doğuştan getirdiği sıcaklık giysi yerine geçer ve iştahı da çeşnilerin yerini tutar. O yaşta besleyici olabilen her şey iyidir; uykusu geldiğinde yere uzanır ve uyur; kendisi için gerekli olan her şey vardır çevresinde; hiçbir hayali gereksinim sıkıntı vermez ona. Kimsenin söylediğine aldırış etmez, arzuları kollarının uzandığı yerin ötesine geçmez: kendisine; yeterli olmakla kalmaz, kendisi için gerekli gücün fazlasına sahiptir; yaşamı boyunca ancak bir kez bulabileceği bir durumdadır. 317-318

Bu dönem göreli olarak en güçlü olduğu dönemdir. Yaşamının en değerli dönemidir; sadece bir kez yaşanan bir dönem; çok kısa bir dönem ve hatta o kadar kısa ki daha sonra göreceğimiz gibi çok iyi kullanılması çok önemli olan bir zaman dilimidir. 318-319

Söz konusu olan kesinlikle var olanı bilmek değil sadece yararlı olanı bilmektir. 319

Yararlı olanı ve olmayanı ayırt edebilecek yaşa geldiğinde çocuğu kuramsal bilgilere yönlendirebilmek için son derece dikkatli ve ihtiyatlı davranmak gerekir; sözgelimi iki çizgi arasında ortalamayı bulmasını mı istiyorsunuz? Önce belli bir dikdörtgene eşit bir kare bulmasını sağlayın; iki ortalama çizgisi söz konusu olduğunda da bir küp hacminin iki katına eşit başka bir küp bulması vb. problemini verin ona. Böylece iyiyi kötüden ayıran ahlak kavramlarına derece derece yaklaşmış oluruz! Buraya kadar sadece gereklilik yasalarını öğrendik: şimdi yararlı olanı öğrenelim; daha sonra da uygun ve doğru olanı öğreneceğiz. 320

Öğrencinizi doğanın olgularıyla ilgilendirin kısa sürede meraklı biri olduğunu göreceksiniz; ama merakının beslenmesi için kesinlikle doyurmaya kalkmayın onu. Problemler koyun önüne ve çözmeye uğraşsın bunları. Söylediğiniz bir şeyi bilmesin, kendiliğinden anladığı şeyi bilsin: bilgiyle öğrenmesin, bilgiyi kendisi bulsun. Aklın yerine otoriteyi getirdiğiniz zaman çocuk düşünemez artık; başkalarının düşüncelerinin oyuncağı olur sadece. 322

Çocuğa coğrafya öğretmek istiyorsunuz ve ona küreler, haritalar alıyorsunuz: bir sürü alet, ne gerek var bunlara? En azından neden söz ettiğinizi bilmesi için niçin örnekleri yerine asıllarını göstermeyesiniz çocuklara! 322

18

Çocuğa kesinlikle anlayamayacağı şeyler söylemeyin. Betimleme, belagat, mecaz, şiir kesinlikle gerekli değildir çocuğa. Bu yaş duygunun ve zevkin yaşı değildir. Açık, basit ve soğuk olmaya devam edin; başka bir dil kullanma zamanı çok çabuk gelecektir. 323

Doğmakta olan güneşi onunla birlikte seyrettikten sonra, çevredeki dağları ve başka birtakım şeyleri gösterdikten sonra ve bu konuda kendisine göre birtakım şeyler söylemesine izin verdikten sonra i söyle deyin: düşünüyorum da dün güneş şurada battı ve bu sabah gene şurada doğdu. Nasıl olabiliyor bu? Başka bir şey söylemeyin; size soru sorarsa cevap vermeyin kesinlikle; başka şeylerden söz edin. 324

Güneşin doğuşunu yazın seyrettik, Noel’de ya da güzel bir kış gününde gene gideriz aynı manzarayı seyretmeye: ikinci gözlemi birincisini yaptığımız yerde yapmaya dikkat ederim. Güneş aynı yerden doğmuyor artık. Dolayısıyla bir yaz doğuşu ve bir de kış doğuşu vardır … bunu anlamış oluruz …325

Genel olarak her şeyi asıllarıyla öğretmeye çalışın ve ancak bu mümkün olmadığında simgelere başvurun. Çünkü simge çocuğun dikkatini bütünüyle kendine çeker ve çocuk gösterilmek istenen asıl şeyi unutur. Yapma gök küresi bana göre genel olarak kötüdür ve orantıları da pek iyi ayarlanmamıştır.325

Sizin öğrencilerinizin bilgisi ve benimkinin bilgisizliği arasındaki fark, sizinkilerin haritaları bilmesi, benimkinin ise haritaları yapmasıdır. 327

Benim eğitimimin esprisi çocuğa çok şey öğretmek değildir, onun beynine sadece doğru ve açık seçik bilgiler yerleştirmektir. Hiçbir şey bilmemesi hiç önemli değildir benim için, yeter ki yanılmasın … Çocukta mantık, düşünme yetisi yavaş yavaş gelişir, önce önyargılar hücum eder ve bunlardan korumak gerekir onu. 327

Söz konusu olan çocuğa bilimleri öğretmek değil ona bilimi sevdirmek ve bu sevgi verildikten sonra da öğrenme yöntemlerini aşılamaktır. İyi eğitimin temel ilkesi kesinlikle budur. 328

Size soru sorarsa verdiğiniz cevap ancak merakını gidersin ve tam anlamıyla tatmin etmesin onu: 328

Mıknatıs ve demir kullanarak kutupların öğretilmesi. 329-334

Çocuğa basit fizik kaidelerinin laboratuara girmeden pratik metotlar ile gösterilmesi. 334-337

Her insan mutlu olmak ister ama mutlu olmak için önce mutluluğun ne olduğunu bilmek gerekir. Doğal insanın mutluluğu yaşamı kadar basit ve sadedir; acı ve sıkıntı çekmemektir: sağlık, özgürlük, gerekli olan şeyler oluştururlar bu mutluluğu. 337

Ahlak ve toplumun yararıyla ilgili şeylerle çok çabuk tanıştırılmaması gerekir çocukların, çünkü bunları anlayabilecek düzeyde değildirler. Çocuklardan, belli belirsiz bir biçimde kendi iyilikleri için olduğu söylenen şeyleri yapmalarını beklemek aptalca bir tavırdır, çünkü onlar bu iyiliğin ne olduğunu bilemezler, ayrıca onlara bunların yararlarını büyüdük1erinde göreceklerini söylemek de yararsızdır; çünkü anlamayacakları bu sözde yararla da hiç ilgilenmezler. 338

19

Çocuğa, öğrenmek zorunda olduğu şeyleri ender olarak teklif edeceksiniz siz; o kendisi isteyecek, arayacak, bulacak; siz sadece bu bilgileri onun anlayabileceği şekle sokacak, onda bu arzuyu uyandıracaksınız. 340

Bilgilerin nutuk gibi verilmesinden gençler pek hoşlanmaz, dikkat etmezler böyle nutuklara ve söylenenler akıllarında kalmaz. 341

Şehirden ormana bakıp astronomi öğretmektense ormanın içine girip, kaybolup gölgelerden ormanın güneyindeki şehre ulaşmak daha öğreticidir. 342-344

Emile’in okuyacağı ilk kitap Robinson Crusoe olacaktır. Doğa bilimleri konusunda bütün konuşmalarımızın açıklayıcısı olacaktır bu metin. 348-349

Robinson Crusoe adasında tek başına, hiçbir insandan hiçbir yardım alamadan ve beklemeden, hiçbir zanaat aletine sahip olamadan geçimini ve yaşamını sürdürebilmiş ve hatta rahat bir yaşam sürmeyi bile becerebilmiştir. Önyargıların üstüne çıkmanın ve yargılarını gerçek ilişkilere göre düzenlemenin en güvenilir yolu kendini yalnız bir insan yerine koymak ve her şeyi bu insan kendi çıkarı için nasıl yargılıyorsa öyle yargılamaktır. 349

Çocuğa her şeyden önce olayları ve eşyaları öğretin, daha sonra da bunların bizim gözümüzde taşıdıkları değeri öğretirsiniz. Ama eğitime önce insanların düşüncelerini öğretmekle başlayıp, daha sonra bunların değerlendirilmesine geçerseniz emin olun ki ne yaparsanız yapın çocuk bunları benimseyecektir ve siz bu alışkanlığını yok edemeyeceksiniz onda. Bir çocuğu akıllı yapabilmemiz için ona yargılarımızı dikte edeceğimize kendi yargılarının güçlenmesini sağlamamız gerekir. 353

Çocuk doğadaki bütün varlıkları, insanların bütün faaliyetlerini kendi yararı, güveni ve korunması, kendi iyiliği ve rahatıyla belli ilişkileri aracılığıyla değerlendirebilir. Bu nedenle demir, onun için altından daha değerli olmalıdır ve cam da elmastan daha değerli olmalıdır. Aynı şekilde bir kunduracıya, bir duvarcı ustasına İmparatordan ve Avrupa’nın tüm kuyumcularından daha fazla değer verir; özellikle bir pastacı çok önemli biridir onun gözünde. 353

Her şeyde kullanımı daha genel ve daha yararlı olan sanat kesinlikle en değerli sanattır ve öteki sanatların desteğine en az gereksinimi olanlar da en fazla bağımlı olanların üstünde bir değere layık olmalıdırlar. 354

Zanaatlar içinde en önemlisi ve en itibarlısı tarımdır: ikinci sırada demircilik, üçüncü sırada da inşaatçılık yer alır ve böyle devam eder sıralama. Sıradan önyargıların esiri olmayan çocuğun değerlendirilmesi de bu yönde olacaktır. 355

Bir çocuğun siyasal bilgilerinin açık seçik ve sınırlı olması gerekir: çocuk, yönetim konusunda genel olarak sadece az çok bir fikre sahip olduğu mülkiyet hakkını bilmelidir. 356

Ben Emile’e ‘tarımı öğren’ demem; biliyor zaten. Kırsal kesimde yapılan işlerin yabancısı değildir kesinlikle; hayata bunlarla başlamıştır; sürekli bu işlere döner. Dolayısıyla ben ona ‘atalarından kalan mirası işle’ derim. Ama bu mirası yitirirse ya da yoksa böyle bir miras ne yapacaktır? Bir zanaat öğrenmesi gerekir. 367

20

Söz konusu olan bir meslek öğrenmek için öğrenmekten çok bu mesleği küçümseyenlerin önyargılarını yok etmek için öğrenmektir. Sadece yaşamak için çalışmayı asla kabul etmeyeceksiniz. Yazık olur size! Olsun, kesinlikle zaruret için değil, onurunuz ve şerefiniz için çalışın. Kendinizin üstüne çıkmak için zanaatkarlığı kabul edin. 367

Unutmayın ki benim sizden istediğim kesinlikle yetenek değil; benim istediğim bir meslek; gerçek bir meslek, kafadan çok ellerin çalıştığı, kesinlikle zenginleştirmeyen ama zenginlikten vazgeçiren, bütünüyle alışkan1ıkla ve kas hareketiyle yapılan bir iş. 368

Diyelim ki siyaset ve Kraliyet ilişkileri eğitimi yaptınız: çok güzel; ama yüksek devlet görevlileri çevrelerine, saray kadınlarına, yöneticilere ulaşamadığınız, kendinizi bu insanlara beğendirmenin sırlarına sahip olmadığınız ve bütün bu insanlar sizde aradıkları düzenbazlık maharetlerini bulamadıkları taktirde ne işinize yarayacaktır bu bilgiler? 368

Ama yaşamak için, bedeni değil ruhu beslemek amacına yönelik olan bu önemli bilgilerden yararlanacağınıza, gerektiğinde ellerinize başvurursanız ve ellerinizden yararlanmaya çalışırsanız bütün güçlükler ortadan kalkacak, hiçbir dalavere, entrikaya gerek kalmayacaktır. 369

Öğrenmiş olduğunuz zanaatın icra edildiği ilk dükkana girersiniz. Usta, işsizim, işe ihtiyacım. var, dersiniz; o da size, arkadaş geç şuraya, çalışmaya başla, der. Yemek saati gelmeden önce ekmeğinizi çıkarmış olursunuz. 370

Emile’in mutlaka bir meslek sahibi olmasını istiyorum. Ben onun şair olacağına kunduracı olmasını isterim; porselen çiçek ustası olacağına yollara kaldırım döşesin. 370

