"Çağdaş Astronominin Türkiye'ye Girişi”, Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Yayınları,...
Transcript of "Çağdaş Astronominin Türkiye'ye Girişi”, Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Yayınları,...
1618
ÇağdaĢ Astronominin Türkiye'ye GiriĢi / Yrd. Doç. Dr. Yavuz Unat
[s.906-914]
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye
Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları 17. yüzyıl ortalarında baĢlamıĢsa da yeni
astronominin kabul görmesi 19. yüzyılın ortalarını bulmuĢtur. 17. yüzyılda modern astronominin
Osmanlılara giriĢini sağlayan ilk eserler genellikle zîc ve coğrafya tercümeleridir. Yeni astronomiye
iliĢkin bu temaslar 18. yüzyılda Batı coğrafya literatürünün, 18. yüzyılın ikinci yarısında ise Fransız
zîclerinin çevrilmesiyle devam etmiĢtir.1
1830‟larda Mühendishanelerin eğitim programlarının modernleĢme çalıĢmalarıyla yeni
astronominin kavramları ve bilgileri ayrıntılı bir Ģekilde BaĢhoca Ġshak Efendi‟nin katkılarıyla girmiĢtir.
Bu döneme kadar hatta bu dönemden sonra bile yeni astronomi hakkında yapılan çeviriler ve
yazılarda hep Kopernik astronomisine kuĢkulu bakıĢ sürmüĢtür. Yeni astronomiye karĢı bu tereddütlü
bakıĢ açısı ancak 19. yüzyılın ortalarında ortadan kalkmıĢtır.
Kopernik sisteminden bahseden ilk eser, Fransız astronom Noel Durret‟in (ö. 1650‟ler) zîcinin
Zigetvar asıllı olan ve Ġstanbul‟a yerleĢen Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi (17. yüzyıl sonları) tarafından
1660-1664 yıllarında, Secencel el-Eflâk fî Gâyet el-Ġdrâk (Feleklerin Aynası ve Ġdrâkin Gâyesi) adıyla
yapılan çeviridir. Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi bu kitapta, günümüze kadar yazılmıĢ olan zîclerden
ve daha sonra Kopernik‟in zîcinden söz eder.2
Kitap, astronomi cetvelleri konusunda Avrupa dillerinden nakledilen bildiğimiz ilk kitaptır.
Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Duret‟in zîcini ilk önce Arapçaya, sonra da Kazasker Ünsi Efendi‟nin (ö.
1664) teĢvikiyle Türkçeye çevirmiĢtir. Çevirinin giriĢ kısmında Batlamyus ve Zerkâlî‟nin
çalıĢmalarından ve Alphonso Tablolarından bahseden Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Ģöyle devam
eder:
“1441 yılında Alman bilginlerinden Peurbach ve Regiomontanus, Alfonso Zîci‟nin yanlıĢlarını
tespit ettiler. Regiomontanus, Zîc‟i düzeltmek için gözlemlere baĢladıysa da ömrü yetmediği için
çalıĢmasını bitiremedi. Birkaç yıl sonra daha baĢarılı ve üstün olan Nikolo Kopernik Alphonso Zîci‟nin
yanlıĢlarını bulup temelinden sakat olduğunu anlayarak 1525 yılında yeni bir yol ortaya çıkardı. Bu
yolu astronomların çeĢitli zamanlardaki gözlemlere dayanarak kurdu… Sonra Kopernik yeni bir temel
kurup küçük bir zîc yaptı. Bu zîc kendisinden sonra Tycho Brahe zamanına kadar 60 yıl kullanıldı.
Daha sonra Reine kıyılarında Tycho Brahe çok sayıda mükemmel aletlerle gözlemlerde bulunup
Kopernik zîcinin gerçeğe uymadığını gördü. Bundan dolayı Kopernik zîcini düzeltmeye çalıĢtı. Kendi
gözlemlerine dayanarak GüneĢ, Ay ve sabit yıldızların hareket takvimini de yazacaktı. Ancak
Bohemya Seferi çıktı. Zîcin müsveddelerini bastırmak istedi. Ömrü yetmediğinden baĢaramadı.
Sonunda çağdaĢı olan Daina Ģehrinden Longomontanus Tycho‟un zîce yakın, yanlıĢı çok olmayan bir
zîc meydana getirdi. Bundan sonra Ġspanya Kralı Rudolph‟un yanında çalıĢan Kepler adlı bilgin
1619
Tycho‟nun gözlemlerine dayanarak bütün yıldızların hareketi ile ilgili bir zîc tertipleyerek Rudolph Zîci
diye adlandırıldı. Kendisinin de dediği gibi bu zîc yapılan gözlemlere bütünüyle uymuyordu. Çünkü
Batlamyus‟un gözlediği yıldızların yerleriyle bu zîcinki birbirini tutmuyordu. GüneĢ ile Ay tutulmaları da
bu zîce uyum göstermiyordu. Sonunda Duret adlı bilginin Lansberge‟nin (ö. 1632) zîcine dayanarak
30 yıl gözlemle meydana getirdiği zîcini Tezkireci diye tanınan ben Ġbrâhim el-Zigetvarî getirtip
tercüme ettim.”
Modern astronomiden bahseden ikinci eser Ebû Bekr ibn Behrâm ibn Abdullâh el-Hanefî el-
DimaĢkî‟nin (ö. 1692) kısaca Atlas Major olarak bilinen Latince eserden Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur fî
Tahrîri Atlas Mayor (Coğrafya-yı Atlas, 1685) adı ile hazırladığı eserdir.3
Ebû Bekr ibn Behrâm ibn Abdullâh el-DimaĢkî on yedinci yüzyıl Osmanlı coğrafyacılarındandır
ve coğrafyacı Ebû Bekr Efendi adıyla meĢhur olmuĢtur. DimaĢk‟ta doğmuĢ, burada eğitimini
tamamladıktan sonra Ġstanbul‟a gelmiĢ ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed PaĢa‟nın (ö. 1676) yakın
adamları arasına girmiĢtir. Daha sonra, ġeyhülislam Yahya Efendi‟nin kardeĢinin oğlu olan ġeyh
Mehmed Ġzzetî‟nin (ö. 1681) asistanı, ardından da müderris olmuĢtur. 1690 yılında Haleb kadılığına
getirilmiĢ ve 1691 yılında görevdeyken ölmüĢtür.
