Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının Analizi

27
Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının Analizi Burak Samih Gülboy Şubat 1867’de Ausgleich olarak anılan bir uzlaşma sonucu Avusturya İmparatorluğu, Avusturya ve Macaristan Krallıklarının ortaklığı üzerine kurulu yeni bir birliğe dönüştü. Bu uzlaşmaya göre Avusturya İmparatoru Franz Joseph, aynı zamanda Macar Kralı olarak da taçlanacaktı. İki krallık ayrı parlamentolara ve hükümetlere sahip olacak, yalnızca üç ortak bakanlık –Dış İşleri, Savaş ve Maliye Bakanlıkları- bulunacaktı. Bu tarihten itibaren ortaya çıkan ikili monarşi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adını alacaktı. 1 Ekim 1918’de ise bu ikili monarşi sona erecek ve Macaristan bağımsızlığına kavuşacaktı. Macarların 1867 elde ettiği statü için ilk girişimleri gerçekte 1848 devrimleri sürecinde ortaya çıkmıştı. 1848-1849 sürecinde ayaklanan Macarlar, aşağı yukarı 1867’dekine denk bir statüyü Avusturya monarşisine bir süreliğine kabul ettirmelerine ve hatta bir ara bağımsızlık ilan etmelerine karşın başarısız oldular. Yalnızca 18 yıl sonra başarıya ulaşan bu süreç neden 1849’da başarısız oldu? Bu sorunun cevaplanması Napolyon Savaşları ertesinde inşa edilmiş Avrupa Ahengi sisteminin işleyişinin ve değer yapısının tanımlanması ve bu Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğretim Üyesi 1 Richard Rickett, A Breif Survey of Austrian History, Viyana, Georg Prachner Verlag, 1966, s 100 1

Transcript of Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının Analizi

Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının

Analizi

Burak Samih Gülboy

Şubat 1867’de Ausgleich olarak anılan bir uzlaşma sonucu

Avusturya İmparatorluğu, Avusturya ve Macaristan Krallıklarının

ortaklığı üzerine kurulu yeni bir birliğe dönüştü. Bu uzlaşmaya

göre Avusturya İmparatoru Franz Joseph, aynı zamanda Macar

Kralı olarak da taçlanacaktı. İki krallık ayrı parlamentolara

ve hükümetlere sahip olacak, yalnızca üç ortak bakanlık –Dış

İşleri, Savaş ve Maliye Bakanlıkları- bulunacaktı. Bu tarihten

itibaren ortaya çıkan ikili monarşi Avusturya-Macaristan

İmparatorluğu adını alacaktı.1 Ekim 1918’de ise bu ikili

monarşi sona erecek ve Macaristan bağımsızlığına kavuşacaktı.

Macarların 1867 elde ettiği statü için ilk girişimleri

gerçekte 1848 devrimleri sürecinde ortaya çıkmıştı. 1848-1849

sürecinde ayaklanan Macarlar, aşağı yukarı 1867’dekine denk bir

statüyü Avusturya monarşisine bir süreliğine kabul

ettirmelerine ve hatta bir ara bağımsızlık ilan etmelerine

karşın başarısız oldular. Yalnızca 18 yıl sonra başarıya ulaşan

bu süreç neden 1849’da başarısız oldu? Bu sorunun cevaplanması

Napolyon Savaşları ertesinde inşa edilmiş Avrupa Ahengi

sisteminin işleyişinin ve değer yapısının tanımlanması ve bu

Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğretim Üyesi1 Richard Rickett, A Breif Survey of Austrian History, Viyana, Georg Prachner Verlag, 1966, s 100

1

çerçevede genelde 1848 Devrimlerine ve özelde Macar

ayaklanmasına yaklaşımı ile analiz edilmesi mümkündür.

Napolyon Savaşları Ertesinde Avrupa Sisteminin Yeniden İnşası

Fransız Devrimi öncesinde Avrupa’daki devletlerin temel

özelliği monarşik rejimlere sahip olmalarıydı. Bu çerçevede

monarşilerin egemenlik anlayışı devletler arasındaki

ilişkilerin biçimlerini de belirlemekteydi. Monarşilerin

egemenlikleri altındaki toplulukları siyasetten uzak tutan

yapıları, bu dönemin devletlerarası ilişkilerinin de toplumları

değil, fakat monarşileri temsil eden kraliyet bürokrasileri ve

kraliyet orduları tarafından yürütülmesini sağlamaktaydı.2

Fransız devriminin üretimi olan Fransız cumhuriyeti,

monarşik anlamda türdeşleşmiş olan Avrupa sistem yapısının

ilişki biçimleri için önemli bir sorun teşkil etmişti. Avrupalı

monarşilerin bürokratik yapısından farklı ulusal bir bürokrasi

ve ulusal bir ordu modeli ile sistemde kendine yer bulmaya

çalışan Fransa’ya karşı Avrupa monarşilerinin tepkisi şiddetle

karşı koymak oldu. 1804’te Fransız imparatoru olan Napolyon ise

Avrupa monarşilerinin sistem yapısı ile Fransız devriminin

ürettiği liberal ve ulusal değerlerle donanmış bir mantıkla

hesaplaşma yoluna gitti.3 Bu nedenle Napolyon Savaşları olarak

anılan süreç Avrupa monarşilerinin hem kendi egemenliklerini,

hem de içinde bulundukları sistemi koruması mantığı içinde

devam etti. Nihayet 1814’ün sonunda Napolyon’un yenilgiye2 Westphalia Barışı ertesinde Avrupa monarşik devlet sisteminin yapılanmasıiçin bkz. Henry Kissinger, Diplomacy, New York, Simon and SchusterPaperbacks, 1994, s 56–78.3 Napolyon’un Avrupa sistemini dönüştürme girişimleri için bkz. Stephen j. Lee, Aspects of European History 1789-1980, New York, Routledge, 1982, s 18-24.

2

uğratılması ile monarşik sisteme yönelik tehdit bertaraf

edilmiş gözükmekteydi. Gerçekte ise durum farklıydı.

Napolyon’a karşı yürütülen mücadelenin başını çeken

İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya Mart 1814’te Chaumont

Antlaşmasını imzalayarak Napolyon ile olan mücadele sona erene

kadar savaşa birlikte devam edeceklerini ve Fransa ile ayrı

ayrı barış yapmayacaklarını taahhüt ettiler. Antlaşmanın gizli

maddelerinde ise savaşın sonunda oluşturulacak yeni Avrupa’nın

siyasal haritasını düzenlediler; buna göre Alman prenslikleri

bir konfederasyon altında birleştirilecek, mevcut İsviçre

Konfederasyonu varlığını sürdürecek, toprak olarak büyütülmüş

bir Hollanda Krallığı kurulacak, İspanya ile merkez ve güney

İtalya’da Napolyon tarafından uzaklaştırılmış yönetimler

yeniden başa getirilecekti. Antlaşma yirmi yıl süre ile geçerli

olacaktı ve spesifik olarak Fransa’ya karşı caydırıcılığı

vurgulanmaktaydı.4 Mart ayının sonunda müttefik ordularının

Paris’e girmelerinin hemen ardından 11 Nisan 1814’te Napolyon

Fransa tahtından çekildi; Mayıs ayının başında da 1793’te

devrimci hükümet tarafından tahttan indirilmiş olan Bourbon

hanedanının hayatta kalan üyesi 18. Louis törenlerle Paris’e

gelerek Fransa tahtına geçti. Eylül ayında Napolyon Savaşlarına

taraf olmuş olan Avrupalı devletler Viyana’da bir araya gelerek

barışın inşası için görüşmelere başladılar.

