ÇARLIK RUSYA'SI VE SOVYETLER BİRLİĞİNİN TÜRK TARİHİNE BAKIŞI

21
1 ÇARLIK RUSYA'SI VE SOVYETLER BİRLİĞİNİN TÜRK TARİHİNE BAKIŞI Prof. Dr. Nadir Devlet* Giriş Rusların Türkler ve Türkiye ile ilgisi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bu gerek iki ulusun tarihi temaslarından ve gerekse büyük devlet olma gereğinden kaynaklanmaktadır. Ruslar bilhassa Çarlık döneminde kendileri gibi büyük bir imparatorluğa sahip Osmanlı Devleti ile hayli ilgilenmişler onunla ilgili bizleri gıpta ettirecek çok sayıda araştırmalar yapmışlardır. Türk ilim âleminin ise Rusların bizlerle ilgilendiği derecede Rusya (SSCB) ile ilgilenmemiş olduğu ise maalesef bir gerçektir. Rusya'nın Türklerle bilimsel olarak ilgisi XVIII. yüzyılın başında başlamış olmasına rağmen bundan çok önceleri de, yani ta IX. ve X. yüzyıllara ait Rus vakayinamelerinde (letopis) de Türklerle ilgili haberlere rastlamaktayız. Türkler hakkında ilk haberler: IX. yüzyılın sonları ile X. yüzyılın ilk yıllarında başta Kiyef Rusyası olarak bilinen Doğu Slavlarının knezlikleri (beylikleri) teşekküle başladığı dönemden itibaren Bulgar, Suvar, Peçenek, Tork, Hazar, Kıpçak vb. gibi değişik Türk kavimleri ile dostane veya hasmane münasebetlere girmişlerdir. Rusların Türklerle ilk temasları IX. yüzyılda Hazarlar dönemine rastlar. 839 tarihine ait bir 1

Transcript of ÇARLIK RUSYA'SI VE SOVYETLER BİRLİĞİNİN TÜRK TARİHİNE BAKIŞI

1

ÇARLIK RUSYA'SI VE SOVYETLER BİRLİĞİNİN TÜRK TARİHİNE BAKIŞI

Prof. Dr. Nadir Devlet*

Giriş

Rusların Türkler ve Türkiye ile ilgisi çok eskitarihlere dayanmaktadır. Bu gerek iki ulusun tarihitemaslarından ve gerekse büyük devlet olma gereğindenkaynaklanmaktadır. Ruslar bilhassa Çarlık dönemindekendileri gibi büyük bir imparatorluğa sahip Osmanlı Devletiile hayli ilgilenmişler onunla ilgili bizleri gıptaettirecek çok sayıda araştırmalar yapmışlardır. Türk ilimâleminin ise Rusların bizlerle ilgilendiği derecede Rusya(SSCB) ile ilgilenmemiş olduğu ise maalesef bir gerçektir.Rusya'nın Türklerle bilimsel olarak ilgisi XVIII. yüzyılınbaşında başlamış olmasına rağmen bundan çok önceleri de,yani ta IX. ve X. yüzyıllara ait Rus vakayinamelerinde(letopis) de Türklerle ilgili haberlere rastlamaktayız.

Türkler hakkında ilk haberler:

IX. yüzyılın sonları ile X. yüzyılın ilk yıllarındabaşta Kiyef Rusyası olarak bilinen Doğu Slavlarınınknezlikleri (beylikleri) teşekküle başladığı dönemdenitibaren Bulgar, Suvar, Peçenek, Tork, Hazar, Kıpçak vb.gibi değişik Türk kavimleri ile dostane veya hasmanemünasebetlere girmişlerdir. Rusların Türklerle ilk temaslarıIX. yüzyılda Hazarlar dönemine rastlar. 839 tarihine ait bir

1

2

kayıtta Türkçe "kagan" tabirinin kullanıldığını tespitediyoruz. Doğu Slavlarının Hazarlarla temaslarına ait ilkkayıt ise 859 tarihine aittir.1 Knez İgor (912-945)'unPeçeneklerle bir antlaşma yapması ise 915 yılınarastlamaktadır.2 Kiyef Rusya’sının Rusların yabancı dillereilgisi hakkındaki mühim bir kayıt Vladimir II. (Monamah)(1113-1125)'in babasının (Vsevolod Yaroslaviç) beş yabancıdil bildiği hususundaki beyanıdır. Bu sayılan beş dilin birtanesi Polovets yani Kıpçak dilidir. Kıpçakça’nın iseHazarca, Bulgarca veya Torkça (Uz) gibi o dönemde kullanılanAna Türkçenin bir şivesi olduğu mâlumdur.3

