PHİLOMELİON ORTA BİZANS BAŞLIKLARI/The column capitals of middle byzantine periods in Philomelion
GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE EKONOMİK REFORMLAR
Transcript of GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE EKONOMİK REFORMLAR
GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE
ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE
EKONOMİK REFORMLAR
Doç. Dr. Süreyya SAKINÇ
Copyright © Bu kitabın yayın hakkı yazarına aittir. Kitabın bütünü veya
bir kısmı, yazarının izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi vb.
araçlarla herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.
İsteme Adresi:
Celal Bayar Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü- Manisa
Tel: (0 236) 233 06 57 - (0 236) 233 23 87
Fax: (0 236) 233 27 29
Basım Tarihi: Nisan 2005
Basım:
Emek Matbaacılık ve Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Manisa
ISBN: 975-94423-2-9
En büyük destekçilerim
sevgili Eşim Birsel ve Kızım Ayça’ya..
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ III
ŞEKİLLER LİSTESİ VII
TABLOLAR LİSTESİ VIII
KISALTMALAR LİSTESİ X
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
PLANLI EKONOMİDEN PİYASA EKONOMİSİNE GEÇİŞ
SÜRECİ: POST-SOSYALİST DÖNÜŞÜM
1. GEÇİŞ EKONOMİSİ KAVRAMI ................................................. 6
1.1. GEÇİŞ KAVRAMININ ANALİTİK ÇERÇEVESİ .............................. 12
1.1.1. Geçiş Sürecinde Büyüme Mekanizması ............................... 14
1.1.2. Büyüme Performansındaki Farklılıkların Nedenleri ........... 21
1.2. SÜREÇ OLARAK GEÇİŞ .............................................................. 28
1.2.1. Şok Terapi Yaklaşımı (Neo-Klasik Görüş) .......................... 31
1.2.2. Aşamalı Reform Yaklaşımı (Post-Keynesyen Görüş) .......... 37
1.2.3. Şok Terapi ve Aşamalı Geçiş Stratejilerinin Karşılaştırmalı
Analizi ............................................................................................. 39
1.3. EKONOMİK GELİŞME VE YENİDEN YAPILANMA STRATEJİSİ
OLARAK GEÇİŞ ..................................................................................... 45
1.3.1. Politik Sistem Değişiklikleri ................................................ 50
1.3.2. Planlı Kaynak Tahsisinden Serbest Piyasa Modeline Geçiş ...
.................................................................................................
53
1.3.3. Yönetişimde Değişim ........................................................... 55
1.3.4. Batının Ekonomik ve Politik Sistemine Dahil Olma ............ 57
2. GEÇİŞ SÜRECİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ..................... 59
2.1. GEÇİŞ EKONOMİLERİNDE BAŞLANGIÇ KOŞULLARI ................... 60
2.1.1. Kurumsal Yapı ..................................................................... 64
2.1.2. Politik Kültür ve Demokratikleşme Düzeyi .......................... 68
2.1.3. Doğal Kaynakların Zenginliği ............................................. 70
2.1.4. Fiziksel Altyapı ve Beşeri Sermaye Birikim Düzeyi ............. 70
2.2. EKONOMİK İSTİKRAR POLİTİKALARI ......................................... 71
2.2.1. Maliye Politikası .................................................................. 72
2.2.2. Para ve Kur Politikası ......................................................... 74
2.3. YAPISAL REFORM POLİTİKALARI .............................................. 76
2.3.1. Fiyat Liberalizasyonu .......................................................... 78
2.3.2. Özelleştirme ......................................................................... 79
2.3.3. Mali Reformlar .................................................................... 82
İKİNCİ BÖLÜM
ORTA ASYA EKONOMİLERİNDE MAKRO EKONOMİK
İSTİKRARSIZLIKLAR VE YAPISAL DÖNÜŞÜM
1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR ...................... 89
1.1. ORTA ASYA ÜLKELERİ ARASINDAKİ EKONOMİK YAPI VE
İLİŞKİLER .............................................................................................. 90
1.2. BÜYÜME ................................................................................... 93
1.3. ENFLASYON VE PARASAL İSTİKRAR .......................................... 97
1.4. KAMU MALİ AÇIKLARI ........................................................... 100
1.5. DIŞ ÖDEMELER DENGESİ VE DIŞ BORÇLANMA ....................... 104
1.6. SOSYAL REFAH DEĞİŞKENLERİ ............................................... 109
2. YAPISAL REFORM VE DÖNÜŞÜM PROGRAMLARI ....... 111
2.1. REFORM PROGRAMLARININ KAPSAMI VE NİTELİĞİ ................ 113
2.2. UYGULANAN İSTİKRAR POLİTİKALARININ ETKİNLİĞİ ............. 121
2.3. PİYASA EKONOMİSİNE DÖNÜŞÜM: KÜRESEL KAPİTALİZMİN
ÇEVRE EKONOMİLERİNE DAYATMASI ................................... 122
2.4. DİKTATÖRLÜKTEN YENİ DEMOKRASİYE GEÇİŞ ...................... 124
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE MALİ
POLİTİKALAR VE GEÇİŞ SÜRECİ REFORMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
1. KAZAKİSTAN ............................................................................ 137
1.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 139
1.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 141
1.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 143
1.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 145
2. KIRGIZ CUMHURİYETİ .......................................................... 146
2.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 147
2.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 148
2.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 152
2.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 155
3. ÖZBEKİSTAN ............................................................................. 157
3.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI............................................................ 158
3.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 159
3.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 162
3.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 164
4. TÜRKMENİSTAN ...................................................................... 165
4.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 166
4.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 167
4.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 168
4.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 168
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ...................................................... 170
KAYNAKÇA ........................................................................................ 176
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: Geçiş Ekonomisinde Büyüme Trendi ......................................... 15
Şekil 2: ODA ile BDT Ülkelerinde Büyüme Oranları ....................... 25
Şekil 3: Geçiş Ekonomilerinde Yapısal Reform Endeksi (1990-99) ....... 51
Şekil 4: Büyümeyi Belirleyen Etkenler ................................................... 60
Şekil 5: Politik ve Ekonomik Dönüşüm Modeli ...................................... 69
Şekil 6: OA Ülkelerinde Büyüme Oranlarındaki Gelişme ...................... 94
Şekil 7: ODA ve BDT Ülkelerinde Büyüme Oranlarının Karşılaştırması
......................................................................................................... 97
Şekil 8: OA Ülkelerinde Enflasyondaki Gelişme .................................... 98
Şekil 9: OA Ülkelerinde Bütçe Açıklarındaki Gelişme ......................... 101
Şekil 10: OA Ülkelerinde Dış Borçlanma ve Cari İşlem Açıkları ......... 104
Şekil 11: Geçiş Sürecinde Gelir Dağılımındaki Dengesizlikler ............ 111
Şekil 12: Orta Asya Ülkelerinde Reform Endeksi ................................. 116
Şekil 13: Yerindelik Esasına Göre İdari Yerinden Yönetim Sistemi ... 133
Şekil 14: Yetki Devri Esasına Göre Karma Yerinden Yönetim Sistemi
....................................................................................................... 134
Şekil 15: Hiyerarşik Esasa Göre Merkezileşmiş Yerinden Yönetim
Sistemi ........................................................................................... 135
Şekil 16: Kazakistan'da İdari Yapı ........................................................ 140
Şekil 17: Kırgızistan'da İdari Yapı ........................................................ 148
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Geçiş Ekonomilerinde Reformlara Başlama Yılları .................. 10
Tablo 2: Geçiş Ekonomilerinin Politik Olarak Sınıflandırılması ............ 10
Tablo 3: Geçiş Ekonomilerinde Resesyon ve Büyüme ........................... 19
Tablo 4: Merkezi Planlı Ekonomilerde Büyüme Eğilimleri (1950-1989)
......................................................................................................... 20
Tablo 5: Geçiş Süreci Resesyonu ile Büyük Depresyon Karşılaştırması 27
Tablo 6: SSCB ve ABD Ekonomilerinin Yapısal Farklılıkları (1980) .... 31
Tablo 7: Seçilmiş Geçiş Ekonomilerinde Demokrasi ve Reform Süreci. 36
Tablo 8: Washington Uzlaşması, Şok Terapi ve Post Keynesyen
Politikalar ......................................................................................... 43
Tablo 9: Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde Stratejiler ...................... 48
Tablo 10: Demokratikleşme Düzeyleri Bakımından Geçiş
Ekonomilerinde Reform Endeksi (1997-2001) ............................... 52
Tablo 11: Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları ve Kurumsal
Farklılıklar ....................................................................................... 62
Tablo 12 : Başlangıç Koşulları ile Politikalar ve Ekonomik Performans
Arasındaki Değişim Oranı (%) ........................................................ 63
Tablo 13: Başlangıç Koşulları Ayırımı ve Ayırımın Temel Değişkenleri
......................................................................................................... 63
Tablo 14: Geçiş Ekonomilerinin Rekabetçi Olma Dereceleri Bakımından
Sıralaması (1998) ............................................................................. 66
Tablo 15: ESB Ülkelerinde (BDT, ODA ve BAD) Kamu Gelir ve
Giderlerinin GSYİH'ya Oranı (1993-94) ......................................... 73
Tablo 16: Ortalama M2/GSYİH Oranı .................................................... 76
Tablo 17: Geçiş Ekonomilerinde Reformlardaki Gelişme ...................... 77
Tablo 18: Geçiş Ekonomilerinde Orta ve Büyük Ölçekli Firmaların
Özelleştirme Yöntemleri .................................................................. 81
Tablo 19: Bütçe Gelir ve Harcamalarının GSYİH'ya Oranlarındaki
Değişim (1992-2000) ....................................................................... 82
Tablo 20: Eski Sovyetler Birliği'nin Seçilmiş Ekonomik Göstergeleri ... 85
Tablo 21: OA ve Geçiş Ekonomilerinde Seçilmiş Göstergeler (1998-99)
......................................................................................................... 88
Tablo 22: OA Ülkelerinde Yapısal Dönüşüm Reform Endeksi (1998) . 114
Tablo 23: OA Ülkelerinde Özelleştirme Yöntemleri (1999) ................. 115
Tablo 24: OA Ülkelerinde Reform Başarı Endeksi (2000 ve 2003) ..... 115
Tablo 25: Açıklık Göstergeleri .............................................................. 119
Tablo 26: İyi Yönetişim Göstergeleri .................................................... 119
Tablo 27: Altyapı Göstergesi ................................................................. 119
Tablo 28: Mali Sektör Göstergeleri ....................................................... 120
Tablo 29: Emek Piyasaları Göstergeleri ................................................ 120
Tablo 30: Kurumsallaşma Göstergeleri ................................................. 120
Tablo 31: OA Ülkelerinde Geçiş Sürecindeki Başarı Endeksi .............. 121
Tablo 32: Orta Asya Ülkelerinde Demokratikleşme Derecelendirmesi
(2002) ............................................................................................. 126
Tablo 33: Ekonomik Özgürlük Endeksi (2004) ..................................... 127
Tablo 34: Kazakistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri (%) ....... 139
Tablo 35: Kazakistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 141
Tablo 36: Kazakistan'da Bütçe Göstergeleri.......................................... 142
Tablo 37: Kazakistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 143
Tablo 38: Kazakistan'da Yerel Yönetimlere Yapılan Transferler ......... 144
Tablo 39: Kazakistan'da Merkezi ve Yerel Bütçe Harcamaları ............. 144
Tablo 40: Kırgızistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri .............. 146
Tablo 41: Kırgızistan'da Genel Bütçe Dengesi (GSYİH'ya Oranı) ....... 149
Tablo 42: Kırgızistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 150
Tablo 43: Kırgızistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 151
Tablo 44: Yerel Bütçe Gelirlerinin Dağılımı (%) .................................. 154
Tablo 45: Kırgızistan'da Yerel Bütçe Harcamaları ................................ 155
Tablo 46: Özbekistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri ............. 158
Tablo 47: Özbekistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 160
Tablo 48: Özbekistan'da Bütçe Dengesi ................................................ 160
Tablo 49: Özbekistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 161
Tablo 50: Merkezi Bütçeden Alt Yönetim Bütçelerine Yapılan Tahsis 163
Tablo 51: Transferlerin Yerel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%) .......... 163
Tablo 52: Türkmenistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri ......... 166
Tablo 53: Türkmenistan'da Bütçe Dengesi ............................................ 167
KISALTMALAR LİSTESİ
A.g.e.: ADI GEÇEN ESER
AB: AVRUPA BİRLİĞİ
ABD: AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
ADB : ASYA KALKINMA BANKASI
BAD: BATLIK DEVLETLERİ
BDT: BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU
CMEA: KARŞILIKLI EKONOMİK YARDIM KONSEYİ
ESB: ESKİ SOVYETLER BİRLİĞİ
GSYİH: GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA
IMF: ULUSLAR ARASI PARA FONU
KDV: KATMA DEĞER VERGİSİ
OA: ORTA ASYA
ODA: ORTA VE DOĞU AVRUPA
SSCB: SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
WTO: DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ
GİRİŞ
1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beklenmeyen bir
şok ve geleceğe yönelik bir iyimserlik aynı anda yaşandı. Beklenmeyen
veya beklenenin ani ve şok edici etkisi, Marksist ideolojisinin pratik
uygulamasının yani komünist rejimin bir yüzyıl geçmeden çöküşüydü.
İyimserlik, Eski Sovyetler Birliğine (ESB) üye ülkeler ile Orta ve Doğu
Avrupa (ODA) ülkelerinin başlangıçta nitelikli ve eğitimli işgücüne;
nüfus artış hızının düşük olmasına; sanayileşmiş ve iyi organize olmuş
üretim altyapısına; eşitlikçi bir refah dağılımı düzeyine sahip olmalarıydı.
Mevcut teknoloji açıkları ve yapısal reform programlarının finansmanı
Batılı sermaye ve teknik yardımı ile kolaylıkla kapatılabilirdi. Böylelikle,
planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş yapacak Eski Sovyetler
Birliği ülkeleri ile Sovyet sisteminin diğer çevre ekonomileri kısa bir
sürede liberal piyasa reformlarını başarıyla tamamlama yeteneğine
kavuşacaklardı. Geçen 10 yılı aşan süreçte reform programları hiç de
beklenen kadar iyimser ve başarılı sonuçlar doğurmadı. Bu genelleme
Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin tamamı için aynı anlamı taşımamış
olsa da, Eski Sovyetler Birliği ülkeleri için-özellikle Orta Asya (OA)
ülkeleri- önemini halen korumaktadır.
Eski Sovyetler Birliğine üye ülkeler ile Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerinin ortak özelliği planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş
sürecinde bulunmalarıdır. Bununla beraber, bu ülkeler arasında da
başlangıç koşulları ve reform uygulamalarının başarısı bakımından
önemli farklılıklar bulunmaktadır. Post sosyalist dönüşüm olarak da
adlandırılan planlı ekonomiden piyasa ekonomisine dönüşüm 1990’lı
yıllardan başlayarak Doğu Avrupa, Eski Sovyetler Birliği ve Asya
ülkelerini içine alan yaklaşık 30 ülkeyi ilgilendirmektedir. Bu ülkeler
arasında ekonomik altyapı, politik sistem, coğrafik konum, kurumsal
başarı, demokratik kültür, doğal kaynaklar gibi temel yapı farklılıkları
bulunmaktadır.
70 yıllık SSCB sisteminin çöküşünün ardından geçen 10 yılı aşkın
sürenin sonunda bölge ekonomileri günümüzde halen merkezileşmiş
ekonomik kontrol sistemi, kötü yönetişim ve yolsuzluk ekonomisinin
etkisi altındadırlar. Merkezi planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş
süreci Sovyet ekonomik düzeninin çökmesine rağmen henüz
tamamlanmış değildir. 1990’lı yılların başında Sovyet ekonomisinin
girdiği ekonomik çöküş, Sovyetler Birliği’nin Cumhuriyetleri arasındaki
ortak ekonomik çıkar alanının çözülmesine ve Sovyet Cumhuriyetleri
arasında siyasi birliğin zayıflamasına neden olmuştur. Gorbaçov’un
yeniden yapılandırma (perestorayka) reformları, Cumhuriyetlerin
bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından Birliğin sürdürülmesini
olanaklı kılamamıştır. SSCB’nin ekonomik birliliğinin kaybolmasının
ardından, bağımsızlığını kazanan Cumhuriyetler kendi ekonomik
koşullarının düzeleceği umudunu boş yere taşımışlardır.
Orta ve Doğu Avrupa ekonomileri ile Eski Sovyetler Birliği
ekonomileri arasında geçiş sürecinin başlangıcından bu yana geçen on
yılı aşan süre içinde ekonomik performans bakımından derin farklılıklar
ortaya çıkmıştır. Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri (ODA), Eski Sovyetler
Birliği Ülkelerine göre (BDT ve BAD ekonomileri) kapsamlı ekonomik
istikrar ve yapısal reform programlarına daha erken bir aşamada
başlamışlar ve geçiş öncesi dönem ile kıyaslandığında daha yüksek bir
üretim artışı sağlamışlardır. ODA grubuna dahil ekonomilerin ekonomik
performansının BDT ekonomilerine göre daha iyi olmasının nedenleri
arasında, ODA ekonomilerinin BDT ekonomilerine göre i) daha kısa
süre komünist rejim altında kalmaları (ortalama 43 yıl; BDT ülkelerinde
ise ortalama 73 yıl); ii) sanayi sektörünün payının daha yüksek olması;
iii) gelişmiş Batı Avrupa Ülkelerine olan coğrafik yakınlıkları; iv) daha
fazla doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamaları; v) doğal
kaynaklarının daha kıt, fakat beşeri sermaye bakımından daha zengin
olmaları, gösterilebilir.
Merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş politik,
ekonomik, sosyal ve kurumsal değişiklikleri içeren çok yönlü bir süreçtir.
Toplam çıktıda sağlanacak bir artışın, sürecin önemli bir alanını
oluşturduğu kabul edilse bile, büyüme uzun dönemde nihai bir sonuçtur.
Piyasa mekanizmasını harekete geçirecek politikalar, yapısal değişmeler
ve etkinliğin artırılması kalıcı bir büyümenin sağlanması için zorunlu ön
koşullardır.
Geçiş ekonomilerinin büyüme etkinlikleri ile değerlendirilmesi
sonucu bu ülkeler tarafından kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak
önlemlerin alınması gerekli görülmüştür. Washington uzlaşması olarak
bilinen ortak görüş, ekonomik istikrardan ekonomik büyümeye doğru bir
tercihin, deregülasyon ve dış ticaretin liberalizasyonu sayesinde
ekonomik durgunluğun önlenmesi için –özellikle az gelişmiş
ekonomilerde- yeterli olduğuna ve ekonomik büyümeyi harekete
geçireceğine inanmaktaydı.
Piyasa ekonomisine geçiş süreç olarak uzun ve sosyal maliyeti
yüksek bir değişim içermektedir. Piyasa ekonomisi sadece liberal
düzenlemeler ve özel mülkiyetin varlığı gibi kısa süreli değişimleri değil,
kurumsal yönetişim ve piyasa ekonomisi kültürünün gelişmesi gibi uzun
süreli bir değişimi de gerektirir. Bu bakımdan piyasa ekonomisine
geçişin ani ve kısa süreli bir uygulamanın sonucunda başarılması
mümkün değildir. Piyasa ekonomisine hızlı geçişi yaşayan ülkelerde
(Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi) on yılı aşkın bir
süre geçmiş olmasına rağmen 1989 yılı ile karşılaştırıldığında işsizlik,
fakirlik, üretim ve gelir adaletsizliği bakımından ciddi sorunlar devam
etmektedir.
Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik sistemin
bütününe ilişkin kapsamlı ve sürekli bir gelişim ve değişimi ifade
etmektedir. Başarılı bir dönüşümün temel unsuru ise, kurumsal ve
yapısal düzenlemelerdir. Kurumsal ve yapısal düzenlemeler hukuki,
ekonomik ve davranışsal unsurlar içerdiği ve bu unsurlar da süreklilik
taşıdıkları için geçiş süreci aşamalı olmak durumundadır.
Bu araştırma, merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş
yapan ülkelerin (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Eski Sovyetler
Birliğine Üye Ülkeler) geçen on yılı aşan bir süreçte karşılaştıkları
sorunları çözme yeteneklerini değerlendirmek ve özellikle Orta Asya
Türk Cumhuriyetlerinde yapısal reform programlarının başarı koşullarını
ve sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu araştırmada, geçiş
sürecinde yapısal reform programlarının değerlendirmesi neo-liberal ve
Post Keynesyen yaklaşımlar ışığında olduğu kadar, Dünya Bankası’nın
resmi yaklaşımı ve değişik teoriler altında yapılmaya çalışılmıştır. Geçiş
ekonomileri hakkında yaygın ve ortak bir değerlendirmenin güçlüğünü
bilenler için bu çabamızın ne kadar eleştirel ve güç olduğunu takdir
edilebilir.
Geçiş, son yüzyılın en önemli ekonomik olayı olan Büyük
Depresyon kadar ilgi çeken ve geçen on yılı aşkın bir süre içinde
akademik çevrelerde ve politik bakımdan yoğun olarak araştırma konusu
olmuştur. Büyük Depresyondan sonra 20. yüzyılın yaşadığı (400 milyona
ulaşan toplam nüfus ve 25 ülke) en kapsamlı ve sancılı dönüşüm bize ne
öğretti ve gelecek için ne anlam taşımaktadır? Bu sorunun cevabını
arayanlar için çalışmamızın faydalı ve yeni tartışmalar için tetikleyici
olması dileğimizdir.
BİRİNCİ BÖLÜM
PLANLI EKONOMİDEN PİYASA EKONOMİSİNE
GEÇİŞ SÜRECİ: POST-SOSYALİST DÖNÜŞÜM
Piyasa ekonomisine geçiş sürecinde dönüşümü iki unsurdaki
değişmelere bakarak değerlendirebiliriz. Bunlardan birincisi, kaynak
tahsisinde ortaya çıkan değişmedir. Başka bir ifadeyle, fiyat
liberalizasyonu ve piyasalarda firmalar arasında rekabeti sağlayan diğer
düzenlemeler sonucunda bazı firmaların kapanması veya iflas etmesi
sonucunda yeni ekonomik faaliyetlerin veya iş alanlarının ortaya
çıkmasıdır. İkincisi, rekabet düzenine ayak uydurabilen firmaların yeni
yatırımlar ve üretimde etkinliği artıracak, maliyetleri azaltacak yeni
yöntem ve iş organizasyonları sayesinde gelişmelerini
sürdürebilmeleridir.
Makro ekonomik dengesizlikler, yapısal farklılıklar ve dış ticaret
yapısı geçiş sürecinin başarısını ve niteliğini etkilemiştir. Eski Sovyetler
Birliğine dahil ülkelerdeki başlangıç koşullarındaki ortaya çıkan
farklılıklar piyasa ekonomileri ile tam bir karşılaştırmaya olanak
vermemektedir. Örneğin Eski Sovyetler Birliğinde (ESB) ekonomik
işletmelerin tamamı devlete ait iken, piyasa ekonomisinde sadece sınırlı
sayıda kamu işletmesine rastlanmaktadır. Sovyet ekonomileri üretimde
çıktı artışına önem verirken, piyasa ekonomilerinde kar maksimizasyonu
önem kazanmaktadır. Merkezi planlamanın faktör tahsisinde belirleyici
olması karşısında, piyasa kendiliğinden dengeden yanadır. Dış ticaretle
ilgili olarak ESB ülkelerinde merkezi otoritenin idari kararları karşısında,
piyasa ekonomilerinde nispeten serbest dış ticaret esasları geçerlidir.
Geçiş ekonomisi kavramı, Doğu Avrupa’da Sovyet rejiminin
çöküşü ile ortaya çıkmış ve planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş
süreci içindeki ülkeleri tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Eski Sovyet sistemine dahil ülkelere geçiş ekonomileri adı
verilmesinin bir nedeni, bu ülkeleri politik anlamda az gelişmiş veya
gelişmekte olan ülkeler sınıflandırması dışına çıkarma gayretidir. Geçiş
ekonomileri, ekonomik büyüme trendleri ile ilişkilendirilmektedir. Geçiş
ekonomilerini ekonomik büyüme ile ilişkilendiren klasik görüş, serbest
ticaret, piyasalara sınırlı devlet müdahaleleri ve yabancı sermaye
girişlerinde liberalizasyon lehine önermelerde bulunmaktadır.
Geçiş ekonomilerinde büyüme performansını belirleyen en
önemli faktör olarak da yapısal reformlardaki başarı düzeyi
gösterilmektedir. Yapısal reformların başarısını ölçen liberalizasyon
indeksleri karşılaştırmaları, geçiş ekonomilerinin uyguladıkları
stratejilerin başarı koşullarındaki farklılıkları da açıklamaktadır. Geçiş
sürecini aşamalı gerçekleştirmiş veya tersine şok terapi biçiminde
algılamış ülkelerin büyüme etkinliklerinin, sürecin stratejik niteliğine
göre farklılık yarattığı gözlenmektedir.
1989 yılında John Williamson tarafından isimlendirilen
Washington Uzlaşması, aralarında iktisatçıların, uluslar arası mali
kuruluşların ve siyasi organların da bulunduğu kesimler tarafından da
onay görmüştür. Washington Uzlaşmasının öngördüğü politikalar geçiş
ekonomilerinde ne yeterli bir büyüme ne de yüksek bir yaşam standardı
sağlamıştır.
Kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanması amacıyla benimsenen
politikalar arasında fiyat liberalizasyonu, özelleştirme, döviz kuru ve dış
ticarette liberalizasyon, piyasaların etkin işlemesini sağlayacak yasal ve
kurumsal düzenlemeler, devletin hacimsel büyüklüğünün optimal
ölçülere azaltılması sayılabilir. Burada sayılan ve ileride tartışacağımız
diğer politika uygulamaları konusunda iktisatçılar arasında görüş
birliğine varılmış değildir.
1. GEÇİŞ EKONOMİSİ KAVRAMI
“Geçiş” ve “dönüşüm” ile ilgili araştırmaların merkezinde,
özellikle Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Asya’daki Sovyet tipi
merkezi planlamaya dayalı ekonomiler yer almaktadır. Geçiş süreci,
geçen on yılı aşan süre içinde uygulanan liberal politikalar sonucu,
özellikle istikrar, liberalizasyon ve özelleştirme ile ilgili gerçekleştirilen
reformlar ile neredeyse tamamlanmak üzeredir veya en azından Orta ve
Doğu Avrupa Ülkeleri için tamamlanmıştır denilebilir. Dönüşüm ise, bir
ekonomik sistemin diğer ekonomik sistemin yerine kapsamlı ve köklü
biçimde yerleşmesi olarak tanımlanırsa, bu süreç sona ermemiştir ve asla
sona ermeyecek gibi görünmektedir. Dönüşüm ekonomik sistemlerin
evrimi olarak kabul edilirse, aşağıdaki soruların yanıtları önem
kazanmaktadır: Geçiş sürecinde planlı ekonomiden piyasa ekonomisine
dönüşümün aşamalı veya şok biçiminde mi gerçekleşecektir? Kurumsal
altyapı ve sosyolojik tutumlar geçiş ile ne kadar ilişkilidir? Politik kültür
ne ölçüde dikkate alınacaktır?
“Dönüşüm”, uzun dönemde ekonomik sistemlerin birinden
diğerine çevrilmesidir. Dönüşüm böylece, politik değişimlerin bir
sonucudur fakat değişime karar verenlerin arzuladığı ve öngördüğü
yönde ve nitelikte olmayabilir. Bu nedenle dönüşüm ekonomisini
Hayekçi bir yaklaşımla açıklamak daha gerçekçidir. Yani, ekonomik
sistemlerin evrimi insan faaliyetlerinin bir sonucudur, bir planlama veya
bilinçli bir faaliyetin sonucu değildir. Geçiş ve dönüşüm arasındaki ayırt
edici farklılıklardan birisi, geçiş ile ilgili sürecin bir noktadan başlayıp
diğer bir noktada sona eren sınırlı bir aralığı kapsamasıdır. Yani geçiş
sürecinde A ve B noktası gibi iki sınır arasındaki değişim araçları analiz
edilmektedir. Dönüşüm ise, bir ucu açık olan sürekli ve kapsamlı bir
değişim sürecidir.
Geçiş ekonomileri, gelişmiş, az gelişmiş ve yükselen ekonomiler
arasındaki kesin ayırımlara uygun düşmeyen fakat bu üç ekonomik
değişim ve gelişim aşamalarındaki ülkelere bazı özellikleri bakımından
benzerlikler gösteren ekonomilerdir. Gelişmiş piyasa ekonomileri
arasında Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Asya
Kaplanları gibi ülkeler yer almaktadır. İkinci kategorideki azgelişmiş
ülkeler arasında Somali, Çad gibi Afrika ülkeleri ile Hindistan gibi Asya
ülkeleri yer almaktadır. Üçüncü bir kategori, yükselen (emerging) veya
geçiş (transitional) ekonomileridir. Bu ülkeler arasında Latin Amerika,
Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Türkiye, Moğolistan, Çin, Vietnam
gibi ülkeler sayılabilir. Bir tür yükselen ekonomi olarak kabul edilen
geçiş ekonomilerini ayrı bir araştırma konusu yapan, bu ülkelerin Eski
Sovyetler Birliğine üye veya Eski Sovyet blokundan ayrılan ülkeler
olmasıdır.
1989 yılında John Williamson tarafından isimlendirilen
Washington Uzlaşması, aralarında iktisatçıların, uluslar arası mali
kuruluşların ve siyasi organların da bulunduğu kesimler tarafından da
onay görmüştür. Williamson’un adeta on emir şeklinde sıraladığı bir dizi
politika önerileri şunlardır:
- Bütçe açıkları, enflasyon vergisi yaratmadan finanse edilmelidir.
- Kamu harcamaları, yüksek verim sağlayacak alanlara ve gelir
dağılımını iyileştirme potansiyeline yönlendirilmelidir.
- Vergi reformu, vergi matrahının genişletilmesini ve marjinal
vergi oranlarının azaltılmasını içermelidir.
- Mali liberalizasyon ile, faiz oranlarının piyasa tarafından
belirlenmesi sağlanmalıdır.
- Döviz kurları, geleneksel olmayan ihracatta hızlı bir büyümeyi
uyaracak biçimde rekabetçi bir düzeyde tespit edilmelidir.
- Dış ticarette miktar kısıtlamaları tarifelerle yer değiştirmeli ve
bunlar tek bir düşük tarifeye ulaşılıncaya kadar (% 10 civarında)
azaltılmalıdır.
- Yabancı sermeye girişleri önündeki engeller kaldırılmalı, yabancı
ve yerli firmaların eşit koşullarda rekabete girmesine izin
verilmelidir.
- Devlet teşebbüsleri özelleştirilmelidir.
- Hükümetler yeni firmaların girişini engelleyecek veya rekabeti
kısıtlayacak düzenlemeleri kaldırmalı ve tüm düzenlemelerin
güvenlik, çevre koruma veya mali kurumların denetimi gibi
kriterleri karşılaması sağlanmalıdır.
- Hukuk sistemi, mülkiyet haklarını korumaya almalıdır1.
Washington Uzlaşmasının öngördüğü politikalar geçiş
ekonomilerinde ne yeterli bir büyüme ne de yüksek bir yaşam standardı
sağlamıştır. Özelleştirme ve liberalizasyon politikaları sadece ekonomik
politika araçlarıdır. Washington Uzlaşmasının kısmi başarısızlığının
nedeni, piyasa kurumlarının varlığına dayalı olmasıydı. Geçiş
ekonomileri tarafından sürecin başlangıcında piyasa kurumlarının
oluşturulması ihmal edilmiştir. Bu nedenle, kurumsallaşmasını
tamamlayamamış piyasa yapılarında liberalizasyon ve özelleştirme
uygulamaları kalıcı bir büyüme yerine ekonomide daralma ve küçülmeye
yol açmıştır.
Kolodko, geçiş ekonomilerinde ekonomik krizin derinleşmesinin
nedenlerini şöyle özetlemektedir2:
- Liberal bir piyasa ekonomisi için örgütsel altyapının eksikliği;
- Özelleştirilmiş aktifleri etkili şekilde dağıtacak kuvvetli bir mali
aracılık sisteminin olmayışı;
- Özelleştirmede öncelikli devlet teşebbüslerinin
ticarileştirilmesindeki eksiklikler;
- Rekabetçi politikalar için kurumsal altyapı eksikliği;
- Yasal çerçevenin ve yargı sisteminin güçsüzlüğü ve vergi
yasalarının uygulamadaki yetersizliği;
- Yerel yönetimlerin bölgesel kalkınma sorunlarını çözebilecek
kadar güçlü olmayışı;
- Piyasa ekonomisinin ve sivil toplum fonksiyonlarını
destekleyecek hükümet dışı organizasyonların (NGO) eksikliği.
Geçiş süreci, Avrupa ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri
bakımından, 20. yüzyılın son on yıllık döneminde başlamıştır. Bu ülkeler
1 John Williamson, “The Washington Consensus Revisited”, Louis Emmerij (ed.),
Economic and Social Development into the XXI Century, Inter-American
Development Bank, Washington, D.C., 1997,pp. 60-61. 2 Grzegorz W. Kolodko, “Ten Years of Postsocialist Transition: The Lessons for Policy
Reforms”, World Bank Working Papers 2095, Washington, D.C., 1999, p. 9.
bakımından geçiş sürecinin başlangıç yılları aşağıdaki tablodan
izlenebilir.
Bu ülkeler, Eski Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra merkezi
planlı ekonomik düzenden, piyasa ekonomisine hızlı ve ani bir dönüş
gerçekleştirmek zorunda kalmışlardır. Yeni dünya düzeninin liberal
ekonomi politikalarını koşullandırdığı bir dönemde yapılan bu zorunlu
dönüşüm, geçiş ekonomilerini sistematik ve programlı bir şekilde
ekonomik sistemde yapısal reformları gerçekleştirmeye yöneltmiştir.
Böylece, Doğu Avrupa ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri için sağlıklı ve
sürdürülebilir bir geçiş sürecinin gerçekleştirilmesi, piyasa ekonomisi
kurallarının işleyişi ve uluslararası sermeye hareketlerinin
yaygınlaştırılması bakımlarından da önem kazanmıştır.
Tablo 1: Geçiş Ekonomilerinde Reformlara Başlama Yılları
Başlangıç
Yılları
Geçiş Ülkeleri
1978 Çin
1986 Vietnam
1989 Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya,
Slovakya, Arnavutluk, Hırvatistan, Makedonya, Slovenya
1991 Ermenistan, Azerbaycan, Belarus, Estonya, Gürcistan,
Kazakistan, Kırgızistan, Litvanya, Letonya, Moldovya, Rusya
Federasyonu, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna, Özbekistan
Tablo 2: Geçiş Ekonomilerinin Politik Olarak Sınıflandırılması
Orta ve Doğu Avrupa
Ülkeleri
Hırvatistan,Çek Cumhuriyeti, Macaristan,
Polonya, Slovakya, Slovenya
Balkan Ülkeleri Bulgaristan, Makedonya, Romanya
Batlık Devletleri Estonya, Letonya, Litvanya
Arnavutluk Arnavutluk
Batı Eski Sovyet
Devletleri
Beyaz Rusya, Moldovya,Rusya, Ukrayna
Kafkasya Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan
Orta Asya
Kazakistan, Kırgız Cumhuriyeti, Tacikistan,
Türkmenistan, Özbekistan
Asya Çin, Vietnam
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında 15 Cumhuriyet ortaya
çıkmıştır. Bu Cumhuriyetlerin 3’ü Baltık Devletleri3 ve 12’si Bağımsız
Devletler Topluluğu (BDT) olarak gruplanmıştır4. Eski Sovyetler Birliği
ülkeleri dışında kalan, fakat siyasi olarak Sovyet rejiminin kontrolünde
ve etkisi altında bulunan diğer geçiş ekonomileri ise Orta ve Doğu
Avrupa ülkeleridir5.
Geçiş ekonomilerinin büyüme performanslarının farklı olmasının
siyasi nedenleri de bulunmaktadır. ODA grubundaki ülkelerde, örneğin
Polonya ve Çek Cumhuriyetinde komünist rejime muhalif liderlerin
öncülüğünde planlı ekonomiden piyasa ekonomisine doğru ve yapısal
reformlarda keskin bir değişim yaşanırken; BDT ülkelerinde komünist
rejimden arta kalan alışkanlıklardan kurtulmak kolay olmamıştır. Bugün
bu ülkelerin başındaki politik liderlerin pek çoğu eski Sovyetler Birliği
döneminin son liderleridir ve görevlerine devam etmektedirler. BDT
ülkelerinde demokratikleşme süreci yavaş işlemektedir ve sivil toplumun
gücü zayıftır. Bu ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğinin zayıf olması ve
bölgesel çatışmaların etnik ve dinsel tabanda hala önemini koruması,
ekonomik gelişme performansını azaltan diğer politik etmenler
arasındadır.
Klasik görüş, geçiş kavramına ve geçiş ekonomileri sürecine
ekonomik büyüme etkinliği bakımından yaklaşmaktadır. Geçiş dönemi
resesyonu tam da geçiş ekonomileri olarak adlandırılan ülkelerde
ekonomik büyümenin azaldığı bir döneme denk gelmiştir. Klasik
3 Baltık Devletleri (BAD): Estonya, Letonya ve Litvanya. 4 Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT): BDT ülkeleri de Kafkasya Devletleri
(Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan); Orta Asya Devletleri (Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan) ve Beyaz Rusya, Moldovya, Ukrayna ve
Rusya olarak gruplanmaktadır. 5 Orta ve Doğu Avrupa Devletleri (ODA): Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek
Cumhuriyeti, Makedonya, Macaristan,Polonya, Romanya, Slovak Cumhuriyeti ve
Slovenya.
yaklaşım ekonomilerde büyüme olanaklarını kullanabilecekleri minimum
koşulları dikkate alarak, büyümenin nasıl gerçekleştirilebileceği üzerinde
durmaktadır. Colombatto, geçiş sürecine farklı bir bakış açısı geliştirerek
geçişin, bireylerin tercihleri, tutumları ve algılarındaki değişmelerle,
hatta moral değerlerle ilgili olduğunu ileri sürmüştür6. Bu yüzden,
bugünkü serbest piyasa ekonomisine dayalı toplumlarda bile kişisel
ekonomik çıkarlar önemli rol oynar. Toplumlar alışkın oldukları
tutumları nadiren bir gecede değiştirirler. Sorun, bu durumda teknik
olmaktan çok, kültürel olarak algılanmalıdır.
1.1. Geçiş Kavramının Analitik Çerçevesi
1996 Dünya Kalkınma Raporu7 post komünist dönüşüm
kavramına resmi bir tanım getirerek, geçiş süreci reformlarını diğer
gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınma reformlarından farklı olarak kabul
etmiştir. Bu rapora göre;
“Geçişin uzun dönemli amacı, her ülkede rastlanabilecek olan
yaşama standartlarında uzun dönemli iyileşmeyi sağlayacak iyi işleyen
bir piyasa ekonomisini yerleştirme amacıyla aynıdır. Geçiş reformlarını
diğer gelişmekte olan ülkelerdeki reformlardan ayıran, kapsadığı
sistemik değişimdir. Geçiş reformları (toplumsal) davranışları
biçimlendirecek ve kurumlara yol gösterecek şekilde oyunun esaslı
kurallarını özünde taşımalıdır. Geçiş ekonomileri dışında uygulanan
reform programları piyasa ekonomisine geçişin ölçek ve yoğunluk boyutu
bakımından, geçiş ekonomilerine göre daha soluk kalmaktadır.”
Bir başka deyişle, Dünya Bankası’na göre post komünist
dönüşüm, diğer gelişmekte olan ülkelerdeki reformlardan sadece
yoğunluk bakımından değil değişimin niteliği bakımından da farklılık
taşımaktadır. Kalkınma ekonomisinde kalkınmanın amaçları arasında
6 Enrico Colombatto, “On the Concept of Transition”, Journal of Markets and Morality,
Vol.4, no..2 (Fall 2001), s. 284-285. 7 World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market, Washington
DC; Oxford Univercity Pres, 1996, p. iii.
sayılan büyüme, eşitlik, demokrasi, politik düzen, istikrar ve ulusal
otonomi geçiş ekonomileri için de geçerlidir. Bu maçlara ulaşmak
amacıyla girişilen liberalleşme, istikrar, özelleştirme ve demokratikleşme
politikaları da benzerdir. Bu amaçların ve politikaların gelişmekte olan
ve piyasa ekonomisine geçiş amacını taşıyan gelişmekte olan ülkelerde
ortak olmasına karşılık, geçiş ekonomilerinin (post-komünist ülkeler)
farklı tanımlanması bu ülkelerdeki sorunların daha ciddi ve farklı
boyutlarda olmasıdır. Örneğin Doğu Avrupa Ülkelerinde diğer
gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında daha büyük bir kamu
sektörü bulunmaktadır; eşitsizlik ve emniyetsizliğe karşı hoşgörü daha
azdır; daha organize bir muhalifi işgücü bulunmaktadır; reformun devlet
kurumları ve yetkililer tarafından gerçekleştirileceğine olan güven daha
fazladır (buna reformun ortodox paradoksu denilmektedir).8
Geçiş kavramının açıklanmasında büyüme performansına dayalı
klasik görüş genel olarak kabul görmüştür. Geçiş sürecinde ekonomiyi
kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak şekilde harekete geçirecek politika
faaliyetleri, Fisher ve Gelb tarafından şöyle tipleştirilmiştir: i)
makroekonomik istikrar; ii) fiyat ve piyasa liberalizasyonu; iii) döviz
kuru ve dış ticarette liberalizasyon; iv) özelleştirme; v) piyasaya giriş ve
çıkışları kolaylaştıracak rekabetçi bir ortamın sağlanması; vi) devletin
rolünün - makro istikrarı sağlayacak, hukuksal yapıyı sağlamlaştıracak,
mülkiyet haklarını koruma altına alacak, piyasa aksaklıklarını düzeltecek
şekilde- yeniden tanımlanması9.
Sachs, Washington Uzlaşmasının daha önce saydığımız esaslarına
bağlı kalarak, geçiş sürecini üretim fonksiyonlarının ardışık bir sonucu
olarak kabul etmektedir. Sachs, Zinnes ve Eilat üretim fonksiyonlarının
çıktılarını kısa, orta ve uzun dönemli sonuçları bakımından ölçecek
8 Shu-Yun Ma, “Third World Studies, Development Studies and Post-Communist
Studies: Definitions, Distance and Dynamism”, Third World Quarterly, Vol 19, No 3,
1998, p. 350. 9 Stanley Fischer and Alan Gelb, “The Process of Socialist Economic Transformation”,
Journal of Economic Perspectives, Vol. 5 (Fall), 1991, pp. 91–105.
analitik bir yaklaşım benimsemiştir10. Kısa dönemli sonuçların
ölçülmesinde sermaye piyasasının hacmi, özelleştirilen firmaların sayısı
veya vergi gelirlerinin yıllık miktarı dikkate alınır. Orta dönemli
sonuçlar, özel ekonominin payındaki artış, doğrudan yabancı sermaye
miktarı, ekonominin dışa açıklığı, piyasaya yeni giren firmaların sayısı,
verimlilik ve rekabet düzeyi ile ölçülür. Uzun dönemli sonuçlar ise
ekonomik büyüme, kişi başına refah ve yaşam standardının iyileştirilmesi
ile ölçülmektedir.
Geçiş ile ilgili süregelen tartışmaları üç ana görüş altında
toplamak mümkündür: Birincisi, Washington Uzlaşması olarak
adlandırılan ve bizim de daha önce esaslarını açıkladığımız görüştür.
Buna göre, geçiş sürecinde reform programlarına daha erken bir aşamada
ve hızlı bir şekilde girişmek daha uygun düşmektedir11. İkinci görüş,
geçişin hızlı ve şok terapi yöntemi ile gerçekleştirilmesinin ekonomide
iyileşme yerine bozulmalara neden olduğudur12. Üçüncü görüş, serbest
piyasa kurumlarının gelişmesine dikkati çekmektedir. Kurumsal alt
yapısı oluşturulmamış bir serbest piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik
reformların başarısını azaltacaktır. Bu görüşlerdeki ortak unsur, geçişin
bir süreç olduğudur. Farklılıklar ise, geçiş sürecini en iyi şekilde büyüme
ile sonuçlandıracak politikaların nasıl olması gerektiği üzerinde
yoğunlaşmaktadır.
1.1.1. Geçiş Sürecinde Büyüme Mekanizması
Geçiş ekonomilerinde büyüme performansları ülkeden ülkeye
farklılık göstermektedir. Geçiş sürecinin ilk on yılında ekonomik
büyümedeki iyileşmeyi belirleyen etkenler üzerinde yapılan
araştırmalarda, ekonomik büyüme üzerinde ilave yatırımlardaki
10 Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes, and Yair Ailat, “Patterns and Determinants of
Economic Reform in Transition Economies: 1990-1998”, CAER II Discussion Paper
No: 61, February 2000, pp. 18-19 11 Sachs, Zinnes, and Ailat, a.g.e., p. 14. 12 Joseph E. Stiglitz, “Whither Reform: Ten Years of Transition,” Annual Bank
Conference on Development Economics, The World Bank (April), 1999, pp.3-4.
artışlardan çok, üretim faktörlerinin verimliliklerindeki artışların etken
olduğu sonucuna varılmıştır13. Geçiş ekonomilerindeki büyüme
farklılıkları, etkin olmayan eski üretim tarzının terk edilmesiyle ilişkili
bulunmuştur. Batlık ülkeleri ile Orta Avrupa ülkelerinde ekonomik
büyümedeki iyileşmenin diğer BDT ülkelerine göre daha erken
başlamasının nedeni, ekonomik istikrar ve yapısal reformlarda sağlanan
başarıdır.
1995 ten başlayarak tüm Orta Avrupa ve Batlık Ülkelerinde
ekonomik büyümede iyileşme gerçekleşmiştir. Bu ülkelerde ekonomik
istikrar ve yapısal reformlarda sağlanan başarı ekonomik büyümeyi
olumlu etkilemiştir. Ekonomik iyileşmede sağlanan artış bu gruba dahil
ülkelerde ortalama % 4-5 oranında gerçekleşmiştir. BDT ülkelerinde
görülen büyüme artışlarını ise bu ülkelerin kendine özgü ekonomik
koşullarında aramak gerekir. Petrol üreticisi iki ülkede (Azerbaycan ve
Türkmenistan) büyüme petrole bağlı olarak açıklanabilir.
Kırgızistan’daki büyüme üzerinde altın üretimindeki artışlar etkili
olmuştur. Arnavutluk, Bulgaristan ve Romanya’daki negatif büyüme,
reform politikalarının başarısızlığı ile açıklanabilir. Kazakistan ve Rusya,
enerji ihraç fiyatlarındaki yükselmeler sayesinde özellikle 1999’dan
sonra ekonomik büyümede artışlar sağlanmıştır. 1999 yılında ancak dört
Orta ve Doğu Avrupa ülkesi (Polonya, Slovenya, Slovakya ve
Macaristan) 1989’daki büyüme performanslarını yakalayabilmişlerdir.
Şekil 1: Geçiş Ekonomisinde Büyüme Trendi
13 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, “Determinants of Growth in Transition
Countries”, Finance and Development, June 1999, pp. 12-15.
A malı
B malı
*PÜ eksik kapasite
*PÜ etkinsizlik
PÜ
*
M 1
M 2
Etkin bir teşvik sistemi oluşturulmadan, sadece yatırım
hacmindeki sağlanacak artışların büyümeyi olumlu etkilemesi güçtür.
Faktör girdi miktarının artırılması büyümeyi belirleyici önemli bir etken
olarak görülmemektedir. Veri faktör donatımı düzeyinde daha fazla
çıktının sağlanması bakımından büyüme beş süreçte ortaya çıkmaktadır.
Şekil 1`de bir geçiş ekonomisinde üretim olanakları eğrisi kullanılarak
geçiş aşamaları gösterilmektedir.
PÜ: Üretim olanakları eğrisi üzerinde merkezi planlama altında
“potansiyel üretim” noktası.
PÜeksik kapasite : Geçiş sürecinin başlangıcında (1990 sonrası)
üretim olanaklarının altında eksik kapasite.
PÜetkinsizlik : Merkezi planlama altında (1990 öncesi) faktör
kullanımı ve teknik etkinsizliği göstermektedir. Fakat kapasite tam
kullanılmaktadır.
M1: Merkezi planlama döneminde yaratılan kaynak birikimi
düzeyi (optimal faktör bileşimi)
M2: Net ilave yatırımlarla ulaşılabilecek etkin kaynak dağılımı
noktası.
Birinci Aşama: Merkezi planlama altında mevcut kapasitenin
eksik kullanılması nedeniyle ortaya çıkan üretim kayıpları, kapasite
kullanım oranı yükseltilerek PÜeksik kapasite düzeyinden PÜetkinsizlik
noktasına doğru bir iyileşme sağlanacaktır.
İkinci ve Üçüncü Aşama: PÜeksik kapasite noktasında üretim
faktörleri etkin kullanılmadığından teknik etkinsizlik söz konusudur. Bu
noktadan, teknik etkinliğin sağlandığı ve üretim olanakları eğrisi
üzerinde bulunan PÜ noktasına doğru bir kayma olacaktır.
Dördüncü Aşama: PÜ etkinlik düzeyinde mallar arasında dünya
fiyatlarına uygun olarak kaynak tahsisinde değişiklik yapılarak, tüketici
talebinin karşılanmadığı fakat karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu B
malından daha fazla ve A malından daha az olan M1 noktasına doğru
üretimin kaydırılması.
Beşinci Aşama: M1 den M2 ye doğru net ilave yatırım ve istihdam
artışı ile etkin kaynak tahsisi düzeyine doğru çıktı genişlemesinin
sağlanması.
