Ahlak İlmi (Abdurrahman Şeref Bey) Aygün Akyol ile sadeleştirme

147
Ahlak İlmi Abdurrahman ŞEî^F

Transcript of Ahlak İlmi (Abdurrahman Şeref Bey) Aygün Akyol ile sadeleştirme

Ahlak İlmi

Abdurrahman ŞEî^F

Abduıralımaıı ŞEREFDevlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devleti’nin son vaka- nüvlslerinden Abdurrahman Şeref Bey, 1269/1853’te İstanbul’da doğdu. Osmanlı vakanûvisl Abdurrahman Şeref (Laç) İle kiirıştınlmamalıdır. 1925'te İstanbul’da öldü. Eyüp Mahalle Mektebi’nde ve Eyüp Rüşdlyesl’nde okudu. Ardmdan 1873’te Mekteh-1 Sultani’yi (Galata­saray Lisesi) bitirdi. Mahrec-1 Aklâm adlı mektebe ge­nel tarih hocası oldu. Bu vazifesinden sonra Mekteb-1 Sultanl’de, ardmdan Muallim Mektebi'nde genel tarih hocalığı yaptı. Mülkiye Mektebi’nde 16 )al müdürlük yaptı. Burada genel coğrsıfya, Osmanlı tarihi, İslam tarihi, istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da Darülfünun’a devletler tarihi hocası oldu.

Öğretim görevlisi olmasınm yam sıra devlet kademe­sinde de önemli görevlere getirilmiştir. Defter-i Hakani Nezareti, Ayan Meclisi üyeliği ve iki defa Maarif Nazır­lığı yaptı. Aynca Telif Edilen Eserleri İnceleme Komis­yonu üyeliği, vakanüvlsUk, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve Ayan Heyeti ikinci reisliği gibi vazifelerde bulundu.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İttihat ve Terakki hü­kümeti İktidardan çekilince yeni kurulan Müşir İzzet Paşa kabinesinde önce Posta ve Telgraf Nazın, sonra da Devlet Şurası Başkanı oldu. Salüı Paşa kabinesinde önce vekâleten sonra da asaleten Maarif Nazırhğı yaptı. Kuvay-ı Milliye İstanbul’a geUp Ayan Heyeti kaldınkn- ca, Abdurrahman Şeref Bey’in Ayan üyeUğl sona erdi. Türkiye Büyük Millet Mecllsl’nln İkinci dönem seçim­lerinde 1923’te İstanbul Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan seçildi. Milletvekilliği sırasında rahatsızİEinarak İstanbul’a döndü. 1925’te öldü. Meza­rı Edimekapı’dadır.

Eserleri: Fezleke-i Tarih-i Düvel-i İslamiyye;.Tarih-i Devlet-i Osmaniyye; Tarih-i Osmanî; Fezleke-i Tarih-i Devlet i Osmaniyye; 11 Temmuz 1324 Tarihinde İlan-ı Meşrutiyyeti İcab Eden Esbab İle Ahval i Ahire Hak­kmda Bazı Mütalaat; Tarih-i Asr-ı Hazır; Harb-i Ha­zırın Menşe’U Tarih-i Lutjî (8. Cilt); Zübdetû’l-Kısas, Lise ders kitabı, 1.-2. cilt, 1899; Tarih Musahabeleri; Coğrqfya-i Umumi; İstatistik ve Umumi Coğrafya; Sul­tan Abdülhamid-i Saniye Dair; Topkapı Saray ı Hüma­yunu; Coğrafya-yı UmranL

Elis Yayınlan: 54

© Ankara Okulu Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti.

Ahlak İlmi/Abduırahman ŞEREF

Günümüz Türkçesüıe Sadeleştirenler Mevtat Uyaruk-Aygün Akyol

Ofset Hazırlık Zeynep Özger

Dizgi Ankara Dizgi Evi

KapakElis

Baskı, Cilt, Kapak Baskısı Saimat Mat. San. Ltd. Şti.

Birinci Basım Eylül 2012

ISBN: 978-975-8774-56-2

Elis Taymlanİstanbul Cad. İstanbul Çarşısı 48/81 Ulus/Ankara

Tel/faks: (0312) 341 06 90 web: wwwiankaraokulu.com

e-mall: [email protected]

Ahlak îlmi

Abdurrahman ŞEREFMektebi Sıütanl Müdürü

Günümüz Türkçesine Aktaranlar

Mevlüt UYANIK Aygün AKYOL

Elis TayınlarıAnkara 2012

IÇtlfDBKİLBR

ÖN SÖZ................................................................................................. 9BİSMİLLAHİRRAHBSANİRRAHİM......................................................15

1. MAKAU;GİRİŞ.................................................................................................. 17

BİRİNCİ BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN TARİFİ. KONUSUGAYESİ VE KISIMLARI......................................................................17

İnsan Ruhunun Ke3r0yetl İlsl Kısımdır........................................... 18

İKİNCİ BÖLÜM: TERBİYE.................................... .............................20Terbiyenin İnsanlık Ahlakına Tesiri Var mı?.................................21Terbiyenin Mevsimi.......................................................................22Terbiye Hakkı Kime Aittir?............................................................ 23

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TERBİYENİN KISIMLARI..................................... 24Terbiye-i Bedeniyye.......................................................................24Terbiye-i Fikriyye...........................................................................24Terbiye-i Dlni)0 ' e ve Ahlakiyye...................................................... 26

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: FELSEFE (İLM-İ HİKMET)..............................29Tarifi.......................................................... ....................................29Felsefe İlminin Kısımları.................................................................31İlahiyat İlmi.................................................................................... 32Ruh İlmi veya Marifeti- Nefs.......................................................... 32Mantık İlmi.................................................................................... 33Ahlak İhni...................................................................................... 33

BEŞİNCİ BÖLÜM: RUH YETİLERİ HAKKINDA B A ^ TARİFLER......34Ruhun Dinamilderi.......................................................................34Harici Duygular ve Bâtmî Duyular................................................ 36Düşünce Yetileri.................................................. ......................... 37

n. MAKALEAHLAK İLMİNİN TEORİK YÖNÜNE DAİR BİR KAÇ SÖ Z ..................39

ALTINCI BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN ESASLARI.................................39İnsanhk Onuruna Saygı................................................................39Ahlaki Sorumluluk........................................................................39

Ahlak Rmi

Sorumluluk ve Şartlan..................................................................40Hayvan Mesul Değüdir..................................................................41Vicdan.......................................................................................... 42Seçme Yeüsi..................................................................................44Hayr/İyilik.................................................................................... 46İyilik ile Haz Özdeş midir?.............................................................47İjfilik ile Fayda Özdeş midir?......................................................... 48

Ahlaki İyi ve Mutleik İy i.................................................................49

YEDİNCİ BÖLÜM: AHLAKİ KANUNUN TAYİNİ VEVAZİFE “FAZİLET AHLAKI”.............................................................. 51

Vazife............................................................................................. 51Vazifenin Tarif Şekli.......................................................................53Vazifenin Menşei............................................................................54Vcizife ile Hukukun Münasebeti..................................................... 55Ahlak Kanunlannm İnşam Ekleme Sevk EdenHususları Belirlemesi.....................................................................56Ahlak Kanunu Hükümlerinin Dayanaklan..................................... 58Fazilet Ahlakı................................................................................. 60

ÜÇÜNCÜ MAKALEa m e l î AHLAK İLMİ........................................................................... 63

SEKİZİNCİ BÖLÜM: AHLAK VE VAZİFELERİNİN TAKSİMİ............. 63Filozoflara Göre Ahlak ve Taksimi................................................. 63Müteahhlrin Filozoflara Göre (Ahlakın) Taksim ve Görevleri......... 65

DOKUZUNCU BÖLÜM: NEFSE AİT VAZİFELER................................66İntihar........................................................................................... 67Nefse Ait Vcizifelerin Bedene Ait Olanlan....................................... 68Nefse Ait Vazifelerin Ruha Ait Olanlan.......................................... 70Nefsi Terbiyeye İtina......................................................................70İUm Tahsiline Yani Düşünceye Karşı Vazifelerimiz........................71Vicdcına Tasdluk Eden İşleri Takviye............................................. 73İrade Kuvvetine Taalluk Eden Ahlakı Güzelleştirme..................... 74Sebat ve Metanet...........................................................................74Nefsin Kontrolü.............................................................................75Şecaat........................................................................................... 75Riayet-i Nefs.................................................................................. 76Tevazu ve Vakcir............................................................................77Kibir ve Gurur................. !............................................................ 77Duyum Yetisine Taalluk Eden Terbiye......... ................................ 78

İçindekiler

Edep ve Hayâ..................................... ...........................................79Sohbet Adabma Riayet..................................................................80Geçim/Maişet Temini....................................................................80

İnsanm Mal ve Eşyaya İhtiyacı Tabiidir.........................................80Çalışma ve Amelin Lüzumu.......................................................... 81Çahşma ve AmeÜn Faziletleri........................................................ 82Tasarruf........................................................................................ 85Cömertlik...................................................................................... 85

ONUNCU BÖLÜM: EVE AİT VAZİFELER........................................ 87İzdivaç........................................................................................... 87İzdivacm Şartlan...........................................................................88Kan Kocanm Karşılıkh Vazifeleri................................................... 89

Kocaya Alt Vazifeler..................................................................... 90Kadına Alt Vazifeler........ .............................................................. 92Talak............................................................................................. 93Elliliğin Türleri.............................................................................94Evliliğin Ehemmiyeti......................................................................94Ana ve Babanm Evlada Karşı Vazifeleri.........................................95Çocuğun, Ana-Babaya ve Akrabaya Karşı Vazifeleri..................... 96Akrabamn Birbirine Karşı Olan Vazifeleri.....................................99Aile Fikri............................................... ..................................... 100Büjmklerle Küçükler ve Efendilerle HizmetçilerArasmdaki Karşıhkh Vazifeler..................................................... 100Büyüklerin Hukuku ve Vazifeleri................................................ 101Küçüklere Alt Vciztfeler................................................................101

ONBİRİNCİ BÖLÜM: MEDENİ VAZİFELER.................................. 103Memleket Ehlinin Vazifeleri........................................................ 104Vergi........................................................................................... 105AskerUk Hizmeti.............................................. ...........................106Hükümet Memurlannm Görevleri............................................... 108

ONİKİNCİ BÖLÜM: İNSANİ VAZİFELER.......................................111Yapılmaması Gereken Vazifeler................................................... 111

I. İnsan Hayati Tarizden Korunmuştur....................................... 112Şcihslyet Dokunulmazhğı............................................................ 114II. İnsanm Namus ve Haysiyeti Her Türlü Saldmdan Korunmuştur.............................................................................. 115III. Dinler Tarizden Korunmuştur............................................... 118Yalan.......................................................................................... 120

Yalancı Şahitlik........................................................................... 121

Ahlak İlrrU

IV. Mal ve Mülk Tarizden Korunmuştur......................................122Maddi ve Manevi M ülk............................................................... 124Ticaret ve Mübadele....................................................................124Diğerinin Mülküne Taarruz........................................................ 125V. Ahitlere ve Akitlere Riayet Zonmiudur....................................126Sözü Yerine Getirme ve Sözünden Dönme...................................126Ahdta Yerine Getirilme Şartlan................................................... 127Emredümiş Vazifeler....................................................................128Bilfiil Kerem ve Şefkat................................................................. 129Sadaka........................................................................................ 130Fedakârhk................................................................................... 130Bi'l-kuvve Şefkat Yani Hayırhah Olmak...................................... 131Nezaket ve Rıfk............................................................................132HatalannAffı...............................................................................132Haj^anlar Hakkında...................................................................133Hakkaniyet.................................................................................. 133DosÜuk....................................................................................... 134Yabancılara Muamele..................................................................136

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DİNİ VAZİFEUİR....................................... 139

KİTABIN OSMANUCASI..............................................................141

ÖNSÖZ

İnsan “düşünen” ve “eylemde bulunan”, fiziksel ve toplum­sal çevresine etki eden, birbirleriyle karşılıklı bagmtılar kuran bir varlıktır. Bu açıdan toplum içindeki davranışlarını keyfi olarak yapamaz. İnsanlar mademki topluluk hâlinde yaşa­maktadır o zaman toplumsal ujmmu, işbirliğini en i}d şekilde sağlayarak daVranış tarzlan üzerinde düşünmelidir. Dolaja- sıyla yeryüzünde bütün insanlara öğütlenebilecek eylem il­kelerinin veya belirlenmiş temel kavramlarm olması doğaldır. Bu kavramları ahlak ilmi analiz eder. Ahlak ve felsefesi üze­rine çalışmalar her dönem ve her düşünce ekolünde önemli yer tutar. İlahiyat Fakültelerinde okutulan “İslam Ahlakr ve Felsefesi” derslerine dair müfredat çalışmaları sırasında, ilmi süreklilik açısmdan Osmanlı’mn son dönemlerinde neler ya- pılrmş, neler okutulmuş diye araştırmalar yapmak gereklidir.

Bu nedenle İslam Ahlakı ve Felsefesi dersine materyal temin etmek için araştırmalar yaparken benzer kaygılan yaklaşık yüz 5 önce duyan ve dönemin önemli eğitim kurumlarmda görev yapan ve eseri ders kitabı olarak okutulan Abdurrahman Şeref Bey ile manen tamştık. Günümüz Türkçesine aktanmım yap­tığımız bu eser, Maarif Bakanhğr ve Yajmılan Müdüriyeti’nin izniyle Karabet Matbaasmda 1318/1902 (147 s. 18 cm) yılın­da yajnmlanrmştrr. Literatürü tararken Abdunahman Şeref Bey’in metni içerik olarak bize çok uygun geldi. Çünkü müellif bu metni, dönemin iki önemli okulu olan, Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) ve Mülkiye Mektebi’nde (Siyasal Bilgiler) okutmuştur. Bu iki okulda hem idarecilik yapmış hem de öğ­retim görevlisi olarak çalışmıştır.

Abdurrahman Şeref Bey, Hayatı ve Eserleri

Osmanh siyasetçilerinin ve âlimlerinin önde gelenlerinden- di. Aynr zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşama- smda önemli görevler ifa etmesi nedeniyle düşünce ve siyaset

10 Ahlak İbrü. Ön Söz 11

tarihimiz açısmdan çok bo5rutlu incelenmesi gereken bir şah­siyettir. Yine Osmanh vakanûvisi Abdurreıhman Şeref (Laç) ile karıştırılmamalıdır. Mektebi Mûlkiye’de 16 p l müdürlük yap­mıştır. Mülkiye Mektebindeki Tarih ve Coğrafya öğretmen­likleri korunarak 1 Şubat 1894’te Mektebi Sultani’ye müdür tayin edilmiştir.

Devlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devleti’nin son va- kanüvislerinden Abdurrahman Şeref Bey, 1269/1853’te İstanbul’da doğdu. 1925’te İstanbul’da öldü. Elyüp Mahalle Mektebi’nde ve Ejmp Rüşdiyesi’nde okudu. Ardmdan 1873’te Mekteb-i Sultani’}^ (Galatasaray Lisesi) bitirdi. Mahrec-i Aklâm adlı mektebe genel tarih hocası oldu. Bu vazifesinden sonra Mekteb-i Sultani’de, ardından Muallim Mektebi’nde ge­nel tarih hocalığı yaptı. Daha sonra Mülkiye Mektebi’ne mü­dür oldu. Burada genel coğrafya, Osmanlı tarihi, İslam tari­hi, istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da Darülfünun’a devletler tarihi hocası oldu.

Öğretim görevlisi olmasının yam sıra devlet kademesin­de de önemli görevlere getirilmiştir. Defter-i Hakani Nezareti, Âyan Meclisi üyeliği ve iki defa Maarif Nazırlığı yaptı. Aynca Telif Edilen Eserleri İnceleme Komisyonu üyeliği, vakanüvis- lik, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve Âyan Heyeti ikinci reisliği gibi vazifelerde bulundu.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İttihat ve Terakki hükü­meti iktidardan çeklünce yeni kurulan Müşir İzzet Paşa kabi­nesinde önce Posta ve Telgraf Nazın, sonra da Devlet Şurası Başkcim oldu. Salih Paşa kabinesinde önce vekâleten sonra da asaleten Maarif Nazırlığı yaptı. Kuvay-ı Milliye İstcinbul’a gelip Âyan Heyeti kaldırılınca, Abdunahman Şeref Bey’in Âyan üyeliği sona erdi. Türkiye Büyük Millet Mechsi’nin ikinci dönem seçimlerinde 1923’te İstanbul Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan seçüdi. Milletvekilliği sıra­sında rahatsızlanarak İstanbul’a döndü. 1925’te öldü. Mezan Edimekapı’dadır.

Eserleri şunlardır:

• Fezleke-i Tarih-i Düvel-i İslamiyye, İstanbul, 1884.

• Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, 1. Cilt, İstanbul 1892.

• Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, 2. Cilt, İstanbul, 1895.

• Tarih-i Osman!, 1-2. CUt, İstanbul, 1890.

• Fezleke-i Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, İstanbul, 1893.

• 11 Temmuz 1324 Tarihinde İlan-ı Meşrutiyyeti İcab E^en Esbab İle Ahval-İ Ahire Hakkmda Bazı Mütalaat (Yazma, TTK. Kütüphanesi).

• Tarih-i Asr-ı Hazır; İstanbul, 1913.

• Harb-i Hazırın Menşe’i (Birinci Dünya Harbi’nin se­beplerine dairdir), İstanbul, 1918.

• Tarih-i LutfI (8. Cilt) (Lutfi Ta’rihi’nin 4 cildinden bi­rincisini Ta’rih-i Lutfl’nin 8. cildi olarak ve asimdan daha kapsamlı eklerle yayımlamıştır), İstanbul, 1910.

• Zübdetü’l-Kısas, üse ders kitabı, 1.-2. cilt, 1899.

• Tarih Musahabeleri (1921-22 dönemi makalelerinin derlemesi), İstanbul, 1923, 1926, 1978.‘

• Coğrafya-i Umumi, 1.2. Cilt (Mekteb-i Mülkiye coğ­rafya muallimi Ali Tevfik Bey ile). Karabet Matbaası, İstanbul 1885 (2 cilt, 1313: 1. cilt, 3. baskı, 1303, 2. cüt, 1. baskı).

• İstatistik ve Umumi Coğrafya, İstanbul, 1898.

• Sultan Abdülhamid-i Saniye Dair (A. Refik Altınay ile 1918).

• Topkapı Saray-ı Hümayunu (Tarih-i Osmanî Encü­meni Mecmuası’nda tefrika).

• Coğrafya-yı Umrani (1894).

1 Tarih Musahabeleri eserinin baskısı İçin bkz.; Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, Kapı Yay., İstanbul 2012.

12 Ahlak İlmi Ön Söz 13

Aynca Lütfî Taılhl’nin sekizinci cüdini hazırlamış ve Tarih-i Osmani Encümeni ve Türk Tarih Encümeni mecmualannda pek çok makalesi neşredilmiştir. ^

özgeçmişi, görevleri ve eserieri İle İlgili olarak bkz. Mûkrimin Halil (Yı- nanç), “Abdurrahman Şeref Efendi”, TTEM., XV/9 (1341/1925), s. 211- 214; Mehmed Cemâleddin, Osmanlı Tarih ve Müverrihleri (Âyîne-i Zurefâ), Haz. M. Arslan, İstanbul 2003, s. 131-133; Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, çev.:. Ç. Üçok, 2. Basmı i^ıkara, 1992, 439- 441; Abdulkadir Özcan, “Abdurrahman Şeref, TDVİA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 175: Bekir Kütükoglu. VekayVnüvis Makaleler, İstanbul, 1994, s. 136-137; Bu konuda aynca bkz.: Bayram Kodaman, M. Ali Ünal, Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, n. Meşrutiyet Olayları (1908-1909), Ankara, 1996, XIII-XVIII; Mehmet Demrryûrek, Devletadamı ve Tarihçi Abdurrahman Şeref Efendi (1853-1925), DEÜ. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ens,, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1999; Tezin yayımı için bkz. aynı müellif, Tanzimat’tan Cumhurlyet’e Bir Osmanlı Ay- dmu Abdurrahman Şeref Efendi 1853-1925, Ankara, 2003; ajfnı yazar, “Biyografi Yazan Olarak Abdurrahman Şeref Efendi”, Tarih İncelemeleri DergisU XVIII/I (Temmuz 2003), 45-59; Yahya Kemal Taştan, Abdurrah­man Şeref: Yaşadığı Dönem ve Eserleri Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bi­limler Enstitüsü Yayımlanmanuş Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2004; Mehmet Demlryürek, Son Vakanüuis Abdurrahman Şeref Efendiyle Os­manlI Tarih Sohbetleri, İstanbul, 2009; Tekiner M. Efdalettin, Abdurrah­man Şeref Efendi, Biyografisi, Resmi ve Özel Hayatı, haz.; Vehbi Günay, Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXIV, sayı. 1.2009, s.253-278; Mehmet De- miryürek, Tanztmattan Cumhuriyete Bir Osmanlı Aydım Abdurrahman Şeref Efendi (1853 - 1925), PhoentxYay., İstanbul, 2003.Online Kaynaklar için bkz.:httD://www.kultur.gov.tr/EN/bel^e/2-17482/abdurrahman-seref.html: http: / /vavim.meb.^ov.tr/dergiler/158/demirvurek,html: http://www.gsl.gsu.edu.tr/html tr/000/004.html; http://www.danistay.gov.tr/surayi_devlet_reisleri.html; http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/td v2 istatistik.tutanak hazirla?v meclis=&v donem=&v yasama vili=&v cilt=&v blrlesim=&v savfa=&v anabaslik=&v altbaslik=&v mv=ABDURRAHMAN%20%DEE- REF%20BEY*&v sb=&v ozet=&v kelime=&v bastarih=&v blttarih, http://www.turkcekavnak.com/2011/Q6/abdurrahman-seref-bev/ http://www.google.com. tr/url?sa=t&rct=i&q=abdurrahman%20 %C5%9Feref%20bev%20ilm-l%20ahlak&source^web&cd^64&ved= OCCOQFjADODw«rurl=http%3A°/o2F%2Fwww.politics.ankara.edu. tı%2Feskl%2FAramizdalar.pdf&ei=kKvUTt7LMlPz-gbnl-ClDw&usg=AEQ 1CNGeoQiwsTzeKLnaTXav9JEHiJMeDg;http:// W W W . google.com.tr/url?sa=t&rct=i&q=abdurrahman%.20 %C5%9Feref%20bev%2011mi%20ahlak&source=web&cd=l 2&ved=OCCEQFlABOAo&url=http%3A%2F°/o2Fresearch.sa- banciuniv .edu%2F14409%2Fl%2FSomel E%25C4%2 59Fi tim Tarih%25C3%25A7il i%25C4%259Fi Makale-Akyildlz, doc&el=ap3UTofGJ9Gf-wbwOMmUDw&us^=AFQ)CNE-h7URvGpDNK- BUeu5zexdLNiCSg

Yöntem

Daha önce de bir konuyu çalışırken bu konuda önceki dönemlerde kim ne çahşmış diye baktığımız ve önemli gör­düğümüz metinleri, alanm uzmanı arkadaşlarla istişare et­tiğimiz için bvmda da aym yöntemi takip ettik. Bu metni ve metnin özelliğini jnllardır “Osmanh Düşüncesi/Osmanh Dö­nemi Ahlak Metinleri” üzerine çalıştığım yakinen bildiğim Ha­run ANAY Bey’e sorduk. O da bunun yazıhşı, içeriği ve uzun yıllar ders kitabı olarak okutulması hasebiyle önemli oldu­ğunu, transkribesini vaktiyle bilgisayara yazdığım, ama met­nin öylece kaldığım belirtti. İleride bu metin üzerine eğilme imkânı bulursa, bunun sadeleştirme şeklinde olmayacağım vurguladı. Ben de (Mevlüt UYANIIQ daha önce Elmalı Ham- di YAZIR merhumun tefsirinin sadeleştirilmesine bir nebze katkıda bulunduğumdan bütün risklerine rağmen sadeleş­tirmeyi tercih edeceğimizi söyledim. Tefsir sadeleştirmesi de­neyiminden sonra üç makale, bir kitap çahşmasmda takip ettiğim yöntemin transkribe yapmak yerine, bütün risklerine rağmen günümüz Türkçesine aktarmak olduğunu, translpi- benln hedef kitlemiz olan Osmanlıca bümeyen okuyuculara ulaşmadığım belirttim. Aygün AKYOL kardeşim de bu görü­şümü benimse5dnce günümüz Türkçesine aktarmada karar kıldık. Bu vesileyle Harun ANAY kardeşimize katkılanndan ve bu eserin günümüze kazandırılmasındaki teşvikinden dolayı teşekkür ederiz.

Bununla birlikte dil içi tercümenin/sadeleştirmenin oku­ma zorlukları çıkarma ihtimalinden dolaja, buna benzer bir yöntem kullanarak, önemli terimlerin metindeki kullanımla­rım dipnota aldık. Yazarın dipnotlan az sayıda olduğu için * (yıldız) simgesi ile gösterilmiştir. Özgün metnin saj^a numa- ralarmı sadeleştirmenin yan tarafına verdik. Böylece Osman- lı Türkçesini büen akademisyen oku5mcuya yapmak istediği (muhtemel bir) kontrolü kolaylaştırmaja hedefledik. Metin okuması sırasmda zorlandığımız kavramların çözümlenme­sindeki katkılanndan dolajn kıymetü mesai arkadaşımız Doç.

14 Ahlak İlmi

Dr. Kaşif Hamdi OKUR Bey’e, eserin son okumalarım yapan Sûmeyra ÇAĞDAŞ ve Hayrettin ÇİĞNİTAŞ kardeşlerimize te­şekkür ederiz.

Mevlût UYANIK Aygün AKYOL

Çorum/Temmuz 2012

BİS1İIİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

[s. 2] Üzerimize vacip olam -salât ve selamı- eda ettikten sonra hemen söylememiz gereken şudur:®

Bu eser, diğer birçok hayır kurumu gibi Hazreti Halifemiz ve Padişahımızm“* himayesinde olan Mülkiye Mektebi talebe­sine okuttuğum ahlak derslerinin özetinden oluşmuştur

Matbaa-i Amire tarafmdan yajamlanmıştır. Maarif-i Umu­miye eski Bakam Ahmed Zühdi Paşa’nm emir ve olvıruyla İda­di Mektepleri’nde okuyan talebelere de okutulmak üzere me­tin tarzmda yayımlanarak dağıtılması uygun® görülmüştür.

Is. 3] Cenab-ı Hak, Halife-i merahimkester ve padişah-ı maarifperver, velî ni’met bimirmetimiz es-Sultan-ı Gazi Ab- dülhamid Han Sânî Efendimiz Hazretlerini Uâ yevmi’l-kıyame taht-ı âli baht-ı Osmânî de berdevam buyursun. Âmin®

3 Ba’de edai ma vecebe aleyna beyani haUhl Ibtldar olunm".4 Hazret-1 hüafetpencih.5 Tensib.6 Cenab-ı Hak, Merhametli Halife ve Maarifperver Padişah, lütuikâr veli­

nimetimiz, Sultan-ı Gazi Abdülhamid Han, ikinci efendimiz hazretlerini tayamet gününe kadar taht-ı âli baht-ı Osmanî de devamh buyursun. Amin.

1. MAKALE GİRİŞ

BİRİNCİ BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN TARİFİ. KONUSU, GAYESİ VE KISIMLARI

[s. 4] Ahlak ilmi, beşeriyetin hakiki yolunu belirleyen, diğer bir ifadeyle insan ruhunun yetilerini^ olması gereken gerçek değerine^ ve mükemmelliğe sevk eden ilkelerden bahseder.

İnsandan başka varlıkların ve yaratılmışların® hiçbiri ya­ratılış gayesinden haberdar değildir. Lâkin insan Rahman olan Allah tarafından fıtratınm'^ bir gereği olarak ihsan edil­miş® olan akıl ve feraset® sayesinde sadece kendine özgü’ bir takdir/karar verme yetisine sahiptir.

Yaratılış gayesini tanımayı, sahip olduğu yetileri ve gücü® mükemmel hâle getirmeye doğru sevk etmeyi öğreten ilim, ahlaktır. Amaçlanan hedefe ulaşmak ahlak ilminin ilkelerine ujnnakla gerçekleşir. Vazifelerini hakkıyla yerine getiren, son derece mutlu ve mesut olmaya erişir, [s. 5] Bundan dolayı ahlak ilmi birdir/evrenseldir; yani kanunlan, kuraUein bütün insanlığı kapsar, milletlere ve mezheplere göre değişmez.®

Bundan anlaşıldığma göre bu ilmin konusu insanlığm ah­lakıdır. Ahlak-ı A ’iâi’nin* tarifine göre, hulk (Ahlak) öyle bir

1 Kuvve-i nefs-i natıka2 Mu’tedddün bih3 Mcihlûkat ve mevcudatın4 Meftur5 Mevhub6 Aslı fîraset olup, anlayış ve sezgili olmaktır.7 Hasise8 Kuvva, kuvvet, güç, takat9 La yetegayyer* Ahlak-ı Alâi bir kitap ismidir. MüeUifl Kmahzade Ali Efendi’dir. Sulteın

Süleyman Han dönemi âlimlerindendtr. Vefat tarihi 978 dir. İranda ah­lak kitabı yazanlar eserlerini dönemlerinin vezirlerinden birinin ismine nispet ederlerdi. Bu zat da kitabım döneminin vezirlerinden Semiz Ali Paşa’ya izafe ederek isimlendirmiştir. (Kmalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Âlâi, hz.: Mustafa Koç, Klasik Yay., İstanbul 2007; Ayşe Sıdıka Oktay, Kmah­zade Ali Efendi ve Ahlâk-ı Âlâi, İz yay. İstanbul 2005).

18 Ahlak İtn l

yetidir ki, bundan dolayı fiiller nefisten kolaylıkla çıkar, fikir ve ru’yete'° muhtaç olmaz. Buna, insan ruhımun sahip oldu­ğu arzularm/isteklerin tamamım İfade eden meleke denir."

İnsan Ruhunun Keyfiyeti İki Kısımdır

Biri hâl/durum; diğeri meleke/yetidir. Utanma ve gülme gibi çabucak geçen ve j^eysel, anlık olursa buna hâl/durum

denir. Cömertlik/Sehavet ve jdğitlik/şecaat gibi çabucak geç­meyen ve sürekUliğtni koruyana ise meleke denir. Eğer cis- mani bir hususa ait olursa buna âdet derler ki, bu beden hareketlerinin tekrarlanmasmdan hâsıl olur, bu hulk/ahlak ile eş anlamh^® değildir. Kavimlerin birbirine uymayan husus­ları vardır, bir kavim tarafından güzel ve hoş olarcik görülen'^ ama diğeri tarafından makbul görülmeyen durumlar vardır, bunlar âdet smıfından değerlendirilir. Âdetlerin ahlak ilmine dahli yoktur. Bundan dolayı yukanda ahlak kurallanmn bü­tün İnsanlığı kapsadığmı belirttik.

