GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE EKONOMİK REFORMLAR

192
GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE EKONOMİK REFORMLAR Doç. Dr. Süreyya SAKINÇ Copyright © Bu kitabın yayın hakkı yazarına aittir. Kitabın bütünü veya bir kısmı, yazarının izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi vb. araçlarla herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İsteme Adresi: Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü- Manisa Tel: (0 236) 233 06 57 - (0 236) 233 23 87 Fax: (0 236) 233 27 29 [email protected] Basım Tarihi: Nisan 2005 Basım: Emek Matbaacılık ve Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Manisa ISBN: 975-94423-2-9 En büyük destekçilerim sevgili Eşim Birsel ve Kızım Ayça’ya..

Transcript of GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE EKONOMİK REFORMLAR

GEÇİŞ EKONOMİLERİ VE

ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE

EKONOMİK REFORMLAR

Doç. Dr. Süreyya SAKINÇ

Copyright © Bu kitabın yayın hakkı yazarına aittir. Kitabın bütünü veya

bir kısmı, yazarının izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi vb.

araçlarla herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.

İsteme Adresi:

Celal Bayar Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Maliye Bölümü- Manisa

Tel: (0 236) 233 06 57 - (0 236) 233 23 87

Fax: (0 236) 233 27 29

[email protected]

Basım Tarihi: Nisan 2005

Basım:

Emek Matbaacılık ve Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Manisa

ISBN: 975-94423-2-9

En büyük destekçilerim

sevgili Eşim Birsel ve Kızım Ayça’ya..

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ III

ŞEKİLLER LİSTESİ VII

TABLOLAR LİSTESİ VIII

KISALTMALAR LİSTESİ X

GİRİŞ 1

BİRİNCİ BÖLÜM

PLANLI EKONOMİDEN PİYASA EKONOMİSİNE GEÇİŞ

SÜRECİ: POST-SOSYALİST DÖNÜŞÜM

1. GEÇİŞ EKONOMİSİ KAVRAMI ................................................. 6

1.1. GEÇİŞ KAVRAMININ ANALİTİK ÇERÇEVESİ .............................. 12

1.1.1. Geçiş Sürecinde Büyüme Mekanizması ............................... 14

1.1.2. Büyüme Performansındaki Farklılıkların Nedenleri ........... 21

1.2. SÜREÇ OLARAK GEÇİŞ .............................................................. 28

1.2.1. Şok Terapi Yaklaşımı (Neo-Klasik Görüş) .......................... 31

1.2.2. Aşamalı Reform Yaklaşımı (Post-Keynesyen Görüş) .......... 37

1.2.3. Şok Terapi ve Aşamalı Geçiş Stratejilerinin Karşılaştırmalı

Analizi ............................................................................................. 39

1.3. EKONOMİK GELİŞME VE YENİDEN YAPILANMA STRATEJİSİ

OLARAK GEÇİŞ ..................................................................................... 45

1.3.1. Politik Sistem Değişiklikleri ................................................ 50

1.3.2. Planlı Kaynak Tahsisinden Serbest Piyasa Modeline Geçiş ...

.................................................................................................

53

1.3.3. Yönetişimde Değişim ........................................................... 55

1.3.4. Batının Ekonomik ve Politik Sistemine Dahil Olma ............ 57

2. GEÇİŞ SÜRECİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ..................... 59

2.1. GEÇİŞ EKONOMİLERİNDE BAŞLANGIÇ KOŞULLARI ................... 60

2.1.1. Kurumsal Yapı ..................................................................... 64

2.1.2. Politik Kültür ve Demokratikleşme Düzeyi .......................... 68

2.1.3. Doğal Kaynakların Zenginliği ............................................. 70

2.1.4. Fiziksel Altyapı ve Beşeri Sermaye Birikim Düzeyi ............. 70

2.2. EKONOMİK İSTİKRAR POLİTİKALARI ......................................... 71

2.2.1. Maliye Politikası .................................................................. 72

2.2.2. Para ve Kur Politikası ......................................................... 74

2.3. YAPISAL REFORM POLİTİKALARI .............................................. 76

2.3.1. Fiyat Liberalizasyonu .......................................................... 78

2.3.2. Özelleştirme ......................................................................... 79

2.3.3. Mali Reformlar .................................................................... 82

İKİNCİ BÖLÜM

ORTA ASYA EKONOMİLERİNDE MAKRO EKONOMİK

İSTİKRARSIZLIKLAR VE YAPISAL DÖNÜŞÜM

1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR ...................... 89

1.1. ORTA ASYA ÜLKELERİ ARASINDAKİ EKONOMİK YAPI VE

İLİŞKİLER .............................................................................................. 90

1.2. BÜYÜME ................................................................................... 93

1.3. ENFLASYON VE PARASAL İSTİKRAR .......................................... 97

1.4. KAMU MALİ AÇIKLARI ........................................................... 100

1.5. DIŞ ÖDEMELER DENGESİ VE DIŞ BORÇLANMA ....................... 104

1.6. SOSYAL REFAH DEĞİŞKENLERİ ............................................... 109

2. YAPISAL REFORM VE DÖNÜŞÜM PROGRAMLARI ....... 111

2.1. REFORM PROGRAMLARININ KAPSAMI VE NİTELİĞİ ................ 113

2.2. UYGULANAN İSTİKRAR POLİTİKALARININ ETKİNLİĞİ ............. 121

2.3. PİYASA EKONOMİSİNE DÖNÜŞÜM: KÜRESEL KAPİTALİZMİN

ÇEVRE EKONOMİLERİNE DAYATMASI ................................... 122

2.4. DİKTATÖRLÜKTEN YENİ DEMOKRASİYE GEÇİŞ ...................... 124

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE MALİ

POLİTİKALAR VE GEÇİŞ SÜRECİ REFORMLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

1. KAZAKİSTAN ............................................................................ 137

1.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 139

1.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 141

1.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 143

1.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 145

2. KIRGIZ CUMHURİYETİ .......................................................... 146

2.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 147

2.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 148

2.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 152

2.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 155

3. ÖZBEKİSTAN ............................................................................. 157

3.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI............................................................ 158

3.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 159

3.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 162

3.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 164

4. TÜRKMENİSTAN ...................................................................... 165

4.1. POLİTİK VE İDARİ YAPI ........................................................... 166

4.2. BÜTÇE YÖNETİMİ VE MALİ AÇIKLAR ..................................... 167

4.3. İDARELERARASI MALİ İLİŞKİLER ............................................ 168

4.4. REFORM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ................... 168

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ...................................................... 170

KAYNAKÇA ........................................................................................ 176

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Geçiş Ekonomisinde Büyüme Trendi ......................................... 15

Şekil 2: ODA ile BDT Ülkelerinde Büyüme Oranları ....................... 25

Şekil 3: Geçiş Ekonomilerinde Yapısal Reform Endeksi (1990-99) ....... 51

Şekil 4: Büyümeyi Belirleyen Etkenler ................................................... 60

Şekil 5: Politik ve Ekonomik Dönüşüm Modeli ...................................... 69

Şekil 6: OA Ülkelerinde Büyüme Oranlarındaki Gelişme ...................... 94

Şekil 7: ODA ve BDT Ülkelerinde Büyüme Oranlarının Karşılaştırması

......................................................................................................... 97

Şekil 8: OA Ülkelerinde Enflasyondaki Gelişme .................................... 98

Şekil 9: OA Ülkelerinde Bütçe Açıklarındaki Gelişme ......................... 101

Şekil 10: OA Ülkelerinde Dış Borçlanma ve Cari İşlem Açıkları ......... 104

Şekil 11: Geçiş Sürecinde Gelir Dağılımındaki Dengesizlikler ............ 111

Şekil 12: Orta Asya Ülkelerinde Reform Endeksi ................................. 116

Şekil 13: Yerindelik Esasına Göre İdari Yerinden Yönetim Sistemi ... 133

Şekil 14: Yetki Devri Esasına Göre Karma Yerinden Yönetim Sistemi

....................................................................................................... 134

Şekil 15: Hiyerarşik Esasa Göre Merkezileşmiş Yerinden Yönetim

Sistemi ........................................................................................... 135

Şekil 16: Kazakistan'da İdari Yapı ........................................................ 140

Şekil 17: Kırgızistan'da İdari Yapı ........................................................ 148

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Geçiş Ekonomilerinde Reformlara Başlama Yılları .................. 10

Tablo 2: Geçiş Ekonomilerinin Politik Olarak Sınıflandırılması ............ 10

Tablo 3: Geçiş Ekonomilerinde Resesyon ve Büyüme ........................... 19

Tablo 4: Merkezi Planlı Ekonomilerde Büyüme Eğilimleri (1950-1989)

......................................................................................................... 20

Tablo 5: Geçiş Süreci Resesyonu ile Büyük Depresyon Karşılaştırması 27

Tablo 6: SSCB ve ABD Ekonomilerinin Yapısal Farklılıkları (1980) .... 31

Tablo 7: Seçilmiş Geçiş Ekonomilerinde Demokrasi ve Reform Süreci. 36

Tablo 8: Washington Uzlaşması, Şok Terapi ve Post Keynesyen

Politikalar ......................................................................................... 43

Tablo 9: Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde Stratejiler ...................... 48

Tablo 10: Demokratikleşme Düzeyleri Bakımından Geçiş

Ekonomilerinde Reform Endeksi (1997-2001) ............................... 52

Tablo 11: Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları ve Kurumsal

Farklılıklar ....................................................................................... 62

Tablo 12 : Başlangıç Koşulları ile Politikalar ve Ekonomik Performans

Arasındaki Değişim Oranı (%) ........................................................ 63

Tablo 13: Başlangıç Koşulları Ayırımı ve Ayırımın Temel Değişkenleri

......................................................................................................... 63

Tablo 14: Geçiş Ekonomilerinin Rekabetçi Olma Dereceleri Bakımından

Sıralaması (1998) ............................................................................. 66

Tablo 15: ESB Ülkelerinde (BDT, ODA ve BAD) Kamu Gelir ve

Giderlerinin GSYİH'ya Oranı (1993-94) ......................................... 73

Tablo 16: Ortalama M2/GSYİH Oranı .................................................... 76

Tablo 17: Geçiş Ekonomilerinde Reformlardaki Gelişme ...................... 77

Tablo 18: Geçiş Ekonomilerinde Orta ve Büyük Ölçekli Firmaların

Özelleştirme Yöntemleri .................................................................. 81

Tablo 19: Bütçe Gelir ve Harcamalarının GSYİH'ya Oranlarındaki

Değişim (1992-2000) ....................................................................... 82

Tablo 20: Eski Sovyetler Birliği'nin Seçilmiş Ekonomik Göstergeleri ... 85

Tablo 21: OA ve Geçiş Ekonomilerinde Seçilmiş Göstergeler (1998-99)

......................................................................................................... 88

Tablo 22: OA Ülkelerinde Yapısal Dönüşüm Reform Endeksi (1998) . 114

Tablo 23: OA Ülkelerinde Özelleştirme Yöntemleri (1999) ................. 115

Tablo 24: OA Ülkelerinde Reform Başarı Endeksi (2000 ve 2003) ..... 115

Tablo 25: Açıklık Göstergeleri .............................................................. 119

Tablo 26: İyi Yönetişim Göstergeleri .................................................... 119

Tablo 27: Altyapı Göstergesi ................................................................. 119

Tablo 28: Mali Sektör Göstergeleri ....................................................... 120

Tablo 29: Emek Piyasaları Göstergeleri ................................................ 120

Tablo 30: Kurumsallaşma Göstergeleri ................................................. 120

Tablo 31: OA Ülkelerinde Geçiş Sürecindeki Başarı Endeksi .............. 121

Tablo 32: Orta Asya Ülkelerinde Demokratikleşme Derecelendirmesi

(2002) ............................................................................................. 126

Tablo 33: Ekonomik Özgürlük Endeksi (2004) ..................................... 127

Tablo 34: Kazakistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri (%) ....... 139

Tablo 35: Kazakistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 141

Tablo 36: Kazakistan'da Bütçe Göstergeleri.......................................... 142

Tablo 37: Kazakistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 143

Tablo 38: Kazakistan'da Yerel Yönetimlere Yapılan Transferler ......... 144

Tablo 39: Kazakistan'da Merkezi ve Yerel Bütçe Harcamaları ............. 144

Tablo 40: Kırgızistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri .............. 146

Tablo 41: Kırgızistan'da Genel Bütçe Dengesi (GSYİH'ya Oranı) ....... 149

Tablo 42: Kırgızistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 150

Tablo 43: Kırgızistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 151

Tablo 44: Yerel Bütçe Gelirlerinin Dağılımı (%) .................................. 154

Tablo 45: Kırgızistan'da Yerel Bütçe Harcamaları ................................ 155

Tablo 46: Özbekistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri ............. 158

Tablo 47: Özbekistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi ............................ 160

Tablo 48: Özbekistan'da Bütçe Dengesi ................................................ 160

Tablo 49: Özbekistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri ....................... 161

Tablo 50: Merkezi Bütçeden Alt Yönetim Bütçelerine Yapılan Tahsis 163

Tablo 51: Transferlerin Yerel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%) .......... 163

Tablo 52: Türkmenistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri ......... 166

Tablo 53: Türkmenistan'da Bütçe Dengesi ............................................ 167

KISALTMALAR LİSTESİ

A.g.e.: ADI GEÇEN ESER

AB: AVRUPA BİRLİĞİ

ABD: AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

ADB : ASYA KALKINMA BANKASI

BAD: BATLIK DEVLETLERİ

BDT: BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU

CMEA: KARŞILIKLI EKONOMİK YARDIM KONSEYİ

ESB: ESKİ SOVYETLER BİRLİĞİ

GSYİH: GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA

IMF: ULUSLAR ARASI PARA FONU

KDV: KATMA DEĞER VERGİSİ

OA: ORTA ASYA

ODA: ORTA VE DOĞU AVRUPA

SSCB: SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ

WTO: DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ

GİRİŞ

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beklenmeyen bir

şok ve geleceğe yönelik bir iyimserlik aynı anda yaşandı. Beklenmeyen

veya beklenenin ani ve şok edici etkisi, Marksist ideolojisinin pratik

uygulamasının yani komünist rejimin bir yüzyıl geçmeden çöküşüydü.

İyimserlik, Eski Sovyetler Birliğine (ESB) üye ülkeler ile Orta ve Doğu

Avrupa (ODA) ülkelerinin başlangıçta nitelikli ve eğitimli işgücüne;

nüfus artış hızının düşük olmasına; sanayileşmiş ve iyi organize olmuş

üretim altyapısına; eşitlikçi bir refah dağılımı düzeyine sahip olmalarıydı.

Mevcut teknoloji açıkları ve yapısal reform programlarının finansmanı

Batılı sermaye ve teknik yardımı ile kolaylıkla kapatılabilirdi. Böylelikle,

planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş yapacak Eski Sovyetler

Birliği ülkeleri ile Sovyet sisteminin diğer çevre ekonomileri kısa bir

sürede liberal piyasa reformlarını başarıyla tamamlama yeteneğine

kavuşacaklardı. Geçen 10 yılı aşan süreçte reform programları hiç de

beklenen kadar iyimser ve başarılı sonuçlar doğurmadı. Bu genelleme

Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin tamamı için aynı anlamı taşımamış

olsa da, Eski Sovyetler Birliği ülkeleri için-özellikle Orta Asya (OA)

ülkeleri- önemini halen korumaktadır.

Eski Sovyetler Birliğine üye ülkeler ile Orta ve Doğu Avrupa

ülkelerinin ortak özelliği planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş

sürecinde bulunmalarıdır. Bununla beraber, bu ülkeler arasında da

başlangıç koşulları ve reform uygulamalarının başarısı bakımından

önemli farklılıklar bulunmaktadır. Post sosyalist dönüşüm olarak da

adlandırılan planlı ekonomiden piyasa ekonomisine dönüşüm 1990’lı

yıllardan başlayarak Doğu Avrupa, Eski Sovyetler Birliği ve Asya

ülkelerini içine alan yaklaşık 30 ülkeyi ilgilendirmektedir. Bu ülkeler

arasında ekonomik altyapı, politik sistem, coğrafik konum, kurumsal

başarı, demokratik kültür, doğal kaynaklar gibi temel yapı farklılıkları

bulunmaktadır.

70 yıllık SSCB sisteminin çöküşünün ardından geçen 10 yılı aşkın

sürenin sonunda bölge ekonomileri günümüzde halen merkezileşmiş

ekonomik kontrol sistemi, kötü yönetişim ve yolsuzluk ekonomisinin

etkisi altındadırlar. Merkezi planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş

süreci Sovyet ekonomik düzeninin çökmesine rağmen henüz

tamamlanmış değildir. 1990’lı yılların başında Sovyet ekonomisinin

girdiği ekonomik çöküş, Sovyetler Birliği’nin Cumhuriyetleri arasındaki

ortak ekonomik çıkar alanının çözülmesine ve Sovyet Cumhuriyetleri

arasında siyasi birliğin zayıflamasına neden olmuştur. Gorbaçov’un

yeniden yapılandırma (perestorayka) reformları, Cumhuriyetlerin

bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından Birliğin sürdürülmesini

olanaklı kılamamıştır. SSCB’nin ekonomik birliliğinin kaybolmasının

ardından, bağımsızlığını kazanan Cumhuriyetler kendi ekonomik

koşullarının düzeleceği umudunu boş yere taşımışlardır.

Orta ve Doğu Avrupa ekonomileri ile Eski Sovyetler Birliği

ekonomileri arasında geçiş sürecinin başlangıcından bu yana geçen on

yılı aşan süre içinde ekonomik performans bakımından derin farklılıklar

ortaya çıkmıştır. Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri (ODA), Eski Sovyetler

Birliği Ülkelerine göre (BDT ve BAD ekonomileri) kapsamlı ekonomik

istikrar ve yapısal reform programlarına daha erken bir aşamada

başlamışlar ve geçiş öncesi dönem ile kıyaslandığında daha yüksek bir

üretim artışı sağlamışlardır. ODA grubuna dahil ekonomilerin ekonomik

performansının BDT ekonomilerine göre daha iyi olmasının nedenleri

arasında, ODA ekonomilerinin BDT ekonomilerine göre i) daha kısa

süre komünist rejim altında kalmaları (ortalama 43 yıl; BDT ülkelerinde

ise ortalama 73 yıl); ii) sanayi sektörünün payının daha yüksek olması;

iii) gelişmiş Batı Avrupa Ülkelerine olan coğrafik yakınlıkları; iv) daha

fazla doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamaları; v) doğal

kaynaklarının daha kıt, fakat beşeri sermaye bakımından daha zengin

olmaları, gösterilebilir.

Merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş politik,

ekonomik, sosyal ve kurumsal değişiklikleri içeren çok yönlü bir süreçtir.

Toplam çıktıda sağlanacak bir artışın, sürecin önemli bir alanını

oluşturduğu kabul edilse bile, büyüme uzun dönemde nihai bir sonuçtur.

Piyasa mekanizmasını harekete geçirecek politikalar, yapısal değişmeler

ve etkinliğin artırılması kalıcı bir büyümenin sağlanması için zorunlu ön

koşullardır.

Geçiş ekonomilerinin büyüme etkinlikleri ile değerlendirilmesi

sonucu bu ülkeler tarafından kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak

önlemlerin alınması gerekli görülmüştür. Washington uzlaşması olarak

bilinen ortak görüş, ekonomik istikrardan ekonomik büyümeye doğru bir

tercihin, deregülasyon ve dış ticaretin liberalizasyonu sayesinde

ekonomik durgunluğun önlenmesi için –özellikle az gelişmiş

ekonomilerde- yeterli olduğuna ve ekonomik büyümeyi harekete

geçireceğine inanmaktaydı.

Piyasa ekonomisine geçiş süreç olarak uzun ve sosyal maliyeti

yüksek bir değişim içermektedir. Piyasa ekonomisi sadece liberal

düzenlemeler ve özel mülkiyetin varlığı gibi kısa süreli değişimleri değil,

kurumsal yönetişim ve piyasa ekonomisi kültürünün gelişmesi gibi uzun

süreli bir değişimi de gerektirir. Bu bakımdan piyasa ekonomisine

geçişin ani ve kısa süreli bir uygulamanın sonucunda başarılması

mümkün değildir. Piyasa ekonomisine hızlı geçişi yaşayan ülkelerde

(Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi) on yılı aşkın bir

süre geçmiş olmasına rağmen 1989 yılı ile karşılaştırıldığında işsizlik,

fakirlik, üretim ve gelir adaletsizliği bakımından ciddi sorunlar devam

etmektedir.

Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik sistemin

bütününe ilişkin kapsamlı ve sürekli bir gelişim ve değişimi ifade

etmektedir. Başarılı bir dönüşümün temel unsuru ise, kurumsal ve

yapısal düzenlemelerdir. Kurumsal ve yapısal düzenlemeler hukuki,

ekonomik ve davranışsal unsurlar içerdiği ve bu unsurlar da süreklilik

taşıdıkları için geçiş süreci aşamalı olmak durumundadır.

Bu araştırma, merkezi planlamadan piyasa ekonomisine geçiş

yapan ülkelerin (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Eski Sovyetler

Birliğine Üye Ülkeler) geçen on yılı aşan bir süreçte karşılaştıkları

sorunları çözme yeteneklerini değerlendirmek ve özellikle Orta Asya

Türk Cumhuriyetlerinde yapısal reform programlarının başarı koşullarını

ve sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu araştırmada, geçiş

sürecinde yapısal reform programlarının değerlendirmesi neo-liberal ve

Post Keynesyen yaklaşımlar ışığında olduğu kadar, Dünya Bankası’nın

resmi yaklaşımı ve değişik teoriler altında yapılmaya çalışılmıştır. Geçiş

ekonomileri hakkında yaygın ve ortak bir değerlendirmenin güçlüğünü

bilenler için bu çabamızın ne kadar eleştirel ve güç olduğunu takdir

edilebilir.

Geçiş, son yüzyılın en önemli ekonomik olayı olan Büyük

Depresyon kadar ilgi çeken ve geçen on yılı aşkın bir süre içinde

akademik çevrelerde ve politik bakımdan yoğun olarak araştırma konusu

olmuştur. Büyük Depresyondan sonra 20. yüzyılın yaşadığı (400 milyona

ulaşan toplam nüfus ve 25 ülke) en kapsamlı ve sancılı dönüşüm bize ne

öğretti ve gelecek için ne anlam taşımaktadır? Bu sorunun cevabını

arayanlar için çalışmamızın faydalı ve yeni tartışmalar için tetikleyici

olması dileğimizdir.

BİRİNCİ BÖLÜM

PLANLI EKONOMİDEN PİYASA EKONOMİSİNE

GEÇİŞ SÜRECİ: POST-SOSYALİST DÖNÜŞÜM

Piyasa ekonomisine geçiş sürecinde dönüşümü iki unsurdaki

değişmelere bakarak değerlendirebiliriz. Bunlardan birincisi, kaynak

tahsisinde ortaya çıkan değişmedir. Başka bir ifadeyle, fiyat

liberalizasyonu ve piyasalarda firmalar arasında rekabeti sağlayan diğer

düzenlemeler sonucunda bazı firmaların kapanması veya iflas etmesi

sonucunda yeni ekonomik faaliyetlerin veya iş alanlarının ortaya

çıkmasıdır. İkincisi, rekabet düzenine ayak uydurabilen firmaların yeni

yatırımlar ve üretimde etkinliği artıracak, maliyetleri azaltacak yeni

yöntem ve iş organizasyonları sayesinde gelişmelerini

sürdürebilmeleridir.

Makro ekonomik dengesizlikler, yapısal farklılıklar ve dış ticaret

yapısı geçiş sürecinin başarısını ve niteliğini etkilemiştir. Eski Sovyetler

Birliğine dahil ülkelerdeki başlangıç koşullarındaki ortaya çıkan

farklılıklar piyasa ekonomileri ile tam bir karşılaştırmaya olanak

vermemektedir. Örneğin Eski Sovyetler Birliğinde (ESB) ekonomik

işletmelerin tamamı devlete ait iken, piyasa ekonomisinde sadece sınırlı

sayıda kamu işletmesine rastlanmaktadır. Sovyet ekonomileri üretimde

çıktı artışına önem verirken, piyasa ekonomilerinde kar maksimizasyonu

önem kazanmaktadır. Merkezi planlamanın faktör tahsisinde belirleyici

olması karşısında, piyasa kendiliğinden dengeden yanadır. Dış ticaretle

ilgili olarak ESB ülkelerinde merkezi otoritenin idari kararları karşısında,

piyasa ekonomilerinde nispeten serbest dış ticaret esasları geçerlidir.

Geçiş ekonomisi kavramı, Doğu Avrupa’da Sovyet rejiminin

çöküşü ile ortaya çıkmış ve planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş

süreci içindeki ülkeleri tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmaya

başlanmıştır. Eski Sovyet sistemine dahil ülkelere geçiş ekonomileri adı

verilmesinin bir nedeni, bu ülkeleri politik anlamda az gelişmiş veya

gelişmekte olan ülkeler sınıflandırması dışına çıkarma gayretidir. Geçiş

ekonomileri, ekonomik büyüme trendleri ile ilişkilendirilmektedir. Geçiş

ekonomilerini ekonomik büyüme ile ilişkilendiren klasik görüş, serbest

ticaret, piyasalara sınırlı devlet müdahaleleri ve yabancı sermaye

girişlerinde liberalizasyon lehine önermelerde bulunmaktadır.

Geçiş ekonomilerinde büyüme performansını belirleyen en

önemli faktör olarak da yapısal reformlardaki başarı düzeyi

gösterilmektedir. Yapısal reformların başarısını ölçen liberalizasyon

indeksleri karşılaştırmaları, geçiş ekonomilerinin uyguladıkları

stratejilerin başarı koşullarındaki farklılıkları da açıklamaktadır. Geçiş

sürecini aşamalı gerçekleştirmiş veya tersine şok terapi biçiminde

algılamış ülkelerin büyüme etkinliklerinin, sürecin stratejik niteliğine

göre farklılık yarattığı gözlenmektedir.

1989 yılında John Williamson tarafından isimlendirilen

Washington Uzlaşması, aralarında iktisatçıların, uluslar arası mali

kuruluşların ve siyasi organların da bulunduğu kesimler tarafından da

onay görmüştür. Washington Uzlaşmasının öngördüğü politikalar geçiş

ekonomilerinde ne yeterli bir büyüme ne de yüksek bir yaşam standardı

sağlamıştır.

Kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanması amacıyla benimsenen

politikalar arasında fiyat liberalizasyonu, özelleştirme, döviz kuru ve dış

ticarette liberalizasyon, piyasaların etkin işlemesini sağlayacak yasal ve

kurumsal düzenlemeler, devletin hacimsel büyüklüğünün optimal

ölçülere azaltılması sayılabilir. Burada sayılan ve ileride tartışacağımız

diğer politika uygulamaları konusunda iktisatçılar arasında görüş

birliğine varılmış değildir.

1. GEÇİŞ EKONOMİSİ KAVRAMI

“Geçiş” ve “dönüşüm” ile ilgili araştırmaların merkezinde,

özellikle Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Asya’daki Sovyet tipi

merkezi planlamaya dayalı ekonomiler yer almaktadır. Geçiş süreci,

geçen on yılı aşan süre içinde uygulanan liberal politikalar sonucu,

özellikle istikrar, liberalizasyon ve özelleştirme ile ilgili gerçekleştirilen

reformlar ile neredeyse tamamlanmak üzeredir veya en azından Orta ve

Doğu Avrupa Ülkeleri için tamamlanmıştır denilebilir. Dönüşüm ise, bir

ekonomik sistemin diğer ekonomik sistemin yerine kapsamlı ve köklü

biçimde yerleşmesi olarak tanımlanırsa, bu süreç sona ermemiştir ve asla

sona ermeyecek gibi görünmektedir. Dönüşüm ekonomik sistemlerin

evrimi olarak kabul edilirse, aşağıdaki soruların yanıtları önem

kazanmaktadır: Geçiş sürecinde planlı ekonomiden piyasa ekonomisine

dönüşümün aşamalı veya şok biçiminde mi gerçekleşecektir? Kurumsal

altyapı ve sosyolojik tutumlar geçiş ile ne kadar ilişkilidir? Politik kültür

ne ölçüde dikkate alınacaktır?

“Dönüşüm”, uzun dönemde ekonomik sistemlerin birinden

diğerine çevrilmesidir. Dönüşüm böylece, politik değişimlerin bir

sonucudur fakat değişime karar verenlerin arzuladığı ve öngördüğü

yönde ve nitelikte olmayabilir. Bu nedenle dönüşüm ekonomisini

Hayekçi bir yaklaşımla açıklamak daha gerçekçidir. Yani, ekonomik

sistemlerin evrimi insan faaliyetlerinin bir sonucudur, bir planlama veya

bilinçli bir faaliyetin sonucu değildir. Geçiş ve dönüşüm arasındaki ayırt

edici farklılıklardan birisi, geçiş ile ilgili sürecin bir noktadan başlayıp

diğer bir noktada sona eren sınırlı bir aralığı kapsamasıdır. Yani geçiş

sürecinde A ve B noktası gibi iki sınır arasındaki değişim araçları analiz

edilmektedir. Dönüşüm ise, bir ucu açık olan sürekli ve kapsamlı bir

değişim sürecidir.

Geçiş ekonomileri, gelişmiş, az gelişmiş ve yükselen ekonomiler

arasındaki kesin ayırımlara uygun düşmeyen fakat bu üç ekonomik

değişim ve gelişim aşamalarındaki ülkelere bazı özellikleri bakımından

benzerlikler gösteren ekonomilerdir. Gelişmiş piyasa ekonomileri

arasında Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Asya

Kaplanları gibi ülkeler yer almaktadır. İkinci kategorideki azgelişmiş

ülkeler arasında Somali, Çad gibi Afrika ülkeleri ile Hindistan gibi Asya

ülkeleri yer almaktadır. Üçüncü bir kategori, yükselen (emerging) veya

geçiş (transitional) ekonomileridir. Bu ülkeler arasında Latin Amerika,

Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Türkiye, Moğolistan, Çin, Vietnam

gibi ülkeler sayılabilir. Bir tür yükselen ekonomi olarak kabul edilen

geçiş ekonomilerini ayrı bir araştırma konusu yapan, bu ülkelerin Eski

Sovyetler Birliğine üye veya Eski Sovyet blokundan ayrılan ülkeler

olmasıdır.

1989 yılında John Williamson tarafından isimlendirilen

Washington Uzlaşması, aralarında iktisatçıların, uluslar arası mali

kuruluşların ve siyasi organların da bulunduğu kesimler tarafından da

onay görmüştür. Williamson’un adeta on emir şeklinde sıraladığı bir dizi

politika önerileri şunlardır:

- Bütçe açıkları, enflasyon vergisi yaratmadan finanse edilmelidir.

- Kamu harcamaları, yüksek verim sağlayacak alanlara ve gelir

dağılımını iyileştirme potansiyeline yönlendirilmelidir.

- Vergi reformu, vergi matrahının genişletilmesini ve marjinal

vergi oranlarının azaltılmasını içermelidir.

- Mali liberalizasyon ile, faiz oranlarının piyasa tarafından

belirlenmesi sağlanmalıdır.

- Döviz kurları, geleneksel olmayan ihracatta hızlı bir büyümeyi

uyaracak biçimde rekabetçi bir düzeyde tespit edilmelidir.

- Dış ticarette miktar kısıtlamaları tarifelerle yer değiştirmeli ve

bunlar tek bir düşük tarifeye ulaşılıncaya kadar (% 10 civarında)

azaltılmalıdır.

- Yabancı sermeye girişleri önündeki engeller kaldırılmalı, yabancı

ve yerli firmaların eşit koşullarda rekabete girmesine izin

verilmelidir.

- Devlet teşebbüsleri özelleştirilmelidir.

- Hükümetler yeni firmaların girişini engelleyecek veya rekabeti

kısıtlayacak düzenlemeleri kaldırmalı ve tüm düzenlemelerin

güvenlik, çevre koruma veya mali kurumların denetimi gibi

kriterleri karşılaması sağlanmalıdır.

- Hukuk sistemi, mülkiyet haklarını korumaya almalıdır1.

Washington Uzlaşmasının öngördüğü politikalar geçiş

ekonomilerinde ne yeterli bir büyüme ne de yüksek bir yaşam standardı

sağlamıştır. Özelleştirme ve liberalizasyon politikaları sadece ekonomik

politika araçlarıdır. Washington Uzlaşmasının kısmi başarısızlığının

nedeni, piyasa kurumlarının varlığına dayalı olmasıydı. Geçiş

ekonomileri tarafından sürecin başlangıcında piyasa kurumlarının

oluşturulması ihmal edilmiştir. Bu nedenle, kurumsallaşmasını

tamamlayamamış piyasa yapılarında liberalizasyon ve özelleştirme

uygulamaları kalıcı bir büyüme yerine ekonomide daralma ve küçülmeye

yol açmıştır.

Kolodko, geçiş ekonomilerinde ekonomik krizin derinleşmesinin

nedenlerini şöyle özetlemektedir2:

- Liberal bir piyasa ekonomisi için örgütsel altyapının eksikliği;

- Özelleştirilmiş aktifleri etkili şekilde dağıtacak kuvvetli bir mali

aracılık sisteminin olmayışı;

- Özelleştirmede öncelikli devlet teşebbüslerinin

ticarileştirilmesindeki eksiklikler;

- Rekabetçi politikalar için kurumsal altyapı eksikliği;

- Yasal çerçevenin ve yargı sisteminin güçsüzlüğü ve vergi

yasalarının uygulamadaki yetersizliği;

- Yerel yönetimlerin bölgesel kalkınma sorunlarını çözebilecek

kadar güçlü olmayışı;

- Piyasa ekonomisinin ve sivil toplum fonksiyonlarını

destekleyecek hükümet dışı organizasyonların (NGO) eksikliği.

Geçiş süreci, Avrupa ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri

bakımından, 20. yüzyılın son on yıllık döneminde başlamıştır. Bu ülkeler

1 John Williamson, “The Washington Consensus Revisited”, Louis Emmerij (ed.),

Economic and Social Development into the XXI Century, Inter-American

Development Bank, Washington, D.C., 1997,pp. 60-61. 2 Grzegorz W. Kolodko, “Ten Years of Postsocialist Transition: The Lessons for Policy

Reforms”, World Bank Working Papers 2095, Washington, D.C., 1999, p. 9.

bakımından geçiş sürecinin başlangıç yılları aşağıdaki tablodan

izlenebilir.

Bu ülkeler, Eski Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra merkezi

planlı ekonomik düzenden, piyasa ekonomisine hızlı ve ani bir dönüş

gerçekleştirmek zorunda kalmışlardır. Yeni dünya düzeninin liberal

ekonomi politikalarını koşullandırdığı bir dönemde yapılan bu zorunlu

dönüşüm, geçiş ekonomilerini sistematik ve programlı bir şekilde

ekonomik sistemde yapısal reformları gerçekleştirmeye yöneltmiştir.

Böylece, Doğu Avrupa ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri için sağlıklı ve

sürdürülebilir bir geçiş sürecinin gerçekleştirilmesi, piyasa ekonomisi

kurallarının işleyişi ve uluslararası sermeye hareketlerinin

yaygınlaştırılması bakımlarından da önem kazanmıştır.

Tablo 1: Geçiş Ekonomilerinde Reformlara Başlama Yılları

Başlangıç

Yılları

Geçiş Ülkeleri

1978 Çin

1986 Vietnam

1989 Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya,

Slovakya, Arnavutluk, Hırvatistan, Makedonya, Slovenya

1991 Ermenistan, Azerbaycan, Belarus, Estonya, Gürcistan,

Kazakistan, Kırgızistan, Litvanya, Letonya, Moldovya, Rusya

Federasyonu, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna, Özbekistan

Tablo 2: Geçiş Ekonomilerinin Politik Olarak Sınıflandırılması

Orta ve Doğu Avrupa

Ülkeleri

Hırvatistan,Çek Cumhuriyeti, Macaristan,

Polonya, Slovakya, Slovenya

Balkan Ülkeleri Bulgaristan, Makedonya, Romanya

Batlık Devletleri Estonya, Letonya, Litvanya

Arnavutluk Arnavutluk

Batı Eski Sovyet

Devletleri

Beyaz Rusya, Moldovya,Rusya, Ukrayna

Kafkasya Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan

Orta Asya

Kazakistan, Kırgız Cumhuriyeti, Tacikistan,

Türkmenistan, Özbekistan

Asya Çin, Vietnam

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında 15 Cumhuriyet ortaya

çıkmıştır. Bu Cumhuriyetlerin 3’ü Baltık Devletleri3 ve 12’si Bağımsız

Devletler Topluluğu (BDT) olarak gruplanmıştır4. Eski Sovyetler Birliği

ülkeleri dışında kalan, fakat siyasi olarak Sovyet rejiminin kontrolünde

ve etkisi altında bulunan diğer geçiş ekonomileri ise Orta ve Doğu

Avrupa ülkeleridir5.

Geçiş ekonomilerinin büyüme performanslarının farklı olmasının

siyasi nedenleri de bulunmaktadır. ODA grubundaki ülkelerde, örneğin

Polonya ve Çek Cumhuriyetinde komünist rejime muhalif liderlerin

öncülüğünde planlı ekonomiden piyasa ekonomisine doğru ve yapısal

reformlarda keskin bir değişim yaşanırken; BDT ülkelerinde komünist

rejimden arta kalan alışkanlıklardan kurtulmak kolay olmamıştır. Bugün

bu ülkelerin başındaki politik liderlerin pek çoğu eski Sovyetler Birliği

döneminin son liderleridir ve görevlerine devam etmektedirler. BDT

ülkelerinde demokratikleşme süreci yavaş işlemektedir ve sivil toplumun

gücü zayıftır. Bu ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğinin zayıf olması ve

bölgesel çatışmaların etnik ve dinsel tabanda hala önemini koruması,

ekonomik gelişme performansını azaltan diğer politik etmenler

arasındadır.

Klasik görüş, geçiş kavramına ve geçiş ekonomileri sürecine

ekonomik büyüme etkinliği bakımından yaklaşmaktadır. Geçiş dönemi

resesyonu tam da geçiş ekonomileri olarak adlandırılan ülkelerde

ekonomik büyümenin azaldığı bir döneme denk gelmiştir. Klasik

3 Baltık Devletleri (BAD): Estonya, Letonya ve Litvanya. 4 Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT): BDT ülkeleri de Kafkasya Devletleri

(Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan); Orta Asya Devletleri (Kazakistan, Kırgızistan,

Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan) ve Beyaz Rusya, Moldovya, Ukrayna ve

Rusya olarak gruplanmaktadır. 5 Orta ve Doğu Avrupa Devletleri (ODA): Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek

Cumhuriyeti, Makedonya, Macaristan,Polonya, Romanya, Slovak Cumhuriyeti ve

Slovenya.

yaklaşım ekonomilerde büyüme olanaklarını kullanabilecekleri minimum

koşulları dikkate alarak, büyümenin nasıl gerçekleştirilebileceği üzerinde

durmaktadır. Colombatto, geçiş sürecine farklı bir bakış açısı geliştirerek

geçişin, bireylerin tercihleri, tutumları ve algılarındaki değişmelerle,

hatta moral değerlerle ilgili olduğunu ileri sürmüştür6. Bu yüzden,

bugünkü serbest piyasa ekonomisine dayalı toplumlarda bile kişisel

ekonomik çıkarlar önemli rol oynar. Toplumlar alışkın oldukları

tutumları nadiren bir gecede değiştirirler. Sorun, bu durumda teknik

olmaktan çok, kültürel olarak algılanmalıdır.

1.1. Geçiş Kavramının Analitik Çerçevesi

1996 Dünya Kalkınma Raporu7 post komünist dönüşüm

kavramına resmi bir tanım getirerek, geçiş süreci reformlarını diğer

gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınma reformlarından farklı olarak kabul

etmiştir. Bu rapora göre;

“Geçişin uzun dönemli amacı, her ülkede rastlanabilecek olan

yaşama standartlarında uzun dönemli iyileşmeyi sağlayacak iyi işleyen

bir piyasa ekonomisini yerleştirme amacıyla aynıdır. Geçiş reformlarını

diğer gelişmekte olan ülkelerdeki reformlardan ayıran, kapsadığı

sistemik değişimdir. Geçiş reformları (toplumsal) davranışları

biçimlendirecek ve kurumlara yol gösterecek şekilde oyunun esaslı

kurallarını özünde taşımalıdır. Geçiş ekonomileri dışında uygulanan

reform programları piyasa ekonomisine geçişin ölçek ve yoğunluk boyutu

bakımından, geçiş ekonomilerine göre daha soluk kalmaktadır.”

Bir başka deyişle, Dünya Bankası’na göre post komünist

dönüşüm, diğer gelişmekte olan ülkelerdeki reformlardan sadece

yoğunluk bakımından değil değişimin niteliği bakımından da farklılık

taşımaktadır. Kalkınma ekonomisinde kalkınmanın amaçları arasında

6 Enrico Colombatto, “On the Concept of Transition”, Journal of Markets and Morality,

Vol.4, no..2 (Fall 2001), s. 284-285. 7 World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market, Washington

DC; Oxford Univercity Pres, 1996, p. iii.

sayılan büyüme, eşitlik, demokrasi, politik düzen, istikrar ve ulusal

otonomi geçiş ekonomileri için de geçerlidir. Bu maçlara ulaşmak

amacıyla girişilen liberalleşme, istikrar, özelleştirme ve demokratikleşme

politikaları da benzerdir. Bu amaçların ve politikaların gelişmekte olan

ve piyasa ekonomisine geçiş amacını taşıyan gelişmekte olan ülkelerde

ortak olmasına karşılık, geçiş ekonomilerinin (post-komünist ülkeler)

farklı tanımlanması bu ülkelerdeki sorunların daha ciddi ve farklı

boyutlarda olmasıdır. Örneğin Doğu Avrupa Ülkelerinde diğer

gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında daha büyük bir kamu

sektörü bulunmaktadır; eşitsizlik ve emniyetsizliğe karşı hoşgörü daha

azdır; daha organize bir muhalifi işgücü bulunmaktadır; reformun devlet

kurumları ve yetkililer tarafından gerçekleştirileceğine olan güven daha

fazladır (buna reformun ortodox paradoksu denilmektedir).8

Geçiş kavramının açıklanmasında büyüme performansına dayalı

klasik görüş genel olarak kabul görmüştür. Geçiş sürecinde ekonomiyi

kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak şekilde harekete geçirecek politika

faaliyetleri, Fisher ve Gelb tarafından şöyle tipleştirilmiştir: i)

makroekonomik istikrar; ii) fiyat ve piyasa liberalizasyonu; iii) döviz

kuru ve dış ticarette liberalizasyon; iv) özelleştirme; v) piyasaya giriş ve

çıkışları kolaylaştıracak rekabetçi bir ortamın sağlanması; vi) devletin

rolünün - makro istikrarı sağlayacak, hukuksal yapıyı sağlamlaştıracak,

mülkiyet haklarını koruma altına alacak, piyasa aksaklıklarını düzeltecek

şekilde- yeniden tanımlanması9.

Sachs, Washington Uzlaşmasının daha önce saydığımız esaslarına

bağlı kalarak, geçiş sürecini üretim fonksiyonlarının ardışık bir sonucu

olarak kabul etmektedir. Sachs, Zinnes ve Eilat üretim fonksiyonlarının

çıktılarını kısa, orta ve uzun dönemli sonuçları bakımından ölçecek

8 Shu-Yun Ma, “Third World Studies, Development Studies and Post-Communist

Studies: Definitions, Distance and Dynamism”, Third World Quarterly, Vol 19, No 3,

1998, p. 350. 9 Stanley Fischer and Alan Gelb, “The Process of Socialist Economic Transformation”,

Journal of Economic Perspectives, Vol. 5 (Fall), 1991, pp. 91–105.

analitik bir yaklaşım benimsemiştir10. Kısa dönemli sonuçların

ölçülmesinde sermaye piyasasının hacmi, özelleştirilen firmaların sayısı

veya vergi gelirlerinin yıllık miktarı dikkate alınır. Orta dönemli

sonuçlar, özel ekonominin payındaki artış, doğrudan yabancı sermaye

miktarı, ekonominin dışa açıklığı, piyasaya yeni giren firmaların sayısı,

verimlilik ve rekabet düzeyi ile ölçülür. Uzun dönemli sonuçlar ise

ekonomik büyüme, kişi başına refah ve yaşam standardının iyileştirilmesi

ile ölçülmektedir.

Geçiş ile ilgili süregelen tartışmaları üç ana görüş altında

toplamak mümkündür: Birincisi, Washington Uzlaşması olarak

adlandırılan ve bizim de daha önce esaslarını açıkladığımız görüştür.

Buna göre, geçiş sürecinde reform programlarına daha erken bir aşamada

ve hızlı bir şekilde girişmek daha uygun düşmektedir11. İkinci görüş,

geçişin hızlı ve şok terapi yöntemi ile gerçekleştirilmesinin ekonomide

iyileşme yerine bozulmalara neden olduğudur12. Üçüncü görüş, serbest

piyasa kurumlarının gelişmesine dikkati çekmektedir. Kurumsal alt

yapısı oluşturulmamış bir serbest piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik

reformların başarısını azaltacaktır. Bu görüşlerdeki ortak unsur, geçişin

bir süreç olduğudur. Farklılıklar ise, geçiş sürecini en iyi şekilde büyüme

ile sonuçlandıracak politikaların nasıl olması gerektiği üzerinde

yoğunlaşmaktadır.

1.1.1. Geçiş Sürecinde Büyüme Mekanizması

Geçiş ekonomilerinde büyüme performansları ülkeden ülkeye

farklılık göstermektedir. Geçiş sürecinin ilk on yılında ekonomik

büyümedeki iyileşmeyi belirleyen etkenler üzerinde yapılan

araştırmalarda, ekonomik büyüme üzerinde ilave yatırımlardaki

10 Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes, and Yair Ailat, “Patterns and Determinants of

Economic Reform in Transition Economies: 1990-1998”, CAER II Discussion Paper

No: 61, February 2000, pp. 18-19 11 Sachs, Zinnes, and Ailat, a.g.e., p. 14. 12 Joseph E. Stiglitz, “Whither Reform: Ten Years of Transition,” Annual Bank

Conference on Development Economics, The World Bank (April), 1999, pp.3-4.

artışlardan çok, üretim faktörlerinin verimliliklerindeki artışların etken

olduğu sonucuna varılmıştır13. Geçiş ekonomilerindeki büyüme

farklılıkları, etkin olmayan eski üretim tarzının terk edilmesiyle ilişkili

bulunmuştur. Batlık ülkeleri ile Orta Avrupa ülkelerinde ekonomik

büyümedeki iyileşmenin diğer BDT ülkelerine göre daha erken

başlamasının nedeni, ekonomik istikrar ve yapısal reformlarda sağlanan

başarıdır.

1995 ten başlayarak tüm Orta Avrupa ve Batlık Ülkelerinde

ekonomik büyümede iyileşme gerçekleşmiştir. Bu ülkelerde ekonomik

istikrar ve yapısal reformlarda sağlanan başarı ekonomik büyümeyi

olumlu etkilemiştir. Ekonomik iyileşmede sağlanan artış bu gruba dahil

ülkelerde ortalama % 4-5 oranında gerçekleşmiştir. BDT ülkelerinde

görülen büyüme artışlarını ise bu ülkelerin kendine özgü ekonomik

koşullarında aramak gerekir. Petrol üreticisi iki ülkede (Azerbaycan ve

Türkmenistan) büyüme petrole bağlı olarak açıklanabilir.

Kırgızistan’daki büyüme üzerinde altın üretimindeki artışlar etkili

olmuştur. Arnavutluk, Bulgaristan ve Romanya’daki negatif büyüme,

reform politikalarının başarısızlığı ile açıklanabilir. Kazakistan ve Rusya,

enerji ihraç fiyatlarındaki yükselmeler sayesinde özellikle 1999’dan

sonra ekonomik büyümede artışlar sağlanmıştır. 1999 yılında ancak dört

Orta ve Doğu Avrupa ülkesi (Polonya, Slovenya, Slovakya ve

Macaristan) 1989’daki büyüme performanslarını yakalayabilmişlerdir.

Şekil 1: Geçiş Ekonomisinde Büyüme Trendi

13 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, “Determinants of Growth in Transition

Countries”, Finance and Development, June 1999, pp. 12-15.

A malı

B malı

*PÜ eksik kapasite

*PÜ etkinsizlik

*

M 1

M 2

Etkin bir teşvik sistemi oluşturulmadan, sadece yatırım

hacmindeki sağlanacak artışların büyümeyi olumlu etkilemesi güçtür.

Faktör girdi miktarının artırılması büyümeyi belirleyici önemli bir etken

olarak görülmemektedir. Veri faktör donatımı düzeyinde daha fazla

çıktının sağlanması bakımından büyüme beş süreçte ortaya çıkmaktadır.

Şekil 1`de bir geçiş ekonomisinde üretim olanakları eğrisi kullanılarak

geçiş aşamaları gösterilmektedir.

PÜ: Üretim olanakları eğrisi üzerinde merkezi planlama altında

“potansiyel üretim” noktası.

PÜeksik kapasite : Geçiş sürecinin başlangıcında (1990 sonrası)

üretim olanaklarının altında eksik kapasite.

PÜetkinsizlik : Merkezi planlama altında (1990 öncesi) faktör

kullanımı ve teknik etkinsizliği göstermektedir. Fakat kapasite tam

kullanılmaktadır.

M1: Merkezi planlama döneminde yaratılan kaynak birikimi

düzeyi (optimal faktör bileşimi)

M2: Net ilave yatırımlarla ulaşılabilecek etkin kaynak dağılımı

noktası.

Birinci Aşama: Merkezi planlama altında mevcut kapasitenin

eksik kullanılması nedeniyle ortaya çıkan üretim kayıpları, kapasite

kullanım oranı yükseltilerek PÜeksik kapasite düzeyinden PÜetkinsizlik

noktasına doğru bir iyileşme sağlanacaktır.