Üretim olanakları eğrisi ile kaynakların iki mal arasında nasıl
tahsis edilmesi gerektiğini gösteren Şekil 1’de A, Sovyet tipi; B ise
piyasa tipi bir malı göstermektedir. PÜ’den M noktasına doğru kayışta
piyasa tipi malların fırsat maliyeti artmaktadır. PÜ noktasında üretim
olanakları eğrisinin eğimine bağlı olarak piyasa tipi malların fırsat
maliyeti düşüktür. Üretim kaynaklarının Sovyet tipi malların üretiminden
(A), piyasa tipi malların üretimine (B) kaydırılması gerekmektedir.
Avusturyalı iktisatçı Joseph Schumpeter’in “kapitalizmin yaratıcı
yıkımı” olarak tanımladığı ve piyasada zarar eden marjinal işletmelerin
piyasadan çekilmeleri sayesinde kaynak tahsisinin piyasaya yeni giren
firmalar eliyle yeniden gerçekleştirileceği fikri, geçiş ekonomileri için
geçerli olmuştur. Schumpeter bu tezini geçiş ekonomileri için ileri
sürmemiş olsa bile, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş
sürecinde kaynakların piyasa tipi malların üretimine kaymaları zaman
almakta ve yeni kaynak tahsisi, üretim olanakları eğrisinin içerisinde bir
noktada gerçekleşmektedir.
Geçiş ekonomilerinde piyasa ekonomilerine göre büyüme
performanslarında ortaya çıkan farklılıklar üç faktöre bağlı olarak
açıklanabilir. Birincisi, piyasa ekonomisine geçiş sürecinin başında
ulusal hasılada ortaya çıkan azalmadır. Bunun nedeni tüketicilerin bütçe
olanaklarının daralması ve geçmiş planlı ekonomik sistemden kalan
kaynak israfı alışkanlığıdır. İkincisi, Merkezi planlamanın yerini piyasa
ekonomisinin işleyiş ve kuralları alıncaya kadar geçen süredir. Bu
gecikmenin nedeni, organizasyon eksikliğidir. Üçüncüsü, iyileşme
sürecinin başlangıcında etkinlik artışındaki düzelmenin, yatırımlarda
veya emek faktörü girdisinde sağlanacak bir artıştan daha fazla önem
taşımasıdır. Sovyetler Birliği döneminde emek cinsinden tam kapasite
kullanımı ve sermaye stoku birikimi mevcuttu. Gerçekte, Sovyet
sistemini çökerten ekonomik etkinliğin kaybedilmesiydi14.
Eski Sovyetler Birliğine üye ve merkezi planlamaya dayalı
ülkelerde 1990’lara gelinceye kadar geçen 40 yılın ortalamasında
büyüme oranları diğer gelişmekte olan ve gelişmiş ekonomilere göre
yüksekti. Kolodko, 1990’lı yılların başında “Büyük Geçiş
Depresyonuna” kadar merkezi planlamaya dayalı ülkelerdeki büyüme
oranlarındaki artışı ve büyümenin sürekliliğini şu faktörlere
bağlamaktadır15: Birincisi, üretim sistematik olarak artmakla beraber,
orta dönemde dalgalı bir büyüme gerçekleştirilmiştir. Ekonomik anlamda
devlet müdahalesinin yaygınlığı ve bürokratik kaynak tahsisine rağmen
büyümedeki azalma yıllarını telafi edecek şekilde diğer bir genişleme
dönemi izlemekteydi. Böylece dalgalı bir büyüme trendi yakalanmıştır.
İkincisi, büyüme kötü bir kalite de sağlanmaktaydı. Yani,
sürdürülebilir bir büyümeyi engelleyecek fiyat dengesizlikleri (fiyat/ücret
enflasyonu) mevcuttu. Buna “kısa ömürlü enflasyon” adı verilmektedir.
Üçüncüsü, yüksek büyüme hızlarına rağmen yaşama standardı
buna koşut olarak yeterince iyileşmemekteydi. Sosyalist kalkınma modeli
ağır sanayilerin gelişmesine ve yatırımların uyarılmasına dayalıydı ve bu
nedenle daha yavaş bir tüketim artışı söz konusuydu.. Büyümenin
konjonktürel düzensizliği nedeniyle yaşam standardındaki düşüşler
sosyal tatminsizliğin artmasına neden olmaktaydı.
Dördüncüsü, yatırımlar genel üretim artışından daha hızlı
artmaktaydı ve bir tür büyüme yorgunluğu söz konusuydu. 1980’lerin
sonunda durgunluğa yakalanan Sovyet ekonomileri geçiş sürecinin
14 Oleh Havrylyshyn, “Recovery and Growth in Transition: A Decade of Evidence”,
IMF Staff Papers Vol.48, 2001, pp.55-56. 15 Grzegorz W. Kolodko, “Globalization and Catching-up: From Recession to Growth
in Transition Economies”, IMF Working Paper, 00/100, June 2000, pp. 6-8.
başlangıcında durgunluk ve enflasyonu birlikte yaşamak durumunda
kaldılar.
Beşincisi, merkezi planlı ekonomik sistemi benimseyen ülkelerde
üretim artışı yarışı, birbirleri arasında büyüme oranlarında farklılıklar
yaratmış ve farklı üretim kapasitesine sahip bu ülkelere birbirleriyle
üretim artışı yarışına girmişlerdir. Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri, Orta
ve Doğu Avrupa’daki Sovyet sistemine dahil ülkelerden daha hızlı
büyüme sağlamışlardır.
Aşağıdaki tabloda 1950-1989 yılları arasında merkezi planlamaya
dayalı ülkelerde geçiş sürecinin başlangıcına kadarki dönemde büyüme
eğilimleri yer almaktadır. 1950’den geçiş sürecine kadar geçen kırk yıl
süresince büyümede dalgalanmalar görülmekle beraber, ortalama olarak
büyüme hızları yüzde dördün altına düşmemiştir. Hemen tüm eski
Sovyetler Birliğine üye ülkeler ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri geçiş
sürecine girişte (1989’dan başlayarak) düşük büyüme hızlarında
yakalanmışlardır. Örneğin Polonya 1989-1992 yılları arasında daralma
yaşamış ve 1996 yılında geçiş öncesi üretim düzeyine ulaşırken; en
kötüsü Ukrayna 1990’dan 1999’a kadar neredeyse on yıl süre ile
ekonomik daralma yaşamıştır. Doğu Almanya geçiş sürecinin başında
yüzde yirmi daralma yaşamış, daha sonra ekonomik daralma yüzde
altmışa ulaşmış ve ancak 2000 yılında büyümeye geçmiştir.
Tablo 3: Geçiş Ekonomilerinde Resesyon ve Büyüme
Ülkeler
Resesyon
Yılları
Büyüme
Sonrası
GSYİH’
da Düşme
Ortalama Yıllık Büyüme Oranı (%)
90-93
90-93
94-97
90-97
2000
2003
Polonya 2 Hayır -3,1 -3,1 6,3 1,6 4,0 3,0
Slovenya 3 Hayır -3,9 -3,9 4,0 0,0 4,6 2,3
Çek Cumh. 3 Evet -4,3 -4,3 3,6 -0,4 3,3 3,0
Slovakya 4 Hayır -6,8 -6,8 6,3 -0,3 2,2 3,8
Macaristan 4 Hayır -4,8 -4,8 2,5 -1,1 5,2 3,0
Romanya 4 Evet -6,4 -6,4 2,1 -2,2 1,8 4,2
Arnavutluk 4 Evet -8,8 -8,8 4,9 -2,0 7,7 6,0
Estonya 5 Hayır -9,7 -9,7 4,1 -2,8 7,3 4,5
Beyaz Rusya 6 Hayır -5,4 -5,4 -2,6 -4,0 5,8 4,0
Letonya 4 Evet -13,8 -13,8 2,2 -5,8 6,8 6,5
Rusya 7 Evet -10,1 -10,1 -5,3 -7,7 10,0 6,2
Azerbaycan 6 Hayır -14,5 -14,5 -5,7 -10,1 11,1 9,4
Gürcistan 5 Hayır -24,1 -24,1 2,9 -10,6 1,9 8,0
Tacikistan 7 Hayır -12,2 -12,2 -8,4 -10,3 8,3 8,0
Kazakistan 6 Hayır -6,7 -6,7 -6,0 -6,3 9,8 9,0
Kırgızistan 5 Hayır -9,3 -9,3 -2,4 -5,8 5,4 5,2
Türkmenistan 7 Hayır -4,5 -4,5 -12,5 -8,5 17,6 9,7
Özbekistan 5 Hayır -3,1 -3,1 -0,3- 1,7 3,8 0,5
Kaynak: Grzegorz W. Kolodko, “Ten Years of Postsocialist Transition: The Lessons for
Policy Reforms”, p.3. ; EBRD Transition Report 2003.
Tablo 4: Merkezi Planlı Ekonomilerde Büyüme Eğilimleri (1950-1989)
Yılar/ Net Büyüme Oranı (%) Bulgaristan n.a.
1953-56
6.5 ↓
1957-59
14.0 ↑
1960-63
6.0 ↓
1964-67
9.1 ↑
1968-71
7.4 ↓
1972-75
8.3 ↑
1976-80
6.4 ↓
1981-85
3.5 ↓
1986-88
5.2 ↑
1989
0.5 ↓
Çekoslovakya 1950-52
10.0
1953-56
6.5 ↓
1957-61
7.4 ↑
1962-65
0.8 ↓
1966-69
7.2 ↑
1970-75
5.3 ↓
1976-78
4.7 ↓
1979-84
1.8 ↓
1985-88
2.4 ↑
1989
1.9 ↓
Doğu Almanya
1950-52 18.0
1953-56 6.7 ↓
1957-59 8.7 ↑
1960-63 2.2 ↓
1964-69 5.0 ↑
1970-75 5.7 ↑
1976-86 4.4 ↓
1987-88 3.3 ↓
1989 2.5 ↓
Macaristan n.a.
1951-53
9.3
1954-56
2.0 ↓
1957-60
11.0 ↑
1961-65
5.4 ↓
1966-69
7.2 ↑
1970-74
6.2 ↓
1975-78
5.0 ↓
1979-85
0.9 ↓
1986-88
1.6 ↑
1989
0.4 ↓
Polonya 1950-53
9.8
1954-57
9.1 ↓
1958-63
5.4 ↓
1964-68
7.1 ↑
1969-70
3.7 ↓
1971-75
9.8 ↑
1976-78
4.9 ↓
1979-82
-2.7 ↓
1983-85
4.9 ↑
1986-88
3.9 ↓
1989
0.2 ↓
Romanya n.a.
1951-53 17.0
1954-56 5.0 ↓
1957-59 10.6 ↑
1960-62 7.6 ↓
1963-66 10.5 ↑
1967-70 7.0 ↓
1971-76 11.5 ↑
1977-79 7.7 ↓
1980-84 4.0 ↓
1985-88 5.4 ↑
1989 -5.8 ↓
Sovyetler
Birliği
1950-51
16.0
1952-53
8.2 ↓
1954-56
11.6 ↑
1957-63
6.0 ↓
1964-68
8.2 ↑
1969-73
6.5 ↓
1974-78
5.0 ↓
1979-88
3.3 ↓
1989
2,6 ↓
Kaynak: Kolodko, “Globalization and Catching-up: From Recession to Growth in Transition Economies”, IMF Working Paper 2000, p. 7
Tablo 4’de geçiş ekonomilerinde gerçekleşen büyüme oranları ve
gerileme yılları gösterilmektedir. Büyümeye geçtikten sonra uygulanan
liberal reform politikalarının uygulanmasındaki başarılar bu ülkelerin bir
daha derin ve kalıcı bir resesyona girmelerini önlemiştir. Tablodan
görüleceği gibi sadece Çek Cumhuriyeti, Romanya, Arnavutluk, Letonya
ve Rusya ikinci kez resesyona girmişler, fakat diğer ülkeler ikinci büyük
bir daralma şoku yaşamamışlardır.
1.1.2. Büyüme Performansındaki Farklılıkların
Nedenleri
Geçiş ekonomilerinde büyümeyi belirleyen etkenler üzerine
yapılan araştırmalar kısa dönemli büyüme üzerine yoğunlaşmıştır. Eski
Sosyalist ekonomilerde eğitim düzeyi (özellikle ikincil düzeyde eğitim)
yüksek olmasına rağmen bu faktörün büyüme üzerindeki etkisi kesin
değildir. Sosyalist ekonomilerde yatırım düzeyleri (özellikle ağır sanayi
yatırımları) suni olarak yüksek tutulduğu için, planlı ekonomik sistemin
çöküşünün hemen ardından üretim ve yatırım düzeylerinde de ani
düşüşler gerçekleşmiştir. Yatırım düzeyleri ve ekonomik büyüme
arasında zayıf bir ilişkinin bulunması şaşırtıcı değildir. Geçiş sürecinde
büyüme üzerine yapılan ampirik araştırmalarda ulaşılan bazı sonuçlar
şöyle özetlenebilir:
a. Büyüme, enflasyonun kontrol altına alındığı ülkelerde daha güçlü
olmaktadır. Ekonomik liberalizasyon ve parasal büyüme
üzerindeki sıkı kontroller Enflasyonun kontrol altına alınmasında
önemlidir.Geçiş sürecinde parasal genişlemenin enflasyon
üzerinde esaslı bir etkisi olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar
bulunmaktadır. Fiyat kontrollerinin kaldırılması başlangıçta
fiyatlar genel düzeyini yukarı doğru sıçratsa da uzun dönemde
enflasyon üzerinde önemli bir etki meydana getirmemektedir16.
16 Ernesto Hernández-Catá, “Price Liberalization, Money Growth, and Inflation During
the transition to a Market Economy”, IMF Working Paper 76, June 1999, p.3.
b. Bütçe açıkları gibi mali dengesizlikler, vergi düzeyi, kamu
harcamalarının büyüklüğü ve kamu kesimi hacmi de büyüme
üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Etkin bir mali yönetim ve
bütçeleme reformu kamusal kaynakların etkin dağılımının
sağlanmasında ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin
başarılmasında esaslı belirleyici etkenlerdir17.
c. Liberalizasyon ve piyasa reformları büyüme üzerinde olumlu
etkide bulunmaktadır. Hızlı reformcu ülkelerdeki (örneğin
Polonya) büyüme başarısı, daha yavaş ve geri reformcu ülkelere
göre daha yüksektir. Piyasa ekonomisi reformlarının
geciktirilmesi büyümenin uzun dönemli başarısını olumsuz
etkilemektedir. Fiyat liberalizasyonu, mali sektör reformu, özel
girişimcilik reformu gibi piyasa ekonomisine dönüşüm
politikalarının kapsamlı ve etkin uygulandığı ülkelerde (örneğin
Orta Avrupa ve Baltık ülkeleri) büyüme performansı daha yüksek
gerçekleşmiştir.
d. Doğrudan yabancı sermaye girişleri, ekonomik büyüme üzerinde
güçlü bir olumlu etki yaratmaktadır. Orta Avrupa ve batlık
Ülkelerinde kişi başına yabancı sermaye miktarı 70$-75$
arasındadır.
e. Başlangıç koşulları (kişi başına gelir, mevcut doğal kaynak
zenginliği, Avrupa Birliği’ne coğrafik ve kültürel yakınlık gibi)
önemli büyüme etkenlerindendir18. Göreceli olarak elverişli
başlangıç koşulları taşıyan Orta Avrupa Ülkeleri, BDT
ülkelerinden daha hızlı bir şekilde ekonomik büyümede iyileşme
gerçekleştirmişlerdir.
f. Hızlı ve dengeli büyüyen ülkelerdeki özel sektörün GSYİH’daki
payı, yavaş ve dengesiz büyüyen ülkelerdeki özel sektörün payına
göre daha yüksektir19. Bunun istisnası, yanlış uygulanan
17 Jorge Martinez-Vazquez and Jameson Boex, “Budgeting and Fiscal Management in
Trasitional Countries”, Journal of Public Budgeting, Accounting and Financial
Management, 13,3, Fall 2001, pp. 353-396. 18 Martha de Melo, Cevdet Denizer, Alan Gelb, and Stoyan Tenev, “Circumstance and
Choice: The Role of Inıtıal Conditions and Policies in Transition Economies”, The
World Bank Economic Review, 15,1, 2001, pp.1-31. 19 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, a.g.e., p.14.
özelleştirme programları sonucu (örneğin Rusya’da olduğu gibi)
daha düşük veya hiç büyümenin olmasıdır.
Havrylyshyn ve Wolf, geçişin politik ekonomi yönüne de işaret
ederek, piyasa reformlarının yolsuzluk ve rant kollama fırsatları
yarattığını ifade etmişlerdir. Bu fırsatlardan fayda sağlayan çıkar grupları
daha ileriki reformların uygulanmasına direnerek yer altı ekonomisi,
tekelci rekabet eksik liberalizasyon gibi unsurların yaratılmasına neden
olarak büyümenin yavaşlamasına ve mali istikrarın çökmesine yol
açarlar20. Radulescu ve Barlow, 1991-1999 yılları arasında 25 geçiş
ekonomisi üzerine yaptıkları ampirik araştırmada şu sonuçlara
ulaşmışlardır21:
- enflasyonla ilgili istikrarın sağlanmasının, büyüme üzerinde
olumlu etkisi bulunmaktadır;
- Sıkı maliye politikalarının büyümeyi yavaşlatmasına rağmen,
büyüme üzerindeki etkisi güçlü değildir;
- Sabit kur rejimini uygulayan ülkeler, diğerlerine göre daha hızlı
büyümüşlerdir;
- Reform indekslerinin büyüme ilişkisinin önem derecesi
tartışmalıdır;
- Elverişsiz başlangıç koşulları büyümeyi olumsuz etkilemesine
rağmen, reform politikaların büyüme üzerindeki etkisi daha
belirgindir;
- Şok terapi yaklaşımının ekonomik büyüme anlamında olumlu
veya olumsuz etkileri net olarak açıkça ortaya çıkmamıştır.
Geçiş sürecinin başlangıcındaki büyüme oranındaki iyileşmeler,
etkinlik kazançları ile açıklanabilir. Yani, fiziki veya beşeri sermaye
şeklindeki yatırımlar ekonomik büyüme üzerinde önemli bir belirleyici
etkiye sahip değildir. Post-sosyalist ekonomiler arasında yapısal,
kurumsal, jeopolitik ve kültürel benzerlikler olmasına rağmen geçiş
20 Havrylyshyn and Wolf (1999), a.g.e., p. 15. 21 Roxana Radulescu and David Barlow, “The Relationship Between Policies and
Growth in Transition Countries”, Economics of Transition, Vol.10, 3, 2002, pp. 719-
745.
sürecinin ilk on yılı boyunca görülen farklı büyüme trendleri, şu
faktörlere bağlanabilir:
Birincisi, üretimde ortaya çıkan azalmaların şiddeti belirli
ülkelerde diğerlerinden daha yüksektir. Bunun nedeni, yapısal reformlar
ve liberalizasyon uygulamalarındaki gecikmeler ve başarısızlıklardır.
İkincisi, durgunluğun derinliği, bir taraftan başlangıç koşullarının
farklılığı ve diğer taraftan da uygulanan politikalar nedeniyle, farklıdır.
Üçüncüsü, reformcu ülkelerde ekonomik daralmanın süresi daha kısadır.
Dördüncüsü, geçiş ekonomilerinde ekonomik daralma dönemlerini
genişleme yılları izlese de bu durumun sürekli olmadığıdır. Yani ikinci
nesil depresyonların yaşanma olasılığı yüksektir. Bunun nedeni,
kurumsallaşmanın yetersiz kalmasıdır. Beşincisi, uygulanan önceki
politikaların başarısızlığıdır. Yapısal reformlar ile başarısız politikaların
olumsuz etkileri giderilemezse durgunluk aşılamaz.
Geçiş sürecinin başlangıcındaki değişik ülkelerin sahip oldukları
ekonomik, sosyal ve kültürel yapı farklılıkları geçen on yılı aşkın süre
içindeki ekonomik büyüme performanslarını etkilemiştir. Eski Sovyetler
Birliğinin dağılması ve merkezi planlama sisteminin yıkılması sonucu
farklı coğrafyalara dağılmış ve farklı doğal kaynak ve nitelikli işgücü
zenginliğine sahip ülkelerin reform programları bakımından
benzerliklerine rağmen farklı ekonomik büyüme başarısı göstermeleri
aşağıdaki koşulların varlığı ile açıklanabilir:
a. Hükümetlerin karar almada öncelikleri ve amaçları.
b. Geçiş sürecinde girişilen politikalar ve kurumsal yapılanma
derecesi.
c. Ülkelerin geçmiş ekonomik performansları.
d. Uluslar arası kuruluşların teknik yardım ve finansal destekleri.
e. Diğer dışsal etkenler (bölgesel savaşlar gibi).
Ekonomik büyüme deneyimleri bakımından farklılık gösteren
geçiş ekonomilerinde, sürecin başında üretimde ciddi kayıplar ortaya
çıkmıştır. Büyümeyi belirleyen etkenler arasında başlangıç koşulları
ciddi bir belirleyici etken olmasına rağmen, reform programlarının
izlenmesinde benimsenen yöntem ve piyasa reformlarının sürdürülmesi
kararlılığı, büyüme üzerinde daha belirleyici olmuştur. Havrylysgyn ve
Wolf, büyüme performansı üzerinde belirli reform programlarının
önemini göstermişlerdir22. Exeter ve Fries, geçiş ekonomilerinde
üretimde meydana gelen düşüşleri iki etkene bağlı olarak açıklamışlardır:
Bunlar, makro ekonomik istikrar programları ve piyasa
liberalizasyonunun uygulanmasındaki başarılardır. Reformlar ve büyüme
arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır23.
Şekil 2’de geçiş ekonomilerinde reformlara başlama yıllarının
başında büyümede yaşanan çöküş ve daralma eğilimi gösterilmektedir.
ODA ülkeleri erken reformcu ülkeler olarak 1994 ten itibaren hızla
büyümeye geçerken; geç reformcu ve elverişsiz başlangıç koşullarına
sahip BDT ülkeleri henüz yeterli düzeyde ve sürdürülebilir bir büyüme
trendi yakalayamamışlardır.
Şekil 2: ODA ile BDT Ülkelerinde Büyüme Oranları
40
50
60
70
80
90
100
110
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
ODA BDT
22 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, a.g.e., pp. 12-15. 23 Julian Exeter and Steven Fries, “The Post-Communist Ttransition: Patterns and
Prospects”, Finance and Development, September 1998, pp.26-29.
Geçiş ekonomilerinde büyüme performansı aşağıdaki etkenlerle
açıklanabilir:
a. Parasal istikrar ve reformlar, büyüme üzerinde doğrudan pozitif
yönde etkilidir. Buna karşılık bazı araştırmalarda liberalizasyon
ve yapısal reformların büyüme üzerinde negatif etkisi olduğu
ortaya konulmuştur. Reformlar, kısa dönemli olarak büyümeyi
olumsuz etkileyebilir. Bu sonuç, Schumpeter tarafından
tanımlanan piyasa ekonomisinin “yaratıcı yıkıcı etkisi” ile
açıklanabilir.
b. Tüm geçiş ekonomileri (reform programlarına erken başlamış
olsalar dahi) başlangıçta ekonomik daralma ve resesyon
(gerileme) yaşamışlardır. Bu nedenle reformlar tek başına çıktı
düzeyini belirleyici bir etken değildir. Bununla beraber,
çıktıdaki azalmanın derinliği, tercih edilen politika değişkenleri
ile ilişkilidir.
c. Geleneksel faktör analizi geçiş ekonomilerinde büyüme
farklılıklarını açıklamakta yetersiz kalmıştır.
d. Başlangıç koşulları, büyümeyi etkilemiştir. Buna rağmen
başlangıç koşullarının önemi sınırlıdır ve uzun dönemde
zayıflamaktadır.
Tablo 5’te 1029 Büyük depresyonu ile 1990’lı yıllarda yaşanan
geçiş dönemi depresyonu arasındaki karşılaştırma yer almaktadır. BDT
ülkeleri ile ODA ve Baltık Ülkeleri, yaşanan bu derin ve uzun süreli
resesyonun etkilerini, uluslar arası finans ve yardım kuruluşlarının
desteği ve yardımı ile atlatmaya çalışmışlardır. Böylelikle reformların
kısa dönemli maliyetleri azaltılmıştır.
Tablo 5: Geçiş Süreci Resesyonu ile Büyük Depresyon Karşılaştırması
Ülkeler
Ardışık Olarak
Büyümedeki
Azalma Yılları
Kümülatif
Olarak
Büyümedeki
Azalma (%)
Reel GSYİH, 200
(1990 = 100)
Orta ve Doğu Avrupa ve Baltık
Geçiş Ülkeleri
4
23
107
Arnavutluk 3 33 110
Bulgaristan 4 16 81
Hırvatistan 4 36 87
Çek Cumhuriyeti 3 12 99
Estonya 5 35 85
Macaristan 4 15 109
Letonya 6 51 61
Litvanya 5 44 67
Polonya 2 6 144
Romanya 3 21 82
Slovak Cumhuriyeti 4 23 105
Slovenya 3 14 120
Bağımsız Devletler Topluluğu
Geçiş Ülkeleri
7
51
63
Ermenistan 4 63 67
Azerbaycan 6 60 55
Beyaz Rusya 6 35 88
Gürcistan 5 78 29
Kazakistan 6 41 90
Kırgız Cumhuriyeti 6 50 66
Moldovya 7 63 35
Rusya Federasyonu 7 40 64
Tacikistan 7 50 48
Ukrayna 10 59 43
Özbekistan 6 18 95
Büyük Depresyon, 1930-34
Fransa 3 11 n.a.
Almanya 3 16 n.a. İngiltere 2 6 n.a. Amerika Birleşik Devletleri 4 27 n.a. Kaynak: Transition: The First Ten Years, World Bank, Washington, D.C., 2002.
Ekonomik büyüme ve büyümeyi belirleyen etkenler arasındaki
ilişkileri açıklayan çok sayıdaki araştırmalardan biri de Staehr tarafından
yapılmıştır. Staehr, 25 geçiş ekonomisi (Moğolistan, Çin, Vietnam,
Bona-Hersek ve Eski Yugoslavya hariç) üzerinde 189-2001 dönemini
kapsayan araştırmasında şu sonuçlara ulaşmıştır24:
a. Enflasyon, büyümeyi belirleyici önemli bir etkendir.
b. Geniş kapsamlı reformların (liberalizasyon, özelleştirme, yapısal
reformlar gibi) orta dönemde büyüme üzerindeki etkileri
pozitiftir.
c. Reformların hızının büyümeyi olumlu yönde etkilediği açık
değildir. Kısa vadede reformların olumsuz etkileri ile uzun vadeli
yararları birbirini dengeler niteliktedir. Bununla beraber
reformların hızı tek başına büyüme üzerinde önemli bir belirleyici
etken değildir.
d. Küçük ölçekli özelleştirme ile birlikte uygulanan liberalizasyon,
diğer reformlarda eksiklik olsa da, büyüme üzerinde olumlu etki
yaratmaktadır.
1.2. Süreç Olarak Geçiş
“Geçiş” veya planlı ekonomiden piyasa ekonomisine “dönüşüm”
kavramı 1990’ların başında politik sistem olarak komünizmin çöküşü ve
SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkmıştır.Uluslararası finans kuruluşları
1980’li yıların başından itibaren Üçüncü Dünya Ülkelerine uygulattıkları
yapısal ayarlama politikaları-istikrar, liberalizasyon, özelleştirme-post
komünist ülkeler tarafından da 1990’lı yılların başından itibaren
uygulanmaya başlanmıştır. Fakat, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine
geçiş yapan bu ülkelerin uyguladıkları reform programları “dönüşüm”
veya “geçiş” politikaları olarak adlandırılmıştır. Neo-liberal yaklaşımlar
içeren bu politikalar 20. yüzyılın son çeyreğinde olgunlaşan ve etkinleşen
“küreselleşme” eyleminin bir unsuru olarak algılanabilir.
24 Karsten Staehr, “Reforms and Economic Growth in Transition Economies:
Complementarity, Sequencing and Speed”, BOFIT Discussion Papers, No.1, 2003, p.
27.
Uluslararası ticaretin serbestleşmesi, uluslararası sermaye
hareketleri üzerindeki engellerin hafifletilmesi, devletin piyasaların
işleyişine olan müdahalesinin en aza indirilmesi ve kamu sektörünün
hacminin küçültülmesi, merkezi hükümetlerin rolünün azaltılarak yerel
yönetimlere kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanmasında daha fazla yetki
ve sorumluluk verilmesi gibi küreselleşmenin liberal esaslarına dayalı
politikalar geçiş ekonomileri tarafından da benimsenmiştir. Komünizmin
çöküşü devletin planlama ve korumacılık önlemleri ile ekonomik
etkinliği ve refahı ne ölçüde sağlayabileceğine ilişkin şüpheleri
kuvvetlendirmiştir. Sonuçta merkezi planlamaya dayalı bir kaynak tahsisi
mekanizmasının ekonomik kaynakların etkin ve verimli kullanımını
sağlamada başarısız olduğu anlaşılmıştır.
Ekonomik sistemlerin temelinde dinamizm ve değişim saklıdır.
Ekonomik sistemlerin birinden diğerine dönüşümü (komünizmden
kapitalizme) evrimsel bir nitelik taşımasa da, uzun dönemde arzu
edilmeyen politik değişmelerin etkileri dikkate alınmalıdır. Bu nedenle
“dönüşüm” (transformation) insan faaliyetlerinin bir sonucudur, insanın
bilinçli bir eseri değildir. Dönüşüm ve geçiş kavramlarının ekonomik
sistemler için farklı kullanımı, bu ikisi arasında kültürel, ekonomik ve
politik unsurları bakımından bir tanım ayrılığı yaratmıştır. “Geçiş”,
belirli bir başlangıç noktasından bilinen bir son noktaya doğru eylemli bir
süreci ifade eder. Bu geçiş sürecinde süreci belirleyen ve etkileyen
araçların seçimi önemlidir. “Dönüşüm” ise, uzun dönemli olarak politik
sistemler arasındaki yakınlaşmanın ve teknolojik değişimin bir sonucu
olarak, ekonomik ve politik bakımlardan sistematik ve sürekli bir
değişimi ifade etmektedir. Neo-klasik teori dönüşüm yerine geçiş
kavramını benimseyerek, sosyalist ekonomik yapıdan piyasa
ekonomisine geçişin kapsamlı ve kısa bir zaman aralığında
gerçekleşebileceğini savunmuştur. Ekonomik sistemler arasındaki
dönüşüm yerine kısa süreli olarak öngörülen bir değişimi ifade etmek
için kullanılan geçiş ekonomisi kavramı, tartışmaların bu belirli zaman
aralığının “şok terapi” biçiminde mi, yoksa daha geniş bir zaman
aralığına yayılmış “aşamalı” bir şekilde mi olacağı üzerinde
yoğunlaşmasına neden olmuştur.
Sosyalist sistemden piyasa ekonomisine geçişin süresi ve şiddeti
bakımından iki temel yaklaşım uygulama olanağı bulmuştur. Birincisi,
IMF ve Dünya Bankası tarafından geliştirilen ve makro ve mikro
ekonomik bakımdan ekonominin yeniden yapılandırılması için
uygulanacak politikaların (özelleştirme, yerelleşme ve hükümet
kontrollerinin azaltılması, girişimciliğin ve serbest piyasa rekabetinin
desteklenmesi gibi) mümkün olduğunca hızlı bir biçimde uygulanmasını
öngören “big bang” (büyük patlama) veya “şok terapi” yaklaşımıdır.
İkincisi, sürecin hızı ve sonuçlarıyla ilgilenmeyen, fakat ekonominin
sektörel olarak yeniden yapılandırılmasını “aşamalı” biçimde
gerçekleştirilmesini (reformların süratli değil, fakat aşama aşama
uygulanması) benimseyen yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bazı sektörler
piyasa ekonomisi kurallarına göre yeniden yapılandırılırken, bazıları da
merkezi planlamanın etkisi altında kalmaktadır. Bu yaklaşım, politik ve
ideolojik nedenlerle ne tam bir piyasa ekonomisi ne de sosyalist bir
ekonomiyi benimsemektedir. Başka bir ifadeyle, “aşamalı gelişim”
yaklaşımı sosyal piyasa ekonomisini yaratacak bir nitelik taşımaktadır.
Bu iki yaklaşım dışında geçiş sürecinin “zaman” ve “etki”
boyutunu açıklayan bir başka yaklaşım bulunmamaktadır. Her iki
yaklaşımın lehinde ve aleyhinde ileri sürülen değerlendirmeler kesin bir
yargı ortaya koymaktan uzaktır. Merkezi planlı ekonomiden piyasa
ekonomisine geçiş (Çin hariç), Sovyet sisteminin çöküşünden sonra
ortaya çıkan yeni bir kavramdır. Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine
geçiş sürecini sadece ekonomik reformlar yoluyla açıklamak yeterli
görülmemektedir. Geçiş ekonomisi tanımına uygun olarak bu ülkelerdeki
ekonomik yapı ve sosyal yapı değişiklikleri (dönüşümleri) bir ekonomik
teorinin öngörebildiğinden daha zor ve karmaşıktır. Geçiş
ekonomilerindeki sosyo-ekonomik yapı ve kurumsal düzenlemeler,
gelişmiş piyasa ekonomileri ile karşılaştırıldığında esaslı farklılıklar
göstermektedir.
Sosyalist ekonomik düzende Sovyetler Birliği ağır sanayi
üretimine önem vermiş, fakat hizmetler sektörü ile hafif sanayi üretimini
ve tüketim malları üretimini ihmal etmiştir. Bankacılık sistemi
gelişmemişti ve esaslı bankacılık faaliyetleri tasarruf mevduatı toplamak
ve Sovyetler Birliğine üye ülkeler arasındaki para transferlerini
gerçekleştirmek ile sınırlıydı. Merkezi hükümet tarafından tüketim
malları fiyatları ve temel hizmetler büyük ölçüde subvanse edildiği için
bu mal ve hizmetlerin fiyatları piyasa fiyatlarını yansıtmamaktaydı.
Tüketim mallarına olan talebin baskı altında tutulduğu bir tür kıtlık
ekonomisi egemendi. Bu yüzdendir ki, ekonominin tüketici tercihlerine
uygun bir üretim yapısı göstermemesi, kara borsa ve kayıt dışılığı
yaratmıştır. Merkezi planlamanın yarattığı güçlü bürokrasi ise, kamu
hizmetlerinde etkinliği ve hizmet kalitesini düşürmüştür.
Aşağıdaki tabloda Sovyet ekonomisi ile piyasa ekonomileri
arasındaki başlangıç koşulları bakımından sektörel bakımdan önemli
farklılıkları göstermektedir. Sovyet ekonomisinde A.B.D. ekonomisi ile
karşılaştırıldığında aşırı yatırım ve eksik tüketim olduğu anlaşılmaktadır.
SSCB ekonomisinde sanayi ve tarım üretimi daha fazladır. ABD
ekonomisinde ise karşılaştırmalı olarak tüketim ve hizmetler sektörü
daha gelişmiştir.
Tablo 6: SSCB ve ABD Ekonomilerinin Yapısal Farklılıkları (1980)
Kaynak: Statistical Abstract of the United States; USSR: Measure of Economic Growth
and Development, 1950-1980.
1.2.1. Şok Terapi Yaklaşımı (Neo-Klasik Görüş)
Eski Sovyetler Birliği ve Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde
1990’lı yıllardan başlayarak neoklasik iktisadın temel önermelerine
dayalı politikaların benimsenmesiyle, radikal geçiş süreci reformlarının
başarısı üzerinde şüphe bulunmuyordu. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve
SSCB ABD
Tüketim 53 65
Yatırım 33 17
Sanayi ve İnşaat 57 28
Tarım 16 3
Ulaşım ve Haberleşme 9 6,5
Hizmetler 16 44
Rusya tarafından benimsenen şok terapi politikaları üç temel unsur
içermekteydi: a) fiyat liberalizasyonu; b) hızlı özelleştirme; c) kamu mali
açıklarını azaltmak yoluyla makro ekonomik istikrar. Bu unsurlar,
neoklasik iktisat teorisinin etkin bir piyasa ekonomisi için gerekli kabul
ettiği temel unsurlardandır.
Şok terapi, neo-klasik ekonomik analizle açıklanmaktadır. Neo-
klasik iktisat teorisi, bireyleri rasyonel kabul eder. Bireyler özgür
tercihleri ve maddi olanakları arasında bir denge kurar. Toplumun
tercileri de bireylerin tercihlerinin bir bileşkesidir. Devlet katı bir şekilde
“laissez faire” uygulamasına karşıdır. Bununla beraber, devlet hukuk ve
düzeni, mali ve parasal dengeyi, çevreyi koruyacak ve kamu sağlığını ve
eğitimi teşvik edecek altyapıyı sağlar. Piyasa başarısızlıkları,devletin
piyasaya otomatik olarak müdahalesi için gerekçe değildir. Devletin
minimal düzeyde etkin şekilde piyasayı düzenleyici bir rol oynaması
gerekir. Şok terapi yaklaşımı, serbest piyasa ekonomisi sürecini
başlatacak reformların en kısa sürede ve kapsamlı olarak
gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Toplumun politik ve ideolojik
yapısında piyasa ekonomisinin gerektirdiği değişikliklerin
gerçekleştirilmesi, liberal politikaların başarısını belirlemede önemlidir.
Neo liberal doktrin, ekonomik karar alma ve politik gücün
ayırımına dayanan bir politik strateji önermektedir. 1990-1995 yılları
arasında yaklaşık 24 geçiş ekonomisi neo-liberal istikrar programlarını
uygulamışlardır. Post-komünist ülkeler neo-liberal ekonomi anlayışının
benimsettiği genel denge teorisi modeline dayanarak adeta yeni bir
“beyaz sayfa” açmışlardır.
Doğu Avrupa ülkelerindeki piyasa reformlarının temeli, 1987
sonrası Sovyetler Birliği Lideri Gorbachev tarafından teşvik edilen
radikal reformcuların etkin olduğu Polonya Hükümetinin giriştiği reform
programıdır. Polonya tipi “big bang” reform stratejisi, Solidarnosc
hükümeti tarafından 1989 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Hızlı ve
kapsamlı bir piyasa reformu arzulayan Hükümetin danışmanlığını yapan
Jeffry Sachs-daha sonraki yıllarda Rusya Hükümetinin de danışmanlığını
yapmıştır- daha çok bir politik strateji olarak tanımladığı “şok terapi”
yaklaşımını önermiştir. David Lipton ve Jeffrey Sachs tarafından önerilen
şok terapi stratejisi, Polonya Hükümetinin liberal Maliye Bakanı Lezsek
Balcerowicz tarafından tavizsiz olarak uygulamaya konuldu. Lipton ve
Sachs, batılı piyasa ekonomileri ile karşılaştırılabilir bir ekonomik sistem
yaratmak amacına ulaşmak için geçiş sürecindeki ekonomilerdeki mevcut
kurumsal yapının açıklamak yerine, nasıl değiştirilebileceğini yeni
ekonomik sistemi oluşturacak stratejiler ve yöntemlerle ilgilenmişlerdir25.
Mevcut kurumsal yapıyı açıklamak yerine, bu kurumsal yapıyı
piyasa ekonomisine dönüştürecek yollar, yöntemler ve stratejiler
açıklanmıştır. Lipton ve Sachs tarafından Polonya için önerilen geçiş
sürecinde uygulanacak şok terapi stratejisinin politika araçları: katı bir
maliye ve para politikası; ulusal paranın konvertibilitesi; fiyatların
serbest bırakılması; devlet teşebbüslerinin tekelinin kaldırılması;
uluslararası ticaret üzerindeki tüm engellerin kaldırılması; özel sektörün
tam olarak serbestleşmesi; devlet teşebbüsleri yönetiminin yeniden
düzenlenmesi; vergi reformu; işsizlik sigortası ve istihdam sağlayıcı
projeler; küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi için kredi
tahsisleri; özelleştirme; Polonya’nın Avrupa Birliği’ne uyumunu
sağlayacak yedibine yakın yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir 26.
Polonya’nın uyguladığı radikal dönüşüm politikasının en önemli
aracı, özelleştirme olmuştur. Özelleştirme, reform programının başarısı
için anahtar bir işleve sahiptir. Şok terapi yaklaşımı “devrimci” ve “sil
baştan” ögeler taşımaktadır. Yangın çıkan bir evde nasıl ki yangını
söndürmek için hangi odadan başlayalım diye sorulmazsa, ilk adımı atan
bir insanın düşmemesi için ikinci adımı atması neden gerekiyorsa, reform
programına başlayan bir ülkenin de uyguladığı politika araçlarının
bazılarının sonuçlarını bekleyip, diğerlerini bu sonuçlara göre
uygulamaya koyması sürecin uzamasına ve politikanın başarısızlığa
uğramasına neden olacaktır. Şok terapi veya radikal yaklaşım ile aşamalı
veya evrimci yaklaşım, Plato ile Aristo veya Rousseau ile Burke
25 David Lipton and Jeffrey Sachs, “Creating a Market Economy in Eastern Europe: The
Case of Poland”, Brookings Papers on Economic Activity, N.1, Washington D.C., The
Brookings Institution, 1990, p.75. 26 Lipton and Sachs, a.g.e., pp. 99-104.
arasındaki felsefi düşünce farkı ile açıklanabilir. Plato ve Rouasseau
tarafından temsil edilen görüşler devrimci nitelik taşımasına karşılık;
Aristo ve Burke tutucu ve evrimci görüşleri temsil etmektedirler. Bir
başka ifadeyle, devrimci ve evrimci reform yaklaşımlarını, radikal ve
organik görüşler altında toplamak mümkündür.
Şok terapi yaklaşımının neo-klasik modele dayalı esaslı unsurları,
toplumun piyasa ekonomisine uyum sağlayacak bir ideolojik ve rasyonel
tutuma sahip olması; piyasa ekonomisine geçişin hızlı ve kapsamlı
olması; toplumun demokratikleşme düzeyinin ve reform programını
uygulayan politik yönetimin piyasa ekonomisinin öngörüleriyle uyumlu
işlemesi; şok terapi modeliyle uyumlu bir ideolojik yapının oluşması
olarak belirtilebilir.
Birey ve Örgüt Davranışları
Kapitalizmin politik, ekonomik ve ideolojik analizinin şok terapi
dönüşüm modeline göre analizi yapılırken, toplumun özgürlükçü ve
bireyci toplum yapısını dikkate almak gerekir. Neo-klasik iktisat
görüşünün öngördüğü birey rasyoneldir. Bireyler tercihlerini piyasa
aracılığı ile ifade ederler ve birey tercihleri ile toplumun tercihleri
arasında bir ayırım ve çatışma yoktur. Piyasa ekonomisinin başarısını
belirleyen, ekonomik ve politik aktörlerin süreç içindeki davranışlarıdır.
Özel mülkiyet, piyasa işlemlerinin etkinliği için temel unsurunu ve
ekonomik özgürlüğün de esasını teşkil etmektedir.
Piyasa ekonomisine dönüşümü sağlayacak reformların başarısı,
özel mülkiyetin varlığına; serbest piyasa ekonomisi ilişkilerine; ve
bireysel girişimlerin teşvik edilmesine bağlıdır. Bu nedenle, toplum
düzeninin ve birey davranışlarının piyasa ekonomisinin gerektirdiği
liberal anlayışa uygunluk taşması gerekmektedir. Sovyet ideolojisine
bağlı eski tutum ve alışkanlıkların toplum düzeninde birey
davranışlarında bir değişime yönelmediği sürece liberal politikaların
başarı şansı düşüktür.
Süreç Hızı
Reform programının başarısı, uygulanan politikaların kapsamlı,
tamamlayıcı ve hızlı olma özelliklerine bağlıdır. Şok terapi reform
programlarının politik başarısı, istikrarlı ve inançlı hükümetlerin
işbaşında olmalarına bağlıdır. Dolayısıyla, şok terapi yaklaşımının kısa
sürede geçiş sürecinin tamamlanması gerektiğine dair önkoşulu,
programın sürdürülmesinde politik desteğin zamanla azalması
olasılığıdır. Demokratik hükümet modellerinde (çoğulcu ve çok partili)
ekonomik reformların başarı şansı düşüktür. Demokratik bir politik
süreç, şok terapi geçiş modeli ile uyumlu değildir. Demokrasi toplum
tercihlerine karşı hükümetleri sorumlu davranmaya ve isteklerini
karşılamaya zorunlu kılar. Bu nedenle reform süreci politik süreçten
bağımsız olarak sürdürülmelidir.
Geçiş programlarının yaşam standartlarının düşmesi, işsizlik,
negatif büyüme gibi olumsuz etkileri, programların kapsamlı ve uyumlu
olması halinde en aza indirilebilir. Uzun dönemde ekonomik büyüme
eğilimleri güçleneceği için, radikal reformların kısa dönemde geçiş
ekonomileri üzerinde yaratacağı yük taşınmak durumundadır. Aksi halde,
üretimde ortaya çıkan azalma daha uzun süre etkisini sürdürecektir27.
Özelleştirme ve liberalleşme gibi radikal reform programlarının temel
politikalarının başarısı, politik yozlaşma, rüşvet, kayırmacılık gibi
yolsuzlukların hükümetlerin yönetiminde en aza indirilmesi ile mümkün
olabilir.
Politik Kültür
Aslund, Boone ve Jonson piyasa reformlarının başarısı ile
demokratikleşme arasında doğrudan bir ilişki kurmuştur. Buna göre, tam
demokratik ülkeler (ekonomik ve politik çoğulculuk) gelişmiş piyasa
reformları uygularken; yarı demokratik (oligarşik) ülkeler sınırlı reform
programları izlemiş ve diktatörlükle veya işadamlarının egemenliği
altında yönetilen ülkeler ise, reform programlarında başarısız
olmuşlardır28. Piyasa devriminin ekonomik devrimle koşut olarak
27 Lipton and Sachs, a.g.e., p. 63. 28 Anders Aslund, Peter Boone, and Simon Johnson, “Escaping the Under-Reform
Trap”, IMF Staff Paper,Vol.48, Special Issue, 2001, pp..92-93.
gerçekleştirildiğine ve geçiş ekonomilerinin amacının mümkün olan en
kısa sürede demokratik bir toplum oluşturmak olduğuna dair görüşler
bize göre tutarlı değildir. Radikal reformların temelinde ekonomik ve
politik yapıyı sil baştan değiştirerek, rekabetçi piyasa ekonomisine
uyumlu hale getirmek amaçlanmaktadır. Geçiş sürecinin yarattığı sosyal
maliyetleri nedeniyle reform politikalarının demokratik hükümetler
tarafından tavizsiz sürdürülmesi, muhalefetin ve sivil toplum
kuruluşlarının baskısı karşısında oldukça güçtür.
Tablo 7: Seçilmiş Geçiş Ekonomilerinde Demokrasi ve Reform Süreci
Reformcu Ülkeler Ilımlı (orta) Reformcu
Ülkeler
Sınırlı Reformcu
Ülkeler
Macaristan
Slovakya
Litvanya
Letonya
Polonya
Estonya
Çek Cumhuriyeti
Kırgızistan
Azerbaycan
Gürcistan
Bulgaristan
Ermenistan
Moldovya
Rusya
Kazakistan
Ukrayna
Romanya
Türkmenistan
Beyaz Rusya
Özbekistan
Tacikistan
Kaynak: Aslund, Bone, and Johnson (2001), p..94.; EBRD, 2000.
() Demokratik bakımdan özgür ülkeler ; () Demokratik bakımdan kısmen özgür
ülkeler; () Diktatörlükle yönetilen ülkeler
Şok terapi geçiş modelinin temelinde politik çoğulculuk ve politik
liberalizasyon bulunmamaktadır. Toplumda libarelleşme ve
demokratikleşme süreci, güçlü bir tek parti hükümeti tarafından reform
programı sürdürüldüğü sürece geçerlidir. Geçiş sürecinde reform
programının başarısı için politik bakımdan güçlü ve otoriter bir
hükümetin varlığı gereklidir, demokrasi değil29. Japonya, Kore, Singapur,
Malezya, Endonezya ve Tayvan gibi ülkelerdeki tek parti hükümetleri
piyasa ekonomisi reformlarının başarısında etkili rol oynamışlardır.
29 John Marangos, “The Poitical Economy of Shock Therapy”, Journal of Economic
Surveys, Vol.. 16, No.1, p.48.
Türkiye’de 1980 sonrası Türk ekonomisinde gerçekleştirilen liberal
ekonomi politikalarının başarısında 1983 yılından itibaren Özal
Hükümetinin tek başına iktidara gelmesi önemli rol oynamıştır.
İdeolojik Tutum
Neo-klasik iktisatçıların geliştirdiği ideoloji, politik ve ekonomik
özgürlüğü ve bireylerin çıkarlarının korunması ve teşvik edilmesi
gerektiğini savunur. Devletin ekonomik ve sosyal faaliyetleri minimize
edilmeli ve devlet ancak anayasal görev ve sorumluluklarının sınırı
içinde piyasaya müdahale etmelidir. Bireysel çıkarlar ve bireycilik,
toplum çıkarlarının ve devletçiliğin yerine geçmelidir. Sovyet toplumu
bireyciliği ortadan kaldırdığı ve toplum çıkarlarını bireylerin çıkarının
önüne geçirdiği için, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki geçiş sürecinde
bu ülkelerdeki vatandaşların piyasa ekonomisinin gerektirdiği girişimci
ve tüketici davranışlarını benimsemeleri zaman almıştır.