Metal işleri yararlıdır hatta en yararlı işlerdir; bununla birlikte çok özel bir neden söz konusu olmadıkça oğlumuzu nalbant, anahtarcı, demirci yapmayacağım; çocuğun demirci dükkanında tek gözlü bir ucubeye dönmesine gönlüm razı olmaz. Aynı şekilde duvarcı ustası olmasını da istemem, hele hele kunduracı olmasını hiç istemem. Bütün meslekler yapılacaktır; ama tercih yapabilecek olan en temiz mesleği seçebilmekte serbest olmalıdır, Nihayet işçileri yeteneksiz ve neredeyse otomat gibi çalışan, elleriyle sürekli aynı işleri yapan bazı saçma sapan meslekleri de istemiyorum. Dokumacılık, çorapçı1ık, taş yontuculuk gibi … Bu gibi işlerde bilinçli insanların kullanılmasının ne anlamı vardır? Bir makineyi yöneten başka bir makinedir bu işçi. 375-376

Her şey iyice ölçülüp biçildiğinde benim en çok sevdiğim ve öğrencimin zevkine de en uygun düşecek meslek marangozluktur. Temiz, yararlı ve evde yapılabilecek bir iş; bedeni de yeterince çalıştırır. 376

Eğer rastlantısal olarak öğrencinizin zekası kesinlikle kuramsal bilimlere dönükse ona eğilimlerine uygun bir meslek kazandırmanıza karşı çıkmam, sözgelimi matematikle ilgili aletler, gözlükler, teleskoplar üretmesi uygun olabilir. 376

Emile mesleğini öğreneceği zaman ben de onunla birlikte öğrenmek isterim; gerçek çıraklar gibi hareket edeceğiz; Çar Petro şantiyede marangozluk yapardı ve kendi askerleri arasında da davulcuydu. 376Eski bir Osmanlı geleneğine göre Hükümdar endi elleriyle bir şey üretmek zorundaymış. 377

Emile az şey bilir ama bildikleri gerçekten kendisine aittir; hiçbir şeyi eksik bilmez. Az bildiği ama çok iyi bildiği şeyler arasında en önemlisi bilmediği şeylerin çok olması ve bunları günün

21

birinde öğrenebilecek yetenekte olmasıdır; onun bilmediği şeyler başkalarının bildiklerinden çoktur, bunları bilmeyecektir, buna karşılık başkalarının hiç öğretmeyeceği pek çok şeyi öğrenme yeteneğine sahiptir. Montaigne’in dediği gibi eğitilmiş değilse bile eğitilebilir olma. Benim için yaptığı her şeyin neye yaradığını bilebilmesi ve inandığı her şeyin nedenini bilebilmesi yeterlidir. Bir kez daha söyleyeyim ki benim amacım kesinlikle bilgi vermek değildir ona … gerektiğinde o bilgileri kazanabilmeyi öğretmektir. 386-387

Emile’in bilgileri kesinlikle doğal ve kesinlikle fiziksel bilgilerdir. Tarihin adını bile bilmez, metafizik ve ahlakın da ne olduğunu bilemez. İnsanın nesnelerle temel ilişkilerini bilir ama İnsanın insanla ahlaksal ilişkilerinden kesinlikle habersizdir. 387

Ve Emile 15 yaşına girer. 388

KİTAP IV

Yaşam kısadır, kısa sürmesinden değil bu kısa zamanın neredeyse hiç keyfini çıkaramamamızdan. Ölüm anının doğum anından uzak olmasının bir anlamı yoktur. Bu mesafe iyi doldurulamadığında yaşam her zaman kısadır. 391

Ergenleşen çocuk huyunu değiştirir, çok sık sinirlenir, içi sürekli kaynar ve neredeyse disiplin altına alınamaz. Kendisini yatıştırmak isteyen sesi duymaz: kükreyen bir aslan olur; rehberini tanımaz, yönetilmek istemez artık kısacası. 392

Değişen huylan normal belirtilerine yüzündeki belirgin değişiklikler eklenir. Fizyonomisi gelişir ve bir karakter damgasını vurur bu yüze; yanaklannda biten yumuşak ve seyrek tüyler esmerleşerek olgunlaşırlar. Sesi değişir. Bütün bunlar yavaş yavaş olabilir ve biraz daha vaktiniz kalabilir; ama çok hareketli, canlı ve sabırsızsa, öfkesi şiddete dönüşüyorsa, sürekli sinirliyse, bir anı bir anına uymuyorsa, durduk yerde ağlıyorsa kendisi için tehlikeli olmaya başlayan eşyaların yanında nabzı yükseliyorsa ve gözlerinden ateş çıkıyorsa, eline bir kadın eli değdiğinde ürperiyorsa, bir kadının yanında sıkıntılı, telaşlı ve mahcup görünüyorsa … işte o zaman Ulyssus, bilge Ulyssus dikkatli ol; büyük bir özenle kapattığın delikler açılmıştır; fırtınalar patlamıştır: dümeni sakın bırakma elinden yoksa her şey biter. 392

Tutkularımız bizim belli başlı korunma araçlarımızdır; dolayısıyla bunları yok etmek istemek boş ve gülünç bir çabadır; doğayı denetlemektir; Dolayısıyla tutkuları yok etmek isteyenlerle, bunların doğmasını engellemek isteyenler delidirler ve şimdiye kadar söylediklerimle benim böyle bir niyet içinde olduğumu sananlar beni kesinlikle yanlış anlamışlardır. 393

Cevaplarınız her zaman ciddi, kesin, kısa ve duraksamalara meydan vermeyecek şekilde olmalıdır. Doğru olmaları gerektiğini söylemeye bile gerek duymuyorum. Çocuklar yalan söylemek gibi tehlikeli bir alışkanlığı ancak daha büyük bir tehlike olan kendilerini yönetenlerin yalan söylediklerini hissettikten sonra alırlar. Öğretmenin öğrenciye söylediği tek bir yalan eğitimin bütün meyvesini yok eder. 400

Onu asla rastlantıların eline bırakmamak gerekir. Eğer on altı yaşına kadar cinsiyet farklarını kendisinden saklayabileceğinizden emin değilseniz, bunu on yaşından önce öğrenmesine dikkat etmeniz gerekir. 400

İnsanlar için utanma doğal bir duygudur ama çocuklarda kesinlikle yoktur bu. Utanma ancak kötülüğü tanımakla doğar. Bu kötülüğü tanımayan ve tanımamaları gereken çocuklar nasıl olur

22

da utanma duygusuna sahip olabilirler? Çocuklara utanma ve dürüstlük dersleri vermek, ayıp şeylerin ve namussuzlukların olduğunu öğretmektir; onlarda bunları tanıma konusunda gizli bir arzu uyandırmaktır. Er ya da geç bunları öğrenmeyi başarırlar ve hayal gücünü etkileyen ilk kıvılcım sonunda duyuları da sarar. 401

Çocukların masumiyetlerinin korunması için tek yol vardır bence; çevresindekilerin onlara saygılı olmaları ve onları sevmeleri. Aksi taktirde bütün yapay tavırlar eninde sonunda kendilerini yalanlayacaktır; bir gülümseme, bir göz kırpma farkına varacakları bir tavırla çocuklar kendilerine söylenmek istenmeyen şeyleri anlarlar; hatta bir şeyin kendilerinden gizlenmek istendiğini anlayınca hemen öğrenirler onu. 401

Çocuklar nasıl oluyor? Bu soru çocuklar için genellikle çok sıkıntı veren bir sorudur ve verilecek ihtiyatsız ya da ihtiyatlı bir cevap onların ahlakları ve sağlıkları üstünde bütün yaşamları boyunca etkili olur. Anneler ender olarak susturur1ar çocuklarını ve şöyle derler genellikle: Evli insanların sırrıdır bu; küçükler bu kadar meraklı olmamalı. Annenin sıkıntıdan kurtulması için çok iyi bir yöntemdir bu; ama anne bilmelidir ki bu şekilde küçümsenen küçük çocuk evli insanların sırrını öğreninceye kadar bir dakika rahat durmayacaktır ve er geç öğrenecektir bu sırrı. 402

Bir annenin şu cevabı verdiğini duydum. “Yavrum kadınlar çocukları işiyorlar ve o kadar acı çekiyorlar ki bu sırada kimi zaman hayatlarına mal oluyor bu”. Öncelikle çocuğun zaten bildiği bir doğal ihtiyaç fikri onu gizemli bir cevap aramaktan kurtarmıştır. 403

İyi yetiştirilmiş bir gencin ilk duygusu aşk değil dostluktur. Erken dönemde yozlaşan, bozulan ve kadınlara ve sefahate teslim olan gençlerin insanlık duygularından uzak ve merhametsiz olduklarını her zaman gözlemlemişimdir; ateşli karakterleri yüzünden sabırsız, intikamcı ve öfkeli insanlar olmuşlardır bunlar: bu insanlar en küçük bir zevk uğruna analarını, babalarını, bütün dünyayı feda edebilirler. Buna karşılık sadelik içinde yetiştirilme şansını bulan bir genç, doğanın ilk etkileriyle şefkatli ve duygulu tutkulara doğru eğilim gösterir. 406-407

Yeniyetmelik intikam ve nefret çağı değildir, bağışlama, yüce gönüllülük ve cömertlik çağıdır. Doğuştan kötü olmayan ve yirmi yaşına kadar masumiyetini korumuş bir gencin bu yaşta iyi ve insanlar tarafından sevilen bir varlık olacağını iddia ediyorum. 407

Bir gencin yüreğinde duyarlığın ilk etkilerini harekete geçirmek ve beslemek ve karakterini hayra, iyilikseverliğe dönüştürmek istiyorsanız onda, insanlardaki aldatıcı mutluluk imajıyla gurur, kibir ve kıskançlık duygulan uyanmasına engel olun; ihtişamlı saraylardan, gösterişli konaklardan, çekici gösterilerden uzak tutun onu. Kesinlikle gösterişli toplantılara götürmeyin. Kendi kendine değerlendirebilecek bir düzeye gelinceye kadar yüksek sosyetenin şatafatını göstermeyin ona. İnsanları tanımadan önce dünyayı göstermek çocuğu eğitmek değil bozmaktır; eğitmekten çok aldatmaktır bu. 408

İnsanlar doğuştan ne kral, ne büyük, ne nedim, ne de zengindirler. Her insan çıplak ve yoksul doğar, her insan yaşamın sefaletleri, üzüntüleri, kötülükleri, ihtiyaçları, çeşitli acıları altında ezilir; nihayet hepimiz ölüme mahkûmuz. İşte gerçek insan budur; hiçbir ölümlü için bundan kurtuluş yoktur. Dolayısıyla insan tabiatını irdelerken insanın en ayrılmaz özelliklerini ve insanlığa en çok bağlı olan koşullardan başlamak gerekir. 408-409

İnsanın doğasında kendini kendisinden daha mutlu olanların yerine koyması diye bir şey yoktur, sadece kendilerinden daha fazla yakınanların yerine koyarlar. 411

23

İnsanlar başkalarının ancak kendilerinin de korunamayacaklarına inandıkları felaketlerinden etkilenirler. 412

Krallar uyruklarına karşı niçin merhametsizdirler? Asla insan olmayı düşünmedikleri için. Zenginler yoksullara karşı niçin bu kadar acımasızdırlar? Çünkü yoksul olma korkusu yoktur onlarda. Soylular niçin halkı bu kadar küçümserler? Çünkü bir soylu kesinlikle halktan biri olmayacağından emindir. Türkler niçin genel olarak bizden daha fazla insan sever ve misafirperverdirler? Çünkü onların tümüyle mutlak ve keyfi yönetiminde bireylerin önemi ve serveti her zaman eğreti ve sallantıda olduğundan düşme ve sefalet durumlarını kendilerine kesinlikle yabancı görmezler; herkes bugün yardım ettiği kimsenin akıbetine düşebilir yarın. 412

Başkalarının acılarına karşı duyduğumuz merhamet bu acının niceliğiyle değerlendirilemez, bu acıyı çekenlere karşı hissettiklerimiz önemlidir. 413

Emile, eğer çocukluğunda sadelik ve sağduyunun ne olduğunu öğrenebilirse gençliğinde de bir ruha ve duyarlığa sahip olabilecektir; çünkü duygu1arın gerçekliği büyük ölçüde fikirlerin doğruluklarıyla ilişkilidir. . 418

Acı ve sıkıntı içindeki insanlara acıyabilmek için hiç kuşkusuz bunları tanımak, bilmek gerekir ama hissetmek gerekmez. Acı çekmekten korkan biri acı çekenlere acır; ama acı içindeki bir insan sadece kendine acıyabilir. 421