Chaumont Antlaşmasından Viyana Kongresinin toplanmasına

kadar geçen süreç Avrupalı monarşilerin Napolyon Savaşları

sonrası Avrupa sisteminin yeniden inşası için sahip oldukları

vizyonu açıkça göstermektedir. Fransa’da monarşinin

4 Norman Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, McGraw-Hill,s 4.

3

restorasyonu ve Chaumont Antlaşmasının gizli maddelerinde

Napolyon tarafından kurulmuş olan yeni birimlerin ortadan

kaldırılması kararları, Avrupalı monarşilerin barışı eski

sistemin değerleri üzerine yapılandırma eğilimlerini ortaya

koymaktadır. Ayrı bir deyişle barışın inşası ancak Fransız

devriminin ve Napolyon’un üretmiş olduğu liberalizm ve

milliyetçilik gibi değerlerin yok sayılması ve monarşik

değerlerin yeniden inşası ile mümkün olacaktır. Viyana

Kongresinin karar alma süreci de tam bu yönde işlemiştir.

Viyana Kongresinde inşa edilen barışın mimarı Avusturya

Dış İşleri Bakanı Klemenz W. Von Metternich’in temsil ettiği

Avusturya olmuştur. Barışın mimarının Avusturya olması gerçekte

Avusturya’nın hem eski sistemde ve hem de Napolyon Savaşları

sürecinde üstlendiği rol ile ilintilidir. Avusturya eski

sistemde hem Bohemya, Macaristan, Slovenya, Kuzey İtalya,

Belçika vs. gibi bölgeleri içeren çok etnikli bir imparatorluk

olmasının yanı sıra, hem de bu yapısı itibariyle Napolyon’un

sisteme sokmaya çalıştığı değerlerden en fazla rahatsız olan

devletti. Metternich Avrupa sistemi içinde canlanacak devrimci

bir söylemin yankılarının kendi imparatorluğunun yapısında

yaratacağı yıkıcı etkinin farkındaydı ve bu nedenle Avusturya

kendi güvenliği için sistemin tamamını kontrol edebilmeliydi.

Diğer taraftan Avusturya’nın sistemin tamamını kontrol

edebilecek bir güce sahip olmadığı açıktı. Bu nedenle

Metternich’in Avrupa’nın büyük güçlerini bir araya

toplayabileceği bir kolektif güvenlik uzlaşısı üretmesi

gerekliydi.

4

Coğrafi konumu itibariyle eski sistemin güç dengesinde

Fransa’nın dengeleyicisi olarak bir kutup oluşturan Avusturya

Napolyon Savaşlarında ardı ardına aldığı yenilgiler ile bu

işlevini yitirmişti. Diğer taraftan Napolyon Savaşlarının

ertesinde bu sefer Rusya’nın gücünün yükselişi ve bu yükselen

gücünü Avrupa’da yayılmacı mantıkta kullanabilmesi ihtimali

yanlıca Avusturya’yı ürkütmekle kalmıyor, Rusya’yı

dengeleyebilecek bir uzlaşı sisteminin yaratılabilmesi için de

Avusturya’yı öne çıkartıyordu. Dolayısıyla Avusturya hem yeni

sistemde Napolyon’un Avrupa’ya yaymış olduğu liberalizm ve

milliyetçilik fikirlerinin mücadelesine önderlik etmek

zorundaydı, hem de güçlü bir Fransa’nın yokluğunda Avrupa

devletler sisteminin güç dengesini oluşturacak yapılanmayı inşa

etmek durumundaydı.

Metternich’in Viyana Kongresi ve bu kongre sonrasında

oluşan Avrupa Ahengi’nin mimarı olması sürpriz olmaktan çok

Avusturya’nın varlığının devamı ve Napolyon sonrası dönemde

Avrupa barışının devamlılığı için bir gereklilikti. Viyana

Kongresi kararları da bu süreçte ortaya çıktı.

Viyana Kongresi ve Avrupa Ahengi Sistemi

Eylül 1814’te başlayan Viyana Kongresi Mart ayında

Napolyon’un sürgünden dönerek Paris’te iktidarı ele geçirmesi

ile kısa süreli bir kriz yaşasa da, nihayet de Napolyon’un

Haziran ayında Waterloo Savaşında nihai yenilgisinden hemen

önce sonuç bildirgesi açıklanması ile sona erdi.

Gerçekte Kongre Viyana’ya çağrılmış temsilciler arasında

çoğu resmi dahi olmayan ikili görüşmeler ile ilerlemiş bir

5

süreç olsa dahi sonuç bildirgesi ile en azından barışın inşası

sürecinde iki önemli sonuca ulaşmış gözükmekteydi. Bu

sonuçlardan ilki beklendiği üzere Napolyon’un Avrupa’nın siyasi

haritasında meydana getirdiği değişiklikleri yeniden

düzenlemekti. Bu çerçevede Napolyon’un tahtından ettiği krallar

yeniden yönetimlerine gelirken, Ren Federasyonu, İtalya

Krallığı, Saksonya Prensliği ve Varşova Dükalığı gibi

milliyetçi kimlikte kurulmuş yönetimler ortadan kaldırılmıştı.

Hollanda ile Belçika Orange Hanedanının liderliğinde

birleştirilerek Hollanda Krallığına dönüştürülmüştü. Kongrenin

diğer sonucu ise kabul edilen değişikliklerin ve yapılan yeni

düzenlemelerin ertesinde ortaya çıkan sistemin ağırlığının

belirgin bir biçimde Avusturya’nın üzerine yüklenmesiydi.

Gerçektende Viyana Kongresinin düzenlemelerinin önemli bir

kısmında Avusturya büyük sorumluluklar üstlenmekteydi. Chaumont

Antlaşmasında varılan uzlaşma doğrultusunda kongrenin sonuç

bildirgesinde kurulması kabul edilen Germen Konfederasyonu,

Napolyon’un Fransa güdümünde kurmak istediği Alman birliğine

negatif bir alternatif olarak düşünülmüştü. Konfederasyon 39

Alman yönetim biriminin bir araya gelmesinden oluşmaktaydı ve

ortak yönetimi temsil eden Diet Meclisinin başkanlığı

Avusturya’ya verilmişti. Konfederasyonun kuruluş hedefi Alman

topraklarının dağınık yapısının korunması idi ve birleşme

yanlısı Prusya’ya karşı dağınıklığı savunan Avusturya’nın

baskısının herhangi bir birleşme girişimini engelleyebileceği

düşünülmekteydi. Avusturya benzer bir sorumluluğu İtalya

üzerinde de üstlenmişti. Kongre İtalyan topraklarının dağınık

yapısını korumak için Venedik, Milano ve Lombardiya bölgelerini

6

Avusturya’ya bırakmıştı. Bunların dışında Avusturya toprakları

paylaşılan Varşova Dükalığından Galiçya’yı da kendi sınırlarına

katmıştı.5

Viyana Kongresinin sonucunda Avrupa siyasi haritası

yeniden oluşurken, bu oluşumun devamlılığının sorumlusunun

Avusturya olduğu belliydi. Avusturya İtalya, Almanya ve Polonya

gibi Napolyon’un milliyetçi bir kimlik oluşturduğu bölgelerin

kontrolünü üzerine alarak bu sorumluluğu üstlenmişti, fakat bu

sorumluluğu yürütecek güce sahip olmadığı da ortadaydı.