* M.Ü. Türkiyat Araştırmaları EnstitüsüRuslar Türk Hanlıklarını ele geçiriyorlar

XIII. yüzyılda Doğu Slavları Altın Orda Devletinin(1240-1502) himayesi altına girince de Türklerle bu seferast-üst ilişkisine girmiş oldular.4 Altın Orda Devletininçözülme devrinde Moskova Knezliği diğer knezlikler arasındaen güçlüsü durumuna geldi.5 XV. yüzyılda bu bölgede ortayaçıkan Kazan (1437-1552), Kırım (1460-1783), Astırahan (1466-1556), Kasım (1445-1681) ve Sibir (1240- 1598) Hanlıkları bu1. A.N. Kononov, İstoriya izuçeniya tyurkskih yazıkov v Rossii (Dooktyab'skiy period) [ Rusya'da Türki dilleri öğrenme tarihi ( Ekim dönemine kadar)] , (Leningrad 1972), s. 10.2. ayn.esr., s. 12.3. ayn.esr., s. 15.4. Altın Orda tarihi için bk. N. Ağat, Altınordu (Cuci Oğulları) paraları kataloğu 1250-1502, (İstanbul 1976), X+184 s. ; N. Devlet, "Altın Ordu", Doğuştan günümüze büyük islâm tarihi, IX, (iİtanbul 1988),s. 102-179. ; M. Kafalı, Altın Ordu Hanlığının kuruluş ve yükseliş devirleri, (İstanbul 1976), VII+769 s.+1 har.; A.N.Kurat, Topkapı SarayıMüzesi arşivindeki Atın Ordu, Kırım ve Türkistan hanlıklarına ait yarlıkve bitikler, (İstanbul 1940), VIII+212 s. ; W.de Tieshausen (çev. i.H. izmirli), Altınordu Devleti tarihine ait metinler, (İstanbul 1941), 426 s. ; A.Y. Yakubovski (çev. H. Eren), Altın Orda ve Çöküşü, 4. bsk. (Ankara 1992), XI+277 s.5. Rusya tarihi için bk. A.N. Kurat, Rusya Tarihi, (Ankara 1948).

2

3

sefer Moskova Knezliğinin muhatabı durumuna düştüler.6

Moskova Knezliğinin politikası bu hanlıkları ortadankaldırarak 2,5 asırlık "Tatar Boyunduruğu" (Tatarskaya İga)döneminin intikamını almaktı. Aslında bu nefret Rus veSovyet döneminin tarih kitaplarında ve müfredatprogramlarında daima yansıdı.7 IV. (Korkunç) İvan (1533-1584) bu hayali gerçekleştirdi ve Kazan (1552) ile Astırahan(1556) Hanlıklarını birbiri ardına ortadan kaldırdı.

Rus hâkimiyetinde bazı Türk boyları

Böylece Rus-Türk münâsebetlerinde yeni bir dönem hâkimve tebaa ilişkisi başlamış oldu. Başka bir ifade ile millibir devletten kolonyal bir devlete dönüşen Moskova Knezliğiveya Ruslar ilk defa olarak Türk boyları arasında Tatarlarladoğrudan doğruya temasa geçmiş oldular. IV. İvan bu tarihibaşarının şerefine Moskova'nın (eski) Kızıl Meydanındakimeşhur St. Basil kilisesini inşa ettirdi. Moskova'nın hattaRusya'nın sembolü durumundaki bu kilise Kazan'da IV. İvantarafından yıktırılan 7 minareli camiye nispetle 7 soğankubbeli olarak inşa ettirilmiştir. Bu zaferden sonra RusOrtodoks kilisesinin üstündeki haçlara bir de ay ilâveedilerek, Hristiyanlığın İslâmiyet üzerindeki hâkimiyetisimgelendi. XVII. yüzyılda Rusya artık Osmanlı Devletinin deciddi bir rakibi durumuna gelmişti. Bu rekabet I. DünyaSavaşının sonuna kadar genelde silahlı mücadele şeklindekendini gösterdi.8

6. Kazan Hanlığı için bk. R.R. Arat, İA, VI, s.505-522; Kırım Hanlığı için bk. H. İnalcık, İA, VI, s. 746-756; Astırahan Hanlığı için bk. R.R.Arat, İA, I, s. 680-692; Kasım Hanlığı için bk. R.R. Arat, İA, VI, s. 381-386; Sibir Hanlığı için bk. R.R. Arat, İA, VI, s. 1071-1074.7. Fazla bilgi için bk. N. Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücâdele Tarihi (1905-1917), (Ankara 1985); N. Devlet , Çağdaş Türkiler, (İstanbul 1993).8. Fazla bilgi için bk. A.N. Kurat, Türkiye ve Rusya , (Ankara 1990), XVI+755 s.

3

4

Rus biliminin Türklere bakışı

Rus bilim adamlarının Türklere ve Türkiye'ye bakışaçılarını iki kategoride mütalaa etmemiz gerekmektedir.Çünkü Rus bilim anlayışı Türk halklarını iki kısımdainceleye gelmiştir. Türkiye'de yaşayan veya Osmanlıhâkimiyeti altında bulunan Türkler "Türk"(turok), Rusyaİmparatorluğunun hâkimiyeti altındaki değişik adlarlabilinen Türk halkları ise "Türki" (tyurskih narodov) diyeadlandırılarak ayrı ayrı incelemeye tabi tutulmuşlardır.Dolayısıyla başta Şarkiyat ilmi daha sonra ise Türkoloji(Türkiyat) ilmi içinde incelenen Türkler, Rus ilimgeleneğinde iki ayrı branş şeklinde gelişmiştir. Türk Tarihidenildiğinde Rus ilim dünyası Türkiye Tarihini anlamakta,Türkiye (Osmanlı Devleti) sınırları dışında kalan Türklerintarihi ise "Türki halkların tarihleri" şeklinde genelde ayrıayrı mütalaa edilmektedir. Dolayısıyla Rusların TürkTarihine bakışlarını incelediğimizde biz de ister istemez bunevi bir ayırıma gitmek zorundayız. Zaten ülkemizinüniversitelerinin Tarih bölümlerinde kullanılagelmekte olantarihi çağlar sistemi de buna benzer bir ayırım yapmışbulunmaktadır. Yürürlükteki bu resmi tarihi sisteme göre,İlkçağ dönemi tarihi derslerinde Anadolu'nun ilkçağlardakitoplulukları, Grek ve Roma tarihleri incelemektedir. YaniTürklerin ilkçağı, Tarih bölümlerindeki İlkçağ anabilimdalının konusu olmamaktadır. Bunun dışındaki orta, yeni veyakınçağlar da tamamen Anadolu ve çevresi, yani genellikleOsmanlı Tarihi ile kendini sınırlamaktadır. Adı geçen tarihçağları anabilim dallarında Türk Tarihinin diğertoplulukları ve siyasi kuruluşları incelenmemektedir.Bunların hepsi ise Genel Türk Tarihi anabilim dalının konusu

4

5

olmakta ve tek bir anabilim dalı ile kısıtlanmış olduğundanbu dalda yeterince bilimsel çalışma yapılamamaktadır.