Biz mutluluğu görünüşe göre değerlendiriyoruz. Neşeli bir insan genellikle hem başkalarını hem kendisini kandırmak isteyen talihsiz biridir. Bazı toplantılarda çok gülen, çok dışa dönük, çok rahat görünen insanların çoğu evlerinde mutsuz ve sıkıntılı insanlardır. Gerçek anlamda kendinden hoşnut olan kimse neşeli ve çılgın biri değildir; böyle bir İnsan böylesine hoş bir duyguyu kıskanır, üstüne titrer ve bu zevkleri, hazları, dağılabileceği korkusuyla dışa vurmaktan çekinir. Gerçekten mutlu bir insan pek konuşmaz, pek gülmez; bir başka deyişle mutluluğunu kendi yüreğinin çevresine sıkıştırır. Gürültü patırtı, taşkın neşe, sıkıntıların ve kederin örtüsüdür. Aşırı neşe kahkahadan çok gözyaşlarından koparılır. 421-422

Endişeli arzular merak ve istikrarsızlık yaratır; baş döndürücü zevklerin peşinde koşma sıkıntı doğurur. Kendi durumundan daha iyi bir durumu tanımayan biri kesinlikle sıkılmaz. Dünyada gelmiş geçmiş insanlar arasında en az meraklı ve en az sıkılan insanlar yabanıllardır; müthiş bir kayıtsızlık içinde yaşarlar: kendilerinden başka bir şeyden zevk almazlar; yaşamları boyunca hiçbir iş yapmazlar ve asla sıkılmazlar. 422

Fizyonomiyi doğanın saptadığı çizgilerin sıradan gelişmesi ve yansıması sanırlar. Bana göre fizyonomi bazı doğal çizgilerden ibaret olmakla birlikte ruhun sürekli ve alışkanlıklardan geldiği biçimiyle aldığı izlenimlerin toplanarak oluşturdukları izlerin de bir aynasıdır. Bu duygular yüzde belirirler ve kalıcı izler bırakırlar. 422

Bir çocukta belirgin iki duygu vardır: neşe ve keder; güler ya da ağlar, ara durumlar söz konusu değildir onun için sürekli bu iki durum arasında gidip gelir. Bu süreklilik nedeniyle yüzü sürekli ve değişmez etkiler içinde değildir ve belli bir fizyonomi oluşmaz onda. Ama daha hassas olduğu bir ya da daha şiddetli ve sürekli etkiler altında kalmaya başladığında aldığı derin izlenimler yüzünde zor dağılan yansımalar oluştururlar ve bunlar alışkanlık haline geldiklerinde de zamanla silinmez izler bırakırlar. 423

24

Kritik yaş gelirken çocuklara kendilerini tahrik etmeyen ama onların kendilerine hakim olmalarını sağlayan şeyler gösterin: duyularını coşturmak şöyle dursun, faaliyetlerini bastıracak olan konular aracılığıyla gelişen düş gücünü oyalayın. 423

Çocuk insanların sefaletlerine karşı duyarlı olmalıdır ve kesinlikle katı yürekli olmamalıdır. Sürekli aynı görüntüleri gören kimse bir süre sonra etkilenmez olur bunlardan. Dolayısıyla öğrenciniz insanın kaderini ve insanların sefaletlerini tanısın ve bilsin; ama çok sık tanık olmasın bunlara. 424

Genellikle gençliklerinde erken bir yozlaşmadan ve bozulmadan korunmuş olanların ruhları bu yozlaşmalardan ve bozulmalardan kendilerini sakınamayanlara göre daha güçlüdür; ve gelenekleri görenekleri olan halkların bu gibi şeylere sahip olmayan halkları akıl, zeka ve cesaret açısından geride bırakmalarının nedenlerinden biri de budur genel Gelenek görenekleri olmayan halklar ne olduğu belli olmayan ve kendilerinin zeka, beceri, yetenek, uyanıklık dedikleri nitelik gibi gözüken birtakım şeylerle parlarlar sadece; ama insanı iyi eylemleri erdemleri gerçekten yararlı çalışmalarla seçkin hale getiren ve onurlandıran büyük ve soylu bilgelik ve akıl işlevleri sadece gelenekleri ve görenekleri olan halklarda bulunur.426

Eğer minnettarlık doğal bir duyguysa, kendi hatanızla bozulmazsa, yıpranmazsa, verdiğiniz eğitimin değerini anlamaya başlayacak olan öğrenciniz de size karşı hassas ve minnettar olmaya başlayacaktır; yeter ki verdiğiniz eğitimin ve gösterdiğiniz ilginin karşılığını istiyormuş gibi bir görüntü vermeyin. Onun yanında hizmetlerinizi överseniz bunlardan yararlanmasını çok zorlaştırırsınız; siz bunları unutursanız, unutmuş gibi görünürseniz hatırlatırsınız. Ona gerçek bir yetişkin muamelesi yapılacak döneme kadar size borçlu olduğu hiçbir şeyi söz konusu etmeyin, sadece kendisine borçlu olduğu şeyleri söz konusu edebilirsiniz. Hiçbir zaman çıkarlarından söz etmeyin ve gündeme getirmeyin bun1arı … Anlayacak yaşa gelinceye kadar, yapılan her şeyin kendi iyiliği için olduğunu söylememeniz gerektiğini hatırlattım. 430

Bir gencin, içinde yaşayacağı toplumda, kendisiyle birlikte yaşayan insanları iyice değerlendirebilmesi ve toplumu iyi tanıması gerekir, olup bitenlerin kötü yanlarını görebilmesi gerekir. İnsanın doğuştan iyi olduğunu bilmesi gerekir, bunu hissetmesi gerekir, öteki insanları kendisine göre değerlendirmeyi bilmesi gerekir; toplumun insanları nasıl bozduğunu ve yozlaştırdığını görmesi, bütün kötülüklerin onların önyargılarından geldiğini bilmesi gerekir; her bireyi değerlendirebilmelidir ve kalabalıklardan sakınmalıdır, bütün insanların yüzlerinde aşağı yukarı aynı maskelerin bulunduğunu görmesi gerekir ama, öte yandan da bu maskelerin arkasında çok güzel yüzlerin bulunduğunu da düşünmesi gerekir. 434

Tarih Öğretimi 435-444

İlkeleri öğrenmeden önce olayları çok iyi öğrenmek gerekir. İlkelerle felsefe ancak deneyim sahibi insanlara uygundur. Gençlik hiçbir şeyi genellememelidir; eğitimi tümüyle özel kurallardan oluşmalıdır. 438

Thukydides bana göre tarihçilerin gerçek modelidir. Olayları yargılamadan aktarır ama bizi akıl yürütmeye götüren hiçbir olayı atlamaz. Herodotos’un yapıtlarını okuyabilmek için ayırt etme yetisine, sağduyuya sahip olmak gerekir. 438

Eğitimlerini üstlendikleri öğrencileri sürekli aşağılayan ve onlara çocuk muamelesi yaparak kendileriyle çocuklar arasında fark gözeten öğretmenlerin akıllı olduklarını göstermek amacıyla

25

budalaca uyguladıkları yanlış yöntemlere dikkatinizi çekmeden de yapamam. Bu tür davranışlarla öğrencilerinizin cesaretleri kırılmamalı ve ruhlarını yüceltecek hiçbir şey de ihmal edilmemelidir; size erişebilmeleri için eşit davranın onlara ve onlar size kadar yükselemezlerse siz onlara inin ve bundan kesinlikle utanmayın, sıkılmayın. Askerlerinin kaçmasına engel olamadığı için onların başına geçip kendisi de kaçmaya başlayan yiğit Romalı komutan bir yandan da ‘Kaçmıyorlar, komutanlarının peşinden gidiyorlar’ diye bağırmış. Böyle davrandığı için onuru mu zedelenmiştir? Tam tersine: onurunu bu şekilde feda ederek güçlendirmiştir. Görevimi yerine getirirken Emile’den bir tokat yesem bu tokattan dolayı öç almayı düşünmem ve her yerde kendimi överim. 449

Gencin öğretmenine olan güveni aklın otoritesine, bilginin önceliğine, öğretmeninin bilgi ve otoritesi içinde gencin kendisi için gördüğü yararlara dayanmalıdır. Genç kendi çıkarı için öğretmeninin öğütlerini dinlemenin uygun olacağını bilmelidir. Öğrenci öğretmenin kendisine kasıtlı olarak tuzaklar hazırladığını ve saflığından yararlanılarak bu tuzaklara düşürüldüğünü asla sezmemelidir. 450

Hata yapmasına meydan vermeden uyarın onu; hata yaptığında kesinlikle yüzüne vurmayın; bu izzeti nefsine dokunur ve isyan ettirir. İsyan ettiren bir dersin kesinlikle yararı yoktur. Ben sana söylemiştim sözünden daha saçma bir şey yoktur. Söylediklerinizi hatırlatmanın en iyi yolu söylediğinizi unutmuş gözükmektir. 451

Şimdi hataları öykülerle örnekleme zamanı gelmiştir. Kabahati yabancı bir maskeyle gizlenirse incitilmeden eğitilir ve o zaman kendi deneyimleriyle görerek öykünün yalan olmadığını anlar. Övgülerle aldatılmayan bir çocuk daha önce örnek olarak verdiğim karga fablını de anlayamaz; ama bir dalkavuğun hilesine aldanan bir aptal, karganın aptal olduğunu kesinlikle anlar. Böylelikle her fabldan bir ilke çıkarır ve kısa sürede unutabileceği deney fabl sayesinde belleğine kazınır. İnsanın, başkalarının ya da kendisinin deneyimiyle alamayacağı ahlak dersi yoktur. Ahlak derslerinin deneylerle kazanılması tehlikeli olduğunda tarihten ders alınır. Bu sonuçsuz kalırsa gencin bizzat denemesi doğru olur. 451-452

Yetenekli bir eğitimci öğrencisini eğitirken onun bu eğitimden zevk almasını da sağlamalıdır. Ve öğrencinin eğitimden zevk alabilmesi için de kendisine söylenen her şeye karşı zihninin pasif durumda olmaması gerekir ve sizi anlamak için çaba harcaması gerekir. Lafontaine’in kabaran kurbağa fablına eklediği dört dizenin ne anlamı var? Fablın anlaşılmamasından mı korkuyor? 452

Emile kavga gürültüyü sevmez, ne insanlar da, ne hayvanlar arasında. Emile iki köpeği bile tahrik etmemiştir kesinlikle, bir köpeği bir kedinin peşine salmamıştır kesinlikle. Bu huzur ve barış zihniyeti aldığı eğitimin bir sonucudur. Arkadaşları arasında bir geçimsizlik ve anlaşmalık gördüğünde onları barıştırmaya, uzlaştırmaya çalışır; üzüntülü ve sıkıntılı insanlar görürse bu sıkıntı ve üzüntülerin nedenlerini öğrenir; iki insanın birbirlerinden nefret ettiklerine tanık olursa düşmanlıklarının nedenini anlamaya çalışır. 456

Gençleri nedensiz ve anlamsız şeyler söylemeye alıştırmak, kolej sıralarında inandırma sanatını ve hitabet enerjisini ve etkileyiciliğini öğretmeye çalışmak kadar saçma bir düşünce olamaz! 458

Benim Emile’im felsefeden ve Tanrıdan kesinlikle habersizken sizin öğrencilerinizin hepsi filozof ve din bilimciydiler. 462

26

Bir çocuğu can sıkıcı bir aptal haline getirmek istiyorsanız ona din dersleri veren bir bilgiç olun; bir çocuğu deli etmek istiyorsanız öğrendiği dinsel bilgileri açıklamasını isteyin. Şöyle bir itirazda bulunulabilir: Hıristiyanlık dogmalarının çoğu gizemli şeyler olduğundan insan zihninin bunları kavramasını beklemek çocuğun yetişkin olmasını beklemek değildir, onun hiçbir zaman yetişkin olmamasını beklemektir. 467

İnanma zorunluluğu doğal olarak olasılık içerir. İnanmayan bir filozof hatalıdır, çünkü geliştirdiği aklı iyi kullanmamaktadır ve reddettiği gerçekleri anlayabilecek durumdadır. Ama Hıristiyanlığı öğrenen çocuk neye inanmaktadır? Anlayabildiklerine, kavrayabildiklerine… ve kendisine söylenenleri o kadar az anlar ki, söylediklerinizin tersini de söyleseniz gene kabul edecektir. Çocukların ve birçok insanın inancı bir coğrafya meselesidir. Mekke yerine Roma’da doğsalardı ödüllendirilecekler miydi? Bir çocuğa Muhammed Tanrının peygamberidir denmiştir ve o da Muhammed Tanrının peygamberidir der; başka bir çocuğa Muhammed’in peygamber falan olmadığı söyleniyor, o çocuk da ona inanıyor. Bu çocuklar yer değiştirseler gene aynı şeyleri söyleyeceklerdir. Böylesine benzer koşullardan hareketle bu çocuklardan biri cennete öbürü cehenneme gönderilebilir mi? 468