1.2.2. Aşamalı Reform Yaklaşımı (Post-Keynesyen
Görüş)
Neoklasik iktisat gerçekçi olmayan ve zımni (olduğu var sayılan)
varsayımlarla- tam rekabet, sıfır işlem maliyetleri, tam enformasyon gibi-
açıklandığı için, ekonomik sistemlerin birinden diğerine dönüşümü ile
ilgili Washington yaklaşımına dayalı radikal önlemleri başarılı
olamamıştır. Şok terapi, ekonomiye tüm devlet müdahalelerini ve bunun
sonucu ortaya çıkan olumsuzlukları hızlı bir şekilde gidermeyi
amaçladığı için, bu programlar büyük ölçekte firma iflaslarına, işsizliğe,
sosyal dengesizliğe yol açmıştır. Sonuç olarak BDT, BAD ve ODA
ülkelerinde çoğu hükümetler stratejik ve korunması gereken sektörlerdeki
işletmelere tekrar dış ticaret ve vergiler yoluyla korumalar ve bütçe
sübvansiyonları sağlamanın yollarını aradılar ve gelinen noktada terapisiz
bir şok süreci yaşanmış oldu.
Aşamalı bir geçiş programı benimseyen Çin, iki ayaklı bir
yaklaşım izlemiştir. Çin hükümeti bir taraftan kaynak tahsisi ile ilgili
merkezi kontrolünü gevşeterek karşılaştırmalı avantajları olan sektörlere
yeni firmaların girişini kolaylaştırırken; diğer taraftan geleneksel ve
stratejik sektörlerdeki firmalara yünelik korumacı desteğini sürdürmeye
devam etmiştir. Bu yaklaşımın birinci ayağında kaynak tahsisinde
etkinlik artırılmış, yeni kaynaklar sağlanmış, geleneksel sektörlerdeki
işletmeler için reform koşullarına hazır olmaları sağlanmıştır. İkinci
ayağında ise, geçş süresince ekonominin krize girmesi ve firma iflasları
önlenmiştir. Bu iki ayaklı yaklaşım, ekonomik ve sosyal istikrarı
korumuş, dinamik bir büyümeyi sağlamıştır30.
Çin 1978 yılında geçiş reformlarına başlamıştır. İlk aşamada
köylerdeki küçük çiftlikleri kaldırarak, orta ve büyük ölçekte tarım
çiftlikleri oluşturmuştur. Böylece reformların başlangıcında Çin
nüfusunun 4’te 3’ü kırsal kesimde yaşarken, tarımsal çiftliklerin
ölçeklerinin büyütülmesi politikası 1984 yılında sonuçlarını vermeye
başlayarak kırsal kesimdeki vasıfsız işgücü hafif sanayi sektörlerine
kaydırılmıştır. Belirli bir seviyenin üzerinde üretim gerçekleştiren
firmalara bu fazla ürünü piyasa fiyatlarından satmalarına devlet
tarafından izin verilmiştir. Böylece, tarım sektöründe gerçekleştirilen
reformlar sayesinde tarımsal üretim ve hafif sanayi üretimi hızla artış
göstermiştir.
Daha sonraki aşamada, ülkenin güney ve doğu kıyılarında serbest
ticaret bölgeleri kurularak ihracat teşvik edilmiştir. Bütün bu gelişmelere
rağmen Çin’de politik ve ideolojik nedenlerle ağır sanayi sektöründe
devlet kontrolü ve planlama anlayışı hala sürdürülmektedir.
Bazı araştırmalar, Çin ve Vietnam ekonomilerindeki istikrarlı ve
hızlı büyümeyi (1989-1995 aralığında yıllık ortalama büyüme hızı Çin’de
% 11 ve Vietnam’da % 7 olarak gerçekleşmiştir) geçiş sürecinde
uyguladıkları ihtiyatlı ve aşamalı reform politikaları ile
açıklamaktadırlar31. Aşamalı reform yaklaşımını benimseyen ülkelerde
devlet, piyasa ekonomisini destekleyecek temel kurumlar
30 Justin Yifu Lin, “Vability, Economic Transition and Reflection on Neoclassical
Economies”, Tiger Working Paper Series No.50, Warsaw 2004, p.18. 31 J. McMillan and, B. Naughton, “How to Reform a Planned Economy: Lessons from
China”, Oxford Review of Economic Policy, Vol. 8, No. 1, 1992, pp. 30-43.
oluşturuluncaya kadar temel (stratejik) sektörleri elinde tutmuştur. Çin’in
benimsediği sosyalist piyasa ekonomisi sisteminin, sağlanan ekonomik
büyüme ve refah artışına rağmen, özelleştirme ve yerinden yönetimli bir
ekonomik sistem olmadan ne derecede serbest piyasa ekonomisi anlayışı
ile örtüştüğü tartışmalıdır. Çin tarzı geçiş sürecinin temel amacı,
reformlar, açıklık ve modernizasyon yoluyla sosyalist bir piyasa
ekonomisi kurmaktı32. Bununla beraber, Çin’in uyguladığı reform
programı bazı geçiş ekonomilerinin (Örneğin Rusya’da kuponlu
özelleştirme, Kazakistan’da özel emeklilik sistemi gibi) benimsediği
standart veya önceden pişirilmiş çözümlerle benzerlik göstermemektedir.
Çin’in pragmatik ve “aşağıdan yukarıya doğru” aşamalı geçiş süreci
reçete reform programlarına değil, yerel koşullara ve insiyatife dayalı
olmuştur.
Vietnam ekonomik reform sürecine 1986’da “iyileştirme” (doi
moi) programı ile başlamıştır. Reform programının temel uygulama
araçları hizmet ve fiyat liberalizasyonudur. Bu reform, küçük ölçekli
firmaların ve teşebbüslerin gelişmesini teşvik etmiş ve yabancı
yatırımlarla ilgili yeni yasal düzenlemeler getirmiştir. Küçük çiftçilerin
ve yeni girişimcilerin devlete ait tarım arazilerini kiralanmalarına izin
verilerek, özel tarımsal üretim teşvik edilmiştir. Tarımda geleneksel
sosyalist kolektif sistem kaldırılarak, ailelerin kendi arazilerinde tarım
yapmalarına ve ürettiklerini piyasa fiyatlarından satmalarına izin
verilmiştir. Tarımsal alanda gerçekleştirilen reformlar sayesinde
Vietnam, Asya’daki en büyük üçüncü pirinç ve en büyük ikinci kahve
ihracatçısı ülke konumuna yükselmiştir. Aşamalı olarak gerçekleştirilen
ekonomik istikrar, liberalizasyon ve yapısal reformlar sonucunda
Vietnam makro ekonomik politik hedeflerine ulaşmada başarılı olmuştur.
1.2.3. Şok Terapi ve Aşamalı Geçiş Stratejilerinin
Karşılaştırmalı Analizi
32 Richard Sanders and Chen Yang, “China’s Path to the New Economy An Institutional
Approach”, TIGER Working Paper Series No.39, Warsaw, April 2003, p.5.
Şok Terapi Lehine Argümanlar
Serbest fiyat mekanizmasının tam olarak işletilmesi, firmalar
devlet tarafından bütçe sübvansiyonları ile desteklenmiyorsa, faydalıdır.
Piyasa koşullarında faaliyet gösteren firmaların devlet desteğinden
yoksun bırakılmaları, karlı olmayan marjinal firmaların iflasına neden
olabilir. Böyle bir sonuç, piyasa yeni firmaların girişini olanaklı kıldığı
için, faydalıdır.
Mikro ekonomik istikrar politikaları ile yapısal reformların eşanlı
uygulanması, başarılı bir geçiş süreci için gereklidir. Politik belirsizlikler
ve reform programındaki gecikmeler piyasa işleyişinde ciddi
etkinsizlikler yaratır.
Kamu işletmeciliğinin bütçeden yapılan sübvansiyonlarla
desteklenmeye devam edilmesi, kamu yöneticilerini sorumsuzluğa,
israfa, verimsizliğe ve yolsuzluğa yöneltir. Koruyucu önlemler, verimsiz
ve karlı olmayan teşebbüslerin yanlış kaynak tahsislerine neden olur;
piyasalarda girişimcilik isteği ve ruhu gelişmez; piyasa ekonomisine tam
olarak geçişin önündeki riskler devam eder.
Aşamalı Geçiş Lehine Argümanlar
Tüm reform önlemlerinin kısa bir sürede ve birlikte
gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Fiyat istikrarı gibi önlemler için acele
edilebilir; fakat örneğin serbest bankacılık sisteminin kurulması veya
vergi sistemi reformu zaman alır ve aynı zamanda beşeri ve fiziksel
sermaye birikimini gerektirir. Ayrıca, reform programının dayanağını
oluşturacak hukuk alanındaki reformların hemen uygulamada sonuç
vermesi ve hayata geçirilmesi de güçtür. Her önlemin bir arada ve
kapsamlı olarak uygulanmaya çalışılması, ilk yapılacaklar listesini
anlamsızlaştıracaktır.
Hızlı değişimler her zaman bir maliyet taşır. Dönüşüm maliyetleri
ekonomik ve sosyal maliyetlerdir. Örneğin, özelleştirilen kamu
işletmelerinde çalışan işçiler için rekabetçi koşullarda yeni iş ortamına
alışmak veya yeni iş bulmak güçtür. Özeleştirme sonrasında işgücünde
verimsizliklerin ortaya çıkması olasıdır. İşsizlik sorununun çözümü için
sosyal güvenlik sistemini güçlendirmek, emeklilik programlarını
etkinleştirmek, işsizlik tazminatlarını yerleştirmek, işgücünün piyasa
ekonomisinin gerektirdiği koşullarda istihdamı için eğitilmesini ve
niteliğinin artırılmasını sağlayacak sosyal yardım ve mesleki eğitim
programları uygulamak için devlet bütçesinden kaynak ayrılması
gerekmektedir.
Döviz kurundaki beklenmeyen yükselmeler dış ticaret dengesini
bozar ve dış borç sorununu artırır. Yabancı sermaye hareketleri
üzerindeki kısıtlamaların tamamen kaldırılması, mali piyasaların dış
şoklara karşı direncini zayıflatır. Parlamenter rejimlerde güçlü
parlamento desteğine sahip olmayan hükümetler reform programlarını
kararlılıkla yürütemezler. Demokratik süreçte ekonomik reform
programlarının uygulanması gerekliliği, hükümetler için siyasi riskler
taşır.
Neoklasik iktisat ve Washington Uzlaşması geçiş sürecindeki
ekonomilerde önerdikleri politika stratejileri bakımından başarılı
sonuçlar vermemiştir. Neoklasik iktisat düşüncesi, geçiş ekonomilerinde
sağlıklı bir piyasa ekonomisinin oluşturulabilmesi için kurum yönetişimi,
rekabetçi ortam, mülkiyet haklarının düzenlenmesi ve özel sektörün
gelişimi önündeki diğer engellerin kaldırılması gibi unsurlara önem
vermektedir. Bununla beraber, geçiş ekonomilerinde özel sektör
girişimciliği zayıf ve mevcut firmalar rekabetçi piyasa koşullarına hazır
olmadıklarından, piyasalarda küçük firmaların iflasları ve kamu
işletmelerinin ise zararları ortaya çıkmıştır. Geçiş ekonomilerinde ortaya
çıkan piyasa aksaklıkları nedeniyle piyasalara fiyat kontrolleri,
sübvansiyonlar, rekabeti önleyici diğer devlet müdahaleleri, kaynak
tahsisinde idari kararların belirleyici olması gibi sonradan ortaya çıkan
devletin koruyucu önlemleri sonuçta; rant kollama, gelir dağılımında
adaletsizlikler, yetersiz kaynak tahsisi, etkin bir kurum yönetişiminin
eksikliği, tekelci piyasa koşulları yaratmıştır.
Washington uzlaşması, BDT, ODA ülkeleri, yeni sanayileşmekte
olan ülkelerde yapısal krizlerin aşılması için uygulanmıştır. Geçiş
sürecindeki ekonomiler henüz planlı ekonominin kurumlarını ve
bireylerin eski tutum davranışlarını değiştirecek bir toplumsal değişimi
sürecin başında gerçekleştiremedikleri için, Washington uzlaşmasının
piyasa ekonomisine tam geçişi öngören önlemleri başarılı olamamıştır.
Washington uzlaşmasına tepki ve alternatif olarak ortaya çıkan
Post Keynesyen görüş, şok terapi modelini benimseyen ülkelerdeki
hükümetlerin uyguladıkları politikaların ekonomiyi genel dengeden
uzaklaştırdığını ve uzun dönemde ekonomik faaliyetleri olumsuz
etkilediğini ileri sürmektedir. Hükümetler reform sürecinde
libarelleşmenin kontrollü olarak yerleşmesinde, sosyal güvenliğin
sağlanmasında, risklerin algılanması ve kontrol edilmesinde ve sosyal
sermayenin oluşturulmasında piyasanın kendi iç güçleri ve denkleştirici
mekanizmalarına göre daha etkilidir. Çünkü, yapısal reformların
uygulanması sonucu ortaya çıkan piyasa başarısızlıkları daha büyük
olacak ve piyasalardaki eksik enformasyon nedeniyle etkinsizlik daha da
artacaktır33.
Serbest piyasa mekanizması yoluyla ekonomik etkinliğin
sağlanabilmesi için, piyasalarda rekabet ve tam enformasyonun varlığı
gereklidir. Piyasalarda rekabetçi bir yapının olmadığı, enformasyonun
eksik olduğu, toplumun piyasa ekonomisi ideolojisine uzak bulunduğu
ekonomilerde libarelleşme, deregülasyonlar ve özelleştirme etkin ve
rekabetçi bir piyasanın oluşmasında başarılı sonuçlar vermemektedir.
Örneğin Malezya, uluslararası sermaye hareketleri üzerindeki devlet
kontrollerini güçlendirerek Asya mali krizinden çıkmayı başarmıştır. Bir
başka örnek olarak Vietnam da, güçlü devlet kontrolleri ve
yönlendirmeleri sayesinde ekonomik büyümede artış sağlayabilmiştir34.
33 Yujiro Hayami, “From the Washington Consensus to the Post-Washington
Consensus: Retrospect and Prospect”, Asian Development Review, 2003, Vol. 20, No. 2,
p.60. 34 Hayami, a.g.e., p. 56.
Tablo 8: Washington Uzlaşması, Şok Terapi ve Post Keynesyen Politikalar
Politikalar Washington
Uzlaşması
Şok Terapi Post Keynesyen
Fiyat
liberalizasyonu
Derhal ve hızlı bir
şekilde
Derhal ve hızlı bir
şekilde
Aşamalı fiyat
liberalizasyonu
Ücret Politikası
Piyasada oluşan
denge ücret
seviyesi
Vergi tabanlı ücret
politikası (Gelirler
politikası)
Vergi tabanlı ücret
politikası (Gelirler
politikası)
Özelleştirme
Tüm devlet
teşebbüslerinin
derhal
özelleştirilmesi;
Piyasalara giriş ve
çıkış engellerinin
kaldırılması
Tüm devlet
teşebbüslerinin derhal
özelleştirilmesi;
Piyasalara giriş ve çıkış
üzerindeki engellerin
kaldırılması
Devlet teşebbüslerinin
aşamalı özelleştirilmesi;
Piyasalara giriş ve çıkış
üzerindeki engellerin
korunması
Para Politikası
Bağımsız merkez
bankası;
Faiz oranlarının
derhal serbest
bırakılması
Bağımsız merkez
bankası;
Faiz oranlarının derhal
serbest bırakılması
Devlet kontrollü
merkez bankacılığı;
Faiz oranlarında
aşamalı olarak
serbestleştirme
Mali Sistem
Özel bankalar
Özel bankalar
Devlet ve özel sektör
bankacılığının birlikte
yürütülmesi
Maliye
Politikası
Dengeli bütçe;
Tarafsız vergi
sistemi
Hazine bonoları ihracı
veya yabancı
yardımlarla finanse
edilebilen daha küçük
bütçe açıkları;
Tarafsız vergi sistemi
Bütçe açıkları;
Hükümet yetkisinde
harcama politikası ve
vergi sistemi
Uluslararası
Ticaret
Serbest ticaret ve
tam konvertibilite
Serbest ticaret ve tam
konvertibilite
Takas birlikleri
Başlangıç
Koşulları
Bütün ülkelere
aynı uygulama
Bütün ülkelere aynı
uygulama
Sosyo ekonomik
geçmişe dayalı
farklılıkları dikkate alan
Kaynak: John Marangos; “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies for
Transition Economies: A Post Keynesian Perspective”, Journal of Post Keynesian
Economics, Spring 2003, Vol. 25, No. 3, p. 452 (449-468).
Tarihsel olarak büyük ekonomik krizlerden çıkış ve savaş sonrası
yıkımların tamiri süreçlerine bakıldığında, tamamen piyasa ekonomisinin
liberal düzenlemelerine bağlı kalınmadığı görülecektir. Örneğin, II.
Dünya Savaşından sonra Avrupa’nın yeniden imarında ekonomik
planlama benimsenmiş ve fiyat kontrolleri konulmuştur. Etkin bir para ve
maliye politikası uygulanmış ve Avrupa Ödemeler Birliği
oluşturulmuştur. Döviz kurları üzerinde kontrol ve uluslararası sermaye
hareketleri üzerinde kısıtlamalar uygulanmıştır. Savaştan yıkımla çıkan
Avrupa ülkelerine yatırım malları ve yabancı sermaye gereksinmeleri
A.B.D. tarafından Marshall Planı ile sağlanmıştır. Sonuçta piyasalar aktif
ve güçlü bir devlet müdahalesi tarafından etki altına alınmıştı. Piyasa
ekonomisine geçiş sürecinde reform programı uygulayan ülkelerin
başarıları ekonomik, politik, sosyal ve kültürel bakımdan başlangıç
koşullarındaki farklılıklara bağlıdır. Neo klasik iktisat ve Washington
Uzlaşmasını benimseyen reform stratejistleri bu faktörleri ihmal
etmişlerdir.
Tablo 8’de “Washington Uzlaşması”, “Şok Terapi” yaklaşımı ve
“Post Keynesyen” yaklaşımların önerdikleri reform politikalarının esas
unsurları karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir. Fiyat liberalizasyonuna
dayalı geçiş modellerinde fiyatlardaki artış, ücretlerden daha hızlı
olmuştur. Sonuçta fiyatların ani ve kontrolsüz olarak olarak
serbestleştirilmesi, bunu uygulayan ülkelerde enflasyonist süreci
hızlandırmış; işçi ve emekli kesimlerden yeni sermayedar sınıfa doğru
gelirin yeniden dağılımını gerçekleştirmiştir. Post Keynesyenler temel
tüketim malları, üretimde kullanılan girdi malları, enerji, kredi ve döviz
fiyatları üzerinde kontrollü fiyatlandırmayı benimserler.Böylece fiyat
kontrolleri ekonominin yeniden yapılanması için gerekli ortamı
sağlayacaktır35. Piyasa ekonomisine dönüşümün yarattığı resesyonu talep
yetersizliğine bağlayan Keynesyen görüş haklı olsa da, fiyatların
serbestleştirilmesinin hızı ve kapsamı ile GSYİH ‘daki azalmalar ve
enflasyonist süreç arasındaki nedensel ilişki açık değildir.
35 John Marangos; “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies for Transition
Economies: A Post Keynesian Perspective”, (2003), p. 458.
Reform politikaları sonucunda geçiş ekonomilerinde yaşanan gerileme ve
enflasyon, daha çok bu ülkelerin başlangıç koşullarındaki farklılıklara ve
politik, sosyal ve kültürel etkenlere (demokratikleşme derecesi, devlet
sistemleri, nüfusun etnik bileşimi, aynı coğrafik konumda olma gibi)
bağlanabilir.
1.3. Ekonomik Gelişme ve Yeniden Yapılanma
Stratejisi Olarak Geçiş
Geçiş ekonomileri tarafından uygulanan reform politikaları
radikal ve kapsamlı önlemler içermektedir. Geçiş ekonomileri tarafından
uygulanan reformların içerdiği temel politikaları Kumsa ve Jones şöyle
özetlemektedir36:
a) Fiyat ve dış ticaret liberalizasyonu ve özel sektörün ekonomik
büyümenin temel motoru olarak benimsenmesi;
b) kamu teşebbüslerinin özelleştirilmesi ve piyasaya yeni girişlerin
teşvik edilmesi;
c) ekonomi üzerindeki devlet kontrollerinin gevşetilmesi ve mikro
ekonomik yeniden yapılanma;
d) ekonominin istikrarını sağlayacak ve yabancı sermayeyi teşvik
edecek liberal bir hukuk düzeninin yaratılması;
e) üretimi teşvik edecek liberal tarım politikalarının benimsenmesi.
Washington uzlaşması olarak bilinen ve Williamson’un Latin
Amerika’da yapısal uyum politikaları için önerdiği reçete önlemler
(Williamson’un On Emri) reformcu ülkelerde küreselleşmenin etkilerini
giderecek ve mali sistemi etkinleştirecek şekilde sonuç vermemiştir.
1994-1999 yılları arasında 10 orta gelirli gelişmekte olan ülkelerde37 mali
krizler önlenememiştir. Bu ülkelerde mali sistem çökmüş, bankalar iflas
etmiş, yılların reform kazanımları zarar görmüştür. Buna karşılık yaşanan
36 Asfaw Kumsa and John F. Jones, “The Social Consequences of Reform in
Transitional Economies”, International Journal of Social Economics, 1999, Vol. 26, Iss.
1/2/3, pp. 194-210. 37 Türkiye, Venezuella, Arjantin, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Malezya,
Filipinler, Tayland, Rusya ve Brezilya.
krizler bu ülkelerde reform taleplerini artırmıştır. IMF’nin istikrar
politikaları tartışılmaya başlanmış ve sermaye hareketlerinin uluslararası
kontrolü üzerinde kısıtlayıcı mali önlemlerin alınması (Tobin Vergisi
gibi) önerileri gündeme gelmiştir.
Ne yazık ki, Washington Uzlaşması 1990’lı yıllar boyunca
öngörülenin ve arzu edilenin aksine piyasa reformlarında başarıyı
getirmemiştir. Sonuçlar politikacıların söz verdiklerinden, halkın
beklentilerinden ve IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların ekonometrik
modellerinin çıkarımsamalarından tamamıyla farklı olmuştur.
Geçiş sürecinin başında, Washington Uzlaşması olarak bilinen
politika paketleri ODA, BAD ve BDT Ülkeleri tarafından hevesle
benimsendi ve derhal uygulamaya konuldu. Makroekonomik
istikrarsızlık öncelikli olarak vurgulandı ve enflasyonla mücadelede
parasal önlemler etkili oldu. Bütçe disiplininin sağlanması ve yeni gelir
kaynaklarının yaratılması, piyasa ekonomisinin işlerliğine katkıda
bulundu. 1990’lı yılların ikinci yarısında ise, hızlı başlangıcın ardından
zayıflayan yapısal reform ve istikrar politikalarının etkinliği, bu
ülkelerdeki kurumsal yapının (piyasa kurumları ve kültürü ile demokratik
geleneklerin eksikliği gibi) zayıflığı ve piyasa kural ve kurullarının tam
olarak yerleşmemiş olması nedenleriyle açıklanabilir. Böylece,
reformlarının sürekliliğinin ve politikacılar ve halk tarafından iyi anlaşılır
olmasının geçiş sürecinin başarısı bakımından önemi anlaşılmıştır.
Aşağıdaki tabloda geçiş süreci iki aşamalı olarak açıklanmış ve her
aşamadaki öncelikler, reform stratejileri ve politika araçlarının tanımı
yapılmıştır.
Eski merkezi planlı ekonomiler 1990’lı yıllardan itibaren piyasa
ekonomisi güçlerinin etkisi altına girmişlerdir. Piyasa ekonomisine geçiş
tercihi veya -doğrusu olarak- zorlaması ile ekonomik istikrar ve finansal
liberalizasyon geçiş sürecindeki ekonomilerde öncelikli politika amaçları
olarak benimsetilmiştir. Gerçekte, piyasa ekonomisine geçiş ve
liberalizasyon süreci, merkezi planlamaya dayalı eski Sovyet ekonomileri
dışındaki gelişmekte olan ülkeler için de yaşanmaktadır. Bazı Afrika
ülkeleri (Tanzanya gibi), Güney Asya ülkeleri (Hindistan, Güney Kore,
Malezya gibi), Latin Amerika Ülkeleri (Arjantin, Meksika, Şili gibi) ve
1980’lerden sonra ihracata dayalı bir büyüme modeli benimseyen
Türkiye gibi ülkeler de yapısal uyum politikalarını, dışa açık büyüme ve
finansal liberalizasyon politikaları ile birlikte benimsemişlerdir.
Küreselleşme sürecinde geçiş ekonomilerinin uluslar arası sermaye
hareketlerinin serbestleştirilmesi karşısında daha liberal dış ticaret
politikaları izlemek zorunda kalmaları ve ekonomik büyümenin dış
borçlanma ile finanse edilmesi, bu ekonomileri bir dizi geçiş veya
küreselleşme krizleri ile karşı karşıya bırakmıştır.
1980’lerin sonunda Gorbachev tarafından benimsenen
“Perestroika”, Sovyet politik ve ekonomik kurumlarını radikal şekilde
yeniden yapılandırmayı (merkezi ve otoriter sistemin, yerinden ve
demokratik hale dönüştürülmesi) amaçlamıştır. Yani, sistem kendi
içinden yenilenecek ve “daha fazla sosyalizm” sağlanacaktı. Fakat
beklenen gerçekleşemeden, sosyalist sistem bir başka sisteme dönüştü:
Piyasa ekonomisi. Sonuçta, sistem içinden bir krizin aşılması yerine, eski
sistemin yerini alan yeni sistemin yarattığı bir kriz ile karşılaşılmıştır.
Yeni krizin adı böylece “geçiş” veya “dönüşüm” krizi (piyasa ekonomisi
sisteminin, planlı ekonomik sistemin yerini alması) olarak konulmuştur.
Demokratik hükümetlerin seçimle kurulması ve piyasa
ekonomisinin işleyişini kolaylaştıracak kurumlarının oluşturulması,
otoriter ve merkezi planlamaya dayalı ülkelerde ciddi sorunlar yaratmış
ve halktan gelen olumsuz tepkilerle karşılaşılmıştır. Piyasa ekonomisine
geçiş süreci, reform politikalarının başarısı ile mümkündür. Bu ülkelerde
reform politikalarının iki temel amacı bulunmaktadır. Birincisi, rekabetçi
ve etkin bir piyasa için gerekli kurumların oluşturulması; ikincisi ise
sınırlı devlet müdahaleleri ile ekonomik istikrar ve büyümenin
sağlanmasıdır.
Tablo 9’da planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş süreci iki
aşamada açıklanmaktadır. Tabloda her bir geçiş aşamasında uygulanan
politika ve stratejilerin etki ve beklenen sonuçları özetlenmiştir.
Tablo 9: Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde Stratejiler
Birinci Aşama İkinci Aşama
Öncelikler Enflasyonu azaltmak
Büyümeyi güçlendirmek
Sosyal koşulları iyileştirmek
Uluslar arası rekabeti
artırmak
Makroekonomik istikrarı
korumak
Reform
Stratejisi Makroekonomik kuralları
değiştirmek
Devletin rolünü ve
büyüklüğünü azaltmak
Korumacı ve statükocu
kurumları söküp atmak
Kurumlar yaratmak ve
bunları iyileştirmek
Özel sektörün rekabetçiliğini
desteklemek
Sağlık, eğitim ve diğer kamu
hizmetlerinin reformu
Kapitalizmin ekonomik
kurumlarını yaratmak
Yeni uluslar arası ekonomik
işbirlikleri kurmak
Politika
Araçları Katı bütçe kesintileri ve
vergi reformu
Fiyat liberalizasyonu
Dış ticaret ve yabancı
yatırımların liberalizasyonu
Özel sektöre müdahalesizlik
Sosyal bakım yerine sosyal
acil fonların yaratılması
Özelleştirmenin
kolaylaştırılması
İşgücü yasal düzenleme ve
uygulamalarında reform
Yerel hizmet reformu
Hükümet yönetimlerinin
reformu
Adalet reformu
Vergi tahsilatı idaresinin
reformu
Sektörel dönüşüm ve
yeniden yapılanma
Karmaşık özelleştirme
İhraç mallarının tanıtılması
Merkezi hükümet ve yerel
yönetimler arasındaki
ilişkilerin yeniden
düzenlenmesi
Esaslı Rol
Oynayıcılar Başkanlık makamı
Ekonomik kabine
Merkez Bankaları
Dünya Bankası ve IMF
Özel mali gruplar ve yabancı
Başkanlık ve kabine
Kongre
Kamu bürokrasisi
Yargı
Sendikalar ve dernekler
portföy yatırımları Politik partiler
Medya
Merkezi ve yerel yönetimler
Özel sektör
Reformların
Etkileri Derhal
Kamu politikalarının yüksek
hissedilirliği
Ilımlı
Orta ve uzun dönemde
Kamu politikalarının zayıf
hissedilirliği
Yüksek
Politik
Maliyetler Yaygın geçici düzeltmeler Özel avantajların kalıcı
olarak giderilmesi
Esaslı
Hükümet
Yenilikleri
Makro ekonomik yönetimim
teknokrat elit sınıfa terk
edilmesi
Kurumsal gelişme, orta gelirli
kamu sektörü yönetimine
bağlıdır
Kaynak: Moises Naim, “Fads and Fashion in Economic Reforms: Washington
Consensus or Washington Confusion”, Third World Quarterely, Vol 21, No 3, 2000, p.
516.
Ekonomik gelişme ve yeniden yapılanma stratejileri içeren geçiş
reformları dört temel unsurun gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır.
Birincisi, politik sistem değişiklikleridir. Planlı (kumandacı) ekonomiden
piyasa ekonomisine geçiş, sanayi ve tarımsal mülkiyetin ve üretim
üzerindeki kontrolün merkezileşmiş politik gücün etki alanından özel
mülkiyete ve piyasa kurumlarına geçmesi anlamına gelir.
Demokratikleşme süreci çok kırılgandır. Eski Sovyet sisteminin
dağılmasıyla özellikle Orta Asya ülkelerinde ortaya çıkan totaliter ve
antidemokratik yönetimler ulusal ve etnik çatışmaları çözememiştir.
Piyasa ekonomisine hızlı geçiş ve geçiş reformlarının başarısızlığı,
otoriter yönetimlerin güç kazanması sonucunu doğurmuştur.
İkincisi, batı tarzı bir serbest piyasa modeli, piyasaların ve
ticaretin serbestleşmesi; devlet teşebbüslerinin özelleştirilmesi; ve
devletin ekonomik faaliyetlerden önemli ölçüde çekilmesini
gerektirmektedir. Etkin bir piyasa ekonomisi modelinin işleyebilmesi
için; a) kamu ve özel kesim kurumlarının güçlendirilmesi; b) devletin
etkili bir gelir toplama ve sosyal fayda yaratma yeteneğine kavuşması; c)
girişim ve kurumsallaşma kültürünün güçlendirilmesi gerekmektedir.
Üçüncü unsur, yönetişimde değişimdir. Özel sektör bakımından
yönetişimde değişimin anlamı, kurumsal yöneticilerin ve girişimcilerin
ticari anlamda yönetişimde etkin olmaları ve hissedarların da girişim
faaliyetleri sonucunda ekonomik fazladan pay almalarıdır. Kamu
yönetiminde değişimin anlamı, merkezileşmeden, yerelleşmeye doğru
karar alma mekanizmalarının geliştirilmesi ve hesap verilebilirlik;
şeffaflık; performans gibi kriterlerin uygulanmasıdır.
Dördüncü olarak, eski Sovyet sisteminin üye ve çevre ülkeleri,
politik ve ekonomik bakımlardan batının bir parçası olmak
istemektedirler. Batı ekonomilerinin geçiş sürecindeki ülkelerin reform
programlarına ve piyasa ekonomisinin geliştirilmesine ilişkin sağladıkları
kolaylıklar geçiş ülkelerini siyasi olarak da Batı ile yakınlaştırmıştır.
Batının ekonomik ve politik sistemine dahil olarak geçiş sürecinin kısa
sürede tamamlanması mümkündür.
1.3.1. Politik Sistem Değişiklikleri
Sistematik olarak piyasa ekonomisine dönüşüm sadece ekonomik
alanla sınırlı değildir. Dönüşümün politik, sosyal ve kültürel boyutları
bulunmaktadır ve bu alanlardaki değişim diğerlerine göre daha yavaş ve
sorunludur. ODA ülkelerinde demokratik bir sisteme hızlı bir dönüşüm
yaşanırken, OA ülkelerinde otokratik feodalizm benzeri bir politik ve
ekonomik sistem ortaya çıkmıştır.
Şekil 3: Geçiş Ekonomilerinde Yapısal Reform Endeksi (1990-99)
Türkmenistan
Beyaz Rusya
Kazakistan
KırgızistanRusya
LetonyaEstonya
MacaristanPolonya Çek
Cumhuriyeti
Özbekistan
0
0,1
0,2
0,3
0,4
0,5
0,6
0,7
0,8
0,9
0 2 4 6 8 10 12
Kaynak: Aslund, Boone, and Johnson, 2001, p.92; EBRD, 1999. (0=Düşük; 1=Yüksek)
Tablo 10’da demokratikleşme bakımından reform endeksi
ölçümündeki göstergeler; a) politik süreç; b) sivil toplum; c) bağımsız
medya; d) yönetişim; e) anayasal,yasal ve yargısal yapı; f) özelleştirme;
g) makroekonomik; h) mikroekonomik olarak dikkate alınmıştır. Eski
Sovyet siyasi ve ekonomik sistemin demokratik ve kapitalist bir siyasi ve
ekonomik yapıya çevrilmesi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde daha hızlı
ve başarılı şekilde gerçekleşmiştir. Orta Asya ülkeleri ile diğer BDT
ülkeleri ise piyasa ekonomisi ve demokrasiyi bir tür kaplama malzemesi
olarak benimsemişler ve rant kollama ve yolsuzluğa dayalı otoriter
bürokratik rejimler yaratmışlardır.
Post-komünist ülkelerde piyasa reformları ile demokratikleşme
arasında güçlü ve pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Demokratik olarak
gelişmiş ülkelerde yapısal reformlar daha başarılı sonuçlar vermiştir.
Tablo 10’daki demokratikleşme düzeylerini dikkate alarak, şekil 3’te de
görüleceği gibi demokratik olarak gelişmiş ülkeler, piyasa reformlarının
uygulanmasında da başarılı olmuş ülkelerdir.
Tablo 10: Demokratikleşme Düzeyleri Bakımından Geçiş Ekonomilerinde
Reform Endeksi (1997-2001)
2001 2000 1998 1997
Demokratik Bakımdan Gelişmiş Ülkeler
Polonya 12 12 13 13
Macaristan 16 14 13 13
Çek Cumhuriyeti 16 15 14 13
Estonya 16 16 16 17
Slovenya 16 16 16 17
Litvanya 18 19 18 19
Letonya 17 18 18 18
Ortalama 16 16 15 16
Orta derecede Demokratik Ülkeler (İyileşme Yolunda)
Slovakya 21 22 29 29
Bulgaristan 26 28 30 36
Romanya 30 30 33 34
Ortalama 26 28 31 33
Orta Derecede Demokratik Ülkeler (Parazitleşen Otoriter)
Gürcistan 32 31 35 36
Ermenistan 34 34 36 36
Arnavutluk 34 36 37 35
Ortalama 33 33 35 35
Orta Derecede Demokratik Ülkeler (Giderek Kötüleşen)
Ukrayna 35 36 36 33
Rusya 36 34 32 30
Kırgızistan 38 36 35 34
Ortalama 36 35 34 32
Demokrasisi En Az Gelişmiş Ülkeler (Baskıcı)
Yugoslavya 40 44 39 -
Kazakistan 42 41 40 40
Azerbaycan 42 43 43 43
Tacikistan 44 47 48 49
Özbekistan 51 51 51 51
Türkmenistan 54 54 54 53
Ortalama 46 47 46 47
Kaynak: Alexander J. Motyl, “Ten Years After the Soviet Collapse: Persistence of the Past
and Prospects for the Future”, Adrian Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer
( Ed.); Nations in Transit 2001, Freedom House, 2001, p.37-38. (10-25: En demokratik
ülkeler; 40-25: Orta derecede demokratik ülkeler; 40-55: En az demokratik ülkeler)
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi demokrasinin az
geliştiği ve totaliter yönetimlerin olduğu ülkelerde yapısal reform
indeksi; demokratik olarak gelişmiş Polonya, Macaristan, Çek
Cumhuriyeti gibi ülkelerdeki reform indeksinden daha düşük
hesaplanmıştır. Daha zayıf demokratikleşme düzeyine sahip ve otoriter
rejimli ülkelerde ekonomik reformların yanında ekonomik büyüme ve
piyasa liberalizasyonu bakımından da daha zayıf bir başarı sağlanmıştır.
Demokrasilerini güçlendirmiş ülkelerde, a) sivil ve politik haklar
gelişmiş; b) politik süreç seçmen tercihlerine dayalı olarak hür ve adil
oylama sistemine dayandırılmış; c) bağımsız medya ve sivil haklar
korunmuş; d) iyi yönetişim pratikleri sağlanmıştır. ODA ülkeleri ile OA
ülkeleri arasındaki reformların başarısı bakımından ortaya çıkan derin
farklılıklar, bu ülkelerin demokratikleşme düzeyleri ile açıklanabilir.
ODA ve OA ülkeleri arasındaki demokratikleşme düzeyleri
bakımından ortaya çıkan farklılıklara ilave olarak bu ülkelerdeki politik
sistem farklılıklarını da (anayasal düzen, yasama ve yürütme arasındaki
güç paylaşımı gibi) dikkate almak gerekir. Moldovya ve Gürcistan
dışında (bu ülkelerde başkan ve parlamento arasında denetleyici bir güç
ilişkisi bulunmaktadır) diğer BDT ülkelerinde başkanlık sistemi
güçlendirilmiş ve otorite tek elde toplanmıştır. Orta Asya ülkelerinde
başkanlık sisteminde güç mutlak olarak başkana aittir. Bu ülkelerde
başkanlar parlamentoyu ve yüksek yargı organlarının üyelerini doğrudan
kontrol altında tutmaktadırlar. Mevcut partileşme eğilimleri “Başkan’ın
Partisi” karşısında “diğer partiler” biçiminde muhalefetsiz bir ortamda
biçimlenmiştir. Siyasi gücün başkanda toplanması, ekonomik gücün de
merkezileşmesine ve dolayısıyla yolsuzluğun artışına, nepotizm ve
kronizmin eğilimlerinin teşvik edilmesine yol açmıştır.
1.3.2. Planlı Kaynak Tahsisinden Serbest Piyasa
Modeline Geçiş
Ekonomik sistem değişikliği, kurumsal yapı ile birlikte; zihniyet,
gelenek ve davranış değişikliğini de gerektirmektedir. Sovyetler
Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan ve ekonomik
yönden piyasa ekonomisine işlerlik kazandırma ve giderek dünya
ekonomisinin bir parçası haline gelme gibi çok boyutlu bir dönüşüm
sürecine giren Cumhuriyetler, piyasa ekonomisin etkin bir şekilde
kurulup işletilebilmesi için zihniyet değişikliğinin sağlanması, bazı değer
yargılarının değiştirilmesi ve dinamik müteşebbislerin yetiştirilmesi gibi
sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır38.
1989 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla birlikte ve bunu
izleyen yıllarda Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasıyla ortaya
çıkan “geçiş ekonomileri”, planlı sistemden piyasa ekonomisine
dönüşüm sürecinde eski merkezi planlamaya dayalı yapının çözülmesi en
önemli sorunu yaratmıştır. “Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi”nin
(CMEA) çöküşü, eski Sovyet Bloku (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile
Baltık Ülkeleri) içindeki ticareti ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri
(şimdiki BDT ülkeleri) arasındaki ticareti bozmuştur. Bu çöküşün
ardından piyasa ekonominse yönelik deneyimleri birbirlerinden farklılık
gösteren geçiş ekonomileri arasında reform programlarının
uygulanmasında izlenen yöntem ve araçların etkinliği bakımından da
farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Reform programları başlangıçta
enflasyonu artırmış; bu ülkeleri üretim ve dış ticarette resesyona sokmuş;
kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluk birbirini tetikleyecek biçimde yükselmiş;
bütçe dengesi bozulmuş; işsizlik artarak, refah düzeyi düşmüştür.
Ekonomik yapılardaki bu çöküş, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren
kısmen düzelmeye başlamış olmasına rağmen pek çok geçiş
ekonomilerinde bu dönemde sağlanan üretim artışı, 1990 öncesi dönemin
ortalamasından daha düşük olmuştur.
Ekonomik sistemler arasındaki dönüşümün sağlanmasında ve
liberal piyasa ekonomisi düzeninin kurulmasında geçiş ekonomileri
tarafından yaşanan resesyon ve krizler üç nedene bağlı olarak
açıklanabilir: Birincisi, sosyalizmden kapitalizme dönüşüm sürecinde
38 Fahri Solak, “Geçiş Ekonomilerinde Ekonomik Reform Sürecinde Karşılaşılan
Yapısal Sorunlar”, Internatioanl Conference on The Transition Countries on the Way of
Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4,
Bishkek, 2003, pp. 457-458.
kısa dönemde çıktıda düşüş olması liberalizasyon politikalarının bir
sonucudur. Liberalizasyon eski düzenin üretim ve bölüşüm ilişkilerini
bozduğu için üretimde J eğrisi yaşanmıştır. İkincisi; CMEA’nın
çökmesiyle birlikte ticaret rejimindeki “uzmanlaşma” ortadan kalkmıştır.
1980’de CMEA ticaret hacmi Doğu Avrupa ve eski SSCB’deki toplam
dış ticaretin yarısını oluşturmaktaydı. 1991 yılında üye ülkeler arasındaki
dış ticaret hacmi % 70-80 oranında düştü. Bu ülkelerin izleyen yıllarda
hızla serbest dış ticaret rejimini benimsemesiyle birlikte dış ticarette
partnerler gelişmiş sanayileşmiş ülkeler olmuştur. Üçüncüsü; geçiş
ülkelerinde sanayi sektöründe kaynakların merkezi kontrolünün, hızlı
özelleştirme ve fiyatların serbest bırakılması yoluyla sınırlandırılması
orta ölçekli işletmelerin kapanmasına ve üretim düşüşlerine neden
olmuştur39.
Geçiş ekonomilerinde iyi işleyen bir piyasa ekonomisi yaratmak
için gerekenler: a) fiyat liberalizasyonu ile yaratılan enflasyoncu baskının
parasal istikrar ile hafifletilmesi; b) bütçe açıklarını ve devletin
ekonomideki büyüklüğünü azaltacak bir mali disiplinin geliştirilmesi ve
kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak ve istihdamı ve yatırımı teşvik
edecek bir vergi reformunun gerçekleştirilmesi; c) gerçekçi bir döviz
kuru rejimi oluşturulması ve dış ticaretin liberalleştirilmesi; d) yeni bir
yasal düzenin gerektirdiği iyi tanımlanmış mülkiyet haklarının ve ticari
anlaşmaların yaptırımlarının güçlendirilmesi; e) devletin kamu
girişimciliğinden çekilmesi ve piyasaya yeni girişimcilerin ve firmaların
girmesini ve piyasalarda rekabetin teşvik edilmesidir40.
1.3.3. Yönetişimde Değişim
Yönetişim, ekonomik kaynakların devlet tarafından yönetimi
anlamında, üç başlık altında incelenebilir. Birincisi, devletin piyasaya
39 Ronald I. McKinnon, “Gradual versus Rapid Liberalization in Socialist Economies:
The Problem of Macroeconomic Control”, The World Bank Research Observer, Vol.1,
March 1994, p.68. 40 Paul Marer, “The Transition to a Market Economy in Central and Eastern Europe”,
The OECD Observer, 169, Apr/May 1991, pp..8-9.
doğrudan (yasa ve kurallar koymak; fiyatlar ve ücretler üzerinde kontrol
gibi) veya teşvik sistemleri uygulamak suretiyle dolaylı olarak (vergi
muafiyet ve istisnaları, selektif kredi kolaylıkları gibi) müdahalesiyle
ilgilidir. Merkezi planlı ekonomik sistemde devletin fiyatlara, üretim
faktörlerinin sektörel dağılımına, finansal kaynakların tahsisine, sermaye
birikim modeline doğrudan müdahalesi vardır ve üretim araçlarının
mülkiyeti büyük ölçüde devlete aittir. Geçiş ülkelerinde piyasa
liberalizasyonu ile rekabetçi düzenlemeler benimsenmiş olmasına
rağmen, piyasaya aşırı devlet müdahaleleri belirli ölçülerde de olsa
devam etmektedir. Yolsuzluk, kamu yönetişiminde etkinsizliği ve aşırı
regülasyonların varlığını gösteren en önemli delildir.
Geçiş ekonomilerinde makroekonomik performans ve ekonomik
kalkınma konusu politik rejim ve yönetim ile ilişkilidir. Yönetişim olarak
adlandırılan faktörlerin bir sonucu olarak ESB ülkelerinde reform
programlarının yarattığı farklı sorunların açıklaması yapılabilir. Buna
göre, yönetişim faktörleri: 1) demokratik hak ve özgürlükleri belirleyen
hukuki yapı, 2) politik yapı ve politik istikrar, 3) devletin kamu
hizmetlerini sağlamada gösterdiği etkinlik ve yönetim becerisi, 4)
devletin ekonomi ve kurumların çalışmasını ne kadar kaliteli bir şekilde
düzenleyebildiği ve koordine edebildiği, 5) hukukun egemenliği ve
mülkiyet haklarının korunması, ve 6) yolsuzluğun etkin kontrolü 41.
İyi yönetişim ile geçiş ekonomilerinin performansları arasında
güçlü bir ilişki olduğu, Balcılar tarafından yapılan ampirik çalışmada
ortaya konulmuştur. Yönetişimin altı farklı bileşeninin uluslar arası
birçok kurumun değerlendirilmesine dayalı sayısal ölçümlerini
kullanarak geçiş ekonomilerinde ortaya çıkan kişi başına gelir, yatırım ve
tasarruf oranı, beklenen yaşam süresi, bebek ölüm oranı, kentleşme oranı,
üniversite eğitim oranı, gelir dağılımı, enflasyon ve yaşanan geçiş
41 Mehmet Balcılar, “Orta Asya Ülkelerinde Yönetişim ve Makroekonomik Performans
Üzerine Ekonometrik Bir Analiz”, Internatioanl Conference on The Transition
Countries on the Way of Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas
University, 50/4, Bishkek, 2003, p. 86.
dönemi resesyonu farklılıklarını yönetişim farklılıklarının açıkladığı
lehine güçlü kanıtlar elde edilmiştir42.
Yatırımlar, yurtiçi tasarruflar ve büyüme üzerinde olumsuz
etkileri ölçülen yolsuzluk, yabancı sermaye akımlarını ve bankacılık
sistemini zayıflatan bir sonuç doğurmaktadır. Böylece yolsuzluk, geçiş
ekonomilerinde yaşama standartlarının da düşmesine yol açmaktadır.
Yolsuzlukla mücadelenin ihmal edilmesi ve yolsuzluğun yaygınlaşması,
dış yardım alan ülkelerin de bu yardımlardan yeterince yararlanmalarını
engellemektedir. Dış yardımların yetersiz olması da büyüme üzerinde
olumsuz etki yaratan bir diğer etkendir. IMF destekli yapısal uyum
programları doğrudan yolsuzluk sorunu ile ilgilenmemesine rağmen,
yapısal reformların başarısı için kamu yönetiminde şeffaflık, hesap
verilebilirlik ve iyi yönetişim konularında önlemler içermektedir 43.
Yolsuzluk, Sovyet sonrası dönemde kötü yönetişimin yarattığı en
ciddi sorunlardan biridir. İyi yönetişim gösteren etkin ve saydam
hükümetlere sahip devletlerin beşeri sermaye birikimi ve gelirin
dağılımını ve büyüme hızını olumlu etkileyebilir. Bu bakımdan geçiş
sürecindeki ülkelerde yönetimsel reformların önceliği ve halkın değişim
yönündeki istekliliğinin güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
1.3.4. Batının Ekonomik ve Politik Sistemine Dahil
Olma
ODA ve BDT ülkeleri, 1990’lı yıllarda uluslar arası serbest
ticarete açılmaları ve ulusal piyasalarının global piyasaların etkisi altına
girmesi sonucunda dünya ekonomisi ile entegre olmuşlar kurumsal
olarak bir uyumluluk sürecine girmişlerdir. Uluslar arası finansman
kaynaklarından pay alabilmek, geçiş reformu programlarının
finansmanını sağlayabilmek ve daha hızlı büyüyebilmek amacıyla
42 Balcılar, a.g.e., (98-99). 43 Thomas Wolf and Emine Gürgen, “Improving Governance and Fighting Corruption
in the Baltic and CIS Countries: The Role of the IMF”, IMF Working Paper/00/1,
January 2000, p. 8.
yabancı yatırımları ülkelerine çekmeye çalışan eski Sovyetler Birliği
ülkeleri uluslar arası entegrasyonlara ve kuruluşlara üye olmuşlardır. Bu
kuruluşların başında Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü yer
almaktadır. Bu kuruluşların yanında, Uluslararası Para Fonu ve Dünya
Bankası gibi finans kuruluşlarına üyelikler, dış ödemeler dengesi
açıklarının finansmanı ve yapısal reform programlarının uygulanmasında
desteklerinden yararlanmak bakımından önem taşımaktadır.
Geçiş sürecinin temel unsuru piyasa ekonomisi için güçlü bir
kurumsal yapı oluşturmaktır. Bu ülkeler için dış destek, teknik yardım
reformlar için kritik alanlardaki kurumsal yapılanma üzerine
yoğunlaşmıştır. Uluslar arası mali kuruluşlardan ve donor ülkelerden
yapılan mali destekler, hızlı reformcu ülkeler için daha büyük olmuştur.