Müteahhlrin filozoflar*® “ahlak ilmi, nefsi natıkanm/in- san nefsinin ilm-i hıfz’s-sahasıdır” demişlerdir, [s. 6] İmam Gazzali* İhya-i Ulum isimli kitabmda şöyle demiştir: “Kötü ah­lak, öncelikle ruhani rahatsızlıklardan olup, ebedi hayatı yok eder.”*®

Bu açıdan sadece bedenin ölmesine sebep olan* hastalık­larla ruhani hastalıklar arasında pek çok fark vardır. Öyleyse İnsan hayatım sona erdirecek rahatsızlıklann giderilmesi*® için bedenin tedavisine dair kanunlar ve kurallara itina gös­terilmelidir, ama bundan daha öncelikli olan ezelî ve ebedî

101112131415

161718

Görüş, bakmaMeleke-i hey’etl nefsanîye-1 rasüıayaHacalat ve dahkMüteradifMustahsenHııkema, hâkimİmam Gazzali beşinci asrm önde gelen âlimlerinden olup 505 de vefat etmiştir. Sahip olduğu “Huccetu’l-İslam” unvam, ontın fazilet ve kemalllk derecesinin büyük delUldir. Dokuz yüz’e yakm telif eseri vardrr. Şafii mez­hebindendi.İfna *İras, muris İndifası

Giriş 19

hayaü yok eden hastalıklan tedavi eden kanun ve kurallan bilip onlara riayet etmektir. Bu nevi tıp bilgisini tahsU eyle­mek her akü sahibi için zorunludur.

Bütün bilgi ve bilimlerin bir teorik yönü, bir de pratik yönü olduğu gibi ahlak ilmi de iki kısma aynlır.

Birisi sırf nazariye/teorik kısım olup hakiki mesleği/yolu bulmak, armağanlan/hediyeleri elde etmenin yolunu*® keşf etmek için temayüllerin ve füUerin kaynağım tahlil eder, bun- larm nasıl sevk ve idare edileceğine dair görüşler belirtir.

Diğer kısım pratik/ameli olandır ki, eylem ve davramşlan güzel ve çirkin olmak üzere tarif eder. Bunlardan hangilerinin benimsenip yapılmasmı,^® hangilerinin benimsenmeyip yapıl­mamasını ve hangüerinden kaçmılması^* gerektiğini belirler, [s. 7] Diğer bir ifadeyle, nazari/teorik kısım, kanunlan ve ku­rallan araştınp belirlemekle meşgul olur. Ameli/pratik kısım ise bu kanun ve kurallann fiillere dönüştürülmesinin nasıl olacağım gösterir.

19 Şehrah-ı hedayi20 Suluk ve İktisab21 Teberi ve Ictlnab

20 Ahlak İlmi

İKİNCİ BÖLÜM: TERBİYE

Ahlak ilminin temeli “terbiye” olduğu için asıl araştırma ko­numuza girmeden önce, terbiye hakkında biraz bilgi verelim:

Terbiye, yetişip büyüme“ ile artma, yüksek bir yere çıkma manasına gelen “rubuv” kelimesinden türetilmiştir. Sözlük anlamı, yetişip büyümek ve yükselmektir. Batı dillerinde^ dahi böyledir. Halk dilinde bir nevi nezaketli tavrı anlatmak için kullanılır. ‘Terbiyeli adam” veya “terbiyeli çocuk” dîye kimlere denildiği malumdur. Ancak filozoflann/hukemanın ıstılahmda ifade ettiği anlam başkadır.

Eflatun, kltaplanmn birinde “terbiyenin gayesi beden ve ruha mümkün olduğu kadar güzellik ve olgunluk^“ vermektir” der.

İngiliz filozoflanndan John Stuart Mili, bu bağlamda “Ter­biye, insanda cibilliyetin^® müsait olduğu mükemmeliyeti hâsıl etmektir, [s. 8] Bir çocuğu terbiye etmek, dünyevi ve uhrevl görevlerini hakkıyla yerine getirecek hâle koymaktır” demiştir.

Alman Kant dahi, “Terbiyeden maksat, insanm kendine ve diğerlerine bir alet-i mes’edet kılmaktır” ® diye tarif eder.

Pedagoji biliminde* ‘Terbiye, dini selameti, dünyevi mutlu­luğu ve güzel ahlakı kazandırabilmek için çocuklara gelecek­teki mesleklerini/yollannı^^ belirlemek ve onun gereklerini öğretmektir” diye tarif edilir.

22 Neşv û noma23 El-slne-1 Garbiyye24 Husn ve kemal25 Yaratılış, fıtrat26 Mutluluk• Pedagoji (çocuk eğitimi bUimi -fenn-i terbiyey-i etfal-) Yunanca da “çocuk

eğitimi" manasmda yeni bir İlimdir. Son yüzyılm İkinci yansmda ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Almanya’da çok hızlı gelişme gös­termiştir. Toplumsal durumlardaki gelişmeler arttıkça pedagojiye, yani çocukların eğitimine daha özen gösterilmeye başlanmıştır. Buna dair pek çok kitaplar yazılıp yayımlanmakta hatta bütün eğitimciler çevrelerinin programma dâhü edilmektedir.

27 Etfala meslek-i a'tiyesini

Giriş 21

Eğitimci/mürebbi bir açıdan tabibe benzer. Tabip, hasta- sımn bedenindeki hastalıkları tedavi eder. Eğitimci ise ceha­let hastalığma çare arar. ®

Tıp/tababet, bedenin uzuvlannm görevlerini, işleyişini öğ­renerek ilaçların^® hangi uzva/organa nasıl bir tesir edece­ğini araştırıp, uygulamalar yaparak öğrenip ona göre ilaçlar hazırlama bilimidir. Pedagoji ise ruhani/psikolojik güçleri en güzel şekilde keşf ve tayin eder. Bunlann her birinin güçlen­dirilmesi ve genişlemesi®“ için ne gerekiyorsa onu belirlemek ve gereğince hareket etmektir. Dolayısıyla tıp ve terbiye bi­limlerinin esaslan, beşeriyetin fıtratma dayamr. Bu ilimlerin [s. 91 kuruculan, bu ilmin meseleleri ve kurallarım doğrudan doğruya insanlığm doğasmdan çıkarsamışlardır.®*

Hedeflere ulaşabilmek için kullandıklan araçlar, insan do- ğasımn aynntıh bir şekilde gözlemlenmesi ve değerlendirilme- si® neticesinde elde edilmiştir.

Teı^iyenin İnsanlık Ahlakına Tesiri Var mı?

Bazılan ‘Terbiyenin ahlaka tesiri yoktur. Ne iyi terbiye, güzel ahlaklı yapar, ne de kötü terbiye onu yıkar” demişlerdir ama bu doğru değildir. Bilakis terbiyenin ahlakm değişmesinde®® büyük etkisi vardır. Haj^an doğası üzerine yapılan gözlemler bile bunu desteklemektedir.

Güzel ahlakı sağlayan ve yok eden terbiyedir. Huy, canm altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz, sözü bu bağlamda tutarh değildir. Zaten bu sözün bir kıymeti, değeri yoktur.

Bazılan terbiyenin etkisinin mutlak/kesin olduğu iddia­smda bulunmuşlardır. Onlann görüşlerine göre, insanlar eşit doğmuşlardır, kabiliyetleri de eşittir, aralcinndaki fark, terbi­yeden kaynaklanır.

28 Mürebbi, m£iraz-ı cehle çaresaz olur.29 Edvlye30 Tevsii ve takviyeti31 İsönbat32 Mütaala ve müşahede-i müdekkıkane33 TebdU

22 Ahlak İlmi

İnsan fıtratmda®“ i5dlik ve kötülük olmak üzere iki tür to­hum mevcuttıu-. Terbiye, terazinin iki kefesinden birine atıla­cak ağırlığa benzemektedir,^® hangi tarafa konulursa o tarafa meylettirir.

Bu söz dahi harfiyen doğru ve tutarlı görünmüyor. Zira terbiyenin etkisini inkâr etmek mümkün olmadığı hâlde, btr takım fıtri nitelikler [s. 10] bulunur ki, terbiye şahsa göre onlan tamamen gideremez ama bunlan değiştirip dönüştü­rebilir. Çünkü terbiye, tıpkı tohum gibi tabiatta cimrilik^® gö­rürse elbette ürün vermez.®’' Uygun ortama ekildiği zaman®® yetişerek gelişip olgunlaşır.®®

Mesela tabiatı itibanyla kötü olan bir kişi, ne kadar iyi ve güzel eğitim görürse görsün, fenedığı büsbütün ortadan kalkmaz, fakat gereği gibi değiştirilebilir. Bu nedenle mutedil tabiata sahip olanlara ziyadesiyle etki eder. Tabiatı, yaratılışı pak bir adamm güzel bir terbiyeden göreceği faydanm ise an- latılmasma ve ispat edilmesine gerek yoktur.

Terbiyenin Mevsimi

Terbiyenin mevsimi/süresi, beşikten mezara kadardır. Doğ­duğumuz günden itibaren vücut, fikir ve cihlakımızı güçlen­dirmeye, aydınlatmaya, güzelleştirmeye““ başlasak, bütün ömrümüz bo)mnca ga3n*etle ve sebatla çalışsak“* büe, yine ih­tiyacımız olanlan tamamen gidereme)âz. Eksik kalan eğitimi tamamlamaksızm nefesimizi tüketiriz, ömrümüzü tamamla­rız. Fakat terbiyenin hassaten eğitim ve öğretimi,“ çocukluk döneminin“® başlarmdan itibaren başlar, huya tesiri, gençlik döneminde““ kazanılır ve kuvvetlenir.

34 CIblUet35 Müşabih36 Bahi, buhl37 Müsmir38 Mezraa39 Kemale reşide olur40 Takviye, tenvir ve tehzibe41 Cehd ve İkdam eylesek42 Talim ve tedrisi43 Eyyam-ı sabavet44 Hengâm-ı şebab

Giriş 23

Filozoflardan birinin “kavimlerin saadet hâli ve devletlerin güç ve kudreti,“® asayişi gençlerinin terbiyesine bağhdır” sözü ve Alman filozoflanndan Leibniz’in “Çocuklarm terbiyesini bana bıraksınİEir,“® âlemin gidişatmı değiştireyim, yani duru­munu ve ruşenini/görünümünü düzelteyim” iddiası, terbiye­nin genç yaştaki güçlü tesirine bir delil olarakTleri sürülebilir.

Terbiye Hakkı Kime Aittir?

[s. 11] Terbiye hakkı, doğrudan doğruya çocuklannm men­faatine hizmet etmek ve çalışmak vazifesiyle mükellef olan babaya aittir. Lâkin hükümet, umumi/genel baba sıfatıyla terbiye hakkma ortak olmuştur. Hatta tahsilin gerekli gördü­ğü miktannı zorunlu kılmış ve ücretsiz yapmıştır. Terbiyenin ilk alındığı yer ailedir. En gfeniş dönüp dolaştığı yer“’ kişinin mensup olduğu topluluk ve toplumun genel durumlandır.

45 Miknet46 TevdU47 Cevelangah

24 Ahlak İlmi

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TERBİYENİN KISIMLARI

Pedagoji, terbiyeyi'*® üç kısım hâlinde inceler. İlki, Terbiye-i Bedeniyye, İkincisi Terbiye-i Fikriyye: üçüncüsü ise Terbiye-i Kalbiyye yahut Terbiye-i Diniyye veya Ahlakiyye’diı.

Terbiye-i Bedeniyye

Terbiye-i Bedeniye, diğer terbiyelerle ikizdir^® ve iki sebepten dolayı onlardan ayn tutulması mümkün değüdir.

Birincisi şu ki, beden sağlığı ve kuvvetli bünye haddiza- tmda insana lazımdır. Filozoflardan birinin “Sağlam vücutta salim fikir, işte dünyada mutluluğun kısa ve manidar teırifi budur” demesi de bunun teyididir.

Terbiye-i Fikriyye

[s. 12] Terbiye-i Fikriyye’nin şartlcinndEin bir diğeri, beden sağlığı olup İnsamn manevi yüceliğine kuvvet“ vermesi ve insana hastalıklardan uzak bir bünyenin dayanağı®* olması lazımdır. Bedenen sağlıklı olmayan kişi, bütün iş ve davranış- lannda hatta ibadet ve taatmda bile eksikliklere duçar olur. Fertleri sağlam ve güçlü bünyeli İnsanlardan oluşan bir ka­vim, gerek savaş, gerekse semap alarundaki rekabetten doğan çekişmede® uluslararası alanda muzafferiyeti kısmen kendi tarafma temin etmiş olur.

İnsanm geçimini kazanması®® için bedensel açıdan güçlü olması ve buna dikkat etmesi temel esastır. Kendi sanatımız, hünerimiz olmayan her birimizde İlahî bir lütuf ve ihsan olan vücudumuza eza ve cefa etmek aklen ve naklen yasaktır.® Sıhhatimizi muhafaza etmek ve korumakla mükellefiz.

Terbiye-i bedeniyye, terbiye-i fikriyyeye yardım eder, çün­kü beden ile ruh insanda ince bir kumaşm tersiyle yüzü me­

48 Terbiye, eğitim, görgü, alıştırma49 Tev’em50 Rif aü ma’neviyel beşerlyye51 İsUnad-gâh52 Jieşâkeş *53 Maişet54 Memnu'

Giriş 25

sabesindedir. Bir yüzünü temizle3dp®® anndırmak için diğer tarafım bırakıvermek kumaşm jrüzünü temizleyim derken tersini kirletmeye benzer ki, bu her durumda, lekenin üst ta­rafına etki edeceğini gösterir.

İnsanm fikri yeti ve güçlerinin doğal bir şekllde®®^büjmyüp gelişmesi ve olgunlaşması için sağlam bir muhafaza kabma ihtiyaç vardır. Kişi büyüjmp kemale, olgunluğa ulaştıktan sonra görevlerini yerine getirmek için®’ gerekli uygulama araç- lanna: yani sağlam ve çevik uzuvlara ihtiyaç duyar. Terbiye-i bedeniyyeden yalnız bünyejri [s. 13J güçlü kılmak ve afiyetini idame ettirmek hedeflenmez. A3mı zamanda varlığa ait hayat denilen sürekli mücadeleye alıştırmak, maişetini temin için insanm muhtaç olduğu çahşma ve gayretin gerekliliklerinden olan İşçiliğe hazırlamak, yani atiklik, beceriklilik ve el uzlu­ğu/alışkanlık gibi nitelikleri kazandırmak da hedeflenir.

Terbiye-i Fikriyye

Terbiyenin kısımlanrun İkincisi olup en önemlisi olmamasına rağmen maddeleri en çok olanıdır. Gerekliliği en eski zaman­lara kadar götürülen, öğretmene en fazla ihtiyaç du30ilamdır. Dola}asıyla en uzun süre eğitim gerektirendir.

Fikir, insamn şeref vesilesi®® ve imtiyazıdır ama onu eğit­mek, terbiye etmek lazımdır. Bundan birkaç asır öncesi­ne kadar kavim ve milletlerin tamamı sadece terbiyenin bu kısmıyla ilgilenirlerdi. Bu terbiyede tabiatın/fıtratm yardımı olmadığından öğretmenin müdahalesi ve yardımı®® şarttır.®* Fikri/düşünceyi teşkil eden, çoğaltan, güçlendiren, süsleyen her şey, düşünce eğitimine/terbiyesine aittir. Fakat terbiye ile tedris®* pek de birbiriyle müteradif değildir.

55 Tathir56 Ferih fahur iftihar ederek sevinçli bir tarzda57 Vesait-i icraiyyye58 Ma bihl'ş-şeref59 Muavenet60 Labud61 Ders, verme, okutma

26 Ahlak İlmi

Tedris, düşünce kutusunu bir takım meseleler ve araştır­ma konularıyla® doldurmaktır. Terbiye/eğitim İse o araştır­ma konulannm uygulanma kuvvetini ve istifade edilme se­beplerini düşünceye hazırlamaktır. Bir odanm içine birçok eşya yığmak başka, o eşya)^ düzenli bir şekilde yerleştirerek gerektiği zaman her birini yerli yerinde kullanmak başkadır.

Terbiye ve tedris arasmda fark varsa da ikisi de gerekli­dir. Is. 14] Birbirinden a5nılması mümkün değildir.®® İyi teşkil olunmuş fakat malumat vermekten uzak bir fikir veyahut ha- fizası dolu®“ ama diğer yetileri zayıf diğer bir fikir, ikisi de fay- dasızlıkta birbirinin aynıdır. Mesela, içi tefriş olunmamış iyi bir binada oturmak nasıl mümkün değilse; içine karışık bir şekilde birçok eşya doldurulmuş köhne bir binada oturmak da mümkün değildir.

Terbiye-i Diniyye ve Ahlakiyye

Terbiyenin üçüncü ve en önemli kısmıdır. İnsani meziyetlerin baş tacı ve övüleni,®® dinî ve ahlaki terbiyedir. Bu kısımda tedris ile terbiyeyi kesinlikle birbirinden ayınnz. Tedrisi ilim Einlamında: terbiyeyi amel anlammda kullanırız. Güzel ahlak sahibi olmak başkadır, en güzel ahlak kitabını yazacak ka­dar iktidara malik olmak başkadır. Terbiyenin bu kısmmda ilimden ziyade amel/uyguİEima hedeflenir. Dinsiz ve ahlaksız bir adam, cemiyet içinde bir ifrit konumundadır. İyi ve güzel ahlak sahibi bir ümmi şahıs, kötü huylara ve ifsat edici bir ahlaka müptela olan bir bilgine katbekat tercih edilir. Bu ne­denle talim ve tedris ile fikre dolduracağımız malumat, mut­laka kalbe tesir etmelidir. Onun için terbiyenin bu kısmma “Terbiye-i kalbiyye” dcihi denilmiştir. Dinî ilimlerde de böyle­dir. Yani âlim olmak başka, âmil olmak başka şeydir.

Bu ifademizden ortaya çıktığı üzere, ahlak kitaplarmı oku­yup, incelemek, değerlendirmek, insanm mutlaka güzel ahlak sahibi olmasmı sağlamıyor. Öyleyse Is. 151 niçin ahlak kitap-

62 Mebahis63 Gayr-1 mûnfekk *64 Memlu65 Ser tacı ve mubEihatı. Behâ’dan türetilmiştir.

Giriş 27

lan okuyalım? Ahlak kitaplarmm okunup değerlendirilmesi bir takım faydalar elde etmek içindir. Şöyle ki:

1. Hayatımız bo}nanca birçok kez bir kusur veya kötülü­ğe maruz kaldığımız olmuştur. O kusur ve kötülüğün kaynağı fikri kararsızlığımız yahut duygulanmızm et­kisi altmda kalan batıl tasavvurlanmızdır. Bu tered­düt ve kararsızlığı uzaklaştırmak,®® batıl, geçersiz ta- savvurlan ortaya çıkmadan önce defetmek için temel ilkeleri kuvvetli bir şekilde kalbimizde araştırmalıyız. Araştırmalann neticesinde doğru ve sağlam olanı çıka- nnz.

2. Çok sayıda yapılan araştırmalarla ahlak ilminin kural- lan derinlemesine®^ incelene incelene kalbin içerisine ipçe yerleşir.

3. Güzel ahlak sahibi olmak yalnız fiillere bağh değildir, arzu, istek ve amaçlann®® bunda büyük katkısı vardır. Formel ve yüzeysel bir şekilde sadece gelenek, görenek ve adetlerden doğan®® cihlak elvermez: a5nıı zamanda vicdan ve muhakeme kuvvetinden de kaynaklanmalı­dır. Bu hususta ahlak ilmi metin, sağlam ve merdane bir şekilde yapılan terbiyenin gerekli bir unsuru olur. Muhakeme esaslanm ne kadar yüksek tutarsak, vic­dan da o kadar yüksek derecelere ulaşır ve nurlanır.’’®

4. Hayatımız boyunca çoğu kez, çözmemiz gereken bir­çok mesele ile karşılaşırız. Eğer nefs-i natıka’’ buna hazırlanmamışsa, meseleleri çözmek hususunda emin olamaz. Özellikle en kolay ve hoş olan çözüm şeklini tercih etmekten korkulur. İs. 16] Bu zafiyeti gidermek için problemli işlerin ortaya çıkmasmdan önce onu mu­hakemeye, sorgulamaya alıştırarak ince ve hassas bir şekilde inceleyip yargıda bulunacak hâle getirmelijöz. Mesela, biri bize bir emanet para bırakıp vefat etse, bu

66 Tebıyd67 Ta’mik68 Makasıd69 MüteveUld70 Teali ve tenvir71 İnsan ruhu, diğer canlılardan ayıran cevher

28 Ahlak İlmi

emanetten^^ kimsenin haberi olmasa, o zatm bir varisi olup kesinlikle o paraya ihtiyacı olmayacak derecede zengin olsa, üstelik bulunduğu yer de gayet uzak olsa, bizim de o paraya şiddetle ihtiyacımız bulunsa, bu du­rumda nefsi zayıf olan kişi parayı iade edip etmemekte biraz tereddütte kalır. Belki de yukanda açıklanan se­beplere’'® dayanarak parayı hiç vermeme yolunu tercih eder, lakın vicdanen muhakeme ettiğimizde o para bi­zim hakkımız olmadığmdan geri verilmesinin gerekli­liği ortaya çıkar, böylece ikinci şıkkı tercih etmeye hiç şüpheye yer bırakmaksızm mecbur kaknz.

5. Her şeyin ilmi, cehaletten/bilgisizlikten evladır. Yuka­nda dediğimiz gibi para kesesinin’’“ güvenliğini fazilet-i ilim ile inceleyip, araştınp karar^® vererek sağlarız, böylece değerimizi yüceltiriz.^®

Bu değerlendirmelerle, ahlak ilminin faydalanni ortaya koyduk: ahlak, nefsi temayüller ve duygulann yerine kaim olamaz fakat bunlan ıslah ve idare eder. Bunlann insana hiz­meti, mimara ölçülerin^ hizmeti gibidir, [s. 17]

72 Vedia73 Esbab-ı meşruha74 Emyan75 TahlU, tahliye76 Teri-77 Mikyas

Giriş 29

DÖRIHİNCÜ BÖLÜM: F£LSEI^ (İLM-İ HİKMET)

Tarifi

Ahlak ilmi, felsefenin bir kısmım oluşturmaktadır, bu neden­le hikmet, yani felsefe ilmine dair bazı bilgiler vermek uygun görülmüştür.

İnsan, yapısı gereği bilmeye ve öğrenmeye hırslı ve arzulu­dur. Gizli kalan şey, düşüncemize endişe ve ıstirap verir. Bu arzudan, istekten ilimler doğar.

Önceleri ilim bir idi. Mevcudati/varlıklan muhtelit, yani karma karışık bir şekilde inceliyor, değerlendiriyordu. Yavaş yavaş bu bir ve temel ilimden, alanlan belirli, bir diğerinden farklı bir takım ilimler aynİmaya başladı. Sayılardan, boyut­lardan, cisimlerden vb. bahseden ilimler, felsefeden aynldı. İlimlerin bir kısmı yalnızca inşam incelemeye aldı. Kimi be­deninden, bedenini oluşturan kısımlardan, tarihinden: kimi ruhundan, manevi vazifelerinden, hukukundan bahsetti, bunlan araştirma konusu yapti. İlimlerin sayıca çoğalması konularmdaki farklılıklardan yani nesnelerdeki farklılıklar­dan ka)maklandı. LaMn bu âlemdeki bütün mevcudat (bura­da mevcudat terimi, makulat, mahsusat, maddiyat ve mane- viyati kapsar) arasında derinlemesine ve yakm bir münasebet vardır. Bu husus, ilimleri tasnif ederken - nesneler arasında­ki fark ve ihtilafı araştırdığımız^® için gizli kalır.

[s. 18] Kâinat, birbiriyle hiçbir bağlantisı olmayan’’® da­ğınık, parça parça®“ ve uyumsuz®' maddelerin darmadağınık bir toplamı«^ değildir. Öyle muntazam bir bütündür ki, her cüz/parça diğerlerine bağlı,®® tamamı bir esastan parçalara, bölümlere aynlmış®“ ve bir kanuna tabii olarak aym hedefe, aynı gayeye yönelmiştir.®® İlimlerden herhangi birinin verdiği

78 Taharri79 Rabıtasız80 Mütefamk81 Gayri mütecanis82 Mecmuu perişan!83 Merbut84 Mûnşeib85 Müteveccih

30 Ahlak İlmi

izahat, evrendeki olaylarm yalnız bir köşesine, kâinat kitabı­nın bir yaprağına, o muntazam küll/bütünün bir parçasma ait olduğundan yetersiz görülür. Zira eşyaya dair ilişkileri®® ve münasebeüeri tek bir bakış açısıyla inceleyip araştırmakla ihata ve idrak edemiyoruz, birer birer öğreniyoruz. Her öğren­diğimizin en son hududuna vardığımızda, o sımrm dışında meçhulümüz olan gizli bir okyanus görüyoruz. Öğrendiği için geçici olarak® memnun olan fikrimiz, hudutları zorlamak ve aşmak istiyor. Sınırlar ötesini anlamak yine ızdıraba düşüyor. Mesela bir fızyolojist, bir uzvun nelerden oluştuğunu bana öğretti, fakat ben düşünceleri daha genişletmek ve aydınlat­mak için bütün hayatimda bu organm vazifesini, bedendeki konumunu, diğer organlara nispeten mertebesini anlamak isterim. Bunlan öğrendikten ve beden hakkmdaki diğer ma­lumattan da aldıktan sonra, yine kanaat etmeyerek bedenin/ cismin ruha nasıl cilvegâh olduğunu ve aralanndakı münase­beti bilmeyi de talep ederiz. Ruh hakkmda bana açıklamalar yaparlar, ruhun varlığını, dummİEinnı, alametierini, gücünü söylerler. Velhasıl insanı madden ve manen tarif ederler, fa­kat [s. 19] ben yine kanaat etmem.

İnsan bu âleme niçin geldi? Onu kim yarattı? Vazifesi ne­dir? İnsanm diğer yaratilmışlara/mahlükata nispeti ve ala­kası nedir? Mahlükatm Hak CeUe ve Ala Hazretierine nispeti nedir? Böyle sorudan soruya geçerek verilen cevaplardan tam bir kanaat oluşturamayarak derece derece yüksele yüksele bir nihai noktaya ulaşınm ve o noktadan bir bakış açısı ve de­ğerlendirmeyle yaraticı ve yarattıklannı®® kapsayıcı bir şekil­de anlamak ve idrak etmek isterim. Diğer bir ifadeyle bütün ilimlerin üstünde insan zihni öyle bir ilim tasavvur eder kİ, ona isnat edilenlerin kemaline mebni/dayanan hiçbirine tabi olmadığı ve hiçbirinden de ka5mıaklanmadığı hâilde tamamım kapsamcik ve tamamına hâkim olmak imtiyazma malik olsun! Böyle bir ilmi, insan zihrü tasavvur etmekte ve onun lüzumu­nu açık surette hissetmektedir. Bunun mümkün olduğunu

86 Alaik *87 Muvakkaten88 Mukevvin ve mukevvenat

Gtriş 31

tahmin ve tasdik eder ve onu kazanmak ve elde etmek»® hırsı­na düşer. Her ilmin müfredat ve birçok araştırma konulannı®« tahsil etinenin zorluğuna karşı esaslan itibanyla tamamım kapsama®' şevki apaçık bir şekilde görünür.işte bu “Hikmet İlmi yahut Felsefe” diye isimlendirdiğimiz ilimdir.

Felsefe ilmi Yunanistan’da doğmuştur. Sokrates öncesi Yunan fllozoflan ilimlerin tamammı elde etmek gibi boş, an­lamsız ve imkânsız bir istekte® bulundular. Hatta yerküre­deki varlıklarla uğraşmaya tenezzül etmeyerek gökbilimle®'* uğraşırlardı. Kendilerini “Sofist”, yani her şeyi büen, bilge kişi (hâkim-i kâmil) diye isimlendirirlerdi. Sokrat “Kendi Kendini Tanı”! Meşhur ifadeyle® en evvel ‘Marifet-i Nefs”in lüzumunu ortaya koydu, [s. 20] Ondan sonra hukema®® “sofist” yerine edeben “feylesof, yani “bilgi seven”® unvanmı aldılar.

Eflatun, filozofu®® şöyle tanımlar: “Hikmeti seven adamdır. Şu ya da bu hikmeti istisna ederek filan hikmeti seven değil, bütün felsefejâ/hikmeti sevendir.”

Aristoteles de şöyle der: “Filozof, münferit olarak her şeyin ilmini bilen değil, mümkün olduğu kadar ‘hey’et-i mecmua-i eşya’mn ilmini bilen kişidir.”

Bu tarifiere bakarak hikmet, ilk ve kapsayıcı her bir cevhe­rin, eşyamn türleri üzerindeki fikri çokluğun ve bunlara dair hususi üimlerin üstüne çıkarak®® ilim ve varlığm kaynağma götürür. Tüm bunlar hikmet İlminin konusuna dâhildir.

Felsefe Timinin Kısımları

Felsefe dört büyük kısma a}mlır:

8990919293949596979899

İktisapMebahls-1 adide İhataZahir ve bedidar Daiye-1 vahiye FelekiyatTa’riz, dokunaklı söz söyleme Hâkim, hukema, filozof, düşünür Muhlbb-i hikmet Feylesof Fevkina ıs’ad

32 Ahlak İlmi

1. îlaMyat İlmi2. Ruh İlmi, yani Marifet-i Nefs; Psikoloji

3. Mantık İlmi

4. Ahlak İlmi

İlahiyat İlmi

Bütün âlemi yaratan Hak Teâlâ hazretleridir. Bütün eşyanm yapanıio® yaraücısı'°ı vardır. Bunlan var eden ezelî iradesiyle bütün evrenin yaratıcısı^® olan Allah’tır. Allah, sonsuz hik­metiyle kâinattaki intizamı sağlayan ve onu yöneten sonsuz sapdaki kanunun kaynağıdır. Her kim ki Hak Teâlâ’yı bilir, onun varlığını ve zorunluluğunu*«® zati ve subiti sıfatlannı anlarsa, yaratılmışlan nurlandıran kutsal ışığın zerrelerinin manasmı vermeye başlar. İlahiyat ilmi, varlığı sadece akli delillerle araşüran ilimdir. Sokrates ve talebesi'®“ Eflatun, onun talebesi Aristoteles [s. 21] putperest bir kavme mensup olduklan hâlde, sırf felsefe/hikmet ve zekâ kuvvetiyle İlahî sıfatlan bilecek kadar ilerleme göstermişlerdir. İslam fılozof- lan akli ve nakli delilleri birleştirerek^o® Hahiyat ilmini kelam ilmine dönüştürmüş'“® ve bu şekilde değerlendirmelerde bu­lunmuşlardır.

