Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının Analizi
Transcript of Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının Analizi
Avrupa Ahenginin İşleyişi Çerçevesinde Macar Ayaklanmasının
Analizi
Burak Samih Gülboy
Şubat 1867’de Ausgleich olarak anılan bir uzlaşma sonucu
Avusturya İmparatorluğu, Avusturya ve Macaristan Krallıklarının
ortaklığı üzerine kurulu yeni bir birliğe dönüştü. Bu uzlaşmaya
göre Avusturya İmparatoru Franz Joseph, aynı zamanda Macar
Kralı olarak da taçlanacaktı. İki krallık ayrı parlamentolara
ve hükümetlere sahip olacak, yalnızca üç ortak bakanlık –Dış
İşleri, Savaş ve Maliye Bakanlıkları- bulunacaktı. Bu tarihten
itibaren ortaya çıkan ikili monarşi Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu adını alacaktı.1 Ekim 1918’de ise bu ikili
monarşi sona erecek ve Macaristan bağımsızlığına kavuşacaktı.
Macarların 1867 elde ettiği statü için ilk girişimleri
gerçekte 1848 devrimleri sürecinde ortaya çıkmıştı. 1848-1849
sürecinde ayaklanan Macarlar, aşağı yukarı 1867’dekine denk bir
statüyü Avusturya monarşisine bir süreliğine kabul
ettirmelerine ve hatta bir ara bağımsızlık ilan etmelerine
karşın başarısız oldular. Yalnızca 18 yıl sonra başarıya ulaşan
bu süreç neden 1849’da başarısız oldu? Bu sorunun cevaplanması
Napolyon Savaşları ertesinde inşa edilmiş Avrupa Ahengi
sisteminin işleyişinin ve değer yapısının tanımlanması ve bu
Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğretim Üyesi1 Richard Rickett, A Breif Survey of Austrian History, Viyana, Georg Prachner Verlag, 1966, s 100
1
çerçevede genelde 1848 Devrimlerine ve özelde Macar
ayaklanmasına yaklaşımı ile analiz edilmesi mümkündür.
Napolyon Savaşları Ertesinde Avrupa Sisteminin Yeniden İnşası
Fransız Devrimi öncesinde Avrupa’daki devletlerin temel
özelliği monarşik rejimlere sahip olmalarıydı. Bu çerçevede
monarşilerin egemenlik anlayışı devletler arasındaki
ilişkilerin biçimlerini de belirlemekteydi. Monarşilerin
egemenlikleri altındaki toplulukları siyasetten uzak tutan
yapıları, bu dönemin devletlerarası ilişkilerinin de toplumları
değil, fakat monarşileri temsil eden kraliyet bürokrasileri ve
kraliyet orduları tarafından yürütülmesini sağlamaktaydı.2
Fransız devriminin üretimi olan Fransız cumhuriyeti,
monarşik anlamda türdeşleşmiş olan Avrupa sistem yapısının
ilişki biçimleri için önemli bir sorun teşkil etmişti. Avrupalı
monarşilerin bürokratik yapısından farklı ulusal bir bürokrasi
ve ulusal bir ordu modeli ile sistemde kendine yer bulmaya
çalışan Fransa’ya karşı Avrupa monarşilerinin tepkisi şiddetle
karşı koymak oldu. 1804’te Fransız imparatoru olan Napolyon ise
Avrupa monarşilerinin sistem yapısı ile Fransız devriminin
ürettiği liberal ve ulusal değerlerle donanmış bir mantıkla
hesaplaşma yoluna gitti.3 Bu nedenle Napolyon Savaşları olarak
anılan süreç Avrupa monarşilerinin hem kendi egemenliklerini,
hem de içinde bulundukları sistemi koruması mantığı içinde
devam etti. Nihayet 1814’ün sonunda Napolyon’un yenilgiye2 Westphalia Barışı ertesinde Avrupa monarşik devlet sisteminin yapılanmasıiçin bkz. Henry Kissinger, Diplomacy, New York, Simon and SchusterPaperbacks, 1994, s 56–78.3 Napolyon’un Avrupa sistemini dönüştürme girişimleri için bkz. Stephen j. Lee, Aspects of European History 1789-1980, New York, Routledge, 1982, s 18-24.
2
uğratılması ile monarşik sisteme yönelik tehdit bertaraf
edilmiş gözükmekteydi. Gerçekte ise durum farklıydı.
Napolyon’a karşı yürütülen mücadelenin başını çeken
İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya Mart 1814’te Chaumont
Antlaşmasını imzalayarak Napolyon ile olan mücadele sona erene
kadar savaşa birlikte devam edeceklerini ve Fransa ile ayrı
ayrı barış yapmayacaklarını taahhüt ettiler. Antlaşmanın gizli
maddelerinde ise savaşın sonunda oluşturulacak yeni Avrupa’nın
siyasal haritasını düzenlediler; buna göre Alman prenslikleri
bir konfederasyon altında birleştirilecek, mevcut İsviçre
Konfederasyonu varlığını sürdürecek, toprak olarak büyütülmüş
bir Hollanda Krallığı kurulacak, İspanya ile merkez ve güney
İtalya’da Napolyon tarafından uzaklaştırılmış yönetimler
yeniden başa getirilecekti. Antlaşma yirmi yıl süre ile geçerli
olacaktı ve spesifik olarak Fransa’ya karşı caydırıcılığı
vurgulanmaktaydı.4 Mart ayının sonunda müttefik ordularının
Paris’e girmelerinin hemen ardından 11 Nisan 1814’te Napolyon
Fransa tahtından çekildi; Mayıs ayının başında da 1793’te
devrimci hükümet tarafından tahttan indirilmiş olan Bourbon
hanedanının hayatta kalan üyesi 18. Louis törenlerle Paris’e
gelerek Fransa tahtına geçti. Eylül ayında Napolyon Savaşlarına
taraf olmuş olan Avrupalı devletler Viyana’da bir araya gelerek
barışın inşası için görüşmelere başladılar.
Chaumont Antlaşmasından Viyana Kongresinin toplanmasına
kadar geçen süreç Avrupalı monarşilerin Napolyon Savaşları
sonrası Avrupa sisteminin yeniden inşası için sahip oldukları
vizyonu açıkça göstermektedir. Fransa’da monarşinin
4 Norman Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, New York, 1992, McGraw-Hill,s 4.
3
restorasyonu ve Chaumont Antlaşmasının gizli maddelerinde
Napolyon tarafından kurulmuş olan yeni birimlerin ortadan
kaldırılması kararları, Avrupalı monarşilerin barışı eski
sistemin değerleri üzerine yapılandırma eğilimlerini ortaya
koymaktadır. Ayrı bir deyişle barışın inşası ancak Fransız
devriminin ve Napolyon’un üretmiş olduğu liberalizm ve
milliyetçilik gibi değerlerin yok sayılması ve monarşik
değerlerin yeniden inşası ile mümkün olacaktır. Viyana
Kongresinin karar alma süreci de tam bu yönde işlemiştir.
Viyana Kongresinde inşa edilen barışın mimarı Avusturya
Dış İşleri Bakanı Klemenz W. Von Metternich’in temsil ettiği
Avusturya olmuştur. Barışın mimarının Avusturya olması gerçekte
Avusturya’nın hem eski sistemde ve hem de Napolyon Savaşları
sürecinde üstlendiği rol ile ilintilidir. Avusturya eski
sistemde hem Bohemya, Macaristan, Slovenya, Kuzey İtalya,
Belçika vs. gibi bölgeleri içeren çok etnikli bir imparatorluk
olmasının yanı sıra, hem de bu yapısı itibariyle Napolyon’un
sisteme sokmaya çalıştığı değerlerden en fazla rahatsız olan
devletti. Metternich Avrupa sistemi içinde canlanacak devrimci
bir söylemin yankılarının kendi imparatorluğunun yapısında
yaratacağı yıkıcı etkinin farkındaydı ve bu nedenle Avusturya
kendi güvenliği için sistemin tamamını kontrol edebilmeliydi.