İkinci ve Üçüncü Aşama: PÜeksik kapasite noktasında üretim

faktörleri etkin kullanılmadığından teknik etkinsizlik söz konusudur. Bu

noktadan, teknik etkinliğin sağlandığı ve üretim olanakları eğrisi

üzerinde bulunan PÜ noktasına doğru bir kayma olacaktır.

Dördüncü Aşama: PÜ etkinlik düzeyinde mallar arasında dünya

fiyatlarına uygun olarak kaynak tahsisinde değişiklik yapılarak, tüketici

talebinin karşılanmadığı fakat karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu B

malından daha fazla ve A malından daha az olan M1 noktasına doğru

üretimin kaydırılması.

Beşinci Aşama: M1 den M2 ye doğru net ilave yatırım ve istihdam

artışı ile etkin kaynak tahsisi düzeyine doğru çıktı genişlemesinin

sağlanması.

Üretim olanakları eğrisi ile kaynakların iki mal arasında nasıl

tahsis edilmesi gerektiğini gösteren Şekil 1’de A, Sovyet tipi; B ise

piyasa tipi bir malı göstermektedir. PÜ’den M noktasına doğru kayışta

piyasa tipi malların fırsat maliyeti artmaktadır. PÜ noktasında üretim

olanakları eğrisinin eğimine bağlı olarak piyasa tipi malların fırsat

maliyeti düşüktür. Üretim kaynaklarının Sovyet tipi malların üretiminden

(A), piyasa tipi malların üretimine (B) kaydırılması gerekmektedir.

Avusturyalı iktisatçı Joseph Schumpeter’in “kapitalizmin yaratıcı

yıkımı” olarak tanımladığı ve piyasada zarar eden marjinal işletmelerin

piyasadan çekilmeleri sayesinde kaynak tahsisinin piyasaya yeni giren

firmalar eliyle yeniden gerçekleştirileceği fikri, geçiş ekonomileri için

geçerli olmuştur. Schumpeter bu tezini geçiş ekonomileri için ileri

sürmemiş olsa bile, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş

sürecinde kaynakların piyasa tipi malların üretimine kaymaları zaman

almakta ve yeni kaynak tahsisi, üretim olanakları eğrisinin içerisinde bir

noktada gerçekleşmektedir.

Geçiş ekonomilerinde piyasa ekonomilerine göre büyüme

performanslarında ortaya çıkan farklılıklar üç faktöre bağlı olarak

açıklanabilir. Birincisi, piyasa ekonomisine geçiş sürecinin başında

ulusal hasılada ortaya çıkan azalmadır. Bunun nedeni tüketicilerin bütçe

olanaklarının daralması ve geçmiş planlı ekonomik sistemden kalan

kaynak israfı alışkanlığıdır. İkincisi, Merkezi planlamanın yerini piyasa

ekonomisinin işleyiş ve kuralları alıncaya kadar geçen süredir. Bu

gecikmenin nedeni, organizasyon eksikliğidir. Üçüncüsü, iyileşme

sürecinin başlangıcında etkinlik artışındaki düzelmenin, yatırımlarda

veya emek faktörü girdisinde sağlanacak bir artıştan daha fazla önem

taşımasıdır. Sovyetler Birliği döneminde emek cinsinden tam kapasite

kullanımı ve sermaye stoku birikimi mevcuttu. Gerçekte, Sovyet

sistemini çökerten ekonomik etkinliğin kaybedilmesiydi14.

Eski Sovyetler Birliğine üye ve merkezi planlamaya dayalı

ülkelerde 1990’lara gelinceye kadar geçen 40 yılın ortalamasında

büyüme oranları diğer gelişmekte olan ve gelişmiş ekonomilere göre

yüksekti. Kolodko, 1990’lı yılların başında “Büyük Geçiş

Depresyonuna” kadar merkezi planlamaya dayalı ülkelerdeki büyüme

oranlarındaki artışı ve büyümenin sürekliliğini şu faktörlere

bağlamaktadır15: Birincisi, üretim sistematik olarak artmakla beraber,

orta dönemde dalgalı bir büyüme gerçekleştirilmiştir. Ekonomik anlamda

devlet müdahalesinin yaygınlığı ve bürokratik kaynak tahsisine rağmen

büyümedeki azalma yıllarını telafi edecek şekilde diğer bir genişleme

dönemi izlemekteydi. Böylece dalgalı bir büyüme trendi yakalanmıştır.

İkincisi, büyüme kötü bir kalite de sağlanmaktaydı. Yani,

sürdürülebilir bir büyümeyi engelleyecek fiyat dengesizlikleri (fiyat/ücret

enflasyonu) mevcuttu. Buna “kısa ömürlü enflasyon” adı verilmektedir.

Üçüncüsü, yüksek büyüme hızlarına rağmen yaşama standardı

buna koşut olarak yeterince iyileşmemekteydi. Sosyalist kalkınma modeli

ağır sanayilerin gelişmesine ve yatırımların uyarılmasına dayalıydı ve bu

nedenle daha yavaş bir tüketim artışı söz konusuydu.. Büyümenin

konjonktürel düzensizliği nedeniyle yaşam standardındaki düşüşler

sosyal tatminsizliğin artmasına neden olmaktaydı.

Dördüncüsü, yatırımlar genel üretim artışından daha hızlı

artmaktaydı ve bir tür büyüme yorgunluğu söz konusuydu. 1980’lerin

sonunda durgunluğa yakalanan Sovyet ekonomileri geçiş sürecinin

14 Oleh Havrylyshyn, “Recovery and Growth in Transition: A Decade of Evidence”,

IMF Staff Papers Vol.48, 2001, pp.55-56. 15 Grzegorz W. Kolodko, “Globalization and Catching-up: From Recession to Growth

in Transition Economies”, IMF Working Paper, 00/100, June 2000, pp. 6-8.

başlangıcında durgunluk ve enflasyonu birlikte yaşamak durumunda

kaldılar.

Beşincisi, merkezi planlı ekonomik sistemi benimseyen ülkelerde

üretim artışı yarışı, birbirleri arasında büyüme oranlarında farklılıklar

yaratmış ve farklı üretim kapasitesine sahip bu ülkelere birbirleriyle

üretim artışı yarışına girmişlerdir. Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri, Orta

ve Doğu Avrupa’daki Sovyet sistemine dahil ülkelerden daha hızlı

büyüme sağlamışlardır.

Aşağıdaki tabloda 1950-1989 yılları arasında merkezi planlamaya

dayalı ülkelerde geçiş sürecinin başlangıcına kadarki dönemde büyüme

eğilimleri yer almaktadır. 1950’den geçiş sürecine kadar geçen kırk yıl

süresince büyümede dalgalanmalar görülmekle beraber, ortalama olarak

büyüme hızları yüzde dördün altına düşmemiştir. Hemen tüm eski

Sovyetler Birliğine üye ülkeler ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri geçiş

sürecine girişte (1989’dan başlayarak) düşük büyüme hızlarında

yakalanmışlardır. Örneğin Polonya 1989-1992 yılları arasında daralma

yaşamış ve 1996 yılında geçiş öncesi üretim düzeyine ulaşırken; en

kötüsü Ukrayna 1990’dan 1999’a kadar neredeyse on yıl süre ile

ekonomik daralma yaşamıştır. Doğu Almanya geçiş sürecinin başında

yüzde yirmi daralma yaşamış, daha sonra ekonomik daralma yüzde

altmışa ulaşmış ve ancak 2000 yılında büyümeye geçmiştir.

Tablo 3: Geçiş Ekonomilerinde Resesyon ve Büyüme

Ülkeler

Resesyon

Yılları

Büyüme

Sonrası

GSYİH’

da Düşme

Ortalama Yıllık Büyüme Oranı (%)

90-93

90-93

94-97

90-97

2000

2003

Polonya 2 Hayır -3,1 -3,1 6,3 1,6 4,0 3,0

Slovenya 3 Hayır -3,9 -3,9 4,0 0,0 4,6 2,3

Çek Cumh. 3 Evet -4,3 -4,3 3,6 -0,4 3,3 3,0

Slovakya 4 Hayır -6,8 -6,8 6,3 -0,3 2,2 3,8

Macaristan 4 Hayır -4,8 -4,8 2,5 -1,1 5,2 3,0

Romanya 4 Evet -6,4 -6,4 2,1 -2,2 1,8 4,2

Arnavutluk 4 Evet -8,8 -8,8 4,9 -2,0 7,7 6,0

Estonya 5 Hayır -9,7 -9,7 4,1 -2,8 7,3 4,5

Beyaz Rusya 6 Hayır -5,4 -5,4 -2,6 -4,0 5,8 4,0

Letonya 4 Evet -13,8 -13,8 2,2 -5,8 6,8 6,5

Rusya 7 Evet -10,1 -10,1 -5,3 -7,7 10,0 6,2

Azerbaycan 6 Hayır -14,5 -14,5 -5,7 -10,1 11,1 9,4

Gürcistan 5 Hayır -24,1 -24,1 2,9 -10,6 1,9 8,0

Tacikistan 7 Hayır -12,2 -12,2 -8,4 -10,3 8,3 8,0

Kazakistan 6 Hayır -6,7 -6,7 -6,0 -6,3 9,8 9,0

Kırgızistan 5 Hayır -9,3 -9,3 -2,4 -5,8 5,4 5,2

Türkmenistan 7 Hayır -4,5 -4,5 -12,5 -8,5 17,6 9,7

Özbekistan 5 Hayır -3,1 -3,1 -0,3- 1,7 3,8 0,5

Kaynak: Grzegorz W. Kolodko, “Ten Years of Postsocialist Transition: The Lessons for

Policy Reforms”, p.3. ; EBRD Transition Report 2003.

Tablo 4: Merkezi Planlı Ekonomilerde Büyüme Eğilimleri (1950-1989)

Yılar/ Net Büyüme Oranı (%) Bulgaristan n.a.

1953-56

6.5 ↓

1957-59

14.0 ↑

1960-63

6.0 ↓

1964-67

9.1 ↑

1968-71

7.4 ↓

1972-75

8.3 ↑

1976-80

6.4 ↓

1981-85

3.5 ↓

1986-88

5.2 ↑

1989

0.5 ↓

Çekoslovakya 1950-52

10.0

1953-56

6.5 ↓

1957-61

7.4 ↑

1962-65

0.8 ↓

1966-69

7.2 ↑

1970-75

5.3 ↓

1976-78

4.7 ↓

1979-84

1.8 ↓

1985-88

2.4 ↑

1989

1.9 ↓

Doğu Almanya

1950-52 18.0

1953-56 6.7 ↓

1957-59 8.7 ↑

1960-63 2.2 ↓

1964-69 5.0 ↑

1970-75 5.7 ↑

1976-86 4.4 ↓

1987-88 3.3 ↓

1989 2.5 ↓

Macaristan n.a.

1951-53

9.3

1954-56

2.0 ↓

1957-60

11.0 ↑

1961-65

5.4 ↓

1966-69

7.2 ↑

1970-74

6.2 ↓

1975-78

5.0 ↓

1979-85

0.9 ↓

1986-88

1.6 ↑

1989

0.4 ↓

Polonya 1950-53

9.8

1954-57

9.1 ↓

1958-63

5.4 ↓

1964-68

7.1 ↑

1969-70

3.7 ↓

1971-75

9.8 ↑

1976-78

4.9 ↓

1979-82

-2.7 ↓

1983-85

4.9 ↑

1986-88

3.9 ↓

1989

0.2 ↓

Romanya n.a.

1951-53 17.0

1954-56 5.0 ↓

1957-59 10.6 ↑

1960-62 7.6 ↓

1963-66 10.5 ↑

1967-70 7.0 ↓

1971-76 11.5 ↑

1977-79 7.7 ↓

1980-84 4.0 ↓

1985-88 5.4 ↑

1989 -5.8 ↓

Sovyetler

Birliği

1950-51

16.0

1952-53

8.2 ↓

1954-56

11.6 ↑

1957-63

6.0 ↓

1964-68

8.2 ↑

1969-73

6.5 ↓

1974-78

5.0 ↓

1979-88

3.3 ↓

1989

2,6 ↓

Kaynak: Kolodko, “Globalization and Catching-up: From Recession to Growth in Transition Economies”, IMF Working Paper 2000, p. 7

Tablo 4’de geçiş ekonomilerinde gerçekleşen büyüme oranları ve

gerileme yılları gösterilmektedir. Büyümeye geçtikten sonra uygulanan

liberal reform politikalarının uygulanmasındaki başarılar bu ülkelerin bir

daha derin ve kalıcı bir resesyona girmelerini önlemiştir. Tablodan

görüleceği gibi sadece Çek Cumhuriyeti, Romanya, Arnavutluk, Letonya

ve Rusya ikinci kez resesyona girmişler, fakat diğer ülkeler ikinci büyük

bir daralma şoku yaşamamışlardır.

1.1.2. Büyüme Performansındaki Farklılıkların

Nedenleri

Geçiş ekonomilerinde büyümeyi belirleyen etkenler üzerine

yapılan araştırmalar kısa dönemli büyüme üzerine yoğunlaşmıştır. Eski

Sosyalist ekonomilerde eğitim düzeyi (özellikle ikincil düzeyde eğitim)

yüksek olmasına rağmen bu faktörün büyüme üzerindeki etkisi kesin

değildir. Sosyalist ekonomilerde yatırım düzeyleri (özellikle ağır sanayi

yatırımları) suni olarak yüksek tutulduğu için, planlı ekonomik sistemin

çöküşünün hemen ardından üretim ve yatırım düzeylerinde de ani

düşüşler gerçekleşmiştir. Yatırım düzeyleri ve ekonomik büyüme

arasında zayıf bir ilişkinin bulunması şaşırtıcı değildir. Geçiş sürecinde

büyüme üzerine yapılan ampirik araştırmalarda ulaşılan bazı sonuçlar

şöyle özetlenebilir:

a. Büyüme, enflasyonun kontrol altına alındığı ülkelerde daha güçlü

olmaktadır. Ekonomik liberalizasyon ve parasal büyüme

üzerindeki sıkı kontroller Enflasyonun kontrol altına alınmasında

önemlidir.Geçiş sürecinde parasal genişlemenin enflasyon

üzerinde esaslı bir etkisi olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar

bulunmaktadır. Fiyat kontrollerinin kaldırılması başlangıçta

fiyatlar genel düzeyini yukarı doğru sıçratsa da uzun dönemde

enflasyon üzerinde önemli bir etki meydana getirmemektedir16.

16 Ernesto Hernández-Catá, “Price Liberalization, Money Growth, and Inflation During

the transition to a Market Economy”, IMF Working Paper 76, June 1999, p.3.

b. Bütçe açıkları gibi mali dengesizlikler, vergi düzeyi, kamu

harcamalarının büyüklüğü ve kamu kesimi hacmi de büyüme

üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Etkin bir mali yönetim ve

bütçeleme reformu kamusal kaynakların etkin dağılımının

sağlanmasında ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin

başarılmasında esaslı belirleyici etkenlerdir17.

c. Liberalizasyon ve piyasa reformları büyüme üzerinde olumlu

etkide bulunmaktadır. Hızlı reformcu ülkelerdeki (örneğin

Polonya) büyüme başarısı, daha yavaş ve geri reformcu ülkelere

göre daha yüksektir. Piyasa ekonomisi reformlarının

geciktirilmesi büyümenin uzun dönemli başarısını olumsuz

etkilemektedir. Fiyat liberalizasyonu, mali sektör reformu, özel

girişimcilik reformu gibi piyasa ekonomisine dönüşüm

politikalarının kapsamlı ve etkin uygulandığı ülkelerde (örneğin

Orta Avrupa ve Baltık ülkeleri) büyüme performansı daha yüksek

gerçekleşmiştir.

d. Doğrudan yabancı sermaye girişleri, ekonomik büyüme üzerinde

güçlü bir olumlu etki yaratmaktadır. Orta Avrupa ve batlık

Ülkelerinde kişi başına yabancı sermaye miktarı 70$-75$

arasındadır.

e. Başlangıç koşulları (kişi başına gelir, mevcut doğal kaynak

zenginliği, Avrupa Birliği’ne coğrafik ve kültürel yakınlık gibi)

önemli büyüme etkenlerindendir18. Göreceli olarak elverişli

başlangıç koşulları taşıyan Orta Avrupa Ülkeleri, BDT

ülkelerinden daha hızlı bir şekilde ekonomik büyümede iyileşme

gerçekleştirmişlerdir.

f. Hızlı ve dengeli büyüyen ülkelerdeki özel sektörün GSYİH’daki

payı, yavaş ve dengesiz büyüyen ülkelerdeki özel sektörün payına

göre daha yüksektir19. Bunun istisnası, yanlış uygulanan

17 Jorge Martinez-Vazquez and Jameson Boex, “Budgeting and Fiscal Management in

Trasitional Countries”, Journal of Public Budgeting, Accounting and Financial

Management, 13,3, Fall 2001, pp. 353-396. 18 Martha de Melo, Cevdet Denizer, Alan Gelb, and Stoyan Tenev, “Circumstance and

Choice: The Role of Inıtıal Conditions and Policies in Transition Economies”, The

World Bank Economic Review, 15,1, 2001, pp.1-31. 19 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, a.g.e., p.14.

özelleştirme programları sonucu (örneğin Rusya’da olduğu gibi)

daha düşük veya hiç büyümenin olmasıdır.

Havrylyshyn ve Wolf, geçişin politik ekonomi yönüne de işaret

ederek, piyasa reformlarının yolsuzluk ve rant kollama fırsatları

yarattığını ifade etmişlerdir. Bu fırsatlardan fayda sağlayan çıkar grupları

daha ileriki reformların uygulanmasına direnerek yer altı ekonomisi,

tekelci rekabet eksik liberalizasyon gibi unsurların yaratılmasına neden

olarak büyümenin yavaşlamasına ve mali istikrarın çökmesine yol

açarlar20. Radulescu ve Barlow, 1991-1999 yılları arasında 25 geçiş

ekonomisi üzerine yaptıkları ampirik araştırmada şu sonuçlara

ulaşmışlardır21:

- enflasyonla ilgili istikrarın sağlanmasının, büyüme üzerinde

olumlu etkisi bulunmaktadır;

- Sıkı maliye politikalarının büyümeyi yavaşlatmasına rağmen,

büyüme üzerindeki etkisi güçlü değildir;

- Sabit kur rejimini uygulayan ülkeler, diğerlerine göre daha hızlı

büyümüşlerdir;

- Reform indekslerinin büyüme ilişkisinin önem derecesi

tartışmalıdır;

- Elverişsiz başlangıç koşulları büyümeyi olumsuz etkilemesine

rağmen, reform politikaların büyüme üzerindeki etkisi daha

belirgindir;

- Şok terapi yaklaşımının ekonomik büyüme anlamında olumlu

veya olumsuz etkileri net olarak açıkça ortaya çıkmamıştır.

Geçiş sürecinin başlangıcındaki büyüme oranındaki iyileşmeler,

etkinlik kazançları ile açıklanabilir. Yani, fiziki veya beşeri sermaye

şeklindeki yatırımlar ekonomik büyüme üzerinde önemli bir belirleyici

etkiye sahip değildir. Post-sosyalist ekonomiler arasında yapısal,

kurumsal, jeopolitik ve kültürel benzerlikler olmasına rağmen geçiş

20 Havrylyshyn and Wolf (1999), a.g.e., p. 15. 21 Roxana Radulescu and David Barlow, “The Relationship Between Policies and

Growth in Transition Countries”, Economics of Transition, Vol.10, 3, 2002, pp. 719-

745.

sürecinin ilk on yılı boyunca görülen farklı büyüme trendleri, şu

faktörlere bağlanabilir:

Birincisi, üretimde ortaya çıkan azalmaların şiddeti belirli

ülkelerde diğerlerinden daha yüksektir. Bunun nedeni, yapısal reformlar

ve liberalizasyon uygulamalarındaki gecikmeler ve başarısızlıklardır.

İkincisi, durgunluğun derinliği, bir taraftan başlangıç koşullarının

farklılığı ve diğer taraftan da uygulanan politikalar nedeniyle, farklıdır.

Üçüncüsü, reformcu ülkelerde ekonomik daralmanın süresi daha kısadır.

Dördüncüsü, geçiş ekonomilerinde ekonomik daralma dönemlerini

genişleme yılları izlese de bu durumun sürekli olmadığıdır. Yani ikinci

nesil depresyonların yaşanma olasılığı yüksektir. Bunun nedeni,

kurumsallaşmanın yetersiz kalmasıdır. Beşincisi, uygulanan önceki

politikaların başarısızlığıdır. Yapısal reformlar ile başarısız politikaların

olumsuz etkileri giderilemezse durgunluk aşılamaz.

Geçiş sürecinin başlangıcındaki değişik ülkelerin sahip oldukları

ekonomik, sosyal ve kültürel yapı farklılıkları geçen on yılı aşkın süre

içindeki ekonomik büyüme performanslarını etkilemiştir. Eski Sovyetler

Birliğinin dağılması ve merkezi planlama sisteminin yıkılması sonucu

farklı coğrafyalara dağılmış ve farklı doğal kaynak ve nitelikli işgücü

zenginliğine sahip ülkelerin reform programları bakımından

benzerliklerine rağmen farklı ekonomik büyüme başarısı göstermeleri

aşağıdaki koşulların varlığı ile açıklanabilir:

a. Hükümetlerin karar almada öncelikleri ve amaçları.

b. Geçiş sürecinde girişilen politikalar ve kurumsal yapılanma

derecesi.

c. Ülkelerin geçmiş ekonomik performansları.

d. Uluslar arası kuruluşların teknik yardım ve finansal destekleri.

e. Diğer dışsal etkenler (bölgesel savaşlar gibi).

Ekonomik büyüme deneyimleri bakımından farklılık gösteren

geçiş ekonomilerinde, sürecin başında üretimde ciddi kayıplar ortaya

çıkmıştır. Büyümeyi belirleyen etkenler arasında başlangıç koşulları

ciddi bir belirleyici etken olmasına rağmen, reform programlarının

izlenmesinde benimsenen yöntem ve piyasa reformlarının sürdürülmesi

kararlılığı, büyüme üzerinde daha belirleyici olmuştur. Havrylysgyn ve

Wolf, büyüme performansı üzerinde belirli reform programlarının

önemini göstermişlerdir22. Exeter ve Fries, geçiş ekonomilerinde

üretimde meydana gelen düşüşleri iki etkene bağlı olarak açıklamışlardır:

Bunlar, makro ekonomik istikrar programları ve piyasa

liberalizasyonunun uygulanmasındaki başarılardır. Reformlar ve büyüme

arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır23.

Şekil 2’de geçiş ekonomilerinde reformlara başlama yıllarının

başında büyümede yaşanan çöküş ve daralma eğilimi gösterilmektedir.

ODA ülkeleri erken reformcu ülkeler olarak 1994 ten itibaren hızla

büyümeye geçerken; geç reformcu ve elverişsiz başlangıç koşullarına

sahip BDT ülkeleri henüz yeterli düzeyde ve sürdürülebilir bir büyüme

trendi yakalayamamışlardır.

Şekil 2: ODA ile BDT Ülkelerinde Büyüme Oranları

40

50

60

70

80

90

100

110

1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

ODA BDT

22 Oleh Havrylyshyn and Thomas Wolf, a.g.e., pp. 12-15. 23 Julian Exeter and Steven Fries, “The Post-Communist Ttransition: Patterns and

Prospects”, Finance and Development, September 1998, pp.26-29.

Geçiş ekonomilerinde büyüme performansı aşağıdaki etkenlerle

açıklanabilir:

a. Parasal istikrar ve reformlar, büyüme üzerinde doğrudan pozitif

yönde etkilidir. Buna karşılık bazı araştırmalarda liberalizasyon

ve yapısal reformların büyüme üzerinde negatif etkisi olduğu

ortaya konulmuştur. Reformlar, kısa dönemli olarak büyümeyi

olumsuz etkileyebilir. Bu sonuç, Schumpeter tarafından

tanımlanan piyasa ekonomisinin “yaratıcı yıkıcı etkisi” ile

açıklanabilir.

b. Tüm geçiş ekonomileri (reform programlarına erken başlamış

olsalar dahi) başlangıçta ekonomik daralma ve resesyon

(gerileme) yaşamışlardır. Bu nedenle reformlar tek başına çıktı

düzeyini belirleyici bir etken değildir. Bununla beraber,

çıktıdaki azalmanın derinliği, tercih edilen politika değişkenleri

ile ilişkilidir.

c. Geleneksel faktör analizi geçiş ekonomilerinde büyüme

farklılıklarını açıklamakta yetersiz kalmıştır.

d. Başlangıç koşulları, büyümeyi etkilemiştir. Buna rağmen

başlangıç koşullarının önemi sınırlıdır ve uzun dönemde

zayıflamaktadır.

Tablo 5’te 1029 Büyük depresyonu ile 1990’lı yıllarda yaşanan

geçiş dönemi depresyonu arasındaki karşılaştırma yer almaktadır. BDT

ülkeleri ile ODA ve Baltık Ülkeleri, yaşanan bu derin ve uzun süreli

resesyonun etkilerini, uluslar arası finans ve yardım kuruluşlarının

desteği ve yardımı ile atlatmaya çalışmışlardır. Böylelikle reformların

kısa dönemli maliyetleri azaltılmıştır.

Tablo 5: Geçiş Süreci Resesyonu ile Büyük Depresyon Karşılaştırması

Ülkeler

Ardışık Olarak

Büyümedeki

Azalma Yılları

Kümülatif

Olarak

Büyümedeki

Azalma (%)

Reel GSYİH, 200

(1990 = 100)

Orta ve Doğu Avrupa ve Baltık

Geçiş Ülkeleri

4

23

107

Arnavutluk 3 33 110

Bulgaristan 4 16 81

Hırvatistan 4 36 87

Çek Cumhuriyeti 3 12 99

Estonya 5 35 85

Macaristan 4 15 109

Letonya 6 51 61

Litvanya 5 44 67

Polonya 2 6 144

Romanya 3 21 82

Slovak Cumhuriyeti 4 23 105

Slovenya 3 14 120

Bağımsız Devletler Topluluğu

Geçiş Ülkeleri

7

51

63

Ermenistan 4 63 67

Azerbaycan 6 60 55

Beyaz Rusya 6 35 88

Gürcistan 5 78 29

Kazakistan 6 41 90

Kırgız Cumhuriyeti 6 50 66

Moldovya 7 63 35

Rusya Federasyonu 7 40 64

Tacikistan 7 50 48

Ukrayna 10 59 43

Özbekistan 6 18 95

Büyük Depresyon, 1930-34

Fransa 3 11 n.a.

Almanya 3 16 n.a. İngiltere 2 6 n.a. Amerika Birleşik Devletleri 4 27 n.a. Kaynak: Transition: The First Ten Years, World Bank, Washington, D.C., 2002.

Ekonomik büyüme ve büyümeyi belirleyen etkenler arasındaki

ilişkileri açıklayan çok sayıdaki araştırmalardan biri de Staehr tarafından

yapılmıştır. Staehr, 25 geçiş ekonomisi (Moğolistan, Çin, Vietnam,

Bona-Hersek ve Eski Yugoslavya hariç) üzerinde 189-2001 dönemini

kapsayan araştırmasında şu sonuçlara ulaşmıştır24:

a. Enflasyon, büyümeyi belirleyici önemli bir etkendir.

b. Geniş kapsamlı reformların (liberalizasyon, özelleştirme, yapısal

reformlar gibi) orta dönemde büyüme üzerindeki etkileri

pozitiftir.

c. Reformların hızının büyümeyi olumlu yönde etkilediği açık

değildir. Kısa vadede reformların olumsuz etkileri ile uzun vadeli

yararları birbirini dengeler niteliktedir. Bununla beraber

reformların hızı tek başına büyüme üzerinde önemli bir belirleyici

etken değildir.

d. Küçük ölçekli özelleştirme ile birlikte uygulanan liberalizasyon,

diğer reformlarda eksiklik olsa da, büyüme üzerinde olumlu etki

yaratmaktadır.

1.2. Süreç Olarak Geçiş

“Geçiş” veya planlı ekonomiden piyasa ekonomisine “dönüşüm”

kavramı 1990’ların başında politik sistem olarak komünizmin çöküşü ve

SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkmıştır.Uluslararası finans kuruluşları

1980’li yıların başından itibaren Üçüncü Dünya Ülkelerine uygulattıkları

yapısal ayarlama politikaları-istikrar, liberalizasyon, özelleştirme-post

komünist ülkeler tarafından da 1990’lı yılların başından itibaren

uygulanmaya başlanmıştır. Fakat, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine

geçiş yapan bu ülkelerin uyguladıkları reform programları “dönüşüm”

veya “geçiş” politikaları olarak adlandırılmıştır. Neo-liberal yaklaşımlar

içeren bu politikalar 20. yüzyılın son çeyreğinde olgunlaşan ve etkinleşen

“küreselleşme” eyleminin bir unsuru olarak algılanabilir.

24 Karsten Staehr, “Reforms and Economic Growth in Transition Economies:

Complementarity, Sequencing and Speed”, BOFIT Discussion Papers, No.1, 2003, p.

27.

Uluslararası ticaretin serbestleşmesi, uluslararası sermaye

hareketleri üzerindeki engellerin hafifletilmesi, devletin piyasaların

işleyişine olan müdahalesinin en aza indirilmesi ve kamu sektörünün

hacminin küçültülmesi, merkezi hükümetlerin rolünün azaltılarak yerel

yönetimlere kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanmasında daha fazla yetki

ve sorumluluk verilmesi gibi küreselleşmenin liberal esaslarına dayalı

politikalar geçiş ekonomileri tarafından da benimsenmiştir. Komünizmin

çöküşü devletin planlama ve korumacılık önlemleri ile ekonomik

etkinliği ve refahı ne ölçüde sağlayabileceğine ilişkin şüpheleri

kuvvetlendirmiştir. Sonuçta merkezi planlamaya dayalı bir kaynak tahsisi

mekanizmasının ekonomik kaynakların etkin ve verimli kullanımını

sağlamada başarısız olduğu anlaşılmıştır.

Ekonomik sistemlerin temelinde dinamizm ve değişim saklıdır.

Ekonomik sistemlerin birinden diğerine dönüşümü (komünizmden

kapitalizme) evrimsel bir nitelik taşımasa da, uzun dönemde arzu

edilmeyen politik değişmelerin etkileri dikkate alınmalıdır. Bu nedenle

“dönüşüm” (transformation) insan faaliyetlerinin bir sonucudur, insanın

bilinçli bir eseri değildir. Dönüşüm ve geçiş kavramlarının ekonomik

sistemler için farklı kullanımı, bu ikisi arasında kültürel, ekonomik ve

politik unsurları bakımından bir tanım ayrılığı yaratmıştır. “Geçiş”,

belirli bir başlangıç noktasından bilinen bir son noktaya doğru eylemli bir

süreci ifade eder. Bu geçiş sürecinde süreci belirleyen ve etkileyen

araçların seçimi önemlidir. “Dönüşüm” ise, uzun dönemli olarak politik

sistemler arasındaki yakınlaşmanın ve teknolojik değişimin bir sonucu

olarak, ekonomik ve politik bakımlardan sistematik ve sürekli bir

değişimi ifade etmektedir. Neo-klasik teori dönüşüm yerine geçiş

kavramını benimseyerek, sosyalist ekonomik yapıdan piyasa

ekonomisine geçişin kapsamlı ve kısa bir zaman aralığında

gerçekleşebileceğini savunmuştur. Ekonomik sistemler arasındaki

dönüşüm yerine kısa süreli olarak öngörülen bir değişimi ifade etmek

için kullanılan geçiş ekonomisi kavramı, tartışmaların bu belirli zaman

aralığının “şok terapi” biçiminde mi, yoksa daha geniş bir zaman

aralığına yayılmış “aşamalı” bir şekilde mi olacağı üzerinde

yoğunlaşmasına neden olmuştur.

Sosyalist sistemden piyasa ekonomisine geçişin süresi ve şiddeti

bakımından iki temel yaklaşım uygulama olanağı bulmuştur. Birincisi,

IMF ve Dünya Bankası tarafından geliştirilen ve makro ve mikro

ekonomik bakımdan ekonominin yeniden yapılandırılması için

uygulanacak politikaların (özelleştirme, yerelleşme ve hükümet

kontrollerinin azaltılması, girişimciliğin ve serbest piyasa rekabetinin

desteklenmesi gibi) mümkün olduğunca hızlı bir biçimde uygulanmasını

öngören “big bang” (büyük patlama) veya “şok terapi” yaklaşımıdır.

İkincisi, sürecin hızı ve sonuçlarıyla ilgilenmeyen, fakat ekonominin

sektörel olarak yeniden yapılandırılmasını “aşamalı” biçimde

gerçekleştirilmesini (reformların süratli değil, fakat aşama aşama

uygulanması) benimseyen yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bazı sektörler

piyasa ekonomisi kurallarına göre yeniden yapılandırılırken, bazıları da

merkezi planlamanın etkisi altında kalmaktadır. Bu yaklaşım, politik ve

ideolojik nedenlerle ne tam bir piyasa ekonomisi ne de sosyalist bir

ekonomiyi benimsemektedir. Başka bir ifadeyle, “aşamalı gelişim”

yaklaşımı sosyal piyasa ekonomisini yaratacak bir nitelik taşımaktadır.

Bu iki yaklaşım dışında geçiş sürecinin “zaman” ve “etki”

boyutunu açıklayan bir başka yaklaşım bulunmamaktadır. Her iki

yaklaşımın lehinde ve aleyhinde ileri sürülen değerlendirmeler kesin bir

yargı ortaya koymaktan uzaktır. Merkezi planlı ekonomiden piyasa

ekonomisine geçiş (Çin hariç), Sovyet sisteminin çöküşünden sonra

ortaya çıkan yeni bir kavramdır. Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine

geçiş sürecini sadece ekonomik reformlar yoluyla açıklamak yeterli

görülmemektedir. Geçiş ekonomisi tanımına uygun olarak bu ülkelerdeki

ekonomik yapı ve sosyal yapı değişiklikleri (dönüşümleri) bir ekonomik

teorinin öngörebildiğinden daha zor ve karmaşıktır. Geçiş

ekonomilerindeki sosyo-ekonomik yapı ve kurumsal düzenlemeler,

gelişmiş piyasa ekonomileri ile karşılaştırıldığında esaslı farklılıklar

göstermektedir.

Sosyalist ekonomik düzende Sovyetler Birliği ağır sanayi

üretimine önem vermiş, fakat hizmetler sektörü ile hafif sanayi üretimini

ve tüketim malları üretimini ihmal etmiştir. Bankacılık sistemi

gelişmemişti ve esaslı bankacılık faaliyetleri tasarruf mevduatı toplamak

ve Sovyetler Birliğine üye ülkeler arasındaki para transferlerini

gerçekleştirmek ile sınırlıydı. Merkezi hükümet tarafından tüketim

malları fiyatları ve temel hizmetler büyük ölçüde subvanse edildiği için

bu mal ve hizmetlerin fiyatları piyasa fiyatlarını yansıtmamaktaydı.

Tüketim mallarına olan talebin baskı altında tutulduğu bir tür kıtlık

ekonomisi egemendi. Bu yüzdendir ki, ekonominin tüketici tercihlerine

uygun bir üretim yapısı göstermemesi, kara borsa ve kayıt dışılığı

yaratmıştır. Merkezi planlamanın yarattığı güçlü bürokrasi ise, kamu

hizmetlerinde etkinliği ve hizmet kalitesini düşürmüştür.

Aşağıdaki tabloda Sovyet ekonomisi ile piyasa ekonomileri

arasındaki başlangıç koşulları bakımından sektörel bakımdan önemli

farklılıkları göstermektedir. Sovyet ekonomisinde A.B.D. ekonomisi ile

karşılaştırıldığında aşırı yatırım ve eksik tüketim olduğu anlaşılmaktadır.

SSCB ekonomisinde sanayi ve tarım üretimi daha fazladır. ABD

ekonomisinde ise karşılaştırmalı olarak tüketim ve hizmetler sektörü

daha gelişmiştir.

Tablo 6: SSCB ve ABD Ekonomilerinin Yapısal Farklılıkları (1980)

Kaynak: Statistical Abstract of the United States; USSR: Measure of Economic Growth

and Development, 1950-1980.

1.2.1. Şok Terapi Yaklaşımı (Neo-Klasik Görüş)

Eski Sovyetler Birliği ve Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde

1990’lı yıllardan başlayarak neoklasik iktisadın temel önermelerine

dayalı politikaların benimsenmesiyle, radikal geçiş süreci reformlarının

başarısı üzerinde şüphe bulunmuyordu. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve

SSCB ABD

Tüketim 53 65

Yatırım 33 17

Sanayi ve İnşaat 57 28

Tarım 16 3

Ulaşım ve Haberleşme 9 6,5

Hizmetler 16 44

Rusya tarafından benimsenen şok terapi politikaları üç temel unsur

içermekteydi: a) fiyat liberalizasyonu; b) hızlı özelleştirme; c) kamu mali

açıklarını azaltmak yoluyla makro ekonomik istikrar. Bu unsurlar,

neoklasik iktisat teorisinin etkin bir piyasa ekonomisi için gerekli kabul

ettiği temel unsurlardandır.

Şok terapi, neo-klasik ekonomik analizle açıklanmaktadır. Neo-

klasik iktisat teorisi, bireyleri rasyonel kabul eder. Bireyler özgür

tercihleri ve maddi olanakları arasında bir denge kurar. Toplumun

tercileri de bireylerin tercihlerinin bir bileşkesidir. Devlet katı bir şekilde

“laissez faire” uygulamasına karşıdır. Bununla beraber, devlet hukuk ve

düzeni, mali ve parasal dengeyi, çevreyi koruyacak ve kamu sağlığını ve

eğitimi teşvik edecek altyapıyı sağlar. Piyasa başarısızlıkları,devletin

piyasaya otomatik olarak müdahalesi için gerekçe değildir. Devletin

minimal düzeyde etkin şekilde piyasayı düzenleyici bir rol oynaması

gerekir. Şok terapi yaklaşımı, serbest piyasa ekonomisi sürecini

başlatacak reformların en kısa sürede ve kapsamlı olarak

gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Toplumun politik ve ideolojik

yapısında piyasa ekonomisinin gerektirdiği değişikliklerin

gerçekleştirilmesi, liberal politikaların başarısını belirlemede önemlidir.

Neo liberal doktrin, ekonomik karar alma ve politik gücün

ayırımına dayanan bir politik strateji önermektedir. 1990-1995 yılları

arasında yaklaşık 24 geçiş ekonomisi neo-liberal istikrar programlarını

uygulamışlardır. Post-komünist ülkeler neo-liberal ekonomi anlayışının

benimsettiği genel denge teorisi modeline dayanarak adeta yeni bir

“beyaz sayfa” açmışlardır.

Doğu Avrupa ülkelerindeki piyasa reformlarının temeli, 1987

sonrası Sovyetler Birliği Lideri Gorbachev tarafından teşvik edilen

radikal reformcuların etkin olduğu Polonya Hükümetinin giriştiği reform

programıdır. Polonya tipi “big bang” reform stratejisi, Solidarnosc

hükümeti tarafından 1989 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Hızlı ve

kapsamlı bir piyasa reformu arzulayan Hükümetin danışmanlığını yapan

Jeffry Sachs-daha sonraki yıllarda Rusya Hükümetinin de danışmanlığını

yapmıştır- daha çok bir politik strateji olarak tanımladığı “şok terapi”

yaklaşımını önermiştir. David Lipton ve Jeffrey Sachs tarafından önerilen

şok terapi stratejisi, Polonya Hükümetinin liberal Maliye Bakanı Lezsek

Balcerowicz tarafından tavizsiz olarak uygulamaya konuldu. Lipton ve

Sachs, batılı piyasa ekonomileri ile karşılaştırılabilir bir ekonomik sistem

yaratmak amacına ulaşmak için geçiş sürecindeki ekonomilerdeki mevcut

kurumsal yapının açıklamak yerine, nasıl değiştirilebileceğini yeni

ekonomik sistemi oluşturacak stratejiler ve yöntemlerle ilgilenmişlerdir25.

Mevcut kurumsal yapıyı açıklamak yerine, bu kurumsal yapıyı

piyasa ekonomisine dönüştürecek yollar, yöntemler ve stratejiler

açıklanmıştır. Lipton ve Sachs tarafından Polonya için önerilen geçiş

sürecinde uygulanacak şok terapi stratejisinin politika araçları: katı bir

maliye ve para politikası; ulusal paranın konvertibilitesi; fiyatların

serbest bırakılması; devlet teşebbüslerinin tekelinin kaldırılması;

uluslararası ticaret üzerindeki tüm engellerin kaldırılması; özel sektörün

tam olarak serbestleşmesi; devlet teşebbüsleri yönetiminin yeniden

düzenlenmesi; vergi reformu; işsizlik sigortası ve istihdam sağlayıcı

projeler; küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi için kredi

tahsisleri; özelleştirme; Polonya’nın Avrupa Birliği’ne uyumunu

sağlayacak yedibine yakın yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir 26.

Polonya’nın uyguladığı radikal dönüşüm politikasının en önemli

aracı, özelleştirme olmuştur. Özelleştirme, reform programının başarısı

için anahtar bir işleve sahiptir. Şok terapi yaklaşımı “devrimci” ve “sil

baştan” ögeler taşımaktadır. Yangın çıkan bir evde nasıl ki yangını

söndürmek için hangi odadan başlayalım diye sorulmazsa, ilk adımı atan

bir insanın düşmemesi için ikinci adımı atması neden gerekiyorsa, reform

programına başlayan bir ülkenin de uyguladığı politika araçlarının

bazılarının sonuçlarını bekleyip, diğerlerini bu sonuçlara göre

uygulamaya koyması sürecin uzamasına ve politikanın başarısızlığa

uğramasına neden olacaktır. Şok terapi veya radikal yaklaşım ile aşamalı

veya evrimci yaklaşım, Plato ile Aristo veya Rousseau ile Burke

25 David Lipton and Jeffrey Sachs, “Creating a Market Economy in Eastern Europe: The

Case of Poland”, Brookings Papers on Economic Activity, N.1, Washington D.C., The

Brookings Institution, 1990, p.75. 26 Lipton and Sachs, a.g.e., pp. 99-104.

arasındaki felsefi düşünce farkı ile açıklanabilir. Plato ve Rouasseau

tarafından temsil edilen görüşler devrimci nitelik taşımasına karşılık;

Aristo ve Burke tutucu ve evrimci görüşleri temsil etmektedirler. Bir

başka ifadeyle, devrimci ve evrimci reform yaklaşımlarını, radikal ve

organik görüşler altında toplamak mümkündür.

Şok terapi yaklaşımının neo-klasik modele dayalı esaslı unsurları,

toplumun piyasa ekonomisine uyum sağlayacak bir ideolojik ve rasyonel

tutuma sahip olması; piyasa ekonomisine geçişin hızlı ve kapsamlı

olması; toplumun demokratikleşme düzeyinin ve reform programını

uygulayan politik yönetimin piyasa ekonomisinin öngörüleriyle uyumlu

işlemesi; şok terapi modeliyle uyumlu bir ideolojik yapının oluşması

olarak belirtilebilir.

Birey ve Örgüt Davranışları

Kapitalizmin politik, ekonomik ve ideolojik analizinin şok terapi

dönüşüm modeline göre analizi yapılırken, toplumun özgürlükçü ve

bireyci toplum yapısını dikkate almak gerekir. Neo-klasik iktisat

görüşünün öngördüğü birey rasyoneldir. Bireyler tercihlerini piyasa

aracılığı ile ifade ederler ve birey tercihleri ile toplumun tercihleri

arasında bir ayırım ve çatışma yoktur. Piyasa ekonomisinin başarısını

belirleyen, ekonomik ve politik aktörlerin süreç içindeki davranışlarıdır.

Özel mülkiyet, piyasa işlemlerinin etkinliği için temel unsurunu ve

ekonomik özgürlüğün de esasını teşkil etmektedir.

Piyasa ekonomisine dönüşümü sağlayacak reformların başarısı,

özel mülkiyetin varlığına; serbest piyasa ekonomisi ilişkilerine; ve

bireysel girişimlerin teşvik edilmesine bağlıdır. Bu nedenle, toplum

düzeninin ve birey davranışlarının piyasa ekonomisinin gerektirdiği

liberal anlayışa uygunluk taşması gerekmektedir. Sovyet ideolojisine

bağlı eski tutum ve alışkanlıkların toplum düzeninde birey

davranışlarında bir değişime yönelmediği sürece liberal politikaların

başarı şansı düşüktür.

Süreç Hızı

Reform programının başarısı, uygulanan politikaların kapsamlı,

tamamlayıcı ve hızlı olma özelliklerine bağlıdır. Şok terapi reform

programlarının politik başarısı, istikrarlı ve inançlı hükümetlerin

işbaşında olmalarına bağlıdır. Dolayısıyla, şok terapi yaklaşımının kısa

sürede geçiş sürecinin tamamlanması gerektiğine dair önkoşulu,

programın sürdürülmesinde politik desteğin zamanla azalması

olasılığıdır. Demokratik hükümet modellerinde (çoğulcu ve çok partili)

ekonomik reformların başarı şansı düşüktür. Demokratik bir politik

süreç, şok terapi geçiş modeli ile uyumlu değildir. Demokrasi toplum

tercihlerine karşı hükümetleri sorumlu davranmaya ve isteklerini

karşılamaya zorunlu kılar. Bu nedenle reform süreci politik süreçten

bağımsız olarak sürdürülmelidir.

Geçiş programlarının yaşam standartlarının düşmesi, işsizlik,

negatif büyüme gibi olumsuz etkileri, programların kapsamlı ve uyumlu

olması halinde en aza indirilebilir. Uzun dönemde ekonomik büyüme

eğilimleri güçleneceği için, radikal reformların kısa dönemde geçiş

ekonomileri üzerinde yaratacağı yük taşınmak durumundadır. Aksi halde,

üretimde ortaya çıkan azalma daha uzun süre etkisini sürdürecektir27.

Özelleştirme ve liberalleşme gibi radikal reform programlarının temel

politikalarının başarısı, politik yozlaşma, rüşvet, kayırmacılık gibi

yolsuzlukların hükümetlerin yönetiminde en aza indirilmesi ile mümkün

olabilir.

Politik Kültür

Aslund, Boone ve Jonson piyasa reformlarının başarısı ile

demokratikleşme arasında doğrudan bir ilişki kurmuştur. Buna göre, tam

demokratik ülkeler (ekonomik ve politik çoğulculuk) gelişmiş piyasa

reformları uygularken; yarı demokratik (oligarşik) ülkeler sınırlı reform

programları izlemiş ve diktatörlükle veya işadamlarının egemenliği

altında yönetilen ülkeler ise, reform programlarında başarısız

olmuşlardır28. Piyasa devriminin ekonomik devrimle koşut olarak

27 Lipton and Sachs, a.g.e., p. 63. 28 Anders Aslund, Peter Boone, and Simon Johnson, “Escaping the Under-Reform

Trap”, IMF Staff Paper,Vol.48, Special Issue, 2001, pp..92-93.

gerçekleştirildiğine ve geçiş ekonomilerinin amacının mümkün olan en

kısa sürede demokratik bir toplum oluşturmak olduğuna dair görüşler

bize göre tutarlı değildir. Radikal reformların temelinde ekonomik ve

politik yapıyı sil baştan değiştirerek, rekabetçi piyasa ekonomisine

uyumlu hale getirmek amaçlanmaktadır. Geçiş sürecinin yarattığı sosyal

maliyetleri nedeniyle reform politikalarının demokratik hükümetler

tarafından tavizsiz sürdürülmesi, muhalefetin ve sivil toplum

kuruluşlarının baskısı karşısında oldukça güçtür.

Tablo 7: Seçilmiş Geçiş Ekonomilerinde Demokrasi ve Reform Süreci

Reformcu Ülkeler Ilımlı (orta) Reformcu

Ülkeler

Sınırlı Reformcu

Ülkeler

Macaristan

Slovakya

Litvanya

Letonya

Polonya

Estonya

Çek Cumhuriyeti

Kırgızistan

Azerbaycan

Gürcistan

Bulgaristan

Ermenistan

Moldovya

Rusya

Kazakistan

Ukrayna

Romanya

Türkmenistan

Beyaz Rusya

Özbekistan

Tacikistan

Kaynak: Aslund, Bone, and Johnson (2001), p..94.; EBRD, 2000.

() Demokratik bakımdan özgür ülkeler ; () Demokratik bakımdan kısmen özgür

ülkeler; () Diktatörlükle yönetilen ülkeler

Şok terapi geçiş modelinin temelinde politik çoğulculuk ve politik

liberalizasyon bulunmamaktadır. Toplumda libarelleşme ve

demokratikleşme süreci, güçlü bir tek parti hükümeti tarafından reform

programı sürdürüldüğü sürece geçerlidir. Geçiş sürecinde reform

programının başarısı için politik bakımdan güçlü ve otoriter bir

hükümetin varlığı gereklidir, demokrasi değil29. Japonya, Kore, Singapur,

Malezya, Endonezya ve Tayvan gibi ülkelerdeki tek parti hükümetleri

piyasa ekonomisi reformlarının başarısında etkili rol oynamışlardır.

29 John Marangos, “The Poitical Economy of Shock Therapy”, Journal of Economic

Surveys, Vol.. 16, No.1, p.48.

Türkiye’de 1980 sonrası Türk ekonomisinde gerçekleştirilen liberal

ekonomi politikalarının başarısında 1983 yılından itibaren Özal

Hükümetinin tek başına iktidara gelmesi önemli rol oynamıştır.

İdeolojik Tutum

Neo-klasik iktisatçıların geliştirdiği ideoloji, politik ve ekonomik

özgürlüğü ve bireylerin çıkarlarının korunması ve teşvik edilmesi

gerektiğini savunur. Devletin ekonomik ve sosyal faaliyetleri minimize

edilmeli ve devlet ancak anayasal görev ve sorumluluklarının sınırı

içinde piyasaya müdahale etmelidir. Bireysel çıkarlar ve bireycilik,

toplum çıkarlarının ve devletçiliğin yerine geçmelidir. Sovyet toplumu

bireyciliği ortadan kaldırdığı ve toplum çıkarlarını bireylerin çıkarının

önüne geçirdiği için, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki geçiş sürecinde

bu ülkelerdeki vatandaşların piyasa ekonomisinin gerektirdiği girişimci

ve tüketici davranışlarını benimsemeleri zaman almıştır.