Metternich Avusturya’nın bu zayıflığını hem yeni Avrupa siyasi

haritasını işler kılacak, hem de bu harita dâhilindeki

devletleri işbirliği içinde tutarak yeni bir güç dengesini

oluşturacak olan değerleri oluşturmak için kullandı. Bu

değerlerden ilki Rusya’yı işbirliğine çekmekti ve Eylül 1815’te

imzalanan Kutsal İttifak ile Rusya, Prusya ve Avusturya Avrupa

dâhilinde monarşilere yönelecek olan liberal ve milliyetçi

karakterdeki bütün girişimlere karşı işbirliği yapmayı taahhüt

ettiler.6

Kutsal İttifakın içerdiği maneviyat İngiltere’nin

liberalizme yakın duran siyasi yaklaşımına uygun olmaması, bu

devletin işbirliği dışında kalması gibi bir durum ortaya

çıkartmıştı. Diğer taraftan Napolyon’un Viyana Kongresi

sürecinde iktidarını yeniden kurma çabası ve Fransız halkından

aldığı yoğun destek, Fransa’daki sistem karşıtı potansiyeli

göstermişti. Fransa’nın yarattığı tehdit farklı siyasal

5 Viyana Kongresi ile ilgili bkz. Henry Kissinger, A World Restored, 2. Basım, New York, Phoenix Pres, 2000, s 144-174.6 John Merriman ve Jay Winter (editörler),Holy Alliance (Kutsal İttifak) Maddesi, Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 2, New York, Thomson and Gale, 2006, s 1079-1080.

7

yaklaşımlara sahip olan İngiltere ve doğu monarşilerini asgari

müşterekte buluşturmaya yetti ve Kasım 1815’te taraflar bir

araya gelerek Dörtlü İttifakı yenilediler. Bu ittifak ile

taraflar Napolyon’un ya da herhangi bir akrabasının Fransa’nın

başına geçmesine karşı işbirliği yapmayı kabul ediyorlardı.

Bunun yanında imzacı devletler belirli periyotlarda bir araya

gelerek yapacakları toplantılarda devletlerin çıkarlarını ve

refahlarını gözetecek önlemlerin alınması ve Avrupa’daki

barışın korunmasını sağlamayı taahhüt ediyorlardı.7

Kutsal ittifak ve Dörtlü İttifak, Metternich için Viyana

Kongresinin kararlarının tamamlayıcısı olarak oldukça

önemliydiler. Bu iki ittifak sayesinde hem Avusturya’nın

üstlendiği sorumluluk sistem içindeki diğer büyük güçler

tarafından da paylaşılıyor, hem de Avusturya kıtanın büyük

güçleri arasındaki farklı görüşleri bir moderatör olarak asgari

müşterekte buluşturabiliyordu.8 Avusturya’nın dengeleyici bir

rol üstlendiği bu sistem Avrupa Ahengi olarak anılmaktadır.

Avrupa Ahenginin İşleyişi ve Karşı Tepkiler: İhtilaller ve

Müdahaleler

Avrupa Ahenginin sistem yapısı monarşik rejimlerin hakim

oldukları bir devletler bütünden oluşmaktaydı. Fransız Devrimi

öncesinin, monarşilerin egemen olduğu ve denenmiş ilişki

yapısına dönmenin, devrimin ve Napolyon’un Avrupa’da yaratmış

oldukları etkileri sileceği öngörülmekteydi. Bu beklentinin

Chaumont Antlaşması ile varılan uzlaşı ilk Dörtlü İttifak olarak anılmaktadır.7 Kissinger, A World Restored, s 185-190.8 G. John Ikenberry, After Victory, Princeton, Princeton Uniersity Press, 2001, s 89

8

gerçekleşmesinin sanıldığı kadar kolay olmadığı 1820 ile 1830

ihtilalleri sürecinde ortaya çıktı.

Dörtlü İttifakın maddeleri imzacı devletlerin belli

periyotlarda bir araya gelerek barışın korunması konusunda

görüşmeler yapmalarını öngörmekteydi. Bu yaklaşım Avrupa’nın

büyük güçlerinin sistem içinde tek taraflı yaklaşımlar üreterek

istikrarı tehdit etmeleri yerine, sistemin sorunlarını

uzlaşmalar ve işbirlikleri ile çözerek sistemi çatışmadan uzak

tutmayı öngörmekteydi. Gerçektende 1818’den 1822’ye kadar geçen

süreçte Avrupa Ahengi’nin büyük devletleri ardı ardına dört

kongre toplamayı başardılar. Fakat 1822 Verona Kongresi büyük

güçlerin Avrupa Ahengi uzlaşısı içinde bir araya geldikleri son

kongre oldu.

Devamlı kongreler mantığının gelenekselleşememesinin

başlıca nedeni Avrupalı güçler arasında 1815’te var olan asgari

müştereklerin ortadan kalkması ile ortaya çıkan görüş

farklılıklarıydı. 1819’da Fransa’nın Aix la Chapelle Kongresi

ile Avrupa Ahengine alınması dörtlü ittifakın varlığını

anlamsız kılmıştı. Bu durum, Kutsal İttifakın tutuculuğunu

paylaşmamasına karşın, 1815’te bu ittifakın üyeleri ile barışın

inşası ve ortak güvenlik konusunda işbirliği yapmış olan

İngiltere’yi farklılaştırmıştı. Nihayetinde İngiltere

kamuoyunun etkili olduğu bir liberal devlet yapısına sahipti ve

bu anlamda kıta monarşilerinin tutuculuğu İngiliz dış

politikası ile uzlaşmamaktaydı. 1820’de İspanya ve Napoli’de

liberal görüşte reformcu ayaklanmalar başladığında Kutsal

İttifak meşru monarşilere yönelen her tehdide karşı müdahale

etme mantığını öne çıkarttırmaktaydı. İngiltere ise

9

uluslararası müdahalenin Dörtlü İttifak çerçevesinde ve ancak

zor kullanılarak meydana gelecek sınır değişiklikleri söz

konusu olduğunda geçerli bir uygulama olması gerektiği

görüşündeydi. Aix la Chapelle Kongresini takip eden Troppau

Kongresinde Kutsal İttifakın Napoli’deki liberal ayaklanmalara

müdahale kararı İngiltere’nin kıtanın tutucu monarşileri ile

işbirliğini devam ettirme şansını tüketmişti.9

Avrupa Ahengi sisteminin içindeki devletler asgari

müşterekteki uzlaşmalarını kaybederken, kıta Avrupası da yeni

bir dönüşüm içine girmişti. Napolyon tarafından Fransız

Devriminin fikirleriyle tanıştırılmış olan halkların özgürlük

taleplerine tutucu Avrupa monarşilerinin sunabilecek bir

açılımı bulunmamaktaydı. Bunun ötesinde Kutsal İttifakın aşırı

tutucu yapısı doğu monarşilerinin egemenlik anlayışlarına ters

düşen herhangi bir çıkışa karşı güç kullanacaklarını

göstermekteydi. 1820’de Napoli ve İspanya’daki ayaklanmalar

uluslararası müdahalelerle bastırılmış olması monarşilerin bu

duruşlarının eyleme dökülmüş hali oldu.

1830 ihtilalleri Avrupa Ahengini daha da radikalleştiren

gelişmelere sahne oldu. 1820’lerden farklı olarak Batı

Avrupa’da, Belçika’da ve Doğu Avrupa’da Rusya’nın kontrolündeki

Polonya’da10 başlayan ayaklanmalara yapılan müdahalelerdeki

sonuçlar Avrupa Ahenginin uzlaşmasında ortaya çıkan

9 Lee, Aspects of European History 1789-1980, s 25.10 Viyana Kongresinde 18. yüzyılda bağımsız olan Polonya Krallığınıntoprakları Prusya, Avusturya ve Rusya arasında paylaşılmış, bu topraklarınen büyük kısmını oluşturan bölge Rusya’nın kontrolüne bırakılmıştı.Rusya’nın kontrolündeki bölgede ise Rusya’nın koruması altında olan, RusÇarı’nın otoritesinin tanındığı fakat özerkliğe sahip bir yönetimkurulmuştu. 1830’da Polonya milliyetçileri bu toprakların bağımsızlığı içinRusya’ya karşı ayaklanmışlardır. Bkz. Norman Davies, Heart of Europe, 3.Basım, Oxford, Oxford University Pres, 1987, s 166-169.