Diğer taraftan Avusturya’nın sistemin tamamını kontrol
edebilecek bir güce sahip olmadığı açıktı. Bu nedenle
Metternich’in Avrupa’nın büyük güçlerini bir araya
toplayabileceği bir kolektif güvenlik uzlaşısı üretmesi
gerekliydi.
4
Coğrafi konumu itibariyle eski sistemin güç dengesinde
Fransa’nın dengeleyicisi olarak bir kutup oluşturan Avusturya
Napolyon Savaşlarında ardı ardına aldığı yenilgiler ile bu
işlevini yitirmişti. Diğer taraftan Napolyon Savaşlarının
ertesinde bu sefer Rusya’nın gücünün yükselişi ve bu yükselen
gücünü Avrupa’da yayılmacı mantıkta kullanabilmesi ihtimali
yanlıca Avusturya’yı ürkütmekle kalmıyor, Rusya’yı
dengeleyebilecek bir uzlaşı sisteminin yaratılabilmesi için de
Avusturya’yı öne çıkartıyordu. Dolayısıyla Avusturya hem yeni
sistemde Napolyon’un Avrupa’ya yaymış olduğu liberalizm ve
milliyetçilik fikirlerinin mücadelesine önderlik etmek
zorundaydı, hem de güçlü bir Fransa’nın yokluğunda Avrupa
devletler sisteminin güç dengesini oluşturacak yapılanmayı inşa
etmek durumundaydı.
Metternich’in Viyana Kongresi ve bu kongre sonrasında
oluşan Avrupa Ahengi’nin mimarı olması sürpriz olmaktan çok
Avusturya’nın varlığının devamı ve Napolyon sonrası dönemde
Avrupa barışının devamlılığı için bir gereklilikti. Viyana
Kongresi kararları da bu süreçte ortaya çıktı.
Viyana Kongresi ve Avrupa Ahengi Sistemi
Eylül 1814’te başlayan Viyana Kongresi Mart ayında
Napolyon’un sürgünden dönerek Paris’te iktidarı ele geçirmesi
ile kısa süreli bir kriz yaşasa da, nihayet de Napolyon’un
Haziran ayında Waterloo Savaşında nihai yenilgisinden hemen
önce sonuç bildirgesi açıklanması ile sona erdi.
Gerçekte Kongre Viyana’ya çağrılmış temsilciler arasında
çoğu resmi dahi olmayan ikili görüşmeler ile ilerlemiş bir
5
süreç olsa dahi sonuç bildirgesi ile en azından barışın inşası
sürecinde iki önemli sonuca ulaşmış gözükmekteydi. Bu
sonuçlardan ilki beklendiği üzere Napolyon’un Avrupa’nın siyasi
haritasında meydana getirdiği değişiklikleri yeniden
düzenlemekti. Bu çerçevede Napolyon’un tahtından ettiği krallar
yeniden yönetimlerine gelirken, Ren Federasyonu, İtalya
Krallığı, Saksonya Prensliği ve Varşova Dükalığı gibi
milliyetçi kimlikte kurulmuş yönetimler ortadan kaldırılmıştı.
Hollanda ile Belçika Orange Hanedanının liderliğinde
birleştirilerek Hollanda Krallığına dönüştürülmüştü. Kongrenin
diğer sonucu ise kabul edilen değişikliklerin ve yapılan yeni
düzenlemelerin ertesinde ortaya çıkan sistemin ağırlığının
belirgin bir biçimde Avusturya’nın üzerine yüklenmesiydi.
Gerçektende Viyana Kongresinin düzenlemelerinin önemli bir
kısmında Avusturya büyük sorumluluklar üstlenmekteydi. Chaumont
Antlaşmasında varılan uzlaşma doğrultusunda kongrenin sonuç
bildirgesinde kurulması kabul edilen Germen Konfederasyonu,
Napolyon’un Fransa güdümünde kurmak istediği Alman birliğine
negatif bir alternatif olarak düşünülmüştü. Konfederasyon 39
Alman yönetim biriminin bir araya gelmesinden oluşmaktaydı ve
ortak yönetimi temsil eden Diet Meclisinin başkanlığı
Avusturya’ya verilmişti. Konfederasyonun kuruluş hedefi Alman
topraklarının dağınık yapısının korunması idi ve birleşme
yanlısı Prusya’ya karşı dağınıklığı savunan Avusturya’nın
baskısının herhangi bir birleşme girişimini engelleyebileceği
düşünülmekteydi. Avusturya benzer bir sorumluluğu İtalya
üzerinde de üstlenmişti. Kongre İtalyan topraklarının dağınık
yapısını korumak için Venedik, Milano ve Lombardiya bölgelerini
6
Avusturya’ya bırakmıştı. Bunların dışında Avusturya toprakları
paylaşılan Varşova Dükalığından Galiçya’yı da kendi sınırlarına
katmıştı.5
Viyana Kongresinin sonucunda Avrupa siyasi haritası
yeniden oluşurken, bu oluşumun devamlılığının sorumlusunun
Avusturya olduğu belliydi. Avusturya İtalya, Almanya ve Polonya
gibi Napolyon’un milliyetçi bir kimlik oluşturduğu bölgelerin
kontrolünü üzerine alarak bu sorumluluğu üstlenmişti, fakat bu
sorumluluğu yürütecek güce sahip olmadığı da ortadaydı.
Metternich Avusturya’nın bu zayıflığını hem yeni Avrupa siyasi
haritasını işler kılacak, hem de bu harita dâhilindeki
devletleri işbirliği içinde tutarak yeni bir güç dengesini
oluşturacak olan değerleri oluşturmak için kullandı. Bu
değerlerden ilki Rusya’yı işbirliğine çekmekti ve Eylül 1815’te
imzalanan Kutsal İttifak ile Rusya, Prusya ve Avusturya Avrupa
dâhilinde monarşilere yönelecek olan liberal ve milliyetçi
karakterdeki bütün girişimlere karşı işbirliği yapmayı taahhüt
ettiler.6
Kutsal İttifakın içerdiği maneviyat İngiltere’nin
liberalizme yakın duran siyasi yaklaşımına uygun olmaması, bu
devletin işbirliği dışında kalması gibi bir durum ortaya
çıkartmıştı. Diğer taraftan Napolyon’un Viyana Kongresi
sürecinde iktidarını yeniden kurma çabası ve Fransız halkından
aldığı yoğun destek, Fransa’daki sistem karşıtı potansiyeli
göstermişti. Fransa’nın yarattığı tehdit farklı siyasal
5 Viyana Kongresi ile ilgili bkz. Henry Kissinger, A World Restored, 2. Basım, New York, Phoenix Pres, 2000, s 144-174.6 John Merriman ve Jay Winter (editörler),Holy Alliance (Kutsal İttifak) Maddesi, Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 2, New York, Thomson and Gale, 2006, s 1079-1080.