1.2.2. Aşamalı Reform Yaklaşımı (Post-Keynesyen

Görüş)

Neoklasik iktisat gerçekçi olmayan ve zımni (olduğu var sayılan)

varsayımlarla- tam rekabet, sıfır işlem maliyetleri, tam enformasyon gibi-

açıklandığı için, ekonomik sistemlerin birinden diğerine dönüşümü ile

ilgili Washington yaklaşımına dayalı radikal önlemleri başarılı

olamamıştır. Şok terapi, ekonomiye tüm devlet müdahalelerini ve bunun

sonucu ortaya çıkan olumsuzlukları hızlı bir şekilde gidermeyi

amaçladığı için, bu programlar büyük ölçekte firma iflaslarına, işsizliğe,

sosyal dengesizliğe yol açmıştır. Sonuç olarak BDT, BAD ve ODA

ülkelerinde çoğu hükümetler stratejik ve korunması gereken sektörlerdeki

işletmelere tekrar dış ticaret ve vergiler yoluyla korumalar ve bütçe

sübvansiyonları sağlamanın yollarını aradılar ve gelinen noktada terapisiz

bir şok süreci yaşanmış oldu.

Aşamalı bir geçiş programı benimseyen Çin, iki ayaklı bir

yaklaşım izlemiştir. Çin hükümeti bir taraftan kaynak tahsisi ile ilgili

merkezi kontrolünü gevşeterek karşılaştırmalı avantajları olan sektörlere

yeni firmaların girişini kolaylaştırırken; diğer taraftan geleneksel ve

stratejik sektörlerdeki firmalara yünelik korumacı desteğini sürdürmeye

devam etmiştir. Bu yaklaşımın birinci ayağında kaynak tahsisinde

etkinlik artırılmış, yeni kaynaklar sağlanmış, geleneksel sektörlerdeki

işletmeler için reform koşullarına hazır olmaları sağlanmıştır. İkinci

ayağında ise, geçş süresince ekonominin krize girmesi ve firma iflasları

önlenmiştir. Bu iki ayaklı yaklaşım, ekonomik ve sosyal istikrarı

korumuş, dinamik bir büyümeyi sağlamıştır30.

Çin 1978 yılında geçiş reformlarına başlamıştır. İlk aşamada

köylerdeki küçük çiftlikleri kaldırarak, orta ve büyük ölçekte tarım

çiftlikleri oluşturmuştur. Böylece reformların başlangıcında Çin

nüfusunun 4’te 3’ü kırsal kesimde yaşarken, tarımsal çiftliklerin

ölçeklerinin büyütülmesi politikası 1984 yılında sonuçlarını vermeye

başlayarak kırsal kesimdeki vasıfsız işgücü hafif sanayi sektörlerine

kaydırılmıştır. Belirli bir seviyenin üzerinde üretim gerçekleştiren

firmalara bu fazla ürünü piyasa fiyatlarından satmalarına devlet

tarafından izin verilmiştir. Böylece, tarım sektöründe gerçekleştirilen

reformlar sayesinde tarımsal üretim ve hafif sanayi üretimi hızla artış

göstermiştir.

Daha sonraki aşamada, ülkenin güney ve doğu kıyılarında serbest

ticaret bölgeleri kurularak ihracat teşvik edilmiştir. Bütün bu gelişmelere

rağmen Çin’de politik ve ideolojik nedenlerle ağır sanayi sektöründe

devlet kontrolü ve planlama anlayışı hala sürdürülmektedir.

Bazı araştırmalar, Çin ve Vietnam ekonomilerindeki istikrarlı ve

hızlı büyümeyi (1989-1995 aralığında yıllık ortalama büyüme hızı Çin’de

% 11 ve Vietnam’da % 7 olarak gerçekleşmiştir) geçiş sürecinde

uyguladıkları ihtiyatlı ve aşamalı reform politikaları ile

açıklamaktadırlar31. Aşamalı reform yaklaşımını benimseyen ülkelerde

devlet, piyasa ekonomisini destekleyecek temel kurumlar

30 Justin Yifu Lin, “Vability, Economic Transition and Reflection on Neoclassical

Economies”, Tiger Working Paper Series No.50, Warsaw 2004, p.18. 31 J. McMillan and, B. Naughton, “How to Reform a Planned Economy: Lessons from

China”, Oxford Review of Economic Policy, Vol. 8, No. 1, 1992, pp. 30-43.

oluşturuluncaya kadar temel (stratejik) sektörleri elinde tutmuştur. Çin’in

benimsediği sosyalist piyasa ekonomisi sisteminin, sağlanan ekonomik

büyüme ve refah artışına rağmen, özelleştirme ve yerinden yönetimli bir

ekonomik sistem olmadan ne derecede serbest piyasa ekonomisi anlayışı

ile örtüştüğü tartışmalıdır. Çin tarzı geçiş sürecinin temel amacı,

reformlar, açıklık ve modernizasyon yoluyla sosyalist bir piyasa

ekonomisi kurmaktı32. Bununla beraber, Çin’in uyguladığı reform

programı bazı geçiş ekonomilerinin (Örneğin Rusya’da kuponlu

özelleştirme, Kazakistan’da özel emeklilik sistemi gibi) benimsediği

standart veya önceden pişirilmiş çözümlerle benzerlik göstermemektedir.

Çin’in pragmatik ve “aşağıdan yukarıya doğru” aşamalı geçiş süreci

reçete reform programlarına değil, yerel koşullara ve insiyatife dayalı

olmuştur.

Vietnam ekonomik reform sürecine 1986’da “iyileştirme” (doi

moi) programı ile başlamıştır. Reform programının temel uygulama

araçları hizmet ve fiyat liberalizasyonudur. Bu reform, küçük ölçekli

firmaların ve teşebbüslerin gelişmesini teşvik etmiş ve yabancı

yatırımlarla ilgili yeni yasal düzenlemeler getirmiştir. Küçük çiftçilerin

ve yeni girişimcilerin devlete ait tarım arazilerini kiralanmalarına izin

verilerek, özel tarımsal üretim teşvik edilmiştir. Tarımda geleneksel

sosyalist kolektif sistem kaldırılarak, ailelerin kendi arazilerinde tarım

yapmalarına ve ürettiklerini piyasa fiyatlarından satmalarına izin

verilmiştir. Tarımsal alanda gerçekleştirilen reformlar sayesinde

Vietnam, Asya’daki en büyük üçüncü pirinç ve en büyük ikinci kahve

ihracatçısı ülke konumuna yükselmiştir. Aşamalı olarak gerçekleştirilen

ekonomik istikrar, liberalizasyon ve yapısal reformlar sonucunda

Vietnam makro ekonomik politik hedeflerine ulaşmada başarılı olmuştur.

1.2.3. Şok Terapi ve Aşamalı Geçiş Stratejilerinin

Karşılaştırmalı Analizi

32 Richard Sanders and Chen Yang, “China’s Path to the New Economy An Institutional

Approach”, TIGER Working Paper Series No.39, Warsaw, April 2003, p.5.

Şok Terapi Lehine Argümanlar

Serbest fiyat mekanizmasının tam olarak işletilmesi, firmalar

devlet tarafından bütçe sübvansiyonları ile desteklenmiyorsa, faydalıdır.

Piyasa koşullarında faaliyet gösteren firmaların devlet desteğinden

yoksun bırakılmaları, karlı olmayan marjinal firmaların iflasına neden

olabilir. Böyle bir sonuç, piyasa yeni firmaların girişini olanaklı kıldığı

için, faydalıdır.

Mikro ekonomik istikrar politikaları ile yapısal reformların eşanlı

uygulanması, başarılı bir geçiş süreci için gereklidir. Politik belirsizlikler

ve reform programındaki gecikmeler piyasa işleyişinde ciddi

etkinsizlikler yaratır.

Kamu işletmeciliğinin bütçeden yapılan sübvansiyonlarla

desteklenmeye devam edilmesi, kamu yöneticilerini sorumsuzluğa,

israfa, verimsizliğe ve yolsuzluğa yöneltir. Koruyucu önlemler, verimsiz

ve karlı olmayan teşebbüslerin yanlış kaynak tahsislerine neden olur;

piyasalarda girişimcilik isteği ve ruhu gelişmez; piyasa ekonomisine tam

olarak geçişin önündeki riskler devam eder.

Aşamalı Geçiş Lehine Argümanlar

Tüm reform önlemlerinin kısa bir sürede ve birlikte

gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Fiyat istikrarı gibi önlemler için acele

edilebilir; fakat örneğin serbest bankacılık sisteminin kurulması veya

vergi sistemi reformu zaman alır ve aynı zamanda beşeri ve fiziksel

sermaye birikimini gerektirir. Ayrıca, reform programının dayanağını

oluşturacak hukuk alanındaki reformların hemen uygulamada sonuç

vermesi ve hayata geçirilmesi de güçtür. Her önlemin bir arada ve

kapsamlı olarak uygulanmaya çalışılması, ilk yapılacaklar listesini

anlamsızlaştıracaktır.

Hızlı değişimler her zaman bir maliyet taşır. Dönüşüm maliyetleri

ekonomik ve sosyal maliyetlerdir. Örneğin, özelleştirilen kamu

işletmelerinde çalışan işçiler için rekabetçi koşullarda yeni iş ortamına

alışmak veya yeni iş bulmak güçtür. Özeleştirme sonrasında işgücünde

verimsizliklerin ortaya çıkması olasıdır. İşsizlik sorununun çözümü için

sosyal güvenlik sistemini güçlendirmek, emeklilik programlarını

etkinleştirmek, işsizlik tazminatlarını yerleştirmek, işgücünün piyasa

ekonomisinin gerektirdiği koşullarda istihdamı için eğitilmesini ve

niteliğinin artırılmasını sağlayacak sosyal yardım ve mesleki eğitim

programları uygulamak için devlet bütçesinden kaynak ayrılması

gerekmektedir.

Döviz kurundaki beklenmeyen yükselmeler dış ticaret dengesini

bozar ve dış borç sorununu artırır. Yabancı sermaye hareketleri

üzerindeki kısıtlamaların tamamen kaldırılması, mali piyasaların dış

şoklara karşı direncini zayıflatır. Parlamenter rejimlerde güçlü

parlamento desteğine sahip olmayan hükümetler reform programlarını

kararlılıkla yürütemezler. Demokratik süreçte ekonomik reform

programlarının uygulanması gerekliliği, hükümetler için siyasi riskler

taşır.

Neoklasik iktisat ve Washington Uzlaşması geçiş sürecindeki

ekonomilerde önerdikleri politika stratejileri bakımından başarılı

sonuçlar vermemiştir. Neoklasik iktisat düşüncesi, geçiş ekonomilerinde

sağlıklı bir piyasa ekonomisinin oluşturulabilmesi için kurum yönetişimi,

rekabetçi ortam, mülkiyet haklarının düzenlenmesi ve özel sektörün

gelişimi önündeki diğer engellerin kaldırılması gibi unsurlara önem

vermektedir. Bununla beraber, geçiş ekonomilerinde özel sektör

girişimciliği zayıf ve mevcut firmalar rekabetçi piyasa koşullarına hazır

olmadıklarından, piyasalarda küçük firmaların iflasları ve kamu

işletmelerinin ise zararları ortaya çıkmıştır. Geçiş ekonomilerinde ortaya

çıkan piyasa aksaklıkları nedeniyle piyasalara fiyat kontrolleri,

sübvansiyonlar, rekabeti önleyici diğer devlet müdahaleleri, kaynak

tahsisinde idari kararların belirleyici olması gibi sonradan ortaya çıkan

devletin koruyucu önlemleri sonuçta; rant kollama, gelir dağılımında

adaletsizlikler, yetersiz kaynak tahsisi, etkin bir kurum yönetişiminin

eksikliği, tekelci piyasa koşulları yaratmıştır.

Washington uzlaşması, BDT, ODA ülkeleri, yeni sanayileşmekte

olan ülkelerde yapısal krizlerin aşılması için uygulanmıştır. Geçiş

sürecindeki ekonomiler henüz planlı ekonominin kurumlarını ve

bireylerin eski tutum davranışlarını değiştirecek bir toplumsal değişimi

sürecin başında gerçekleştiremedikleri için, Washington uzlaşmasının

piyasa ekonomisine tam geçişi öngören önlemleri başarılı olamamıştır.

Washington uzlaşmasına tepki ve alternatif olarak ortaya çıkan

Post Keynesyen görüş, şok terapi modelini benimseyen ülkelerdeki

hükümetlerin uyguladıkları politikaların ekonomiyi genel dengeden

uzaklaştırdığını ve uzun dönemde ekonomik faaliyetleri olumsuz

etkilediğini ileri sürmektedir. Hükümetler reform sürecinde

libarelleşmenin kontrollü olarak yerleşmesinde, sosyal güvenliğin

sağlanmasında, risklerin algılanması ve kontrol edilmesinde ve sosyal

sermayenin oluşturulmasında piyasanın kendi iç güçleri ve denkleştirici

mekanizmalarına göre daha etkilidir. Çünkü, yapısal reformların

uygulanması sonucu ortaya çıkan piyasa başarısızlıkları daha büyük

olacak ve piyasalardaki eksik enformasyon nedeniyle etkinsizlik daha da

artacaktır33.

Serbest piyasa mekanizması yoluyla ekonomik etkinliğin

sağlanabilmesi için, piyasalarda rekabet ve tam enformasyonun varlığı

gereklidir. Piyasalarda rekabetçi bir yapının olmadığı, enformasyonun

eksik olduğu, toplumun piyasa ekonomisi ideolojisine uzak bulunduğu

ekonomilerde libarelleşme, deregülasyonlar ve özelleştirme etkin ve

rekabetçi bir piyasanın oluşmasında başarılı sonuçlar vermemektedir.

Örneğin Malezya, uluslararası sermaye hareketleri üzerindeki devlet

kontrollerini güçlendirerek Asya mali krizinden çıkmayı başarmıştır. Bir

başka örnek olarak Vietnam da, güçlü devlet kontrolleri ve

yönlendirmeleri sayesinde ekonomik büyümede artış sağlayabilmiştir34.

33 Yujiro Hayami, “From the Washington Consensus to the Post-Washington

Consensus: Retrospect and Prospect”, Asian Development Review, 2003, Vol. 20, No. 2,

p.60. 34 Hayami, a.g.e., p. 56.

Tablo 8: Washington Uzlaşması, Şok Terapi ve Post Keynesyen Politikalar

Politikalar Washington

Uzlaşması

Şok Terapi Post Keynesyen

Fiyat

liberalizasyonu

Derhal ve hızlı bir

şekilde

Derhal ve hızlı bir

şekilde

Aşamalı fiyat

liberalizasyonu

Ücret Politikası

Piyasada oluşan

denge ücret

seviyesi

Vergi tabanlı ücret

politikası (Gelirler

politikası)

Vergi tabanlı ücret

politikası (Gelirler

politikası)

Özelleştirme

Tüm devlet

teşebbüslerinin

derhal

özelleştirilmesi;

Piyasalara giriş ve

çıkış engellerinin

kaldırılması

Tüm devlet

teşebbüslerinin derhal

özelleştirilmesi;

Piyasalara giriş ve çıkış

üzerindeki engellerin

kaldırılması

Devlet teşebbüslerinin

aşamalı özelleştirilmesi;

Piyasalara giriş ve çıkış

üzerindeki engellerin

korunması

Para Politikası

Bağımsız merkez

bankası;

Faiz oranlarının

derhal serbest

bırakılması

Bağımsız merkez

bankası;

Faiz oranlarının derhal

serbest bırakılması

Devlet kontrollü

merkez bankacılığı;

Faiz oranlarında

aşamalı olarak

serbestleştirme

Mali Sistem

Özel bankalar

Özel bankalar

Devlet ve özel sektör

bankacılığının birlikte

yürütülmesi

Maliye

Politikası

Dengeli bütçe;

Tarafsız vergi

sistemi

Hazine bonoları ihracı

veya yabancı

yardımlarla finanse

edilebilen daha küçük

bütçe açıkları;

Tarafsız vergi sistemi

Bütçe açıkları;

Hükümet yetkisinde

harcama politikası ve

vergi sistemi

Uluslararası

Ticaret

Serbest ticaret ve

tam konvertibilite

Serbest ticaret ve tam

konvertibilite

Takas birlikleri

Başlangıç

Koşulları

Bütün ülkelere

aynı uygulama

Bütün ülkelere aynı

uygulama

Sosyo ekonomik

geçmişe dayalı

farklılıkları dikkate alan

Kaynak: John Marangos; “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies for

Transition Economies: A Post Keynesian Perspective”, Journal of Post Keynesian

Economics, Spring 2003, Vol. 25, No. 3, p. 452 (449-468).

Tarihsel olarak büyük ekonomik krizlerden çıkış ve savaş sonrası

yıkımların tamiri süreçlerine bakıldığında, tamamen piyasa ekonomisinin

liberal düzenlemelerine bağlı kalınmadığı görülecektir. Örneğin, II.

Dünya Savaşından sonra Avrupa’nın yeniden imarında ekonomik

planlama benimsenmiş ve fiyat kontrolleri konulmuştur. Etkin bir para ve

maliye politikası uygulanmış ve Avrupa Ödemeler Birliği

oluşturulmuştur. Döviz kurları üzerinde kontrol ve uluslararası sermaye

hareketleri üzerinde kısıtlamalar uygulanmıştır. Savaştan yıkımla çıkan

Avrupa ülkelerine yatırım malları ve yabancı sermaye gereksinmeleri

A.B.D. tarafından Marshall Planı ile sağlanmıştır. Sonuçta piyasalar aktif

ve güçlü bir devlet müdahalesi tarafından etki altına alınmıştı. Piyasa

ekonomisine geçiş sürecinde reform programı uygulayan ülkelerin

başarıları ekonomik, politik, sosyal ve kültürel bakımdan başlangıç

koşullarındaki farklılıklara bağlıdır. Neo klasik iktisat ve Washington

Uzlaşmasını benimseyen reform stratejistleri bu faktörleri ihmal

etmişlerdir.

Tablo 8’de “Washington Uzlaşması”, “Şok Terapi” yaklaşımı ve

“Post Keynesyen” yaklaşımların önerdikleri reform politikalarının esas

unsurları karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir. Fiyat liberalizasyonuna

dayalı geçiş modellerinde fiyatlardaki artış, ücretlerden daha hızlı

olmuştur. Sonuçta fiyatların ani ve kontrolsüz olarak olarak

serbestleştirilmesi, bunu uygulayan ülkelerde enflasyonist süreci

hızlandırmış; işçi ve emekli kesimlerden yeni sermayedar sınıfa doğru

gelirin yeniden dağılımını gerçekleştirmiştir. Post Keynesyenler temel

tüketim malları, üretimde kullanılan girdi malları, enerji, kredi ve döviz

fiyatları üzerinde kontrollü fiyatlandırmayı benimserler.Böylece fiyat

kontrolleri ekonominin yeniden yapılanması için gerekli ortamı

sağlayacaktır35. Piyasa ekonomisine dönüşümün yarattığı resesyonu talep

yetersizliğine bağlayan Keynesyen görüş haklı olsa da, fiyatların

serbestleştirilmesinin hızı ve kapsamı ile GSYİH ‘daki azalmalar ve

enflasyonist süreç arasındaki nedensel ilişki açık değildir.

35 John Marangos; “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies for Transition

Economies: A Post Keynesian Perspective”, (2003), p. 458.

Reform politikaları sonucunda geçiş ekonomilerinde yaşanan gerileme ve

enflasyon, daha çok bu ülkelerin başlangıç koşullarındaki farklılıklara ve

politik, sosyal ve kültürel etkenlere (demokratikleşme derecesi, devlet

sistemleri, nüfusun etnik bileşimi, aynı coğrafik konumda olma gibi)

bağlanabilir.

1.3. Ekonomik Gelişme ve Yeniden Yapılanma

Stratejisi Olarak Geçiş

Geçiş ekonomileri tarafından uygulanan reform politikaları

radikal ve kapsamlı önlemler içermektedir. Geçiş ekonomileri tarafından

uygulanan reformların içerdiği temel politikaları Kumsa ve Jones şöyle

özetlemektedir36:

a) Fiyat ve dış ticaret liberalizasyonu ve özel sektörün ekonomik

büyümenin temel motoru olarak benimsenmesi;

b) kamu teşebbüslerinin özelleştirilmesi ve piyasaya yeni girişlerin

teşvik edilmesi;

c) ekonomi üzerindeki devlet kontrollerinin gevşetilmesi ve mikro

ekonomik yeniden yapılanma;

d) ekonominin istikrarını sağlayacak ve yabancı sermayeyi teşvik

edecek liberal bir hukuk düzeninin yaratılması;

e) üretimi teşvik edecek liberal tarım politikalarının benimsenmesi.

Washington uzlaşması olarak bilinen ve Williamson’un Latin

Amerika’da yapısal uyum politikaları için önerdiği reçete önlemler

(Williamson’un On Emri) reformcu ülkelerde küreselleşmenin etkilerini

giderecek ve mali sistemi etkinleştirecek şekilde sonuç vermemiştir.

1994-1999 yılları arasında 10 orta gelirli gelişmekte olan ülkelerde37 mali

krizler önlenememiştir. Bu ülkelerde mali sistem çökmüş, bankalar iflas

etmiş, yılların reform kazanımları zarar görmüştür. Buna karşılık yaşanan

36 Asfaw Kumsa and John F. Jones, “The Social Consequences of Reform in

Transitional Economies”, International Journal of Social Economics, 1999, Vol. 26, Iss.

1/2/3, pp. 194-210. 37 Türkiye, Venezuella, Arjantin, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Malezya,

Filipinler, Tayland, Rusya ve Brezilya.

krizler bu ülkelerde reform taleplerini artırmıştır. IMF’nin istikrar

politikaları tartışılmaya başlanmış ve sermaye hareketlerinin uluslararası

kontrolü üzerinde kısıtlayıcı mali önlemlerin alınması (Tobin Vergisi

gibi) önerileri gündeme gelmiştir.

Ne yazık ki, Washington Uzlaşması 1990’lı yıllar boyunca

öngörülenin ve arzu edilenin aksine piyasa reformlarında başarıyı

getirmemiştir. Sonuçlar politikacıların söz verdiklerinden, halkın

beklentilerinden ve IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların ekonometrik

modellerinin çıkarımsamalarından tamamıyla farklı olmuştur.

Geçiş sürecinin başında, Washington Uzlaşması olarak bilinen

politika paketleri ODA, BAD ve BDT Ülkeleri tarafından hevesle

benimsendi ve derhal uygulamaya konuldu. Makroekonomik

istikrarsızlık öncelikli olarak vurgulandı ve enflasyonla mücadelede

parasal önlemler etkili oldu. Bütçe disiplininin sağlanması ve yeni gelir

kaynaklarının yaratılması, piyasa ekonomisinin işlerliğine katkıda

bulundu. 1990’lı yılların ikinci yarısında ise, hızlı başlangıcın ardından

zayıflayan yapısal reform ve istikrar politikalarının etkinliği, bu

ülkelerdeki kurumsal yapının (piyasa kurumları ve kültürü ile demokratik

geleneklerin eksikliği gibi) zayıflığı ve piyasa kural ve kurullarının tam

olarak yerleşmemiş olması nedenleriyle açıklanabilir. Böylece,

reformlarının sürekliliğinin ve politikacılar ve halk tarafından iyi anlaşılır

olmasının geçiş sürecinin başarısı bakımından önemi anlaşılmıştır.

Aşağıdaki tabloda geçiş süreci iki aşamalı olarak açıklanmış ve her

aşamadaki öncelikler, reform stratejileri ve politika araçlarının tanımı

yapılmıştır.

Eski merkezi planlı ekonomiler 1990’lı yıllardan itibaren piyasa

ekonomisi güçlerinin etkisi altına girmişlerdir. Piyasa ekonomisine geçiş

tercihi veya -doğrusu olarak- zorlaması ile ekonomik istikrar ve finansal

liberalizasyon geçiş sürecindeki ekonomilerde öncelikli politika amaçları

olarak benimsetilmiştir. Gerçekte, piyasa ekonomisine geçiş ve

liberalizasyon süreci, merkezi planlamaya dayalı eski Sovyet ekonomileri

dışındaki gelişmekte olan ülkeler için de yaşanmaktadır. Bazı Afrika

ülkeleri (Tanzanya gibi), Güney Asya ülkeleri (Hindistan, Güney Kore,

Malezya gibi), Latin Amerika Ülkeleri (Arjantin, Meksika, Şili gibi) ve

1980’lerden sonra ihracata dayalı bir büyüme modeli benimseyen

Türkiye gibi ülkeler de yapısal uyum politikalarını, dışa açık büyüme ve

finansal liberalizasyon politikaları ile birlikte benimsemişlerdir.

Küreselleşme sürecinde geçiş ekonomilerinin uluslar arası sermaye

hareketlerinin serbestleştirilmesi karşısında daha liberal dış ticaret

politikaları izlemek zorunda kalmaları ve ekonomik büyümenin dış

borçlanma ile finanse edilmesi, bu ekonomileri bir dizi geçiş veya

küreselleşme krizleri ile karşı karşıya bırakmıştır.

1980’lerin sonunda Gorbachev tarafından benimsenen

“Perestroika”, Sovyet politik ve ekonomik kurumlarını radikal şekilde

yeniden yapılandırmayı (merkezi ve otoriter sistemin, yerinden ve

demokratik hale dönüştürülmesi) amaçlamıştır. Yani, sistem kendi

içinden yenilenecek ve “daha fazla sosyalizm” sağlanacaktı. Fakat

beklenen gerçekleşemeden, sosyalist sistem bir başka sisteme dönüştü:

Piyasa ekonomisi. Sonuçta, sistem içinden bir krizin aşılması yerine, eski

sistemin yerini alan yeni sistemin yarattığı bir kriz ile karşılaşılmıştır.

Yeni krizin adı böylece “geçiş” veya “dönüşüm” krizi (piyasa ekonomisi

sisteminin, planlı ekonomik sistemin yerini alması) olarak konulmuştur.

Demokratik hükümetlerin seçimle kurulması ve piyasa

ekonomisinin işleyişini kolaylaştıracak kurumlarının oluşturulması,

otoriter ve merkezi planlamaya dayalı ülkelerde ciddi sorunlar yaratmış

ve halktan gelen olumsuz tepkilerle karşılaşılmıştır. Piyasa ekonomisine

geçiş süreci, reform politikalarının başarısı ile mümkündür. Bu ülkelerde

reform politikalarının iki temel amacı bulunmaktadır. Birincisi, rekabetçi

ve etkin bir piyasa için gerekli kurumların oluşturulması; ikincisi ise

sınırlı devlet müdahaleleri ile ekonomik istikrar ve büyümenin

sağlanmasıdır.

Tablo 9’da planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş süreci iki

aşamada açıklanmaktadır. Tabloda her bir geçiş aşamasında uygulanan

politika ve stratejilerin etki ve beklenen sonuçları özetlenmiştir.

Tablo 9: Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde Stratejiler

Birinci Aşama İkinci Aşama

Öncelikler Enflasyonu azaltmak

Büyümeyi güçlendirmek

Sosyal koşulları iyileştirmek

Uluslar arası rekabeti

artırmak

Makroekonomik istikrarı

korumak

Reform

Stratejisi Makroekonomik kuralları

değiştirmek

Devletin rolünü ve

büyüklüğünü azaltmak

Korumacı ve statükocu

kurumları söküp atmak

Kurumlar yaratmak ve

bunları iyileştirmek

Özel sektörün rekabetçiliğini

desteklemek

Sağlık, eğitim ve diğer kamu

hizmetlerinin reformu

Kapitalizmin ekonomik

kurumlarını yaratmak

Yeni uluslar arası ekonomik

işbirlikleri kurmak

Politika

Araçları Katı bütçe kesintileri ve

vergi reformu

Fiyat liberalizasyonu

Dış ticaret ve yabancı

yatırımların liberalizasyonu

Özel sektöre müdahalesizlik

Sosyal bakım yerine sosyal

acil fonların yaratılması

Özelleştirmenin

kolaylaştırılması

İşgücü yasal düzenleme ve

uygulamalarında reform

Yerel hizmet reformu

Hükümet yönetimlerinin

reformu

Adalet reformu

Vergi tahsilatı idaresinin

reformu

Sektörel dönüşüm ve

yeniden yapılanma

Karmaşık özelleştirme

İhraç mallarının tanıtılması

Merkezi hükümet ve yerel

yönetimler arasındaki

ilişkilerin yeniden

düzenlenmesi

Esaslı Rol

Oynayıcılar Başkanlık makamı

Ekonomik kabine

Merkez Bankaları

Dünya Bankası ve IMF

Özel mali gruplar ve yabancı

Başkanlık ve kabine

Kongre

Kamu bürokrasisi

Yargı

Sendikalar ve dernekler

portföy yatırımları Politik partiler

Medya

Merkezi ve yerel yönetimler

Özel sektör

Reformların

Etkileri Derhal

Kamu politikalarının yüksek

hissedilirliği

Ilımlı

Orta ve uzun dönemde

Kamu politikalarının zayıf

hissedilirliği

Yüksek

Politik

Maliyetler Yaygın geçici düzeltmeler Özel avantajların kalıcı

olarak giderilmesi

Esaslı

Hükümet

Yenilikleri

Makro ekonomik yönetimim

teknokrat elit sınıfa terk

edilmesi

Kurumsal gelişme, orta gelirli

kamu sektörü yönetimine

bağlıdır

Kaynak: Moises Naim, “Fads and Fashion in Economic Reforms: Washington

Consensus or Washington Confusion”, Third World Quarterely, Vol 21, No 3, 2000, p.

516.

Ekonomik gelişme ve yeniden yapılanma stratejileri içeren geçiş

reformları dört temel unsurun gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır.

Birincisi, politik sistem değişiklikleridir. Planlı (kumandacı) ekonomiden

piyasa ekonomisine geçiş, sanayi ve tarımsal mülkiyetin ve üretim

üzerindeki kontrolün merkezileşmiş politik gücün etki alanından özel

mülkiyete ve piyasa kurumlarına geçmesi anlamına gelir.

Demokratikleşme süreci çok kırılgandır. Eski Sovyet sisteminin

dağılmasıyla özellikle Orta Asya ülkelerinde ortaya çıkan totaliter ve

antidemokratik yönetimler ulusal ve etnik çatışmaları çözememiştir.

Piyasa ekonomisine hızlı geçiş ve geçiş reformlarının başarısızlığı,

otoriter yönetimlerin güç kazanması sonucunu doğurmuştur.

İkincisi, batı tarzı bir serbest piyasa modeli, piyasaların ve

ticaretin serbestleşmesi; devlet teşebbüslerinin özelleştirilmesi; ve

devletin ekonomik faaliyetlerden önemli ölçüde çekilmesini

gerektirmektedir. Etkin bir piyasa ekonomisi modelinin işleyebilmesi

için; a) kamu ve özel kesim kurumlarının güçlendirilmesi; b) devletin

etkili bir gelir toplama ve sosyal fayda yaratma yeteneğine kavuşması; c)

girişim ve kurumsallaşma kültürünün güçlendirilmesi gerekmektedir.

Üçüncü unsur, yönetişimde değişimdir. Özel sektör bakımından

yönetişimde değişimin anlamı, kurumsal yöneticilerin ve girişimcilerin

ticari anlamda yönetişimde etkin olmaları ve hissedarların da girişim

faaliyetleri sonucunda ekonomik fazladan pay almalarıdır. Kamu

yönetiminde değişimin anlamı, merkezileşmeden, yerelleşmeye doğru

karar alma mekanizmalarının geliştirilmesi ve hesap verilebilirlik;

şeffaflık; performans gibi kriterlerin uygulanmasıdır.

Dördüncü olarak, eski Sovyet sisteminin üye ve çevre ülkeleri,

politik ve ekonomik bakımlardan batının bir parçası olmak

istemektedirler. Batı ekonomilerinin geçiş sürecindeki ülkelerin reform

programlarına ve piyasa ekonomisinin geliştirilmesine ilişkin sağladıkları

kolaylıklar geçiş ülkelerini siyasi olarak da Batı ile yakınlaştırmıştır.

Batının ekonomik ve politik sistemine dahil olarak geçiş sürecinin kısa

sürede tamamlanması mümkündür.

1.3.1. Politik Sistem Değişiklikleri

Sistematik olarak piyasa ekonomisine dönüşüm sadece ekonomik

alanla sınırlı değildir. Dönüşümün politik, sosyal ve kültürel boyutları

bulunmaktadır ve bu alanlardaki değişim diğerlerine göre daha yavaş ve

sorunludur. ODA ülkelerinde demokratik bir sisteme hızlı bir dönüşüm

yaşanırken, OA ülkelerinde otokratik feodalizm benzeri bir politik ve

ekonomik sistem ortaya çıkmıştır.

Şekil 3: Geçiş Ekonomilerinde Yapısal Reform Endeksi (1990-99)

Türkmenistan

Beyaz Rusya

Kazakistan

KırgızistanRusya

LetonyaEstonya

MacaristanPolonya Çek

Cumhuriyeti

Özbekistan

0

0,1

0,2

0,3

0,4

0,5

0,6

0,7

0,8

0,9

0 2 4 6 8 10 12

Kaynak: Aslund, Boone, and Johnson, 2001, p.92; EBRD, 1999. (0=Düşük; 1=Yüksek)

Tablo 10’da demokratikleşme bakımından reform endeksi

ölçümündeki göstergeler; a) politik süreç; b) sivil toplum; c) bağımsız

medya; d) yönetişim; e) anayasal,yasal ve yargısal yapı; f) özelleştirme;

g) makroekonomik; h) mikroekonomik olarak dikkate alınmıştır. Eski

Sovyet siyasi ve ekonomik sistemin demokratik ve kapitalist bir siyasi ve

ekonomik yapıya çevrilmesi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde daha hızlı

ve başarılı şekilde gerçekleşmiştir. Orta Asya ülkeleri ile diğer BDT

ülkeleri ise piyasa ekonomisi ve demokrasiyi bir tür kaplama malzemesi

olarak benimsemişler ve rant kollama ve yolsuzluğa dayalı otoriter

bürokratik rejimler yaratmışlardır.

Post-komünist ülkelerde piyasa reformları ile demokratikleşme

arasında güçlü ve pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Demokratik olarak

gelişmiş ülkelerde yapısal reformlar daha başarılı sonuçlar vermiştir.

Tablo 10’daki demokratikleşme düzeylerini dikkate alarak, şekil 3’te de

görüleceği gibi demokratik olarak gelişmiş ülkeler, piyasa reformlarının

uygulanmasında da başarılı olmuş ülkelerdir.

Tablo 10: Demokratikleşme Düzeyleri Bakımından Geçiş Ekonomilerinde

Reform Endeksi (1997-2001)

2001 2000 1998 1997

Demokratik Bakımdan Gelişmiş Ülkeler

Polonya 12 12 13 13

Macaristan 16 14 13 13

Çek Cumhuriyeti 16 15 14 13

Estonya 16 16 16 17

Slovenya 16 16 16 17

Litvanya 18 19 18 19

Letonya 17 18 18 18

Ortalama 16 16 15 16

Orta derecede Demokratik Ülkeler (İyileşme Yolunda)

Slovakya 21 22 29 29

Bulgaristan 26 28 30 36

Romanya 30 30 33 34

Ortalama 26 28 31 33

Orta Derecede Demokratik Ülkeler (Parazitleşen Otoriter)

Gürcistan 32 31 35 36

Ermenistan 34 34 36 36

Arnavutluk 34 36 37 35

Ortalama 33 33 35 35

Orta Derecede Demokratik Ülkeler (Giderek Kötüleşen)

Ukrayna 35 36 36 33

Rusya 36 34 32 30

Kırgızistan 38 36 35 34

Ortalama 36 35 34 32

Demokrasisi En Az Gelişmiş Ülkeler (Baskıcı)

Yugoslavya 40 44 39 -

Kazakistan 42 41 40 40

Azerbaycan 42 43 43 43

Tacikistan 44 47 48 49

Özbekistan 51 51 51 51

Türkmenistan 54 54 54 53

Ortalama 46 47 46 47

Kaynak: Alexander J. Motyl, “Ten Years After the Soviet Collapse: Persistence of the Past

and Prospects for the Future”, Adrian Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer

( Ed.); Nations in Transit 2001, Freedom House, 2001, p.37-38. (10-25: En demokratik

ülkeler; 40-25: Orta derecede demokratik ülkeler; 40-55: En az demokratik ülkeler)

Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi demokrasinin az

geliştiği ve totaliter yönetimlerin olduğu ülkelerde yapısal reform

indeksi; demokratik olarak gelişmiş Polonya, Macaristan, Çek

Cumhuriyeti gibi ülkelerdeki reform indeksinden daha düşük

hesaplanmıştır. Daha zayıf demokratikleşme düzeyine sahip ve otoriter

rejimli ülkelerde ekonomik reformların yanında ekonomik büyüme ve

piyasa liberalizasyonu bakımından da daha zayıf bir başarı sağlanmıştır.

Demokrasilerini güçlendirmiş ülkelerde, a) sivil ve politik haklar

gelişmiş; b) politik süreç seçmen tercihlerine dayalı olarak hür ve adil

oylama sistemine dayandırılmış; c) bağımsız medya ve sivil haklar

korunmuş; d) iyi yönetişim pratikleri sağlanmıştır. ODA ülkeleri ile OA

ülkeleri arasındaki reformların başarısı bakımından ortaya çıkan derin

farklılıklar, bu ülkelerin demokratikleşme düzeyleri ile açıklanabilir.

ODA ve OA ülkeleri arasındaki demokratikleşme düzeyleri

bakımından ortaya çıkan farklılıklara ilave olarak bu ülkelerdeki politik

sistem farklılıklarını da (anayasal düzen, yasama ve yürütme arasındaki

güç paylaşımı gibi) dikkate almak gerekir. Moldovya ve Gürcistan

dışında (bu ülkelerde başkan ve parlamento arasında denetleyici bir güç

ilişkisi bulunmaktadır) diğer BDT ülkelerinde başkanlık sistemi

güçlendirilmiş ve otorite tek elde toplanmıştır. Orta Asya ülkelerinde

başkanlık sisteminde güç mutlak olarak başkana aittir. Bu ülkelerde

başkanlar parlamentoyu ve yüksek yargı organlarının üyelerini doğrudan

kontrol altında tutmaktadırlar. Mevcut partileşme eğilimleri “Başkan’ın

Partisi” karşısında “diğer partiler” biçiminde muhalefetsiz bir ortamda

biçimlenmiştir. Siyasi gücün başkanda toplanması, ekonomik gücün de

merkezileşmesine ve dolayısıyla yolsuzluğun artışına, nepotizm ve

kronizmin eğilimlerinin teşvik edilmesine yol açmıştır.

1.3.2. Planlı Kaynak Tahsisinden Serbest Piyasa

Modeline Geçiş

Ekonomik sistem değişikliği, kurumsal yapı ile birlikte; zihniyet,

gelenek ve davranış değişikliğini de gerektirmektedir. Sovyetler

Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan ve ekonomik

yönden piyasa ekonomisine işlerlik kazandırma ve giderek dünya

ekonomisinin bir parçası haline gelme gibi çok boyutlu bir dönüşüm

sürecine giren Cumhuriyetler, piyasa ekonomisin etkin bir şekilde

kurulup işletilebilmesi için zihniyet değişikliğinin sağlanması, bazı değer

yargılarının değiştirilmesi ve dinamik müteşebbislerin yetiştirilmesi gibi

sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır38.

1989 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla birlikte ve bunu

izleyen yıllarda Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasıyla ortaya

çıkan “geçiş ekonomileri”, planlı sistemden piyasa ekonomisine

dönüşüm sürecinde eski merkezi planlamaya dayalı yapının çözülmesi en

önemli sorunu yaratmıştır. “Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi”nin

(CMEA) çöküşü, eski Sovyet Bloku (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile

Baltık Ülkeleri) içindeki ticareti ve Eski Sovyetler Birliği ülkeleri

(şimdiki BDT ülkeleri) arasındaki ticareti bozmuştur. Bu çöküşün

ardından piyasa ekonominse yönelik deneyimleri birbirlerinden farklılık

gösteren geçiş ekonomileri arasında reform programlarının

uygulanmasında izlenen yöntem ve araçların etkinliği bakımından da

farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Reform programları başlangıçta

enflasyonu artırmış; bu ülkeleri üretim ve dış ticarette resesyona sokmuş;

kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluk birbirini tetikleyecek biçimde yükselmiş;

bütçe dengesi bozulmuş; işsizlik artarak, refah düzeyi düşmüştür.

Ekonomik yapılardaki bu çöküş, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren

kısmen düzelmeye başlamış olmasına rağmen pek çok geçiş

ekonomilerinde bu dönemde sağlanan üretim artışı, 1990 öncesi dönemin

ortalamasından daha düşük olmuştur.

Ekonomik sistemler arasındaki dönüşümün sağlanmasında ve

liberal piyasa ekonomisi düzeninin kurulmasında geçiş ekonomileri

tarafından yaşanan resesyon ve krizler üç nedene bağlı olarak

açıklanabilir: Birincisi, sosyalizmden kapitalizme dönüşüm sürecinde

38 Fahri Solak, “Geçiş Ekonomilerinde Ekonomik Reform Sürecinde Karşılaşılan

Yapısal Sorunlar”, Internatioanl Conference on The Transition Countries on the Way of

Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4,

Bishkek, 2003, pp. 457-458.

kısa dönemde çıktıda düşüş olması liberalizasyon politikalarının bir

sonucudur. Liberalizasyon eski düzenin üretim ve bölüşüm ilişkilerini

bozduğu için üretimde J eğrisi yaşanmıştır. İkincisi; CMEA’nın

çökmesiyle birlikte ticaret rejimindeki “uzmanlaşma” ortadan kalkmıştır.

1980’de CMEA ticaret hacmi Doğu Avrupa ve eski SSCB’deki toplam

dış ticaretin yarısını oluşturmaktaydı. 1991 yılında üye ülkeler arasındaki

dış ticaret hacmi % 70-80 oranında düştü. Bu ülkelerin izleyen yıllarda

hızla serbest dış ticaret rejimini benimsemesiyle birlikte dış ticarette

partnerler gelişmiş sanayileşmiş ülkeler olmuştur. Üçüncüsü; geçiş

ülkelerinde sanayi sektöründe kaynakların merkezi kontrolünün, hızlı

özelleştirme ve fiyatların serbest bırakılması yoluyla sınırlandırılması

orta ölçekli işletmelerin kapanmasına ve üretim düşüşlerine neden

olmuştur39.

Geçiş ekonomilerinde iyi işleyen bir piyasa ekonomisi yaratmak

için gerekenler: a) fiyat liberalizasyonu ile yaratılan enflasyoncu baskının

parasal istikrar ile hafifletilmesi; b) bütçe açıklarını ve devletin

ekonomideki büyüklüğünü azaltacak bir mali disiplinin geliştirilmesi ve

kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak ve istihdamı ve yatırımı teşvik

edecek bir vergi reformunun gerçekleştirilmesi; c) gerçekçi bir döviz

kuru rejimi oluşturulması ve dış ticaretin liberalleştirilmesi; d) yeni bir

yasal düzenin gerektirdiği iyi tanımlanmış mülkiyet haklarının ve ticari

anlaşmaların yaptırımlarının güçlendirilmesi; e) devletin kamu

girişimciliğinden çekilmesi ve piyasaya yeni girişimcilerin ve firmaların

girmesini ve piyasalarda rekabetin teşvik edilmesidir40.

1.3.3. Yönetişimde Değişim

Yönetişim, ekonomik kaynakların devlet tarafından yönetimi

anlamında, üç başlık altında incelenebilir. Birincisi, devletin piyasaya

39 Ronald I. McKinnon, “Gradual versus Rapid Liberalization in Socialist Economies:

The Problem of Macroeconomic Control”, The World Bank Research Observer, Vol.1,

March 1994, p.68. 40 Paul Marer, “The Transition to a Market Economy in Central and Eastern Europe”,

The OECD Observer, 169, Apr/May 1991, pp..8-9.

doğrudan (yasa ve kurallar koymak; fiyatlar ve ücretler üzerinde kontrol

gibi) veya teşvik sistemleri uygulamak suretiyle dolaylı olarak (vergi

muafiyet ve istisnaları, selektif kredi kolaylıkları gibi) müdahalesiyle

ilgilidir. Merkezi planlı ekonomik sistemde devletin fiyatlara, üretim

faktörlerinin sektörel dağılımına, finansal kaynakların tahsisine, sermaye

birikim modeline doğrudan müdahalesi vardır ve üretim araçlarının

mülkiyeti büyük ölçüde devlete aittir. Geçiş ülkelerinde piyasa

liberalizasyonu ile rekabetçi düzenlemeler benimsenmiş olmasına

rağmen, piyasaya aşırı devlet müdahaleleri belirli ölçülerde de olsa

devam etmektedir. Yolsuzluk, kamu yönetişiminde etkinsizliği ve aşırı

regülasyonların varlığını gösteren en önemli delildir.

Geçiş ekonomilerinde makroekonomik performans ve ekonomik

kalkınma konusu politik rejim ve yönetim ile ilişkilidir. Yönetişim olarak

adlandırılan faktörlerin bir sonucu olarak ESB ülkelerinde reform

programlarının yarattığı farklı sorunların açıklaması yapılabilir. Buna

göre, yönetişim faktörleri: 1) demokratik hak ve özgürlükleri belirleyen

hukuki yapı, 2) politik yapı ve politik istikrar, 3) devletin kamu

hizmetlerini sağlamada gösterdiği etkinlik ve yönetim becerisi, 4)

devletin ekonomi ve kurumların çalışmasını ne kadar kaliteli bir şekilde

düzenleyebildiği ve koordine edebildiği, 5) hukukun egemenliği ve

mülkiyet haklarının korunması, ve 6) yolsuzluğun etkin kontrolü 41.

İyi yönetişim ile geçiş ekonomilerinin performansları arasında

güçlü bir ilişki olduğu, Balcılar tarafından yapılan ampirik çalışmada

ortaya konulmuştur. Yönetişimin altı farklı bileşeninin uluslar arası

birçok kurumun değerlendirilmesine dayalı sayısal ölçümlerini

kullanarak geçiş ekonomilerinde ortaya çıkan kişi başına gelir, yatırım ve

tasarruf oranı, beklenen yaşam süresi, bebek ölüm oranı, kentleşme oranı,

üniversite eğitim oranı, gelir dağılımı, enflasyon ve yaşanan geçiş

41 Mehmet Balcılar, “Orta Asya Ülkelerinde Yönetişim ve Makroekonomik Performans

Üzerine Ekonometrik Bir Analiz”, Internatioanl Conference on The Transition

Countries on the Way of Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas

University, 50/4, Bishkek, 2003, p. 86.

dönemi resesyonu farklılıklarını yönetişim farklılıklarının açıkladığı

lehine güçlü kanıtlar elde edilmiştir42.

Yatırımlar, yurtiçi tasarruflar ve büyüme üzerinde olumsuz

etkileri ölçülen yolsuzluk, yabancı sermaye akımlarını ve bankacılık

sistemini zayıflatan bir sonuç doğurmaktadır. Böylece yolsuzluk, geçiş

ekonomilerinde yaşama standartlarının da düşmesine yol açmaktadır.

Yolsuzlukla mücadelenin ihmal edilmesi ve yolsuzluğun yaygınlaşması,

dış yardım alan ülkelerin de bu yardımlardan yeterince yararlanmalarını

engellemektedir. Dış yardımların yetersiz olması da büyüme üzerinde

olumsuz etki yaratan bir diğer etkendir. IMF destekli yapısal uyum

programları doğrudan yolsuzluk sorunu ile ilgilenmemesine rağmen,

yapısal reformların başarısı için kamu yönetiminde şeffaflık, hesap

verilebilirlik ve iyi yönetişim konularında önlemler içermektedir 43.

Yolsuzluk, Sovyet sonrası dönemde kötü yönetişimin yarattığı en

ciddi sorunlardan biridir. İyi yönetişim gösteren etkin ve saydam

hükümetlere sahip devletlerin beşeri sermaye birikimi ve gelirin

dağılımını ve büyüme hızını olumlu etkileyebilir. Bu bakımdan geçiş

sürecindeki ülkelerde yönetimsel reformların önceliği ve halkın değişim

yönündeki istekliliğinin güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

1.3.4. Batının Ekonomik ve Politik Sistemine Dahil

Olma

ODA ve BDT ülkeleri, 1990’lı yıllarda uluslar arası serbest

ticarete açılmaları ve ulusal piyasalarının global piyasaların etkisi altına

girmesi sonucunda dünya ekonomisi ile entegre olmuşlar kurumsal

olarak bir uyumluluk sürecine girmişlerdir. Uluslar arası finansman

kaynaklarından pay alabilmek, geçiş reformu programlarının

finansmanını sağlayabilmek ve daha hızlı büyüyebilmek amacıyla

42 Balcılar, a.g.e., (98-99). 43 Thomas Wolf and Emine Gürgen, “Improving Governance and Fighting Corruption

in the Baltic and CIS Countries: The Role of the IMF”, IMF Working Paper/00/1,

January 2000, p. 8.

yabancı yatırımları ülkelerine çekmeye çalışan eski Sovyetler Birliği

ülkeleri uluslar arası entegrasyonlara ve kuruluşlara üye olmuşlardır. Bu

kuruluşların başında Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü yer

almaktadır. Bu kuruluşların yanında, Uluslararası Para Fonu ve Dünya

Bankası gibi finans kuruluşlarına üyelikler, dış ödemeler dengesi

açıklarının finansmanı ve yapısal reform programlarının uygulanmasında

desteklerinden yararlanmak bakımından önem taşımaktadır.

Geçiş sürecinin temel unsuru piyasa ekonomisi için güçlü bir

kurumsal yapı oluşturmaktır. Bu ülkeler için dış destek, teknik yardım

reformlar için kritik alanlardaki kurumsal yapılanma üzerine

yoğunlaşmıştır. Uluslar arası mali kuruluşlardan ve donor ülkelerden

yapılan mali destekler, hızlı reformcu ülkeler için daha büyük olmuştur.

