ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE

27
Yıl: 49 Sayı : 190 • Haziran 2015 • ISSN: 1302-1001

Transcript of ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE

1

Tabiat ve İnsan

Yıl: 49 Sayı : 190 • Haziran 2015 • ISSN: 1302-1001

3

Tabiat ve İnsan

2

Mensiyüs : “Eğer tarladaki düzeni bozmazsan o za-man ihtiyacınızdan daha çok ürün elde edersin;

eğer attığın ağın gözleri çok küçük olmazsa o zaman yeterinden daha fazla balık ve kaplumbağan olur; eğer ormana baltayı ancak belirli ve uygun zamanlarda vu-rursan o zaman yeterinden daha fazla keresten olur”. Amerika’nın gerçek sahibi oldukları belirtilen Kızılde-rili Şef Seatlh: “Beyaz adam annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleşti-recek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurdu-ğu kentlerde huzur ve barış yoktur.” Çevre konusunda gelinen nokta bu olup, aç gözlü olmayalım der.

Çevre, bir canlının var olduğu ortam ya da koşulları-dır. Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gelecek düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesidir. Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesine karşı ülkeler ortak çözüm yolları aradılar ve Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Hazi-ran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.

İnsan ve çevre ilişkisindeki sorunlar;

Canlıların sağlıklı bir yaşam sürdürmesi ancak sağlıklı bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapılan yanlış mü-dahaleler bize ve canlıların yaşamına yapılan yanlış müdahale demektir. Doğanın ürünü olan insan, dünyaya her şey hazır olduktan sonra gelen hazıra konan, doğayı kendi çıkarları için yönlendiren ve kendisinden başka canlıların olduğunu unutan…Sorun…

Hava, su ve topraklarımızı korumadan kullanmak, doğal kaynakların aşırı oranda tüketilmesi, yenilene-memesi… Daha çok tüketerek-çok daha az üreterek biyolojik çeşitliliğin azalması, doğayı yapaylaştırmak, nüfus artışı, kaynak kullanımı… Eğitim,

Doğayı canlı olarak görmemek, paranın her şey ol-duğunu düşünerek yaşam alanlarının giderek yok olması, doğala yapılan müdahalelerde doku uyum-suzluğu…

Enerjinin aşırı ve kontrolsüz tüketilmesi, suyu kulla-narak enerji üreterek suyun azalması, eğitimsizlik, ye-nilenebilir enerji, HES’ler, her yere gölet-baraj,

Kentlerin ve sanayi bölgelerinin çevre kirliliği nede-niyle yaşanamaz hale gelmesi,

Kuraklığın artışı, ozon tabakasının delinmesi, kanser gibi hastalıkların artması,

İklim değişimi–buzulların eriyerek azalması-yerküre-nin giderek ısınması, radyoaktif atıkların çevreye da-ğılarak toprağı ve ürünlerini etkilemesi,

“Dinazorların kullandığı suyu kullanmaktayız..” Su; yerkürede her zaman tasarruflu kullanılması gereken, fabrikalarda üretilemeyen, temel doğal kaynaktır.

Suyunu ne kadar temiz ise elman, domatesin, balığın, kerevitin, etin sütün o kadar temiz ve sende o kadar sağlıklısın…. Çünkü; insan vücudunun %70’i, elma-nın %85’i, domatesin %95’i, ıspanağın %91’i, sütün % 80-90’nı su. Su kokarsa her şey kokar.

Elbette doğadan ekonomik yönden de yararlanaca-ğız ama koruyarak sabırla “altın yumurtlayan tavuğu kesmeden”. Su ve toprak insanlığın ortak malıdır. Kişi istediği gibi kullanmamalıdır. Duyarsız kalınan çevre, sonumuzu hazırlar. Doğa’ya doğal olana “doğru bak-mak” gerekir. Su- hava- toprak ne kadar temizse o ka-dar sağlıklıyız…

PARANIN DEĞİL;

DOĞANIN HERŞEY OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR

DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sunmak-tadır. Soluyacak HAVA; içecek SU ve karnımızı doyu-ran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel kaynağı doğanın içinde saklıdır. Bizlere emanet edilen bu üç doğal kay-nağı, aşırı ve bilinçsiz korumadan kullanımla, gözden çıkarmak hem yurdumuzu, hem de gelecek kuşakla-rın yaşamını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep tele-fonsuz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran topraktan vaz geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü “Anılacak Günlere” Dönüşmeden Çevreye “doğru” bakmak ge-rek”…

Saygılarımla,

Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİTTKD Bilim Kurulu Üyesi,Eğirdir- Isparta Temsilcisi

5 Haziran Dünya Çevre Günü: “Doğanın düzenini bozmazsan sürekli ve daha çok ürün elde edersin…”

5

Tabiat ve İnsan

Murat ÇETİNKültür ve Turizm Uzmanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü

Doç.Dr. Gül GÜNEŞAtılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü

MAVİ BAYRAK EKO- ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE

TÜRKİYE TABİATINIKORUMA DERNEĞİTURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE

TABİATVE İNSANNATURE AND MAN

Basım Tarihi: 15.06.2015

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

IUCNThe WorldConser vationUnion

TTKDDünya KorumaBirl iği ( IUCN)’ninÜyesidir

Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.

Yapım: UÇAN SELEFONBüyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA

Tel : 0.312 341 46 35Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA

Sahibi / OwnerTTKD adına Genel BaşkanYunus ENSARİ

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüSerap KANTARLI

Yayın Kurulu / Editorial BoardDr. Ülkü MERTERAli Rıza KOÇEbru OLGUNAv. Tuncay AKIHakan ÇELİKAlev TAŞKINOnur KALE

Yayın: Yerel

Bilim Kurulu / Scientific BoardProf. Dr. İrfan ALBAYRAKProf. Dr. Mustafa AYDOĞDUProf. Dr. Seyit AYDINProf. Dr. Yusuf AYVAZProf. Dr. Murat BARLASProf. Dr. Banur BOYNUKARAProf. Dr. Sadık ERİKProf. Dr. Ali ERDOĞANProf. Dr. Sümer GÜLEZProf. Dr. Adil GÜNERProf. Dr. Emrullah GÜNEYProf. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYAProf. Dr. Mustafa KURUProf. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Ali ÖZPINARProf. Dr. Kenan PEKER Prof. Dr. Levent TURANProf. Dr. Tanay Sıdkı UYARProf. Dr. Hakan YARDIMCIProf. Dr. Sedat YERLİDoç. Dr. Tamer ALBAYRAKDoç. Dr. Gül GÜNEŞDoç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLUDoç. Dr. Güner SÜMERDoç. Dr. Hakan SERTDoç. Dr. M. Ali TABURDoç. Dr. Atilla YILDIZYrd. Doç. Dr. Erol KESİCİYrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZENYrd. Doç. Dr. Nazan KUTERYrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLUYrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLUYrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİKÖğ. Elem. Uzman Aysu BESLER

Kapak Fotoğrafı :Sylvia melanocephala (Maskeli Ötleğen) Kalender ARIKAN

Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4Kızılay 06440 ANKARATel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91Fax: (0.312) 417 95 52E-posta: [email protected]

BAŞYAZI

Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ .............................................................................................................................1

MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI VE TÜRKİYE…. ..............................................3

Murat ÇETİN

Doç.Dr. Gül GÜNEŞ

TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLAN BAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ ......................14

Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN

Dr.Burak POLAT

Prof.Dr. Ali ÖZPINAR

ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE

ETKİLERİ VE TÜRKİYE ...................................................................................................21

Kalender ARIKAN

Prof.Dr. Salih Levent TURAN

MANİLA KUM MİDYESİ Ruditapes philippinarum’ da

KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI ..................................................................................28

Prof.Dr. Sezginer TUNÇER

Melis YILMAZ

VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR ...............................................................................36

Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK

ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN İZMİR YALIÇAPKINI

(Halcyon smyrnensis) KAYDI .............................................................................................42

Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ

Dr.Leyla ÖZKAN

HABERLER ......................................................................................................................45

7

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

6

İlk olarak 1987 yılında 10 Avrupa ülkesinde 452 Mavi Bayrak ödülü ile başlayan kampanya bugün Avrupa, Güney Afrika, Fas, Tunus, Yeni Zelanda, Brezilya, Ka-nada ve Karayipler’den 50 üye ülkede 4000’den fazla Mavi Bayrak ödülü ile aktif olarak uygulanmakta ve dünyanın değişik bölgelerinden yeni ülkeler de ek-lenmeye devam etmektedir (Blueflag, 2015).

Mavi Bayrak Programı Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı (FEE) tarafından koordine edilmekte ve Türkiye tem-silciliğini Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) yap-maktadır (TÜRÇEV, 2015).

Mavi Bayrak programına Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından da finansal ve teknik destek sağlanmaktadır. Deniz suyu analizleri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından finanse edilmekte, analizler Sağlık Bakanlığı bünyesinde yapılmaktadır.

Gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak ödülüne sahip olmak için müracaatlar belediyeler aracılığı ile yöre-sel Mavi Bayrak derneklerine, yöresel bazda dernek yoksa doğrudan TÜRÇEV merkez ofisine yapılabil-mektedir. 

TÜRÇEV, gelen talepleri kriterler kapsamında değer-lendirerek, uygun olanlar için gerekli dokümanların hazırlanmasını sağlamaktadır. Önce “Ulusal Jüri”nin

değerlendirmesine sunulan ve jürinin uygun gördü-ğü plaj ve marinaların bilgi ve belgeleri FEE’ye ulaş-tırılmaktadır. FEE, uluslararası jürisini toplayarak tüm ülkelerin taleplerini değerlendirmekte ve başvuru sahibinin Mavi Bayrak’a layık görülmesi hususunda nihai kararını vermektedir.

Mavi Bayrak ödülleri açıklandıktan sonra kriterlerin tam olarak yerine getirilip getirilmediğini kontrol amacıyla yerel, ulusal ve uluslararası denetimler ya-pılmaktadır. Yerel denetimler TÜRÇEV mahalli ofisi yetkilileri, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğü uzman-larından oluşan bir komisyonca, ulusal denetimler TÜRÇEV, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakan-lığı merkez teşkilatı uzmanlarından oluşan bir komis-yonca yapılmaktadır. Uluslararası denetimler, Ulusla-rarası Koordinasyon tarafından ya da bu konuda ko-misyonun yetkilendirdiği bağımsız kurum uzmanları tarafından yapılmaktadır. Yerel, ulusal ve uluslarası denetimler haberli ya da habersiz olarak yapılabil-mekte olup; denetimlerde kriterlerden bir tanesi tam olarak ya da birden fazla kriter kısmi olarak eksik ise on gün süre ile eksiklik giderilinceye kadar, birden fazla kriter tam olarak eksik ise sezon süresince bay-rak indirilmektedir (Kından, 2006:37-38).

Resim 1. Türkiye’den bir mavi bayraklı plaj

MAVİ BAYRAK EKO-ETİKET PROGRAMI

Turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerinin fark edilmesi ve bu etkilerin turizmin kendi geleceğini tehlikeye attığı-nın anlaşılmaya başlanması ile sürdürülebilir turizm kavramı gündeme gelmiştir.

Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve este-tik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir, 2011:58).

Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve este-tik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Demir, 2011:58).

Sürdürülebilir turizm, hangi turizm çeşidi olursa ol-sun, çevresel değerlerin turizmin temel öğesi ola rak korunmasını, turizm faaliyetlerinin çevreye so rumlu bir şekilde yürütülmesini ve turizmin eko nomik ge-lişmesi ile çevresel değerlerin korunması çabalarının eşgüdümle yürütülmesi gerekliliğini ifade etmekte-dir (Ulaş, 2010:154).

Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan nitelikli plaj, marina ve yatlara verilen uluslar arası bir çevre ödülü ve bir çevre yönetimi uygulamasıdır (Resim-1). Tür-kiye’de plajlar için uygulanmakta olan tek eko-etiket programı Mavi Bayrak’tır (Kından, 2006:30) (Resim-2). Mavi bayrak bir eko-etiket olmakla birlikte sürdürü-lebilir turizmi de amaçlamaktadır. Ortaya konan tüm kural ve kriterler çevrenin ve sağlığın korunmasına yöneliktir. Aynı zamanda çevre eğitimine de ağırlık veren bu kriterler bu açıdan da Mavi Bayrağı sürdü-rülebilir turizmin bir parçası yapmıştır (Gönençgil, 2008).

ÖZET ABSTRACT

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün (UNW-

TO) verilerine göre; Türkiye turist varışları bakımından

dünya genelinde en çok ziyaret edilen ilk on ülke ara-

sında altıncı sırada yer almaktadır. Söz konusu duru-

mun sürdürülebilirliği ve Türkiye turizminin daha iyi

bir noktaya gelebilmesi için, sahip olduğumuz plaj ve

marinaların çevre yönetimi bakımından uluslararası

standartlara uygun bir şekilde ele alınması oldukça

önemlidir.

Bu çalışmada, bir çevre eko-etiketi olan Mavi Bayrak

programı tanıtılmış, ülkemizde Mavi Bayrak ödüllü

tesis sayıları ve Ülkemizin Dünya sıralamasındaki yeri

hakkında tablo ve grafikler sunulmuştur. Mavi Bayrak

programı katılımcılarıyla görüşmeler yapılmış ve Tür-

kiye’de Mavi Bayrak programı ile ilgili bazı öneriler or-

taya konmuştur.

Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir turizm, eko-etiket,

çevre yönetimi, Mavi Bayrak, Türkiye.

According to the World Tourism Organization

(UNWTO) data; Turkey ranks as one of the top ten

countries which are visited by tourists worldwide. It is

of utmost importance that our beaches and marinas

are tackled in accordance with the international

standards pertaining to environmental management,

in order to sustain this situation and bring Turkish

tourism to a higher level.

In this study, The Blue Flag program, which is an

environmental eco-label, has been introduced. Tables

and graphs concerning the number of Blue Flag

award-winning resorts in Turkey and Turkey’s ranking

therein are presented. Furthermore, interviews

have been conducted with the Blue Flag program

participants and some suggestions about the Blue

Flag program have been made.

Key words: Sustainable tourism, eco-label,

environmental management, Blue Flag, Turkey.

9

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

8

MAVİ BAYRAK KRİTERLERİ

Mavi Bayrak kriterleri genel olarak tüm ülkeler için aynıdır ancak bununla birlikte Güney ve Doğu Afri-ka, Karayipler, Kanada, Fas ve Avrupa bölgeleri için farklı kriterler uygulanmaktadır. Türkiye, Avrupa ül-kelerinde uygulanan kriterler kapsamındadır. Kriter-ler minimum kriterler olarak belirtilmekte olup; FEE tarafından her ülkenin ulusal organizasyonuna daha zorlayıcı kriterler koyma konusunda inisiyatif tanın-maktadır (Kından, 2006:31-32).

Başlangıçta öncelikle AB Yüzme Suyu Direktiflerinin uygulanması, çöp toplama ve sağlık ekipmanlarıyla

Plajlar İçin Mavi Bayrak KriterleriÇevre Eğitimi ve Bilgilendirme

Kriter 1 : Mavi Bayrak Programı ve diğer FEE eko-e-tiketi ile ilgili bilgiler plajda sergilenmeli-dir. (z)

Kriter 2 : Sezon süresince farklı kategorilerde en az beş çevre bilinçlendirme etkinliği ger-çekleştirilmelidir. (z)

Kriter 3 : Yüzme suyu kalitesi bilgileri (deniz suyu analiz sonuçları) plajda sergilenmelidir. (z)

Kriter 4 : Plajı kullananlara, yörede yer alan kıyı alanları ekosistemi, hassas doğal alanlar ve çevresel özellikleri ile ilgili bilgiler ve-rilmelidir. (z)

Kriter 5 : Plajda bulunan donanımı ve olanakları gösteren bir harita Mavi Bayrak Panosun-da sergilenmelidir. (z)

Kriter 6 : Yasalara göre hazırlanan plaj davranış ku-ralları panoda sergilenmeli ve plaj kulla-nımını düzenleyen yasalar istenildiğinde kolayca ulaşılabilecek bir yerde bulundu-rulmalıdır. (z)

Yüzme Suyu Kalitesi

Kriter 7 : Plaj, numune alım yöntemi ve numune alma takvimi konusundaki şartlara tama-men uymalıdır. (z)

Kriter 8 : Plaj, alınan numunelerin analizi konu-sunda yüzme suyu kalitesi analiz stan-dartları ve şartlarına tamamen uymak zorundadır. (z)

Kriter 9 : Sanayi ve kanalizasyon atıkları plaj alanı-nı etkilememelidir. (z)

Kriter 10 : Yüzme suyu değerleri, mikrobiyolojik pa-rametreler için verilen limitler içerisinde olmalıdır. (z)

Kriter 11 : Yüzme suyu fiziksel ve kimyasal paramet-reler için verilen limitler içerisinde olma-lıdır. (z)

uygun ve güvenli bir ortamın sağlandığı plajlar ile ilgili kriterler, birkaç kez revize edilmiştir (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2015). Bu düzenlemeler sırasında istenilen kriterler giderek daha da sıkılaştırılıyor ol-masına rağmen işletmeler arasında programa katıl-ma isteği giderek artmaktadır.