Ruh İlmi veya Marifeti- Nefs

İnsan, beden ile ruhtan oluşur. İnsan bedeni, bozulmaya ve aynşmaya uygun bir takım kimyevi unsurlann birleşiminden meydana gelmiştir. Bunu araştırma konusu yapan bilim dalı fizyolojidir. Fakat insanda fikir ve düşünme özelliğine sahip olan makulati idrak eden ve maddeye mensup olmayan ruh­tur kİ buna filozoflar “nefs-i natıka” derler. Bundan bahseden de ilm-i ruhtur, yani psikolojidir.

100 Münşi’l101 Mübdi’i102 Bals-i Kevn-i âlem. Bais, aynı zamanda Allah Teala’nm 99 İsminden biri­

sidir.103 Vücup ve vucudiyyetini ^104 Şakird105 Meze106 İfrağ, şekillendirme, bir kahba dökme

Giriş 33

M ^ tık lliBİ

Düşünce yetileri işlevselken ve variıklan araştınp öğrenme sürecindeyken'o^ bir takım müstakil ve müstakim kurallara tabi olur. Bu kurallan inceleyip, öğrenip uygulamasıyla'“® da o düşünce yetilerini kullanır ve yönetir. Hakikati araştırma yoUarmı, usullerini ve buradaki yolsuzluklan, noksanlıklan, eksiklikleri gösterir. İşte bu kurallıdan bahseden mantık il­midir.

A h ^ İ lm i

Ruhani, manevi ve güzel işleri yapan kuvvet hareketinde özgürdür.Muntazam hareketini tayin eden ve bunu kişinin içinde bulunduğu şartlara.ye durumlara göre tatbik eden, de­ğişime uğramayan"® kanunlar vardır. İşte bu kanunlardan bahseden üim, ahlaktır, [s. 22]

107 Taalium ve taakkul: Öğrenmek, bilmek, kavramak, anlamak108 Tatbik ve teftişinde109 Kuvve-i faile-i ruhaniye hareketinde muhtardır.110 Gayrdı mütegayyire

34 Ahlak İbni

BEŞİNCİ BÖLÜM: RUH YETİLERİ HAKKINDA BA23 TARİFLER

Ruhun mahiyeti keşfolunamadığından İslam âlimleri ruhun hakikatinden bahsetmekten teeddüp“ * etmişlerdir. Batı fl- lozoflannm bu bağlamda yazdıklan makaleler ve yaptıkları araştırmalar ise aklen ikna edici derecede değüdir. Ahlak-ı Aiâfnin tarifine göre ruh yahut nefs-i natıka basit bir cevher olup ne cisimdir ne de cismanidir."® Bizzat akılla kavrananla- n idrak ve tasarruf eder, belirli bir bedendeki yetiler ve aletler sebebiyle düşünceli bir şekilde hareket eder ve ona göre dav­ranır. Ruh, bize alametleri sebebiyle malum olur. Bir takım alet ve kuvvetleri vardır ki bunlann nelerden ibaret olduğunu araştıralım; misali daha uzakta aramayarak daha açık bir şe­kilde anlaşılması için kendimden bahsedeyim."“

Ruhun Dinamikleri

Şu saatte, yazdığım kitap için satırlara döktüğüm fikirleri teşkil ve tertip ile meşgulüm. Her birini ayn ayn tasavvur et­tiğim hâlde arcdarmdaki farkı ve münasebeti göz önünde bu­lundurarak"® zincirleme"® bir şekilde arz ve ifade ediyorum. Ne yaptığımı ve ne yazdığımı biliyorum. Bu gibi durumların defalarca bende gerçekleştiğini hatırlıyorum. Gelecekte de olacağım kestiriyorum. Benim yerimde kim olsa aynı şekilde davranırdı diye düşünüyorum, [s. 23] İşte benim uğraşmakta olduğum bu eyleme, felsefi dilde “tefekkür” denilir ki, bünye­de üretüen"’’ “fikret/düşünce”dir. Bundan dolayı nefs-i natı­kanın birinci kuvveti düşünce/fikrettir.

Tefekkür bir fiildir. Bu fiili icra ederken zihnime birdenbire gelen"« fikirlere karşı lakayt kalmıyorum. Eğer kolaylıkla"®

111 Edep ve terbiye kurallarına uyarak yapmaktan çekinmek, utanmak112 Kanaat-1 bahş113 Gayr-i clsm ve gayr-i cismani114 Kendi zatımda irad edeyim115 Derpiş116 Müteselsil117İ’mal ,llSTebadûr119 Sühuletle

Giriş 35

güzel bir şekilde ifade edebiliyorsam memnun oluyorum, ifa­de edemezsem sıkıhyorum. Bir fikir açık veya parlak surette zihnimde nakşolur ve onu ifade edecek kelimeler ve cümleler kolaylıkla bulunursa hâsıl olan sevincim bana şevk ve gayret veriyor. Aksi takdirde kalemim tereddütlü, fikrim karmakan- şık ve belirsiz,'“ kalbim muzdarip oluyor. Yazdığım satırlan yeniden okuyorum. Falan cümlenin açıklık ve akıcılığından'^' hoşlamyorum, öteki cümlenin rekâketi/düşüklüğü üzüntü­me sebep oluyor. Yazıya başlarken şevk ve hevesim fevkala­deydi, fakat bir iki saat sonra bıkkınlık,'^* tembellik ve ata­lete dönüştü. Dolajasıyla sevinçten meşakkate, zevkten dur­gunluk ve gevşekliğe,'^® kısacası derece derece birbirine zıt duygulann etkisinde kalıyorum.'^“ İşte bu, “his/duygu” diye isimlendirilir. Bu nefs-i natıkanm ikinci yetisidir. Bu “fikret/ düşünce” yetisinden tamamen farklıdır.

Fikrimi işgal ve hissiyatımı muhtelif şekillerde tahrik eden bu fiile ben isteyerek giriştim.'^® Bunu yapmayıp terk edebi­lirdim. Başlangıçta'^® bu işe nasıl girişmişsem'^’’ devammda da öyle ısrarcıjnm. Yorulduğumda kalemi [s. 24] bırakıyo­rum. Dinlendikten sonra yine başlıyorum. İzah ettiğim fikri, bulamadığım güzel tabiri araştırmakla uğraşıyorum. Bütün bunlan kendi doğal yönlendirmem ile yapıyorum. Benim bu aşamalanm tefekkür değildir. His/duygu deıhi değildir. Bende mevcut olan bir istektir'“ ki filozoflar bunu “irade” diye isim­lendirir. Bu, nefs-i natıka’nm üçüncü yetisidir.

İşte nefs-i natıkanm üç yetisini, üç özelliğini'^® keşfettik Fikret/düşünce, his/duygu ve irade; bunlar “düşünme yeti­si”, “duygu yetisi” ve “irade yetisi” diye isimlendirilir. Psiko-

120 Müşevveş121 Selâset122 Kesel123 Futur124 Giriftar125 Mübaşeret126 Bed’inde127 Mukdim128 Matlab: talep edilen, maksat, İstek129 Hasisa

36 Ahlak Ümi

lojik/ruhani fiiller ve eylemler bu üç daire içinde dolaşır. Ne kadar dikkat etsek ve araştırma yapsak da bir dördüncüsünü bulamıyoruz, bilemtyoruz. Herhangi bir misali alsak, tecrü­beyi ne kadar çoğaltsak, ruhi olaylar bu üç sımfa mensup olacak ve bunlara indirgenecektir. Mesela, şimdi ben dersi anlatırken,*®® siz beni dinliyorsunuz, sözlerimi anlıyor, muha­keme ediyor ve tasdik ediyorsunuz. Sözlerimden ya hoşlam- yor ya da hoşlanmıyorsvmuz. Ajmı şekilde fikrinizi isterseniz sınırlandmyor isterseniz sımrlandımuyorsunuz. İşte bu du­rumlar 5mkanda söylenilen üç yetinin sonuçlandır.

Harici Duygular ve Bâtmi Duyular

Bu üç yetinin dışmda nefs-i natıkanm/insan ruhunun bir takım özellikleri daha vardır. Mesela, his/duygunun iki nevi vardır: Biri harici hisler/duygular, diğeri bâtinî/dâhili du3mlardır.*®*

İnsan bir bedene sahip olduğu hâlde, [s. 25] bütünüyle cisimlerden oluşmuş faıü bir âlemde yaşamakta, muhitini oluşturan diğer İnsanlarla daima münasebet kurmak zorun­dadır. Hayatım sürdürmesi, düzenli bir şekilde yaşaması ve nzkmı kazanması, dış dünyaya mümkün olduğu kadar vakıf olmasma bağhdır.*®^

Hak Celle ve Ala Hazretleri, bütün variıklan ve dış dün­yadaki duyulur olan nesneleri idrak için insana “beş dujru” ihsan bujoırmuştur. Bunlar: “görme, işitme, dokunma, kok­lama ve tat alma” dujmlandır.*®® Bunlar vasıtasıyla “ben'ln*®'* haricinde olan eserler ve olaylar hakkında insan ruhu bilgi elde eder.

Beş dujm vasıtasıyla dış dünyaya dair bilgilerden haber­dar oldum. İç duyular ile de âlem-i dâhiliyeden (yani bâtm,

130 Takrir131 Bâtm: İç, gizil yüz, görülmeyen nesne, bâtmî; gizli, sır ve hakikatle ilgili

olan: havas-ı-bâtma: felsefede, hissi müşterek, hayal, vehim, hafıza, mu­tasarrıfa” denilen beş iç duygusu.

132 Menut *133 Basu-a, samla, lamise, şamme, zaika134 Ene

Giriş 37

sır ve gizlerden s.n.) haberdar olurum. Ruhani/psikolojik ye­tilerim görevlerini yralne getirirken her nevinden tasavvurları­mı,* üzüntü ve kaygılarımı'*, psikolojik/nefsani eğilimlerimi*** bana bildiren işte bu batini/dâhili dı^ular ve yetüerimdir.****

Düşünce Yetileri

Düşünmenin dahi bir takım yetileri vardır: Bunlar;

• Hafiza (Hıfz; Saklamak, korumak)

• Hatırlama (Tahattur)

• Çıkarım (İstidlal)

• Akletme ve anlama (taakkul)• Vehim ve hayal'^s

• Kıyas• Soyutlama (Tecrid)

• Genelleme (ta’mim) gibi şeylerdir.

Hafıza yetisi olmasa, dı;ygu ve dujmlar vasıtastyla dış ve Iç/bâtm âlemde idrak eylediğim şeyleri [s. 26] o anda unut­mak zaruriydi. Dolayısıyla bir şey hakkmda yaptığım araştır­ma ve bilgilendirmeleri her defasmda tazelemem lazrnı gelirdi. “Hafiza” yetisi beni bundan müstağni kıldı.

Hisler Charici duyu ve duygular ve bâtinî du50ilar) vasıta­sıyla günümüzü, hafiza vasıtasıyla da geçmişin bir kısmım büiyorum, fakat bu dâhi bana kâfi degüdir; çünkü gelecek hakkında az da olsa bir ımktar vukufiyettm olması gerekir. İşte istidlal yetisi (çıkarım, çıkarsama) vasıtasıyla geçmişin dene5toıleıtnden çıkarımlar yaparak geleceğe dair bilgilen­dirmelerde bulunur ve uyanık*®® olurum. Mesela, ateşin bu­gün yakıcı olduğunu biliyorum, zira parmağımı uzattığımda

• Fikrimin, düşüncemin sonuçlan *• Teessürat, duygulanmm sonuçlan

Tem^rülat-ı nefsiyye olup iradenin sonuçlan *••• Ruh ilminde/psücölojide dcthi iç dujru Oıasse-i bâttolyye) vicdan diye ta­

bir ohmduğu görülür. Fakat ahlak ilminde vicdîîn, aynca tarif ohanacagı üzere, diğerinden ayrılması lazımdır.

135 Kuruntu ve görüntü, gerçek gibi görünen ama gerçek olmayan136 Agâh, bügill, haberdar, uyanık

38 Ahlak tbm

hissediyorum. Dün veya daha önceki günlerde ateşin yakıcı olduğundan hafıza kuvvetim beni haberdar ediyor. Gelecekte de asrra şekilde yakıcı olacağma çıkanm/istidlal yöntemiyle hükmederim.

“Vehim ve hayal” öyle bir yetidir ki, bana duyulur ve akle- dilir olan varlıklarm dışmdakileri de mesela yakuttan bir dağ ve yedi başh ejderha tasavvur ve tahayyül ettirir.

İki fikri bir diğeriyle irtibatiandınp/yakınlaştınp arala- rmdaki ilişkiyi değerlendirip varılan sonuca “hüküm” denir. Hüküm içeren tam*® bir cümleye mantık ilminde “önerme/ kaziye”, iki önermenin bir diğerine nispetini bulmaya “kıyas” denilir. Eğer iki önerme arasmdaki ilişki/nispet derhal bu­lunmazsa, bir üçüncü “orta terim”in*“ varlığma gerek düşü­lür. Kıyas sajası çoğalırsa bu duruma “şekil” denilir.

(s. 27] Oldukça karışık ve girift bir fikrin diğer boyutlarmı bir tarafa bırakarak yalnız bir boyutunu göz önünde*^® bulun­durarak değerlendirmelerde bulunursak ona “tecrit/soyutia- ma” derler. Karmaşık olmayan, basit ve müfiret olan fikirlerin aralarmdaki münasebetleri, benzerlikleri, bir araya getirip değerlendirmelerde bulunmaya ise “ta’mim/genelleme” diye isim verilir.

Düşünce yetilerinin tamEunmın hâkimi “akletme gücü”, yani “kuvve-i akliyye”dir. İklim-i fikrin sahib-i şeriri akıldır. Akıl, bütün düşünce yetilerini düzenler ve onlara nezaret eder. Bütün mevcudatm esasmı, künhünü araştırır, anlama­ya çakşır. Varlıklarm ilk kajmaklannı, varoluş nedenlerini araya araya kâinatm müsebbibi*“* olan Halik Teâlâ ve Tekad- des hazretierinin idrak sıfatma kadar yükselir, (s. 281

137 KâmUe138 Hadd'i mütevassıt139 Derpiş ^140 Düşüncenin yeri, oturduğu taht akıldır.141 tstiknah142 Bals-1 kevn ü mekân

n. MAKAI.F.AHLAK İLMİNİN TEORİK YÖNÜNE DAİR BİR KAÇ SÖZ

ALTINCI BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN ESASLARI

(s.28] Ahlak Üminin esaslan, insanm kendisinde, yaratıhşı- mn olgunluğunda* ruhani niteliklerinin mükemmeliyetinde, akıl ve zekâsmda olmak üzere,

• İlk olarak insanhk onuruna saygı*

• İkinci olarak mesuliyet/sorumluluk

• Üçüncü olarak hayırh düşünmektir.^

İnsanlık Onuruna Saygı

Hak Teâlâ HazreÜeri bir takım yetiler ve niteliklerle insaıu donatmış ve diğer canlılardan“* ayrıcalıklı ve üstün kılmıştır.® Bu yetiler ve nitelikler İlahî lütuf ve ihsanlar® olup, kendine has niteliklere ve meziyetlere sahip diğer mahlükata/yaratıl- mışlara karşı insana bir şeref ve yüceUk verir. Bu nedenle is­ter kendisinde ister başkasmda [s. 29] olsun insan onurunu sağlayan niteliklere riayet etmek ve saygı duymak lazımdır. İşte buna riayet, ahlak ilminin birinci esasıdır.

Ahlaki Sorumluluk

Ahlcik ilminin ikinci esası mesuliyettir. Mesuliyet, fiilleriniîı hesabmı verecek ve neticesine göre, yani fiil, iyi, güzel ve övülen® ise mükâfat; kötü ve hoş görülmeyen® ise, cezalan-

1 Kemal-l hllka2 Rlayet-1 rütbe-1 İnscinlyet3 Flkr-1 hayr4 Hayavanat-ı saire5 Mümtaz6 Mevhibe-I ilahiyye7 Rıfat8 Husn ve memduh9 Fenavemakduh

40 Ahlak İlmi

dmlacak bir varhgm sıfatıdır. Varoluş gayesini ve kemailyete erişmenin gerekliliğini tanımak üzere yaratılalı insan, kusur işlediği hâlde ben bilmiyordum diye özür beyanmda buluna­maz. İlk olarak onlan bilmemek hatadır, ikinci olarak bUdi- ği hâlde tevessül etmemek veya bilmezlikten gelmek/doğru yoldan sapmak*® daha büjaık bir hatadır. Bu nedenle her iki durumda da insan sorumlu varlıktır.

Sorumluluk yalnız eyleme, fiile indirgenebilir mi? Her fi­ilde bir kasıt olduğu tahmin edilemez mi? Bu soruya, atal sahipleri olarak, elbette kasıt vardır diye cevap veririz. Çün­kü eylemler, niyetlerin sonuçlandır. Bu nedenle İki tür me­suliyet/sorumluluk ortaya çıkıyor. Birisi, kasıt ve niyet için, diğeri kast ve niyetin neticesi olan eylem içindir. İşte kasıt ve niyetten kaynaklanan mesuliyete, “ahlaki sorumluluk” deni­lir. Çünkü aynı fiil/eylem, ortaya çıkmadan önceki niyet ve kasta göre başka renk ve sıfat kazanır. Mesela, kin ve düş' manlık güden bir kişi" ormana saklanıp da |s- 30] vaküyle kendisini haklı olarak tevkif ettirmiş bir Jandarmayı öldürse: bir avcı dikkatsizlikle kazaen bir orman bekçisini öldürse, bir diğerine benzeyen iki fiil meydana gelmiş olur. Ormanda iM adam katledilmiştir; ancak katillerin maksatları tamamen faridıdır. İlki bir canidir, ahlaki sorumluluk alanma girer ve kanuni cezalara çarptınlır. İkincisi de katildir, ama cani de­ğildir. AhİEiki açıdan mesuliyete ve yargılanmaya uğratılmaz. Çoklukla maddi bir ziyana sebep olduğu için uğranılan za­rarları tazmin eder.

Sonımluluk ve Şartlua

Herhangi bir fîllin/eylemin sorumluluk getirmesi*^ için M şart lazımdır. Biri fiallln/öznenln akıl sahibi ve mümeyyiz*® olması; diğeri muhtar, yani özgür olmasıdır.

ilö inhiraf11 Garazkâr12 Dal-1 mesuliyet13 Seçme, ayırt etme ve yapabilme gücüne sahip olan

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 41

Uyuyanm, U30irgezerln ve aküsızm flHlerinde olduğu gibi fail İşlediği fiilden gafil veya o fiilinin fyi ya da kötü*'* olduğunu ayırt etmeye muktedir değilse ona mesuliyet düşmez. A5tîi şe­kilde bir eylemi yapmaktan kaçmmamn*® mümkün olmadığı yani karşı duramayacağı, men edemeyeceği zorunlu bir gü­cün etkisi altmda kalarak özgür İradesine hiç sahip olamayan fail, mesuliyetten uzaktır. Hatta hiddet gibi zorlama, gibi bek­lenmeyen durumların ortaya çıkmasıyla*® psikolojik ve geçici durumlar sebebiyle seçme ve yapabilme*^ yetisine kısmen de olsa sahip olamamak, sorumluluk derecesini, uğradığı engel ve belalarm nispetine oranla azaltır.*® Bu iki şarttan anlaşıl­dığı üzere, mesuliyetin şahıslara göre Is. 31] ve asmı şahısta zaman ve duruma göre birbirinden farklı dereceleri*® vardır. Çünkü özgür irade ile akıl yetisi arasında tam bir münasebet vardır. İnsan seçme ve yapma yetisini belirlemejâ talep etme hususunda akıl yetisinin rehberliğine muhtaçtır. Temyiz ve akıl yetilerini değerlendirme noktasmda, tecrübenin, sıhhat ve hastalığın, yeis ve bezginlik^® gibi psikolojik ve duygusal tepkilerin, coşfcularm^* tesiri olduğundcın bu, her şahısta aym mertebede olamaz. Bir sabi/çocuk ile oldukça yaşh birinin;^ terbiyeli bir âlim ile hiç terbiye görmemiş bir cahilin, akıl yeti­si düzgün olan ile eblehin/aptalm sorumlulukları bir olmayıp aralannda fark olduğu aşikârdır. Cezai hükümlerin belirlen­mesi için vazedüen kanun, bu durumları ve anzl hususları bütünüyle dikkate almıştır.

Hayvan Mesul DciPdite

Bazen mesuliyet doğrudan doğruya faile terettüp etmez. Kuv­vetli bir assmettiriclnln^® v ^ a kuvvetli bir zorlayıcmm etkisi

14 ^ - ü Bed15 İmtina16 Avanz tarayanıyla17 İhtiyar18 Tahfif19 Derecat-ı mütefavite20 Pütür21 Teheyyucat-ı nefsiyye22 Kamill's-sin23 Müşevvikin

42 Ahlak İlmi

altında kalarak“ fiil husule geldiyse, mesuliyet azmettirene ve zorlayana raci olur. Ceza kanununun mecburi emir ismini verdiği odur.

Vicdan

Maksatlarımız ve fiillerimizden dolayı en evvel bizi mesul eden vicdandır. Vicdan nefsi natıkamn bir hassasıdır. Onun dela­letiyle insan kendi kendini muhakeme eder. Temayülat ve fiil­lerin iyi veya kötü olduğunu takdir eder ve bu muhakemenin neticesinde de sürür veya hüzün duyar. Bu bir muhakeme-1 dâhiliyedir ki akli kuvvet reisi [s. 32] hükmünde olup his ise icra memurudur.

Vicdanm hükmü “Ben/Ene” dâhilinde kalmayıp harice de taşar.“ Diğerlerinin eylemlerini de muhakeme eder. Fiil/ey­lem takdire şayan ise, fail/özne hakkmda bir muhabbet hissi; eğer fiil, beğenilmeyenlerden^® ise, bir nefret hissi duyar.

Vicdan, hem akla hem de hisse/duyguya bağlıdır. Çünkü eylemleri değerlendiren, muhakeme eden sıkıl yetisidir. Mu­hakeme sonucunda ulaşılan yargıda sevinç ya da hüznü or­taya çıkaran duygu yetisidir.^’ Vicdanm eserleri, alametieri nasıl açıkladığım^ değerlendirecek olursak bu müşterek irti- bati daha kolay anlarız.

Vicdan nasıl ortaya çıkar? Gerek kendimizde, gerek diğerle­rine karşı ortaya çıkış şeklini olaylarla açıklamak çok kolaydır. Başkalarma karşı saygı veya hakaret üe onları övmek veya kö­tülemek ile onlara muhabbet veya nefi-et duymak ile kendimiz­de pişmanlık/nedamet veya memnuniyet duymak ile nefsimize hürmet göstermek veya hakaret ile vicdan ortaya çıkar.

Bu ruhanl/psikolojlk hadiselerin bazıları hükümdür. Öv­mek*® veya kötülemek, tahkir etmek veya saygıda bulunmak

24 Mülci-i mükrih25 Tecavüz26 Takbih; Kötü, çirkin olarak değerlendirme27 İhtisasiye: Duyumculuk28 Teybin-i asar29 Tahsin

Ahlak İhninin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 43

gibi durumlarda vicdan akılla irtibata geçer. Bazıları dâ duy­gusaldır, nefret veya muhabbet gibi. Bu duygulanımlar, ön­ceki hükümlerin mahsulüdür. Yoksa başkalarma muhabbet veya nefret duymamız; kendi kendimizden memnun olmamız ya da olmamamız neden lazım gelsin?

[s. 33] İşte bu hükümler ve ahlaki hisler, duyular ve duy­gular bize mesuliyet/sorumluluk fikrini telkin eder. Şöyle ki: Bir eylem yapıldıktan sonra onu yapan özne hakkmda vermiş olduğum yargıyı bazen düzeltirim. Mesela, bir adamm yalan söylediğini du5runca onu kötülerim, yaptiğmm çirkin olduğu­nu söylerim. Fakat o yalanm bir maslahati gerçekleştirmeye yönelik olduğunu yani “iş bitiren bir yalan”®° olduğuna sonra­dan vakıf olursam veyeıhut o adam yalan söylemesinin kendi iradesinden kasmaklanmayan sebeplerden dolayı olduğunu bana ispat ederse; önceki verdiğim ahlaki hükmü, eylemin değerine göre vicdammda değiştiririm. Fiil değişmedi ama benim hükmüm değişti. Yine }mkanda bahsettiğimiz katiller­den ikisi ilk anda®* katil ve cani diye mahkûm edilir, yalnız maksaüarmdaki farklılık anlaşılmca avcı hakkmda verdiğim hükmü geri alırım. Bu hüküm değişikliği nereden icap etti? Tabii ki failin mesul olmasından ya da mesul olmamasmdan bu değişiklikler ortaya çıkti?

Vicdan, insanm 5mce yaratıhşınm apaçık bir nişanesidir, simgesidir. Vicdanm eleştirisini®* Allah teırafindan manevi bir tekd^ ve azarlama olarak kabul edebiliriz. Bu nedenle vicda­nm tenkidine uğrayacak fiillerden ve hareketierden [s. 34] ne kad£ir uzak durursak®® o kadar uygundur®* Vicdanm muha­keme ettiği hususlan kesin olarak görüp ona karşı koymama­ya®® ve eylemler yapmaktan kaçınmaya kendimizi alıştırmalı­yız. Nefis ıslahınm büyük bir yöntemi de budur.

30 Durug u maslahat-ı amiz31 Vehle-iula32 Muahaze33 Teberri34 Sezadır35 Evza’

44 Ahlak İbni

Seçme Yetisi

İnsan eylemleri ya temkinli ve sakin ya da anidir. Teenni İle yapılan fiiller/eylemler, özgür irade ve seçimin ürünüdür. Ani olan finler, âdetlerden veya sevk-i tabiden/içgüdüden, doğal olarak ortaya çıkanlardır. Hayvanlann fiilleri doğal, alışılmış, sevk-i tabiinin ve itiyadm/alışkanlığm mahsulü olduğundan hiçbir ahlaki sıfata haiz olamaz. Ama insan, sahip olduğu irade ve seçme yetisi®® sayesinde yapma, yapabilme yetisini®’’ harekete geçiren şiddetli aımılar, istekler, k e )^ durumlar ve muhtelif güdülerin®® etkisi altındadır . Bunlarm her birinin et­kisiyle istediği eylemi/fiili seçer ve yapar. Seçimi® hayır ve güzellik üzere olursa, övülür; şer/kötülük üzere olursa mesul olur ve hoş görülmez, beğenilmez.'“’ Bu iradenin dayandığı nokta akıldır, eğer akıl olmasaydı, flilerimizi ve güdülerimizi nasıl mukayese ve muhakeme edebülrdik? Hangi vasıta üe bir diğerine tercih edebilirdik?

Mütekaddimin âlimler irade ve ihtiyar/seçme yetisini mümkünün iki tarafmdan birinin diğerine tercihi manasmda, bir diğerine eş anlamlı'** olarak kullanmışlarsa da aralannda ufak bir fark vardır. Tercih eden ihtiyar/seçme yetisidir, seçi­leni fille çıkaran ise, iradedir.

İrade konusunda bazı yabancüar, İslam inancma^* ca­hilane bir şekilde İtiraz ederler. Derler ki: “Müslümanlar, kaza ve kaderin tamamen AHah’ın emri üzerine olduğunu düşünürler. İnsanın fîllleri/eyleraderi ilmi ezelî tara&ndan belirlenmiş, levh-i mahfuz’da yazılmışlar. İs. Bu nedenle lyilik/hayr ve kötülük/şer takdir edilmtştir. İlm-1 ilahiyi de­ğiştirmek de ii[Ü£ânsız olduğundan, insan, eylemini zorunlu olarak yapar, farklı bir seçme ve ya;pabilme gücü yoktur.”

36 Kuwe-1 İhtiyariye: Mecburinin zıth, seçme, seçilme, ret v^a kabıulu İste­ğe bağh olan

37 Kuwe-1 faile38 Vesaik-i muhtelife39 Intihab40 Makduh ‘41 Müradif42 Mu’tekidat, itikad, inanç Üe ilgili

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 45

Müslümanlar hakkında böyle inanırlar. Biz onlara cevap olarak şöyle deriz:

İlk önce, kaza ve kaderi akıl üe kabul etmeye mecburuz. Ruhani/psikolojik yetilerinin ve donanımlannın mükemmel olmasıyla birlikte insan, yine de büyük bir acizlik içindedir. Her istediğini, dilediğini yerine getirmek^® filUerini/eylemleri- ni istediği gibi sonuçlandırmak kendi elinde değildir. Kendi kudretinin üstünde hâkim bir güç vardır ki onun hükmünü değiştirmek imkânsızdır. Bu hâkim gücü inkâr etmek müm­kün değüdir.

ikinci olarak İnsan, fiülnde/eylemlerinde özgürdür. Cüzi iradesi, kendi elinde olduğundan eylemlerini Um-1 ezelîye is­tinat etmek hiçbir zaman inşam mesuliyetinden kurtarmaz. Mesela, bir cani, mademki ezelde benim cani olmam takdir edilmiş, o halde beni sorumlu tutmamn bir anlamı yoktur, dese, bunu dinlemeyiz. Ona cevaben şunu deriz: hayTr/l5âlik ve şer/kötülük işlemek hususunda sen özgürdün. Cüzi ira­deni hajar ve iyiliğe sarf etmekle ecir ve sevap"* ahrsm, şerre yöneltirsen sorumlu olacağm tabiidir.

Bu nedenle ehl-1 İslam’m takdir olunana itciat etmesi, baş eğmesi*® bir meşruiyet sının ve makuliyet dEiiresindedir. Ahlak-ı Alal’de deniliyor ki; “ İlm-1 ezelî, bir fiilin hayır ve şer tarafmdan biriyle ügUi*® olması bakımmdan, mükellefin İlk al­ternatiflerden birini seçip“’’ yapmasmdan“® ötürüdür; yoksa fs. 361 o Mşinln Uk alternatiflerden birini seçip eylemini yap- masmm ilk olarak ilm-1 ezeliyle ilişkili olmasmdan değildir.

Bundan dolayı, irade; her şeyi yapabilmek ve seçme yeti­sinin bütün seçtiklerini“® uygulamaya koyabilmek iktidarına kesin bir şekilde sahip değildir. Z,a.yji yaratılışımız buna en­geldir. Akıl yetimiz dahi bu dereceden daha ileriye geçemedi-

43 İs’af44 Me’cur45 Mutavaat46 Müteallik47 Ihüycir48 İ’ka’49 Kâlfe-i müntehabatmı

46 Ahlak ümi

ğinden muhtelif eğilimler, temayüller ve güdüleri değerlendir­mek ve tercihte bulunmak hususunda eksiğini gideremez.®® Kaza ve kaderin hükümlerinin tesirine galip gelinemez. İhti­yar/seçmek, bir tarafı kabul edlvermekten ibaret kedır.