Çarlık Rusyası ve Türkiye

Rusların Türklerle, daha doğrusu Osmanlı İmparatorluğuile ciddi ve bilimsel olarak ilgilenmeye başlamaları (Büyük)Petro I. (1687-1725) dönemine rastlar. Rusya'da yapılan birhayli reformda damgası bulunan Petro I. Rusya'da ilkakademinin, ilk üniversitenin kurulmasına ve bilimselşarkiyat çalışmalarının başlatılmasına da önayak olmuştu.Kur'an-ı Kerim de onun emri ile ilk defa olarak 1716'daRusçaya tercüme edilmişti. Bu tercüme 1647'de yayınlananFransızca nüshası esas alınarak yapılmıştı. Aynı yılda(1716) Rus senatosunun kararı ile Moskova'daki Latinokulunda ilk defa olarak beş öğrenci için Türkçe, Arapça veFarsça eğitim başlatıldı.9 Aynı yılda Dimitri Kantemir(1673-1723)'in "Osmanlı hanedanının yükselişi ve yıkılışı"adlı Latince eseri yayınlandı. Bu eser Osmanlıimparatorluğunun siyasi ve askeri durumunu ilk defa olaraksistematik olarak inceleyen bir çalışma olması yönüyle dedikkati çekmişti. Dolayısıyla bu eser İngilizceye (1734-35;2.bsk. 1756), Fransızcaya (1743), Almancaya (1745) veRumence’ye (1872) tercüme edilmişti.10 Daha sonra 1720’deyine aynı müellifin "Dini sistem ve Türk imparatorluğundadurum" (Systema de religione et statu Imperii Turcicii) adlıeseri yayınlandı. Dimitri Kantemir Rusya'da ilk defa olarakArap harfleri ile yayın yapma şerefini de elde etmiş birâlimdi. O, I. Petro'nun İran'a yaptığı sefer dolayısıyla

9. A.N. Kononov, ayn.esr., s.27.10. ayn.esr., s. 29. (Incrementa atque decrementa aule Othomanicae)

5

6

onun 15 Temmuz 1722 tarihli fermanını Astrahan'da Osmanlıcaolarak yayınlamıştı.11

XVIII. yüzyıldan sonra Rus bilimi ve Türkler

XVIII. yüzyılda başlayan bu ilginin, Rusya ile Türkiyearasında hasmane münasebetler kesifleştikçe arttığınımüşahede ediyoruz. 1713 - 1917 yılları arasındaki ikiasırlık dönemde Türkiye hakkında değişik bilimsel dergiler,gazetelerde yayınlanan makalelerin, ansiklopedi maddelerininve müstakil eserlerin toplam olarak 4874 bibliyografikkünyede toplanmış olduğunu görmekteyiz. Bu kayıtların %50'sinden fazlasının (2507 künye) Tarihle ilgili olması daRusların Türkiye (Osmanlı) tarihine verdikleri ehemmiyetinbir göstergesi durumundadır. Rus araştırmacılar Osmanlıİmparatorluğunun tarihi dışında hemen her konusuyla dailgilenmeyi ihmal etmemişlerdir. Tarih dışında Rusların enfazla ilgisini çeken konuların Türkiye'deki milli (etnik)sorunlar (568 künye) ve Türkiye'nin ekonomisi (465 künye)olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra sırasıyla Türkiye ileilgili seyahatnâmeler (331 künye), silahlı kuvvetler (262künye), İslâmiyet (163 künye), dil ve edebiyat (133 künye),Türkiye coğrafyası (90 künye), etnografi ve demografi (85künye), eğitim ve basın-yayın (40 künye), sanat (37 künye),devlet düzeni (27 künye), kadınların durumu (17 künye) vebunun dışında kalan genel konular (47 künye) Rusaraştırmacılarının incelediği konular olmuştur.12

11. ayn.esr., s. 30.12. A.K. Sverçevskaya-T.P. Çerman (haz.), Bibliografiya Turtsii (1713-1917), (Moskova 1961), 267 s.

6

7

1713-1917 yılları arasında Türkiye Tarihi ile ilgiliyayınlanan eserlerin konularına göre dağılımı aşağıdakigibidir:

Türkiye ve Ortaçağ 76 kayıtTürkiye ve Yeniçağ 403 kayıtGenç Türk ihtilâli 90 kayıtTürk-İran Savaşı 24 kayıtBalkan Savaşları 121 kayıtTürkiye ve 1.Dünya Savaşı 117 kayıtRusya ve Türkiye 271 kayıtRusya-Türkiye Savaşları (Genel) 154 kayıtRusya-Türkiye arasında 1768'e kadar Savaşlar 61 kayıtRusya-Türkiye Savaşı 1768-177463 kayıtRusya-Türkiye Savaşı 1787-179171 kayıtRusya-Türkiye Savaşı 1806-181264 kayıtRusya-Türkiye Savaşı 1828-1829 151 kayıtKırım Savaşı 1853-1856 128 kayıt

7

8

Rusya-Türkiye Savaşı 1877-1878 627 kayıt

Yukarıdaki bibliyografik kayıtları incelediğimizde Rusilim adamlarının bilhassa bizim 93 savaşı dediğimiz 1877/78Osmanlı - Rus Savaşı ile ilgili kitap, makale ve incelemeyayınladıklarını görmekteyiz. İki ülke arasındaki yıllarcasüren savaşlara ayrılan bu çalışmaların dışında Türk SilahlıKuvvetleri ile ilgili 262 kayıta da rastlamaktayız.