Ebû Bekr ibn Behrâm, matematik, coğrafya ve Latince bilmesi nedeniyle padiĢah IV. Mehmed
tarafından Wilhelm Blaeu (ö. 1638) ve oğlu Joan tarafından hazırlanan ve 1650-1665 yıllarında
Amsterdam‟da basılan on cilttlik Atlas Major seu Cosmographia Blaeuiana Qua Solum, Coelum
Accuratissime Describuntur adlı kitabın çevrilmesiyle görevlendirilmiĢtir.
1668 yılında bu eserin bir nüshası padiĢaha Hollanda‟nın Ġstanbul Elçisi Justin Colier tarafından
sunulmuĢ ve eser 1675-1685 yılları arasında altı cilt olarak, Ebû Bekr ibn Behrâm tarafından, Nusret
el-Ġslâm ve‟l-Surur fî Tahrîri Atlas Mayor adıyla Türkçeye çevrilmiĢtir. Ebû Bekr ibn Behrâm eseri
çevirmekle kalmamıĢ, Osmanlı coğrafyasıyla ilgili bazı ekler de yapmıĢtır. Ayrıca bir süre sonra eserin
Muhtasar Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur adıyla bir özetini de yayımlamıĢtır.
Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur fî Tahrîri Atlas Mayor, Atlas Major‟un ilaveli bir çevirisidir. Bir çok yeri
kısaltılmıĢtır. Çevirisi 1685‟te tamamlanan bu eser, bazı haritalar ve Amerika ve Avrupa tarihi ve
coğrafyasıyla ilgili bilgiler de içermektedir. Her memlekete bir kısım ayrılmıĢ ve burada memleketin
fizikî coğrafyası, ormanları, ziraî ürünleri, insanları, örf ve adetleri, tarihi eserleri, Ģehirleri, idare Ģekli,
eğitim ve dinî kurumları hakkında bilgi verilmiĢtir. OCLT‟de bildirildiğine göre, Atlas Major
Tercümesi‟nin Topkapı Sarayı Kütüphanesi‟nde bulunan dokuz ciltlik nüshasının birinci cildi, genel
coğrafya ve kozmografyaya, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beĢinci ciltleri Avrupa ülkelerine, altıncı cildi
Afrika kıtasına, yedinci cildi Ġtalya‟ya, sekizinci cildi Çin‟e, dokuzuncu cildi Amerika ve adalara
ayrılmıĢtır.4
Eserin giriĢinde, astronomi biliminin önemine değinilir ve astronomide Ġslâm dünyasının durumu
verilir. Ebû Bekr ibn Behrâm burada, Avrupalılarca ileri sürülen ve Müslümanlarda astronomi biliminin
1620
Nasirüddîn-i Tûsî, Fahr-i Râzî, Nizâm ve Ali KuĢçu ile bittiği düĢüncesine katılmadığını ifade eder.
Ona göre, Ġslâm dünyasında astronomi bilginleri çoktur. Ancak bunlar daha çok astronominin
kuramsal yönü ile ilgilenmekte, uygulamayı bilmemektedirler.
“Her ne kadar Kâtip Çelebi biraz bu bilimle uğraĢtıysa da tam bir eser ortaya koyamadı”
diyerek padiĢahın bu konuda kendisine bir eser hazırlamasını emrettiğini söyler.
Ona göre varlığın hallerini bildiren bilimler ikiye ayrılır:
1. Feleklerin durumunu konu edinen astronomi.
2. Yer‟in durumunu konu edinen coğrafya.
Kafirler bir çok Ģeyi bu fenlerle öğrenmiĢler, bunlar yardımıyla ülkelerini idare altına almıĢlar ve
Müslümanları taciz etmekte üstünlük göstermiĢlerdir.
Evrenin Merkezi baĢlıklı bölümde ise Batlamyus, Kopernik, Tycho Brahe ve Andreas Argoli‟nin
sistemleri çok kısa olarak tanıtılır. Bu kısım eserin Latince orijinalinden kısadır. Blaue Yer merkezli
sitemin doğru ve Kitâb-ı Mukaddes‟e aykırı olan diğer sistemlerin ise yanlıĢ olduğunu belirtir. Ebû
Bekr ibn Behrâm, bu bölümde bu sistemleri üç sayfalık bir özetle ele almıĢtır. Diğer taraftan bu
bölümde sadece Pythagoras ve Batlamyus‟un isimleri geçmektedir. Ebû Bekr ibn Behrâm, bu
bölümde Ģöyle devam eder:
“Evrenin merkezi konusunda çok ihtilaf edilmiĢtir. ġöyle ki: Eski ve yeni alimlerin çoğu, „Evrenin
merkezi Yer‟dir, sakindir, hareketli değildir; diğer unsurlar ve gezegenler ise Yer‟in çevresindedir.‟ der.
Tevrat‟ta böyle yazılmıĢtır. Pythagoras ve Batlamyus‟un takipçileri bu görüĢe inanmıĢlardır. Bazıları
„Evrenin merkezi GüneĢ‟tir, sakindir, hareketli değildir. Diğer unsurlar ve gezegenler hareketlidir.‟
görüĢünü savunurlar. Bir görüĢe göre de, Yer merkezdedir, GüneĢ Ay ve diğer gezegenler baĢka bir
Ģekildedir. Bir görüĢe göre de derler ki: „Yer merkezdedir, sonra Atlas Feleği, sonra sabit yıldızlar,
daha sonra da Satürn, Jüpiter, Mars, Ay, Hava, Su ve AteĢ gelir. GüneĢ, Merkür ve Venüs baĢka
Ģekildedir.‟ Kısacası bu görüĢlerin en doğrusu birinci görüĢtür. Öbürleri yanlıĢtır. Zira bunlar Tevrat‟a
aykırıdır.”5
Yeni astronomi kavram ve prensiplerine iliĢkin daha geniĢ bilgi 18. yüzyılın ilk yarısında
Müteferrika‟nın Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sına yaptığı ilavelerde bulunmaktadır. Kopernik‟ten
yaklaĢık bir yüzyıl sonra ölmesine ve Cihannümâ‟yı yazarken Batı kaynaklarından büyük ölçüde
yararlanmamıĢ olmasına rağmen Kâtip Çelebi‟nin GüneĢ merkezli gök sisteminden habersiz
görünmesi ve sadece Batlamyus sisteminden bahsetmesi ĢaĢırtıcıdır. Ancak Müteferrika 1732‟de
Cihannümâ‟yı basarken bu esere bazı ilaveler yapmıĢ ve bu ilavelerde yeni astronomiden söz
etmiĢtir. Bu ekte Mütefferrika, Batlamyus‟un, Kopernik‟in ve Tycho Brahe‟nin sistemlerinden bahseder
ve Yer merkezli görüĢün Ġslâm filozofları tarafından kabul edildiğini kaydeder. Bu üç sistem arasında
1621
GüneĢ merkezli sisteme iliĢkin tartıĢmalara daha fazla yer ayrılmıĢ, Tycho Brahe‟nin sistemine ise
fazla ilgi gösterilmemiĢtir.6
Mütefferrika, bu ekinde, Kopernik sistemini anlatırken oldukça temkinli davranır. Burada ayrıca
Descartes‟in Çevrim Kuramı, Arsitoteles‟in Hareket Kuramı ve Galilei‟nin buna itirazları da verilir.
