"Çağdaş Astronominin Türkiye'ye Girişi”, Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Yayınları,...

14
1618 ÇağdaĢ Astronominin Türkiye'ye GiriĢi / Yrd. Doç. Dr . Yavuz Unat [s.906-914] Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları 17. yüzyıl ortalarında baĢlamıĢsa da yeni astronominin kabul görmesi 19. yüzyılın ortalarını bulmuĢtur. 17. yüzyılda modern astronominin Osmanlılara giriĢini sağlayan ilk eserler genellikle zîc ve coğrafya tercümeleridir. Yeni astronomiye iliĢkin bu temaslar 18. yüzyılda Batı coğrafya literatürünün, 18. yüzyılın ikinci yarısında ise Fransız zîclerinin çevrilmesiyle devam etmiĢtir.1 1830‟larda Mühendishanelerin eğitim programlarının modernleĢme çalıĢmalarıyla yeni astronominin kavramları ve bilgileri ayrıntılı bir Ģekilde BaĢhoca Ġshak Efendi‟nin katkılarıyla girmiĢtir. Bu döneme kadar hatta bu dönemden sonra bile yeni astronomi hakkında yapılan çeviriler ve yazılarda hep Kopernik astronomisine kuĢkulu bakıĢ sürmüĢtür. Yeni astronomiye karĢı bu tereddütlü bakıĢ açısı ancak 19. yüzyılın ortalarında ortadan kalkmıĢtır. Kopernik sisteminden bahseden ilk eser, Fransız astronom Noel Durret‟in (ö. 1650‟ler) zîcinin Zigetvar asıllı olan ve Ġstanbul‟a yerleĢen Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi (17. yüzyıl sonları) tarafından 1660-1664 yıllarında, Secencel el-Eflâk fî Gâyet el-Ġdrâk (Feleklerin Aynası ve Ġdrâkin Gâyesi) adıyla yapılan çeviridir. Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi bu kitapta, günümüze kadar yazılmıĢ olan zîclerden ve daha sonra Kopernik‟in zîcinden söz eder.2 Kitap, astronomi cetvelleri konusunda Avrupa dillerinden nakledilen bildiğimiz ilk kitaptır. Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Duret‟in zîcini ilk önce Arapçaya, sonra da Kazasker Ünsi Efendi‟nin (ö. 1664) teĢvikiyle Türkçeye çevirmiĢtir. Çevirinin giriĢ kısmında Batlamyus ve Zerkâlî‟nin çalıĢmalarından ve Alphonso Tablolarından bahseden Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Ģöyle devam eder: “1441 yılında Alman bilginlerinden Peurbach ve Regiomontanus, Alfonso Zîci‟nin yanlıĢlarını tespit ettiler. Regiomontanus, Zîc‟i düzeltmek için gözlemlere baĢladıysa da ömrü yetmediği için çalıĢmasını bitiremedi. Birkaç yıl sonra daha baĢarılı ve üstün olan Nikolo Kopernik Alphonso Zîci‟nin yanlıĢlarını bulup temelinden sakat olduğunu anlayarak 1525 yılında yeni bir yol ortaya çıkardı. Bu yolu astronomların çeĢitli zamanlardaki gözlemlere dayanarak kurdu… Sonra Kopernik yeni bir temel kurup küçük bir zîc yaptı. Bu zîc kendisinden sonra Tycho Brahe zamanına kadar 60 yıl kullanıldı. Daha sonra Reine kıyılarında Tycho Brahe çok sayıda mükemmel aletlerle gözlemlerde bulunup Kopernik zîcinin gerçeğe uymadığını gördü. Bundan dolayı Kopernik zîcini düzeltmeye çalıĢtı. Kendi gözlemlerine dayanarak GüneĢ, Ay ve sabit yıldızların hareket takvimini de yazacaktı. Ancak Bohemya Seferi çıktı. Zîcin müsveddelerini bastırmak istedi. Ömrü yetmediğinden baĢaramadı. Sonunda çağdaĢı olan Daina Ģehrinden Longomontanus Tycho‟un zîce yakın, yanlıĢı çok olmayan bir zîc meydana getirdi. Bundan sonra Ġspanya Kralı Rudolph‟un yanında çalıĢan Kepler adlı bilgin

Transcript of "Çağdaş Astronominin Türkiye'ye Girişi”, Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Yayınları,...

1618

ÇağdaĢ Astronominin Türkiye'ye GiriĢi / Yrd. Doç. Dr. Yavuz Unat

[s.906-914]

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye

Osmanlı Türklerinin modern astronomi ile ilk temasları 17. yüzyıl ortalarında baĢlamıĢsa da yeni

astronominin kabul görmesi 19. yüzyılın ortalarını bulmuĢtur. 17. yüzyılda modern astronominin

Osmanlılara giriĢini sağlayan ilk eserler genellikle zîc ve coğrafya tercümeleridir. Yeni astronomiye

iliĢkin bu temaslar 18. yüzyılda Batı coğrafya literatürünün, 18. yüzyılın ikinci yarısında ise Fransız

zîclerinin çevrilmesiyle devam etmiĢtir.1

1830‟larda Mühendishanelerin eğitim programlarının modernleĢme çalıĢmalarıyla yeni

astronominin kavramları ve bilgileri ayrıntılı bir Ģekilde BaĢhoca Ġshak Efendi‟nin katkılarıyla girmiĢtir.

Bu döneme kadar hatta bu dönemden sonra bile yeni astronomi hakkında yapılan çeviriler ve

yazılarda hep Kopernik astronomisine kuĢkulu bakıĢ sürmüĢtür. Yeni astronomiye karĢı bu tereddütlü

bakıĢ açısı ancak 19. yüzyılın ortalarında ortadan kalkmıĢtır.

Kopernik sisteminden bahseden ilk eser, Fransız astronom Noel Durret‟in (ö. 1650‟ler) zîcinin

Zigetvar asıllı olan ve Ġstanbul‟a yerleĢen Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi (17. yüzyıl sonları) tarafından

1660-1664 yıllarında, Secencel el-Eflâk fî Gâyet el-Ġdrâk (Feleklerin Aynası ve Ġdrâkin Gâyesi) adıyla

yapılan çeviridir. Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi bu kitapta, günümüze kadar yazılmıĢ olan zîclerden

ve daha sonra Kopernik‟in zîcinden söz eder.2

Kitap, astronomi cetvelleri konusunda Avrupa dillerinden nakledilen bildiğimiz ilk kitaptır.

Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Duret‟in zîcini ilk önce Arapçaya, sonra da Kazasker Ünsi Efendi‟nin (ö.