Bu hususta vaktiyle, biri diğerine tamamen zıt iki mezhep ortaya çıkmıştır. Biri “Cebriye mezhebi” İdi. İnsanm fiilleri­ni/eylemlerini tamamen kader hükümlerine bağlardı.® Di­ğeri “Kaderiye mezhebi” idi kİ, kader hükümlerini tanımayıp “insan, eylemlerinin yaratıcısıdır”® derdi. Mutezile dahi bu itikattaydı. Her iki mezhebi de kelamcılar çürüterek reddet­mişlerdir.

Seçme yetisi herkeste aynı derecede olmaz. İnsanm zekâsı parlak olup da seçme ve karar verme yetilerini ne kadar güç­lendirirse, artırırsa, o kadar her tarafın niteliklerini daha ça­buk ve daha İyi keşif ve takdir eyler ki bu da seçmesini o dere­cede emin ve isabetli kılar. İşte yukarıda açıkladığımız üzere mesuliyetin her fertte aynı derecede olmadığı, farklı farkk bo­yutlarda® olduğu açıktır.

[s. 371 Seçme yetisini de diğer yetiler, kuvveler gibi terbi­ye ile genişletmek, zenginleştirmek, güçlendirmek mümkün olur. Bu da iyi ve doğru davramşlan, kötü ve yanhş davranış­lar üzerine tercih etmenin güzel bir yöntemidir.

Hayr/Îyilik

İyilik, insan tabiaünın güzelliklerinden ve hâzinelerinden®^ olup onda gizlenmiş bir hâl/durumdur. Bu nedenle hayır İle şerri, iyi amel ile kötü ameli fark ve ayırt edemeyen hiç kimse yoktur. Mesela, akrabasım sevmek, başkalarının mallanna göz dikmemek, sözünde durmak: bunlar güzel şeylerdir. Baş- kalgnmn malım çalmak,®® yalan söylemek, sözünde durma­

50 İbraz-ı İkmal51 Ta'lik52 Kul, ftUinIn hallkldir.53 Mütevaflt54 Gencine-i tabı55 Sirkat

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 47

mak: bunlar da çirkin şeylerdir. İşte insanlığm yaratılışında gizli bir hazine olan İyilik fikri, ahlak İlminin üçüncü esasıdır.

İyilik, fıtri ve yaraülıştan gelen bir kanundur. Bu tabii ka­nunun nitelikleri ise sabit ve değişmez olmasıdır. İnsanın bir takım ihtiyaçları ve zevkleri vardır. Herkes için farklı ve de­ğişken®® olan bu zevk ve İhtiyaçlar, her ne surette olursa ol­sun®’’ sabit ve değişmez bir kanun olan hayır/iyilik ile alakalı olamaz. Her zaman için her mekân İçin her şahıs İçin iyi şey­ler ve fena şeyler vardır. Ha5or, yorumsuz,®® şeksiz şüphesiz kendiliğinden, zatinda iyi olana denir, (s. 38] Diğer şeyler bu mukayese üzere iyi ve fena/kötü diye isimlendirilir,

Mesela, bir insanm ölümüne sebep olmak kötüdür/fena- dır. Lakin bu ölüm, kazaen, istemeyerek veya kasıtlı, İntikam için olabilir. Başka bir cinayet İşlemek için, meşru müdafaa İçin, bir caniyi cezalandırmak için bu ölüm gerçekleştirilmiş olabilir. İşte bu gibi farklılıkları mukayese ederek, iyi ve kötü diye değerlendirmelerde bulunulur.

İyilik, olması ve yapılması gerekeni yapmaktir.®® Şerden, yani kötülükten de kaçmabUmek gerekir. İyi olanı yapmayı, kötü olandan kaçınmayı, sakmma}^ emreden kanunu “vazife” veya “ahlak kanunu/ilkesi” diye isimlendireceğiz. Bu kanu­nun vasıflarım aşağıda tayin ve tarif edeceğiz.

İyilik ile Haz Özdeş midir?

İyUlk Ue haz özdeş/müteradif değüdtr. Duygularımızı okşayan zevkler, nefsimize haz verir. Nefsin, zevke eğilim göstermesi doğaldır. Hiç kimse hüznü aramaz. Şeker dururken biber yen­mez. Güzel ses dururken avaz avaz bağıran kerih ses dinlen­mez. Bu nedenle hazzm mahiyeti hayır/iyilik olamaz mı? Ola­maz. Çünkü evvel zaman meslek ahlakı gayet sâdeleşirdi Her hoş nesnenin hoş olması, her acı nesnenin de şer olması lazım gelirdi. Hâlbuki hazlarm ortaya çıkışı bazen hüzün verebilir.

56 MütehavvU57 Veçhen mlne’l-vucuh58 Bllâ talik59 Hayr, mukteza-i İfadır.

48 Ahlak tliTvi

Hayır/iylUk nasıl olur da kötülük/şerre neden olabfflr? Bu tarifimize itiraz olarak şöyle derler: Gerçekten de bazı bazlar­dan rahatsızlık dujralabüir ama bunun nedeni ifi-ata kaçmak­tır, itidalden ayrılmayalım, zarar görmeyiz.

[s. 39J Cevaben deriz ki: Biz, daimi bir kanunun koruma­sı altmdajTZ. Bazı durumlarda dönüşüme uğrayan®® kural­lar, asli niteliMerini kaybeder. Yukarıda bahsedilen itidaUik, belirli sınırlan olan bir durumu göstermez, günden güne değişebilir, herkes için farkh farklı olabilir. Bir de zevklerin tamamı bir sımf içinde değerlendirilemez, bazı zevkler aym değere bile haiz değildir. Bir zevki diğerine tercih ettiğimiz durumlar vardır, acaba bunun sebebi nedir? Bu zevki, gü­zel, hoş veya mecaz; diğerini çirkin, reddedilmesi gereken olarak görürüz, ha5nr/iyiUk kanununu uygulamamızdan do­layı böyle yaparız.

Bedensel ve ruhsal bazlardan birkaç tane örnek verelim: Terliyken rüzgâra karşı durmak hoştur; ama sonu VEihimdlr. Özellikle çahşıp çabalamak zahmetli olursa insana hoş gel­mez, lâkin insan vücuduna yararlı olmasmm yanı sıra, mai­şetimizi/geçimimizi de tedarik ve temin eder.

İntikam almak ilk başta hoş gibidir; ama sonunda esef, hüzün ve pişmanlık verdiği®* çok sık görülür. Bir mal elimiz- deyken onu terk etmek hoş değildir, mal kaybolmuş veya çalınmış ise, onu sahibine iade ederek nefsimizde bir sevinç duyarız. Dolayısıyla her haz, elem değildir; her elem de şer de­ğildir. İyiliği, hazzm takip etmesi doğaldır. En büyük iyilik, en büyük hazzı doğurur. Onun için hayr/ijölik ile mes’udiyet/ mutluluk ortaktır, birdir demişlerdir.

İyilik ile Fayda Özdeş midir?

[s. 40] Mal kazanmak faydah mıdır?®* Elbette. Güzel sıhha­te sahip olmak, organlanmızın tam ve sıhhatU olması faydah mıdır? Evet. Zengin olmak ve iyi bir gelire ve yaşama sahip

60 MütehavvU61 Nedamet62 Nefı, nafl’

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 49

olmak faydalı mıdır? Şüphesiz. Öyleyse iyilik ile fayda bir ola­maz mı? Olamaz.

İyilik, mutlaktır, fayda ise bazı şartlara bağlıdır Mesela, dolanduıcılık ile zengin olmak faydalıdır; fakat i)ölik değildir. Fayda, bir şeye yaramak manasmı içeren bir vasıtadır ki, in- sanlann faaliyetleri ona matuftur.

Fayda, görecelidir, nispidir; yani herkeste derecesi bir de­ğildir. Mesela, at ve araba sahibi olmak faydalıdır; fakat onu idareden aciz olan bir adam için hiçbir faydası yoktur. Fayda, insan ömrü içinde pek çok duruma göre değişir. Gençken fay­dalı olan bir şey, ihtiyarlıkta faydalı olmaz. Bir yerde faydalı olan bir şey, başka bir yerde faydalı olmayabilir. Bunlardan anlaşıldığma göre, fayda, temel bir üke değildir, değişime, dö­nüşüme maruz kalan bir şeydir. Hâlbuki iyilik, sabittir; do­layısıyla fayda da haz gibi güçlü ve sabit bir esas, bir temel olamaz.

Faydacılık taraftan olanlar bile, nefsanî, psikolojik hazla- nn ahlak temelli olmasım uygun görmezler; hazlan seçmek isterler. Fakat bu seçimi kime havale edeceğiz? Menfaat, gü­dülerine havale edersek, bu ne sabit ne de uyanık bir seçim olur.®3

Ahlaki İyi ve Mutlak İyi

Bir mutlak İyi bir de ahlaki iyi vardır. Mutlak i}â, tabiata, fıt­rata uygun, bizatihi iyi olan, yani yaratılışmda i}â olan şeydir. Is. 411 Mesela, para kazanmak mutlak iyidir; çünkü refah ile yaşamaya yardım eder. Bunun zıttı mutlak kötü/şerdir. Yaratılışın gereklerine ters düşen, bize zarar ve keder veren şeydir: Bir ahbabın vefatı gibi...

Ahlaki iyi, ahlak kanununa uygun olan ve onu yapan kişi­ye bir kıymet/değer getiren iyiliktir. Mesela, para biriktirmek mutlak iyidir; sadaka vermek buna muhalif olduğu hâlde, ahlaki iyiliktir. Bunun zıttı ahlaki kötülük/şerdir. Ahlakı

63 Müntehab

50 Ahlak İlmi

kanunlara uymamaktan doğar,®“ yalancılık ve dolandırıcılık gibi.

Mutlak iyi ile mutlak kötü insan davranışlarmda ve ni­teliklerinde görülür. Ahlaki iyi üe ahlaki kötülük ise amaç­lardadır. Hatta aralarında bazen zıtlık bile vaki olur. Mesela, halka gösteriş yapmak için sadaka veren bir adamm davra­nışı, önceki kadar ahlaki değere sahip değüdir. Fakat sadaka verilen kimse için gerekli ve olumlu bir mutlak fayda doğurur. Aym şekilde kazaen bir adamı öldüren kimse, mutlak kötülük yapmıştır; fakat kasten bu kötülüğü yapmadığı için bu fîüi, ahİEiki şer/kötülük değüdir. Ahlaki fazüetler, mutlak İyiliğin dalma, ahlaki iyinin ise belirli açılardan değerlendirerek ya- pümasmı, gerçekleştirilmesini emreder, [s. 42]

64 Adem-1 İtaat

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 51

YEDİNCİ BÖLÜM: AHLAKİ KANUNUN TAYİNİ VE VAZİFE “FAZİLET AHLAKİ”

Vazife

Görev/vazife, aklın yapümasmı emrettiği şeydir. Vazife keli­mesi, bu emrin sıfat ve mahiyetini İçerir. Bu öyle bir borçtur ki, hem kendimize hem bütün insanlığa karşı akitleşmişizdir. Bu borcu ödemekle insan sıfatına hak kazanırız.

Vazifenin Niteliklerini Araştıralım

Evvela vazife mecburiyettir. Yerine getirmemek, gereğini yap­mamak mümkün olmaz. Acaba bu borcumuzu ödemekten®® geri duramaz mi3nz? Diğer bir ifadeyle ahlak kanununu ta­mamı tamamma dinlemeyiversek olmaz mı? Vicdanm ilk ce­vabı olamazdır. Vicdan bize iyiyi yap, fenadan kaçm emrini en basit surette her defa®® uyarmaktadır ki böylece “bu emir üe nefislerimizi ijd ve kötü olan fiilleri fark edecek, birbirinden ajoracak şekle koy, önceküeri icra et, uygula; İkincilerinden kaçm” şeklinde bir değerlendirme yapmamızı ister.

Bu nedenle vazife, mecburidir. Manevi bağlarla bizi iyice bağlamıştır. Fakat bu bağ, seçme yetimizi sınırlandırmaz. Bu mecburiyeti akli olarak tasdik; İradi olarak da kabul ederiz. Hatta reddettiğimizde, yani ahlak kanunundan [s. 43] sapti- ğımız zaman hatamız kendini gösterir. Vicdan bize gerilediği­mizi, mertebe kaybettiğimizi haber verir. İşte bu hususlarda bizi celbeden bazlardan ve bizi meylettiren menfaatten, vazi­fenin ne kadar farkh olduğunu görürüz. Bir zevkten mahrum olsak veyahut faydalı zannettiğimiz şeyde yamisak, zarar gör­sek ondan şikâyetçi olsak bir hüzün, üzüntü ve esef duyeınz. Fakat bu esef, vazifemizi yapmamaktan duyacağımız pişman­lık derecesinde olamaz.

“Ahlaki mecburiyet, seçme yetimizi smtrlamaz.” dedüc. Bu- rasma dikkat çekmek isterim. Çünkü mutiak bir kayıtia ve

65 Te’diye66 Her-bar

52 Ahlak İlmi

cebr ile mukayyed olsaydık, özgür/muhtar olmamamız gere­kirdi ki o zaman ijâ/hayırlı fiillerin kıymeti ve fiillerin sahibi­nin kadir ve rifati olmazdı, değeri takdir edilmezdi.

İkinci olarak vazife umunudir. Yani Avrupalıya, Amerika­lıya, kitap ehline ve Mecusi’ye de şamildir. Mesela, başkala­rının hayatına suikast düzenlemek, malını çalmak her yerde kabul edilemez, reddedilir. Ahde vefa, zamanımızda nasıl övülecek bir durum ise, önceki insanlar nazarmda da övgü­ye lajak idi.

Üçüncü olarak vazife lazımdır. Eğer ahlak kanunları zorun­lu olmasaydı, nefsanî eğilimlerimiz, psikolojik duygularımız, eylemlerimizin meşru dürtüsü olması lazım gelirdi. Beşeriye­tin ahengi, uyumu bozulur; insanlık âlemi daimi bir karma­karışıklık, düzensizlik® içinde olurdu, [s. 44J

Dördüncü olarak vazifenin gerçekliği apaçıktır. Zira vazife, müteariftir.* Çünkü vazifenin/görevin kaynağı akıldır. Akıl­dan çıkan kurallar dahi apaçık ve belirgindir. Vazifenin zo­runluluğu ve gerçekliği kendi kendiliğindendir, apaçıktır.®® İki zevki veya bir zevk ile bir faydaja birbirine tercih etmekte tereddüt edebiliriz; fakat vazife ile zevkte veya vazife ile men­faat arasında hiç tereddütte kalma50z. Hatta basit/sade akıl sahiplerine bile ahlaki mecburiyet konusu ayandır/açıktır. Fayda ve haz örtüsü onu gizleyemez. Eğer böyle olmasaydı yalnız terbiyeli olan yahut hilkaten imtiyazh yaratılan fikir­lerin hedeflenen amaca ulaşmaları ve tam bir mutluluğa®® nail olmaları lazım gelirdi. Bu eşitsizlik de haksız olurdu. Hâlbuki en cahil adama “borcu vermek mi iyidir? inkâr et­mek mi?” diye sual etsek, “elbette, borcu vermek i}âdir” diye cevap verecektir. Kendi batakçı olup da borcu vermemek için hileli yollara teşebbüs eden adamm dahi vereceği cevap yine budur.

67 Here ü merc* Hakikati kendi kendlllginden sabit olan şeye hendese ıstılahında “mütea-

rife” denUlr {Doğruluğu kesindir,<aynca ispatlanmaya gerek duyulmaz).68 Huveyda69 Saadet-1 kâmile

Ahlcik İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 53

Beşinci olarak vazife sabittir. Duruma göre değişiklik gös­termez. Zaman ve mekâna göre değişim gösteren mesela bir gün yalanı yasakla3np üç gün sonra caiz/uygun gören bir il­kenin ne derece ki}mıeti olabilir? Bunun genel geçer bir ka­nun sıfatmı alması mümkün değUdir. Vazife daima vazifedir. Muhtelif zamanlarda vazifenin tevil edilmesi, farklı yorumlara uğraması da ihtimal dâhilindedir. {s. 45] Lâkin bu teviller in­sanların hatalarından ve itikatİEirmm yanhşlıklanndan ileri gelmiş olduğundan teorik olarak kanunun esasına ve mahi­yetine tesir etmiş olamaz.

Altıncı olarak vazife lizatihidir. Yani vazife, mutlak görev olduğu için yapılır. Vazife yapılırken menfaat veya hazlar düşünülmez. İnsamn jmcC yaratılışı böyle gerektirir. Onun içindir kİ bizi büyük kedere götürse, servetimizi veya bütün muhabbetimizi yok etse bile yine vazife mecburidir. Vazifeye hiçbir şey öncelenemez.

Vazifenin Tarif Şekli

Vazifenin kısa ve öz tarifini önceki âlimler’ “ şöyle yapmış­lardır: “Başkalarının bize yapmalarını istediğimiz şeyleri bi­zim de onlara yapmamızdır. İkinci olarak başkalarının bize yapmalarını istemediğimiz şeyleri bizim de onlara yapma- mamızdır.”

Bu tarife göre vazife, bir kısmı yapılmak, diğer kısmı ise yapılmamak üzere iki sınıf fiillere şamil olur. Gerçekten de bu kadim tarif, ahlakm bütün esaslarmı kapsar. Bu bağlam­da Kant diyor ki; “Bu tarife uygun hareket edecek adamda bir dereceye kadar kemal/olgunluk durumu zorunlu olarak gerçekleşir. Zira o kimse iyi ve kötü olaruİjİçi bilmiş ve bir­birinden ayırt etmiş olmalıdır ki, kendi için istediği şeyler ta­mamen iyidir ve diğer insanlara da bu iyilik üzere davranır, [s. 46] Mesela, bir ayyaş, müptela olduğu illeti ve işreti/kö­tülüğü iyi bir şey sayabilir. Tuttuğu bu yol hakkmda başka­ları tarafından sitayişkâr sözler işitse memnun olur ve iyUik

70 Mütekaddimin

54 Ahlak İlmi

yapıyorum diyerek arkadaşım da bu iptilaya teşvik ve ortak’’* etmek İster.”

Kant’ın “öyle hareket et ki, fiilin genel bir ilke olabilsin” sözü de yukarıda belirtilen tarife üave edilir. Bu yargıya uy­gun hareket etmenin neticesi ip gözüküyor. Eğer benim fiilim, genel bir ilke olursa, diğerleri tarafından benim hakkımda da icra olunacağından fiilim kötü olduğu takdirde başkalarından o fenalığı her gün görmem tabiidir. Bu da kendi fiilimin kar- şılığmı kendim göreceğim anlamına gelir. Mesela menfaatimi gözeterek başkalarmm hukukunu ayakaltma aldıysam, baş- kcilan da kendi menfaatlerini düşünerek hcireket edeceklerin­den benim menfaatlerim ve hukukum ayaklar altına almmış ve çiğnenmiş olacaktır.’’

Bundan dolayı hırsız kendi yaptığının bir kanun olması- m arzu etmez. Zira sonra başkaları da her gün onun malım çEilar.’’® O, hırsızlığım yalnız kendi faydası için ister. Fakat bi­lakis ahde vefa, itidal, şecaat/yiğitlik herkes için talep olunan sıfatİEir olduğu için ben de bu zikredilen nitelikler ile donan- malıj^m ve hırsızlıktan kaçınmalıyım, demesi gerekir.

Vazifenin Menşei

Vazifenin ka5Tiağı, menşei nedir? Benim nefsani eğilimlerime, isteklerime Is. 47] set çeken ve bazen zevklerden, faydalardan beni mahrum eden zorlayıcı kuvvete neden itaat ediyorum? Bu, nefsimi mesut ve mutlu kılmak şöyle dursun, görünüşte de olsa beni ciddi bir sıkıntıya sokmaktadır.’’“

Vazifenin kaynağını bulmak için insanm yüce fıtratına ka­dar yükselmek lazımdır. Hak Teâlâ hazretleri inşam diğer mahlükattan mümtaz/ayncalıklı ve seçkin yaratmıştır. Mezi­yeti ise düşünmek, duymak, hissetmek’’® ve irade gibi ruhani/

71 Teşrik. Burada müelUfin verdiği örnek, bir önceki cümlenin pozitifliğiyle uyuşmuyor, orada ters bir okuma yapıyor diye düşündük, aksi takdirde okur, metinde bir düşüklük, atlama var diye düşünebilir. S:N

72 Pay-mal73 Sirkat «74 Sureten müzayakaya giriftar eyUyor.75 Fikret ve ihtisas

Ahlak timinin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 55

manevi özelliklere sahip olmaktan kaynaklanıyor. İnsanlığın olgunluğunu (kemali beşeriyeti) bunlar tayin ve tesis etmiş­lerdir. Bunlar bizim bakış açımıza göre öyle ujoılması, riayet edümesi gereken hususlardır ki, bunu azaltmayı veya riayetin seviyesini düşürmep hiç reva görmüyoruz. Hayat sahibi olan mevcudatm tamamı varlıklarında sebat etmeleri ve güçlerini, kuvvetlerini artırmaları fıtratlanmn gereği olduğundan insan dahi nefs-i natıkasım, psikolojisini, ruhunu güçlendirmek ve yüceltmek ve kapasitesini artırmakla mükelleftir. Bu mükel­lefiyete ve üstünlüklere naü olmak’ ® vazife fikrini ortaya çı­karmıştır.

Bir de vazife, nefsani kuvveleri tabii ve meşru işlerde sek­teye düşürmez, belki İntizamlı yapılmasmı, ürat ve tefritten kaçmma}^, gerek kendimizde gerekse başkalarında bu ilke­lere riayet etmejri emreder. Hakiki mesudiyet/gerçek mutlu­luk buna riayetle olur. Riayetsizlik edersek, bu ilkelere uygun davranmazsak, İçinde bulunduğumuz yüce yaratılış pozis­yonundan aşağı, süfli durumlara gerileriz. Nefs-i natıkanm kuvvelerine riayet etme gerekliliği, vazifenin kaynağmı teşkil eder.

Vazife ile Hukukun Münasebeti

Ben, İnsan sıfatıyla bir takım vazifeler ile mükellefim. Vazife­lerimin birçoğu benim türümde olanlara da bu insanlık sıfat- lanna riayet etmelerini emrediyor. Elbette benim türümün, cinsimin her ferdi de, {s. 48] diğerlerine karşı bu mecburiyet altmdadır. Onların şahsı benim için nasıl muhterem ve her türlü saldırıdan korunmuş ise şahsım da onlara göre öyledir. Ben onlarm bireysel güç ve yetilerini sekteye uğratmameık, durdurmamak, engellememek durumundaj^m. Hatta bilakis bu yetileri güçlendirmesine yardım etmekle mükellef oldu­ğum gibi onlar da bana karşı aynı vazife ile mükelleftir. Bu nedenle bu hususlara riayet esasmdan vazife ile müşterek bir de hukuk fikri ortaya çıkar.

76 Mazhariyet

56 Ahlak İlmi

Hukuku “Her varlığın seçtiklerine^^ ve hedeflediği gayesi­ne ulaşma için haiz olduğu salahiyettir.” diye tarif edebiliriz. Başkalarma karşı vazife namıyla bana terettüp eden her bir teklifi bende nefsim için tıpkısını^® hukuk namıyla onlardan talep ederim. Eğer vazife mutlak ise, başkasmm malına ve ca- nma taarruz etmemek gibi hukuk dahi mutlaktır. Eğer vazife nispi/göreceli ise, sadaka vermek gibi, hukuk deıhi nispidir.

Vazife üe hukuk bir müşterek fikirden doğmuşlarsa da, biri diğerinin neticesi değildir. Gerçekte, teoride/nazariyatta sadece vazifelerini yerine getiren adamicinn hukukuna ma­lik olmaları lazım gelirdi, lâkin vazifesini yerine getirmeyen adamlar, insanlığm sahip olduğu yüce makamdan aşağı düş­müş olmakla beraber hukuktan sakıt değildir. Mesela bir hır- sızm malı diğerlerine helal sayılamaz. Mükelleflik durumuna sahip olmayanlar bile, mesela çocukların ve akıl sahibi olma­yanların^® da hukuku vardır, bu haklar tasdik olmuştur.

Ahlak Kanunlannın İnsanı Eyleme Sevk Eden Hususlan Belirlemesi^®

İnsanı [s. 49] bir fiili yapmaya sevk eden dört unsur vardır: Haz, fayda, his/duyu, vazife. Bizden sadır olan fliUer bu dört teşvik edici unsurdan birinin veya bir kaçmın etkisi altında kalarak yapılır. Acaba bunlardan hangisi ahlak kanununa esas/temel olabilir? Haz ile fayda, yukarıda tarif edildiği üze­re, sabit ve daimi bir kanuna esas olacak mertebede mahiyete malik değildir.

Hissi inceleyip değerlendirelim: Bazı filozoflar, “his kal­bin sedasıdır/yankısıdır. Kalpten sadır olanlardan daha temiz, daha garezsiz®* daha 5âice ne olabilir? En büyük fedakârlıklarm hareket sebebi kalp değil midir?” diyerek his­lere büyük bir değer vermişlerse de ahlak kanununu mutlak

77 Muhtarat: İradesi ve idaresi kendi elinde olma yani seçme ve yapabUme78 Blaynlhi, aynıyla79 Etfal ve bl aklın hukuku musaddaktır.80 Sevalku efali beşerlye-1 kanunu Alaklyenln ta’yini81 Garaz, gtell düşmanhk, kötü niyet, bi-garaz, kötülük düşünmemek, düş­

manlık göstermemek

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 57

bir şekilde hislere tatbik etmekte tehlike vardır. Zira kalbin kişiyi akıl yetisine müracaat etmeksizin tahrik ettiği ve he­yecanlandırdığı nadir değildir. Eğilimler, dürtüler ise ruha­ni/psikolojik yetilerin işlevselliğini durdurur, ta’til eder. Akli muhakemeler, değerlendirmeler neticesinde alınmayan bir kararın isabetli olması şüphelidir. İsabetli ve doğru kararlar veremeyen bir rehber ile hakikat yolunun®* keşfi her zatncin kolaj^® olamaz. Onurlu olmak,®'* şecaat/cesaret sahibi olmak, kerem sahibi olmak, cömert®® olmak, memleket sevgisine sa­hip olmak ve fedakâr olmak gibi ahİEiki güzelliklerin, nitelik­lerin®® kalpten doğmuş olduğuna bakılınca takip edilen, be­nimsenen ahlaki yolda hislerin, duygu ve dujrumlann büyük bir yer tuttuğunu açıklam^ lazım gelir. Lâkin daha önceki değerlendirmelerde de belirtildiği üzere, iradeye yol gösteren sırf his addedilemez, bu makamı kendi başına, müstakil ola­rak kazanamaz.®’’

[s. 50] Bundan dolayı ahlaki kanunda esas, vazifedir. Hat­ta çok kere ahlak kanunu ile vazifeyi özdeş olarak sayanz. Vazife hakkmda 30ikanda açıkladığımız nitelikler, mecburi, umumi, lazım, sabit, mütearif,®® lizatihi olmasıdır.®® Vazife, ahlak kanununa da şamildir, onu da içerir. Bütün kanun­lar gibi bu kanun da emreder, nehyeder/yasaklar, uygun görür.®® Medeni kanunlar da olduğu gibi herkes tarafından bilinmesi zorunludur. Ben onu bilmiyordum diyerek kimse onun hükmünden kurtulamaz. Her kanun İçin bir vazedici ve şâri’nin®* varlığı zorunlu olduğundan ahlak kanunu dahi, in­sanı kelam-ı keriminde nice apaçık işaretlerle, delillerle kerim ve şerefli kılan Vâcibu’l-Vucud Hazretlerinin Rabbani emirle­rinin gereğidir.

82 Râh83 Müyesser84 Uluvvu cenab85 Seha86 Mekarim-1 ahlak87 İhraz88 Maruf, bilinen, meşhur, gerçekUği apaçık89 Bizatihi var olan, kendiliğinden90 Cevaz verir91 Şa'rl, kanun koyan kişi, şeiiat koyan Allah

58 Ahlak İlmi

Ahlak kanununun lüzumu apaçıktır.® Böyle genel geçer/ umumi ve değişmez/sabit; yani her zaman ve mekânda her­kes için bir ve değişmez®® bir kanun olmasaydı, hareketlerimi­zi ve fiillerimizi neye göre tatbik eylerdik? Yukarıda dediğimiz gibi ya hazlar, ya menfaatler ya da garazlar (gizli düşmanlık­lar, haset gibi) fiillerimize/davTcinışlanmıza yön veren saiklar olacaktı. Böyle olunca da insanlık âleminin düzeni ha5rvanlar- da olduğu gibi karmakarışık bir yapıya dönüşecekti.

Dinî emirler ile ahlaki hükümler arasında birfark var mıdır? Bu soruya hayır, olamaz diye cevap veririz. Zira ahlak, dinden ayrılamaz, dinsiz insanın güzel ahlak sahibi olması müşkil- drr. Bunun istisnası olabilir, bu da hükmen itidalli bir mizaca s£ihip olduğundan dolaj^dır, denilmektedir, [s. 51]

Ahlak Kanunu Hükümlerinin Dayanakları

Her kanunun ahkâmı bir takım mükâfat ve cezalandırmalarla icra olunmalıdır. Mer’iyyeti (yürürlüğe konulması) o zaman temin edilmiş olur. Medeni kanunlar yalnız cezalan tertip eder. İnsan nefsinin/psikolojisinin iİgisi daha ziyade suret­lere ve sonuçlaradır. Bundan dolayıdır ki, rütbe ve şerefe ulaşmak, bizi onu fiilen hak etmekten daha fazla memnun ve mağrur eder. Aynı şekilde kabahat işlemekten ziyade ceza görmekten korkarız. Yine bu sebepten dolayı lajak olmadığı, hak etmediği bir cezaya tahammül etmek insana güç gelir. Ahlak kanununun icraatını temin eden, öncelikle medeni ka­nun, ikinci olarak efkâr-ı umumiye®“ diye ifade edilen vicdan-ı amme, üçüncü olarak nefs-i natıka ve dördüncü olarak da ahiret fikridir.®®

Bunları biraz açıklayalım:

Medeni kanun fenalık edeni cezalandırdığından ahlak ka­nununun bir dayanağı olarak görülür, fakat yeterli değildir; çünkü iyilik edene mükâfat vermez. Cezalar kasıttan ziyade

92 Bedihidir93 La yetegayyar94 Piamuoyu'diyeblliriz, çünkü halİan genel olarak paylaşüğı fikirler, düşün­

celer, niyetleri İçermektedir.95 Fikr-maad; ahret, eskatolojt

Ahlak llnürûn Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 59

fiiledir. Cezaların derecesini, fiilin ehemmiyetine, mesuliyet şcirtlanna ve bir dereceye kadar failin hâl ve şaıuna göre tat­bik eyleyerek tertip eder.