Bütün bu çalışmalar Rusya'nın düşmanını ne kadarciddiye aldığını ve ne kadar derinlemesine incelediğinigöstermektedir. Rusya bununla da yetinmeyip zaaf olarakkabul ettiği Türkiye’nin azınlıkları konusuna da eğilmiştir.Rus ilmi çalışmaları Türkiye'deki dört genel kategoridedeğerlendirmiştir. Bunlar Balkan halkları (393 kayıt),Ermeniler (93 kayıt), Kürtler (46 kayıt) ve geneldeYahudilerin işlendiği diğer azınlıklar (36 kayıt) olmaküzere dört kısma ayrılmaktadır. 13 Bibliyografik kayıtlaragöre Rusya'nın Türkiye'deki azınlıklarla ilgisinin XIX.yüzyılın ikinci yarısından itibaren başladığıanlaşılmaktadır. Rusya siyasi olarak da Balkan halklarınınve bilhassa Slavların hamisi rolüne soyunmaya karar verinceRus ilim adamlarının Balkan araştırmaları hayli gelişmişti.Rusya Osmanlı Devletini belki bu bilimsel çalışmaların dabir neticesi olarak Balkanlarda zayıflatırken imparatorluğundoğusundaki azınlıklara da el atmanın faydalı olabileceğinidüşünmüştü. Ancak bunu yaparken kendisinden kaçarakTürkiye'ye sığınan Kuzey Kafkasyalılara aynı bilimsel ilgiyigöstermemiş olduğu da bir vakıadır.

13. ayn.esr., s. 168-189. (Kayıt no. 3859-4430).8

9

Kürtler: Kürtlerle ilgili ilk bibliyografik kayıt 1826yılına ait on sayfalık bir makaledir.

A. Jober, "Kurdistan", Severnıy Arhiv, (1826), sayı XIV veXV, s. 173-183.14

Bunun dışında XIX. yüzyıla ait daha üç kayıt olup, 1917yılına kadar Kürtlerle ilgili yayınlanan en geniş kapsamlıeser olarak Aver'yanov'un çalışmasını görmekteyiz.

P.İ. Aver'yanov, Kurdı v voynah Rossii s Persiey i Turtsiey v teçenieXIX stoletiya. Sovremennoe politiçeskoe polojenie turetskih, persidskih i russkihkurdov [XIX. yüzyılın akışında Rusya'nın İran ve Türkiye ilesavaşlarında Kürtler. Türkiye, İran ve Rusya Kürtlerininşimdiki siyasi durumları], (Tiflis 1900), 136 s.15

Ermeniler: Rusya'da Türkiye'deki Ermenilere karşıilginin Kürtlere olan ilgi gibi ancak XIX. yüzyılın ikinciyarısı, daha doğrusu son çeyreğinde başladığını görmekteyiz.Türkiye'deki Ermenilerle ilgili en eski bibliyografik kayıt1874 tarihini taşımaktadır.

G. Kipert, "O dorogah Turetskoy Armenii. Sostavleno iz marşrutnıhopisaniya polkovn. Yu. Bluma", Matrialı dlya geografii Aziatskoy Turtsii [TürkErmenistan'ının yolları hakkında. Binbaşı Yu. Blum'ungüzergâh notlarından yararlanılarak hazırlandı, "AsyaTürkiye'si coğrafyası ile ilgili malzemeler"], (Tiflis1874), 1-16. kitaplar.16

Daha sonraki yıllarda ortaya çıkan eser vemakalelerin bir haylisi Türkiye'yi Ermeni sorunu konusundasuçlayıcı mahiyetteki eserlerdir.

14. ayn.esr., s. 187 (kayıt no. 4361).15. ayn.esr., s. 187 (kayıt no. 4347).16. ayn.esr., s. 169 (kayıt no. 3908).

9

10

Çarlık Rusyası ve Türk toplulukları

Rusya'nın Türkiye dışındaki Türk halkları ile alakası,yukarıda da değindiğimiz üzere, bilhassa kendi hâkimiyetialtına giren Türk toplulukları ile ilgili olmuştur. Bu Türktoplulukları arasında da Kazan Hanlığı ve onun esas yerlihalkı olan Tatarlar ilk olarak Moskova Knezliğininhâkimiyeti altına girdiği için Rusların ilk tanıdıkları Türktopluluğu olmuştur. Dolayısıyla da "Tatar" adı Ruslarıntanıdıkları her bir Türk-Müslüman topluluğuna taktığı genelad olarak uzun yıllar resmen kullanılmıştır. Şarkiyatçalışmaları için seçilen merkezlerden birinin de Kazanolması işte bu eski tarihi ilişkinin bir neticesidir. Rusilim adamları kendi boyundurukları altındaki değişik Türk veMüslüman toplulukların zengin tarihlerini incelemeden ziyadeonların dil, edebiyat ve sosyal hayatları ile daha fazlailgilenmişlerdir. Türkoloji’nin Rusya'da çok köklü birtemele oturmasının nedenlerinden biri de bu olsa gerektir.