Örneğin 1993 yılında hızlı reformcu ülkeler uluslar arası mali

yardımların yarısından fazlasını almışlardır. II. Dünya Savaşı sonrasında

Marshall Planı ile sağlanan yardımdan (yardımı alan ülkelerin GSYİH

toplamlarının ortalama % 2,5’i) daha fazlasını (GSYİH toplamlarının

%2,7’si) ODA ülkeleri 1991-93 yılları arasında almışlardır44.

Avrupa Birliği (AB)

Orta ve Doğu Avrupa’daki ülkeler, eski Sovyet Blokunun

dağılması ile başlayan süreçte geçen 15 yıl içinde AB (Avrupa Birliği)

üyeliği için teşvik edilmişlerdir. 10 yeni üyenin katılımıyla (Polonya,

Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan,

Slovakya, Malta, Kıbrıs) Avrupa Birliği (AB) tarihinin en büyük

genişlemesini yaşamıştır. Ekonomik kalkınma ve refah bakımından 15

yıldır yapılan reformlara rağmen ODA ülkeleri hala batılı komşularından

uzak görünmektedir ve bu farkın da yakın gelecekte kapanması

beklenmemektedir. ODA ülkelerinin AB standartlarına uzak olmalarına

rağmen aceleci bir biçimde tam üyeliğe kabul edilmelerinin nedenleri: a)

AB üyelik sürecinin uzatılmasının bu ülkelerdeki reform çabalarını

zayıflatacağı ve yeni ekonomik ve siyasi belirsizliklere neden olacağı

endişesi; b) Geçiş sürecinin yeni siyasi ve ekonomik belirsizlikler

yaratacağı endişesi; c) Avrupa kıtasının 40 yıllık bölünmüşlükten sonra

44 Zhen Kun Wang, “Integrating Transition Economies into the Global Economy”,

Finance and Development, September 1996, p.22.

tekrar birleşme ve bütünleşme amacı; d) Avrupa kıtasında demokratik ve

şeffaf devletlerin komşuluk ilişkilerinin yaşatılması; olarak özetlenebilir.

Bu bakımlardan, henüz yolsuzluk ve şeffaflık bakımlarından zayıf

notları bulunan ve ekonomik kalkınma ve refah düzeyi bakımından AB

ülkelerinden geride bulunan ODA ülkelerinin AB’ne tam üyelikleri siyasi

bir tercihin sonucudur ve yeni üye ülkelerin diğer AB ülkeleri ile

aralarındaki açığın kapanması yakın gelecekte beklenmemektedir. AB

için yeni üye ülkelerin katılımı ile yaşanacak en önemli ekonomik

sorunların başında AB bütçesinin yaklaşık % 80’i oranında AB’nin en

fakir üyelerine yapılacak “Yapısal Fon” desteği ile “Ortak Tarım

Politikası”dır.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO)

Dünya Ticaret Örgütü üyeliği, geçiş ekonomileri için global

ekonomi ile entegrasyon için önemli ve gerekli bir adımdır. WTO üyeliği

geçiş ekonomilerine; a) uluslar arası piyasalara ulaşma kolaylığı

sağlayacak; b) diğer ülkeler tarafından konulacak suni engellerden

koruyacak; c) dış ticaret rejimlerinin reformu için destek sağlayacaktır.

WTO tarafından sağlanacak teknik yardım, üye ülkelerin dış

ticaretlerinin biçimlendirilmesinde ve yönlendirilmesinde bilgi ve veri

gereksinmelerini karşılamaktadır. WTO tarafından geliştirilen koşullar ve

zorlayıcı uygulamalar, geçiş sürecindeki ülkelerde ekonomik etkinliğin

sağlanmasında (örneğin ticaret politikalarındaki etkinliği azaltan

uygulamalara son verilmesi, tarife dışı engellerin kaldırılması, yurt içi

rant kollama eğilimlerinin zayıflatılması gibi) bir fırsat yaratmıştır.

2. GEÇİŞ SÜRECİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Genel olarak, ekonomik performansı belirleyen tüm etkenleri

dikkate alan bir model ortaya konulmamıştır. Başlangıç koşulları,

reformlar ve dışsal ekonomik şoklar çıktı başarısını etkilemektedir.

Bunun yanında, kurumsal altyapı ve ortam, kamuda yönetişim ve

yönetim yeteneği, yabancı sermayeye yönelik yasal güvenceler, sosyal

sermaye gibi diğer değişkenler de büyüme üzerinde etkilidir. Şekil….

Geçiş sürecinde büyümeyi belirleyen etkenlerin bir bütün halinde

birbirleriyle ilişkisini göstermektedir.

Şekil 4: Büyümeyi Belirleyen Etkenler

2.1. Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları

Geçiş sürecinde ekonomik performansları farklı olan ülkelerin

başarı durumları analiz edilirken, bu ülkelerin reform öncesi ekonomik

ve sosyal gelişmişlik düzeylerindeki farklılıklar dikkate alınmalıdır.

Sovyetler Birliği ülkeleri ekonomilerinin birbirlerine bağımlı ve

uzmanlaşmaya dayalı bir üretim planlamasının olması nedenleriyle

bağımsızlık sonrasında bu ülkeler ciddi hammadde ve sermaye

yetersizliği sorunları ile karşılaştılar. Üretimde ortaya çıkan dramatik

azalmaların temel nedeni, birbirleriyle bağımlı ekonomilerin çözülmesi

ve uzmanlaşmaya dayalı ekonomik sistemin çökmesidir.

Sovyet tipi merkezi planlamaya dayalı ekonomi modeli ile kaynak

tahsisi sorununu piyasanın rekabetçi işleyişine bırakan piyasa ekonomisi

modeli arasındaki üretim, bölüşüm ve kaynak tahsisi bakımlarından

ortaya çıkan temel farklılıklar, geçiş sürecinde her iki ekonomik modele

Başlangıç

Koşulları Ekonomik

Reformlar

Ekonomik

Şoklar

Ekonomik

Performans

mensup ekonomiler arasında başlangıç koşulları bakımından tutarlı ve

anlamlı bir karşılaştırma yapma olanağı vermemektedir.

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Asya ve BDT Ülkeleri

arasındaki geçiş sürecinde enflasyon ve büyüme gibi temel

makroekonomik performanslardaki farklılıklar, bu ülkelerdeki başlangıç

koşulları ve girişilen ekonomik politikaların başarısı ile açıklanmaktadır.

Balcerowicz ve Gelb, geçiş ekonomilerinde makro ekonomik

politikaların yapısal ve kurumsal politikaların başarısı üzerinde önemli

ölçüde etkili olduğunu ileri sürmüşlerdir45.

Başlangıç koşullarının değerlendirilmesinde aşağıdaki etkenler

önemli rol oynamaktadır:

a) Piyasa kurumlarının varlığı

b) Doğal kaynak zenginliği

c) Kişi başına gelir düzeyi

d) Bölgesel (bağımlı) ticaret yapısı

e) Fiziksel ve beşeri sermaye birikimi

f) Politik kültür ve toplumun demokratikleşme derecesi

Başlangıç koşulları ve ekonomi politikaları geçiş ekonomileri

arasındaki ekonomik performans farklılıklarını belirlemektedir.

Başlangıç koşullarının istikrar ve reform programlarının ekonomik

sonuçlarını belirleyici rolünü açıklayan de Melo ve diğerleri, ampirik

olarak 28 geçiş ekonomisi ile ilgili yaptıkları araştırmada iki esaslı

unsura dayalı olarak başlangıç koşulları bakımından geçiş ekonomilerini

ayırt etmişlerdir. Birincisi, makroekonomik dengesizlikler ve piyasa

süreçleri ile benzerlik derecesi (piyasa bozuklukları) bakımından; ikincisi

ise, sosyalist gelişme düzeyi ve taşıdığı yapısal bozukluklar (aşırı

sanayileşme) bakımından yapılan ayırımdır. Her iki ayırım bakımından

da başlangıç koşullarındaki olumsuzluklar ekonomik büyümeyi

yavaşlatıcı ve piyasa reformlarını geciktirici etkiler doğurmuştur46.

45 Leszek Balcerowicz and Alan Gelb, “Macropolicies in Transition to a Market

Economy: A Three-year Perspective”, The World Bank Research Observer, 1994, pp.

21-44. 46 De Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2000, a.g.m. pp. 1-31.

Tablo 11: Geçiş Ekonomilerinde Başlangıç Koşulları ve Kurumsal

Farklılıklar

Ülke Bastırılmış

Enflasyon1

1987-1990

Ticaret

Bağımlılığı2 1990 (%)

Kara Borsa

Döviz Kur

Primi3

1990 (%)

Ulus

Devlet

Olma 4

Merkezi

Planlama

Yılları

Ortalama

Büyüme

Oranı (%)

(1985-89)

Arnavutluk 4,3 6,6 434 2 47 3,6

Bulgaristan 18 16,1 921 2 43 2,7

Hırvatistan 12 6,0 27 1 46 0,2

Çek Cumh. -7,1 6,0 185 1 42 1,6

Macaristan -7,7 13,7 47 2 42 1,6

Makedonya 12 6,0 27 1 47 0,2

Polonya 13,6 8,4 277 2 41 2,8

Romanya 16,8 3,7 728 2 42 -0,8

Slovak Cum. -7,1 6,0 185 0 42 1,60

Slovenya 12 4,0 27 1 46 -0,4

Ermenistan 25,7 25,6 1,828 0 71 2,7

Azerbaycan 25,7 29,8 1,828 0 70 0,8

Beyaz Rusya 25,7 41,0 1,828 0 72 5,2

Estonya 25,7 30,2 1,828 0 51 2,7

Gürcistan 25,7 24,8 1,828 0 70 2,4

Kazakistan 25,7 20,8 1,828 0 71 4,3

Kırgız Cumh. 25,7 27,7 1,828 0 71 5,2

Letonya 25,7 36,7 1,828 0 51 3,5

Litvanya 25,7 40,9 1,828 0 51 2,9

Moldovya 25,7 28,9 1,828 0 51 5,7

Rusya 25,7 11,1 1,828 1 74 3,2

Tacikistan 25,7 31,0 1,828 0 71 1,9

Türkmenistan 25,7 33,0 1,828 0 71 5,0

Ukrayna 25,7 23,8 1,828 0 74 2,4

Özbekistan 25,7 25,5 1,828 0 71 3,9

Moğolistan 7,6 31,0 1,400 2 70 5,4

Çin5 2,3 1,0 208 2 46 9,0

Vietnam6 15 7,2 464 2 21 5,0

Kaynak: World Bank 1992, 1993; Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2002, pp.5-6. 1 Bastırılmış enflasyon, reel ücretlerdeki yüzdelik değişme eksi reel GSYİH’daki

yüzdelik değişmedir. 2 Ticari bağımlılık, bu ülkelerin birbirleriyle yaptığı ihracat ve

ithalatın GSYİH’ya oranıdır. 3 Resmi döviz kuru ile serbest döviz kuru arasındaki fark 4 Yeni ulus devletler (0); Merkezi federal devletin ana devleti (1); 1989’dan önce

bağımsızlığını kazanan devletler (2). 5 Çin’e ait değerler 1978 öncesine aittir. 6

Vietnam’a ait değerler 1986 öncesi döneme aittir.

Tablo 12 : Başlangıç Koşulları ile Politikalar ve Ekonomik Performans

Arasındaki Değişim Oranı (%)

Göstergeler

Politika

Başlangıç

Koşulları

Bölgesel

Gerginlikler

Politik

Özgürlük

Büyüme 46/31 31/19 28/28 7/0

Enflasyon 17/12 68/51 25/24 3/0

Politika - 63/9 - 92/37

Kaynak: De Melo, Denizer, Gelb, and Tenev, 2000.

Büyüme ve enflasyondaki değişmeler, politikalar, başlangıç

koşulları ve bölgesel gerginlikler ile açıklanmaktadır. Büyümeyi birinci

derecede açıklayan politikalar dır (46/31); Enflasyonu ise başlangıç

koşulları daha güçlü açıklamaktadır (68/51). Politikaların başarısı ise

politik özgürlüklere daha fazla bağlı olarak açıklanmaktadır (92/37).

Tablo 13: Başlangıç Koşulları Ayırımı ve Ayırımın Temel Değişkenleri

Başlangıç Koşulları Ayırımı Temel Değişkenleri

Fiziksel coğrafya Limanlara uzaklık, karaya hapsolmuş

nüfus ve ülke, gelişmiş ekonomilere

yakınlık, doğal kaynakların bolluğu

gibi

Makroekonomik değişkenler

Gayri safi tüketim ve tasarruf,

büyüme, enflasyon,kamu gelirleri ve

harcamaları, kayıt dışılık gibi

Demografik yapı

Çalışan işgücü nüfusu, doğum oranı,

nüfus artış hızı, yaşam süresi, bebek

ölüm oranı, sağlık harcamalarının

GSYİH’ya oranı, kent ve kırsal nüfus

oranı gibi

Dış ticaret

Dış ticaretin GSYİH’ya oranı, ESB

arasındaki ihracat ve ithalat hacmi gibi

Altyapı

Kaldırımlı yollar, telefon, elektrik

tüketimi, hastane yatak sayısı gibi

Refah

Kişi başına milli gelir, kişi başına

televizyon, otomobil, özel tüketim gibi

Beşeri sermaye

Okullaşma oranı, eğitim indeksi,

kalkınma indeksi düzeyi gibi

Piyasa ekonomisi geçmişi

Merkezi planlama altında geçen yıllar,

ekonomik özgürlük indeksi, politik

haklar indeksi gibi

Fiziksel sermaye

Yerli sabit sermaye yatırımları gibi

Kültür

Müslüman, Hıristiyan ve Ortodoks

nüfusun oranı gibi

Politik durum

Bölgesel ve etnik çatışmalar gibi

2.1.1. Kurumsal Yapı

Geçiş ekonomileri arasındaki uluslar arası rekabet düzeyleri

bakımından yapılan karşılaştırmalarda rekabetçi olma göstergesi üretim

sürecinin çıktısı değil, bir girdisi olarak kabul edilmektedir. Rekabetçi

olma, bir ülkenin kalıcı olarak iyileşmesinin bir ölçüsüdür. Sachs, Zinnes

ve Elilat, geçiş ekonomilerinde rekabetçilik göstergesini alt sektörler

bakımından yedi alt göstergeye dayalı olarak hesaplamışlardır. Bunlar

açıklık (ekonomide yabancı katılımı ve ticareti doğrudan etkileyen

düzenlemeler, cari işlem faaliyetleri, ülkedeki sermaye giriş ve çıkışları);

teknoloji; iyi yönetişim (kamu yönetiminin kalitesi, makroekonomik

politika, maliye politikası, genel politika uyumluluğu ve kontrol); altyapı

(mevcut altyapı ve altyapı düzenlemesi); mali sektör (yatırım

performansı, bankacılık sektörü, sermaye piyasaları, banka dışı mali

kurumlar-emeklilik fonları, sigortacılık); işletmecilik ve emek piyasaları

(emeğin kalitesi ve piyasa etkinliği); kurumsallaşma (politik çevre-

demokratik süreç-, hukuk düzeni-kanunların uygulanabilirliği- ve

piyasalarda rekabet- mülkiyet haklarının korunması)47.

Karşılaştırma Göstergeleri:

1. Açıklık: Piyasaların ve firmaların global ekonomi ile

entegrasyonu bakımından taşıdığı avantajları açıklamaktadır.

Bunlar arasında know-how, rekabet, finansman, yatırım, girdi

kaynakları avantajları sayılabilir. Bir ekonominin açıklığını

belirleyen etkenler: a) devletin doğrudan müdahaleleri ile

ekonomiyi düzenleyici faaliyetleri; b) dış ticarete ilişkin

liberalizasyon ve dış ticareti önleyici doğrudan kontrollerin

varlığı; c) ekonomiye yabancı sermaye girişleri ve yurt içinden

çıkan sermaye akımları, olarak belirtilebilir.

2. Teknoloji: Teknolojinin kullanımı rekabetçi olmayı artıran

önemli bir etkendir. Burada kullanılan teknoloji indeksinde taşıt

araçları, ofis ekipmanları ve aktif internet kullanıcıları dikkate

alınmıştır.

3. İyi Yönetişim: Kamu yönetiminin etkinliği rekabet düzeyini

etkilemektedir. Yönetişimin kalitesini belirleyen etmenler: a)

kamu yönetiminin kalitesi; b) makroekonomik politika; c) maliye

politikası; d) genel politika uyumluluğu ve kontrolü.

4. Altyapı: Altyapı düzenlemelerinin a) yeterli ve iyi olması; b)

rekabet etkinliğini artırıcı olması firmaların işlem ve sermaye

maliyetlerini düşürmektedir.

5. Mali sektör: Mali sektör içinde; a) yatırım performansı; b)

bankacılık; c) sermaye piyasaları; d) bankalar dışındaki mali

kurumların, uluslar arası denetim ve muhasebe standartlarına

uygunluğu önem taşımaktadır.

6. İşletmecilik ve emek piyasaları: Bu gösterge; a) etkin işgücü

kalitesi; b) piyasa etkinliğini gösterir.

7. Kurumsallaşma: Rekabetçi bir ortam yaratmak ve daha sorumlu

bir devlet anlayışı için kurumsallaşma gereklidir. İyi yönetişim,

şeffaflık ve dürüst rekabeti sağlamak için gerekli unsurlar; a)

politik ortamın demokratik ve katılımcı olması; b) yolsuzluğu

47 Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes, and Yair Eilat, “Benchmarking Competitiveness in

Transition Economies”,(2000), pp. 15-17.

önleyici, mülkiyet haklarını koruyucu bir hukuk düzeninin

sağlanması; c) piyasalarda rekabetin sağlanmasıdır.

Tablo 14: Geçiş Ekonomilerinin Rekabetçi Olma Dereceleri Bakımından

Sıralaması (1998)

Ülke

Rek

ab

etçi

Olm

a

Rek

ab

etçi

Olm

a

ster

ges

i

Açı

klı

k

İyi

net

işim

Alt

ya

Tek

no

loji

Ma

li S

ektö

r

İşle

tmec

ilik

ve

İşg

ücü

Ku

rum

lar

Macaristan 1 2.027 1 3 1 2 1 3 2

Çek Cumh. 2 1.847 3 1 3 1 2 1 3

Polonya 3 1.555 4 2 2 3 5 4 1

Estonya 4 1.228 2 4 7 4 4 7 4

Slovenya 5 0.920 7 5 4 5 13 2 5

Letonya 6 0.774 6 8 5 10 9 5 7

Litvanya 7 0.738 5 6 11 8 6 13 6

Slovakya 8 0.702 8 9 12 6 3 6 8

Hırvatistan 9 0.272 12 7 8 7 10 14 14

Bulgaristan 10 0.046 10 13 6 9 16 17 9

Rusya 11 0.029 16 11 15 11 7 11 11

Romanya 12 -0.064 9 19 13 12 8 19 12

Moldovya 13 -0.220 11 10 16 17 12 21 10

Kazakistan 14 -0.343 15 12 14 16 11 18 17

Ukrayna 15 -0.410 18 16 10 14 20 12 15

Gürcistan 16 -0.469 17 14 9 18 24 10 13

Kırgız Cumh. 17 -0.496 14 15 19 22 14 20 16

Ermenistan 18 -0.571 20 17 17 19 18 8 20

Azerbaycan 19 -0.620 13 23 18 21 15 16 24

Makedonya 20 -0.813 19 18 22 13 17 24 19

Beyaz Rusya 21 -0.838 23 21 20 15 19 15 21

Arnavutluk 22 -1.081 21 20 23 23 22 23 18

Özbekistan 23 -1.314 24 22 21 25 23 22 23

Tacikistan 24 -1.351 22 24 25 20 21 25 22

Türkmenistan 25 -1.549 25 25 24 24 25 9 25

Kaynak: Jeffrey Sachs, Clifford Zinnes and Yair Eilat, Benchmarking Competitiveness

in Transition Economies, CAER II - Discussion Paper 62, February 2000, s. 27.

Tablo 14’teki göstergelere göre 25 geçiş ekonomisi arasında

yapılan karşılaştırmada bu ülkelerin reform programlarının başarısı

değerlendirildiğinde şu sonuçlara varılabilir:

i. Macaristan, göreceli olarak zayıf cari işlem performansına

karşılık açıklıkta ilk sıradadır. Orta Asya ülkeleri arasında

Kırgızistan ve Kazakistan açıklıkta orta sıralardadır. Diğer Orta

Asya ülkeleri ise alt sıralarda yer almaktadır.

ii. İyi yönetişim bakımından Kazakistan ve Kırgızistan hariç, diğer

Orta Asya ülkeleri son sıralarda yer almaktadır. Çek

Cumhuriyeti başta olmak üzere, Avrupa Birliğine aday ülkeler

ve Batlık Cumhuriyetleri en iyi durumdaki ülkelerdir.

iii. Mevcut altyapı bakımından Macaristan ve Polonya zayıf

durumda olmasına rağmen (Çek Cumhuriyeti ve Slovenya ilk

sıradadır), altyapı sıralamasında ilk iki sırada yer almaktadırlar.

Bunun nedeni düzenleme ve rekabette ilk sıralarda olmalarıdır.

Mevcut altyapı bakımından Kazakistan, sıralamada diğer Orta

Asya ülkeleri arasında daha iyi durumdadır.

iv. Çek Cumhuriyeti ve Polonya mali sektör sıralamasında iyi

durumda görünmektedir; banka dışı mali sektör göstergesi

bakımından ise Rusya (1.), Slovakya (3.) ve Kazakistan (5.)

şaşırtıcı biçimde iyi durumdadırlar. Azerbaycan ve Özbekistan

da beklenmedik şekilde yatırım performansı bakımından iyi

durumdadırlar (sırasıyla 6. ve 10.)

v. Azerbaycan ve Özbekistan da beklenmedik şekilde yatırım

performansı bakımından iyi durumdadırlar.

vi. Slovenya, Macaristan ve Polonya ücret kontrolleri ve vergi

yükleri nedeniyle, işletmecilik ve emek piyasalarında etkinlik

bakımından kötü durumda olmalarına karşılık, genel emek

kalitesinde ilk sıralardadır. Türkmenistan da benzer bir durum

göstermektedir. Arnavutluk ise farklı olarak, piyasa etkinliği

bakımından birinci sırada olmasına rağmen, emek kalitesi

bakımından son sırada yer almaktadır. Azerbaycan piyasa

etkinliği bakımından diğer orta saya ülkelerinden daha iyi

konumda olmasına karşılık, emek kalitesi bakımında

Türkmenistan’ın gerisindedir.

vii. Politik koşullar, hukuk düzeni ve piyasalarda rekabet

bakımdan yapılan sıralamada ülkeler genel olarak birlikte

benzer değişiklikler göstermektedir. Polonya, Çek Cumhuriyeti

ve Macaristan ilk üç sırayı paylaşmaktadır. Orta Asya ülkeleri

arasında hukuk düzeni bakımından Kırgızistan daha iyi

durumdadır.

viii. Piyasalarda rekabet bakımından Kazakistan daha iyi

durumdadır. Diğer orta Asya ülkeleri ise her üç gösterge

bakımından da genelde alt sıralardadır.

2.1.2. Politik Kültür ve Demokratikleşme Düzeyi

25 geçiş ekonomisinde reform sürecinin başlangıcında üretimde

ciddi kayıplar ortaya çıkmıştır. Çıktıdaki azalma sürecin başlangıç

yıllarında ortalama yüzde 40’tan fazla olmuştur. 1998 itibariyle 25

ülkenin 20’sinde çıktı artışı gözlenmiştir. Reform sürecine başlama yılları

ve başlangıç koşulları birbirinden farklı olan geçiş ekonomilerinde

resesyondan büyümeye geçişte önemli etkenlerden birisi de, uygulanan

reform programlarının başarısıdır. Reformcu ülkeler olarak kabul edilen

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde geç reformcu ülkeler olarak

Arnavutluk, Bulgaristan, Makedonya ve Romanya’da ekonomik iyileşme

daha gecikmeli ortaya çıkmıştır. Reform programlarının başarısında

benimsenen stratejinin de payı büyüktür. Makro ekonomik istikrar

politikaları ve yapısal reform uygulamalarına erken süreçte başlayan ve

istikrar ve yapısal dönüşüm hedefini birlikte gerçekleştirmeye çalışan

ülkeler arasında Polonya, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti, Çek

Cumhuriyeti, Macaristan diğer ülkelere göre resesyondan daha önce

çıkmayı başarmışlardır. Buna rağmen bu ülkelerdeki işsizlik ve gelir

dağılımı dengesizlikleri tam olarak giderilememiştir.

Devlet sosyalizminden kapitalizme dönüşüm süreci, ekonomik

sistemin olduğu kadar politik sistemin de dönüşümünü içermektedir.

Politik dönüşüm olarak isimlendirilen ve geçiş sürecinin demokratik ve

kurumsal altyapısını ifade eden modelde liberal demokrasi ve sivil

toplumun oluşturulmasına önem verilmiştir. Politik dönüşüm (politik

liberalizasyon, serbest seçimler ve demokratikleşme) ile birlikte

ekonomik dönüşüm (ekonomik liberalizasyon, özelleştirme ve serbest

piyasa) birbirine paralel ve tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Politik

ve ekonomik dönüşümün birlikte gerçekleştirilmesi, geçiş ekonomilerinin

batılı piyasa ekonomilerinin düzeyini yakalamaları için ön koşul olarak

kabul edilmektedir.

Şekil 5: Politik ve Ekonomik Dönüşüm

Modeli

LİBERAL KAPİTALİZM

Sivil Toplum Piyasa Ekonomisi

Özgürlükler Refah

POLİTİK DÖNÜŞÜM

Politik Liberalizasyon

Serbest Seçimler

Demokratikleşme

EKONOMİK DÖNÜŞÜM

Ekonomik Liberalizasyon

Özelleştirme

Serbest Piyasa

Tek Partili Politika Planlı Ekonomi

DEVLET SOSYALİZMİ

2.1.3. Doğal Kaynakların Zenginliği

Doğal kaynak zenginliği bakımından ESB ülkeleri ve ODA

ülkeleri arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. ESB ülkeleri arasında

Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Rusya zengin fakat verimli

kullanılmayan gaz ve petrol kaynaklarına sahiptir. Zengin doğal

kaynaklara sahip ülkeler bu varlıklarıyla hızlı bir büyüme gerçekleştirme

potansiyeline sahiptir. Fakat, üretim artışı ve etkin bir ulaşım sağlamak

için büyük ölçekli yatırımlara gereksinme vardır. Enerji kaynakları

bakımından Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinden daha zengin olmayan

ODA ülkelerinde ekonomik büyüme daha hızlı ve sürdürülebilir bir

şekilde gerçekleştirilmiştir. Doğal kaynakları zengin olan ülkeler piyasa

reformları ve özelleştirme uygulamalarında daha yavaş ve geç

davranmışlardır. Reformlardaki gecikme bu ülkelerdeki ekonomik

büyümeyi olumsuz etkilemiştir.

2.1.4. Fiziksel Altyapı ve Beşeri Sermaye Birikim

Düzeyi

ESB ülkeleri aşırı sanayileşmiş ülkeler olarak da bilinirler. Enerji

kaynaklarının (petrol, doğal gaz, elektrik) aşırı ve verimsiz kullanımı

kaynak israfına neden olmuştur. Sovyet sisteminin askeri amaçlı üretim

yapısı, geçiş sürecinde ESB ülkelerinde üretimin düşmesinde en önemli

yapısal sorunlardan birisi olmuştur. Ağır sanayi ve savunma amaçlı silah

ve teçhizat üretimi için ayrılan kaynakların yarattığı tüketim malları

üretimi için kaynak yetersizliği, piyasa ekonomisine dönüş sürecinde

geçiş ekonomilerini yetersiz üretim ve düşük kaynak kullanım

düzeylerine getirmiştir.

Tam veya aşırı istihdam ekonomiler olarak da tanımlanabilen

ESB ülkelerinde Sovyet vatandaşlarına “sürekli eğitim” ve “işsizlikten

korunma” garantileri verilmişti. Bu nedenle, sağlık ve sosyal yardım

alanında olduğu gibi eğitim alanında da koruyucu ve teşvik edici bir

sosyal güvenlik sistemi mevcut değildi. Geçi sürecinde piyasa temelli

kurumların ve rekabetçi bir piyasa ekonomisinin gerektirdiği teşvik

sisteminden ve mali destekten yoksun kalan geçiş ekonomileri, sahip

oldukları mevcut altyapının yenilenmesi ve geliştirilmesi ve eğitim ve

sağlık sisteminin reformu gibi iki önemli yapısal sorunla baş etmek

zorunda kalmışlardır. Piyasa reformlarına verilen öneme bağlı olarak,

ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla girişilen vergi reformu ve sıkı

bütçe politikaları sosyal güvenlik harcamalarının azalmasına, bütçeden

eğitim ve sağlık için ayrılan payların azalmasına neden olmuştur. Altyapı

yetersizliği ve geliştirilmesi sorunu özelleştirme politikaları ile

çözümlenmeye çalışılmıştır. Stratejik önemi olan devlet teşebbüslerinin

özelleştirilmesinde yaygın olarak uygulanan kupon yöntemi etkinliğin ve

rekabetin sağlanması bakımından beklenen sonuçları vermemiştir.

Çoğunluk olarak şok tedavi yöntemini benimseyen geçiş

ekonomilerinde fiziksel altyapı farklılıkları ekonomik büyüme için

birinci derecede belirleyici bir etken olmamıştır. Beşeri sermaye

bakımından piyasa ekonomisinin gereksinme duyduğu nitelikli

işgücünün varlığı ve eğitilmesi, mevcut fiziksel altyapının sağladığı

olanaklardan daha fazla (kısa ve orta dönemde) ekonomik büyümeyi

belirleyici rol oynamıştır48.

2.2. Ekonomik İstikrar Politikaları

Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,

özelleştirme ve ekonomik istikrar olduğu için bu süreçte mali politikalar

ihmal edilmiş ve büyüme ve gelir dağılımı sorunları çözülememiştir.

Tüm geçiş ekonomilerinde 1990’lı yıllarda gelir dağılımındaki

eşitsizlikler artmıştır. Liberalizasyon ve özelleştirmenin yol açtığı gelir

eşitsizlikleri mali politikalar ile önlenememiştir.

Geçiş sürecinin birinci aşamasında yapısal ekonomik reformlara

öncelik verilmiştir.Erken reform sürecinde bütçeleme ve mali yönetim

reformu ihmal edilmiştir. Etkin bir mali yönetim reformunun öncelikli bir

reform programı olarak benimsenmemiş olması, geçiş ekonomilerinde

başlangıç dönemlerinde mali disiplinin kaybolmasına ve kamu bütçe

48 The World Bank, Transition: The First Ten Years, World Bank, Washington D.C.,

2002.

açıklarının büyümesine yol açmıştır. Kamu harcamalarındaki azalmadan

daha hızlı olarak gerçekleşen vergi gelirlerindeki azalmanın nedenleri ise,

Sovyet tipi bütçe anlayışı gereği sosyal amaçlı sübvansiyonların

(azalarak da olsa) sürdürülmeye devam edilmesi; GSYİH’daki azalma;

yetersiz ve etkin olmayan vergi sistemleri; vergi toplama yeteneğinin ve

denetiminin zayıf olması; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin genişlemesi

olarak özetlenebilir.

2.2.1. Maliye Politikası

Maliye politikası (mali denge) ile yapısal reformlar arasında

yakın bir ilişki vardır. Başka bir ifadeyle, hızlı yapısal reformlar

ekonomide bir iyileşme yaratsa bile, bütçe açıklarının artışına neden

olabilir. Mali açıklarını azaltmada başarılı olan ülkeler, ekonomide daha

hızlı bir iyileşme ve büyüme sağlayabilirler. Hızlı reformcu ülkelerde

mali açıkların yarattığı sorunlar daha şiddetlidir. Yapısal reformların hızlı

uygulanması (büyük ölçekli özelleştirmeler) verimli olmayan devlet

teşebbüslerinin kapanmasına, bu teşebbüslerden alınan vergilerin

azalmasına neden olur. İşsizlik ödemelerindeki artışlar da bütçe

transferlerini artırıcı etki yaratır. Sürecin ilerleyen yıllarında ulusal

ekonomide özel sektörün payının artması, devlet teşebbüslerinin yeniden

yapılandırılmasıyla birlikte etkinliklerinin artması sonucunda vergi

gelirleri de artacaktır. Böylece sürecin başında artan mali açıkların,

ilerleyen dönemde U biçimini alarak azalması beklenmelidir.

Mali politikaların üç esaslı ilgi alanı bulunmaktadır. Birincisi,

kamu harcamalarının finansmanının sağlıklı gelir kaynakları ile

karşılanması ve böylece bütçe dengesinin korunması; ikincisi bütçe

dengesi için gerekli mali kaynakların enflasyona neden olmayacak

yollardan sağlanması; üçüncüsü vergi sistemi ve idaresinin yeni

oluşmakta olan piyasa ekonomisinin gereksinmelerine karşılık verecek

şekilde yeniden gözden geçirilmesidir49. Planlı ekonomiden piyasa

49 Süreyya Sakınç, “Fiscal Policies in Kyrgyzstan in Transition”, Conference on

Economy and State, Kyrgyz National University of Balasagun, Bishkek, 2003, p. 413.

ekonomisine geçiş sürecinde ortaya çıkan mali krizler sadece etkin

olmayan maliye politikalarının bir sonucu değildir. Bütçe açıkları ve

yüksek kamu borç stokunun artmasına neden olan etkenler olarak; a)

genel bütçeden yapılan transferlerin azaltılması, b) kamu mali

yönetiminin zayıf olması, c) vergi sisteminin etkin olmaması, d) Sovyet

tipi bütçe yönetiminin sürdürülmesi, olarak gösterilebilir.

Tablo 15: ESB Ülkelerinde (BDT, ODA ve BAD) Kamu Gelir ve

Giderlerinin GSYİH'ya Oranı (1993-94)

Grup No: Grup 1 Grup 2 Grup 3 Grup 4

Ermenistan

Tacikistan

Ukrayna

Özbekistan

Azerbaycan

Gürcistan

Beyaz Rusya

Macaristan

Slovakya

Çek Cumh.

Polonya

Rusya

Slovenya

Makedonya

Bulgaristan

Moğolistan

Arnavutluk

Hırvatistan

Estonya

Letonya

Litvanya

Romanya

Moldovya

Kırgız Cumh.

Kazakistan

Türkmenistan

Harcama

Gelir

% 50.1

% 31.8

% 47.9

% 42.5

% 33.3

% 30.2

% 23.1

% 19.3

Kaynak: Luca Barbone and Hana Polackova, “Public Finances and Economic

Transition”, Policy Research Working Paper, No: 1585, March 1996, p. 7.

Birinci grupta yer alan ülkeler reform programlarının başarısı

bakımından zayıf; yüksek enflasyon ve düşük büyüme hızları yaşayan

ülkelerdir. Bu ülkelerde reformlara başlama yıllarında kamu

harcamalarının GSYİH’ya oranları, diğer ülkelerden daha yüksektir.

Özellikle sosyal refahla ilgili olan bu harcama düzeylerinin izleyen on

yıllarda sürdürülememiştir. Bu gruptaki yavaş reformcu ülkelerin açıkları

% 20 düzeyine ulaşmıştır.

İkinci gruptaki ülkeler yaygın olarak reformcu ülkeler olarak

bilinirler ve bütçe açıklarının azaltılmasında daha katı ve disiplinli bir

para ve maliye politikası izlemişlerdir. Kamu teşebbüslerine verilen

sübvansiyonların azaltılması ile sağlanan gelir artışları, işsizliğin

azaltılması ve sosyal adaletin bozulmasına engel olamamıştır. Bu

ülkelerde ekonomik büyüme devlet sosyal güvenlik ve refah

harcamalarında herhangi bir azalmaya neden olmamıştır.

Üçüncü ve dördüncü grupta yer alan diğer geçiş ekonomileri için

başlangıçta bütçe kısıtlamalarına gitmek zorunluluk olmuştu. Geçiş

ekonomilerinde devlet teşebbüsleri ekonomik faaliyetlerin

yürütülmesinde egemen rol oynamaktaydı ve çalışanlarına ve ailelerine

sosyal hizmetleri de devlet teşebbüslerinin bütçelerinden

karşılanmaktaydı. Sosyal transfer ödemelerinin bütçe kaynaklarıyla

karşılanmaya başlanmasıyla birlikte bütçe harcamaları artmış ve gelirler

politikası ile bu harcamalar karşılanamadığı için bütçe açıkları da

yükselmiştir.

Tanzi, geçiş ekonomilerinde bütçe açıklarının azaltılamaması

halinde enflasyonla mücadelede etkili bir politika olarak devlet

işletmelerine kullandırılan kredilerin azaltılmasını önermektedir50. Pirttilä

tarafından 25 geçiş ekonomisi ile ilgili yapılan ampirik analizde; büyüme

oranının mali denge üzerinde olumlu etkisi bulunmuştur. Geçiş

reformlarının başarısı ile mali açıklar arasında bir değişim ilişkisi

bulunmuştur. Özelleştirmenin işsizlik ve mali denge üzerindeki etkisi

olumsuz bulunmuştur. Fiyat liberalizasyonunun ise bütçe dengesi

üzerindeki etkisi olumlu bulunmuştur51.

2.2.2. Para ve Kur Politikası

Para ve maliye politikalarını birbirinden tamamen ayırmak

oldukça güçtür. Geçiş ekonomilerinde fiyat kontrollerinin kaldırılması ile

birlikte enflasyonun kontrol edilmesini sağlamak güç olmuştur.

Ekonomik istikrarın sağlanmasında bütçe açıkları kadar önemli diğer bir

50Vito Tanzi, “The Budget Deficit in Transition: A Cautionary Note”, IMF Staff Papers,

September, 40:3, 1993, pp.697-707. 51Jukka Pirttilä, “Fiscal Policy and Structural Reforms in Transition Economies”,

Economics of Transition, Volume 9 (1), 2001, pp. 29-52.

ekonomik gösterge, kredi genişlemesidir. Geçiş ekonomilerinde bütçe

açıkları nedeniyle kamu borçlanması özel sektör için dışlama etkisi

yaratmaz. Bunun nedeni, özel sektörün yeterince gelişmemiş olması ve

devlet teşebbüslerinin ekonomideki payının hala önemini korumasıdır.

İstikrar politikasının stratejik amacı, enflasyonu düşürmek ve

mali istikrarı sağlamaktır. Bu amaçla parasal ve mali politikalar ile döviz

kuru ve diğer politikaların koordinasyon içinde birlikte kullanılmaları

önemlidir. Para politikası merkez bankacılığının bir fonksiyonu olarak

enflasyonun kontrol edilmesinde anahtar role sahiptir. Döviz kuru

politikaları bakımından ortodoks yaklaşımı benimseyen Estonya, Letonya

gibi ülkeler “para kurulu” oluşturmak suretiyle parasal tabanın

genişlemesini sabit bir oranda yerli paraya çevrilen döviz rezervleri ile

eşitlemiştir. “Esnek kur” politikasını benimseyen Çek Cumhuriyeti’nde

enflasyon 1995 yılında yüzde 9 iken, Estonya’da yüzde 26; Letonya’da

yüzde 36 olarak gerçekleşmiştir.

Para politikasının önemli bir unsuru olan döviz kuru politikası

yürütülürken politikacıların dikkate alması gereken önemli hususlar

şunlardır:

- kur fiyatı, reel ekonomik güçler tarafından serbest olarak

belirlenmelidir;

- cari işlem açığı, aşırı değerlenmiş kurların bir sonucudur;

- merkez bankasının reel kur üzerine müdahalesi sadece sınırlı

bir zaman aralığı için ve dar kapsamlı bir nitelik taşımalıdır;

- reel kurun denge seviyesinin altında tutulması enflasyona ve

kara borsa döviz piyasasının oluşmasına neden olur.

Fiyat istikrarının sağlanmasında parasal tabanın derinliği önemli

bir göstergedir. Parasal derinlik, M2/ GSYİH ile ölçülür.

1995-2002 döneminde BDT-7 ülkelerinde parasal derinlik oranı,

diğer BDT ülkelerine göre daha küçüktür. Bununla beraber her bir

gruptaki ülkede parasal derinlik giderek artmıştır. Bankacılık sistemi,

monopolistik yapıdan rekabetçi bir ticari bankacılık sistemine doğru

değişmiştir.

Tablo 16: Ortalama M2/GSYİH Oranı

1995

1996

1997

1998

1999

2000

2001

2002

% değişim

1995-2002

BDT-7 14.1 12.6 13.0 11.9 12.0 12.6 12.9 13.8 -2.1

Diğer BDT 15.3 11.0 11.6 12.9 14.4 16.2 18.1 22.1 44.1

GDA Ülkeleri 37.6 42.0 30.9 29.3 31.6 32.2 38.1 35.4 -5.9

ODA + BAD 39.1 40.0 42.2 42.2 43.7 45.5 48.1 49.3 26.0

Standart

Sapma

13.7 16.9 14.7 14.5 15.0 15.2 16.6 15.6 13.7

Kaynak: IMF, International Financial Statistics, 2003.

BDT-7: Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kırgız Cumhuriyeti, Moldovya,

Tacikistan,Özbekistan; GDA: Güneydoğu Avrupa ülkeleri (Arnavutluk, Bosna-Hersek,

Bulgaristan, Eski Yugoslavya Cumhuriyeti, Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti,

Romanya); ODA: Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri; BAD: Baltık Devletleri

2.3. Yapısal Reform Politikaları

Geçiş ekonomileri arasında sosyo-ekonomik yapı ve kurumsal

düzenleme farklılıkları bulunmaktadır. Sosyalist ekonomik düzende ağır

sanayi ve metalurji sektörlerine yapılan yatırımlara verilen önem sonucu

hizmet sektörü ve tüketim malları üreten hafif sanayi ihmal edilmişti.

Tüketim malları üretimine ayrılan kaynakların verimli olmadıkları

yaklaşımına dayanan bu tercih, tüketici refahının maksimize edilmesini

önlemiştir. Tüketim malları ve temel bazı hizmetlerin sunumu devlet

tarafından yaygın olarak sübvansiyon uygulanmış ve piyasa fiyatlarının

oluşmasına engel olacak şekilde üretimi ve dağıtımı devlet tarafından

kontrol altında tutulmuştur.

Sonuçta kıtlık ekonomisi yaratılmış ve tatmin edilemeyen tüketici

talebi karaborsa ve uzun mal kuyrukları yaratmıştır. Ekonomide devletin

aşırı kontrolü beraberinde karmaşık ve bunaltıcı bir bürokratik sistem

yaratmıştır.

Tablo 17: Geçiş Ekonomilerinde Reformlardaki Gelişme

Ülke

Başlangıç

Koşulları

Endeksi

Mali

Düzenleme

Etkinliği

Liberalizasyon

Endeksi

Kurumsal

Başarı

Dünya

Bankası Geçiş

Göstergeleri

1989 1997 1997-98 1995 1999

Çek Cum. 3,5 -3 0,0 0,93 6,8 3,5 3,4

Macaristan 3,3 +4 0,34 0,93 8,7 3,5 3,7

Polonya 1,9 +4 0,24 0,89 7,0 3,3 3,5

Romanya 1,7 +3 0,0 0,75 -0,8 2,5 2,8

Slovakya 2,9 -3 0,0 0,86 2,8 3,3 3,3

Slovenya 3,2 +4 0,41 0,89 8,5 3,2 3,3

Estonya -0,4 -3 0,07 0,93 6,1 3,2 3,5

Letonya -0,2 +3 0,04 0,89 2,6 2,8 3,1

Litvanya 0,0 -4 0,04 0,89 2,6 2,9 3,1

Ermenistan -1,1 +3 0,04 0,72 -4,4 2,1 2,7

Azerbaycan -3,2 -2 0,04 0,62 -7,8 1,6 2,2

Beyaz Rusya -1,1 +2 0,04 0,51 -7,6 2,1 1,5

Gürcistan -2,2 +2 0,04 0,72 -6,1 2,0 2,5

Kazakistan -2,5 -3 0,04 0,86 -5,3 2,1 2,7

Kırgızistan -2,3 -3 0,04 0,75 -4,2 2,9 2,8

Moldovya -1,1 -2 0,04 0,75 -2,0 2,6 2,8

Rusya -1,1 -3 0,04 0,83 -5,4 2,6 2,5

Tacikistan -2,9 +1 0,04 0,45 -15,0 1,6 2,0

Türkmenistan -3,4 n.a 0,04 0,36 -11,5 1,1 1,4

Ukrayna -1,4 +2 0,04 0,65 -5,8 2,2 2,4

Özbekistan -2,8 -2 0,04 0,57 -10,4 2,4 2,1

Kaynak: World Economic Outlook, October 2000; Focus on Transition Economies,

Washington D.C.; EBRD Transition Report 2000.

Liberalizasyon Endeksi: İç piyasa liberalizasyonu (0,3); dış ticaret liberalizasyonu (0,3);

özelleştirme ve bankacılık reformu (0,4) ağırlıklı ortalamadan oluşmuştur.

Kurumsal Başarı Göstergeleri: Demokrasi; devletin etkinliği; regülasyonların kapsamı;

hukukun uygulanması; yolsuzluğun kapsamı; Her bir gösterge -25 ile +25 arası

derecelendirilmiştir. Gelişmiş ekonomiler için ortalama skor 12,6’dır.

Dünya Bankası Geçiş Göstergeleri: 1’den 4’e doğru derecelendirilmiştir. 1, hiç bir

piyasa reformunun gerçekleştirilmediğini; 4 ise, gelişmiş piyasa ekonomisi koşullarını

göstermektedir.

Dünya Bankası, ODA, BDT ve Moğolistan’da geçiş sürecinin

başlangıcında yaşanan ekonomik daralma ve çöküntünün nedenini üç

etkene bağlı olarak açıklamaktadır52:

1. Piyasa liberalizasyonu nedeniyle talepte görülen kayma;

2. Sovyet ticaret blokunun ve egemen Sovyet ekonomisinin

çökmesi;

3. Yeni yaratılan piyasa kurumlarının zayıflığı.

Özellikle Sovyetler Birliğine üye ülkelerin aralarındaki ticareti ve

ekonomik yardımlaşmayı düzenleyen Çok Taraflı Ekonomik Yardım

Konseyinin ortadan kalkması bu ülkelerin ekonomik performansını

zayıflatmıştır. Sovyet sistemi altında tüm üye ülkelerin her biri belirli bir

üretim türü üzerinde uzmanlaşmıştı ve üretim faktörlerinin dağılımı ve

istihdamı da tüm üye ülkeler için emredici olan merkezi planlamanın

öncelikleri ve tercihlerine göre gerçekleştirilmekteydi.

2.3.1. Fiyat Liberalizasyonu

Geçiş sürecinin başında pek çok ODA ve Baltık ülkesi fiyat

kontrollerinin kaldırılması, döviz kuru fiyatlarının serbestleştirilmesi gibi

piyasa liberalizasyonu bakımından önemli ilerlemeler göstermiştir.Fiyat

kontrollerinin kaldırılması; a) nisbi fiyat ayarlamalarına olanak vermiş;

b) fiyatların maliyet ve piyasa talebini gösterme özelliği işlevsel hale

gelmiş; c) üreticiler için fiyatların sinyal gösterge olması sağlanmıştır.

AB üyeliği kazanmış geçiş ekonomilerinde piyasa liberalizasyonu süreci

başarı ile tamamlanmıştır. OA ülkeleri kısmen fiyat liberalizasyonunda

başarılı olmuşlardır ve bu ülkelerde süreç henüz tamamlanmamıştır.

Fiyatlar üzerindeki kontroller bazı hammadde (özellikle tarım

sektöründe) girdi malları, yerli monopollerin ürettikleri mallar ve bazı

zorunlu tüketim malları ile ilgili olarak devam etmektedir. Döviz kuru

52 World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market, Washington

DC; Oxford University Pres, 1996, p. 5.

fiyatlarının serbest bırakılması sonucunda yurt içi mal ve hizmet fiyatları

ile uluslar arası piyasalardaki fiyatlar arasında bir karşılaştırmalı maliyet

ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, serbest döviz kuru uygulayan ülkelerde

fiyat kontrollerinin kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Nispi fiyat

farklılıklarını ortadan kaldıracak serbest bir kur politikasının izlenmesi

gerekmektedir.

Fiyat kontrollerinin kaldırılmasıyla nispi fiyatlarda ortaya çıkan

artışların iki temel nedeni bulunmaktadır: Birincisi, Sovyet döneminde

yüksek derecede sübvansiyon uygulanmış temel mal ve hizmetlerin

fiyatları yeniden piyasa fiyatlarına dönüştürülmüştür; ikincisi, hizmet

sektörü özelleştirildiği için daha önceki mevcut ticaret ve dağıtım

marjları bu kez genişlemiştir. Fiyatlama politikasında bu yukarıya doğru

eğilim, tüketici fiyatlarının artması sonucunu vermiştir. Tüketici

fiyatlarındaki artış ise önemli ölçüde hizmet fiyatlarının artmasından ileri

gelmiştir.

Fiyat kontrollerinin kaldırılmasıyla, daha önce baskı altında

tutulmuş girdi mallarının fiyatları yükselmiştir. Nihai malların fiyatları

üzerindeki kontrolün kaldırılmaması ise, devlet teşebbüslerinin

zararlarını artırmıştır. Gizli bir vergi geliri gibi etki yaratan eski Sovyet

tipi devlet teşebbüslerinin işletme gelirlerinin azalması, devlet

gelirlerinin korunması için bu kez ücretlerin dondurulması veya

azaltılması ile karşılanmaya çalışılmıştır. Ücret artışları üzerindeki sıkı

kontrol, fiyat kontrollerinin kaldırıldığı ilk geçiş sürecinde (ücret

gelirlerinin tüketim mallarının fiyat artışlarının gerisinde kalması

nedeniyle) enflasyonun hızlanmasına ve fiyat şokunun yaratılmasına

neden olmuştur. ESB ülkelerinde, Sovyet tipi ekonomik sistemin uygun

bir vergi sistemi yaratmamış olması sonucu, fiyat ve kredi kontrollerinin

kaldırılması ile başlangıçta hiper-enflasyon yaşanmıştır.