Müteferrika, evrene iliĢkin üç görüĢ olduğunu söyler:
1. Birinci görüĢ, Batlamyus ve Aristoteles‟in (Eski Astronomi),
2. Ġkinci görüĢ Pythagoras, Platon ve Kopernik‟in (Yeni Astronomi),
3. Üçüncü görüĢ ise Tycho Brahe‟nin (Yeni Astronomi)
görüĢleridir. Bu üç görüĢü açıklamadan önce bu görüĢün din ve inanç meseleleriyle iliĢkisine
dikkat çeken Müteferrika, evrenin Tanrı‟nın eseri olduğunu ve buna inanmanın dinin gereği olduğunu
söyler. Ancak ona göre, evrenin yapısı, oluĢumu ve Ģekline iliĢkin görüĢler dine bağımlı değildir. Buna
karĢın kendisi birinci görüĢün herkesçe makul ve üstün tutulduğunu ve ikinci ve üçüncü görüĢlere
itibar edilmediğini ve reddedildiğini ifade eder. Ancak bu üç görüĢün de açıklanması gerektiğini söyler
ve bu üç görüĢü açıklarken Ġslâm filozoflarının birinci görüĢü kabul ettiğini belirtir. Üçüncü görüĢe uzun
bir yer ayıran Müteferrika, Aristoteles‟in görüĢlerini sağlam ve isabetli olarak niteler ve üçüncü görüĢü
talihsiz ve atıl olarak betimleyerek bilim adamlarını bu yeni görüĢü eleĢtirmeye ve buna karĢı delillerini
ileri sürmeye davet eder.
Daha sonra Yer merkezli ve GüneĢ merkezli sistemlerin bir karĢılaĢtırmasını yapan Müteferrika,
GüneĢ merkezli sisteme karĢı ileri sürülen üç eleĢtiriyi verir:
1. Bu yeni görüĢ kutsal kitaplara aykırıdır.
2. Yıldızlar konumlarını Yer‟e göre değiĢtirmezler.7
3. Yer‟in hareketli olması yeryüzündeki cisimleri etkiler.
Bu üç eleĢtiriyi de cevaplayan Müteferrika burada Galilei fiziğini kullanır.
Müteferrika‟nın Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sına yaptığı ilaveler, yeni astronomi konularını ele
alan en geniĢ metin olma özelliğini uzun süre korumuĢtur. Bu ekle birlikte Cihannümâ‟nın
basılmasından bir yıl sonra, yine Müteferrika Andreas Cellarius‟un ilk baskısı 1708‟de yapılan Atlas
Coelestis adlı Latince astronomi eserini, III. Ahmed‟in emriyle Mecmûa Hey‟et el-Kadîme ve‟l-Cedîde
(Eski ve Yeni Astronomi Mecmuası, 1733) adıyla tercüme etmiĢ ve böylece eski ve yeni astronomiyi
ele alan bağımsız bir eser Osmanlı literatürüne girmiĢtir.
Müteferrika bu çevirinin amacını Ģu Ģekilde verir; eserin içeriğini mümkün olduğu kadar
açıklamak, eserdeki Latince kelimeleri Türkçeye çevirmek ve astronomi bilginlerinin evren yapısı
1622
hakkındaki görüĢlerini özetlemek. Müteferrika çeviride bazı yerleri değiĢtirmiĢ ve ilaveler yapmıĢtır.
Örneğin, Atlas Coelestis‟te yer alan resimleri Türk zevkine göre düzenlemiĢtir.
Müteferrika bu çeviride Cihannümâ‟da verdiği üç kurama ek olarak Solili Aratus‟un görüĢünü de
verir, ancak bu görüĢün Yunan ve Latinlerin cahilleri için makul olduğunu söyleyerek sadece Ģeklini
vermekle yetinir. Diğer taraftan Ġhsanoğlu, Müteferrika‟nın bu eserde Yeni Astronomi‟ye olan tavrını
değiĢtirdiğini ve temkinli yaklaĢımının daha az temkinli bir yaklaĢıma dönüĢtüğünü söyler.
Ġhsanoğlu‟na göre bunun nedeni, Müteferrika‟nın din adamlarından Avrupa‟dakine benzer bir tepkinin
gelmediğini görmesidir. Ne var ki, bu eserde de ağırlık Batlamyus astronomisine verilmiĢtir. Batlamyus
sistemine ait on dört resim tek tek açıklanırken Kopernik sistemine ait iki resimden sadece biri
açıklanmıĢtır. Üstelik Müteferrika çalıĢmasını bitirirken Kopernik Kuramı‟nı “nice nice itirazlardan bir
vakitte hali olmadığı”nı kaydederek meseleyi Cihannümâ‟daki cevaplara havale eder.8
Yeni astronomi konularında bilgi veren diğer bir eser, Osman ibn „Abdulmannân‟ın ve Tercüme-i
Kitâb-ı Coğrafya (Coğrafya Kitabı Tercümesi, 1751) adlı yapıtıdır. Osman ibn „Abdulmannân (ö. 1786
yılları) muhtemelen BoĢnak asıllıdır. Köprülü Hacı Ahmed PaĢa‟nın (ö. 1769) Belgrat valiliği sırasında
bu Ģehrin divanında ikinci tercüman olarak görev yapmıĢtır. 1749 yılından itibaren Hacı Ahmed
PaĢa‟nın teĢviki ile Avrupa dillerinden önemli eserleri Türkçeye çevirmeye baĢlamıĢtır. 1749-1751
yıllarında Hollandalı doktor, fizikçi ve coğrafyacı Bernhard Varenius‟un (1600-1676) Geographia
Generalis in Qua Affectionnes Generalles Telluris Explicantur adlı eserini Tercüme-i Kitâb-ı Coğrafya
adıyla Almancadan Türkçeye çevirmiĢtir. Onun diğer çevirileri arasında Pierre-André Mathioli‟nin
Materia Medica‟sı, askeri amaçla Almanca ve Fransızca eserlerden çevirdiği ve bomba, havan ve
balistik konularından oluĢan Hediyye el-Muhtadî (Arapça) ve Tercüme Kitâb-i Ma„rifet el-Tektîr
bulunmaktadır.