Biz Emile’ e hiçbir şey öğretmek istemiyoruz ve her şeyi kendisinin öğrenmesini istiyoruz… Nasıl bir din eğitimi vereceğiz ona peki? Doğa insanını hangi mezhebe sokacağız? Bu sorunun cevabı çok basit bence: hiçbirini empoze etmeyeceğiz sadece onu bunlardan en iyisini seçebilecek duruma getireceğiz ve özgür bırakacağız. 471

Savoie’li rahibin inanç açıklaması. 480-562

İnsanlara Tanrının istediği ibadet biçimini öğretmek için bir vahyin gerekli olduğu söyleniyor bana; kanıt olarak da çeşitli ve tuhaf ibadet tarzlarını gösteriyorlar ama bu farklılığın vahiylerin fantezilerinden kaynaklanmış olduğu görülmüyor. Halkların Tanrıyı konuşturmak istemelerinden sonra her halk Tanrıyı kendine göre konuşturmak istemiş ve kendi istediği şeyleri söyletmiştir Tanrıya. Tanrının insan kalbine söylemiş olduklarından başka şeyler dinlenmemiş olsaydı dünyada tek bir din olurdu sadece. Tek biçimli bir ibadet gerekirdi, benim istediğim de budur; ama bu nokta Tanrısal gücün tümüyle kullanılmasını gerektirecek kadar önemli miydi? Dinsel törenlerle dini kesinlikle karıştırmamak gerekir. Tanrının istediği ibadet yürekten gelen ibadettir; ve bu ibadet, samimi olduğunda her zaman aynı şekilde yapılır. Tanrının papazın kıyafetine, söylediği sözlere, hal ve hareketine ve buna benzer davranışlarına önem vereceğini düşünmek deliliktir. Dostum, ayakta olsan da gene yere yakın olursun. Tanrı kendisine içten ve gerçekten ibadet edilmesini ister; bu ibadet bütün dünyada, bütün dinlerde, bütün insan1ar tarafından aynı şekilde yapılır. Dış ibadet biçimine gelince, bu, konuda düzen için tekbiçimli olma zorunluluğu varsa da bu bütünüyle bir düzen sorunudur ve bu bağlamda vahiy falan söz konusu değildir kesinlikle. 530-531

Dünya nüfusunun üçte ikisi ne Yahudi, ne Müslüman ne de Hıristiyan’dır ve milyonlarca insan Musa’dan, İsa’dan ve Muhammed’den söz edildiğini duymamıştır. İnkâr ediliyor bu; misyonerlerimizin her tarafa gittikleri söyleniyor. Söyleniyor bu: ama bilinmeyen ve henüz hiçbir Avrupalının gitmediği Afrika’nın içlerine kadar gidilmiş midir? Akdeniz Tataristan’ına kadar gidip Papanın adını işitmemiş olmamaları bir yana, neredeyse büyük Lama’yı bile tanımayan ve hiçbir yabancının yanlarına yaklaşmadığı göçebe aşiretleri at üstünde izlemişler midir bu misyonerler? Yabancı ulusların Amerika/ya ayak bastıklarından henüz haberdar olmayan Amerika’nın uçsuz bucaksız bölgelerine ayak basmışlar mıdır? Asya hükümdarlarının haremlerine girip binlerce zavallı köleye İncili anlatabilmişler midir? Dünyanın bu bölgelerinde yaşayan kadınlar misyonerlerin dinlerini anlatabilmelerine engel olacak ne yapmışlardır?

27

1çlerine kapanık, münzevi bir yaşam sürdükleri için cehenneme mi gideceklerdir bu kadınlar? 547

Doğanın gerçek anı gelir nihayet ve gelmesi de gerekmiştir. İnsanın ölmesi gerektiğine göre türün sürmesi ve dünya düzeninin korunması için üremesi de gerekmektedir. İşaretlerden, sözünü ettiğimiz kritik yaşa geldiğini anladığımızda o zamana kadar kendisiyle sürdürdüğünüz ilişkiyi hemen bırakın. Hala çömezinizdir ama öğrenciniz değildir artık. Dostunuzdur, yetişkindir bundan böyle öyle görün onu ve ona göre muamele edin. 567

İtiraf edeyim ki doğmakta olan arzularına doğrudan doğruya karşı çıktığınızda ve yeni ihtiyaçlarını suç gibi görmeye başladığınızda öğrencinizin sizi dinlemeyeceğinden hiç kuşkunuz olmasın. O halde nasıl davranmamız gerekiyor? Eğilimlerinde özgür mü bırakalım? Yoksa karşı mı çıkalım? Bu güçlüğü çözme konusunda ilk çare onu bir an önce evlendirmektir; bu, hiç kuşkusuz en güvenli ve en doğal yoldur. Bununla birlikte en iyi ve en yararlı çare olduğundan kuşkuluyum. 568

Unutmayın ki bir yetişkini yönlendirmek için, bir çocuğa uygulamış olduğunuz yöntemin tam tersini uygulamak zorundasınız. Ondan uzun süre gizlediğiniz tehlikeli sırları öğretmekten çekinmeyin artık. 570

Gençlere, erinlik çağında bile, onları anlayacak duruma getirmedikçe akıldan, mantıktan söz etmeyin 572

Yalnızlık, aylaklık, gevşek ve yerleşik yaşam, kadınlarla ve gençlerle düşüp kalkma … o yaşta tehlikeli yollardır bunlar ve her zaman mahvına neden olabilirler … Ben Emile’i başka birtakım özel araçlarla avutuyorum, başka bir yol çiziyorum düşünceleri için ve girebileceği yoldan döndürüyorum onu. Kendisini sürükleyip götüren düş gücünün etkisini ağır bedensel çalışmalarla engelliyorum; kollar çok çalıştığında düş gücü dinlenir ve beden yorulduğunda da yürek kızışmaz pek. 572-573

Yeni olmasıyla ilgisini çekecek, heyecan ve zevk verecek, eğitecek, ça1ıştıracak, tutku verecek ve bütün benliğini saracak yeni bir uğraş gerekir ona. Bütün bunları içinde barındıran uğraş bence avdır. 573

Emile’in bütün gençliğini hayvan öldürmekle geçirmesini istemiyorum ve hatta bu yabanıl tutkunun doğru bir iş olduğunu da iddia etmiyorum; sadece kendisini daha tehlike bir tutkuya kaptırmasına engel olmak istiyorum. 574

Çağımızın yanılgılarından biri de, sanki insanlar akıldan ibaretmiş gibi mantığı çok çıplak biçimde kullanmalarıdır. Hayal gücüne hitap eden işaretler dilinin ihmal edilmesiyle en enerjik dil kaybedilmiştir. Sözün etkisi her zaman zayıftır ve kalbe gözler aracılığıyla kulaklardan daha iyi hitap edilir. 574

Modern yüzyıllarda insanlarda güç ve çıkar egemen olmuştur, buna karşılık eskilerde daha çok ikna, ruhları etkileme egemendi, çünkü işaret dilini ihmal etmiyorlardı. Bütün sözleşmelere ve anlaşmalara, sağlam olmaları ve bozulmamaları için görkemli törenler eşlik ediyordu. 575

Liyakat işaretleri, taht, asa, erguvan renkli kıyafet, taç, baş sargısı kutsal eşyalardı onlar için: bu kutsal işaretleri taşıyan insanlar saygı görürlerdi; askersiz, tehditsiz her söylediklerine itaat edilirdi. Şimdi ise bu işaretler kaldırılmıştır güya. Krallar artık sadece silah zoruyla itaat

28

ettiriyorlar kendilerine ve uyruklar ancak ceza korkusuyla saygı duyuyorlar. Artık kralların başlarında taç olmasına da gerek kalmadı. 575-576

Gençlikle asla soğuk ve kuru tartışmalara girmeyin. Söylediklerinizin etkili olmasını istiyorsanız her zaman somut şeylerle güçlendirin onları. 577

Herhangi bir vaatte bulunurken ne kadar ince eleyip sık dokursanız vaatlerinizi yerine getirirken o kadar rahat olursunuz. 583

Emile’e hayali bir sevgili bulacağım. Anlatacağım sevgilisinin hayali olmasının bir sakıncası yoktur, kendisine çekici gelebilecek ötekilerden tiksindirmesi yeterlidir; hayalini sevmiş olduğu gerçek sevgilisinin meziyetlerini düşünerek karşı cins arasında isabetli ve gerçek karşılaştırmalar, seçimler ve tercihler yapmasını sağlamak yeterlidir. Kaldı ki gerçek aşk hayalden, yalandan, kuruntudan ve hiçlikten başka nedir? Aslından çok hayali sevilir. Sevilen şeyi ayrıntılarıyla ve bütünlüğü içinde görmek mümkün olsaydı dünyada aşk diye bir şey olmazdı. Sevgi bitince sevilen kimse eskisi gibi aynı kalır ama bizim gördüğümüz aynı insan değildir. Prestij örtüsü düşer ve aşk da biter. 587

Bu sevgiliye bir ad verecek kadar ileri gitmek istiyorum; gülerek söylemek isterdim bu adı: müstakbelin adı Sophie olsun. 588

Toplum yaşamına atılan bir genci şehvetten çok kibirden korumaya çalışmak gerekir; kendi eğilimlerinden çok başkalarının eğilimlerine teslim olur ve izzeti nefis, aşktan çok daha fazla çapkın yaratır. 590

Emile 20 yaşında. 593

Genci dikkatle gözlemlemekle yetinin; gerisini kendisi halledebilir ama onu kendisinden korumak size düşüyor. Geceleri de gündüzleri de yalnız bırakmayın onu; odasında da yatabilirsiniz. Engelleyemeyeceğiniz içgüdülerinden kuşkulanın her zaman; içgüdü tek başına olduğunda iyidir, insanların etkilerine maruz kaldıkça kuşkulu olur; söz konusu olan içgüdüyü yok etmek değildir, düzenlemek gerekir onu ve bu belki onu yok etmekten daha zor bir iştir. İçgüdünün öğrencinize duygularını avutmayı öğretmesi, onun duygularını tatmin etme ihtiyacı içinde olduğunda da içgüdünün yerine geçerek kendi ihtiyacını kendisinin tatmin etmek tehlikelidir. Bir kez bu ihtiyacı kendi kendine tatmin etmeyi öğrendikten sonra mahvolmuş demektir genç. Bundan sonra bedeni ve yüreği her zaman yıpranmış olacaktır; bu kötü alışkanlığın etkilerini mezara kadar götürecektir. 595Emile az konuşur çünkü insanların kendisiyle ilgilenip ilgilenmediklerine önem vermez; aynı nedenlerle sadece yararlı olabileceğini düşündüğü şeyleri söyler, yoksa niçin konuşsun? Çok iyi yetişmiş olduğundan kesinlikle gereksiz gevezelikler yapmaz. 599

Genellikle az bilen çok konuşur ve çok bilen az konuşur: cahilin bildiklerini önemsemesi ve herkese söylemesi çok doğaldır. Ama gerçekten eğitimli bir insan bildiği her şeyi söylemez; ne kadar çok şey söylerse söylesin, kendisinden sonra da çok şey söyleneceğini bilir ve susar bu nedenle. 599-600

Doğanın düzenini toplumun düzenine her zaman tercih edecektir ve Emile kendi yaşındaki bir yüksek devlet görevlisinden çok kendisinden yaşlı bir bireye saygı gösterecektir. 602

29

O terbiyeli olmaktan ziyade sevimli bir genç olacaktır, kesinlikle gösterişli ve şatafatlı biri olmayacaktır, bir okşama binlerce övgüden daha fazla mutlu edecektir onu. Aynı nedenlerle üstüne başına ve tavırlarına da dikkat edecektir ve bunları zevkli bir insan gibi görünme kaygısıyla değil, daha sevimli ve hoş biri gibi gözükmek istediğinden yapacaktır; gösteriş ve debdebeyi hiç sevmez, kıyafetinde en küçük bir zenginlik işareti de görülmez. 601-602

Yarışlarda en hızlı, güreşte en güçlü, işte en becerikli, maharet isteyen oyunlarda da en yetenekli o olacaktır; ama bir başkasından daha zeki olmak, daha iyi konuşmak, daha bilgili olmak gibi açık seçik, belirgin olmayan ve başkalarının yargılarıyla desteklenmeleri gereken üstünlüklerin peşinden koşmayacaktır kesinlikle. Daha soylu olmak, daha zengin olmak, daha saygın olmak, daha gösterişli olmak gibi kişiliğiyle hiç ilgisi olmayan şeylere ise çok daha uzak duracaktır. 604-605