Dünyada gelişen çevreyi koruma bilincine paralel olarak Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı tarafından plaj-lar için belirlenen kriterler 2013 yılı itibarıyla 33’e, marinalar için belirlenen kriterler ise 2015 yılı itiba-rıyla 25’e çıkarılmıştır. Aşağıda kısaca başlıklarıyla be-lirtilmiş olan bu kriterlerin bir kısmı zorunlu (z), bir kısmı kılavuz (k) kriterlerdir (Mavibayrak, 2015).

Çevre Yönetimi

Kriter 12 : Plajın bağlı olduğu yerel yönetim/plaj yöneticisi plajlarda çevresel denetimleri ve kontrolleri yapmak ve bir çevre yöne-tim sistemini oturtmak amacıyla belde bazında Mavi Bayrak Plaj Yönetim Komi-tesi oluşturulmalıdır. (k)

Kriter 13 : Plaj, arazi kullanımı ve işletme açısından kıyı alanları kullanımını içeren tüm yasa-lara uymalıdır. (z)

Kriter 14 : Hassas alanların yönetiminde ilgili yö-netmeliklere uyulmalıdır. (z)

Kriter 15 : Plaj temiz tutulmalıdır. (z)

Kriter 16 : Plaja gelen yosun ve diğer doğal bitki kalıntıları, kötü bir görüntü yaratmadığı sürece plajda bırakılmalıdır. (z)

Kriter 17 : Plajda yeterli sayıda çöp kutusu, atık kon-teynırı bulunmalı, düzenli olarak boşaltıl-malı ve temiz tutulmalıdır. (z)

Kriter 18 : Plajda geri dönüştürülebilen atıkların ayrı ayrı toplanabilmesi için imkanlar ol-malıdır. (z)

Kriter 19 : Yeterli sayıda sıhhi olanaklar (tuvalet-la-vabo) bulunmalıdır. (z)

Kriter 20 : Sıhhi olanaklar temiz tutulmalıdır. (z)

Kriter 21 : Sıhhi olanaklar atıksu sistemine bağlı ol-malıdır. (z)

Kriter 22 : Plajda izinsiz kamp, araç kullanımı ve herhangi bir atık boşaltımı yapılmamalı-dır. (z)

Kriter 23 : Köpekler ve diğer evcil hayvanların plaja girişleri katı bir şekilde kontrol edilmeli-dir. (z)

Kriter 24 : Plajın bütün yapı ve ekipmanları bakımlı olmalıdır. (z)

Kriter 25 : Yörede deniz ve tatlısu hassas alanla-rı varsa, buradaki doğal yaşamı izleme programı uygulanmalıdır. (z)

Kriter 26 : Plaj alanında ve belde içerisinde sürdürü-lebilir ulaşım araçları (toplu taşıma, bisik-let vb.) teşvik edilmelidir. (k)

Resim 2. Mavi Bayrak bilgilendirme panosu

11

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

10

Kriter 8 : Hassas alanlarda ilgili yönetim kriterlerine uyulmalıdır (z)

Kriter 9 : Tehlikeli atıklar için (boya, solvent, bottan kazınan boyalar, anti-fouling gibi) yete-ri miktarda, iyi tanımlanmış ve ayrı ayrı toplama imkanları bulunmalıdır. Topla-nan atıklar lisanslı bir toplama merkezine götürülmelidir. (z)

Kriter 10 : Yeteri miktarda ve iyi kontrol edilen çöp kutuları ve/veya çöp konteynırları olma-lı, lisanslı bir taşıyıcı araçla toplanmalı ve lisanslı bir alana bırakılmalıdır. (z)

Kriter 11 : Marinada kağıt, plastik, metaller gibi geri dönüşebilen atıklar için ayrı ayrı toplama imkanı olmalıdır. (z)

Kriter 12 : Marinada sintine suyu çekme (pompala-ma) olanakları olmalıdır. (k)

Kriter 13 : Marinada tuvalet suyu çekme (pompala-ma) olanakları olmalıdır. (z)

Kriter 14 : Marinada tüm binalar imar planına uygun ve bakımlı, doğal ve yapay çevre ile bir bütünlük içinde olmalıdır. (z)

Kriter 15 : Yönlendirme levhaları ile işaret edilmiş, yeterli miktarda ve temiz sağlık olanakla-rı, duş ve içme suyu bulunmalı, atık sular lisanslı bir arıtma tesisine ulaştırılmalıdır. (z)

Kriter 16 : Eğer marina yat bakım, onarım ve yıkama olanaklarına sahipse bu alanlardan kay-naklanacak kirletici faktörler; kanalizas-yon sistemine ve marina alanına girme-meli ve doğal çevreyi etkilememelidir. (z)

Kriter 17 : Sürdürülebilir ulaşım araçlarının kullanımı teşvik edilmelidir. (k)

Kriter 18 : Özel olarak düzenlenmiş alanların dışında araç kullanımı ve park yapılmasına izin verilmemelidir. (z)

Güvenlik ve Hizmetler

Kriter 19 : Yeterli sayıda, yerleri yönlendirme levha-ları ile açıkça belirlenmiş ve ulusal otori-

telerce standardı kabul edilmiş cankurta-ran, ilkyardım ve yangın söndürme ekip-manları bulunmalıdır. (z)

Kriter 20 : Deniz kirlenmesi, yangın ve diğer kazalar için acil durum planı ve emniyet tedbirle-ri hazırlanarak marinada bir panoda ser-gilenmelidir. (z)

Kriter 21 : Marinada bulunan güvenlik önlemleri konusunda panolar aracılığıyla bilgi ve-rilmelidir. (z)

Kriter 22 : Yat bağlama noktalarında ulusal stan-dartlara uygun elektrik ve su servis nok-taları bulunmalıdır. (z)

Kriter 23 : Engelliler için olanaklar olmalıdır. (k)

Kriter 24 : Marinadaki olanaklar ve yerlerini göste-ren bir harita, panoda sergilenmelidir. (z)

Su Kalitesi

Kriter 25 : Marinanın kara kısmı ve deniz suyu fizik-sel olarak temiz olmalıdır (yağ lekeleri, kanalizasyon atığı, çöp veya diğer kirlen-me belirtileri olmamalıdır). (z)

ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Bu çalışma kapsamında, yerli ve yabancı literatür taramasının yanı sıra; Mavi Bayrak programının Tür-kiye’deki yürütücüleri (TÜRÇEV ve Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcileri) ile İzmir İlindeki bazı Mavi Bayraklı tesislerin yetkilileriyle görüşmeler yapılmış, programın mevcut durumu ve bu durumu iyileştir-mek için atılabilecek adımlar üzerine tespitlerde bu-lunulmuştur. Bu anlamda Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkilileri ve Mavi Bayrak programı yürütücüleri için farklı soru grupları hazırlanmıştır.

Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkililerine; Mavi Bayrak programına dahil olma sebepleri, programdan bek-lentilerinin karşılanıp karşılanmadığı, önümüzdeki senelerde programa tekrar dahil olma konusundaki istekleri ve müşterilerinin Mavi Bayrak bilinç düzey-leri yönünde sorular yöneltilmiştir.

Can Güvenliği ve Hizmetler

Kriter 27 : İhtiyaca cevap verebilecek sayıda can-kurtaran ve gerekli tüm malzemeleri plajda bulundurulmalıdır. (z)

Kriter 28 : Plajda ilkyardım malzemeleri bulundu-rulmalıdır. (z)

Kriter 29 : Kirlilik kazaları ve riskleri ile mücadele edebilecek acil durum planları oluşturul-malıdır. (z)

Kriter 30 : Plajda farklı kullanımlar sonucu olabilecek kazalara karşı önlemler alınmalıdır. (z)

Kriter 31 : Plajda kullanıcıların güvenliği için gerekli önlemler alınmalıdır. (z)

Kriter 32 : Plajda içme suyu bulundurulmalıdır. (k)

Kriter 33 : Beldede en az bir Mavi Bayraklı plajda en-gelliler için tuvalet, erişim rampası gibi imkânlar bulunmalıdır. (z)

Marinalar İçin Mavi Bayrak Kriterleri

Çevre Eğitimi ve Bilgilendirme

Kriter 1 : Marinayı kullananlara, yakın çevre eko-sistemleri ile hassas ve doğal alanlar hakkında bilgi verilmelidir. (z)

Kriter 2 : Marina ve çevresinde uyulacak çevre davranış kuralları marinada sergilenme-lidir. (z)

Kriter 3 : Mavi Bayrak Programı ve Mavi Bayrak Kri-terleri hakkında bilgi marinada sergilen-melidir. (z)

Kriter 4 : Marina; kullanıcıları, marina personeli ve ziyaretçilerine yönelik olarak bir sene boyunca en az üç çevre bilinçlendirme etkinliği planlamalı ve bunları gerçekleş-tirmelidir. (z)

Kriter 5 : Marina yönetimince, yat sahiplerine yat-larda Mavi Bayrak uygulaması konusun-da bilgi verilerek teşvik edilmelidir. (z)

Çevre Yönetimi

Kriter 6 : Marinada çevresel denetimleri yapmak ve bir çevre yönetim sistemini kurmak amacıyla Marina Yönetim Komitesi oluş-turulmalıdır. (k)

Kriter 7 : Marinada çevre politikası ve planı olmalı-dır. Bu plan su, atıklar ve enerji tüketimi; sağlık ve emniyet sorunları ve çevre dos-tu ürünlerin kullanımı konularında refe-rans oluşturmalıdır. (z) (Resim 3).

Resim 3. Atık Bilgilendirme Panosu

13

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

12

Türkiye’de 2015 yılında Mavi Bayrak ödülünü almaya hak kazanan 436 plaj, 22 marina ve 14 yat TÜRÇEV yetki-lileri tarafından Nisan ayının ikinci yarısında açıklanmıştır. 2014 yılında 397 olan Mavi Bayraklı plaj sayısı 2015 yılında 436’ya çıkmıştır. Mavi Bayraklı marina sayısında ise 2014 yılına oranla bir değişim yaşanmamıştır (Mavi-bayrak, 2015).

2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı Tablo-2’de sunulmaktadır.

Mavi Bayrak programı yürütücülerine ise programın işleyişiyle ilgili literatürde cevabı bulunamayan soru-larla birlikte, programın uygulanmasında karşılaşılan sorunlar ve programın daha iyi bir noktaya gelebil-mesi için yapılması gerekenler konusunda sorular yöneltilmiştir.

TÜRKİYE’NİN DÜNYA SIRALAMASINDAKİ YERİ VE TÜRKİYE’DEKİ MAVİ BAYRAKLI TESİSLER

Türkiye’de talebin en fazla olduğu turizm türü kıyı turizmidir ve çoğunlukla “deniz-kum-güneş” üçlüsü olarak değerlendirilen deniz ya da kıyı turizminden yararlanılması söz konusudur. Mavi Bayrak programı, kıyı turizminde iddialı ülkeler arasında bir prestij un-suru olarak kullanılmakta, bu değerli ödüle sahip te-sis sayısını artırmak hedefler arasında yer almaktadır.

Yabancı turistlerin tatil yapmak için henüz bilmedi-

ği bir destinasyona giderken konaklayacağı tesisin

uluslararası garanti içeren bir ödüle sahip olmasın-

dan dolayı Mavi Bayrak ödülünün aranan bir unsur

bir olduğu görülmektedir. Bu sayede Mavi Bayrak,

yabancı turist çekerek döviz girdisi elde etmek iste-

yen ülkeler tarafından güçlü bir araç olarak da kulla-

nılmaktadır.

2014 yılında 397 adet Mavi Bayraklı plaj ile dünyada

3. sırada bulunan Türkiye, 2015 yılında Mavi Bayraklı

plaj sayısının 436’ya çıkmasıyla İspanya’nın ardından

2. sırayı elde etmiştir.

“Mavi Bayrak” konusunda oldukça başarılı bir per-

formans çizen Türkiye’nin 2003 yılından günümüze

kadar olan süreçte Mavi Bayrak sayısında dünya sıra-

lamasındaki yeri Tablo-1’de verilmektedir.

Tablo 1. Türkiye’nin 2003’ten günümüze Mavi Bayrak sayısında dünya sıralamasındaki yeri

YILLAR

PLAJ MARİNA

Mavi Bayraklı Tesis Sayısı

Dünya Sıralamasındaki Yeri

Mavi Bayraklı Tesis Sayısı

Dünya Sıralamasındaki Yeri

2003 140 7 11 10

2004 151 7 12 10

2005 174 7 12 10

2006 192 7 14 10

2007 235 4 14 10

2008 258 3 13 11

2009 286 4 14 11

2010 314 4 14 9

2011 324 4 17 9

2012 355 4 19 8

2013 383 3 21 7

2014 397 3 22 7

2015 436 2 22 7

Kaynak: ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır

Kaynak: Mavibayrak, 2015

Tablo 2. 2015 yılı Mavi Bayrak sayıları ve illere göre dağılımı

İl Mavi Bayraklı Plaj Mavi Bayraklı Marina Mavi Bayraklı YatAdana 1    Antalya 200 6 3Aydın 26 2 1Balıkesir 29 1 3Çanakkale 8    Düzce 1    Edirne 1    İstanbul 5 2  İzmir 45 3  Kırklareli 1    Kocaeli 2    Mersin 11    Muğla 95 7 7Ordu 4    Samsun 1    Tekirdağ 2    Yalova 3 1  Zonguldak 1    Toplam 436 22 14

Mavi Bayrak kriterleri yıllar geçtikçe ağırlaştırılıyor olmasına rağmen programa katılım oranı gittikçe artmaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden biri; iş-letmelerin, turizm sektöründe artık bir prestij unsuru haline gelen Mavi Bayrak ödülüne layık görüldükleri-

ni, hedefledikleri bilinçli tüketici grubuna ilan etme isteğidir. Türkiye’de Mavi Bayrak programına katılım sayısının büyük bir hızla arttığı aşağıdaki Mavi Bay-raklı plaj sayılarının yıllara göre değişim grafiklerin-den açıkça okunabilmektedir (Şekil -1).

Şekil 1. Türkiye’de Mavi Bayraklı plaj sayısının yıllara göre değişimi(ktbyatirimisletmeler.gov.tr verileri ile hazırlanmıştır)

15

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

14

hircilik Bakanlığının yapması durumunda ortaya

çıkabilecek avantaj ve dezavantajların irdelen-

mesi gerekmektedir.

· Karadeniz Bölgesinde arıtma tesislerinin yeter-

sizliği nedeniyle su kalitesi kriterlerinin sağlana-

maması ve turizmden ziyade tarım endüstrisinin

daha ön planda tutulması nedeniyle Mavi Bay-

rak ödülüne sahip tesis sayısının, diğer bölgele-

re göre çok daha az olduğu görülmekte olup bu

bölgemizde de Mavi Bayrak sayısının artırılması

için stratejiler üzerinde çalışılmalı, Mavi Bayrak

ödülü özendirilmeli, teşvik amaçlı ödüller veril-

meli ve bölgede çevre bilinci oluşturulmasına

yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

· Mavi Bayrak programında halk bilincini üst se-

viyelere taşımanın, artacak talepler sayesinde

gönüllülük esaslı bu programa daha çok tesisin

aday olmasının sağlanması ve ülkemizdeki Mavi

Bayrak sayısının artırılması açısından önemli

olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda halkı

bilinçlendirme yönünde yerel yönetimler tara-

fından programa destek verilmesi ve basında

Mavi Bayrak programına yer ayrılmasının uygun

olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, halk

plajlarının Mavi Bayrak ödülü almaları da kamu-

oyunda Mavi Bayrak’ı daha çok gündeme getire-

rek bilinç düzeyini artıracak ve bununla birlikte

özel tesislere örnek olacaktır. Bu noktadan hare-

ketle belediyeler, Mavi Bayrak konusunda teşvik

edilmelidir.