1805 yılı Rusya'nın iki üniversitesinde, yani Kazan veHarkov üniversitelerinde şarkiyat kürsülerinin açıldığı yılolarak dikkati çeker.17 Daha sonra Moskova (1811) ve St.Petersburg (1819) üniversitelerinde de şarkiyat kürsüleriaçılmıştır.18 Bu kürsülerde genelde Arap ve Türk dilleriöğretilirdi. Ders programlarında hem Osmanlı Türkçesi, hemde Çağatayca, Tatarca gibi yerel Türk dillerinin ve bunailaveten eski Türk boylarının tarihlerinin de mevcutolduğunu görmekteyiz.19 Ancak bu Türk topluluklarının Rushâkimiyetine girmeden önceki yakın tarihlerinin Rus

17. A.N. Kononov, ayn.esr., s. 126 v.d.18. ayn.esr., s. 138 v.d.19. ayn.esr., s. 149.

10

11

araştırmacılarının pek fazla ilgisini çekmediği de birgerçektir. Çünkü onlar artık Rusya'nın basit bir tebaasıderecesine düşmüş olduklarından herhangi bir tehdit unsurudeğillerdi ve dolayısıyla tarihi yönden incelenecek kadarcazibeleri kalmamıştı. Ayrıca onlarda tarih şuuruuyandıracak çalışmaların da rejim tarafındandesteklenmeyeceği gayet doğal idi.

SSCB ve Türk toplulukları

Sovyet döneminde ise SSCB'deki Türk topluluklarınakarşı bu nevi bir bilimsel yaklaşım devam ettiyse de, ortayaçıkarılan yeni cumhuriyetler ve o yörelerin halklarınaverilen yeni milli kimliklerin gereği olarak gayr-ı Ruslararasında da tarihçiliğe ehemmiyet verilmeye başlandı. Ancaktoplulukların kendi milli tarihleri yerine cumhuriyetleriile sınırlı kalmak kaydıyla bölgesel tarihler yazılmasınaizni verildi. Başka bir ifade ile artık Tatar, Kazak, Özbek,Azeri Türklerinin kendi milli tarihleri yerine kendiadlarına tesis edilen cumhuriyetlerin (bölgenin) tarihi tâtarih öncesi dönemlerden itibaren kaleme alınıyordu. Buyapılırken de değişik Türk topluluklarının aynı soydangeldikleri belirtilmeyerek, yakınlıkları vurgulanmıyor, obölgede kurulan bir Türk devletinin diğer Türklerle ilişkisibahsedilmemeye gayret ediliyordu. Cumhuriyet tarihleri Rustarihi genel çerçevesinde kaleme alınarak, talebeler kenditarihi şahsiyetlerini bilmezken Rus tarihinin bütün tarihişahsiyetlerini kendilerininki gibi öğreniyorlardı. Zaten"vatan" fikri bütün SSCB'yi kapsıyordu. Başka bir ifade ileyerli halklar kendi tarihi topraklarına vatan diye bakmakyerine, eski Çarlık Rusyasını veya SSCB'yi vatan olarakkabul ediyorlardı. Bunun dışında yazılan resmi tarihlerde

11

12

genelde adı geçen topluluğun kendi arzusu ile Rus devletinekatıldığı şeklinde, aslında tarihi gerçeklerle pekbağdaşmayan ifadeler kullanılıyordu. Hatta bu sözüm ona "RusDevletine kendi arzusu ile katılmalar" belli yıldönümlerinde bilimsel (!) toplantılarla kaydediliyordu.20

Kısacası Sovyet dönemi azınlıkların kendi tarihlerinigerçekçi şekilde öğrenemedikleri, yazamadıkları bir dönemolmuştu. Bu durum da genç neslin milli tarihinden vedeğerlerinden yoksun yetişmesine sebep oldu.

SSCB ve Türkiye

Sovyet döneminde Türkiye ile ilgili çalışmalar Çarlıkdönemine nazaran çok ilerledi. Türkiye ile SSCB iki ayrısiyasi ve askeri bloklara dâhil olduklarından ilişkileri de,Çarlık dönemindeki gibi sıcak çatışmalara dönüşmemişolmasına rağmen, hasmane idi. Dolayısıyla Sovyet ilimadamlarının da Türkiye'ye bakışları o nispette hasmaneolmuştu. Sovyet döneminde tarihi araştırmaların genellikleİlimler Akademilerinin Şarkiyat Enstitülerinde yapıldığınıgörmekteyiz. SSCB Bilimler Akademisinin Moskova'dakiŞarkiyat Enstitüsü ile Leningrad'daki (St. Petersburg)şubesi bu çalışmalarda başı çekmişlerdir. Bunun dışında iseİttifak cumhuriyetlerin ilimler akademilerinden Ermenistan,Azerbaycan ve Gürcistan İlimler Akademileri ŞarkiyatEnstitülerinin çalışmaları dikkati çekmektedir. Bunundışında eski Sovyetler Birliğinde Türkiye ile ilgilenenbaşka merkezler pek mevcut değildi.

20. Mesela Başkurtların Rus Devletine kendi arzuları ile katılmaları hakkında bk. R.G. Kuzeev- V.P. İvankov- H.F. Usmanov, İstoriçeskoe znaçenie dobrovol'nogo prisoedineniya Başkirii k russkomu gosudarstvu (Materialı nauçnoy konferentsii)[ Başkurdıstan'ın Rus devletine kendi arzusu ile katılmasının tarihi ehemmiyeti ( Bilimsel konferansın tebliğleri)]. (Ufa 1982), 136 s.