Hiçbir zaman ‘Beni beğendikleri için mutluyum’ demez, ‘Mutluyum çünkü iyi yaptığım şeyleri beğeniyorlar’, der. 605

Zevk üzerine 605-629

KİTAP V

Şimdi gençlik çağının son dönemine girmiş bulunuyoruz. Ama henüz çözüm noktasına gelmedik. Erkeğin yalnız olması iyi değildir. Emile erkektir; ona bir eş bulacağımızı vaat ettik, bulmamız gerekir. Bu eş Sophie’dir. Nerededir bu kız peki? Nerede bulacağız onu? Bulmak için önce tanımamız gerekir. Önce kim olduğunu bilelim, sonra yaşadığı yer konusunda daha doğru bir karar verebiliriz ve bulsak bile her şey çözülmüş olmayacaktır. 633

Kadın-erkek özellikleri ve ilişkileri. 634- 644

Kız çocuklarının yetiştirilmesi ve eğitimi 646- 694

Kız çocuklar daha doğuştan süsü severler: güzel olmaları yetmez ve herkesin kendilerini güzel bulmasını ve bunu söylemesini isterler; çocukça davranışlarında ve hafifliklerinde bile hep bu amaca yönelmiş oldukları görülür ve kendilerine söylenenleri anlamaya başladıkları andan itibaren de haklarında ne düşünüldüğü söylenerek yönetilebilirler. Küçük kız çocuklara rahatça uygulanan bu yöntem erkek çocuklarında o kadar başarılı olamaz. Erkek çocuklar bağımsız oldukları ve eğlenceleri ve zevkleri olmak koşuluyla kendileri konusunda ne düşünüldüğüne pek önem vermezler. Onları ancak zamanla ve çaba harcayarak aynı yasanın etkisi altına almak mümkün olabilir. 647

Kızla rda bedenen güçlü yetiştirilmelidir. Spartalı kadınlar örneği. 647-648

Bedeni hiç zorlamadan rahat giyilebilen kıyafetin kadında ve erkekte bedensel uyumu bozulmaktan kurtardığı bilinir ve güzel sanatlara bugün bile model işlevi gören Yunanlıların kadın heykellerindeki o güzel oranlar bu kıyafet sayesinde korunabilmiştir ve bozulan giyim tarzından dolayı artık bulamadığımız model bedenleri de gene Yunan heykellerinden alıyoruz. Uzuvlarımızı adeta cendereye sokan şeyler, Gotik tarzı engeller ve köstekler yoktu Yunan giyiminde kesinlikle. 649

Erkek ve kız çocuklanın birçok ortak eğlencesi vardır; Her birinin kendine özgü ve onları birbirlerinden ayıran zevkleri de vardır. Erkek çocuklar hareket ve gürültü ararlar; davullar,

30

topaçlar, küçük arabalar. Kızlar ise görünüşte çekici olan ve süs işlevi gören şeyleri ararlar daha çok; aynalar, mücevherler, bez parçaları ve özellikle bebekler; kız çocukları özellikle bebeklerle oynarlar; onların bu eğilimleri cinsiyetlerinin durumunu gösteren zevkleri açık seçik biçimde gösterir. Bütün gününü bebeğinin yanında geçiren küçük bir kıza dikkat edin: sürekli kıyafetini değiştirir, yüz kez soyar, tekrar giydirir, uyumlu ya da uyumsuz sürekli yeni süs unsurları arayıp durur: parmakları yeteri kadar maharetli değildir. Zevki gelişmemiştir ama eğilimleri ortaya çıkmıştır; bu hiç bitmeyen uğraşlar içinde zaman akıp gider ve o hiç farkında değildir bunun, saatler geçer ve o gene farkında olmaz, yemek yemeyi bile unutur, yemekten çok süslenmedir onun açlığı. Diyeceksiniz ki kendisini değil Çocuğunu süslüyor o; evet; bebeğini görür ve kendisini görmez, kendisi için hiçbir şey yapamaz, henüz gelişmemiştir, yeteneği ve gücü yoktur, henüz bir şey değildir; bebeğiyle birlikte vardır ancak ve bütün çekiciliğini bebeğinde gösterir; kendi bebeğine sahip olacağı zamanı beklemektedir. 650

Genç kızlara verdiğiniz görevlerin her zaman gerekli olduklarını gösterin ama bunların mutlaka yapılmaları gerektiğini de söyleyin. Aylaklık ve inatçılık kız çocuklar için en tehlikeli kusurlardır ve alışkanlık haline geldikten sonra bunları düzeltmek çok zordur. Kızların uyanık ve çalışkan olmaları gerekir; bu da yeterli değildir; küçük yaşlardan başlayarak sıkıntılara alışmak zorundadırlar. İsraf, uçarılık, tutarsızlık, kadınların ilk bozuk ve vazgeçemedikleri zevklerinden doğan kusurlardır. Bu kötü alışkanlıkları engellemek için kendilerine hakim olmayı öğretin ona. 653

Annelerinden ve dünyada hiç kimseden hoşlanmayan genç kızların günün birinde başkalarından hoşlanmaları çok zordur; ama onların gerçek duygularını anlayabilmek için kendilerini irdelemek ve söylediklerine inanmamak gerekir; çünkü oldukları gibi görünmedikleri gibi göründükleri gibi de değildirler, çok küçük yaşlardan itibaren duygularını gizlemeyi bilirler. Kız çocuklarına anneleri sevmeleri gerektiği de söylenmemelidir. Anne, kızının nefretini çekecek bir harekette bulunmazsa ona olan bağlılığını, onun1a titizlikle ilgilendiğini gösterirse, sevdirebilir kendisini. 654

Kızlar kendilerine tanınan özgürlüğü her zaman suiistimal ederler; her şeyde ifrata kaçtıklarından oyunlarda da erkek çocuklardan daha fazla taşkınlık gösterirler; bu da sözünü ettiğim sakıncalardan ikincisidir. Kızların bu taşkınlığının dengelenmesi gerekir çünkü kadınlara özgü birçok kusurun tek nedeni budur: sözgelimi geçici hevesler ve birtakım şeylere düşkünlükler … kadın bu duygulan etkisiyle yarın bakmaya bile tenezzül etmeyeceği bir şeye karşı bugün çok büyük bir düşkünlük gösterebilir. 654-655

Bir kadının ilk ve en önemli meziyeti uysal olmasıdır; genellikle kötülüklerle ve bir yığın kusurla dolu olan erkek gibi bir varlığa itaat etmesi iste kusurla dolu olan erkek gibi bir varlığa itaat etmesi istenen kadın küçük yaştan beri haksızlıklara dayanmayı ve kocasının yaptığı haksızlıklara yakınmadan katlanmayı öğrenmelidir. Kadının aksi1iği ve inatçılığı acılarını ve kocalarının kendilerine karşı kötü muamelelerini artırmaktan başka bir işe yaramaz. 655

Erkek çocukların münasebetsiz sorular sormalarına izin vermemek gerekir, kız çocuklara ise daha da titiz ve katı bir biçimde uygulanmalıdır bu kural. Kendilerinden saklanan sırları hissedebildiklerinden ve onları keşfedebildiklerinden kız çocuklardaki meraklarını tatmini ya da beceriksizce savuşturulması farklı sonuçlara yol açabilir. Ama genç kızların sorularından sıkılmadan, onlara çok soru sorulmasına, onları konuşturmaya özen göstermeye, hatta kolay konuşturmaya, hazırcevap olmaya alıştırmak, zihinlerini açmak, dillerini geliştirmek için tahrik edilmeleri gerekir. 666

31

Din eğitimi 667-676

Her kız annesinin dininden, her kadın da kocasının dininden olmalıdır. Kadınlar kendi kendilerine karar verecek durumda olmadıklarından babalanın ve kocalarının kararına Kilise emri gibi uymalıdırlar. 667

Din derslerinin daha çok dinsizliğe mi, yobazlığa mı götürdüklerini kestiremiyorum ama mutlak biçimde hem dinsiz hem yobaz yetiştirdiklerini biliyorum. 668

Kadın özellikle eşinin saygısını sağlayabilmelidir; ona sadece kişiliğini sevdirmekle kalmamalı tavır ve davranışlarını da onaylatmalıdır; kadının tercihini kamuoyunun onaylaması gerekir ve kadına gösterilen itibar dolayısıyla kocanın da onur duyması gerekir. 678

Karı kocanın birlikte huzuru sağladıkları ve kapılarını açan evlere giriyorum. Karı koca aynı eğitimden geçmişler, her ikisi de çok kibar, her ikisi de zevkli ve zarif, her ikisi de aynı derecede konuksever ve gelen herkesi aynı hoşnut bir halde göndermek arzusu içindeler. Koca her şeye dikkat etme düşüncesiyle her şeye özen gösteriyor: gidiyor, geliyor, dolaşıyor ve bin bir zahmete katlanıyor bu amaçla. Kadın pek hareket etmiyor; çevresinde küçük bir kalabalık oluşuyor ve topluluğun geri kalan bölümünü gizliyor ondan adeta; bununla birlikte hiçbir şey dikkatinden kaçmıyor; konuşmadığı kimse yok; herkesi ilgilendiren hiçbir şeyi unutmamıştır, kimseye hoşuna gitmeyecek bir şey söylememiştir, en küçük bir düzensizliğe neden olmamıştır, herkesle tek tek ilgilenilmiş, kimse unutulmamıştır. Sofra hazırlanır, herkes oturur; konukların durumlarını ve koşullarını bilen erkek herkesi kendisinin saptamış olduğu yerlere oturtur; kadın bu konuda hiçbir şey bilmese de yanılmaz; herkesin gözlerinde, herkesin duruşunda en çok arzu ettikleri şeyleri okur ve herkes istediği şekilde yerini bulur. Hizmet konusunda da kimsenin unutulmamış olduğunu söylemeye bile gerek görmüyorum. Kadın kimin neyi çok istediğini anlar ve ondan ikram eder; yanındakiyle konuşurken gözü masanın bir ucundadır; aç olmadığı için yemeyeni de fark eder, acemi ya da çekingen olduğu için yemek almayanı ya da istemeye cesaret edemeyeni de fark eder. Masadan kalkan herkes kadının sadece kendisini düşündüğünü sanır; herkes ev sahibesinin ağzına bir lokma bir şey koymaya vakit bulamadığım sanır, ama aslında herkesten çok yemiştir o. Herkes gittikten sonra olup bitenlerden söz edilir. Erkek kendisine anlatılanları, birlikte oturduğu kişilerle konuştuklarını anlatır. Eşi konuşulanları harfiyen anlatamasa bile salonun öbür ucunda alçak sesle konuşulanları bile duymuştur; falancanın ne düşündüğünü bilir, herhangi bir sözün ya da hareketin ne anlama geldiğini bilir; anında ve aşağı yukarı gerçeğe yakın olarak anlamamış olduğu bir davranış olmamıştır salonda kesinlikle. 679

Zor durumda kalmış, sıkıntılı birini mi görmek istiyorsunuz? Her biriyle gizli ilişkisi olan bir erkeği iki kadının arasına oturtun ve sonra da nasıl aptalca bir yüz ifadesi takındığını görün. Aynı şekilde bir kadını iki erkeğin arasına oturtun … kadının o iki erkeği aldatma konusunda göstereceği beceriye hayran olursunuz … onları öyle bir hale getirir ki her biri ötekine güler. Bu kadın her birine aynı güveni verseydi ve her biriyle aynı şekilde samimi olsaydı, bunlar onun eğlenceleri olabilir miydi? Her ikisine de eşit davransaydı kendi üzerinde aynı haklara sahip olduklarını göstermiş olmaz mıydı? Çok iyi bilir bu işleri o! Onlara aynı muameleyi göstermek şöyle dursun aralarında derin bir eşitsizlik oluşturmak için çaba harcar; ve bu konuda öyle bir yetenek sergiler ki yüzüne güldüğü erkek bunu sevgisinden yaptığını sanır ve iyi muamele etmediği erkek de kıskançlığından yaptığını sanır. Böylece her biri kendi hissesine düşen muameleden memnun kalır ve kadının sadece kendisiyle meşgul olduğunu görür. Oysa kadın aslında sadece kendisiyle meşguldür. 680-681

32

Bu sanatın öğrenilmesi mümkün müdür? Hayır, kadınlarla birlikte doğar bu sanat; bütün kadınlarda bulunur bu sanat ama hiçbir erkekte aynı düzeyde değildir. Ayrıca hazırcevaplık, çabuk kavrama, ince gözlemler kadınların zekalarıyla yararlandıkları özellikleridir. 681