· Mavi Bayrak programı, turizm sektöründe Türki-

ye’ye kazandırdığı prestijin yanında kıyı alanla-

rının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlan-

masına da katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle

gönüllülük esasına dayalı Mavi Bayrak programı

sadece tesis yetkililerinin bireysel vizyonuna

bırakılmamalı, sürdürülebilir turizme hizmet

eden bu program özendirilmeli, teşvik edilmeli,

verilen destekler artırılarak sürdürülmeli ve bu

sayede bir devlet politikası halini alması sağlan-

malıdır.

KAYNAKLAR

Blueflag (2015). http://www.blueflag.org/, Erişim Ta-

rihi: 19.04.2015

Çetin, M. (2014), Sürdürülebilir Turizm Açısından Çev-

re Yönetiminin Önemi: Mavi Bayraklı Plaj ve Marinalar,

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Uzmanlık Tezi, Ankara.

Demir, C. (2001). Milli Parklarda Turizm ve Rekreasyon

Faaliyetlerinin Sürdürülebilirliği: Türkiye’deki Milli Park-

lara Yönelik Bir Uygulama, Dokuz Eylül Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir.

Gönençgil, B. (2008). “Uluslararası Bir Eko-etiket Ola-

rak Mavi Bayrak”, http://www.cevreciyiz.com/maka-

le-detay/726/uluslararasi-bir-eko-etiket-olarak-ma-

vi-bayrak. Erişim Tarihi: 07.04.2015

Kından, A. (2006), Bir Eko-etiket Olarak Mavi Bayrak’ın

Türkiye Kıyı Turizminde Bir Pazarlama Unsuru Olabilirli-

ğinin Araştırılması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Kültür ve Turizm Bakanlığı (2015). http://www.ktb-

yatirimisletmeler.gov.tr/TR,11570/mavi-bayrak-hak-

kinda-genel-bilgiler.html ve http://www.ktbyatiri-

misletmeler.gov.tr/TR,11585/ulkemizde-yillara-go-

re-mavi-bayrak-sayilari.html, Erişim Tarihi:

07.04.2015.

Mavi Bayrak (2015). http://mavibayrak.org.tr/tr/

icerikDetay.aspx?icerik_refno=13, Erişim Tarihi:

15.04.2015

TÜRÇEV (2015). http://www.turcev.org.tr/icerikDe-

tay.aspx?icerik_id=36, Erişim Tarihi: 19.04.2015.

Ulaş, D. (2010). “Macahel’de Hidroelektrik Santrallerin

ve Ekoturizmin Çevreye ve Yöre Halkına Etkileri”, Ana-

tolia: Turizm Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Hasan Işın

Dener Özel Sayısı, Cilt: 21, Sayı: 1, s.154.

Mavi Bayrak programındaki bilinci üst seviyelere taşı-manın, oluşacak talep sayesinde gönüllülük esaslı bu programa daha çok başvuru sağlanarak Türkiye’deki Mavi Bayrak sayısını artıracağı düşünülmektedir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Mavi Bayrak ödüllü tesis yetkilileri ile yapılan görüş-meler sonucunda; Mavi Bayrak programına dahil olarak bu ödülü tesislerine kazandırma girişimleri-nin başlıca nedeninin tesise prestij kazandırmak, bu prestij ile birlikte pazar payındaki paylarını artırmak olduğu, çevreye verdikleri önemin kamuoyuna bir kanıtı olarak Mavi Bayrak’a tesislerinde yer vermek isteğinin öne çıktığı görülmektedir (Çetin, 2014).

Büyük ve köklü otel işletmelerinin yetkileri, turizm sektöründeki en bilinen ve prestijli eko-etiketlerden olan Mavi Bayrak ödülünü almanın kendileri için gü-nümüzde adeta bir zorunluluk halini aldığını, Mavi Bayrak ödülünü aldıklarında kazanacakları prestij-den ziyade almadıklarında kamuoyunda kaybede-cekleri prestijin yadsınamayacağını belirtmişlerdir.

Araştırmaya katılan tesis yetkilileri, Mavi Bayrak ödü-lünü aldıktan sonra programa başvururken umduk-ları beklentilerin karşılandığını, daha sonraki seneler-de de bu ödüle mutlaka aday olacaklarını, bununla birlikte Mavi Bayrak’ın hem tesis yöneticileri hem de çalışanları tarafından benimsenerek çevre duyarlılığı hususunda fazladan bir motivasyon kaynağı oluştur-duğunu, haberli veya habersiz olarak bölgesel, ulusal ve uluslarararası düzeyde yapılan denetimlere hazır-lıklı olmak için çabalarken bir yandan da bu sayede kendi oto kontrollerini yapmış olduklarını belirtmiş-lerdir.

Yapılan araştırma ve gözlemlerde Mavi Bayrak konu-sunda en bilinçli turistlerin tekne sahipleri olduğu, bunu yabancı turistlerin takip ettiği, yerli turistlerin ise Mavi Bayrak konusundaki bilgilerinin henüz iste-nilen seviyede olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Mavi Bayrak’ın rezervasyon aşamasında istisnalar dı-şında müşteriler tarafından aranan bir kriter olmadı-ğı, daha çok tur operatörleri tarafından bir pazarlama unsuru olarak değerlendirildiği için talepler geldiği görülmektedir (Çetin, 2014).

Türkiye’de, bir koyda yapılan su numunesi analizle-

rinin, o koydaki tüm tesislere hitap ettiği görüşü be-

nimsenmiştir. Plajlar için belirlenen 7 numaralı kriter

gereğince, bir numune noktasına en fazla bir adet

Mavi Bayrak verilebiliyor olması nedeniyle de aynı

koy içerisinde yan yana faaliyet göstermekte olan ve

kriterleri karşılayarak ödül almaya hak kazanan tesis-

lerin her birine Mavi Bayrak ödülü verilememekte,

numune noktasının hitap ettiği tesislere ortak tek bir

ödül verilebilmektedir. Bu durum Mavi Bayrak ödü-

lüne sahip tesis sayısı konusunda Türkiye’nin hak et-

tiği yerde bulunamaması sonucunu doğurmaktadır.

Özellikle Antalya, Muğla ve İzmir illerimizde bulunan

tesislerde bu durumla sıkça karşılaşılmaktadır.

Çalışma sonucunda, Türkiye’deki Mavi Bayrak eko-e-

tiket programının daha iyi bir noktaya gelebilmesi

için şu öneriler ortaya konmuştur (Çetin, 2014):

· Aynı koy içerisinde yan yana faaliyet göstermek-

te olan ve kriterleri karşılayarak ödül almaya hak

kazanan tesislerin her birine Mavi Bayrak ödülü

verilebilmesi için gerekli görülen yerlerde ek nu-

mune noktalarının belirlenmesi sağlanmalı ve

burada yapılacak analizlerin maliyetleri de dev-

let eliyle karşılanmalıdır.

· Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı

arasında 2001 yılında imzalanan İşbirliği Proto-

kolü güncellenmeli, Mavi Bayrak programının

daha verimli ve akıcı işlemesi için protokol met-

nine ve protokol gereği birlikte alınan kararlara

Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı’nın Türkiye tem-

silcisi TÜRÇEV de resmi olarak dahil edilmelidir.

· Sezon içerisinde haberli ve habersiz gerçekleş-

tirilen denetimlerin daha sağlıklı olabilmesi için

tümünde TÜRÇEV yetkilileri ile birlikte Kültür ve

Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre ve

Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin de bulunması

sağlanmalıdır.

· Yüzme suyu numune analizleri, Kültür ve Turizm

Bakanlığının finansmanıyla Sağlık Bakanlığı ta-

rafından yapılma olup; bu analizleri Çevre ve Şe-

17

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

16

Arş.Gör. Ali Kürşat ŞAHİN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü

Dr.Burak POLATÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü

Prof.Dr. Ali ÖZPINARÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü

TÜRKİYE TARIMINDA SORUN OLANBAZI İSTİLACI BÖCEK TÜRLERİ

GİRİŞ

İstilacı türler, bir bölgede doğal olarak bulunma-yan ve farklı bir bölgeden çeşitli yollarla o bölgeye bulaşarak ekonomik, ekolojik veya çevresel açıdan olumsuz etkilere sahip olan türlerdir. Bu türler hızla çoğalarak yüksek popülasyonlara ulaşmalarıyla istila ettikleri bölgede yayılmaları neticesinde ortaya çık-maktadır (Kolar ve Lodge, 2001). İstilacı türler içeri-sinde hayvanlar, bitkiler ya da mikroorganizmalar yer alabilmektedir.

İstilacı türlerin hızlı bir şekilde üreme, büyüme ve yayılma yeteneğine sahip olmaları çevresel koşullara uyum sağlama ve farklı besin tiplerinden yararlanma gibi özellikleri yanında ilk defa girdikleri bölgelerde doğal düşmanlarının bulunmamasının bir sonucu-dur. Bir kısım istilacı türlerin varlığı özellikle tarımsal üretimde ortaya çıkan ekonomik kayıplar açısından önemlidir. Tarımsal ürünlerde önemli verim ve kalite kayıplarına sebep olmaları yanında karantina listele-rinde yer almaları sebebiyle ihracat açısından da so-runlar oluşturmaktadırlar.

Çevresel açıdan bakıldığında ise istilacı türlerin yerel türleri baskı altına alarak biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi de önemli bir sorundur. Yerel türlerin rekabet sonucu yok olmasına ve yaşamları yerel türlere bağlı olan diğer canlıların da popülasyonlarında da sorun-lara sebep olmaktadır (Reichard ve Hamilton, 1997).

İstilacı türler yeni bölgelere doğal yollarla taşına-bildikleri gibi insan etkisiyle de taşınmaları müm-kündür. Doğal olarak taşınmada akarsular ve rüzgar gibi etmenler ön plana çıkmaktadır. İnsan eliyle ger-çekleşen bulaştırma ise bilinçli veya kazara şekilde gerçekleşebilmektedir. Bilinçli olarak bulaştırmada genellikle yeni türlerin ekonomik üretim amacıyla ya da zararlı bir türle mücadele etmesi için yeni bir böl-geye taşınmakta ancak zamanla kontrolsüz olarak çoğalması sonucu çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Kazara olarak gerçekleşen bulaşmada ise yeni türler genellikle çeşitli tüketim maddeleri içerisinde veya bitki materyali üzerinde farkında olunmadan yeni bölgelere taşınabilmektedirler.

İstilacı türler içerisinde böcekler yüksek üreme ka-pasiteleri ve uyum yetenekleri yanında özellikle ta-rımsal açıdan zararlı olanlar önemli bir yere sahiptir. Bu makalede ülkemize dışarıdan gelmiş ve tarımsal üretim açısından sorun oluşturan farklı istilacı böcek türleri hakkında genel bilgiler verilmektedir.

1. Defne Beyazsineği (Parabemisia myricae Kuwa-na, Hemiptera: Aleyrodidae)

Ana konukçusu Çin Koca Yemişi (Myrica rubra) olan Defne beyazsineği ilk olarak Japonya’da Kuwana (1927) tarafından tespit edilmiş ve Bemisia myricae ismini almıştır, 1952 yılında ise zararlının adı Parabe-misia myricae olarak değiştirilmiştir.

ÖZET ABSTRACT

İstilacı türler insanların yeni alanları keşfetmesi ve özellikle kıtalararası ürün alış verişlerinin artmasıyla dolaşıma girmişlerdir. Yeni alanlara giren hayvan, bit-ki ve mikroorganizmaların ekolojik koşullara adapte olmaları sonucu varlıklarını hissettirmişledir. Biyolo-jik çeşitliliği tehdit etmeleri yanında, bazı tarımsal ürünlerde salgınlara neden olmalarıyla ekonomik kayıplara neden olmuşlar. Ülkemizin bulunduğu coğ-rafya istilacı türlerin en fazla yaşadığı yerlerdendir. Bu makalede özellikle tarım alanlarında salgınlara neden olan bazı istilacı böcek türleri ele alınmıştır. Ülkemiz ekonomisinde stratejik önemdeki ürünlerde salgın yapan Parabemisia myricae Kuwana, Phyllocnistis cit-rella Stainton, Tuta absoluta Meyrick, Leptinotarsa de-cemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. ve Cameraria ohri-della Deschke & Dimic hakkında kısa bilgi verilmiştir.

Invasive species are widespread thought the world because of the discovery of new lands and transcontinental trade. Invasive animals, plants and microorganisms became prominent after their introduction to new areas by adapting to local ecological conditions. Besides being a threat for biodiversity, they cause economical losses because of their epidemics on agricultural products. Geographic location of our country is occupied by many invasive species. Some agriculturally important invasive insect pest species are addressed. Brief information was given about Parabemisia myricae Kuwana, Phyllocnistis citrella Stainton, Tuta absoluta Meyrick, Leptinotarsa decemlineata Say, Viteus vitifolii Fitch. and Cameraria ohridella Deschke & Dimic, which are pests of strategically important agricultural products for our country’s economy.

19

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

18

Ülkemizde ilk kez 1982 yılında Doğu Akdeniz bölge-sinde turunçgillerde tespit edilmiştir (Yumruktepe ve Aytaş, 1992). Kısa sürede ülkemiz turunçgil alanlarına yayılan bu zararlının larva ve erginleri (Şekil 1) bitki özsuyunu emerek bitkiyi zayıflatmakta ve çıkardığı salgı üzerinde gelişen saprofit mantarların çoğalma-sıyla ürünün kalitesini ve pazar değerini düşürmüş-

2. Turunçgil Galerigüvesi (Phyllocnistis citrella Stainton Lepidoptera: Gracillariidae)

Bu böcek dünyada ilk olarak 1856 yılında Hindis-tan’da tespit edilmiştir (Stainton, 1856). Günümüzde dünyada turunçgil üretimi yapılan bütün ülkelerde bulunmakta ve önemli kayıplara sebep olmaktadır.

tür. Başlangıçta bu zararlı ile mücadele de güçlükler yaşanmış ve ancak doğal düşmanı olan Eretmocerus debachi Rose and Rosen adlı parazitoitin ülkemize getirilip biyolojik mücadelede kullanılmasıyla sorun olmaktan çıkarılmıştır. Geniş bir konukçu dizisine sa-hip olması nedeniyle birçok ürün için tehdit unsuru olarak varlığı devam ettirmektedir.

Ülkemizde ise ilk olarak 1994 yılında Adana ilinde tes-pit edilmiştir (Uygun ve ark., 1994). Suriye üzerinde ülkemize giriş yaptığı tahmin edilmektedir. Kısa sü-rede tüm turunçgil alanlarına yayılmış ve yapraklar-da galeriler açarak önemli zararlara neden olmuştur (Şekil 2). Özellikle genç bahçelerde ve fidanlıklarda halen tehdit unsuru olarak etkisi devam etmektedir.

Şekil 1. Defne beyazsineğinin nimf ve ergin dönemleri.

3. Domates Güvesi (Tuta absoluta Meyrick , Lepi-doptera: Gelechiidae)

Domates güvesi dünyada ilk defa Peru’da 1917 yılın-da tanımlanmıştır (Meyrick, 1917). Zararlının Avru-pa’daki ilk kaydı 2006 yılında İspanya’da gerçekleş-miştir. Daha sonraki yıllarda zararlı Akdeniz kıyısında yer alan tüm ülkelere yayılmıştır. Zararlının ülkemiz-

deki ilk kaydı ise İzmir ilinde 2009 yılında gerçekleş-miştir (Kılıç, 2010). Kısa süre içinde ülkemizin tüm alanlarına yayılmış olup, domates bitkisinin yaprak-larında ve meyvede yaptığı zararla üründe %100’e varan oranlarda kayıplara neden olmuştur (Şekil 3) Halen domates alanlarında bu zararlı ile mücadele en önemli konuların başında gelmektedir.

Şekil 2. Turunçgil Yaprak Galerigüvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı

21

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

20

4. Pembekurt (Pectinophora gossypiella Saun-ders, , Lepidoptera: Gelechiidae)

Pembekurt ilk olarak Hindistan’da 1843 yılında tespit edilerek tanımlanmıştır (Ingram, 1994). Günümüzde zararlı pamuk üretimi yapılan bütün ülkelerde tespit edilmiştir. Ülkemizde ilk defa 1929 yılında tarafından varlığı kaydedilmiştir (Demokidov 1929). Karantina

listesinde olmasına rağmen pamuk üretimi yapılan bütün bölgelerimize yayılmış durumdadır. Doğru-dan pamuk kozasında beslenmesi nedeniyle önem-li bir zararlıdır (Şekil 4). Özellikle kozanın açılmasını engellemesiyle ürün kaybına neden olmaktadır. To-humla taşındığı için tohum üretiminde de önemli darboğazlar yaratmaktadır.