2.3.2. Özelleştirme

GSYİH içinde özel sektörün payı, sürecin başlangıcına göre

(1991) çoğu geçiş ekonomisinde neredeyse % 70 veya daha fazlasına

ulaşmıştır. Sadece Beyaz Rusya, Tacikistan ve Türkmenistan’da özel

sektörün payı % 30 veya daha geri düzeydedir. Özelleştirme

uygulamalarının ortaya çıkardığı-sistem bakımından- en önemli çıktı,

özel sektör girişimciliğini teşvik etmesi ve devlet teşebbüslerinin

ekonomideki payını azaltmasıdır. Özelleştirme öncesi devlet teşebbüsler

eliyle yaratılan gelirler, özelleştirme sonrasında ciddi oranda azalmıştır.

Bununla beraber, özelleştirme ile sağlanan gelirler yetersiz kalmıştır.

Özelleştirme sonrasında satış gelirlerinin düşük olmasının nedeni, uygun

ve adil olmayan özelleştirme yöntemlerinin uygulanmasıdır.

Özelleştirilen devlet teşebbüsleri sadece imtiyazlı ve belirli

kişilere davet şeklinde satılmıştır. Bu kişiler, özelleştirme sonucunda

servetlerinde ciddi artışlar sağlamışlardır. Böylece özelleştirme piyasa

ekonomisinin önkoşuluna uygun şekilde özel mülkiyetin korunmasını

sağlayamamıştır. Devlet teşebbüslerinin eski komünist parti üst düzey

bürokrat ve üyelerine satışı ve ellerinde kupon bulunduran halktan bu

kuponların değerlerinin çok altında bir fiyatla bu kişiler tarafından satın

alınması, gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmuştur. Geçiş

ekonomilerindeki gelir ve servet eşitsizliğinin nedeni, uygun olmayan

özelleştirme politikalarıdır. Yoksa, bu ülkelerdeki servet eşitsizliği

kapitalizmin bu ülkelerde üretim rantından doğan artı değerin belirli

sayıda servet sahiplerinin elinde toplanması şeklinde Marksist teorinin

bir öngörüsü değildir.

Rusya’da 1992-1994 arasında uygulanan “kuponlu

özelleştirme” devlet teşebbüslerinin eski yönetici sınıfı eline geçmesini

sağlamış ve bu dönemde özel girişim performansı düşük kalmıştır. 1995

sonrası dönemde uygulanan ve büyük girişimlerin devrini öngören “hisse

karşılığı borç” yöntemi sonucunda az sayıda banker ve sanayici

tarafından ülkenin en önemli petrol, metal ve telefon şirketleri hisseleri

şüpheli ihalelerle ele geçirilmiş ve yolsuzluk ciddi boyutlara ulaşmıştır53.

53 Naci B. Muter ve Birol Kovancılar, “Geçiş Ekonomilerinde Özelleştirmenin

Kleptokratik Sonuçları: Rusya Deneyimi ve Alınacak Dersler”, International

Conference on the Fiscal Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish Manas

University, 56/5, Bishkek, 2004, pp.356-365.

Tablo 18: Geçiş Ekonomilerinde Orta ve Büyük Ölçekli Firmaların

Özelleştirme Yöntemleri

Büyük

Ölçekli

Özelleştirme

Endeksi

Doğrudan

Satış

Kuponlu

Özelleştirme

YİMHE1 Diğer2

Bulgaristan 3 Birincil İkincil - -

Çek Cumh. 4 İkincil Birincil - -

Macaristan 4 Birincil - - İkincil

Polonya 3+ Üçüncül İkincil Birincil -

Slovak Cumh. 4 - İkincil Birincil -

Gürcistan 3+ - Birincil İkincil -

Kazakistan 3 İkincil Birincil - -

Kırgızistan 3 - Birincil - -

Rusya 3+ İkincil Birincil Üçüncül -

Ukrayna 2 - İkincil Birincil -

Özbekistan 3 - - Birincil İkincil

Kaynak: EBRD Transition Report 1977, p.90.

2: Devlet teşebbüslerinin % 25’i özelleştirilmiş; 3: Devlet teşebbüslerinin % 50’si

özelleştirilmiş; 4: Devlet teşebbüslerinin % 50’den fazlası özelleştirilmiş.

(1)YİMHE: Yöneticilerin ve İşçilerin Mülkiyet Haklarını Edinimi

(2) Diğer:

Özelleştirme, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçişte

yapısal uyum politikalarının temel aracıdır. Piyasa reformlarına

özelleştirme ile başlanması anlamlıdır. Özelleştirme yöntemleri olarak en

sık kullanılanı kuponlu satış yöntemidir. Yöneticilere-işçilere mülkiyet

hakkı kazandıran özelleştirme yöntemleri diğer popüler yöntemlerden

biridir. ODA ülkeleri OA ülkeleri ile karşılaştırıldığında özelleştirme

uygulamaları bakımından daha başarılı görünmektedirler. Merkezi

planlama altında daha uzun süre kalmış olan ülkeler (BDT ülkeleri)

özelleştirmeden beklenen faydaları tam olarak sağlayamamışlardır.

Başarılı bir özelleştirme için mülkiyet hakların yasal güvenceye alındığı,

piyasalarda rekabetçi bir ortamın olduğu, şeffaf ve güvenilir yöntemlerin

tercih edildiği bir ortamın sağlanması önemlidir.

Özelleştirme, devlet mülkiyetindeki varlıkların piyasa ekonomisi

kurallarının etkinliğini artırmak amacıyla özel girişime devridir. Başarılı

bir özelleştirme yönetişimde değişim, fiziksel yeniden yapılanma,

teknolojik yenilenme gibi etkenlerin varlığını gerektirir. ODA ve ESB

ülkelerinde özelleştirme piyasa kurumlarının etkinleştirilmesinde

beklenen başarıyı sağlamamıştır.

2.3.3. Mali Reformlar

Mali reformlar, özelleştirme uygulamalarından daha başarılı

sonuçların alındığı bir başka ekonomik reform alanıdır. Piyasa ekonomisi

reformlarının en ciddi olumsuz etkileri mali alanda ortaya çıkmıştır. Mali

dengesizliklerin başında bütçe açıkları gelmektedir. 1992-2000 yılları

arasında ODA ve Baltık ülkelerinde kamu harcamalarındaki azalma

(GSYİH’nın % 5.6’sı) BDT ülkelerine göre (GSYİH’nın % 23.1’i) daha

düşük kalmıştır. ESB ülkeleri Sovyetler Birliği dağılmadan önce

Moskova’dan önemli sayılacak oranda bir bütçe transferi kullandıkları

için, 1991’den sonraki dönemde bu ülkelerde kamu gelirlerindeki

azalma, ODA ülkelerine göre daha yüksek olmuştur. ESB ülkeleri için

gelir kaynaklarının azalması karşısında bütçe harcamalarını azaltmaktan

başka seçenek kalmamıştır. BDT ülkeleri için kamu harcamalarındaki

azalma ODA ve Batlık ülkelerine göre daha yüksek olmuştur.

Tablo 19: Bütçe Gelir ve Harcamalarının GSYİH'ya Oranlarındaki

Değişim (1992-2000)

Gelirler Harcamalar

ODA ve Baltık Ülkeleri -2.1 -5.6

BDT Ülkeleri -3.7 -23.1

Kaynak: Asad Alam and Mark Sundberg,”A Decade of Fiscal Transition”, World Bank

Transition Economies Working Papers, 2835, April 26, 2002, p. 5.

Piyasa ekonomisine geçişte mali alanda reform önceliği, yeni bir

vergi sisteminin oluşturulmasıdır. Sovyet dönemi vergi gelirlerinin

kaynağı büyük ölçüde devlet teşebbüslerinin kontrolündeydi. Yeni vergi

sisteminin oluşturulması nitelikli ve eğitilmiş personel ve iyi tanımlanmış

vergi ile ilgili hukuki altyapıyı gerektirmektedir. Halkın yeni vergilere

karşı uyumlu davranması ve politik kararlılığın yeni oluşturulan vergi

yönetiminin etkinliğine ilişkin olarak ortaya konulması gerekli ön

koşullardır ve pek az geçiş ekonomisi bunları karşılamıştır. Vergi

reformu bakımından Litvanya,Letonya, Estonya, Moldovya en başarılı

olanlardandır. Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, Kırgızistan, Beyaz

Rusya gibi ülkeler de vergi reformları bakımından en başarısız ülkeler

arasındadır.

İKİNCİ BÖLÜM

ORTA ASYA EKONOMİLERİNDE MAKRO

EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR VE YAPISAL

DÖNÜŞÜM

1992 yılında Rusya ilk esaslı dönüşüm programına Maliye Bakanı

Egor Gaidar’ın başkanlığındaki reformcu bir ekiple başlamıştır. Katı ve

radikal önlemleri nedeniyle “Kamikaze Hükümeti” olarak adlandırılan

Gaidar Hükümeti 1992 yılı Aralık ayına kadar dayanabildi. İzleyen

dönemde Başbakan Viktor Chernomyrdin 1992 yılının hızlı reform

uygulamalarını tersine çevirecek ve eski planlı sistemin doğrudan

müdahale araçlarını uygulamaya koyacak bir politika izlemek yerine

sadece sınırlı ölçüde piyasa müdahalelerini (bazı tüketim mallarının ve

enerji fiyatlarının kontrolleri gibi) ile yetindi. 1992 yılı istikrar

programının sonuçları, neredeyse % 2.000’lere ulaşan enflasyon; sanayi

üretimindeki hızlı düşüş (yılın üçüncü çeyreğinde % 17.6); reel

ücretlerde % 40’lara varan azalma; artan işsizlik; Ruble’nin US Doları

karşısında değer kaybetmesi olarak ortaya çıkmıştır. 1993 yılında

büyümedeki düşüş devam etmiş, fiyat kontrollerine rağmen enflasyon %

1.000 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Doğal kaynak zenginliği ile donatılmış olmasına rağmen, Eski

Sovyetler Birliği’nin en geri kalmış üyeleri olan Orta Asya ülkeleri

(Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan) 1992

yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Merkezden yapılan mali

sübvansiyonlardan, hammadde ve sermaye tedarikinden yoksun

kalmışlardır. Rusya ile ekonomik bağların kopması, kaynak transferinin

durması ve Rus entelektüel ve mühendis sınıfının göç etmesi sonucu bu

ülkelerde durgunluk ve işsizlik ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Orta Asya Cumhuriyetleri Eski Sovyetler Birliği üye ülkeleri

arasında en yoksul ve en az gelişmiş ülkelerinden oldukları için, diğer

geçiş sürecindeki ülkelerle karşılaştırıldığında farklı özel sorunlara

sahiplerdir. Bunlardan birincisi, Eski Sovyetler Birliği ekonomik sistemi

içindeki ekonomik bağımlılık derecelerinin yüksek olması nedeniyle

karşılaştıkları ekonomik şokların şiddetinin de yüksek olmasıdır.

Üretimdeki azalmalara geçişi izleyen on yılda, Orta ve Doğu Avrupa

ülkelerine göre daha yüksek ve derin olmuştur.

Tablo 20: Eski Sovyetler Birliği'nin Seçilmiş Ekonomik Göstergeleri

Ekonomik Göstergeler 1987 1988 1989 1990 1991 1992

Reel Sanayi Üretimi Artış

Oranı (%)

1.6 4.4 2.5 -3.9 -15.0 -20.0

Nüfus (milyon) 284.5 286.7 288.8 290.1 278.0 149.0

Sanayileşmiş Batı İle Ticaret

İhracat ($ milyar) 22.6 24.0 25.7 30.0 31.8 18.5

İthalat ($ milyar) 22.2 26.7 32.2 34.8 30.7 23.0

Cari İşlemler ($ milyar) 1.5 -1.5 -4.5 -5.1 -1.8 -6.0

Dış Borç ($ milyar) 39.0 40.0 48.0 60.0 70.7 54.0

Ruble/Dolar Paritesi (Resmi) 0.633 0.608 0.627 0.586 0.582 0.580

Kaynak: EIU World Outlook 1993

İkincisi, planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecinde

piyasa ekonomisi tecrübesine sahip olmamaları ve dönüşüm öncesi

hazırlık aşamasından geçmemiş olmalarıdır. Rusya ve diğer geçiş

ekonomileri 1992’den önceki yıllarda reform programlarına geçiş

yapmışlar, Orta Asya ülkeleri ise ancak bağımsızlıklarını kazandıkları

1992 yılından sonra reform ve istikrar programları uygulamaya

başlamışlardır. Bu gecikme ve piyasa deneyimi eksikliği, geçişin süresini

ve şokların şiddetini artırmıştır.

Üçüncüsü, politik bakımdan Orta Asya ülkeleri halen

diktatörlüklerle yönetilmektedir. Demokrasi kültürünün zayıf olması ve

batı demokrasilerine uzaklık gibi nedenlerle bu ülkelerde yolsuzluk

artmış, muhalefet zayıflatılmış, medya ve iletişim araçları üzerindeki

devlet kontrolü artırılmış, sivil toplum kuruluşlarının örgütlenmesi

denetim altına alınmış, milliyetçi eğilimler etnik çatışmaları ve dinsel

aşırılıkları körüklemiş, halk yönetimden uzaklaştırılmıştır.

Eski Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Orta Asya Ülkeleri

bakımından ortaya çıkan yeni olgular ve sorunlar şöyle sıralanabilir:

- Eski üye ülkeler (yeni bağımsız devletler) arasındaki transit

ticaretin yeni gümrük denetimleri ve artan ulaşım

maliyetleri nedeniyle kesintiye uğraması. Gümrük kontrolleri

ve yasa dışı sınır ihlalleri sonucu sanayi ve tarımsal malların

Orta Asya Ülkeleri arasındaki dağılımı ve pazarlara ulaşımı

ciddi olarak engellenmiştir. Bölge ülkeleri arasında serbest

ticaretin gelişmesini engelleyecek gümrük tarife miktar

kısıtlamaları mevcuttur. Özellikle Özbekistan tarafından

uygulanan döviz ve dış ticaret politikaları serbest ticareti

kısıtlayıcı niteliktedir.

- Merkezden üye ülkelere yapılan bütçe transferleri ve diğer

sosyal ödemelerin kesilmesi. Eski Sovyetler Birliği

döneminde üye ülkelerin bütçelerine ciddi oranlarda kaynak

transferi yapılmaktaydı. Bu transferler sanayi malların

üretiminde girdi temininden, sosyal refah ve ücret

ödemelerine, teknik yardımlara kadar geniş bir alanda

gerçekleştirilmekteydi. Üye ülkeler arasında karşılıklı

ekonomik bağımlılık yaratan bu üretim ve paylaşım sisteminin

çökmesi, bağımsızlık sonrasında bu ülkelerin

yoksullaşmasında en başta gelen etkenlerden olmuştur.

- Su ve enerji kaynaklarına erişimin yetersizliği. Doğal

kaynaklar bakımından dengesiz bir dağılım gösteren Orta

Asya Ülkelerinde sınır aşan su kaynaklarının yönetiminde

sorunlar yaşanmaktadır. (Kırgızistan ile Özbekistan arasındaki

Ferghana vadisi sorunu gibi). Ayrıca enerji gereksinmelerinin

karşılanmasında karşılıklı bağımlılığın yarattığı sorunlar da

bulunmaktadır (Örneğin Kırgızistan elektrik enerjisi

karşılığında Özbekistan’dan doğal gaz ve Kazakistan’dan

petrol almaktadır). İçme suyu kalitesi ve sulama sistemlerinin

yeterliliği düşüktür. Bölge ülkeleri arasında su kaynaklarının

ortak kullanımı ile ilgili bir işbirliği yoktur.

- Nitelikli işgücü ve kurumsal organizasyon yetersizliği.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Orta Asya Ülkelerinden

Rusya Federasyonu’na eğitilmiş teknik eleman göçü yoğunluk

kazanmıştır. Bu göç hareketi azalmış olsa da halen devam

etmektedir. Bu göç hareketi Orta Asya’daki Rus etnik nüfusun

azalmasına yol açmıştır (Örneğin Kırgızistan’da Rus etnik

nüfusun oranı % 27’den % 14’e gerilemiştir).

- Çevre sorunları. Sovyetler Birliği döneminde ekolojik

dengenin bozulmasına neden olan nükleer denemeler ve

nükleer atıklar, özellikle Kazakistan ve Kırgızistan’da

çevresel sorunlar yaratmaya devam etmektedir. Issık Göl

radyasyon kirliliği ve Aral Denizi’nin ölmekte oluşu diğer

çevre sorunlarına örnektir.

- Komşu ülkeler arasındaki sivil çatışmalar. Örneğin

Tacikistan’daki iç savaş, Kırgızistan ve Özbekistan arasındaki

Ferghana Vadisi nedeniyle ortaya çıkan kanlı sınır çatışmaları

bölgedeki siyasi istikrarsızlığa katkıda bulunmuştur.

Demokratik olmayan ülke yönetimleri, gelecekte bölgenin

siyasi istikrarını bozucu sonuçlar yaratacaktır.

- Uyuşturucu ticareti, yolsuzluk ve rüşvetin yaygınlaşması.

Orta Asya ülkeleri Dünya uyuşturucu ticaretinde önemli

dağıtım ve ulaşım merkezlerindendir. Orta Asya ülkelerindeki

diktatörlük yönetimleri ve yasal düzenlemelerin uygulamadaki

etkinsizliği nedenleriyle uyuşturucu ve kadın ticareti ciddi

boyutlarda artmış; devlet yönetiminde yolsuzluk ve rüşvet

yaygınlaşmıştır.

1990’lı yılların başından itibaren piyasa ekonomisine geçiş yapan

Orta Asya ülkeleri, diğer geçiş ekonomilerinden farklı olarak

özelleştirme, özel sektörün rekabetçi ve etkin olarak yeniden

yapılanması, dış ticaretin ve fiyatların serbestleştirilmesi, mali sektör

reformları gibi göstergeler bakımından daha başarısız ve geri

kalmışlardır. Bunun nedenlerinin başında yolsuzluk ve kötü yönetişim

gelmektedir. Aşağıdaki tabloda Orta Asya ülkeleri ile topluca diğer geçiş

ekonomileri ve Rusya arasındaki seçilmiş bazı ekonomik göstergelerdeki

karşılaştırmalar yer almaktadır. Buna göre, Orta Asya ülkelerinde

karşılaştırmalı olarak özel sektörün payı düşüktür. Bankacılık sistemi

gelişmemiştir ve mali piyasalar üzerindeki devletin kontrolü hala devam

etmektedir. Kişi başına doğrudan yabancı sermaye tutarı düşüktür. EBRD

ölçümlerine göre geçiş göstergeleri göreceli olarak daha düşüktür.

Tablo 21: OA ve Geçiş Ekonomilerinde Seçilmiş Göstergeler (1998-99)

Nüfus

milyon

Kişi

Başına

GSYİH

($)

Özel Sektör/

GSYİH

(%)

Dış Ticaret/

GSYİH

(%)

Kişi Başına

Doğrudan

Yabancı

Sermaye

($)

EBRD

Geçiş

Gösterge

(1998)*

Orta Asya

Ülkeleri

56,2 603 45 37 23 2

Kazakistan 17,2 965 55 28 67 3-

Kırgız Cumh. 4,7 380 70 37 22 3

Tacikistan 6,1 344 30 54 4 2

Türkmenistan 4,4 654 25 47 14 1+

Özbekistan 23,9 673 45 20 7 2

Rusya 146,8 1258 70 24 19 2+

Diğer BDT

Ülkeleri

81,5

754

51

37

48

2+

Baltık Ülk. 7,8 3067 68 49 158 3

ODA Ülkeleri

112,7

3602

67

39

111

3

Kaynak: EBRD Transition Report, 1999; Emine Gürgen, Central Asia: Achievements

and Prospects, Finance and Development, September 200, p.41. *1, önceki Sovyet sistemine göre hiç veya en az değişikliği ifade eder. 4, ise gelişmiş

kapitalist piyasa ekonomilerinin standartlarını göstermektedir.

Doğal kaynak zenginlikleri, ekonomik altyapı ve sosyo-kültürel

faktörler bakımından farklılıklar gösteren Orta Asya ekonomileri reform

programları ve makroekonomik istikrarın sağlanması bakımlarından

farklılıklar göstermektedir. Kazakistan ve Kırgız Cumhuriyeti en hızlı

reformcu ülkeler olarak Türkmenistan ve Özbekistan ile

karşılaştırıldığında geçiş göstergeleri daha yüksektir.

Beş Orta Asya ülkesi de yapısal uyum politikalarının

izlenmesinde enflasyon ve ödemeler dengesinde bozulmaya neden

olmayacak maliye ve para politikaları izlemedir. Başarılı bir yapısal

uyum programı için Orta Asya ülkeleri bakımından yerine getirilmesi

gereken diğer faaliyetler ise; a) uygum mali ayarlamaların yapılması; b)

mali aracı kurumların ve bankacılık sisteminin geliştirilmesi; c) dış borç

yönetiminin geliştirilmesi; d) yapısal reformların derinliğini ve içeriğini

genişletmek; e) yönetişim ve yolsuzluk sorunlarını çözmek olarak

sayılabilir54.

1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRARSIZLIKLAR

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Bağımsız Devletler Topluluğu

Ülkeleri (Eski Sovyetler Birliği Ülkeleri) geçiş sürecinde çoğunluk

olarak reform programlarında şok tedavi önlemlerini benimsemişlerdir.

Bu ülkelerin başlangıç koşullarındaki farklılıklar ile açıklanabilen reform

program performansları ve sosyal altyapı farklılıkları nedeniyle geçiş

sürecinde, kapsam ve derinliği farklı sosyal ve ekonomik sorunlar

yaşanmıştır.

ODA ve BDT ülkelerinde 1990 yılından başlayarak geçen on yıl

süresince “geçiş resesyonu” adı verilen bir durgunluk ve gerileme

dönemi yaşanmıştır. Ekonomik büyümede gerileme ve yüksek enflasyon

ODA ülkelerinde yaklaşık 5 yıl sonra aşılmasına karşılık, BDT

ülkelerinde iyileşme süreci 7-8 yılı bulmuştur ve özellikle Orta Asya

Ülkeleri için geçiş sürecinin ikinci aşamasına henüz geçilmektedir. Eski

Sovyet ekonomileri arasında makro ekonomik iyileşmeler bakımından

ortaya çıkan farklılıklar üç etkene bağlı olarak açıklanabilir. Birincisi, bu

ülkelerin bağımsızlık sonrası veya piyasa ekonomisine geçişle birlikte

mevcut altyapı, doğal kaynaklar, beşeri ve fiziki sermaye birikimi,

54 Emine Gürgen, “Central Asia: Achievements and Prospects”, Finance and

Development, September 2000, p.43.

sosyal gelişmişlik düzeyi gibi başlangıç koşullarındaki farklılıklardır.

İkincisi, uygulanan istikrar politikalarının başarı etkinliklerindeki

farklılıklardır. Şok tedavi ve aşamalı geçiş yöntemleri arasındaki tercihe

ve uygulanan politikalara olan güven ve süreklilik unsurlarına bağlı

olarak istikrar politikaları farklı sonuçlar doğurmuştur. Üçüncüsü, yapısal

reformların rolüdür. Yapısal uyum programlarının başarısı, piyasa

ekonomisinin yarleşmesini sağlayacak kurumsal düzenlemelerin

etkinliğine, özel sektörün girişimciliğinin teşvik edilmesine, rekabetçi bir

piyasanın oluşturulmasına,etkin bir bütçe ve mali reforma bağlı olarak

değişir.

1.1. Orta Asya Ülkeleri Arasındaki Ekonomik Yapı ve

İlişkiler

Bağımsızlık öncesi dönemde Orta Asya ekonomilerinin yapısal

özellikleri ve ESB ülkeleri arasında yaratılmış olan ekonomik ilişkilerin

niteliği ve kapsamı şöyle açıklanabilir:

a) Bağımsızlık öncesi Orta Asya Cumhuriyetleri arasındaki

ekonomik ilişki modeli, Moskova tarafından alınan kararlarla

biçimlenmekteydi. Sermaye yatırımlarının türü ve büyüklüğü,

emek istihdam yapısı, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılması,

kaynakların kullanımı ve dağıtımı, ekonomik faaliyetlerin

yönlendirilmesi otokratik ve merkezi bir planlama birimi olan

Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi tarafından dünya

piyasalarındaki gelişmelerden bağımsız olarak belirlenmekteydi.

b) Sovyet ekonomilerinde sermaye yoğun bir üretim tarzı

bulunmaktaydı.Tarım sektöründe üretim devlet çiftlikleri

(sovkhozes) veya kollektif çiftlikler (kolkhozes) tarafından

yönetilmekteydi. Çiftlikler ölçek olarak oldukça geniş bir alana

yayılmıştı. Örneğin Kazakistan’daki çiftlikler ortalama 35-40 bin

hektar büyüklüğündeydi. Altyapı yatırımları kırsal yollar, tarımsal

mekanizasyon, sulama ile ilgili alanlarda yoğunlaşmıştı ve bu

yatırımlar geleneksel çiftçilik faaliyetlerinden sağlanan tarımsal

üretimi artırıcı nitelikteydi.

c) Kollektif çiftliklerde ve devlet üretim çiftliklerinde etkinlik ve

verimlilik düşüktü ve aşırı istihdam sorunu bulunmaktaydı.

d) Orta Asya ekonomileri ESB ekonomileri ile sıkı ve bağımlı bir

girdi-çıktı ilişkisi içindeydi. Bağımsızlık öncesi Kazakistan’daki

sanayi üretiminin % 46’sı; Kırgızistan’daki sanayinin % 33’ü

merkezi planlı ekonomiye doğrudan bağımlıydı. 1991 yılında

Kazakistan ve BDT ülkeleri arasındaki ticaret hacmi ülkenin

toplam dış ticaretinin % 87’sine ulaşmıştı55.

e) Sovyet döneminde mal ve hizmet üretiminde girdi fiyatları dünya

fiyatlarından bağımsız ve merkezi planlama tarafından

belirlendiği için, geçiş sürecinde özellikle üretici fiyatları (doğal

kaynaklar ve hammadde tedariki) tüketici fiyatlarından daha hızlı

artmıştır. 1990-95 yılları arasında Kırgızistan’da üretici

fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarından 5.2 kat daha yüksekti56.

f) Orta Asya Cumhuriyetlerinin ekonomik sistemi Eski Sovyetler

Birliği (ESB) merkezi hükümeti bütçesinden sağlanan mali

yardım ve sosyal transferlere aşırı derecede bağımlıydı. Merkezi

bütçeden sağlanan büyük ölçekli sosyal yardım fonları eski

Sovyet sisteminin tipik bir karakteriydi ve Orta Asya ülkeleri

ESB ile dış ticaretlerinde sürekli açık vermekteydi.

g) ESB ülkelerinde sanayi üretiminin ekolojik çevreye olumsuz

etkileri bulunmaktaydı. Madencilik, kimya, metalurji ve kömür

sanayileri düşük teknoloji ile üretim yapmaktaydı.ESB

ülkelerinde bazı bölgelerde su, hava ve toprak kirliliği uluslar

arası limitlerin üzerindedir. Aral Denizinin yok olmaya başlaması,

Sovyet çevre duyarsızlığının en açık örneğidir. II. Dünya Savaşı

sonrası bölgenin tarımsal kalkınma programlarının

uygulanmasıyla birlikte Dünyanın en büyük göllerinden biri olan

Aral Denizinin su seviyesi 15 metre azalmıştır Kırgızistan’da

radyo aktif sızıntı etkenleri özellikle ülkenin güneyinde Oş

bölgesinde ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirmiştir.

Sovyet dönemindeki ekolojik felaket, pamuk ve pirinç üretimini

artırmak amacıyla yapılan yanlış sulama programlarının

doğurduğu bir sonuçtur.

55 World Bank, 1993, p. 197. 56 IMF, 1996, p.37.

h) ESB ülkelerinde sosyal refah düzeyi, merkezden yönetilen yoğun

ve kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı sayesinde, yüksek bir

düzeydeydi. Kent merkezlerinde yaşayan halkın elektrik, doğal

gaz, konut, su, telefon, ısınma, ulaşım gibi hizmetlere erişimi

sübvanse edilmiş düşük maliyetlerle kesintisiz şekilde

sağlanabiliyordu.

Bağımsızlık sonrası OA ülkelerinde ortaya çıkan olumsuzluklar

ise:

a) Merkezi bütçeden ESB ülkelerine yapılan transferlerin azalması,

karşılıklı bağımlı ticaret yapısının çözülmesi, Rubleye dayalı ve

bankacılık sisteminin gelişmemiş olduğu bir ödeme

mekanizmasının yarattığı mali sorunlar sonucu üretimde keskin

ve hızlı düşüşler yaşanmıştır.

b) Büyümenin negatif olması şiddetli bir işsizlik yaratmıştır.

Özelleştirme uygulamaları sonucu büyük devlet girişimlerinin

yeniden yapılandırılması işsizliğin en önemli nedenlerinden

birisidir. ESB ülkelerinde işgücünün neredeyse yarısı kadınlardan

oluşmaktaydı. Bağımsızlık sonrası dönemde daha çok kamu

yönetim birimlerinde ve sosyal sektörde yoğunlaşan kadın işgücü

işsizlikten en fazla etkilenen kesim olmuştur. 1991’de

Kırgızistan’da kayıtlı işsizlerin % 82’si kadınlardan

oluşmaktaydı.

c) Enflasyon ve işsizliğin artışı, reel ücretler düzeyini düşürmüştür.

ESB ülkelerinde Sovyetler döneminde ücretler Batılı gelişmiş

ülkelerdeki işgücünün reel ücret düzeyinden parasal olarak düşük

olmasına rağmen, ücretsiz sağlanan sosyal faydalar ile aradaki

açık kapatılmaktaydı. bütçeden yapılan sosyal transferlerin

azalması ve bu hizmetlerin piyasadan bedel karşılığı satın

alınması ile birlikte bağımsızlık sonrası süreçte yaşama standardı

dramatik şekilde düşmüştür.

d) Ciddi ekonomik ve mali krizler ESB ülkelerinde sağlık sisteminin

çökmesine ve sağlık sektörü hizmetlerin gecikmeli ve pahalı

şekilde sunulması sonucunu doğurmuştur.Sağlık hizmetlerine

ayrılan kaynakların yetersizliği, özellikle çocuk ve anne sağlığını

ciddi şekilde tehdit etmektedir.Yetersiz beslenme sağlık

koşullarının yetersizliği nedenleriyle ortalama yaşam süresi

azalmış, çocuk ve bebek ölümleri artmıştır.

e) GSYİH’dan eğitime ayrılan payların, geçiş süreci krizi nedeniyle

artırılamaması ve hatta düşmesi, özellikle okul öncesi ve temel

eğitim sistemi üzerinde telafisi zor ve yıkıcı etkiler yaratmıştır.

Birincil ve ikincil eğitim veren okulların sayısı azalmış, eğitime

son verilen okullar nedeniyle işsizlik artmıştır. Yüksek öğrenim

kurumlarının nitelikli eleman yetiştirme işlevleri zayıflamıştır

ESB ülkelerinde bağımsızlık sonrasında yaşanan ekonomik ve

sosyal krizlerin olumsuz etkileri giderilmeye başlanmış olmasına rağmen

rekabetçi bir piyasa sisteminin kurulması ve kalıcı bir ekonomik

büyümenin sağlanması için: a) devlet teşebbüslerinin uygun özelleştirme

yöntemleri kullanılarak özel sektöre devrinin sağlanması, b) etkin anti-

tekel düzenlemelerin yapılması, c) vergi sisteminin serbest piyasanın

gelişmesini engellemeyecek şekilde düzenlenmesi, d) faktör

mobilizasyonun etkinlik ve verimlilik esasına uygun sağlanması, e) mali

piyasaların gelişmesinin sağlanması, gerekmektedir57.

1.2. Büyüme

1990-1996 yılları arasında büyüme oranlarındaki dramatik düşüş

sonrası bir iyileşme gözlenmektedir. Ekonomik iyileşmede U dönüşü

henüz gerçekleştirilememiştir. Büyüme performansındaki geçiş sürecinin

başında görülen düşme, eski Sovyet tipi kaynak tahsisi mekanizmasının

ortadan kalkması ve faktör verimliliğinin azalması ile açıklanabilir.

Bunun yanında, girdi temininde yaşanan zorluklar ve Sovyet tipi kaynak

kullanımında ve faktör dağılımındaki ekonomiler arası bağımlılık

sisteminin çökmesi de büyümedeki daralmayı açıklamaktadır.

Büyüme oranlarındaki düşmeyi açıklayan etkenler arasında,

uygulanan reform programlarının başarısı, reform programlarının hızı;

enflasyon; özelleştirme derecesi; başlangıç koşullarındaki farklılıklar

57 David Jay Green and Armin Bauer, “The Costs of Transition in Central Asia”,

Journal of Asian Economics, Vol. 9, No.2, 1998, p.359.

sayılabilir. Her bir etkenin büyümeyi etkileme derecesi farklı olabilir ve

sadece bir etkenle büyüme değişkenini açıklamak yetersiz olabilir.

Geniş kapsamlı yapısal reformların (özellikle fiyat liberalizasyonu

ve büyük ölçekli özelleştirme) geçiş sürecinin başlarında büyüme

üzerindeki etkileri negatiftir. Başlangıç koşulları sabit kabul edilerek,

reform hızının yüksek olması, büyümeyi orta dönemde olumlu

etkilemektedir. Şok tedavi reform yaklaşımının orta dönemde büyümeyi

engellediği kanıtlanmamıştır. Buna karşılık hızlı reformların başarısına

dair güçlü kanıtlar da yoktur58.

Şekil 6: OA Ülkelerinde Büyüme Oranlarındaki Gelişme

Kazakistan

Büyüme Oranları (1990-98)

-0,4

-13

-2,9

-10,4

-17,8

-8,9

1,1 1,8 1,4

-20

-15

-10

-5

0

5

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

58 Karsten Staehr, a.g.e., pp.23-28.

Kırgızistan

Büyüme Oranları (1990-98)

3

-5

-19-16

-20

-5,4

5,6

10,4

3

-25

-20

-15

-10

-5

0

5

10

15

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Tacikistan

Büyüme Oran (1990-98)

-1,6

-7,1

-29

-11

-18,9

-12,5

-4,4

2,24,3

-35

-30

-25

-20

-15

-10

-5

0

5

10

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Türkmenistan

Büyüme Oranı (1990-98)

2

-4,7 -5,3

-10

-18,8

-8,2 -8

-15

4,7

-20

-15

-10

-5

0

5

10

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Özbekistan

Büyüme Oranı (1990-98)

1,6

-0,9

1,62,4

-11,1

-4,2

-2,3-0,5

4,5

-12

-10

-8

-6

-4

-2

0

2

4

6

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Kaynak: EBRD Transition Report, 1999.

Şekil 7: ODA ve BDT Ülkelerinde Büyüme Oranlarının Karşılaştırması

-20

-15

-10

-5

0

5

10

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

ODA Ülkeleri

BDT Ülkeleri

Kaynak: EBRD Transition Report, 1999.

1.3. Enflasyon ve Parasal İstikrar

Fiyat liberalizasyonu ve bütçe açıklarının monetizasyonu,

enflasyonist eğilimleri güçlendirmiştir. 1995’ten başlayarak enflasyon

oranlarında düşüş gerçekleşmiştir. Bununla beraber bütçe açıklarının

baskısı, dış şoklar ve bankacılık sektöründeki açıklar enflasyonist süreci

hızlandıracak etkenlerdendir. Bütçe açıkları ve fiyat liberalizasyonu,

başlangıçta enflasyonist etkiler yaratmıştır. Geçiş ekonomilerinde

büyüme oranlarındaki dramatik düşüş ve enflasyon oranlarındaki hızlı

artış birlikte ortaya çıkmıştır. İstikrar politikalarının bütçe açıklarını ve

sübvansiyonları daraltıcı etkilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte enflasyon

oranlarında da düşüş gerçekleşmiştir. Bütçeden yapılan sosyal

transferlerin azaltılması ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin, rüşvet ve

yolsuzluğun artması, işsizliğin de bu süreçte yükselmesine neden

olmuştur.

Şekil 8: OA Ülkelerinde Enflasyondaki Gelişme

137

2984

1160

60,4 28,6 11,3 8,5

2169

0

500

1000

1500

2000

2500

3000

3500

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Kazakistan

Enflasyon Oranı (1991-98)

KırgızistanE n f l a s y o n O r a n ı ( 1 9 9 1 - 9 8 )

170

1259

766,9

95,731,9 35 14,8 12,1

0

200

400

600

800

1000

1200

1400

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Tacikistan

Enflasyon Oranı (1991-98)

204

1364

1,1

2133

40,5 165 19,3

7344

0

1000

2000

3000

4000

5000

6000

7000

8000

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Türkmenistan

Enflasyon Oranı (1991-98)

155644

9750

1328 1262446 21,5 50

0

2000

4000

6000

8000

10000

12000

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Özbekistan

Enflasyon Oranı (1991-98)

169

910 885

117 64 28 35

1281

0

200

400

600

800

1000

1200

1400

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

1.4. Kamu Mali Açıkları

Merkezi Sovyet bütçesinden üye ülkelere yapılan transferlerin

1992 yılından itibaren kaldırılması sonucu sosyal ödemeler ve altyapı

yatırımların finansmanında yetersizlikler nedeniyle, Eski Sovyet

ekonomileri mali açıklarla karşılaştılar. İstikrar amacıyla girişilen mali

yapısal reformlar ile harcamaların (özellikle sosyal transferler ve altyapı

yatırımları) azaltılması ve yeni vergilerin konulması bütçe açıklarının

azaltılmasını sağlamasına rağmen, bütçe performansı artırılamamıştır.

Yapısal reformların mali sektör ve bütçe reformu üzerinde yoğunlaşması

ile sağlanabilecek istikrar, özel kesime verilen teşvikler, girdi

sübvansiyonları ve sosyal transferler nedeniyle gecikmiş ve zayıflamıştır.

Kazakistan ve Kırgızistan devlet teşebbüslerine verilen kredilerde bir

daralmaya giderken, diğer üç Orta Asya ülkesinde kamu teşebbüslerine

verilen kredilerde daralma daha zayıf kalmıştır.

Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortaya

çıkan mali krizler sadece etkin olmayan maliye politikalarının bir sonucu

değildir. Bütçe açıkları ve yüksek kamu borç stokunun artmasına neden

olan etkenler olarak; a) genel bütçeden yapılan transferlerin azaltılması,

b) kamu mali yönetiminin zayıf olması, c) vergi sisteminin etkin

olmaması, d) Sovyet tipi bütçe yönetiminin sürdürülmesi, olarak

gösterilebilir. Tanzi, geçiş ekonomilerinde bütçe açıklarının

azaltılamaması halinde enflasyonla mücadelede etkili bir politika olarak

devlet işletmelerine kullandırılan kredilerin azaltılmasını önermektedir59.

Pirttilä tarafından 25 geçiş ekonomisi ile ilgili yapılan ampirik analizde;

büyüme oranının mali denge üzerinde olumlu etkisi bulunmuştur. Geçiş

reformlarının başarısı ile mali açıklar arasında bir değişim ilişkisi

bulunmuştur. Özelleştirmenin işsizlik ve mali denge üzerindeki etkisi

olumsuz bulunmuştur. Fiyat liberalizasyonunun ise bütçe dengesi

üzerindeki etkisi olumlu bulunmuştur60.

Şekil 9: OA Ülkelerinde Bütçe Açıklarındaki Gelişme

Kazakistan

Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)

1,4

-7,9 -7,3

-1,3

-7,2

-2 -2,5 -3,4-4,5

-10

-5

0

5

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

59Vito Tanzi, a.g.e., pp.697-707. 60Jukka Pirttilä, a.g.e., pp. 29-52.

KırgızistanB ü t ç e A ç ı ğ ı ( G S Y İ H ' n ı n % )

-20 -15 -10 -5 0 5 10 15

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

Tacikistan

Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)

-30 -25 -20 -15 -10 -5 0 5

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

Türkmenistan

Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)

-10 -5 0 5 10 15

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

Özbekistan

Bütçe Açığı (GSYİH'nın %)

-20 -15 -10 -5 0 5

1990

1992

1994

1996

1998

1.5. Dış Ödemeler Dengesi ve Dış Borçlanma

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımlı dış ticaretin

getirdiği karşılaştırmalı avantajlardan mahrum kalan ve dış kredi

kaynakları tükenen yeni bağımsız ülkelerde geçiş sürecinin başlarında dış

denge bozulmuştur. Ulusal paralarını dolar karşısında değerli kılan

Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelerde cari açıklar daha hızlı

yükselmiştir. Uluslar arası sermaye piyasalarına ulaşmada güçlük çeken

ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları bakımından yetersiz kalan Orta

Asya ülkeleri, henüz dış denge sorununu çözememişlerdir.

Şekil 10: OA Ülkelerinde Dış Borçlanma ve Cari İşlem

Açıkları

Kazakistan

Dış Borç/GSYİH

40,1

35,7

20,7

32,2

36

44,5

23,9

18,7

0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Kazakistan

Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)

-51,4

-9,4

-3,1

-3,6

-3,5

-5,5

-1

-8,6

-60 -50 -40 -30 -20 -10 0

1992

1994

1996

1998

Kırgız Cumhuriyeti

Dış Borç/GSYİH

0,6

43,7

39,1

41,5

72,3

108,1

37,4

56,2

0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120

1992

1994

1996

1998

Kırgız Cumhuriyeti

Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)

-10,6

-16,4

-11,2

-16,3

-23,5

-7,9

-19,8

-13,6

-25 -20 -15 -10 -5 0

1992

1994

1996

1998

Tacikistan

Dış Borç/GSYİH

74,5

77

142,1

91,7

108,7

92,6

103,3

93,6

0 20 40 60 80 100 120 140 160

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Tacikistan

Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)

-18

-29,5

-19,7

-16,2

-7,3

-6

-9,3

-3,7

-35 -30 -25 -20 -15 -10 -5 0

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Türkmenistan

Dış Borç/GSYİH

0

3,1

9

29,7

28,1

50,6

61,1

53,9

0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 65

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Türkmenistan

Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)

20,1

1,8

1,3

2,1

-21,6

-32,7

-16

54,7

-40 -30 -20 -10 0 10 20 30 40 50 60

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Özbekistan

Dış Borç/GSYİH

1,7

18,9

17

17,5

17,5

17,9

23,9

26,7

0 5 10 15 20 25 30

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

Özbekistan

Cari İşlem Açıkları (GSYİH'nın %)

-11,7

-7,8

2,1

-0,2

-7,2

-4

-0,8

-1

-14 -12 -10 -8 -6 -4 -2 0 2 4

1992

1994

1996

1998

Ağır dış borç yükü, bu ülkelerin uluslar arası piyasalardan uygun

koşullarda borçlanmalarına engel teşkil etmektedir. Dış borçlanma

kaynakları IMF tarafından koşululuk esasına göre kullandırılmaktadır ve

bu ülkelerin dış ticaretini, döviz kur rejimlerini liberal hale getirmeleri

istenmektedir. Bu ülkelerde dış ödeme pozisyonları kırılganlığını

korumaktadır ve ithalatlarının ancak belirli bir kısmını karşılayacak döviz

rezervlerine sahiptirler.

1.6. Sosyal Refah Değişkenleri

Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş sürecine dahil olan

eski Sovyetler Birliği ülkeleri için bu geçiş sürecinin sosyal maliyetleri

yüksek olmuştur. Bu ülkelerde sosyal refah kayıpları ve işsizlik büyük

buhran döneminde gelişmiş batılı ülkelerin karşılaştıkları tablodan daha

kötü ve ümit kırıcı olmuştur.

Kalkınma politikalarında iki temel hedefin birlikte

gerçekleştirilmesi önemlidir. Birincisi, ekonomik büyüme, diğeri ise

sosyal gelişmedir. Sosyal ve ekonomik politikaların uyumluluğu,

üretimde ekonomik etkinliği ve beşeri sermaye stokunu artırıcı etki

yaratır. Sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için sosyal

adalet ve ekonomik büyüme birlikte ortaya çıkmalıdır. Reform sürecinde,

özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile eski Sovyetler Birliği

ülkelerinde benimsenen şok terapi yaklaşımı, makro ekonomik

reformlara öncelik vermiştir. Bu nedenle, bu ülkelerde reform

politikalarının sosyal gelişme yönü eksik kalmıştır. Yoksulluk, sağlık ve

eğitim hizmetlerinin kalitesindeki azalma, suç işleme, yolsuzluk, işsizlik

gibi sosyal sorunlar piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortak sorunlar

olarak belirginleşmiştir.

Geçiş ile birlikte işgücü piyasalarında istihdam güvencesinin

kaybolması, ücretlerin düşmesi, piyasa ekonomisinin gerektirdiği nitelikli

işgücünün kıtlığı, ailelere yönelik sosyal transferlerin ve diğer sosyal

desteklerin azaltılması sonucunda, piyasa ekonomisine geçiş işsizlik ve

refah kayıpları yaratmıştır. Eski Sovyet ekonomilerinde piyasa reformları

ve liberalleşme politikaları sonucunda fakirlik düzeyinin artması,

büyüme oranlarındaki gerileme (resesyon) ve piyasa reformları

(liberalizasyon ve özelleştirme uygulamaları) ile ilgilidir. Reform

uygulamaları ve büyüme performansı arasında güçlü bir ilişki

bulunmaktadır. Büyüme performansını olumsuz etkileyen faktörler

(başlangıç koşulları, kaynak yetersizliği gibi) gelir dağılımı olumsuz

etkilemiş ve fakirlik düzeyini artırmıştır. Fakirlik ve işsizlik yapısal

piyasa reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir.

Geçiş ile birlikte işgücü piyasalarında istihdam güvencesinin

kaybolması, ücretlerin düşmesi, piyasa ekonomisinin gerektirdiği nitelikli

işgücünün kıtlığı, ailelere yönelik sosyal transferlerin ve diğer sosyal

desteklerin azaltılması sonucunda, piyasa ekonomisine geçiş işsizlik ve

refah kayıpları yaratmıştır. Eski Sovyet ekonomilerinde piyasa reformları

ve liberalleşme politikaları sonucunda fakirlik düzeyinin artması,

büyüme oranlarındaki gerileme (resesyon) ve piyasa reformları

(liberalizasyon ve özelleştirme uygulamaları) ile ilgilidir.

Reform uygulamaları ve büyüme performansı arasında güçlü bir

ilişki bulunmaktadır. Büyüme performansını olumsuz etkileyen faktörler

(başlangıç koşulları, kaynak yetersizliği gibi) gelir dağılımı olumsuz

etkilemiş ve fakirlik düzeyini artırmıştır. Fakirlik ve işsizlik yapısal

piyasa reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir. Gelir

dağılımdaki dengesizlikler Orta Asya ülkelerinde, ODA ülkeleri (Orta ve

Doğu Avrupa) ve BAD (Batlık Devletleri) ile karşılaştırıldığında daha

kötüdür.

Şekil 11: Geçiş Sürecinde Gelir Dağılımındaki Dengesizlikler

0 0,1 0,2 0,3 0,4 0,5 0,6

Kazakistan

Kırgız Cumhuriyeti

Tacikistan

Turkmenistan

ODA ve BAD Ülkeleri

BDT Ülkeleri

1996-98

1993-94

1987-90

Kaynak: World Bank, 2000.

2. YAPISAL REFORM VE DÖNÜŞÜM PROGRAMLARI

Eski merkezi planlı ekonomiler, Sovyetler Birliği dağıldıktan

sonra piyasa ekonomisine geçiş sürecinde-kısa bir zaman aralığı içinde-

iki esaslı zorlama karşısında hazırlıksız ve savunmasız kalmışlardır: a)

içerde liberal bir piyasa oluşturmak; b) küreselleşmenin etkisi altında dışa

açık bir ekonomik yapı geliştirmek. Bu iki temel dönüşüm ekseni içinde

eski Sovyet planlı ekonomik sistemin izleyicileri yeni sisteme geçişte

sahip oldukları ekonomik teşebbüsler üzerindeki mülkiyet haklarını

özelleştirme uygulamaları ile kaybederken, piyasaya doğrudan müdahale

araçlarından da mahrum kalmışlardır.

Kaynak tahsisi fonksiyonunu yaygın ölçüde piyasa işleyişlerine

bırakan bu ülkeler, bütçe yolu ile sosyal refah dağıtım araçlarını da, mali

disiplin ve açıkların azaltılmasına yönelik neo-liberal politikalar

sayesinde yaygın ve etkin olarak kullanamamışlardır. Bu süreçte

ekonomik büyüme negatif olmuş; gelir dağılımı bozulmuş ve işsizlik

artmış; milli gelir düşmüş; enflasyon ve dış açıklar yükselmiştir. Yapısal

dönüşüm programlarını uygulayan geçiş ekonomileri arasında makro

ekonomik istikrarsızlıklar ve sosyal refah kayıpları aynı şiddette ve

büyüklükte olmamıştır. Ayrıca, resesyondan büyümeye doğru geçiş

sürecinin zaman aralığı da geçiş ekonomileri arasında benzerlikler

göstermemektedir.

Ekonomik gerileme sürecinin uzunluğu ve reform programlarının

başarısı bakımından geçiş ekonomileri kendi aralarında benzeşen bir

bütünlük göstermemektedir. Bu ayrılmanın nedenleri olarak ülkeler

arasındaki geçiş sürecinin başlangıcındaki mevcut yapı farklılıkları

(altyapı, doğal zenginlikler, beşeri sermaye birikimi, demokratikleşme,

batıya coğrafi yakınlık, gibi); reform politikalarının başarı düzeyi; piyasa

kurumlarının oluşturulmasındaki etkinlik düzeyi; halkın reform

politikalarına olan desteği; demokratikleşme düzeyi sayılabilir.

Geçiş krizlerinin açıklanmasında neoklasik teori pek çok

bakımlardan eleştiri almıştır. Neoklasik teorinin yetersizliği;

- süreci kısa vadeli olarak kabul etmesi ve uzun vadeli iyileşme

projeksiyonlarının bugünkü maliyetlerini dikkate almaması;

- yapısal uyum programının liberalizasyon, istikrar ve özelleştirme

ile sınırlı tutulması;

- demokratikleşme unsuruna öncelik vermemesi;

- dış ticaret dengesi ve dış finansman sorunu için uluslar arası

sermaye hareketlerinin liberalizasyonuna aşırı güven;

- piyasa sisteminin etkin işleyişinde devlet müdahalelerinin

düzenleyici işlevinin benimsenmemesi, olarak özetlenebilir.