10

farklılıkları net bir şekilde göstermekteydi. 1831’de toplanan

Londra Konferansı ile İngiltere, Belçika’nın Hollanda’dan

ayrılmasını diğer büyük güçlere kabul ettirdi.11 Polonya’daki

isyan ise Kutsal İttifakın desteğini alan Rusya tarafından

bastırıldı.

Doğu ve Batıda ortaya çıkan birbirine tamamen zıt olan bu

iki sonuç Avrupa Ahengi içindeki büyük devletlerin arasındaki

çıkar ayrışmasını simgelemekteydi.12 1830 sonrasında İngiltere

sistem içinde tekil çıkarlarını öne çıkartmaya başlarken,

Avusturya, Rusya ve Prusya Kutsal İttifakın 1815’teki çıkar

tanımlarına bağlılıklarını sürdürmekteydiler. Bu yaklaşım 1830

ihtilallerinin hemen ardından üç devlet arasında yapılan bir

dizi protokol ve anlaşma ile perçinlendi.13

Devrimin Avrupa Ahengine Meydan Okuyuşu: 1848 Devrimleri

11 John Lowe, Britain and Foreign Affairs 1815–1885, New York, Routledge,1998, s 41-43, Viyana Kongresinde Belçika ile Hollanda Hollandalı OrangeHanedanının monarşisi altında birleştirilerek Neiderland Krallığı adınıalmıştı. 1830’un Temmuz ayında Fransa’da başlayan ayaklanmaların hemenertesinde Belçikalılar da ayaklanarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.Hollanda kralı William’ın Viyana’da verilen garantilere atıf yaparak büyükdevletlerden yardım istemesi ile Aralık 1830’da Londra’da bir konferanstoplanmıştır. Rusya’nın Belçika aleyhine müdahale ısrarına karşın,kongrenin son kararı Belçika’nın Hollanda’dan ayrılması olmuştur. Buayrılışı kabul etmeyen Hollanda’nın Belçika’ya saldırması üzerine ise1831’de büyük devletler Belçika ile bir ittifak yapmışlar ve sonra daalınan ortak karar ile Fransa Hollanda’ya müdahale ederek Belçika’nıngüvenliğini sağlamıştır. Rich, Great Power Diplomacy1814-1914, s 59-61.12 Lowe, Britain and Foreign Affairs 1815–1885, s 46-4713 1833 yılında Avusturya ve Prusya Teplitz Anlaşması ile GermenKonfederasyonu içinde liberalizmin yayılmasının engellenmesi için önlemleralma konusunda uzlaşmışlardır. Bunun ardından Rusya, Avusturya ve PrusyaMünchengratz protokolü ile monarşilere karşı düzenlenen devrimhareketlerine karşı işbirliği yapacaklarını ve devrimci bir tehditle karşıkarşıya olup kendilerinden yardım isteyecek monarklara yardım edecekleriniaçıklamışlardır. Lee, Aspects of European History 1789-1980, s 29; A. J. PTaylor, The Struggle for Mastery in Europe, 3. Basım, New York, OxfordUniversity Pres, 1960, s 2-3.

11

Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşlarının 1815’te

sona ermesinin ardından Avrupa 1793’ten beridir kaynaklarını

akıtmakta olduğu çatışma döneminden kurtulmuş bulunmaktaydı.

Çatışmanın sona ermesi Avrupalı devletlerin ekonomik ve sosyal

yapılarında ivmeli bir değişim içine girmelerine neden oldu.

Özellikle 1815 sonrasında Sanayi Devriminin batıdan doğuya

doğru yavaş ama devamlı bir süreçte Avrupa’daki devletlerin

alanlarına nüfuz etmesi, klasik tarım toplumlarını dönüştürmeye

başladı. Bu dönüşüm ise hem toplumların sınıfsal yapılarını

değiştirdi, hem de bu yeni yapılanma çerçevesinde ortaya çıkan

sınıfların dünya görüşünün farklılaşmasına neden oldu. Yeni

sınıfların ürettiği liberal ve milliyetçi yaklaşımlar 18.

yüzyılın hâkim devlet rejimi olan merkezi monarşilerin

egemenlik anlayışı ile uygun düşmemekteydi. 19. yüzyılın ilk

yarısında halen hâkimiyetini sürdüren Arkaik yönetim

mekanizmalarını devam ettirmede ısrarcı olan ve Avrupa

monarşilerinin egemenlik alanlarında ortaya çıkan bu yeni

yapılanma ile karşılaşması kaçınılmazdı ve bu hesaplaşma 1848

devrimleri ile gerçekleşti.14

19. yüzyılın ilk yarısında ivme kazanan toplumsal değişim

ve gelişime karşılık, Avrupa Ahengi halen bir monarşiler

sistemi olarak işlev görmekteydi. Gerçekte İngiltere’nin 1820-

1830’lar çizgisinde Avrupa Ahengine mesafeli bir yaklaşım içine

girmesi ve Fransa’nın tarafsız tavrı, Kutsal İttifakın tutucu

karakterinin gittikçe radikalleşmesine neden olmuştu.14 Fransız Devrimi ertesindeki ekonomik ve toplumsal gelişme için bkz. EricJ. Hobsbawm, The Age of Revolution, Londra, Abacus, 1988; Hobsbawm, The Ageof Capital, Londra, Abacus, 1995; Robert Gildea, Barricades and Borders,Europe 1800-1914, 2. Basım, New York, Oxford University Press, 1996, s 3-33; John Breuilly, “1848 Devrimleri”, Batı’da Devrimler ve DevrimciGelenek, ed.: David Parker, İstanbul, Dost Kitabevi, 2000, s 142-169

12

1830’ların ortalarına gelindiğinde Avrupa Ahengini bir arada

tutan şey barışın korunması üzerinde büyük devletlerin uzlaşı

içinde olmalarıydı, bu uzlaşı ise sistemi oluşturan büyük

devletlerin karşı karşıya gelmeleri durumunda sorunlarını

çatışma yöntemiyle değil, görüşmeler ile aşmalarını

öngörmekteydi. Fakat sistem içindeki diğer devletlerin

yaratacağı sorunlar söz konusu olduğunda büyük devletlerin

ortak bir yaklaşım içinde oldukları söylenemezdi. Kutsal

İttifak en azından doğu monarşilerinin bu konudaki ortak

yaklaşımlarını tanımlamaktaydı ama 1830’da Belçika’nın

Hollanda’dan ayrılması durumunda olduğu gibi doğu

monarşilerinin etki alanı artık 1820’lerde olduğu gibi sistemin

tamamına nüfuz edemiyordu.

1848’de Fransa’dan başlayan yeni devrim kıvılcımı

Avrupa’nın tamamına sıçradığında Avrupa Ahengini oluşturan

devletlerin aralarındaki uzlaşmalara karşılık bu yeni dalgaya

hiç de hazır olmadıkları belli oldu. 1848 yılının Şubat ayında

Paris’te başlayan gösteriler Fransa’da İkinci Cumhuriyet’in

kurulmasına neden olurken, Avrupa Ahenginin üyeleri henüz bu

gelişmeye tepki veremeden devrimci dalga Germen

Konfederasyonu’na sıçradı. Mart ayının başına gelindiğinde

Germen Federasyonunun küçük üyeleri olan devletler gösterici

kalabalıkların liberal reform çağrısına özgürlükçü anayasa

vaatleri ile cevaplar vererek geri adım atmışlardı ama devrimci

dalga bu sefer de Prusya ve Avusturya’yı etkisi altına almaya

başlıyordu. Prusya’da ayaklanmacıların taleplerine IV.