Efkâr-ı umimiye/kamuojm, fiil ve hareketlerimizi kontrol eden doğal bir gözlemcidir.®® Onun takdiri, değerlendirmesi bizim için kıymetlidir. Hemcinslerimizin hüsn-ü zan/iyi niyet ve teveccühünden istifade eder; kötü niyet ve düşüncelerin­den, nefretinden zarar görürüz. İş bu fayda ve zararın maddi tesirlerini dahi görürüz. Hile yaptığı bilinen bir tacirin çok müşteri bulamaması doğaldır.

[s. 52] Davranış ve hareketlerimiz için bu ikisinden daha kuvvetli mükâfat ve cezalandırmayı, kendi nefsimiz ve kendi vicdanımız verir. Nezd-i ihtiyar (yani seçme özgürlüğü açısın­dan), kötü bir iş ve eylemin vicdan rahatsızlığından büyük ceza ve azap olamaz. Aynı şekilde hajarlı ve güzel bir iş ve ey­lemden dolayı derinlerimizde hâsıl olan sevinç ve bahtiyarlık, nefsin duyduğu diğer zevkler ve hoşlandığı diğer hususlarla kıyas olunamaz.

Bunların üçü de kâfi değildir. Hareketlerimize yön veren ve mutlak surette etkili olan kuvvet “Erhamurrahimin ve şedidu’l-ikab”®’’ sıfatıyla tecelli bu}oıran Hak Celle ve Ala tara­fından varit olan va’d ve va’iddir.®® Geçici olan bu dünyada®® amel defterimizi hesap (ahiret) gününe göre tanzim etmek için uhrevi ödül ve cezalcin*°° göz önünde bulundurmalıjoz.*®* “Allah’tan korkandan korkma” sözü mehafetullahın*“ insan­lığın kalbinde ne kadar feyizli bir şevke ve gayrete geçiren et­ken olduğunu ima eder.

96 Ncizır-ı mütebassırdır97 Rsıhmet edlcUerln en rahmetlisi, affedicilerin en Eiffedicisl ve cezalandın-

cılann en şiddetlisi98 Mükâfatlandırma ve cezalandırma demektir. Va’d, yapılmasma söz veri­

len şey, taahhütte buliinmak; vaid; birini iyiUğe sevk edip, kötülüklerden sakmdırmak, uzaklaştırmak için korkutmak, yıldıracak şeyler vaad et­mek.

99 Dar-i fena100 Mükâfat ve mücazat101 Hş’l basiretimizden a5m-tnayız.102 Allah korkusu

60 Ahlak İlmi

Fazilet Ablakı

Her failin/öznenin nefsî güçlerinin genişliği/kapasitesi mer­tebesinde tekemmül etme/olgımlaşma imkâm vardır. Tekem­mül, tabii ve ahlaki yapmm gerekliliklerini yerine getirmekle kolaylaşır. Nefsi güçlerin derecesine göre, faillerde tekâmül muhtelif ahlciki derecelerde görülür. Bunun en zirve noktası fazilettir. Ahlaki alana ait olan'®® mertebelerin tamcmıını ek­siksiz ve kusursuz yerine getiren ve bu durumu/hâli sürekli yaşayan, yani bir adet hâline getiren kişiye “fazıl/erdemli” de­nilir. Ahlak ilminde “mesut” diye tarif ettiğimiz kişi de odur. Fazilet/erdem ile mesut ve mutlu olmak lazım ve melzum (yani gerekil ve lüzum kılınmış) kabüindendir. Faziletsiz ah­laki saadet yoktur. Zira dünyevi saadet, izafi ve nispi/görece­dir. Filan adamı [s. 53] servetinden dolayı mesut zannederiz. Hâlbuki hakiki saadet ne mal iledir, ne ilim iledir, ne asalet iledir; hakiki saadet sırf ahlaken olgunluğa erişmekledir. Nice zengin‘o görürüz ki, dünyada her şeyden müstağni iken, hiç­bir şeye muhtaç değilken, bin türlü manevi ıstırap ile huzur­suzdur. Kalbi zenginlik faziletine malik olan bir kanaatkar, nice zenginden daha bahtiyardır.

Gömleksiz oduncu hikâyesiyle, sarraf ve eskici hikâyesi mesut ve mutlu olmanın ne kadar izeifi ve görece olduğuna birer örnek olabilir.* Ahlak ilmine göre [s. 54] insamn nihai

103 Müterettib, İcap eden, gereken, sıralanmış, alt olan104 Eğnlya* Zenginlerden biri ruhani/psikolojik bir hastalığa iptüa olmuş, doktorlar

onu tedavi etmekten aciz kalmışlardı. Zamanın hâkim/arif/âllm insanla­rından bir zata müracaat olundu, o da hasta zengine, “Mesud-u tam” ger­çekten mutlu ve mesut olan bir adamm gömleğinin giydirilmesini tavsiye etti. Derhal tam olarak mesut bir adam aradılar. Arayanlar dış görünüşte mesut gözüken her kime müracaat ettilerse hepsinin bir derdi vardı, bir ihtiyacı, bir arzusu olduğunu anladılar ve üzüldüler. Nihayet içlerinden biri ümitsizlik ve hüzünle geri dönerken bir merkebine odun yüklemiş ve türkü söyleyerek ormandan şehre doğru giden bir oduncuya rastla­mış. Herkese sorduğu gibi bu oduncuya da mesut olup olmadığını sordu. Oduncu hâlinden çok memnun olduğunu açıkladı. Hiçbir ihtiyacı, hiçbir tasası ve gamı yoktu. Vücudu sahlh/sağlam, evlatları salih, haremi/ha­nımı iyi bir hatun olup her gün odun satarak kazandığı para ile çoluk çocuğunun ekmeğini tedaröc erfer, hamd ve «raıa eylerdi. Arayı­cı, aradığı “tam mesut” btrtni tesadüf ettignden dolajn sevinerek hemen gömleğini talep etmiş, ama fakir oduncu da gömlek yokmuş!..

Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 61

maksadı, fazilet açısmdiin kemal/olgunluk mertebesine ulaş­maktır. Faziletin zıttı, reziletlerdir (kötülük, fencilık).‘°® [s. 55]

Sarraf ile Eskici hikâyesine gelince; bir sarraf ile bir eskici komşu imişler. Sarraf, ahşveriş ile gündüz meşgul olarak akşam evine döndüğünde, he­saplarım kontrol etmekle, defterlerini düzenlemekle bir hayU uğraşırdı. Fi­lan bankanm işi iyi gitmedi yahut faizler düştü endişesi bütün gün düşün­celerinde olurdu: biçare adam yatağmda dahi rahat bir uyku uyuyamazdı. Eskici ise hanesinde dahi iş yapar, takırtıları ve şarkı sesleri ile zavalh sarrafin gözünü yumacağı esnalarda huzurunu kaçırır ve hasedini tahrik eylerdi. Sarraf, bir gün eskiciyi çağırdı, aralannda şöyle bir konuşma geçü: Sarraf:Birader, günde ne kadar kazanıyorsun?Eskici:Kârm azı çoğu olmaz. Allah ne verirse bereket versin, ancak Eikşama ço­cukların ekmek parası çıksm yeter.Sarraf:Bir günün kân ile o gün geçiniyorsun! Ya ertesi gün iş ohnazsa?Eskici:Ertesi gün için Allah kerimdir. Yanm bugünden kendime dert edemem. İnayet-i llahi’den asla ümidimi kesmem.Sarraf:Öyleyse sana bir çıkm para vereyim, yanmda sakla, ihtiyacm olursa sarf edersin. Harcamadığm takdirde sene sonunda yine bana iade edersin. Eskici, sarraftan çıkım ahp evine götürdü. Eski haline nazaran şimdi zen­gindi, lâkin neşesi kayboldu. Hanesindeki zevk ve neşe (şa’d) gitti. Her gece şarkılanyla komşularım rahatsız eden adama bir süküt, sessizlik hâsıl oldu. Ya hırsız çalarsa, ya para çabuk biterse endişeleri zihnini meş­gul ediyordu. Nihayet birkaç gün sonra parayı götürüp: “Al parayı, ver benim saadet ve istirahatımı!” diyerek sarrafa iade ve teslim etmiştir.

105 Redaet-i ahlak: Ahlak bayağıhğı, kötülüğü

ÜÇÜNCÜ MAKALE AMELİ AHLAK İLMİ

SEKİZİNCİ BÖLÜM: AHLAK VE VAZİFELERİNİN TAKSİMİ

Filozoflara Göre Ahlak ve Taksimi

Mûtekaddimin/önceki düşünürler ahlak ilmini, iyi ve güzel ah­lak: kötü ve çirkin ahlak şeklinde iki büjmk kısma ayırırlardı.

Mütekaddimln güzel ve iyi ahlakı da hikmet, iffet, şecaat, adalet İsmiyle dört kısma a5onp bunlan “Dört Temel Erdem” diye isimlendirmişlerdi. Bu dört büyük fazileti dört bölüm sa­yarak her birinin altmda birçok ahlak sayarlardı.

Adalet, ifrat ve tefritten kaçmmak erdeml/fazlleti olarak görüldüğünden dolayı bazı füozoflar/hukema, onu ajnn bir bölüm sayma5ap diğer ahlakm cümlesinde mevcut ve tama- mma yönelik olmalıdır, derlerdi. Bundan dolayı, hikmet, if­fet, şecaat gibi önde gelen ahlakın® en güzel görünümü itidal üzere olanlarda olup her birinin ifrat ve tefritini, rezilet veya kötü/kabih görülen ahlak sayarlardı. Böylece asli faziletle­rin/ erdemlerin üç olmasma bakarak, temel reziletlerin/kötü- lüklerln de altı olması gerekir.

Mesela, hikmet, hak ile [s. 561 batılı; iyi İle kötüyü, güzel ile çirkini idrak etmeye fikri ahştıncı güzel bir haslettir. Bun- lann ifraü olan şe)^anlık ve cerbeze; tefriti olan cehalet ve an­layışsızlık/bönlük* reziletlerden sajnlır. Aym şekilde şecaat, güzel bir ahlak olup onun ifratı olan öfkelenme® ve tefriti olan korkaklık,® hoş görülmeyen, zemmedilen ahlaktan sayılır.

1 Ahlak-i basene ve ahlak-ı kabiha2 Fadall-1 erbaat-1 asliye”3 Sadarat-ı ahlak4 Gabavet5 Tehevvür, öfkelenme, köpürme, birden sinirlenme6 Cübn

64 Ahlak İlmi

Hikmetten yedi, şecaatten on bir, iffetten de aynı şekilde on bir fazilet ortaya çıkar. Hikmetten kaynaklanan faziletleri Ahlak-ı Hamide adlı kitaptan hareketle sayalım:

1. Zihin saflığı:^ Nefsin, herhangi bir karışıklığa® ve ıstı­raba yer vermeksizin matlup olan şeye ulaşma,® onu elde etme istidadma denir.

2. Cevdet-i fehm: Yani, anlajnş berraklığı olup, zihnin lüzumlu kılınmış (melzum) tasavvurdan lazım-ı tasav­vura sıhhatli bir şekilde intikalinden ibarettir.

3. Zekâ: Bu, öncüllerden sonuçlara zihnin hızla intikal etmesinden ibarettir.

4. Hüsn-ü tasavvur (güzel tasarlamak, düşünmek): Eşyanm/nesnelerin gerçekliğinin bulunduğu miktar üzere, yani dâhil olanı ihmal; hariç olam idhal/dâhil etmeksizin araştırmaktan ibarettir.

5. Öğrenme kolaylığı (Suhulet-i Ta’lim): Fazla bir çalış­ma, gayret ve seçmede bulunmaksızm, külfetsiz bir şe- küde istenilen şejâ idrak etmek kuvvetinden ibarettir.

6. Hıfz: (Ezber ve muhafİEUsa etmek) İktisap'° ile hâsıl olan idrak edilen suretleri zapt eylemektir, [s. 57]

7. Hatırlama (Tahattur): HıEzedümiş, zihinde saklanmış“ hususlan huzura, hazır hâle getirmekten'^ ibarettir.

Yukanda belirtilen üç asli faziletin kaynağım açıklamak için ük dönem ahlak filozoftan*® nefsi kuvvetleri üç kısma ajoımışlardır.

• İlki, idrakin kaynağı olan inşam diğer canlılardan*'* fark­lı kılan “kuvve-i ümiye”dir ki buna “meleki nefis” denir.

• İkincisi, zararlan defetmenin kaynağı olan “gazap kuv­veti” dir ki buna “nefs-i sebui” yani yırtıcı nefis denir.

7 Saffet, safvet, sağlık, temizlik, paldık, anlık8 Teşevvüş9 İstihraç10 îküsap, elde edilen, kazanılan11 Mahfuzat12 İstihzar, zihinde tutulmuş, h^ır hâle getirilmiş13 Mütekaddimin ahlakiyjrun14 Hayavanat-ı saire

Ameli Ahlak İlmi 65

• Üçüncüsü, faydalı olam celbeden “şehevi kuvvettir” ki buna “nefs-i behimi” yani hayvani nefis denir.

Bu üç kuvvetten yalnız Uki İnsanm nefsi kuvvetlerine has olup ikinci ve üçüncü kuvvetler, insan ve hayvanlarda müşte­rektir. Belirtilen kuvvetlerin itidalli olması fazilet; ifrat ve tefrit­leri rezilettlr. Kuvve-i İlmiyenin itidali “hikmet”, kuvve-i gaza- biyyenin itidali “şecaat”, kuvve-i şeheviyyenin İtidali “iffet”tir.

Müteahhirin Filozoflara Göre (Ahlakın) Taksim ve Görevleri

İnsan, ilk önce kendi nefsine karşı bir takım vazifeler ile mü­kelleftir. Robinson gibi tamamen tecrit edilmiş hâlin olabi­leceği varsayılsa bile vazifelerinin gerekliliklerinden kurtula­maz. Bu tür vazifelere “nefsi/bireysel görevler” denilir.

İnsan, toplumsal bir cahildir ve toplumsal bir hayat sürer. Doğduğu evde babası, annesi, genellikle de kardeşleri ve ak- rabalan ile yaşar. Daha sonra eşi ve çocuklan olur. Bunlarla maddi ve manevi bir bağı bulunur [s. 58] ve onlara karşı bir takım vazifeleri vardır, bunlara “ev/aUe vazifeleri” denihr.

Aileler de yalnız yaşamazlar. Onlarda bir yere gelerek köy­ler, şehirler, memleketler ve devletler oluşturmuşlardır. İnsa- mn mensup olduğu mülke (milk) ve devlete karşı da bir takım vazifeleri vardır ki bunlara da “medeni vazifeler” denUlr.

İnsanlar, memleket, hükümet, mezhep ve milliyet farkın­dan sarfı nazar olunduğu (yani bunlara dikkat edilmediği) takdirde hep kardeştirler. Onlan insaniyet adı altında yalnız bir sınıf içinde değerlendiririz. İşte önceki dönemlerde yaşa­yan insanlann diğer insEinlara karşı bir takım vazifeleri daha vardır kİ bunlara da “insani vazifeler” denilir.

İnsanm bir halikı/yaratıcısı vardır. Bunca nimeti kendisi İçin ihsan bu5njrmuştur. İnsan O’na karşı da bir takım ubu­diyet vazifelerini yerine getirmekle mükelleftir ki bunlara da dinî vazifeler denilir.

Velhasıl insan için beş nevi vazife saydık. Uygulamalı/ ameli ahlak ilmi bunlardan bahseder. Bu nedenle ahlak ilmi­ni sadece tarif etmek için bazen “Beşeri/İnsani vazifelerden bahseden ilimdir” de denilir.

66 Ahlak İlmi Ameli Ahlak İlmi 67

DOKUZUNCU BÖLÜM: NEFSE AİT VAZİFELER

[s. 591 Bazı düşünürler demişlerdir kİ “insan diğerlerine karşı vazifelerini yapmakla mükellef olup nefsine karşı vazife adına belirli*® bir mecburiyet altmda değildir. Zira sonra hem alacak­lı*® hem de borçlu*’’ olmak lazım gelir.” Fakat birçok düşünür/ hukema daha esaslı değerlendirmelerde bulunarak demişler­dir ki, kişinin bütün insanlardan*® S050itlandığmı varsaysak bile mademki kendi zatmda İnsanlık sıfatım koruyor;*® yine ya­ratılış gayesini^“ gerçekleştirme mükellefiyetinden kurtulamaz. Bundan dolayı nefsine karşı da bazı şartlarla bağlıdır. Birden­bire bir hâli yapıp bitirmeye^* atılsak, bu vazife yine arkamız­dan bizi takip eder. İnsaniyet rütbesine riayet mecburiyetini koyan ben değüim, dolajasıyla feshedecek de ben olamam, nefsime riayet rastgele akdedilmiş bir sözleşmeden meydana gelmiş değildir ki anlaşmayı yapanların talebiyle feshedilsin.

İşte bu nefse ait vazife dediğimiz ne oluyor? Nefse ait va­zife, gayet şümullü bir tarif olmak üzere “nefsi muhafaza ve terfi etmektir” diye tarif edebiliriz. Nefis, ruh ve bedenden [s. 60] oluştuğundan nefse ait vazifeler de ruh ve bedene ait ol­mak üzere, iki sınıfa taksim olunur.

Bu tarifi söyler söylemez, daha birinci kademede cismi ve akli varlığı bir anda mahveden İntihar edenle kavgaya tu­tuşuruz. Hatta intihar şöyle dursun, cismani ve ruhani kuv­vetimizi zayıflatacak surette bir uzvumuzu kesmek ve tahrip etmek dahi kesinlikle reddedilmiştir. Zira kemal mertebenin elde edilmesi, çalışıp çabalama ve başkalarının yardırmna muhtaç olmaksızın maddi bağım sızlığımızı kazanma husus­larındaki vasıtalarımızı azaltrmş oluruz. Hâlbuki onları ço­ğaltmakla sorumlujmz.

İntihar

İntiharın başlıca sebebi ümitsizliktir. Ümitsizliğin en bü­yük yardımcısı da işrettir. Bu ümitsizlik, elemden ve beden­sel hastalıklardan ziyade, ruhani/psikoloJlk üzüntülerden“ doğar. Türlü türlü fenalıkların yanında^® insan vücudunun yapısını yok edecek^® kadar ileri götüren alkollü içeceklere^’’ -kötülüklerin anası/içki-^® vasfı ne güzel yeikışmıştır. Bir de kaderin hükmüne itaat eden ® ve hakkııi lütfuna itimadı olan kalpler, hiçbir zaman ümitsizliğin®“ o derecesine vasü olmaz­lar. İlletten ortaya çıkan®* çaresizlik® intihan hariç,®® intihar edenlerin büyük çoğunluğu tevekkül edenlerden değildir. Te­orik açıdan tevekkülden aynimamiik ve işret gibi dinin yasak­ladıklarından®“ kaçınmak, insana nefsi koruma vazifesini de temin eden tedbirlerdendir.

İslam şeriatı nezdinde nefsini katletmek başkasını kat­letmekten [s. 611 aşağıdır, intihar edenin namazının kılınıp kılmmaması konusunda fakihler arasında ihtilaf olup tercih edilen görüş®® intihar edenin namazmm kılınmasıdır. Asnsa- adette kendini katletmiş olan bir kimsenin İmamu’l-Enbiya aleyhi Ekmele’t-Tahaya efendimiz hazretieri namazını kılma- mışlardır.

İntiharın kötülüğüne®® dair “Sahih-i Buhari” de pek çok hadis zikrolunmuştur. “Nefsini bir alet ile öldüren cehennem ateşinde o alet ile azap olunur” mealindeki hadisi şerif onlar- dandır.

23 Kudureti ruhEiniye24 Mûnbais25 Mâ adâ26 Hedm27 Meşrubat-1 Kuüliyye28 Ümmü’l-Habâls

15 Muayyene 29 Mütâvaat16 Dâyin 30 Me’suyet17 Medyım 31 Neşet18 Beni Nevî 32 Iztırar19 Vikaye 33 Müstesna20 Gaye-i HUkat t 34 Menhiyyatı şeriat21 Îtâha 35 Kavil müfta bih22 Müntehir 36 Şenaat

68 Ahlak İlmi

İntihar edenle biraz konuşalım.® İntihar eden derki: insa­nın dünyada özel mülkü varsa, o da vücududur, insan nef­sinin sahibi ve hâkimidir. Onu da dilediği gibi tasarruf etme hakkma maUkür.

Hukemadan biri intihara niyetlenene®® şu yolda hitap edi­yor. “o ümitsizlik ve işret deminde sırf kendini kurtarmak emeliyle ilahi binayı tahrip eden intihar eden! Başka türlü ve daha iyi yolda kendini kurtarmaya çalışamaz mıydm? O dem­de karanlık perdesi®® gözlerini örtmüşü olur. Bu fiilinden do­layı duçar olacağm mesuliyet ve yarm huzuru hakta çekece­ğin azap gözüne görünmez: fakat bir gün daha yaşasam ve bir günceğiz daha Hâlık-ı Teâlâ hazretlerine ibadet etsem, ibadet vazifelerimi yerine getirsem, bir günceğiz daha uzatabilsem^* fikri ne için kalbine doğmuyor.** İntihar eylemine niyet amnda bir iyilik daha yapayım, varayım fakir birini ve yardıma muh­taç kimseyi bulajmn, ona ne kadar cüzi [s. 62] olursa olsun bir yardımda bulunayım diye!., (düşün) ve o vakit öyle birini ara. Her defasmda böyle hareket edersen görürsün ki sen dahi dünyada bütün bütün beyhude değümişsin, senden daha fazla ihtiyaç sahibi olanİEira hizmet ettikçe ve Vacip Teâlâ’ya bir gün­lük ibadeti daha kendine kurtuluş vesilesi^® saydıkça kalbin ij^ niyetlere açılır ve hak nuru kararmış olan gözlerini aydınlatır.”

İntiharın mazur görülecek hiçbir sebebi yoktur. Muharebe­lerde ve diğer büyük hayır durumlannda gösterilen fedakârlık intihardan sayılmayıp belki onun aksi olein cesaretten/şeca­atten ve yüce fikirden hâsıl olduğundan gayet rağbet edilen jmce faziletlerden sajalmıştır.

Nefse Ait Vazifelerin Bedene Ait Olanları

İnsanm nefsine karşı mükellef olduğu vazifeleri, bedene ve ruha ait olmak üzere, iki kısma a5arımştık. Çünkü nefsin mu-

37 Mebahis38 Tasdiye39 Perde-1 Zalam40 Setr41 Temdîd <42 Tevarld43 Mucibi felah

Ameli Ahlak İhnl 69

hafazası demek clsmanl ve ruhani kuvvetlerimizi eksiklikler­den korumak onlan gerekli tedbirler ile genişletmek ve terbiye etmek demektir. Bunlann lüzumunu yukanda pedagojiden bir nebzecik bahsettiğimiz zaman açıklamıştık. Bedene ait vazifeleri, sağhğı koruma/hıfzıssıhha, jimnastik, itidal olmak üzere üçe taksim ediyorlar.^

Malum olduğu üzere, sağlığı koruma, hasta olan vücudu iyi etmek değildir. Bilakis hastalığı davet edebilecek aksak- lıklardan'^® Is. 63] ve etkilerden vücudu korumaktır. Doktor­lar, sağlığm korunmasına riayet edilse, tıbba o kadar^® lüzum görülmezdi derler. Sağhğı koruma bize yiyeceklerimizin ve içeceklerimizin türünü, miskinlerimizin ahvalini, nezafet ve tahareti, velhasıl geçimimizde^’’ seçilecek daimi gidişatımızı^® öğretir ve belirler. Herkes kendi mizacmı bilerek tecrübeyle kendine en uygun olan geçim usulünü seçmelidir.“®

Jimnastik, bedeni ve organlan hareketli kılarak onu yor­gunluğa alıştırmak ve vücut kuvvetlerini güçlendirmektir.®°

İtidal/ölçülülük, gerek sağlığın korunmasında gerekse jimnastikte şarttır. İfrat ve tefrit her hâlde zararhdır ve red­dedilmiştir. Yiyecek ve içeceklerde, hareket ve şehvetlerin hepsinde itidal şartı mutlaktır. Edep olarak caiz olan masum zevklerden nefsi bütünüyle mahrum etmemeye ahlak ilmi müsaade eder.

İşret şeran yasaklanmıştır. Zararlan her gün gözümüzün önündedir, vücuda olan tahribatmdan başka yol açtığı kötü­lük ve rezaletler sayılamayacak kadar çoktur. Kişinin vaka- rmı, sevenler arasmda gönül temizliğini ve sevgiyi yıkan ve mücadele çeşitlerine sebep olandır. Katillerin ve yaralayanla-

44 Hıfzussıhha45 Anzât46 Çendân47 Maişetimizde48 Mesleki Daime49 Inühab50 Tevsi’

70 Ahlak İlmi Ameli Ahlak timl 71

nn®* büyük bir kısmı sarhoşluk“ sebebiyle cani olmuşlardır. -Kötülüklerin anası/içki- vasfı ne kadar anlamlıdır.

Vücudu terk etmek, ona bakmamak ahlak ilmince ne ka­dar reddedilmiş ise, ona ifrat derecesinde itina göstermek de makbul değildir. Daima [s. 64] cismi, ruha tabi kılmak ve onu nefsin kemal mertebeye ulaşmasında^® aleti addetmek lazım­dır. Yoksa en uzak maksat cismi addetmek ve onu o}mncak gibi bir takım tezyinat ile bezendirmek la)oksızdır. Fani olan bedene, ebedi olan ruhun iyiliği noktasmdaki yardımından dola)^ itina gösteririz.

Nefse Ait Vazifelerin Ruha Ait Olanları

Nefsi Terbiyeye İtina

Bedeni yetilerimizi korumaya ve güçlendirmeye®^ nasıl mec­bursak ruhani/psikolojik kuvvetimizi de geliştirme®® ve ter­biyeye daha ziyade mecburuz. Nefse ait vazifelerin ruha ait olanları, cisme ait olanlarından çok mühimdir. Zira beden ile hayvaniyet ve fakat nefsi natıka ile insaniyet kaimdir. İnsan için istenilen gayenin®® mutluluğa ulaşma olduğunu, bunun­da ahlaki vazifelerin ifasını adet hükmüne koymakla olabi­leceğini joıkanda açıklamıştık. Bunun içiri ne yapmalıj^? Evvela nefsi kendi hevasına bırakmamalı, zehirlenmiş® bir âlem ile karşılaşmaktan®® ve kötü örnekleri®® müşahede et­mekten korumalıyız ki bu bir tür ahlakın sağlığmı koruma­dır. İkinci olarak nefsin kuvvetlerini boş bırakmajap daima uyanık hâlde bulundurmalıyız. İşlemeyen alet pas tuttuğu gibi işlemeyen uzuv kuvvetlenmez ve istenilen yönüyle fiil icra edemez. O, muntazam ve daima genişleyen bir harekete tabi olmalıdır, bu da nefse ait yetilerin bir tür Jimnastiğidir, [s. 65]

Nefsi natıkanm üç kuvvetinden her birine karşı ayn a}nn vazifelerimiz vardır ki nefis terbiyesini bunlar teşkil eder. Bunlan özetle gözden geçirelim.

İlim Tahsiline Yani Düşünceye Karşı Vazifelerimiz

Bizi hayvanlardan farklı kılan ve temyiz eden düşünme ol­duğu gibi zanaatlanmızm ve fenlerimizin velhasıl bilcümle yoktan meydana getirdiğimiz®“ faydalı şeylerin kaynağı da düşünme/fikrettir. Eşyamn hakikatini onun vasıtasıyla araş- tınyor®* ve keşfediyoruz,®^ onlann ve bütün mevcudatın yara­tıcısı olan Bari Teâlâ hazretlerine karşı kulluk görevlerimizi ifanm®® ve övgüde itina etmenin®“* vazifelerimiz bütününden olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı her şeyden önce®® düşün­cemizi terbiyeye mecburuz.

Fikri terbiye®® etme noktasında ilk akla gelen tahsil ve talimdir. Teıhsil, mektepte öğrendiğimiz ilimler ve fenlerden ibaret değildir. Zira mektep dersleri, olsa olsa malumat hâzi­nelerinin® anahtarlandır.®® Bütün ömrümüzde tahsil ve tali­me heves etmelijâz ve edebiliriz. Çünkü fikri mertebemize®® ve meşguliyet derecemize’’® göre öğrenecek şey ve zaman bulmak mümkündür. Ancak tahsil yolunda daima hakikate vasıl ol­maya, yanlış ve yanılmadan’'* kaçınmaya, sofistai hakikat gibi kabul etmemeye, şayet hataya düşersek çarçabuk tashihine himmet etmeliyiz.

Tahsil edeceğimiz şeyleri fikir kuvvetimize nispetle tasnif edersek görürüz ki dini ilimler bize hak ve sahih akaidi bah­şederek [s. 66] iç dünyamızı temizler ve tatmin eder. Dini il­

606162

İhtirââtTaharriIstikşâf

51 Cârih 63 İfayı Vecibe-i Ubudiyet52 Sekr 64 Mehmidet İtana53 İstihseill kemâlât 65 E^^el be Evvel54 Tevsi' 66 Terbiye-i Fikriye55 Tenmiye 67 Hazâini Malumat56 Gaye-i Maksûd ^ 68 Miftah57 Mesmûm 69 Mertebe-i Fikriye58 Ihülât 70 Derece-i Meşgule59 Su-i Emsâl 71 Galat

72 Ahlak İlmi

miler, salih amel telkiniyle zahirimizi aydınlatır’’ ve süsler. Riyazî/matematiksel ilimler, mukayese ve muhakememizi takviye eyler, zihni iyice düşünmeksizin bir şejâ kabul edi- vermekten sakındırır ve aklın metanetine’’® bu sebeple yardım eder. Tabii ilimler,^“ (hikmet, kimya, mevalid)’’® maddi âlemi ve cisimlerin ke}^yetlerlnl’’® ve gizli arazlarını’’ (Hararet ve elektrik vb.) öğreterek görme’’® yetimizin’’® vazettiği tecrübe­lerden faydalı neticeler çıkarmaya zihni alıştırır ve dikkatimi­zi keskinleştirir ve özellikle kimya, tahlil ve terkip usullerini tatbik ettirir. Tarih, bizi maziden, atadanmızdan, geçmişleri­mizden ve büyüklerin biyografilerinden®® haberdar eyleyerek hafıza kuvvetimizi pekiştirir. Şiir ve edebiyat, hayalimizi par­latarak ve edebi zevki terbiye eyleyerek fikrimizi maddiyattan bir üst âleme yükseltir.®* Velhasıl İlimlerin ve fenlerin her biri zihni bir başka cila ile aydınlatıp® insanm yüce®® yaratıhşmı®“ daha iyi takdir etmemize yardım eder.

Fakat ahlak ilmine göre, bu kâfi değildir. Beşeri ve tabii bi­limleri yalnız zihnm süsleri olarak kabul edemeyiz, her fennî/ teknik meseleden ahlaki vazifeleri tammak için bir yardım bekleriz. Buna binaen tahsil esnasmda zihnimizi hiç faydalı olmayan şüpheli ve uzun bahisler ile yormak ve doldurmak uygun olmaz. Eğitimden/talimden insanlığm ya maddi bir ilerlemesi®® ya da manevi bir kurtuluşu/salahı hedeflenir.