12

13

1917 Ekim ihtilâlinden sonra her yönü ile yenidenşekillenen Rusya 1922'den itibaren Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği adını alıp, eğitime ve bilime çokfazla ehemmiyet verdi. Bunlar için gerekli müesseseleri yayeniden kurdu veya eskilerine reform yaptı; aynı zamandagerekli eğitim ve bilim kadrolarını da yetiştirdi. İştebunun bir neticesi olarak Türkiye ile ilgili neşriyatta,geçmiş dönemlerle mukayese edildiğinde, çok arttı. 1917 ile1975 yılları arasında, yani takriben 60 yıllık dönemde soniki asırda yapılan yayınların neredeyse 3,5 misli daha fazlayayın yapıldı (15.797 kayıt).21 Şüphesiz 1994 yılına kadarbu rakama bir o kadar kayıt daha eklenmiştir (Ancak bununlailgili bibliyografyaya ulaşamadık). 1917 ile 1975yıllarındaki Türkiye ile ilgili yayınları incelediğimizdekonuların çok çeşitlendiğini görmekteyiz. Çarlık dönemindetarihi konular ağırlık noktasını teşkil ederken, bu dönemdeRus ilim adamlarının Türkiye'nin kültür ve bilim hayatı(5743 kayıt)22 ve daha sonra ekonomisi (4359 kayıt)ilgilendikleri anlaşılmaktadır.23 Tarihi konularla ilgiliyayınlar ise ancak üçüncü sırada gelmektedir (3945 kayıt).24

1917 ile 1975 yılları arasında Türkiye Tarihi ileilgili yayınlanan eserlerin konularına göre dağılımıaşağıdaki gibidir:

Genel 18 kayıtOrtaçağda Türkiye (XII. yüzyılın sonu- XVII. yüzyılın ilk yarısı)

21. A.K. Sverçevskaya- T.P. Çerman (haz.), Bibliografiya Turtsii [ Literatura na russkom yazıke] (1917-1975 gg) ] , (Moskova 1982), 619 s. (Bu eseri yararlanmak üzere bana veren Prof.Dr. Emine Gürsoy-Naskali'ye teşekkürlerimi arz ederim)22. ayn.esr. , s. 425-618. (Kayıt no. 10052 - 15795).23. ayn.esr. , s. 271-424. (Kayıt no. 5692 - 10051).24. ayn.esr. ,s. 84–270. (Kayıt no. 1746 - 5691).

13

14

Kaynaklar ve malzemeler 71 kayıtGenel eserler 128 kayıt

Yeniçağda Türkiye (XVII. yüzyılın ikinci yarısı-1918)Kaynaklar ve malzemeler 36 kayıtGenel eserler 227 kayıt1. Rus ihtilâlinin Türkiye'deki ihtilâlci harekete etkisi

Genç Türk ihtilâli (1908- 1911)78 kayıt

I. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye 139 kayıt

Balkan halklarının durumu, Balkanlarda milli bağımsızlık hareketi

163 kayıt

Rusya ve TürkiyeKaynaklar ve dokümanlar 224

kayıt

Türkiye-Rusya SavaşlarıGenel 22 kayıt1768 Rus-Türk Savaşı 70 kayıt1768- 1774 Rus - Türk Savaşı 35 kayıt1787- 1791 Rus - Türk Savaşı 31 kayıt1806- 1812 Rus - Türk Savaşı 27 kayıt1828 -1829 Rus - Türk Savaşı 80 kayıt1877 -1878 Rus - Türk Savaşı 36 kayıt1914 -1918 Rus - Türk Savaşı 35 kayıtRus-Türk münasebetlerinde Balkanlar 150

kayıt

Yeni dönemlerde Türkiye (1917 - 1975)Kaynaklar ve dokümanlar 25 kayıtGenel yayınlar 11 kayıt

14

15

Türk halkının milli bağımsızlık mücâdelesindeEkim Sosyalist ihtilâlinin etkisi 61 kayıt1918 - 1923 yıllarında Türk halkının milli bağımsızlık mücâdelesi. T.C. 389 kayıtT.C. kuruluşu- 2. Dünya Savaşı 194 kayıt2. Dünya Savaşı - Türkiye 71 kayıt2. Dünya Savaşı sonrası (1945 - 1975) 382 kayıtHükûmet darbesi (Mayıs 1960) 38 kayıtEmekçilerin durumu. İşçiler ve sendika hareketleri 202 kayıtTürkiye'de kadınlar. Kadın hareketleri 25 kayıtÇocukların durumu. Gençlik, gençlikhareketleri 24 kayıtMilli azınlıkların durumu 46 kayıtTürkiye'nin Kıbrıs problemi 72 kayıtTürkiye'nin NATO ve CENTO'ya katılması

97 kayıtTürkiye'nin devlet ve siyaset büyükleri 30 kayıt

SSCB ve TürkiyeDoküman ve malzemeler 72 kayıtGenel yayınlar 20 kayıtTürkiye'de milli bağımsızlık mücâdelesi yıllarında Sovyet - Türk ilişkileri 38

kayıtT.C.'nin kuruluşu- 2. Dünya savaşı sonu 116 kayıtİlmi ve kültürel ilişkiler 76

kayıtBoğazlar 53 kayıt

Tarihin yardımcı ilimleriHistoriografi 150 kayıtNümizmatik, epigrafi, takvim 27 kayıt

15

16

Yukarıdaki tarihi yayınlarla ilgili kayıtlarıincelediğimizde Sovyet ilim adamlarının Osmanlı Tarihi ileilgilenmeye devam etmekle birlikte, modern Türkiye'ye dahafazla ilgi gösterdiklerini görmekteyiz. Aynı katalogda TürkSilahlı Kuvvetleri ile de ilgili 102 kayıta rastlanmıştır.25