7
yaklaşımlara sahip olan İngiltere ve doğu monarşilerini asgari
müşterekte buluşturmaya yetti ve Kasım 1815’te taraflar bir
araya gelerek Dörtlü İttifakı yenilediler. Bu ittifak ile
taraflar Napolyon’un ya da herhangi bir akrabasının Fransa’nın
başına geçmesine karşı işbirliği yapmayı kabul ediyorlardı.
Bunun yanında imzacı devletler belirli periyotlarda bir araya
gelerek yapacakları toplantılarda devletlerin çıkarlarını ve
refahlarını gözetecek önlemlerin alınması ve Avrupa’daki
barışın korunmasını sağlamayı taahhüt ediyorlardı.7
Kutsal ittifak ve Dörtlü İttifak, Metternich için Viyana
Kongresinin kararlarının tamamlayıcısı olarak oldukça
önemliydiler. Bu iki ittifak sayesinde hem Avusturya’nın
üstlendiği sorumluluk sistem içindeki diğer büyük güçler
tarafından da paylaşılıyor, hem de Avusturya kıtanın büyük
güçleri arasındaki farklı görüşleri bir moderatör olarak asgari
müşterekte buluşturabiliyordu.8 Avusturya’nın dengeleyici bir
rol üstlendiği bu sistem Avrupa Ahengi olarak anılmaktadır.
Avrupa Ahenginin İşleyişi ve Karşı Tepkiler: İhtilaller ve
Müdahaleler
Avrupa Ahenginin sistem yapısı monarşik rejimlerin hakim
oldukları bir devletler bütünden oluşmaktaydı. Fransız Devrimi
öncesinin, monarşilerin egemen olduğu ve denenmiş ilişki
yapısına dönmenin, devrimin ve Napolyon’un Avrupa’da yaratmış
oldukları etkileri sileceği öngörülmekteydi. Bu beklentinin
Chaumont Antlaşması ile varılan uzlaşı ilk Dörtlü İttifak olarak anılmaktadır.7 Kissinger, A World Restored, s 185-190.8 G. John Ikenberry, After Victory, Princeton, Princeton Uniersity Press, 2001, s 89
8
gerçekleşmesinin sanıldığı kadar kolay olmadığı 1820 ile 1830
ihtilalleri sürecinde ortaya çıktı.
Dörtlü İttifakın maddeleri imzacı devletlerin belli
periyotlarda bir araya gelerek barışın korunması konusunda
görüşmeler yapmalarını öngörmekteydi. Bu yaklaşım Avrupa’nın
büyük güçlerinin sistem içinde tek taraflı yaklaşımlar üreterek
istikrarı tehdit etmeleri yerine, sistemin sorunlarını
uzlaşmalar ve işbirlikleri ile çözerek sistemi çatışmadan uzak
tutmayı öngörmekteydi. Gerçektende 1818’den 1822’ye kadar geçen
süreçte Avrupa Ahengi’nin büyük devletleri ardı ardına dört
kongre toplamayı başardılar. Fakat 1822 Verona Kongresi büyük
güçlerin Avrupa Ahengi uzlaşısı içinde bir araya geldikleri son
kongre oldu.
Devamlı kongreler mantığının gelenekselleşememesinin
başlıca nedeni Avrupalı güçler arasında 1815’te var olan asgari
müştereklerin ortadan kalkması ile ortaya çıkan görüş
farklılıklarıydı. 1819’da Fransa’nın Aix la Chapelle Kongresi
ile Avrupa Ahengine alınması dörtlü ittifakın varlığını
anlamsız kılmıştı. Bu durum, Kutsal İttifakın tutuculuğunu
paylaşmamasına karşın, 1815’te bu ittifakın üyeleri ile barışın
inşası ve ortak güvenlik konusunda işbirliği yapmış olan
İngiltere’yi farklılaştırmıştı. Nihayetinde İngiltere
kamuoyunun etkili olduğu bir liberal devlet yapısına sahipti ve
bu anlamda kıta monarşilerinin tutuculuğu İngiliz dış
politikası ile uzlaşmamaktaydı. 1820’de İspanya ve Napoli’de
liberal görüşte reformcu ayaklanmalar başladığında Kutsal
İttifak meşru monarşilere yönelen her tehdide karşı müdahale
etme mantığını öne çıkarttırmaktaydı. İngiltere ise
9
uluslararası müdahalenin Dörtlü İttifak çerçevesinde ve ancak
zor kullanılarak meydana gelecek sınır değişiklikleri söz
konusu olduğunda geçerli bir uygulama olması gerektiği
görüşündeydi. Aix la Chapelle Kongresini takip eden Troppau
Kongresinde Kutsal İttifakın Napoli’deki liberal ayaklanmalara
müdahale kararı İngiltere’nin kıtanın tutucu monarşileri ile
işbirliğini devam ettirme şansını tüketmişti.9
Avrupa Ahengi sisteminin içindeki devletler asgari
müşterekteki uzlaşmalarını kaybederken, kıta Avrupası da yeni
bir dönüşüm içine girmişti. Napolyon tarafından Fransız
Devriminin fikirleriyle tanıştırılmış olan halkların özgürlük
taleplerine tutucu Avrupa monarşilerinin sunabilecek bir
açılımı bulunmamaktaydı. Bunun ötesinde Kutsal İttifakın aşırı
tutucu yapısı doğu monarşilerinin egemenlik anlayışlarına ters
düşen herhangi bir çıkışa karşı güç kullanacaklarını
göstermekteydi. 1820’de Napoli ve İspanya’daki ayaklanmalar
uluslararası müdahalelerle bastırılmış olması monarşilerin bu
duruşlarının eyleme dökülmüş hali oldu.
1830 ihtilalleri Avrupa Ahengini daha da radikalleştiren
gelişmelere sahne oldu. 1820’lerden farklı olarak Batı
Avrupa’da, Belçika’da ve Doğu Avrupa’da Rusya’nın kontrolündeki
Polonya’da10 başlayan ayaklanmalara yapılan müdahalelerdeki
sonuçlar Avrupa Ahenginin uzlaşmasında ortaya çıkan
9 Lee, Aspects of European History 1789-1980, s 25.10 Viyana Kongresinde 18. yüzyılda bağımsız olan Polonya Krallığınıntoprakları Prusya, Avusturya ve Rusya arasında paylaşılmış, bu topraklarınen büyük kısmını oluşturan bölge Rusya’nın kontrolüne bırakılmıştı.Rusya’nın kontrolündeki bölgede ise Rusya’nın koruması altında olan, RusÇarı’nın otoritesinin tanındığı fakat özerkliğe sahip bir yönetimkurulmuştu. 1830’da Polonya milliyetçileri bu toprakların bağımsızlığı içinRusya’ya karşı ayaklanmışlardır. Bkz. Norman Davies, Heart of Europe, 3.Basım, Oxford, Oxford University Pres, 1987, s 166-169.
10
farklılıkları net bir şekilde göstermekteydi. 1831’de toplanan
Londra Konferansı ile İngiltere, Belçika’nın Hollanda’dan
ayrılmasını diğer büyük güçlere kabul ettirdi.11 Polonya’daki
isyan ise Kutsal İttifakın desteğini alan Rusya tarafından
bastırıldı.