[s. 67] Bir de tahsil ve talim hususunda dahi itidalden ayrılmamalıyız. Vücudunu araştırmaya hasredip de diğer va­zifelerini terk edenler övgüye lajnk değildir.

72 Tenvir73 Metaneti akla74 Ulûmu Tabllyye75 Mevâlîd-1 Selase: Maden, bitki, hayvan olmak üzere tabiatm üç âleminden

bahseden Ulm, tabiat ilmi.76 Havâss77 A'râz-ıHâfî78 Çeşm79 ıttıla’80 Teracimi kübrâ81 Terfi’82 Tenvir eyleyip83 Oluvv *84 HllkaUni85 Terakkl-1 maddiye

Ameli Ahlak İlmi 73

Vicdana Taalluk Eden işleri Takviye

Vicdanm ahlak mesleğinin tayinindeki ehemmiyeti hasebiy­le ona ait işleri mümkün olduğu mertebe takviyeye çalışma- li3nz. Bunun için en e'vvel kendi kendimizi tanımahyız, yani kabiliyetlerimizi,®® bazlarımızı®’’ ve temayüllerimizi inceden inceye araştırarak tahlil etmeliyiz. Bazı kusurlarımız ve hata­larımız var ise, bunu kendi kendimize gizlememeli®® ve bun­lara mazeret aramamalıyız. Çünkü kişinin kendi ayıbım ken­dinden gizlemesi nefsine karşı müsamahaya cevaz vermektir. Kendi hatasını mazur görmek bencillik/enaniyet ve kendini beğenmişlik®® belirtisidir. Kendi kusurlarımızı hoş görmenin (nefsi müsamahanın) sonu ahlaki çürümedir. Kendi kendini aldatan adarndan ciddiyet beklenmez.

Nefis muhasebesini iyice ülfet eyledikten sonra, elde ettikle­rimizi en mce ayrmüsma kadar eleştirel bir tarzda gözden geçir­meliyiz. Bımun sonucunda ortaya çıkacak ayıplarımızı ve hata­larımızı itiraf edip kabul etme gücüne sahip olunca, maksat ve temayüllerimizi vicdanm muhakemesine arz ederiz. Vicdanm hem akla hem de hisse irtibati cihetiyle akıl, güzel kabul edi­leni®® ve ahlak kanımuna uygun olanları, kabul; ayıplanmış®* ve yerilmiş®* olanları reddeder. İyi ve kötüyü ayırma®® gücünü arttırmak®“ için akü kuvvetinin daima uyanık ve aydmlaültmş olması lazım gelir. Hükümlerin, kesüı ve tereddüt şaibesinden Is. 68] uzak olması gerektiğinden irade kuvvetine dayanmz. Hükürrüerin İcraati duyu®® kuvvetine ait olduğundan onda dahi müsamaha uygun olmaz. İşte bu eylemlerin tamamım yapmak zorurüu olup®® sürekli bu eylemlerin desteklenmesi gereldldir.®’^

86 Isü’dâd87 Huzuzât88 Mestür89 Hüd-Pesend90 Mustahsen91 Makdûh92 Mezmûm93 Tefrik94 Tevsi’95 İhüsâs96 Vâclbu’l-lcrâ97 Lâzımı’t-Takviye

74 Ahlak İlmi

(Vicdani muhakemeyi) kendi nefsimizde alışkanlık®® hâline getirir ve diğerlerinin hareketlerinde tecrübe ile bu maksatla­rın®® gerçekleştirilmesine çalışırız.

İrade Kuvvetine Taalluk E^en Ahlakı Güzelleştirme

Bütün nefsanî/psikolojik yetilerimiz içinde şahsiyetimizi en iyi belirleyen iradedir. Bizi özgür ye sorumlu kılan iradedir. Diyebiliriz ki diğer yetilerin“” güçlendirilmesi ve terbiyesi ira­de kuvvetinin idaresine hizmet etmek*®' İçindir. Bundan dola- 5 irade yetisini daima ha5arlı işlere*® sevk etmelijdz.

Sebat ve Metanet

Sebat ve metanet ahlakı nedir? Bu, bir karan çok iyi dü­şündükten sonra vermek ve verilen karar tabii olarak'®® ha)ar noktainazanndan ve kuvvetli sebepler üzerine veril­diğinden ondan aynimamaktır. Ne haz, ne menfaat'®^ ne de heyecan'®® hiçbiri metin adamı karanndan döndüremez.'®® Nefsi bu güzel huya alıştırmak için irade kuvvetimize tahak­küm etmeliyiz. Çetin işlerde'®’’ ve özellikle yönetimde'®® bu­lunan adamlar ve asker kumandanlar için sebat ve metanet vazgeçilmezdir.'®® Bu huyun"® ifratı olan “inat” ve tefriti olan “değişken mizaç”" ' ikisi de hoş görülmez."^ İnat, cehalet üzerine kuruludur. Değişken mizaç iradenin zaafından ileri gelir."® [s. 691

98 Mûmarese99 Makasıd100 Kuwe-1 Sâlre101 Hâdim olmak102 A’mâlı hayriye103 Bl-t-tab104 Nef105 Teheyyüc106 İnhiFEif107 Mu’dilât-ı Umur108 Re’slkâr109 Lâbudde110 Hulk111 Televunu’l-mizac112 Mezmum113 Nâşî

Ameli Ahlak İlmi 75

Nefsin Kontrolü

İnsan, nefsini kontrol etmeli, sözlerine ve eylemlerine"“ çok dikkat edip onlara hâkim"® olmalıdır. Heyecana"® meydan vermeyerek iradenin hâkimiyetine müracaat olunmalıdır. İşte bunun içindir ki “gazap/öfke”" ’’ reddedilmiştir. Gazap­tan zarar görecek"® olan insanm kendisidir. Kendisine kızılan kimseni];!"® zaran nispeten daha azdır. Pek çok hâller olur ki en sabırlı adamlar dahi iradeleri elden giderek fevri olarak gazaplanır/öfkelenir. O hâlde nefsi zapt etmenin bir çaresi vardır, o da derhal akıl yetisine müracaat ederek onun muha­kemesine birazcık zaman tanımaktir. Bu üslup üzere hareket edenler gazabın şiddetinden kurtulmuş olurlar.

-Nefsi kontrol etmenin diğer bir anlamı da ihtiyatlı ol­maktır. Her şeye atılmak çoğunlukla mahcubiyetle neticele­nir- öfke reddedildiği gibi tefriti olan “aşın müla3dmlik”' ® de reddedilmiştir. Böylece ihtiyat, akilâne olmadıkça “miskinlik” geçerli olur ve insimi faaliyet mahvolur.

Şecaat

Asıl şecaat/cesaret kalbin o kuvvetine, iradenin sebatina isim olarak verilir ki gerek müsait olsun gerek müsait olmasın bü­tün işlerde kaim ve daim olup ne tekebbür/büj^klenme ve tahkire/aşağılama ve ne de acizliğe ve miskinliğe boyun eğ- meye'2' meyil ve tenezzül etmez. Bu mertçe hasletin tecelli­lerinin ortaya çıkması için büyük olaylara hacet yoktur. Her gün her dakika onun eserlerini görürüz, onunla hayat jrükü- ne tahammül eyleriz.

Dünyada öyle olaylara rastiıyoruz ki ahlakın mahiyeti açı- smdan bir kişinin gösterdiği metanet, bir askerin muheırebe meydanmda [s. 701 gösterdiği cesarete eşittir. Fakat savaş

114 Akvâl ve Efâl115 Hâkimi Mütebassır116 Teheyyücât117 Gadap118 Mutazarrır119 Magzûbün leh120 Hilm i Himârî121 Mutavaât

76 Ahlak İlmi

meydanlarında*“ gösterdiği cesaretten dola}a 5âğit bir aske­r e c e s u r denilir, yiğitlik ona has kılmmıştır. Milletlerin tari­hi cesur atalarının kahramanlık hikâyeleriyle dopdoludur.*“ Harp meydanlarmda veya muhasara edilmiş*^® bir kale içinde eşi benzeri görülmemiş/destanlaşmış kahramanlıklarıyla*^® nam bırakan bahadırlar*^’’ her zaman övüle gelmiştir.*

Şecaatin niteliği hakkında ne söylense münasiptir. *® Ke­mal derecesinde cesur olanlar bir anda maddiyattan soyut­lanarak ulvi âleme bağlanıyor ve kalplerini yükseltiyorlar. Harplerde düşmana hücum için gönüllü olan fedakâr kişile­rin ölüme karşı gidişleri kadar insanda izlemeye değer* ® bü­yüklük eseri görülemez.

Riayet i Nefs

Bunu şu şekilde akli hikmete*®“ uygun görürüz: insanm, ken­dini diğerinden daha iyi görmemesi mümkün ise de daha fazla sevmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla sevdiğini, yani nef­sini diğerine tercih etmesi de doğaldır. Bu hâlde İs. 711 ma­demki kendimizi seviyoruz, o halde sevdiğimize riayet etmekle de mükellef olmalıyız. Nasıl diğerine riayetimiz onu sevdiği­mizden ileri geliyorsa, kendimize de riayetimiz bu açıdan olur. İnsan kendi nefsine riayet etmekle başkalarmm da riayetine mazhar olur. Ağırlık*®* ve haysiyetini muhafaza edenler, baya-

122 Muâreke123 Askeri serbaz124 Mâl-â-Mâl125 Mahsur126 Celâdetkârâne127 Bahâdırân• Cemel vakası şehlUertnden ve meşhur bahadırlanndan Hükeym bin Ce­

bel el-Abdî kalbin metanetine bir güzel misal ohır. Harp esnasmda onun bir ayağı kesildi ve kesüfen ayağıyla kesen herifi vurup öldürdü ve o hâlde yine “Ely inciğim, sen korkma kolum benimle beraberdir, ben onuıda ba­cağımı himaye edebilirim” diyerek cenk ederdi. Sonra mecalsiz kahnca ayağım kesen adama dayamp, kim kesti diye sorana dayandığım yastık kesti demiştir.

128 Sezadır. ^129 Şayam Temaşa130 Hikmeti akllyye131 Vak'

Ameli Ahlak İlmi '77

ğıljk*32 ve alçaklıktan*®® çekinenler,*®* her tür davranışlarında edep kurallarma riayet edenler herkes nazarmda hürmet ka- zamrlar. Aksi takdirde başkalarmdan hürmet ve riayet bekle­meye hakkımız yoktur.

Tevazu ve Vakar

Tevazu, kendisinden daha aşağıda olan*®® küçük ve akranlar arasmda kendine büyük muamelesi etmemektir. Vakar, mer­tebe ve haysiyetin gereklerini hakkıyla korumaktan ibarettir. Bu övülen ahlaktan biri, dost kazanmanm;*®® diğeri saygı ve hürmet kazanmanın*®’’ en güzel yollandır. Zatlannda tevazu ile vakan toplayanlar, insanlar nazannda sevilir ve sa)alırlar. Tevazu ve vakar ile donanmamak*®® nefsin aşağılcinmasıyla*®® neticeleneceğinden**® davranışlarda*** son derece** dikkatli olmak lazımdır.

BeytTevazünün büyük sarayı o yüce rütbedir ki,(Onun bulunduğu) yerden cennete ulaşmak mümkündür.**^

Kibir ve Gurur

Kibir ve gurur kendini beğenmişliğin*** sonucudur. Kibirli kendi varhğma büjmk kıymet verdiğinden yanında başkala- nnm [s. 72] hüküm ve ehemmiyeti yoktur. Hâlbuki kendi­miz her neye malik olsak, mesela makam**® ve rütbe, hasep ve nesep, mal ve servet, hüner ve marifet vb. gibi... Bunlan kişiliğimizin olgunlaşmasına**® hizmet eden birer vasıta ad-

132 İbtizâl133 Tezellül134 Muhteriz135 Mâ-dün136 Celb i Muhîbb137 Celb-i İhtirâm138 Mukayyed139 Tezin140 Müncerr141 Muâmelede142 Begâyet143 Farsça metni tercüme eden Dr. Aliye Yılmaz hocamıza teşekkür ederiz,144 Hod-bin145 Câh146 Tekemmül

78 Ahlak İlmi

dederek, o yolda onlardan istifadeye çalışmalıyız. Başkalarını hafife almaya'“ ve küçümsemeye'“® hiçbir cihetle hak bula- majnz. Özellikle gurura sebep'“® olan şeyler, mahiyetinin bü- jmklüğü ile mukayese edilirse çok küçük ve ehemmiyetsizdir, ama çoğunlukla kötülüğe neden olur ve insanı cihlaki düşüşe iter. Büyüklük sıfaü ancak Cenab-ı Kibriya’ya hasredilmiştir. İnsanlar arasmda kibirlenme'®“ ve büyüklük,'®' nefreti ken­dine çekmeye'® sebep olur,'®® Kibir ve gurur sahibi kişiler, insanlar gözünde ayıplanır'®“ ve buğz edilir.'®® Akil olan kimse bu reddedilmiş kötü ahlak'®® ile ülfet edemez, kaynaşamaz.'®^

Dujrum Yetisine Taalluk Eden Terbiye

İnsanda his olmasaydı tat alma olmazdı ve hatta mesutluğa ve bundan dola)^ fazilete karşı bile laka}^ bulunurdu. His, ince'®® bir cevher olduğundcın layıkıyla idare edilmez ise, if­rat ve tefrite pek kolay temayül eder. Bundan kaçmmak için duyu kuvvetinin terbiyesine de itina edilmelidir.

Duyu, hem cismani/bedeni hem de ruhani/psıkolojiktir. Bedensel zevki tahrip etmeli ve ona hâkim olmalıdır. Bedensel zevkin tahribi genellikle'®® ifrat ile -atalet dahi ifrattan sayılır- güzel'®° idaresi de nefse hâkimiyet ile olur.

Ruhani his dahi değiştirilmeye, yönlendirilmeye'®' ve yö­netilmeye ihtiyaç duyar. Bunu da [s. 73] kabalıktan uzak,'® nazik ve dikkatii'®® bir şekilde yapmalıdır. Güzel şeyler göz-

147 IsUhfâf148 İsUsgâr149 Bâls150 Tekebbür151 Ta’zlm152 Celb-i Nefret153 Bâdî154 Mezmum155 Mebğuz156 Hulk-u Merdûd157 Ülfet158 Rakîk159 Ale-l-ıüâk160 Hasen161 Ta’dÜ <162 Vikaye163 Rakîk

Ameli Ahlak İlmi 79

lemlemek, işitmek,'®“ onlar hakkında değerlendirmeler yap­mak, edep ve irfan sahibi insanlarla sohbet'®® etmek kişide fıtratinm güzelliğini'®® arttıran ve nurlandıran sebeplerden­dir. Kalbi tatil ve değerli duygularla doldurmidı ve bunlara alıştırmahdır.'®’ Her şeyden önce erdemli davranma5a benim­semeli, sevmeli ve bahtiyarlığı/mutluluğu özellikle'®® erdemli davramşlardan beklemelidir. Duyum insanı harekete geçiren teşvik eden bir etkinliktir.

Edep ve Hayâ

İnsanm en güzel, en sahih ve ciddi bir ölçüsü'®® var ise, o da edep ve hayâsıdır. İnsanda edep olmasaydı, hayvanlardan farkı görülemezdi. Hayâ, edebin ayrılmaz bir parçasıdır.'’’o Edep ile hayâ bir diğerini doğurandır.'’'' Hayâsızlık ise, daima

“insanlık dairesinden çıkmakla” sonuçlanır.

İnsanın kusurlarmı, noksanlarmı örtecek en güzel perde, edep ve hayâ örtüsüdür.'’'® Adap ile donanmış'’’“ olan, güzel ahlakım koruyan adam, daima bahtiyardır. Zati herkesçe methedilen ve övülendir. İffetii birinin en ufak bir dokundur­ma'’'® ve dedikodudan'^® dolayı ak alnınm'’’’’ hayâsı sebebiyle kızarması'’’® ile utanmak nedir bilmeyen bir arsızın küstah ve laubali tavırları arasmda büyük fark vardır.

Edebin insana verdiği en güzel ziynet vakardır. Hayânm insana verdiği güç/kuvvet ve itibarı, ne mal verir ne de ilim; çünkü zenginlik başka güzel ahlak'^® ve edep başkadır. Aynı

164 İstima’165 Müşabehet166 Hasen-i Tabii167 İstînâs168 Münhasıran169 Mi’yâr170 Lazımı gayn mufank171 Mevlidi172 Dairei insaniyetten huruca173 Sitâre174 Mütehalli175 Ta'riz176 Nümâyân177 Cebin pakmda178 Humreti Haya179 Hüsnü hulk

80 Ahlak İlmi

şekilde lUm ve hüner başka hayâ başka [s. 74] şeylerdir. Ter­biyeli bir cahil üe ülfet/dostluk kurulabilir: lakin terbiyesiz bir hüner sahibi üe kimse dostluk*®® kuramaz.

Sohbet Adabına Riayet

Bulunduğu meclisin hâl ve şanma göre edep ve terbiye gerek­lerine*®* uygun olarak tavrı ve lisanı idare etmek insan için teveccüh ve sevginin artışına*®* sebep olur.*®® Boş söz*®“ söyle­memek, kelamı gevezelik derecesinde arttırmamak*®® tavırları ve gipmiyle ağır başlı ve olgun olmak,*®® şakalaşmada*®’’ edep ve ihtiyat sırurlanm aşmamak, büyükler meclisinde saygı ge­reklerini ve akranlar arasında edep ve kardeşlik hukukunu yerine getirmek ve bu gibi durumİEinn tamaımnda ciddiyetle davranmak sohbet gereklüiklerindendir.

İnsan, görüşeceği, konuşacağı, adamleın da kendine uy­gun olarak seçmelidir.*®® Mesela terbiyesizlerle düşüp kalk­mak hiçbir vakit terbiyeliliğe delalet etmez. Onun için daima iyi İnsanlarla dostluk*®® etmek, hele fazüetlüer ve âlimler mec­lisine devam ile fazilet ve olgunluk elde etmeye çalışmak*®® öncelikli*®* vazifeler adabmdandır. Böylelikle başkalarmm ri­ayetini, saygısını kazamnz.

Geçim/Maişet Teininiİnsanın Mal ve Eşyaya İhtiyacı Tabiidir

İnsanın, maddi Is. 75] ve manevi birçok ihtiyacı vardır.*®* Bünyesinin gücünü ve sağlığını korumak ve fikri iştahla­rından mahrum kalmamak hayatm güzelliklerinin zorunlu

180 Ülfet181 Müktezayât182 Ezdiyâd-ı Teveccüh ve meveddet183 Bâis184 Malaya’ni185 İksâr186 Mucib-1 İstlsgal187 Mülâtefe188 Intihâb189 Ülfet190 İktisabı fcizl ve kemal <191 Akdem192 Mukayyed

Ameli Ahlak İlmi 81

sonuçlarmdan olduğundan, bunlan temin etmek ancak ge­reklerini yerine getirmekle yani kesp/kazanma ile olur. Be­lirli bir geliri olmayan ve yannmdan emin olmayan*®® kimse, nihayetsiz günlük*®“ ekmeğine mahkûm olur. Bundan dolayı bütün bireysel kuvvetini*®® işgal eden günlük endişeleri akli varlığının gelişimine mecal bırakmaz. Sürekli iş ve kcizanmayı düşünen ve bunun esiri olan kişi, maddi bağımsızlığına sahip olamaz. Dolayısıyla insan, beden ve ruhunun gıdası için mal kazanmaya muhtaçtır.

Gerçekte herkesin ihtiyacı bir değildir. Terbiyenin, nese­bin, akran ve emsalin tesiri vardır.

Çakşma ve Amelin Lüzumu

Çalışmadem*®® hiçbir şey kazanılmaz. Füozoflardan biri “İn­san, çıplak dünyaya çıplak gelmiştir” demiştir. Gerçekte dün­ya büsbütün çıplak değüdi. İnsanlık için gerekli*®’’ olan şey­lerin bir kısmı yaratılmış ve hazırlanmıştır. Fakat onlardan istifade etmek için insanın bütün gücüyle vanyla yoğuyla ça­lışması gerekirdi. Bir ağaca çıkıp da mej^esini koparıp yemek bir çalışma değü midir?

Çalışma ile ilerlemeler temin edildiği gibi sağlanan geliş­melerle de çalışmanm ehemmiyeti, şekilleri ve nevileri arttı. İnsan, akıl ve zekâsı, iradesi ve sanatı sayesinde mevcudatm unsurlanm*®® hükmüne boyun eğdirdikten sonra Is. 76] et­kisini tabu kuvvete iştirak de bile izhar eyledi. Çahşmasaydı, insanm faaliyeti, ha5 an içgüdüsünün kazanma zarureti olan koşuşturma*®® mertebesinde kalırdı. Çalışmaz ise bugün yine o dereceye*®® inmesi*®* tabiidir.

193 Gayri mümin194 Rüz-merre195 Kuvvei zatiye196 Sa'y197 Levazmu beşeriye198 Anasın Mevcude199 Tehallk200 Dereke201 Tenzil

82 Ahlak timi

“Leyse li’l-insani illa mâ Saâ” °

Çahşma ve Amelin Faziletleri

Yapılan değerlendirmelerden çalışma ve amelin ne kadar joıce bir konumda olduğu^“® ortaya çıkar. Çalışma genel bir ka­nundur. Zengin bile o kayıttan kurtulmuş değildir. Servetin korunması için iyi yönetim ve gözetim zorunludur. Kişi, be­denen o kadar çalışmaya ihtiyacı olmasa bile fikri meşguli­yetlere önem verme ve onlar üzerinde yoğunlaşmaya^®* layık değil midir?

Çalışıp çabalamanın faziletleri çoktur. Çalışıp çabalama genellikle beden ve ruhumuzun gelişimine^®® ve güçlenme­sine hizmet eder. Çalışıp çabalama uğrunda ortaya çıkan maddi meşguliyetler bedene, fikri uğraşılar da ruha pek ziyade faydalı birer idman, birer jimnastik hükmündedir. Tabii yeteneğiyle uygun çahşma ve amel ile alışmış^“® olan azâ istirahat zamanmc^ da la5akıyla hazzetmiş^o’ ve istifade etmiş olur. Kemal ve noksanca bir diğerine tam bir bağlılı- ğı208 bulunan beden ve ruhtan beriki ötekinin sıhhat ve kuv­vetinden öteki de berikinin saffet ve selametinden yetkinlik kazanır.

,1Kısacası, uzuvlâfı çalışan/faal olan bir vücut, muntazam

ve olgunlaşmaya çahşan bir hayata sahip olur. Faaliyetin zıddı olan atalet [s. 77] ise, bir tembellik, bir iştahsızlık, bir miskinlik getirir ®® ki insan mevcudiyetinden bir lezzet his­setmez, bir zevk alamaz olur. Sanki uzuvlanmn dağıldığım^'“ hisseder. Tembel bir kimse, bedensel ve psikolojik güçlerini

202 “İnsan İçin kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” Necm Suresi 53/39

203 Ulüvv Menzileti204 Hasra205 Tenemmi206 Me’luf207 Mahzuz208 Merbûtlyyet-1 Tâmme ,209 îrâs210 İnhUal

Ameli Ahlak İlmi 83

geliştirmek ve ilerletmek^“ şöyle dursun var olan özellikleri- ni2*2 de kaybeder.

Çalışıp çabalama, kimseye muhtaç olmaksızm kişinin ge­çimini/maddi bağımsızlığmı^ı® temin ederek bireysel mutlu­luğa®** hizmet eder. Çalışma ile istirahat birbirini tamsımla- yan zorunluluklardır.

İnsan, çahşıp çabalamasıyla İlim ve servet elde ederek®*® bahtiyar ve mutlu olur. Ameliyle Halik ve Hakk’ı, adalet ve meşruiyeti bilir. Vicdanmı ve kalbini tasfiye eyler. Servetiyle geçimini temin etmesinin yanı sıra “Teavenu...”®*® emri cehli­ne uygun olarak muhtaçlara da yardımda bulunur, ha}m'lı ve faydalı eserler vücuda getirir. Vazifelerini kolaylıkla ve tama­mıyla yerine getirmeye muvaffak olur ve bundan dolayı da iki cihanda^* mesut olur.

Fakirlik ve darlık, tahammülü zorlayan®*® bir durum olup düşkün®*® olam bir takım yasakİEira ve fenalıklara sevk edebilir. Agır jmk®®“ zaruretini ancak çalışmakla kazanmak hafifletir.®®*

Çalışıp çabalamak, ev düzenine®®® büyük katkıda bulunur: Her gün vazifelerini güzel ifa eden bir aile reisi veya aile fertle­rinin sorumluluklarım yerine getiren kişiler, tatil bir yorgun­lukla, vakarlı bir neşe ile hanelerine döner.®“ O aile de bunun karşüığı olarak kendileri için çalışan bu gayretii erkekleri [s. 78] kemali muhabbet ve hürmetie kabul eder. Herkes gücü yettiği ölçüde hizmetierinde kusur etmez, bu gayretierinden dolayı haklarında memnuniyet ve övgü meydana gelir. Bu yö-

211 Tefeyyüz212 Hususi Mevcude213 İstiklâli Maişet214 Saadeti zatiyye215 İktisabı ilm ve servet216 ‘Teavenu ale’l Birri ve’t-Takva/İyilik ve Takvada yardımlaşm.” Maide Su­

resi 5/2217 Dâreyn218 Tahammülfersa219 Kiriftar220 Bâr221 Hıffet222 İntizamı beyt223 Avdet

84 Ahlak İlmi

nüyle aile, karşılıklı bir sevgiye, tam bir intizama nail olarak mesut olur.

Çalışıp çabalamayı bırakan yahut işsiz oldukları için ev­lerinde oturan aile reisleri ve aile büyükleri, doğal olarak sı- kmtıya düşer. Çoluk çocuğunun her kabahatini görür, aile fertleri yüz göz olur, aile bireylerinin bir diğerine karşı hür- meti/sevgisi/saygısı kalmaz. Bir de buna zorunlu ihtiyaçlar eklenecek^^ olursa, bu hâl aile için adeta bir felaket olur.

Çalışıp çabalama, memleketin intizam ve asayişine de bü­yük etki eder: Çalışma erbabı, çalışmanın tadım tatmış ve alnımn teriyle kazanmaya^^® alışmış olduğundan dadma işiyle gücüyle iştigal etmek ister, umumun asayiş ve rahatmm sek­teye uğramasmı katiyen arzu etmez. Muvaffakiyetleriyle bağlı bulundukları devletlerine faydalı hizmetler^^® ederler.

Hâlbuki meşruiyet dairesinde mertçe çalışıp maişetlerini temin edemeyen namertler tufeyli/asalak geçinmek isteyerek halkın malına göz diker. Bunlann acizl devlete yük olduğu gibi becerikli, kumaz^^ olanlan da dolandıncıhğa, hırsızlığa başvurarak, daha zorbalan^^® yol kesiciliğe ve diğer uygun ol­mayan yollara saparak baskı yaratmak, memleketin emniyet ve asayişini ihlal etmek suretiyle, ticaret ve kamu servetini önemli oranda sekteye uğratabilirler. Devlet, bunlann şerleri- nin/kötülüklerinin ve şekavetlerinin/serseriliklerinin [s. 79] giderilmesi için gereğini yapacaktır. Devlet bu uğurda, hayli müsrif olmaya ve fedakârlık göstermeye mecbur olur.

Şu ifadelerden de anlaşılıyor ki çahşma erbabı memleke­tin intizam ve ilerlemesinin hizmetçisi;^^® tembellik ashabı ise, bu kemal ve saadetin kaynağırun 5akıcısıdır.^®° Binaenaleyh çalışma ve amelin memleketin düzen ve asayişine olan tesiri esash ve pek ehemmiyetlidir.

224 Munzem225 Kesb226 Müsmire227 Cerbezeli228 Cebbar <229 Hadim230 Hadim (güzel he ile)

Ameli Ahlak İlmi 85

Tasarruf

Çalışma ile kazanılan maUann bir miktarım İhtiyaç vakti için ayırmak^ ' ve biriktirmek/saklamak tasarruftur. Bütün ka- zancmı sarf edip ve tüketen^^a gelecekten asla emin olamaz. Hayat meşguliyetleri içinde her türlü tehlikeli işlere ® maruz olan insan, tasarruftan nasıl müstağni olabilir? “İşten art­maz, dişten artar” sözü tasarrufun esas kaidesidir. Vücudun kuvvet ve sıhhati, büyüme^® ve gelişme ®® kabiliyeti hasebiyle çalışıp çabalamaya en müsait olan gençlik zamarunda: ihti­yarlık İçinde tedarikte bulunulursa, yaşhlıktan kajmaklanan düşkünlük günlerinde hayatın zorluklan azalır. İktidar za- manmda tasarrufa riayet etmeyenler, ihtiyaç zamarunda na­merde avuç açma zilletini ®® seçmek mecburiyetinde kalırlar. İstikbalini düşünmeyen ise, kendine acımamış demektir; o hâlde diğerlerinden de kendisi hakkmda merhamet bekleme­ye hakkı yoktur. Bundan dolayı tasarruf, meşru ve lazımdır. Fakat tasarruf, cömertliğe^ ’’ engel değildir. Çünkü:

Cömertlik

Hemcinsine mali yardımda bulunmaktır. Beşeriyet, karşılıklı yardımlaşma üzerine kurulu olduğu hâlde insanlardan^®® bir veya bir kaçınm Is. 80] üıtiyacmı gidermekten kaçınmak^®® namertliktir. Gerçekte medeni kanuna göre, cömertliğin ya­pılması zorunlu^^“ değildir; ancak ahlaki kanuna göre, cö­mertliğe itina gösterme zorunluluğu benzersiz^ ' bir haslettir. Cömerdin verdiği mal; itibar, hürmet, hüsnü zan gibi insa­nın hemcinsinden beklediği en büyük mükâfatİEin artüran^^* bir sermayedir. Böyle ziyadesiyle nemalandıran alışverişte

231 İfraz232 İstihlâk eden233 Mehalik234 Neşv235 Nemâ236 MezUlet237 Sehâvet238 Benibeşer239 İstinkâf240 Lazimu’l-îfâ241 Bthemta242 TeiBniye

86 Ahlak İlmi

İse zarar etme ihtimali yoktur. Ancak cömertliğin derecesi­ni arttırarak, israf ve saçıp savurmaya*“® veyahut miktarım azaltmak*““ suretiyle cimrilik*“® ve açgözlülüğe*“® yol verilme­melidir. Her şeyde olduğu gibi cömertlikte de itidalden ayrıl­mamak ahlakın gereklerindendir.*“’’

243 Tebzir244 TenzU245 Buhl246 Tama'247 Levâzım-ı Ahlakiyye

Ameli Ahlak İlmi 87

ONUNCU BÖLÜM: EVE AİT VAZİFELER

İzdivaç

Bir erkek ile bir kadının izdivacı/evlenmesi bir aile teşkil eder ki evin en sade şekli budur. Demek ki ailenin esası evlilik­tir. İzdivaç, bir erkek ile bir kadının kendi [s. 81] rızalarıyla vücut ve maişetlerini/geçimlerini birbirlerine bağlamaİEUıdır. İzdivaç, ilk olarak doğal ihtiyaçların, ikinci olarak insanda fıt­ri olarak bulunan*“® toplumsallaşma eğiliminin*“® mahsul ve neticesidir. Bu iki güdüye bir üçüncü hâl eklenir ki*®® bütün ailenin intizam sebebi*®* odur. O da cismani ve ahlaki güzel­likten ortaya çıkan karşılıkh sevgidir.