Varenius‟un Geographia Generalis in Qua Affectionnes Generalles Telluris Explicantur adlı eseri
fizikî coğrafya alanında yazılmıĢ en önemli kitaplardandır. Bir giriĢ, altı bölüm ve bir sonuçtan oluĢur.
Ancak Abdulmannân bu eseri özetleyerek çevirmiĢtir. Adnan Adıvar‟a göre bunun sebebi onun
matematikte yetersiz olmasıdır.9 Geographia Generalis Batlamyus sisteminin doğruluğunu kabul
eden bir eserdir.
Tercüme-i Kitâb-ı Coğrafya bir önsöz, altı bölüm ve bir sonuç olarak düzenlenmiĢtir. Eserin
astronomi ve fizikî coğrafyaya iliĢkin önsözü iki meseleye ayrılmıĢtır:
1. Dünya‟nın uzaydaki yeri, konumu ve Ģekli. Bu meselede, haritalardan, kıtalardan, ülkelerden
ve önemli tarihi olaylardan bahsedilir ve yeryüzü üç sınıfta ele alınır: 1. Enlem-boylam dairelerine; 2.
Kara ve denizlere ve 3. Ülkelere göre. Tarihi olaylar Abdulmannân tarafından eklenmiĢ ve asıl metine
sadık kalınmamıĢtır.
2. Ġkinci mesele de ise Latince bazı coğrafya terimleri açıklanmıĢtır.
1623
Sonuç kısmında ise Yer‟in yuvarlaklığının iliĢkin deliller verilir ve Batlamyus ve Kopernik
sistemleri ele alınır. Burada Kopernik sisteminin akla daha yakın, ancak semâvî dinlere göre Yer‟in
merkez olduğundan söz edilir. Abdulmannân, Yer‟in GüneĢ etrafında dolanmasının daha makul
olduğunu Ģu benzetmeyle açıklamaya çalıĢır:
“Eğer bir kimse kebap piĢirmek isteyip bir ĢiĢe et taksa, makul ve münasip olan, kebabı ateĢin
etrafında döndürmektir; yoksa ateĢi kebabın etrafında döndürmek değil.”10
Yapılan çeĢitli zîc tercümeleri ile de, Osmanlı astronomlarının Batı astronomisi literatürünü takip
ettiği görülmektedir. 17. yüzyılda Fransız astronom Noel Duret‟in zîcinin Tezkireci Köse Ġbrahim
tarafından tercümesinden sonra Kalfazâde Ġsmail Çınarî, 1767‟de Alexis-Claude Clairaut‟un ve
1772‟de de Jacques Cassini‟nin zîcini Türkçeye çevirmiĢ ve daha sonra III. Selim‟in emriyle takvimler
bu zîce göre düzenlenmeye baĢlanmıĢ ve o zamana kadar kullanılmakta olan Uluğ Bey Zîci zamanla
terk edilmiĢtir.
Çınarî olarak da tanınan Ġsmail Efendi bu dönemin önemli bilim adamlarındandır. Babası gibi
Mukâbele-i Piyâde Kalemi‟nde çalıĢan ve orduyla birlikte seferlere katılan Kalfazâde Ġsmail Çınarî,
belki de mesleği nedeniyle gençliğinde matematiğe ve astronomiye merak sarmıĢtır; 1767‟de Sultan
III. Mustafa tarafından Laleli Camii muvakkitliğine getirilmiĢ ve 1789‟a kadar sürdürdüğü bu görevi
sırasında ikisi bu caminin Batı yönündeki kaidesi, diğeri bir taĢ üzerinde olmak üzere üç GüneĢ saati
yapmıĢtır. 1790 yılında da ölmüĢtür.
Tercüme-i Zîc-i Klero, Alexis-Claude Clairaut‟un (1713-1765) Theorie de la Lune adıyla 1765
yılında yayımlanmıĢ olan kitabının Fransızcadan yapılmıĢ çevirisidir. Bu çeviri 1767‟de yapılmıĢ ve III.
Mustafa‟ya adanmıĢtır.
Clairaut üç cisim problemi ile ilgilenmiĢ, Ay kuramı ve gezegen hareketleri üzerine çalıĢmıĢ ve
Ay kuramına iliĢkin çalıĢmalarını 1747‟de Akademi‟ye sunmuĢtur. Ancak Ay‟ın apoje hareketinin
ölçümündeki zorluğu aĢmak için gravitasyon kuramında bir değiĢiklik olması gerektiğini ileri
sürmüĢtür. Ona göre, gravitasyon yasası, mesafenin karesi ve küpünün toplamı biçiminde
değiĢtirilmeliydi (m/r2 + n/r3). Clariaut gibi Euler de ters kare yasasını düzeltme giriĢimi içerisindeydi.
Bu değiĢiklik dikkate alındığında Ay‟ın apoje hareketi için öngörülen kuram, gözlemle mükemmel
derecede uygunluk gösterdi. Bu Newton kuramının gözlemlerle uyum içinde olduğunu gösteren ilk
kanıttır. Clariaut bu çalıĢması ile ödüllendirildi ve çalıĢmasını 1752‟de Théorie de la Lune (Ay Kuramı)
adıyla yayımladı. Ancak Ġsmail Efendi, bu kitabın sadece cetveller kısmını çevirmesi Osmanlı bilim
zihniyetinin yapısı hakkında önemli ipuçları içermektedir.11
Ġsmail Efendi‟nin çevirdiği ikinci kitap Jacques Cassini‟nin (1677-1756) Tables Astronomiques
de Soleil, de la Lune, des Planétes, de Etoiles Fixes et des Satellites de Jupiter et de Saturne (Paris,
1740) adlı eserinden Tuhfe-i Behîc-i Rasînî Tercüme-i Zîc-i Kasînî adıyla 1772‟de Fransızcadan
yapmıĢ olduğu çeviridir.