Sovyet döneminde yayınlanan ve maalesef çok az sayıdaelimize ulaşan on küsur kadar (ki bunların sayısıyüzlercedir) eseri incelediğimizde, tesadüf mü bilinemez,yarısına yakınının doğrudan Osmanlı Tarihi dönemi ile ilgiliolduğunu görmekteyiz. Bu da eski SSCB'de Osmanlı Tarihiaraştırmalarının ileri bir seviyede olduğunun birispatıdır.26 Sovyet döneminde çağdaş Türkiye tarihine ilgininhayli fazla olduğunu belirtmiştik. Elimize geçen çok azsayıdaki eserden dahi Sovyet ilim adamlarının TürkiyeCumhuriyetinin çeşitli problemleri ile ilgilendikleri veşümullü eserler ortaya koyduklarını kaydetmeyi yararlıbulmaktayım. Buna örnek olarak ise bir esere burada işaretetmek istiyorum. 1982 yılında Erivan'da yayınlanan ve"Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni soykırımı" adlı bu derlemekonu ile ilgili resmi dokümanları ihtiva etmektedir. 30 bintirajla basılan bu derleme iki dönemi, yani 1876-1908 ile1909-1918 yılları arasındaki dönemleri kapsamaktadır.25. ayn.esr. , s. 79 - 83. (Kayıt no. 1643 - 1745).26. E.Yu. Gasanova, İdeologiya burjuaznogo natsionalizma v Turtsii v period mladoturok (1908-1914 gg.), AN Az SSR Institut narodov blijnego isrednogo vostoka, (Baku 1966), 162 s. V.İ. eremet, fi Turtsiya i Adrianopol'skiy mir 1829 g., AN SSSR Instut Vostokovedeniya, (Moskova 1975), 226 s. R. Minheva, Rossiya i Osmanskaya imperiya (v mejdunarodnıyah otnoşeniyah v seredine XVIII veka), (Moskova 1985), 119 s. İran i Turtsiya: Voprosı İstorii ,AN Az SSR Institut Vostokovedeniya, (Baku 1986), 164 s. İ.E. Petrosyan- Yu. A. Petrosyan, Osmanskaya İmperiya (reformı i reformatorı), Rossıyskaya Akademiya Nauk, (Moskova 1993), 186 s.

16

17

Kitabın girişinde 1,5 milyon Ermenin katledildiği hakkındabir iddia mevcuttur ve resmi dokümanların doğrudan doğruyabu konularla ilgili olduğu belirtilmektedir.27 267 dokümaniçeren bu derlemenin mutlaka incelenmesi gereklidir. Tabiiki buna benzer ulaşamadığımız bir hayli eserin de mevcutolduğunu bilmekteyiz.

Dikkate şayan bir eser

SSCB'nin dağılmasından sonra eski Sovyet tarihçilerininde Türk Tarihine yaklaşımlarında değişiklikler sezilmeyebaşlamıştır. Ancak bazılarının yine de eskialışkanlıklarından tam anlamda kurtulamadıklarını gösterenbazı verilere de rastlamaktayız. Bunu elimize son ayda geçenbir eserden bazı pasajlar aktararak vurgulamak istiyoruz.

Moskova Üniversitesi tarafından 1992 yılındayayınlanmış bulunan "Türkiye Tarihi (Orta ve Yeniçağlar)"adlı eserin ilk 44 sayfalık giriş kısmını yazmış olanProfesör Dimitriy Yurgeneviç Yeremeev'in Türklerin Tarihiile ilgili ifadelerinin, bizim bu konudaki görüşlerimizleoldukça ters düştüğünü görmüş bulunuyoruz.28 Tabii ki sayıntarihçinin bu ifadelerine katılmadığımızı veya yanlışbulduğumuzu ispatlayabilmemiz için sağlam ve bilimdünyasında geçerli delillere dayanmamız gerekecektir. Başkabir ifade ile yurt dışında sıkça karşılaştığımız bu neviyanlış görüşleri düzeltmek için bu konularda iyi yetişmişuzman tarihçilere ihtiyacımız olduğu bir kere daha ortayaçıkmaktadır. Şayet biz hatalı gördüğümüz fikirleri,görüşleri veya tespitleri düzeltmek için teşebbüse27. M. G. Nersisyan (haz.), Genosid armyan v Osmanskoy imperii (Sbornik dokumentov i materialov) , (Erivan 1982), 682 s.28. D.E. Yeremeev- M.S. Meyer, İstoriya Turtsii (V srednie veka i novoe vremya), İzd. Moskovskogo Universiteta, ( Moskova 1992), 247 s.+ 4 har.

17

18

geçmezsek, bunlar bilim dünyasında tarihi gerçekler olaraktescil edilecek ve biz de uluslararası platformlardayapayalnız kalmaya mahkûm olacağız.

İddialar:

İşte tarihçi D.E. Yeremeev'in bize oldukça ters düşenifadelerinden birkaçı: "...Anadolu, coğrafi olarak yarımadaKüçük Asya'yla (veya Anadolu yarımadası) bölünür, batısıSuriye-Mezopotamya platosu ve Ermeni-Kürt dağlık bölgesi ilesınırlanır (son tabir bir hayli tanınmış coğrafyacıtarafından kullanılmaktadır; çünkü bu dağlık bölgenin esassakinlerini Ermeniler ve Kürtler teşkil etmektedir).Türkiye'de ise "Doğu Anadolu Dağları" tabiri kullanılır.Eski ve geleneksel tabir ise "Ermeni Dağlarıdır"...".29

"... Kürtlerin neşet etmesi hakkında iki kaynakmevcuttur: Kafkas ve İran. Bu halkın kendine verdiği ad BatıGürcülerinin adı olan Kart'tan gelmektedir; muhtemelen bu adHurilerden ve Urartulardan gelmektedir. M.Ö. 401'de antiktarihçi Ksenofon Greklerin aşağı Türkiye Kürdistan'ınayaptıkları sefere katıldığında kendilerine Karduhan adıveren bir topluluğa rastlamıştır. Başka tarihçiler bubölgedeki halka Kurtiya diyorlardı. Gürcülerle ilgilikullanılan Farsça tabir "Gurc" idi ve bu da Kurd (Kürt)'abenzemektedir. Bütün bunlar tesadüfi olmasa gerektir.Kürtlerin dilleri ve etnogenezleri de İranîdir. Araplarınistilâsından sonra Kürtler (dillerine) bir hayli Arapça,Ermenice ve Assiri elementler almışlardır. Ekseriyeti deİslâmiyeti kabul etmiştir. Bazı kabileleri ise İran'damevcut olan eski inançlarına sadık kalmışlardır... 30"

29. ayn.esr., s. 5.30. ayn.esr., s. 18.