Oysa ki, “geçiş” süreci uzun bir dönemi kapsar ve içinde

“dönüşüm” unsuru da bulunmaktadır. Geçiş, sistemler arası dönüşüm

olarak algılanırsa, uygulanacak politikaların niteliği ve araçların seçimi

de neoklasik teorinin öngördüğünden farklı olacaktır. Washington

Uzlaşması olarak bilinen ve neoklasik geçiş yaklaşımının esasını teşkil

eden uygulamalar ne yazık ki etkin sonuçlar vermemiştir. Neoklasik

yaklaşımın geçiş krizlerini açıklamaktaki yetersizliği karşısında diğer

yaklaşımların eleştirileri şu hususlarda yoğunlaşmaktadır:

- Ordo-liberalizm ve Freiburg Okulu, ekonomik sistemlerin

dönüşümü sorununa mülkiyet hakları bakımından sistem ve

araçların uygunluğu ile açıklama getirmektedir. Örneğin

özelleştirmeyi bir sistem dönüşümü olarak kabul etmekle beraber,

etkinlik ve eşitlik ilkelerinin birlikte gözetilmesi bakımından

uygun özelleştirme yöntemleri sorunu ile ilgilidir. Farklı politik,

ekonomik ve kültürel faktörlerin etkisinin geçiş sürecinin

açıklanmasında dikkate alınmasını benimsemektedir.

- Kamu tercihi yaklaşımı, devletin ekonomideki rolünü en aza

indirmeyi (sosyal refah ve etkinlik nedenleri ile ilgili olarak)

benimsemekle beraber, geçiş teorisinde demokratik piyasa

ekonomisinin geliştirilmesi ve maksimizasyon modelleri

(politikacıların oy maksimizasyonu, bürokratların bütçe

maksimizasyonu, çıkar gruplarının rant kollaması) ile ilgilidir.

- Yeni kurumsal ekonomi, geçiş ekonomilerinde kurumsal

değişikliğe önem vermektedir. Kurumsal yönetişimde

değişiklikler için teşvik edici düzenlemeler gereklidir. Bu nedenle

geçiş sürecindeki maliyetler kurumsal sistem değişiklikleri ile

ilgili olarak dikkate alınmalıdır.

2.1. Reform Programlarının Kapsamı ve Niteliği

Reform programlarının temelinde üç ortak politika aracı

bulunmaktadır:

a) Makroekonomik istikrar;

b) Fiyat liberalizasyonu;

c) Piyasa ekonomisine yapısal uyum.

İstikrar politikası, parasal ve mali kısıtlamaları; döviz kuru

yönetimini, ücretler ve tüketim malları fiyatları gibi doğrudan kontrolleri

içermektedir. İstikrar politikalarının enflasyona neden olmadan ve

büyümeyi olumsuz etkilemeyecek şekilde uygulanması gerekmektedir.

Parasal ve mali disiplinsizliğin enflasyoncu etkileri bilinmektedir.

Fiyatların serbestleştirilmesi ekonomik faaliyetler üzerindeki

devletin doğrudan kontrolünü zayıflatan ve bürokratik kısıtlamaları

ortadan kaldıran bir etki yaratmaktadır. Liberalizasyon politikaları, ayrıca

dış ticarette miktar kısıtlamalarını, ulusal paranın konvertibilitesini

etkileyen kontrollü kur fiyatlarını, özel firmaların gelişmesini engelleyen

kısıtlamaları da ortadan kaldırmaktadır.

Kurumsal yeniden yapılanma politikalarının kapsamında devlet

teşebbüslerinin özelleştirilmesi, vergi yönetiminin ve sisteminin reformu,

iyi işleyen bir mali ve bankacılık sisteminin oluşturulması bulunmaktadır.

Bu üç politika araçları birlikte ve etkili şekilde uygulandıkları takdirde

istikrar ve büyüme amaçları bakımından başarılı sonuçlar verecektir.

Tablo 22: OA Ülkelerinde Yapısal Dönüşüm Reform Endeksi (1998)

Ülke Özel

Sektör/

GSYİH

Özelleştirme Fiyat

Liberalizasyonu

Bankacılık

Reformu ve

Faiz oranı

Liberalizasyonu

Büyük

Ölçekli

İşletmeler

Küçük

Ölçekli

İşletmeler

Kırgızistan 60 3 4 3 3-

Kazakistan 55 3 4 3 2+

Türkmenistan 25 2- 2 2 1

Tacikistan 30 2 2+ 3 1

Özbekistan 45 3- 3 2 2-

Kaynak: European Bank for Reconstruction and Development, Transition Report, 1998.

Özelleştirmede yaygın olarak benimsenen kupon yönetiminin

sakıncaları ile birlikte, eski Sovyet bürokrasisi özelleştirmeden önemli

rantlar sağlamış ve mülkiyetin tabana yayılması amacına ulaşılamamıştır.

Bu ülkelerde özel sektör girişimciliği deneyiminin olmaması; mali

sistemin (ikincil piyasaların) gelişmemiş olması; rüşvet ve yolsuzluğun

yaygın olması, etkin bir özelleştirme programının uygulanmasına izin

vermemiştir. Reform sürecinde enflasyonu kontrol altına alacak parasal

önlemler, ekonomik gelişmenin duraklamasına ve uzun sürecek bir

durgunluğa yol açmıştır.

Tablo 23: OA Ülkelerinde Özelleştirme Yöntemleri (1999)

Kaynak: European Bank for Reconstruction and Development, “Transition Report,”

Washington, D.C., 1999.Özelleştirme sürecinin derecelendirilmesi:

1: En düşük düzey; 2: sınırlı; 3: % 25’ten fazla özelleştirme; 4: % 50’den fazla özelleştirme;

YÇO:Yöneticiler-çalışanlar mülkiyet ortaklığı (Anonim Şirketleştirme)

Dolayısıyla, Orta Asya ülkelerinde, benzer reform politikaları

uygulayan ODA ve Baltık ülkeleri ile karşılaştırıldığında, yaşam

standardı oldukça düşük kalmış, yoksulluk artmış ve dünya ekonomisi ile

entegrasyonda başarılı olunamamıştır. Orta Asya ülkeleri arasındaki

ticaret hacminin gerilemesi, BDT ülkeleri arasında serbest ticareti

olumsuz etkileyici gümrük tarifelerinin yükseltilmesi ve tarife dışı

kotalar gibi engellerin konulmasının bir sonucu olmuştur.

Tablo 24: OA Ülkelerinde Reform Başarı Endeksi (2000 ve 2003)

Fiyat

Liberalizas

Döviz Kuru

Sistem. ve

Dış Ticaret

Özelleştirme

Küçük Büyük

Girişim ve

Yönetişim

Bankacılık

Sektörü

Reformu

00 03 00 03 00 03 00 03 00 03 00 03

Kazakistan 3.0 4.0 3.3 3.0+ 4.0 4.0 3.0 3.0 2.0 2.0 2.3 3.0

Özbekistan 2.0 3.0- 1.0 3.0 3.0 2.0- 2.7 3.0 1.7 2.0- 1.7 2.0-

Türkmenistan 2.0 3.0- 1.0 1.0 2.0 2.0 1.7 1.0 1.0 1.0 1.0 1.0

Kırgız Cumh 3.0 4.0+ 4.0 4.0+ 4.0 4.0 3.0 3.0 2.0 2.0 2.3 2.0+

Tacikistan 3.0 4.0- 3.3 3.0+ 3.3 4.0- 2.3 2.0+ 1.7 2.0- 1.0 2.0-

Rusya 3.0 4.0 2.3 3.0+ 4.0 4.0 3.3 3.0+ 2.0 2.0+ 1.7 2.0

Polonya 3.3 4.0+ 4.3 4.0+ 4.3 4.0+ 3.3 3.0+ 3.0 3.0+ 3.3 3.0+

Kaynak: EBRD Transition Report, 2001, 2003.

Not: Derecelendirme 1 en düşük; 4 en yüksek reform düzeyi.(+) ve (–) işaretler değişimin

yönünü göstermektedir.

Ülke Başarı Derecesi Birincil Yöntem İkincil Yöntem

Kırgızistan 3.0 Kupon YÇO

Kazakistan 3.0 Kupon Doğrudan Satış

Özbekistan 2.7 YÇO Doğrudan Satış

Tacikistan 2.0 Doğrudan Satış Kupon

Türkmenistan 1.7 YÇO Doğrudan Satış

1990’lı yılların başından itibaren Orta Asya ülkelerinde

uygulanmaya başlanan piyasa ekonomisine geçiş reformlarının ilk

aşamasında fiyat kontrolleri kaldırılmış ve bunun sonucu olarak

enflasyon hızla yükselmiştir. Enflasyondaki artış, uygulanan sıkı para ve

maliye politikaları sayesinde 1996 yılından itibaren gerilemeye

başlamıştır. Yapısal uyum politikaları arasında piyasa ekonomisine

geçişin en etkili aracı olan özelleştirme, fiyat kontrollerinin

kaldırılmasının ardından piyasalarda özel girişimciliğin teşvik edilmesi

bakımından ikinci önemli uygulama olmuştur.

Şekil 12: Orta Asya Ülkelerinde Reform Endeksi

Kırgız Cumhuriyeti

0

5

10

15

20

25

Rek

abet

çi O

lma

Rek

abet

çi O

lma

ster

ges

i

Açı

klı

k

İyi

net

işim

Alt

yap

ı

Tek

no

loji

Mal

i S

ektö

r

İşle

tmec

ilik

ve

İşg

ücü

Ku

rum

lar

Kazakistan

0

2

4

6

8

10

12

14

16

18

20

Rek

abet

çi

Olm

a

Açı

klı

k

Alt

yap

ı

Mal

i S

ektö

r

Ku

rum

lar

Özbekistan

-1400

-1200

-1000

-800

-600

-400

-200

0

200

Rekabetç

i

Olm

a

Açık

lık

Alty

apı

Mali

Sektö

r

Kuru

mla

r

Tacikistan

-1600-1400-1200-1000-800-600-400-200

0200

Rek

abet

çi O

lma

Rek

abet

çi O

lma

ster

ges

i

Açı

klı

k

İyi

net

işim

Alt

yap

ı

Tek

no

loji

Mal

i S

ektö

r

İşle

tmec

ilik

ve

İşg

ücü

Ku

rum

lar

Türkmenistan

-1800

-1600

-1400

-1200

-1000

-800

-600

-400

-200

0

200

Rek

abet

çi

Olm

a

Açı

klı

k

Alt

yap

ı

Mal

i S

ektö

r

Ku

rum

lar

Tablo 25: Açıklık Göstergeleri

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000

Tablo 26: İyi Yönetişim Göstergeleri

Ülkeler İyi

Yönetişim

Sıralama

Yönetişim

Göstergesi

Kamu

Yönetimi

Kalitesi

Makro

Ekonomik

Politikalar

Maliye

Politikası

Genel

Politika

Uyumu

Kazakistan 12 -0,350 17 17 10 17

Kırgız Cumh. 15 -0,434 14 9 18 16

Özbekistan 22 -0,984 21 24 16 24

Tacikistan 24 -1,116 25 4 25 14

Türkmenistan 25 -1,372 23 25 22 23

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.

Tablo 27: Altyapı Göstergesi

Ülkeler Alt Yapı

Sıralama

Alt Yapı

Göstergesi

Alt Yapı

Yeterliliği

Alt Yapı

Etkinliği

Kazakistan 14 -0,075 18 10

Kırgız Cumh. 19 -0,581 19 17

Özbekistan 21 -0,834 21 20

Türkmenistan 24 -1,783 22 24

Tacikistan 25 -1,936 24 25

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.

Ülkeler Açıklık

Sıralama

Açıklık

Göstergesi

Devlet

Müdahalesi

Dış Ticaret

Kontrolleri

Yabancı

Sermaye

Kontrolleri

Kırgız Cumh. 14 -0,085 4 21 20

Kazakistan 15 -0,211 17 17 8

Tacikistan 22 -0,938 23 2 22

Özbekistan 25 -1,637 22 19 24

Türkmenistan 25 -1,696 25 14 17

Tablo 28: Mali Sektör Göstergeleri

Ülkeler Mali

Sektör

Sıralama

Mali

Sektör

Göstergesi

Yatırım

Performans

Bankacılık Sermaye

Piyasaları

Bankalar

Dışında

Mali

Sektör

Kazakistan 11 0,054 14 16 13 5

Kırgız Cumh. 14 -0,266 19 18 10 15

Tacikistan 21 -1,268 23 22 23 16

Özbekistan 23 -1,308 10 25 19 25

Türkmenistan 25 -1,743 20 24 24 22

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.

Tablo 29: Emek Piyasaları Göstergeleri

Ülkeler Emek

Piyasaları

Sıralama

Emek Piyasası

Göstergesi

İş Gücü

Kalitesi

Piyasa

Etkinliği

Türkmenistan 9 0,449 10 15

Kazakistan. 18 -0,543 16 20

Kırgız Cumh 20 -0,902 23 10

Özbekistan 22 -1,409 19 24

Tacikistan 25 -1,917 24 22

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.

Tablo 30: Kurumsallaşma Göstergeleri

Ülkeler Kurumsallaşma

Sıralama

Kurumsallaşma

Göstergesi

Politik

Ortam

Hukuk

Düzeni

Piyasa

Rekabet

Düzeyi

Kırgız Cumh. 16 -0,465 19 17 16

Kazakistan 17 -0,618 20 21 11

Tacikistan 22 -0,971 22 18 21

Özbekistan 23 -1,019 24 24 17

Türkmenistan 25 -2,040 25 25 25

Kaynak: Sachs, Zinnes and Eilat, 2000.

Tablo 31: OA Ülkelerinde Geçiş Sürecindeki Başarı Endeksi

Ülkeler 1995 1999

Kazakistan 2.1 2.7

Kırgız Cumhuriyeti 2.9 2.8

Tacikistan 1.6 2.0

Türkmenistan 1.1 1.4

Özbekistan 2.4 2.1

Kaynak: EBRD Transition Report, 2000. Endeks, en düşük piyasa reform başarısını

gösteren 1’den, en yüksek gelişmiş piyasa ekonomilerindeki koşuları gösteren 4

aralığında sıralanmıştır.

Orta Asya ülkelerinde en düşük reform başarısını gösteren ülke

Türkmenistan’dır. Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan piyasa

reformlarının gerçekleştirilmesi bakımından benzer ekonomik sorunlar

ve politik engellemelerle karşı karşıya olmalarına rağmen, bu ülkelerin

reform başarı endeksleri birbirinden farklıdır.

2.2. Uygulanan İstikrar Politikalarının Etkinliği

Orta Asya’daki ESB ülkeleri 1991 yılından itibaren yaşadıkları

ağır resesyon ve yüksek enflasyon baskısı altında iç ve dış mali dengeyi

sağlamada başarılı olamamışlardır. Bu ekonomilerin çoğunda 1996

yılından başlayarak ekonomik büyümede ve enflasyonun düşürülmesinde

başarılar sağlanmıştır. ODA ülkeleri ile karşılaştırıldığında zayıf

reformcu olan OA ülkelerinde ekonomik büyümeyi hızlandırmak ve

enflasyonu düşürmek zaman almıştır. ESB ülkelerinde reform

programlarının zayıf olmasının nedeni, bu ülkelerdeki politik ve

kurumsal değişime olan talebin güçlü olmamasıdır. ODA ve Baltık

ülkelerinin kendilerini AB üyeliğine alıştırmaları, bu ülkelerdeki yapısal

dönüşüm yönündeki reform taleplerini güçlendirmiştir. Aynı motivasyon

OA ülkeleri için geçerli değildir. BDT ortak ekonomik alanı içinde OA

ülkelerinin güçlü bir beklentisi olmasına rağmen, uygulamada OA

ülkeleri arasında çözümü bekleyen önemli politik sorunlar

bulunmaktadır.

Mali serbestleşme ile enflasyon artışı arasında güçlü bir

korelasyon bulunmuştur. Özelleştirme ve dış ticaretin liberalizasyonu

sonucunda kısa dönemde fiyat istikrarı bozulmuş; uzun dönemde ise

liberalizasyon ile enflasyon arasında negatif bir ilişki ortaya çıkmıştır61.

Liberalizasyon sürecinin başında ESB ülkelerinde etkin piyasa

kurumlarının ve serbest girişimin yokluğu, piyasalarda fiyatların artışına

neden olmuştur. Reform sürecinde başarılı olan ülkelerde fiyat artışları

orta ve uzun dönemde kontrol altına alınabilmiştir.

2.3. Piyasa Ekonomisine Dönüşüm: Küresel

Kapitalizmin Çevre Ekonomilerine Dayatması

Dünya ekonomilerinin birbirleriyle bölgesel veya siyasi olarak

entegre olmaları sonucu, bağımsız ve aktif bir ulusal ekonomik reform

programı uygulamalarını adeta gereksiz kılmaktadır. Bununla beraber

birbirleri arasında entegrasyona gitme ihtiyacı duyan ülkelerin

küreselleşmeden sağlayabilecekleri avantajlar da bulunmaktadır. Tanım

olarak “küreselleşme” mal ve hizmetlerin, sermayenin, emeğin,

teknolojinin, fikirlerin, kültürlerin ulusal sınırlar arasındaki serbestçe

akımıdır. Ticari ve sermaye akımlarının artmasına karşılık, diğer faktör

akımlarının dolaşımında henüz kısıtlama ve engellemelerin olması,

dünyanın en yoksul kesimleri tarafından henüz faydalarının ortaya

çıkmadığını göstermektedir. Serbest ticaret ve sermaye piyasalarındaki

gelişme, gelişmekte olan ülkelerin refahını artırmamıştır.

Finansal küreselleşme (uluslar arası sermaye hareketlerinin

serbestleşmesi) biçiminde–en azından şimdilik-ortaya çıkan küreselleşme

eğilimleri, döviz kuru ve bankacılık krizlerini de beraberinde getirmiştir.

IMF, finansal küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmak için

alınması gereken önlemleri şöyle sıralamaktadır:

- Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımlarından

önce gelmelidir. Kısa dönemli sermaye akımları üzerinde bazı

kontrollerin konulması gerekebilir, fakat bu kontrollerin uzun

61 Ernesto Hernández-Catá, a.g.e., p.4-5.

dönemde sermaye hareketlerinin faydalarını ortadan kaldıracak

şekilde olmaması gerekir.

- Mali sektörün kurumsal ve yasal olarak düzenlenmesi önem

taşımaktadır. Sermaye hareketleri tam olarak serbestleştirilmeden

önce bankacılık sistemi güçlendirilmelidir.

Küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelere ve geçiş ekonomilerine

dayattığı politikalar, uluslar arası sermaye hareketleri ve dış ticaret

üzerindeki kontrollerin kaldırılmasıdır. Finansal liberalizasyonun mali

krizleri önlemede etkili olmadığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle,

küreselleşmeden fayda bekleyen geçiş ekonomilerinde mali krizler

derinleşmiş ve ekonomik büyüme üzerindeki doğrudan yabancı

sermayenin etkisi beklenenden az olmuştur. Harvard iktisatçısı Dani

Rodrik tarafından ifade edildiği ve bizim de paylaştığımız gibi “hiç bir

ülke uluslar arası ticareti ve sermaye akımlarını serbestleştirerek

kalkınmamıştır”.

Ekonomik küreselleşmeyi ve yapısal reform politikalarını

destekleyen neoklasik iktisatçılar, bu politikaların başlangıçta ekonomik

büyümeyi yavaşlatabileceğini ve gelir adaletsizliğini artıracağını

öngörmüşlerdir. Öngörülerinin birinci kısmı, yani ekonomik büyümedeki

artışlar sağlanmış olmasına rağmen, gelir eşitsizliği ortadan

kaldırılamamıştır. Küreselleşme ve iç pazarın dış rekabete açılması geçiş

ekonomilerinde, özellikle ESB ülkelerinde ulusal ekonomiler üzerindeki

kontrolün kaybedilmesine ve gelir ve refahın azalmasına neden olmuştur.

ESB ülkeleri piyasa ekonomisine geçişin koşullandırdığı piyasa

reformları ve fiyat liberalizasyonu sonucunda sosyal refahı artıracak

politika araçlarından (sosyal sübvansiyonlar) ve sosyal güvenlik

sisteminden (yaşlı ve çocukların bakımı ve korunması gibi) yoksun

kalmışlardır. Sosyal refah harcamalarındaki azalma, ESB ülkelerinde

küreselleşmenin yoksulluğu artırıcı etkilerinin açıkça ölçülebilmesine

yardımcı olmuştur62.

62 Clem Tisdell, “Transitonal Economies and Economic Globalisation: Social and

Environmental Consequences”, Internatioanl Journal of Social Economics, 28, 5-7,

2001, pp. 577-590.

Geçiş politikalarının amacı, sadece sistematik değişiklikleri

sağlamak değil etkinliği, piyasa rekabetini artırmak; büyümeyi

hızlandırmak ve kalıcı hale getirmektir. Eşitsizlik kaçınılmaz olarak bir

maliyet olarak ortaya çıkmakla beraber gelir ve refah dağılımında

adaletin sağlanması, uzun dönemli gerçekleştirilmesi gereken en önemli

amaçtır63. Piyasa ekonomisi reformları fiyatların serbestleştirilmesi ve

devlet kontrollerinin kaldırılmasını gerekli gördüğü için bütçe dengesinin

sağlanmasında ilk azaltılan giderler sosyal gruplarla ilgili olanlardır. Sıkı

bütçe politikaları ve devlet teşebbüslerinin çalışanlara yönelik sosyal

sübvansiyonlarının kaldırılması, yoksulluğun artışında önemli iki etken

olmuştur.

2.4. Diktatörlükten Yeni Demokrasiye Geçiş

Orta Asya ülkelerinin tamamı başkanlık sistemine sahiptir. Fakat,

ülkelerini halen yönetmekte olan bu liderler eski Sovyet Komünist Parti

geleneği ve yönetim anlayışına sahiptirler. OA ülkeleri bağımsızlıklarını

kazandıkları 1991 yılından sonra halklarına kendilerini başkan olarak

seçtirmelerine karşılık henüz hiç biri serbest ve adil seçimler için

uluslararası standartları karşılayamamışlardır. En liberal ve özgür kabul

edilen Kazakistan ve Kırgızistan’da bile parlamento üyeleri başkanın

tercihlerine uygun biçimde seçilmişlerdir. Bugün hiçbir Orta Asya ülkesi

için tam olarak demokratikleştikleri söylenemez. Bu ülkelerde

demokratik kurumların ve yasaların bulunması, ülkelerin demokratik bir

şekilde yönetimini garantilememiştir.

Küreselleşme bu ülkeleri demokratik kurumları yaratmaya ve

yasal düzenlemeler yapmaya zorlamış olsa bile, küreselleşmenin

dayattığı demokratikleşme (yasal ve kurumsal düzenlemeler olarak batı

demokrasilerine benzeşme) eski Sovyet, yeni bağımsız ülke liderlerinin

bu gelişmeyi kendi otoritelerinin (devletin gücünün) pekiştirilmesi olarak

görmelerini engellememiştir. Bu eğilimin temelinde, komşu ülkelerdeki

benzer yaklaşımın birbirlerini etkilemesi bulunmaktadır. Yani, her bir

63 Grzegorz W. Kolodko, “Incomes Policy, Equity Issues, and Poverty Reduction in

Transition Economies”, Finance &Development, September 1999, pp. 32-34.

ülke lideri komşu ülke liderlerinin politika ve yaklaşımlarından

etkilenmekte ve birbirlerine benzeyiş derecesi ölçüsünde

demokratikleşme yönünde daha az gayretli olmaktadırlar. Gürcistan ve

Ukrayna’da halkın ayaklanması bu ülkeler için kendi otoritelerine bir

tehdit oluşturmuş ve benzeri eğilimlerin kendi ülkelerinde ortaya

çıkmaması için daha baskıcı önlemler almalarına neden olmuştur.

Demokratikleşme, dört temel unsurun varlığı ile açıklanmaktadır:

Politik Süreç: Politik süreç, ulusal düzeyde yasama ve yürütme

organlarının seçimi; çok partili sistem; ve politik sürece yaygın katılımı

ifade etmektedir.

Sivil Toplum: Hükümet dışı organizasyonlar olarak adlandırılan

baskı ve çıkar gruplarının, dernek ve vakıfların etkinliğinin artmasıdır.

Sivil toplum örgütlerinin işlevlerini yerine getirmelerine uygun ortam

sağlayacak yasal ve politik ortamın sağlanması; ticaret ve sanayi odaları

gibi mesleki örgütlerin gelişmesi; çıkar ve baskı gruplarının politik

sürece aktif katılmasının sağlanması, demokratikleşme sürecinin

değerlendirilmesi için dikkate alınmaktadır.

Bağımsız Medya: Basın özgürlüğünün yasal çerçevesini ifade

etmektedir. Bağımsız medyanın varlığını gösterecek yasal düzenlemeler

gerekmektedir (örneğin yalan ve çarpıtılmış haberlerle ilgili yasal

düzenlemeler); gazetecilere kötü muamele; editörlerin bağımsız olması;

mali bakımdan özgür bir medyanın varlığı; vatandaşlar için internet

erişiminin engellenmemesi gibi koşulların varlığı aranmaktadır.

Yönetişim ve Kamu Yönetimi: Yasama organlarının

yetkilendirilmesi; idarenin yerinden yönetime dayalı olması; yerel

yönetim organlarının sorumlulukları, seçimi ve yönetimi; yasama ve

yürütmenin saydam olması gibi esaslara dikkat edilmektedir.

Freedom House tarafından yapılan derecelendirmede Kırgızistan,

Orta Asya Ülkeleri arasında demokratikleşme derecesi bakımından en iyi

durumda olan ülkedir. Geçiş sürecindeki Orta Avrupa ve Baltık Ülkeleri

ile ESB Ülkeleri arasında ise, demokratikleşme bakımından orta sıralarda

bulunmaktadır. Fakat demokratikleşme eğilimlerinde zayıflama

gözlenmektedir. Demokratikleşme düzeyleri bakımından en kötü

durumda olan ülkeler ise Türkmenistan ve Özbekistan’dır.

Tablo 32: Orta Asya Ülkelerinde Demokratikleşme Derecelendirmesi (2002)

ÜLKE

PP

CS

IM

GPA

DEM

Kazakistan

6,25

5,50

6,00

5,75

5,88

Kırgızistan

5,75 4,50 5,75

5,50

5,38↓

Tacikistan

5,25

5,00

5,75

6,00

5,50

Türkmenistan

7,00

7,00

7,00

6,75

6,94

Özbekistan

6,75

6,75

6,75

6,00

6,56

Rusya 4.50 4.00 5.50 5.25 4.81

Kaynak: Adrian Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer ( Ed.); Nations in

Transit 2001, Freedom House, s.21.

Derecelendirme: 1 den 7 ye kadar derecelendirme yapılmıştır. 1 en yüksek

demokratikleşme derecesini, 7 ise en düşük dereceyi ifade etmektedir.

PP: Politik süreç; CS: Sivil toplum; IM: Bağımsız medya; GPA: Yönetişim ve kamu

idaresi; DEM: Demokratikleşme derecesi

Kazakistan, zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ve Orta

Asya’nın en büyük yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Devlet başkanı

Nursultan Nazarbayev, diğer orta Asya Cumhuriyetlerinde olduğu gibi

Sovyet döneminin ülkedeki son komünist parti başkanlarından biri olarak

totaliter bir rejimle ülkeyi yönetmektedir. Ülkede sivil haklar ihlal

edilmekte ve medya üzerinde sıkı bir kontrol uygulanmaktadır.

Nazarbayev hakkında ABD ve İsviçre mahkemeleri tarafından açılmış

yolsuzluk davaları bulunmaktadır. Kazakistan’ın özgürlük endeksi

gelişme notu iyileşme göstermemiştir.

Kırgızistan, diğer OA ülkeleri arasında ilkleri temsil eden küçük

bir ülkedir. 1998 yılında BDT ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) üyesi

olmuştur. IMF ekonomik yardım programlarını kabul eden ilk BDT

ülkesidir. Tüm bu gelişmelere karşılık yabancı yatırımlar sınırlı kalmış;

altyapı ve sosyal hizmet yatırımları gelişmemiş; Dünya Bankası ve IMF

kaynaklı kullanılan krediler ciddi bir borç krizi ortamı yaratmıştır.

Tablo 33: Ekonomik Özgürlük Endeksi (2004)

Kazakistan Kırgızistan Türkmenistan Özbekistan

Ticaret Politikası 4 4 5 5

Vergi Yükü 3.5 3.1 3.1 2.9

Devletin Ekonomiye

Müdahalesi

2.5

2.5

5

4

Para Politikası 3 3 4 5

Yabancı sermaye

Akımları

5

3

4

4

Bankacılık ve Finans 4 3 5 5

Ücretler ve Fiyatlar 3 3 4 4

Mülkiyet Hakları 4 4 4 4

Kurumsal Piyasa

Düzenlemeleri

4

4

4

5

Kayıt Dışı Ekonomi 4 4 5 4

Endeks Değeri

3.70

3.36

4.31

4.29

Kaynak: The Heritage Foundation, Index of Economic Freedom 2004.

1.-1.99: Özgür

2.-2.99: Çoğunlukla Özgür

3.-3.99: Çoğunlukla Özgür Değil

4.-5: Baskı Altında Ezilmiş

Kırgızistan’ın devrik Başkanı Akayev, komşu ülkelerdeki otoriter

başkanlara göre daha ılımlı görünmesine karşılık, giderek muhalefete

karşı sertleşmiş ve kendisini bir dönem daha başkanlık yapmasına izin

verecek bir anayasa değişikliği için tüm politik yetki ve nüfuzunu

kullanmış, fakat başarılı olamamıştır. Kırgızistan özgürlük sıralaması

bakımından geçen yıla göre biraz daha iyileşme yolunda sayılabilir.

Özbekistan doğal kaynaklar bakımından (altın, doğal gaz, petrol,

kömür, gümüş ve bakır) zengin bir ülke olmasına rağmen az gelişmiş bir

ülkedir. Hammadde ihracatçısı olan ülkede yaşam standardı giderek

düşmektedir. Başkan İslam Kerimov’un baskıcı rejimi altında medya ve

politik muhalefet bağımsız değildir. Kerimov, Atatürk’ün Türkiye için

yaptıklarına benzeyen milliyetçi bir kimlik ve ulusal bir ekonomi

yaratmaya çabalamış, fakat eski sadık bir Komünist olarak kişisel

hırsları ve bencilliği ülkedeki özgürlükleri ortadan kaldırmıştır. Bununla

beraber Özbekistan milliyetçiliği, Türkmenistan’daki ile

karşılaştırıldığında silik kalmaktadır. Özbekistan’ın özgürlük gelişme

notu giderek kötüleşmektedir.

Türkmenistan dünyanın en büyük beşinci doğal gaz rezervine

sahiptir ve pamuk üretiminde de dünyada ilk on sıradadır. Devlet başkanı

Saparmurat Niyazov (Türkmenbaşı) 1999 yılında ülkenin ömür boyu

başkanı seçtirmiştir. Muhalefet liderlerini kendisine karşı darbe yapmayı

planladıkları iddialarıyla hapsetmektedir. Dini özgürlükleri kısıtlayan

Türkmenbaşı, Rus azınlığa karşı baskı uygulayarak onları ülkeden

kaçmaya zorlamıştır. Yolsuzluk yaygındır ve yatırımcılar projelerinin

onaylanması için yüksek derecedeki bürokratlara rüşvet vermek zorunda

bırakılmaktadır. Türkmenistan özgürlük düzeyi bakımından oldukça kötü

durumdadır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİNDE MALİ

POLİTİKALAR VE GEÇİŞ SÜRECİ REFORMLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

1980 yılının sonuna doğru Sovyetler Birliğinde sosyalist sistemin

krize doğru gittiğinin farkına varılması ile “yeniden yapılanma” adı

altında merkezi planlama ekonomisinden piyasa ekonomisine geçişle

ilgili reform çalışmaları başlatılmıştır. Fakat Birliğin 1991 yılında

dağılması sonucunda, bağımsızlığını kazanan ve daha sonra BDT’na üye

olan devletler için başlatılan bu reform programlarının sürdürülmesi

mümkün olmamıştır. Böylece Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında

dağılmasıyla BDT ülkeleri başta parlamenter sistem olmak üzere

demokratik siyasi yeniden yapılanmaya ve uluslar arası kuruluşların

desteği ile (özellikle Dünya Bankası ve IMF) piyasa ekonomisine geçiş

sürecine girmiş ve serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesi için gerekli

yeniden yapılanma politikalarını izlemişlerdir. Merkezi planlı

ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş yapan ESB ülkeleri 1991

yılından itibaren yapısal uyum programları ve liberal politikaları yaygın

olarak benimsemişlerdir. Türkmenistan ve Özbekistan dışındaki BDT

ülkelerinde piyasa ekonomisine geçiş reformlarında dar kapsamlı başarı

sağlanmış olmasına rağmen, fakat piyasa ekonomisi kurumlarının

oluşturulması ve reform programlarının izlenmesi büyük ölçüde

gerçekleştirilmiştir.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki ilk yıllarda BDT ülkelerinde

gerçekleşen GSYİH’daki düşüşler 1929 Büyük Buhran’ından daha derin

olmuştur. BDT ülkelerinde GSYİH’daki azalma % 40 gerçekleşmiş;

2000 yılında ulaştıkları üretim düzeyleri ise 1990 yılının düzeyine henüz

ulaşamamıştır. OA ülkeleri reform programlarının başarısı bakımından

ODA ve Batlık ülkeleri ile karşılaştırıldığında geri kalmışlardır. Geçiş

sürecinin başlangıcında ekonomik reformlara ve özelleştirmeye duyulan

ilgi nedeniyle geçiş ekonomileri etkin bir bütçe disiplini ve mali yönetim

gösterememişlerdir. Geçiş ekonomileri arasında reform sürecine erken

başlayan ülkeler (Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri) ikinci aşamaya geçiş

yapmalarına rağmen, reform programlarına geç başlamış ülkeler (BDT

ülkeleri) birinci aşamayı henüz tamamlayamamışlardır.

Politik Yapı ve Yönetişim

Geçiş sürecinde ESB ülkelerinde devlet ve piyasa ilişkilerinin

düzenlenmesi, diğer geçiş ekonomileri ile karşılaştırıldığında önemli

ayırımlar göstermektedir. OA ülkeleri, ODA ve Batlık Ülkelerine göre

yapısal ve politik reformlar bakımından en kötü durumdadırlar. Orta

Asya ülkeleri piyasa reformları konusunda istekli görünmelerine karşılık,

kamu yönetiminde yolsuzluk ve rüşvet; adam kollama; hısımlık; gibi

kayırmacı ve rant kollama faaliyetlerine engel olamamışlardır.

Özelleştirme uygulamaları ve piyasada fiyat kontrollerinin kaldırılması

ile etkin olmayan bir tahsis gerçekleşmiştir. Servet dağılımı ve mülkiyet

hakları alanında ortaya çıkan adaletsizliklerin temel etkeni kötü

yönetişimdir.

Demokratik seçimlerin adil ve serbest şekilde gerçekleşmemesi

sonucunda, kamu yönetiminde adam kayırmacılığın yaygınlaşması ve

halkın demokratik taleplerinin dikkate alınmaması, seçmenleri karar alma

mekanizması dışına itmiştir. Hiyerarşik idari yapının eski Sovyetler

Birliği döneminde olduğu gibi sürdürülmesi, merkezi bürokrasiyi ve

otoriter politik karar alma gücünü artırmıştır. Merkezi politik gücün

giderek yozlaşması ve mali yapının zayıflaması Orta Asya ülkelerinde

demokratik kurumların etkinliğini zayıflatarak hesap verilebilirlik ve

sorumluluk esaslarına dayalı olmayan bir kamu yönetimi tarzı

yaratmıştır. Yolsuzluğun artması ve mülkiyet haklarını koruyan yasaların

etkin olmaması, fakirlik ve gelir dağılımı dengesizliği sorunlarını daha da

artırmış; piyasaları etkinlikten uzaklaştırmış; yabancı sermaye girişlerini

azaltarak ekonomik büyümeyi yavaşlatmış; kamu harcamalarının verimli

olmayan alanlarda kullanılmasına yol açmıştır

Bütçe Yönetimi ve Mali Disiplinle İlgili Ortak Sorunlar

Eski Sovyetler Birliği’ne üye ülkeler, bugünkü Bağımsız

Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden

daha geç (1991’den sonra) reform sürecine başlamışlardır. BDT

ülkelerinde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden farklı olarak bütçe

yönetimi ve mali disiplin ile ilgili şu ortak özellikler bulunmaktadır64 :

a. Ortak bir bütçeleme sisteminin olması (Sovyetler Birliği bütçe

sistemi) ve mali disiplin anlayışının (sadece fiziksel girdi-çıktının

hesaplanmasına dayalı) olmaması.

b. Merkezi ve planlama önceliklerini dikkate alan bir bütçe yönetimi.

c. Kamu kaynaklarının tahsisi ile ilgili mali planlamanın devletin

genel ekonomik planı ile yönlendirilmesi.

d. Bağımsız bir bütçe politikası geleneğinin olmayışı.

e. Kamu işletmelerinin sosyal güvenlik harcamalarından sorumlu

olmaları ve genel devlet bütçesinden ayrı yönetilmeleri. Kamu

işletmeleri piyasa tipi ekonomik faaliyetleri için de bütçe

kaynaklarını kullanmaktaydılar.

f. Planlı sosyalizmde ulusal bütçe, içinde yerel yönetim bütçeleri olan

bölgesel hükümet bütçelerini ve bunların da içinde yer aldığı

merkezi hükümet bütçelerini ifade etmekteydi.. Bütçe içinde

bütçelerden oluşan sistem Matruşka bebeklerini andırmaktaydı.

Hiyerarşik olarak iç içe geçmiş bütçe yapıları, oldukça sınırlı bir

bütçe özerkliğine olanak vermekteydi.

g. Devlet bankacılık sisteminin temel fonksiyonu merkezi bütçe gelir

ve harcamalarının düzenlenmesiyle ilgiliydi. Bu nedenle geçiş

sürecinde monopol özelliği taşıyan devlet bankalarının

özelleştirilmesi sonucu bütçe üzerindeki mali kontrol yok olmuş ve

mali disiplin bozulmuştur.

h. Bağımsız dış denetim örgütlerinin olmayışı. Bütçe denetimi büyük

ölçüde Komünist Parti tarafından yerine getirilmekteydi.

Eski Sovyetler Birliğinin planlı ekonomilerinin merkezi bütçe

yapıları ve kurumları genel olarak piyasa ekonomisinin dinamiklerine ve

vatandaşların isteklerine yanıt verecek yeterlilikte ve uygunlukta değildi.

Bütçeleme ve kamu finansmanı önemli fonksiyonlara sahip değildi.

Geçiş ekonomilerinde devlet teşebbüsleri ekonomik faaliyetlerin

yürütülmesinde ve çalışanlarına yönelik sosyal hizmetlerin sunumunda

etkinliklerini azalarak da olsa sürdürmektedirler. Sosyal güvenlik

64 Jorge Martınez-Vazquez and Jameson Boex, a.g.e., s. 9.

harcamalarından devletin sorumlu olması ve bu harcamaların bütçeye

transferi bütçe harcamalarını ve bütçe açıklarını artırıcı etki yapmaktadır.

Sovyet tipi vergi sistemi ciro ve devlet teşebbüslerinin karları

üzerinden alınan vergilere dayanıyordu. Vergi yönetimi etkin ve gelişmiş

değildi. Maliye teşkilatının etkinliği zayıftı ve bütçe tahsisleri önceden

tespit edilmiş bazı rasyo ve kriterlere göre yapılmaktaydı. Serbest piyasa

ekonomisine geçişle ve fiyatların serbestleşmesi ile geleneksel vergi

yapısının değişmesi gerekmiştir. Devlet teşebbüslerinin yerini

özelleştirme sonucu küçük ve orta ölçekli işletmeler aldığı için, firmalara

yönelik yeni vergi düzenlemeleri gerekmiştir. ESB ülkelerinde 1990

sonrası girişilen vergi reformları esas olarak kişisel gelir vergisi,

kurumlar vergisi ve katma değer vergisi alanlarında gerçekleştirilmiştir.

Vergi reformları sonrasında özellikle OA ülkeleri için vergi

gelirlerinde düşme gerçekleşmiştir. Vergi gelirlerindeki azalmaya etki

eden faktörler:

a) negatif büyüme oranları,

b) vergi yönetimlerinin zayıf ve teknik altyapının yetersiz

olması,

c) kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin yaygın olması,

d) vergi yapılarının tüm gelir kaynaklarını kapsamaması ve

teşvik edici düzenlemelerin etkisiz olması,

e) vergi reformu uygulamalarının başarısını azaltan politik

uyuşmazlıklar ve halkın yeni vergiler karşısındaki negatif

tepkileri, olarak sayılabilir.

İdarelerarası İlişkilerin Düzenlenmesi Sovyetler Birliği sonrasında Cumhuriyetlerde birbirlerinden farklı

üç yerel yönetim modeli bulunmaktadır:

a. İdari Yerinden Yönetim (Yerindelik Esasına Göre):

Yerindelik esasına göre yönetilen yerel yönetimler, yerel işlerini kendi

sorumlukları altında bağımsız olarak yerine getirirler. Bu yönetimler

gerçek anlamda yerinden yönetim ilkesine dayalı olmasa da benzer kabul

edilmektedirler. Rusya Federasyonu idari yerinden yönetim ilkelerine

uygun düzenlemeler benimsemiştir.

Şekil 13: Yerindelik Esasına Göre İdari Yerinden Yönetim Sistemi

Hükümet Yasallık

Denetimi

Bölge ve

Rayon

Meclisi

Meclisler

i

Şehir

Meclisleri

Kendine

Yeterli,

Yerinden

Yönetimli

Yürütme

Organları

Yürütme

Organları

Bölge

ve

Rayon

Düzeyinde

Devlet

İdareleri

Yöneti

mi

Şehir

İdaresi

Kendine

Yeterli,

Belirli

Yasalarla

Düzenlenmiş

Parlamento

Devlet Başkanı

İlçe

Meclisleri

Yürütme

Organları

Rusya Anayasası yerel yönetimlere mali özerklik tanıyan ve yerel

yönetimlerin mülkiyet haklarını koruyan düzenlemeler yapmıştır. Devlet,

yerel yönetimlere ilave sorumluluklar yüklenmesi halinde merkezden

gelir transferi yapmakla yükümlü tutulmuştur.

b. Karma Yerinden Yönetim (Yetki Devri Esasına Göre)

Yetki devri esasına göre yerinden yönetim sisteminde yerel organlar

devletin kontrolü altında idari özerkliğe sahiptirler. Devlet tarafından

atanmış yöneticiler eliyle yerel yönetim organlarına

(belediyeler, ilçe yönetimleri, rayonlar) belirli görevler ve fonksiyonlar

devredilir.

Şekil 14: Yetki Devri Esasına Göre Karma Yerinden Yönetim Sistemi

Ukrayna buna en uygun örnektir. Ukrayna’da yerel yönetimlere

kendi kendine yeterli olma hakkı tanınmamıştır. Devlet tarafından sadece

Anayasal ve Normatif

Düzenlemeler

Hükümet Yetkilendirilmiş

Yönetimler

Bölge

Yönetimleri

İl Yönetimleri

Yerel

Yönetimler

Yetki Devriyle

Kendine Yeterlilik

Devlet

İdareleri

belirli görev ve yetkiler devredilmiştir. Dolayısıyla bu yetkilerin

kullanılması merkezi otoritenin iznine bağlıdır. Bu uygulama, yerel

insiyatifi ve idari kurumların bağımsızlığını engelleyicidir. Bu sisteme

dahil diğer ülkelere Gürcistan ve Ermenistan örnek verilebilir

c. Merkezileşmiş Yerinden Yönetim (Hiyerarşik Esasa Göre):

Yerel kamusal kurumlar, yerel düzeyde devletin hizmet sunumu

fonksiyonunu yerine getirirler. Bu sistem bir tür hiyerarşik piramit

yaratır. Kamu kesiminde yönetim merkezi idarenin sorumluluğundadır.

Şekil 15: Hiyerarşik Esasa Göre Merkezileşmiş Yerinden Yönetim Sistemi

Hükümet

Yürütme

Bölge Meclisi Yürütme

Alt Bölge

Meclisi

i

Şehir Meclisi Yürütme

Şehir Düzeyinde Devlet

İdareleri

Alt Bölge Düzeyinde Devlet

İdareleri

Bölge Düzeyinde Devlet

İdareleri

Devlet Başkanı

Yerel

Meclisler

Yürütme

Yerel Devlet İdareleri

Bu sistemle yönetilen ülkelere örnek olarak Tacikistan,

Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan verilebilir.

Eski Sovyetler Birliği Ülkelerinde tüm yönetim kademelerinde

demokratik olan ve olmayan unsurlar bir arada bulunmaktaydı. Bu

ülkelerin çoğunda merkezi otorite, bağımsızlığın kazanılmasından önce

gücü elinde bulunduran aynı kişiler tarafından temsil edilmiştir. Bu

ülkelere örnek olarak Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve

Türkmenistan verilebilir. Sonuç olarak, bu ülkeler yerel yönetim sistemi

olarak Eski Sovyetler Birliği modelini benimsemişlerdir. Bu geriye

dönüş, yerel yönetimlerde reform sürecini geciktiren temel yapısal

nedenlerden birisidir.

Reform Programları ve Sorunlar

Geçiş sürecinde ESB ülkelerinin ortak sorunları olarak; (a)

başlangıç aşamasında GSYİH’daki ciddi düşüşler, (b) nitelikli fakat

verimlilik artışına yönlendirilmemiş işgücü stoku, (c) aşırı fiziksel

sermaye yatırımları, (d) mali ve ticari faaliyetlerin ve tüketiciye yönelik

hizmetlerin gerilemiş olması, (e) ülkelerin ticari ilişkilerindeki

bağımlılığın yüksek olması, (f) karaborsa faaliyetlerinin yaygın olması ve

döviz kurunda ikili fiyat uygulaması, (g) hiyerarşik yapıdaki merkezi

devlet sisteminin çöküşü sonrasında ortaya çıkan cılız ve iyi

örgütlenmemiş ulus devletler, (h) piyasa ekonomisi deneyimine ve

kültürüne sahip olan bir neslin yetişmemiş olması sayılabilir. Reform

süreci bakımından geçiş ekonomileri için bir gruplandırmaya gidersek,

BDT ülkelerinin reform sürecini henüz tamamlamadığı görülmektedir65.

Kırgızistan ve Kazakistan piyasa reformları bakımından birinci aşamayı

tamamlamışlardır. Özbekistan ve Türkmenistan ise piyasa ekonomisine

geçiş süreci bakımından henüz birinci aşamada bulunmaktadırlar.

BDT ülkelerinin piyasa ekonomisine geçişte başarısızlıklarının

nedenleri olarak; a) üzerinde anlaşmaya varılmış ve benimsenmiş bir

ekonomik reform stratejisine sahip olmamaları; b) reform amaçlarının

65 Süreyya Sakınç, “Geçiş Ekonomilerinde Mali Kriz ve Bütçe Yönetimi: Kırgızistan

Deneyimi”, International Conference on the Fiscal Policies in Transition Economies,

Kyrgyz-Turkish Manas University, Bishkek, April 16, 2004, s. 432.

kesin olarak tanımlanmaması; c) yapısal uyum politikaları ile diğer mali

ve parasal politikalar arasında uyumluluğun olmaması; gösterilebilir.

Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,

özelleştirme ve ekonomik istikrarın sağlanması olmuştur. Bu nedenle

büyüme ve gelir dağılımı sorunları ertelenmiş ve çözülememiştir. Bu

süreçte OA ülkelerinde gelir dağılımı giderek bozulmuş ve yanlış

özelleştirme uygulamaları sonucunda servet dağılımındaki dengesizlikler

artmıştır. Piyasa ekonomisinin etkin işleyişi için gerekli kurumsal ve

yasal altyapının etkin şekilde oluşturulamaması ve işletilememesi;

mülkiyet haklarının açık tanımlanmaması ve güvenceye alınmaması; özel

girişim için piyasaya giriş ve çıkışları düzenleyecek ticari yasaların

eksikliği; finansal piyasaların etkin olmaması; etkin bir ticari bankacılık

sisteminin oluşturulamaması; emek piyasalarının düzenlenmemesi;

piyasa ile uyumlu vergi sisteminin oluşturulamaması; bütçe sistemlerinin

şeffaf ve etkin olmaması; demokratik kurumların yaygın ve etkin

olmaması gibi olumsuzluklar piyasa ekonomisine geçişi engelleyen

faktörler olarak dikkati çekmektedir.

1. KAZAKİSTAN

Kazakistan, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren

serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi için önemli reformlar

uygulamaktadır. 1994 yılında yaşanan yüksek enflasyondan sonra

Merkez Bankası tarafından izlenen sıkı para politikası sayesinde 1994

yılında % 42,6 olan enflasyon yıl sonunda % 10.2’ye düşürülmüştür.

Buna karşılık 1993-95 yılları arasında GSYİH’da düşüş gerçekleşmiştir.

Bunun nedeni, ekonomik programın büyümeden çok makroekonomik ve

mali istikrarın sağlanması üzerinde yoğunlaşmasıdır. Ekonomik istikrarın

sağlanmasının yanında, piyasa ekonomisi kurumlarının gelişmesi için

yasal ve kurumsal düzenlemeler de yapılmıştır. Tüm bu düzenlemelere

rağmen yurtiçi tasarruflarda ve sermaye girişlerinde yeterli artış

sağlanamamış ve sabit sermaye yatırımlara olan talep karşılanamamıştır.