1624
Cassini eserin giriĢinde babası Jean Dominique Cassin‟inin Ġtalya ve Fransa‟da yaptığı
gözlemlerini, bu gözlemleri eski gözlemlerle ve Fransız Akademisi‟nde Monsieur Maraldi adlı
astronomun gözlemleriyle karĢılaĢtırdığını yazar. Kitap Sultan III. Ahmed tarafından 1720 yılı
sonlarına doğru Fransa Kralı XV. Louis‟e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi‟nin Paris‟te
bulunduğu sırada, zamanın önemli araĢtırma merkezlerinden biri olan Paris Gözlemevi‟ni ziyaret
ederek teleskop ile gezegenleri ve yıldızları gözlemlemek istemiĢ, bu esnada gözlemevinin müdürü
olan Jacques Cassini (1677-1756) ile tanıĢmıĢ ve Osmanlı memleketlerinde kullanılmakta olan zîcler
hakkında sohbet ederlerken, Cassini, babası Gian Domenico Cassini‟nin henüz yayınlanmamıĢ olan
zîcinden bir nüshayı Yirmisekiz Mehmed Çelebi‟ye armağan etmiĢtir. Yirmisekiz Mehmed Çelebi
tarafından Ġstanbul‟a getirilen bu zîc, yaklaĢık yarım yüzyıl sonra, astrolojiye meraklı bir kiĢi olan
Sultan III. Mustafa‟nın dikkatini çekmiĢ ve Türkçeye tercüme edilerek kullanılmasını arzu edince,
Fransızcayı iyi bilen Kalfazâde Ġsmail Çınarî‟ye müracaat edilmiĢtir. Ġsmail Çınarî Efendi, söz konusu
eserin tercümesini 1772 yılında tamamlayarak Tuhfe-i Behîc-i Rasînî Tercüme-i Zîc-i Cassinî adıyla
yayınlamıĢ, ancak Cassini, iĢlemleri kolaylaĢtırmak amacıyla daha 1614 yılında Ġskoçyalı matematikçi
John Napier (1550-1617) tarafından keĢfedilen logaritma cetvellerini kullandığı için, bu tercümenin
baĢına 10.000‟lik bir logaritma cetveli ilave etmiĢ ve bunun kullanımı hakkında bilgi vermeyi de ihmal
etmemiĢtir. Böylece bu tercüme ile birlikte, hem logaritma hem de teleskop aracılığıyla elde edilen
dakik gözlem bulguları Osmanlı bilginlerinin hizmetine girmiĢtir.12
Diğer taraftan bu eser Osmanlı takvimciliğini de etkilemiĢtir. 1799-1800 yılından itibaren PadiĢah
III. Selim‟in emriyle takvimler bu zîce göre düzenlenmeye baĢlamıĢ ve Uluğ Bey Zîci zamanla terk
edilmiĢtir.13
Kopernik astronomisinden söz eden bir baĢka yapıt, Erzurumlu Ġbrahim Hakkı‟nın
Mârifetnâme‟sidir (1825). Burada, evren anlayıĢı, Ay ve GüneĢ tutulmaları ve doğa olayları
açıklanırken üç kaynak kullanılmıĢtır.
1. Kuran-ı Kerim, hadisler ve dinî referansları içine alan dinî kaynaklar.
2. Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sı gibi bilimsel eserler.
3. Suyûtî‟nin eseri gibi çeĢitli efsaneleri ve hurafeleri içeren halk inançları.
1757 yılında tamamlanmıĢ olan Mârifetnâme, 1825 yılında basılmıĢtır. Bir önsöz, üç fen ve bir
sonsöz olarak düzenlenmiĢtir. Önsözde, Ġslâm astronomisi baĢlığı altında evrenin yaratılıĢ düzeniyle
ilgili ayetler, varlıkların yaratılıĢ düzeniyle ilgili ayetler yer alır ve tefsirlerden ve hadislerden örnekler
verilir.14
Birinci fende, cevherler, ârazlar ve unsurlardan söz edilir ve astronomi bilimi için gerekli olan
aritmetik ve geometri bilgileri verilir. Ayrıca evrenin küre biçiminde olmasının kanıtları ve gezegenler
hakkındaki bilgiler de bu kısımda yer alır. Birinci fennin ikinci ve üçüncü bâblarında ise eski ve yeni
astronomi ele alınmaktadır.15
1625
Erzurumlu Ġbrahim Hakkı‟nın Mârifetnâme‟sinde, kozmografya ve astronomi olgularına iliĢkin
olarak hem hurafeler ve dinsel bilgilerden hem de bilimsel bilgileri yararlanmaktadır. Kitabın bazı
bölümlerinde ise tutulmalara iliĢkin bilimsel bir açıklama yer alır:
“Ay tutulması, Yerküre‟nin GüneĢ ile Ay arasında olmasıyla Ay‟ın ıĢığının kaybolmasından
ibarettir. GüneĢ tutulması ise, Yer ile GüneĢ arasında Ay‟ın bulunmasıdır.”16
Kitapta yeni astronomiye iliĢkin bilgiler birinci fennin sonlarına doğru yer alır. Burada Erzurumlu
Ġbrahim Hakkı, yeni astronomi kavramlarının din ile iliĢkisini de ele almıĢtır. Ona göre evrenin
merkezinde Yer ya da GüneĢ‟in olduğuna inanmanın din ile bir ilgisi yoktur. Önemli olan evrenin, yüce
yaratıcının bir eseri olduğuna inanmaktır. Ona göre, harekete daha elveriĢli olan küçük kütleli Yer‟in,
GüneĢ etrafında senede bir kere dönemesi daha kolay, iĢin gereğine uygun ve akla daha yakındır.17
Ancak Ġbrâhim Hakkı, Ġslâm astronomisi baĢlıklı kısımda ise, buna tam ters bir görüĢ öne
sürmüĢ ve Kur‟an ayetleri ve peygamber hadisleri uyarınca evrenin Ģeklini burada bu açıklamanın
yeterli olduğunu söyleyerek de çeliĢkiye düĢmüĢtür.18
Yeni astronomiden bahseden zîc çevirileri arasında, Joseph-Jérôme Lefrançais de Lalande‟ın,
Hüseyin Hüsnî Ġbn Ahmed Sabîh (ö. 1840) tarafından Tercüme-i Zîc-i Laland adıyla çevrilmiĢ olan zîci
de yer alır. Hüseyin Hüsnî ibn Ahmed Sabîh, on dokuzuncu yüzyılda Ġstanbul‟da yaĢamıĢ ve
müneccimbaĢılığa kadar yükselmiĢtir. Önceleri Arap ülkelerinde bulunan ve daha sonra Ġstanbul‟a
gelen Hüseyin Hüsnî, II. Mahmut zamanında ikinci müneccim olmuĢ, 1825‟te Mehmed Râkım
Efendi‟nin ölümüyle müneccimbaĢı olarak atanmıĢtır. 1838 yılında ise Selânik kadılığına getirilen
Hüseyin Hüsnî 1839 (ya da 1840) yılında ölmüĢtür.