1664) teĢvikiyle Türkçeye çevirmiĢtir. Çevirinin giriĢ kısmında Batlamyus ve Zerkâlî‟nin

çalıĢmalarından ve Alphonso Tablolarından bahseden Tezkireci Köse Ġbrahim Efendi Ģöyle devam

eder:

“1441 yılında Alman bilginlerinden Peurbach ve Regiomontanus, Alfonso Zîci‟nin yanlıĢlarını

tespit ettiler. Regiomontanus, Zîc‟i düzeltmek için gözlemlere baĢladıysa da ömrü yetmediği için

çalıĢmasını bitiremedi. Birkaç yıl sonra daha baĢarılı ve üstün olan Nikolo Kopernik Alphonso Zîci‟nin

yanlıĢlarını bulup temelinden sakat olduğunu anlayarak 1525 yılında yeni bir yol ortaya çıkardı. Bu

yolu astronomların çeĢitli zamanlardaki gözlemlere dayanarak kurdu… Sonra Kopernik yeni bir temel

kurup küçük bir zîc yaptı. Bu zîc kendisinden sonra Tycho Brahe zamanına kadar 60 yıl kullanıldı.

Daha sonra Reine kıyılarında Tycho Brahe çok sayıda mükemmel aletlerle gözlemlerde bulunup

Kopernik zîcinin gerçeğe uymadığını gördü. Bundan dolayı Kopernik zîcini düzeltmeye çalıĢtı. Kendi

gözlemlerine dayanarak GüneĢ, Ay ve sabit yıldızların hareket takvimini de yazacaktı. Ancak

Bohemya Seferi çıktı. Zîcin müsveddelerini bastırmak istedi. Ömrü yetmediğinden baĢaramadı.

Sonunda çağdaĢı olan Daina Ģehrinden Longomontanus Tycho‟un zîce yakın, yanlıĢı çok olmayan bir

zîc meydana getirdi. Bundan sonra Ġspanya Kralı Rudolph‟un yanında çalıĢan Kepler adlı bilgin

1619

Tycho‟nun gözlemlerine dayanarak bütün yıldızların hareketi ile ilgili bir zîc tertipleyerek Rudolph Zîci

diye adlandırıldı. Kendisinin de dediği gibi bu zîc yapılan gözlemlere bütünüyle uymuyordu. Çünkü

Batlamyus‟un gözlediği yıldızların yerleriyle bu zîcinki birbirini tutmuyordu. GüneĢ ile Ay tutulmaları da

bu zîce uyum göstermiyordu. Sonunda Duret adlı bilginin Lansberge‟nin (ö. 1632) zîcine dayanarak

30 yıl gözlemle meydana getirdiği zîcini Tezkireci diye tanınan ben Ġbrâhim el-Zigetvarî getirtip

tercüme ettim.”

Modern astronomiden bahseden ikinci eser Ebû Bekr ibn Behrâm ibn Abdullâh el-Hanefî el-

DimaĢkî‟nin (ö. 1692) kısaca Atlas Major olarak bilinen Latince eserden Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur fî

Tahrîri Atlas Mayor (Coğrafya-yı Atlas, 1685) adı ile hazırladığı eserdir.3

Ebû Bekr ibn Behrâm ibn Abdullâh el-DimaĢkî on yedinci yüzyıl Osmanlı coğrafyacılarındandır

ve coğrafyacı Ebû Bekr Efendi adıyla meĢhur olmuĢtur. DimaĢk‟ta doğmuĢ, burada eğitimini

tamamladıktan sonra Ġstanbul‟a gelmiĢ ve Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed PaĢa‟nın (ö. 1676) yakın

adamları arasına girmiĢtir. Daha sonra, ġeyhülislam Yahya Efendi‟nin kardeĢinin oğlu olan ġeyh

Mehmed Ġzzetî‟nin (ö. 1681) asistanı, ardından da müderris olmuĢtur. 1690 yılında Haleb kadılığına

getirilmiĢ ve 1691 yılında görevdeyken ölmüĢtür.

Ebû Bekr ibn Behrâm, matematik, coğrafya ve Latince bilmesi nedeniyle padiĢah IV. Mehmed

tarafından Wilhelm Blaeu (ö. 1638) ve oğlu Joan tarafından hazırlanan ve 1650-1665 yıllarında

Amsterdam‟da basılan on cilttlik Atlas Major seu Cosmographia Blaeuiana Qua Solum, Coelum

Accuratissime Describuntur adlı kitabın çevrilmesiyle görevlendirilmiĢtir.

1668 yılında bu eserin bir nüshası padiĢaha Hollanda‟nın Ġstanbul Elçisi Justin Colier tarafından

sunulmuĢ ve eser 1675-1685 yılları arasında altı cilt olarak, Ebû Bekr ibn Behrâm tarafından, Nusret

el-Ġslâm ve‟l-Surur fî Tahrîri Atlas Mayor adıyla Türkçeye çevrilmiĢtir. Ebû Bekr ibn Behrâm eseri

çevirmekle kalmamıĢ, Osmanlı coğrafyasıyla ilgili bazı ekler de yapmıĢtır. Ayrıca bir süre sonra eserin

Muhtasar Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur adıyla bir özetini de yayımlamıĢtır.

Nusret el-Ġslâm ve‟l-Surur fî Tahrîri Atlas Mayor, Atlas Major‟un ilaveli bir çevirisidir. Bir çok yeri

kısaltılmıĢtır. Çevirisi 1685‟te tamamlanan bu eser, bazı haritalar ve Amerika ve Avrupa tarihi ve

coğrafyasıyla ilgili bilgiler de içermektedir. Her memlekete bir kısım ayrılmıĢ ve burada memleketin

fizikî coğrafyası, ormanları, ziraî ürünleri, insanları, örf ve adetleri, tarihi eserleri, Ģehirleri, idare Ģekli,

eğitim ve dinî kurumları hakkında bilgi verilmiĢtir. OCLT‟de bildirildiğine göre, Atlas Major

Tercümesi‟nin Topkapı Sarayı Kütüphanesi‟nde bulunan dokuz ciltlik nüshasının birinci cildi, genel

coğrafya ve kozmografyaya, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beĢinci ciltleri Avrupa ülkelerine, altıncı cildi

Afrika kıtasına, yedinci cildi Ġtalya‟ya, sekizinci cildi Çin‟e, dokuzuncu cildi Amerika ve adalara

ayrılmıĢtır.4

Eserin giriĢinde, astronomi biliminin önemine değinilir ve astronomide Ġslâm dünyasının durumu

verilir. Ebû Bekr ibn Behrâm burada, Avrupalılarca ileri sürülen ve Müslümanlarda astronomi biliminin

1620

Nasirüddîn-i Tûsî, Fahr-i Râzî, Nizâm ve Ali KuĢçu ile bittiği düĢüncesine katılmadığını ifade eder.

Ona göre, Ġslâm dünyasında astronomi bilginleri çoktur. Ancak bunlar daha çok astronominin

kuramsal yönü ile ilgilenmekte, uygulamayı bilmemektedirler.

“Her ne kadar Kâtip Çelebi biraz bu bilimle uğraĢtıysa da tam bir eser ortaya koyamadı”

diyerek padiĢahın bu konuda kendisine bir eser hazırlamasını emrettiğini söyler.