Şekil 3. Domates güvesinin larvası, ergini ve yapraktaki zararı

Şekil 4. Pembekurdun larvası, ergini ve pamuk kozasındaki zararı

5. Patates Böceği (Leptinotarsa decemlineata Say, Coleoptera: Chrysomelidae)

Patates böceği dünyada ilk defa A.B.D.’de Rocky dağ-larında 1824 yılında tanımlanmıştır. Zamanla Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da patates üretimi yapılan alanlarda yayılarak önemli ürün kayıplarına sebep

6. Filoksera (Viteus vitifolii Fitch, Hemiptera: Phy-lloxeridae)

Zararlının anavatanı Kuzey Amerika’dır. Burada ye-rel asma türlerinde tespit edilmiştir. Göçlerle Ame-rika’dan Avrupa’ya taşınmıştır. Türkiye’de ilk olarak 1881 yılında Trakya’da tespit edilmiştir. Filoksera üzüm bağlarının ekonomik açıdan en önemli zarar-lısı konumundadır. Zararlının nimf ve erginleri asma-

7. At Kestanesi Yaprak Galerigüvesi (Cameraria

ohridella Deschke & Dimic, Lepidoptera: Gracilla-riidae)

Avrupa’da 1984’te Makedonya’da Ohrider gölü ya-

kınlarında Atkestanesi (Aesculus hippocastanum)

üzerinde ilk kez tespit edilen (Deschke & Dimic,

1986) Yaprak galerigüvesi (C. ohridella)’nin 2000 yı-

lına kadar tüm Avrupa’da yayıldığı bildirilmektedir

(Anonymous, 2004). Zararlının larvaları Atkestanesi

ağacının yaprak dokusunda açtığı galerilerle yaprak-

ların kurumasına ve dökülmesine neden olmaktadır

(Şekil 7).

olmuştur. Ülkemizde ise ilk defa 1963 yılında tespit

edilmiştir. Zararlının hem larva hem de ergin dönem-

leri konukçularının yaprakları ile beslenirler ve bitki-

nin tamamen yapraksız kalmasına sebep olabilirler

(Şekil 5). Yoğun zarar yaptığı durumlarda verimde

yüksek miktarda kayıplar meydana gelmektedir.

nın köklerinde beslenerek köklerde şekil bozukluk-

larına neden olmaktadır (Şekil 6). Ayrıca beslenme

yerlerinden giriş yapan hastalık yapıcı mikroorganiz-

maların da etkisiyle bitkilerde ölüme sebep olmakta-

dırlar. Zararlının mücadelesinde günümüzde tek ge-

çerli yöntem bağ tesisi sırasında kökleri doğal olarak

filokseraya dayanıklı olan Amerikan asma anaçları

üzerine aşılama yapılmasıdır.

Ülkemizde ilk olarak 2005 İstanbul ilinde Belgrad or-manlarında tespit edilmiş (Cebeci ve Acer, 2007) ve Trakya topraklarının bu zararlı ile bulaşık olduğu tes-pit edilmiştir (Özpınar ve ark, 2009).

Sonuç olarak istilacı fitofag türlerin yeni alanlarda aşırı çoğalmalarını baskı altında tutacak doğal düş-mana sahip olmadıkları için çoğunlukla salgın yapa-rak ekonomik kayıplara neden olurlar. Her ne kadar bu türlerin dolaşımını önleyecek bir dizi karantina tedbirleri alınsa da istenilen başarı elde edileme-mektedir. Zira bunların aşırı çoğalmalarını önlemek ancak biyolojik çeşitliliğin güçlü olduğu yerlerde do-ğal düşmanların baskısı ile mümkün olmaktadır.

Şekil 5. Patates böceğinin larvaları, ergini ve zararı

Şekil 6. Filokseranın nimfleri, ergini ve kökteki zararı

23

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

22

KAYNAKLAR

Anonymous, (2004).(http://www.cameraria.de/ 1. In-ter. Cameraria Symp.: Cameraria ohridella and other invasive leaf-miners in Europe. IOCP Prague, March 24-27, 2004.

Cebeci, H.H. and Acer, S. 2007. The occurrence of some Lepidopterous species on the horse chestnut (Aesculus hippocastaneum L.) at İstanbul-Belgrade Forest in Turkey. Acta Agr. Sloven. 89: 95- 102.

Ingram, 1994. Pectinophora (Lepidoptera: Gelechii-dae). In G.A. Matthews and J.P., Tunstall, eds., Insect Pests of Cotton, pp. 107–149. Wallingford, UK: CAB International.

Kılıç, T., 2010. First report of Tuta absoluta in Turkey. Pyhtoparasitica, 38: 243–244.

Kolar, C.S. and Lodge, D.M., 2001. Progress in invasi-on biology: predicting invaders. Trends in Ecology and Evolution. 16 (4): 199-204.

Özpınar, A. Serez, M. ve Polat, B., 2008. Marmara Böl-gesi’nde Atkestanesi (Aesculus hippocastanum) za-rarlısı Yaprak galerigüvesi, Cameraria ohridella (Des-chke and Dimic,1986) (Lepidoptera: Gracillaridae) Tabiat ve İnsan Dergisi, 43: 32-38

Uygun, N., İ. Karaca, M. Aytaş, R. Yumruktepe, A. Yi-ğit, M.R. Ulusoy, U. Kersting, N.Z. Tekeli ve R. Canhilal, 1994. Turunçgillerde zararlı Turunçgil yaprak gale-rigüvesi Phyllocnistis citrella Stainton (Lepidoptera, Gracillaridae). Türkiye Entomoloji Dergisi 19(4): 247-252.

Reichard, S.H. and Hamilton, C.W., 1997. Predicting invasions of woody plants introduced into North America. Consevation Biology, 11 (1): 193–203.

Yumruktepe, R. ve Aytaş, M., 1992. Japon defne be-yazsineği (Parabemisia myricae, Homoptera: Aleyro-didae)’nin popülasyon değişimi, doğal düşmanları ve konukçuları üzerine araştırmalar. Bitki Koruma Bülteni, 32(1–4): 27–41.

Şekil 7. At kestanesi (a) yapraklarında (b: sağlıklı; c: bulaşık), Cameraria ohridella Deschke & Dimic’nın zarar şekli

a c

b

Kalender ARIKAN Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Beytepe, ANKARA

Prof.Dr. Salih Levent TURANHacettepe Üniversitesi, Çevre Eğitimi, Kuş Halkalama ve Araştırma Merkezi, Beytepe, ANKARA

ELEKTRO - MANYETİK ALANIN KUŞLAR ÜZERİNE ETKİLERİ VE TÜRKİYE

25

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

24

1. GİRİŞ

Gelişen dünyamızda elektrik yani enerji ihtiyacı hız-la artmaktadır. Oluşan enerji ihtiyacını karşılamak üzere mevut bütün enerji kaynakları kullanılmaya çalışılmaktadır. Üretilen enerjinin tüketim bölgeleri-ne iletilmesi başlıca bir sorunu teşkil etmektedir. Bu amaçla neredeyse bütün bölümleri yer üstünde olan elektrik iletim hatları kurulmakta ve bu hatların mik-tarı her yıl artmaktadır. Örneğin İsveç 220 000 km’lik, Güney Afrika ise 255 745 km’lik elektrik iletim hattına sahiptir (Ferrer and Janss, 1999). Türkiye de ise elekt-rik dağıtım ve iletim hatlarının toplam uzunluğu 945 181 km’dir (TEİAŞ, 2010). Artan ihtiyacı daha sağlıklı karşılamak için ise yüksek gerilim hatları kurulmakta-dır. Bu hatlar normal iletim hatlarına göre daha yük-sek elektromanyetikliğe sahiptir. Uzunluğu milyon kilometrelere ulaşan bu hatlar yaban hayatını olum-

suz şekilde etkilemekle birlikte birkaç yönden yaban hayatına olumlu katkıları da bulunmaktadır. Her yıl milyonlarca kuş bireyi elektrik iletim hatlarının se-bep olduğu tehlikelerden dolayı ölmektedir. Sadece ABD’de 174 milyon birey kuş elektrik hatları yüzün-den ölmektedir (NWCC, 2001). Elektrik hatlarının yer altına yapılması hem yapım hem de onarım bakımın-dan oldukça pahalı olduğu için dünya genelinde bu hatlar yer üstüne kurulmaktadır. Elektrik hatlarının yer üstünde olması; yukarıda bahsettiğimiz ölümle-rin yanı sıra bir diğer etkeni de ortaya çıkarmaktadır ki; bu da elektro-manyetik alandır (EMA).

2. ELEKTORMANYETİK ALANIN KUŞLAR VE YA-BAN HAYATI ÜZERİNE ETKİLERİ

Elektromanyetik Alan (EMA)’nın kuşlar ve yaban ha-yatına olumsuz etkileri; türlerde davranış değişikliği (Fernie et al., 2000), üreme başarısında değişiklikler (Gilmer and Wiehe, 1977; Steenhof et al., 1993; Ha-mann et al. 1998), büyüme ve gelişime etki (Farrell et al., 1997; Lahijani and Ghafoori, 2000), fizyolojiye etkiler (Reynolds et al., 2003), endokrin ve immun sisteme (Ferrell et al., 1998) etkiler olarak ortaya çık-maktadır. Olumsuz etkiler bütün türlerde aynı şekil-de oluşmamaktadır. Yürütülen deney ve çalışmalar-da EMA’nın olumsuz etkilerinin aynı türler üzerinde bile farklılık gösterdiği ortaya konmuştur. Farklılıkla-rın deney veya çalışmaların uygulanışından, çalışılan türlerin bireysel farklılıkları gibi sebeplerden ortaya çıktığı da düşünülmektedir.

Davranış

EMA’nın davranış üzerine etkisi ile ilgili çalışmalar ol-dukça sınırlıdır. Fernie (2000a) yürüttüğü çalışmada EMA’nın Falco sparverius türünün davranışı üzerine etkilerini araştırmıştır. Bireylerin kur, kuluçka ve yu-murtlama davranışlarının manyetik akıma, yavru ve cinsiyete bağlı olarak değiştiğini göstermiştir. EMA’ya maruz kalan bireyler kur davranışlarında kontrol grubuna göre daha yüksek aktivite göstermişlerdir. Fernie (2000a) çalışmasında bu durumun EMA’nın melatonin ve kortikosteron seviyelerini etkilemesi sonucunda oluştuğunu ifade etmiştir.

ÖZET

Elektro - Manyetik Alanın (EMA=EMFs [Eng.]) yaban

hayatı ve özellikle kuşlar üzerine olan etkileri ile ilgi-

li çok az çalışma mevcuttur. Doğal hayatı doğrudan

etkileyen elektromanyetik alanın en büyük kayna-

ğı elektrik iletim hatlarıdır. Yüksek gerilim hatların-

dan yayılan elektromanyetik dalgaların insan sağlığı

üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Bu

yapıların yaban hayatı üzerine de olumsuz etkileri

mevcuttur. EMA’nın yaban hayatında etkilediği canlı

türlerinin başında kuşlar gelmektedir. EMA’nın kuş-

lar üzerine olumsuz etkileri; davranış değişiklikleri,

büyüme ve gelişmede gerileme, sinirsel bozukluklar,

üreme başarısında azalma olarak kendini göstermek-

tedir. Türkiye’de EMA’nın kuşlar veya yaban hayatı

üzerine olumsuz etkileri ile ilgili yayınlanmış çalışma

bulunmamaktadır. Ülkemizde artan enerji ihtiyacını

sağlıklı bir şekilde karşılamak için özellikle yüksek ge-

rilim taşıyan elektrik hatları kurulmaktadır. Bu hatların

yaban hayata etkileri sağlıklı bir şekilde değerlendiril-

melidir. Çalışmamızda EMA’nın yaban hayatı üzerine

etkileri derlenmiş ve ülkemizde EMA tehdidi altında

bulunan kuş türleri belirlenmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimler: Elektro-manyetik alan, kuş türleri,

yaban hayatı, olumsuz etki

Üreme Başarısı

EMA’nın bazı türlerde üreme başarısını olumsuz etki-lediği bazı türlerde ise etkilemediği ortaya konmuş-tur. Örneğin; elektrik hatlarına yuva yapan ve burada üreyen Balık Kartallarının (Pandion heliaetus) bu hat-lardan uzakta yaşayanlara göre daha yüksek üreme başarısına sahip olduklarına değinilmiştir (Fernie et al., 2005). Hamann (1998) 6 yıl boyunca yürüttüğü çalışmasında, elektrik hatları yakınına yuva yapmış olan türleri incelemiştir. Çalışma sonucunda EMA etkilerinin türler arasında değişiklik gösterdiğini ortaya koymuştur. Çalışmaya göre: (1) Sıvacı kuşu (Sitta europaea) ve Çam baştankarası (Periparus ater)’nın yumurta boyutu kontrol grubuna göre de-ğişiklik göstermezken, (2) Büyük baştankara (Parus major)’nın yumurta boyutlarında kontrol grubuna göre azalmalar gözlenmiştir, (3) Mavi baştankara (Cyanistes caereleus)’nın yumurta boyutlarınla ise önemli artışlar tespit edilmiştir. Fernie ve ark. (1999) EMA’nın Falco sparverius bireylerinin üreme başarısı-nı etkileyip etkilemediği üzerine yürüttüğü çalışma-da; bu türün yumurtlama başarısının EMA’dan dolayı azaldığını göstermiştir.

Büyüme ve Gelişme

Youbicier-Simo ve arkadaşları (1997) tavuk (Gallus domesticus) embriyoları üzerinde EMA’nın etkisini belirlemek için bir çalışma yürütmüşlerdir. Televiz-yon ve bilgisayar kaynaklı EMA’ya maruz bırakılan embriyolor da ölüm oranı kontrol grubuna göre önemli derecede artış göstermiştir. Fernie ve ark. (1999) EMA’ya maruz kalan Falco sparveius embriyo-larının kontrol grubu embriyolarına göre daha büyük olduğunu, ayrıca yumurtaların su içeriği, hacim, yu-murta sarısı ve akının kontrol grubuna göre arttığını belirlemiştir. Bu çalışmaların tam aksine Dell’Omo ve ark. (2009) EMA’nın Kerkenez (Falco tinnunculus) türünün büyümesini, melatonin, lökosit ve uçma başarısını etkilemediğini vurgulayan bir çalışma ya-yınlamışlardır.

Fizyoloji

Erişkin kuş türlerinin EMA’ya maruz kalmaları bu türleri üreme başarısını etkilemekle birlikte doğan yavruların büyüme ve gelişme fizyolojilerini de etki-lemektedir. EMA’nın yavruların B lemfosit hücrelerini,

kemik gelişimlerini ve proliferasyonu engellediği tespit edilmiştir. EMA’ya maruz kalan Falco sparveri-us dişilerinin yumurta kabuklarında kontrol grubu-na göre incelmeler tespit edilmiştir. Ayrıca Williams (2000) çalışmasında EMA’ya maruz bırakılan dişilerin yumurta içeriklerinde de değişikler tespit etmiştir. Bazı türlerin yumurtalarında protein miktarı düşer-ken bazı türlerin yumurtalarında ise plazma sıvısı oranında azalmalar görülmüştür.

3. EMA VE TÜRKİYE KUŞLARI ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ

Türkiye’de elektrik ihtiyacını karşılamak için her yıl artan bir şekilde bu alana hem kamu hem de özel sektör tarafından yatırımlar yapılmaktadır. Tüketim bölgelerine enerji naklini gerçekleştirmek için enerji nakil hatları kullanılmaktadır. Bu nakil hatları ülke-mizde ikiye ayrılmıştır; 33 kV ve altında enerji taşıyan hatlar enerji dağıtım; 33kV üstü enerji taşıyan hatlar ise elektrik iletim hattı olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizdeki toplam dağıtım ve iletim hattı 945 181 km’dir. Bu hattın 48 971,1 km’lik bölümü elektrik ile-tim hattıdır (TEİAŞ, 2010). Elektrik iletim hatları 380, 220 ve 154 kV (her üç hat da Yüksek Gerilim Hattı olarak nitelendirilecektir) enerji taşıyan hatlardır (66 kV’lık hatlar buraya dahil edilmemiştir) ve ülkemiz de en yüksek EMA’yı bu hatlar üretir. Bu nakil hatlarının ekolojik açıdan önemi ise ülkemizi bir uçtan diğeri-ne geçmeleri ve genellikle şehir dışındaki arazilerde olmalarıdır. Dolayısı ile yaban hayatı ile yoğun olarak etkileşim içindedir.