Kazakistan’ın izlediği geçiş stratejisinin başarısı dört temel

uygulamaya dayalıdır: Birincisi, mali istikrarı korumaya devam ederek

yapısal reformları hızlandırmaktır. Büyüme dinamikleri önemli ölçüde

doğal kaynak zenginliğine bağlı olan Kazakistan’da 2003 yılında petrol

dışı sektörlerdeki yatırımları teşvik etmek üzere kapsamlı bir sanayi

stratejisi benimsenmiştir. Şirket kuruluşlarında minimum sermaye koşulu

artırılmak suretiyle şirketlerin öz kaynakları sağlamlaştırılması

amaçlanmaktadır. Büyük ölçekli devlet teşebbüslerinin özelleştirilmesine

devam edilmekle beraber süreç yavaş işlemektedir. Para arzının kontrol

altında tutulması sayesinde enflasyon 2001’de % 8.4’ten, 2002’de %

5.8’e düşürülmüştür.

İkincisi, vergi sisteminde ve vergi yönetiminde yapılan reformlar

ve gümrük vergisi düzenlemeleri ile yurt içi doğal kaynak mobilizasyonu

(özellikle gaz ve petrol ürünleri) kontrol altına alınmaktadır. Bu

kapsamda 2002 yılında ulusal gaz ve petrol şirketi kurulmuş; sulama ve

hidro-enerji sektörlerinde yeni tarife yöntemleri geliştirilmiştir. Bununla

birlikte, yenilemeyen doğal kaynakların yönetimi konusunda bir Petrol

İstikrar Fonunun kurulması gerekmektedir. Böylece, petrol dışı

sektörlerin yurt dışı fiyat dalgalanmalarından ve ülkenin “Dutch

disease*” etkisinden korunması sağlanabilir.

Üçüncüsü, hükümetin etkin bütçe yönetimi ile (performans

değerlemesi, çok yıllık bütçeleme, girdi-çıktı analizlerinin uygulanması

gibi) piyasa olumsuzluklarının ortadan kaldırılmasıdır.1999 yılında bütçe

kanununda yapılan esaslı değişiklikler yeterli olmamıştır. Bütçe denetimi

zayıftır; bütçe yönetiminde girdi kontrolü üzerinde durulmaktadır; hesap

verilebilirlik sağlanamamıştır; bağımsız dış denetim organları

oluşturulmasına rağmen denetim etkin değildir.

* Dutch disease terimi, Hollanda’da Kuzey denizinde petrolün bulunmasından sonra

ülkenin net enerji ihracatçısı olması ile ortaya çıkmıştır. Doğal kaynak zengini bir

ülkenin doğal kaynak (enerji) ihracatının artması sonucunda ulusal parasının aşırı

değerlenmesi ile bunun ithalatı artırarak ve ihracatı azaltarak diğer imalat sektörleri

üzerinde yarattığı olumsuz etkiye “Hollanda hastalığı” denilmektedir.

Dördüncüsü, alt yönetim kademelerinde vergi ve harcama

yetkilerinin yerelleşmesi yönünde bir eğilim bulunmaktadır. 1999 yılında

kabul edilen bütçe yasası ile idareler arasındaki mali ilişkiler düzenlendi.

Ancak, karar alma sürecinin yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşmesi ve

yerel yönetimlerin bütçe gelir ve giderlerinin kontrolü üzerinde

etkilerinin çok zayıf olması ve milli bütçenin kabul edilmesinden sonra

yerel bütçelerin görüşülüp onaylanması, yerel özerkliğin gelişmesine

engel olmaktadır.

2000-2002 döneminde petrol üretiminin desteği ile ortalama %

11 büyüyen Kazakistan’da, istihdam ve yaşam standartları da

yükselmiştir. Bütçe ve vergi yönetimindeki iyileşmeler sayesinde bütçe

açıklarında azalma ve vergi gelirlerinde gelişme sağlanmıştır. Yüksek

petrol fiyatlarının ödemeler dengesine olumlu katkısı sayesinde cari

işlem açığı 2003 yılında GSYİH’nın % 0.2’sine gerilemiştir. Kamu

borcuda sağlanan düşme sonucu toplam borçların GSYİH’ya oranı

2003’te % 29.3 gerçekleşmiştir. Aşağıdaki tabloda Kazakistan ile ilgili

temel makro ekonomik göstergeler verilmiştir.

Tablo 34: Kazakistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri (%)

2001 2002 2003 2004

Büyüme Oranı 13.5 9.8 9.2 9.5

Gayrisafi Yurtiçi Yatırımlar/GSYİH 26.9 27.3 26.3 25.1

Enflasyon Oranı 8.4 5.9 6.6 5.4

Para Arzı (M3) Artışı 45.1 32.8 26.8 23.4

Bütçe Dengesi/GSYİH -0.4 -0.3 -0.9 -1.9

Cari İşlem Açığı/GSYİH -5.0 -2.8 -0.2 -1.1 Borç Servis Oranı 37.5 35.2 34.2 33.6

Kaynak: ADB, Asian Development Outlook, 2004.

1.1. Politik ve İdari Yapı

Kazakistan 16 Aralık 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir ve

ülkeyi 1989 yılından beri Nursultan A. Nazarbayev yönetmektedir.

Üniter bir siyasi yapıya sahip Kazakistan’da Anayasal olarak yarı

başkanlık sistemi, fiili olarak da güçlü bir başkanlık sistemi

bulunmaktadır. Kamu yönetimi reformunun temel ilkeleri 1995

Anayasasında belirtilmiştir. İdari sistemi üniter olmakla beraber, ülke

idari olarak bölgelere ayrılmıştır.

Şekil 16: Kazakistan'da İdari Yapı

Başkan

Başbakan

Hükümet

Meclis Senato

Oblast

Maslikhatları

Oblast Akimleri

Rayon

Maslikhatları

Rayon

Akimleri

Kasaba ve

Köy Akimleri

Kazakistan Vatandaşları

Anayasal

Konsey

Ülke idari olarak 14 bölge (Almata Oblastı, Akmola Oblastı,

Aktobe Oblastı, Aturay Oblastı, Oral Oblastı, Aktay Oblastı, Çimkent

Oblastı, Pavlodar Oblastı, Karahan Oblastı, Ostanay Oblastı, Kızılordu

Oblastı, Oskemen Oblastı, Petropavlovski Oblastı, Taraz Oblastı) ve 3

şehir yönetimine (Almata Kalası, Atsana Kalası, Baykanur Kalası)

ayrılmıştır. Yerel idari organ “maslikhat” bir Oblast veya bölge halkı

tarafından seçimle oluşturulur. Bununla beraber, rayon, şehir ve Oblast

temsili organı olan “maslikhat”lar yerel halkın kararlara aktif katılımını

göstermez. Bu yönetim kademeleri birer özerk yerel yönetim olarak

değil, merkezi yönetimin birer idari kademesi olarak kabul edilirler.

Yerel yürütme organları (rayon, şehir ve oblast) “akim” tarafından

yönetilir. Atama ile görevlendirilen akimler, yerel idari teşkilatın başıdır

ve hükümeti ve devlet başkanını temsil eder.

1.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar

Kazakistan’da 1990’lı yılların ortasından itibaren başlatılan vergi

reformlarında yeni vergiler ve vergileme teknikleri kabul edilmiştir.

KDV oranlarının düşürülmesi ve bazı mal ve hizmetler için tercihli veya

daha düşük oranların belirlenmesi, vergi hasılatını düşürmüştür. Kişisel

gelir vergisi tarifesi artan oranlı olarak düzenlenmiştir. En yüksek vergi

oranı % 30’dur. Buna rağmen, kişisel gelir vergisi hasılatında artış

sağlanamamıştır.

Tablo 35: Kazakistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi

1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Katma Değer

Vergisi/GSYİH

5.9 3.7 2.5 3.2 3.8 3.5 4.6 4.4 4.4

Kişisel Gelir

Vergisi/GSYİH

2.5 2.4 1.8 2.0 2.2 2.4 1.7 1.8 2.0

Kurumlar

Vergisi/GSYİH

5.1 4.0 3.3 2.2 2.9 2.4 2.2 2.7 6.3

Genel Vergi

Gelirleri/GSYİH

21.1 18.5 11.0 11.4 12.2 16.2 16.0 20.0 22.0

Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,

Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003,

pp.14,16,18,20.

Kurumlar vergisi oranlarında gerçekleştirilen azalma ve belirli

ekonomik faaliyetlerde bulunulan özel ekonomik bölgeler için getirilen

istisna ve muafiyetler, kurumlar vergisi hasılatını artırmıştır.

Rusya krizi sırasında bütçe dengesi açık veren Kazakistan, kriz

sonrasında sıkı bir bütçe politikası izlemiştir. Bununla beraber bütçe

gelirlerinin ülkenin petrol ve doğal kaynak üretimi ve bu sektörlerdeki

karlılığa bağlı olması nedeniyle mali yapı dış krizlere karşı zayıftır. Bunu

önlemek için: (a) vergi tabanı petrol dışı sektörlere genişletilmelidir; (b)

petrol gelirlerinin bütçeye katkısı şeffaf olarak gösterilmelidir; (c)

sakınılamayan kamu harcamaları (ücretler, yerel yönetimlere transferler,

faiz ödemeleri gibi) dışındaki harcamaların payı (eğitim ve sağlık gibi)

artırılmalıdır.

Tablo 36: Kazakistan'da Bütçe Göstergeleri

1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002

Bütçe dengesi1/GSYİH -3.4 -5.3 -7.0 -8.0 -5.2 -1.0 -0.9 -0.3

Toplam kamu

harcamaları2/GSYİH 20.8 18.6 20.4 26.1 23.2 23.2 23.4 22.3

Toplam iç kamu

borcu/GSYİH 14.6 13.9 17.1 22.4 31.5 25.5 20.4 17.8

Dış Borç/GSYİH 28.7 27.8 35.0 45.0 71.9 69.4 68.2 73.9

Kaynak: EBRD Transition Report, 2003. 1Özelleştirme gelirleri hariç, yarı mali işlemler dahil. 2 Merkezi hükümet, yerel bütçeler ve bütçe dışı fonlar dahil

Kamu gelirlerinin önemli bir kısmı kurumlar vergisi ve petrol

imtiyaz gelirlerinden sağlanmaktadır. Bu nedenle dünya petrol

fiyatlarındaki bir düşme, bütçe dengesini olumsuz etkilemektedir. Kamu

borç stoku artmasına rağmen ortalama borç vadesi 8.5 yıl olduğundan

borcun yeniden finansmanı riski yüksek değildir. Bütçe harcamaları

arasında ücret ve sosyal güvenlik ödemeleri önem taşımaktadır.

Tablo 37: Kazakistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri

Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi

1992 Sedüler vergi. En

yüksek oran % 30.

1992 Genel oran % 25;

tarım için % 10.

1992 Oran % 28. Gıda

malları için düşük

oran ve indirimler

1993 Tarife 4 dilim. Oran %

40’a yükseltildi.

1993 İhracatçı şirketler için

muafiyet kaldırıldı.

1993 Oran % 20’ye

düşürüldü.

1994 Dilim sayıları artırıldı. 1994 Tek oran % 30. 1995 Yeni vergi yasası. Tek

oran % 20.

1995 Dilim sayısı 6’ya

yükseltildi.

1997 Ekonomik kalkınma

bölgeleri için özel

oran % 20.

1997 Varış Ülkesi ilkesinin

kabul edilmesi

1997

1998

En yüksek oran %

30’a düşürüldü.

Dilim sayısı 4’e

düşürüldü.

1998 Tıp ve eğitim

hizmetleri için yeni

muafiyetler; tarım

ürünleri ve işlenmiş

gıda ürünleri için oran

% 10’a düşürüldü

Kaynak: Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,

Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003, p 26.

1.3. İdarelerarası Mali İlişkiler

Kazakistan’da yerel vergiler bağımsız olarak yerel meclisler

tarafından uygulanmamaktadır. Vergi kaynakları üzerinde kontrol yetkisi

olmayan yerel yönetimler sahip oldukları KDV, emlak ve arazi vergisi ve

diğer gider vergileri gibi kaynaklardan yeterli gelir sağlamamaktadırlar.

Yerel bütçeler üzerinde merkezi bütçeden yapılan sübvansiyonların

önemi büyüktür.

Yerel bütçe harcamalarının toplam devlet harcamaları içindeki

payı 1999’da % 70’ten; 2000’de % 60’a düşmüştür. Bu dönem içinde

sosyal harcamaların payı artmıştır (eğitim % 30; sağlık % 18; sosyal

güvenlik ve sigorta % 9; kültür % 4). Sorumlulukların idareler arasında

paylaşımı karmaşık bir sorundur.

Tablo 38: Kazakistan'da Yerel Yönetimlere Yapılan Transferler

1998 1999 2000

Yerel bütçe gelirleri/Devlet Bütçesi 29.2 46.5 45.4

Transferler dahil yerel bütçe gelirleri/Devlet bütçesi 39.8 54.6 52.4

Transferler/Yerel bütçe gelirleri 10.6 8.1 7.0 Kaynak: Meruert Makhmutova, “Local Government in Kazakhstan”, (ed.) Igor

Munteanu and Victor Popa, Developing New Rules in the Old Environment, OSI,

2001, p. 439.

Bütçeleri fazla veren oblastlardan bütçe açıkları bulunan

oblastlara kaynak transferi yapılmaktadır. Tüm yerel yönetimler için

harcama standartları getirilmiştir. Yerel bütçe harcamaları içinde eğitime

ayrılan pay 1990’da % 66’dan, 1999’da % 85’e yükselmiştir. Sosyal

yardım programları yerel yönetimlere devredilmiştir. Sağlık hizmetleri

ise (merkezi ve yerel yönetim kademelerinde olsun) minimal düzeyde

kalmıştır.

Tablo 39: Kazakistan'da Merkezi ve Yerel Bütçe Harcamaları

1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Merkezi hükümet

harcamaları/GSYİH 10.4 14.8 10.0 20.9 19.5 17.4 15.0

Merkezi hükümet harcamaları/

Toplam kamu harcamaları 56.0 56.6 60.8 74.2 74.5 70.1 65.5

Yerel yönetim harcamaları/

Toplam kamu harcamaları 44.0 43.4 39.2 30.4 34.4 45.9 50.8

Kaynak: Meruert Makhmutova, a.g.e., p. 443.

Yerel bütçelerde en önemli gelir kaynağı sosyal vergilerdir. İkinci

sırayı yasal varlıklar üzerinden alınan gelir vergisi, üçüncü sırayı kişisel

gelir vergisi almaktadır.Yerel yönetimlerin vergi kaynaklarının kullanımı

üzerinde yetkisi (arazi vergisi dışında) yoktur. Yerel yönetimler

borçlanma olanaklarını ancak yatırım programlarının veya bütçe

açıklarının finansmanı için kullanabilirler. Yıl içinde borçlanma miktarı

bütçe gelirlerinin % 10’unu; toplam borç miktarı ise % 25’ini geçemez.

Maliye bakanlığı yıllık borçlanma kotaları koyabilir.

1.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi

Kazakistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra piyasa ekonomisi

reformlarına hemen başlamıştır. Rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmak

amacıyla gerçekleştirilen özelleştirme sayesinde küçük ölçekli firmalar

(hizmet sektörü başta olmak üzere) özel sektöre devredilmiştir. Fakat,

daha büyük şirketler devlet mülkiyetinde kalmış, pek çok yasa uygulama

olanağı bulamamış, firmalar ve tarım sektöründeki çiftlikler verimli

olamamışlardır. Yapısal reformlardaki aksaklıklar ve gecikmeler,

ekonomik reformların başarısı olumsuz etkilemiştir.

1995 ve 1998 yılları arasında uygulamaya konulan istikrar

programının esasları, bankacılık sisteminin reformu, aşamalı olarak yerel

yönetimlere sosyal ve ekonomik transferlerin gerçekleştirilmesi,

özelleştirme, özel girişimin desteklenmesi olarak belirtilmiştir. Yoğun

özelleştirme sonrasında özel sektörün payı 1997’de & 55’e yükselmiştir.

Geçiş reformlarının sosyal maliyeti olarak yoksulluk ve işsizlik artmıştır.

1999’a gelindiğinde kişi başına reel gelir ancak 1991 seviyesinin %

10’una eşitti. 2000 yılındaki resmi olmayan rakamlarla işsizlik % 30

düzeyindeydi. Bölgesel gelir ve kalkınmışlık farklılıkları (daha önce de

mevcuttu) reform programları sonucunda daha da artmıştır.

Ekonomik ve mali krizler, bütçeden yapılan ücret ve sosyal

güvenlik katkılarının gerilemesine neden olmuştur. Sovyet döneminde de

işçi ücretlerinin seviyesi düşüktü fakat, ücret ödemelerinin neredeyse %

40’ı parasal olmayan menfaatlerden (konut, sağlık, anaokulu, ulaşım,

gaz, elektrik, ve benzeri diğer kamu hizmetleri gibi) oluşmaktaydı.

Kazakistan’da nüfusun % 35’i yoksulluk düzeyinin altında yaşamaktadır.

Sovyet döneminde diğer OA ülkelerinde olduğu gibi Kazakistan’da da

merkezi bütçeden yoğun olarak sosyal ve ekonomik amaçlı

sübvansiyonlar yapılmaktaydı. Sovyet kumanda ekonomisinin çökmesi

sonucunda merkezden yapılan sübvansiyonlardan yoksun kalan

Kazakistan, ekonomik, mali ve sosyal alanlarda bir gerileme ve çöküş

süreci yaşamıştır. Geçiş süreci reform programının temel unsurları olarak

özelleştirme, sıkı bütçe ve mali politikasının izlenmesi, yasal

düzenlemeler, fiyatların ve dış ticaretin liberalizasyonu sayılabilir.

2. KIRGIZ CUMHURİYETİ

Kırgızistan’da geçiş sürecinde liberalizasyon ve özelleştirme

politikalarında izlenen şok terapi yöntemi ile ekonomide beklenen makro

iyileşmeler (gelir dağılımı, ekonomik büyüme, enflasyon ve işsizlik gibi)

sağlanamamıştır. Hızlı özelleştirme ile desteklenmen serbest fiyat

politikası; yapısal dönüşüm önlemlerinin (özellikle piyasa kurumlarının

oluşturulmasındaki yetersizlikler) ihmal edilmesi; ve serbest piyasa

ekonomisinin gerektirdiği rekabetçi düzenlemelerin geciktirilmesi gibi

nedenlerle ekonomide etkinliği sağlayacak bir sermaye transferi

gerçekleştirememiştir.

Tablo 40: Kırgızistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri

2001 2002 2003 2004

Büyüme Oranı 5.3 -0.5 6.7 4.1

Gayrisafi Yurtiçi Yatırımlar/GSYİH 18.0 17.6 18.0 n.a.

Enflasyon Oranı 6.9 2.0 3.0 3.8

Para Arzı (M2) Artışı 11.3 34.1 33.5 20.0

Bütçe Dengesi/GSYİH -5.0 -5.4 -5.0 -4.4

Cari İşlem Açığı/GSYİH -1.3 -2.2 -1.6 -4.2

Borç Servis Oranı 30.8 20.7 n.a. n.a.

Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.

Ekonomik büyümesi önemli ölçüde altın sektörüne (Kumtor)

bağlı olan Kırgızistan, yurt içi tasarruflar (2002’de GSYİH’nın %

17.6’sı) ve yatırımlar (2002’de GSYİH’nın % 13.8’i) bakımından düşük

seviyelerde bulunmaktadır. Büyük miktarda dış kamu borcu, kamu

yatırımları seviyesinin düşmesi, özel sektör için düzenleyici yasaların

etkin olmaması, ihracat pazarlarına ulaşma güçlükleri gibi nedenlerle

Kırgızistan’da kalıcı bir büyümenin sağlanması güç görünmektedir.

Yolsuzluk ve zayıf yönetişim de büyüme önündeki önemli

engellerdendir.

2.1. Politik ve İdari Yapı

Kırgızistan diğer Orta Asya cumhuriyetleri gibi Sovyetler

Birliğinin 1991 yılında dağılmasından sonra herhangi bir çaba

göstermesine gerek kalmadan kendisini özgür ve bağımsız bir devlet

halinde bulmuştur. 1990 yazına kadar Kırgızistan, Komünist Parti

sekreteri Masaliev’in yönetimi altındaydı. 1990 yılında partiler

koalisyonunun desteği ile Başkan seçilen Aksar Akaev, diğer Orta Asya

Türk Cumhuriyetlerinde bağımsızlık sonrası seçimle gelen başkanlar gibi

Komünist Parti üyesiydi. 12 Ekim 1991 yılında yapılan ilk doğrudan

katılımlı seçimlerde tek aday olarak devlet başkanı seçilen Askar Akayev

2005 yılı Mart ayında sivil bir darbe ile Cumhurbaşkanlığı görevinden

istifa etmek zorunda bırakılmıştır.

Parlamento Yasama ve Temsilciler meclisinden oluşmaktadır,

fakat yeni anayasal değişiklikle parlamento tek meclisli yasama organına

dönüştürülmüştür. Anayasal olarak başkanlık sistemi mevcut olmasına

rağmen, Cumhurbaşkanına hükümet kararnamelerini fesh etme,

değişiklikler yapma, parlamentoyu fesh etme yetkileri tanınmıştır.

Böylelikle Kırgızistan’da hükümetin yetkilerini de paylaşan ve bazı

hallerde bu yetkileri tek başına kullanan güçlü bir başkanlık sistemi

mevcuttur.

Kırgızistan’da politik özgürlükler korunmuş ve muhalefet

partilerine politika yapma olanakları tanınmış olmasına rağmen, basın ve

politik muhalefet gözetim ve denetim altında tutulmaktadır.

Kırgızistan’da seksene yakın etnik grup mevcuttur. Nüfusun neredeyse

yarıya yakını Kırgızlar dışındaki etnik halklara aittir. Bünyesinde 35

kadar azınlık bulunan Halklar Asemblesi, ülkedeki azınlıkların haklarının

korunması ve seslerinin duyurulmasında etkili bir kuruluştur.

Kırgızistan idari olarak 7 bölge (Batken Oblastı, Chuy Oblastı,

Calal-Abad Oblastı, Narın Oblastı, Oş Oblastı, Talas Oblastı, Isık-Göl

Oblastı) ve 1 şehir yönetimi (Bişkek) olarak ayrılmıştır.

Başkan

Hükümet

Oblast İdaresi

Bişkek Belediye

Başkanı

Oblast

Meclisleri

Bişkek Şehri

Meclisi

Rayon İdaresi

Şehir İdaresi

Rayon

Meclisleri Şehir

Meclisleri

İl Meclisleri

Köy

Meclisleri

İl Yürütme

Komiteleri

Köy Yürütme

Komiteleri

Üçüncü

Kademe

Merkez

İkinci

Kademe

Birinci

Kademe

Şekil 17: Kırgızistan'da İdari Yapı

2.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar

Kırgızistan’da 1993 yılında IMF tarafından desteklenen istikrar

programı ilk yıllarda başarılı sonuçlar vermiştir. 1992’de GSYİH’nın %

Devlet Başkanı

Hükümet

Oblast İdaresi

Bişkek Belediye

Başkanı

Oblast

Meclisleri

Bişkek Şehri

Meclisi

Rayon İdaresi

Şehir İdaresi

Rayon

Meclisleri

Şehir

Meclisleri

İl Meclisleri

Köy

Meclisleri

İl Yürütme

Komiteleri

Köy Yürütme

Komiteleri

Üçüncü

Kademe

Merkez

İkinci

Kademe

Birinci

Kademe

17.9’u olan bütçe açığı 1993’te % 14.4’e, 1996’da % 9.2’ye

düşürülmüştür. Vergi yükünde ciddi artışlar sağlanamamış olmasına

karşılık bütçe açığının azaltılmasına katkıda bulunan harcamalar olarak;

a) ücretlerin düşürülmesi; b) cari harcamaların azaltılması: c) altyapı

yatırım harcamalarının azaltılması; d) kamu teşebbüslerine ve tarıma

yönelik sübvansiyonların azaltılması; e) fakir ailelere yönelik sosyal

harcamaların azaltılması sayılabilir. Sonuçta toplumsal refah düzeyi

düşmüştür.

1991 yılında ailelere yönelik sosyal güvenlik harcamalarının

GSYİH’ya oranı % 6.7’den 1998’de % 0.7’ye düşmüştür. Sovyetler

Birliği dağılmadan önce 1991 yılında Rusya tarafından Kırgızistan’a

sağlanan bütçe desteği GSYİH’nın neredeyse % 13’üne ulaşmıştı. Sosyal

harcamaların azalmasına karşılık emeklilik fonlarına bütçeden sağlanan

finansman desteği devam etmiştir. 1991’de kabul edilen yeni vergi

yasası, vergi düzeninde kurumsal yapının oluşmasını ve vergi düzeninde

etkinliği sağlayamamıştır. Yeni vergilerin kabul edilmesi yeterli değildir.

Bundan önemlisi, vergi sistemi ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin

bir aracı olarak planlanmalıdır. 1995-2000 döneminde vergi yükü %

15,8’dir.

Tablo 41: Kırgızistan'da Genel Bütçe Dengesi (GSYİH'ya Oranı)

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002

Gelirler ve

Bağışlar

39.7 20.5 24.0 25.8 21.9 20.6 20.4 22.2 20.4 18.5 20.4 22.8

Harcamalar 35.2 38.4 38.4 37.6 38.3 29.8 29.3 33.5 32.0 28.1 26.2 28.0

Denge 4.5 -17.9 -14.4 -11.8 -16.5 -9.2 -9.0 -11.3 -11.6 -9.6 -5.8 -5.2

Kamu Borç

Servis/Büt-

çe Gelirleri

--

--

1.8

8.1

38.4

26.1

15.2

18.8

25.5

37.4

33.8

22.6

Kaynak: National Statistical Committee, Ministry of Finance, Social Fund, National

Bank and World Bank Staff Calculations.

Bu dönemde kamu gelirleri içinde gelir üzerinden alınan

vergilerin payı ortalama % 16,6; harcamalar üzerinden alınan vergilerin

payı ise % 56.6’dır. Vergi sisteminin gelir verilerinden harcama

vergilerine doğru kayması tasarrufları hızlandıracak ve sermaye

birikimine olumlu katkı yapacaktır. Mali politikaların, uygun vergileme

politikaları ile kullanılabilir geliri ve marjinal tasarruf eğilimini artırarak

sermaye birikimine olumlu katkı yapacağı söylenebilir.

Tablo 42: Kırgızistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi

1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Katma Değer

Vergisi/GSYİH - 4.4 4.3 4.4 5.3 5.6 5.8 4.1 4.8

Kişisel Gelir

Vergisi/GSYİH - 1.3 1.9 1.8 1.2 1.0 1.2 1.1 1.3

Kurumlar

Vergisi/GSYİH - 4.3 3.5 2.6 1.6 1.1 1.3 1.2 0.9

Genel Vergi

Gelirleri/GSYİH 25.1 20.8 15.0 12.7 12.5 14.2 12.3 11.7 12.4

Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, “Reforming Tax Systems: Experience of the Baltics,

Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”, IMF WP/03/173, 2003,

pp.14,16,18,20.

Kırgızistan, OA ülkeleri arasında en reformcu ülkelerdendir.

Kişisel gelir vergisi 2 tarifelidir ve en yüksek oran % 20’dir. Böylece

küçük girişimci karları üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi

sağlanmış, fakat vergi yasalarına uymama ve teşvik edici istisnalar

sayesinde vergi gelirlerinde artış sağlanamamıştır. KDV oranları diğer

orta Asya ülkelerine göre yüksektir ve vergi gelirleri içinde en önemli

paya sahiptir. Kurumlar vergisi oranlarında sektör bakımından ayırım ve

teşvik düzenlemeleri yapılmıştır. Vergi hasılatının düşük olması,

ülkedeki büyük ölçekli firma sayısının az olması ve istisna

uygulamalarının yaygın olması ile açıklanabilir.

Kırgızistan’da vergi gelirleri yeterli seviyede değildir. Bunun

nedenleri, milli gelirin düşük olmasının yanında, vergi denetim

mekanizmalarının zayıf olması, vergi oranlarının yüksek olması,

bürokratik kademelerin çok olması, mükelleflerin vergi mevzuatı

konusundaki bilgilerinin yetersiz olması, barter ticaretinin yaygın

olmasıdır. Vergi sistemindeki sorunların azaltılması için vergi oranlarının

ve bürokrasinin azaltılması gerekmektedir66.

Tablo 43: Kırgızistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri

Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi

1992 Artan oranlı tarife, en

yüksek oran % 40 ve 5

dilim sadece kazançlar

üzerinden

1992 Oran % 45’ten % 35’e

düşürüldü.

1992 Genel oran % 28.

1995 Tüm gelir unsurları içi

genişletilmiş vergi

tabanı; muafiyet ve

dilimler artırılmış.

1994 Oran % 30’a

düşürüldü.

1993 Oran % 20’ye

düşürüldü.

1997

1999

İlim sayısı 6’ya

yükseltildi.

Dilim sayısı 4’e

düşürüldü; en yüksek

oran % 33.

1995

1996

Tarım işletmeleri için

özel % 25 oran;

muafiyet ve indirimler

azaltıldı.

Küçük işletmeler için

peşin vergileme; oran

% 30.

1996 İthalatı da kapsayan

yeni vergi

düzenlemesi; varış

ülkesi ilkesine aşamalı

geçiş;gümrük vergileri

KDV matrahından

çıkartıldı.

2001

% 10 ve % 20

oranları; 2 dilim.

1997

Temettü ve faiz

gelirleri için oran %

5’e düşürüldü.

1999

Rusya dışında tüm

ülkelerde varış ülkesi

ilkesinin uygulanması

1999

2001

Temettü gelirleri için

oran % 0.

Oran % 20’ye

düşürüldü.

2001

Bazı muafiyetler

kaldırıldı

Kaynak: Vahram Stepanyan, a.g.e., p 27.

66 Kamil Tüğen, “Kırgızistan’da Kamu Harcamaları ve Gelir Sistemi”, Küreselleşme ve

Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi,

No: 29-3, 02-04 Mayıs 2002, p. 205.

2.3. İdarelerarası Mali İlişkiler

Kırgızistan’da üçlü bir yönetim kademesi bulunmaktadır. En üst

kademede Oblast yönetimi ve özel statülü Bişkek Şehri yönetimi

bulunmaktadır. Oblast yönetiminin altında Rayon yönetimleri ve oblast

şehirleri bulunmaktadır. En alt düzeyde ise Ayıl (köyler) yönetimi ve

rayon şehirleri bulunmaktadır. Kırgızistan’da 7 oblast (bölge) yönetimi

bulunmaktadır ve ülke 43 Rayona bölünmüştür. Oblastların ve

Rayonların yöneticileri (governor ve akim) Devlet başkanı tarafından

atanır ve bu yönetimler seçimle oluşturulan yerel meclislere sahiptir. Bu

yönetimler yetki genişliği esasına göre yönetilmektedir. Kırgız

Cumhuriyeti üniter bir devlet olduğu için merkezi yönetim tarafından

alınan kararlara tüm alt kademedeki yönetimler uymak zorundadırlar.

Oblast alt kademe şehirlerine yerel yönetim organı sıfatı 2001 yılında

tanınmıştır. Merkezi yönetimin bölgeler ve iller üzerinde sıkı bir kontrolü

bulunmaktadır. Kırsal kesimdeki yerel yönetimler köy meclisleri (ayıl

okmotu) ile yönetilmektedir. Köy meclisleri aldıkları kararları

uygulamak ve yerel idari işleri meclis adına yapmak üzere bir köy

yöneticisini (ayıl başçısı) atarlar. Köy yöneticisi, dört yıllığına ve

meclisin açık oylaması ile atanır.

Kentlerdeki yerel meclisler (şaar başkarması) şehir yönetimlerinin

en üst yönetim ve karar alma organıdır. Belediye başkanı (şaar başçısı)

şehir meclisinin başkanı ve en üst yürütme organıdır. Belediye başkanları

2001’in sonundan itibaren doğrudan halk tarafından seçilmektedir.

Yerel meclisler özerk yerel yönetim organlarıdır ve yönetim alanı

içinde genel, eşit ve doğrudan oylama ile 5 yıllığına seçilir. Her yönetim

kademesinde (oblast, rayon, şehir, şehir özel yönetimi, kasaba ve köy)

yerel meclisler seçimle oluşturulur. Kırgız Cumhuriyeti Anayasasının 76.

ve 77. maddeleri yerel devlet idarelerini düzenlenmektedir. 76. maddeye

göre “idari bölgeler bakımından (oblast, rayon ve ayıl hükümeti) yürütme

gücü yerel devlet idareleri tarafından yerine getirilir.” 77. maddeye göre,

“yerel yönetim idareleri Kırgız Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarına

göre yönetilirler. Yerel devlet idarelerinin kararları kendi yönetim

alanları içinde bağlayıcı niteliktedir.

Politik sistem karar alma, uygulama ve denetim bakımlarından

merkezidir. Hükümet organlarının fonksiyonları açıkça ve kesin olarak

tanımlanmamıştır. Bakanlıklar ve idari birimler arasında koordinasyon

eksikliği, etkin olmayan performans düzeyi ve idari birimler ile kamu

çıkarları arasında bir ilişki noksanlığı bulunmaktadır. Kırgızistan

Anayasası güçlü başkanlık sistemini benimsemiştir. Buna göre Başkan iç

ve dış politikayı belirler; hükümeti belirleyerek bakanları, idari birimlerin

yöneticilerini, valileri ve yerel yönetim organlarının yöneticilerini atar.

İdareler arası ilişkilerde en önemli sorunlardan birisi olarak idari ve

politik organlar arasında sorumluluk ve fonksiyonların açıkça

tanımlanmaması görülmektedir67.

Cumhurbaşkanı, bakanlar, merkezi idari yöneticiler ve yüksek

dereceli yerel yöneticiler, yerel yönetimler yasasının gerekli saydığı

denetimleri yerel yönetim organları üzerinde uygularlar. Cumhurbaşkanı

ve hükümetin yerel yöneticileri görevden alma yetkileri bulunmaktadır.

Bunun dışında Bakanlıkların yerel yönetimler üzerindeki denetimleri

farklı biçimler almaktadır. Örneğin, Maliye Bakanlığı yerel bütçelerin

hazırlanması ve uygulanması ile ilgili esasları belirlemektedir. Adalet

bakanlığı, yerel yönetim organları tarafından onaylanan kararların

yasallığını denetler. Kırgız Cumhuriyeti Muhasebe Odası, periyodik

olarak yerel yönetimlerin harcamalarını mali bakımdan denetler68.

Kırgızistan’da yerel bütçe gelirleri içinde merkezi bütçeden

yapılan bağışların payı yüksektir. Öz gelirlerin payı ise yerel yönetimlere

kendilerinden beklenen hizmetleri yeterince sunacak kadar yüksek

değildir. Merkezden yapılan şartlı bağışların payının yüksek olması ve bu

bağışların da sadece eğitim ve sağlık için harcanma zorunluluğu, yerel

yönetimleri merkeze karşı gelir kaynakları bakımından bağımlı hale

getirmiştir.

67 Jacek Cukrowski, Marek Dabrowski, Radzislawa Gortat and Roman Mogilevsky,

The Kyrgyz Republıc Country Case Study, UNDP, 2002, p. 35. 68 Emil Alymkulov and Marat Kulatov, “Local Government in the Kyrgyz Republic”,

Developing New Rules in the Old Environment, İgor Munteanu and Victor Papa (ed),

Open Society Institute, 2001, p. 547.

Tablo 44: Yerel Bütçe Gelirlerinin Dağılımı (%)

1999 2000 2001 2002

Öz Gelirler 27,5 38,6 30,2 36,2

Merkezi Bütçe Vergi

Gelirlerinden Alınan Pay

23,0

22,6

26,9

22,3

Koşullu Bütçe Bağışları 34,3 28,4 37,3 33,2

Koşulsuz Bütçe Bağışları 10,7 5,9 4,5 3,0

Merkezi Bütçeye Aktarılan 5,5 4,5 1,1 5,3

Toplam

100,0

100,0

100,0

100,0

Kaynak: Rita Karasartova, “Kırgızistan’da Bütçelerarası İlişki Reformu” (Rusça

Basım), International Conference on the Transition Countries on the Way of

Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4,

Bishkek, 2003, p. 257.

Kırgızistan’da yerel bütçe gelir kaynakları esas olarak üç grup

altında toplanabilir:

- Öz Gelirler: Bu grupta, yerel vergiler ve sadece yerel yönetimlere

bırakılmış olan diğer gelirler bulunmaktadır

- Merkezi Bütçe Vergi Gelirlerinden Ayrılan Paylar: Merkezi hükümet

bütçe vergi gelirleri arasında yer alan gelir vergisi, kurumlar vergisi,

katma değer vergisi, patent (götürü) vergisi, küçük ölçekli işletmelerden

alınan vergi hasılatı üzerinden yerel yönetimlere eşit oranda olmak üzere

pay verilmektedir.

- Merkezi Bütçe Transferleri (Bağışlar): Bağışlar üç şekilde

düzenlenmektedir. Koşullu bağışlar, eğitim ve sağlık hizmetleri ile sınırlı

olmak üzere yerel yönetimlere nüfus, sosyal ve kültürel altyapı, ortalama

yaşam süresi, 15 yaş altı nüfus oranı gibi kriterlere göre kişi başına olmak

üzere dağıtılır. Uygulamada bu bağışlar büyük ölçüde eğitim ve sağlık

sektöründe çalışanların ücretlerini ödemek için kullanılmaktadır.

Bunların dışında, yerel yönetimler bütçe gelirlerinin % 30’una

kadar tutarda borçlanma hakkına sahip olmalarına rağmen, bugüne kadar

hiçbir yerel yönetim borçlanma olanağından yararlanamamıştır. Ayrıca,

yerel yönetim bütçelerinde yıl sonunda ortaya çıkacak bütçe fazlaları

merkezi bütçeye gelir olarak aktarılır. Böylece, ekonomik bakımdan

kalkınmış yerel yönetimler (Çuy oblastı ve Bişkek şehri belediyeleri gibi)

her yıl merkezi bütçeye gelir aktarmaktadır. Görece gelişmiş yerel

yönetimlerden merkezi bütçeye aktarılan gelirler, merkez tarafından daha

az gelişmiş yerel yönetimlere transfer olarak kullandırılmaktadır.

Tablo 45: Kırgızistan'da Yerel Bütçe Harcamaları

1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003

Yerel bütçe

harcamaları

(milyon som)

1873.2

2135.5

2388.1

2903.2

3407.4

4079.2

4784.3

5319.3

Yerel bütçe

harcamaları/GSYİH

(%)

8.0

7.0

7.0

6.0

5.5

6.6

6.3

6.4

Konsolide bütçe

harcamaları/ GSYİH

(%)

23.4

22.0

21.4

19.3

19.9

20.2

19.2

19.4

Yerel bütçe

harcamaları/

konsolide bütçe

harcamaları (%)

36.0

31.9

32.7

31.2

30.2

32.5

33.2

32.8

Yerel bütçe gelirleri/

konsolide bütçe

harcamaları (%)

40,2

42,1

37,1

34,2

32,8

32,3

33,0

32,0

Kaynak:N. Tölöndiyeva, “Finansovo-Ekonomicheskaya Osnova Mestnogo

Samoupravleniya v Kırgızskoy Respubliki”, Reforma (Şubat 2001), p. .64, ve

Kırgızistan Maliye Bakanlığı verilerinden yararlanılarak tarafımızdan hesaplanmıştır.

2.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi

Kırgızistan’da geçiş sürecinde etkin bir mali politika

uygulanamamıştır. Başka bir ifadeyle, ekonomik istikrar, özelleştirme ve

fiyat liberalizasyonunun temel ekonomik politika amaçları olması, mali

politikaların ihmal edilmesine neden olmuştur. Ekonomik reform

programı sonucunda işsizlik azaltılamamış, gelir dağılımındaki eşitsizlik

giderek bozulmuş, piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılamamış, bütçe

açıklarının azaltılması sağlanamamıştır. Ekonomik istikrarın

sağlanmasında para arzını sınırlı tutan ve halkı yoksullaştıran politikalar

etkili olmuştur. Kırgızistan’da büyüme, işsizlik ve gelir eşitsizliği

sorunlarının azaltılması mali politikaların etkin olarak kullanılmasıyla

mümkün olabilecektir.

Reformların ilk 5 yılında mal fiyatlarında hızlı ve düzensiz

artışlar görülmüştür. Bunun nedeni, ekonomik sistemin çöküşü ve üretim

azalmasıdır. Para politikasının etkinliği ve kalıcı bir ekonomik

büyümenin sağlanması mali sistemin etkinliğine bağlıdır. Bankacılık

sistemi dış şoklara karşı kırılgan bir yapıya sahiptir. Bankacılık

sektörünün rehabilitasyonu ve sermaye yapılarının güçlendirilmesi

gerekmektedir. Bir diğer yapısal reform alanı kamu yönetimi ile ilgilidir.

Devletin ekonomideki rolünün azaltılması çabalarına paralel olarak kamu

kurumlarından işlevini kaybedenler kaldırılmış, personel alımlarında

kısıtlamaya gidilmiştir69.

1996-2000 döneminde ekonominin düşük enflasyon ortamında

ortalama % 5,5 büyümesi, işsizliğin, dış borç yükünün ve ödemeler

dengesi açığının yükselmesine yol açmış ve bu dönemde kişi başına gelir

de sürekli düşüş göstermiştir. 1996 yılından sonra pozitif büyüme özel

tüketim harcamalarını artırmamış ve yoksulluğun artışına engel

olamamıştır70.

Kırgızistan’da yapısal reformun başlıca politika aracı özelleştirme

olmuştur. 1992’de başlayıp 1996 yılında neredeyse tamamlanan küçük ve

orta ölçekli işletmelerin hızlı bir biçimde özelleştirilmesi ve

özelleştirmede kupon yönteminin seçilmiş olması, bazı sorunlar

yaratmıştır. Çok sayıda kişinin elinde dağıtılmış olarak verilen sermaye

69 Süreyya Sakınç, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin Son On Yılının

Değerlendirilmesi”, Küreselleşme Sürecinde Kafkasya ve Orta Asya Uluslar arası

Konferansı, Azerbaycan Tahsil Nazirliği-Qafqaz Üniversitesi, Bakü: 12-13 Mayıs 2003,

p. 11.

70 Süreyya Sakınç, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin Son On Yılının

Değerlendirilmesi”, p. 10.

pay karşılığı kuponlar kısa sürede az sayıda elit mülkiyet sahibi sınıfın

eline geçmiş, işletmeler verimlilikten uzaklaşmış, mülkiyet dağılımında

eşitsizlik yaratılmış ve nüfusun sadece % 3-7’lik küçük bir kısmı gerçek

mülkiyet sahibi olmuştur. Genel olarak değerlendirilirse, Kırgızistan’da

özelleştirme uygulaması mülkiyeti tabana yaymayı sağlamamış ve

yolsuzluğun artmasına yol açmıştır71.

Kırgızistan bankacılık, vergileme, enerji sektörü, yolsuzluk ve

yönetişim alanlarında önemli yapısal reformlar gerçekleştirmiştir. Buna

karşılık, artan dış borç yükü, kamu yatırımlarının azalması, özel sektör

için yasal düzenlemelerin uygulamada etkin sonuç vermemesi, mali

sektörün zayıf olması ve dış ticaretin düzenlenmesiyle ilgili ulaşım

sorunları Kırgızistan’ın sürdürülebilir bir büyümeyi gerçekleştirmesine

ve yoksulluğun azaltılmasına engel olmaktadır.

3. ÖZBEKİSTAN

Özbekistan, diğer BDT ülkelerinden farklı olarak şok terapi

yaklaşımını benimsememiştir. Bunun yerine, daha yavaş ve ılımlı bir

reform programı benimsemiştir. 1989 ve 1994 yıllarında kişi başına milli

gelir sırasıyla % 2.33 ve % 4.53 oranında azalmıştır. Bu oranlar ESB

ülkeleri ile karşılaştırıldığında düşük kalmaktadır. Geçiş sürecinin

başında Özbekistan’da GSYİH’daki azalma % 18 ile diğer BDT ülkeleri

arasında en düşük düzeyinde kalmıştır. 1992 yılında GSYİH’da % 11.0

düşme gerçekleşmiştir. İzleyen yıllarda büyüme oranlarındaki düşme

azalarak 1996 yılında büyümeye geçilmiş olmasına karşılık, fakirlik

düzeyi sürekli yükselmiştir. 1989 yılında nüfusun % 44’ü fakirlik

düzeyinde iken; 1994’te bu oran % 67’ye yükselmiştir.

Özbekistan’da yapısal ve makroekonomik reformların yavaş

ilerlemesi ve hükümetin ithal ikameci sanayileşme politikasını

benimsemesi ekonomik krizlerin başlıca nedenlerindendir.

71 Turar Koichuev, The Economy of Kyrgyz Republic on the Way of Reforms, Public

Society, Bishkek: 2001, pp. 66-67.

Tablo 46: Özbekistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri

1999 2000 2001 2002 2003

Büyüme Oranı 4.3 3.8 4.2 3.2 3.0

Enflasyon Oranı 29.1 25.0 27.2 24.2 10.0

Para Arzı (M3) Artışı 32.1 37.1 54.3 29.7 n.a

Bütçe Dengesi/GSYİH -2.6 -2.2 -1.5 -1.7 -2.5

Cari İşlem Açığı/GSYİH -2.0 3.2 -1.8 2.8 4.7

Borç Servis Oranı 16.5 25.9 25.4 23.0 n.a.

Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.

Tarımsal çıktıda, özellikle pamuk üretimindeki azalma büyüme

üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Pamuk, Özbekistan’ın en büyük

sektörü ve ihracatında da ilk sırada yer alan bir üründür. Bütçe gelirleri

üzerinde de pamuk üretiminin etkisi önemlidir. Özbekista’ın kendine

yeterli gaz ve petrol kaynakları mevcuttur. Fakat bu üretiminin önemli bir

kısmını yurt içinde tüketmektedir. Yurt içi petrol fiyatlarının komşu

ülkelere göre (Kazakistan ve Kırgızistan gibi) düşük olması nedeniyle

enerji kaynakları etkin kullanılmamakta ve kaçakçılık özendirilmektedir.

Özbekistan’da 1991 yılından sonra GSYİH’daki düşmenin diğer

BDT ülkelerine göre daha az ve ekonomik gerilemenin daha hafif

geçirilmiş olmasının nedenleri, enerji kaynakları bakımından kendi

kendine yeterlilik; aşırı sanayileşmenin olmaması; dünyanın en büyük

pamuk üretici ülkelerinden olması; sivil çatışmaların yaşanmaması olarak

açıklanabilir72.

3.1. Politik ve İdari yapı

31 Ağustos 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Özbekistan,

1989 yılında Özbekistan Komünist Partisi genel Sekreteri seçildiği

tarihten itibaren bu güne kadar İslam Kerimov tarafından

72 Martin C. Spechler, “Uzbekistan: The Silk Road to Nowhere”, Contemporary

Economic Policy, 18, 3, July 2000, p. 298.

yönetilmektedir. Anayasal olarak güçler ayrılığı ilkesi benimsenmekle

beraber, tüm yetki Cumhurbaşkanında toplanmıştır. Yasama organı

olarak görev yapan Özbekistan Yüksek Meclisine ait olmakla beraber

uygulamada Bakanlar Kurulunun başkanı Cumhurbaşkanıdır ve son karar

verici kişi İslam Kerimov’dur. Otoriter bir yönetim anlayışına sahip

Kerimov yönetimindeki ülkede baskıcı bir rejim uygulanmaktadır. Etnik

olarak Özbeklerin çoğunlukta olduğu ülkede, idari görevlerin dışında

teknik işlerde ve büyük kentlerdeki hizmet sektöründe Rus nüfus

egemendir.

Ülkenin idari yapısı 12 eyalet (Andijon, Buksoro, Fergana,

Jizzaks, Namangan, Navoy, Kaşkar, Semarkant, Gulistan, Termiz,

Taşkent, Urgancı ), 1 otonom Cumhuriyet (Karakalpakistan) ve 1 şehir

(Taşkent) yönetimi biçimindedir.

Politik karar alma demokratik ilkelere göre değil, geleneksel

değer ve esaslara bağlıdır. Bu geleneksel ilkeler arasında paternalizm,

süreklilik, ahlaki değerler, yaşlıların toplum içindeki önemi sayılabilir.

Halklar meclisi, karar alma sürecine halkın geleneksel katılım aracıdır.

Anayasaya göre toplumu ilgilendiren sorunlar, referandum ile çözüm

bulabilir. Böylelikle, örneğin başkanlık seçimlerinin kaç yılda bir

yapılacağı dahi referandum konusu yapılmıştır. Rayon ve şehir meclis

üyeleri halk tarafından seçilmekle birlikte, rayon başkanları olan

“hakim”leri devlet başkanı doğrudan atamaktadır.

3.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar

Bütçe dengesi hedeflerini tutturmak amacıyla yatırımlar ve sosyal

harcamalar azaltılarak bütçe açığı 2003 yılında GSYİH’nın 0.1’ine

azaltılmıştır. Vergi gelirleri arasında dolaylı vergilerin payı artırılmış;

fakat kişisel gelir vergisi ve kurumlar vergisi oranlarının son

düzenlemelerle azaltılması sonucu bu vergilerin hasılatında azalma

meydana gelmiştir. Sıkı maliye ve para politikasının uygulanması

sonucunda enflasyon 2002 yılında % 27’den, 2003’te % 10’a

düşürülmüştür.

Tablo 47: Özbekistan'da Vergi Gelirlerinin Gelişimi

1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Katma Değer

Vergisi/GSYİH 8.6 9.3 5.0 5.7 6.4 7.5 9.4 7.3 7.5

Kişisel Gelir

Vergisi/GSYİH 2.5 2.8 2.6 2.8 3.6 4.0 4.0 4.1 3.6

Kurumlar

Vergisi/GSYİH 5.3 7.5 6.1 8.5 9.9 7.2 5.9 4.4 3.6

Genel Vergi

Gelirleri/GSYİH 35.3 32.3 27.7 32.3 27.7 29.4 27.9 26.2 23.2

Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, a.g.e., pp.14,16,18,20.