Doğu ve Batıda ortaya çıkan birbirine tamamen zıt olan bu
iki sonuç Avrupa Ahengi içindeki büyük devletlerin arasındaki
çıkar ayrışmasını simgelemekteydi.12 1830 sonrasında İngiltere
sistem içinde tekil çıkarlarını öne çıkartmaya başlarken,
Avusturya, Rusya ve Prusya Kutsal İttifakın 1815’teki çıkar
tanımlarına bağlılıklarını sürdürmekteydiler. Bu yaklaşım 1830
ihtilallerinin hemen ardından üç devlet arasında yapılan bir
dizi protokol ve anlaşma ile perçinlendi.13
Devrimin Avrupa Ahengine Meydan Okuyuşu: 1848 Devrimleri
11 John Lowe, Britain and Foreign Affairs 1815–1885, New York, Routledge,1998, s 41-43, Viyana Kongresinde Belçika ile Hollanda Hollandalı OrangeHanedanının monarşisi altında birleştirilerek Neiderland Krallığı adınıalmıştı. 1830’un Temmuz ayında Fransa’da başlayan ayaklanmaların hemenertesinde Belçikalılar da ayaklanarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.Hollanda kralı William’ın Viyana’da verilen garantilere atıf yaparak büyükdevletlerden yardım istemesi ile Aralık 1830’da Londra’da bir konferanstoplanmıştır. Rusya’nın Belçika aleyhine müdahale ısrarına karşın,kongrenin son kararı Belçika’nın Hollanda’dan ayrılması olmuştur. Buayrılışı kabul etmeyen Hollanda’nın Belçika’ya saldırması üzerine ise1831’de büyük devletler Belçika ile bir ittifak yapmışlar ve sonra daalınan ortak karar ile Fransa Hollanda’ya müdahale ederek Belçika’nıngüvenliğini sağlamıştır. Rich, Great Power Diplomacy1814-1914, s 59-61.12 Lowe, Britain and Foreign Affairs 1815–1885, s 46-4713 1833 yılında Avusturya ve Prusya Teplitz Anlaşması ile GermenKonfederasyonu içinde liberalizmin yayılmasının engellenmesi için önlemleralma konusunda uzlaşmışlardır. Bunun ardından Rusya, Avusturya ve PrusyaMünchengratz protokolü ile monarşilere karşı düzenlenen devrimhareketlerine karşı işbirliği yapacaklarını ve devrimci bir tehditle karşıkarşıya olup kendilerinden yardım isteyecek monarklara yardım edecekleriniaçıklamışlardır. Lee, Aspects of European History 1789-1980, s 29; A. J. PTaylor, The Struggle for Mastery in Europe, 3. Basım, New York, OxfordUniversity Pres, 1960, s 2-3.
11
Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşlarının 1815’te
sona ermesinin ardından Avrupa 1793’ten beridir kaynaklarını
akıtmakta olduğu çatışma döneminden kurtulmuş bulunmaktaydı.
Çatışmanın sona ermesi Avrupalı devletlerin ekonomik ve sosyal
yapılarında ivmeli bir değişim içine girmelerine neden oldu.
Özellikle 1815 sonrasında Sanayi Devriminin batıdan doğuya
doğru yavaş ama devamlı bir süreçte Avrupa’daki devletlerin
alanlarına nüfuz etmesi, klasik tarım toplumlarını dönüştürmeye
başladı. Bu dönüşüm ise hem toplumların sınıfsal yapılarını
değiştirdi, hem de bu yeni yapılanma çerçevesinde ortaya çıkan
sınıfların dünya görüşünün farklılaşmasına neden oldu. Yeni
sınıfların ürettiği liberal ve milliyetçi yaklaşımlar 18.
yüzyılın hâkim devlet rejimi olan merkezi monarşilerin
egemenlik anlayışı ile uygun düşmemekteydi. 19. yüzyılın ilk
yarısında halen hâkimiyetini sürdüren Arkaik yönetim
mekanizmalarını devam ettirmede ısrarcı olan ve Avrupa
monarşilerinin egemenlik alanlarında ortaya çıkan bu yeni
yapılanma ile karşılaşması kaçınılmazdı ve bu hesaplaşma 1848
devrimleri ile gerçekleşti.14
19. yüzyılın ilk yarısında ivme kazanan toplumsal değişim
ve gelişime karşılık, Avrupa Ahengi halen bir monarşiler
sistemi olarak işlev görmekteydi. Gerçekte İngiltere’nin 1820-
1830’lar çizgisinde Avrupa Ahengine mesafeli bir yaklaşım içine
girmesi ve Fransa’nın tarafsız tavrı, Kutsal İttifakın tutucu
karakterinin gittikçe radikalleşmesine neden olmuştu.14 Fransız Devrimi ertesindeki ekonomik ve toplumsal gelişme için bkz. EricJ. Hobsbawm, The Age of Revolution, Londra, Abacus, 1988; Hobsbawm, The Ageof Capital, Londra, Abacus, 1995; Robert Gildea, Barricades and Borders,Europe 1800-1914, 2. Basım, New York, Oxford University Press, 1996, s 3-33; John Breuilly, “1848 Devrimleri”, Batı’da Devrimler ve DevrimciGelenek, ed.: David Parker, İstanbul, Dost Kitabevi, 2000, s 142-169
12
1830’ların ortalarına gelindiğinde Avrupa Ahengini bir arada
tutan şey barışın korunması üzerinde büyük devletlerin uzlaşı
içinde olmalarıydı, bu uzlaşı ise sistemi oluşturan büyük
devletlerin karşı karşıya gelmeleri durumunda sorunlarını
çatışma yöntemiyle değil, görüşmeler ile aşmalarını
öngörmekteydi. Fakat sistem içindeki diğer devletlerin
yaratacağı sorunlar söz konusu olduğunda büyük devletlerin
ortak bir yaklaşım içinde oldukları söylenemezdi. Kutsal
İttifak en azından doğu monarşilerinin bu konudaki ortak
yaklaşımlarını tanımlamaktaydı ama 1830’da Belçika’nın
Hollanda’dan ayrılması durumunda olduğu gibi doğu
monarşilerinin etki alanı artık 1820’lerde olduğu gibi sistemin
tamamına nüfuz edemiyordu.
1848’de Fransa’dan başlayan yeni devrim kıvılcımı
Avrupa’nın tamamına sıçradığında Avrupa Ahengini oluşturan
devletlerin aralarındaki uzlaşmalara karşılık bu yeni dalgaya
hiç de hazır olmadıkları belli oldu. 1848 yılının Şubat ayında
Paris’te başlayan gösteriler Fransa’da İkinci Cumhuriyet’in
kurulmasına neden olurken, Avrupa Ahenginin üyeleri henüz bu
gelişmeye tepki veremeden devrimci dalga Germen
Konfederasyonu’na sıçradı. Mart ayının başına gelindiğinde
Germen Federasyonunun küçük üyeleri olan devletler gösterici
kalabalıkların liberal reform çağrısına özgürlükçü anayasa
vaatleri ile cevaplar vererek geri adım atmışlardı ama devrimci
dalga bu sefer de Prusya ve Avusturya’yı etkisi altına almaya
başlıyordu. Prusya’da ayaklanmacıların taleplerine IV.
Frederick Wihelm yeni bir anayasa ve ulusal bir parlamentonu
ilk ayaklanmalar Ocak ayında Sicilya’da başlamıştı.
13
açılışını onaylayarak cevap vermesine karşılık Avusturya’nın
ortaya çıkan durumu yönetebilmesi kolay gözükmemekteydi.