İzdivacm gerekliliğine ve teminine dair birçok ayeti kerime ve hadisi şerifler vardır. Hangi din ve mezhebe tabi olursa olsun kavimlerin hepsi, izdivacı en mühim kanuni müesse- selerinden saymrşlardır. Dolaj^sıyla insan fitrati onu gerek­li*®* görmüştür. Yalnız başına bir insan eksik bir parçadır. İnsanm tam bir varlık olabilmesi için bir zevce/eşe ihtiyacı vardır. İzdivaç hâlinde hayat )mkü daha hafifleşir ve kolay­laşır, elem ve kederler tespit edilip paylaşıİEirak hafifletilir. Zevkler ve mutiuluklar kat kat katiamr.*®® Geçim işleri dört el tarafındcm yapıldığı için evin idaresi de doğal olcirak düzenli olur. Tasarruf ve güzel idare ailenin refahmı arttinr. Nikâhtan sonra kendini bir peder addetmeye başlayan erkeğin, çalışma ve çabalamaya, kar ve kazanca olan iştahı artar ve Cenab-ı Hak’da bir taraftan mesaisini verimli kılar.

Bekâr insan bilakis arkadaşsız*®“ ve yardımsızdır.*®® Be­densel ihtiyaçlannm giderilmesinde yardımcısı, ızdırap za­manlarında*®® dert ortağı*®’’ ve gammı paylaşanı ve gidereni

248 Merkuz249 Meyil İçtimai250 Munzam251 Bâis252 Mukteza253 Tezauf254 Reflksiz255 Malnsiz256 Dem257 Hemderdi

88 Ahlak timi

yoktur. O İnsan, ev bark ve çoluk çocuk tadını tadamamıştır, [s. 82] Yani hayatın zevklerinin en incesinden®®® mahrum kcd- mıştır ve kendi gittikten sonra dünyada vücudundan bir eser bırakmamıştır.

İzdivacın Şartlan

İzdivacın hazzı ve letafeti, kısmeti olan arkadaşm ahlak ve tabiatınm ujmmluluğundan kaynaklanır. İyi bir kadın, dün­yevi hâzinelerin en kıymetlisidir. Onu aramakla bulmak pek kolay değildir. Fakat geçim rahatlığım temin için bazı tecrübî kaideler vardır ki onlara u3mlursa®®® belki seçme imkânmda isabet olabilir. Bu alışverişte kaide olarak, talip erkektir, ka- dm taüp olunandır.

Erkeğin, talip sıfatım elde®®° etmesi için ilk olarak yaşmm ve sıhhatinin yerinde olması gerekir. Avrupa kanunleın ço­ğunlukla“ ' jdrmi beş yaşı evlilik yaşı olarak kabul etmiştir.

İkinCi olarcik, zevcesini hiç olmazsa kuru ekmek yedirecek ve evin en zaruri ihtiyaçlarını giderebilecek kadar İş ve kazan­ca ve mali kudrete sahip olmalıdır.

Üçüncü olarak, ilim ve terbiye olarak kendinden aşağı olan eşini®®® İdare edebilmek ve onun kusurlarına bakmaya­rak, hareketlerini ve uygulamalarmı kendi arzu ve gönlüne göre dönüştürme sabır ve metanetine sahip olmalıdır.

Seçilecek kadında dahi yaş®®® ve sıhhatin şartlan aranma­lıdır. Bedensel durumu hakkmda, güven duyduğumuz akra­bamızın tarif ve şahadeti kâfidir. Kendisini evvelce görmekle bir şey kazanamayız, [s. 83] Hususi olarak manevi güzellik­ler®®* cismani güzelliklerden çok daha önemlidir. Asıl onu tah­kik etmek lazımdır, fakat bu pek kolay değildir. Onu da ka- dınm kendisinden ziyade ebeveyninden, mürebbiyelermden,

258 Rakik259 Tâbiyyet260 İhrâz261 Alel-Ekser ^262 JteOka ^3 Stan264 MAasto

Ameli Ahlak İlmi 89

eğitim gördüğü kişilerden, büyüdüğü haneden, hal ve şanm- dan kıyas etmek gerekir. Kadmda, o kadar®®® malumat ara­makta fayda yoktur. Hatta filozoflarca®®® tercih edilen görüşe göre, erkeği taşrada bulunduğu vakit ona mektup yazabilecek kadar ve günlük®® işlerde lazım olduğu mertebe hesap ve ki­tap kâfidir. Lâkin güzeP®® ahlak ve güzel bir terbiye lazımdır. Hakkıyla hanesinin hizmetini gören bir kadma, vaktini roman okumakla geçiren veya yıldızlara ait gözlemleri iş edinen kadı­nı tercih eden erkeğin çok olmadığım düşünüyoruz. Özellikle bizden bilgili olan kadmm baskısı ve kahn altında yaşamak bir beladır.

Kan Kocanın Karşılıklı Vazifeleri

Ailenin sahibi erkektir. Ailenin hayır ve şerri, namus ve İaşesi tam olarak erkeğe aittir. Kadm, evin®®® ziyneti ve İdare memu­rudur. Erkek ile rütbece bir®™ olamaz ve hanenin yönetimine iştirak edemez. Kan ile kocanın ortak vazifeleri ilk olarak sa­dakat, ikinci olarak emniyet, üçüncü olarak saygı ve hatırşi­naslık, dördüncü olarak yardımlaşmadır.

Sadakat, evliliğin ruhudur. Koca İle kansı nikâh bağı ile bağlandıklan zaman birbirlerinin olacağını taahhüt etmişler­dir. Zina, ahit bozuculuktur.®’’* Koca tarafından vaki olursa, aile dâhiline [s. 84] münhasır olması lazım gelen kuvvet ve faaliyetin, servet ve sevginin bir kısmmı harice götürerek ha­neyi zayıflatır. Kadın tarafından vaki olursa, bu kabahatlerle beraber veledi zinanın haksızca aileye kanşmasına ve ailenin muhabbet ve servetine iştirak etmesine sebep® ® olur. Bütün milletlerin ve kavimlerin kanunlan zinayı şiddetle men etmiş­tir. Bununla birlikte zinanm erkek ve kadın tarafından ger­çekleştirilmesinin ehemmiyeti bir değildir.

265 Çendân266 Kudema267 Rûz-merre268 Mehâsin269 DâhU-1 beytin270 Hem-Pâye271 A h d ^ e n272 Bâdî

90 Ahlak İlmi

İkinci olarak, emniyet/güven; koca ile karısının birbirleri­ne güveni şarttır. Ev ile ilgili durumları birbirinden saklama­mak ve bunun için de birbirinin güvenini kazanmak haneye büyük kuvvet verir. Kadımn fikirlerini ve temayüllerini erkek bilirse, ona nasihat ve rehberlik eder. Erkeğin ihtiyaçlarım kadm bilirse, onu teselli eder ve ona cesaret verir. Birbirinden emin olmayan kan ile kocanm irtibatı gerçek sajolmaz. Evle ügili olmayan şeyler, özellikle önemli sırlara ait olanlar -Bir memurun vakıf olduğu muamelatı resmiye gibi- müstesnadır.

Üçüncü olarak, saygı ve hatırşinaslık; kan ile kocamn bir­birine hürmet etmesi ve birbirinin hatınnı sa3mıası lazımdır. Bu da birbirinin hukukuna riayet ’^ etmekle olur. Bu durum­da güven asla sarsılmaz. ’"* İcabı hâlinde nasihat nevinden olan tekdir/azarlamayı istisna kılarsak, asılsız yere kötü mu­amele veya sövme ’ ® ve dövme ’’® doğru değildir, [s. 851 Baş- kalan hakkmda bu gibi muamele)^ medeni kanunlar yasak­ladığı gibi eşi/refiki hakkında da öncelikle bu gibi muamele yasaklanmıştır.

Dördüncü olarak, teavün/yardımLaşma; kan ile kocanm birbiriyle yardımlaşma amacı evliliğin asıllarmdan biridir. Nikâhm akdedilmesiyle iki taraf ihtiyaç yüzünden birbirini terk etmemek üzere manevi bir taahhüt altına girmişlerdir. İhtiyaç türlü türlüdür. Tümünde yardımlaşma şarttır. Mesela eşi hasta ve engelli^^ olduğu için onu bırakıveren erkek na­dirdir. İşbu yardımlaşma, maddi ve manevi her iki taraf için vazifeler ve evlilik hukukunun esaslanndandır.^’’®

Kocaya Ait Vazifeler

Erkek, bünyesinin ve yaratılışının gereği olaraık daha güçlü ve kadm üzerine her zaman hâkimdir. Adalelerinin daha kuvvet­li olması hasebiyle, çalışıp çabalamada daha ziyade ileri gider.

273 İstihkak ızhan274 Muhtell275 Şetm276 Darb277 AUl278 Hukuku esasiye-i zevciyye

Ameli Ahlak İlmi 91

Zor279 işlere daha fazla tahammül eder. Hamile olma durumu söz konusu olmadığı için her zaman çalışabilir. Kadmlar gibi örtünme üe mükeUef olmadığmdan tecrübe ve mesai sahası daha geniştir. Hanenin müdürü olmak üzere yaratılmıştır.

Birinci Vcizifesi zevcesini beslemektir. Kadm ne kadar zen­gin olsa da aklen ve dinen ekmeğini getirmek kocasma aittir. Bundan dolaja evlendiği andan itibaren erkek, iki kişi için çEdışmalıdır. Parası için bir kadm almak ve onu yalnız parası için sevmek [s. 86] ve bazen kadımn parasım j^j^p harcamak ahlak kanununa aykmdır. Gerçekte “iki çıplak hamamda ya­kışır” sözüne uygun davranmakla büahare pişmanlık ortaya çıkar.

Ev ve elbise gibi zaruri ihtiyaçları dahi iaşe kelimesinin içerdiği manaya dâhildir.

Erkeğin ikinci vazifesi evini ve ev halkmı muhafaza ve hi­maye etmektir. Hayatını ve namusunu muhafaza etmekle erkek, hareminin/evinin rehberi, nasihat edeni ve müdürü olmalıdır. Kadmm temajmUerini düzeltmek, heyecanlanm^®“ engellemek ve sakinleştirmek, onu fenalıklardan ve kötü ®* örneklerden uzaklaştırma^® ve koruma, doğru yola götürme ve tecrübesizliğinden zarar oluşmasına^®® meydan vermemeye öncülük etmek velhasıl çok kere onu bir şakirt/talebe gibi okutmak gerekir. Hanenin saadet ve refahı için dedikodu ve koğuculuk^®“ hususlanyla ilişkisi varsa onu eğitmek gerekir. Kadını kendi ahlakma ulaşmcaya^®® kadar belki erkeğe bir hayli zorluklar^®® olur, lâkin sabır ve metanet o zorluklara gü­zel bir devadır.

Eski kavimlerde ev sahibinin aile fertleri üzerine büyük haklan vardır. Cahüiye günlerinde Araplar ve eski Romalılar

279 Şâkî280 Teheyyücât281 Su’i282 Teb’iyd283 Terettüb284 Tezvirât285 Tevfık286 MüşkUât

92 Ahlak İlmi

zevcelerini ve evlatlannı öldürmeye kadar kendUerInl yetki­li görüyorlardı. Dinî hükümler ve yeni medeni kanunlar bu muameleyi kaldırmıştır. Hatta onu dövmek dahi kanunen yasaktır bundan dolayı aüe reisi hüküm Is. 871 ve nüfuzu­nu şiddet vasıtaları ve kabalık ® yolundan ziyade, kendi akıl ve zekâsından, adaletinden, hakşinashgmdan, vazifesini ifa­ya bütünüyle bağlanmasından^®® çıkarmalıdır. O vakit onun emri daha ziyade tutulur ve hatta daha mukaddes bir hâle gelir.

Kadına Ait Vazifeler

Kadın, fıtraünm gereği olarak evde yaşar. Zor işlere, mesela uzun yol jrürümek ve daima iş yapmak gibi şeylere erkek ka­dar tahammülkâr değildir. Lohusalık hâli onu aylarca diğer işlerden men eylediği gibi, çocuk“ ® onu zapt eder ve haneden uz£iklaşmasma^®° meydan vermez.

Kadının birinci vazifesi erkeğine riayet ve itaattir. Erkek, hanenin kumandasından mesul olduğu cihetle her halde ev halkı ona itaatkâr^®' olmahdır. İki kumandan, evdeki den- ge2®2 yg intizamı giderir. İdare karmakarışık^®® olur. Kadmın vukufu ve tecrübesi nakıstır, kadın, çoğu durumda yanıla­bilir. Erkek, daha görgülü, daha vukuflu olduğu için kadını emir ve sevk altında idare eder. Zamanla ve erkeğin göste­rebileceği vasıflarla, yüce ve vicdani uygulamalarla kadının itaati riayete dönüşür. Ev halkı kendilerini besleyen ve hi­maye eden aile reisini büyük görmüş olduklarından onlar da hep birlikte ona hürmet ederler. Bu itaat ve riayet, resmi ve görünüşte olmaktan ziyade ciddi ve kuvveth olmalıdır. |s. 88] Kadının asli vazifesi evin iç idaresidir. Erkek, paraje kazanır, kadın tasarruf ve güzel idare eder. İsraf haramdır. Erkeğin alnının teriyle kazamlam para, ailenin hakkı olmak­

287 Galize288 İnkiyâd289 Tufeyl290 Tebâldine291 Mutf292 Muvâzenet293 Herc-ü Merc

Ameli Ahlak îlml 93

la birlikte ondan bir kısmını arttırarak ihtiyaç günleri için veya gelecekte maişet/geçim genişliği için saklamak ne güzel ihtiyattır. Onu beyhude yere harcamak İse, gereksizdir ve haksızlıktır.

Kadmı evde hapsediyorsunuz diyenlere cevap veririz ki: Ortcdığı silip süpürmek, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak veya onlara nezaret etmek gibi kadmın bütün flkir ve istida- dımn cereyan ettiği sahadaki meşguliyetlerden dciha meşru, daha faydah ve daha sahih ne olabilir. Bu meşguliyetler bir kadmı bütün gün meşgul etmez mi?

Talak

Boşanma/talak şeran ve aklen caiz/uygundur. Nikâh iki ta­rafın rızasıyla hâsıl olmuş bir akit/sözleşme olduğu için onun feshinin de mümkün olması doğaldır. İslam dinî boşanma- yı -buğz edilecek helal- addederek uygun görmüş ve erkeğin iktidar eline bırakmıştır. Bugün boşanmayı kabul eden Av­rupa kanunları, nikâhın feshini mahkemenin yetkisine bıra- karak ® eşlerin her birine dahi dava hakkı ®® ile boşanmanın gereklerini ispat etme hakkı vermiştir.

Boşanma, erkeğin tercihinde^®® olmasma nazaran erkek bu hakkım suiistimal etmemeli ve aile hayatında onu hatı­rına büe getirmemelidir. Ahlak ilmine göre, boşamanm meş­ru bir sebebi vardır. Is. 891 O da ırz/namus meselesidir. Di­ğer sebepleri, örneğin zevce huysuz bir kadın ise erkek, bu huysuzluğu daima ortadan kaldırmaya ve onu ıslah etmeye çEihşmalıdır. Çünkü bir kadm için ikinci eş birincinin yerini tutmaz ve muhabbet de birinci ve ikinci diye sayı bakımmdan derecelendirilemez.

Şart etmek, kadına söz geçiremeyen zayıf kocalcinn tercih ettikleri, benimsedikleri uygunsuz bir araçtır. ®

294 Muallık295 İkame296 Yedi ihtiyar297 Vasıta-i Nâhemvâr

94 Ahlak İlmi

Evliliğin Türleri

Boşamanın hukuken kabul edilmediği Avrupa ülkelerinde eş seçimi gayet itinalı bir meseledir. Bu sebepten evlilikler birkaç türe a5nılır. Evlilik, haddizatmda övülen bir iş olmakla bera­ber, sebeplerine nazaran yakışıksız ve makbul olmayanı da vardır. Bazı kimseler aşk ve alaka saikasıyla izdivaç ederler ki bunda bir mertlik ve fedakârlık eseri görüldüğü için zahiri olarak pek parlak görünür. Fakat ihtiyatsızlık ve düşüncesiz­lik ile olduysa pişmanlığa sevk eder. Bir de gençlik günleri ve aşk ateşi sönünce, erkek ve kadında bezginUk ortaya çıkar ve bu da çoğunlukla ayrılıkla sonuçlanır. Bu tür evlilikler mai­şet/geçim hususunda bir tür serserilik demektir.

Bazıları, menfaat temin etmek amacıyla evlenirler. Kadınm malı ve servetiyle veyahut onunla birlikte olmakla bir makam kazanacaklarına güvenirler. Bu tür evlilik de makbul değildir. Akilâne izdivaç, iki tarafın tabii ihtiyaçları ve ciddi temayülleri üzerine, yetkin bir mülahaza ve mütalaa ile gerçekleşenidir. O vakit her türlü ihtiyat düşünülmüş olur. [s. 901

Elliliğin Ehemmiyeti

Evlilik, aileyi oluşturur, aileler de toplumu/milleti oluşturur. Ailelerin nifEikı/bozulması memlekete tesir eder. Evliliklerin azalması o milletin nüfusunu azaltılır. Evliliklerin artışı ve ai­lelerin güzel geçimi ®® ona kuvvet verir.

Her evlilik, insanları birbirine bağlayan kuvvetli bağlar­dan biridir. Evlat ailenin mahsulüdür. Ailede güzel geçim var ise, çocuk iyi bakılır ve iyi terbiye olunur. Ailede güzel geçim yok ise çocuk sefalet ve mahrumiyet içerisinde kalır. Çocuk büyüyüp de adam olunca, eğer ailesi nezdinde güzel ahlak kazanmış ise, devlet onun İ5â hâlinden istifade eder. Eğer aile perişan hâlde ise, yetişen çocuklar terbiyece eksik olacağından memleket için yapan ve üreten olacağına, yük olan ve bazen de giderilmesi gereken kötülük ve zarann kay­nağı olur.

298 Muaşeret

Ameli Ahlak İlmi 05

Yukarıda da zikredildiği üzere bir evlilikle bir aile kurulur. Bir ailenin tesisiyle o cemiyet bir kuvvet, bir servet daha ka­zanmış olur.

Ana ve Babanm Evlada Karşı Vazifeleri

E>vladın varlık sebebi ®® ebeve5mi/anne ve babasıdır. Ebevey­nin hastalığı, terbiyesi, serveti, rütbe ve haysiyeti evlada tesir eder. Çocuk, bedenen ve fikren büyüyüp güçlenmeye ve uzun sûre bakıma muhtaç olduğundan, hatta ona b akılmadığında

[s. 91] varhğmı sürdüremeyeceğinden,çocukların bedeni, fikri ve ahlaki sıhhatinin korunması hususunda ebeve5Tie bir takım vazifeler düşmektedir.

Bu vazifeler üç türlüdür. Bunlarda esas vazife değişmediği hâlde onun teferruatı ve uygulaması değişir. Birincisi gözetip koruma devr i , İkincisi terbiye devri, üçüncüsü gençlik®® devridir. Gözetip koruma devrinde, çocuk hıfzıssıhha kural­larına uygun surette bakılmak ister. Ebeveynin bu devrede büyük ahlaki vazifeleri yoktur.

Devri terbiyede, anne ve babanm görevleri büyük önem kazanır Hiçbir ders çocuğun ahlaki terbiyesi için kendileri­nin göstereceği misaller kadar etküi olamaz. Ev içindeki iyi geçim sürekli ise, bireyler birbirlerine karşı yapmcikla mükel­lef olduklan görevleri yerine getiriyorsa, onlan gören çocuk uyanık/akılh®°® olur. Aksi takdirde çocuk zarar gören®®"* olur. Evladmm terbiyesine dikkat etmeyen ebeveyn ve çocuğun di­ğer cıkrabalan hakkmda devlet müdahale eder.

Üçüncü devrede ebeveynin ve akrabamn vazifeleri hafif­leşir. Çocuk bü5myüp adam olduğu için geriye onu sevmek ve korumak, onun için fedakârlık etmek, ihtiyaç anında ona yardım etmek gibi belirli vazifeler kalır.

299 Bâls Vucud300 Müşrif fena301 Hidane302 Şebâb303 Mütenebbih304 Mutazamr

96 Ahlak İlmi

Ebeveynin ve akrabanın, evladı koru5mcu tutum içinde olmaları, fıtri açıdan uygun gibi görünse de yeri geldiğinde bir diğerine tercih olunmasına medeni kanunlar müsaittir, (s. 92]

Çocuğun, Ana-Babaya ve Akrabaya Karşı Vazifeleri

Bu kısım vazifelerin esası nimete şükran, yani görülen ipliğe karşı benzeriyle mukabele®“® mecburiyetidir. Çocuğun talim ve terbiyesi, sıhhati, serveti, mesleği, haysiyeti hatta hayatı, ebevejmin vakan olarak görülür. Onlar, yalnız bizi doğurmak­la yetinmepp her gün gözleri ve elleri üstümüzde olarak bizi büyüttüler ve hayatımızı muhafaza ettiler. Çalışıp çabalayıp kazandıklanndan tasarruf ederek, bizim eğitim ve öğretimi­mizi (talim ve terbiye) sağladılar. Bu nedenle bu kadar iyilik-' ten dolayı biz de onlara karşı, ödememiz gereken bir bor箓® altma girmişizdir.

Beizi hayırsız evlat, “Ne yapajam, beni dünyaya getiren pe­der ve valide midir? Onlar benim vücudumdan mesul ve bana karşı ettiklerine mecbur idiler. Mecburiyet bende yoktur.” de­mişler ise de doğru değildir. Çünkü hayat, haddizatinda bir nimettir ona sebep olan ana baba bize lütfetmişler demektir. Hayat, bize acı veriyorsa kendi kusurlanmızdandır. Ebeveyn ve akrabamız, bizi tashihe ve o gibi kusurlardan korumaya çalışmışlardır. Herhalde onlar bize iyilik etmeye çalıştilar, biz bir kötülük yaparsak sorumlusu onlar olamaz. Fakat iyiliği­mizin bü}mk sebepleri onlardrr. Ana babamızın ve akraba- lanmızm bizlere sağladığı nimetlere şükran duymak, onlara saygı ve hürmet®“’’ göstermek gerekir. Bizce en fazla saygı ve hürmet gösterilmesi gerekenler onlardır:

İlk olarak, onlar hayatin maddi ve manevi zorluklarma®“® bizden daha fazla vakıftırlar dolayısıyla bu hususİEirda bizden daha avantajlıdırlar. Duruma göre, en büyük lütuf |s. 93] ve

305 Mukabele bi’l-nüsal306 Deyn307 Hissi ihtiram308 Müşküât

Ameh Ahlak İlmi 97

İltifatı en iyi nasihati ve her an ve mekânda en eli açık®°® cö­mertliği®*“ ve himayeyi onlardan görürüz.

İkinci olarak, menşeimizi unutimiayız. Ebevejmimize gös­tereceğimiz hürmet, yalnız kendilerinde kcdmayıp var olan bütün ailemize ve hatta bilcümle atalanmızı ve geçmişlerimizi kapsar. Onlarm şöhreti, şanı ve mesaisi nesilden nesile teva­rüs ede ede nihayet bizde toplanmıştır.

Ebeveyne karşı çocuklarm vazifeleri üç kısma ayrılmıştır. Bunların her biri yukanda açıklanan üç aşamadan birine aittir.

İlk devrede çocuk/sabî akh ermediği cihetie vazife falan bilmez, yalnız büyükleri ne söylerse onu dinler ve ona itaat eder.

İkinci devrede, düşünmeye ve anlamaya başlarız. İtaatin lü­zumunu terk ederiz. Ebeveynimizin mesaisi bizim menfaatimi­zi gerçekleştirmeye yöneliktir.®** Onlarm günlük işlere®* vuku­fu, bizden daha fazla olduğundan, orüarm göstereceği yollara gitme lüzumunu hissederek bu hususu alışkanlık hâline getir­meliyiz. Yaşımızm, çalışma ve faaliyetimizin günden güne art­masıyla vazifelerimizin de artiğmı keşfetmeliyiz. O ana kadar ebeveynimize yük olduk, o yükü hafifletmeye, yani ürettikle­rimizle yaşamak için gerekli şartlan hazırlamaya çalışmalıyız. Velhasıl çalışıp çabalamaya alışmak, mesleğimizi belirlemek gerekir; eğer belirlemişsek onda yükselmeye heves etmek gere­kir. Vazifelerimizi yerine getirme, vakanmızı koruma ve eğitim bağlammda bizi aydınlatmak®*® ve terbiye etmekle görevli olan­ların nasüıaüerini ve emirlerini mümkün mertebe tam tarruna tutmalıyız. İkinci devrede bulunduğumuz müddetçe bu husus­lara uymak bizim için zorunluluktur.

[s. 94] Üçüncü devrede bü3mdük, adam olduk. Maişet/ geçim vasıtalanmızı tedarik ederek ebeveynimize ihtiyacımız kalmadı. Tecrübelerimizin günden güne çoğalmasıyla heıreket

309 Civanmerdân310 Sahâvet311 Hadım312 Umûr-u kevniye313 Tenvtr

98 Ahlak İlmi

tarzımızı kendimiz belirledik. Her ne kadar sorumluluklan- ımzı bilip mesleğimizi belirlemişsek de yine onlara minnettar­lığımız devam eder. Özellikle büyüyüp dünyevi meşakkatleri tattığımız zaman ebeveynimizin bizim için neler çektiklerini takdir ederiz. Bizim kuvvetimiz onlarm zaafım doğurdu. Zira onlar ihtiyar ve aciz oldular. Bundan dolayı muamelemiz o zaman tam bir koruyup kollamaya döner, 3öne nasihatleri­ni dinleriz. Aileye ilişkin işlerde görüşlerine müracaat ederiz. Şahsımızca müstakil olsak da menşeimizden katiyen ayrılmış olamayız. Eklenme®'“* meselesinde sırf onlarm görüşüyle ha­reket etmek lazım geliyor. Çünkü izdivaç ile hariçten bir zatı ailemizin içine sokaca^mız için onun hâl ve şanım kendimiz çok iyi tahkik edemeyeceğimizden aile reisliği hakkma malik olan ebeveynimizin nzasmı tahsil etmeliyiz.

Ebeveyn ve akrabamızdan muhtaç ve aciz olanlara mad­den ve manen yardım etmekle de mükellefiz. Çünkü büyüye­rek ihtiyar ve za3of olan akrabalarımıza göre ileri bir aşama­ya geldik. Bizim ihtiyaç ve zaaf zamanımızda onlan zorlayan vazife, şimdi bizim üzerimize 5mklendi. O vakit onlara karşı akitieştiğimiz borcun ödenme®'® zamanı geldi. Onlar hayat- lannı, kuvvetlerini, mallannı bizim uğrumuza sarf ettiler ve harcadılar, [s. 95] Şimdi biz de kazancıımzm bir kısmını on­lara ayıracağız. Maddi olarsık yardım ettiğimiz hâlde asla sa­daka rengini vermemeliyiz. Pederimiz üzerine bir hak satm almak zanmnda bulunmamahyız. Bilakis, kalbine ve nezake­tine asla dokunmayacak şekilde borç öder gibi görevlerimizi ifa etmeliyiz.

Manevi yardımlaşmaya gelince, onlan teselli etmek, has­talık ve yaşlılık®'® ile zajnflayan metanetlerini ikaz eylemek, sözlerinin ve tavırlannm çekilmez bir hâle geldiği sürede bile kusurlarına bakmayarak hatirlarmı okşsımak boyun borcudur.®*’ İlk zamanda bir parça soğuk muamele, ebeveyn

314 Teehhül315 Te’diye316 Şeyhuhat317 Vecibe-1 Zimmet

Ameli Ahlak İlmi 99

İle evladm araşma büyük aynlık®'® bırakır ve ebeveynin kalp­lerinin yönelimini®'® ve hayır dualarını giderir.

İslam dini ve medeni kanunlar, muhtaç ve zayıf olan ebe- vejnı ve akrabalar hakkmda evladın maddi yardımda bulun­masını ve onlan korumasım zorunlu kılmıştır. Onlarm bes­lenmesi, giyinmesi ve iskâm evlada borçtur.

Akrabanın Birbirine Karşı Olan Vazifeleri

Bireyleri arasmda sevgi ve uyum olan bir aile, kuvvetii ve me­suttur. Bir asıldan çıkıp® “ da ajoı ayn haneleri teşkil eden aile üyeleri birbirlerine karşı manevi yardım ve maddi koru­ma® ' ile mükelleftir. Kalplerde muhabbet ve sevgi® var ise, işbu yardımlaşma ilkesi ağır gelmez. Lâkin muhabbet olmasa dahi vazife bakidir. Mesela fena bir adam kardeşini reddede­bilir, fakat damarlarmda cereyan eden kamn aym olmasma çare bulamaz, [s. 96] Bundan dolayı akrabamızdan muhtaç olanlara bakmak, yalnız insani vazife değildir; daha kuvvetii ve mecbur olan eve ait vazifelerdendir.

Akrabanm en yakım kardeşler olduğundan aile reisinin vefatmda geride kalan evladm baba ocağım söndürmeyerek müşterek olarak hanesini ve işini idame ettirmeleri/sürdür­meleri ve idare etmeleri ne kadar güzel olur. Sermaye pay­laşılmadıkça birkaç elin birlikteliğiyle, iş güçlenir ve büyür. Kardeşler hukukça eşit iseler de yaşça en bü}iük olanda bir riyaset/yöneticilik hakkı öncelikli olarak vardır. Çünkü daha önce dünyaya gelmesi ve ailenin muhabbetinden, servetin­den, yardımlaşmasmdan daha çok zaman faydalanmış olması ve geçim dünyasmda daha fazla bulunması nedeniyle yaşça en büyük olan kardeşin meselelere vukufiyeti, tecrübesi, refa­hı ve bazen de zekâsı o oranda artmıştır. Bu nedenle yaşlı ve zayıf olan akrabalannm yerini tutması lazım gelip küçüklere bakması ve babalık etmesi gerekir. Buna karşılık küçüklerin

318 Tefrika319 Teveccüh320 Tefrl’321 Sahabet322 Meveddet

100 Ahlak hmi

de büyüklere riayet etmesi, onların sözünü dinlemesi, icat» hâlinde görüşüne müracaat ve itaat etmesi lazmıdır. Gerçek­te bu hâkimiyet ve İtaat, baba Üe oğul arasmdaki gibi kesin değildir: fakat ailenin refah ve saadeti ve küçüklerin menfaati noktayı nazarından gereklidir.Büjrüğün emri nasihat, kü­çüğün itaati riayet kabüindendir.