Örneğin 1993 yılında hızlı reformcu ülkeler uluslar arası mali
yardımların yarısından fazlasını almışlardır. II. Dünya Savaşı sonrasında
Marshall Planı ile sağlanan yardımdan (yardımı alan ülkelerin GSYİH
toplamlarının ortalama % 2,5’i) daha fazlasını (GSYİH toplamlarının
%2,7’si) ODA ülkeleri 1991-93 yılları arasında almışlardır44.
Avrupa Birliği (AB)
Orta ve Doğu Avrupa’daki ülkeler, eski Sovyet Blokunun
dağılması ile başlayan süreçte geçen 15 yıl içinde AB (Avrupa Birliği)
üyeliği için teşvik edilmişlerdir. 10 yeni üyenin katılımıyla (Polonya,
Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan,
Slovakya, Malta, Kıbrıs) Avrupa Birliği (AB) tarihinin en büyük
genişlemesini yaşamıştır. Ekonomik kalkınma ve refah bakımından 15
yıldır yapılan reformlara rağmen ODA ülkeleri hala batılı komşularından
uzak görünmektedir ve bu farkın da yakın gelecekte kapanması
beklenmemektedir. ODA ülkelerinin AB standartlarına uzak olmalarına
rağmen aceleci bir biçimde tam üyeliğe kabul edilmelerinin nedenleri: a)
AB üyelik sürecinin uzatılmasının bu ülkelerdeki reform çabalarını
zayıflatacağı ve yeni ekonomik ve siyasi belirsizliklere neden olacağı
endişesi; b) Geçiş sürecinin yeni siyasi ve ekonomik belirsizlikler
yaratacağı endişesi; c) Avrupa kıtasının 40 yıllık bölünmüşlükten sonra
44 Zhen Kun Wang, “Integrating Transition Economies into the Global Economy”,
Finance and Development, September 1996, p.22.
tekrar birleşme ve bütünleşme amacı; d) Avrupa kıtasında demokratik ve
şeffaf devletlerin komşuluk ilişkilerinin yaşatılması; olarak özetlenebilir.
Bu bakımlardan, henüz yolsuzluk ve şeffaflık bakımlarından zayıf
notları bulunan ve ekonomik kalkınma ve refah düzeyi bakımından AB
ülkelerinden geride bulunan ODA ülkelerinin AB’ne tam üyelikleri siyasi
bir tercihin sonucudur ve yeni üye ülkelerin diğer AB ülkeleri ile
aralarındaki açığın kapanması yakın gelecekte beklenmemektedir. AB
için yeni üye ülkelerin katılımı ile yaşanacak en önemli ekonomik
sorunların başında AB bütçesinin yaklaşık % 80’i oranında AB’nin en
fakir üyelerine yapılacak “Yapısal Fon” desteği ile “Ortak Tarım
Politikası”dır.
Dünya Ticaret Örgütü (WTO)
Dünya Ticaret Örgütü üyeliği, geçiş ekonomileri için global
ekonomi ile entegrasyon için önemli ve gerekli bir adımdır. WTO üyeliği
geçiş ekonomilerine; a) uluslar arası piyasalara ulaşma kolaylığı
sağlayacak; b) diğer ülkeler tarafından konulacak suni engellerden
koruyacak; c) dış ticaret rejimlerinin reformu için destek sağlayacaktır.
WTO tarafından sağlanacak teknik yardım, üye ülkelerin dış
ticaretlerinin biçimlendirilmesinde ve yönlendirilmesinde bilgi ve veri
gereksinmelerini karşılamaktadır. WTO tarafından geliştirilen koşullar ve
zorlayıcı uygulamalar, geçiş sürecindeki ülkelerde ekonomik etkinliğin
sağlanmasında (örneğin ticaret politikalarındaki etkinliği azaltan
uygulamalara son verilmesi, tarife dışı engellerin kaldırılması, yurt içi
rant kollama eğilimlerinin zayıflatılması gibi) bir fırsat yaratmıştır.
2. GEÇİŞ SÜRECİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Genel olarak, ekonomik performansı belirleyen tüm etkenleri
dikkate alan bir model ortaya konulmamıştır. Başlangıç koşulları,
reformlar ve dışsal ekonomik şoklar çıktı başarısını etkilemektedir.
Bunun yanında, kurumsal altyapı ve ortam, kamuda yönetişim ve
yönetim yeteneği, yabancı sermayeye yönelik yasal güvenceler, sosyal
sermaye gibi diğer değişkenler de büyüme üzerinde etkilidir. Şekil….
Geçiş sürecinde büyümeyi belirleyen etkenlerin bir bütün halinde
birbirleriyle ilişkisini göstermektedir.
Şekil 4: Büyümeyi Belirleyen Etkenler
2.1. Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları
Geçiş sürecinde ekonomik performansları farklı olan ülkelerin
başarı durumları analiz edilirken, bu ülkelerin reform öncesi ekonomik
ve sosyal gelişmişlik düzeylerindeki farklılıklar dikkate alınmalıdır.
Sovyetler Birliği ülkeleri ekonomilerinin birbirlerine bağımlı ve
uzmanlaşmaya dayalı bir üretim planlamasının olması nedenleriyle
bağımsızlık sonrasında bu ülkeler ciddi hammadde ve sermaye
yetersizliği sorunları ile karşılaştılar. Üretimde ortaya çıkan dramatik
azalmaların temel nedeni, birbirleriyle bağımlı ekonomilerin çözülmesi
ve uzmanlaşmaya dayalı ekonomik sistemin çökmesidir.
Sovyet tipi merkezi planlamaya dayalı ekonomi modeli ile kaynak
tahsisi sorununu piyasanın rekabetçi işleyişine bırakan piyasa ekonomisi
modeli arasındaki üretim, bölüşüm ve kaynak tahsisi bakımlarından
ortaya çıkan temel farklılıklar, geçiş sürecinde her iki ekonomik modele
Başlangıç
Koşulları Ekonomik
Reformlar
Ekonomik
Şoklar
Ekonomik
Performans
mensup ekonomiler arasında başlangıç koşulları bakımından tutarlı ve
anlamlı bir karşılaştırma yapma olanağı vermemektedir.
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Asya ve BDT Ülkeleri
arasındaki geçiş sürecinde enflasyon ve büyüme gibi temel
makroekonomik performanslardaki farklılıklar, bu ülkelerdeki başlangıç
koşulları ve girişilen ekonomik politikaların başarısı ile açıklanmaktadır.
Balcerowicz ve Gelb, geçiş ekonomilerinde makro ekonomik
politikaların yapısal ve kurumsal politikaların başarısı üzerinde önemli
ölçüde etkili olduğunu ileri sürmüşlerdir45.
Başlangıç koşullarının değerlendirilmesinde aşağıdaki etkenler
önemli rol oynamaktadır:
a) Piyasa kurumlarının varlığı
b) Doğal kaynak zenginliği
c) Kişi başına gelir düzeyi
d) Bölgesel (bağımlı) ticaret yapısı
e) Fiziksel ve beşeri sermaye birikimi
f) Politik kültür ve toplumun demokratikleşme derecesi
Başlangıç koşulları ve ekonomi politikaları geçiş ekonomileri
arasındaki ekonomik performans farklılıklarını belirlemektedir.
Başlangıç koşullarının istikrar ve reform programlarının ekonomik
sonuçlarını belirleyici rolünü açıklayan de Melo ve diğerleri, ampirik
olarak 28 geçiş ekonomisi ile ilgili yaptıkları araştırmada iki esaslı
unsura dayalı olarak başlangıç koşulları bakımından geçiş ekonomilerini
ayırt etmişlerdir. Birincisi, makroekonomik dengesizlikler ve piyasa
süreçleri ile benzerlik derecesi (piyasa bozuklukları) bakımından; ikincisi
ise, sosyalist gelişme düzeyi ve taşıdığı yapısal bozukluklar (aşırı
sanayileşme) bakımından yapılan ayırımdır. Her iki ayırım bakımından
da başlangıç koşullarındaki olumsuzluklar ekonomik büyümeyi
yavaşlatıcı ve piyasa reformlarını geciktirici etkiler doğurmuştur46.
45 Leszek Balcerowicz and Alan Gelb, “Macropolicies in Transition to a Market
Economy: A Three-year Perspective”, The World Bank Research Observer, 1994, pp.
21-44. 46 De Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2000, a.g.m. pp. 1-31.
Tablo 11: Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları ve Kurumsal
Farklılıklar
Ülke Bastırılmış
Enflasyon1
1987-1990
Ticaret
Bağımlılığı2 1990 (%)
Kara Borsa
Döviz Kur
Primi3
1990 (%)
Ulus
Devlet
Olma 4
Merkezi
Planlama
Yılları
Ortalama
Büyüme
Oranı (%)
(1985-89)
Arnavutluk 4,3 6,6 434 2 47 3,6
Bulgaristan 18 16,1 921 2 43 2,7
Hırvatistan 12 6,0 27 1 46 0,2
Çek Cumh. -7,1 6,0 185 1 42 1,6
Macaristan -7,7 13,7 47 2 42 1,6
Makedonya 12 6,0 27 1 47 0,2
Polonya 13,6 8,4 277 2 41 2,8
Romanya 16,8 3,7 728 2 42 -0,8
Slovak Cum. -7,1 6,0 185 0 42 1,60
Slovenya 12 4,0 27 1 46 -0,4
Ermenistan 25,7 25,6 1,828 0 71 2,7
Azerbaycan 25,7 29,8 1,828 0 70 0,8
Beyaz Rusya 25,7 41,0 1,828 0 72 5,2
Estonya 25,7 30,2 1,828 0 51 2,7
Gürcistan 25,7 24,8 1,828 0 70 2,4
Kazakistan 25,7 20,8 1,828 0 71 4,3
Kırgız Cumh. 25,7 27,7 1,828 0 71 5,2
Letonya 25,7 36,7 1,828 0 51 3,5
Litvanya 25,7 40,9 1,828 0 51 2,9
Moldovya 25,7 28,9 1,828 0 51 5,7
Rusya 25,7 11,1 1,828 1 74 3,2
Tacikistan 25,7 31,0 1,828 0 71 1,9
Türkmenistan 25,7 33,0 1,828 0 71 5,0
Ukrayna 25,7 23,8 1,828 0 74 2,4
Özbekistan 25,7 25,5 1,828 0 71 3,9
Moğolistan 7,6 31,0 1,400 2 70 5,4
Çin5 2,3 1,0 208 2 46 9,0
Vietnam6 15 7,2 464 2 21 5,0
Kaynak: World Bank 1992, 1993; Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2002, pp.5-6. 1 Bastırılmış enflasyon, reel ücretlerdeki yüzdelik değişme eksi reel GSYİH’daki
yüzdelik değişmedir. 2 Ticari bağımlılık, bu ülkelerin birbirleriyle yaptığı ihracat ve
ithalatın GSYİH’ya oranıdır. 3 Resmi döviz kuru ile serbest döviz kuru arasındaki fark 4 Yeni ulus devletler (0); Merkezi federal devletin ana devleti (1); 1989’dan önce
bağımsızlığını kazanan devletler (2). 5 Çin’e ait değerler 1978 öncesine aittir. 6
Vietnam’a ait değerler 1986 öncesi döneme aittir.
Tablo 12 : Başlangıç Koşulları ile Politikalar ve Ekonomik Performans
Arasındaki Değişim Oranı (%)
Göstergeler
Politika
Başlangıç
Koşulları
Bölgesel
Gerginlikler
Politik
Özgürlük
Büyüme 46/31 31/19 28/28 7/0
Enflasyon 17/12 68/51 25/24 3/0
Politika - 63/9 - 92/37
Kaynak: De Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2000.
Büyüme ve enflasyondaki değişmeler, politikalar, başlangıç
koşulları ve bölgesel gerginlikler ile açıklanmaktadır. Büyümeyi birinci
derecede açıklayan politikalar dır (46/31); Enflasyonu ise başlangıç
koşulları daha güçlü açıklamaktadır (68/51). Politikaların başarısı ise
politik özgürlüklere daha fazla bağlı olarak açıklanmaktadır (92/37).
Tablo 13: Başlangıç Koşulları Ayırımı ve Ayırımın Temel Değişkenleri
Başlangıç Koşulları Ayırımı Temel Değişkenleri
Fiziksel coğrafya Limanlara uzaklık, karaya hapsolmuş
nüfus ve ülke, gelişmiş ekonomilere
yakınlık, doğal kaynakların bolluğu
gibi
Makroekonomik değişkenler
Gayri safi tüketim ve tasarruf,
büyüme, enflasyon,kamu gelirleri ve
harcamaları, kayıt dışılık gibi
Demografik yapı
Çalışan işgücü nüfusu, doğum oranı,
nüfus artış hızı, yaşam süresi, bebek
ölüm oranı, sağlık harcamalarının
GSYİH’ya oranı, kent ve kırsal nüfus
oranı gibi
Dış ticaret
Dış ticaretin GSYİH’ya oranı, ESB
arasındaki ihracat ve ithalat hacmi gibi
Altyapı
Kaldırımlı yollar, telefon, elektrik
tüketimi, hastane yatak sayısı gibi
Refah
Kişi başına milli gelir, kişi başına
televizyon, otomobil, özel tüketim gibi
Beşeri sermaye
Okullaşma oranı, eğitim indeksi,
kalkınma indeksi düzeyi gibi
Piyasa ekonomisi geçmişi
Merkezi planlama altında geçen yıllar,
ekonomik özgürlük indeksi, politik
haklar indeksi gibi
Fiziksel sermaye
Yerli sabit sermaye yatırımları gibi
Kültür
Müslüman, Hıristiyan ve Ortodoks
nüfusun oranı gibi
Politik durum
Bölgesel ve etnik çatışmalar gibi
2.1.1. Kurumsal Yapı
Geçiş ekonomileri arasındaki uluslar arası rekabet düzeyleri
bakımından yapılan karşılaştırmalarda rekabetçi olma göstergesi üretim
sürecinin çıktısı değil, bir girdisi olarak kabul edilmektedir. Rekabetçi
olma, bir ülkenin kalıcı olarak iyileşmesinin bir ölçüsüdür. Sachs, Zinnes
ve Elilat, geçiş ekonomilerinde rekabetçilik göstergesini alt sektörler
bakımından yedi alt göstergeye dayalı olarak hesaplamışlardır. Bunlar
açıklık (ekonomide yabancı katılımı ve ticareti doğrudan etkileyen
düzenlemeler, cari işlem faaliyetleri, ülkedeki sermaye giriş ve çıkışları);
teknoloji; iyi yönetişim (kamu yönetiminin kalitesi, makroekonomik
politika, maliye politikası, genel politika uyumluluğu ve kontrol); altyapı
(mevcut altyapı ve altyapı düzenlemesi); mali sektör (yatırım
performansı, bankacılık sektörü, sermaye piyasaları, banka dışı mali
kurumlar-emeklilik fonları, sigortacılık); işletmecilik ve emek piyasaları
(emeğin kalitesi ve piyasa etkinliği); kurumsallaşma (politik çevre-
demokratik süreç-, hukuk düzeni-kanunların uygulanabilirliği- ve
piyasalarda rekabet- mülkiyet haklarının korunması)47.
Karşılaştırma Göstergeleri:
1. Açıklık: Piyasaların ve firmaların global ekonomi ile
entegrasyonu bakımından taşıdığı avantajları açıklamaktadır.
Bunlar arasında know-how, rekabet, finansman, yatırım, girdi
kaynakları avantajları sayılabilir. Bir ekonominin açıklığını
belirleyen etkenler: a) devletin doğrudan müdahaleleri ile
ekonomiyi düzenleyici faaliyetleri; b) dış ticarete ilişkin
liberalizasyon ve dış ticareti önleyici doğrudan kontrollerin
varlığı; c) ekonomiye yabancı sermaye girişleri ve yurt içinden
çıkan sermaye akımları, olarak belirtilebilir.
2. Teknoloji: Teknolojinin kullanımı rekabetçi olmayı artıran
önemli bir etkendir. Burada kullanılan teknoloji indeksinde taşıt
araçları, ofis ekipmanları ve aktif internet kullanıcıları dikkate
alınmıştır.
3. İyi Yönetişim: Kamu yönetiminin etkinliği rekabet düzeyini
etkilemektedir. Yönetişimin kalitesini belirleyen etmenler: a)
kamu yönetiminin kalitesi; b) makroekonomik politika; c) maliye
politikası; d) genel politika uyumluluğu ve kontrolü.
4. Altyapı: Altyapı düzenlemelerinin a) yeterli ve iyi olması; b)
rekabet etkinliğini artırıcı olması firmaların işlem ve sermaye
maliyetlerini düşürmektedir.
5. Mali sektör: Mali sektör içinde; a) yatırım performansı; b)
bankacılık; c) sermaye piyasaları; d) bankalar dışındaki mali
kurumların, uluslar arası denetim ve muhasebe standartlarına
uygunluğu önem taşımaktadır.
6. İşletmecilik ve emek piyasaları: Bu gösterge; a) etkin işgücü
kalitesi; b) piyasa etkinliğini gösterir.
7. Kurumsallaşma: Rekabetçi bir ortam yaratmak ve daha sorumlu
bir devlet anlayışı için kurumsallaşma gereklidir. İyi yönetişim,
şeffaflık ve dürüst rekabeti sağlamak için gerekli unsurlar; a)
politik ortamın demokratik ve katılımcı olması; b) yolsuzluğu
47 Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes, and Yair Eilat, “Benchmarking Competitiveness in
Transition Economies”,(2000), pp. 15-17.
önleyici, mülkiyet haklarını koruyucu bir hukuk düzeninin
sağlanması; c) piyasalarda rekabetin sağlanmasıdır.
Tablo 14: Geçiş Ekonomilerinin Rekabetçi Olma Dereceleri Bakımından
Sıralaması (1998)
Ülke
Rek
ab
etçi
Olm
a
Rek
ab
etçi
Olm
a
Gö
ster
ges
i
Açı
klı
k
İyi
Yö
net
işim
Alt
ya
pı
Tek
no
loji
Ma
li S
ektö
r
İşle
tmec
ilik
ve
İşg
ücü
Ku
rum
lar
Macaristan 1 2.027 1 3 1 2 1 3 2
Çek Cumh. 2 1.847 3 1 3 1 2 1 3
Polonya 3 1.555 4 2 2 3 5 4 1
Estonya 4 1.228 2 4 7 4 4 7 4
Slovenya 5 0.920 7 5 4 5 13 2 5
Letonya 6 0.774 6 8 5 10 9 5 7
Litvanya 7 0.738 5 6 11 8 6 13 6
Slovakya 8 0.702 8 9 12 6 3 6 8
Hırvatistan 9 0.272 12 7 8 7 10 14 14
Bulgaristan 10 0.046 10 13 6 9 16 17 9
Rusya 11 0.029 16 11 15 11 7 11 11
Romanya 12 -0.064 9 19 13 12 8 19 12
Moldovya 13 -0.220 11 10 16 17 12 21 10
Kazakistan 14 -0.343 15 12 14 16 11 18 17
Ukrayna 15 -0.410 18 16 10 14 20 12 15
Gürcistan 16 -0.469 17 14 9 18 24 10 13
Kırgız Cumh. 17 -0.496 14 15 19 22 14 20 16
Ermenistan 18 -0.571 20 17 17 19 18 8 20
Azerbaycan 19 -0.620 13 23 18 21 15 16 24
Makedonya 20 -0.813 19 18 22 13 17 24 19
Beyaz Rusya 21 -0.838 23 21 20 15 19 15 21
Arnavutluk 22 -1.081 21 20 23 23 22 23 18
Özbekistan 23 -1.314 24 22 21 25 23 22 23
Tacikistan 24 -1.351 22 24 25 20 21 25 22
Türkmenistan 25 -1.549 25 25 24 24 25 9 25
Kaynak: Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes and Yair Eilat, Benchmarking Competitiveness
in Transition Economies, CAER II - Discussion Paper 62, February 2000, s. 27.
Tablo 14’teki göstergelere göre 25 geçiş ekonomisi arasında
yapılan karşılaştırmada bu ülkelerin reform programlarının başarısı
değerlendirildiğinde şu sonuçlara varılabilir:
i. Macaristan, göreceli olarak zayıf cari işlem performansına
karşılık açıklıkta ilk sıradadır. Orta Asya ülkeleri arasında
Kırgızistan ve Kazakistan açıklıkta orta sıralardadır. Diğer Orta
Asya ülkeleri ise alt sıralarda yer almaktadır.
ii. İyi yönetişim bakımından Kazakistan ve Kırgızistan hariç, diğer
Orta Asya ülkeleri son sıralarda yer almaktadır. Çek
Cumhuriyeti başta olmak üzere, Avrupa Birliğine aday ülkeler
ve Batlık Cumhuriyetleri en iyi durumdaki ülkelerdir.
iii. Mevcut altyapı bakımından Macaristan ve Polonya zayıf
durumda olmasına rağmen (Çek Cumhuriyeti ve Slovenya ilk
sıradadır), altyapı sıralamasında ilk iki sırada yer almaktadırlar.
Bunun nedeni düzenleme ve rekabette ilk sıralarda olmalarıdır.
Mevcut altyapı bakımından Kazakistan, sıralamada diğer Orta
Asya ülkeleri arasında daha iyi durumdadır.
iv. Çek Cumhuriyeti ve Polonya mali sektör sıralamasında iyi
durumda görünmektedir; banka dışı mali sektör göstergesi
bakımından ise Rusya (1.), Slovakya (3.) ve Kazakistan (5.)
şaşırtıcı biçimde iyi durumdadırlar. Azerbaycan ve Özbekistan
da beklenmedik şekilde yatırım performansı bakımından iyi
durumdadırlar (sırasıyla 6. ve 10.)
v. Azerbaycan ve Özbekistan da beklenmedik şekilde yatırım
performansı bakımından iyi durumdadırlar.
vi. Slovenya, Macaristan ve Polonya ücret kontrolleri ve vergi
yükleri nedeniyle, işletmecilik ve emek piyasalarında etkinlik
bakımından kötü durumda olmalarına karşılık, genel emek
kalitesinde ilk sıralardadır. Türkmenistan da benzer bir durum
göstermektedir. Arnavutluk ise farklı olarak, piyasa etkinliği
bakımından birinci sırada olmasına rağmen, emek kalitesi
bakımından son sırada yer almaktadır. Azerbaycan piyasa
etkinliği bakımından diğer orta saya ülkelerinden daha iyi
konumda olmasına karşılık, emek kalitesi bakımında
Türkmenistan’ın gerisindedir.
vii. Politik koşullar, hukuk düzeni ve piyasalarda rekabet
bakımdan yapılan sıralamada ülkeler genel olarak birlikte
benzer değişiklikler göstermektedir. Polonya, Çek Cumhuriyeti
ve Macaristan ilk üç sırayı paylaşmaktadır. Orta Asya ülkeleri
arasında hukuk düzeni bakımından Kırgızistan daha iyi
durumdadır.
viii. Piyasalarda rekabet bakımından Kazakistan daha iyi
durumdadır. Diğer orta Asya ülkeleri ise her üç gösterge
bakımından da genelde alt sıralardadır.
2.1.2. Politik Kültür ve Demokratikleşme Düzeyi
25 geçiş ekonomisinde reform sürecinin başlangıcında üretimde
ciddi kayıplar ortaya çıkmıştır. Çıktıdaki azalma sürecin başlangıç
yıllarında ortalama yüzde 40’tan fazla olmuştur. 1998 itibariyle 25
ülkenin 20’sinde çıktı artışı gözlenmiştir. Reform sürecine başlama yılları
ve başlangıç koşulları birbirinden farklı olan geçiş ekonomilerinde
resesyondan büyümeye geçişte önemli etkenlerden birisi de, uygulanan
reform programlarının başarısıdır. Reformcu ülkeler olarak kabul edilen
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde geç reformcu ülkeler olarak
Arnavutluk, Bulgaristan, Makedonya ve Romanya’da ekonomik iyileşme
daha gecikmeli ortaya çıkmıştır. Reform programlarının başarısında
benimsenen stratejinin de payı büyüktür. Makro ekonomik istikrar
politikaları ve yapısal reform uygulamalarına erken süreçte başlayan ve
istikrar ve yapısal dönüşüm hedefini birlikte gerçekleştirmeye çalışan
ülkeler arasında Polonya, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan diğer ülkelere göre resesyondan daha önce
çıkmayı başarmışlardır. Buna rağmen bu ülkelerdeki işsizlik ve gelir
dağılımı dengesizlikleri tam olarak giderilememiştir.
Devlet sosyalizminden kapitalizme dönüşüm süreci, ekonomik
sistemin olduğu kadar politik sistemin de dönüşümünü içermektedir.
Politik dönüşüm olarak isimlendirilen ve geçiş sürecinin demokratik ve
kurumsal altyapısını ifade eden modelde liberal demokrasi ve sivil
toplumun oluşturulmasına önem verilmiştir. Politik dönüşüm (politik
liberalizasyon, serbest seçimler ve demokratikleşme) ile birlikte
ekonomik dönüşüm (ekonomik liberalizasyon, özelleştirme ve serbest
piyasa) birbirine paralel ve tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Politik
ve ekonomik dönüşümün birlikte gerçekleştirilmesi, geçiş ekonomilerinin
batılı piyasa ekonomilerinin düzeyini yakalamaları için ön koşul olarak
kabul edilmektedir.
Şekil 5: Politik ve Ekonomik Dönüşüm
Modeli
LİBERAL KAPİTALİZM
Sivil Toplum Piyasa Ekonomisi
Özgürlükler Refah
POLİTİK DÖNÜŞÜM
Politik Liberalizasyon
Serbest Seçimler
Demokratikleşme
EKONOMİK DÖNÜŞÜM
Ekonomik Liberalizasyon
Özelleştirme
Serbest Piyasa
Tek Partili Politika Planlı Ekonomi
DEVLET SOSYALİZMİ
2.1.3. Doğal Kaynakların Zenginliği
Doğal kaynak zenginliği bakımından ESB ülkeleri ve ODA
ülkeleri arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. ESB ülkeleri arasında
Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Rusya zengin fakat verimli
kullanılmayan gaz ve petrol kaynaklarına sahiptir. Zengin doğal
kaynaklara sahip ülkeler bu varlıklarıyla hızlı bir büyüme gerçekleştirme
potansiyeline sahiptir. Fakat, üretim artışı ve etkin bir ulaşım sağlamak
için büyük ölçekli yatırımlara gereksinme vardır. Enerji kaynakları
bakımından Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinden daha zengin olmayan
ODA ülkelerinde ekonomik büyüme daha hızlı ve sürdürülebilir bir
şekilde gerçekleştirilmiştir. Doğal kaynakları zengin olan ülkeler piyasa
reformları ve özelleştirme uygulamalarında daha yavaş ve geç
davranmışlardır. Reformlardaki gecikme bu ülkelerdeki ekonomik
büyümeyi olumsuz etkilemiştir.
2.1.4. Fiziksel Altyapı ve Beşeri Sermaye Birikim
Düzeyi
ESB ülkeleri aşırı sanayileşmiş ülkeler olarak da bilinirler. Enerji
kaynaklarının (petrol, doğal gaz, elektrik) aşırı ve verimsiz kullanımı
kaynak israfına neden olmuştur. Sovyet sisteminin askeri amaçlı üretim
yapısı, geçiş sürecinde ESB ülkelerinde üretimin düşmesinde en önemli
yapısal sorunlardan birisi olmuştur. Ağır sanayi ve savunma amaçlı silah
ve teçhizat üretimi için ayrılan kaynakların yarattığı tüketim malları
üretimi için kaynak yetersizliği, piyasa ekonomisine dönüş sürecinde
geçiş ekonomilerini yetersiz üretim ve düşük kaynak kullanım
düzeylerine getirmiştir.
Tam veya aşırı istihdam ekonomiler olarak da tanımlanabilen
ESB ülkelerinde Sovyet vatandaşlarına “sürekli eğitim” ve “işsizlikten
korunma” garantileri verilmişti. Bu nedenle, sağlık ve sosyal yardım
alanında olduğu gibi eğitim alanında da koruyucu ve teşvik edici bir
sosyal güvenlik sistemi mevcut değildi. Geçi sürecinde piyasa temelli
kurumların ve rekabetçi bir piyasa ekonomisinin gerektirdiği teşvik
sisteminden ve mali destekten yoksun kalan geçiş ekonomileri, sahip
oldukları mevcut altyapının yenilenmesi ve geliştirilmesi ve eğitim ve
sağlık sisteminin reformu gibi iki önemli yapısal sorunla baş etmek
zorunda kalmışlardır. Piyasa reformlarına verilen öneme bağlı olarak,
ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla girişilen vergi reformu ve sıkı
bütçe politikaları sosyal güvenlik harcamalarının azalmasına, bütçeden
eğitim ve sağlık için ayrılan payların azalmasına neden olmuştur. Altyapı
yetersizliği ve geliştirilmesi sorunu özelleştirme politikaları ile
çözümlenmeye çalışılmıştır. Stratejik önemi olan devlet teşebbüslerinin
özelleştirilmesinde yaygın olarak uygulanan kupon yöntemi etkinliğin ve
rekabetin sağlanması bakımından beklenen sonuçları vermemiştir.
Çoğunluk olarak şok tedavi yöntemini benimseyen geçiş
ekonomilerinde fiziksel altyapı farklılıkları ekonomik büyüme için
birinci derecede belirleyici bir etken olmamıştır. Beşeri sermaye
bakımından piyasa ekonomisinin gereksinme duyduğu nitelikli
işgücünün varlığı ve eğitilmesi, mevcut fiziksel altyapının sağladığı
olanaklardan daha fazla (kısa ve orta dönemde) ekonomik büyümeyi
belirleyici rol oynamıştır48.
2.2. Ekonomik İstikrar Politikaları
Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,
özelleştirme ve ekonomik istikrar olduğu için bu süreçte mali politikalar
ihmal edilmiş ve büyüme ve gelir dağılımı sorunları çözülememiştir.
Tüm geçiş ekonomilerinde 1990’lı yıllarda gelir dağılımındaki
eşitsizlikler artmıştır. Liberalizasyon ve özelleştirmenin yol açtığı gelir
eşitsizlikleri mali politikalar ile önlenememiştir.
Geçiş sürecinin birinci aşamasında yapısal ekonomik reformlara
öncelik verilmiştir.Erken reform sürecinde bütçeleme ve mali yönetim
reformu ihmal edilmiştir. Etkin bir mali yönetim reformunun öncelikli bir
reform programı olarak benimsenmemiş olması, geçiş ekonomilerinde
başlangıç dönemlerinde mali disiplinin kaybolmasına ve kamu bütçe
48 The World Bank, Transition: The First Ten Years, World Bank, Washington D.C.,
2002.
açıklarının büyümesine yol açmıştır. Kamu harcamalarındaki azalmadan
daha hızlı olarak gerçekleşen vergi gelirlerindeki azalmanın nedenleri ise,
Sovyet tipi bütçe anlayışı gereği sosyal amaçlı sübvansiyonların
(azalarak da olsa) sürdürülmeye devam edilmesi; GSYİH’daki azalma;
yetersiz ve etkin olmayan vergi sistemleri; vergi toplama yeteneğinin ve
denetiminin zayıf olması; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin genişlemesi
olarak özetlenebilir.
2.2.1. Maliye Politikası
Maliye politikası (mali denge) ile yapısal reformlar arasında
yakın bir ilişki vardır. Başka bir ifadeyle, hızlı yapısal reformlar
ekonomide bir iyileşme yaratsa bile, bütçe açıklarının artışına neden
olabilir. Mali açıklarını azaltmada başarılı olan ülkeler, ekonomide daha
hızlı bir iyileşme ve büyüme sağlayabilirler. Hızlı reformcu ülkelerde
mali açıkların yarattığı sorunlar daha şiddetlidir. Yapısal reformların hızlı
uygulanması (büyük ölçekli özelleştirmeler) verimli olmayan devlet
teşebbüslerinin kapanmasına, bu teşebbüslerden alınan vergilerin
azalmasına neden olur. İşsizlik ödemelerindeki artışlar da bütçe
transferlerini artırıcı etki yaratır. Sürecin ilerleyen yıllarında ulusal
ekonomide özel sektörün payının artması, devlet teşebbüslerinin yeniden
yapılandırılmasıyla birlikte etkinliklerinin artması sonucunda vergi
gelirleri de artacaktır. Böylece sürecin başında artan mali açıkların,
ilerleyen dönemde U biçimini alarak azalması beklenmelidir.
Mali politikaların üç esaslı ilgi alanı bulunmaktadır. Birincisi,
kamu harcamalarının finansmanının sağlıklı gelir kaynakları ile
karşılanması ve böylece bütçe dengesinin korunması; ikincisi bütçe
dengesi için gerekli mali kaynakların enflasyona neden olmayacak
yollardan sağlanması; üçüncüsü vergi sistemi ve idaresinin yeni
oluşmakta olan piyasa ekonomisinin gereksinmelerine karşılık verecek
şekilde yeniden gözden geçirilmesidir49. Planlı ekonomiden piyasa
49 Süreyya Sakınç, “Fiscal Policies in Kyrgyzstan in Transition”, Conference on
Economy and State, Kyrgyz National University of Balasagun, Bishkek, 2003, p. 413.
ekonomisine geçiş sürecinde ortaya çıkan mali krizler sadece etkin
olmayan maliye politikalarının bir sonucu değildir. Bütçe açıkları ve
yüksek kamu borç stokunun artmasına neden olan etkenler olarak; a)
genel bütçeden yapılan transferlerin azaltılması, b) kamu mali
yönetiminin zayıf olması, c) vergi sisteminin etkin olmaması, d) Sovyet
tipi bütçe yönetiminin sürdürülmesi, olarak gösterilebilir.
Tablo 15: ESB Ülkelerinde (BDT, ODA ve BAD) Kamu Gelir ve
Giderlerinin GSYİH'ya Oranı (1993-94)
Grup No: Grup 1 Grup 2 Grup 3 Grup 4
Ermenistan
Tacikistan
Ukrayna
Özbekistan
Azerbaycan
Gürcistan
Beyaz Rusya
Macaristan
Slovakya
Çek Cumh.
Polonya
Rusya
Slovenya
Makedonya
Bulgaristan
Moğolistan
Arnavutluk
Hırvatistan
Estonya
Letonya
Litvanya
Romanya
Moldovya
Kırgız Cumh.
Kazakistan
Türkmenistan
Harcama
Gelir
% 50.1
% 31.8
% 47.9
% 42.5
% 33.3
% 30.2
% 23.1
% 19.3
Kaynak: Luca Barbone and Hana Polackova, “Public Finances and Economic
Transition”, Policy Research Working Paper, No: 1585, March 1996, p. 7.
Birinci grupta yer alan ülkeler reform programlarının başarısı
bakımından zayıf; yüksek enflasyon ve düşük büyüme hızları yaşayan
ülkelerdir. Bu ülkelerde reformlara başlama yıllarında kamu
harcamalarının GSYİH’ya oranları, diğer ülkelerden daha yüksektir.
Özellikle sosyal refahla ilgili olan bu harcama düzeylerinin izleyen on
yıllarda sürdürülememiştir. Bu gruptaki yavaş reformcu ülkelerin açıkları
% 20 düzeyine ulaşmıştır.
İkinci gruptaki ülkeler yaygın olarak reformcu ülkeler olarak
bilinirler ve bütçe açıklarının azaltılmasında daha katı ve disiplinli bir
para ve maliye politikası izlemişlerdir. Kamu teşebbüslerine verilen
sübvansiyonların azaltılması ile sağlanan gelir artışları, işsizliğin
azaltılması ve sosyal adaletin bozulmasına engel olamamıştır. Bu
ülkelerde ekonomik büyüme devlet sosyal güvenlik ve refah
harcamalarında herhangi bir azalmaya neden olmamıştır.
Üçüncü ve dördüncü grupta yer alan diğer geçiş ekonomileri için
başlangıçta bütçe kısıtlamalarına gitmek zorunluluk olmuştu. Geçiş
ekonomilerinde devlet teşebbüsleri ekonomik faaliyetlerin
yürütülmesinde egemen rol oynamaktaydı ve çalışanlarına ve ailelerine
sosyal hizmetleri de devlet teşebbüslerinin bütçelerinden
karşılanmaktaydı. Sosyal transfer ödemelerinin bütçe kaynaklarıyla
karşılanmaya başlanmasıyla birlikte bütçe harcamaları artmış ve gelirler
politikası ile bu harcamalar karşılanamadığı için bütçe açıkları da
yükselmiştir.
Tanzi, geçiş ekonomilerinde bütçe açıklarının azaltılamaması
halinde enflasyonla mücadelede etkili bir politika olarak devlet
işletmelerine kullandırılan kredilerin azaltılmasını önermektedir50. Pirttilä
tarafından 25 geçiş ekonomisi ile ilgili yapılan ampirik analizde; büyüme
oranının mali denge üzerinde olumlu etkisi bulunmuştur. Geçiş
reformlarının başarısı ile mali açıklar arasında bir değişim ilişkisi
bulunmuştur. Özelleştirmenin işsizlik ve mali denge üzerindeki etkisi
olumsuz bulunmuştur. Fiyat liberalizasyonunun ise bütçe dengesi
üzerindeki etkisi olumlu bulunmuştur51.
2.2.2. Para ve Kur Politikası
Para ve maliye politikalarını birbirinden tamamen ayırmak
oldukça güçtür. Geçiş ekonomilerinde fiyat kontrollerinin kaldırılması ile
birlikte enflasyonun kontrol edilmesini sağlamak güç olmuştur.
Ekonomik istikrarın sağlanmasında bütçe açıkları kadar önemli diğer bir
50Vito Tanzi, “The Budget Deficit in Transition: A Cautionary Note”, IMF Staff Papers,
September, 40:3, 1993, pp.697-707. 51Jukka Pirttilä, “Fiscal Policy and Structural Reforms in Transition Economies”,
Economics of Transition, Volume 9 (1), 2001, pp. 29-52.
ekonomik gösterge, kredi genişlemesidir. Geçiş ekonomilerinde bütçe
açıkları nedeniyle kamu borçlanması özel sektör için dışlama etkisi
yaratmaz. Bunun nedeni, özel sektörün yeterince gelişmemiş olması ve
devlet teşebbüslerinin ekonomideki payının hala önemini korumasıdır.
İstikrar politikasının stratejik amacı, enflasyonu düşürmek ve
mali istikrarı sağlamaktır. Bu amaçla parasal ve mali politikalar ile döviz
kuru ve diğer politikaların koordinasyon içinde birlikte kullanılmaları
önemlidir. Para politikası merkez bankacılığının bir fonksiyonu olarak
enflasyonun kontrol edilmesinde anahtar role sahiptir. Döviz kuru
politikaları bakımından ortodoks yaklaşımı benimseyen Estonya, Letonya
gibi ülkeler “para kurulu” oluşturmak suretiyle parasal tabanın
genişlemesini sabit bir oranda yerli paraya çevrilen döviz rezervleri ile
eşitlemiştir. “Esnek kur” politikasını benimseyen Çek Cumhuriyeti’nde
enflasyon 1995 yılında yüzde 9 iken, Estonya’da yüzde 26; Letonya’da
yüzde 36 olarak gerçekleşmiştir.
Para politikasının önemli bir unsuru olan döviz kuru politikası
yürütülürken politikacıların dikkate alması gereken önemli hususlar
şunlardır:
- kur fiyatı, reel ekonomik güçler tarafından serbest olarak
belirlenmelidir;
- cari işlem açığı, aşırı değerlenmiş kurların bir sonucudur;
- merkez bankasının reel kur üzerine müdahalesi sadece sınırlı
bir zaman aralığı için ve dar kapsamlı bir nitelik taşımalıdır;
- reel kurun denge seviyesinin altında tutulması enflasyona ve
kara borsa döviz piyasasının oluşmasına neden olur.
Fiyat istikrarının sağlanmasında parasal tabanın derinliği önemli
bir göstergedir. Parasal derinlik, M2/ GSYİH ile ölçülür.
1995-2002 döneminde BDT-7 ülkelerinde parasal derinlik oranı,
diğer BDT ülkelerine göre daha küçüktür. Bununla beraber her bir
gruptaki ülkede parasal derinlik giderek artmıştır. Bankacılık sistemi,
monopolistik yapıdan rekabetçi bir ticari bankacılık sistemine doğru
değişmiştir.
Tablo 16: Ortalama M2/GSYİH Oranı
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
% değişim
1995-2002
BDT-7 14.1 12.6 13.0 11.9 12.0 12.6 12.9 13.8 -2.1
Diğer BDT 15.3 11.0 11.6 12.9 14.4 16.2 18.1 22.1 44.1
GDA Ülkeleri 37.6 42.0 30.9 29.3 31.6 32.2 38.1 35.4 -5.9
ODA + BAD 39.1 40.0 42.2 42.2 43.7 45.5 48.1 49.3 26.0
Standart
Sapma
13.7 16.9 14.7 14.5 15.0 15.2 16.6 15.6 13.7
Kaynak: IMF, International Financial Statistics, 2003.
BDT-7: Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kırgız Cumhuriyeti, Moldovya,
Tacikistan,Özbekistan; GDA: Güneydoğu Avrupa ülkeleri (Arnavutluk, Bosna-Hersek,
Bulgaristan, Eski Yugoslavya Cumhuriyeti, Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti,
Romanya); ODA: Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri; BAD: Baltık Devletleri
2.3. Yapısal Reform Politikaları
Geçiş ekonomileri arasında sosyo-ekonomik yapı ve kurumsal
düzenleme farklılıkları bulunmaktadır. Sosyalist ekonomik düzende ağır
sanayi ve metalurji sektörlerine yapılan yatırımlara verilen önem sonucu
hizmet sektörü ve tüketim malları üreten hafif sanayi ihmal edilmişti.
Tüketim malları üretimine ayrılan kaynakların verimli olmadıkları
yaklaşımına dayanan bu tercih, tüketici refahının maksimize edilmesini
önlemiştir. Tüketim malları ve temel bazı hizmetlerin sunumu devlet
tarafından yaygın olarak sübvansiyon uygulanmış ve piyasa fiyatlarının
oluşmasına engel olacak şekilde üretimi ve dağıtımı devlet tarafından
kontrol altında tutulmuştur.
Sonuçta kıtlık ekonomisi yaratılmış ve tatmin edilemeyen tüketici
talebi karaborsa ve uzun mal kuyrukları yaratmıştır. Ekonomide devletin
aşırı kontrolü beraberinde karmaşık ve bunaltıcı bir bürokratik sistem
yaratmıştır.
Tablo 17: Geçiş Ekonomilerinde Reformlardaki Gelişme
Ülke
Başlangıç
Koşulları
Endeksi
Mali
Düzenleme
Etkinliği
Liberalizasyon
Endeksi
Kurumsal
Başarı
Dünya
Bankası Geçiş
Göstergeleri
1989 1997 1997-98 1995 1999
Çek Cum. 3,5 -3 0,0 0,93 6,8 3,5 3,4
Macaristan 3,3 +4 0,34 0,93 8,7 3,5 3,7
Polonya 1,9 +4 0,24 0,89 7,0 3,3 3,5
Romanya 1,7 +3 0,0 0,75 -0,8 2,5 2,8
Slovakya 2,9 -3 0,0 0,86 2,8 3,3 3,3
Slovenya 3,2 +4 0,41 0,89 8,5 3,2 3,3
Estonya -0,4 -3 0,07 0,93 6,1 3,2 3,5
Letonya -0,2 +3 0,04 0,89 2,6 2,8 3,1
Litvanya 0,0 -4 0,04 0,89 2,6 2,9 3,1
Ermenistan -1,1 +3 0,04 0,72 -4,4 2,1 2,7
Azerbaycan -3,2 -2 0,04 0,62 -7,8 1,6 2,2
Beyaz Rusya -1,1 +2 0,04 0,51 -7,6 2,1 1,5
Gürcistan -2,2 +2 0,04 0,72 -6,1 2,0 2,5
Kazakistan -2,5 -3 0,04 0,86 -5,3 2,1 2,7
Kırgızistan -2,3 -3 0,04 0,75 -4,2 2,9 2,8
Moldovya -1,1 -2 0,04 0,75 -2,0 2,6 2,8
Rusya -1,1 -3 0,04 0,83 -5,4 2,6 2,5
Tacikistan -2,9 +1 0,04 0,45 -15,0 1,6 2,0
Türkmenistan -3,4 n.a 0,04 0,36 -11,5 1,1 1,4
Ukrayna -1,4 +2 0,04 0,65 -5,8 2,2 2,4
Özbekistan -2,8 -2 0,04 0,57 -10,4 2,4 2,1
Kaynak: World Economic Outlook, October 2000; Focus on Transition Economies,
Washington D.C.; EBRD Transition Report 2000.
Liberalizasyon Endeksi: İç piyasa liberalizasyonu (0,3); dış ticaret liberalizasyonu (0,3);
özelleştirme ve bankacılık reformu (0,4) ağırlıklı ortalamadan oluşmuştur.
Kurumsal Başarı Göstergeleri: Demokrasi; devletin etkinliği; regülasyonların kapsamı;
hukukun uygulanması; yolsuzluğun kapsamı; Her bir gösterge -25 ile +25 arası
derecelendirilmiştir. Gelişmiş ekonomiler için ortalama skor 12,6’dır.
Dünya Bankası Geçiş Göstergeleri: 1’den 4’e doğru derecelendirilmiştir. 1, hiç bir
piyasa reformunun gerçekleştirilmediğini; 4 ise, gelişmiş piyasa ekonomisi koşullarını
göstermektedir.
Dünya Bankası, ODA, BDT ve Moğolistan’da geçiş sürecinin
başlangıcında yaşanan ekonomik daralma ve çöküntünün nedenini üç
etkene bağlı olarak açıklamaktadır52:
1. Piyasa liberalizasyonu nedeniyle talepte görülen kayma;
2. Sovyet ticaret blokunun ve egemen Sovyet ekonomisinin
çökmesi;
3. Yeni yaratılan piyasa kurumlarının zayıflığı.
Özellikle Sovyetler Birliğine üye ülkelerin aralarındaki ticareti ve
ekonomik yardımlaşmayı düzenleyen Çok Taraflı Ekonomik Yardım
Konseyinin ortadan kalkması bu ülkelerin ekonomik performansını
zayıflatmıştır. Sovyet sistemi altında tüm üye ülkelerin her biri belirli bir
üretim türü üzerinde uzmanlaşmıştı ve üretim faktörlerinin dağılımı ve
istihdamı da tüm üye ülkeler için emredici olan merkezi planlamanın
öncelikleri ve tercihlerine göre gerçekleştirilmekteydi.
2.3.1. Fiyat Liberalizasyonu
Geçiş sürecinin başında pek çok ODA ve Baltık ülkesi fiyat
kontrollerinin kaldırılması, döviz kuru fiyatlarının serbestleştirilmesi gibi
piyasa liberalizasyonu bakımından önemli ilerlemeler göstermiştir.Fiyat
kontrollerinin kaldırılması; a) nisbi fiyat ayarlamalarına olanak vermiş;
b) fiyatların maliyet ve piyasa talebini gösterme özelliği işlevsel hale
gelmiş; c) üreticiler için fiyatların sinyal gösterge olması sağlanmıştır.
AB üyeliği kazanmış geçiş ekonomilerinde piyasa liberalizasyonu süreci
başarı ile tamamlanmıştır. OA ülkeleri kısmen fiyat liberalizasyonunda
başarılı olmuşlardır ve bu ülkelerde süreç henüz tamamlanmamıştır.
Fiyatlar üzerindeki kontroller bazı hammadde (özellikle tarım
sektöründe) girdi malları, yerli monopollerin ürettikleri mallar ve bazı
zorunlu tüketim malları ile ilgili olarak devam etmektedir. Döviz kuru
52 World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market, Washington
DC; Oxford University Pres, 1996, p. 5.
fiyatlarının serbest bırakılması sonucunda yurt içi mal ve hizmet fiyatları
ile uluslar arası piyasalardaki fiyatlar arasında bir karşılaştırmalı maliyet
ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, serbest döviz kuru uygulayan ülkelerde
fiyat kontrollerinin kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Nispi fiyat
farklılıklarını ortadan kaldıracak serbest bir kur politikasının izlenmesi
gerekmektedir.
Fiyat kontrollerinin kaldırılmasıyla nispi fiyatlarda ortaya çıkan
artışların iki temel nedeni bulunmaktadır: Birincisi, Sovyet döneminde
yüksek derecede sübvansiyon uygulanmış temel mal ve hizmetlerin
fiyatları yeniden piyasa fiyatlarına dönüştürülmüştür; ikincisi, hizmet
sektörü özelleştirildiği için daha önceki mevcut ticaret ve dağıtım
marjları bu kez genişlemiştir. Fiyatlama politikasında bu yukarıya doğru
eğilim, tüketici fiyatlarının artması sonucunu vermiştir. Tüketici
fiyatlarındaki artış ise önemli ölçüde hizmet fiyatlarının artmasından ileri
gelmiştir.
Fiyat kontrollerinin kaldırılmasıyla, daha önce baskı altında
tutulmuş girdi mallarının fiyatları yükselmiştir. Nihai malların fiyatları
üzerindeki kontrolün kaldırılmaması ise, devlet teşebbüslerinin
zararlarını artırmıştır. Gizli bir vergi geliri gibi etki yaratan eski Sovyet
tipi devlet teşebbüslerinin işletme gelirlerinin azalması, devlet
gelirlerinin korunması için bu kez ücretlerin dondurulması veya
azaltılması ile karşılanmaya çalışılmıştır. Ücret artışları üzerindeki sıkı
kontrol, fiyat kontrollerinin kaldırıldığı ilk geçiş sürecinde (ücret
gelirlerinin tüketim mallarının fiyat artışlarının gerisinde kalması
nedeniyle) enflasyonun hızlanmasına ve fiyat şokunun yaratılmasına
neden olmuştur. ESB ülkelerinde, Sovyet tipi ekonomik sistemin uygun
bir vergi sistemi yaratmamış olması sonucu, fiyat ve kredi kontrollerinin
kaldırılması ile başlangıçta hiper-enflasyon yaşanmıştır.