Tercüme-i Zîc-i Laland, Fransız astronom Joseph-Jérôme Lefrançais de Lalande‟nin (1732-
1807) Tables Astronomiques (Paris 1759) adlı kitabının çevirisidir. Hüseyin Hüsnî bu eseri 1814
yılında Arapçaya, 1826 yılında da Türkçeye çevirmiĢtir. Tercüme-i Zîc-i Laland, Tables Astronomiques
adlı eserin takvim çıkartmakla ilgili kısmının, altı bölüm üzere geniĢletilmiĢ Türkçe çevirisidir. Çevirinin
giriĢinde Lalande‟nin zîcinin Kopernik sistemine uygun olarak hazırlandığı, Uluğ Bey ve Cassini
zîclerini hükümsüz bıraktığı ve bu yeni zîcin kıyamete kadar geçerli olacağı söylenmektedir.
1832 yılında Hekim Mustafa Behçet ile Hüseyin Hüsnî ortaklaĢa bir bildiri hazırlar ve burada
Cassini zîcinin takvim hesaplamalarında önemli hatalara sebep olduğunu, GüneĢ ve Ay
tutulmalarında 25 dakika kadar hata payı bulunduğu ve Lalande zîcinde ise bu hatanın birkaç
saniyeye indiğini söyleyerek Lalande zîcinin kullanılması gerektiğini ifade ederler. Bunun üzerine
padiĢah‟ın emriyle bu zîc kullanılmaya baĢlanır.19
Batı astronomi kaynaklarından yapılan aktarma ve çeviriler dıĢında, ilk defa Rusça
kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan bir eserde de Kopernik astronomisinden bahsedilmektedir. Bu
kitap, Bakülü Kudsî olarak bilinen Azerbaycanlı Abaskulu Ağa Ġbn Mirzâ Muhammed Hân-ı Sanî‟nin
(ö. 1846) Esrâr el-Melekût adlı eserinin çevirisidir. Bakülü Kudsî bu eseri önce Farsça yazmıĢ
1626
sonradan Arapçaya çevirmiĢ ve 1846‟da Sultan Abdülmecid‟e sunmuĢtur. PadiĢahın ilgisini çeken
kitap daha sonra Sadrazam ReĢid PaĢa‟nın görevlendirmesiyle Hayatizâde Seyyid ġeref Halil el-
Elbistânî tarafından Efkâr el-Ceberût fî Tercemet Esrâr el-Melekût adıyla 1848‟de Türkçeye
çevrilmiĢtir.
Esrâr el-Melekût Kudsî‟nin daha önce kaleme aldığı coğrafyaya iliĢkin bir kitabın özetidir.
Önsözde astronominin kısa tarihi verilir ve Kopernik kuramından bahsedilir. Kopernik kuramı burada
en baĢarılı kuram olarak verilmektedir. Kudsî eserini baĢtan sona yeni astronomi anlayıĢına göre
yazmıĢ ve tercihini bu kuram lehine kullanmıĢtır. Kudsî tercih sebebini Ģöyle yazar:
“…Gerek Batlamyus ve gerekse Kopernik görüĢlerinden birini tercih etmenin dinimiz açısından
herhangi bir mahsuru yoktur. Çünkü bunlar dinle değil akılla ilgilidirler. Aklî hususlarda taklit câiz
olmayacağından biz aklın tercih ettiğini kabul ederiz. Kopernik görüĢünü akıl ve gözlem kaideleriyle
karĢılaĢtıran bazı Müslüman yeni astronomlar bu görüĢün doğruluğunu, ayet ve hadislere dayanarak
müdafaa etmiĢler, bilim ve gözlem esaslarına uymayan Batlamyus görüĢünün nasıl olup da bu kadar
zaman Ģöhretini devam ettirdiğine hayret etmiĢlerdir. Ben bu Kopernik görüĢünün geometrik
kaidelerden çıkarılmıĢ olan açık ve kesin delillerle, ayrıca ayet ve hadislerle de uyuĢtuğunu,
Batlamyus‟unkinin ise bunun tersi olduğunu anladım.”20
Kitabın sonsözünde ise, yeni astronominin evren anlayıĢının Kuran-ı Kerim ve hadislerle
desteklendiği vurgulanmıĢ ve din-bilim uzlaĢmasının sağlanmasına gayret edilmiĢtir.
Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟da Verilen Astronomi Dersleri
Bu faaliyetler, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlıların coğrafyadan sonra, astronomi ve
matematik sahalarında da Batı ile temasa gelmeye baĢladıklarını ve hiç değilse ilk planda kendileri
için gerekli olan kuramsal bilgileri, yavaĢ yavaĢ da olsa, aktarmaya baĢladıklarını göstermektedir.
Ancak Osmanlılar bu dönemde daha çok vakit tayini için gerekli olan bilgileri içeren zîcleri
çevirmiĢlerdir. Batı‟da bu dönemde astronomi biliminin yapısını tamamen değiĢtiren önemli bir çok
eser dururken, bu türde zîclerin seçilmiĢ olması Osmanlı bilimine hakim olan karakteri göstermektedir.
1773‟te Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ve 1793‟te Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun‟un
kurulmasıyla astronomi dersleri devlet eliyle öğretilmeye baĢlanmıĢtır. Sultan III. Selim Dönemi‟nde
kurulan Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟un ilk baĢhocası olan Hüseyin Rıfkı Tâmanî (?-1817),
Mühendishâne‟deki derslerin düzenlenmesine büyük emeği geçmiĢ, Arapça ve Farsçanın yanı sıra
Ġngilizce, Fransızca, Ġtalyanca ve Latince bilmesinin sağladığı olanaklarla çağdaĢ Batı biliminin
Osmanlılara aktarılmasına öncülük etmiĢtir.
Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟da astronomi derslerini ilk okutan Hüseyin Rıfkı Tâmanî‟dir.
Hüseyin Rıfkı Tâmanî‟nin astronomiye iliĢkin müstakil bir kitabı yoktur. Onun öğrencisi olan Hoca
Ġshak Efendi onun coğrafyaya iliĢkin notlarını özetleyip el-Medhâl fi‟l-Coğrafya adıyla 1831‟de
yayımlamıĢtır. Burada verilen astronomi sistemi Yer Merkezli astronomi sistemidir. Diğer taraftan
1627
Hüseyin Rıfkı‟nın çağdaĢ fizikle ilgili olan Mecmua el-Mühendisîn (Mühendislerin Mecmuası) adlı
eserinde, Yer‟in bir derecelik meridyen yayının ölçülmesine de yer verilmiĢtir. Hüseyin Rıfkı‟nın
belirttiğine göre, bir derecelik meridyen yayının ölçülmesi iki açıdan önemlidir; böylece uzunluk
ölçüsünde uluslararası bir birliğin sağlanması için gerekli olan birim uzunluk saptanmıĢ olacak ve
Yer‟in gerçek biçimi belirlenecektir. Nitekim yapılan ölçümler sonucunda, Yer‟in biçiminin Newton‟un
öngördüğü gibi, ekvatorda çıkık ve kutuplarda ise basık olduğu kanıtlanmıĢtır.21
Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun‟a 1817‟de Hüseyin Rıfkı Tamânî‟den sonra Seyyid Ali PaĢa
BaĢhoca olmuĢtur. Seyyid Ali PaĢa 15. yüzyılın önemli astronomlarından Ali KuĢçu‟nun Fethiye adlı
eserini Mir‟ât el-„Âlem (Evrenin Aynası) adıyla tercüme etmiĢ22 ve eserin önsözünde, astronomide üç
önemli görüĢ olduğundan söz etmiĢtir. Bunlar, Batlamyus‟un Yer merkezli sistemi, Pitagoras ve
Kopernik‟in GüneĢ merkezli sistemi ve Tycho Brahe‟nin hem Yer‟i hem de GüneĢ‟i merkeze alan
sistemidir. Seyyid Ali PaĢa, Yer merkezli sistemin Ġslâm ülkelerinde yaygın olduğunu, takvim yapmak
için hazırlanan zîclerin bu görüĢe dayandıklarını, dolayısıyla da bu görüĢün kabul edildiğini
söylemektedir.23
1830 yılında Seyyid Ali PaĢa‟nın azledilmesiyle BaĢhocalığa Ġshak Efendi getirilir. Ġshak Efendi
en önemli eseri olan Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü cildini astronomiye ayırarak ağırlığı
Kopernik kuramına verir ve bu sistemin o zamana kadar Osmanlılarda en uzun ve belki de en teknik
izahını vererek, “hata olması muhtemel ise de” Kopernik görüĢünün ilm-i hikmete daha uygun
olduğunu kesin bir Ģekilde belirtir.24 Hoca Ġshak Efendi, Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü
cildinde Batlamyus, Kopernik ve Tycho Brahe‟nin sistemlerini verdikten sonra III. Makale‟nin sonunda
Ģunları söyler;
“Sonuç; Kopernik mezhebinin hatalı olması muhtemel ise de, bütün gök cisimlerinin hareketi, bu
mezhep üzere uygun açıklanıp bildirilmekle bu cihet itibara uygundur. Zira, bu mezhepte, bütün
gezegenlerin küreleri GüneĢ‟in etrafında hareketli olup, ilm-i hikmette de bildirilmiĢtir ki bir cismin
yarıçapı, duran bir noktanın etrafında zaman ile orantılı uzaklığı ve mesafeyi katetmesi ancak o cismin
etrafında hareket etmesiyle olur. Gözlemsel astronomide sonradan kaydedilen genel kural ile, bütün
yıldızların katettikleri mesafenin, zaman ile orantılı olmasının GüneĢ‟in etrafında hareket etmesine
bağlı olduğu ispat edilmiĢtir. Bu takdirce, gezegenlerin (kürelerinin) merkezleri, GüneĢ‟in merkezi
olmadığında bu genel kural asılsız olmalıdır. Bu ise karĢıdır. Bu takdirce, bütün yıldızların (kürelerinin)
merkezinin Yer küre değil de GüneĢ olduğunu uygun görmüĢlerdir. Anılan kuraldan baĢka iki kural da
ortaya çıkar; ilkin bir noktanın etrafında hareket eden çeĢitli cisimlerin hızları, o noktadan olan
uzaklıklarının kareköklerine eĢit olur. Ġkinci olarak, çeĢitli yıldızların dolanım zamanlarının kareleri, o
noktadan olan uzaklıklarının küpleriyle orantılı olur. Gözlemsel astronominin bu kuralları, gezegenlerin
hareketlerinde GüneĢ merkez olmayınca sâdık olmazlar. Ve bu takdirce, GüneĢ‟in gezegenlere
merkez olması, astronomi araĢtırmaları ve tabiat kurallarına uygun ve münasip görünür.”25
Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü cildinin 114-347. sayfaları arası üç makale olarak
astronomiye ayrılmıĢtır. Konuları Ģöyledir:
1628
Astronomiden Yerküre Ġle Göğün Durumunu ve Gökcisimlerinin Niteliklerini Ġçeren I. Makale:
1. Bab, ufuk dairesi beyanındadır.
2. Bab, ekvator beyanındadır.
3. Bab, meridyen dairesi beyanındadır.
4. Bab, kutbun yüksekliği ve kentlerin enlem ve boylamları beyanındadır.
5. Bab, tutulum dairesi yani burçlar kuĢağı beyanındadır.
6. Bab, Yer‟in bölgeleri beyanındadır.
7. Bab, fecr ve Ģafak beyanındadır.
8. Bab, yıldızların dik doğuĢları ve meyilleri, enlem ve boylamları beyanındadır.
9. Bab, zamanın takdim ve tayini beyanındadır.
10. Bab, paralel yükseltilerle (irtifâ‟at-ı mütenâzire) vakit ve zaman tayini beyanındadır.
11. Bab, ıĢığın kırılması beyanındadır.
12. Bab, temel gözlemler beyanındadır.
13. Bab, yıldızların paralaksları beyanındadır.
14. Bab, gezegenlerin büyüklükleri beyanındadır.
15. Bab, gezegenlerin Yer‟e göre büyüklüklerinin miktarları beyanındadır.
Astronomiden Gezegenlere Dair Mezhepleri Ġçeren II. Makale:
1. Bab, Batlamyus mezhebi beyanındadır.
2. Bab, Tycho Brahe mezhebi beyanındadır.
3. Bab, Kopernik mezhebi beyanındadır.
4. Bab, adı geçen mezhepler üzere astronomi eserlerinin Ģerh ve izahları beyanında olup üç
fasıl içerir.