Ona göre varlığın hallerini bildiren bilimler ikiye ayrılır:

1. Feleklerin durumunu konu edinen astronomi.

2. Yer‟in durumunu konu edinen coğrafya.

Kafirler bir çok Ģeyi bu fenlerle öğrenmiĢler, bunlar yardımıyla ülkelerini idare altına almıĢlar ve

Müslümanları taciz etmekte üstünlük göstermiĢlerdir.

Evrenin Merkezi baĢlıklı bölümde ise Batlamyus, Kopernik, Tycho Brahe ve Andreas Argoli‟nin

sistemleri çok kısa olarak tanıtılır. Bu kısım eserin Latince orijinalinden kısadır. Blaue Yer merkezli

sitemin doğru ve Kitâb-ı Mukaddes‟e aykırı olan diğer sistemlerin ise yanlıĢ olduğunu belirtir. Ebû

Bekr ibn Behrâm, bu bölümde bu sistemleri üç sayfalık bir özetle ele almıĢtır. Diğer taraftan bu

bölümde sadece Pythagoras ve Batlamyus‟un isimleri geçmektedir. Ebû Bekr ibn Behrâm, bu

bölümde Ģöyle devam eder:

“Evrenin merkezi konusunda çok ihtilaf edilmiĢtir. ġöyle ki: Eski ve yeni alimlerin çoğu, „Evrenin

merkezi Yer‟dir, sakindir, hareketli değildir; diğer unsurlar ve gezegenler ise Yer‟in çevresindedir.‟ der.

Tevrat‟ta böyle yazılmıĢtır. Pythagoras ve Batlamyus‟un takipçileri bu görüĢe inanmıĢlardır. Bazıları

„Evrenin merkezi GüneĢ‟tir, sakindir, hareketli değildir. Diğer unsurlar ve gezegenler hareketlidir.‟

görüĢünü savunurlar. Bir görüĢe göre de, Yer merkezdedir, GüneĢ Ay ve diğer gezegenler baĢka bir

Ģekildedir. Bir görüĢe göre de derler ki: „Yer merkezdedir, sonra Atlas Feleği, sonra sabit yıldızlar,

daha sonra da Satürn, Jüpiter, Mars, Ay, Hava, Su ve AteĢ gelir. GüneĢ, Merkür ve Venüs baĢka

Ģekildedir.‟ Kısacası bu görüĢlerin en doğrusu birinci görüĢtür. Öbürleri yanlıĢtır. Zira bunlar Tevrat‟a

aykırıdır.”5

Yeni astronomi kavram ve prensiplerine iliĢkin daha geniĢ bilgi 18. yüzyılın ilk yarısında

Müteferrika‟nın Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sına yaptığı ilavelerde bulunmaktadır. Kopernik‟ten

yaklaĢık bir yüzyıl sonra ölmesine ve Cihannümâ‟yı yazarken Batı kaynaklarından büyük ölçüde

yararlanmamıĢ olmasına rağmen Kâtip Çelebi‟nin GüneĢ merkezli gök sisteminden habersiz

görünmesi ve sadece Batlamyus sisteminden bahsetmesi ĢaĢırtıcıdır. Ancak Müteferrika 1732‟de

Cihannümâ‟yı basarken bu esere bazı ilaveler yapmıĢ ve bu ilavelerde yeni astronomiden söz

etmiĢtir. Bu ekte Mütefferrika, Batlamyus‟un, Kopernik‟in ve Tycho Brahe‟nin sistemlerinden bahseder

ve Yer merkezli görüĢün Ġslâm filozofları tarafından kabul edildiğini kaydeder. Bu üç sistem arasında

1621

GüneĢ merkezli sisteme iliĢkin tartıĢmalara daha fazla yer ayrılmıĢ, Tycho Brahe‟nin sistemine ise

fazla ilgi gösterilmemiĢtir.6

Mütefferrika, bu ekinde, Kopernik sistemini anlatırken oldukça temkinli davranır. Burada ayrıca

Descartes‟in Çevrim Kuramı, Arsitoteles‟in Hareket Kuramı ve Galilei‟nin buna itirazları da verilir.

Müteferrika, evrene iliĢkin üç görüĢ olduğunu söyler:

1. Birinci görüĢ, Batlamyus ve Aristoteles‟in (Eski Astronomi),

2. Ġkinci görüĢ Pythagoras, Platon ve Kopernik‟in (Yeni Astronomi),

3. Üçüncü görüĢ ise Tycho Brahe‟nin (Yeni Astronomi)

görüĢleridir. Bu üç görüĢü açıklamadan önce bu görüĢün din ve inanç meseleleriyle iliĢkisine

dikkat çeken Müteferrika, evrenin Tanrı‟nın eseri olduğunu ve buna inanmanın dinin gereği olduğunu

söyler. Ancak ona göre, evrenin yapısı, oluĢumu ve Ģekline iliĢkin görüĢler dine bağımlı değildir. Buna

karĢın kendisi birinci görüĢün herkesçe makul ve üstün tutulduğunu ve ikinci ve üçüncü görüĢlere

itibar edilmediğini ve reddedildiğini ifade eder. Ancak bu üç görüĢün de açıklanması gerektiğini söyler

ve bu üç görüĢü açıklarken Ġslâm filozoflarının birinci görüĢü kabul ettiğini belirtir. Üçüncü görüĢe uzun

bir yer ayıran Müteferrika, Aristoteles‟in görüĢlerini sağlam ve isabetli olarak niteler ve üçüncü görüĢü

talihsiz ve atıl olarak betimleyerek bilim adamlarını bu yeni görüĢü eleĢtirmeye ve buna karĢı delillerini

ileri sürmeye davet eder.

Daha sonra Yer merkezli ve GüneĢ merkezli sistemlerin bir karĢılaĢtırmasını yapan Müteferrika,

GüneĢ merkezli sisteme karĢı ileri sürülen üç eleĢtiriyi verir:

1. Bu yeni görüĢ kutsal kitaplara aykırıdır.

2. Yıldızlar konumlarını Yer‟e göre değiĢtirmezler.7

3. Yer‟in hareketli olması yeryüzündeki cisimleri etkiler.

Bu üç eleĢtiriyi de cevaplayan Müteferrika burada Galilei fiziğini kullanır.

Müteferrika‟nın Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sına yaptığı ilaveler, yeni astronomi konularını ele

alan en geniĢ metin olma özelliğini uzun süre korumuĢtur. Bu ekle birlikte Cihannümâ‟nın

basılmasından bir yıl sonra, yine Müteferrika Andreas Cellarius‟un ilk baskısı 1708‟de yapılan Atlas

Coelestis adlı Latince astronomi eserini, III. Ahmed‟in emriyle Mecmûa Hey‟et el-Kadîme ve‟l-Cedîde

(Eski ve Yeni Astronomi Mecmuası, 1733) adıyla tercüme etmiĢ ve böylece eski ve yeni astronomiyi

ele alan bağımsız bir eser Osmanlı literatürüne girmiĢtir.