Ülkemizdeki mevcut Yüksek Gerilim Hatlarının uzun-luğu son otuz yılda %250’den fazla artış göstermiştir. Ancak bugüne kadar bu hatlardan kaynaklı EMA’nın yaban hayatı ve kuşlar üzerine etkileri ile ilgili henüz ulaşılabilmiş bir çalışma yoktur. Çalışmamız hatların sebep olduğu EMA’nın Türkiye kuşları üzerine olası etkilerini değerlendirmeyi ve gelecek çalışmalara ışık tutmayı amaçlamaktadır.

27

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

26

Enerji nakil hatları ve elektrik direkleri kuş türlerinin dinlenme, geceleme, avlanma ve yuvalaması için uygun alanlardır (Steenhof et al. 1993). Özellikle düz ve ağaçsız alanlarda bu hat ve direkler Yırtıcı kuşlar (Accipitriformes) başta olmak üzere bir çok kuş türü için uygun alanları teşkil eder (Ledger et al. 1981). Bu hatların oluşturmuş olduğu EMA yalnızca hatlar

Türkiye 527 kuş türü (Turan et al., 2011) ile Avrupa’daki en zengin kuş çeşitliliğine sahiptir. Ülkemizdeki kuş çeşitliliği insan kaynaklı sebeplerden dolayı tehdit altındadır. Bu tehditlerden biri de elektrik hatlarıdır. Elektrik hatları hem doğrudan ölüme sebep olarak hem de EMA etkisi ile kuşları olumsuz etkilemektedir. EMA’ya maruz kalan kuş türlerinin ilk başta Yırtıcılar (Accipitriformes) olması; bu türlerin besin zincirinin tepesinde bulunması, uzun ömürlü olmaları ve az yavru meydana getirmeleri gibi sebeplerden dolayı önemlidir.

Günümüze kadar yürütülen çalışmalarda, elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı belirlenen kuş türleri Tablo 2’de gösterilmiştir. İlk olarak bu 8 tür en büyük risk altındaki türleri oluşturmaktadır. Tabloda belirtilen türlerin dı-şında elektrik hattına yakın yerlerde yuvalanan kuş türleri de EMA tehdidi altındadır. Tablodaki türlerden 6’sı

üzerine yuva yapmış olan türleri değil, hatların et-rafına, altına veya yakınına yuva yapmış olan türleri de etkilemektedir (Hamann et al., 1998; Fernie et al., 2005). Zamanının büyük bölümünü elektrik hatları ve çevresinde geçiren kuşların EMA’dan etkilenip et-kilenmediği ise tam olarak bilinmemektedir (Fernie et al., 1999).

Tablo 1. Türkiye’de on yıllara göre yüksek gerilim hatları ve uzunlukları

Voltaj (kV)

Yer Üstü Hat Uzunluğu (km)

(Yıllara göre) Yer Altı Hat Uzunluğu (km)

1980 1990 2010

380 2985,1 8334,3 15559,2 28,6

220 93,0 84,5 84,5 -

154 15781,5 24750 32607,8 179,3

Toplam 18859,6 33168,8 48251,5 207,9

Fotoğraf 1. Türkiye’deki elektrik hatlarından birinde bulunan Kerkenez (Falco tinnunculus) yuvası (TEİAŞ, 2001).

yırtıcıdır ve Şahin (Buteo buteo) hariç diğer yırtıcı tür-leri Türkiye Kuşları Kırmızı Listesine (RDB) (Kiziroğlu, 2008) göre nesli tükenme tehdidi altında (A.1.2) ya da nesli tükenme tehlikesi yüksek olan (A.2) türler-dir. EMA’nın yuvada kalan yavruları daha yoğun bir şekilde etkilediği bilinmektedir. Bu yırtıcı türlerinin

İlk kez elektrik direğinde üreyen bireyin yavruları, üredikleri ilk dönemde elektrik direklerine yuva yaparlarsa; bu durumda yavrular tüm yaşamları boyunca EMA’ya maruz kalacaklardır. Yaban hayatta bu şekilde yuvalayan bireyler üzerinde EMA’nın etkisi ile ilgili yapılmış çalışma bulunmamaktadır. Ancak açıkça görülmektedir ki bu bireylerde EMA etkisi daha yoğun olarak gözlenecektir. Görüldüğü gibi EMA bu yolla nesiller üzerinde devam eden etkilere sebep olabilmektedir.

Steenhof ve arkadaşları (1993) Yırtıcı (Accipitriformes) ve Karga (Corvidea) türlerinin elektrik direklerine yuvala-ması ve üreme başarıları ile ilgili yürüttükleri çalışmada, çalışma bölgesinde sıklıkla kullanılan altı pilon direk türü tespit etmişlerdir. Bu türlerin en fazla yuvaladığı ve dinlenme, avlanma, geceleme için kullandıkları pilon direk türünün ülkemizde de benzerleri kullanılan A ve E tipleri (Şekil 1’de gösterildiği gibi) olduğunu belirlemiş-lerdir. Ledger ve arkadaşları’da (1981) Afrika da yürüttükleri çalışmada A ve E tiplerine benzer pilon direklerin bir akbaba türü olan Gyps coprotheres bireyleri tarafından yoğunlukla kullanıldığını ve bu yoğunluğa bağlı ola-rak ölümler gerçekleştiğini belirtmişlerdir.

ilk yumurtayı bırakmasından ilk yavruyu yuvadan uçurmasına kadar geçen süre 80 ile 110 gün arasın-da değişmektedir. Kuluçka ve ilk yavrunun yuvadan uçmasına kadar geçen sürede, yavrular ve yuvada kalan özellikle dişi birey EMA’ya yoğun bir şekilde maruz kalmaktadır.

Tablo 2. Elektrik iletim hatlarına yuva yaptığı bilimsel çalışmalarla belirlenmiş ve ülkemizde de gözlenebilen kuş türleri

Latince İsmi Türkçe İsmi Referans IUCN* RDB**

Ciconia ciconia Ak Leylek Navazo and Roig (1997) LC A.3.1

Aquila chrysaetos Kaya Kartalı Steenhof et al. (1993) LC A.1.2

Buteo buteo Şahin Infante et al. (2003) LC A.3

Pandion haliaetus Balık Kartalı Casstellanos et al. (1999) LC A.1.2

Falco tinnunculus Kerkenez Infante et al. (2003) LC A.2

Falco biarmicus Bıyıklı Doğan Kemp (1993) LC A.2

Falco peregrinus Gezginci Doğan Emison et al. (1997) LC A.1.2

Corvus corax Kuzgun Steenhof et al. (1993) LC A.5

Şekil 1. A ve E tipi pilon direkler (Steenhof et al., 1993’e göre)

29

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

28

Çalışmalar göstermektedir ki, civar vejetasyon ve yükseltilere göre daha yüksek olan pilon direkler yırtıcı türleri için en uygun alanları oluşturmaktadır. Pilon direklere yapılmış olan yuvalara kuş yumurtala-rı ve yavruları ile beslenen memeli ve sürüngenlerin ulaşamamaktadır. Dolayısı ile bu alan korunaklı bir yuvadır. Bir diğer önemli nokta ise özellikle yırtıcı kuşların yüksek direklerden avlarını rahatlıkla gözle-yebilmesidir.

4. DEĞERLENDİRME

Tablo 1 de görüleceği gibi 380 kV enerji taşıyan iletim hattının uzunluğu son 30 yılda 5 kat artış göstermiş-tir. Bu durumda bu hatların yaban hayatı ile etkileşi-minin de aynı oranda artmış olduğunu söylenebilir. İletim hatları içerisinde en yüksek EMA’yı üreten, en yüksek iletim direklerine sahip olan da yine bu hat-tır. Özellikle yırtıcı kuş türlerinin yuvalarını korunaklı yüksek yerlere yaptıkları ve yine aynı şekilde dinlen-mek ve avlanmak için bu yüksek alanları kullandıkları için göz önünde bulundurulduğunda 380 kV enerji taşıyan bu hatların kuş türleri için en yüksek EMA riski potansiyeline sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki yüksek gerilim hatlarını uzunlukları, et-kiledikleri alan ve taşıdıkları enerji miktarı göz önüne alınarak Türkiye kuşları için EMA risk skalası oluştu-rulduğunda: 380>154>220 sonucu ortaya çıkmak-tadır. En yüksek riski oluşturan 380 kV’lık hatlar aynı zamanda en yüksek pilonlara (A veya E tipleri gibi) sahiptir.

Ülkemizdeki kuş türlerinin EMA etkisi altında kalma ve özellikle elektrik hatları ile çarpışma riski oldukça yüksektir. Henüz ülkemizde EMA’ya maruz kalan kuş türleri ve sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Yapmış olduğumuz değerlendirmede ülkemizde hangi kuş türlerinin EMA riski altında olabileceğini önceki çalış-maları değerlendirerek belirmeye çalışılmıştır. Tablo 2’de görülmektedir ki EMA ülkemiz yaban hayatı için oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilecek potansi-yele sahiptir. Burada belirtilen türlerin bireylerinin EMA sebebi ile üreme başarısı, büyüme-gelişme ve fizyolojilerinin olumsuz etkilenmesi ilerleyen yıllarda populasyonların olumsuz etkilenmesine neden ola-caktır. Tabloda belirtilen türlerden 6 yırtıcı türünün ülkemizdeki populasyonu halihazırda zaten azal-maktadır. Populasyonların azalmasına sebep olan et-kenlere EMA’nında eklenmesi ile populasyonlar yok olmaya ve türler ortadan kalkmaya bir adım daha yaklaşacaktır.

5. ÖNERİLER

EMA etkisinin ve elektrik çarpmalarının tam olarak belirlenmesi için öncelikle ülkemizde hangi türlerin elektrik hatlarını yuvalamak için kullandıkları tespit edilmelidir. Daha sonra bu türlerin hangi bölgelerde ve hangi sebeplerden dolayı yoğun olarak elektrik hatlarını kullandıkları belirlenmelidir. Bu çalışma-lardan elde edilen veriler ışığında türlerin üreme döneminde kullanmaları için yeni ve EMA – Elektrik çarpmasından etkilenmeyecek veya en az etkilene-cek materyalden yapılmış yuvalar kurulmalıdır. EMA etkisini azaltmak için gerekli yalıtımlar elektrik hat ve direklerine uygulanmalıdır. Kuş türlerinin dinlenme, geceleme veya avlanmak için tüneyecekleri plat-formlar elektrik direklerine monte edilmelidir.

KAYNAKLAR

Castellanos, A., Ortega-Rubio, A., and Arguelles-Men-dez, C. 1999. Osprey population response to availa-bility of artificial nest sites at Lagunas Ojo de Liebre and Guerrero Negro, Baja California peninsula. In Bir-ds and power lines: Collision, electrocution and bre-eding, eds. M. Ferrer and G. F. E. Janss, pp. 165–175. Madrid, Spain: Quercus.

Dell’Omo, G., Costantini D., Lucini V., Antonucci G., Nonno R., Polichetti A. 2009. Magnetic fields pro-duced by power lines do not affect growth, serum melatonin, leukocytes and fledging success in wild kestrels. Comparative Biochemistry and Physiology, Part C 150 372–376

Emison, W. B., White, C. M., Hurley, V. G., and Brimm, D. J. 1997. Factors influencing the breeding distri-bution of the peregrine falconin Victoria, Australia. Wildl. Res. 24:433–444.

Farrell, J. M., Litovitz, T. L., Penafiel, M., Montrose, C.J., Doinov, P., Barber, M., Brown, K. M., and Litovitz, T. A. 1997. The effect of pulsed and sinusoidal magnetic fields on the morphology of developing chick embr-yos. Bioelectromagnetics 18:431–438.

Fernie, K. J. 1998. The effects of electric and magne-tic fields on selected behavioural and physiological parameters of reproducing American kestrels. PhD thesis, McGill University, Montreal, Canada.

Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2000. Effects of electro-magnetic fields on the growth of nestling American kestrels. Condor 102:461–465.

Fernie, K. J., and Bird, D. M. 1999. Effects of electro-magnetic fields on body mass and food-intake of American kestrels. Condor 101:616–621.

Fernie, K. J., and Bird, D. M. 2001. Evidence of oxida-tive stress in American kestrels exposed to electro-magnetic fields. Environ. Res. A 86:198–207.

Fernie, K. J., Bird, D. M., and Petitclerc, D. 1999. Effects of electromagnetic fields on photophasic circulating melatonin levels of American kestrels. Environ. He-alth Persp. 107:901–904.

Fernie, K. J., Leonard, N. J., and Bird, D. M. 2000a. Be-havior of free-ranging and captive American kestrels under electromagnetic fields. J. Toxicol. Environ. He-alth A 59:101–107.

Fernie, K. J., Bird, D. M., Dawson, R. D., and Laguë, P. C. 2000b. Effects of electromagnetic fields on the reproductive success of American kestrels. Physiol. Biochem. Zool. 73:60–65.

Fernie, K.J., Reynolds, S.J., 2005. The effects of elect-romagnetic field from power lines on avian repro-ductive biology and physiology: a review. J. Toxicol. Environ. Health, Part B. Crit. Rev. 8, 127–140.

Ferrer, M., de la Riva, M., and Castroviejo, J. 1991. Ele-ctrocution of raptors on power lines in southwestern Spain. J. Field Ornithol.62:181–190.

Ferrer, M., and Janss, G. F. E. 1999. Birds and power lines: Collision, electrocution and breeding. Madrid, Spain: Quercus.

Gilmer, D. S., and Wiehe, J. M. 1977. Nesting by fer-ruginous hawks and other raptors in high voltage power line towers. Prairie Naturalist 9:1–10.

Hamann, H.-J., Schmidt, K.-H., and Wiltschko, W. 1998. Mögliche Wirkungen elektrischer und magnetischer Felder auf die Brutbiologievon Vögeln am Beispiel ei-ner Population von höhlenbrütenden Singvögeln an einer Stromtrasse. Z. Vogelk. Natursch. Hessen Voge-lUmwelt 9:215–246.

Infante O., Peris S. 2003. Bird nesting on electric power supports in northwestern Spain. Ecological Engineering 20 321/326

IUCN, The Red List of Threatened Species. http://www.iucnredlist.org/ (2014 Aralık ayında erişilmiş-tir).

Kemp, A. C. 1993. Breeding biology of lanner falcons near Pretoria, South Africa. Ostrich 64:26–31.

Kiziroğlu İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Desen Matb. Ankara

Lahijani, M. S., and Ghafoori, M. 2000. Teratogenic effects of sinusoidal extremely low frequency ele-ctromagnetic fields on morphology of 24 hr chick embryos. Indian J. Exp. Biol. 38:692–699.

Ledger, J., and Annegarn, H. J. 1981. Electrocution hazards to the Cape Vulture. Biol. Conserv. 20:15–24.

Janss, G. F. E., Lazo, A., and Ferrer, M. 1999. Use of raptor models to reduce avian collisions with power lines. J. Raptor Res. 33:154–159.

Navazo, V., and Roig, J. 1997. Estudio sobre la nidi-ficación de aves en torres de líneas de transporte de electricidad. In Segundas Jornadas sobre Líneas Eléctricas y Medio Ambiente, pp. 223–231. Madrid, Spain: Red Eléctrica de España.

NWCC - Wallace P. Erickson, Gregory D. Johnson, M. 2001. A Summary of Existing Studies and Compari-sons to Other Sources of Avian Collision Mortality in the United States, Dale Strickland et al.; Western EcoSystems Technology Inc.

Reynolds, S. J. 2001. The effects of low dietary cal-cium during egg-laying on eggshell formation and skeletal calcium reserves in the zebra finch Taeniop-ygia guttata. Ibis 143:205–215.

Steenhof, K., Kochert, M. N., and Roppe, J. A. 1993. Nesting by raptors and common ravens on electrical transmission line towers. J. Wildl. Manage. 57:271–281.

Turan L., Kiziroğlu İ., Erdoğan A. 2011. Biodiversity and its disturbing factors in Turkey. VI. International Symposium on Ecology and Environmental Problem. Antalya, Turkey.