Avusturya’da devrimci hareketi başlatan girişim 3 Mart’ta
Buda’da Macar gazeteci Lajos Kossuth’un İmparatorluğun baskıcı
rejimini eleştiren ve anayasal bir rejim için reform çağrısı
yapan konuşması oldu. Kossuth bu konuşmada yalnızca
İmparatorluk yönetimi için reform değil, aynı zamanda
Macaristan’a ulusal bir temsiliyet sağlayacak bir özerklik de
istemekteydi.15 Kossuth’un konuşmasından etkilenen liberallerin
13 Mart’ta Viyana’da başlattığı baskıcı rejimin sembolü olan
Metternich’in görevden alınması ve anayasal reform yapılmasını
talep eden gösteriler ile Avusturya’da da devrimci dalganın
etkisine girmiş oldu. Aynı gün toplanan İmparatorluk Konseyi
Metternich’i görevden almasına karşılık başlayan ayaklanma
Viyana’nın banliyölerinde yaşayan kalabalıkların katılımıyla
genişledi. Mayıs ayında ise hükümet İnnsbruck’a çekildi.
Viyana’da ise geçici bir devrimci yönetim kuruldu.
Avusturya’nın merkezinde olan gelişmeler İmparatorluğun
tamamını etkileyecek nitelikteydi. İmparatorluk hükümetinin
etkili bir politika üretemeyişi ve gösterdiği güçsüzlük iki
önemli sonuç ortaya çıkardı. Bunlardan ilki merkezdeki siyasi
bürokrasinin yetersizliği karşısında imparatorluğun düştüğü
kaosu engellemek adına askeri bürokrasinin fiilen yönetimi
eline almasıydı. Diğeri ise 1815’te Avusturya’nın üzerine
aldığı sorumluluk alanlarında etkisiz kalması ile bu
alanlardaki milliyetçi yaklaşımların ivme kazanmasıydı.
15 R. J. W. Evans, Austria, Hungary and the Habsburgs, New York, OxfordUniversity Pres, 2006, s 252.
14
Milliyetçi yaklaşımların eyleme dökülmesi şüphesiz ki
İmparatorluğun toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacaktı ve
gerçekten de Mart ayından itibaren Milano ve Venedik’te
başlayan ayaklanmalar ve Bohemya’da Çek milliyetçilerinin
başlattığı gösteriler Avusturya’nın egemenlik alanındaki
hükümranlığının sorgulanır hale geldiğini göstermekteydi. Bütün
bunlara ek olarak İtalya’daki ayaklanmalara destek vermek
amacıyla Piedmont Krallığı da Avusturya’ya savaş açmıştı.
Avusturya’yı bu zor günlerinden kurtaran bireysel inisiyatif
kullanan imparatorluğun askeri bürokratları oldu. İtalya’nın
askeri sorumlusu Joseph Radetzky başarılı harekâtları ile hem
Piedmont kuvvetlerini ardı ardına yenilgilere uğrattı, hem de
Ağustos ayına kadar Lombardiya ve Venedik’teki Avusturya
egemenliğini restore etmeyi başardı.16 Benzer bir biçimde de
Bohemya’nın askeri sorumlusu Prens Alfred Von Windischgratz
Bohemya’daki milliyetçi Çek ayaklanmasını Haziran ayında sona
erdirdi.17 Bohemya ve özellikle de İtalya’daki ayaklanmalar
Avusturya için sorun yaratsa da Avusturya’nın toprak
bütünlüğüne yönelen en ciddi tehdit Macaristan’dan geldi.
Merkezin Sarsılışı: Avusturya ve Macar Ayaklanması
Mart ayının başında Lajos Kossuth’un yaptığı konuşmanın
Macaristan ile ilgili bölümleri Macar milliyetçilerini de
heyecanlandırmıştı. 1526’dan beridir Habsburg monarşisi altında
yaşayan Macaristan, Avusturya imparatorluğun doğu topraklarının
16 İtalya’daki ayaklanmalar ve Avusturya-Piedmont savaşı için bkz. AlanSked, Radetzky, Imperial Victor and Military Genious, New York, Taurus andCo Ltd., 2011, s 133-158.17 Mike Rapport, 1848 Year of Revolution, 2. basım, New York, 2009, BasicBooks, s 232-237.
15
tamamını kapsamaktaydı. Özellikle Macar aristokrasisinin
Habsburg monarşisi ile olan ilişkilerinin gelişkinliği
Macaristan’ı imparatorluk içinde uyumlu bir yönetim alanı
haline getirmişti. Diğer yandan 18. yüzyıldan beridir
imparatorluğun girdiği uzun savaşların masraflarının
Macaristan’a getirdiği yük ve özellikle de, II. Joseph
dönemindeki merkeziyetçi reformların bölgenin sahip olduğu
ayrıcalıkları ortadan kaldırması Macaristan’ın uluslaşma ve
Avusturya’ya yabancılaşma sürecini tetiklemişti. 18 Diğer
taraftan 19. yüzyılın başından itibaren Macaristan’da sanayi
devriminin etkileri görülmeye başlamıştı ve bu durum hem ülke
içindeki feodal düzeni zayıflatırken, hem de Macar burjuvasının
gelişimini sağlamıştı. Bu yalnızca İmparatorluk içinde
Macaristan’ın kendi kendine yeterli bir yapıya sahip olmasını
sağlamamış aynı zamanda Macar aydınlarının liberal ve
milliyetçi fikirlerinin gelişmesine ve bölge içinde yayılmasına
da neden olmuştu.19 Bundan öte İmparatorluk yönetimi de
Macaristan’daki ulusçu gelişmenin farkındaydı ve Macaristan’ı
imparatorluk içinde tutmak için iç politikada dikkatli
davranmaktaydı. Uzun süredir toplanmayan Macar Dieti’nin (Macar
Parlamentosu)1825’te yeniden toplanmaya başlaması da bunun
sonucuydu. Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak 1848 devrimleri
başladığında Avusturya içindeki milli ayaklanmalardan farklı
olarak Macarlar bağımsız bir devlet kurmaya en yakın adaylardı.
18 Daha geniş bilgi için bkz. Evans Austria, Hungary and the Habsburgs, ss 173-192, 228-233. 19 Macar burjuvasının gelişimi ve bu gelişimin Macaristan’ın toplumsalyapısını etkileri için bkz. Balasz Szelenyi, The Failure of CentralEuropean Bourgeoisie, New York, Palgrave McMillan, 2006, s 88-114 .
16
Viyana’daki gösterilerin Metternich’in düşmesine neden
olmasının haberleri Macaristan’a ulaşınca İmparatorluğun
Macaristan temsilcisi Arşidük Stefan’ın çağrısı ile Macar Dieti
13 Mart’ta Pressburg’da toplandı. Yapılan toplantıda oybirliği
ile ayrı bir Macar Hükümetinin oluşturulmasına, bölgesel
reformlar yapılmasına, sınırlı oya dayalı bir seçim sistemi ile
yeni bir parlamentonun seçilmesine ve Transilvanya’nın
Macaristan ile birleşmesine karar verildi. 15 Mart’ta
Budapeşte’de başlayan gösterilerde yapımı yeni tamamlanmış
Ulusal Müze önünde toplanan kalabalık, şair Sandor Petofi
tarafından yazılmış Ulusal Marş’ı dinlerken, Macaristan’ın
özgürlüğü çağrısını yapmaktaydı. Petofi’nin liderliğini yaptığı
“Genç Macarlar” adındaki milliyetçi gruptan ve diğer milliyetçi
aydınlardan oluşan bir grup arkalarına katılan kalabalıklarla
beraber Buda’daki İmparatorluk temsilciliğine gelerek, genç bir
gazeteci olan Joseph İrinyi tarafından hazırlanmış on iki
maddelik bir talep listesini çaresiz İmparatorluk
temsilcilerine imzalattılar.20 16 Martta ise Lajos Kossuth ile
Kont Istvan Szechenyi’nin öndeliklerinde kalabalık bir heyet
Viyana’ya gelerek İmparator V. Ferdinand’a alınan kararları
bildirdiler. Metternich’i görevden almış olan İmparatorluk
Konseyinin tavsiyesi üzerine İmparator Macarların bütün
taleplerini kabul etti. 17 Mart’ta açıklanan İmparatorluk
Fermanı ile Macaristan’ın Diet’e sorumlu olacak bir hükümet
kurmasına izin verildiği açıklanıyor ve reformları hayata
20 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 65-67, aynı zamanda On İki Madde ( Macarca 12 Pont) için bkz. Çevrimiçi: http://www.osmagyaregyhaz.hu/hirlevel/20, son güncelleme: Kasım 2011.