Kadının bünyesi erkekten güçlüdür. 684Kadın daha zekidir ama erkeğin dehası daha fazladır, kadın gözlemler, erkek düşünür. 685Anneler, kızlarınızla arkadaş olun. Onlara dürüstlüğü ve onurlu olmayı öğretin. 686

Genç kızlara iyi bir ahlak mı aşılamak istiyorsunuz? Onlara sürekli ‘akıllı olun’ demeyin, akıllı olurlarsa bundan büyük bir çıkar sağlayacaklarını anlatın; bilgeliğin ne kadar değerli bir şey olduğunu hissettirin ve sevdirirsiniz onu. 693

Sophie’nin özellikleri. 695-715

Sophie zahmetten çok özenle ve dikkatle, sıkıntı içinde değil, tam tersine zevki gözetilerek büyütülmüştür. 695

Sophie’nin karakteri iyidir, iyi bir tabiatı vardır; çok duyarlıdır ve bu aşırı duyarlık ona kimi zaman dengelenmesi zor bir düşsel etkinlik verir. Doğru olmaktan çok nüfuz edici bir zekaya sahiptir, mizacı yumuşak ama değişkendir, yüzü sıradan ama hoştur, fizyonomisinde bir ruh vardır ve yalan söylemez bu ruh; rahatça yanaşılabilir yanına ama heyecan duymadan yanından ayrılmak mümkün olmaz. Sophie kusurlarından bile yararlanmayı bilir ve daha mükemmel olsaydı daha az beğenilirdi. 695

Sophie güzel değildir, ama erkekler onun yanında güzel kadınları unuturlar ve güzel kadınlar kendilerinden hoşnut olmazlar. 695

Sophie süslenmeyi sever ve bu işten anlar; kendisine yakışacak şekilde zevkle giyinmeyi bilir ama gösterişli kıyafetlerden nefret eder; her zaman zarif ve sade bir kıyafeti tercih eder; kesinlikle gösterişli kıyafetleri tercih etmez, yakışan şeyleri giyer. Hangi renklerin moda olduğunu bilmez ama kendisine en uygun renkleri bilir. Kıyafeti görünüşte çok mütevazı ama aslında çok çekicidir. 696

Sophie’nin en iyi bildiği ve kendisine büyük bir özenle öğretilen şey kadınlara özgü işler hatta bugün çok önem verilmeyen yani biçki ve dikiş işleridir. Sophie ev işlerinin bütün inceliklerini bilir. Yemek yapar, sofra hazırlar; erzakın fiyatını bilir, niteliklerinden anlar. Boğazına düşkün olsa da mutfağı pek sevmez: ayrıntı düzleminde kendisini iğrendiren bir şeyler bulur bu işte; bahçe işlerini de hiç merak etmemiştir. Toprak da kirli gelir ona; gübreyi görür görmez kokusunu da duyduğunu sanır. Bu kusur ona annesinin verdiği derslerden kaynaklanmıştır. Ona göre kadının en önemli görevi temizliktir: doğanın empoze ettiği özel, gerekli bir ödev; dünyada kirli bir kadından daha tiksinti verici bir şey olamaz ve böyle bir kadından tiksinen koca her zaman haklıdır. 697

Sophie dine inanır ama basit bir dindir ve mantık dinidir onunki, dogması az olan ve töreni az olan bir dindir; daha doğrusu onun için temel ibadet yalnızca ahlak olduğundan tüm yaşamını iyilik yaparak Tanrıya adamıştır. 700

Kadınların düşünce yetileri erkeklerinkine oranla daha gelişmiştir; iyiliği ve kötülüğü kaçınılmaz bir biçimde erkeklerden daha önce tanırlar. 702

33

Ona göre kadınları dedikoducu ve alaycı yapan şey kendi cinslerinden söz etmeleridir: erkeklerden söz ettiklerinde adil ve eşitlikçi olur kadınlar. Dolayısıyla Sophie erkeklerle sınırlar kendini bu konuda. Kadınlara gelince onlar hakkında sadece bildiği olumlu şeyleri söyler, bunu kendi cinsine borçlu olduğu bir onur kabul eder; haklannda iyi şeyler söyleyemeyeceği kadınlar konusunda hiçbir şey söylemez ve takdir edilir bu tavrı. 703

Evlenme çağına gelen Sophie’ye anne-babanın öğütleri. 705-708

Hoşlandığınız, karakteri sizinkine uygun, namuslu birini bulun, kim olursa olursa olsun damat olarak kabul ederiz onu. Kolları varsa, ahlakı varsa ve ailesini seviyorsa yeterince zengin demektir. Erdemiyle soylulaştırırsa her zaman iyi bir mevki de olacaktır. Bütün dünya bizi ayıplasa bile hiç önemi olamaz bunun! Biz kimsenin onayını aramıyoruz, sizin mutluluğunuz yeter bize. 708

Sophie’nin Telemakhos’a umutsuz aşkı 706-715

Evlilik üzerine 715- 722

Erkek kendinden aşağı bir kadınla evlenirse doğal düzen ve sivil düzen uyuşur ve her şey yolunda gider. Tersine kendinden yüksek biriyle evlenirse erkek kendi hakkı ve kadına karşı minnettarlığı arasında kalır, nankör olur ya da hor görülür. O zaman otorite iddiasında bulunan kadın aile reisinin zorbası olur ve köle durumuna düşen efendi de gülünç ve sefil bir duruma düşer. 718

Kadın evde bir bakan gibi hüküm sürmelidir, kendisine yapmak istediği şeyleri emrettirmelidir. Bu anlamda en iyi aile ocakları kadının otoritesinin daha güçlü olduğu aile ocaklarıdır. Ama aile reisinin sesini tanımadığında ve haklarını ele geçirmek istediğinde kendi kendine yönetmek istediğinde bu düzensizlikten sadece sefalet, rezalet ve onursuzluk doğar. 719

Bir kadının odasına girdiğinizde hangi ortam daha iyi bir fikir verir size bu kadın hakkında, hangi ortamdaki kadına daha fazla saygı gösterirsiniz … bir kadının uğraşması gereken işlerle uğraşan, çocuklarının eşyalarıyla, giysileriyle, ev işleriyle uğraşan bir kadın mı yoksa tuvalet masasında, çevresinde bir yığın kitapla, rengarenk kağıtlarla şiir yazan bir kadın mı? Dünya yüzünde aklı başında erkekler oldukça her okumuş yazmış kız yaşamı boyunca kız kalmaya mahkumdur. 721

Evlilikte aramaktan çok kaçılması gereken şey aşırı güzelliktir. Sahip olunan güzellik çok çabuk eskir, bir buçuk ay içinde, ona sahip olan kişi için güzelliğin hiçbir değeri kalmaz oysa tehlikeleri bu güzellik kaldıkça sürer. 721

Her şeyde, güzellikte bile orta yolu tercih edin. Aşk esinlemeyen ama iyilik esinleyebilen hoş ve çekici bir yüz tercih edilmelidir; böyle bir yüz koca için engel oluşturmaz ve sağladığı avantaj ortak bir yarar sağlar. Çekicilik. Yüz gibi kolayca eskimez; yaşam doludur, sürekli yenilenir ve evliliğin otuzuncu yılında çekici ve namuslu bir kadın ilk günkü gibi beğenilir kocası tarafından. 722

Emile hiç posta arabasına binmedi ve acelesi olmazsa binmeyecektir de. Zaten niçin acelesi olabilir Emile’in? Tek bir şey için acele edebilir ancak: yaşamdan zevk almak. Ve bir de elinden geldiğince iyilik yapabilmek. 725

34

At gezintisinden daha zevkli tek bir gezinti vardır bence: yaya yürümek. Yaya dolaşmak Thales, Platon, Pythagoras gibi dolaşmak demektir. Bir filozofun başka türlü seyahat edebileceğini de aklım almıyor doğrusu. 725

Yirmi yaşını bitirmek üzere olan Emile’in Sophie ile tanışması. Sophie’nin Telemakhos’u bulması. 727

Düşünme sanatı kadınlara yabancı değildir ama kadınlar akıl yürütme gerektiren bilimlerin sadece yanından geçmekle kalmalıdırlar. Sophie her şeyi anlıyor ama çok şey kalmıyor kafasında. En büyük gelişmeyi ahlak ve zevk konularında yapabilmiştir. Fizik konusunda genel yasalar ve dünyanın sistemiyle ilgili bazı düşünceleri vardır; 749

Her yaşın eylemlerinin kaynaklarını oluşturan temelleri vardır, insan her zaman aynıdır. On yaşında pastayla, yirmi yaşında sevgiliyle, otuzunda çeşitli zevklerle, kırkında tutkuyla, ellisinde cimrilikle yönetilir. 758

Emile sevgilisini hiç görmediği günleri boş geçirmez ve evde oturmaz. Böyle günlerde de kendisidir Emile ve kesinlikle değişmemiştir. Çoğu zaman çevre köylerde dolaşır, tabiat bilgisi incelemelerini sürdürür, gözlem yapar, toprakları, ürünleri, tarımı inceler; gördüğü çalışmalarla bildiği çalışmaları karşılaştırır; farklılıkların nedenlerini anlamaya çalışır; bulunduğu yerde başka yöntemlerin tercih edilmesini gerekli görürse çiftçilere anlatır bunu; eğer daha yararlı bir sapan önerirse çizdiği resimlere göre yaptırır bunu onlara; eğer bir kireçli balçık ocağı görürse köylülere bilmedikleri yararlanma yöntemlerini öğretir; çoğu zaman kendisi de çalışır; köylüler onun aletlerini kendilerinden daha kolay kullandığını, tarlaları daha derin ve daha düzgün sürdüğünü, tohumları daha eşit ve düzenli aralıklarla ektiğini, toprak yastıkları daha işlevsel biçimde düzenlediğini görünce hayretler içinde kalırlar. Kendilerine tarımla ilgili kehanetlerde bulunanlarla alay ettikleri gibi alay etmezler onunla; işi gerçekten bildiğini anlarlar. Kısaca söylemek gerekirse birinci derecede ve genel işlere büyük özen gösterir ve hatta bunlarla sınırlı kalmaz çabaları. Köylülerin evlerini ziyaret eder, durumlarını öğrenir, aileler, çocukları hakkında bilgi edinir, topraklanın genişliğini, ürünlerinin niteliklerini, pazarlarını, yeteneklerini, vergilerini, borçlarını vb. öğrenir. Genellikle iyi kullanmadıklarını bildiği için fazla para vermez; ama harcamalarını yönlendirir ve paralarını yararlı bir biçimde kullanmaları için çaba harcar. Onlara işçi bulur ve çoğu zaman ihtiyaçları olan işleri gördürmek üzere gündelik verir kendilerine. Birinin yarısı yıkılmış olan kulübesini tamir ettirir ya da çatısını yaptırır; başka birine olanaksızlıklar yüzünden terk edilmiş tarlasını sürdürür, kimisine inek, at bulur, yitirmiş olduğu kümes hayvanlarının yerine yenilerini verir. Kavga etmeye hazır komşuları barıştırır, aralarını bulur. Hasta olan köylüleri tedavi ettirir hatta kendisi tedavi eder; biri güçlü bir komşusu tarafından rahatsız ve huzursuz edilirse onu korur ve göz kulak olur kendisine. Evlenmek isteyen yoksul gençlerin evlenmelerine yardımcı olur; bir kadın çocuğunu yitirirse onu ziyarete gider, teselli eder, ihtiyaç içindeki insanları hor görmez, mutsuz insanların yanından uzaklaşmaya bakmaz; yemeklerini çoğu zaman yardım ettiği köylülerle birlikte yer, 764-765

Emile’in Sophie ile randevusuna gidemediği olay ve mazereti. Sophie’nin bu gecikmeye tepkisi ve gerçeği öğrenince yaptıkları. 772-775

Erdem üzerine. 779-783

35

Cesaret olmadan mutluluk olmaz, mücadele etmeden erdem sahibi olunmaz. Erdem sözcüğü güç’ten gelir; her erdemin temelinde güç vardır. Erdem doğa açısından zayıf bir varlığa, irade açısından güçlü bir varlığa aittir; doğru adamın liyakati bununla ilişkilidir ve Tanrıya iyi diyoruz ama erdemli demiyoruz, çünkü iyilik yapmak için çaba harcamaya ihtiyacı yoktur. 779

Erdemli insan tutkularını yenmeyi bilen insandır. Böyle bir insan aklını, bilincini izler, görevini yapar, düzene saygılıdır ve hiçbir şey onu bu doğru yoldan saptıramaz. 780