2.3.2. Özelleştirme
GSYİH içinde özel sektörün payı, sürecin başlangıcına göre
(1991) çoğu geçiş ekonomisinde neredeyse % 70 veya daha fazlasına
ulaşmıştır. Sadece Beyaz Rusya, Tacikistan ve Türkmenistan’da özel
sektörün payı % 30 veya daha geri düzeydedir. Özelleştirme
uygulamalarının ortaya çıkardığı-sistem bakımından- en önemli çıktı,
özel sektör girişimciliğini teşvik etmesi ve devlet teşebbüslerinin
ekonomideki payını azaltmasıdır. Özelleştirme öncesi devlet teşebbüsler
eliyle yaratılan gelirler, özelleştirme sonrasında ciddi oranda azalmıştır.
Bununla beraber, özelleştirme ile sağlanan gelirler yetersiz kalmıştır.
Özelleştirme sonrasında satış gelirlerinin düşük olmasının nedeni, uygun
ve adil olmayan özelleştirme yöntemlerinin uygulanmasıdır.
Özelleştirilen devlet teşebbüsleri sadece imtiyazlı ve belirli
kişilere davet şeklinde satılmıştır. Bu kişiler, özelleştirme sonucunda
servetlerinde ciddi artışlar sağlamışlardır. Böylece özelleştirme piyasa
ekonomisinin önkoşuluna uygun şekilde özel mülkiyetin korunmasını
sağlayamamıştır. Devlet teşebbüslerinin eski komünist parti üst düzey
bürokrat ve üyelerine satışı ve ellerinde kupon bulunduran halktan bu
kuponların değerlerinin çok altında bir fiyatla bu kişiler tarafından satın
alınması, gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmuştur. Geçiş
ekonomilerindeki gelir ve servet eşitsizliğinin nedeni, uygun olmayan
özelleştirme politikalarıdır. Yoksa, bu ülkelerdeki servet eşitsizliği
kapitalizmin bu ülkelerde üretim rantından doğan artı değerin belirli
sayıda servet sahiplerinin elinde toplanması şeklinde Marksist teorinin
bir öngörüsü değildir.
Rusya’da 1992-1994 arasında uygulanan “kuponlu
özelleştirme” devlet teşebbüslerinin eski yönetici sınıfı eline geçmesini
sağlamış ve bu dönemde özel girişim performansı düşük kalmıştır. 1995
sonrası dönemde uygulanan ve büyük girişimlerin devrini öngören “hisse
karşılığı borç” yöntemi sonucunda az sayıda banker ve sanayici
tarafından ülkenin en önemli petrol, metal ve telefon şirketleri hisseleri
şüpheli ihalelerle ele geçirilmiş ve yolsuzluk ciddi boyutlara ulaşmıştır53.
53 Naci B. Muter ve Birol Kovancılar, “Geçiş Ekonomilerinde Özelleştirmenin
Kleptokratik Sonuçları: Rusya Deneyimi ve Alınacak Dersler”, International
Conference on the Fiscal Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish Manas
University, 56/5, Bishkek, 2004, pp.356-365.
Tablo 18: Geçiş Ekonomilerinde Orta ve Büyük Ölçekli Firmaların
Özelleştirme Yöntemleri
Büyük
Ölçekli
Özelleştirme
Endeksi
Doğrudan
Satış
Kuponlu
Özelleştirme
YİMHE1 Diğer2
Bulgaristan 3 Birincil İkincil - -
Çek Cumh. 4 İkincil Birincil - -
Macaristan 4 Birincil - - İkincil
Polonya 3+ Üçüncül İkincil Birincil -
Slovak Cumh. 4 - İkincil Birincil -
Gürcistan 3+ - Birincil İkincil -
Kazakistan 3 İkincil Birincil - -
Kırgızistan 3 - Birincil - -
Rusya 3+ İkincil Birincil Üçüncül -
Ukrayna 2 - İkincil Birincil -
Özbekistan 3 - - Birincil İkincil
Kaynak: EBRD Transition Report 1977, p.90.
2: Devlet teşebbüslerinin % 25’i özelleştirilmiş; 3: Devlet teşebbüslerinin % 50’si
özelleştirilmiş; 4: Devlet teşebbüslerinin % 50’den fazlası özelleştirilmiş.
(1)YİMHE: Yöneticilerin ve İşçilerin Mülkiyet Haklarını Edinimi
(2) Diğer:
Özelleştirme, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçişte
yapısal uyum politikalarının temel aracıdır. Piyasa reformlarına
özelleştirme ile başlanması anlamlıdır. Özelleştirme yöntemleri olarak en
sık kullanılanı kuponlu satış yöntemidir. Yöneticilere-işçilere mülkiyet
hakkı kazandıran özelleştirme yöntemleri diğer popüler yöntemlerden
biridir. ODA ülkeleri OA ülkeleri ile karşılaştırıldığında özelleştirme
uygulamaları bakımından daha başarılı görünmektedirler. Merkezi
planlama altında daha uzun süre kalmış olan ülkeler (BDT ülkeleri)
özelleştirmeden beklenen faydaları tam olarak sağlayamamışlardır.
Başarılı bir özelleştirme için mülkiyet hakların yasal güvenceye alındığı,
piyasalarda rekabetçi bir ortamın olduğu, şeffaf ve güvenilir yöntemlerin
tercih edildiği bir ortamın sağlanması önemlidir.
Özelleştirme, devlet mülkiyetindeki varlıkların piyasa ekonomisi
kurallarının etkinliğini artırmak amacıyla özel girişime devridir. Başarılı
bir özelleştirme yönetişimde değişim, fiziksel yeniden yapılanma,
teknolojik yenilenme gibi etkenlerin varlığını gerektirir. ODA ve ESB
ülkelerinde özelleştirme piyasa kurumlarının etkinleştirilmesinde
beklenen başarıyı sağlamamıştır.
2.3.3. Mali Reformlar
Mali reformlar, özelleştirme uygulamalarından daha başarılı
sonuçların alındığı bir başka ekonomik reform alanıdır. Piyasa ekonomisi
reformlarının en ciddi olumsuz etkileri mali alanda ortaya çıkmıştır. Mali
dengesizliklerin başında bütçe açıkları gelmektedir. 1992-2000 yılları
arasında ODA ve Baltık ülkelerinde kamu harcamalarındaki azalma
(GSYİH’nın % 5.6’sı) BDT ülkelerine göre (GSYİH’nın % 23.1’i) daha
düşük kalmıştır. ESB ülkeleri Sovyetler Birliği dağılmadan önce
Moskova’dan önemli sayılacak oranda bir bütçe transferi kullandıkları
için, 1991’den sonraki dönemde bu ülkelerde kamu gelirlerindeki
azalma, ODA ülkelerine göre daha yüksek olmuştur. ESB ülkeleri için
gelir kaynaklarının azalması karşısında bütçe harcamalarını azaltmaktan
başka seçenek kalmamıştır. BDT ülkeleri için kamu harcamalarındaki
azalma ODA ve Batlık ülkelerine göre daha yüksek olmuştur.
Tablo 19: Bütçe Gelir ve Harcamalarının GSYİH'ya Oranlarındaki
Değişim (1992-2000)
Gelirler Harcamalar
ODA ve Baltık Ülkeleri -2.1 -5.6
BDT Ülkeleri -3.7 -23.1
Kaynak: Asad Alam and Mark Sundberg,”A Decade of Fiscal Transition”, World Bank
Transition Economies Working Papers, 2835, April 26, 2002, p. 5.
Piyasa ekonomisine geçişte mali alanda reform önceliği, yeni bir
vergi sisteminin oluşturulmasıdır. Sovyet dönemi vergi gelirlerinin
kaynağı büyük ölçüde devlet teşebbüslerinin kontrolündeydi. Yeni vergi
sisteminin oluşturulması nitelikli ve eğitilmiş personel ve iyi tanımlanmış
vergi ile ilgili hukuki altyapıyı gerektirmektedir. Halkın yeni vergilere
karşı uyumlu davranması ve politik kararlılığın yeni oluşturulan vergi
yönetiminin etkinliğine ilişkin olarak ortaya konulması gerekli ön
koşullardır ve pek az geçiş ekonomisi bunları karşılamıştır. Vergi
reformu bakımından Litvanya,Letonya, Estonya, Moldovya en başarılı
olanlardandır. Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, Kırgızistan, Beyaz
Rusya gibi ülkeler de vergi reformları bakımından en başarısız ülkeler
arasındadır.
İKİNCİ BÖLÜM
ORTA ASYA EKONOMİLERİNDE MAKRO
EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR VE YAPISAL
DÖNÜŞÜM
1992 yılında Rusya ilk esaslı dönüşüm programına Maliye Bakanı
Egor Gaidar’ın başkanlığındaki reformcu bir ekiple başlamıştır. Katı ve
radikal önlemleri nedeniyle “Kamikaze Hükümeti” olarak adlandırılan
Gaidar Hükümeti 1992 yılı Aralık ayına kadar dayanabildi. İzleyen
dönemde Başbakan Viktor Chernomyrdin 1992 yılının hızlı reform
uygulamalarını tersine çevirecek ve eski planlı sistemin doğrudan
müdahale araçlarını uygulamaya koyacak bir politika izlemek yerine
sadece sınırlı ölçüde piyasa müdahalelerini (bazı tüketim mallarının ve
enerji fiyatlarının kontrolleri gibi) ile yetindi. 1992 yılı istikrar
programının sonuçları, neredeyse % 2.000’lere ulaşan enflasyon; sanayi
üretimindeki hızlı düşüş (yılın üçüncü çeyreğinde % 17.6); reel
ücretlerde % 40’lara varan azalma; artan işsizlik; Ruble’nin US Doları
karşısında değer kaybetmesi olarak ortaya çıkmıştır. 1993 yılında
büyümedeki düşüş devam etmiş, fiyat kontrollerine rağmen enflasyon %
1.000 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Doğal kaynak zenginliği ile donatılmış olmasına rağmen, Eski
Sovyetler Birliği’nin en geri kalmış üyeleri olan Orta Asya ülkeleri
(Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan) 1992
yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Merkezden yapılan mali
sübvansiyonlardan, hammadde ve sermaye tedarikinden yoksun
kalmışlardır. Rusya ile ekonomik bağların kopması, kaynak transferinin
durması ve Rus entelektüel ve mühendis sınıfının göç etmesi sonucu bu
ülkelerde durgunluk ve işsizlik ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Orta Asya Cumhuriyetleri Eski Sovyetler Birliği üye ülkeleri
arasında en yoksul ve en az gelişmiş ülkelerinden oldukları için, diğer
geçiş sürecindeki ülkelerle karşılaştırıldığında farklı özel sorunlara
sahiplerdir. Bunlardan birincisi, Eski Sovyetler Birliği ekonomik sistemi
içindeki ekonomik bağımlılık derecelerinin yüksek olması nedeniyle
karşılaştıkları ekonomik şokların şiddetinin de yüksek olmasıdır.
Üretimdeki azalmalara geçişi izleyen on yılda, Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerine göre daha yüksek ve derin olmuştur.
Tablo 20: Eski Sovyetler Birliği'nin Seçilmiş Ekonomik Göstergeleri
Ekonomik Göstergeler 1987 1988 1989 1990 1991 1992
Reel Sanayi Üretimi Artış
Oranı (%)
1.6 4.4 2.5 -3.9 -15.0 -20.0
Nüfus (milyon) 284.5 286.7 288.8 290.1 278.0 149.0
Sanayileşmiş Batı İle Ticaret
İhracat ($ milyar) 22.6 24.0 25.7 30.0 31.8 18.5
İthalat ($ milyar) 22.2 26.7 32.2 34.8 30.7 23.0
Cari İşlemler ($ milyar) 1.5 -1.5 -4.5 -5.1 -1.8 -6.0
Dış Borç ($ milyar) 39.0 40.0 48.0 60.0 70.7 54.0
Ruble/Dolar Paritesi (Resmi) 0.633 0.608 0.627 0.586 0.582 0.580
Kaynak: EIU World Outlook 1993
İkincisi, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecinde
piyasa ekonomisi tecrübesine sahip olmamaları ve dönüşüm öncesi
hazırlık aşamasından geçmemiş olmalarıdır. Rusya ve diğer geçiş
ekonomileri 1992’den önceki yıllarda reform programlarına geçiş
yapmışlar, Orta Asya ülkeleri ise ancak bağımsızlıklarını kazandıkları
1992 yılından sonra reform ve istikrar programları uygulamaya
başlamışlardır. Bu gecikme ve piyasa deneyimi eksikliği, geçişin süresini
ve şokların şiddetini artırmıştır.
Üçüncüsü, politik bakımdan Orta Asya ülkeleri halen
diktatörlüklerle yönetilmektedir. Demokrasi kültürünün zayıf olması ve
batı demokrasilerine uzaklık gibi nedenlerle bu ülkelerde yolsuzluk
artmış, muhalefet zayıflatılmış, medya ve iletişim araçları üzerindeki
devlet kontrolü artırılmış, sivil toplum kuruluşlarının örgütlenmesi
denetim altına alınmış, milliyetçi eğilimler etnik çatışmaları ve dinsel
aşırılıkları körüklemiş, halk yönetimden uzaklaştırılmıştır.
Eski Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Orta Asya Ülkeleri
bakımından ortaya çıkan yeni olgular ve sorunlar şöyle sıralanabilir:
- Eski üye ülkeler (yeni bağımsız devletler) arasındaki transit
ticaretin yeni gümrük denetimleri ve artan ulaşım
maliyetleri nedeniyle kesintiye uğraması. Gümrük kontrolleri
ve yasa dışı sınır ihlalleri sonucu sanayi ve tarımsal malların
Orta Asya Ülkeleri arasındaki dağılımı ve pazarlara ulaşımı
ciddi olarak engellenmiştir. Bölge ülkeleri arasında serbest
ticaretin gelişmesini engelleyecek gümrük tarife miktar
kısıtlamaları mevcuttur. Özellikle Özbekistan tarafından
uygulanan döviz ve dış ticaret politikaları serbest ticareti
kısıtlayıcı niteliktedir.
- Merkezden üye ülkelere yapılan bütçe transferleri ve diğer
sosyal ödemelerin kesilmesi. Eski Sovyetler Birliği
döneminde üye ülkelerin bütçelerine ciddi oranlarda kaynak
transferi yapılmaktaydı. Bu transferler sanayi malların
üretiminde girdi temininden, sosyal refah ve ücret
ödemelerine, teknik yardımlara kadar geniş bir alanda
gerçekleştirilmekteydi. Üye ülkeler arasında karşılıklı
ekonomik bağımlılık yaratan bu üretim ve paylaşım sisteminin
çökmesi, bağımsızlık sonrasında bu ülkelerin
yoksullaşmasında en başta gelen etkenlerden olmuştur.
- Su ve enerji kaynaklarına erişimin yetersizliği. Doğal
kaynaklar bakımından dengesiz bir dağılım gösteren Orta
Asya Ülkelerinde sınır aşan su kaynaklarının yönetiminde
sorunlar yaşanmaktadır. (Kırgızistan ile Özbekistan arasındaki
Ferghana vadisi sorunu gibi). Ayrıca enerji gereksinmelerinin
karşılanmasında karşılıklı bağımlılığın yarattığı sorunlar da
bulunmaktadır (Örneğin Kırgızistan elektrik enerjisi
karşılığında Özbekistan’dan doğal gaz ve Kazakistan’dan
petrol almaktadır). İçme suyu kalitesi ve sulama sistemlerinin
yeterliliği düşüktür. Bölge ülkeleri arasında su kaynaklarının
ortak kullanımı ile ilgili bir işbirliği yoktur.
- Nitelikli işgücü ve kurumsal organizasyon yetersizliği.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Orta Asya Ülkelerinden
Rusya Federasyonu’na eğitilmiş teknik eleman göçü yoğunluk
kazanmıştır. Bu göç hareketi azalmış olsa da halen devam
etmektedir. Bu göç hareketi Orta Asya’daki Rus etnik nüfusun
azalmasına yol açmıştır (Örneğin Kırgızistan’da Rus etnik
nüfusun oranı % 27’den % 14’e gerilemiştir).
- Çevre sorunları. Sovyetler Birliği döneminde ekolojik
dengenin bozulmasına neden olan nükleer denemeler ve
nükleer atıklar, özellikle Kazakistan ve Kırgızistan’da
çevresel sorunlar yaratmaya devam etmektedir. Issık Göl
radyasyon kirliliği ve Aral Denizi’nin ölmekte oluşu diğer
çevre sorunlarına örnektir.
- Komşu ülkeler arasındaki sivil çatışmalar. Örneğin
Tacikistan’daki iç savaş, Kırgızistan ve Özbekistan arasındaki
Ferghana Vadisi nedeniyle ortaya çıkan kanlı sınır çatışmaları
bölgedeki siyasi istikrarsızlığa katkıda bulunmuştur.
Demokratik olmayan ülke yönetimleri, gelecekte bölgenin
siyasi istikrarını bozucu sonuçlar yaratacaktır.
- Uyuşturucu ticareti, yolsuzluk ve rüşvetin yaygınlaşması.
Orta Asya ülkeleri Dünya uyuşturucu ticaretinde önemli
dağıtım ve ulaşım merkezlerindendir. Orta Asya ülkelerindeki
diktatörlük yönetimleri ve yasal düzenlemelerin uygulamadaki
etkinsizliği nedenleriyle uyuşturucu ve kadın ticareti ciddi
boyutlarda artmış; devlet yönetiminde yolsuzluk ve rüşvet
yaygınlaşmıştır.
1990’lı yılların başından itibaren piyasa ekonomisine geçiş yapan
Orta Asya ülkeleri, diğer geçiş ekonomilerinden farklı olarak
özelleştirme, özel sektörün rekabetçi ve etkin olarak yeniden
yapılanması, dış ticaretin ve fiyatların serbestleştirilmesi, mali sektör
reformları gibi göstergeler bakımından daha başarısız ve geri
kalmışlardır. Bunun nedenlerinin başında yolsuzluk ve kötü yönetişim
gelmektedir. Aşağıdaki tabloda Orta Asya ülkeleri ile topluca diğer geçiş
ekonomileri ve Rusya arasındaki seçilmiş bazı ekonomik göstergelerdeki
karşılaştırmalar yer almaktadır. Buna göre, Orta Asya ülkelerinde
karşılaştırmalı olarak özel sektörün payı düşüktür. Bankacılık sistemi
gelişmemiştir ve mali piyasalar üzerindeki devletin kontrolü hala devam
etmektedir. Kişi başına doğrudan yabancı sermaye tutarı düşüktür. EBRD
ölçümlerine göre geçiş göstergeleri göreceli olarak daha düşüktür.
Tablo 21: OA ve Geçiş Ekonomilerinde Seçilmiş Göstergeler (1998-99)
Nüfus
milyon
Kişi
Başına
GSYİH
($)
Özel Sektör/
GSYİH
(%)
Dış Ticaret/
GSYİH
(%)
Kişi Başına
Doğrudan
Yabancı
Sermaye
($)
EBRD
Geçiş
Gösterge
(1998)*
Orta Asya
Ülkeleri
56,2 603 45 37 23 2
Kazakistan 17,2 965 55 28 67 3-
Kırgız Cumh. 4,7 380 70 37 22 3
Tacikistan 6,1 344 30 54 4 2
Türkmenistan 4,4 654 25 47 14 1+
Özbekistan 23,9 673 45 20 7 2
Rusya 146,8 1258 70 24 19 2+
Diğer BDT
Ülkeleri
81,5
754
51
37
48
2+
Baltık Ülk. 7,8 3067 68 49 158 3
ODA Ülkeleri
112,7
3602
67
39
111
3
Kaynak: EBRD Transition Report, 1999; Emine Gürgen, Central Asia: Achievements
and Prospects, Finance and Development, September 200, p.41. *1, önceki Sovyet sistemine göre hiç veya en az değişikliği ifade eder. 4, ise gelişmiş
kapitalist piyasa ekonomilerinin standartlarını göstermektedir.
Doğal kaynak zenginlikleri, ekonomik altyapı ve sosyo-kültürel
faktörler bakımından farklılıklar gösteren Orta Asya ekonomileri reform
programları ve makroekonomik istikrarın sağlanması bakımlarından
farklılıklar göstermektedir. Kazakistan ve Kırgız Cumhuriyeti en hızlı
reformcu ülkeler olarak Türkmenistan ve Özbekistan ile
karşılaştırıldığında geçiş göstergeleri daha yüksektir.
Beş Orta Asya ülkesi de yapısal uyum politikalarının
izlenmesinde enflasyon ve ödemeler dengesinde bozulmaya neden
olmayacak maliye ve para politikaları izlemedir. Başarılı bir yapısal
uyum programı için Orta Asya ülkeleri bakımından yerine getirilmesi
gereken diğer faaliyetler ise; a) uygum mali ayarlamaların yapılması; b)
mali aracı kurumların ve bankacılık sisteminin geliştirilmesi; c) dış borç
yönetiminin geliştirilmesi; d) yapısal reformların derinliğini ve içeriğini
genişletmek; e) yönetişim ve yolsuzluk sorunlarını çözmek olarak
sayılabilir54.
1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Bağımsız Devletler Topluluğu
Ülkeleri (Eski Sovyetler Birliği Ülkeleri) geçiş sürecinde çoğunluk
olarak reform programlarında şok tedavi önlemlerini benimsemişlerdir.
Bu ülkelerin başlangıç koşullarındaki farklılıklar ile açıklanabilen reform
program performansları ve sosyal altyapı farklılıkları nedeniyle geçiş
sürecinde, kapsam ve derinliği farklı sosyal ve ekonomik sorunlar
yaşanmıştır.
ODA ve BDT ülkelerinde 1990 yılından başlayarak geçen on yıl
süresince “geçiş resesyonu” adı verilen bir durgunluk ve gerileme
dönemi yaşanmıştır. Ekonomik büyümede gerileme ve yüksek enflasyon
ODA ülkelerinde yaklaşık 5 yıl sonra aşılmasına karşılık, BDT
ülkelerinde iyileşme süreci 7-8 yılı bulmuştur ve özellikle Orta Asya
Ülkeleri için geçiş sürecinin ikinci aşamasına henüz geçilmektedir. Eski
Sovyet ekonomileri arasında makro ekonomik iyileşmeler bakımından
ortaya çıkan farklılıklar üç etkene bağlı olarak açıklanabilir. Birincisi, bu
ülkelerin bağımsızlık sonrası veya piyasa ekonomisine geçişle birlikte
mevcut altyapı, doğal kaynaklar, beşeri ve fiziki sermaye birikimi,
54 Emine Gürgen, “Central Asia: Achievements and Prospects”, Finance and
Development, September 2000, p.43.
sosyal gelişmişlik düzeyi gibi başlangıç koşullarındaki farklılıklardır.
İkincisi, uygulanan istikrar politikalarının başarı etkinliklerindeki
farklılıklardır. Şok tedavi ve aşamalı geçiş yöntemleri arasındaki tercihe
ve uygulanan politikalara olan güven ve süreklilik unsurlarına bağlı
olarak istikrar politikaları farklı sonuçlar doğurmuştur. Üçüncüsü, yapısal
reformların rolüdür. Yapısal uyum programlarının başarısı, piyasa
ekonomisinin yarleşmesini sağlayacak kurumsal düzenlemelerin
etkinliğine, özel sektörün girişimciliğinin teşvik edilmesine, rekabetçi bir
piyasanın oluşturulmasına,etkin bir bütçe ve mali reforma bağlı olarak
değişir.
1.1. Orta Asya Ülkeleri Arasındaki Ekonomik Yapı ve
İlişkiler
Bağımsızlık öncesi dönemde Orta Asya ekonomilerinin yapısal
özellikleri ve ESB ülkeleri arasında yaratılmış olan ekonomik ilişkilerin
niteliği ve kapsamı şöyle açıklanabilir:
a) Bağımsızlık öncesi Orta Asya Cumhuriyetleri arasındaki
ekonomik ilişki modeli, Moskova tarafından alınan kararlarla
biçimlenmekteydi. Sermaye yatırımlarının türü ve büyüklüğü,
emek istihdam yapısı, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılması,
kaynakların kullanımı ve dağıtımı, ekonomik faaliyetlerin
yönlendirilmesi otokratik ve merkezi bir planlama birimi olan
Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi tarafından dünya
piyasalarındaki gelişmelerden bağımsız olarak belirlenmekteydi.
b) Sovyet ekonomilerinde sermaye yoğun bir üretim tarzı
bulunmaktaydı.Tarım sektöründe üretim devlet çiftlikleri
(sovkhozes) veya kollektif çiftlikler (kolkhozes) tarafından
yönetilmekteydi. Çiftlikler ölçek olarak oldukça geniş bir alana
yayılmıştı. Örneğin Kazakistan’daki çiftlikler ortalama 35-40 bin
hektar büyüklüğündeydi. Altyapı yatırımları kırsal yollar, tarımsal
mekanizasyon, sulama ile ilgili alanlarda yoğunlaşmıştı ve bu
yatırımlar geleneksel çiftçilik faaliyetlerinden sağlanan tarımsal
üretimi artırıcı nitelikteydi.
c) Kollektif çiftliklerde ve devlet üretim çiftliklerinde etkinlik ve
verimlilik düşüktü ve aşırı istihdam sorunu bulunmaktaydı.
d) Orta Asya ekonomileri ESB ekonomileri ile sıkı ve bağımlı bir
girdi-çıktı ilişkisi içindeydi. Bağımsızlık öncesi Kazakistan’daki
sanayi üretiminin % 46’sı; Kırgızistan’daki sanayinin % 33’ü
merkezi planlı ekonomiye doğrudan bağımlıydı. 1991 yılında
Kazakistan ve BDT ülkeleri arasındaki ticaret hacmi ülkenin
toplam dış ticaretinin % 87’sine ulaşmıştı55.
e) Sovyet döneminde mal ve hizmet üretiminde girdi fiyatları dünya
fiyatlarından bağımsız ve merkezi planlama tarafından
belirlendiği için, geçiş sürecinde özellikle üretici fiyatları (doğal
kaynaklar ve hammadde tedariki) tüketici fiyatlarından daha hızlı
artmıştır. 1990-95 yılları arasında Kırgızistan’da üretici
fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarından 5.2 kat daha yüksekti56.
f) Orta Asya Cumhuriyetlerinin ekonomik sistemi Eski Sovyetler
Birliği (ESB) merkezi hükümeti bütçesinden sağlanan mali
yardım ve sosyal transferlere aşırı derecede bağımlıydı. Merkezi
bütçeden sağlanan büyük ölçekli sosyal yardım fonları eski
Sovyet sisteminin tipik bir karakteriydi ve Orta Asya ülkeleri
ESB ile dış ticaretlerinde sürekli açık vermekteydi.
g) ESB ülkelerinde sanayi üretiminin ekolojik çevreye olumsuz
etkileri bulunmaktaydı. Madencilik, kimya, metalurji ve kömür
sanayileri düşük teknoloji ile üretim yapmaktaydı.ESB
ülkelerinde bazı bölgelerde su, hava ve toprak kirliliği uluslar
arası limitlerin üzerindedir. Aral Denizinin yok olmaya başlaması,
Sovyet çevre duyarsızlığının en açık örneğidir. II. Dünya Savaşı
sonrası bölgenin tarımsal kalkınma programlarının
uygulanmasıyla birlikte Dünyanın en büyük göllerinden biri olan
Aral Denizinin su seviyesi 15 metre azalmıştır Kırgızistan’da
radyo aktif sızıntı etkenleri özellikle ülkenin güneyinde Oş
bölgesinde ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
Sovyet dönemindeki ekolojik felaket, pamuk ve pirinç üretimini
artırmak amacıyla yapılan yanlış sulama programlarının
doğurduğu bir sonuçtur.
55 World Bank, 1993, p. 197. 56 IMF, 1996, p.37.
h) ESB ülkelerinde sosyal refah düzeyi, merkezden yönetilen yoğun
ve kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı sayesinde, yüksek bir
düzeydeydi. Kent merkezlerinde yaşayan halkın elektrik, doğal
gaz, konut, su, telefon, ısınma, ulaşım gibi hizmetlere erişimi
sübvanse edilmiş düşük maliyetlerle kesintisiz şekilde
sağlanabiliyordu.
Bağımsızlık sonrası OA ülkelerinde ortaya çıkan olumsuzluklar
ise:
a) Merkezi bütçeden ESB ülkelerine yapılan transferlerin azalması,
karşılıklı bağımlı ticaret yapısının çözülmesi, Rubleye dayalı ve
bankacılık sisteminin gelişmemiş olduğu bir ödeme
mekanizmasının yarattığı mali sorunlar sonucu üretimde keskin
ve hızlı düşüşler yaşanmıştır.
b) Büyümenin negatif olması şiddetli bir işsizlik yaratmıştır.
Özelleştirme uygulamaları sonucu büyük devlet girişimlerinin
yeniden yapılandırılması işsizliğin en önemli nedenlerinden
birisidir. ESB ülkelerinde işgücünün neredeyse yarısı kadınlardan
oluşmaktaydı. Bağımsızlık sonrası dönemde daha çok kamu
yönetim birimlerinde ve sosyal sektörde yoğunlaşan kadın işgücü
işsizlikten en fazla etkilenen kesim olmuştur. 1991’de
Kırgızistan’da kayıtlı işsizlerin % 82’si kadınlardan
oluşmaktaydı.
c) Enflasyon ve işsizliğin artışı, reel ücretler düzeyini düşürmüştür.
ESB ülkelerinde Sovyetler döneminde ücretler Batılı gelişmiş
ülkelerdeki işgücünün reel ücret düzeyinden parasal olarak düşük
olmasına rağmen, ücretsiz sağlanan sosyal faydalar ile aradaki
açık kapatılmaktaydı. bütçeden yapılan sosyal transferlerin
azalması ve bu hizmetlerin piyasadan bedel karşılığı satın
alınması ile birlikte bağımsızlık sonrası süreçte yaşama standardı
dramatik şekilde düşmüştür.
d) Ciddi ekonomik ve mali krizler ESB ülkelerinde sağlık sisteminin
çökmesine ve sağlık sektörü hizmetlerin gecikmeli ve pahalı
şekilde sunulması sonucunu doğurmuştur.Sağlık hizmetlerine
ayrılan kaynakların yetersizliği, özellikle çocuk ve anne sağlığını
ciddi şekilde tehdit etmektedir.Yetersiz beslenme sağlık
koşullarının yetersizliği nedenleriyle ortalama yaşam süresi
azalmış, çocuk ve bebek ölümleri artmıştır.
e) GSYİH’dan eğitime ayrılan payların, geçiş süreci krizi nedeniyle
artırılamaması ve hatta düşmesi, özellikle okul öncesi ve temel
eğitim sistemi üzerinde telafisi zor ve yıkıcı etkiler yaratmıştır.
Birincil ve ikincil eğitim veren okulların sayısı azalmış, eğitime
son verilen okullar nedeniyle işsizlik artmıştır. Yüksek öğrenim
kurumlarının nitelikli eleman yetiştirme işlevleri zayıflamıştır
ESB ülkelerinde bağımsızlık sonrasında yaşanan ekonomik ve
sosyal krizlerin olumsuz etkileri giderilmeye başlanmış olmasına rağmen
rekabetçi bir piyasa sisteminin kurulması ve kalıcı bir ekonomik
büyümenin sağlanması için: a) devlet teşebbüslerinin uygun özelleştirme
yöntemleri kullanılarak özel sektöre devrinin sağlanması, b) etkin anti-
tekel düzenlemelerin yapılması, c) vergi sisteminin serbest piyasanın
gelişmesini engellemeyecek şekilde düzenlenmesi, d) faktör
mobilizasyonun etkinlik ve verimlilik esasına uygun sağlanması, e) mali
piyasaların gelişmesinin sağlanması, gerekmektedir57.
1.2. Büyüme
1990-1996 yılları arasında büyüme oranlarındaki dramatik düşüş
sonrası bir iyileşme gözlenmektedir. Ekonomik iyileşmede U dönüşü
henüz gerçekleştirilememiştir. Büyüme performansındaki geçiş sürecinin
başında görülen düşme, eski Sovyet tipi kaynak tahsisi mekanizmasının
ortadan kalkması ve faktör verimliliğinin azalması ile açıklanabilir.
Bunun yanında, girdi temininde yaşanan zorluklar ve Sovyet tipi kaynak
kullanımında ve faktör dağılımındaki ekonomiler arası bağımlılık
sisteminin çökmesi de büyümedeki daralmayı açıklamaktadır.
Büyüme oranlarındaki düşmeyi açıklayan etkenler arasında,
uygulanan reform programlarının başarısı, reform programlarının hızı;
enflasyon; özelleştirme derecesi; başlangıç koşullarındaki farklılıklar
57 David Jay Green and Armin Bauer, “The Costs of Transition in Central Asia”,
Journal of Asian Economics, Vol. 9, No.2, 1998, p.359.
sayılabilir. Her bir etkenin büyümeyi etkileme derecesi farklı olabilir ve
sadece bir etkenle büyüme değişkenini açıklamak yetersiz olabilir.
Geniş kapsamlı yapısal reformların (özellikle fiyat liberalizasyonu
ve büyük ölçekli özelleştirme) geçiş sürecinin başlarında büyüme
üzerindeki etkileri negatiftir. Başlangıç koşulları sabit kabul edilerek,
reform hızının yüksek olması, büyümeyi orta dönemde olumlu
etkilemektedir. Şok tedavi reform yaklaşımının orta dönemde büyümeyi
engellediği kanıtlanmamıştır. Buna karşılık hızlı reformların başarısına
dair güçlü kanıtlar da yoktur58.
Şekil 6: OA Ülkelerinde Büyüme Oranlarındaki Gelişme
Kazakistan
Büyüme Oranları (1990-98)
-0,4
-13
-2,9
-10,4
-17,8
-8,9
1,1 1,8 1,4
-20
-15
-10
-5
0
5
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
58 Karsten Staehr, a.g.e., pp.23-28.
Kırgızistan
Büyüme Oranları (1990-98)
3
-5
-19-16
-20
-5,4
5,6
10,4
3
-25
-20
-15
-10
-5
0
5
10
15
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Tacikistan
Büyüme Oran (1990-98)
-1,6
-7,1
-29
-11
-18,9
-12,5
-4,4
2,24,3
-35
-30
-25
-20
-15
-10
-5
0
5
10
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Türkmenistan
Büyüme Oranı (1990-98)
2
-4,7 -5,3
-10
-18,8
-8,2 -8
-15
4,7
-20
-15
-10
-5
0
5
10
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Özbekistan
Büyüme Oranı (1990-98)
1,6
-0,9
1,62,4
-11,1
-4,2
-2,3-0,5
4,5
-12
-10
-8
-6
-4
-2
0
2
4
6
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Kaynak: EBRD Transition Report, 1999.
Şekil 7: ODA ve BDT Ülkelerinde Büyüme Oranlarının Karşılaştırması
-20
-15
-10
-5
0
5
10
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
ODA Ülkeleri
BDT Ülkeleri
Kaynak: EBRD Transition Report, 1999.
1.3. Enflasyon ve Parasal İstikrar
Fiyat liberalizasyonu ve bütçe açıklarının monetizasyonu,
enflasyonist eğilimleri güçlendirmiştir. 1995’ten başlayarak enflasyon
oranlarında düşüş gerçekleşmiştir. Bununla beraber bütçe açıklarının
baskısı, dış şoklar ve bankacılık sektöründeki açıklar enflasyonist süreci
hızlandıracak etkenlerdendir. Bütçe açıkları ve fiyat liberalizasyonu,
başlangıçta enflasyonist etkiler yaratmıştır. Geçiş ekonomilerinde
büyüme oranlarındaki dramatik düşüş ve enflasyon oranlarındaki hızlı
artış birlikte ortaya çıkmıştır. İstikrar politikalarının bütçe açıklarını ve
sübvansiyonları daraltıcı etkilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte enflasyon
oranlarında da düşüş gerçekleşmiştir. Bütçeden yapılan sosyal
transferlerin azaltılması ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin, rüşvet ve
yolsuzluğun artması, işsizliğin de bu süreçte yükselmesine neden
olmuştur.
Şekil 8: OA Ülkelerinde Enflasyondaki Gelişme
137
2984
1160
60,4 28,6 11,3 8,5
2169
0
500
1000
1500
2000
2500
3000
3500
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Kazakistan
Enflasyon Oranı (1991-98)
KırgızistanE n f l a s y o n O r a n ı ( 1 9 9 1 - 9 8 )
170
1259
766,9
95,731,9 35 14,8 12,1
0
200
400
600
800
1000
1200
1400
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Tacikistan
Enflasyon Oranı (1991-98)
204
1364
1,1
2133
40,5 165 19,3
7344
0
1000
2000
3000
4000
5000
6000
7000
8000
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Türkmenistan
Enflasyon Oranı (1991-98)
155644
9750
1328 1262446 21,5 50
0
2000
4000
6000
8000
10000
12000
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Özbekistan
Enflasyon Oranı (1991-98)
169
910 885
117 64 28 35
1281
0
200
400
600
800
1000
1200
1400
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
1.4. Kamu Mali Açıkları
Merkezi Sovyet bütçesinden üye ülkelere yapılan transferlerin
1992 yılından itibaren kaldırılması sonucu sosyal ödemeler ve altyapı
yatırımların finansmanında yetersizlikler nedeniyle, Eski Sovyet
ekonomileri mali açıklarla karşılaştılar. İstikrar amacıyla girişilen mali
yapısal reformlar ile harcamaların (özellikle sosyal transferler ve altyapı
yatırımları) azaltılması ve yeni vergilerin konulması bütçe açıklarının
azaltılmasını sağlamasına rağmen, bütçe performansı artırılamamıştır.
Yapısal reformların mali sektör ve bütçe reformu üzerinde yoğunlaşması
ile sağlanabilecek istikrar, özel kesime verilen teşvikler, girdi
sübvansiyonları ve sosyal transferler nedeniyle gecikmiş ve zayıflamıştır.
Kazakistan ve Kırgızistan devlet teşebbüslerine verilen kredilerde bir
daralmaya giderken, diğer üç Orta Asya ülkesinde kamu teşebbüslerine
verilen kredilerde daralma daha zayıf kalmıştır.
Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortaya
çıkan mali krizler sadece etkin olmayan maliye politikalarının bir sonucu
değildir. Bütçe açıkları ve yüksek kamu borç stokunun artmasına neden
olan etkenler olarak; a) genel bütçeden yapılan transferlerin azaltılması,
b) kamu mali yönetiminin zayıf olması, c) vergi sisteminin etkin
olmaması, d) Sovyet tipi bütçe yönetiminin sürdürülmesi, olarak
gösterilebilir. Tanzi, geçiş ekonomilerinde bütçe açıklarının
azaltılamaması halinde enflasyonla mücadelede etkili bir politika olarak
devlet işletmelerine kullandırılan kredilerin azaltılmasını önermektedir59.
Pirttilä tarafından 25 geçiş ekonomisi ile ilgili yapılan ampirik analizde;
büyüme oranının mali denge üzerinde olumlu etkisi bulunmuştur. Geçiş
reformlarının başarısı ile mali açıklar arasında bir değişim ilişkisi
bulunmuştur. Özelleştirmenin işsizlik ve mali denge üzerindeki etkisi
olumsuz bulunmuştur. Fiyat liberalizasyonunun ise bütçe dengesi
üzerindeki etkisi olumlu bulunmuştur60.
Şekil 9: OA Ülkelerinde Bütçe Açıklarındaki Gelişme
Kazakistan
Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)
1,4
-7,9 -7,3
-1,3
-7,2
-2 -2,5 -3,4-4,5
-10
-5
0
5
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
59Vito Tanzi, a.g.e., pp.697-707. 60Jukka Pirttilä, a.g.e., pp. 29-52.
KırgızistanB ü t ç e A ç ı ğ ı ( G S Y İ H ' n ı n % )
-20 -15 -10 -5 0 5 10 15
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
Tacikistan
Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)
-30 -25 -20 -15 -10 -5 0 5
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
Türkmenistan
Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)
-10 -5 0 5 10 15
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
Özbekistan
Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)
-20 -15 -10 -5 0 5
1990
1992
1994
1996
1998
1.5. Dış Ödemeler Dengesi ve Dış Borçlanma
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımlı dış ticaretin
getirdiği karşılaştırmalı avantajlardan mahrum kalan ve dış kredi
kaynakları tükenen yeni bağımsız ülkelerde geçiş sürecinin başlarında dış
denge bozulmuştur. Ulusal paralarını dolar karşısında değerli kılan
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelerde cari açıklar daha hızlı
yükselmiştir. Uluslar arası sermaye piyasalarına ulaşmada güçlük çeken
ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları bakımından yetersiz kalan Orta
Asya ülkeleri, henüz dış denge sorununu çözememişlerdir.
Şekil 10: OA Ülkelerinde Dış Borçlanma ve Cari İşlem
Açıkları
Kazakistan
Dış Borç/GSYİH
40,1
35,7
20,7
32,2
36
44,5
23,9
18,7
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Kazakistan
Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)
-51,4
-9,4
-3,1
-3,6
-3,5
-5,5
-1
-8,6
-60 -50 -40 -30 -20 -10 0
1992
1994
1996
1998
Kırgız Cumhuriyeti
Dış Borç/GSYİH
0,6
43,7
39,1
41,5
72,3
108,1
37,4
56,2
0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120
1992
1994
1996
1998
Kırgız Cumhuriyeti
Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)
-10,6
-16,4
-11,2
-16,3
-23,5
-7,9
-19,8
-13,6
-25 -20 -15 -10 -5 0
1992
1994
1996
1998
Tacikistan
Dış Borç/GSYİH
74,5
77
142,1
91,7
108,7
92,6
103,3
93,6
0 20 40 60 80 100 120 140 160
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Tacikistan
Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)
-18
-29,5
-19,7
-16,2
-7,3
-6
-9,3
-3,7
-35 -30 -25 -20 -15 -10 -5 0
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Türkmenistan
Dış Borç/GSYİH
0
3,1
9
29,7
28,1
50,6
61,1
53,9
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 65
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Türkmenistan
Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)
20,1
1,8
1,3
2,1
-21,6
-32,7
-16
54,7
-40 -30 -20 -10 0 10 20 30 40 50 60
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Özbekistan
Dış Borç/GSYİH
1,7
18,9
17
17,5
17,5
17,9
23,9
26,7
0 5 10 15 20 25 30
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Özbekistan
Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)
-11,7
-7,8
2,1
-0,2
-7,2
-4
-0,8
-1
-14 -12 -10 -8 -6 -4 -2 0 2 4
1992
1994
1996
1998
Ağır dış borç yükü, bu ülkelerin uluslar arası piyasalardan uygun
koşullarda borçlanmalarına engel teşkil etmektedir. Dış borçlanma
kaynakları IMF tarafından koşululuk esasına göre kullandırılmaktadır ve
bu ülkelerin dış ticaretini, döviz kur rejimlerini liberal hale getirmeleri
istenmektedir. Bu ülkelerde dış ödeme pozisyonları kırılganlığını
korumaktadır ve ithalatlarının ancak belirli bir kısmını karşılayacak döviz
rezervlerine sahiptirler.
1.6. Sosyal Refah Değişkenleri
Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecine dahil olan
eski Sovyetler Birliği ülkeleri için bu geçiş sürecinin sosyal maliyetleri
yüksek olmuştur. Bu ülkelerde sosyal refah kayıpları ve işsizlik büyük
buhran döneminde gelişmiş batılı ülkelerin karşılaştıkları tablodan daha
kötü ve ümit kırıcı olmuştur.
Kalkınma politikalarında iki temel hedefin birlikte
gerçekleştirilmesi önemlidir. Birincisi, ekonomik büyüme, diğeri ise
sosyal gelişmedir. Sosyal ve ekonomik politikaların uyumluluğu,
üretimde ekonomik etkinliği ve beşeri sermaye stokunu artırıcı etki
yaratır. Sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için sosyal
adalet ve ekonomik büyüme birlikte ortaya çıkmalıdır. Reform sürecinde,
özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile eski Sovyetler Birliği
ülkelerinde benimsenen şok terapi yaklaşımı, makro ekonomik
reformlara öncelik vermiştir. Bu nedenle, bu ülkelerde reform
politikalarının sosyal gelişme yönü eksik kalmıştır. Yoksulluk, sağlık ve
eğitim hizmetlerinin kalitesindeki azalma, suç işleme, yolsuzluk, işsizlik
gibi sosyal sorunlar piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortak sorunlar
olarak belirginleşmiştir.
Geçiş ile birlikte işgücü piyasalarında istihdam güvencesinin
kaybolması, ücretlerin düşmesi, piyasa ekonomisinin gerektirdiği nitelikli
işgücünün kıtlığı, ailelere yönelik sosyal transferlerin ve diğer sosyal
desteklerin azaltılması sonucunda, piyasa ekonomisine geçiş işsizlik ve
refah kayıpları yaratmıştır. Eski Sovyet ekonomilerinde piyasa reformları
ve liberalleşme politikaları sonucunda fakirlik düzeyinin artması,
büyüme oranlarındaki gerileme (resesyon) ve piyasa reformları
(liberalizasyon ve özelleştirme uygulamaları) ile ilgilidir. Reform
uygulamaları ve büyüme performansı arasında güçlü bir ilişki
bulunmaktadır. Büyüme performansını olumsuz etkileyen faktörler
(başlangıç koşulları, kaynak yetersizliği gibi) gelir dağılımı olumsuz
etkilemiş ve fakirlik düzeyini artırmıştır. Fakirlik ve işsizlik yapısal
piyasa reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir.
Geçiş ile birlikte işgücü piyasalarında istihdam güvencesinin
kaybolması, ücretlerin düşmesi, piyasa ekonomisinin gerektirdiği nitelikli
işgücünün kıtlığı, ailelere yönelik sosyal transferlerin ve diğer sosyal
desteklerin azaltılması sonucunda, piyasa ekonomisine geçiş işsizlik ve
refah kayıpları yaratmıştır. Eski Sovyet ekonomilerinde piyasa reformları
ve liberalleşme politikaları sonucunda fakirlik düzeyinin artması,
büyüme oranlarındaki gerileme (resesyon) ve piyasa reformları
(liberalizasyon ve özelleştirme uygulamaları) ile ilgilidir.
Reform uygulamaları ve büyüme performansı arasında güçlü bir
ilişki bulunmaktadır. Büyüme performansını olumsuz etkileyen faktörler
(başlangıç koşulları, kaynak yetersizliği gibi) gelir dağılımı olumsuz
etkilemiş ve fakirlik düzeyini artırmıştır. Fakirlik ve işsizlik yapısal
piyasa reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir. Gelir
dağılımdaki dengesizlikler Orta Asya ülkelerinde, ODA ülkeleri (Orta ve
Doğu Avrupa) ve BAD (Batlık Devletleri) ile karşılaştırıldığında daha
kötüdür.
Şekil 11: Geçiş Sürecinde Gelir Dağılımındaki Dengesizlikler
0 0,1 0,2 0,3 0,4 0,5 0,6
Kazakistan
Kırgız Cumhuriyeti
Tacikistan
Turkmenistan
ODA ve BAD Ülkeleri
BDT Ülkeleri
1996-98
1993-94
1987-90
Kaynak: World Bank, 2000.
2. YAPISAL REFORM VE DÖNÜŞÜM PROGRAMLARI
Eski merkezi planlı ekonomiler, Sovyetler Birliği dağıldıktan
sonra piyasa ekonomisine geçiş sürecinde-kısa bir zaman aralığı içinde-
iki esaslı zorlama karşısında hazırlıksız ve savunmasız kalmışlardır: a)
içerde liberal bir piyasa oluşturmak; b) küreselleşmenin etkisi altında dışa
açık bir ekonomik yapı geliştirmek. Bu iki temel dönüşüm ekseni içinde
eski Sovyet planlı ekonomik sistemin izleyicileri yeni sisteme geçişte
sahip oldukları ekonomik teşebbüsler üzerindeki mülkiyet haklarını
özelleştirme uygulamaları ile kaybederken, piyasaya doğrudan müdahale
araçlarından da mahrum kalmışlardır.
Kaynak tahsisi fonksiyonunu yaygın ölçüde piyasa işleyişlerine
bırakan bu ülkeler, bütçe yolu ile sosyal refah dağıtım araçlarını da, mali
disiplin ve açıkların azaltılmasına yönelik neo-liberal politikalar
sayesinde yaygın ve etkin olarak kullanamamışlardır. Bu süreçte
ekonomik büyüme negatif olmuş; gelir dağılımı bozulmuş ve işsizlik
artmış; milli gelir düşmüş; enflasyon ve dış açıklar yükselmiştir. Yapısal
dönüşüm programlarını uygulayan geçiş ekonomileri arasında makro
ekonomik istikrarsızlıklar ve sosyal refah kayıpları aynı şiddette ve
büyüklükte olmamıştır. Ayrıca, resesyondan büyümeye doğru geçiş
sürecinin zaman aralığı da geçiş ekonomileri arasında benzerlikler
göstermemektedir.
Ekonomik gerileme sürecinin uzunluğu ve reform programlarının
başarısı bakımından geçiş ekonomileri kendi aralarında benzeşen bir
bütünlük göstermemektedir. Bu ayrılmanın nedenleri olarak ülkeler
arasındaki geçiş sürecinin başlangıcındaki mevcut yapı farklılıkları
(altyapı, doğal zenginlikler, beşeri sermaye birikimi, demokratikleşme,
batıya coğrafi yakınlık, gibi); reform politikalarının başarı düzeyi; piyasa
kurumlarının oluşturulmasındaki etkinlik düzeyi; halkın reform
politikalarına olan desteği; demokratikleşme düzeyi sayılabilir.