17
geçirmek üzere Arşidük Stefan’ın İmparatorun Macaristan’daki
temsilcisi olarak atandı.
Mart ayının sonuna gelinirken Kont Lajos Batthyany’nin
başkanlığında yeni kurulan Macar Hükümetinde ılımlıdan radikale
değin bütün milliyetçi görüşleri temsil eden isimler
bulunmaktaydı. Hükümetteki Lajos Kossuth gibi radikal
bağımsızlıkçıların yanı sıra sokaklarda da Sandor Petofi gibi
milliyetçi aydınların körüklediği ayrılıkçı hava Mart ayında
elde edilen özerkliği bağımsızlığa götürecek bir yol izlemeye
başladı. Nisan ayının başında hazırlanan bir dizi yasa
Macaristan’ı İmparatorluğa şeklen bağlı gösteren bir özgürlüğü
simgelemekteydi. Bu yasalara göre Habsburg Hanedanı’nından bir
Kralın Macaristan Kralı olarak tanınması, yasaları onaylama ve
veto etme yetkisi olduğu kabul ediliyor, diğer taraftan Macar
Hükümeti ve Dieti Budapeşte’de kalıyordu. Hükümetin Bakanları
Macar Dieti’ne karşı sorumluluk taşıyacaklardı. Yeni Macar
Dieti’nin seçiminde seçme seçilme hakkı, erkek nüfusun dörtte
birini kapsayan, eskisine oranla daha geniş bir kitleye
tanınıyordu. Aristokrasinin bütün ayrıcalıkları kaldırılıyor ve
serflik yasaklanıyordu. Bunların dışında İmparatorluk Konseyi
ile Macar Hükümeti arasında yapılan görüşmelerde Macar
ordusunun yurt dışına çıkışının (İmparatorluk değil, Macaristan
sınırları kastedilmektedir) İmparatorun iznine tabii olması ve
Sırplar ile Hırvatların yaşadıkları sınır bölgelerinin
İmparatorluk Savaş Bakanlığının kontrolünden alınarak Macar
Hükümetinin kontrolüne verilmesi konuları tartışıldı. Macar
Hükümeti Kralın ordu üzerindeki hâkimiyetini tanırken, atanacak
18
valinin İmparatorluk tarafından belirlenmesi şartıyla sınır
bölgelerinin kontrolü de Macaristan’a bırakıldı.21
Avusturya’nın Avrupa Ahengine Dönüşü: Macar Ayaklanmasının
Bastırılması
1848 yılının yazına gelindiğinde devrimci dalga Avrupa’yı
önemli ölçüde sarsmıştı. 1815’ten beridir barışı koruma adına
uzlaşma yolunu seçen Avrupalı devletler bu devrimci dalganın
yarattığı çatışmalara karşı da aynı sağduyuyu göstermeyi
başardılar. Bu sağduyu ahengin temel uzlaşısı olan barışı
koruma mantığının 1848’teki karışıklıklar sürecinde Avrupa’nın
büyük güçlerinden hiç birinin bir diğerinin zayıflığından
yararlanmayı düşünmemesi ile devam ettirilmesinde saklıydı.
Hiçbir büyük gücün başta, İngiltere ve Fransa olmak üzere,
devrimcilere yardım etmeyişi ve meydana gelen çatışmaları da bu
çerçevede lokal bazda tutabilmeleri de ahengin hala devam
ettiğini göstermekteydi.22 Gerçekte bütün bu yaklaşımları
mecbur kılan nedenler vardı. Bu mecburiyetin nedeni ise Avrupa
Ahenginin dengeleyicisi konumundaki Avusturya için kriz
döneminin sona ermemiş olmasıydı. Tersine Avusturya’nın
geçirmekte olduğu kriz imparatorluğun dağılması ile
sonuçlanırsa ahengi bu ana kadar korumuş olan ve büyük güçleri
bir arada tutan uzlaşmanın bozulması da an meselesi olacaktı.
Avusturya’nın dağılması durumunda İtalya ve Almanya’nın
birleşmeleri kaçınılmazdı, Fransa’yı İtalya’ya, Prusya’yı da
Almanya’ya yöneltecek böyle bir sonuç, Rusya’nın da yeniden
Avrupa’ya girişine neden olabilirdi. Bu durum Avusturya’nın
21 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 140-141.22 Rich, Great Power Diplomacy 1814-1914, s 99-100.
19
1815’ten beridir dengenin dengeleyicisi işlevini halen devam
ettiğini göstermekteydi. Avusturya’nın bu işlevi 1848
ihtilallerinin en cüretkar girişimi olan Macaristan
ayaklanmasının sonunu hazırladı.
1848’in baharında Macar milliyetçilerinin İmparatorluktan
koparmayı başardıkları özerkliği bir ulus-devlet oluşturma
çizgisine taşımaları, Macaristan’ın kendi kendini yönetmesi
sürecine ciddi bir sekte vurdu00. Bunun başlıca nedeni yeni
hükümetin milliyetçi politikalarının ülke içindeki azınlıkları
baskı altına almasıydı. Transilvanya’nın ve Hırvatistan’ın
Macar sınırlarına eklenmesi ile Macaristan da Avusturya’nın çok
etnikli yapısına benzer bir yapıya dönüşürken, bu bölgelerde
yaşayan Romen, Hırvat, Sırp ve Slovenlerin Macar egemenliğine
tepkili oldukları açıktı.23 Macaristan’ın askeri yapısının
henüz efektif bir araç haline gelmemiş olması ve yeni yasaların
ülke içinde Macar olmayan halklar tarafından antipati ile
karşılanması da Macar hükümetinin hükümranlığını ülkenin
tamamına yaymasına engel olmuştu. Buna paralel olarak
İmparatorluk yönetimi de Macarların zorla sağlamış oldukları
özerklikten rahatsızdı ve yeni Macar hükümetini zora sokacak
her yolu denemeye hazırdı. Bu çerçevede İmparatorluk yönetimi
sınır bölgelerindeki Hırvat ve Sırpları manipüle etme yolunu
seçti. Henüz sınır bölgelerinin kontrolünün hangi hükümette
olduğu taraflar arasında tartışılırken, İmparatorluk Konsülü,
bir Hırvat milliyetçisi olan Joseph Jelaçiç’i bu bölgelerin
genel valisi olarak atadı. Jelaçiç göreve geldiği andan
itibaren Macar yönetimini tanımadığını ve İmparatorluğa
23 Jonathan Sperber, The European Revolutions 1849-1851, 2. Basım,Cambridge, Cambridge University Pres, s 144, Gildea, a.g.e, s 99
20
bağlılığını açıklamasına rağmen, Mayıs ayında İmparatorluk
Konsülü sınır bölgelerinin kontrolünü Macar Hükümetine bıraktı.