Frederick Wihelm yeni bir anayasa ve ulusal bir parlamentonu

ilk ayaklanmalar Ocak ayında Sicilya’da başlamıştı.

13

açılışını onaylayarak cevap vermesine karşılık Avusturya’nın

ortaya çıkan durumu yönetebilmesi kolay gözükmemekteydi.

Avusturya’da devrimci hareketi başlatan girişim 3 Mart’ta

Buda’da Macar gazeteci Lajos Kossuth’un İmparatorluğun baskıcı

rejimini eleştiren ve anayasal bir rejim için reform çağrısı

yapan konuşması oldu. Kossuth bu konuşmada yalnızca

İmparatorluk yönetimi için reform değil, aynı zamanda

Macaristan’a ulusal bir temsiliyet sağlayacak bir özerklik de

istemekteydi.15 Kossuth’un konuşmasından etkilenen liberallerin

13 Mart’ta Viyana’da başlattığı baskıcı rejimin sembolü olan

Metternich’in görevden alınması ve anayasal reform yapılmasını

talep eden gösteriler ile Avusturya’da da devrimci dalganın

etkisine girmiş oldu. Aynı gün toplanan İmparatorluk Konseyi

Metternich’i görevden almasına karşılık başlayan ayaklanma

Viyana’nın banliyölerinde yaşayan kalabalıkların katılımıyla

genişledi. Mayıs ayında ise hükümet İnnsbruck’a çekildi.

Viyana’da ise geçici bir devrimci yönetim kuruldu.

Avusturya’nın merkezinde olan gelişmeler İmparatorluğun

tamamını etkileyecek nitelikteydi. İmparatorluk hükümetinin

etkili bir politika üretemeyişi ve gösterdiği güçsüzlük iki

önemli sonuç ortaya çıkardı. Bunlardan ilki merkezdeki siyasi

bürokrasinin yetersizliği karşısında imparatorluğun düştüğü

kaosu engellemek adına askeri bürokrasinin fiilen yönetimi

eline almasıydı. Diğeri ise 1815’te Avusturya’nın üzerine

aldığı sorumluluk alanlarında etkisiz kalması ile bu

alanlardaki milliyetçi yaklaşımların ivme kazanmasıydı.

15 R. J. W. Evans, Austria, Hungary and the Habsburgs, New York, OxfordUniversity Pres, 2006, s 252.

14

Milliyetçi yaklaşımların eyleme dökülmesi şüphesiz ki

İmparatorluğun toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacaktı ve

gerçekten de Mart ayından itibaren Milano ve Venedik’te

başlayan ayaklanmalar ve Bohemya’da Çek milliyetçilerinin

başlattığı gösteriler Avusturya’nın egemenlik alanındaki

hükümranlığının sorgulanır hale geldiğini göstermekteydi. Bütün

bunlara ek olarak İtalya’daki ayaklanmalara destek vermek

amacıyla Piedmont Krallığı da Avusturya’ya savaş açmıştı.

Avusturya’yı bu zor günlerinden kurtaran bireysel inisiyatif

kullanan imparatorluğun askeri bürokratları oldu. İtalya’nın

askeri sorumlusu Joseph Radetzky başarılı harekâtları ile hem

Piedmont kuvvetlerini ardı ardına yenilgilere uğrattı, hem de

Ağustos ayına kadar Lombardiya ve Venedik’teki Avusturya

egemenliğini restore etmeyi başardı.16 Benzer bir biçimde de

Bohemya’nın askeri sorumlusu Prens Alfred Von Windischgratz

Bohemya’daki milliyetçi Çek ayaklanmasını Haziran ayında sona

erdirdi.17 Bohemya ve özellikle de İtalya’daki ayaklanmalar

Avusturya için sorun yaratsa da Avusturya’nın toprak

bütünlüğüne yönelen en ciddi tehdit Macaristan’dan geldi.

Merkezin Sarsılışı: Avusturya ve Macar Ayaklanması

Mart ayının başında Lajos Kossuth’un yaptığı konuşmanın

Macaristan ile ilgili bölümleri Macar milliyetçilerini de

heyecanlandırmıştı. 1526’dan beridir Habsburg monarşisi altında

yaşayan Macaristan, Avusturya imparatorluğun doğu topraklarının

16 İtalya’daki ayaklanmalar ve Avusturya-Piedmont savaşı için bkz. AlanSked, Radetzky, Imperial Victor and Military Genious, New York, Taurus andCo Ltd., 2011, s 133-158.17 Mike Rapport, 1848 Year of Revolution, 2. basım, New York, 2009, BasicBooks, s 232-237.

15

tamamını kapsamaktaydı. Özellikle Macar aristokrasisinin

Habsburg monarşisi ile olan ilişkilerinin gelişkinliği

Macaristan’ı imparatorluk içinde uyumlu bir yönetim alanı

haline getirmişti. Diğer yandan 18. yüzyıldan beridir

imparatorluğun girdiği uzun savaşların masraflarının

Macaristan’a getirdiği yük ve özellikle de, II. Joseph

dönemindeki merkeziyetçi reformların bölgenin sahip olduğu

ayrıcalıkları ortadan kaldırması Macaristan’ın uluslaşma ve

Avusturya’ya yabancılaşma sürecini tetiklemişti. 18 Diğer

taraftan 19. yüzyılın başından itibaren Macaristan’da sanayi

devriminin etkileri görülmeye başlamıştı ve bu durum hem ülke

içindeki feodal düzeni zayıflatırken, hem de Macar burjuvasının

gelişimini sağlamıştı. Bu yalnızca İmparatorluk içinde

Macaristan’ın kendi kendine yeterli bir yapıya sahip olmasını

sağlamamış aynı zamanda Macar aydınlarının liberal ve

milliyetçi fikirlerinin gelişmesine ve bölge içinde yayılmasına

da neden olmuştu.19 Bundan öte İmparatorluk yönetimi de

Macaristan’daki ulusçu gelişmenin farkındaydı ve Macaristan’ı

imparatorluk içinde tutmak için iç politikada dikkatli

davranmaktaydı. Uzun süredir toplanmayan Macar Dieti’nin (Macar

Parlamentosu)1825’te yeniden toplanmaya başlaması da bunun

sonucuydu. Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak 1848 devrimleri

başladığında Avusturya içindeki milli ayaklanmalardan farklı

olarak Macarlar bağımsız bir devlet kurmaya en yakın adaylardı.

18 Daha geniş bilgi için bkz. Evans Austria, Hungary and the Habsburgs, ss 173-192, 228-233. 19 Macar burjuvasının gelişimi ve bu gelişimin Macaristan’ın toplumsalyapısını etkileri için bkz. Balasz Szelenyi, The Failure of CentralEuropean Bourgeoisie, New York, Palgrave McMillan, 2006, s 88-114 .