Müteferrika bu çevirinin amacını Ģu Ģekilde verir; eserin içeriğini mümkün olduğu kadar

açıklamak, eserdeki Latince kelimeleri Türkçeye çevirmek ve astronomi bilginlerinin evren yapısı

1622

hakkındaki görüĢlerini özetlemek. Müteferrika çeviride bazı yerleri değiĢtirmiĢ ve ilaveler yapmıĢtır.

Örneğin, Atlas Coelestis‟te yer alan resimleri Türk zevkine göre düzenlemiĢtir.

Müteferrika bu çeviride Cihannümâ‟da verdiği üç kurama ek olarak Solili Aratus‟un görüĢünü de

verir, ancak bu görüĢün Yunan ve Latinlerin cahilleri için makul olduğunu söyleyerek sadece Ģeklini

vermekle yetinir. Diğer taraftan Ġhsanoğlu, Müteferrika‟nın bu eserde Yeni Astronomi‟ye olan tavrını

değiĢtirdiğini ve temkinli yaklaĢımının daha az temkinli bir yaklaĢıma dönüĢtüğünü söyler.

Ġhsanoğlu‟na göre bunun nedeni, Müteferrika‟nın din adamlarından Avrupa‟dakine benzer bir tepkinin

gelmediğini görmesidir. Ne var ki, bu eserde de ağırlık Batlamyus astronomisine verilmiĢtir. Batlamyus

sistemine ait on dört resim tek tek açıklanırken Kopernik sistemine ait iki resimden sadece biri

açıklanmıĢtır. Üstelik Müteferrika çalıĢmasını bitirirken Kopernik Kuramı‟nı “nice nice itirazlardan bir

vakitte hali olmadığı”nı kaydederek meseleyi Cihannümâ‟daki cevaplara havale eder.8

Yeni astronomi konularında bilgi veren diğer bir eser, Osman ibn „Abdulmannân‟ın ve Tercüme-i

Kitâb-ı Coğrafya (Coğrafya Kitabı Tercümesi, 1751) adlı yapıtıdır. Osman ibn „Abdulmannân (ö. 1786

yılları) muhtemelen BoĢnak asıllıdır. Köprülü Hacı Ahmed PaĢa‟nın (ö. 1769) Belgrat valiliği sırasında

bu Ģehrin divanında ikinci tercüman olarak görev yapmıĢtır. 1749 yılından itibaren Hacı Ahmed

PaĢa‟nın teĢviki ile Avrupa dillerinden önemli eserleri Türkçeye çevirmeye baĢlamıĢtır. 1749-1751

yıllarında Hollandalı doktor, fizikçi ve coğrafyacı Bernhard Varenius‟un (1600-1676) Geographia

Generalis in Qua Affectionnes Generalles Telluris Explicantur adlı eserini Tercüme-i Kitâb-ı Coğrafya

adıyla Almancadan Türkçeye çevirmiĢtir. Onun diğer çevirileri arasında Pierre-André Mathioli‟nin

Materia Medica‟sı, askeri amaçla Almanca ve Fransızca eserlerden çevirdiği ve bomba, havan ve

balistik konularından oluĢan Hediyye el-Muhtadî (Arapça) ve Tercüme Kitâb-i Ma„rifet el-Tektîr

bulunmaktadır.

Varenius‟un Geographia Generalis in Qua Affectionnes Generalles Telluris Explicantur adlı eseri

fizikî coğrafya alanında yazılmıĢ en önemli kitaplardandır. Bir giriĢ, altı bölüm ve bir sonuçtan oluĢur.

Ancak Abdulmannân bu eseri özetleyerek çevirmiĢtir. Adnan Adıvar‟a göre bunun sebebi onun

matematikte yetersiz olmasıdır.9 Geographia Generalis Batlamyus sisteminin doğruluğunu kabul

eden bir eserdir.

Tercüme-i Kitâb-ı Coğrafya bir önsöz, altı bölüm ve bir sonuç olarak düzenlenmiĢtir. Eserin

astronomi ve fizikî coğrafyaya iliĢkin önsözü iki meseleye ayrılmıĢtır:

1. Dünya‟nın uzaydaki yeri, konumu ve Ģekli. Bu meselede, haritalardan, kıtalardan, ülkelerden

ve önemli tarihi olaylardan bahsedilir ve yeryüzü üç sınıfta ele alınır: 1. Enlem-boylam dairelerine; 2.

Kara ve denizlere ve 3. Ülkelere göre. Tarihi olaylar Abdulmannân tarafından eklenmiĢ ve asıl metine

sadık kalınmamıĢtır.

2. Ġkinci mesele de ise Latince bazı coğrafya terimleri açıklanmıĢtır.

1623

Sonuç kısmında ise Yer‟in yuvarlaklığının iliĢkin deliller verilir ve Batlamyus ve Kopernik

sistemleri ele alınır. Burada Kopernik sisteminin akla daha yakın, ancak semâvî dinlere göre Yer‟in

merkez olduğundan söz edilir. Abdulmannân, Yer‟in GüneĢ etrafında dolanmasının daha makul

olduğunu Ģu benzetmeyle açıklamaya çalıĢır:

“Eğer bir kimse kebap piĢirmek isteyip bir ĢiĢe et taksa, makul ve münasip olan, kebabı ateĢin

etrafında döndürmektir; yoksa ateĢi kebabın etrafında döndürmek değil.”10

Yapılan çeĢitli zîc tercümeleri ile de, Osmanlı astronomlarının Batı astronomisi literatürünü takip

ettiği görülmektedir. 17. yüzyılda Fransız astronom Noel Duret‟in zîcinin Tezkireci Köse Ġbrahim

tarafından tercümesinden sonra Kalfazâde Ġsmail Çınarî, 1767‟de Alexis-Claude Clairaut‟un ve

1772‟de de Jacques Cassini‟nin zîcini Türkçeye çevirmiĢ ve daha sonra III. Selim‟in emriyle takvimler

bu zîce göre düzenlenmeye baĢlanmıĢ ve o zamana kadar kullanılmakta olan Uluğ Bey Zîci zamanla

terk edilmiĢtir.

Çınarî olarak da tanınan Ġsmail Efendi bu dönemin önemli bilim adamlarındandır. Babası gibi

Mukâbele-i Piyâde Kalemi‟nde çalıĢan ve orduyla birlikte seferlere katılan Kalfazâde Ġsmail Çınarî,

belki de mesleği nedeniyle gençliğinde matematiğe ve astronomiye merak sarmıĢtır; 1767‟de Sultan

III. Mustafa tarafından Laleli Camii muvakkitliğine getirilmiĢ ve 1789‟a kadar sürdürdüğü bu görevi

sırasında ikisi bu caminin Batı yönündeki kaidesi, diğeri bir taĢ üzerinde olmak üzere üç GüneĢ saati

yapmıĢtır. 1790 yılında da ölmüĢtür.