Legal yetki elinde olan Macar Savaş Bakanı Baron Janos
Hrabovszky bir yandan Macar hükümetinin egemenliğini tanımak
istemeyen Jelaçiç’i komutası altına almaya çalışırken, hala
İmparatorluğa bağlı davranan Jelaçiç de bölgesindeki
ayaklanmaları bastırarak gücünü ve prestijini
pekiştirmekteydi.24 Sonuç olarak Jelaçiç’in Budapeşteyi
tanımaması ile Macaristan topraklarında iki otorite ortaya
çıkmış olmaktaydı. Haziran ayında Hırvat Parlamentosu Zagreb’de
toplanarak Macaristan’a bağlanmayı reddederek, Macar
hükümetinin haklarına sahip bir Hırvatistan kurulmasını talep
etti. İmparator Ferdinand bu talebi geri çevirdi ve Jelaçiç’i
görevden aldıysa da Jelaçiç fiilen Hırvat hareketinin
liderliğini sürdürmeye devam etti.25 Bu durumun bir iç
hesaplaşma yaratacağı belli olmuştu.
Ağustos ayına gelindiğinde İmparatorluk askeri
bürokrasisinin başarıları sayesinde yeniden gücünü toplamış
durumdaydı. Macar hükümeti ise reformlarında başarılı olamadığı
gibi, Jelaçiç’in kendi otoritelerine meydan okuyuşuna da bir
cevap üretememişti. Macar hükümetinin bu zayıflığını kullanmak
isteyen İmparatorluk Hükümeti Jelaçiç’i yeniden vali olarak
atarken, Macar Hükümetine de bağımsız bir ordu toplamamsı
konusunda uyarıda bulundu. Bu uyarının hemen ertesinde ise
Jelaçiç kendi inisiyatifi ile zayıf konumda olduğunu düşündüğü
Macar hükümetinin iktidarına son vermek için harekete geçti.
Jelaçiç’e karşı koymak için harekete geçen Macar Dieti ise
24 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 145-149.25 Gildea, a.g.e, s 99
21
Lajos Kossuth’un liderliğinde Ulusal Savunma Komitesini kurarak
askeri hazırlıklara başladı.26 Macar düzenli birlikleri
Jelaçiç’in kuvvetlerini ardı ardına yenmeyi başardılar. Ekim
ayına gelindiğinde Macaristan’ın güvenliği sağlanmıştı.27
Jelaçiç’in yenilgisi üzerine İmparatorluk Hükümeti
Viyana’daki askeri garnizonunu Jelaçiç’e yardıma göndermek
isteyince, Viyana’da yeni bir ayaklanma başladı. İmparatorluk
Hükümeti bu sefer Olmutz’a kaçmak zorunda kaldı. Kasım ayı
sonunda daha önceden Bohemya’daki isyanı bastırmış olan Prens
Windischgratz, Jelaçiç’in elinde kalan kuvvetleri de kullanarak
Viyana’yı kuşattı. Kossuth’un yardıma yolladığı Macar
kuvvetleri ise İmparatorluk kuvvetlerinin ayaklanmayı
bastırmasına engel olamadılar.
Prens Windischgratz yalnızca Viyana’daki ayaklanmayı
bastırmakla kalmadı, genç ve yetenekli bir aristokrat olan
Prens Felix Zu Schwarzenbeg’i de İmparatorluk hükümetinin
başına getirilmesi için İmparator Ferdinand’ı razı etti. İlginç
bir paradoks olarak da Schwarzenbeg’in ilk politik eylemi
Ferdinad’ı on sekiz yaşındaki yeğeni Franz Joseph lehine
tahttan çekilmeye razı etmek oldu.28 Aralık ayının başında
Franz Joseph Avusturya İmparatoru ilan edildi. Bunun ardından
da Prens Windischgratz komutasında bir Avusturya ordusu
Macaristan’a girerek Budapeşte’yi geri aldı.
26 Merriman ve Winter (editörler),Lajos Kossuth Maddesi, Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 3, New York, Thomson and Gale, 2006, s 1268.27 Eric Roman, Autria-Hungary and the Succesor States, New York, Facts on File Inc, 2003, s 190, Merriman ve Winter (editörler),Josip Jelacic maddesi, , Europe, 1789 to 1914, Encyclopedia of the Age of Industry and Empire, Cilt 3, s 122028 Gildea, a.g.e, s 93
22
1849 yılı başlarken Avusturya bürokrasisi inanılmaz gibi
gözüken bir başarıya imza atmış ve İmparatorluğu dağılışın
eşiğinden döndürmeyi başarmıştı. Artık Viyana’nın halletmesi
gereken tek sorun Macaristan’ın yeniden merkeze bağlanması
olarak gözükmekteydi. Mart ayının sonunda Schwarzenberg
imparatorluk içindeki bütün halkların ayrıcalıklarının
kaldırılıp, imparatorun tek egemen sayıldığı bir dizi yasa
hazırladı. Böylece Ferdinand tarafından Macarlara verilen
ayrıcalıklar kaldırılmış oluyordu. Schwarzenberg’in
merkeziyetçi yaklaşımı anayasal monarşiye bağlılığı savunan
uzlaşmacı Macar milliyetçileri için büyük bir yenilgi olurken,
Macar Dieti de Nisan ayının ortasında aldığı kararlar ile Franz
Joseph’in kraliyetini tanımadığını açıkladı, Mayıs ayının
başında ise Macar ordusu Budapeşte’yi geri alırken, Macaristan
bağımsızlığını ilan etti. Macaristan bir cumhuriyet olurken,
bağımsızlık savaşı sona erene kadar da Kossuth devlet
başkanlığında kalacaktı. 29
Avrupa Ahenginin Galibiyeti: Macaristan’ın Sonu
Mayıs 1849’da Macarlar Budapeşte’yi geri aldıklarında
Macaristan’ın bağımsızlığı için bir umut ışığı doğmuş
gözükmekteydi. Gerçekte ise ilan edilen cumhuriyet Macaristan
için sonun başlangıcını temsil ediyordu. Schwarzenberg yasaları
yalnızca imparatorluğun merkezi yapısını restore etmekle
kalmamış aynı zamanda Macarları Avrupa Ahenginin kabul
edemeyeceği bir oluşuma itmişti. Cumhuriyetin ilanı ertesinde
Kossuth dış destek için girişimlere başladığında bu durumu
29 Sperber, The European Revolutions 1849-1851, s 244, Rapport, 1848 Year ofRevolution s 370.
23
acıyla fark etti. Avrupa’nın büyük güçlerinden hiçbiri
Macaristan’ın varlığını onaylamamaktaydı. İtalya’daki
bağımsızlık hareketlerine sıcak bakan İngiltere dahi
otoritesini yeniden sağlayan Avusturya’nın toprak bütünlüğüne
verdiği önemi vurgulamaktaydı. Bir tek Fransa Macarların
bağımsızlık mücadelesine sempatik bakmasına karşılık,
Fransa’nın yeni kurulan cumhuriyeti henüz dış maceralara
atılacak güce sahip değildi. Diğer taraftan devrimci dalgayı
atlatan Prusya ile hala Kutsal İttifak değerlerine bağlı olan
Rusya açık bir şekilde Avusturya’nın tarafını tutmaktaydılar.