16

Viyana’daki gösterilerin Metternich’in düşmesine neden

olmasının haberleri Macaristan’a ulaşınca İmparatorluğun

Macaristan temsilcisi Arşidük Stefan’ın çağrısı ile Macar Dieti

13 Mart’ta Pressburg’da toplandı. Yapılan toplantıda oybirliği

ile ayrı bir Macar Hükümetinin oluşturulmasına, bölgesel

reformlar yapılmasına, sınırlı oya dayalı bir seçim sistemi ile

yeni bir parlamentonun seçilmesine ve Transilvanya’nın

Macaristan ile birleşmesine karar verildi. 15 Mart’ta

Budapeşte’de başlayan gösterilerde yapımı yeni tamamlanmış

Ulusal Müze önünde toplanan kalabalık, şair Sandor Petofi

tarafından yazılmış Ulusal Marş’ı dinlerken, Macaristan’ın

özgürlüğü çağrısını yapmaktaydı. Petofi’nin liderliğini yaptığı

“Genç Macarlar” adındaki milliyetçi gruptan ve diğer milliyetçi

aydınlardan oluşan bir grup arkalarına katılan kalabalıklarla

beraber Buda’daki İmparatorluk temsilciliğine gelerek, genç bir

gazeteci olan Joseph İrinyi tarafından hazırlanmış on iki

maddelik bir talep listesini çaresiz İmparatorluk

temsilcilerine imzalattılar.20 16 Martta ise Lajos Kossuth ile

Kont Istvan Szechenyi’nin öndeliklerinde kalabalık bir heyet

Viyana’ya gelerek İmparator V. Ferdinand’a alınan kararları

bildirdiler. Metternich’i görevden almış olan İmparatorluk

Konseyinin tavsiyesi üzerine İmparator Macarların bütün

taleplerini kabul etti. 17 Mart’ta açıklanan İmparatorluk

Fermanı ile Macaristan’ın Diet’e sorumlu olacak bir hükümet

kurmasına izin verildiği açıklanıyor ve reformları hayata

20 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 65-67, aynı zamanda On İki Madde ( Macarca 12 Pont) için bkz. Çevrimiçi: http://www.osmagyaregyhaz.hu/hirlevel/20, son güncelleme: Kasım 2011.

17

geçirmek üzere Arşidük Stefan’ın İmparatorun Macaristan’daki

temsilcisi olarak atandı.

Mart ayının sonuna gelinirken Kont Lajos Batthyany’nin

başkanlığında yeni kurulan Macar Hükümetinde ılımlıdan radikale

değin bütün milliyetçi görüşleri temsil eden isimler

bulunmaktaydı. Hükümetteki Lajos Kossuth gibi radikal

bağımsızlıkçıların yanı sıra sokaklarda da Sandor Petofi gibi

milliyetçi aydınların körüklediği ayrılıkçı hava Mart ayında

elde edilen özerkliği bağımsızlığa götürecek bir yol izlemeye

başladı. Nisan ayının başında hazırlanan bir dizi yasa

Macaristan’ı İmparatorluğa şeklen bağlı gösteren bir özgürlüğü

simgelemekteydi. Bu yasalara göre Habsburg Hanedanı’nından bir

Kralın Macaristan Kralı olarak tanınması, yasaları onaylama ve

veto etme yetkisi olduğu kabul ediliyor, diğer taraftan Macar

Hükümeti ve Dieti Budapeşte’de kalıyordu. Hükümetin Bakanları

Macar Dieti’ne karşı sorumluluk taşıyacaklardı. Yeni Macar

Dieti’nin seçiminde seçme seçilme hakkı, erkek nüfusun dörtte

birini kapsayan, eskisine oranla daha geniş bir kitleye

tanınıyordu. Aristokrasinin bütün ayrıcalıkları kaldırılıyor ve

serflik yasaklanıyordu. Bunların dışında İmparatorluk Konseyi

ile Macar Hükümeti arasında yapılan görüşmelerde Macar

ordusunun yurt dışına çıkışının (İmparatorluk değil, Macaristan

sınırları kastedilmektedir) İmparatorun iznine tabii olması ve

Sırplar ile Hırvatların yaşadıkları sınır bölgelerinin

İmparatorluk Savaş Bakanlığının kontrolünden alınarak Macar

Hükümetinin kontrolüne verilmesi konuları tartışıldı. Macar

Hükümeti Kralın ordu üzerindeki hâkimiyetini tanırken, atanacak

18

valinin İmparatorluk tarafından belirlenmesi şartıyla sınır

bölgelerinin kontrolü de Macaristan’a bırakıldı.21

Avusturya’nın Avrupa Ahengine Dönüşü: Macar Ayaklanmasının

Bastırılması

1848 yılının yazına gelindiğinde devrimci dalga Avrupa’yı

önemli ölçüde sarsmıştı. 1815’ten beridir barışı koruma adına

uzlaşma yolunu seçen Avrupalı devletler bu devrimci dalganın

yarattığı çatışmalara karşı da aynı sağduyuyu göstermeyi

başardılar. Bu sağduyu ahengin temel uzlaşısı olan barışı

koruma mantığının 1848’teki karışıklıklar sürecinde Avrupa’nın

büyük güçlerinden hiç birinin bir diğerinin zayıflığından

yararlanmayı düşünmemesi ile devam ettirilmesinde saklıydı.

Hiçbir büyük gücün başta, İngiltere ve Fransa olmak üzere,

devrimcilere yardım etmeyişi ve meydana gelen çatışmaları da bu

çerçevede lokal bazda tutabilmeleri de ahengin hala devam

ettiğini göstermekteydi.22 Gerçekte bütün bu yaklaşımları

mecbur kılan nedenler vardı. Bu mecburiyetin nedeni ise Avrupa

Ahenginin dengeleyicisi konumundaki Avusturya için kriz

döneminin sona ermemiş olmasıydı. Tersine Avusturya’nın

geçirmekte olduğu kriz imparatorluğun dağılması ile

sonuçlanırsa ahengi bu ana kadar korumuş olan ve büyük güçleri

bir arada tutan uzlaşmanın bozulması da an meselesi olacaktı.

Avusturya’nın dağılması durumunda İtalya ve Almanya’nın

birleşmeleri kaçınılmazdı, Fransa’yı İtalya’ya, Prusya’yı da

Almanya’ya yöneltecek böyle bir sonuç, Rusya’nın da yeniden

Avrupa’ya girişine neden olabilirdi. Bu durum Avusturya’nın

21 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 140-141.22 Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, s 99-100.

19

1815’ten beridir dengenin dengeleyicisi işlevini halen devam

ettiğini göstermekteydi. Avusturya’nın bu işlevi 1848

ihtilallerinin en cüretkar girişimi olan Macaristan

ayaklanmasının sonunu hazırladı.

1848’in baharında Macar milliyetçilerinin İmparatorluktan

koparmayı başardıkları özerkliği bir ulus-devlet oluşturma

çizgisine taşımaları, Macaristan’ın kendi kendini yönetmesi

sürecine ciddi bir sekte vurdu00. Bunun başlıca nedeni yeni

hükümetin milliyetçi politikalarının ülke içindeki azınlıkları

baskı altına almasıydı. Transilvanya’nın ve Hırvatistan’ın

Macar sınırlarına eklenmesi ile Macaristan da Avusturya’nın çok

etnikli yapısına benzer bir yapıya dönüşürken, bu bölgelerde

yaşayan Romen, Hırvat, Sırp ve Slovenlerin Macar egemenliğine

tepkili oldukları açıktı.23 Macaristan’ın askeri yapısının

henüz efektif bir araç haline gelmemiş olması ve yeni yasaların

ülke içinde Macar olmayan halklar tarafından antipati ile

karşılanması da Macar hükümetinin hükümranlığını ülkenin

tamamına yaymasına engel olmuştu. Buna paralel olarak

İmparatorluk yönetimi de Macarların zorla sağlamış oldukları

özerklikten rahatsızdı ve yeni Macar hükümetini zora sokacak

her yolu denemeye hazırdı. Bu çerçevede İmparatorluk yönetimi

sınır bölgelerindeki Hırvat ve Sırpları manipüle etme yolunu

seçti. Henüz sınır bölgelerinin kontrolünün hangi hükümette

olduğu taraflar arasında tartışılırken, İmparatorluk Konsülü,

bir Hırvat milliyetçisi olan Joseph Jelaçiç’i bu bölgelerin

genel valisi olarak atadı. Jelaçiç göreve geldiği andan

itibaren Macar yönetimini tanımadığını ve İmparatorluğa

23 Jonathan Sperber, The European Revolutions 1849-1851, 2. Basım,Cambridge, Cambridge University Pres, s 144, Gildea, a.g.e, s 99

20

bağlılığını açıklamasına rağmen, Mayıs ayında İmparatorluk

Konsülü sınır bölgelerinin kontrolünü Macar Hükümetine bıraktı.