Geçiş krizlerinin açıklanmasında neoklasik teori pek çok
bakımlardan eleştiri almıştır. Neoklasik teorinin yetersizliği;
- süreci kısa vadeli olarak kabul etmesi ve uzun vadeli iyileşme
projeksiyonlarının bugünkü maliyetlerini dikkate almaması;
- yapısal uyum programının liberalizasyon, istikrar ve özelleştirme
ile sınırlı tutulması;
- demokratikleşme unsuruna öncelik vermemesi;
- dış ticaret dengesi ve dış finansman sorunu için uluslar arası
sermaye hareketlerinin liberalizasyonuna aşırı güven;
- piyasa sisteminin etkin işleyişinde devlet müdahalelerinin
düzenleyici işlevinin benimsenmemesi, olarak özetlenebilir.
Oysa ki, “geçiş” süreci uzun bir dönemi kapsar ve içinde
“dönüşüm” unsuru da bulunmaktadır. Geçiş, sistemler arası dönüşüm
olarak algılanırsa, uygulanacak politikaların niteliği ve araçların seçimi
de neoklasik teorinin öngördüğünden farklı olacaktır. Washington
Uzlaşması olarak bilinen ve neoklasik geçiş yaklaşımının esasını teşkil
eden uygulamalar ne yazık ki etkin sonuçlar vermemiştir. Neoklasik
yaklaşımın geçiş krizlerini açıklamaktaki yetersizliği karşısında diğer
yaklaşımların eleştirileri şu hususlarda yoğunlaşmaktadır:
- Ordo-liberalizm ve Freiburg Okulu, ekonomik sistemlerin
dönüşümü sorununa mülkiyet hakları bakımından sistem ve
araçların uygunluğu ile açıklama getirmektedir. Örneğin
özelleştirmeyi bir sistem dönüşümü olarak kabul etmekle beraber,
etkinlik ve eşitlik ilkelerinin birlikte gözetilmesi bakımından
uygun özelleştirme yöntemleri sorunu ile ilgilidir. Farklı politik,
ekonomik ve kültürel faktörlerin etkisinin geçiş sürecinin
açıklanmasında dikkate alınmasını benimsemektedir.
- Kamu tercihi yaklaşımı, devletin ekonomideki rolünü en aza
indirmeyi (sosyal refah ve etkinlik nedenleri ile ilgili olarak)
benimsemekle beraber, geçiş teorisinde demokratik piyasa
ekonomisinin geliştirilmesi ve maksimizasyon modelleri
(politikacıların oy maksimizasyonu, bürokratların bütçe
maksimizasyonu, çıkar gruplarının rant kollaması) ile ilgilidir.
- Yeni kurumsal ekonomi, geçiş ekonomilerinde kurumsal
değişikliğe önem vermektedir. Kurumsal yönetişimde
değişiklikler için teşvik edici düzenlemeler gereklidir. Bu nedenle
geçiş sürecindeki maliyetler kurumsal sistem değişiklikleri ile
ilgili olarak dikkate alınmalıdır.
2.1. Reform Programlarının Kapsamı ve Niteliği
Reform programlarının temelinde üç ortak politika aracı
bulunmaktadır:
a) Makroekonomik istikrar;
b) Fiyat liberalizasyonu;
c) Piyasa ekonomisine yapısal uyum.
İstikrar politikası, parasal ve mali kısıtlamaları; döviz kuru
yönetimini, ücretler ve tüketim malları fiyatları gibi doğrudan kontrolleri
içermektedir. İstikrar politikalarının enflasyona neden olmadan ve
büyümeyi olumsuz etkilemeyecek şekilde uygulanması gerekmektedir.
Parasal ve mali disiplinsizliğin enflasyoncu etkileri bilinmektedir.
Fiyatların serbestleştirilmesi ekonomik faaliyetler üzerindeki
devletin doğrudan kontrolünü zayıflatan ve bürokratik kısıtlamaları
ortadan kaldıran bir etki yaratmaktadır. Liberalizasyon politikaları, ayrıca
dış ticarette miktar kısıtlamalarını, ulusal paranın konvertibilitesini
etkileyen kontrollü kur fiyatlarını, özel firmaların gelişmesini engelleyen
kısıtlamaları da ortadan kaldırmaktadır.
Kurumsal yeniden yapılanma politikalarının kapsamında devlet
teşebbüslerinin özelleştirilmesi, vergi yönetiminin ve sisteminin reformu,
iyi işleyen bir mali ve bankacılık sisteminin oluşturulması bulunmaktadır.
Bu üç politika araçları birlikte ve etkili şekilde uygulandıkları takdirde
istikrar ve büyüme amaçları bakımından başarılı sonuçlar verecektir.
Tablo 22: OA Ülkelerinde Yapısal Dönüşüm Reform Endeksi (1998)
Ülke Özel
Sektör/
GSYİH
Özelleştirme Fiyat
Liberalizasyonu
Bankacılık
Reformu ve
Faiz oranı
Liberalizasyonu
Büyük
Ölçekli
İşletmeler
Küçük
Ölçekli
İşletmeler
Kırgızistan 60 3 4 3 3-
Kazakistan 55 3 4 3 2+
Türkmenistan 25 2- 2 2 1
Tacikistan 30 2 2+ 3 1
Özbekistan 45 3- 3 2 2-
Kaynak: European Bank for Reconstruction and Development, Transition Report, 1998.
Özelleştirmede yaygın olarak benimsenen kupon yönetiminin
sakıncaları ile birlikte, eski Sovyet bürokrasisi özelleştirmeden önemli
rantlar sağlamış ve mülkiyetin tabana yayılması amacına ulaşılamamıştır.
Bu ülkelerde özel sektör girişimciliği deneyiminin olmaması; mali
sistemin (ikincil piyasaların) gelişmemiş olması; rüşvet ve yolsuzluğun
yaygın olması, etkin bir özelleştirme programının uygulanmasına izin
vermemiştir. Reform sürecinde enflasyonu kontrol altına alacak parasal
önlemler, ekonomik gelişmenin duraklamasına ve uzun sürecek bir
durgunluğa yol açmıştır.
Tablo 23: OA Ülkelerinde Özelleştirme Yöntemleri (1999)
Kaynak: European Bank for Reconstruction and Development, “Transition Report,”
Washington, D.C., 1999.Özelleştirme sürecinin derecelendirilmesi:
1: En düşük düzey; 2: sınırlı; 3: % 25’ten fazla özelleştirme; 4: % 50’den fazla özelleştirme;
YÇO:Yöneticiler-çalışanlar mülkiyet ortaklığı (Anonim Şirketleştirme)
Dolayısıyla, Orta Asya ülkelerinde, benzer reform politikaları
uygulayan ODA ve Baltık ülkeleri ile karşılaştırıldığında, yaşam
standardı oldukça düşük kalmış, yoksulluk artmış ve dünya ekonomisi ile
entegrasyonda başarılı olunamamıştır. Orta Asya ülkeleri arasındaki
ticaret hacminin gerilemesi, BDT ülkeleri arasında serbest ticareti
olumsuz etkileyici gümrük tarifelerinin yükseltilmesi ve tarife dışı
kotalar gibi engellerin konulmasının bir sonucu olmuştur.
Tablo 24: OA Ülkelerinde Reform Başarı Endeksi (2000 ve 2003)
Fiyat
Liberalizas
Döviz Kuru
Sistem. ve
Dış Ticaret
Özelleştirme
Küçük Büyük
Girişim ve
Yönetişim
Bankacılık
Sektörü
Reformu
00 03 00 03 00 03 00 03 00 03 00 03
Kazakistan 3.0 4.0 3.3 3.0+ 4.0 4.0 3.0 3.0 2.0 2.0 2.3 3.0
Özbekistan 2.0 3.0- 1.0 3.0 3.0 2.0- 2.7 3.0 1.7 2.0- 1.7 2.0-
Türkmenistan 2.0 3.0- 1.0 1.0 2.0 2.0 1.7 1.0 1.0 1.0 1.0 1.0
Kırgız Cumh 3.0 4.0+ 4.0 4.0+ 4.0 4.0 3.0 3.0 2.0 2.0 2.3 2.0+
Tacikistan 3.0 4.0- 3.3 3.0+ 3.3 4.0- 2.3 2.0+ 1.7 2.0- 1.0 2.0-
Rusya 3.0 4.0 2.3 3.0+ 4.0 4.0 3.3 3.0+ 2.0 2.0+ 1.7 2.0
Polonya 3.3 4.0+ 4.3 4.0+ 4.3 4.0+ 3.3 3.0+ 3.0 3.0+ 3.3 3.0+
Kaynak: EBRD Transition Report, 2001, 2003.
Not: Derecelendirme 1 en düşük; 4 en yüksek reform düzeyi.(+) ve (–) işaretler değişimin
yönünü göstermektedir.
Ülke Başarı Derecesi Birincil Yöntem İkincil Yöntem
Kırgızistan 3.0 Kupon YÇO
Kazakistan 3.0 Kupon Doğrudan Satış
Özbekistan 2.7 YÇO Doğrudan Satış
Tacikistan 2.0 Doğrudan Satış Kupon
Türkmenistan 1.7 YÇO Doğrudan Satış
1990’lı yılların başından itibaren Orta Asya ülkelerinde
uygulanmaya başlanan piyasa ekonomisine geçiş reformlarının ilk
aşamasında fiyat kontrolleri kaldırılmış ve bunun sonucu olarak
enflasyon hızla yükselmiştir. Enflasyondaki artış, uygulanan sıkı para ve
maliye politikaları sayesinde 1996 yılından itibaren gerilemeye
başlamıştır. Yapısal uyum politikaları arasında piyasa ekonomisine
geçişin en etkili aracı olan özelleştirme, fiyat kontrollerinin
kaldırılmasının ardından piyasalarda özel girişimciliğin teşvik edilmesi
bakımından ikinci önemli uygulama olmuştur.
Şekil 12: Orta Asya Ülkelerinde Reform Endeksi
Kırgız Cumhuriyeti
0
5
10
15
20
25
Rek
abet
çi O
lma
Rek
abet
çi O
lma
Gö
ster
ges
i
Açı
klı
k
İyi
Yö
net
işim
Alt
yap
ı
Tek
no
loji
Mal
i S
ektö
r
İşle
tmec
ilik
ve
İşg
ücü
Ku
rum
lar
Kazakistan
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
20
Rek
abet
çi
Olm
a
Açı
klı
k
Alt
yap
ı
Mal
i S
ektö
r
Ku
rum
lar
Özbekistan
-1400
-1200
-1000
-800
-600
-400
-200
0
200
Rekabetç
i
Olm
a
Açık
lık
Alty
apı
Mali
Sektö
r
Kuru
mla
r
Tacikistan
-1600-1400-1200-1000-800-600-400-200
0200
Rek
abet
çi O
lma
Rek
abet
çi O
lma
Gö
ster
ges
i
Açı
klı
k
İyi
Yö
net
işim
Alt
yap
ı
Tek
no
loji
Mal
i S
ektö
r
İşle
tmec
ilik
ve
İşg
ücü
Ku
rum
lar
Türkmenistan
-1800
-1600
-1400
-1200
-1000
-800
-600
-400
-200
0
200
Rek
abet
çi
Olm
a
Açı
klı
k
Alt
yap
ı
Mal
i S
ektö
r
Ku
rum
lar
Tablo 25: Açıklık Göstergeleri
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000
Tablo 26: İyi Yönetişim Göstergeleri
Ülkeler İyi
Yönetişim
Sıralama
Yönetişim
Göstergesi
Kamu
Yönetimi
Kalitesi
Makro
Ekonomik
Politikalar
Maliye
Politikası
Genel
Politika
Uyumu
Kazakistan 12 -0,350 17 17 10 17
Kırgız Cumh. 15 -0,434 14 9 18 16
Özbekistan 22 -0,984 21 24 16 24
Tacikistan 24 -1,116 25 4 25 14
Türkmenistan 25 -1,372 23 25 22 23
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.
Tablo 27: Altyapı Göstergesi
Ülkeler Alt Yapı
Sıralama
Alt Yapı
Göstergesi
Alt Yapı
Yeterliliği
Alt Yapı
Etkinliği
Kazakistan 14 -0,075 18 10
Kırgız Cumh. 19 -0,581 19 17
Özbekistan 21 -0,834 21 20
Türkmenistan 24 -1,783 22 24
Tacikistan 25 -1,936 24 25
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.
Ülkeler Açıklık
Sıralama
Açıklık
Göstergesi
Devlet
Müdahalesi
Dış Ticaret
Kontrolleri
Yabancı
Sermaye
Kontrolleri
Kırgız Cumh. 14 -0,085 4 21 20
Kazakistan 15 -0,211 17 17 8
Tacikistan 22 -0,938 23 2 22
Özbekistan 25 -1,637 22 19 24
Türkmenistan 25 -1,696 25 14 17
Tablo 28: Mali Sektör Göstergeleri
Ülkeler Mali
Sektör
Sıralama
Mali
Sektör
Göstergesi
Yatırım
Performans
Bankacılık Sermaye
Piyasaları
Bankalar
Dışında
Mali
Sektör
Kazakistan 11 0,054 14 16 13 5
Kırgız Cumh. 14 -0,266 19 18 10 15
Tacikistan 21 -1,268 23 22 23 16
Özbekistan 23 -1,308 10 25 19 25
Türkmenistan 25 -1,743 20 24 24 22
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.
Tablo 29: Emek Piyasaları Göstergeleri
Ülkeler Emek
Piyasaları
Sıralama
Emek Piyasası
Göstergesi
İş Gücü
Kalitesi
Piyasa
Etkinliği
Türkmenistan 9 0,449 10 15
Kazakistan. 18 -0,543 16 20
Kırgız Cumh 20 -0,902 23 10
Özbekistan 22 -1,409 19 24
Tacikistan 25 -1,917 24 22
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.
Tablo 30: Kurumsallaşma Göstergeleri
Ülkeler Kurumsallaşma
Sıralama
Kurumsallaşma
Göstergesi
Politik
Ortam
Hukuk
Düzeni
Piyasa
Rekabet
Düzeyi
Kırgız Cumh. 16 -0,465 19 17 16
Kazakistan 17 -0,618 20 21 11
Tacikistan 22 -0,971 22 18 21
Özbekistan 23 -1,019 24 24 17
Türkmenistan 25 -2,040 25 25 25
Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.
Tablo 31: OA Ülkelerinde Geçiş Sürecindeki Başarı Endeksi
Ülkeler 1995 1999
Kazakistan 2.1 2.7
Kırgız Cumhuriyeti 2.9 2.8
Tacikistan 1.6 2.0
Türkmenistan 1.1 1.4
Özbekistan 2.4 2.1
Kaynak: EBRD Transition Report, 2000. Endeks, en düşük piyasa reform başarısını
gösteren 1’den, en yüksek gelişmiş piyasa ekonomilerindeki koşuları gösteren 4
aralığında sıralanmıştır.
Orta Asya ülkelerinde en düşük reform başarısını gösteren ülke
Türkmenistan’dır. Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan piyasa
reformlarının gerçekleştirilmesi bakımından benzer ekonomik sorunlar
ve politik engellemelerle karşı karşıya olmalarına rağmen, bu ülkelerin
reform başarı endeksleri birbirinden farklıdır.
2.2. Uygulanan İstikrar Politikalarının Etkinliği
Orta Asya’daki ESB ülkeleri 1991 yılından itibaren yaşadıkları
ağır resesyon ve yüksek enflasyon baskısı altında iç ve dış mali dengeyi
sağlamada başarılı olamamışlardır. Bu ekonomilerin çoğunda 1996
yılından başlayarak ekonomik büyümede ve enflasyonun düşürülmesinde
başarılar sağlanmıştır. ODA ülkeleri ile karşılaştırıldığında zayıf
reformcu olan OA ülkelerinde ekonomik büyümeyi hızlandırmak ve
enflasyonu düşürmek zaman almıştır. ESB ülkelerinde reform
programlarının zayıf olmasının nedeni, bu ülkelerdeki politik ve
kurumsal değişime olan talebin güçlü olmamasıdır. ODA ve Baltık
ülkelerinin kendilerini AB üyeliğine alıştırmaları, bu ülkelerdeki yapısal
dönüşüm yönündeki reform taleplerini güçlendirmiştir. Aynı motivasyon
OA ülkeleri için geçerli değildir. BDT ortak ekonomik alanı içinde OA
ülkelerinin güçlü bir beklentisi olmasına rağmen, uygulamada OA
ülkeleri arasında çözümü bekleyen önemli politik sorunlar
bulunmaktadır.
Mali serbestleşme ile enflasyon artışı arasında güçlü bir
korelasyon bulunmuştur. Özelleştirme ve dış ticaretin liberalizasyonu
sonucunda kısa dönemde fiyat istikrarı bozulmuş; uzun dönemde ise
liberalizasyon ile enflasyon arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır61.
Liberalizasyon sürecinin başında ESB ülkelerinde etkin piyasa
kurumlarının ve serbest girişimin yokluğu, piyasalarda fiyatların artışına
neden olmuştur. Reform sürecinde başarılı olan ülkelerde fiyat artışları
orta ve uzun dönemde kontrol altına alınabilmiştir.
2.3. Piyasa Ekonomisine Dönüşüm: Küresel
Kapitalizmin Çevre Ekonomilerine Dayatması
Dünya ekonomilerinin birbirleriyle bölgesel veya siyasi olarak
entegre olmaları sonucu, bağımsız ve aktif bir ulusal ekonomik reform
programı uygulamalarını adeta gereksiz kılmaktadır. Bununla beraber
birbirleri arasında entegrasyona gitme ihtiyacı duyan ülkelerin
küreselleşmeden sağlayabilecekleri avantajlar da bulunmaktadır. Tanım
olarak “küreselleşme” mal ve hizmetlerin, sermayenin, emeğin,
teknolojinin, fikirlerin, kültürlerin ulusal sınırlar arasındaki serbestçe
akımıdır. Ticari ve sermaye akımlarının artmasına karşılık, diğer faktör
akımlarının dolaşımında henüz kısıtlama ve engellemelerin olması,
dünyanın en yoksul kesimleri tarafından henüz faydalarının ortaya
çıkmadığını göstermektedir. Serbest ticaret ve sermaye piyasalarındaki
gelişme, gelişmekte olan ülkelerin refahını artırmamıştır.
Finansal küreselleşme (uluslar arası sermaye hareketlerinin
serbestleşmesi) biçiminde–en azından şimdilik-ortaya çıkan küreselleşme
eğilimleri, döviz kuru ve bankacılık krizlerini de beraberinde getirmiştir.
IMF, finansal küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmak için
alınması gereken önlemleri şöyle sıralamaktadır:
- Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımlarından
önce gelmelidir. Kısa dönemli sermaye akımları üzerinde bazı
kontrollerin konulması gerekebilir, fakat bu kontrollerin uzun
61 Ernesto Hernández-Catá, a.g.e., p.4-5.
dönemde sermaye hareketlerinin faydalarını ortadan kaldıracak
şekilde olmaması gerekir.
- Mali sektörün kurumsal ve yasal olarak düzenlenmesi önem
taşımaktadır. Sermaye hareketleri tam olarak serbestleştirilmeden
önce bankacılık sistemi güçlendirilmelidir.
Küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelere ve geçiş ekonomilerine
dayattığı politikalar, uluslar arası sermaye hareketleri ve dış ticaret
üzerindeki kontrollerin kaldırılmasıdır. Finansal liberalizasyonun mali
krizleri önlemede etkili olmadığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle,
küreselleşmeden fayda bekleyen geçiş ekonomilerinde mali krizler
derinleşmiş ve ekonomik büyüme üzerindeki doğrudan yabancı
sermayenin etkisi beklenenden az olmuştur. Harvard iktisatçısı Dani
Rodrik tarafından ifade edildiği ve bizim de paylaştığımız gibi “hiç bir
ülke uluslar arası ticareti ve sermaye akımlarını serbestleştirerek
kalkınmamıştır”.
Ekonomik küreselleşmeyi ve yapısal reform politikalarını
destekleyen neoklasik iktisatçılar, bu politikaların başlangıçta ekonomik
büyümeyi yavaşlatabileceğini ve gelir adaletsizliğini artıracağını
öngörmüşlerdir. Öngörülerinin birinci kısmı, yani ekonomik büyümedeki
artışlar sağlanmış olmasına rağmen, gelir eşitsizliği ortadan
kaldırılamamıştır. Küreselleşme ve iç pazarın dış rekabete açılması geçiş
ekonomilerinde, özellikle ESB ülkelerinde ulusal ekonomiler üzerindeki
kontrolün kaybedilmesine ve gelir ve refahın azalmasına neden olmuştur.
ESB ülkeleri piyasa ekonomisine geçişin koşullandırdığı piyasa
reformları ve fiyat liberalizasyonu sonucunda sosyal refahı artıracak
politika araçlarından (sosyal sübvansiyonlar) ve sosyal güvenlik
sisteminden (yaşlı ve çocukların bakımı ve korunması gibi) yoksun
kalmışlardır. Sosyal refah harcamalarındaki azalma, ESB ülkelerinde
küreselleşmenin yoksulluğu artırıcı etkilerinin açıkça ölçülebilmesine
yardımcı olmuştur62.
62 Clem Tisdell, “Transitonal Economies and Economic Globalisation: Social and
Environmental Consequences”, Internatioanl Journal of Social Economics, 28, 5-7,
2001, pp. 577-590.
Geçiş politikalarının amacı, sadece sistematik değişiklikleri
sağlamak değil etkinliği, piyasa rekabetini artırmak; büyümeyi
hızlandırmak ve kalıcı hale getirmektir. Eşitsizlik kaçınılmaz olarak bir
maliyet olarak ortaya çıkmakla beraber gelir ve refah dağılımında
adaletin sağlanması, uzun dönemli gerçekleştirilmesi gereken en önemli
amaçtır63. Piyasa ekonomisi reformları fiyatların serbestleştirilmesi ve
devlet kontrollerinin kaldırılmasını gerekli gördüğü için bütçe dengesinin
sağlanmasında ilk azaltılan giderler sosyal gruplarla ilgili olanlardır. Sıkı
bütçe politikaları ve devlet teşebbüslerinin çalışanlara yönelik sosyal
sübvansiyonlarının kaldırılması, yoksulluğun artışında önemli iki etken
olmuştur.
2.4. Diktatörlükten Yeni Demokrasiye Geçiş
Orta Asya ülkelerinin tamamı başkanlık sistemine sahiptir. Fakat,
ülkelerini halen yönetmekte olan bu liderler eski Sovyet Komünist Parti
geleneği ve yönetim anlayışına sahiptirler. OA ülkeleri bağımsızlıklarını
kazandıkları 1991 yılından sonra halklarına kendilerini başkan olarak
seçtirmelerine karşılık henüz hiç biri serbest ve adil seçimler için
uluslararası standartları karşılayamamışlardır. En liberal ve özgür kabul
edilen Kazakistan ve Kırgızistan’da bile parlamento üyeleri başkanın
tercihlerine uygun biçimde seçilmişlerdir. Bugün hiçbir Orta Asya ülkesi
için tam olarak demokratikleştikleri söylenemez. Bu ülkelerde
demokratik kurumların ve yasaların bulunması, ülkelerin demokratik bir
şekilde yönetimini garantilememiştir.
Küreselleşme bu ülkeleri demokratik kurumları yaratmaya ve
yasal düzenlemeler yapmaya zorlamış olsa bile, küreselleşmenin
dayattığı demokratikleşme (yasal ve kurumsal düzenlemeler olarak batı
demokrasilerine benzeşme) eski Sovyet, yeni bağımsız ülke liderlerinin
bu gelişmeyi kendi otoritelerinin (devletin gücünün) pekiştirilmesi olarak
görmelerini engellememiştir. Bu eğilimin temelinde, komşu ülkelerdeki
benzer yaklaşımın birbirlerini etkilemesi bulunmaktadır. Yani, her bir
63 Grzegorz W. Kolodko, “Incomes Policy, Equity Issues, and Poverty Reduction in
Transition Economies”, Finance &Development, September 1999, pp. 32-34.
ülke lideri komşu ülke liderlerinin politika ve yaklaşımlarından
etkilenmekte ve birbirlerine benzeyiş derecesi ölçüsünde
demokratikleşme yönünde daha az gayretli olmaktadırlar. Gürcistan ve
Ukrayna’da halkın ayaklanması bu ülkeler için kendi otoritelerine bir
tehdit oluşturmuş ve benzeri eğilimlerin kendi ülkelerinde ortaya
çıkmaması için daha baskıcı önlemler almalarına neden olmuştur.
Demokratikleşme, dört temel unsurun varlığı ile açıklanmaktadır:
Politik Süreç: Politik süreç, ulusal düzeyde yasama ve yürütme
organlarının seçimi; çok partili sistem; ve politik sürece yaygın katılımı
ifade etmektedir.
Sivil Toplum: Hükümet dışı organizasyonlar olarak adlandırılan
baskı ve çıkar gruplarının, dernek ve vakıfların etkinliğinin artmasıdır.
Sivil toplum örgütlerinin işlevlerini yerine getirmelerine uygun ortam
sağlayacak yasal ve politik ortamın sağlanması; ticaret ve sanayi odaları
gibi mesleki örgütlerin gelişmesi; çıkar ve baskı gruplarının politik
sürece aktif katılmasının sağlanması, demokratikleşme sürecinin
değerlendirilmesi için dikkate alınmaktadır.
Bağımsız Medya: Basın özgürlüğünün yasal çerçevesini ifade
etmektedir. Bağımsız medyanın varlığını gösterecek yasal düzenlemeler
gerekmektedir (örneğin yalan ve çarpıtılmış haberlerle ilgili yasal
düzenlemeler); gazetecilere kötü muamele; editörlerin bağımsız olması;
mali bakımdan özgür bir medyanın varlığı; vatandaşlar için internet
erişiminin engellenmemesi gibi koşulların varlığı aranmaktadır.
Yönetişim ve Kamu Yönetimi: Yasama organlarının
yetkilendirilmesi; idarenin yerinden yönetime dayalı olması; yerel
yönetim organlarının sorumlulukları, seçimi ve yönetimi; yasama ve
yürütmenin saydam olması gibi esaslara dikkat edilmektedir.
Freedom House tarafından yapılan derecelendirmede Kırgızistan,
Orta Asya Ülkeleri arasında demokratikleşme derecesi bakımından en iyi
durumda olan ülkedir. Geçiş sürecindeki Orta Avrupa ve Baltık Ülkeleri
ile ESB Ülkeleri arasında ise, demokratikleşme bakımından orta sıralarda
bulunmaktadır. Fakat demokratikleşme eğilimlerinde zayıflama
gözlenmektedir. Demokratikleşme düzeyleri bakımından en kötü
durumda olan ülkeler ise Türkmenistan ve Özbekistan’dır.
Tablo 32: Orta Asya Ülkelerinde Demokratikleşme Derecelendirmesi (2002)
ÜLKE
PP
CS
IM
GPA
DEM
Kazakistan
6,25
5,50
6,00
5,75
5,88
Kırgızistan
5,75 4,50 5,75
5,50
5,38↓
Tacikistan
5,25
5,00
5,75
6,00
5,50
Türkmenistan
7,00
7,00
7,00
6,75
6,94
Özbekistan
6,75
6,75
6,75
6,00
6,56
Rusya 4.50 4.00 5.50 5.25 4.81
Kaynak: Adrian Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer ( Ed.); Nations in
Transit 2001, Freedom House, s.21.
Derecelendirme: 1 den 7 ye kadar derecelendirme yapılmıştır. 1 en yüksek
demokratikleşme derecesini, 7 ise en düşük dereceyi ifade etmektedir.
PP: Politik süreç; CS: Sivil toplum; IM: Bağımsız medya; GPA: Yönetişim ve kamu
idaresi; DEM: Demokratikleşme derecesi
Kazakistan, zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ve Orta
Asya’nın en büyük yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Devlet başkanı
Nursultan Nazarbayev, diğer orta Asya Cumhuriyetlerinde olduğu gibi
Sovyet döneminin ülkedeki son komünist parti başkanlarından biri olarak
totaliter bir rejimle ülkeyi yönetmektedir. Ülkede sivil haklar ihlal
edilmekte ve medya üzerinde sıkı bir kontrol uygulanmaktadır.
Nazarbayev hakkında ABD ve İsviçre mahkemeleri tarafından açılmış
yolsuzluk davaları bulunmaktadır. Kazakistan’ın özgürlük endeksi
gelişme notu iyileşme göstermemiştir.
Kırgızistan, diğer OA ülkeleri arasında ilkleri temsil eden küçük
bir ülkedir. 1998 yılında BDT ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) üyesi
olmuştur. IMF ekonomik yardım programlarını kabul eden ilk BDT
ülkesidir. Tüm bu gelişmelere karşılık yabancı yatırımlar sınırlı kalmış;
altyapı ve sosyal hizmet yatırımları gelişmemiş; Dünya Bankası ve IMF
kaynaklı kullanılan krediler ciddi bir borç krizi ortamı yaratmıştır.
Tablo 33: Ekonomik Özgürlük Endeksi (2004)
Kazakistan Kırgızistan Türkmenistan Özbekistan
Ticaret Politikası 4 4 5 5
Vergi Yükü 3.5 3.1 3.1 2.9
Devletin Ekonomiye
Müdahalesi
2.5
2.5
5
4
Para Politikası 3 3 4 5
Yabancı sermaye
Akımları
5
3
4
4
Bankacılık ve Finans 4 3 5 5
Ücretler ve Fiyatlar 3 3 4 4
Mülkiyet Hakları 4 4 4 4
Kurumsal Piyasa
Düzenlemeleri
4
4
4
5
Kayıt Dışı Ekonomi 4 4 5 4
Endeks Değeri
3.70
3.36
4.31
4.29
Kaynak: The Heritage Foundation, Index of Economic Freedom 2004.
1.-1.99: Özgür
2.-2.99: Çoğunlukla Özgür
3.-3.99: Çoğunlukla Özgür Değil
4.-5: Baskı Altında Ezilmiş
Kırgızistan’ın devrik Başkanı Akayev, komşu ülkelerdeki otoriter
başkanlara göre daha ılımlı görünmesine karşılık, giderek muhalefete
karşı sertleşmiş ve kendisini bir dönem daha başkanlık yapmasına izin
verecek bir anayasa değişikliği için tüm politik yetki ve nüfuzunu
kullanmış, fakat başarılı olamamıştır. Kırgızistan özgürlük sıralaması
bakımından geçen yıla göre biraz daha iyileşme yolunda sayılabilir.
Özbekistan doğal kaynaklar bakımından (altın, doğal gaz, petrol,
kömür, gümüş ve bakır) zengin bir ülke olmasına rağmen az gelişmiş bir
ülkedir. Hammadde ihracatçısı olan ülkede yaşam standardı giderek
düşmektedir. Başkan İslam Kerimov’un baskıcı rejimi altında medya ve
politik muhalefet bağımsız değildir. Kerimov, Atatürk’ün Türkiye için
yaptıklarına benzeyen milliyetçi bir kimlik ve ulusal bir ekonomi
yaratmaya çabalamış, fakat eski sadık bir Komünist olarak kişisel
hırsları ve bencilliği ülkedeki özgürlükleri ortadan kaldırmıştır. Bununla
beraber Özbekistan milliyetçiliği, Türkmenistan’daki ile
karşılaştırıldığında silik kalmaktadır. Özbekistan’ın özgürlük gelişme
notu giderek kötüleşmektedir.
Türkmenistan dünyanın en büyük beşinci doğal gaz rezervine
sahiptir ve pamuk üretiminde de dünyada ilk on sıradadır. Devlet başkanı
Saparmurat Niyazov (Türkmenbaşı) 1999 yılında ülkenin ömür boyu
başkanı seçtirmiştir. Muhalefet liderlerini kendisine karşı darbe yapmayı
planladıkları iddialarıyla hapsetmektedir. Dini özgürlükleri kısıtlayan
Türkmenbaşı, Rus azınlığa karşı baskı uygulayarak onları ülkeden
kaçmaya zorlamıştır. Yolsuzluk yaygındır ve yatırımcılar projelerinin
onaylanması için yüksek derecedeki bürokratlara rüşvet vermek zorunda
bırakılmaktadır. Türkmenistan özgürlük düzeyi bakımından oldukça kötü
durumdadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE MALİ
POLİTİKALAR VE GEÇİŞ SÜRECİ REFORMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
1980 yılının sonuna doğru Sovyetler Birliğinde sosyalist sistemin
krize doğru gittiğinin farkına varılması ile “yeniden yapılanma” adı
altında merkezi planlama ekonomisinden piyasa ekonomisine geçişle
ilgili reform çalışmaları başlatılmıştır. Fakat Birliğin 1991 yılında
dağılması sonucunda, bağımsızlığını kazanan ve daha sonra BDT’na üye
olan devletler için başlatılan bu reform programlarının sürdürülmesi
mümkün olmamıştır. Böylece Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında
dağılmasıyla BDT ülkeleri başta parlamenter sistem olmak üzere
demokratik siyasi yeniden yapılanmaya ve uluslar arası kuruluşların
desteği ile (özellikle Dünya Bankası ve IMF) piyasa ekonomisine geçiş
sürecine girmiş ve serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesi için gerekli
yeniden yapılanma politikalarını izlemişlerdir. Merkezi planlı
ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş yapan ESB ülkeleri 1991
yılından itibaren yapısal uyum programları ve liberal politikaları yaygın
olarak benimsemişlerdir. Türkmenistan ve Özbekistan dışındaki BDT
ülkelerinde piyasa ekonomisine geçiş reformlarında dar kapsamlı başarı
sağlanmış olmasına rağmen, fakat piyasa ekonomisi kurumlarının
oluşturulması ve reform programlarının izlenmesi büyük ölçüde
gerçekleştirilmiştir.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki ilk yıllarda BDT ülkelerinde
gerçekleşen GSYİH’daki düşüşler 1929 Büyük Buhran’ından daha derin
olmuştur. BDT ülkelerinde GSYİH’daki azalma % 40 gerçekleşmiş;
2000 yılında ulaştıkları üretim düzeyleri ise 1990 yılının düzeyine henüz
ulaşamamıştır. OA ülkeleri reform programlarının başarısı bakımından
ODA ve Batlık ülkeleri ile karşılaştırıldığında geri kalmışlardır. Geçiş
sürecinin başlangıcında ekonomik reformlara ve özelleştirmeye duyulan
ilgi nedeniyle geçiş ekonomileri etkin bir bütçe disiplini ve mali yönetim
gösterememişlerdir. Geçiş ekonomileri arasında reform sürecine erken
başlayan ülkeler (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri) ikinci aşamaya geçiş
yapmalarına rağmen, reform programlarına geç başlamış ülkeler (BDT
ülkeleri) birinci aşamayı henüz tamamlayamamışlardır.
Politik Yapı ve Yönetişim
Geçiş sürecinde ESB ülkelerinde devlet ve piyasa ilişkilerinin
düzenlenmesi, diğer geçiş ekonomileri ile karşılaştırıldığında önemli
ayırımlar göstermektedir. OA ülkeleri, ODA ve Batlık Ülkelerine göre
yapısal ve politik reformlar bakımından en kötü durumdadırlar. Orta
Asya ülkeleri piyasa reformları konusunda istekli görünmelerine karşılık,
kamu yönetiminde yolsuzluk ve rüşvet; adam kollama; hısımlık; gibi
kayırmacı ve rant kollama faaliyetlerine engel olamamışlardır.
Özelleştirme uygulamaları ve piyasada fiyat kontrollerinin kaldırılması
ile etkin olmayan bir tahsis gerçekleşmiştir. Servet dağılımı ve mülkiyet
hakları alanında ortaya çıkan adaletsizliklerin temel etkeni kötü
yönetişimdir.
Demokratik seçimlerin adil ve serbest şekilde gerçekleşmemesi
sonucunda, kamu yönetiminde adam kayırmacılığın yaygınlaşması ve
halkın demokratik taleplerinin dikkate alınmaması, seçmenleri karar alma
mekanizması dışına itmiştir. Hiyerarşik idari yapının eski Sovyetler
Birliği döneminde olduğu gibi sürdürülmesi, merkezi bürokrasiyi ve
otoriter politik karar alma gücünü artırmıştır. Merkezi politik gücün
giderek yozlaşması ve mali yapının zayıflaması Orta Asya ülkelerinde
demokratik kurumların etkinliğini zayıflatarak hesap verilebilirlik ve
sorumluluk esaslarına dayalı olmayan bir kamu yönetimi tarzı
yaratmıştır. Yolsuzluğun artması ve mülkiyet haklarını koruyan yasaların
etkin olmaması, fakirlik ve gelir dağılımı dengesizliği sorunlarını daha da
artırmış; piyasaları etkinlikten uzaklaştırmış; yabancı sermaye girişlerini
azaltarak ekonomik büyümeyi yavaşlatmış; kamu harcamalarının verimli
olmayan alanlarda kullanılmasına yol açmıştır
Bütçe Yönetimi ve Mali Disiplinle İlgili Ortak Sorunlar
Eski Sovyetler Birliği’ne üye ülkeler, bugünkü Bağımsız
Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden
daha geç (1991’den sonra) reform sürecine başlamışlardır. BDT
ülkelerinde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden farklı olarak bütçe
yönetimi ve mali disiplin ile ilgili şu ortak özellikler bulunmaktadır64 :
a. Ortak bir bütçeleme sisteminin olması (Sovyetler Birliği bütçe
sistemi) ve mali disiplin anlayışının (sadece fiziksel girdi-çıktının
hesaplanmasına dayalı) olmaması.
b. Merkezi ve planlama önceliklerini dikkate alan bir bütçe yönetimi.
c. Kamu kaynaklarının tahsisi ile ilgili mali planlamanın devletin
genel ekonomik planı ile yönlendirilmesi.
d. Bağımsız bir bütçe politikası geleneğinin olmayışı.
e. Kamu işletmelerinin sosyal güvenlik harcamalarından sorumlu
olmaları ve genel devlet bütçesinden ayrı yönetilmeleri. Kamu
işletmeleri piyasa tipi ekonomik faaliyetleri için de bütçe
kaynaklarını kullanmaktaydılar.
f. Planlı sosyalizmde ulusal bütçe, içinde yerel yönetim bütçeleri olan
bölgesel hükümet bütçelerini ve bunların da içinde yer aldığı
merkezi hükümet bütçelerini ifade etmekteydi.. Bütçe içinde
bütçelerden oluşan sistem Matruşka bebeklerini andırmaktaydı.
Hiyerarşik olarak iç içe geçmiş bütçe yapıları, oldukça sınırlı bir
bütçe özerkliğine olanak vermekteydi.
g. Devlet bankacılık sisteminin temel fonksiyonu merkezi bütçe gelir
ve harcamalarının düzenlenmesiyle ilgiliydi. Bu nedenle geçiş
sürecinde monopol özelliği taşıyan devlet bankalarının
özelleştirilmesi sonucu bütçe üzerindeki mali kontrol yok olmuş ve
mali disiplin bozulmuştur.
h. Bağımsız dış denetim örgütlerinin olmayışı. Bütçe denetimi büyük
ölçüde Komünist Parti tarafından yerine getirilmekteydi.
Eski Sovyetler Birliğinin planlı ekonomilerinin merkezi bütçe
yapıları ve kurumları genel olarak piyasa ekonomisinin dinamiklerine ve
vatandaşların isteklerine yanıt verecek yeterlilikte ve uygunlukta değildi.
Bütçeleme ve kamu finansmanı önemli fonksiyonlara sahip değildi.
Geçiş ekonomilerinde devlet teşebbüsleri ekonomik faaliyetlerin
yürütülmesinde ve çalışanlarına yönelik sosyal hizmetlerin sunumunda
etkinliklerini azalarak da olsa sürdürmektedirler. Sosyal güvenlik
64 Jorge Martınez-Vazquez and Jameson Boex, a.g.e., s. 9.
harcamalarından devletin sorumlu olması ve bu harcamaların bütçeye
transferi bütçe harcamalarını ve bütçe açıklarını artırıcı etki yapmaktadır.
Sovyet tipi vergi sistemi ciro ve devlet teşebbüslerinin karları
üzerinden alınan vergilere dayanıyordu. Vergi yönetimi etkin ve gelişmiş
değildi. Maliye teşkilatının etkinliği zayıftı ve bütçe tahsisleri önceden
tespit edilmiş bazı rasyo ve kriterlere göre yapılmaktaydı. Serbest piyasa
ekonomisine geçişle ve fiyatların serbestleşmesi ile geleneksel vergi
yapısının değişmesi gerekmiştir. Devlet teşebbüslerinin yerini
özelleştirme sonucu küçük ve orta ölçekli işletmeler aldığı için, firmalara
yönelik yeni vergi düzenlemeleri gerekmiştir. ESB ülkelerinde 1990
sonrası girişilen vergi reformları esas olarak kişisel gelir vergisi,
kurumlar vergisi ve katma değer vergisi alanlarında gerçekleştirilmiştir.
Vergi reformları sonrasında özellikle OA ülkeleri için vergi
gelirlerinde düşme gerçekleşmiştir. Vergi gelirlerindeki azalmaya etki
eden faktörler:
a) negatif büyüme oranları,
b) vergi yönetimlerinin zayıf ve teknik altyapının yetersiz
olması,
c) kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yaygın olması,
d) vergi yapılarının tüm gelir kaynaklarını kapsamaması ve
teşvik edici düzenlemelerin etkisiz olması,
e) vergi reformu uygulamalarının başarısını azaltan politik
uyuşmazlıklar ve halkın yeni vergiler karşısındaki negatif
tepkileri, olarak sayılabilir.
İdarelerarası İlişkilerin Düzenlenmesi Sovyetler Birliği sonrasında Cumhuriyetlerde birbirlerinden farklı
üç yerel yönetim modeli bulunmaktadır:
a. İdari Yerinden Yönetim (Yerindelik Esasına Göre):
Yerindelik esasına göre yönetilen yerel yönetimler, yerel işlerini kendi
sorumlukları altında bağımsız olarak yerine getirirler. Bu yönetimler
gerçek anlamda yerinden yönetim ilkesine dayalı olmasa da benzer kabul
edilmektedirler. Rusya Federasyonu idari yerinden yönetim ilkelerine
uygun düzenlemeler benimsemiştir.
Şekil 13: Yerindelik Esasına Göre İdari Yerinden Yönetim Sistemi
Hükümet Yasallık
Denetimi
Bölge ve
Rayon
Meclisi
Meclisler
i
Şehir
Meclisleri
Kendine
Yeterli,
Yerinden
Yönetimli
Yürütme
Organları
Yürütme
Organları
Bölge
ve
Rayon
Düzeyinde
Devlet
İdareleri
Yöneti
mi
Şehir
İdaresi
Kendine
Yeterli,
Belirli
Yasalarla
Düzenlenmiş
Parlamento
Devlet Başkanı
İlçe
Meclisleri
Yürütme
Organları
Rusya Anayasası yerel yönetimlere mali özerklik tanıyan ve yerel
yönetimlerin mülkiyet haklarını koruyan düzenlemeler yapmıştır. Devlet,
yerel yönetimlere ilave sorumluluklar yüklenmesi halinde merkezden
gelir transferi yapmakla yükümlü tutulmuştur.
b. Karma Yerinden Yönetim (Yetki Devri Esasına Göre)
Yetki devri esasına göre yerinden yönetim sisteminde yerel organlar
devletin kontrolü altında idari özerkliğe sahiptirler. Devlet tarafından
atanmış yöneticiler eliyle yerel yönetim organlarına
(belediyeler, ilçe yönetimleri, rayonlar) belirli görevler ve fonksiyonlar
devredilir.
Şekil 14: Yetki Devri Esasına Göre Karma Yerinden Yönetim Sistemi
Ukrayna buna en uygun örnektir. Ukrayna’da yerel yönetimlere
kendi kendine yeterli olma hakkı tanınmamıştır. Devlet tarafından sadece
Anayasal ve Normatif
Düzenlemeler
Hükümet Yetkilendirilmiş
Yönetimler
Bölge
Yönetimleri
İl Yönetimleri
Yerel
Yönetimler
Yetki Devriyle
Kendine Yeterlilik
Devlet
İdareleri
belirli görev ve yetkiler devredilmiştir. Dolayısıyla bu yetkilerin
kullanılması merkezi otoritenin iznine bağlıdır. Bu uygulama, yerel
insiyatifi ve idari kurumların bağımsızlığını engelleyicidir. Bu sisteme
dahil diğer ülkelere Gürcistan ve Ermenistan örnek verilebilir
c. Merkezileşmiş Yerinden Yönetim (Hiyerarşik Esasa Göre):
Yerel kamusal kurumlar, yerel düzeyde devletin hizmet sunumu
fonksiyonunu yerine getirirler. Bu sistem bir tür hiyerarşik piramit
yaratır. Kamu kesiminde yönetim merkezi idarenin sorumluluğundadır.
Şekil 15: Hiyerarşik Esasa Göre Merkezileşmiş Yerinden Yönetim Sistemi
Hükümet
Yürütme
Bölge Meclisi Yürütme
Alt Bölge
Meclisi
i
Şehir Meclisi Yürütme
Şehir Düzeyinde Devlet
İdareleri
Alt Bölge Düzeyinde Devlet
İdareleri
Bölge Düzeyinde Devlet
İdareleri
Devlet Başkanı
Yerel
Meclisler
Yürütme
Yerel Devlet İdareleri
Bu sistemle yönetilen ülkelere örnek olarak Tacikistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan verilebilir.
Eski Sovyetler Birliği Ülkelerinde tüm yönetim kademelerinde
demokratik olan ve olmayan unsurlar bir arada bulunmaktaydı. Bu
ülkelerin çoğunda merkezi otorite, bağımsızlığın kazanılmasından önce
gücü elinde bulunduran aynı kişiler tarafından temsil edilmiştir. Bu
ülkelere örnek olarak Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve
Türkmenistan verilebilir. Sonuç olarak, bu ülkeler yerel yönetim sistemi
olarak Eski Sovyetler Birliği modelini benimsemişlerdir. Bu geriye
dönüş, yerel yönetimlerde reform sürecini geciktiren temel yapısal
nedenlerden birisidir.
Reform Programları ve Sorunlar
Geçiş sürecinde ESB ülkelerinin ortak sorunları olarak; (a)
başlangıç aşamasında GSYİH’daki ciddi düşüşler, (b) nitelikli fakat
verimlilik artışına yönlendirilmemiş işgücü stoku, (c) aşırı fiziksel
sermaye yatırımları, (d) mali ve ticari faaliyetlerin ve tüketiciye yönelik
hizmetlerin gerilemiş olması, (e) ülkelerin ticari ilişkilerindeki
bağımlılığın yüksek olması, (f) karaborsa faaliyetlerinin yaygın olması ve
döviz kurunda ikili fiyat uygulaması, (g) hiyerarşik yapıdaki merkezi
devlet sisteminin çöküşü sonrasında ortaya çıkan cılız ve iyi
örgütlenmemiş ulus devletler, (h) piyasa ekonomisi deneyimine ve
kültürüne sahip olan bir neslin yetişmemiş olması sayılabilir. Reform
süreci bakımından geçiş ekonomileri için bir gruplandırmaya gidersek,
BDT ülkelerinin reform sürecini henüz tamamlamadığı görülmektedir65.
Kırgızistan ve Kazakistan piyasa reformları bakımından birinci aşamayı
tamamlamışlardır. Özbekistan ve Türkmenistan ise piyasa ekonomisine
geçiş süreci bakımından henüz birinci aşamada bulunmaktadırlar.
BDT ülkelerinin piyasa ekonomisine geçişte başarısızlıklarının
nedenleri olarak; a) üzerinde anlaşmaya varılmış ve benimsenmiş bir
ekonomik reform stratejisine sahip olmamaları; b) reform amaçlarının
65 Süreyya Sakınç, “Geçiş Ekonomilerinde Mali Kriz ve Bütçe Yönetimi: Kırgızistan
Deneyimi”, International Conference on the Fiscal Policies in Transition Economies,
Kyrgyz-Turkish Manas University, Bishkek, April 16, 2004, s. 432.
kesin olarak tanımlanmaması; c) yapısal uyum politikaları ile diğer mali
ve parasal politikalar arasında uyumluluğun olmaması; gösterilebilir.
Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,
özelleştirme ve ekonomik istikrarın sağlanması olmuştur. Bu nedenle
büyüme ve gelir dağılımı sorunları ertelenmiş ve çözülememiştir. Bu
süreçte OA ülkelerinde gelir dağılımı giderek bozulmuş ve yanlış
özelleştirme uygulamaları sonucunda servet dağılımındaki dengesizlikler
artmıştır. Piyasa ekonomisinin etkin işleyişi için gerekli kurumsal ve
yasal altyapının etkin şekilde oluşturulamaması ve işletilememesi;
mülkiyet haklarının açık tanımlanmaması ve güvenceye alınmaması; özel
girişim için piyasaya giriş ve çıkışları düzenleyecek ticari yasaların
eksikliği; finansal piyasaların etkin olmaması; etkin bir ticari bankacılık
sisteminin oluşturulamaması; emek piyasalarının düzenlenmemesi;
piyasa ile uyumlu vergi sisteminin oluşturulamaması; bütçe sistemlerinin
şeffaf ve etkin olmaması; demokratik kurumların yaygın ve etkin
olmaması gibi olumsuzluklar piyasa ekonomisine geçişi engelleyen
faktörler olarak dikkati çekmektedir.
1. KAZAKİSTAN
Kazakistan, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren
serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi için önemli reformlar
uygulamaktadır. 1994 yılında yaşanan yüksek enflasyondan sonra
Merkez Bankası tarafından izlenen sıkı para politikası sayesinde 1994
yılında % 42,6 olan enflasyon yıl sonunda % 10.2’ye düşürülmüştür.
Buna karşılık 1993-95 yılları arasında GSYİH’da düşüş gerçekleşmiştir.
Bunun nedeni, ekonomik programın büyümeden çok makroekonomik ve
mali istikrarın sağlanması üzerinde yoğunlaşmasıdır. Ekonomik istikrarın
sağlanmasının yanında, piyasa ekonomisi kurumlarının gelişmesi için
yasal ve kurumsal düzenlemeler de yapılmıştır. Tüm bu düzenlemelere
rağmen yurtiçi tasarruflarda ve sermaye girişlerinde yeterli artış
sağlanamamış ve sabit sermaye yatırımlara olan talep karşılanamamıştır.