Bu çerçevede Macaristan milliyetçiliği ve bu milliyetçiliğin
ortaya çıkarmış olduğu cumhuriyet Avrupa Ahenginin doğusundaki
monarşiler için kabul edilemez nitelikteydi. İlginç şekilde
Macaristan’a destek – daha doğrusu diplomatik destek- vaat eden
tek devlet okyanus ötesindeki ABD olmuştu ama bu vaadin de
değeri tartışılır durumdaydı.30
Elinde çok fazla koz olmayan Macar yönetiminin tek şansı
Viyana’ya ilerlemekti. Avusturya ile yapılacak olan silahlı
mücadele için kaynak toplamak isteyen Macar Hükümeti Nisan
ayında çiftçilere özgürlükler tanıyan ve etnik kimliklere
eşitlikler öngören bir dizi yasayı kabul etti. Bu geç alınmış
bir önlem olmaktan öte Rusya’nın kendi sınırları içinde yer
alan grupların milliyetçi karakterlerini tetikleyeceği
kuşkusunu arttırmasına neden oldu. Rusya zaten uzun zamandır
Macar ordusundaki Polonyalı ve Romenlerin varlığından
rahatsızdı ve Macaristan’ın başarısının Avrupa’nın doğusunda
yeni ayaklanmalara yol açabileceği endişesindeydi. Diğer
taraftan Avusturya, Rus ordularının kendi topraklarına girmesi30 Rapport, 1848 Year of Revolution, s 370-372
24
konusunda kuşkuluydu. Hem böylesine bir işgalin kalıcı olma
riski vardı, hem de bu kadar önemli bir yardımın karşılığında
Rusya’nın beklentilerinin ne olacağı kestirilebilir değildi.
Diğer taraftan iki yıldır İmparatorluk içindeki ayaklanmalar
ile uğraşmakta olan Avusturya yorgundu ve son gelişmelerin
ardından diplomatik alanda elde edilmiş olan olumlu diplomatik
ortamın ne kadar süreceği ise belli değildi. Sonuçta genç
imparator Franz Joseph Polonya’da buluştuğu Rus Çarı I.
Nikola’dan, 1833’teki Munchengratz Anlaşmasına atıfla, Macar
ayaklanmasının bastırılması için yardım talebinde bulundu.31
Rus çarı I. Nikola, Franz Joseph’in yardım çağrısına hızla
ve cömertçe karşılık verdi. General Paskievich komutasında 110
bin kişilik bir Rus ordusu Mayıs ayının sonunda Macaristan’a
girdi. Sonradan gelen takviyelerle 350 bin kişiye kadar ulaşan
bu ordu karşısında Macar Cumhuriyetinin sonu belli olmuştu. 13
Ağustos’ta düzenli Macar ordusunun teslim olması ile 17 ay
süren Macar ayaklanması sona erdi.
Rus ordusunun ayaklanmayı bastırması ardından Avusturya
Macaristan’da yeniden egemenliğini kurmak için çok sert
önlemlere başvurdu. Macaristan’daki Avusturya kuvvetlerinin
komutanı Julius Jacob Von Haynau Macaristan askeri valisi
olarak atanırken, ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Ülkenin
ilk başbakanı olan Lajos Batthyany Budapeşte’de, Macar
ordusunun 13 generali ise Arpad’da idam edildiler. Lajos
Kossuth ise kaçmayı başararak Osmanlı İmparatorluğuna sığındı.
1830’da Polonya ayaklanmasında önemli bir isim olan Jozef Bem ve sayılarıon binleri bulan pek çok Polonyalı, Macar ordusunda görev yapmıştır. Bemdaha sonra Osmanlı İmparatorluğuna sığınmış, Murat Paşa adını almış ve birara Halep Valiliği yapmıştır.31 Roman, Austria-Hungary and the Succesor States, s 193
25
1848 ayaklanmaları süreci 1830 sonrasında erozyona uğramış
olan Avrupa Ahengi sisteminin yapısına karşı ortaya çıkan en
önemli meydan okumaydı. Bu meydan okumayı önemli hale getiren
özellik ise sistemin yapısına yönelen tehdidin, sistemi
oluşturan güçlerin birinin girişimi değil, sistem içinde
bastırılmış unsurlardan gelmesiydi.
Avrupa Ahenginin yapısının temelinde yer alan Viyana
Kongresi, Dörtlü İttifak ve Kutsal İttifak tarafından
oluşturulmuş olan değerler hem Avrupa’nın monarşilerinin
egemenlik alanlarındaki toplumların liberal taleplerini
törpülemek, hem de milliyetçi oluşumların devletleşmelerini
engellemek üzerine kuruluydu. 1830 İhtilallerinde Belçika’nın
bağımsızlık kazanması bu değerlerin aşındığının bir
göstergesiydi ama bu oluşum hem büyük güçlerin arasındaki
dengeye negatif bir yansıma getirmemişti, hem de bu oluşum
Dörtlü İttifakın uzlaşma mantığına uygun bir kongrenin
toplanması ile çözülmüştü. Aynı dönemde gerçekleşen Polonya
ayaklanması ise Kutsal İttifakın alanına girdiğinden bu
uzlaşmanın mantığında bastırılmıştı. Kısacası 1830’da Avrupa
Ahengi 1820’deki ayaklanmalarda gösterdiği bütüncül yapısını
kaybetse de gene de işlemişti.
1848’deki durum ise 1830’dan farklıydı. Bu sefer
ayaklanmalar Avrupa Ahengini oluşturan devletlerin alanlarında
cereyan ederken, uzlaşı sisteminin temelini oluşturan
anlaşmaları onaylamış olan yapıların varlıklarını ve
bütünlüklerini tehdit etmekteydi. Meydana gelen liberal
ayaklanmalar Fransa ve Prusya’daki monarşileri anayasal bir
yapıya dönüştürse de Avrupa Ahenginin denge devleti olan
26
Avusturya için tehdit yalnızca liberal bir karakter değil, aynı
zamanda bölünmeye giden milliyetçi bir karakter de
taşımaktaydı. Bu durum ise en fazla Macar ayaklanması sürecinde
belirgindi.
Avusturya İmparatorluğunun iç yapısındaki çeşitliliğin ve
Avusturya’nın sivil ve askeri bürokrasisinin Macar
ayaklanmasının bastırılmasındaki başarısı önemlidir. Diğer
taraftan Macar ayaklanmasını ve Macaristan’ın bağımsızlığını
asıl başarısızlığa sürükleyen sürecin ilerlemesinde
Avusturya’nın Avrupa Ahenginin oluşumunda üstlendiği rolün de
önemi vurgulanmalıdır. Ahengin en önemli iki devleti olan
İngiltere ve Rusya’nın Avrupa Ahengini kendi çıkarları
anlamında farklı yorumlamalarına karşın, Macaristan sorununda
ortak bir tavır sergilemeleri de Avusturya’nın sistem
içerisindeki dengeleyiciliği ile ilişkiliydi. Nihayetinde
İngiltere Dörtlü İttifakın toprak bütünlüklerine saygı üzerine
kurulu uzlaşması ile Macaristan’ın bağımsızlığına onay
vermezken, Rusya da Kutsal İttifakın milliyetçiliğe karşı
mutlak monarşilerin korunması uzlaşmasına atıfla Franz
Joseph’in yardım çağrısına olumlu destek vermişti. Macar
ayaklanması ise hem milliyetçi karakteri, hem de bağımsızlık
ilanı ile dar anlamda Kutsal İttifakın, geniş anlamda da Dörtlü
İttifakın e nihayetinde de Avrupa Ahenginin değer yapısına
karşı gelmişti. Bu çerçevede Macar ayaklanması yanlış zamanda
yanlış yerde meydana gelmişti ve ayaklanmanın bastırılması 1848
Devrimleri sürecinde belki de Avrupa Ahengi sisteminin pürüzsüz
işlediği tek örnek olmuştur.
27