Bir dilenci kral olmak istediği için rahatsız olmaz kesinlikle, bir kral ancak artık insan olmadığına inanınca Tanrı olmak isteyebilir. 781

Ölüm kötü insanın yaşamının sonudur, dürüst insanın ise yaşamının başlangıcıdır. 783

Hocası Emile’e Sophie’den ayrılması gerektiğini söyler. 784

Sophie ile evlenmek istiyorsunuz ve onu tanıyalı beş ay olmuş ancak! Onunla evlenmek istemenizin nedeni size uygun biri olması değil, hoşunuza gittiği için evlenmek istiyorsunuz onunla … Oysa aşk ve sevgi uygunluk konusunda yanılabilir ve işe sevişmekle başlayanlar birbirlerinden nefret ederek ayrılabilirler. Sophie erdemli bir kız, biliyorum bunu; ama yeterli midir bu? Birbirine uyumlu olmak için namuslu olmak yeter mi? Ben onun erdemini tartışmıyorum, karakterinden söz ediyorum. Bir kadının karakteri bir günde anlaşılabilir mi? Bir kadının huyunu suyunu anlayabilmek için onu ne kadar farklı koşullarda görmek gerekir biliyor musunuz? Dört aylık bir birliktelik tüm yaşam için kapsayıcı olabilir mi? 784-785

Sophie henüz on sekiz yaşında bile değil, sizse yirmi iki yaşınızı yeni doldurdunuz; bu yaş aşk yaşıdır ama evlilik yaşı değildir. Ne aile babası, ne aile annesi! Ve çocuk yetiştirmeyi öğrenmek için hiç değilse çocukluk çağınızın bitmesini bekleyin! Belli bir yaştan önce çekilen gebelik sıkıntılarının birçok kadının bedenini zayıflattığını, sağlığını mahvettiğini, yaşamını kısaltmış olduğunu biliyor musunuz? 785Bilgi sahibi olmak için bütün ülkeleri dolaşmak yeterli değildir. Yolculuk yapmayı bilmek gerekir. İncelemek için göz gerekir ve bu gözleri tanınmak istenen şeye çevirmeyi bilmek gerekir. 791

Eski halkların çoğu kendilerini ülkenin yerlileri gibi görmekte ya da kökenlerinin oraya bağlı olduğunu iddia etmektedirler. Oysaki, son barbar göçleri her şeyi karmakarışık etmiştir. Bugünkü Fransızlar eski zamanların kumral saçlı ve beyaz tenli insanları değildir, Yunanlılar da modellik yapan eski yakışıklı insanlar değildir; Romalılar da karakter ve doğa olarak değişmişlerdir; Tatar kökenli olan hanlılarda da Çerkes kanının karışmasıyla ilk zamanlardaki çirkinliklerinden eser kalmamaktadır gitgide. Avrupalılar artık Galyalı, Cermen ve lberyalı değildir; hepsi fiziksel ve özellikle ahlaksal açıdan farklı değişiklikler geçirmiş İskitlerdir.794

Eğitimin bir parçası gibi kabul edilen yolculukların da kendi kurallarının olması gerekir, Yolculuk etmek için yolculuğa çıkmak amaçsız dolaşmak, serserilik etmektir; öğrenmek için yolculuk etmek de çok bulanık bir amaçtır: belirli bir amacı olmayan eğitimin hiçbir anlamı yoktur. 797

İnsanın öteki varlıklarla maddi ilişkileriyle, öteki insanlarla ahlaksal ilişkileriyle ele alındıktan sonra kendi vatandaşlarıyla sivil ilişkileriyle de ele alınması gerekir. Bu amaçla önce genel olarak yönetim biçimini, farklı yönetim biçimlerini ve en sonunda da yaşamını sürdürebilmesi için uygun olup olmadığını anlayabilmek amacıyla içinde doğduğu özel yönetim biçimini

36

irdelemesi gerekir: çünkü her insan yaşadığı ülkeyi terk ederek topluma bağlı olduğu sözleşmeden de vazgeçme hakkına sahiptir. Erinlik çağına girdikten sonra yaşamını bir ülkede sürdürerek atalarının kabul ettiği bir mükellefiyeti kendisi de onaylamış olur. Aynı şekilde babasından kalan mirası reddebılme hakkına sahip olduğu gibi vatanını terk etme hakkına da sahip olur. 797

Size (Emile’e) çeşitli işler göstereceğim. Ticarette olsun, vergi yükümlülüklerinde olsun hatta mali işlerde olsun malını değerlendirecek bütün işlemleri göstereceğim. Yaşamını ve zamanını başka bir biçimde kullanmanın da mümkün olduğunu ekleyeceğim sözlerime: asker olmak Yani bize hiçbir kötülükleri dokunmamış insanları öldürmek amacıyla kendini ucuza kiralamak. Bu meslek insanlar arasında çok itibarlı ve bu işten başka bir şeye yaramayanlara çok fazla değer veriliyor. Ayrıca bu meslek sizi başka gelirlerden muaf tutmak şöyle dursun bunları sizin için daha gerekli hale getirir; çünkü yaşamlarını bu mesleğe adayanların yıkıma sürüklenmeleri de bu mesleğin şanındandır. Hepsinin mahvolması söz konusu değildir tabii ki. Hatta başka mesleklerde olduğu gibi bu meslekte de bayağı zenginleşme modası gelmektedir. 798-799

Bu meslekte cesur ve değerli olmak da söz konusu değildir. Bunlar belki kadınlar nezdinde gerekli olabilir; tam tersine en çok sürünenler, en çok alçalanlar, en fazla kölelik yapanlar her zaman en şerefli olanlardır. Eğer siz bütün iyi niyetinizle mesleğinizin gereğini yerine getirmeye çalışırsanız küçümsenirsiniz, nefret ederler sizden, belki de atılırsınız meslekten, en azından haksızlıklarla ezilirsiniz ve bütün arkadaşlarınız sizi geçer çünkü siz siperlerde görev yapmaya çalışırken onlar odalarında süsleneceklerdir. 799

Anlattığınız bütün bu sıkıntılar hiç ilgilendirmiyor beni. Ben mal mülk olarak sadece dünyanın herhangi bir köşesinde küçük bir çiftlik istiyorum. Onu değerlendirmek amacıyla bütün cimriliğimi kullanacağım ve kaygısız tasasız yaşayacağım. Sophie ve tarlamla zengin olacağım. Aklı başında bir insanın mutlu olması için bir kadın ve kendisine ait bir tarla yeterlidir. 799Emile ile çıktığımız yolculukta, araştırmalarımızda, doğal duruma kadar giderek insanların köle ya da özgür doğup doğmadıklarım araştıracağız. Topluluk halinde mi yoksa bağımsız mı yaşıyorlardı, kendi istekleriyle mi bir araya geliyorlardı yoksa güç mü kullanılıyordu bu amaçla; on1arı bir araya getiren güç sürekli bir hak olabilir mi ve bu sürekli hak aralığıyla daha önceki zorlayıcı güç başka bir güçle aşılsa bile mümkün müdür bu? 803

Her hastalığın Tanrıdan geldiğini söylemenin mümkün olup olmadığını araştıracağız ve bundan hekim çağırmanın bir suç olup olmadığı gibi bir sonucun çıkıp çıkmadığına bakacağız. 803

Cüzdanımızı yolumuzu kesen bir hayduda vermek zorunda olup olmadığım araştıracağız. Çünkü o haydutun elindeki silah da bir güçtür. 803

Acaba bu güç sözcüğü burada yasal, dolayısıyla da varlığını borçlu olduğu yasalara bağlı güçten başka bir anlam mı taşıyor? Bunu da inceleyeceğiz. İş:684 (804)

Kendisine bir kral seçmeden önce bir halk yine de bir halksa, onu toplum sözleşmesi değil de, kim böyle yapmıştır? Öyleyse toplum sözleşmesi her medeni toplumun temelidir ve bu sözleşmenin doğasını onun oluşturduğu toplumun doğasında aramak gerekir. İş: 685 (805)

Bu sözleşmenin içeriğinin şu formülle dile getirilip getirilemeyeceğini araştıracağız: Her birimiz malını mülkünü, kendisini, yaşamını ve tüm gücünü ortaklaşa genel iradenin yüce yönetimine bırakır, toplulukta her üyeyi bütünün ayrılmaz parçası olarak kabul ederiz. İş: 685 (805)

37

Siyasal toplum, devlet, uyruk, halk, egemen varlık (hükümdar), güç, vatandaş tanımları iş: 685-686 ( 805-806)

Toplum sözleşmesi ve Genel İrade. 806-813

Demokrasi, Aristokrasi, Krallık (Monarşi) Yönetimlerinin karşılaştırılması. 813-814

Bir halk ve onun gelenek görenekleri konusunda gerçekten bilgi sahibi olmak istiyorsanız ülkenin uzak köşelerine gidin. Fransızlar Paris’te değil Touraine’dedir. İngilizlere Londra’dan çok Mercia’da rastlarsınız ve gerçek İspanyollar da Madrid’den çok Galicia’da yaşarlar. Bir halk belirgin özelliklerini bu uzak bölgelerde kazanır ve onu en saf haliyle ancak oralarda görebilirsiniz. Yönetimlerin olumlu ve olumsuz etkilerinin en iyi görülebildiği yerler bu uzak bölgelerdir. 817

Genel olarak yönetimlerin göreli iyilikleri konusunda bir değerlendirme yapabilmek için iki sade ve basit kural vardır. Biri nüfustur. Nüfusu azalan her ülkede devlet kendi yıkımına doğru gider ve nüfusu artan bir ülke, yoksul da olsa kesinlikle en iyi biçimde yönetilen ülkedir. 817

Yönetim biçiminin ve yasaların göreli iyiliğinin ikinci işareti de ülke nüfusunu oluşturan insanlardan kaynaklanır. Bu bağlamda, dağılım değil, nitelik önemlidir. Büyüklük ve nüfus açısından eşit iki devlet güç açısından eşit olmayabilir ve bu iki devletten en güçlüsü nüfusu bütün ülkeye eşit biçimde dağılmış olandır; çok büyük kentlere sahip olmayan ve dolayısıyla pek parlak gözükmeyen devlet ötekini yenecektir her zaman. Bir devleti ancak büyük kentler bitirir ve zayıflatırlar. 818

Bir ülkeyi oluşturan köydür ve ulusu oluşturan da köy halkıdır. 819

Avrupa’nın büyük ve küçük devletlerinden bazılarını dolaşmak amacıyla iki yıl harcadıktan sonra, en önemli iki ya da üç dili öğrendikten sonra, tarih açısından, hükümet açısından, sanat ve insanlar açısından en ilginç şeyleri gördükten.sonra sabrı taşmaya başlayan Emile sürenin bitmek üzere olduğunu haber verdi bana. O zaman şunu söyledim ona: Peki dostum siz yolculuklarımızın temel amacını hatırlıyorsunuz; gördünüz, gözlemlediniz. Gözlemlerinizin sonucu nedir? Hangi hedefe kilitlendiniz? 822-823

Emile; “’Hangi hedefe mi kilitlendim? Beni nasıl biri yapmak istedinizse o olmak istiyorum ve doğa ve yasaların bana yüklemiş olduğu zincirden başka bir zincir istemiyorum kesinlikle. İnsanların kurumlarında yaptıklarını gördükçe, onların özgür olmak istedikçe köle olduklarını görüyorum ve bu kölelik uğrunda boşu boşuna özgürlüklerini yitirdiklerine tanık oluyorum. Kendilerini olaylara kaptırmamak için bin türlü bağ yaratıyorlar ve daha sonra bir adım atmak istediklerinde beceremiyorlar bunu ve bin bir şeye bağlı olduk1arını görüp şaşırıyorlar. Bana öyle geliyor ki özgür olmak için insanın bir şey yapmasına gerek yok; özgür olmayı istemekten vazgeçmemek yeter. O halde bana Sophie’yi verin ve işte asıl o zaman özgür hissedeceğim kendimi.” 823-825

Yasaların koruması altında özgürlük istemek boştur. Yasalar! Nerede bu yasalar? Ve dünyanın neresinde uyulmuştur bunlara? Yasa denilen şeyin her yerde özel çıkarlar ve insanların tutkularından başka bir şey olmadığını gördük. Ama doğanın ve düzenin ebedi yasaları vardır. Hiçbir yönetim biçiminde özgürlük yoktur, özgürlük özgür insanın kalbindedir özgür insan bu

38

özgürlüğü her yere kendisiyle birlikte götürür. Alçak insan da köleliği taşır her yere. Biri Ceneve’de esir, öbürü Paris’te özgür olabilir. 825

Yeni evlilere öğütler. 829- 837

Okuyucunun notu: Bu kitapta çok büyük çeviri yanlışları var. Ben bu şekilde sonuna kadar okumama rağmen daha iyi bir çeviri olan İş Bankası yayını Emile’i aldım. Size de onu tavsiye ederim.