Legal yetki elinde olan Macar Savaş Bakanı Baron Janos

Hrabovszky bir yandan Macar hükümetinin egemenliğini tanımak

istemeyen Jelaçiç’i komutası altına almaya çalışırken, hala

İmparatorluğa bağlı davranan Jelaçiç de bölgesindeki

ayaklanmaları bastırarak gücünü ve prestijini

pekiştirmekteydi.24 Sonuç olarak Jelaçiç’in Budapeşteyi

tanımaması ile Macaristan topraklarında iki otorite ortaya

çıkmış olmaktaydı. Haziran ayında Hırvat Parlamentosu Zagreb’de

toplanarak Macaristan’a bağlanmayı reddederek, Macar

hükümetinin haklarına sahip bir Hırvatistan kurulmasını talep

etti. İmparator Ferdinand bu talebi geri çevirdi ve Jelaçiç’i

görevden aldıysa da Jelaçiç fiilen Hırvat hareketinin

liderliğini sürdürmeye devam etti.25 Bu durumun bir iç

hesaplaşma yaratacağı belli olmuştu.

Ağustos ayına gelindiğinde İmparatorluk askeri

bürokrasisinin başarıları sayesinde yeniden gücünü toplamış

durumdaydı. Macar hükümeti ise reformlarında başarılı olamadığı

gibi, Jelaçiç’in kendi otoritelerine meydan okuyuşuna da bir

cevap üretememişti. Macar hükümetinin bu zayıflığını kullanmak

isteyen İmparatorluk Hükümeti Jelaçiç’i yeniden vali olarak

atarken, Macar Hükümetine de bağımsız bir ordu toplamamsı

konusunda uyarıda bulundu. Bu uyarının hemen ertesinde ise

Jelaçiç kendi inisiyatifi ile zayıf konumda olduğunu düşündüğü

Macar hükümetinin iktidarına son vermek için harekete geçti.

Jelaçiç’e karşı koymak için harekete geçen Macar Dieti ise

24 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 145-149.25 Gildea, a.g.e, s 99

21

Lajos Kossuth’un liderliğinde Ulusal Savunma Komitesini kurarak

askeri hazırlıklara başladı.26 Macar düzenli birlikleri

Jelaçiç’in kuvvetlerini ardı ardına yenmeyi başardılar. Ekim

ayına gelindiğinde Macaristan’ın güvenliği sağlanmıştı.27

Jelaçiç’in yenilgisi üzerine İmparatorluk Hükümeti

Viyana’daki askeri garnizonunu Jelaçiç’e yardıma göndermek

isteyince, Viyana’da yeni bir ayaklanma başladı. İmparatorluk

Hükümeti bu sefer Olmutz’a kaçmak zorunda kaldı. Kasım ayı

sonunda daha önceden Bohemya’daki isyanı bastırmış olan Prens

Windischgratz, Jelaçiç’in elinde kalan kuvvetleri de kullanarak

Viyana’yı kuşattı. Kossuth’un yardıma yolladığı Macar

kuvvetleri ise İmparatorluk kuvvetlerinin ayaklanmayı

bastırmasına engel olamadılar.

Prens Windischgratz yalnızca Viyana’daki ayaklanmayı

bastırmakla kalmadı, genç ve yetenekli bir aristokrat olan

Prens Felix Zu Schwarzenbeg’i de İmparatorluk hükümetinin

başına getirilmesi için İmparator Ferdinand’ı razı etti. İlginç

bir paradoks olarak da Schwarzenbeg’in ilk politik eylemi

Ferdinad’ı on sekiz yaşındaki yeğeni Franz Joseph lehine

tahttan çekilmeye razı etmek oldu.28 Aralık ayının başında

Franz Joseph Avusturya İmparatoru ilan edildi. Bunun ardından

da Prens Windischgratz komutasında bir Avusturya ordusu

Macaristan’a girerek Budapeşte’yi geri aldı.

26 Merriman ve Winter (editörler),Lajos Kossuth Maddesi, Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 3, New York, Thomson and Gale, 2006, s 1268.27 Eric Roman, Autria-Hungary and the Succesor States, New York, Facts on File Inc, 2003, s 190, Merriman ve Winter (editörler),Josip Jelacic maddesi, , Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 3, s 122028 Gildea, a.g.e, s 93

22

1849 yılı başlarken Avusturya bürokrasisi inanılmaz gibi

gözüken bir başarıya imza atmış ve İmparatorluğu dağılışın

eşiğinden döndürmeyi başarmıştı. Artık Viyana’nın halletmesi

gereken tek sorun Macaristan’ın yeniden merkeze bağlanması

olarak gözükmekteydi. Mart ayının sonunda Schwarzenberg

imparatorluk içindeki bütün halkların ayrıcalıklarının

kaldırılıp, imparatorun tek egemen sayıldığı bir dizi yasa

hazırladı. Böylece Ferdinand tarafından Macarlara verilen

ayrıcalıklar kaldırılmış oluyordu. Schwarzenberg’in

merkeziyetçi yaklaşımı anayasal monarşiye bağlılığı savunan

uzlaşmacı Macar milliyetçileri için büyük bir yenilgi olurken,

Macar Dieti de Nisan ayının ortasında aldığı kararlar ile Franz

Joseph’in kraliyetini tanımadığını açıkladı, Mayıs ayının

başında ise Macar ordusu Budapeşte’yi geri alırken, Macaristan

bağımsızlığını ilan etti. Macaristan bir cumhuriyet olurken,

bağımsızlık savaşı sona erene kadar da Kossuth devlet

başkanlığında kalacaktı. 29

Avrupa Ahenginin Galibiyeti: Macaristan’ın Sonu

Mayıs 1849’da Macarlar Budapeşte’yi geri aldıklarında

Macaristan’ın bağımsızlığı için bir umut ışığı doğmuş

gözükmekteydi. Gerçekte ise ilan edilen cumhuriyet Macaristan

için sonun başlangıcını temsil ediyordu. Schwarzenberg yasaları

yalnızca imparatorluğun merkezi yapısını restore etmekle

kalmamış aynı zamanda Macarları Avrupa Ahenginin kabul

edemeyeceği bir oluşuma itmişti. Cumhuriyetin ilanı ertesinde

Kossuth dış destek için girişimlere başladığında bu durumu

29 Sperber, The European Revolutions 1849-1851, s 244, Rapport, 1848 Year ofRevolution s 370.

23

acıyla fark etti. Avrupa’nın büyük güçlerinden hiçbiri

Macaristan’ın varlığını onaylamamaktaydı. İtalya’daki

bağımsızlık hareketlerine sıcak bakan İngiltere dahi

otoritesini yeniden sağlayan Avusturya’nın toprak bütünlüğüne

verdiği önemi vurgulamaktaydı. Bir tek Fransa Macarların

bağımsızlık mücadelesine sempatik bakmasına karşılık,

Fransa’nın yeni kurulan cumhuriyeti henüz dış maceralara

atılacak güce sahip değildi. Diğer taraftan devrimci dalgayı

atlatan Prusya ile hala Kutsal İttifak değerlerine bağlı olan

Rusya açık bir şekilde Avusturya’nın tarafını tutmaktaydılar.