18

19

"... Bu (Türk yazısı) güney Germen ve Skandinavkavimlerinin kullandığı Runik harfler değildi, Orta Asya’nınİranî dilli halkı olan Sogd'lardan harfiyen adapte edilmişbir alfabe idi. Bu alfabe ta M.Ö. VI-IV. yüzyıllarda yaygınşekilde kullanılan Aramey alfabesinin büyük bir değişiklikgeçirerek doğuya ulaşan şekli idi. Sogd'ların- İranî vegenelde İndo - Avrupa halklarının- kullandığı bu alfabeTürkler tarafından alınarak kendi ülkelerinegötürülmüştü...31"

"... Türk dillerinin söz biliminin incelenmesinden -Orhon/Yenisey yazıtları ve Mahmud Kaşgari'nin XI. yüzyılaait sözlüğünün incelenmesinden- eski Türklerin hayvancılıklailgili bir hayli kelimeyi İndo - Avrupa, bilhassa İranîdillerden aldıkları neticesi çıkmaktadır. Öküz, buka (boğa),dana, eşek, keçi, koç, koy, kon, koyun vb. Bu tabirlerMezopotamya, Küçük Asya ve İran'da neolitik dönemindenitibaren kullanılıyordu... Türkçe'deki "süt" kelimesi deeski İran kelimesi olan "suta" ve hatta eski İrlanda sözüolan "suth" ile paralel gitmektedir... 32"

"... İndo - Avrupa dillerinin Türk kültür hayatınınekim kültürü ile ilgili kısmında da etkisi vardır. Alma,arpa, çavdar, buğday, kendir vb. yerleşme-yaşama kültürü ileilgili bir hayli tabir de İndo - Avrupa kökenlidir. Dam, tam(ev, dam), ul (temel), uluş (yerleşim yeri), kand/kent(şehir, köy), aş (yemek), don / ton (giyim), bor (şarap),bekri (bira). Sayılarda da bu etkiye rastlarız: beş, tümen(on bin), birinci gibi... Sosyal-kültürel hayata, bilhassa

31. ayn.esr., s. 27.32. ayn.esr., s. 28.

19

20

unvanla ilgili bir hayli tabirin İndo - Avrupa kökenliolduğunu görmekteyiz... 33"

"... Köy ekonomisi, maddi kültür, askeri-siyasiunvanlar ve hatta sayılarla Türk kavminin kültürüne vediline etnik bağış yapılmıştır; bunlar ayrıca Türklerin(İndo-Avrupalılardan) ödünç (kelimeler) aldıklarınıgösteren delillerdir. "Türk" etnonimi dahi İndo-Avrupa,kesin bir şekilde belirtilmek gerekirse İranî asıllıdır.Toplulukların etnik tarihlerini incelediğimizde (bazı) etnikgurupların dillerini kaybederek milli benliklerini(isimlerini) muhafaza ettiklerini gösteren örneklererastlamaktayız. Mesela Moğol dilli Tatarlar, Türk dillihalklar Kıpçak (Polovets) [yazar burada Kıpçaklar hakkındakiizahında Rusların Peçenekler için kullandığı tabirikullanarak zannımızca yanılmış] ve Bulgarlara karışarakTürkleştiler ve kendi adlarını muhafaza ettiler; Tunaboyundaki Türk Bulgarlar Slavlaştılar ve ancak adlarınıkoruyabildiler; aynı şekilde Germen dilli Franklar Romandilli Gallilerle karışarak bugünkü Fransızlara dönüştüler...34"

Sonuç:

Kısacası Profesör D.E. Yeremeeev'in bazı bölümlerinisunmakla yetindiğimiz ifadelerinden Rus ilim dünyasındatarih ve kültürümüzle ilgili bir hayli değişik görüşlerinhüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu iddiaların bir haylisinekatılmadığımızı veya bu beyanlarda belli siyasi maksatların

33. ayn.esr., s. 29.34. ayn.esr., s. 29

20

21

yattığını söylemek kâfi gelmeyecektir. Biz bu katılmadığımızgörüşleri bilimsel delillerle çürüterek doğruları ortayakoymak zorundayız. Bunu yapmadığımız takdirde, yani buiddialar karşında sessiz kaldığımızda, en azında Rusmeslektaşlarımız önünde kendi tarihimiz hakkındayazdıklarımızın pek sağlam temellere oturmadığını kabulettiğimiz intibaını uyandırabiliriz. Dolayısıyla baştayabancı meslektaşlarımızın Türklerle ilgili yazdıkları hertürlü esere ulaşmak, gerekirse bunları Türkçe'ye tercümeetmek ve kendi sahamızda nelerin olup bittiğini öğrenerek,sağlam delilerle tezlerimizi ileri sürmemiz gerekmektedir.Bu nevi eserlerle ufkumuzun da genişleyeceği şüphesizdir.Yani yabancıların bizler hakkında her yazdığı esere şüpheile bakmamız da gerekmez. Bunların içinde bazı hoşumuzagitmeyen hususlar da olabilir. Ancak bu hususlara da akl-ıselim ile yaklaşırsak birçok faydalar da elde edebiliriz.Tabii ki bilimsel şüpheden de vazgeçmemiz gerekmez veyabancıların her yazdıkları doğrudur gibi safdilliğe degerek yoktur. Gerçeklerin ortaya çıkması bizlerin aleyhinedeğil, şüphesiz lehine olacaktır.

İstanbul, Eylül 1994

21