KDV oranları son iki yılda düşürülmüştür ve bazı ürünler ve

hizmetler için tercihli (azaltılmış) oranlar uygulanmaktadır. Böylece,

vergi gelirleri içindeki payı da yükselmiştir. Özbekistan da kurumlar

vergisinde çoklu oran uygulayan bir ülkedir. Pamuk ve altın fiyatlarının

dış piyasalarda yükselmesi 2003 yılında ihracat ve vergi gelirlerini

artırmıştır. Bütçe açığı azalmasına rağmen ücret ve sosyal harcamalarda

kesintiye gidilmesindeki güçlükler nedeniyle mali dengenin sağlanması

gelecekte güç görünmektedir. Büyük ölçekli devlet teşebbüslerine

bütçeden yapılan sübvansiyonlar ve devlet garantili dış borçların faiz

yükü artışı devam etmektedir. Bu koşullarda vergi tabanının

genişletilmesi ve bütçeye yeni gelir kaynaklarının sağlanması

gerekmektedir.

Tablo 48: Özbekistan'da Bütçe Dengesi

1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002

Bütçe dengesi1/GSYİH -4.1 -7.3 -2.2 -3.3 -2.6 -2.2 -1.5 -1.7

Toplam kamu

harcamaları1/GSYİH 38.7 41.6 32.3 34.3 32.0 30.2 27.4 27.4

Toplam iç kamu

borcu/GSYİH n.a 23.1 26.6 32.9 50.2 60.9 64.1 52.8

Dış Borç/GSYİH 21.8 18.8 26.6 32.3 57.7 65.6 73.7 60.24

Kaynak: EBRD Transition Report, 2003. 1Yerel yönetim bütçeleri hariç, bütçe dışı fonlar dahil.

Tablo 49: Özbekistan'da Vergi Reformu Düzenlemeleri

Kişisel Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Katma Değer Vergisi

1992 7 dilimli artan oranlı

tarife; % 12 ve % 60

aralığında vergi

oranları.

1992 Sanayi kollarına göre

değişmekle beraber

standart oran % 18;

muafiyet, indirimler

ve vergi tatilleri.

1992 Oran % 30; perakende

ticaret ve hizmetler

kapsam dışı.

1993 En yüksek oran %

50’ye düşürüldü;

dilim sayısı 6.

1994

1995

Tarım üzerine % 3

ilave vergi konuldu.

Bankalara için yeni

muafiyetler.

1993 Kapsam toptan ve

perakende satışlara

genişletildi; oran %

25’e düşürüldü; ücret

ödemeleri için % 6

indirim.

1994

1995

En yüksek oran %

45’e düşürüldü; dilim

sayısı 4.

En yüksek oran %

40’a düşürüldü.

1996

1997

Standart oran % 37.

Standart oran % 36’ya

düşürüldü.

1994

1995

Oran % 20’ye

düşürüldü; % 6’lık

indirim kaldırıldı.

Oran % 18’e

düşürüldü.

1998

En yüksek oran %

45’e artırıldı; dilim

sayısı 5’e yükseltildi.

1998

1999

Standart oran% 35’e

düşürüldü

Standart oran % 33’e

düşürüldü..

1996

1997

Oran % 17’ye

düşürüldü.

Oran % 18’e

yükseltildi; gıda

malları için oran %

10.

1998

Standart oran % 20’ye

yükseltildi; yeni vergi

düzenlemeleri yapıldı.

1999 Gıda malları için oran

% 15’e yükseltildi.

Kaynak: IMF; Vahram Stepanyan, a.g.e., p 28.

Bütün diğer BDT ülkelerinde olduğu gibi Özbekistan da yeni

vergi sitemine geçiş ve vergi tahsilatının artırılması bakımından sorunlar

yaşamıştır. Kamu harcamalarının GSYİH’ya oranının yüksek olması

nedeniyle vergi oranları artırılmıştır.Ücretler üzerinden alınan vergi oranı

% 40; kişisel gelir vergisi tarifesinde en yüksek oran % 40’dır. KDV

oranı % 17’dir. Ayrıca devlet bütçesinin üçte biri tutarında diğer dolaylı

vergiler bulunmaktadır Pamuk ve altın ihracatı üzerine konulan vergiler,

diğer önemli gelir kaynaklarındandır.

3.3. İdarelerarası Mali İlişkiler

Merkezi ve yerel yönetimler arasındaki yetki ve sorumluluk

paylaşımı Anayasa’da tanımlanmıştır. Özerk yerinden yönetimle ilgili

düzenlemeler 1993 ve 1999 yıllarındaki yerel Yönetimler yasasında

bulunmaktadır. Yerel yönetim birimleri ilçeler, kışlaklar ve

mahallelerdir. İlçe, nüfusu iki binden fazla olan ve sanayi, ticaret ve

önemli ulaşım çevrelerine yakın yerlerdeki yerleşimlerdir. Kışlak, kırsal

yerleşim yerleridir ve Kazakistan ve Kırgızistan’daki ayıl (köy)

karşılığında kullanılır. Mahalle, Arapça dilinden gelen ve “yerel

topluluk” anlamına gelen bir terimdir. Mahalleler 150-1500 aileden

oluşur ve yerleşmek amacıyla belirli bir bölgede toplanmış olan

vatandaşlar tarafından kurulur. İdari yönetim birimlerinin başında devlet

Başkanı tarafından atanan “hakim” bulunur.

Merkezi hükümet eğitim, sağlık ve kültür harcamalarını

planlar, organize eder ve yerel yönetim birimlerini hizmetin sunumu için

görevlendirir. Tahsis tamamen merkezi yönetimin belirlediği esaslara

göre yapılır. Yerel yönetimlerin su, gaz, elektrik, ısınma, kanalizasyon,

çöp toplama ve imhası, imar gibi hizmetleri ise devlet teşebbüsleri ve

diğer bazı özel firmalar tarafından yerine getirilir. Yerel yönetimler özel

şirketlerle hizmet sunmak amacıyla ortaklıklar kurabilir.

Yerel bütçeler mali özerklik kullanamazlar ve merkezden

yapılan sübvansiyonlara aşırı derecede bağımlıdırlar. Merkezi bütçe

fonları daha alt kademedeki bölge yönetimi bütçeleri ve yerel yönetim

bütçelerine yasal olarak kesin ilkelere bağlı olmadan ve her yıl değişmek

üzere dağıtılır. Aşağıda, merkezi hükümet bütçesinden daha alt yönetim

kademelerindeki bütçelere yapılan dağıtım gösterilmektedir.

Tablo 50: Merkezi Bütçeden Alt Yönetim Bütçelerine Yapılan Tahsis

1996 1997 1998 1999

Genel Bütçe harcamaları/GSYİH 17.0 14.0 16.8 14.7

Genel Bütçe Harcamaları/Konsolide Bütçe 46.6 43.6 48.8 45.9

Bölge Bütçe Harcamaları/Konsolide Bütçe 53.4 56.4 51.2 54.2

Yerel Bütçe Harcamaları/ Konsolide Bütçe 0.47 4.9 6.3 6.7

Kaynak: Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, “Local Government in

Uzbekistan”, (ed.) Igor Munteanu and Victor Popa, Developing New Rules in the Old

Environment, OSI, 2001, p. 494.

Özbekistan’da yerel bütçe gelirleri içinde yerel vergilerin payı

düşüktür. Bütçe gelirleri arasında en önemli payı merkezi bütçe vergi

gelirlerinden yapılan transferler ve bir üst kademe yönetim bütçelerinden

aktarılan fonlar almaktadır.

Tablo 51: Transferlerin Yerel Bütçe Gelirleri İçindeki Payı (%)

1997 1998 1999

Transferler Dahil Yerel Bütçe Gelirleri 70.1 74.2 76.6

Transferler hariç Yerel Bütçe Gelirleri 57.0 57.7 68.5

Yerel Bütçelere Yapılan Transferler 13.1 16.5 8.1

Diğer Gelir Kaynakları 29.9 25.8 23.4

Toplam Gelirler 100.100 100

Kaynak: Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, a.g.e., p. 494.

Yerel mali kaynakların kullanımıyla ilgili yerel yönetimlerin

ortak sorunları:

- Yerel bütçe gelirleri, nüfusları ve gelişmişlik düzeyleri ile orantısız

şekilde yerel ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır;

- Bölge yönetim bütçelerinin % 70’i ekonomik ve sosyal

kalkınmalarına engel olacak şekilde açık vermektedir;

- Yerel bütçelere yapılan gelir transferleri kesin yasal esaslara ve

kriterlere bağlı değildir ve her yıl değiştirilmektedir;

- Sübvansiyonlar sübjektif esaslara göre dağıtılmaktadır.

Sübvansiyonları alan geri kalmış yerel yönetimler bu kaynakları

etkinlikle kullanılmamaktadır;

- Bütçesinden gelir fazlası olduğu için diğer yönetimlere fon transfer

eden yerel yönetimler üzerinde merkezi hükümetin demokratik

olmayan baskıları mevcuttur73.

3.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi

Özbekistan, Orta Asya ülkeleri arasında en geç reformcu

ülkelerdendir. Reform programlarının yavaş ve gecikmeli sürmektedir.

Fiyatların ve dış ticaretin liberalizasyonu başarılı değildir. 1996 yılından

başlayarak kötüleşen cari işlem açıkları nedeniyle kontrollü bir kur

politikası izlenmektedir. İhracat devletin kontrolündedir ve ithalatçılar

için ancak sınırlı bir döviz satışına izin verilmektedir. 2000 yılında resmi

ve bankalar için olmak üzere ikili bir kur fiyatı belirleyen hükümet, döviz

satma yetkisini de devlet bankalarına tanımıştır. Kontrollü kur politikası

ulusal paranın değerinin olduğundan daha düşük değerlenmesine neden

olmaktadır. IMF ve Dünya Bankası’nın yapısal reformların

uygulanmasındaki yetersizlik ve IMF ‘ye karşı yükümlülüklerin yerine

getirilmemesinin karşılığı olarak Özbekistan’a kullandırdığı kredileri

kesmesi dövize olan talebi daha da şiddetlendirecektir74.

Özbekistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra başlangıç

koşullarıbakımından diğer Orta Asya ülkelerine göre daha avantajlı

durumdaydı. Pamuk ve altın en değerli ihraç ürünleridir. Bunun yanı sıra,

Sovyet döneminden kalan hava alanları ve önemli sayılabilir büyüklükte

silah ve teçhizat envanteri, kentsel ve ulaşım altyapısındaki yeterlilik,

Özbekistan’ı reformcu bir ülke olmamasına rağmen ekonomik büyüme

konusunda başarılı kılmıştır. Mali sektörde devletin hakim rol

oynamasına ve dış ticaret üzerindeki kontrollerin sürdürülmesine rağmen

ekonomi iyi yönetilmektedir. Bu nedenle, uluslar arası karşılaştırmalarda

zayıf bir reformcu olan ve piyasa reformlarını aşamalı olarak ve

geciktirerek uygulayan Özbekistan şaşırtıcı bir şekilde iyi bir ekonomik

performans ve sürdürülebilir bir büyüme gerçekleştirmektedir. Bu

73 Kuatbay Bektemirov and Eduard Rahimov, a.g.e., pp. 500-501. 74 Martin C. Spechler, “Returning to Convertibility in Uzbekistan?”, Policy Reform,

Vol. 6 (1), March 2003, pp. 54-55.

nedenle, geçiş sürecini hızlı tamamlamaya çalışan ve iyi reformcu kabul

edilen Kazakistan ve Kırgızistan’a ve hatta Baltık devletlerine göre

sosyal güvenlik hizmetleri ve eğitim harcamalarının GSYİH’ya oranı en

yüksek olan ülkedir.

Özbekistan’ın reform programlarındaki gecikme ve gerilemelere

rağmen ekonomik gelişme bakımından gösterdiği başarıyı tehlikeye

sokan faktörler de bulunmaktadır. Bunlar arasında, IMF ve Dünya

Bankası gibi uluslar arası kuruluşların mali desteğini çekmesi; en büyük

ihraç kalemlerinden olan pamuk ve altın fiyatlarındaki bir gerilemenin

büyüme üzerinde yaratacağı olumsuz etki; en büyük ticaret ortağı olan

(ihracatının yaklaşık % 40’ını Rusya Federasyonuna yapmaktadır)

Rusya’nın tutumu; sayılabilir.

4. TÜRKMENİSTAN

Türkmenistan, Eski Sovyetler Birliği’nin en fakir ekonomilerinden

birisi olmasına rağmen Sovyet döneminde hızlı bir büyüme

gerçekleştirmişti. Bu başarının nedeni, Karakum barajının inşası ile

birlikte pamuk üretiminde sağlanan artış ve 1980’lerde doğal gaz

üretiminin artışıdır. Bugün Türkmenistan OA ülkeleri arasında en kötü

yönetilen ve en otokratik rejime sahip bir ülkedir. Doğal kaynakların

kullanımı üzerinde Devlet başkanının mutlak bir otoritesi bulunmaktadır.

Kaynak tahsisi genel olarak devlet Başkanının kişisel tercihlerine göre

gerçekleşmektedir. Türkmenistan geçiş ekonomileri arasında reformcu

olmayan, en otoriter ve ekonomi yönetimi en kötü olan ülkedir.

Türkmenistan ile ilgili yeterli veri bulunmasındaki güçlükler, yayınlanan

verilerin güvenilirliğini azaltmakta ve ekonomi politikle ilgili pek çok

manipülasyonun yapılmasına neden olmaktadır.

Tablo 52: Türkmenistan'ın Temel Makroekonomik Göstergeleri

1999 2000 2001 2002 2003

Büyüme Oranı 16.5 17.6 20.5 8.6 7.5

Enflasyon Oranı 23.5 7.4 6.0 8.8 n.a

Para Arzı (M3) Artışı 22.6 81.9 17.5 15.0 n.a

Bütçe Dengesi/GSYİH 0.9 0.3 1.0 -0.1 -1.5

Cari İşlem Açığı/GSYİH -28.9 15.2 -2.4 4.5 9.2

Dış Borç/GSYİH 101.5 87.8 78.6 68.0 n.a

Borç Servis Oranı 38.6 18.7 30.9 18.6 n.a

Kaynak: ADB Asian Development Outlook, 2004; EBRD Transition Report, 2003.

4.1. Politik ve İdari Yapı

27 Ekim 1991 yılında halk oylaması sonucu bağımsızlığını ilan

eden Türkmenistan’da Türkmen Komünist Partisi kapatılmış, yerine

Türkmenistan Demokratik Partisi kurulmuştur. Yeni kurulan partinin

başına 27 Ekim1990 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Saparmurat Niyazov

tekrar seçilmiştir. Cumhurbaşkanı soyadını Türkmenbaşı olarak

değiştirmiş ve ülkeyi otoriter bir anlayışla yönetmektedir. Takvim ayları

ve önemli günlerin isimlerini kendi seçtiği ve ailesine ait isimlerle

değiştiren Saparmurat Türkmenbaşı, kanun yapma, hükümete başkanlık

etme, meclisi fesh etme gibi güçlü ve mutlak bir otoriteye sahiptir.

Türkmenistan, kiril alfabesinden latin alfabesine geçen ve kendi öz

dilinim kullanımının yaygınlaşmasını sağlayan tek Orta Asya Türk

devletidir.

Ülkenin idari yapısı 5 vilayetten (Balkanabat, Daşhovuz, Mari

Turkmenabat ve Türkmenbaşı) oluşmaktadır. Başkent Aşkabat’tır. 1992

tarihli Anayasa, Başkanlık sistemini öngörmektedir. Cumhurbaşkanı aynı

zamanda Bakanlar Kuruluna da başkanlık eder. Hükümet üyeleri,

Hakimler (Belediye başkanı+Vali), Yüksek Mahkeme üyeleri

Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda, ülkenin

tek partisi olan Türkmenistan Demokrat Partisi’nin de başkanıdır.

4.2. Bütçe Yönetimi ve Mali Açıklar

Türkmenistan, KDV konusunda varış ülkesi ilkesine en son geçen

BDT ülkelerindendir ve vergi reformu bakımından zayıf bir gelişme

göstermektedir. Kişisel gelir vergisi konusunda da çok az bir gelişme

sağlayan Türkmenistan’da, vergi tarifesi % 8-25 aralığındadır ve vergi

gelirleri içinde önemli bir paya sahip değildir. Kurumlar vergisi genel

oranı % 30-35 aralığındadır ve vergi sistemi ile ilgili önemli reformlar

gerçekleştirilmemiştir.

Türkmenistan’da vergi gelirlerinin GSYİH’ya oranı bakımından

gelişimi dikkate alındığında (1993: 12.8; 1994: 8.1; 1995: 9.1; 1996:

13.6; 1997: 18.6; 1998: 18.5; 1999: 20.2; 2000: 25.8; 2001: 25.1) diğer

OA ülkeleri arasında en yüksek vergi yüküne sahip bir ülkedir.

Tablo 53: Türkmenistan'da Bütçe Dengesi

1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003

Bütçe dengesi/GSYİH 0.3 -0.2 -2.6 0.0 -0.3 1.0 0.2 -1.0

Toplam kamu

harcamaları/GSYİH 16.3 25.0 24.6 19.4 23.9 21.7 17.5 19.4

Dış Borç/GSYİH 30.6 56.5 68.7 101.5 87.8 78.6 68.0 n.a

Kaynak: EBRD Transition Report, 2003.

Bütçe gelir unsurları arasında ihracat vergi gelirleri ve enerji

sektörü karları üzerinden alınan vergiler önemli yer tutmaktadır. Vergi

sisteminde muaflık ve istisnaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bütçeden yapılan sosyal transferler ve pamuk üreticileri için vergi

indirimleri bütçenin mali dengesini bozucu etki yaratmaktadır. Bütçe

açığı rakamları gerçeği yansıtmamaktadır. Bütçe açığının GSYİH’ya

oranı 2003 yılı için %1.0 olmasına rağmen, merkezi bütçe hesaplarında

görülmeyen, fakat bütçe dışında özel fonlarda toplanan (örneğin ihracat

üzerinden sağlanan gelirler) ve bütçe dışı kurumların hesaplarına intikal

ettirilen gelirler, merkezi bütçede görülen gelirlerden daha fazladır75.

75 ADB Asian Development Outlook, 2004, pp.160-161.

4.3. İdarelerarası Mali İlişkiler

Türkmenistan Anayasasına göre, yerel yönetimlerin karar organı

durumundaki meclisler halk tarafından seçimle oluşturulur. Yerel idari

organların başkanları da yerel halk tarafından seçilir. Yerel meclisler

bölgelerindeki ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeden sorumludur ve

bu amaçla yerel vergiler ve diğer mali yükümlülükler yaratabilirler.

Türkmenistan’da gerçek anlamda yerel yönetimlerden

bahsetmek mümkün değildir. Yerel meclislerin kararları merkez

tarafından denetlenmektedir. Merkezi bütçe yerel idari bütçelerden

oluşmaktadır. Maliye bakanı her kademedeki yönetim bütçeleri üzerinde

kaynak yönetimi ve denetimi bakımından tam bir kontrole sahiptir.

Türkmenistan’da yerel bütçeler ve yerel yönetim reformu ile ilgili

verilere ulaşmak oldukça güçtür. Bu nedenle Türkmenistan için genel

değerlendirmeler yapılmakla yetinilmiştir.

4.4. Reform Politikalarının Değerlendirilmesi

Türkmenistan ve Özbekistan sınırlı liberal politikalar izlemekle

beraber, merkezileşmiş ve yozlaşmış politik gücün neden olduğu yanlış

kaynak tahsisleri sonucu bütçe disiplininin sağlanmasında başarılı

olamamışlardır. Koruyucu ve piyasaya müdahaleci politikalar, özel

girişimin gelişmesini engelleyici olmuştur. Bu iki ülke rekabetçi olmayan

bir ekonomik sisteme sahiptir. Kazakistan ve Kırgızistan ılımlı reformcu

ülkeler olarak şok terapi yöntemini benimsemişler ve hızlı sayılabilecek

özelleştirme ve mali sektör reformları gerçekleştirmişlerdir. Ancak, etkin

bir piyasa ekonomisi için gerekli yasal altyapının oluşturulamaması ve

politikaların izlenmesindeki samimiyetsizlik, bu ülkelerde mali disiplini

bozarak sürekli bir ekonomik büyümenin gerektirdiği altyapı yatırımları

ve faktör piyasalarındaki etkinlik bakımından yetersizliklere yol açmıştır.

Türkmenistan ekonomisinin ve yapısal reformların temelinde

enerji sektörü ve üretimi gelmektedir. Zengin gaz ve petrol kaynakları

bağımsızlık sonrasında ekonomik krizin aşılmasında önemli rol

oynamıştır. 2003-2005 yılları için ekonomik büyümenin ortalama % 10

olması beklenmektedir. Büyümede beklenen artış büyük ölçüde enerji

üretimi ve ihracatına bağlıdır. Pamuk üretiminde beklenen artışlar da

büyümeye katkıda bulunacaktır. Fakat, mevcut tarıma yönelik verimsiz

sübvansiyonlar ve devletin tarımsal üretimin düzenlenmesinde hakim

rolü bu beklentileri boşa çıkarabilir niteliktedir. Sektörel reformlar

arasında, bu nedenle, tarım reformu büyük önem taşımaktadır.

Enflasyonu kontrol altına alan sıkı para politikası ve fiyat

kontrolleri parasal istikrarı sağlamada başarılıdır. Sabit ve kontrollü kur

politikası paralel piyasalarda kur fiyatının artmasına neden olmuştur.

İhracatın devlet kontrolünde olması nedeniyle döviz talebi kontrol

altındadır. Cari açığın 2000 yılından sonra azalması, enerji fiyatlarındaki

artışla açıklanabilir. Ayrıca, Türkmenistan özellikle komşuları ile olan

ticari ilişkilerinde ithalat karşılığı petrol ve doğal gaz satışından (barter)

önemli kazançlar sağlamaktadır.

Ekonomik istikrar ve büyüme bakımından başarılı sonuçlar

alınmasına karşılık, yaşam standartları gelişmemiştir. Eğitim ve sağlık

sektöründeki sosyal fayda kayıpları; beşeri sermaye yatırımlarındaki

yetersizlikler; işsizliğin artışı (resmi olarak Türkmenistan’da işsizlik

yoktur) nedenleriyle piyasa reformlarının geciktirilmeden tamamlanması

gerekir. Ülkenin ekonomik büyümesini ve istikrarını sadece enerji

fiyatlarındaki artışa bağlamak, sürdürülebilir büyümeyi güçleştirecektir.

Dünya petrol ve doğal gaz fiyatlarında olası bir düşüş, ülke ekonomisini

bir krize sokabilir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Sovyet ekonomisi ile bir piyasa ekonomisi arasında, ekonomik

kalkınma düzeyleri yakın olsa bile, önemli farklılıklar bulunmaktadır.

Kumanda ekonomisinden piyasa ekonomisine geçişte bu farklılıklar,

geçiş ekonomilerinde yapısal bozuklukların ve ekonomik krizlerin ortaya

çıkmasına neden olmuştur. Böylece, geçiş ekonomileri için piyasa

ekonomisine geçişte başlangıç koşulları önem kazanmıştır. Başlangıç

koşulları bakımından geçiş ekonomileri arasındaki farklılıklar yatırım,

tüketim, sınai mallar üretimi, tarımsal ürünlerin arzı bakımlarından

karşılaştırılabilir.

Bu ülkeler, geçiş süreci boyunca başlangıç koşulları bakımından

birbirinden çok farklı büyüme ve yapısal reform performansları

göstermişlerdir. Orta Asya (OA) ülkelerinin, Baltık Cumhuriyetleri ve

Avrupa Birliğine aday ülkelerle karşılaştırıldığında geçiş sürecinin

başında oldukça avantajsız durumda oldukları görülmektedir. Başlangıç

koşulları arasında ülkenin coğrafyası, demografik yapısı,

makroekonomik değişkenler, sanayileşme düzeyi, beşeri ve fiziksel

sermayesi, politik durumu, kültürü, piyasa deneyimi,demokratikleşme

derecesi sayılabilir. Bu koşullardaki farklılıklar, ülkenin geçiş

sürecindeki başarı durumunu (sürecin hızını ve toplumsal maliyetlerini)

etkilemektedir.

Geçiş ekonomileri arasında yapılan karşılaştırmalarda büyüme

performanslarında ortaya çıkan farklılıklar, bu ülkelerin kendilerine özgü

başlangıç koşullarının varlığına işaret etmektedir. Başlangıç

koşullarındaki farklılıkların yanında liberalizasyon endeksi, yapısal

reformlardaki sağlanan başarı ve mali disiplin göstergeleri, geçiş

ekonomilerinin ekonomik büyümenin sağlanmasındaki dışsal etmenlerin

önemini göstermektedir. Liberalizasyon ve yapısal reformların büyüme

üzerinde pozitif etkileri bulunmaktadır. Mali disiplin, enflasyonun

büyüme üzerindeki negatif etkileri dikkate alındığında, kalıcı bir büyüme

için gerekli bir koşuldur. Sabit kur rejimi ve mali açığın azaltılması,

enflasyonun düşürülmesi ve büyümenin artırılması üzerinde önemli bir

etkiye sahiptir.

1990 yılından başlayarak geçiş ekonomilerinde yaşanan

ekonomik durgunluk ve gerileme birbirlerinden farklı şiddet ve

büyüklükte gerçekleşmiştir. Ekonomik gerilemenin en şiddetli ve derin

olduğu 1990-93 yılları arasında hemen tüm geçiş ekonomilerinde

ortalama yüzde 9,5 negatif büyüme gerçekleşmiştir. Yapısal reformların

meyveleri 1997’den sonra toplanmaya başlanmıştır. Fakat, Rusya mali

krizi Orta Asya ve Doğu Asya ülkelerindeki ekonomik faaliyetler

üzerinde olumsuz etki yaratmıştır.

20. yüzyılın son on yılında yaşanan son depresyon, 1929’da

yaşanan büyük depresyondan daha derin ve etkileri de daha uzun süreli

olmuştur. Sovyet ekonomik sisteminin çöküşü ile planlı ekonomiden

piyasa ekonomisine geçiş yapan eski Sovyetler Birliğine üye ülkelerin

önemli bir kısmı halen 1980’li yıllardaki büyüme performanslarını

yakalayabilmiş değillerdir. Geniş tabanlı reform programlarının sınırlı

başarısı, kısa dönemde büyüme üzerinde olumlu etki yaratmamıştır.

Büyüme perspektifini orta ve uzun dönemli ele alan neo-klasik yaklaşım,

kısa dönemli büyüme performansındaki düşüşün geçici etkilerini önceden

kavramıştır. Liberalizasyon ve özelleştirme uygulamalarının büyüme

üzerinde orta ve uzun dönemli pozitif etkilerine karşılık kısa dönemli

negatif etkilerinin ortaya çıkması başlangıçta reform programlarına olan

güveni sarsıcı olmuştur.

Ekonomik sistemlerin dönüşümünün (planlı ekonomiden piyasa

ekonomisine doğru) neoklasik iktisat görüşüne göre temel aldığı

“Washington Uzlaşması”, mali disiplinin sağlamlaştırılması; gelir

dağılımını düzeltecek kamu yatırımlarının artırılması; vergi tabanının

genişletilmesi; dış ticaretin serbestleştirilmesi; yabancı sermaye önündeki

engellerin kaldırılması; kamu teşebbüslerinin özelleştirilmesi; piyasaya

girişlerin serbestleştirilmesi; özel mülkiyet haklarının korunması

önlemlerini benimsetmekteydi. Geçiş sürecinin radikal reform politikaları

esasında Washington Uzlaşmasına dayalıdır ve belki de bu nedenle

neoklasik iktisatçıların görüşlerini benimseyen iktisatçılar Eski Sovyetler

Birliğine üye ülkeler (BDT ve BAD) ve Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri

(ODA) için iyimser beklentilere sahipti. Bununla beraber, Polonya ve

Rusya başta olmak üzere şok terapi politikaları sürecin başında büyüme

ve refah göstergeleri bakımından olumlu sonuçlar doğurmamıştır.

Geçiş süreci analizinde şok terapi yaklaşımının başarılı

olabilmesi, bazı unsurların varlığına dayalıdır. Kapitalizmin politik

ekonomisi, toplumun özgür bir toplumu yaratacak gerekli kurumları

geliştirmesini önerir. Bireysel çıkarların uyarılmasında politik özgürlük

ve ekonomik özgürlük birlikte sağlanmalıdır. Serbest piyasa sürecinin

başlatılabilmesi için gerekli reformlara hemen ve kapsamlı olarak

girişilmesi gerekir. Politik istikrarın sağlanması reformların başarısı için

gereklidir.

Washington uzlaşmasına alternatif olarak ortaya çıkan Post

Keynesyen görüşe göre, şok terapi modelini benimseyen ülkelerdeki

hükümetlerin uyguladıkları politikalar ekonomiyi genel dengeden

uzaklaştırmakta ve uzun dönemde ekonomik faaliyetleri olumsuz

etkilemektedir.

Neoklasik iktisat ve Washington Uzlaşmasının öngördüğü

politika stratejileri başarılı sonuçlar vermemiştir. Geçiş ekonomilerinde

özel sektör girişimciliği zayıf ve rekabetçi piyasa koşullarına hazır

değildir. Piyasa aksaklıkları nedeniyle piyasalara fiyat kontrolleri,

sübvansiyonlar, rekabeti önleyici diğer devlet müdahaleleri, kaynak

tahsisinde idari kararların belirleyici olması gibi sonradan ortaya çıkan

devletin koruyucu önlemlerinin etkisiyle rant kollama, yolsuzluk, gelir

dağılımında adaletsizlikler, yetersiz kaynak tahsisi, yönetişimde

etkinsizlik, tekelci piyasa koşulları yaratılmıştır.

Eski tip krizlerden farklı olarak yeni küresel veya geçiş krizleri

piyasa ekonomisine radikal ve şok tedavi yöntemleriyle bir sıçrama veya

aniden içine düşme refleksi göstermiştir. 1990’lı yıllarda yaşanan eski

planlamaya dayalı ekonomilerin yapısal reform programları, 1929 Büyük

Buhranı’nda olduğu gibi “sistem içinden” bir yapısal dönüşüm (talep

yönlü politikalar ve sosyal refah yaklaşımının benimsenmesi şeklinde)

değil; “sistemler arası” (planlı ekonomiden piyasa ekonomisine doğru)

bir geçiş veya dönüşüm içermekteydi. Bu nedenle, piyasa ekonomisine

dönüşümü içeren politik ve ekonomik reformlar pek çok belirsizlikleri ve

ekonomik ve sosyal sorunları beraberinde getirmiştir. Batı’da

feodalizmden kapitalizmin ortaya çıkışı yüzyıllar almış ve beraberinde

çatışma ve mücadeleler getirmiştir. Merkezi planlama ile yönetilen bir

ekonomik yapının kurumsal olarak piyasalaştırılması ve ekonomide karar

alıcı aktörlerin tanım ve işlevlerinin değişikliğe uğramasının kısa bir

zaman süresinde ve hızlı bir biçimde gerçekleşmesini beklemek bir

hayalciliktir. Bu nedenlerle, özellikle 1990-1996 yılları arasında eski

merkezi planlı ülkeler yüksek enflasyon, düşük büyüme oranları, artan

işsizlik ve gelir dağılımı dengesizliği, artan dış açık ve bütçe açıkları gibi

makro ekonomik istikrarsızlıklar yaşamışlardır.

Demokratik kurumların yokluğu veya zayıflığı, demokratik

toplumlarda olduğu gibi çıkar ve baskı gruplarının etkinliğine dayalı bir

karar alma işleyişini olanaklı kılamamıştır. Totaliter eğilimli

hükümetlerin yeni liberal düzendeki etkinliği devam etmiş, demokratik

tutum politik kararlara ve halkın yaygın taleplerine karşılık vermemiştir.

Bu ülkelerde uygulanan özelleştirme politikaları mülkiyetin tabana

yayılmasını ve rekabetçi bir piyasa işleyişinin gerçekleşmesini

sağlayamamıştır.

İstikrar ve büyüme amaçlı önlemler, farklı sonuçlar doğurmuştur.

Yapısal reform politikalarının ekonomik istikrar politikaları ile birlikte

başlatılıp, uygulanması gerekmektedir. Yapısal reformlardaki gecikmeler

ve başarısızlıklar, ekonomik istikrarın sağlanmasını da güçleştirmiştir.

Geçiş sürecinde en önemli politika amaçları fiyat liberalizasyonu,

özelleştirme ve ekonomik istikrardır. Bu süreçte mali politikalar ihmal

edilmiş ve büyüme ve gelir dağılımı sorunları çözülememiştir. Tüm geçiş

ekonomileri için 1990’lı yıllarda gelir dağılımındaki eşitsizlikler

artmıştır. Liberalizasyon ve özelleştirmenin neden olduğu gelir

eşitsizliklerinin çözümünde maliye politikalarının etkinliği azalmıştır.

ODA ve ESB ülkelerinde özelleştirme piyasa kurumlarının

etkinleştirilmesinde beklenen başarıyı sağlamamıştır. ESB ülkelerinde,

serbest piyasa yapısına uygun bir vergi sisteminin olmaması nedeniyle,

fiyat ve kredi kontrollerinin kaldırılması sonucunda ilk olarak yüksek

oranlı bir enflasyona engel olunamamıştır.

Piyasa ekonomisine geçişte mali alanda ilk reformlar, yeni bir

vergi sisteminin oluşturulması olmuştur. Sovyet dönemi vergi gelirleri

büyük ölçüde devlet teşebbüslerinin karlarından sağlanmaktaydı.. Yeni

vergi sisteminin oluşturulması nitelikli ve eğitilmiş personel ve iyi

tanımlanmış vergi ile ilgili hukuki altyapıyı gerektirmiştir. Halkın yeni

vergilere karşı uyumlu davranması ve hükümetlerin politik kararlılığı

etkin bir vergi sistemi için diğer ön koşullardandır. Vergi reformu

bakımından Batlık ülkeleri ile ODA ülkeleri en başarılı olanlar

arasındadır. Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, Kırgızistan, Beyaz Rusya

gibi BDT ülkeleri vergi reformları bakımından en başarısız ülkelerdendir.

1990’lı yılların başından itibaren piyasa ekonomisine geçiş yapan

Orta Asya ülkeleri, özelleştirme, özel sektörün rekabetçi ve etkin olarak

yeniden yapılanması, dış ticaretin ve fiyatların serbestleştirilmesi, mali

sektör reformları gibi göstergeler bakımından daha başarısızdır. Bunun

nedenlerinin başında yolsuzluk ve kötü yönetişim gelmektedir. Orta Asya

ülkelerinde karşılaştırmalı olarak özel sektörün payı düşük; bankacılık

sistemi gelişmemiş; mali piyasalar üzerindeki devlet kontrolü hala

mevcuttur. Kişi başına doğrudan yabancı sermaye tutarı da düşük

kalmıştır.

Doğal kaynak zenginlikleri, ekonomik altyapı ve sosyo-kültürel

faktörler bakımından birbirinden farklı olan Orta Asya ekonomilerinde

reform programları ve makroekonomik istikrarın sağlanması

bakımlarından farklılıklar mevcuttur. Kazakistan ve Kırgız Cumhuriyeti

en hızlı reformcu ülkeler; Türkmenistan ve Özbekistan ise en yavaş ve

geri reformcu ülkelerdir.

BDT ülkelerinde ekonomik büyümeye geçiş ve enflasyonun

düşürülmesi süreci 7-8 yılı bulmuştur. Orta Asya Ülkeleri geçiş sürecinin

ikinci aşamasındadır ve süreç henüz tamamlanmamıştır. Bu ülkelerde

reform politikalarının sosyal gelişmeye katkısı zayıftır. Yoksulluk, sağlık

ve eğitim hizmetlerinin kalitesindeki azalma, suç işleme, yolsuzluk,

işsizlik, gibi sosyal sorunlar piyasa ekonomisine geçiş sürecinde ortak

sorunlar olarak belirginleşmiştir.

OA ve genel olarak BDT ülkelerinde uygulanan şok terapi

yöntemi sonucunda piyasa reformları ve liberalleşme politikaları

yoksulluğu artırmıştır. Piyasa reformlarındaki başarısızlık büyümeyi ve

ekonomik refahı olumsuz etkilemiştir. Fakirlik ve işsizlik yapısal piyasa

reformlarının maliyeti olarak kabul edilmektedir.

Reform ve ekonomik yapılanma bakımından geçiş ekonomileri ve

özellikle reform programlarını uygulama bakımından daha başarısız olan

OA ülkeleri içini izlemeleri gereken politikalar şöyle özetlenebilir:

- Geçiş sürecinin başlangıcında yaşanan ekonomik kriz ve fiyat

istikrarsızlıklarını atlatan ülkeler için sürecin piyasa ekonomisine

tam olarak geçiş için tamamlanması gerekmektedir. Reform

politikalarının, bu aşamada önceliği ekonomik istikrar ve büyüme

hedeflerinden vazgeçmeden, piyasası rekabetçi ve etkin hale

getirecek yasal ve kurumsal düzenlemelere önem ve öncelik

vermeleri gerekmektedir.

- Geçiş sürecinin sosyal maliyetleri olarak ortaya çıkan işsizlik, gelir

dağılımındaki kötüleşme, yolsuzluk, rüşvet, yaşam kalitesinin

azalması gibi sorunların çözümüne öncelik verilmelidir.

- Sağlıklı ve dengeli bir bütçe yönetimi için gerekli finansman,

uygun ve doğru gelir kaynakları ile sağlanabilir.

- Yerel yönetim bütçeleri üzerindeki merkezi kontrolün azaltılarak

kendine yeterli bir kaynak yapısına kavuşturulmaları gerekir. Yerel

yönetimler reformu, geçiş ekonomileri için demokratikleşme ve

katılım bakımından en önemli araçtır.

- Özelleştirme reformu, rekabetçi piyasaların gelişmesi bakımından

önemini korumaya devam etmektedir.

- Kaynak tahsisinde etkinliği sağlamak, harcama programlarının

verimliliğini artırmak, hesap verilebilirliği sağlamak amacıyla

bütçe reformu tamamlanmalıdır. Böylece, kötü yönetişim ve

yolsuzluk sorunu ile mücadele edilebilir.

KAYNAKÇA

ALAM Asad and Mark Sundberg, “A Decade of Fiscal Transition”,

World Bank Transition Economies Working Papers, 2835, April

26, 2002.

ALYMKULOV Emil and Marat Kulatov, “Local Government in the

Kyrgyz Republic”, Developing New Rules in the Old

Environment, İgor Munteanu and Victor Papa (ed), Open

Society Institute, 2001.

ASLUND Anders, Peter Boone, and Simon Johnson, “Escaping the

Under-Reform Trap”, IMF Staff Paper,Vol.48, Special Issue,

2001, (88-108).

BALCILAR Mehmet, “Orta Asya Ülkelerinde Yönetişim ve

Makroekonomik Performans Üzerine Ekonometrik Bir Analiz”,

Internatioanl Conference on the Transition Countries on the

Way of Transforming into Market Economies, Kyrgyz-Turkish

Manas University, 50/4, Bishkek, 2003, (84-100).

BALCEROWICZ Leszek and Alan Gelb, “Macropolicies in Transition

to a Market Economy: A Three-year Perspective”, The World

Bank Research Observer, 1994, (21-44).

BARBONE Luca and Hana Polackova, “Public Finances and Economic

Transition”, Policy Research Working Paper, No: 1585, March

1996.

BEKTEMİROV Kuatbay and Eduard Rahimov, “Local Government in

Uzbekistan”, (ed.) Igor Munteanu and Victor Popa, Developing

New Rules in the Old Environment, OSI, 2001.

COLOMBATTO Enrico, “On the Concept of Transition”, Journal of

Markets and Morality, Vol.4, no..2 (Fall 2001).

CUKROWSKI Jacek, Marek Dabrowski, Radzislawa Gortat and Roman

Mogilevsky, The Kyrgyz Republıc Country Case Study,

UNDP, 2002.

de MELO Martha, Cevdet Denizer, Alan Gelb, and Stoyan Tenev,

“Circumstance and Choice: The Role of Initial Conditions and

Policies in Transition Economies”, The World Bank Economic

Review, 15/1, 2001, (1-31).

EXETER Julian and Steven Fries, “The Post-Communist Ttransition:

Patterns and Prospects”, Finance and Development, September

1998, (26-29).

FISCHER Stanley and Alan Gelb, “The Process of Socialist Economic

Transformation”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 5

(Fall), 1991.

GREEN David Jay and Armin Bauer, “The Costs of Transition in

Central Asia”, Journal of Asian Economics, Vol. 9, No.2, 1998,

(345-364).

GÜRGEN Emine, “Central Asia: Achievements and Prospects”, Finance

and Development, September 2000, (40-43).

HAVRYLYSHYN Oleh, “Recovery and Growth in Transition: A decade

of Evidence”, IMF Staff Papers, Vol.48, Special Issue, 2001.

HAVRYLYSHYN Oleh and Thomas Wolf, “Determinants of Growth in

Transition Countries”, Finance and Development, June 1999, (12-

15)

HAYAMI Yujiro, “From the Washington Consensus to the Post-

Washington Consensus:Retrospect and Prospect”, Asian

Development Review, Vol. 20, No. 2, 2003, (40-65).

HERNÁNDEZ-CATÁ Ernesto, “Price Liberalization, Money Growth,

and Inflation During the transition to a Market Economy”, IMF

Working Paper 76, June 1999.

J MCMILLAN, and Naughton, B., “How to Reform a Planned

Economy: Lessons from China”, Oxford Review of Economic

Policy, Vol. 8, No. 1, 1992 (30-43).

KARATNYCKY, Adrian, Alexander Motyl, and Amanda Schnetzer

(ed.); Nations in Transit 2001, Freedom House, 2002.

KARASARTOVA Rita, “Kırgızistan’da Bütçelerarası İlişki Reformu”

(Rusça Basım), International Conference on the Transition

Countries on the Way of Transforming into Market Economies,

Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4, Bishkek, 2003 (255-

258).

KOLODKO Grzegorz W., “Incomes Policy, Equity Issues, and Poverty

Reduction in Transition Economies”, Finance &Development,

September 1999, (32-34).

KOLODKO Grzegorz W., “Ten Years of Postsocialist Transition: The

Lessons for Policy Reforms”, World Bank Working Papers, 2095,

Washington, D.C., 1999.

KOLODKO Grzegorz W., “Globalization and Catching-up: From

Recession to Growth in Transition Economies”, IMF Working

Paper, 100, June 2000.

KOICHUEV Turar, The Economy of Kyrgyz Republic on the Way of

Reforms, Public Society, Bishkek: 2001.

KUMSA Asfaw and John F. Jones, “The Social Consequences of

Reform in Transitional Economies”, International Journal of

Social Economics, Vol. 26, Iss. 1/2/3, 1999, (194-210).

LIN Justin Yifu, “Vability, Economic Transition and Reflection on

Neoclassical Economies”, Tiger Working Paper Series, No.50,

Warsaw 2004.

LIPTON David and Jeffrey Sachs, “Creating a Market Economy in

Eastern Europe: The Case of Poland”, Brookings Papers on

Economic Activity, N.1, Washington D.C., The Brookings

Institution, 1990.

MA Shu-Yun, “Third World Studies, Development Studies and Post-

Communist Studies: Definitions, Distance and Dynamism”, Third

World Quarterly, Vol 19, No 3,1998 (339-348).

MAKHMUTOVA Meruert, “Local Government in Kazakhstan”,

Developing New Rules in the Old Environment, (Ed. Igor

Munteanu and Victor Popa), OSI, 200.

MARANGOS John, “The Poitical Economy of Shock Therapy”, Journal

of Economic Surveys, Vol. 16, No.1, (41-73).

MARANGOS John, “Price Liberalization, Monetary, and Fiscal Policies

for Transition Economies: A Post Keynesian Perspective”,

Journal of Post Keynesian Economics, Vol. 25, No. 3, Spring

2003, (449-468).

MARER Paul, “The Transition to a Market Economy in Central and

Eastern Europe”, The OECD Observer, 169, Apr/May 1991, (4-

10).

MARTINEZ-VAZQUEZ Jorge and Jameson Boex, “Budgeting and

Fiscal Management in Trasitional Countries”, Journal of Public

Budgeting, Accounting and Financial Management, 13/3, Fall

2001.

MCKINNON Ronald I., “Gradual Versus Rapid Liberalization in

Socialist Economies: The Problem of Macroeconomic Control”,

The World Bank Research Observer, Vol.1, March 1994.

MCMILLAN J. and, B. Naughton, “How to Reform a Planned

Economy: Lessons from China”, Oxford Review of Economic

Policy, Vol. 8, No. 1, 1992, (30-43).

MOTYL Alexander J., “Ten Years After the Soviet Collapse:

Persistence of the Past and Prospects for the Future”, Adrian

Karatnycky, Alexander Motyl and Amanda Schnetzer (Ed.);

Nations in Transit 2001, Freedom House, 2001.

MUTER Naci B. ve Birol Kovancılar, “Geçiş Ekonomilerinde

Özelleştirmenin Kleptokratik Sonuçları: Rusya Deneyimi ve

Alınacak Dersler”, International Conference on the Fiscal

Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish Manas

University, 56/5, Bishkek, 2004, (356-365).

NAIM Moises, “Fads and Fashion in Economic Reforms: Washington

Consensus or Washington Confusion”, Third World Quarterely,

Vol 21, No 3, 2000, (505-528).

PIRTTILÄ Jukka, “Fiscal Policy and Structural Reforms in Transition

Economies”, Economics of Transition, Volume 9 (1), 2001, (29-

52).

RADULESCU Roxana and David Barlow, “The Relationship Between

Policies and Growth in Transition Countries”, Economics of

Transition, Vol.10, 3, 2002, (719-745).

SACHS Jeffrey, Clifford Zinnes and Yair Eilat, “Patterns and

Determinants of Economic Reform in Transition Economies:

1990-1998”, CAER II - Discussion Paper, 61, Vol.I, February

2000.

SACHS Jeffrey, Clifford Zinnes, and Yair Eilat, “Benchmarking

Competitiveness in Transition Economies”, CAER II Discussion

Paper, No. 62, Vol.II, February 2000.

SAKINÇ Süreyya, “Geçiş Ekonomilerinde Mali Kriz ve Bütçe

Yönetimi: Kırgızistan Deneyimi”, International Conference on

the Fiscal Policies in Transition Economies, Kyrgyz-Turkish

Manas University, Bishkek, April 16, 2004 (431-438)

SAKINÇ Süreyya, “Küreselleşme Sürecinde Kırgızistan Ekonomisinin

Son On Yılının Değerlendirilmesi”, Küreselleşme Sürecinde

Kafkasya ve Orta Asya Uluslararası Konferansı, Azerbaycan

Tahsil Nazirliği-Qafqaz Üniversitesi, Bakü: 12-13 Mayıs 2003.

SAKINÇ Süreyya, “Fiscal Policies in Kyrgyzstan in Transition”,

Conference on Economy and State, Kyrgyz National University

of Balasagun, Bishkek, 2003.

SANDERS Richard and Chen Yang, “China’s Path to the New Economy

An Institutional Approach”, TIGER Working Paper Series No.39,

Warsaw, April 2003.

SOLAK Fahri, “Geçiş Ekonomilerinde Ekonomik Reform Sürecinde

Karşılaşılan Yapısal Sorunlar”, International Conference on the

Transition Countries on the Way of Transforming into Market

Economies, Kyrgyz-Turkish Manas University, 50/4, Bishkek,

2003, (457-461).

SPECHLER Martin C., “Uzbekistan: The Silk Road to Nowhere”,

Contemporary Economic Policy, 18, 3, July 2000 (295-303).

SPECHLER Martin C., “Returning to Convertibility in Uzbekistan?”,

Policy Reform, Vol. 6 (1), March 2003 (51-56)

STAEHR Karsten, “Reforms and Economic Growth in Transition

Economies: Complementarity, Sequencing and Speed”, BOFIT

Discussion Papers.1/2003.

STEPANYAN Vahram, “Reforming Tax Systems: Experience of the

Baltics, Russia, and Other Countries of the Former Soviet Union”,

IMF WP/03/173, 2003.

STIGLITZ Joseph E., “Whither Reform: Ten Years of Transition,”

Annual Bank Conference on Development Economics, The World

Bank (April), 1999.

TANZI Vito, “The Budget Deficit in Transition: A Cautionary Note”,

IMF Staff Papers, September, 40:3, 1993, (697-707).

TISDELL Clem, “Transitonal Economies and Economic Globalisation:

Social and Environmental Consequences”, Internatioanl Journal

of Social Economics, 28, 5-7, 2001, (577-590).

TÖLÖNDİYEVA N., “Finansovo-Ekonomicheskaya Osnova Mestnogo

Samoupravleniya v Kırgızskoy Respubliki”, Reforma (February

2001).

TÜĞEN, Kamil “Kırgızistan’da Kamu Harcamaları ve Gelir Sistemi”,

Küreselleşme ve Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu,

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, No: 29-3, 02-04 Mayıs

2002 (195-207).

WANG Zhen Kun, “Integrating Transition Economies into the Global

Economy”, Finance and Development, September 1996 (21-23).

WILLIAMSON John, “The Washington Consensus Revisited”, Louis

Emmerij (ed.), Economic and Social Development into the XXI

Century, Inter-American Development Bank, Washington, D.C.,

1997.

WOLF Thomas and Emine Gürgen, “Improving Governance and

Fighting Corruption in the Baltic and CIS Countries: The Role of

the IMF”, IMF Working Paper/00/1, January 2000.

RAPOR VE İSTATİSTİKLER

ADB, Asian Development Outlook, 2004.

EBRD Transition Report 1977.

EBRD , Transition Report, 1998.

EBRD Transition Report, 1999.

EBRD Transition Report, 2003, Integration and Regional Cooperation.

EBRD Transition Report 2000, Focus on Transition Economies

EBRD Transition Report, 2001.

EIU World Outlook 1993.

IMF, International Financial Statistics, 1996.

IMF, International Financial Statistics, 2003.

Statistical Abstract of the United States, USSR: Measure of Economic

Growth and Development, 1950-1980.

The Heritage Foundation, Index of Economic Freedom 2004.

The World Bank, Transition: The First Ten Years, World Bank,

Washington D.C., 2002.

World Bank, World Development Report 1996: From Plan to Market,

Washington DC; Oxford Univercity Pres, 1996.

World Economic Outlook, October 2000

World Bank, 1993.