TEİAŞ. 2001. Türkiye Enterkonnekte İletim Sistemi. http://www.teias.gov.tr/11.iletimWebSitesi/index.htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir.)

TEİAŞ. 2010. Türkiye Elektrik ve İstatistikleri. http://www.teias.gov.tr/ (2011, Aralık Ayında Erişilmiştir).

TEDAŞ. 2011. http://www.oib.gov.tr/yayinlar/yayin-lar.htm (2011, Aralık ayında erişilmiştir)

Williams, T. D. 2001. Experimental manipulation of female reproduction reveals an intraspecific egg si-ze-clutch size trade-off. Proc. R.Soc. Lond. B 268:423–428.

Youbicier-Simo, B. J, Boudard, F., Cabaner, C., and Bastide, M. 1997. Biological effects of continuous exposure of embryos and young chickens to electro-magnetic fields emitted by video display units. Bioe-lectromagnetics 18:514–523.

31

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

30

Prof.Dr. Sezginer TUNÇER Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi

Melis YILMAZÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü(2)

MANİLA KUM MİDYESİ Ruditapes philippinarum’ da

KAHVERENGİ BENEK HASTALIĞI

GİRİŞ

Manila kum midyesi olarak bilinen Ruditapes philip-

pinarum, Veneridae ailesine ait subtropik boreal bir

türdür (Foto 1,2). Dünya’da Pasifik istridyesinden

sonra en çok tercih edilen su ürünleri türleri arasın-

dadır ve 2007 yılında tüketimi yaklaşık 3 milyon ton

civarındadır. Akdeniz’de 1985 yılında İtalya’ya plan-

tasyonunu takiben farklı bölgelerden bildirilen bu tür ülkemizde Ege Denizi ve Marmara’dan bildirilmiş-tir. Türün ilk kez Akdeniz Kıyılarına adaptasyonunu 1985 yılında İtalyan araştımacılar gerçekleştirmiş olup, türün plantasyonu bu şekilde gelişmiştir. Daha sonra Manila Kum Midyesinin Türkiye denizlerindeki dağılımı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi olarak rapor edilmiştir.

ÖZET ABSTRACT

İnsan gıdası olarak tüketilen Manila Kum Midyesi, Ruditapes philipinarium’da Kahverengi Benek Hasta-lığına neden olan patolojik etmen ilk kez Fransa’nın Atlantik kıyılarından izole edilmiştir. Araştırma bul-gularına göre, hastalık etmeni olan bakterinin Vibrio tapetis olduğu saptanmıştır. V.tapetis’in Manila Kum midyesinin kabuğunun manto yüzeyinde çoğalarak kabuk deformasyonuna neden olduğu görülmüştür.Ayrıca, kabuğun iç yüzeyinde kahverengi organik maddenin birikmesi ile hastalığın hızla ilerlediği kay-dedilmiştir. Hastalığın devam etmesi ile, enfeksiyo-nun yumuşak dokudaki etkileri artarak ölümlere ne-den olduğu rapor edilmiştir.

Anahtar Kelime: Vibrio tapetis, Manila Kum Midyesi

Manila Clam which is consumed by human consumption the pathological factor also which causes Brown Ring Disease in Ruditapes philippinarum was isolated for the first time on Atlantic Coasts of France. According to the results, the bacteria that causes this disease is Vibrio tapetis. V.tapetis was seen to be causing deformation on Manila Clam’s shell by effecting. Besides, it was recorded that the disease was advancing rapidly because of the accumulation of the organic material inside of the shells. It was reported that, by continuing of the disease and increasing the effects of the infection on soft tissue, causes to mortalities.

Key Words: Vibrio tapetis, Manila Clam

Fotoğraf 1. Manila kum midyesi ( Foto: opencage.info)

BROWN RING DISEASE ON MANILA CLAM Ruditapes philippinarum.

33

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

32

Coğrafik Dağılım

Orijinal yayılımı Kuril Adası’ndan başlayıp Hint Ok-yanusu’nda Pakistan kıyılarına kadardır. 1929 yılında Hawai’de, 1939 yılında Birleşik Devlet’lerin kuzey batı kıyılarında görülmüştür. 1970’lerin sonunda Büyük Britanya’ya, 1972 ve 1975 yılları arasında Fransa’ya akuakültür amacıyla taşınmıştır. Günümüzde doğal populasyonlar Büyük Britanya’nın Güney Kıyılarında, Fransa, İspanya Atlantik ve Akdeniz Kıyılarında bu-lunur. Manila kum midyesinin aynı zamanda Tahiti, Norveç, Kaliforniya, Fas, Tunus, İsrail ve Türkiye gibi Dünya’da farklı dağılımları gözlenmiştir.

Biyoloji ve Ekoloji

Manila kum midyesi genel olarak sığ koylarda ve

körfezlerde sedimentin birkaç santimetre içerisine

gömülü olarak yaşar. Zemini kum, çamur, çakıl, ba-

taklık ve deniz çayırları olan çeşitli ortamlarda bulu-

nabilirler. Sıcaklık toleransı geniştir ve optimal büyü-

me sıcaklığı 20-24°C’dir. Gıdalarını filtre ederek alır-

lar. Manila kum midyelerinde sifonlar en uçtaki çok

küçük bir bölüm dışında bitişiktir. Sifon yapısı yerli

akivadeslerden (R.decussatus) ayıran en önemli özel-

liklerindendir. ( Foto:3,4,5)

Fotoğraf 2. Manila Kum midyesi ( Foto: L.Schroeder)

Fotoğraf 3. Ruditapes philippinarum (Foto: nature22.com)

Fotoğraf 4. Manila Kum Midyesi sifonları (Foto: nature22.com)

35

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

34

Yetiştiriciliği

Manila Kum Midyesi, yüksek ticari değeri, büyüme performansı, tuzluluk ve sıcaklık koşullarına karşı olan toleransı nedeniyle akuakültürde aranan tür haline getirmiştir. Manila Kum midyesi yetiştiriciliği yaklaşık 1970 yıllarında türün Fransa’ya taşınıp adap-tasyonundan sonra çoğu Atlantik Kıyılarında yer alan Arcachon, Marannes-Oleron ve Aber Körfezleri’nde yetiştiriciliği başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır. 1987 ilkbahar ve yaz ayları arasında Aber Körfezin-de Manila Kum Midyesi yataklarında toplu ölümler

gözlenmiştir. Ölümler, peripheric iç kabukta kahve-rengi tortular şeklinde karakterize olmuş semptom-larla ilişkilendirilmiştir ve hastalığa Kahverengi Be-nek Hastalığı (Brown Ring Disease) adı verilmiştir. Bu hastalığın etmeni bir gram negatif bakteri olan Vib-rio tapetis’tir. Kahverengi Benek Hastalığına neden olan patolojik etmen ilk olarak Kuzey Fransa’da izole edilmiş, hastalığa bakterinin neden olduğu belirlen-miştir. Bu bakteri ilk önce Vibrio predominant 1 (VP1) olarak adlandırılmış sonradan Vibrio tapetis olarak yeniden adlandırılmıştır. Vibrio tapetis, Vibrionaceae familyasına aittir.

Fotoğraf 5. Ruditapes descussatus (Foto: nature22.com)

Enfeksiyon aynı zamanda normal kabuk oluşum sü-recini olumsuz yönde etkiler. Hemositteki hemolenf hücrelerinin artışını ve peptidaz enzimi aktivitesini engeller. Vibrio tapetis’in penatrasyonuyla periost-racal laminadan extrapallial boşluğa doğru yayılan hastalık giderek mantoya ve yumuşak doku içeri-

Semptomlar ve tanı

Vibrio tapetis, Ruditapes philippinarum’un kabuğunun kenarındaki mantoda periostracal lamina yüzeyine yapı-şır ve giderek kolonileşir. Periostracal laminadaki bu bozulma sonucunda iç kabuk yüzeyi etrafında hastalığın belirtisi olan kahverengi organik maddelerin birikimi gözlenir. ( Foto: 6, 7,8 )

sine yerleşir ve burada çoğalarak bazı hasarlara ve ölümlere neden olur. Bu hasarlar; hücre yuvarlanma-sı, sitoplazmik uzantı kaybı, tutunma kapasitesinde azalma, ağırlık kaybı, bağışıklık sisteminde bozulma ve kas ölümleridir ( Foto 8 ).

Fotoğraf 6. Manila Kum Midyesi çıplak gözle görülebilen kabuk deformasyonu ( Foto: C. Paillard)

Fotoğraf 7. İç Kabukta gözlenen deformasyonlar (Foto: C. Paillard)

37

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

36

Çevresel Faktörler ve Hastalık İlişkisi

Kahverengi Benek Hastalığı ilk olarak büyük ölçekte ilkbahar ve yaz aylarında görülmektedir ancak ara-zi ve laboratuvar çalışmalarına göre hastalığın seyri, ortam sıcaklığının azalmasıyla artmaktadır. Hastalık daha sonra soğuk su hastalığı olarak değerlendi-rilmiş, Fransa’nın Atlantik Kıyıları, İrlanda, İngiltere, İspanya ve İtalya boyunca dağılım göstermiştir. Bu-

güne kadar sadece Avrupa kıyılarında rapor edilen

hastalığın son zamanlarda Güney Kore’de de dağı-

lımlarının gözlendiği bildirilmiştir. Hastalık gelişimi-

ni kontrol etmede başlıca çevresel faktörlerden biri

sıcaklıktır. Patojenik etken Vibrio tapesis’in optimal

büyüme sıcaklığı 20°C civarındadır. Yüksek sıcaklıklar

Vibrio tapesis’in gelişmesini durdurur ve 27-30°C’de

hiç gelişme gözlenmez. Sıcaklığın 27°C’nin üstüne

Fotoğraf 8. İç kabuk yüzeyindeki görünümler ( Foto: C. Paillard)

çıkması bu bakteri için ölümcül olabilir. Kahverengi Benek Hastalığından etkilenmiş Manila Kum Midye-leri için bu sıcaklığın tedavi edici olduğu düşünülebi-lir. 15-21°C arasında hastalık gelişiminin yoğunluğu sıcaklıkla ters orantılıdır. Yapılan çalışmalara göre hastalığın gelişmesi için optimal sıcaklık 14°C’dir. Tuzluluğun hastalığın gelişimi üzerine etkileri hak-kındaki bilgiler yetersizdir. Fakat laboratuvar çalış-maları düşük tuzluluğun (‰20 altında) bu patoje-nin gelişmesi için uygun olduğunu göstermiştir ve savunmayla ilgili hemosit parametrelerini olumsuz etkilemiştir. Son olarak sediment tanecikleri boyu-tu Kahverengi Benek Hastalığını önemli ölçüde et-kiler. Doğal populasyonlarda hastalığın yayılması sediment taneciklerinin boyunun artmasıyla doğru orantılıdır.

Teşekkür

Kaynak ve Fotoğraf yardımlarından ötürü Brest Üni-versitesi öğretim üyelerinden Dr. Christine Paillard’a teşekkür ederiz.

KAYNAKLAR

Alam, B., Ford, S.e.,2006. Effects of the pathogenic Vibrio tapetis on defence factors of susceptible and non- susceptible bivalve species: I. Haemocyte chan-gec following in vitro challenge. Fish and Shellfish Immunology 20,374- 383.

Alam, B., Paillard, C., Auffret, M., 2000. Alterations in hemolymph and extrapallial fluid parameters in the Manila clam, Ruditapes philippinarum,challenged with the pathogen Vibrio tapetis. Journal of Inverteb-rate Pathology 76, 63-69.

Jeffroy, F., Brulle, F., Paillard, C., 2013. Differential exp-ression of genes involved in immunity and biomine-ralization during Briwn Ring Disease development and shell repair in the Manila Clam, Ruditapes phi-lippinarum. Journal of Invertebrate Pathology 113, 129-136

Öztürk, B., Doğan, A., Bitlis- Bakır, B., Salman, A., 2014. Marine molluscs of the Turkish coast: an updated checklist. Turkish Journal of Zoology 38, doi:10.3906/zoo-1405-78.

Paillard C., Maes, P., 1994. Brown Ring Disease in the Manila clam, Ruditapes philippinarum: establishment of a classification system. Disease of Aquatic Orga-nisms 19, 137- 146.

Paillard C., Maes, P., Oubella, R., 1994. Brown Ring Disease in clams. Annual Review of Fish Diseases 4, 219- 240.

39

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

38

GİRİŞ

Dünyadaki 5416 memeli türünün 1116’sı yarasalara aittir (Wilson ve Reeder, 2005). Bu türlerin %70’i bö-cekle, %20’si meyve ile beslenirken kalanı omurgalı ve omurgasız hayvan ve kanla beslenir. Farklı yarasa türleri, avlanmaya çıktıkları farklı saatlere ve o türe özel farklı uçuş irtifalarına göre farklı böceklerle bes-lenir. Böylece yarasaların diyetleri akşam karanlığı ile birlikte sivrisinek gibi küçük böceklerle başlar ve gecenin ilerleyen saatlerinde giderek değişen böcek çeşitliliğine ulaşır (Albayrak, 1995). Bu şekilde, insan için risk oluşturan sıtma amili sivrisinek ve güve gibi zararlı böceklerin populasyonları yarasalar tarafın-dan denetlenerek doğal biyolojik bir mücadele ger-çekleşmiş olur.

Diğer taraftan, meyve yarasaları, yedikleri meyvele-rin çekirdeklerini toprağa bırakarak bitkilerin yayılış alanlarının genişlemesine katkı yapar. Ayrıca, olgun-luk dönemini geçirmiş meyveleri tercih ederek çü-rüme başlamadan önce onları sağlam meyvelerden adeta ayıklar ve diğer meyvelerin bir süre daha sağ-lıklı kalmasında rol oynar. Bazı yarasalar akrep, çiyan, kurbağa ve balıkla beslenirken bazıları da kanla bes-lenir.

Kanla beslenen yarasalar, bu özelliklerinden dolayı vampir olarak adlandırılmıştır. Anatomik ve fizyolojik yapıları, diğer yarasalardan farklıdır. Sivrisineğin kan emerken salgıladığı salgı gibi bu yarasalar da bir çeşit salgı yapar ve kanın pıhtılaşmasını önler. Ağızda kesi-ci dişler keskin birer jilet gibidir. Köpek dişleri uzunca ve azı dişleri azalmıştır. Ağıza katı bir besin gelme-yeceği için dişlerin sayı ve özellikleri değişmiştir. Bir vampir yarasada 20 diş bulunur. Kan emen yarasalar dünyada üç tür olarak yayılış göstermektedir. Bunlar Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa) (Şekil 3), Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa) (Şekil 4) ve Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa) (Şekil 5)’dir. Desmodus rotundus, Uruguay, Kuzey Ar-jantin, Paraguay Kuzey Şili, Meksika, Venezuella ve Trinidad adalarında yaşamakta ve memeli kanı ile beslenmektedir. Diphylla ecuadata ABD’de Güney Teksas, Meksika, Venezuella, Peru, Bolivya ve Doğu Brezilya’da; Diaemus youngi Meksika, Kuzey Arjantin, Bolivya, Paraguay, Doğu Brezilya, Venezuella ve Trini-dat adalarında yaşamakta ve her iki tür de daha çok kuş kanı ile beslenmektedir.

Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü 71450, Yahşihan, Kırıkkale, TÜRKİYE

VAMPİR EFSANESİ ve YARASALAR

ÖZET ABSTRACT

Dünya üzerinde yaşayan her canlının ekosistemde

bir görevi vardır. Bu canlılardan biri de yarasadır. Ya-

rasalar böcek, meyve, omurgalı ve omurgasız hayvan

ve kanla beslenir. Kanla beslenen yarasalara vampir

adı altında bütün dünyada korkularak bakılmıştır. Bu

korku yüzünden yarasalar hep suçlanmış; biyolojik

mücadeledeki yerleri ve ekosistemdeki rolleri unutul-

muştur.

Anahtar Kelimeler: Desmotus rotundus, Diphylla

ecuadata, Diaemus youngi, Vampir yarasalar, Yarasa

korkusu, Ekosistem

Every living creature on earth has a function in the

ecosystem. Bat is one of these creatures. They fed on

insect, fruit, vertebrate and invertebrate animal and

blood. Blood-fed bats were feared throughout the

world with the name of vampire. Bats have always

been accused of being frightening and their place in

biological control and their roles in the ecosystem has

been forgotten.