Kazakistan’ın izlediği geçiş stratejisinin başarısı dört temel
uygulamaya dayalıdır: Birincisi, mali istikrarı korumaya devam ederek
yapısal reformları hızlandırmaktır. Büyüme dinamikleri önemli ölçüde
doğal kaynak zenginliğine bağlı olan Kazakistan’da 2003 yılında petrol
dışı sektörlerdeki yatırımları teşvik etmek üzere kapsamlı bir sanayi
stratejisi benimsenmiştir. Şirket kuruluşlarında minimum sermaye koşulu
artırılmak suretiyle şirketlerin öz kaynakları sağlamlaştırılması
amaçlanmaktadır. Büyük ölçekli devlet teşebbüslerinin özelleştirilmesine
devam edilmekle beraber süreç yavaş işlemektedir. Para arzının kontrol
altında tutulması sayesinde enflasyon 2001’de % 8.4’ten, 2002’de %
5.8’e düşürülmüştür.
İkincisi, vergi sisteminde ve vergi yönetiminde yapılan reformlar
ve gümrük vergisi düzenlemeleri ile yurt içi doğal kaynak mobilizasyonu
(özellikle gaz ve petrol ürünleri) kontrol altına alınmaktadır. Bu
kapsamda 2002 yılında ulusal gaz ve petrol şirketi kurulmuş; sulama ve
hidro-enerji sektörlerinde yeni tarife yöntemleri geliştirilmiştir. Bununla
birlikte, yenilemeyen doğal kaynakların yönetimi konusunda bir Petrol
İstikrar Fonunun kurulması gerekmektedir. Böylece, petrol dışı
sektörlerin yurt dışı fiyat dalgalanmalarından ve ülkenin “Dutch
disease*” etkisinden korunması sağlanabilir.
Üçüncüsü, hükümetin etkin bütçe yönetimi ile (performans
değerlemesi, çok yıllık bütçeleme, girdi-çıktı analizlerinin uygulanması
gibi) piyasa olumsuzluklarının ortadan kaldırılmasıdır.1999 yılında bütçe
kanununda yapılan esaslı değişiklikler yeterli olmamıştır. Bütçe denetimi
zayıftır; bütçe yönetiminde girdi kontrolü üzerinde durulmaktadır; hesap
verilebilirlik sağlanamamıştır; bağımsız dış denetim organları
oluşturulmasına rağmen denetim etkin değildir.
* Dutch disease terimi, Hollanda’da Kuzey denizinde petrolün bulunmasından sonra
ülkenin net enerji ihracatçısı olması ile ortaya çıkmıştır. Doğal kaynak zengini bir
ülkenin doğal kaynak (enerji) ihracatının artması sonucunda ulusal parasının aşırı
değerlenmesi ile bunun ithalatı artırarak ve ihracatı azaltarak diğer imalat sektörleri
üzerinde yarattığı olumsuz etkiye “Hollanda hastalığı” denilmektedir.
Dördüncüsü, alt yönetim kademelerinde vergi ve harcama
yetkilerinin yerelleşmesi yönünde bir eğilim bulunmaktadır. 1999 yılında
kabul edilen bütçe yasası ile idareler arasındaki mali ilişkiler düzenlendi.
Ancak, karar alma sürecinin yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşmesi ve
yerel yönetimlerin bütçe gelir ve giderlerinin kontrolü üzerinde
etkilerinin çok zayıf olması ve milli bütçenin kabul edilmesinden sonra
yerel bütçelerin görüşülüp onaylanması, yerel özerkliğin gelişmesine
engel olmaktadır.
2000-2002 döneminde petrol üretiminin desteği ile ortalama %
11 büyüyen Kazakistan’da, istihdam ve yaşam standartları da
yükselmiştir. Bütçe ve vergi yönetimindeki iyileşmeler sayesinde bütçe
açıklarında azalma ve vergi gelirlerinde gelişme sağlanmıştır. Yüksek
petrol fiyatlarının ödemeler dengesine olumlu katkısı sayesinde cari
işlem açığı 2003 yılında GSYİH’nın % 0.2’sine gerilemiştir. Kamu
borcuda sağlanan düşme sonucu toplam borçların GSYİH’ya oranı
2003’te % 29.3 gerçekleşmiştir. Aşağıdaki tabloda Kazakistan ile ilgili
temel makro ekonomik göstergeler verilmiştir.
Tablo 34: Kazakistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri (%)
2001 2002 2003 2004
Büyüme Oranı 13.5 9.8 9.2 9.5
Gayrisafi Yurtiçi Yatırımlar/GSYİH 26.9 27.3 26.3 25.1
Enflasyon Oranı 8.4 5.9 6.6 5.4
Para Arzı (M3) Artışı 45.1 32.8 26.8 23.4
Bütçe Dengesi/GSYİH -0.4 -0.3 -0.9 -1.9
Cari İşlem Açığı/GSYİH -5.0 -2.8 -0.2 -1.1 Borç Servis Oranı 37.5 35.2 34.2 33.6
Kaynak: ADB, Asian Development Outlook, 2004.
1.1. Politik ve İdari Yapı
Kazakistan 16 Aralık 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir ve
ülkeyi 1989 yılından beri Nursultan A. Nazarbayev yönetmektedir.
Üniter bir siyasi yapıya sahip Kazakistan’da Anayasal olarak yarı
başkanlık sistemi, fiili olarak da güçlü bir başkanlık sistemi
bulunmaktadır. Kamu yönetimi reformunun temel ilkeleri 1995
Anayasasında belirtilmiştir. İdari sistemi üniter olmakla beraber, ülke
idari olarak bölgelere ayrılmıştır.
Şekil 16: Kazakistan'da İdari Yapı
Başkan
Başbakan
Hükümet
Meclis Senato
Oblast
Maslikhatları
Oblast Akimleri
Rayon
Maslikhatları
Rayon
Akimleri
Kasaba ve
Köy Akimleri
Kazakistan Vatandaşları
Anayasal
Konsey
Ülke idari olarak 14 bölge (Almata Oblastı, Akmola Oblastı,
Aktobe Oblastı, Aturay Oblastı, Oral Oblastı, Aktay Oblastı, Çimkent
Oblastı, Pavlodar Oblastı, Karahan Oblastı, Ostanay Oblastı, Kızılordu
Oblastı, Oskemen Oblastı, Petropavlovski Oblastı, Taraz Oblastı) ve 3
şehir yönetimine (Almata Kalası, Atsana Kalası, Baykanur Kalası)
ayrılmıştır. Yerel idari organ “maslikhat” bir Oblast veya bölge halkı
tarafından seçimle oluşturulur. Bununla beraber, rayon, şehir ve Oblast
temsili organı olan “maslikhat”lar yerel halkın kararlara aktif katılımını
göstermez. Bu yönetim kademeleri birer özerk yerel yönetim olarak
değil, merkezi yönetimin birer idari kademesi olarak kabul edilirler.
Yerel yürütme organları (rayon, şehir ve oblast) “akim” tarafından
yönetilir. Atama ile görevlendirilen akimler, yerel idari teşkilatın başıdır
ve hükümeti ve devlet başkanını temsil eder.
1.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar
Kazakistan’da 1990’lı yılların ortasından itibaren başlatılan vergi
reformlarında yeni vergiler ve vergileme teknikleri kabul edilmiştir.
KDV oranlarının düşürülmesi ve bazı mal ve hizmetler için tercihli veya
daha düşük oranların belirlenmesi, vergi hasılatını düşürmüştür. Kişisel
gelir vergisi tarifesi artan oranlı olarak düzenlenmiştir. En yüksek vergi
oranı % 30’dur. Buna rağmen, kişisel gelir vergisi hasılatında artış
sağlanamamıştır.
Tablo 35: Kazakistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi
1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000
Katma Değer
Vergisi/GSYİH
5.9 3.7 2.5 3.2 3.8 3.5 4.6 4.4 4.4
Kişisel Gelir
Vergisi/GSYİH
2.5 2.4 1.8 2.0 2.2 2.4 1.7 1.8 2.0
Kurumlar
Vergisi/GSYİH
5.1 4.0 3.3 2.2 2.9 2.4 2.2 2.7 6.3
Genel Vergi
Gelirleri/GSYİH
21.1 18.5 11.0 11.4 12.2 16.2 16.0 20.0 22.0
Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,
Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003,
pp.14,16,18,20.
Kurumlar vergisi oranlarında gerçekleştirilen azalma ve belirli
ekonomik faaliyetlerde bulunulan özel ekonomik bölgeler için getirilen
istisna ve muafiyetler, kurumlar vergisi hasılatını artırmıştır.
Rusya krizi sırasında bütçe dengesi açık veren Kazakistan, kriz
sonrasında sıkı bir bütçe politikası izlemiştir. Bununla beraber bütçe
gelirlerinin ülkenin petrol ve doğal kaynak üretimi ve bu sektörlerdeki
karlılığa bağlı olması nedeniyle mali yapı dış krizlere karşı zayıftır. Bunu
önlemek için: (a) vergi tabanı petrol dışı sektörlere genişletilmelidir; (b)
petrol gelirlerinin bütçeye katkısı şeffaf olarak gösterilmelidir; (c)
sakınılamayan kamu harcamaları (ücretler, yerel yönetimlere transferler,
faiz ödemeleri gibi) dışındaki harcamaların payı (eğitim ve sağlık gibi)
artırılmalıdır.
Tablo 36: Kazakistan'da Bütçe Göstergeleri
1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Bütçe dengesi1/GSYİH -3.4 -5.3 -7.0 -8.0 -5.2 -1.0 -0.9 -0.3
Toplam kamu
harcamaları2/GSYİH 20.8 18.6 20.4 26.1 23.2 23.2 23.4 22.3
Toplam iç kamu
borcu/GSYİH 14.6 13.9 17.1 22.4 31.5 25.5 20.4 17.8
Dış Borç/GSYİH 28.7 27.8 35.0 45.0 71.9 69.4 68.2 73.9
Kaynak: EBRD Transition Report, 2003. 1Özelleştirme gelirleri hariç, yarı mali işlemler dahil. 2 Merkezi hükümet, yerel bütçeler ve bütçe dışı fonlar dahil
Kamu gelirlerinin önemli bir kısmı kurumlar vergisi ve petrol
imtiyaz gelirlerinden sağlanmaktadır. Bu nedenle dünya petrol
fiyatlarındaki bir düşme, bütçe dengesini olumsuz etkilemektedir. Kamu
borç stoku artmasına rağmen ortalama borç vadesi 8.5 yıl olduğundan
borcun yeniden finansmanı riski yüksek değildir. Bütçe harcamaları
arasında ücret ve sosyal güvenlik ödemeleri önem taşımaktadır.
Tablo 37: Kazakistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri
Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi
1992 Sedüler vergi. En
yüksek oran % 30.
1992 Genel oran % 25;
tarım için % 10.
1992 Oran % 28. Gıda
malları için düşük
oran ve indirimler
1993 Tarife 4 dilim. Oran %
40’a yükseltildi.
1993 İhracatçı şirketler için
muafiyet kaldırıldı.
1993 Oran % 20’ye
düşürüldü.
1994 Dilim sayıları artırıldı. 1994 Tek oran % 30. 1995 Yeni vergi yasası. Tek
oran % 20.
1995 Dilim sayısı 6’ya
yükseltildi.
1997 Ekonomik kalkınma
bölgeleri için özel
oran % 20.
1997 Varış Ülkesi ilkesinin
kabul edilmesi
1997
1998
En yüksek oran %
30’a düşürüldü.
Dilim sayısı 4’e
düşürüldü.
1998 Tıp ve eğitim
hizmetleri için yeni
muafiyetler; tarım
ürünleri ve işlenmiş
gıda ürünleri için oran
% 10’a düşürüldü
Kaynak: Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,
Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003, p 26.
1.3. İdarelerarası Mali İlişkiler
Kazakistan’da yerel vergiler bağımsız olarak yerel meclisler
tarafından uygulanmamaktadır. Vergi kaynakları üzerinde kontrol yetkisi
olmayan yerel yönetimler sahip oldukları KDV, emlak ve arazi vergisi ve
diğer gider vergileri gibi kaynaklardan yeterli gelir sağlamamaktadırlar.
Yerel bütçeler üzerinde merkezi bütçeden yapılan sübvansiyonların
önemi büyüktür.
Yerel bütçe harcamalarının toplam devlet harcamaları içindeki
payı 1999’da % 70’ten; 2000’de % 60’a düşmüştür. Bu dönem içinde
sosyal harcamaların payı artmıştır (eğitim % 30; sağlık % 18; sosyal
güvenlik ve sigorta % 9; kültür % 4). Sorumlulukların idareler arasında
paylaşımı karmaşık bir sorundur.
Tablo 38: Kazakistan'da Yerel Yönetimlere Yapılan Transferler
1998 1999 2000
Yerel bütçe gelirleri/Devlet Bütçesi 29.2 46.5 45.4
Transferler dahil yerel bütçe gelirleri/Devlet bütçesi 39.8 54.6 52.4
Transferler/Yerel bütçe gelirleri 10.6 8.1 7.0 Kaynak: Meruert Makhmutova, “Local Government in Kazakhstan”, (ed.) Igor
Munteanu and Victor Popa, Developing New Rules in the Old Environment, OSI,
2001, p. 439.
Bütçeleri fazla veren oblastlardan bütçe açıkları bulunan
oblastlara kaynak transferi yapılmaktadır. Tüm yerel yönetimler için
harcama standartları getirilmiştir. Yerel bütçe harcamaları içinde eğitime
ayrılan pay 1990’da % 66’dan, 1999’da % 85’e yükselmiştir. Sosyal
yardım programları yerel yönetimlere devredilmiştir. Sağlık hizmetleri
ise (merkezi ve yerel yönetim kademelerinde olsun) minimal düzeyde
kalmıştır.
Tablo 39: Kazakistan'da Merkezi ve Yerel Bütçe Harcamaları
1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000
Merkezi hükümet
harcamaları/GSYİH 10.4 14.8 10.0 20.9 19.5 17.4 15.0
Merkezi hükümet harcamaları/
Toplam kamu harcamaları 56.0 56.6 60.8 74.2 74.5 70.1 65.5
Yerel yönetim harcamaları/
Toplam kamu harcamaları 44.0 43.4 39.2 30.4 34.4 45.9 50.8
Kaynak: Meruert Makhmutova, a.g.e., p. 443.
Yerel bütçelerde en önemli gelir kaynağı sosyal vergilerdir. İkinci
sırayı yasal varlıklar üzerinden alınan gelir vergisi, üçüncü sırayı kişisel
gelir vergisi almaktadır.Yerel yönetimlerin vergi kaynaklarının kullanımı
üzerinde yetkisi (arazi vergisi dışında) yoktur. Yerel yönetimler
borçlanma olanaklarını ancak yatırım programlarının veya bütçe
açıklarının finansmanı için kullanabilirler. Yıl içinde borçlanma miktarı
bütçe gelirlerinin % 10’unu; toplam borç miktarı ise % 25’ini geçemez.
Maliye bakanlığı yıllık borçlanma kotaları koyabilir.
1.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi
Kazakistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra piyasa ekonomisi
reformlarına hemen başlamıştır. Rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmak
amacıyla gerçekleştirilen özelleştirme sayesinde küçük ölçekli firmalar
(hizmet sektörü başta olmak üzere) özel sektöre devredilmiştir. Fakat,
daha büyük şirketler devlet mülkiyetinde kalmış, pek çok yasa uygulama
olanağı bulamamış, firmalar ve tarım sektöründeki çiftlikler verimli
olamamışlardır. Yapısal reformlardaki aksaklıklar ve gecikmeler,
ekonomik reformların başarısı olumsuz etkilemiştir.
1995 ve 1998 yılları arasında uygulamaya konulan istikrar
programının esasları, bankacılık sisteminin reformu, aşamalı olarak yerel
yönetimlere sosyal ve ekonomik transferlerin gerçekleştirilmesi,
özelleştirme, özel girişimin desteklenmesi olarak belirtilmiştir. Yoğun
özelleştirme sonrasında özel sektörün payı 1997’de & 55’e yükselmiştir.
Geçiş reformlarının sosyal maliyeti olarak yoksulluk ve işsizlik artmıştır.
1999’a gelindiğinde kişi başına reel gelir ancak 1991 seviyesinin %
10’una eşitti. 2000 yılındaki resmi olmayan rakamlarla işsizlik % 30
düzeyindeydi. Bölgesel gelir ve kalkınmışlık farklılıkları (daha önce de
mevcuttu) reform programları sonucunda daha da artmıştır.
Ekonomik ve mali krizler, bütçeden yapılan ücret ve sosyal
güvenlik katkılarının gerilemesine neden olmuştur. Sovyet döneminde de
işçi ücretlerinin seviyesi düşüktü fakat, ücret ödemelerinin neredeyse %
40’ı parasal olmayan menfaatlerden (konut, sağlık, anaokulu, ulaşım,
gaz, elektrik, ve benzeri diğer kamu hizmetleri gibi) oluşmaktaydı.
Kazakistan’da nüfusun % 35’i yoksulluk düzeyinin altında yaşamaktadır.
Sovyet döneminde diğer OA ülkelerinde olduğu gibi Kazakistan’da da
merkezi bütçeden yoğun olarak sosyal ve ekonomik amaçlı
sübvansiyonlar yapılmaktaydı. Sovyet kumanda ekonomisinin çökmesi
sonucunda merkezden yapılan sübvansiyonlardan yoksun kalan
Kazakistan, ekonomik, mali ve sosyal alanlarda bir gerileme ve çöküş
süreci yaşamıştır. Geçiş süreci reform programının temel unsurları olarak
özelleştirme, sıkı bütçe ve mali politikasının izlenmesi, yasal
düzenlemeler, fiyatların ve dış ticaretin liberalizasyonu sayılabilir.
2. KIRGIZ CUMHURİYETİ
Kırgızistan’da geçiş sürecinde liberalizasyon ve özelleştirme
politikalarında izlenen şok terapi yöntemi ile ekonomide beklenen makro
iyileşmeler (gelir dağılımı, ekonomik büyüme, enflasyon ve işsizlik gibi)
sağlanamamıştır. Hızlı özelleştirme ile desteklenmen serbest fiyat
politikası; yapısal dönüşüm önlemlerinin (özellikle piyasa kurumlarının
oluşturulmasındaki yetersizlikler) ihmal edilmesi; ve serbest piyasa
ekonomisinin gerektirdiği rekabetçi düzenlemelerin geciktirilmesi gibi
nedenlerle ekonomide etkinliği sağlayacak bir sermaye transferi
gerçekleştirememiştir.
Tablo 40: Kırgızistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri
2001 2002 2003 2004
Büyüme Oranı 5.3 -0.5 6.7 4.1
Gayrisafi Yurtiçi Yatırımlar/GSYİH 18.0 17.6 18.0 n.a.
Enflasyon Oranı 6.9 2.0 3.0 3.8
Para Arzı (M2) Artışı 11.3 34.1 33.5 20.0
Bütçe Dengesi/GSYİH -5.0 -5.4 -5.0 -4.4
Cari İşlem Açığı/GSYİH -1.3 -2.2 -1.6 -4.2
Borç Servis Oranı 30.8 20.7 n.a. n.a.
Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.
Ekonomik büyümesi önemli ölçüde altın sektörüne (Kumtor)
bağlı olan Kırgızistan, yurt içi tasarruflar (2002’de GSYİH’nın %
17.6’sı) ve yatırımlar (2002’de GSYİH’nın % 13.8’i) bakımından düşük
seviyelerde bulunmaktadır. Büyük miktarda dış kamu borcu, kamu
yatırımları seviyesinin düşmesi, özel sektör için düzenleyici yasaların
etkin olmaması, ihracat pazarlarına ulaşma güçlükleri gibi nedenlerle
Kırgızistan’da kalıcı bir büyümenin sağlanması güç görünmektedir.
Yolsuzluk ve zayıf yönetişim de büyüme önündeki önemli
engellerdendir.
2.1. Politik ve İdari Yapı
Kırgızistan diğer Orta Asya cumhuriyetleri gibi Sovyetler
Birliğinin 1991 yılında dağılmasından sonra herhangi bir çaba
göstermesine gerek kalmadan kendisini özgür ve bağımsız bir devlet
halinde bulmuştur. 1990 yazına kadar Kırgızistan, Komünist Parti
sekreteri Masaliev’in yönetimi altındaydı. 1990 yılında partiler
koalisyonunun desteği ile Başkan seçilen Aksar Akaev, diğer Orta Asya
Türk Cumhuriyetlerinde bağımsızlık sonrası seçimle gelen başkanlar gibi
Komünist Parti üyesiydi. 12 Ekim 1991 yılında yapılan ilk doğrudan
katılımlı seçimlerde tek aday olarak devlet başkanı seçilen Askar Akayev
2005 yılı Mart ayında sivil bir darbe ile Cumhurbaşkanlığı görevinden
istifa etmek zorunda bırakılmıştır.
Parlamento Yasama ve Temsilciler meclisinden oluşmaktadır,
fakat yeni anayasal değişiklikle parlamento tek meclisli yasama organına
dönüştürülmüştür. Anayasal olarak başkanlık sistemi mevcut olmasına
rağmen, Cumhurbaşkanına hükümet kararnamelerini fesh etme,
değişiklikler yapma, parlamentoyu fesh etme yetkileri tanınmıştır.
Böylelikle Kırgızistan’da hükümetin yetkilerini de paylaşan ve bazı
hallerde bu yetkileri tek başına kullanan güçlü bir başkanlık sistemi
mevcuttur.
Kırgızistan’da politik özgürlükler korunmuş ve muhalefet
partilerine politika yapma olanakları tanınmış olmasına rağmen, basın ve
politik muhalefet gözetim ve denetim altında tutulmaktadır.
Kırgızistan’da seksene yakın etnik grup mevcuttur. Nüfusun neredeyse
yarıya yakını Kırgızlar dışındaki etnik halklara aittir. Bünyesinde 35
kadar azınlık bulunan Halklar Asemblesi, ülkedeki azınlıkların haklarının
korunması ve seslerinin duyurulmasında etkili bir kuruluştur.
Kırgızistan idari olarak 7 bölge (Batken Oblastı, Chuy Oblastı,
Calal-Abad Oblastı, Narın Oblastı, Oş Oblastı, Talas Oblastı, Isık-Göl
Oblastı) ve 1 şehir yönetimi (Bişkek) olarak ayrılmıştır.
Başkan
Hükümet
Oblast İdaresi
Bişkek Belediye
Başkanı
Oblast
Meclisleri
Bişkek Şehri
Meclisi
Rayon İdaresi
Şehir İdaresi
Rayon
Meclisleri Şehir
Meclisleri
İl Meclisleri
Köy
Meclisleri
İl Yürütme
Komiteleri
Köy Yürütme
Komiteleri
Üçüncü
Kademe
Merkez
İkinci
Kademe
Birinci
Kademe
Şekil 17: Kırgızistan'da İdari Yapı
2.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar
Kırgızistan’da 1993 yılında IMF tarafından desteklenen istikrar
programı ilk yıllarda başarılı sonuçlar vermiştir. 1992’de GSYİH’nın %
Devlet Başkanı
Hükümet
Oblast İdaresi
Bişkek Belediye
Başkanı
Oblast
Meclisleri
Bişkek Şehri
Meclisi
Rayon İdaresi
Şehir İdaresi
Rayon
Meclisleri
Şehir
Meclisleri
İl Meclisleri
Köy
Meclisleri
İl Yürütme
Komiteleri
Köy Yürütme
Komiteleri
Üçüncü
Kademe
Merkez
İkinci
Kademe
Birinci
Kademe
17.9’u olan bütçe açığı 1993’te % 14.4’e, 1996’da % 9.2’ye
düşürülmüştür. Vergi yükünde ciddi artışlar sağlanamamış olmasına
karşılık bütçe açığının azaltılmasına katkıda bulunan harcamalar olarak;
a) ücretlerin düşürülmesi; b) cari harcamaların azaltılması: c) altyapı
yatırım harcamalarının azaltılması; d) kamu teşebbüslerine ve tarıma
yönelik sübvansiyonların azaltılması; e) fakir ailelere yönelik sosyal
harcamaların azaltılması sayılabilir. Sonuçta toplumsal refah düzeyi
düşmüştür.
1991 yılında ailelere yönelik sosyal güvenlik harcamalarının
GSYİH’ya oranı % 6.7’den 1998’de % 0.7’ye düşmüştür. Sovyetler
Birliği dağılmadan önce 1991 yılında Rusya tarafından Kırgızistan’a
sağlanan bütçe desteği GSYİH’nın neredeyse % 13’üne ulaşmıştı. Sosyal
harcamaların azalmasına karşılık emeklilik fonlarına bütçeden sağlanan
finansman desteği devam etmiştir. 1991’de kabul edilen yeni vergi
yasası, vergi düzeninde kurumsal yapının oluşmasını ve vergi düzeninde
etkinliği sağlayamamıştır. Yeni vergilerin kabul edilmesi yeterli değildir.
Bundan önemlisi, vergi sistemi ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin
bir aracı olarak planlanmalıdır. 1995-2000 döneminde vergi yükü %
15,8’dir.
Tablo 41: Kırgızistan'da Genel Bütçe Dengesi (GSYİH'ya Oranı)
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Gelirler ve
Bağışlar
39.7 20.5 24.0 25.8 21.9 20.6 20.4 22.2 20.4 18.5 20.4 22.8
Harcamalar 35.2 38.4 38.4 37.6 38.3 29.8 29.3 33.5 32.0 28.1 26.2 28.0
Denge 4.5 -17.9 -14.4 -11.8 -16.5 -9.2 -9.0 -11.3 -11.6 -9.6 -5.8 -5.2
Kamu Borç
Servis/Büt-
çe Gelirleri
--
--
1.8
8.1
38.4
26.1
15.2
18.8
25.5
37.4
33.8
22.6
Kaynak: National Statistical Committee, Ministry of Finance, Social Fund, National
Bank and World Bank Staff Calculations.
Bu dönemde kamu gelirleri içinde gelir üzerinden alınan
vergilerin payı ortalama % 16,6; harcamalar üzerinden alınan vergilerin
payı ise % 56.6’dır. Vergi sisteminin gelir verilerinden harcama
vergilerine doğru kayması tasarrufları hızlandıracak ve sermaye
birikimine olumlu katkı yapacaktır. Mali politikaların, uygun vergileme
politikaları ile kullanılabilir geliri ve marjinal tasarruf eğilimini artırarak
sermaye birikimine olumlu katkı yapacağı söylenebilir.
Tablo 42: Kırgızistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi
1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000
Katma Değer
Vergisi/GSYİH - 4.4 4.3 4.4 5.3 5.6 5.8 4.1 4.8
Kişisel Gelir
Vergisi/GSYİH - 1.3 1.9 1.8 1.2 1.0 1.2 1.1 1.3
Kurumlar
Vergisi/GSYİH - 4.3 3.5 2.6 1.6 1.1 1.3 1.2 0.9
Genel Vergi
Gelirleri/GSYİH 25.1 20.8 15.0 12.7 12.5 14.2 12.3 11.7 12.4
Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,
Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003,
pp.14,16,18,20.
Kırgızistan, OA ülkeleri arasında en reformcu ülkelerdendir.
Kişisel gelir vergisi 2 tarifelidir ve en yüksek oran % 20’dir. Böylece
küçük girişimci karları üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi
sağlanmış, fakat vergi yasalarına uymama ve teşvik edici istisnalar
sayesinde vergi gelirlerinde artış sağlanamamıştır. KDV oranları diğer
orta Asya ülkelerine göre yüksektir ve vergi gelirleri içinde en önemli
paya sahiptir. Kurumlar vergisi oranlarında sektör bakımından ayırım ve
teşvik düzenlemeleri yapılmıştır. Vergi hasılatının düşük olması,
ülkedeki büyük ölçekli firma sayısının az olması ve istisna
uygulamalarının yaygın olması ile açıklanabilir.
Kırgızistan’da vergi gelirleri yeterli seviyede değildir. Bunun
nedenleri, milli gelirin düşük olmasının yanında, vergi denetim
mekanizmalarının zayıf olması, vergi oranlarının yüksek olması,
bürokratik kademelerin çok olması, mükelleflerin vergi mevzuatı
konusundaki bilgilerinin yetersiz olması, barter ticaretinin yaygın
olmasıdır. Vergi sistemindeki sorunların azaltılması için vergi oranlarının
ve bürokrasinin azaltılması gerekmektedir66.
Tablo 43: Kırgızistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri
Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi
1992 Artan oranlı tarife, en
yüksek oran % 40 ve 5
dilim sadece kazançlar
üzerinden
1992 Oran % 45’ten % 35’e
düşürüldü.
1992 Genel oran % 28.
1995 Tüm gelir unsurları içi
genişletilmiş vergi
tabanı; muafiyet ve
dilimler artırılmış.
1994 Oran % 30’a
düşürüldü.
1993 Oran % 20’ye
düşürüldü.
1997
1999
İlim sayısı 6’ya
yükseltildi.
Dilim sayısı 4’e
düşürüldü; en yüksek
oran % 33.
1995
1996
Tarım işletmeleri için
özel % 25 oran;
muafiyet ve indirimler
azaltıldı.
Küçük işletmeler için
peşin vergileme; oran
% 30.
1996 İthalatı da kapsayan
yeni vergi
düzenlemesi; varış
ülkesi ilkesine aşamalı
geçiş;gümrük vergileri
KDV matrahından
çıkartıldı.
2001
% 10 ve % 20
oranları; 2 dilim.
1997
Temettü ve faiz
gelirleri için oran %
5’e düşürüldü.
1999
Rusya dışında tüm
ülkelerde varış ülkesi
ilkesinin uygulanması
1999
2001
Temettü gelirleri için
oran % 0.
Oran % 20’ye
düşürüldü.
2001
Bazı muafiyetler
kaldırıldı
Kaynak: Vahram Stepanyan, a.g.e., p 27.
66 Kamil Tüğen, “Kırgızistan’da Kamu Harcamaları ve Gelir Sistemi”, Küreselleşme ve
Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi,
No: 29-3, 02-04 Mayıs 2002, p. 205.
2.3. İdarelerarası Mali İlişkiler
Kırgızistan’da üçlü bir yönetim kademesi bulunmaktadır. En üst
kademede Oblast yönetimi ve özel statülü Bişkek Şehri yönetimi
bulunmaktadır. Oblast yönetiminin altında Rayon yönetimleri ve oblast
şehirleri bulunmaktadır. En alt düzeyde ise Ayıl (köyler) yönetimi ve
rayon şehirleri bulunmaktadır. Kırgızistan’da 7 oblast (bölge) yönetimi
bulunmaktadır ve ülke 43 Rayona bölünmüştür. Oblastların ve
Rayonların yöneticileri (governor ve akim) Devlet başkanı tarafından
atanır ve bu yönetimler seçimle oluşturulan yerel meclislere sahiptir. Bu
yönetimler yetki genişliği esasına göre yönetilmektedir. Kırgız
Cumhuriyeti üniter bir devlet olduğu için merkezi yönetim tarafından
alınan kararlara tüm alt kademedeki yönetimler uymak zorundadırlar.
Oblast alt kademe şehirlerine yerel yönetim organı sıfatı 2001 yılında
tanınmıştır. Merkezi yönetimin bölgeler ve iller üzerinde sıkı bir kontrolü
bulunmaktadır. Kırsal kesimdeki yerel yönetimler köy meclisleri (ayıl
okmotu) ile yönetilmektedir. Köy meclisleri aldıkları kararları
uygulamak ve yerel idari işleri meclis adına yapmak üzere bir köy
yöneticisini (ayıl başçısı) atarlar. Köy yöneticisi, dört yıllığına ve
meclisin açık oylaması ile atanır.
Kentlerdeki yerel meclisler (şaar başkarması) şehir yönetimlerinin
en üst yönetim ve karar alma organıdır. Belediye başkanı (şaar başçısı)
şehir meclisinin başkanı ve en üst yürütme organıdır. Belediye başkanları
2001’in sonundan itibaren doğrudan halk tarafından seçilmektedir.
Yerel meclisler özerk yerel yönetim organlarıdır ve yönetim alanı
içinde genel, eşit ve doğrudan oylama ile 5 yıllığına seçilir. Her yönetim
kademesinde (oblast, rayon, şehir, şehir özel yönetimi, kasaba ve köy)
yerel meclisler seçimle oluşturulur. Kırgız Cumhuriyeti Anayasasının 76.
ve 77. maddeleri yerel devlet idarelerini düzenlenmektedir. 76. maddeye
göre “idari bölgeler bakımından (oblast, rayon ve ayıl hükümeti) yürütme
gücü yerel devlet idareleri tarafından yerine getirilir.” 77. maddeye göre,
“yerel yönetim idareleri Kırgız Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarına
göre yönetilirler. Yerel devlet idarelerinin kararları kendi yönetim
alanları içinde bağlayıcı niteliktedir.
Politik sistem karar alma, uygulama ve denetim bakımlarından
merkezidir. Hükümet organlarının fonksiyonları açıkça ve kesin olarak
tanımlanmamıştır. Bakanlıklar ve idari birimler arasında koordinasyon
eksikliği, etkin olmayan performans düzeyi ve idari birimler ile kamu
çıkarları arasında bir ilişki noksanlığı bulunmaktadır. Kırgızistan
Anayasası güçlü başkanlık sistemini benimsemiştir. Buna göre Başkan iç
ve dış politikayı belirler; hükümeti belirleyerek bakanları, idari birimlerin
yöneticilerini, valileri ve yerel yönetim organlarının yöneticilerini atar.
İdareler arası ilişkilerde en önemli sorunlardan birisi olarak idari ve
politik organlar arasında sorumluluk ve fonksiyonların açıkça
tanımlanmaması görülmektedir67.
Cumhurbaşkanı, bakanlar, merkezi idari yöneticiler ve yüksek
dereceli yerel yöneticiler, yerel yönetimler yasasının gerekli saydığı
denetimleri yerel yönetim organları üzerinde uygularlar. Cumhurbaşkanı
ve hükümetin yerel yöneticileri görevden alma yetkileri bulunmaktadır.
Bunun dışında Bakanlıkların yerel yönetimler üzerindeki denetimleri
farklı biçimler almaktadır. Örneğin, Maliye Bakanlığı yerel bütçelerin
hazırlanması ve uygulanması ile ilgili esasları belirlemektedir. Adalet
bakanlığı, yerel yönetim organları tarafından onaylanan kararların
yasallığını denetler. Kırgız Cumhuriyeti Muhasebe Odası, periyodik
olarak yerel yönetimlerin harcamalarını mali bakımdan denetler68.
Kırgızistan’da yerel bütçe gelirleri içinde merkezi bütçeden
yapılan bağışların payı yüksektir. Öz gelirlerin payı ise yerel yönetimlere
kendilerinden beklenen hizmetleri yeterince sunacak kadar yüksek
değildir. Merkezden yapılan şartlı bağışların payının yüksek olması ve bu
bağışların da sadece eğitim ve sağlık için harcanma zorunluluğu, yerel
yönetimleri merkeze karşı gelir kaynakları bakımından bağımlı hale
getirmiştir.
67 Jacek Cukrowski, Marek Dabrowski, Radzislawa Gortat and Roman Mogilevsky,
The Kyrgyz Republıc Country Case Study, UNDP, 2002, p. 35. 68 Emil Alymkulov and Marat Kulatov, “Local Government in the Kyrgyz Republic”,
Developing New Rules in the Old Environment, İgor Munteanu and Victor Papa (ed),
Open Society Institute, 2001, p. 547.
Tablo 44: Yerel Bütçe Gelirlerinin Dağılımı (%)
1999 2000 2001 2002
Öz Gelirler 27,5 38,6 30,2 36,2
Merkezi Bütçe Vergi
Gelirlerinden Alınan Pay
23,0
22,6
26,9
22,3
Koşullu Bütçe Bağışları 34,3 28,4 37,3 33,2
Koşulsuz Bütçe Bağışları 10,7 5,9 4,5 3,0
Merkezi Bütçeye Aktarılan 5,5 4,5 1,1 5,3
Toplam
100,0
100,0
100,0
100,0
Kaynak: Rita Karasartova, “Kırgızistan’da Bütçelerarası İlişki Reformu” (Rusça
Basım), International Conference on the Transition Countries on the Way of
Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4,
Bishkek, 2003, p. 257.
Kırgızistan’da yerel bütçe gelir kaynakları esas olarak üç grup
altında toplanabilir:
- Öz Gelirler: Bu grupta, yerel vergiler ve sadece yerel yönetimlere
bırakılmış olan diğer gelirler bulunmaktadır
- Merkezi Bütçe Vergi Gelirlerinden Ayrılan Paylar: Merkezi hükümet
bütçe vergi gelirleri arasında yer alan gelir vergisi, kurumlar vergisi,
katma değer vergisi, patent (götürü) vergisi, küçük ölçekli işletmelerden
alınan vergi hasılatı üzerinden yerel yönetimlere eşit oranda olmak üzere
pay verilmektedir.
- Merkezi Bütçe Transferleri (Bağışlar): Bağışlar üç şekilde
düzenlenmektedir. Koşullu bağışlar, eğitim ve sağlık hizmetleri ile sınırlı
olmak üzere yerel yönetimlere nüfus, sosyal ve kültürel altyapı, ortalama
yaşam süresi, 15 yaş altı nüfus oranı gibi kriterlere göre kişi başına olmak
üzere dağıtılır. Uygulamada bu bağışlar büyük ölçüde eğitim ve sağlık
sektöründe çalışanların ücretlerini ödemek için kullanılmaktadır.
Bunların dışında, yerel yönetimler bütçe gelirlerinin % 30’una
kadar tutarda borçlanma hakkına sahip olmalarına rağmen, bugüne kadar
hiçbir yerel yönetim borçlanma olanağından yararlanamamıştır. Ayrıca,
yerel yönetim bütçelerinde yıl sonunda ortaya çıkacak bütçe fazlaları
merkezi bütçeye gelir olarak aktarılır. Böylece, ekonomik bakımdan
kalkınmış yerel yönetimler (Çuy oblastı ve Bişkek şehri belediyeleri gibi)
her yıl merkezi bütçeye gelir aktarmaktadır. Görece gelişmiş yerel
yönetimlerden merkezi bütçeye aktarılan gelirler, merkez tarafından daha
az gelişmiş yerel yönetimlere transfer olarak kullandırılmaktadır.
Tablo 45: Kırgızistan'da Yerel Bütçe Harcamaları
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003
Yerel bütçe
harcamaları
(milyon som)
1873.2
2135.5
2388.1
2903.2
3407.4
4079.2
4784.3
5319.3
Yerel bütçe
harcamaları/GSYİH
(%)
8.0
7.0
7.0
6.0
5.5
6.6
6.3
6.4
Konsolide bütçe
harcamaları/ GSYİH
(%)
23.4
22.0
21.4
19.3
19.9
20.2
19.2
19.4
Yerel bütçe
harcamaları/
konsolide bütçe
harcamaları (%)
36.0
31.9
32.7
31.2
30.2
32.5
33.2
32.8
Yerel bütçe gelirleri/
konsolide bütçe
harcamaları (%)
40,2
42,1
37,1
34,2
32,8
32,3
33,0
32,0
Kaynak:N. Tölöndiyeva, “Finansovo-Ekonomicheskaya Osnova Mestnogo
Samoupravleniya v Kırgızskoy Respubliki”, Reforma (Şubat 2001), p. .64, ve
Kırgızistan Maliye Bakanlığı verilerinden yararlanılarak tarafımızdan hesaplanmıştır.
2.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi
Kırgızistan’da geçiş sürecinde etkin bir mali politika
uygulanamamıştır. Başka bir ifadeyle, ekonomik istikrar, özelleştirme ve
fiyat liberalizasyonunun temel ekonomik politika amaçları olması, mali
politikaların ihmal edilmesine neden olmuştur. Ekonomik reform
programı sonucunda işsizlik azaltılamamış, gelir dağılımındaki eşitsizlik
giderek bozulmuş, piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılamamış, bütçe
açıklarının azaltılması sağlanamamıştır. Ekonomik istikrarın
sağlanmasında para arzını sınırlı tutan ve halkı yoksullaştıran politikalar
etkili olmuştur. Kırgızistan’da büyüme, işsizlik ve gelir eşitsizliği
sorunlarının azaltılması mali politikaların etkin olarak kullanılmasıyla
mümkün olabilecektir.
Reformların ilk 5 yılında mal fiyatlarında hızlı ve düzensiz
artışlar görülmüştür. Bunun nedeni, ekonomik sistemin çöküşü ve üretim
azalmasıdır. Para politikasının etkinliği ve kalıcı bir ekonomik
büyümenin sağlanması mali sistemin etkinliğine bağlıdır. Bankacılık
sistemi dış şoklara karşı kırılgan bir yapıya sahiptir. Bankacılık
sektörünün rehabilitasyonu ve sermaye yapılarının güçlendirilmesi
gerekmektedir. Bir diğer yapısal reform alanı kamu yönetimi ile ilgilidir.
Devletin ekonomideki rolünün azaltılması çabalarına paralel olarak kamu
kurumlarından işlevini kaybedenler kaldırılmış, personel alımlarında
kısıtlamaya gidilmiştir69.
1996-2000 döneminde ekonominin düşük enflasyon ortamında
ortalama % 5,5 büyümesi, işsizliğin, dış borç yükünün ve ödemeler
dengesi açığının yükselmesine yol açmış ve bu dönemde kişi başına gelir
de sürekli düşüş göstermiştir. 1996 yılından sonra pozitif büyüme özel
tüketim harcamalarını artırmamış ve yoksulluğun artışına engel
olamamıştır70.
Kırgızistan’da yapısal reformun başlıca politika aracı özelleştirme
olmuştur. 1992’de başlayıp 1996 yılında neredeyse tamamlanan küçük ve
orta ölçekli işletmelerin hızlı bir biçimde özelleştirilmesi ve
özelleştirmede kupon yönteminin seçilmiş olması, bazı sorunlar
yaratmıştır. Çok sayıda kişinin elinde dağıtılmış olarak verilen sermaye
69 Süreyya Sakınç, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin Son On Yılının
Değerlendirilmesi”, Küreselleşme Sürecinde Kafkasya ve Orta Asya Uluslar arası
Konferansı, Azerbaycan Tahsil Nazirliği-Qafqaz Üniversitesi, Bakü: 12-13 Mayıs 2003,
p. 11.
70 Süreyya Sakınç, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin Son On Yılının
Değerlendirilmesi”, p. 10.
pay karşılığı kuponlar kısa sürede az sayıda elit mülkiyet sahibi sınıfın
eline geçmiş, işletmeler verimlilikten uzaklaşmış, mülkiyet dağılımında
eşitsizlik yaratılmış ve nüfusun sadece % 3-7’lik küçük bir kısmı gerçek
mülkiyet sahibi olmuştur. Genel olarak değerlendirilirse, Kırgızistan’da
özelleştirme uygulaması mülkiyeti tabana yaymayı sağlamamış ve
yolsuzluğun artmasına yol açmıştır71.
Kırgızistan bankacılık, vergileme, enerji sektörü, yolsuzluk ve
yönetişim alanlarında önemli yapısal reformlar gerçekleştirmiştir. Buna
karşılık, artan dış borç yükü, kamu yatırımlarının azalması, özel sektör
için yasal düzenlemelerin uygulamada etkin sonuç vermemesi, mali
sektörün zayıf olması ve dış ticaretin düzenlenmesiyle ilgili ulaşım
sorunları Kırgızistan’ın sürdürülebilir bir büyümeyi gerçekleştirmesine
ve yoksulluğun azaltılmasına engel olmaktadır.
3. ÖZBEKİSTAN
Özbekistan, diğer BDT ülkelerinden farklı olarak şok terapi
yaklaşımını benimsememiştir. Bunun yerine, daha yavaş ve ılımlı bir
reform programı benimsemiştir. 1989 ve 1994 yıllarında kişi başına milli
gelir sırasıyla % 2.33 ve % 4.53 oranında azalmıştır. Bu oranlar ESB
ülkeleri ile karşılaştırıldığında düşük kalmaktadır. Geçiş sürecinin
başında Özbekistan’da GSYİH’daki azalma % 18 ile diğer BDT ülkeleri
arasında en düşük düzeyinde kalmıştır. 1992 yılında GSYİH’da % 11.0
düşme gerçekleşmiştir. İzleyen yıllarda büyüme oranlarındaki düşme
azalarak 1996 yılında büyümeye geçilmiş olmasına karşılık, fakirlik
düzeyi sürekli yükselmiştir. 1989 yılında nüfusun % 44’ü fakirlik
düzeyinde iken; 1994’te bu oran % 67’ye yükselmiştir.
Özbekistan’da yapısal ve makroekonomik reformların yavaş
ilerlemesi ve hükümetin ithal ikameci sanayileşme politikasını
benimsemesi ekonomik krizlerin başlıca nedenlerindendir.
71 Turar Koichuev, The Economy of Kyrgyz Republic on the Way of Reforms, Public
Society, Bishkek: 2001, pp. 66-67.
Tablo 46: Özbekistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri
1999 2000 2001 2002 2003
Büyüme Oranı 4.3 3.8 4.2 3.2 3.0
Enflasyon Oranı 29.1 25.0 27.2 24.2 10.0
Para Arzı (M3) Artışı 32.1 37.1 54.3 29.7 n.a
Bütçe Dengesi/GSYİH -2.6 -2.2 -1.5 -1.7 -2.5
Cari İşlem Açığı/GSYİH -2.0 3.2 -1.8 2.8 4.7
Borç Servis Oranı 16.5 25.9 25.4 23.0 n.a.
Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.
Tarımsal çıktıda, özellikle pamuk üretimindeki azalma büyüme
üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Pamuk, Özbekistan’ın en büyük
sektörü ve ihracatında da ilk sırada yer alan bir üründür. Bütçe gelirleri
üzerinde de pamuk üretiminin etkisi önemlidir. Özbekista’ın kendine
yeterli gaz ve petrol kaynakları mevcuttur. Fakat bu üretiminin önemli bir
kısmını yurt içinde tüketmektedir. Yurt içi petrol fiyatlarının komşu
ülkelere göre (Kazakistan ve Kırgızistan gibi) düşük olması nedeniyle
enerji kaynakları etkin kullanılmamakta ve kaçakçılık özendirilmektedir.
Özbekistan’da 1991 yılından sonra GSYİH’daki düşmenin diğer
BDT ülkelerine göre daha az ve ekonomik gerilemenin daha hafif
geçirilmiş olmasının nedenleri, enerji kaynakları bakımından kendi
kendine yeterlilik; aşırı sanayileşmenin olmaması; dünyanın en büyük
pamuk üretici ülkelerinden olması; sivil çatışmaların yaşanmaması olarak
açıklanabilir72.
3.1. Politik ve İdari yapı
31 Ağustos 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Özbekistan,
1989 yılında Özbekistan Komünist Partisi genel Sekreteri seçildiği
tarihten itibaren bu güne kadar İslam Kerimov tarafından
72 Martin C. Spechler, “Uzbekistan: The Silk Road to Nowhere”, Contemporary
Economic Policy, 18, 3, July 2000, p. 298.
yönetilmektedir. Anayasal olarak güçler ayrılığı ilkesi benimsenmekle
beraber, tüm yetki Cumhurbaşkanında toplanmıştır. Yasama organı
olarak görev yapan Özbekistan Yüksek Meclisine ait olmakla beraber
uygulamada Bakanlar Kurulunun başkanı Cumhurbaşkanıdır ve son karar
verici kişi İslam Kerimov’dur. Otoriter bir yönetim anlayışına sahip
Kerimov yönetimindeki ülkede baskıcı bir rejim uygulanmaktadır. Etnik
olarak Özbeklerin çoğunlukta olduğu ülkede, idari görevlerin dışında
teknik işlerde ve büyük kentlerdeki hizmet sektöründe Rus nüfus
egemendir.
Ülkenin idari yapısı 12 eyalet (Andijon, Buksoro, Fergana,
Jizzaks, Namangan, Navoy, Kaşkar, Semarkant, Gulistan, Termiz,
Taşkent, Urgancı ), 1 otonom Cumhuriyet (Karakalpakistan) ve 1 şehir
(Taşkent) yönetimi biçimindedir.
Politik karar alma demokratik ilkelere göre değil, geleneksel
değer ve esaslara bağlıdır. Bu geleneksel ilkeler arasında paternalizm,
süreklilik, ahlaki değerler, yaşlıların toplum içindeki önemi sayılabilir.
Halklar meclisi, karar alma sürecine halkın geleneksel katılım aracıdır.
Anayasaya göre toplumu ilgilendiren sorunlar, referandum ile çözüm
bulabilir. Böylelikle, örneğin başkanlık seçimlerinin kaç yılda bir
yapılacağı dahi referandum konusu yapılmıştır. Rayon ve şehir meclis
üyeleri halk tarafından seçilmekle birlikte, rayon başkanları olan
“hakim”leri devlet başkanı doğrudan atamaktadır.
3.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar
Bütçe dengesi hedeflerini tutturmak amacıyla yatırımlar ve sosyal
harcamalar azaltılarak bütçe açığı 2003 yılında GSYİH’nın 0.1’ine
azaltılmıştır. Vergi gelirleri arasında dolaylı vergilerin payı artırılmış;
fakat kişisel gelir vergisi ve kurumlar vergisi oranlarının son
düzenlemelerle azaltılması sonucu bu vergilerin hasılatında azalma
meydana gelmiştir. Sıkı maliye ve para politikasının uygulanması
sonucunda enflasyon 2002 yılında % 27’den, 2003’te % 10’a
düşürülmüştür.