KİTAP ÖZETİ

1. KİTABIN:

a. ADI : Emile ya da Eğitim Üzerine

b. YAZARI : J. J. Rousseau

c. YAYIN EVİ : Say Yayınları

ç. BASIM YILI VE YERİ : 2009 İstanbul

d. SAYFA SAYISI : 848

e. BASKI SAYISI : 1

f. KONUSU : Çocuk ve Gençlerin Eğitimi

g. ÖZETİ

Rousseau Ortaçağ kilisesinin dogmalarına karşı “aklı” öne çıkaran bir “Aydınlanma Çağı” filozofu olduğu kadar, modernitenin getirdiği bozulmalara karşı doğayı, şehre karşı da kırı savunan romantizmin öncü yazarlarından biri olarak da kabul edilmektedir. Kitapları ile zamanının ahlaksal, toplumsal ve siyasal düşüncelerine yön veren Rousseau Fransız Devrimine ideolojik alt yapı hazırlayan düşünürlerin başında gelmektedir.

Her toplumsal düzen kendi ekonomik sistemi üzerinde inşa edilmiş bir devlet sisteminde varlığını sürdürür. Her devrim, kendinden önceki devlet sisteminin yıkıntıları üzerinde kendi yeni toplum düzenini yaratır. Devletler, kendi hukuk, askerlik ve eğitim sistemleri üzerinde var olurlar. Rousseau, yaklaşmakta olan devrimin oluşturacağı yeni devlet sisteminin siyasetini ve hukukunu “Toplum Sözleşmesi” eserinde izah ederken, yeni sistemin

39

seküler eğitim sistemini de “Emile ya da Eğitim Üzerine” isimli kitabında kurgulamıştır. Belki de bu sebeple bu iki kitap 1762 yılının Nisan ve Mayıs aylarında peş peşe yayımlanmıştır.

Rousseau kendinden önceki “Sözleşme Kuramcıları” gibi, sözleşme öncesini durumu “Doğa Durumu” ile izah eder. Hobbes’a göre; Doğa Durumu’nda insanlar birbiri ile kavgalıdır ve bir savaş durumu söz konusudur. Mutlak egemen (Leviathan) gelerek bu duruma son verir ve insanlar sözleşme sonucu bu egemene mutlak olarak itaat ederler. J. Locke’da ise Doğa Durumu’nda insanlar barış içindedir. Sözleşme neticesinde mülkiyetlerini korumak için bir araya gelirler ve egemenliği parlamento ile kısıtlanmış bir hükümdara itaat ederler. Rousseau’da da doğa durumunda insanlar barış içinde olsalar da, mülkiyetin oluşumu kargaşa yaratmıştır. Bu sebeple bir sözleşme ile kendilerinden oluşan bir “Genel İrade”ye özgürlüklerini teslim etme ihtiyacı hissederler.

Kitap çocuk eğitiminin doğaya uygun olması gereğini öne çıkarır. “Emile” tam bu sebeple, “Yaradanın elinden çıktığı sırada her şey iyidir: her şey insanın elinde bozulur” cümlesi ile başlar.

Kitap beş bölümden oluşmuş ve Emile isimli bir erkek çocuğun doğumundan yirmili yaşlarına ve evliliğine kadarki süredeki eğitimi üzerine kurgulanmıştır. Birinci bölümde, doğumdan konuşmaya başladığı iki-üç yaşlarına kadarki dönem, ikinci bölümde, bu yaşlardan on iki-on üç yaşlarına kadarki dönem, üçüncü bölümde on beş yaşına kadarki yeni yetmelik dönemi, dördüncü bölümde onbeş-yirmi yaşları arasındaki ergenlik dönemi ve son bölümde ise yirmili yaşlardan evlendiği döneme kadarki eğitimi anlatılmaktadır.

Rousseau’ya göre; gerçek eğitim derslerden ve ilkelerden çok uygulamadır. Onun eğitimi doğa ile uyum içindedir. Bu sebeple insana bahçesindeki bir ağaç gibi biçim vermek gerekir.

Çocuk doğumundan itibaren kundaklanmamalı çocuk uzuvlarını serbestçe hareket ettirebilmelidir. Çocuk kentten ziyade köyün temiz havasında büyümeli, et yerine sebze ve bitkisel gıdalar ile beslenmelidir.

Çocuğun mesafeleri tanıması için sık sık gezmeye çıkarılmalı, bir nesneyi istediğinde nesne ona getirilmemeli, çocuk nesneye götürülmelidir.

Çocuklar yaramazlık ve inattan dolayı ağladığında yanına gidilmemeli, sustuğunda yanına gidilmelidir. Kısa bir süre sonra çocuğun çağırma biçimi bağırma değil susma olacaktır.

Rousseau’ya göre; çocuklara konuşmayı ve yürümeyi öğretmek kadar budalaca bir zahmet yoktur. Doğal gelişimine bırakıldığında çocuk bunların hepsini öğrenecektir. Ancak yürümeye başladığında da hoplayıp zıplamasını ve koşturmasını engellememek gerekir.

Rousseau’nun bugünün eğitim sistemine göre çok katı gözüken tavrı yaramazlık yapan çocuğa verilecek ceza üzerinedir. Onun cezası mahrum etmektir sadece. Örneğin bir çocuk eşyalarını bozup kırıyorsa o bir müddet bunların yerine yenilerinin konmamasına taraftardır. O der ki; “Kullandığı mobilyaları kırıyor: yenilerini koymakta hiç acele etmeyin; mahrumiyetin acılarını ve sıkıntılarını çeksin. Odasının camlarını kırıyorsa gece gündüz rüzgâr altında kalsın. Nezleye tutulacağından endişe etmeyin; deli olacağına nezle olsun daha iyi”

Yine Rousseau çocuklara tarihin bir olgular derlemesi olarak öğretilmesine karşıdır. Ona göre sadece olay ve kişileri bilmek neden-sonuç ilişkisi kurmak için yeterli değildir

40

Rousseau, Platon gibi çocuklara masal öğretilmesine karşıdır. Çünkü çocuklar o masallardaki ahlak derslerini anlayacak durumda değildirler. Bu sebeple çocuklara sorumluluk, dürüstlük, ödev, itaat, kurnazlık gibi kavramları öğretmenin de bir anlamı yoktur.

Çok et yiyen insanlar acımasız ve barbar olurlar, bu sebeple çocuklara daha çok sebze yedirmek gerekir.

Rousseau’ya göre; çocukların ahlak ve toplumun yararıyla ilgili şeylerle çok çabuk tanıştırılmaması gerekir, çünkü bunları anlayabilecek düzeyde değildirler.

Çocuğa her şeyden önce olayları ve eşyaları öğretmek gerekir. Daha sonra da bunların insanların gözünde taşıdıkları değer öğretilebilir. Ama eğitime önce insanların düşüncelerini öğretmekle başlayıp, daha sonra bunların değerlendirilmesine geçilirse ne yapılırsa yapılsın çocuk bunları benimseyecektir ve bu alışkanlık yok edilemeyecektir. Bir çocuğu akıllı yapabilmek için ona yargılarımızı dikte edeceğimize kendi yargılarının güçlenmesini sağlamak gerekir.

Çocuk doğadaki bütün varlıkları, insanların bütün faaliyetlerini kendi yararı, güveni ve korunması, kendi iyiliği ve rahatıyla belli ilişkileri aracılığıyla değerlendirir. Bu nedenle onun için demir altından, cam da elmastan daha değerlidir. Aynı şekilde bir kunduracıya, bir duvarcı ustasına İmparatordan ve Avrupa’nın tüm kuyumcularından daha fazla değer verir; özellikle bir pastacı onun gözünde çok önemli biridir. Yani onun için maddelerin kullanım değeri önemlidir.

Bu sebeple Rousseau’ya göre; zanaatlar içinde en önemlisi ve en itibarlısı tarımdır: ikinci sırada demircilik, üçüncü sırada da inşaatçılık yer alır. Rousseau da Emile için kafadan çok ellerin çalıştığı, alışkanlıkla ve kas hareketiyle yapılan bir işi uygun görür.

Rousseau’ya göre; insanlar için utanma doğal bir duygudur ama bu duygu çocuklarda kesinlikle yoktur. Utanma ancak kötülüğü tanımakla doğar. Bu kötülüğü tanımayan ve tanımamaları gereken çocuklar utanma duygusuna da sahip değildirler? Çocuklara utanma ve dürüstlük dersleri vermek, ayıp şeylerin ve namussuzlukların olduğunu öğretmektir; onlarda bunları tanıma konusunda gizli bir arzu uyandırmaktır.

İyi yetiştirilmiş bir gencin ilk duygusu aşk değil dostluktur. Erken dönemde yozlaşan, bozulan ve kadınlara ve sefahate teslim olan gençler insanlık duygularından uzak ve merhametsiz olurlar.

İnsanlar başkalarının ancak kendilerinin de korunamayacaklarına inandıkları felaketlerinden etkilenirler. Krallar uyruklarına karşı niçin merhametsizdirler? Asla insan olmayı düşünmedikleri için. Zenginler yoksullara karşı niçin bu kadar acımasızdırlar? Çünkü yoksul olma korkusu yoktur onlarda. Soylular niçin halkı bu kadar küçümserler? Çünkü bir soylu kesinlikle halktan biri olmayacağından emindir. Türkler niçin genel olarak bizden daha fazla insan sever ve misafirperverdirler? Çünkü onların tümüyle mutlak ve keyfi yönetiminde bireylerin önemi ve serveti her zaman eğreti ve sallantıda olduğundan düşme ve sefalet durumlarını kendilerine kesinlikle yabancı görmezler; herkes bugün yardım ettiği kimsenin akıbetine düşebilir yarın.

Gençler hata yapmalarına meydan vermeden uyarılmalıdır. Hata yaptıklarında ise kesinlikle yüzlerine vurulmamalıdır. Bu onların izzeti nefsine dokunur ve isyan ettirir. İsyan

41

ettiren bir dersin kesinlikle yararı yoktur. Ben sana söylemiştim sözünden daha saçma bir şey yoktur. Söylediklerinizi hatırlatmanın en iyi yolu söylediğinizi unutmuş gözükmektir

Rousseau Emile kitabında Savoie’li bir rahibin dilinden Katolik kilisesinin dogmalarına ve dini inançlarına sert eleştiriler getirmektedir. Kitapta yaklaşık yüz sayfa bu tartışmalara ve Emile’in din konularındaki eğitimine ayrılmıştır.

Emile yirmi yaşına gelince Rousseau ona Sophie isminde hayali bir sevgili yaratır ve Emile’e onu anlatmaya başlar.

Kitabın bundan sonraki kısmında Rousseau kadın ve erkeklerin özellikleri ve bunların ilişkileri ile kız çocuklarının yetiştirilmesi ve eğitimi üzerine fikirlerini açıklar.

Kitabın beşinci ve son bölümünün bir kısmı Roussseau’nun siyasal toplum ve Genel İrade hakkındaki düşüncelerine ayrılmıştır. Okuyucu kendini bu kısımlarda Rousseau’nun ”Toplum Sözleşmesi” kitabını okuyormuş gibi hisseder.

Kitap Emile ve Sophie’nin tanışması, evlenmesi ve Rousseau’nun genç evlilere öğütleri ile son bulmaktadır.

2. HAZIRLAYANIN DEĞERLENDİRMESİ :

Emile onsekizinci yüzyıla göre eğitimde oldukça devrimci yöntemleri öne çıkardığı için o döneme kadar eğitimin ana unsuru olan Kilisenin tepkisini çekmiş ve Rousseau ülkesi Fransa’yı bir süreliğine terk etmek zorunda kalmıştır.

Kitap, çocuk ve gençlerin eğitimi üzerine zamanının en önemli başvuru kitabı olduğu kadar günümüzde de bu konuda fayda sağlayacağı değerlendirilmektedir.

Bu kitabın peşinden okumak isteyenler için Rousseau’nun sırası ile, “İnsanlar Hakkında Eşitsizliğin Kaynağı”, “İlimler ve Sanatlar Üzerine Söylev”, “Toplum Sözleşmesi”, “İtiraflar” ve “Bir Gezginin Anıları” kitapları tavsiye edilir.

Kitapta çok büyük çeviri yanlışları olduğundan sonuna kadar okunmasına rağmen daha iyi bir çeviri olan İş Bankası yayını Emile de temin edilmiştir. Okuyacak olanlara İş Bankası nüshası tavsiye edilmektedir.

42