Tercüme-i Zîc-i Klero, Alexis-Claude Clairaut‟un (1713-1765) Theorie de la Lune adıyla 1765

yılında yayımlanmıĢ olan kitabının Fransızcadan yapılmıĢ çevirisidir. Bu çeviri 1767‟de yapılmıĢ ve III.

Mustafa‟ya adanmıĢtır.

Clairaut üç cisim problemi ile ilgilenmiĢ, Ay kuramı ve gezegen hareketleri üzerine çalıĢmıĢ ve

Ay kuramına iliĢkin çalıĢmalarını 1747‟de Akademi‟ye sunmuĢtur. Ancak Ay‟ın apoje hareketinin

ölçümündeki zorluğu aĢmak için gravitasyon kuramında bir değiĢiklik olması gerektiğini ileri

sürmüĢtür. Ona göre, gravitasyon yasası, mesafenin karesi ve küpünün toplamı biçiminde

değiĢtirilmeliydi (m/r2 + n/r3). Clariaut gibi Euler de ters kare yasasını düzeltme giriĢimi içerisindeydi.

Bu değiĢiklik dikkate alındığında Ay‟ın apoje hareketi için öngörülen kuram, gözlemle mükemmel

derecede uygunluk gösterdi. Bu Newton kuramının gözlemlerle uyum içinde olduğunu gösteren ilk

kanıttır. Clariaut bu çalıĢması ile ödüllendirildi ve çalıĢmasını 1752‟de Théorie de la Lune (Ay Kuramı)

adıyla yayımladı. Ancak Ġsmail Efendi, bu kitabın sadece cetveller kısmını çevirmesi Osmanlı bilim

zihniyetinin yapısı hakkında önemli ipuçları içermektedir.11

Ġsmail Efendi‟nin çevirdiği ikinci kitap Jacques Cassini‟nin (1677-1756) Tables Astronomiques

de Soleil, de la Lune, des Planétes, de Etoiles Fixes et des Satellites de Jupiter et de Saturne (Paris,

1740) adlı eserinden Tuhfe-i Behîc-i Rasînî Tercüme-i Zîc-i Kasînî adıyla 1772‟de Fransızcadan

yapmıĢ olduğu çeviridir.

1624

Cassini eserin giriĢinde babası Jean Dominique Cassin‟inin Ġtalya ve Fransa‟da yaptığı

gözlemlerini, bu gözlemleri eski gözlemlerle ve Fransız Akademisi‟nde Monsieur Maraldi adlı

astronomun gözlemleriyle karĢılaĢtırdığını yazar. Kitap Sultan III. Ahmed tarafından 1720 yılı

sonlarına doğru Fransa Kralı XV. Louis‟e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi‟nin Paris‟te

bulunduğu sırada, zamanın önemli araĢtırma merkezlerinden biri olan Paris Gözlemevi‟ni ziyaret

ederek teleskop ile gezegenleri ve yıldızları gözlemlemek istemiĢ, bu esnada gözlemevinin müdürü

olan Jacques Cassini (1677-1756) ile tanıĢmıĢ ve Osmanlı memleketlerinde kullanılmakta olan zîcler

hakkında sohbet ederlerken, Cassini, babası Gian Domenico Cassini‟nin henüz yayınlanmamıĢ olan

zîcinden bir nüshayı Yirmisekiz Mehmed Çelebi‟ye armağan etmiĢtir. Yirmisekiz Mehmed Çelebi

tarafından Ġstanbul‟a getirilen bu zîc, yaklaĢık yarım yüzyıl sonra, astrolojiye meraklı bir kiĢi olan

Sultan III. Mustafa‟nın dikkatini çekmiĢ ve Türkçeye tercüme edilerek kullanılmasını arzu edince,

Fransızcayı iyi bilen Kalfazâde Ġsmail Çınarî‟ye müracaat edilmiĢtir. Ġsmail Çınarî Efendi, söz konusu

eserin tercümesini 1772 yılında tamamlayarak Tuhfe-i Behîc-i Rasînî Tercüme-i Zîc-i Cassinî adıyla

yayınlamıĢ, ancak Cassini, iĢlemleri kolaylaĢtırmak amacıyla daha 1614 yılında Ġskoçyalı matematikçi

John Napier (1550-1617) tarafından keĢfedilen logaritma cetvellerini kullandığı için, bu tercümenin

baĢına 10.000‟lik bir logaritma cetveli ilave etmiĢ ve bunun kullanımı hakkında bilgi vermeyi de ihmal

etmemiĢtir. Böylece bu tercüme ile birlikte, hem logaritma hem de teleskop aracılığıyla elde edilen

dakik gözlem bulguları Osmanlı bilginlerinin hizmetine girmiĢtir.12

Diğer taraftan bu eser Osmanlı takvimciliğini de etkilemiĢtir. 1799-1800 yılından itibaren PadiĢah

III. Selim‟in emriyle takvimler bu zîce göre düzenlenmeye baĢlamıĢ ve Uluğ Bey Zîci zamanla terk

edilmiĢtir.13

Kopernik astronomisinden söz eden bir baĢka yapıt, Erzurumlu Ġbrahim Hakkı‟nın

Mârifetnâme‟sidir (1825). Burada, evren anlayıĢı, Ay ve GüneĢ tutulmaları ve doğa olayları

açıklanırken üç kaynak kullanılmıĢtır.

1. Kuran-ı Kerim, hadisler ve dinî referansları içine alan dinî kaynaklar.

2. Kâtip Çelebi‟nin Cihannümâ‟sı gibi bilimsel eserler.

3. Suyûtî‟nin eseri gibi çeĢitli efsaneleri ve hurafeleri içeren halk inançları.

1757 yılında tamamlanmıĢ olan Mârifetnâme, 1825 yılında basılmıĢtır. Bir önsöz, üç fen ve bir

sonsöz olarak düzenlenmiĢtir. Önsözde, Ġslâm astronomisi baĢlığı altında evrenin yaratılıĢ düzeniyle

ilgili ayetler, varlıkların yaratılıĢ düzeniyle ilgili ayetler yer alır ve tefsirlerden ve hadislerden örnekler

verilir.14

Birinci fende, cevherler, ârazlar ve unsurlardan söz edilir ve astronomi bilimi için gerekli olan

aritmetik ve geometri bilgileri verilir. Ayrıca evrenin küre biçiminde olmasının kanıtları ve gezegenler

hakkındaki bilgiler de bu kısımda yer alır. Birinci fennin ikinci ve üçüncü bâblarında ise eski ve yeni

astronomi ele alınmaktadır.15

1625

Erzurumlu Ġbrahim Hakkı‟nın Mârifetnâme‟sinde, kozmografya ve astronomi olgularına iliĢkin

olarak hem hurafeler ve dinsel bilgilerden hem de bilimsel bilgileri yararlanmaktadır. Kitabın bazı

bölümlerinde ise tutulmalara iliĢkin bilimsel bir açıklama yer alır:

“Ay tutulması, Yerküre‟nin GüneĢ ile Ay arasında olmasıyla Ay‟ın ıĢığının kaybolmasından

ibarettir. GüneĢ tutulması ise, Yer ile GüneĢ arasında Ay‟ın bulunmasıdır.”16

Kitapta yeni astronomiye iliĢkin bilgiler birinci fennin sonlarına doğru yer alır. Burada Erzurumlu

Ġbrahim Hakkı, yeni astronomi kavramlarının din ile iliĢkisini de ele almıĢtır. Ona göre evrenin

merkezinde Yer ya da GüneĢ‟in olduğuna inanmanın din ile bir ilgisi yoktur. Önemli olan evrenin, yüce

yaratıcının bir eseri olduğuna inanmaktır. Ona göre, harekete daha elveriĢli olan küçük kütleli Yer‟in,

GüneĢ etrafında senede bir kere dönemesi daha kolay, iĢin gereğine uygun ve akla daha yakındır.17

Ancak Ġbrâhim Hakkı, Ġslâm astronomisi baĢlıklı kısımda ise, buna tam ters bir görüĢ öne

sürmüĢ ve Kur‟an ayetleri ve peygamber hadisleri uyarınca evrenin Ģeklini burada bu açıklamanın

yeterli olduğunu söyleyerek de çeliĢkiye düĢmüĢtür.18

Yeni astronomiden bahseden zîc çevirileri arasında, Joseph-Jérôme Lefrançais de Lalande‟ın,

Hüseyin Hüsnî Ġbn Ahmed Sabîh (ö. 1840) tarafından Tercüme-i Zîc-i Laland adıyla çevrilmiĢ olan zîci

de yer alır. Hüseyin Hüsnî ibn Ahmed Sabîh, on dokuzuncu yüzyılda Ġstanbul‟da yaĢamıĢ ve

müneccimbaĢılığa kadar yükselmiĢtir. Önceleri Arap ülkelerinde bulunan ve daha sonra Ġstanbul‟a

gelen Hüseyin Hüsnî, II. Mahmut zamanında ikinci müneccim olmuĢ, 1825‟te Mehmed Râkım

Efendi‟nin ölümüyle müneccimbaĢı olarak atanmıĢtır. 1838 yılında ise Selânik kadılığına getirilen

Hüseyin Hüsnî 1839 (ya da 1840) yılında ölmüĢtür.

Tercüme-i Zîc-i Laland, Fransız astronom Joseph-Jérôme Lefrançais de Lalande‟nin (1732-

1807) Tables Astronomiques (Paris 1759) adlı kitabının çevirisidir. Hüseyin Hüsnî bu eseri 1814

yılında Arapçaya, 1826 yılında da Türkçeye çevirmiĢtir. Tercüme-i Zîc-i Laland, Tables Astronomiques

adlı eserin takvim çıkartmakla ilgili kısmının, altı bölüm üzere geniĢletilmiĢ Türkçe çevirisidir. Çevirinin

giriĢinde Lalande‟nin zîcinin Kopernik sistemine uygun olarak hazırlandığı, Uluğ Bey ve Cassini

zîclerini hükümsüz bıraktığı ve bu yeni zîcin kıyamete kadar geçerli olacağı söylenmektedir.

1832 yılında Hekim Mustafa Behçet ile Hüseyin Hüsnî ortaklaĢa bir bildiri hazırlar ve burada

Cassini zîcinin takvim hesaplamalarında önemli hatalara sebep olduğunu, GüneĢ ve Ay

tutulmalarında 25 dakika kadar hata payı bulunduğu ve Lalande zîcinde ise bu hatanın birkaç

saniyeye indiğini söyleyerek Lalande zîcinin kullanılması gerektiğini ifade ederler. Bunun üzerine

padiĢah‟ın emriyle bu zîc kullanılmaya baĢlanır.19

Batı astronomi kaynaklarından yapılan aktarma ve çeviriler dıĢında, ilk defa Rusça

kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan bir eserde de Kopernik astronomisinden bahsedilmektedir. Bu

kitap, Bakülü Kudsî olarak bilinen Azerbaycanlı Abaskulu Ağa Ġbn Mirzâ Muhammed Hân-ı Sanî‟nin

(ö. 1846) Esrâr el-Melekût adlı eserinin çevirisidir. Bakülü Kudsî bu eseri önce Farsça yazmıĢ

1626

sonradan Arapçaya çevirmiĢ ve 1846‟da Sultan Abdülmecid‟e sunmuĢtur. PadiĢahın ilgisini çeken

kitap daha sonra Sadrazam ReĢid PaĢa‟nın görevlendirmesiyle Hayatizâde Seyyid ġeref Halil el-

Elbistânî tarafından Efkâr el-Ceberût fî Tercemet Esrâr el-Melekût adıyla 1848‟de Türkçeye

çevrilmiĢtir.

Esrâr el-Melekût Kudsî‟nin daha önce kaleme aldığı coğrafyaya iliĢkin bir kitabın özetidir.

Önsözde astronominin kısa tarihi verilir ve Kopernik kuramından bahsedilir. Kopernik kuramı burada

en baĢarılı kuram olarak verilmektedir. Kudsî eserini baĢtan sona yeni astronomi anlayıĢına göre

yazmıĢ ve tercihini bu kuram lehine kullanmıĢtır. Kudsî tercih sebebini Ģöyle yazar:

“…Gerek Batlamyus ve gerekse Kopernik görüĢlerinden birini tercih etmenin dinimiz açısından

herhangi bir mahsuru yoktur. Çünkü bunlar dinle değil akılla ilgilidirler. Aklî hususlarda taklit câiz

olmayacağından biz aklın tercih ettiğini kabul ederiz. Kopernik görüĢünü akıl ve gözlem kaideleriyle

karĢılaĢtıran bazı Müslüman yeni astronomlar bu görüĢün doğruluğunu, ayet ve hadislere dayanarak

müdafaa etmiĢler, bilim ve gözlem esaslarına uymayan Batlamyus görüĢünün nasıl olup da bu kadar

zaman Ģöhretini devam ettirdiğine hayret etmiĢlerdir. Ben bu Kopernik görüĢünün geometrik

kaidelerden çıkarılmıĢ olan açık ve kesin delillerle, ayrıca ayet ve hadislerle de uyuĢtuğunu,

Batlamyus‟unkinin ise bunun tersi olduğunu anladım.”20

Kitabın sonsözünde ise, yeni astronominin evren anlayıĢının Kuran-ı Kerim ve hadislerle

desteklendiği vurgulanmıĢ ve din-bilim uzlaĢmasının sağlanmasına gayret edilmiĢtir.

Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟da Verilen Astronomi Dersleri

Bu faaliyetler, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlıların coğrafyadan sonra, astronomi ve

matematik sahalarında da Batı ile temasa gelmeye baĢladıklarını ve hiç değilse ilk planda kendileri

için gerekli olan kuramsal bilgileri, yavaĢ yavaĢ da olsa, aktarmaya baĢladıklarını göstermektedir.