Tablo 47: Özbekistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi
1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000
Katma Değer
Vergisi/GSYİH 8.6 9.3 5.0 5.7 6.4 7.5 9.4 7.3 7.5
Kişisel Gelir
Vergisi/GSYİH 2.5 2.8 2.6 2.8 3.6 4.0 4.0 4.1 3.6
Kurumlar
Vergisi/GSYİH 5.3 7.5 6.1 8.5 9.9 7.2 5.9 4.4 3.6
Genel Vergi
Gelirleri/GSYİH 35.3 32.3 27.7 32.3 27.7 29.4 27.9 26.2 23.2
Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, a.g.e., pp.14,16,18,20.
KDV oranları son iki yılda düşürülmüştür ve bazı ürünler ve
hizmetler için tercihli (azaltılmış) oranlar uygulanmaktadır. Böylece,
vergi gelirleri içindeki payı da yükselmiştir. Özbekistan da kurumlar
vergisinde çoklu oran uygulayan bir ülkedir. Pamuk ve altın fiyatlarının
dış piyasalarda yükselmesi 2003 yılında ihracat ve vergi gelirlerini
artırmıştır. Bütçe açığı azalmasına rağmen ücret ve sosyal harcamalarda
kesintiye gidilmesindeki güçlükler nedeniyle mali dengenin sağlanması
gelecekte güç görünmektedir. Büyük ölçekli devlet teşebbüslerine
bütçeden yapılan sübvansiyonlar ve devlet garantili dış borçların faiz
yükü artışı devam etmektedir. Bu koşullarda vergi tabanının
genişletilmesi ve bütçeye yeni gelir kaynaklarının sağlanması
gerekmektedir.
Tablo 48: Özbekistan'da Bütçe Dengesi
1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Bütçe dengesi1/GSYİH -4.1 -7.3 -2.2 -3.3 -2.6 -2.2 -1.5 -1.7
Toplam kamu
harcamaları1/GSYİH 38.7 41.6 32.3 34.3 32.0 30.2 27.4 27.4
Toplam iç kamu
borcu/GSYİH n.a 23.1 26.6 32.9 50.2 60.9 64.1 52.8
Dış Borç/GSYİH 21.8 18.8 26.6 32.3 57.7 65.6 73.7 60.24
Kaynak: EBRD Transition Report, 2003. 1Yerel yönetim bütçeleri hariç, bütçe dışı fonlar dahil.
Tablo 49: Özbekistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri
Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi
1992 7 dilimli artan oranlı
tarife; % 12 ve % 60
aralığında vergi
oranları.
1992 Sanayi kollarına göre
değişmekle beraber
standart oran % 18;
muafiyet, indirimler
ve vergi tatilleri.
1992 Oran % 30; perakende
ticaret ve hizmetler
kapsam dışı.
1993 En yüksek oran %
50’ye düşürüldü;
dilim sayısı 6.
1994
1995
Tarım üzerine % 3
ilave vergi konuldu.
Bankalara için yeni
muafiyetler.
1993 Kapsam toptan ve
perakende satışlara
genişletildi; oran %
25’e düşürüldü; ücret
ödemeleri için % 6
indirim.
1994
1995
En yüksek oran %
45’e düşürüldü; dilim
sayısı 4.
En yüksek oran %
40’a düşürüldü.
1996
1997
Standart oran % 37.
Standart oran % 36’ya
düşürüldü.
1994
1995
Oran % 20’ye
düşürüldü; % 6’lık
indirim kaldırıldı.
Oran % 18’e
düşürüldü.
1998
En yüksek oran %
45’e artırıldı; dilim
sayısı 5’e yükseltildi.
1998
1999
Standart oran% 35’e
düşürüldü
Standart oran % 33’e
düşürüldü..
1996
1997
Oran % 17’ye
düşürüldü.
Oran % 18’e
yükseltildi; gıda
malları için oran %
10.
1998
Standart oran % 20’ye
yükseltildi; yeni vergi
düzenlemeleri yapıldı.
1999 Gıda malları için oran
% 15’e yükseltildi.
Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, a.g.e., p 28.
Bütün diğer BDT ülkelerinde olduğu gibi Özbekistan da yeni
vergi sitemine geçiş ve vergi tahsilatının artırılması bakımından sorunlar
yaşamıştır. Kamu harcamalarının GSYİH’ya oranının yüksek olması
nedeniyle vergi oranları artırılmıştır.Ücretler üzerinden alınan vergi oranı
% 40; kişisel gelir vergisi tarifesinde en yüksek oran % 40’dır. KDV
oranı % 17’dir. Ayrıca devlet bütçesinin üçte biri tutarında diğer dolaylı
vergiler bulunmaktadır Pamuk ve altın ihracatı üzerine konulan vergiler,
diğer önemli gelir kaynaklarındandır.
3.3. İdarelerarası Mali İlişkiler
Merkezi ve yerel yönetimler arasındaki yetki ve sorumluluk
paylaşımı Anayasa’da tanımlanmıştır. Özerk yerinden yönetimle ilgili
düzenlemeler 1993 ve 1999 yıllarındaki yerel Yönetimler yasasında
bulunmaktadır. Yerel yönetim birimleri ilçeler, kışlaklar ve
mahallelerdir. İlçe, nüfusu iki binden fazla olan ve sanayi, ticaret ve
önemli ulaşım çevrelerine yakın yerlerdeki yerleşimlerdir. Kışlak, kırsal
yerleşim yerleridir ve Kazakistan ve Kırgızistan’daki ayıl (köy)
karşılığında kullanılır. Mahalle, Arapça dilinden gelen ve “yerel
topluluk” anlamına gelen bir terimdir. Mahalleler 150-1500 aileden
oluşur ve yerleşmek amacıyla belirli bir bölgede toplanmış olan
vatandaşlar tarafından kurulur. İdari yönetim birimlerinin başında devlet
Başkanı tarafından atanan “hakim” bulunur.
Merkezi hükümet eğitim, sağlık ve kültür harcamalarını
planlar, organize eder ve yerel yönetim birimlerini hizmetin sunumu için
görevlendirir. Tahsis tamamen merkezi yönetimin belirlediği esaslara
göre yapılır. Yerel yönetimlerin su, gaz, elektrik, ısınma, kanalizasyon,
çöp toplama ve imhası, imar gibi hizmetleri ise devlet teşebbüsleri ve
diğer bazı özel firmalar tarafından yerine getirilir. Yerel yönetimler özel
şirketlerle hizmet sunmak amacıyla ortaklıklar kurabilir.
Yerel bütçeler mali özerklik kullanamazlar ve merkezden
yapılan sübvansiyonlara aşırı derecede bağımlıdırlar. Merkezi bütçe
fonları daha alt kademedeki bölge yönetimi bütçeleri ve yerel yönetim
bütçelerine yasal olarak kesin ilkelere bağlı olmadan ve her yıl değişmek
üzere dağıtılır. Aşağıda, merkezi hükümet bütçesinden daha alt yönetim
kademelerindeki bütçelere yapılan dağıtım gösterilmektedir.
Tablo 50: Merkezi Bütçeden Alt Yönetim Bütçelerine Yapılan Tahsis
1996 1997 1998 1999
Genel Bütçe harcamaları/GSYİH 17.0 14.0 16.8 14.7
Genel Bütçe Harcamaları/Konsolide Bütçe 46.6 43.6 48.8 45.9
Bölge Bütçe Harcamaları/Konsolide Bütçe 53.4 56.4 51.2 54.2
Yerel Bütçe Harcamaları/ Konsolide Bütçe 0.47 4.9 6.3 6.7
Kaynak: Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, “Local Government in
Uzbekistan”, (ed.) Igor Munteanu and Victor Popa, Developing New Rules in the Old
Environment, OSI, 2001, p. 494.
Özbekistan’da yerel bütçe gelirleri içinde yerel vergilerin payı
düşüktür. Bütçe gelirleri arasında en önemli payı merkezi bütçe vergi
gelirlerinden yapılan transferler ve bir üst kademe yönetim bütçelerinden
aktarılan fonlar almaktadır.
Tablo 51: Transferlerin Yerel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%)
1997 1998 1999
Transferler Dahil Yerel Bütçe Gelirleri 70.1 74.2 76.6
Transferler hariç Yerel Bütçe Gelirleri 57.0 57.7 68.5
Yerel Bütçelere Yapılan Transferler 13.1 16.5 8.1
Diğer Gelir Kaynakları 29.9 25.8 23.4
Toplam Gelirler 100.100 100
Kaynak: Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, a.g.e., p. 494.
Yerel mali kaynakların kullanımıyla ilgili yerel yönetimlerin
ortak sorunları:
- Yerel bütçe gelirleri, nüfusları ve gelişmişlik düzeyleri ile orantısız
şekilde yerel ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır;
- Bölge yönetim bütçelerinin % 70’i ekonomik ve sosyal
kalkınmalarına engel olacak şekilde açık vermektedir;
- Yerel bütçelere yapılan gelir transferleri kesin yasal esaslara ve
kriterlere bağlı değildir ve her yıl değiştirilmektedir;
- Sübvansiyonlar sübjektif esaslara göre dağıtılmaktadır.
Sübvansiyonları alan geri kalmış yerel yönetimler bu kaynakları
etkinlikle kullanılmamaktadır;
- Bütçesinden gelir fazlası olduğu için diğer yönetimlere fon transfer
eden yerel yönetimler üzerinde merkezi hükümetin demokratik
olmayan baskıları mevcuttur73.
3.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi
Özbekistan, Orta Asya ülkeleri arasında en geç reformcu
ülkelerdendir. Reform programlarının yavaş ve gecikmeli sürmektedir.
Fiyatların ve dış ticaretin liberalizasyonu başarılı değildir. 1996 yılından
başlayarak kötüleşen cari işlem açıkları nedeniyle kontrollü bir kur
politikası izlenmektedir. İhracat devletin kontrolündedir ve ithalatçılar
için ancak sınırlı bir döviz satışına izin verilmektedir. 2000 yılında resmi
ve bankalar için olmak üzere ikili bir kur fiyatı belirleyen hükümet, döviz
satma yetkisini de devlet bankalarına tanımıştır. Kontrollü kur politikası
ulusal paranın değerinin olduğundan daha düşük değerlenmesine neden
olmaktadır. IMF ve Dünya Bankası’nın yapısal reformların
uygulanmasındaki yetersizlik ve IMF ‘ye karşı yükümlülüklerin yerine
getirilmemesinin karşılığı olarak Özbekistan’a kullandırdığı kredileri
kesmesi dövize olan talebi daha da şiddetlendirecektir74.
Özbekistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra başlangıç
koşullarıbakımından diğer Orta Asya ülkelerine göre daha avantajlı
durumdaydı. Pamuk ve altın en değerli ihraç ürünleridir. Bunun yanı sıra,
Sovyet döneminden kalan hava alanları ve önemli sayılabilir büyüklükte
silah ve teçhizat envanteri, kentsel ve ulaşım altyapısındaki yeterlilik,
Özbekistan’ı reformcu bir ülke olmamasına rağmen ekonomik büyüme
konusunda başarılı kılmıştır. Mali sektörde devletin hakim rol
oynamasına ve dış ticaret üzerindeki kontrollerin sürdürülmesine rağmen
ekonomi iyi yönetilmektedir. Bu nedenle, uluslar arası karşılaştırmalarda
zayıf bir reformcu olan ve piyasa reformlarını aşamalı olarak ve
geciktirerek uygulayan Özbekistan şaşırtıcı bir şekilde iyi bir ekonomik
performans ve sürdürülebilir bir büyüme gerçekleştirmektedir. Bu
73 Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, a.g.e., pp. 500-501. 74 Martin C. Spechler, “Returning to Convertibility in Uzbekistan?”, Policy Reform,
Vol. 6 (1), March 2003, pp. 54-55.
nedenle, geçiş sürecini hızlı tamamlamaya çalışan ve iyi reformcu kabul
edilen Kazakistan ve Kırgızistan’a ve hatta Baltık devletlerine göre
sosyal güvenlik hizmetleri ve eğitim harcamalarının GSYİH’ya oranı en
yüksek olan ülkedir.
Özbekistan’ın reform programlarındaki gecikme ve gerilemelere
rağmen ekonomik gelişme bakımından gösterdiği başarıyı tehlikeye
sokan faktörler de bulunmaktadır. Bunlar arasında, IMF ve Dünya
Bankası gibi uluslar arası kuruluşların mali desteğini çekmesi; en büyük
ihraç kalemlerinden olan pamuk ve altın fiyatlarındaki bir gerilemenin
büyüme üzerinde yaratacağı olumsuz etki; en büyük ticaret ortağı olan
(ihracatının yaklaşık % 40’ını Rusya Federasyonuna yapmaktadır)
Rusya’nın tutumu; sayılabilir.
4. TÜRKMENİSTAN
Türkmenistan, Eski Sovyetler Birliği’nin en fakir ekonomilerinden
birisi olmasına rağmen Sovyet döneminde hızlı bir büyüme
gerçekleştirmişti. Bu başarının nedeni, Karakum barajının inşası ile
birlikte pamuk üretiminde sağlanan artış ve 1980’lerde doğal gaz
üretiminin artışıdır. Bugün Türkmenistan OA ülkeleri arasında en kötü
yönetilen ve en otokratik rejime sahip bir ülkedir. Doğal kaynakların
kullanımı üzerinde Devlet başkanının mutlak bir otoritesi bulunmaktadır.
Kaynak tahsisi genel olarak devlet Başkanının kişisel tercihlerine göre
gerçekleşmektedir. Türkmenistan geçiş ekonomileri arasında reformcu
olmayan, en otoriter ve ekonomi yönetimi en kötü olan ülkedir.
Türkmenistan ile ilgili yeterli veri bulunmasındaki güçlükler, yayınlanan
verilerin güvenilirliğini azaltmakta ve ekonomi politikle ilgili pek çok
manipülasyonun yapılmasına neden olmaktadır.
Tablo 52: Türkmenistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri
1999 2000 2001 2002 2003
Büyüme Oranı 16.5 17.6 20.5 8.6 7.5
Enflasyon Oranı 23.5 7.4 6.0 8.8 n.a
Para Arzı (M3) Artışı 22.6 81.9 17.5 15.0 n.a
Bütçe Dengesi/GSYİH 0.9 0.3 1.0 -0.1 -1.5
Cari İşlem Açığı/GSYİH -28.9 15.2 -2.4 4.5 9.2
Dış Borç/GSYİH 101.5 87.8 78.6 68.0 n.a
Borç Servis Oranı 38.6 18.7 30.9 18.6 n.a
Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.
4.1. Politik ve İdari Yapı
27 Ekim 1991 yılında halk oylaması sonucu bağımsızlığını ilan
eden Türkmenistan’da Türkmen Komünist Partisi kapatılmış, yerine
Türkmenistan Demokratik Partisi kurulmuştur. Yeni kurulan partinin
başına 27 Ekim1990 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Saparmurat Niyazov
tekrar seçilmiştir. Cumhurbaşkanı soyadını Türkmenbaşı olarak
değiştirmiş ve ülkeyi otoriter bir anlayışla yönetmektedir. Takvim ayları
ve önemli günlerin isimlerini kendi seçtiği ve ailesine ait isimlerle
değiştiren Saparmurat Türkmenbaşı, kanun yapma, hükümete başkanlık
etme, meclisi fesh etme gibi güçlü ve mutlak bir otoriteye sahiptir.
Türkmenistan, kiril alfabesinden latin alfabesine geçen ve kendi öz
dilinim kullanımının yaygınlaşmasını sağlayan tek Orta Asya Türk
devletidir.
Ülkenin idari yapısı 5 vilayetten (Balkanabat, Daşhovuz, Mari
Turkmenabat ve Türkmenbaşı) oluşmaktadır. Başkent Aşkabat’tır. 1992
tarihli Anayasa, Başkanlık sistemini öngörmektedir. Cumhurbaşkanı aynı
zamanda Bakanlar Kuruluna da başkanlık eder. Hükümet üyeleri,
Hakimler (Belediye başkanı+Vali), Yüksek Mahkeme üyeleri
Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda, ülkenin
tek partisi olan Türkmenistan Demokrat Partisi’nin de başkanıdır.
4.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar
Türkmenistan, KDV konusunda varış ülkesi ilkesine en son geçen
BDT ülkelerindendir ve vergi reformu bakımından zayıf bir gelişme
göstermektedir. Kişisel gelir vergisi konusunda da çok az bir gelişme
sağlayan Türkmenistan’da, vergi tarifesi % 8-25 aralığındadır ve vergi
gelirleri içinde önemli bir paya sahip değildir. Kurumlar vergisi genel
oranı % 30-35 aralığındadır ve vergi sistemi ile ilgili önemli reformlar
gerçekleştirilmemiştir.
Türkmenistan’da vergi gelirlerinin GSYİH’ya oranı bakımından
gelişimi dikkate alındığında (1993: 12.8; 1994: 8.1; 1995: 9.1; 1996:
13.6; 1997: 18.6; 1998: 18.5; 1999: 20.2; 2000: 25.8; 2001: 25.1) diğer
OA ülkeleri arasında en yüksek vergi yüküne sahip bir ülkedir.
Tablo 53: Türkmenistan'da Bütçe Dengesi
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003
Bütçe dengesi/GSYİH 0.3 -0.2 -2.6 0.0 -0.3 1.0 0.2 -1.0
Toplam kamu
harcamaları/GSYİH 16.3 25.0 24.6 19.4 23.9 21.7 17.5 19.4
Dış Borç/GSYİH 30.6 56.5 68.7 101.5 87.8 78.6 68.0 n.a
Kaynak: EBRD Transition Report, 2003.
Bütçe gelir unsurları arasında ihracat vergi gelirleri ve enerji
sektörü karları üzerinden alınan vergiler önemli yer tutmaktadır. Vergi
sisteminde muaflık ve istisnaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bütçeden yapılan sosyal transferler ve pamuk üreticileri için vergi
indirimleri bütçenin mali dengesini bozucu etki yaratmaktadır. Bütçe
açığı rakamları gerçeği yansıtmamaktadır. Bütçe açığının GSYİH’ya
oranı 2003 yılı için %1.0 olmasına rağmen, merkezi bütçe hesaplarında
görülmeyen, fakat bütçe dışında özel fonlarda toplanan (örneğin ihracat
üzerinden sağlanan gelirler) ve bütçe dışı kurumların hesaplarına intikal
ettirilen gelirler, merkezi bütçede görülen gelirlerden daha fazladır75.
75 ADB Asian Development Outlook, 2004, pp.160-161.
4.3. İdarelerarası Mali İlişkiler
Türkmenistan Anayasasına göre, yerel yönetimlerin karar organı
durumundaki meclisler halk tarafından seçimle oluşturulur. Yerel idari
organların başkanları da yerel halk tarafından seçilir. Yerel meclisler
bölgelerindeki ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeden sorumludur ve
bu amaçla yerel vergiler ve diğer mali yükümlülükler yaratabilirler.
Türkmenistan’da gerçek anlamda yerel yönetimlerden
bahsetmek mümkün değildir. Yerel meclislerin kararları merkez
tarafından denetlenmektedir. Merkezi bütçe yerel idari bütçelerden
oluşmaktadır. Maliye bakanı her kademedeki yönetim bütçeleri üzerinde
kaynak yönetimi ve denetimi bakımından tam bir kontrole sahiptir.
Türkmenistan’da yerel bütçeler ve yerel yönetim reformu ile ilgili
verilere ulaşmak oldukça güçtür. Bu nedenle Türkmenistan için genel
değerlendirmeler yapılmakla yetinilmiştir.
4.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi
Türkmenistan ve Özbekistan sınırlı liberal politikalar izlemekle
beraber, merkezileşmiş ve yozlaşmış politik gücün neden olduğu yanlış
kaynak tahsisleri sonucu bütçe disiplininin sağlanmasında başarılı
olamamışlardır. Koruyucu ve piyasaya müdahaleci politikalar, özel
girişimin gelişmesini engelleyici olmuştur. Bu iki ülke rekabetçi olmayan
bir ekonomik sisteme sahiptir. Kazakistan ve Kırgızistan ılımlı reformcu
ülkeler olarak şok terapi yöntemini benimsemişler ve hızlı sayılabilecek
özelleştirme ve mali sektör reformları gerçekleştirmişlerdir. Ancak, etkin
bir piyasa ekonomisi için gerekli yasal altyapının oluşturulamaması ve
politikaların izlenmesindeki samimiyetsizlik, bu ülkelerde mali disiplini
bozarak sürekli bir ekonomik büyümenin gerektirdiği altyapı yatırımları
ve faktör piyasalarındaki etkinlik bakımından yetersizliklere yol açmıştır.
Türkmenistan ekonomisinin ve yapısal reformların temelinde
enerji sektörü ve üretimi gelmektedir. Zengin gaz ve petrol kaynakları
bağımsızlık sonrasında ekonomik krizin aşılmasında önemli rol
oynamıştır. 2003-2005 yılları için ekonomik büyümenin ortalama % 10
olması beklenmektedir. Büyümede beklenen artış büyük ölçüde enerji
üretimi ve ihracatına bağlıdır. Pamuk üretiminde beklenen artışlar da
büyümeye katkıda bulunacaktır. Fakat, mevcut tarıma yönelik verimsiz
sübvansiyonlar ve devletin tarımsal üretimin düzenlenmesinde hakim
rolü bu beklentileri boşa çıkarabilir niteliktedir. Sektörel reformlar
arasında, bu nedenle, tarım reformu büyük önem taşımaktadır.
Enflasyonu kontrol altına alan sıkı para politikası ve fiyat
kontrolleri parasal istikrarı sağlamada başarılıdır. Sabit ve kontrollü kur
politikası paralel piyasalarda kur fiyatının artmasına neden olmuştur.
İhracatın devlet kontrolünde olması nedeniyle döviz talebi kontrol
altındadır. Cari açığın 2000 yılından sonra azalması, enerji fiyatlarındaki
artışla açıklanabilir. Ayrıca, Türkmenistan özellikle komşuları ile olan
ticari ilişkilerinde ithalat karşılığı petrol ve doğal gaz satışından (barter)
önemli kazançlar sağlamaktadır.
Ekonomik istikrar ve büyüme bakımından başarılı sonuçlar
alınmasına karşılık, yaşam standartları gelişmemiştir. Eğitim ve sağlık
sektöründeki sosyal fayda kayıpları; beşeri sermaye yatırımlarındaki
yetersizlikler; işsizliğin artışı (resmi olarak Türkmenistan’da işsizlik
yoktur) nedenleriyle piyasa reformlarının geciktirilmeden tamamlanması
gerekir. Ülkenin ekonomik büyümesini ve istikrarını sadece enerji
fiyatlarındaki artışa bağlamak, sürdürülebilir büyümeyi güçleştirecektir.
Dünya petrol ve doğal gaz fiyatlarında olası bir düşüş, ülke ekonomisini
bir krize sokabilir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Sovyet ekonomisi ile bir piyasa ekonomisi arasında, ekonomik
kalkınma düzeyleri yakın olsa bile, önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Kumanda ekonomisinden piyasa ekonomisine geçişte bu farklılıklar,
geçiş ekonomilerinde yapısal bozuklukların ve ekonomik krizlerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Böylece, geçiş ekonomileri için piyasa
ekonomisine geçişte başlangıç koşulları önem kazanmıştır. Başlangıç
koşulları bakımından geçiş ekonomileri arasındaki farklılıklar yatırım,
tüketim, sınai mallar üretimi, tarımsal ürünlerin arzı bakımlarından
karşılaştırılabilir.
Bu ülkeler, geçiş süreci boyunca başlangıç koşulları bakımından
birbirinden çok farklı büyüme ve yapısal reform performansları
göstermişlerdir. Orta Asya (OA) ülkelerinin, Baltık Cumhuriyetleri ve
Avrupa Birliğine aday ülkelerle karşılaştırıldığında geçiş sürecinin
başında oldukça avantajsız durumda oldukları görülmektedir. Başlangıç
koşulları arasında ülkenin coğrafyası, demografik yapısı,
makroekonomik değişkenler, sanayileşme düzeyi, beşeri ve fiziksel
sermayesi, politik durumu, kültürü, piyasa deneyimi,demokratikleşme
derecesi sayılabilir. Bu koşullardaki farklılıklar, ülkenin geçiş
sürecindeki başarı durumunu (sürecin hızını ve toplumsal maliyetlerini)
etkilemektedir.
Geçiş ekonomileri arasında yapılan karşılaştırmalarda büyüme
performanslarında ortaya çıkan farklılıklar, bu ülkelerin kendilerine özgü
başlangıç koşullarının varlığına işaret etmektedir. Başlangıç
koşullarındaki farklılıkların yanında liberalizasyon endeksi, yapısal
reformlardaki sağlanan başarı ve mali disiplin göstergeleri, geçiş
ekonomilerinin ekonomik büyümenin sağlanmasındaki dışsal etmenlerin
önemini göstermektedir. Liberalizasyon ve yapısal reformların büyüme
üzerinde pozitif etkileri bulunmaktadır. Mali disiplin, enflasyonun
büyüme üzerindeki negatif etkileri dikkate alındığında, kalıcı bir büyüme
için gerekli bir koşuldur. Sabit kur rejimi ve mali açığın azaltılması,
enflasyonun düşürülmesi ve büyümenin artırılması üzerinde önemli bir
etkiye sahiptir.
1990 yılından başlayarak geçiş ekonomilerinde yaşanan
ekonomik durgunluk ve gerileme birbirlerinden farklı şiddet ve
büyüklükte gerçekleşmiştir. Ekonomik gerilemenin en şiddetli ve derin
olduğu 1990-93 yılları arasında hemen tüm geçiş ekonomilerinde
ortalama yüzde 9,5 negatif büyüme gerçekleşmiştir. Yapısal reformların
meyveleri 1997’den sonra toplanmaya başlanmıştır. Fakat, Rusya mali
krizi Orta Asya ve Doğu Asya ülkelerindeki ekonomik faaliyetler
üzerinde olumsuz etki yaratmıştır.
20. yüzyılın son on yılında yaşanan son depresyon, 1929’da
yaşanan büyük depresyondan daha derin ve etkileri de daha uzun süreli
olmuştur. Sovyet ekonomik sisteminin çöküşü ile planlı ekonomiden
piyasa ekonomisine geçiş yapan eski Sovyetler Birliğine üye ülkelerin
önemli bir kısmı halen 1980’li yıllardaki büyüme performanslarını
yakalayabilmiş değillerdir. Geniş tabanlı reform programlarının sınırlı
başarısı, kısa dönemde büyüme üzerinde olumlu etki yaratmamıştır.
Büyüme perspektifini orta ve uzun dönemli ele alan neo-klasik yaklaşım,
kısa dönemli büyüme performansındaki düşüşün geçici etkilerini önceden
kavramıştır. Liberalizasyon ve özelleştirme uygulamalarının büyüme
üzerinde orta ve uzun dönemli pozitif etkilerine karşılık kısa dönemli
negatif etkilerinin ortaya çıkması başlangıçta reform programlarına olan
güveni sarsıcı olmuştur.
Ekonomik sistemlerin dönüşümünün (planlı ekonomiden piyasa
ekonomisine doğru) neoklasik iktisat görüşüne göre temel aldığı
“Washington Uzlaşması”, mali disiplinin sağlamlaştırılması; gelir
dağılımını düzeltecek kamu yatırımlarının artırılması; vergi tabanının
genişletilmesi; dış ticaretin serbestleştirilmesi; yabancı sermaye önündeki
engellerin kaldırılması; kamu teşebbüslerinin özelleştirilmesi; piyasaya
girişlerin serbestleştirilmesi; özel mülkiyet haklarının korunması
önlemlerini benimsetmekteydi. Geçiş sürecinin radikal reform politikaları
esasında Washington Uzlaşmasına dayalıdır ve belki de bu nedenle
neoklasik iktisatçıların görüşlerini benimseyen iktisatçılar Eski Sovyetler
Birliğine üye ülkeler (BDT ve BAD) ve Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri
(ODA) için iyimser beklentilere sahipti. Bununla beraber, Polonya ve
Rusya başta olmak üzere şok terapi politikaları sürecin başında büyüme
ve refah göstergeleri bakımından olumlu sonuçlar doğurmamıştır.
Geçiş süreci analizinde şok terapi yaklaşımının başarılı
olabilmesi, bazı unsurların varlığına dayalıdır. Kapitalizmin politik
ekonomisi, toplumun özgür bir toplumu yaratacak gerekli kurumları
geliştirmesini önerir. Bireysel çıkarların uyarılmasında politik özgürlük
ve ekonomik özgürlük birlikte sağlanmalıdır. Serbest piyasa sürecinin
başlatılabilmesi için gerekli reformlara hemen ve kapsamlı olarak
girişilmesi gerekir. Politik istikrarın sağlanması reformların başarısı için
gereklidir.
Washington uzlaşmasına alternatif olarak ortaya çıkan Post
Keynesyen görüşe göre, şok terapi modelini benimseyen ülkelerdeki
hükümetlerin uyguladıkları politikalar ekonomiyi genel dengeden
uzaklaştırmakta ve uzun dönemde ekonomik faaliyetleri olumsuz
etkilemektedir.
Neoklasik iktisat ve Washington Uzlaşmasının öngördüğü
politika stratejileri başarılı sonuçlar vermemiştir. Geçiş ekonomilerinde
özel sektör girişimciliği zayıf ve rekabetçi piyasa koşullarına hazır
değildir. Piyasa aksaklıkları nedeniyle piyasalara fiyat kontrolleri,
sübvansiyonlar, rekabeti önleyici diğer devlet müdahaleleri, kaynak
tahsisinde idari kararların belirleyici olması gibi sonradan ortaya çıkan
devletin koruyucu önlemlerinin etkisiyle rant kollama, yolsuzluk, gelir
dağılımında adaletsizlikler, yetersiz kaynak tahsisi, yönetişimde
etkinsizlik, tekelci piyasa koşulları yaratılmıştır.
Eski tip krizlerden farklı olarak yeni küresel veya geçiş krizleri
piyasa ekonomisine radikal ve şok tedavi yöntemleriyle bir sıçrama veya
aniden içine düşme refleksi göstermiştir. 1990’lı yıllarda yaşanan eski
planlamaya dayalı ekonomilerin yapısal reform programları, 1929 Büyük
Buhranı’nda olduğu gibi “sistem içinden” bir yapısal dönüşüm (talep
yönlü politikalar ve sosyal refah yaklaşımının benimsenmesi şeklinde)
değil; “sistemler arası” (planlı ekonomiden piyasa ekonomisine doğru)
bir geçiş veya dönüşüm içermekteydi. Bu nedenle, piyasa ekonomisine
dönüşümü içeren politik ve ekonomik reformlar pek çok belirsizlikleri ve
ekonomik ve sosyal sorunları beraberinde getirmiştir. Batı’da
feodalizmden kapitalizmin ortaya çıkışı yüzyıllar almış ve beraberinde
çatışma ve mücadeleler getirmiştir. Merkezi planlama ile yönetilen bir
ekonomik yapının kurumsal olarak piyasalaştırılması ve ekonomide karar
alıcı aktörlerin tanım ve işlevlerinin değişikliğe uğramasının kısa bir
zaman süresinde ve hızlı bir biçimde gerçekleşmesini beklemek bir
hayalciliktir. Bu nedenlerle, özellikle 1990-1996 yılları arasında eski
merkezi planlı ülkeler yüksek enflasyon, düşük büyüme oranları, artan
işsizlik ve gelir dağılımı dengesizliği, artan dış açık ve bütçe açıkları gibi
makro ekonomik istikrarsızlıklar yaşamışlardır.
Demokratik kurumların yokluğu veya zayıflığı, demokratik
toplumlarda olduğu gibi çıkar ve baskı gruplarının etkinliğine dayalı bir
karar alma işleyişini olanaklı kılamamıştır. Totaliter eğilimli
hükümetlerin yeni liberal düzendeki etkinliği devam etmiş, demokratik
tutum politik kararlara ve halkın yaygın taleplerine karşılık vermemiştir.
Bu ülkelerde uygulanan özelleştirme politikaları mülkiyetin tabana
yayılmasını ve rekabetçi bir piyasa işleyişinin gerçekleşmesini
sağlayamamıştır.
İstikrar ve büyüme amaçlı önlemler, farklı sonuçlar doğurmuştur.
Yapısal reform politikalarının ekonomik istikrar politikaları ile birlikte
başlatılıp, uygulanması gerekmektedir. Yapısal reformlardaki gecikmeler
ve başarısızlıklar, ekonomik istikrarın sağlanmasını da güçleştirmiştir.
Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,
özelleştirme ve ekonomik istikrardır. Bu süreçte mali politikalar ihmal
edilmiş ve büyüme ve gelir dağılımı sorunları çözülememiştir. Tüm geçiş
ekonomileri için 1990’lı yıllarda gelir dağılımındaki eşitsizlikler
artmıştır. Liberalizasyon ve özelleştirmenin neden olduğu gelir
eşitsizliklerinin çözümünde maliye politikalarının etkinliği azalmıştır.
ODA ve ESB ülkelerinde özelleştirme piyasa kurumlarının
etkinleştirilmesinde beklenen başarıyı sağlamamıştır. ESB ülkelerinde,
serbest piyasa yapısına uygun bir vergi sisteminin olmaması nedeniyle,
fiyat ve kredi kontrollerinin kaldırılması sonucunda ilk olarak yüksek
oranlı bir enflasyona engel olunamamıştır.
Piyasa ekonomisine geçişte mali alanda ilk reformlar, yeni bir
vergi sisteminin oluşturulması olmuştur. Sovyet dönemi vergi gelirleri
büyük ölçüde devlet teşebbüslerinin karlarından sağlanmaktaydı.. Yeni
vergi sisteminin oluşturulması nitelikli ve eğitilmiş personel ve iyi
tanımlanmış vergi ile ilgili hukuki altyapıyı gerektirmiştir. Halkın yeni
vergilere karşı uyumlu davranması ve hükümetlerin politik kararlılığı
etkin bir vergi sistemi için diğer ön koşullardandır. Vergi reformu
bakımından Batlık ülkeleri ile ODA ülkeleri en başarılı olanlar
arasındadır. Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, Kırgızistan, Beyaz Rusya
gibi BDT ülkeleri vergi reformları bakımından en başarısız ülkelerdendir.
1990’lı yılların başından itibaren piyasa ekonomisine geçiş yapan
Orta Asya ülkeleri, özelleştirme, özel sektörün rekabetçi ve etkin olarak
yeniden yapılanması, dış ticaretin ve fiyatların serbestleştirilmesi, mali
sektör reformları gibi göstergeler bakımından daha başarısızdır. Bunun
nedenlerinin başında yolsuzluk ve kötü yönetişim gelmektedir. Orta Asya
ülkelerinde karşılaştırmalı olarak özel sektörün payı düşük; bankacılık
sistemi gelişmemiş; mali piyasalar üzerindeki devlet kontrolü hala
mevcuttur. Kişi başına doğrudan yabancı sermaye tutarı da düşük
kalmıştır.
Doğal kaynak zenginlikleri, ekonomik altyapı ve sosyo-kültürel
faktörler bakımından birbirinden farklı olan Orta Asya ekonomilerinde
reform programları ve makroekonomik istikrarın sağlanması
bakımlarından farklılıklar mevcuttur. Kazakistan ve Kırgız Cumhuriyeti
en hızlı reformcu ülkeler; Türkmenistan ve Özbekistan ise en yavaş ve
geri reformcu ülkelerdir.
BDT ülkelerinde ekonomik büyümeye geçiş ve enflasyonun
düşürülmesi süreci 7-8 yılı bulmuştur. Orta Asya Ülkeleri geçiş sürecinin
ikinci aşamasındadır ve süreç henüz tamamlanmamıştır. Bu ülkelerde
reform politikalarının sosyal gelişmeye katkısı zayıftır. Yoksulluk, sağlık
ve eğitim hizmetlerinin kalitesindeki azalma, suç işleme, yolsuzluk,
işsizlik, gibi sosyal sorunlar piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortak
sorunlar olarak belirginleşmiştir.
OA ve genel olarak BDT ülkelerinde uygulanan şok terapi
yöntemi sonucunda piyasa reformları ve liberalleşme politikaları
yoksulluğu artırmıştır. Piyasa reformlarındaki başarısızlık büyümeyi ve
ekonomik refahı olumsuz etkilemiştir. Fakirlik ve işsizlik yapısal piyasa
reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir.
Reform ve ekonomik yapılanma bakımından geçiş ekonomileri ve
özellikle reform programlarını uygulama bakımından daha başarısız olan
OA ülkeleri içini izlemeleri gereken politikalar şöyle özetlenebilir:
- Geçiş sürecinin başlangıcında yaşanan ekonomik kriz ve fiyat
istikrarsızlıklarını atlatan ülkeler için sürecin piyasa ekonomisine
tam olarak geçiş için tamamlanması gerekmektedir. Reform
politikalarının, bu aşamada önceliği ekonomik istikrar ve büyüme
hedeflerinden vazgeçmeden, piyasası rekabetçi ve etkin hale
getirecek yasal ve kurumsal düzenlemelere önem ve öncelik
vermeleri gerekmektedir.
- Geçiş sürecinin sosyal maliyetleri olarak ortaya çıkan işsizlik, gelir
dağılımındaki kötüleşme, yolsuzluk, rüşvet, yaşam kalitesinin
azalması gibi sorunların çözümüne öncelik verilmelidir.
- Sağlıklı ve dengeli bir bütçe yönetimi için gerekli finansman,
uygun ve doğru gelir kaynakları ile sağlanabilir.
- Yerel yönetim bütçeleri üzerindeki merkezi kontrolün azaltılarak
kendine yeterli bir kaynak yapısına kavuşturulmaları gerekir. Yerel
yönetimler reformu, geçiş ekonomileri için demokratikleşme ve
katılım bakımından en önemli araçtır.
- Özelleştirme reformu, rekabetçi piyasaların gelişmesi bakımından
önemini korumaya devam etmektedir.
- Kaynak tahsisinde etkinliği sağlamak, harcama programlarının
verimliliğini artırmak, hesap verilebilirliği sağlamak amacıyla
bütçe reformu tamamlanmalıdır. Böylece, kötü yönetişim ve
yolsuzluk sorunu ile mücadele edilebilir.
KAYNAKÇA
ALAM Asad and Mark Sundberg, “A Decade of Fiscal Transition”,
World Bank Transition Economies Working Papers, 2835, April
26, 2002.
ALYMKULOV Emil and Marat Kulatov, “Local Government in the
Kyrgyz Republic”, Developing New Rules in the Old
Environment, İgor Munteanu and Victor Papa (ed), Open
Society Institute, 2001.
ASLUND Anders, Peter Boone, and Simon Johnson, “Escaping the
Under-Reform Trap”, IMF Staff Paper,Vol.48, Special Issue,
2001, (88-108).
BALCILAR Mehmet, “Orta Asya Ülkelerinde Yönetişim ve
Makroekonomik Performans Üzerine Ekonometrik Bir Analiz”,
Internatioanl Conference on the Transition Countries on the
Way of Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish
Manas University, 50/4, Bishkek, 2003, (84-100).
BALCEROWICZ Leszek and Alan Gelb, “Macropolicies in Transition
to a Market Economy: A Three-year Perspective”, The World
Bank Research Observer, 1994, (21-44).
BARBONE Luca and Hana Polackova, “Public Finances and Economic
Transition”, Policy Research Working Paper, No: 1585, March
1996.
BEKTEMİROV Kuatbay and Eduard Rahimov, “Local Government in
Uzbekistan”, (ed.) Igor Munteanu and Victor Popa, Developing
New Rules in the Old Environment, OSI, 2001.
COLOMBATTO Enrico, “On the Concept of Transition”, Journal of
Markets and Morality, Vol.4, no..2 (Fall 2001).
CUKROWSKI Jacek, Marek Dabrowski, Radzislawa Gortat and Roman
Mogilevsky, The Kyrgyz Republıc Country Case Study,
UNDP, 2002.
de MELO Martha, Cevdet Denizer, Alan Gelb, and Stoyan Tenev,
“Circumstance and Choice: The Role of Initial Conditions and
Policies in Transition Economies”, The World Bank Economic
Review, 15/1, 2001, (1-31).
EXETER Julian and Steven Fries, “The Post-Communist Ttransition:
Patterns and Prospects”, Finance and Development, September
1998, (26-29).
FISCHER Stanley and Alan Gelb, “The Process of Socialist Economic
Transformation”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 5
(Fall), 1991.
GREEN David Jay and Armin Bauer, “The Costs of Transition in
Central Asia”, Journal of Asian Economics, Vol. 9, No.2, 1998,
(345-364).
GÜRGEN Emine, “Central Asia: Achievements and Prospects”, Finance
and Development, September 2000, (40-43).
HAVRYLYSHYN Oleh, “Recovery and Growth in Transition: A decade
of Evidence”, IMF Staff Papers, Vol.48, Special Issue, 2001.
HAVRYLYSHYN Oleh and Thomas Wolf, “Determinants of Growth in
Transition Countries”, Finance and Development, June 1999, (12-
15)
HAYAMI Yujiro, “From the Washington Consensus to the Post-
Washington Consensus:Retrospect and Prospect”, Asian
Development Review, Vol. 20, No. 2, 2003, (40-65).
HERNÁNDEZ-CATÁ Ernesto, “Price Liberalization, Money Growth,
and Inflation During the transition to a Market Economy”, IMF
Working Paper 76, June 1999.
J MCMILLAN, and Naughton, B., “How to Reform a Planned
Economy: Lessons from China”, Oxford Review of Economic
Policy, Vol. 8, No. 1, 1992 (30-43).
KARATNYCKY, Adrian, Alexander Motyl, and Amanda Schnetzer
(ed.); Nations in Transit 2001, Freedom House, 2002.
KARASARTOVA Rita, “Kırgızistan’da Bütçelerarası İlişki Reformu”
(Rusça Basım), International Conference on the Transition
Countries on the Way of Transforming into Market Economies,
Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4, Bishkek, 2003 (255-
258).
KOLODKO Grzegorz W., “Incomes Policy, Equity Issues, and Poverty
Reduction in Transition Economies”, Finance &Development,
September 1999, (32-34).
KOLODKO Grzegorz W., “Ten Years of Postsocialist Transition: The
Lessons for Policy Reforms”, World Bank Working Papers, 2095,
Washington, D.C., 1999.
KOLODKO Grzegorz W., “Globalization and Catching-up: From
Recession to Growth in Transition Economies”, IMF Working
Paper, 100, June 2000.
KOICHUEV Turar, The Economy of Kyrgyz Republic on the Way of
Reforms, Public Society, Bishkek: 2001.
KUMSA Asfaw and John F. Jones, “The Social Consequences of
Reform in Transitional Economies”, International Journal of
Social Economics, Vol. 26, Iss. 1/2/3, 1999, (194-210).
LIN Justin Yifu, “Vability, Economic Transition and Reflection on
Neoclassical Economies”, Tiger Working Paper Series, No.50,
Warsaw 2004.
LIPTON David and Jeffrey Sachs, “Creating a Market Economy in
Eastern Europe: The Case of Poland”, Brookings Papers on
Economic Activity, N.1, Washington D.C., The Brookings
Institution, 1990.
MA Shu-Yun, “Third World Studies, Development Studies and Post-
Communist Studies: Definitions, Distance and Dynamism”, Third
World Quarterly, Vol 19, No 3,1998 (339-348).
MAKHMUTOVA Meruert, “Local Government in Kazakhstan”,
Developing New Rules in the Old Environment, (Ed. Igor
Munteanu and Victor Popa), OSI, 200.
MARANGOS John, “The Poitical Economy of Shock Therapy”, Journal
of Economic Surveys, Vol. 16, No.1, (41-73).
MARANGOS John, “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies
for Transition Economies: A Post Keynesian Perspective”,
Journal of Post Keynesian Economics, Vol. 25, No. 3, Spring
2003, (449-468).
MARER Paul, “The Transition to a Market Economy in Central and
Eastern Europe”, The OECD Observer, 169, Apr/May 1991, (4-
10).
MARTINEZ-VAZQUEZ Jorge and Jameson Boex, “Budgeting and
Fiscal Management in Trasitional Countries”, Journal of Public
Budgeting, Accounting and Financial Management, 13/3, Fall
2001.
MCKINNON Ronald I., “Gradual Versus Rapid Liberalization in
Socialist Economies: The Problem of Macroeconomic Control”,
The World Bank Research Observer, Vol.1, March 1994.
MCMILLAN J. and, B. Naughton, “How to Reform a Planned
Economy: Lessons from China”, Oxford Review of Economic
Policy, Vol. 8, No. 1, 1992, (30-43).
MOTYL Alexander J., “Ten Years After the Soviet Collapse:
Persistence of the Past and Prospects for the Future”, Adrian
Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer (Ed.);
Nations in Transit 2001, Freedom House, 2001.
MUTER Naci B. ve Birol Kovancılar, “Geçiş Ekonomilerinde
Özelleştirmenin Kleptokratik Sonuçları: Rusya Deneyimi ve
Alınacak Dersler”, International Conference on the Fiscal
Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish Manas
University, 56/5, Bishkek, 2004, (356-365).
NAIM Moises, “Fads and Fashion in Economic Reforms: Washington
Consensus or Washington Confusion”, Third World Quarterely,
Vol 21, No 3, 2000, (505-528).
PIRTTILÄ Jukka, “Fiscal Policy and Structural Reforms in Transition
Economies”, Economics of Transition, Volume 9 (1), 2001, (29-
52).
RADULESCU Roxana and David Barlow, “The Relationship Between
Policies and Growth in Transition Countries”, Economics of
Transition, Vol.10, 3, 2002, (719-745).
SACHS Jeffrey, Clifford Zinnes and Yair Eilat, “Patterns and
Determinants of Economic Reform in Transition Economies:
1990-1998”, CAER II - Discussion Paper, 61, Vol.I, February
2000.
SACHS Jeffrey, Clifford Zinnes, and Yair Eilat, “Benchmarking
Competitiveness in Transition Economies”, CAER II Discussion
Paper, No. 62, Vol.II, February 2000.
SAKINÇ Süreyya, “Geçiş Ekonomilerinde Mali Kriz ve Bütçe
Yönetimi: Kırgızistan Deneyimi”, International Conference on
the Fiscal Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish
Manas University, Bishkek, April 16, 2004 (431-438)
SAKINÇ Süreyya, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin
Son On Yılının Değerlendirilmesi”, Küreselleşme Sürecinde
Kafkasya ve Orta Asya Uluslararası Konferansı, Azerbaycan
Tahsil Nazirliği-Qafqaz Üniversitesi, Bakü: 12-13 Mayıs 2003.
SAKINÇ Süreyya, “Fiscal Policies in Kyrgyzstan in Transition”,
Conference on Economy and State, Kyrgyz National University
of Balasagun, Bishkek, 2003.
SANDERS Richard and Chen Yang, “China’s Path to the New Economy
An Institutional Approach”, TIGER Working Paper Series No.39,
Warsaw, April 2003.
SOLAK Fahri, “Geçiş Ekonomilerinde Ekonomik Reform Sürecinde
Karşılaşılan Yapısal Sorunlar”, International Conference on the
Transition Countries on the Way of Transforming into Market
Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4, Bishkek,
2003, (457-461).
SPECHLER Martin C., “Uzbekistan: The Silk Road to Nowhere”,
Contemporary Economic Policy, 18, 3, July 2000 (295-303).
SPECHLER Martin C., “Returning to Convertibility in Uzbekistan?”,
Policy Reform, Vol. 6 (1), March 2003 (51-56)
STAEHR Karsten, “Reforms and Economic Growth in Transition
Economies: Complementarity, Sequencing and Speed”, BOFIT
Discussion Papers.1/2003.
STEPANYAN Vahram, “Reforming Tax Systems: Experience of the
Baltics, Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”,
IMF WP/03/173, 2003.
STIGLITZ Joseph E., “Whither Reform: Ten Years of Transition,”
Annual Bank Conference on Development Economics, The World
Bank (April), 1999.
TANZI Vito, “The Budget Deficit in Transition: A Cautionary Note”,
IMF Staff Papers, September, 40:3, 1993, (697-707).
TISDELL Clem, “Transitonal Economies and Economic Globalisation:
Social and Environmental Consequences”, Internatioanl Journal
of Social Economics, 28, 5-7, 2001, (577-590).
TÖLÖNDİYEVA N., “Finansovo-Ekonomicheskaya Osnova Mestnogo
Samoupravleniya v Kırgızskoy Respubliki”, Reforma (February
2001).
TÜĞEN, Kamil “Kırgızistan’da Kamu Harcamaları ve Gelir Sistemi”,
Küreselleşme ve Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu,
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, No: 29-3, 02-04 Mayıs
2002 (195-207).
WANG Zhen Kun, “Integrating Transition Economies into the Global
Economy”, Finance and Development, September 1996 (21-23).
WILLIAMSON John, “The Washington Consensus Revisited”, Louis
Emmerij (ed.), Economic and Social Development into the XXI
Century, Inter-American Development Bank, Washington, D.C.,
1997.
WOLF Thomas and Emine Gürgen, “Improving Governance and
Fighting Corruption in the Baltic and CIS Countries: The Role of
the IMF”, IMF Working Paper/00/1, January 2000.
RAPOR VE İSTATİSTİKLER
ADB, Asian Development Outlook, 2004.
EBRD Transition Report 1977.
EBRD , Transition Report, 1998.
EBRD Transition Report, 1999.
EBRD Transition Report, 2003, Integration and Regional Cooperation.
EBRD Transition Report 2000, Focus on Transition Economies
EBRD Transition Report, 2001.
EIU World Outlook 1993.
IMF, International Financial Statistics, 1996.
IMF, International Financial Statistics, 2003.
Statistical Abstract of the United States, USSR: Measure of Economic
Growth and Development, 1950-1980.
The Heritage Foundation, Index of Economic Freedom 2004.
The World Bank, Transition: The First Ten Years, World Bank,
Washington D.C., 2002.
World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market,
Washington DC; Oxford Univercity Pres, 1996.
World Economic Outlook, October 2000
World Bank, 1993.