Key Words: Desmotus rotundus, Diphylla ecuadata,

Diaemus youngi, Vampire bats, Bat fear, Ecosystem

41

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

40

İlk defa 1498 yılında Orta Amerika’nın fethi sırasında geceleri yarasaların insan ve atların kanlarını emdi-ği rapor edilmiştir. Bir vampir yarasa, bir öğün ile 48 saat hayatiyetini devam ettirebilir. Bir sebeple vampir yarasa kan bulamayıp beslenemezse, tünek arkada-şı onunla besinini paylaşır. Böyle bir sistem yarasalar arasındaki besin dağılımının adaletli olmasını sağlar. Geceleyin vampir yarasalar yuvalarından dışarı çıkar. Sıcakkanlı bir av aramak için kırsal alanda sessiz ve alçaktan uçmaya başlar. Bir veya iki saat içinde uygun avları bulan ve kanlarını emen yarasalar yavrularını beslemek ve uyumak için tüneklerine döner (Wilkin-son, 1990).

Uzun yıllar biyologlar hayvan fizyolojisi ile ilgilendi-ler. Son zamanlara kadar vampir yarasa, Desmodus rotundus’un hayat hikayesi ve davranışları hakkında az şey biliniyordu. Bununla beraber birkaç yeni çalış-ma vampir yarasaların önemli derecede sosyal hay-

vanlar olduklarını gösterdi. Dişiler gündüzün koloni oluşturur, geceleri düzenli bir çalışma içine girerler. Aralarındaki işbirliği sonucu yarasalar birbirlerini “kan kusmak” yoluyla besler (Wilkinson, 1990). Flo-rida Üniversitesinden Brain K. McNab arka arkaya iki gece beslenmekten geri kalan bir vampir yarasanın öldüğünü görmüş ve kan kusturma davranışının se-bebini buna bağlamıştır. Besinsiz kalan bir yarasa 60 saat sonra ağırlığının yüzde 25’ini kaybeder ve bu kritik sınırı geçtikten sonra hayatiyetini uzun süre daha sürdüremez. Vücudun metabolik makinasının yakıtını sağlamak ve ölmemek için bireyler her gece vücut ağırlığının yüzde 50’si -veya bazen hatta yüzde 100’ü- oranında kan tedarik etmek zorundadır. Ge-nellikle her gece yarasalar aynı hedef hayvana döner, başarısız olma durumunda başka hayvanlardan bes-lenmeye çalışır. Buna rağmen %30’u kan bulamaz. Bu durumda, böyle bir birey bir tünek arkadaşın-

Şekil 1. Desmodus rotuntus (Yaygın vampir yarasa) (http://fineartamerica.com/featured/vampire-bat-desmodus-rotundus-portrait-michael-patricia-fogden.html) (Erişim: 19.04.2015)

Şekil 3. Diphylla ecaudata (Kıllı bacaklı vampir yarasa) http://wwwanimalbr.blogspot.com.tr/2012/09/morcegos-desmodus-rotundusdiaemus.html (Erişim: 19.04.2015)

Şekil 2. Diaemus youngi (Beyaz kanatlı vampir yarasa) (http://en.wikipedia.org/wiki/White-winged_vampire_bat#/media/File:Dyoungi.jpg) (Erişim: 19.04.2015)

43

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

42

dan besin isteyerek birkaç gece için açlıktan kurtu-lur, böylece kan arama için yeni bir şansa sahip olur. Bonn Üniversitesinden bir zoolog olan Uwe Schmidt, 1978’de dişilerin yavrularına “kan kustuğu”nu keşfet-miştir. Wilkinson (1990)’a göre Schmidt 1978 yılında, annesi ölen ve evlatlığa kabul edilen yavrunun bir ebeveyn tarafından emzirildiğini de rapor etmekte-dir. Yarasa hem kendisi, hem de neslinin bekası için bu davranışı sergilemek zorundadır. Bu şekilde dav-ranış sergileyen memeli türleri yabani köpek, sırtlan ve şempanzedir (Wilkinson, 1990).

Dünyanın her yerinde yayılış gösteren ve gerçek ha-yatları az bilinen yarasalar hakkında birçok efsane ve hurafe vardır. Bunlardan birine göre, insanlar onların bir zamanlar kuş olduklarına ve kaderlerinden mem-nun olmadıklarından insanlar gibi ibadet etmek için kutsal yerlerde toplandıklarına inanıyordu. Duaları kabul edildiğinde yüzleri insan yüzüne dönüşüp vü-cut kuşa benzer kalıyordu. Bu yüzden gündüzleri kuşlarla karşılaşmaktan utandıkları için sadece geceleri dışarı çıkıyorlardı. Tamamen kuşa dö-nüşmek için gündüzleri kilise, mabet ve kutsal yerlerde akşama kadar dua ediyorlardı. Yine çoğu kültürde, büyücünün iksiri için yarasa kanı, kemi-ği veya yüreği esas materyali oluşturmuştur.

Orta ve Güney Amerika’da yaşayan ve sadece kanla beslenen vampir yarasalar Avrupa’da hiç yaşamadı-ğı halde 1930’larda Avrupa’da birçok korku filmine konu edilmiş, medya ve sinema aracılığı ile de “vam-pir yarasa” korkusu adeta pazarlanmıştır. Bu yarasala-rın doğal beslenme davranışı, Orta Avrupa’da gene efsane Kazıklı Voyvoda’nın karakteri ile bütünleş-tirilmiş ve pazarlanan korku daha da beslenmiştir.Voyvoda III. Vlad Tepeş, Kont Drakula ya da Kazıklı Voyvoda 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yılla-rında Eflak beyliğinin voyvodası (prensi) idi. Bu zat Macarlar tarafından ‘Drakula I’ (Şeytan), Ulahlar ta-rafından ‘Çpelpuç’ (Cellat) ve Türkler tarafından ‘Ka-zıklı Voyvoda’ olarak bilinmekteydi. Voyvoda III. Vlad esir Osmanlı askerlerini kazıklara çakarak işkence ile öldürmesiyle tarihe geçmişti. Bu olaylar Bram Sto-ker tarafından yazılan bir romana taşınmış ve daha sonra da filimlere de konu edilerek vampir efsanesi başlatılmıştır. Efsaneye göre kan emen drakula ya-rasa olup uçmakta, insan olup uzun köpek dişleriyle kurbanının kanını içmektedir.

Yarasaların eski çağlarda ruh olup ölen insanların cesetlerine girip onları dirilttiği ve geceleri hayalet şeklinde dolaştıklarına inanılıyordu. Özellikle 1730 ila 1735 yıllarında Slav ve Macarlar arasında bu inanış çok yaygındı. Hristiyanlar arasında kiliseden kovulan veya intihar edenlerin mezardan hortlayarak seçtik-leri kurbanların kanını içtiklerine inanılıyordu.

İncil’de tanrının kullarına murdar kuşlar, yarasa-lar ve sürünücü şeyleri yememelerini ikaz ettiği yer almaktadır. Bazıları “niçin yenmesin? meyve ile beslenen 1 kg’lık yarasalar pekala bir piliç gibi besin kaynağıdır” demektedir. Bazıları da “Tanrı neyin besin olup neyin besin olmayacağını tayin etmiştir” şeklin-de yorum yapmaktadır. Avrupa ve Amerika’da yarasa büyü, fal ve kehanetin simgesi haline gelmiş ve hep korku ve endişeyi çağrıştırmıştır. Halbuki doğuda, Çin’de yarasa şans ve mutluluğun timsali, Pasifik ada-larında ise kahramanlığın sembolü olmuştur.

Bugün de gece ortaya çıktıkları, belirli mev-simlerde rastlandıkları, kuşlardan daha farklı uçtuk-ları ve genellikle ıssız yerlerde görüldükleri için ve özellikle sinema hala vampir filmleri ile yarasaları özdeşleştirmeye devam ettiği için, yarasalar yan-lış anlaşılmaya devam edilmektedir. Oysa ekolojik dengeye büyük katkı sağlayan yarasalar insanlar tarafından çok az tanınmakta ve hak ettikleri değeri bulamamaktadır. Onların olmadığı bir dünyada aşırı çoğalma eğilimindeki böceklerle nasıl mücadele edi-lebilir? İnsanoğlu bu mücadelede her zaman yetersiz kalacaktır.

SONUÇ

Türkiye’de 38 yarasa türünün yaşadığı kaydedilmiş-tir. Bu yarasalardan sadece bir tür meyve ile beslenir ve Akdeniz şeridi boyunca yayılış gösterir. Diğer 37 yarasa türü böcekçi yarasalardır ve Türkiye’nin her yerinde yayılış göstermektedir (Albayrak, 2013). Bu-güne kadar yarasalarla ilgili pek çok araştırma yapıl-mıştır. Ancak bu araştırma sonuçları bilim çevreleri dışında paylaşılamadığı için halkın yarasalara bakışı değişmemiş ve onları suçlayan yaklaşımlar süregel-miştir. Her yarasa vampir zannedilmektedir. Vampir yarasalar sadece Amerika kıtasında yaşamaktadır, yani Türkiye’de vampir yarasa yoktur.

Türkiye’de yarasa ile ilgili alınan birçok şikayetten birkaçı burada örnek olarak verilebilir. Ankara Ha-cettepe Hastanesini 1995 yılı yaz başında vampir yarasaların bastığı haberi gazetelerden okunmuştu. Kardiyoloji kliniğinde akşam saatlerinde yarasalar faaliyete geçince hastalar ve çalışanlar paniğe kapıl-mıştı. Burada yapılan incelemede Hastanenin Kar-diyoloji kliniğinin bulunduğu kattaki ara koridorun tavan arasını yazın açık pencerelerden giren Cüce yarasanın (Pipistrellus pipistrellus) tünek olarak kul-landığı tespit edildi. Bu böcekçi yarasalar birkaç gün süreyle akşamları özel ağlarla yakalanıp ayrı bez torbalara konuldu ve başka bir mekana götürülerek salıverildi. Kırıkkale’de bir aile üçüncü katta akşam balkonda yemek yerken yarasaların adeta pike ya-

Unutmayalım ki, yarasalar olduğu sürece sivrisinek

gibi böcek populasyonlarının artışı engellenir ve

onlar sayesinde doğal hayatın dengesi sağlanabilir.

Yarasaların yerleşim yerlerinde yaygınlaşması için

binalarda ikamet eden yarasalardan korkmamalı ve

daha da desteklemek için yerleşim birimlerindeki uy-

gun bina ve ağaçlara yarasa evleri yerleştirilmelidir.

KAYNAKLAR

Albayrak, İ., 1995. Türkiye Yarasaları ve Ekolojisi. II.

Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi, Biyologlar Derneği,

11-13 Eylül 1995, Ankara, 443-452.

parcasına uçuştuğunu ve korktuklarını bildirmişti.

Ekip olarak yapılan incelemede pencere pervazı üze-

rindeki bir aralığı cüce yarasanın tünek yeri olarak

kullandığı tespit edildi. Aileye yarasaların faydaları

ile ilgili bazı bilgiler verilerek kışın pervaz üzerindeki

aralığın da kapatılabileceği söylendi. Ankara Çayyo-

lu’nda ikamet eden bir şahsın, evinde yarasa görünce

panik olup evini terk etmek zorunda kaldığını ifade

etmesi üzerine binada yapılan incelemeler sonunda,

çevrede uçuşan yarasaların açık pencereden içeri

girdiği anlaşıldı ve pencerelerin sineklik ile kullanıl-

ması önerildi (Şekil 4). Bu süreçte yarasalar hakkında

doğru bilgiler edinmesi sağlanan ailenin de yarasa

korkusu kalmadı.

Albayrak, İ., 2013. Türkiye’deki Meyve Yarasası (Rou-

settus aegyptiacus)’nın diyeti. Tabiat ve İnsan, Ankara,

47:4-8.

Wilkinson, G.S., 1990. Food Sharing in Vampire Bats.

Scientific American, New York, February, 64-70.

Wilson, D.E., Reeder, D.A.M., 2005. Mammal species

of the world. Smithsonian Institution Press. Washin-

gton and London, 1-1206.

http://www.muhabbetim.com/yasam/kazikli-voy-

voda-vlad-tepes-kimdirbiyografifatih-sultan-meh-

met-dostlugu.html. (Erişim: 09.03.2015)

Şekil 4. Ankara Hacettepe Hastanesinde yarasaların tünek yeri seçtikleri kat (Solda) ve Ankara Çayyolu’ndaki bir evin çatısında yarasa tünek yerinin tespit çalışması (Sağda)

45

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

44

GİRİŞ

İzmir yalıçapkını, büyük bir yalıçapkını türü olup boyu yaklaşık 28 cm kadardır. Sırt-kanat ve kuyruk tüyleri parlak mavi, baş-omuz ve karın tüyleri kah-verengidir. Dikkat çekici iri, kırmızı bir gagası vardır. Dişi ve erkeklerde dış görünüş bakımından farklılık bulunmamakla birlikte, genç bireyler erginlere göre daha soluk renklidir. Besinlerini özellikle eklemba-caklılar, balıklar, kurbağalar, küçük memeliler ve kuş-lar oluşturmaktadır. Tür tatlı su yakınlarında bulunan kumullara kazdıkları tünel şeklinde yuvalar yapar. Bir kuluçka döneminde 4-7 kadar, beyaz renkli yumurta bırakırlar. Kuluçka süresi yaklaşık 18-21 gündür. Ya-yılış alanı değerlendirildiğinde, Türkiye, İsrail, Mısır, İran, Irak, Hindistan, Sri Lanka, Myanmar, Bangla-deş, Filipinler, Endonezya, Tayland, Çin, Yunanistan, Bulgaristan gibi pek çok ülkede görülen, Palearktik bölge kuşlarından biridir. Türkiye’de ise İzmir’den başlayarak güney sahillerimizde görülmektedir. Ça-lışmanın gerçekleştirildiği Boğazkent (Antalya)’te ise ilk defa 2008’de gözlenmiş ve ilerleyen yıllarda dü-zenli olarak görülmüştür.

MATERYAL VE METODBelek Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarında yer alan Boğazkent, yaklaşık 11200 ha alana sahip olup, 31º04’53’’ ve 31º21’08’’ doğu boylamları ve 36º48’08’’ ve 36º53’23’’ kuzey enlemleri arasında yer almakta-dır. Bölgedeki ırmaklar, meralar, çorak alanlar, ku-mullar, tarım alanları, sazlıklar, ormanlık alanlar ve bataklıklar pek çok farklı habitat tipinin oluşmasına olanak sağlamaktadır. Bu habitat çeşitliliği bera-berinde zengin bir ornitoçeşitlilik oluşturmaktadır. Alanda yıl boyu düzenli olarak hat boyunca gözlem-ler yapılmıştır. Çalışma sabah erken saatlerde (06.30), kuşların aktivitelerinin başlamasıyla birlikte başlamış ve akşama kadar (19.00) devam ettirilmiştir.

BULGULARYapılan çalışmalar çerçevesinde alanda 237 kuş türü tespit edilmiştir. Bu kuş türlerinden biri olan İzmir yalıçapkını Boğazkent’te ilk kez 2008 yılında gözlen-miştir. İlerleyen yıllarda devam ettirilen çalışmalar neticesinde, İzmir yalıçapkını düzenli olarak göz-lenmiş ve bölgede ürediği tespit edilmiştir. Boğaz-kent’te İzmir yalıçapkının görüldüğü yerler köprü çayı, acısu civarı ile iki ırmak arasında kalan alanlar ve deniz kenarıdır (Şekil 1).

Yrd.Doç.Dr.Hakan KARAARDIÇ Akdeniz Üniversitesi Alanya Eğitim Fakültesi, Antalya

Dr.Leyla ÖZKAN Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Antalya

ANTALYA/BOĞAZKENT BELDESİNDEN İZMİR YALIÇAPKINI

(Halcyon smyrnensis) KAYDIŞekil 1. Boğazkent haritası

İzmir yalıçapkını ilk kez 2008’de 1 birey olarak kaydedilmiş, 2009-2012 yılları arasında düzenli olarak, artan sayı-da gözlenmiş ve yıllara göre birey sayısı şekil 2’de gösterilmiştir.