Bu çerçevede Macaristan milliyetçiliği ve bu milliyetçiliğin

ortaya çıkarmış olduğu cumhuriyet Avrupa Ahenginin doğusundaki

monarşiler için kabul edilemez nitelikteydi. İlginç şekilde

Macaristan’a destek – daha doğrusu diplomatik destek- vaat eden

tek devlet okyanus ötesindeki ABD olmuştu ama bu vaadin de

değeri tartışılır durumdaydı.30

Elinde çok fazla koz olmayan Macar yönetiminin tek şansı

Viyana’ya ilerlemekti. Avusturya ile yapılacak olan silahlı

mücadele için kaynak toplamak isteyen Macar Hükümeti Nisan

ayında çiftçilere özgürlükler tanıyan ve etnik kimliklere

eşitlikler öngören bir dizi yasayı kabul etti. Bu geç alınmış

bir önlem olmaktan öte Rusya’nın kendi sınırları içinde yer

alan grupların milliyetçi karakterlerini tetikleyeceği

kuşkusunu arttırmasına neden oldu. Rusya zaten uzun zamandır

Macar ordusundaki Polonyalı ve Romenlerin varlığından

rahatsızdı ve Macaristan’ın başarısının Avrupa’nın doğusunda

yeni ayaklanmalara yol açabileceği endişesindeydi. Diğer

taraftan Avusturya, Rus ordularının kendi topraklarına girmesi30 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 370-372

24

konusunda kuşkuluydu. Hem böylesine bir işgalin kalıcı olma

riski vardı, hem de bu kadar önemli bir yardımın karşılığında

Rusya’nın beklentilerinin ne olacağı kestirilebilir değildi.

Diğer taraftan iki yıldır İmparatorluk içindeki ayaklanmalar

ile uğraşmakta olan Avusturya yorgundu ve son gelişmelerin

ardından diplomatik alanda elde edilmiş olan olumlu diplomatik

ortamın ne kadar süreceği ise belli değildi. Sonuçta genç

imparator Franz Joseph Polonya’da buluştuğu Rus Çarı I.

Nikola’dan, 1833’teki Munchengratz Anlaşmasına atıfla, Macar

ayaklanmasının bastırılması için yardım talebinde bulundu.31

Rus çarı I. Nikola, Franz Joseph’in yardım çağrısına hızla

ve cömertçe karşılık verdi. General Paskievich komutasında 110

bin kişilik bir Rus ordusu Mayıs ayının sonunda Macaristan’a

girdi. Sonradan gelen takviyelerle 350 bin kişiye kadar ulaşan

bu ordu karşısında Macar Cumhuriyetinin sonu belli olmuştu. 13

Ağustos’ta düzenli Macar ordusunun teslim olması ile 17 ay

süren Macar ayaklanması sona erdi.

Rus ordusunun ayaklanmayı bastırması ardından Avusturya

Macaristan’da yeniden egemenliğini kurmak için çok sert

önlemlere başvurdu. Macaristan’daki Avusturya kuvvetlerinin

komutanı Julius Jacob Von Haynau Macaristan askeri valisi

olarak atanırken, ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Ülkenin

ilk başbakanı olan Lajos Batthyany Budapeşte’de, Macar

ordusunun 13 generali ise Arpad’da idam edildiler. Lajos

Kossuth ise kaçmayı başararak Osmanlı İmparatorluğuna sığındı.

1830’da Polonya ayaklanmasında önemli bir isim olan Jozef Bem ve sayılarıon binleri bulan pek çok Polonyalı, Macar ordusunda görev yapmıştır. Bemdaha sonra Osmanlı İmparatorluğuna sığınmış, Murat Paşa adını almış ve birara Halep Valiliği yapmıştır.31 Roman, Austria-Hungary and the Succesor States, s 193

25

1848 ayaklanmaları süreci 1830 sonrasında erozyona uğramış

olan Avrupa Ahengi sisteminin yapısına karşı ortaya çıkan en

önemli meydan okumaydı. Bu meydan okumayı önemli hale getiren

özellik ise sistemin yapısına yönelen tehdidin, sistemi

oluşturan güçlerin birinin girişimi değil, sistem içinde

bastırılmış unsurlardan gelmesiydi.

Avrupa Ahenginin yapısının temelinde yer alan Viyana

Kongresi, Dörtlü İttifak ve Kutsal İttifak tarafından

oluşturulmuş olan değerler hem Avrupa’nın monarşilerinin

egemenlik alanlarındaki toplumların liberal taleplerini

törpülemek, hem de milliyetçi oluşumların devletleşmelerini

engellemek üzerine kuruluydu. 1830 İhtilallerinde Belçika’nın

bağımsızlık kazanması bu değerlerin aşındığının bir

göstergesiydi ama bu oluşum hem büyük güçlerin arasındaki

dengeye negatif bir yansıma getirmemişti, hem de bu oluşum

Dörtlü İttifakın uzlaşma mantığına uygun bir kongrenin

toplanması ile çözülmüştü. Aynı dönemde gerçekleşen Polonya

ayaklanması ise Kutsal İttifakın alanına girdiğinden bu

uzlaşmanın mantığında bastırılmıştı. Kısacası 1830’da Avrupa

Ahengi 1820’deki ayaklanmalarda gösterdiği bütüncül yapısını

kaybetse de gene de işlemişti.

1848’deki durum ise 1830’dan farklıydı. Bu sefer

ayaklanmalar Avrupa Ahengini oluşturan devletlerin alanlarında

cereyan ederken, uzlaşı sisteminin temelini oluşturan

anlaşmaları onaylamış olan yapıların varlıklarını ve

bütünlüklerini tehdit etmekteydi. Meydana gelen liberal

ayaklanmalar Fransa ve Prusya’daki monarşileri anayasal bir

yapıya dönüştürse de Avrupa Ahenginin denge devleti olan

26

Avusturya için tehdit yalnızca liberal bir karakter değil, aynı

zamanda bölünmeye giden milliyetçi bir karakter de

taşımaktaydı. Bu durum ise en fazla Macar ayaklanması sürecinde

belirgindi.

Avusturya İmparatorluğunun iç yapısındaki çeşitliliğin ve

Avusturya’nın sivil ve askeri bürokrasisinin Macar

ayaklanmasının bastırılmasındaki başarısı önemlidir. Diğer

taraftan Macar ayaklanmasını ve Macaristan’ın bağımsızlığını

asıl başarısızlığa sürükleyen sürecin ilerlemesinde

Avusturya’nın Avrupa Ahenginin oluşumunda üstlendiği rolün de

önemi vurgulanmalıdır. Ahengin en önemli iki devleti olan

İngiltere ve Rusya’nın Avrupa Ahengini kendi çıkarları

anlamında farklı yorumlamalarına karşın, Macaristan sorununda

ortak bir tavır sergilemeleri de Avusturya’nın sistem

içerisindeki dengeleyiciliği ile ilişkiliydi. Nihayetinde

İngiltere Dörtlü İttifakın toprak bütünlüklerine saygı üzerine

kurulu uzlaşması ile Macaristan’ın bağımsızlığına onay

vermezken, Rusya da Kutsal İttifakın milliyetçiliğe karşı

mutlak monarşilerin korunması uzlaşmasına atıfla Franz

Joseph’in yardım çağrısına olumlu destek vermişti. Macar

ayaklanması ise hem milliyetçi karakteri, hem de bağımsızlık

ilanı ile dar anlamda Kutsal İttifakın, geniş anlamda da Dörtlü

İttifakın e nihayetinde de Avrupa Ahenginin değer yapısına

karşı gelmişti. Bu çerçevede Macar ayaklanması yanlış zamanda

yanlış yerde meydana gelmişti ve ayaklanmanın bastırılması 1848

Devrimleri sürecinde belki de Avrupa Ahengi sisteminin pürüzsüz

işlediği tek örnek olmuştur.

27