Ancak Osmanlılar bu dönemde daha çok vakit tayini için gerekli olan bilgileri içeren zîcleri

çevirmiĢlerdir. Batı‟da bu dönemde astronomi biliminin yapısını tamamen değiĢtiren önemli bir çok

eser dururken, bu türde zîclerin seçilmiĢ olması Osmanlı bilimine hakim olan karakteri göstermektedir.

1773‟te Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ve 1793‟te Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun‟un

kurulmasıyla astronomi dersleri devlet eliyle öğretilmeye baĢlanmıĢtır. Sultan III. Selim Dönemi‟nde

kurulan Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟un ilk baĢhocası olan Hüseyin Rıfkı Tâmanî (?-1817),

Mühendishâne‟deki derslerin düzenlenmesine büyük emeği geçmiĢ, Arapça ve Farsçanın yanı sıra

Ġngilizce, Fransızca, Ġtalyanca ve Latince bilmesinin sağladığı olanaklarla çağdaĢ Batı biliminin

Osmanlılara aktarılmasına öncülük etmiĢtir.

Mühendishâne-î Berrî-i Hümâyûn‟da astronomi derslerini ilk okutan Hüseyin Rıfkı Tâmanî‟dir.

Hüseyin Rıfkı Tâmanî‟nin astronomiye iliĢkin müstakil bir kitabı yoktur. Onun öğrencisi olan Hoca

Ġshak Efendi onun coğrafyaya iliĢkin notlarını özetleyip el-Medhâl fi‟l-Coğrafya adıyla 1831‟de

yayımlamıĢtır. Burada verilen astronomi sistemi Yer Merkezli astronomi sistemidir. Diğer taraftan

1627

Hüseyin Rıfkı‟nın çağdaĢ fizikle ilgili olan Mecmua el-Mühendisîn (Mühendislerin Mecmuası) adlı

eserinde, Yer‟in bir derecelik meridyen yayının ölçülmesine de yer verilmiĢtir. Hüseyin Rıfkı‟nın

belirttiğine göre, bir derecelik meridyen yayının ölçülmesi iki açıdan önemlidir; böylece uzunluk

ölçüsünde uluslararası bir birliğin sağlanması için gerekli olan birim uzunluk saptanmıĢ olacak ve

Yer‟in gerçek biçimi belirlenecektir. Nitekim yapılan ölçümler sonucunda, Yer‟in biçiminin Newton‟un

öngördüğü gibi, ekvatorda çıkık ve kutuplarda ise basık olduğu kanıtlanmıĢtır.21

Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun‟a 1817‟de Hüseyin Rıfkı Tamânî‟den sonra Seyyid Ali PaĢa

BaĢhoca olmuĢtur. Seyyid Ali PaĢa 15. yüzyılın önemli astronomlarından Ali KuĢçu‟nun Fethiye adlı

eserini Mir‟ât el-„Âlem (Evrenin Aynası) adıyla tercüme etmiĢ22 ve eserin önsözünde, astronomide üç

önemli görüĢ olduğundan söz etmiĢtir. Bunlar, Batlamyus‟un Yer merkezli sistemi, Pitagoras ve

Kopernik‟in GüneĢ merkezli sistemi ve Tycho Brahe‟nin hem Yer‟i hem de GüneĢ‟i merkeze alan

sistemidir. Seyyid Ali PaĢa, Yer merkezli sistemin Ġslâm ülkelerinde yaygın olduğunu, takvim yapmak

için hazırlanan zîclerin bu görüĢe dayandıklarını, dolayısıyla da bu görüĢün kabul edildiğini

söylemektedir.23

1830 yılında Seyyid Ali PaĢa‟nın azledilmesiyle BaĢhocalığa Ġshak Efendi getirilir. Ġshak Efendi

en önemli eseri olan Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü cildini astronomiye ayırarak ağırlığı

Kopernik kuramına verir ve bu sistemin o zamana kadar Osmanlılarda en uzun ve belki de en teknik

izahını vererek, “hata olması muhtemel ise de” Kopernik görüĢünün ilm-i hikmete daha uygun

olduğunu kesin bir Ģekilde belirtir.24 Hoca Ġshak Efendi, Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü

cildinde Batlamyus, Kopernik ve Tycho Brahe‟nin sistemlerini verdikten sonra III. Makale‟nin sonunda

Ģunları söyler;

“Sonuç; Kopernik mezhebinin hatalı olması muhtemel ise de, bütün gök cisimlerinin hareketi, bu

mezhep üzere uygun açıklanıp bildirilmekle bu cihet itibara uygundur. Zira, bu mezhepte, bütün

gezegenlerin küreleri GüneĢ‟in etrafında hareketli olup, ilm-i hikmette de bildirilmiĢtir ki bir cismin

yarıçapı, duran bir noktanın etrafında zaman ile orantılı uzaklığı ve mesafeyi katetmesi ancak o cismin

etrafında hareket etmesiyle olur. Gözlemsel astronomide sonradan kaydedilen genel kural ile, bütün

yıldızların katettikleri mesafenin, zaman ile orantılı olmasının GüneĢ‟in etrafında hareket etmesine

bağlı olduğu ispat edilmiĢtir. Bu takdirce, gezegenlerin (kürelerinin) merkezleri, GüneĢ‟in merkezi

olmadığında bu genel kural asılsız olmalıdır. Bu ise karĢıdır. Bu takdirce, bütün yıldızların (kürelerinin)

merkezinin Yer küre değil de GüneĢ olduğunu uygun görmüĢlerdir. Anılan kuraldan baĢka iki kural da

ortaya çıkar; ilkin bir noktanın etrafında hareket eden çeĢitli cisimlerin hızları, o noktadan olan

uzaklıklarının kareköklerine eĢit olur. Ġkinci olarak, çeĢitli yıldızların dolanım zamanlarının kareleri, o

noktadan olan uzaklıklarının küpleriyle orantılı olur. Gözlemsel astronominin bu kuralları, gezegenlerin

hareketlerinde GüneĢ merkez olmayınca sâdık olmazlar. Ve bu takdirce, GüneĢ‟in gezegenlere

merkez olması, astronomi araĢtırmaları ve tabiat kurallarına uygun ve münasip görünür.”25

Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye‟nin dördüncü cildinin 114-347. sayfaları arası üç makale olarak

astronomiye ayrılmıĢtır. Konuları Ģöyledir:

1628

Astronomiden Yerküre Ġle Göğün Durumunu ve Gökcisimlerinin Niteliklerini Ġçeren I. Makale:

1. Bab, ufuk dairesi beyanındadır.

2. Bab, ekvator beyanındadır.

3. Bab, meridyen dairesi beyanındadır.

4. Bab, kutbun yüksekliği ve kentlerin enlem ve boylamları beyanındadır.

5. Bab, tutulum dairesi yani burçlar kuĢağı beyanındadır.

6. Bab, Yer‟in bölgeleri beyanındadır.

7. Bab, fecr ve Ģafak beyanındadır.

8. Bab, yıldızların dik doğuĢları ve meyilleri, enlem ve boylamları beyanındadır.

9. Bab, zamanın takdim ve tayini beyanındadır.

10. Bab, paralel yükseltilerle (irtifâ‟at-ı mütenâzire) vakit ve zaman tayini beyanındadır.

11. Bab, ıĢığın kırılması beyanındadır.

12. Bab, temel gözlemler beyanındadır.

13. Bab, yıldızların paralaksları beyanındadır.

14. Bab, gezegenlerin büyüklükleri beyanındadır.

15. Bab, gezegenlerin Yer‟e göre büyüklüklerinin miktarları beyanındadır.

Astronomiden Gezegenlere Dair Mezhepleri Ġçeren II. Makale:

1. Bab, Batlamyus mezhebi beyanındadır.

2. Bab, Tycho Brahe mezhebi beyanındadır.

3. Bab, Kopernik mezhebi beyanındadır.

4. Bab, adı geçen mezhepler üzere astronomi eserlerinin Ģerh ve izahları beyanında olup üç

fasıl içerir.

Fasıl 1, günlük ve yıllık hareketin ve mevsimlerin beyanındadır.

Fasıl 2, Yer‟in ve GüneĢ‟in apoje ve perijeleri ve gezegenlerin karĢılaĢma ve kavuĢma konumları

beyanındadır.

1629

Fasıl 3, gezegenlerin ileri gidiĢleri, durmaları ve geri gidiĢleri ve sabit yıldızların hareketleri

beyanındadır.

Astronomide Doğa Felsefesini Ġçeren III. Makale:

1. Bab, ilk çekim kuvveti beyanındadır.

2. Bab, genel çekim kuvveti ile gökcisimlerinin hareketlerinin çıkarılması beyanındadır.

3. Bab, yıldızların doğal nedenlerinin çıkarılması beyanındadır.

4. Bab, gökcisimlerinin kesafet ve cevherleri beyanındadır.

5. Bab, gezegenlerin düzensiz hareketleri beyanındadır.

6. Bab, diğer gökcisimlerinin hareketleri beyanındadır.

7. Bab, GüneĢ‟in durumu ve hareketi beyanındadır.

8. Bab, sabit yıldızlar ile suretlerinin beyanındadır.

9. Bab, Yerkürenin durumu beyanındadır. Üç fasıldır.

Fasıl 1, Yerkürenin hareketi beyanındadır.

Fasıl 2, Yer‟in Ģekli beyanındadır.

Fasıl 3, Yerkürenin kutuplarda basık olduğu beyanındadır.

10. Bab, gezegenlerin görünüĢleri beyanındadır.

11. Bab, Ay‟ın durumu beyanındadır.

12. Bab, GüneĢ ve Ay tutulmaları beyanındadır.

13. Bab, uyduların durumları beyanındadır.

14. Bab, kuyruklu yıldızlar beyanındadır.

Astronomide Sabit Yıldızların Hareketlerine Dair ve Çekim Kuvvetine Dair Olan Bahisleri Ġçeren

IV. Makale:

1. Bab, Descartes‟ın hareket sebebine dair olan yöntemi beyanındadır.

2. Bab, sonraki düĢünürlerden Newton adındaki filozofun yöntemi beyanındadır.

3. Bab, küçük cisimlerde oluĢan çekim kuvveti beyanındadır.

1630

4. Bab, itme kuvvetinin kuralları beyanındadır.

1 Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Büyük Cihad‟dan Frenk Fodulluğuna, Ġstanbul 1996, s. 141;

Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Ramazan ġeĢen, Cevat Ġzgi, Cemil Akpınar, Ġhsan Fazlıoğlu, Osmanlı

Astronomi Literatürü Tarihi (OALT), Cilt I, Ġstanbul 1997, s. CXXVI.

2 Ġhsanoğlu, 1996, s. 142-153; OALT, Cilt I, s. CLXXIX, 340-345.

3 Ġhsanoğlu, 1996, s. 153-157; OALT, s. 355-356; Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Ramazan ġeĢen,

M. Serdar Bekar, Gülcan Gündüz, A. Hamdi Furat, Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi (OCLT),

Ġstanbul 2000, s. 108-114.

4 OCLT, s. 111.

5 OCLT‟den naklen, s. 112.

6 Ġhsanoğlu, 1996, s. 158-163.

7 GüneĢ merkezli kurama yapılan en önemli itiraz olan bu mesele yıldızların paralaksları

problemidir. Yer merkezli sistemi savunan astronomlara göre, eğer Yer, GüneĢ etrafında hareket

ediyor ise, Yer‟in hareketinden dolayı yıldızlar konumlarını hissedilebilir derecede değiĢtirmeliydiler.

Gerçekte çok küçük olan ve Yer‟in hareketine bağlı bu konumsal değiĢme (paralaktik kayma) 1838

yılında Friedrich Wilhelm Bessel (1784-1846) tarafından keĢfedilmiĢ ve GüneĢ merkezli sistemin bir

kanıtı sayılmıĢtır.

8 Ġhsanoğlu, 1996, s. 163-165; OALT, s. 416-418.

9 Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde Ġlim, Ġstanbul 1982, s. 188.

10 Ġhsanoğlu, 1996, s. 167.

11 Ġhsanoğlu, 1996, s. 180.

1631

12 Ġhsanoğlu, 1996, s. 179-182; OALT, s. 530-531.

13 OALT, s. 530-536.

14 Erzurumlu Ġbrahim Hakkı, Mârifetnâme, Ġstanbul 1330/1912, s. 2-21.

15 Mârifetnâme, s. 24-158.

16 Mârifetnâme, s. 45.

17 Mârifetnâme, s. 144-151.

18 Ġhsanoğlu, 1996, s. 172-173.

19 Ġhsanoğlu, 1996, s. 183.

20 Ġhsanoğlu, 1996, s. 189-190.

21 Ġhsanoğlu, 1996, s. 185-186.

22 Ġhsanoğlu, 1996, s. 186-187; OALT, s. 587-588.

23 Seyyid Ali PaĢa, Mir‟âtü‟l-„Âlem, Ġstanbul 1239/1843, s. 2-3; Seyyid Ali PaĢa, Miratü‟l-Alem

(Evrenin Aynası), Ali KuĢçu‟nun Fethiyye Adlı Eserinin Çevirisi, Hazırlayan: Yavuz Unat, Kültür

Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s. 23-24.

24 Hoca Ġshak Efendi, Mecmûa-i Ulûm-i Riyaziye, Ġstanbul 1261, s. 235-236; Ġhsanoğlu,

1996, s. 187-188; OALT, s. 577-579.

25 Bkz. Hoca Ġshak Efendi, s. 235-236.