47

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

46

TARTIŞMA VE SONUÇ

İzmir yalıçapkınının Türkiye’deki yayılış alanı değer-lendirildiğinde, adını aldığı İzmir’de dahi yıldan yıla daha az sayıda gözlendiği bilinmektedir. Boğaz-kent’te türün görülmesi oldukça olumlu bir gelişme olmakla birlikte, türün gözlendiği tüm alanlarda, üreme bölgelerinde tehdit edici faktörlerin ez aza indirilmesi gerekmektedir. Boğazkent aynı zamanda turizm alanıdır. Dolayısıyla turizm faaliyetleri ve bu doğrultuda alandaki yapılaşmanın, bölgedeki diğer kuşlarla birlikte İzmir yalıçapkınının üreme faaliyet-lerini tehdit etmeyecek şekilde gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Aynı zamanda gelecek yıllar-da alanda gerçekleştirilecek ornitolojik çalışmalarla, bölge halkında çevre ve doğa bilincinin oluşturulma-sı oldukça önemlidir.

KAYNAKLAR

Asokan, A., Mohamed Samsoor Ali, A. and Manikan-nan, R. 2010. Observations on nesting ecology of White-breasted Kingfisher Halcyon smyrnensis (Aves: Coraciiformes) in Cauvery Delta, Southern India. Journal of Ecology and the Natural Environment Vol. 2(7), pp. 134-139. ISSN: 2006-9847.

Asokan, A. and Mohamed Samsoor Ali, A. 2010. Ti-me-activity Budget of White-breasted Kingfisher

Halcyon smyrnensis in Cauvery Delta Region, Tamil Nadu, India. Advances in Biological Research 4 (6): 288-291, ISSN 1992-0067.

Erdoğan, A., Karaardıç, H., Özkan, L. ve Korkmaz, R. 2009. Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi Boğazkent Beldesi Kocagöl Mevkiinde Göçmen Kuş Türlerinin Sonbahar Göç Hareketleri ve Göç Zamanlarının Kuş Halkalama Metodu Uygulanarak Belirlenmesi projesi raporu, Aralık 2009, 67 ss.

Erdoğan, A., Karaardıç, H.,ve Özkan, L. 2010. Göçmen Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Me-todu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Rapo-ru, Kasım 2010, 60 ss.

Erdoğan, A., Karaardıç, H. ve Özkan, L. 2011. Göçmen Kuş Türlerinin Göç Hareketlerinin Kuş Halkalama Me-todu Uygulanarak Belirlenmesi Projesi Sonuç Rapo-ru, Kasım 2011, 56 ss.

Özkan, L. 2012. Antalya/Boğazkent Mahmuzlu Kızku-şu (Vanellus spinosus L. 1758) Populasyonunun Göç Fenolojisi Ve Kuluçka Biyolojisi Üzerine Araştırmalar. Doktora Tezi. Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Ens-titüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Antalya, 83 ss.

Soud, R. Mazumder, K. and Gupta A. 2010. Predation by White-throated Kingfisher Halcyon smyrnensis on Common wolf Snake Lycodon aulicus (Linnaeus). Ne-BIO (2010) Vol. 1(1).

Şekil 2. İzmir yalıçapkınının yıllara ve aylara göre Boğazkent’teki sayısı

Derneğimizin 29.Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı 25 Nisan2015 tarihinde City Hotel’de ya-pıldı. Toplantıya üyelerimiz ve şubelerimizden 69 kişi katıldı. Yapılan toplantıda derneğimizin

tüzüğündeki bazı maddeler Dernekler Yönetmeliğinde meydana gelen değişiklik nedeniyle yeniden düzenlendi. Derneğe üyeliğe giriş ücretinin 25 TL yıllık aidatın 50 TL olmasına ve yeni ücretlerin 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildi.

Derneğimizin 29. Dönem;

Yönetim Kurulu üyeliğine, Genel Başkan Yunus Ensari, Genel Başkan Yardımcıları Serap Kantarlı ve Ali Rıza Koç, Genel Sekreter Dr.Ülkü Merter, Sayman Olcay Önem, Üyeler Prof.Dr. İrfan Albayrak ve Yasin Şerefoğlu,

Denetim Kurulu üyeliğine, Zeynep Nuray Bayar, Ebru Olgun ve Onur Kale,

Onur Kurulu üyeliğine, Prof.Dr. Mustafa Aydoğdu, Prof.Dr.Sümer Gülez ve Av.Tuncay Akı seçildiler.

Genel kurulumuza katılım sağlayan tüm üyelerimize, Hatay, Antalya ve Gaziantep Şubelerimize te-şekkür eder, yeni dönemin başarılı olmasını dileriz.

Dr. Ülkü MERTERGenel Sekreter

Derneğimizin 29.Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı

49

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

48

Üç yıla yakın bir süredir 25 bilim insanımızın ça-lıştığı, ‘’Hatay – Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat

Parkı” projesi nihayet sonuçlanmıştır. Proje kapsa-mında yedi ana başlık altında toplanan araştırma sonuç raporlarının uygulayıcılara yol göstereceğini ümit ediyoruz.

Ekoturizm (ekolojik turizm) geleceğin turizm anlayı-şı olmaya aday bir turizm aktivitesidir. İçerisinde kla-sik turizm anlayışından çok doğa-insan arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin yalın haliyle turizm faaliye-tine konu edilmesini içerir. Hatay eski dünyadaki en önemli üç kuş yolundan birisi üzerindeki çok önemli bir kavşak noktasını teşkil etmektedir. Hatay’ı kuzey güney doğrultusunda ikiye ayıran Amanos Dağla-rı batı ve orta Avrupa’dan başlayıp Sibirya’ya kadar yayılan bir alandan gelen İstanbul ve Artvin Borçka üzerinden Türkiye’ye giriş yapan kuş göç yollarının birleştiği kesişim noktasıdır. Belen, kuş göçlerinin en kolay izlenebildiği, en külliyatlı gözlemin yapılabil-diği, gözlem için çoğu zaman dürbüne dahi ihtiyaç duyulmayacak kadar yakın geçişlerin olduğu bir böl-gedir. Yıllardan bu yana gözlem etkinlikleri burada icra edilmekte ve dünyada kuş gözlemi ile ilgili yazı-lan kitaplarda Belen önemli bir kuş geçiş alanı olarak zikredilmektedir.

Şimdiye kadar kuş göçü ve gözlemciliği denildiğinde son birkaç yıldan bu yana bahar aylarında bir günlük bir gözlem etkinliği ve sonrasında konunun birkaç gözlemcinin tamamen gönüllü gözlem ve raporları-na dayandırılan bir etkinlik olarak ele alınmakta idi. Ancak konu dünya ölçeğinde bakıldığında bu kadar

özelliğini muhafaza edecektir. Anılan tüm bu aktivi-teler için bir merkezin oluşturulması ve bu merkezin doğru ve gelecekte de efektif kullanılması, doğru yerde, doğru şekilde doğru hedeflerle planlanması önemlidir. Böyle bir merkezin planlanması hedefi ile çıkılan yolda bilim insanları tarafından hazırlanan te-mel verilerle yola çıkılacak ve uygulandığında hem eko-turizm hem bilimsel hem de popüler bilimin yapıldığı önemli bir merkez özelde Belen ve Hatay’a genelde ise dünyaya kazandırılmış olacaktır.

Belen ve göçmen kuşlar konulu rapor

İstanbul ve Artvin Borçka’dan ülkemize iki ana yolla giren göçmen kuşların Amanos Dağları’nda birleşip Belen Geçidi’nde en kolay gözlemin yapılabildiği alanı oluşturması konusunda literatür incelemesi ya-pılmıştır. Neden kuş göçleri ile Belen’in birlikte anıl-dığı ortaya konulmuştur. Raporda dünya literatür ve-rileri yanında yıllardan bu yana gözlem yapan ama-tör grupların raporları ve yayınları da esas alınmıştır.

Kuş Göç Yolları ve Uçuş Güvenliği İlintisi, Kuş Gözlem Radarları ve Önemleri Konulu Rapor

Sıklıkla dile getirilen ve Hatay Havaalanı nedeniyle kuş göç yolları ve uçakların iniş-kalkış rotalarının çakışması iddiaları ile ilgili mevcut durum uçuş gü-venliği açısından uzman kişilerce raporlanmış sorun-lar ve bu sorunların çözümüne temel teşkil edecek çözüm önerileri ortaya konmuştur. Hem bilimsel amaçlar hem de uçuş güvenliği açısından kuş göz-lem radarlarının bölgede kullanılabilirliği, konuşla-nabileceği olası mekanlar detaylı olarak incelenmiş ve raporlanmıştır.

Ekoturizm, Doğa Sporları, Karavan Kamp ve Ça-dır Kamp faaliyetleri ve bölgede yapılabilirliği-nin raporlanması

Belen özelinde yapılabilecek eko-turizm, doğa spor-ları, karavan kamp ve çadır kamp faaliyetleri ile ilgili bölgedeki potansiyel raporlanmıştır. Ayrıca Hatay Samandağ başlangıç noktası olmak üzere Orta Ana-dolu’ya Amanosları geçerek ulaşacak ve Kapadok-ya’dan geçip Küre Dağları’ndan aşıp Sinop’ta son-lanacak bir yürüyüş yolu ile birlikte bu merkez bir anlam kazanacaktır. Bu konu ile ilgili rapor da hazır-lanmıştır.

Göçmen Kuşlar ve Zoonoz Hastalıklar İlişkileri-nin Raporlanması

Kuş gribi ve kırım-kongo kanamalı ateşi gibi dünya çapında etkilere sahip viral, bakteriyel ve zoonotik karakterli hastalıklar ve bunların izlenmesi açısından

basit olmayıp daha küresel etkilerden söz edilebilir. Neredeyse 1 milyona yakın kuşun sonbaharda kuzey güney ve baharda güney kuzey doğrultusunda yer değiştirmesi, bunların geldiği coğrafyanın Adriya-tik’ten İskandinavya’ya, batı Avrupa’dan, Sibirya’dan Güney Afrika’ya kadar geniş bir alanı kapsaması ola-yın önemini artırmaktadır. Kuş göçleri ayrıca yerel olarak hava trafiğinin sağlıklı yürümesi açısından da önem arz etmektedir. Bu bölgeler arasındaki dönem dönem ortaya çıkan kuş gribi vakalarının taşınması ya da Kırım Kongo kanamalı hummasının parazitler yoluyla taşınması sadece insan ve hayvan ölümleri ile gündeme gelen problemler kuş göçleri ve kuşlar-ca taşınan çeşitli zoonotik ya da zoonitik karakterde olmayan hastalıkların araştırılması ile çözülebilir ya da en az zararla hastalık atlatılabilir. Bu olayın diğer bir boyutu da göç esnasında hastalanan ya da vuru-lan kuşların tedavi ve rehabilitasyon etkinliğidir.

Ülkemizde “kuş cenneti” sıfatını taşımadan, bir su-lak alanın yakınında ya da hemen yanında olmadan “kuş gözlemi temelli tabiat parkı” oluşturulması işi ilk kez Hatay’da yapılacaktır. Projelendirilmesi plan-lanan alan kuş gözlem etkinliği için senenin 4-5 ayı kullanılabilecek bir alan olacaktır. Senenin diğer zamanlarında da oluşturulacak bilimsel araştırma merkezinde kuş göçü ve gözlemciliği ve kuş göçle-rinden kaynaklanan diğer problemlerin araştırılabi-leceği bir merkez olacaktır. Ayrıca bu tabiat parkında eko-turizm amaçlı çadır kamp ve karavan park için alanlar oluşturulacaktır. Günü birlik ya da kısa süreli doğa eğitimleri için de alan benzersiz özellikleriyle çocuklara verebilecek eğitimler için bir merkez olma

veri toplanması, değerlendirilmesi konusu detaylı olarak raporlanmıştır. Bu tür zoonotik karakterli so-runların bu merkez çerçevesinde oluşturulacak bilim kurulları ve sabit kadrolu çalışanlar vasıtası ile nasıl izlenmesi ve raporlanması gerektiği ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Göçmen Kuşlar Rehabilitasyon Merkezi

Göçler esnasında yaralanan, hastalanan ya da bir nedenle bakıma ihtiyaç duyan kuşların hem tedavi hem rehabilite edileceği, rehabilitasyon sonrasın-da uçamayacak durumda olanların bakımlarının üstlenildiği bir merkez inşa ve imarı için gerekli fi-ziki mekan, iç donanım ve işleyiş detaylı olarak ra-porlanmıştır. Anılan çalışma, yıllardan bu yana bu ildeki Üniversite’nin Veteriner Fakültesinde gönüllü girişimlerle kıt imkanlarla yapmakta olan ekip lider-liğinde kurumsal ve bakanlık imkanları ile yapılması hususundaki tüm prosedürü ortaya koymuştur.

Öngörülen Belen Kuş gözlemevi ile diğer yapılar için peyzaj ve mimari planın hazırlanması

Halihazırların çıkarılması ve hudutların belirlenmesi. Peyzaj planlaması. Kuş gözlem merkezinin mimari ve peyzaj planı, statik ve maliyet hesabı çıkarılmıştır.

Nerede ise tüm bilim camiası tarafından eko-turizm alanında örnek bir çalışma olarak gösterilen “Hatay Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı” fizibilite ça-lışmasına desteklerinden dolayı Hatay Büyük Şehir Belediye Başkanı Doç. Dr Lütfi SAVAŞ’ a ve mesai arkadaşlarına, sahanın Tabiat Parkı Olarak İlan edil-mesinde yardım ve desteklerini esirgemeyen Orman ve Su İşleri Bakanlığı VII. Bölge Müdürü Etem BOZ’a, Antakya Şube Müdürü Cüneyt ÇAĞLAR’a, raporları hazırlayarak bize yol gösteren bilim insanlarına, ça-lışmalar esnasında ev sahipliği eden Belen Kaymaka-mı Abdülaziz AYDIN’a, Belen Belediyesi önceki Baş-kanı Cemil YILMAZLAR’ ve Belen Belediye Başkanı Adnan VURUCU’ya teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Abdullah ÖĞÜNÇTTKD Hatay Şubesi

Yönetim Kurulu Başkanı

Hatay Belen Kuş Gözlem Temalı Tabiat Parkı Projesi Raporu yayınlandı

51

Tabiat ve İnsan Tabiat ve İnsan

50

Canlıların sağlıklı bir yaşamı sürdürmesi ancak sağlıklı bir çevreyle mümkündür. Doğaya yapı-lan yanlış müdahaleler bize ve canlıların yaşa-mına yapılan yanlış müdahale demektir. Doğa-nın ürünü olan insan, dünyaya her şey hazır ol-duktan sonra gelen hazıra konan, doğayı kendi çıkarları için yönlendiren ve kendisinden başka canlıların olduğunu unutan olmuştur.

yurdumuzu, hem de gelecek kuşakların yaşa-mını tehlikeye sokmaktır. Arabasız, cep telefon-suz, politikasız ve hatta hiç para kullanılmayan bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan ve karnımızı doyuran topraktan vaz geçemeyiz. 5 Haziran Dünya Çev-re Günü “Anılacak Günlere” dönüşmeden çevre-ye doğru bakmak gerek.

Çevre sorunu; doğal alan ve kaynakların gele-cek düşünülmeden, kirlenmesi ve tüketilmesi-dir. Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesine karşı ül-keler ortak çözüm yolları aradılar ve Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.

DOĞA; bizlere yaşamın üç temel kaynağını sun-maktadır. Soluyacak HAVA; İçecek SU ve Kar-nımızı doyuran TOPRAK. Yaşamın bu üç temel kaynağı doğanın içinde saklıdır. Bizlere emanet edilen bu üç doğal kaynağı; aşırı ve bilinçsiz korumadan kullanımla, gözden çıkarmak hem

Doğayı korumanın yolu bilgiden geçtiğine inanan bir kurum olarak ağaç yaşken eğilir sö-zünden hareket ederek 5 Haziran Dünya Çevre günü etkinlikleri kapsamında çocuklar doğayı doğru tanısın diye Hatay’ın Yalangoz, Aygırgö-lü, İncirli, Kalakamberli, Perişan köylerinden 7 ile 14 yaş arası 80 çocuk ile 14 Haziran 2015 tari-hinde bir doğa gezisi gerçekleştirdik.

Etkinlik için katkılarından dolayı AKSA Enerji’ye ve gezi için lojistik destek sağlayan Hatay Bü-yükşehir Belediyesine teşekkür ederiz.

Abdullah ÖĞÜNÇTTKD Hatay Şubesi

Yönetim Kurulu Başkanı

Aksa Enerji’nin sponsorluğunda “Çocuklarla Hatay Dağ Ceylanları Gözlem ve Biyolojik Çeşitlilik Eğitimi” gerçekleştirdik…

Tabiat ve İnsan

52