Fasıl 1, günlük ve yıllık hareketin ve mevsimlerin beyanındadır.
Fasıl 2, Yer‟in ve GüneĢ‟in apoje ve perijeleri ve gezegenlerin karĢılaĢma ve kavuĢma konumları
beyanındadır.
1629
Fasıl 3, gezegenlerin ileri gidiĢleri, durmaları ve geri gidiĢleri ve sabit yıldızların hareketleri
beyanındadır.
Astronomide Doğa Felsefesini Ġçeren III. Makale:
1. Bab, ilk çekim kuvveti beyanındadır.
2. Bab, genel çekim kuvveti ile gökcisimlerinin hareketlerinin çıkarılması beyanındadır.
3. Bab, yıldızların doğal nedenlerinin çıkarılması beyanındadır.
4. Bab, gökcisimlerinin kesafet ve cevherleri beyanındadır.
5. Bab, gezegenlerin düzensiz hareketleri beyanındadır.
6. Bab, diğer gökcisimlerinin hareketleri beyanındadır.
7. Bab, GüneĢ‟in durumu ve hareketi beyanındadır.
8. Bab, sabit yıldızlar ile suretlerinin beyanındadır.
9. Bab, Yerkürenin durumu beyanındadır. Üç fasıldır.
Fasıl 1, Yerkürenin hareketi beyanındadır.
Fasıl 2, Yer‟in Ģekli beyanındadır.
Fasıl 3, Yerkürenin kutuplarda basık olduğu beyanındadır.
10. Bab, gezegenlerin görünüĢleri beyanındadır.
11. Bab, Ay‟ın durumu beyanındadır.
12. Bab, GüneĢ ve Ay tutulmaları beyanındadır.
13. Bab, uyduların durumları beyanındadır.
14. Bab, kuyruklu yıldızlar beyanındadır.
Astronomide Sabit Yıldızların Hareketlerine Dair ve Çekim Kuvvetine Dair Olan Bahisleri Ġçeren
IV. Makale:
1. Bab, Descartes‟ın hareket sebebine dair olan yöntemi beyanındadır.
2. Bab, sonraki düĢünürlerden Newton adındaki filozofun yöntemi beyanındadır.
3. Bab, küçük cisimlerde oluĢan çekim kuvveti beyanındadır.
1630
4. Bab, itme kuvvetinin kuralları beyanındadır.
1 Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Büyük Cihad‟dan Frenk Fodulluğuna, Ġstanbul 1996, s. 141;
Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Ramazan ġeĢen, Cevat Ġzgi, Cemil Akpınar, Ġhsan Fazlıoğlu, Osmanlı
Astronomi Literatürü Tarihi (OALT), Cilt I, Ġstanbul 1997, s. CXXVI.
2 Ġhsanoğlu, 1996, s. 142-153; OALT, Cilt I, s. CLXXIX, 340-345.
3 Ġhsanoğlu, 1996, s. 153-157; OALT, s. 355-356; Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Ramazan ġeĢen,
M. Serdar Bekar, Gülcan Gündüz, A. Hamdi Furat, Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi (OCLT),
Ġstanbul 2000, s. 108-114.
4 OCLT, s. 111.
5 OCLT‟den naklen, s. 112.
6 Ġhsanoğlu, 1996, s. 158-163.
7 GüneĢ merkezli kurama yapılan en önemli itiraz olan bu mesele yıldızların paralaksları
problemidir. Yer merkezli sistemi savunan astronomlara göre, eğer Yer, GüneĢ etrafında hareket
ediyor ise, Yer‟in hareketinden dolayı yıldızlar konumlarını hissedilebilir derecede değiĢtirmeliydiler.
Gerçekte çok küçük olan ve Yer‟in hareketine bağlı bu konumsal değiĢme (paralaktik kayma) 1838
yılında Friedrich Wilhelm Bessel (1784-1846) tarafından keĢfedilmiĢ ve GüneĢ merkezli sistemin bir
kanıtı sayılmıĢtır.
8 Ġhsanoğlu, 1996, s. 163-165; OALT, s. 416-418.
9 Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde Ġlim, Ġstanbul 1982, s. 188.
10 Ġhsanoğlu, 1996, s. 167.
11 Ġhsanoğlu, 1996, s. 180.
1631
12 Ġhsanoğlu, 1996, s. 179-182; OALT, s. 530-531.
13 OALT, s. 530-536.
14 Erzurumlu Ġbrahim Hakkı, Mârifetnâme, Ġstanbul 1330/1912, s. 2-21.
15 Mârifetnâme, s. 24-158.
16 Mârifetnâme, s. 45.
17 Mârifetnâme, s. 144-151.
18 Ġhsanoğlu, 1996, s. 172-173.
19 Ġhsanoğlu, 1996, s. 183.
20 Ġhsanoğlu, 1996, s. 189-190.
21 Ġhsanoğlu, 1996, s. 185-186.
22 Ġhsanoğlu, 1996, s. 186-187; OALT, s. 587-588.
23 Seyyid Ali PaĢa, Mir‟âtü‟l-„Âlem, Ġstanbul 1239/1843, s. 2-3; Seyyid Ali PaĢa, Miratü‟l-Alem
(Evrenin Aynası), Ali KuĢçu‟nun Fethiyye Adlı Eserinin Çevirisi, Hazırlayan: Yavuz Unat, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s. 23-24.
24 Hoca Ġshak Efendi, Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye, Ġstanbul 1261, s. 235-236; Ġhsanoğlu,
1996, s. 187-188; OALT, s. 577-579.
25 Bkz. Hoca Ġshak Efendi, s. 235-236.