AUe Fikri

Ebeveynin şan ve şerefiyle ve hatta iyilikleriyle şöhret bul­ması, çocuklarına da intikal eder; halkm ilüfatmı kazanmaya sebep olur. Bununla birlikte ana babanm yaptığı yanhşlık- larm® * da onlarm çocuklarmdan insanicinn kısmen de olsa uzaklaşmalarına ve haklarında da umumi bir nefrete [s. 97J sebep olabileceği her gün görülmektedir. Hatta günümüzde akrabalık bağlarımız bulunan ve akitieştiğimiz insanlardan, görüştüğümüz ve ahbap kabul ettiğimiz dostiardan bile iyi veya kötü tesir gördüğümüz inkâr olunamaz. Bundan dola­yı kardeş ve akrabamızm durumuna lakayt kalmamız uygun olmaz. Bir aile tam bir bütün teşkil eder ki her parçası, her azası, fazilet veya edepsizliğiyle kadir ve kıjnnetini arttırır veya eksiltir. Aile bireyleri aralarında karşılıklı bir kefaletie bağ­lıdır. İşte aile fikri bu karşüıklı bağ sonucunda oluşur. Bu fikir, her türlü şahsi rekabeti, çekişmeyi ve nifakı yasakla­maktadır. İçinde nifak olan bir aüe, mesut ve metin olmajap perişan ve dağınıktır. Tabiatiyla bütün aile üyeleri aynı dere­cede civanmert ve güzel ahlakh olamaz. Aile İçinde huysuzlar ve bu bağı önemsemeyenler de vardır. Onu bilerek ıslahma çalışmak, diğerlerine yüklenmiş bir vazifedir. Ailelerin güçlü olmasmm hükümet ve devletin de güçlü ve kudretii olmasmm temeli olduğu tarife muhtaç değildir.

Büyüklerle Küçükler ve Efendilerle Hizmetçiler Arasındaki Karşılıklı Vazifeler

Bu kısım vazifeleri de eve ait vazifeler bağlamında sayabiliriz. İnscmlar doğduklarmda bedeni kuvvetieri ve fikri istidatları

323 Mukteza324 Kabâyiiı

Ameli Ahlak İlmi 101

eşit olarak doğmazlar ve tamamı herhangi bir hizmete ehil değildir. Bundan dola}^ insanoğlu yaratilış olarak eşit olma­dığı gibi cemiyet içinde haiz olduğu mevki itibariyle de eşit değildir. Bir de [s. 98] yaşı ve tecrübesi fazla olanm diğerleri üzerine üstünlüğü ve hâkimiyeti doğaldır. Bu da eşitilğin yok­luğunun® ® en basit sebeplerinden birisidir.

Dolaj^sıyla dünyada geçim temin etme yollarmm tama­mında amirler ve memurlar, müdürler ve tâbller, büyükler ve küçükler vardır. Bu bağlamda güzel münasebetierin ve ka­munun menfaatinin sağlanması ve hatta bireylerin özel yete­neklerinin bilinip korunması şarttır.

Büyüklerin Hukuku ve V^ifeleri

Büyüklerin küçüklere karşı hakkı, hâkimiyet ve vazifesi lütuf ve mürüvvettir. Hâkimiyetin rnenşei her ne olursa olsun meş­ru ve lazımdır. Hanelerimizde hizmet edenlerin nasıl amiri isek, herhangi bir idarenin reisi de mesela bir fabrika sorum­lusu veya ticari bir şirket müdürü mesuliyetindeki müstah­deme karşı bu açıdan amir ve hâkimdir. Çünkü o, öncelikle alana ait bilgisi, görgüsü ve vukufîyeti açısmdan tercih edi­len kişidir. İkinci olarak sermayedarına karşı birinci derece­de mesuldür. İşçisine ücret veren bir fabrikatör, fabrikasmm menfaaüerini koruma dairesinde itaat edilen kişi olma hak­kına sahiptir. Fakat bu hâkimiyet mürrikün mertebe manevi olmahdır.

Çahşanlanmn bireysel menfaatierini ve haklarım gözetme­li ve onlar hakkmda kerim ve müşfik olmahdır. Terbiye ve ahlaklarında, mesleklerinde bir kusur gördüğünde, nasihat ederek ve öğüt vererek ıslaha çalışmak amire ait vazifelerden­dir. [s. 99]

Küçüklere Ait Vazifeler

Küçüklerin, büyüklere karşı vazifeleri, itaat, riayet ve istika­mettir; yani dosdoğru hareket etmektir. Küçükler kabul et­tikleri hizmette büyüklere itaat ve riayetie mutiaka mükellef­

325 Ademi Müsavat

102 Ahlak İlmi

tirler. Bu hususta büyüklerin ehliyetini söz konusu etmeye haklan yoktur. Büyüklerin hâkimiyeti yalmzca ağırbaşlılık ve olgunlukla tesis edilir. Fakat bu itaat ve riayet adap ve meş­ruiyet sınırlan dâhilindedir. Bü5mkler, küçükleri yaptıklan iyi ve güzel şeylere göre taltif etmeli ve onlara mükâfat verme­lidir. Buna karşılık, küçükler de büyüklere karşı dosdoğru olmakla ve dürüst davranmakla mükelleftirler.

Ameli Ahlak İlmi 103

ONBİRİNCİ BÖLÜM: MEDENİ VAZİFELER

Ecdadımızm ve bizim doğup büyüdüğümüz memlekete mensu­biyetimiz aşikârdır.® ® Onu sevmek ve her nerede bultmursak bulunalım onu unutmamak medeni vazifelerimizdendir. Mem­leketimizin insanlanmn tamamı ajmı kanuna tabi ve kalpleri aym hissiyat ile dolu olup devlet diye isimlendirilen [s. 1001 heyeti umumiyeye/soyut varhğa hepimizin el birliğiyle sarıl­ması medeni vazifelerlnuzin esasıdır. Ecdadımızı bağrmda ba- rmdıran memleketimizin İnsanlan ahlakı, adetleri, menfaatleri ve nasibi itibariyle birdir. Memleketimiz insanlan, çoğunlukla lisan ve mezhep hususımda dahi müttefiktir. Aym memleketin adamlan arasmda iyi ilişkileri gerektiren sebepler gayet çok­tur. İşte milletin ferüeri böylelikle tek bir şahıs hâline geUr ki onu da memleketten ayn düşürmek mümkün değüdir.

İnsanda ilk gördüğü şeylere karşı sevgi hissetmesi tabU bir durumdur. Çocukluğumuzdan beri içinde yaşadığımız köyü- müz® ’' bile bize diğer yerlerden®^« daha tatlı gelir. O muhab­beti arttırmak terbiyeye aittir.

Ajmı memlekette doğanlar, aym şeyi sever ve aynı şeyle iftihar ederler. Bu ortak duygu, aralannda kardeşçe bir mü­nasebet tesis eder. Vatandaşlann birbirini sevmesi bu ortak histen kaynaklanır.

Bir memleketin hailkı olmak ve karşüıklı muhabbet duy­gusu ile yaratümış bulunmak, o halkm selamet ve refahmı temin etmeye yeterli değüdir. Güçlü bir devletin sağladığı gü­venlik ve adalet ortanunda rahatça yaşayabümek mutlak bir gereklüiktir. Devlet, aym kanuna tabi oİEin insanlann birlik­teliğinden ibaret olmasma nazaran bireyler, topluma karşı bir sözleşme ile bağlanmıştır. O sözleşmejri ihlal etmek diğerleri­nin menfaatlerine ve umumi sözleşmeye [s. 1011 aykın oldu­ğundan Üılal derecesine göre, ceza® ® kanununda belirlenen müeyyidelere sebep olur.

326 Derkâr327 Kaiye328 Mevakı’329 Mücâzât

104 AMaktIrni

Memleket Ehlinin Vazifeleri

Memleket ehllnin/hâlkın birinci vazifesi, ulu’l-emrin/yönetl- cUerin emrine itaattir. Yöneticinin emrine İtaat düıln vaciple­rindendir. Ayet-i Kerime’de “Cenab-ı Hakka ve Resulüne ve sizden emir sahibi olanleıra İtaat ediniz” buyrulmuştur.®®° Dü­zenli memleketlerde değilse bile kabile ve aşiretlerin hüküm sürdüğü toplumlarda, hüküm ve emir sahibi olana/yönetici­ye itaatin lüzumu ve zorunluluğu mutlak görülmüştür. Çün­kü bu, cemiyetin intizammı temin, gerek bireylerin tek tek, gerekse toplumun tamammm hukukunu muhafaza, amme menfaatini himaye, devleti dış düşmanm saldınlanndan ve İçerde de her tülü şerlerden, kötülüklerden korumiik için ge­reklidir. Bununla birlikte, bireysel amaçlan ve temayülleri toplumun faydası cihetine meylettirmek,®®* devletin medeni hukukunun zorunluluklanndan ve düzenliliğinin gereklerin­den olan ve vergilerini toplamak, kanunlannı icra ve askeri idare etmek için her cemiyetin başında bir hükümdann var­lığı gereklidir. Hükümdar, ülkenin güçlerini bir elde toplayıp bir araya getirir ve devlet manasının içerdiği yukanda zikre­dilen toplumsal sözleşmenin bağıdır. Bağ gevşeyince memle­ketin kuvvetinin dağılması muhakkak olacağından hüküm- dcinn emrine tabi olma ve itaat zorunludur.

Biz ise, anlajnşma tabi olduğumuz®® vekil-i nebi-i Ekrem, velî-i nimet-i bî minnetimiz®®® [s. 102] padişahımız efendi­miz hazretlerinin bütün emirlerine ve lrade-1 hümayunlanna itaatkârız. Fermanlanna uymakla beraber,®® clhandarhğınm sıhhat ve afiyetinin®®® devamı ve halifeliğinin gücünün bü­yüklüğünün/şevketinin artması ve Osmanlı ülkesinin®®® tüm afetler ve musibetlerden korunması,®®’’ sulh ve salah/esenlik ve banş içinde olması, her tür medeni geUşmelerden/ürünler-

330 Nisa Sûresi, 5/59.331 İmâl332 Metbu’333 Bize yaptığı iyilikleri başımıza kakmayan334 Fermanber335 CÜıandari f336 MemâlÜc-1 Mahruse-i Şâhâne337 Masun

Ameli Ahlak İlmi 105

den®®® istifade etmesi İçin beş vakit duacıyız. Kendileri, Zülu’l- lâhi fi’l-âlem®®® ve “el-muluku mülhemün”®° sımna mazhar olmakla bizim sadık ve itaatkâr nazarlanmızda mukaddes­tir. Memleketimizin SEihibi ve ırz ve mal gibi bilcümle medeni haklanmızm hamisi ve intisabıyla iftihar ettiğimiz® * Osman- lılığm nokta-i ulya-i şerefi olmalarıyla nzayı hümayunlannı tahsil eylemek ve teveccüh ve hayır duayı veliyyi ni’amîlerlne naü olmak mucib-i felahımız ve zati hUafetsimat-ı şahaneleri­ne sadakat ve istikamet birinci sıfatimız, uğur-ı cihanbanlle- rinde fedayı can etmek ehass-ı a’mal-i bendekanımızdır.

Padişahm yüce bujTuğu®“* ile vazedilerek yürürlüğe ko­nulan devlet kanunlanna İtaat de anlaşmamızm gereğidir. ®‘‘® Halkm tamamı®"* kanunlarm korumasmdan/himayesinden istifade ettiklerinden dolayı ona tam olarak riayet etmekle mükelleftirler. Meşru şartlar® ® dâhilinde kanunlara riayet et­meye çabalamaya bilkuvve vazifelidirler. Kanuna riayet etme­yen adam, kendi fayda ve amacına uygun bir hüküm seçmiş demektir ki her birey, bu şekilde davranırsa, toplumun dar- madağm olması doğaldır.

Vergi

Is. 103] Devletin yapması gereken bü5rük işler ve bunlann yapılması için gerekli olan kurumlann®“*® yönetimi ve sürekli­liği için de birçok vasıtalara ihtiyaç olup bunlann sağlanması noktasmda herkesin üzerine düşen vazifeler vardır. Bireylerin kazançlan bunlann yapılması için tek başma yeterli değildir. Fakat onlann gelirleri, devlet hâzinesi denilen merkezde top­lanırsa bu İşlerin yerine getirilmesi için güçlü ve yeterli olur. Verginin tarifinde diyebiliriz ki, kcimu menfaatine ait işlerin ve mesainin yerine getirilmesi ve memleketin yönetiminin gerek-

338 Asar-ı Umrani339 Allah’m yeıyüzündekl gölgesi340 Hükümdarlar Allah’m İlhamda bulunduğu kullardır.341 Müftehir342 İrâde-1 Senlyye343 Fâriza-ı Zimmet344 Kâfîeten345 Dâire-i Meşrulye346 Müessesâtı Nâflaı Azime

106 Ahlak İlmi

lerinin yapılması ve bunun devam ettirilmesi için halkm her birinin kazancmdan ve kârmdan ayınp verdikleri bir hissedir. Verilen yer, doğal olarak devlet hâzinesidir. “Vergi, bireylerin idare ve idamesine mûteselsilen/birbirine bağlı olarak kefil olduklan memleketin asayiş ve selametinin temini bağlamm- da veregeldikleri sigorta taksiti gibidir veyahut devletin büyük hizmetlerini daha ziyade kolaylaştırmak, rahatlatmak ve bü- 5Tütüp güçlendirmek hususunda müşterek abonman bedelleri gibidir” diye tarif edenlerde olmuştur. Bundan dolayı vergi, hakka ve hukuka uygundur.®* “Sosyalist”lerin bu konudaki zayıf itikatlan batıldır ve çürütülmüştür. Vergi ile mükellef olanİEir, görevlerini yerine getirmez ve vergi borçlanm öde­mezlerse, genel yapınm®*® devamı tasavvur edilemez. Akçe/ para devlet katmda can su5m konumunda olduğundan onun kaynağı kurujoınca susuzluktan yok olmak doğaldır.

[s. 104] Fakat vergilerin belirlenip teklif edilmesi de, ikti­sat ilminin ilkelerine uygun olmalıdır. Yani adîdet ve uygun­luk gibi vasıflar arsmıak hükümetlerin ve kanun ko5mcularm nazan dikkatinden uzak®*® tutulmamalıdır. İktisat ümi, vergi­lerin miktarlannın oranlarından ve hesaplamasmdan bahse­der. Vergilerin belirlenme şekillerinin adalete uygun olmasını tajân etmek ilmi ahlaka aittir. Vergilerini zamanmda ödemek ve diğer vatandaşlarına da bu fikri benimsetmek medeni vazi­felerdendir. Kasten ödemejâ geciktirenler kamu hizmetlerinin engellenmesine®®“ veya gecikmesine sebep olurlar ve büyük mesuliyet altında kalırlar.

AskerUk Hizmeti

Yukanda açıklanan sebeplerden dolaja askerlik hizmeti de halkm tzımamma ait bir vazifedir. Askerlik hizmeti de bir ver­gidir; fakat bedeU Akça/para değil, kandır. Biz küçükken bü­yüklerimiz bizi muhafaza ettiler. İhtiyarladığımız zâman bizi gençler muhafaza edeceklerdir. Bundan dolayı bedensel güç-

347 Makrûn348 Btoayı Umumiye349 Dür350 Avk

Ameli Ahlak İlmi 107

lerimizin en olgun olduğu dönemde biz de o vazife ile mükel­lefiz.

Böylece askerlik hizmetinin şamil ve mütekabil olması lü­zumunu ispat ederiz. Fakat askerlik hizmetinin maksudu/ amacı daha âlidir/joıcedir. {s. 105] Bütün insanlar ölümlüdür ve bir diğerini doğurandır.®®* Daim olan heyeti umumiye yani devlettir. Devletin gücü/kıvamı ise vatandaşlannm kavmiye­ti, hükümeti asliyesi, ahlak ve adetleri, mezhebi, lisam iti­bariyle olduğundan bunlara suikast niyetiyle silahh olarak®® hücum eden ve mukaddes vatan toprağım ayaklar altma®®® alan düşmana karşı ko}TOak memleketlinin en büyük vazife­sidir. Bu vazifeyi inkâr edenleri veyahut yerine getirmeyenleri heyeti umumiye/kamuoyu reddeder. Her batmdan/nesilden sonra o batna/nesle mensup adamlar çalışma ve ilerlemeleri­ne göre, devleti kuvvetli veya zayıf bırakırlar. Pederlerin kaba­hatinden evlatlar ceza görmüş®®* olurlar. Askerlik vazifesinde tembellik etmek®®® hem geçmişimize hem de çağdaşlanmıza karşı küfranı nimet ve sözleşmeye karşı büyük vefasızlıktır.®®®

Asker firarileri haddizatmda reddolunduğu gibi kanuni olarak da hak ettikleri cezaj^ çekmek zorundadırlar. Aske­rin vazifesi canını feda etmektir. Bundan kaçmamakla bera­ber fedakârhğı faydah olmalıdır. Sefer vaktinde askerde iki sıfat aranır: Biri “cesaret/şecaaf’tır ki, tehlike karşısmda geri dönmemek manasmdadır. Diğeri “ihtiyat”tır ki, gereksiz yere nefsini tehlikeye atmamaktır. Subay/zablt, askerini esirge­mekle/korumakla mükelleftir. Zira bir adam bir kuvvettir, memleket kuvvete muhtaçtır, beyhude yere onu zayi etmek yakışmaz. Hatta subay bile fedakârlıkta eh sıkı®® olmamakla beraber kendini göz göre göre tehlikeye®®® atmamalıdır. Zira maiyetinin/emrindeki askerlerinin başı odur. O gidince mal-

351 Mütevâlld352 Mûsellahan353 Pâ-mal354 Dîde355 Tekâsül356 Ğadr357 Mûmsik358 Muhatara

108 Ahlak İlmi

yeti başsız bir vücut gibi kalır, [s. 106] Askerin vazifesi suba­yının emirlerine tam olarak itaat etmektir. Askerliğin sistemi­nin ruhu itaattir.

Hükümet Memurlannm Görevleri

Memur, devlet hizmetine girmekle nefsini ve malumatını ve yeteneklerini/istidadım kiraya vermiş demektir. Lakin bu ki­raya verme, işçinin veya hademenin efendisiyle olan kirala­ma akdi kabilinden değildir. Bir hademe hizmet ettiği efen­diyi terk ederek başka bir kapıya müracaat edebilir. Hâlbuki memunm bir ikinci kapısı olmadığmdan hükümet kapısmm özel olarak ®® hizmetçisidir. Bütün emirlerini icraya ve nzası- m kazanmaya gerektiği ölçüde meşakkatierini çekmeğe mec­burdur. Onun için memur bireysel yeteneklerini ve bilgilerini bir şekilde hükümete satmış ve büsbütün onun mülkü olmuş demektir. Hükümetin memurlar üzerinde hâkimiyet hakkı mutlaktir.

Memurun vasıflan “sadakat, istikamet, devam, gayret ve sebaf’tir.®®” Gayret ve sebatia çalışma memuriyetin sıfatidır. Manası mülk ve devletin ve onlarm sahibi ve hamisi olan zati akdes padişahmm saadet ve selameti uğruna manen ve cis­men vücudunu vakfedip varlık nedeni olarak onlan bilmektir. Kalbin sadakati en büyük ziynettir. Kalbi sadık hislerle do­nanmış olan®®* dünya ve ahirette mesut ve bahtiyardır.

[s. 107] Devlete hizmette istikamet/doğruluk, güzel ahlak ve tavır sahibi olup en sade tarifi, kamu menfaatini hususi menfaatlere kesinlikle kanştırmamak demektir. Hatır ve gö­nül ile veya rüşvet gibi kötü bir vasıtayla iş gören memur, istikamet, dürüstiük sıfatim bırakmıştır. Yolsuz yere aracıhğa mecbur olmak dahi aym kabahati seçmektir, özellikle rüşvet, hakkı iptal eyleyeceğinden onu kabul eden memur, işleri eh­line tevdi etme emri celiUne karşı asi ve hakkım tağyir eyle­diği adamlara karşı zalim ve bütün memlekete karşı münafık

359 Hasseten360 İkdâm361 Mütehalll

Ameli Ahlak İlmi 109

ve muharip/savaşan olur. Rüşvet veren®® ve rüşvet alan®®® malum olmuşlardır. Bir de her zamanda tecrübe ile sabittir ki haram mal, hiçbir zaman boğazdan geçmez. Haram malm geçici®®“ bir faydası olsa da akıbeti hüsran olur.

Devam ve gajnret, memuriyetin övülen vasıflanndandır. Devam, vaktinde işinin başmda bulunmaktır. Hizmetimizin başmda özürsüz bulunmadığımız zaman göreceğimiz iş, ya­pılmadan®®® kalır ve devlet maslahatı geri kalır®®® ve tehire uğ­rar. Bundan bazen maddi olarak ve her halükârda manevi olarak mesul oluruz. Devamsızlıkla adı çıkan memurun iler­lemesi sekteye uğrar.

Her gün işimizin başmda bulunup da boşu boşuna vakit geçirir isek, ne faydası olur?

Yukanda belirtilen nitelikler, devlet memurunun görevleri arasında olup®®’’ mutlak ve değişmezdir.®®®

[s. 108J Bu hususlarda aksamayı uygun görürsek mesu­lü doğrudan doğruya biz oluruz. İşi başkasma yönlendirmek sorumluluğu üzerimizden atmak olamaz. Mesela bir kalem efendisi/birim amiri, memura danlıp da devam ve ga}Tette tembellik etse, onun mesulü kendisidir. Çünkü kendisi birim amirinin hizmetçisi olmayıp devletin hizmetçisi olduğundan seçtiği rehavetin zararlan devlete aittir. Devlete en güzel şe­kilde hizmet etmek hususunda hiçbir vakit, hiçbir sebepten dolayı geri durulamaz. Himmetsizliğin hiçbir özrü ve şartı ola­maz.

Memurlann İki smıfı ahlak ilmine göre, mümtazdır/seç­kindir. Birincisi hâkimler, İkincisi de mürebbiyeler/eğitimci- lerdir. Bir milkin/yönetimin manevi, dâhili güçlerinin önde geleni ve hükümete terettüp eden mühim vazifelerden biri,

362 Râşî363 Murteşl364 Muvakkat365 Muattal366 Avk367 Ma’dud368 La 3îetegayyir

110 Ahlak ilm i

vatandaşların hukukunun muhafazası maddesidir. Bu da hâkimlere yüklenmiş, emanet edilmiş bir sorumluluktur. Adalet yolundan®®*» sapan®"° hâkim, bireylerin hükümete kar­şı tam olması gereken güveninin azalmasma sebep olur ve kendisi vicdamna karşı hareket ederek halka dahi bu yolda kötü örnek olur. Eğitimcüer de terbiye bölümünde açıklan­dığı üzere, memleketin istikbali olan gençleri hazırlamaya®"' memur olduklarından vazifeleri gereğince büyük sorumluluk sahibidirler, [s. 109]

369 Minhâc370 İnhiraf371 İhzâr

Ameli Ahlak İlmi 111

ONİKİNCİ BÖLÜM: İNSANİ VAZİFELER

İnsan tabiatıyla medenidir, toplumsal bir varlıktır. Diğer canlılar gibi yalnız yaşayamaz, mutlaka toplumla yaşamaya muhtaçtır ve bu ihtiyacı, maddi ve manevi olarak apaçıktır. Bireysel yetileri, yaşaması için gerekli olan ihtiyaçlarım teda­rik için yeterli değildir. Hatta soğuğa ve sıcağa ve hastalıklara ve vahşi hayvanlara karşı nefsi müdafaaya bile kadir olamaz. Yalnız kalırsa, fikri açıdan da gelişme gösteremez. İnsanlığm ilerlemesi, fikirleri paylaşma ile hâsıl olmuştur.

İnsanm ashmn ve kaynağmm bir olması, duygu ve eğilim­lerinin benzerliği insanları birbirine yakmlaştırdığmdan mez­hep, lisan ve kavmiyet farklarım öncelemezsek insanlarm ta­mamım tek bir toplum/heyeti vahide şeklinde tasavvur ede­biliriz. Önceleri insan nevi, bir aileydi ve bütün insanlar da kardeşti. Ailenin bireyleri aynı ihtiyaçlara tâbi’, ajmıı tehlikeli şeylere maruz, aym mesudiyete doğru yönelmiş olduğundan birbirine yardım ile mükelleftir. Her birey, diğerlerine yardım etmekle kendi mutluluğunu/mesudiyetini azaltmaz ve her bi­rey bir acı, üzüntü yaşadığmda bunun ailesini de etkilemesi doğaldır. Dolayısıyla insanların [s. 110] karşıhklı münasebet­leri temelsiz ve keyfi olmayıp bir takım kural ve kanunlara tabidir. Bu kural ve kanunleıra uymakla bireyler arasında ijd hâl/durum sağlanmış olur. İşte ahlak ilminin “İnsani Vazife­ler” ismini verdiği bu kural ve kanunlardır.

İnsani vazifeleri iki sınıfa tasnif edebiliriz. Bunlann her biri, akü yetisinin iradeye taalluk eden iki tür hükümlerinin bir şekline karşılık gelir: Yap, yapma. Dolayısıyla birinci sınıf va­zifeler, diğerleri hakkmda yapacağımız fiilleri ve ikinci sınıf da yapmayacağımız fiilleri kapsar. Birinci smıfa “Yapılması Gere­ken Vazifeler” ve ikinci sınıfa da “Yapılmaması Gereken Vazife­ler” ismi verilir. Yapılmaması gereken fiiller adaletten: yapılma­sı gereken/emredilen flüler İse kerem ve şeficatten kaynaMamr.

Yapılmaması Gereken Vazifeler

Şahıs, taarruzdan/saldından korunmuştur. Her akil sahibi ve doğru)nı yanlıştan ayıran kişi, bu hakikati tasdik eder.

112 Ahlak İlmi

Nehyedllmiş vazifeler, başkalarmm bir^sel yeti ve yetenekle­rine ve duygu ve duygulammlarma teıarruz ve tecavüz etme- mejd bize emreder ve bunlan öğretir. Burada insanı oluştu­ran unsurlar: hayat, namus ve haysiyet, inanç, mal ve mülk olduğundan belirtilen hususlar haJdsmda ahlak ilminin de­ğerlendirmelerini gözden geçirelim, [s. İ l i ]

1. İnsan Hayatı Tarizden Korunmuştur

Hayat, bize İlahî bağışlardan olup hayatımız esnasmda üst- lendiğimiz®^ vazifelerimizi Üa ile kemal mertebe elde edebiliriz. Hayattan ajnılmca diğer kazançlanmız da yok olur. Bir adamı katletmek, verilen lütfün en kıymetlisini yok etmektir. Kamil insan otaıa hedefine ulaşması için gerekil olan biricik araçtan onu mahrum etmektir. Özellikle ölmüş adamı geri döndürmek mümkün olmaz. Mcda veya namusa vuku bulan tarizin, saldı­rırım belki iadesi mümkündür; fakat hayat öyle değildir, haya­tm dokunulmazlığı hiçbir şey ile kıyas olunamaz.

Birde msan vücudu Allah yapısıdır, onu 5akmak kadar kötü bir şey olamaz. İnsanlık noktayı nazanndan mütalaa ettiğimizde, her birey, çalışıp çabalaması, fikri gelişimi, ay- dmlanması ve ahlaki mertebesi ile toplumun güç kaynağıdır. Katletme, toplumsal yapınm bir kuvvetinin eksikliğini doğu­racağından davacısı toplumdur.

Yukanda İntihar aleyhinde İfade ettiğimiz değerlendirme­lerimizi, başkasmm katli hakkmda da geçerli sayabülriz. Ah­lak kanunlarının bu husustaki nehyl/yasağı, medeni kanun­larda da apaçıktır.

Katletme fiili, hayatın her türlü saldından korunması hak- kmdakl hükümlerin tümünün hülasası, özeti değildir. Bir adamı dövmek ve yaralameık veyahut [s. 1121 onun hayati güçlerini zayıflatacak bir davranışta bulunmak da bu gruba dâhildir.

Özetle, medeni milletlerin kanunlan, katü hakkmda en ağır cezalandırma)^^ düzenlemiş, döven ve yaralayan hakkm-

372 Müterattibe

AmeH Ahlak İkni 113

da da eylemin derecelerine göre; fakat aynı esastan kajmak- lanmak üzere cezalan tayin eylemiştir.

Bununla birlikte, bazı İstisnai durumlar gözlemlenir. Kısa­cası, meşru müdeıfaada katü mazurdur. Şöyle kİ, insan haya- tmm dokunulmazlığı kuralırun benim hakkunda dahi geçerli olması gerekir. Sen, suikast niyetiyle üzerime hücum ederek ahlakı kanunlan ayaklar altınâ alınca, kanun hükümlerin­den faydalanmaktan mahrum kalırsm. Bir de ben ya canımı korumak ya da senin camm almak arasmda bir seçim yap­mak arasmda kalırsam, nefsimi muhafazayı ve müdafaayı tercih edeceğim açıktır. Ahlaki kanunlan ilk önce sen üılal ettiğin Içûı kendimi koruma hususunda tereddüt etmeyece­ğimden şüphe yoktur. Eğer nefsi müdafaa için seni katlet­mekten başka çEirem yok ise, ne vicdanen ne kanunen mesul olmayacağım tabiidir. Lâkin intikam meşru müdafaa değildir, bu hususa dikkat edilmelidir. Hayatımıza suikast edene kar­şı, nefsi müdafaa meşru dedikse de onun meşruiyeti, tehlike amnda nefsi kurtarmak için yapüma şartma bağhdır. Hasmı- mızı bize zarar veremez hálle getirmek maksadıyla yaptığımız fiüden mazur oluyoruz, fs. 1131 Bu fîü çoğunlukla düşünüp taşınmaksızm, aniden gerçekleşir. Fakat tehUke anmda nef­simizi kurtardıktan sonra, hasmımıza km bağlaj^p uzun uza­dıya İntikam vasıtalarım tasavvur ve tertip ederek onu İtiaf etmek, öldürmek hiçbir yönden meşru müdafaa sayılamaz.

Bir de savaşta iki tarafın cenkçileri tareıfindan ortaya ko­nulan vuruşma, meşru bir sebep İçm olduğundan harbin başlangıcı ahlak ümince İtiraza maruz olsa büe, İki tarafin vuruşması hakkmda hiçbir şey denüemez. Ancak savaşan tek tek bireyler olmayıp İki mületm insanlandır ve her İki tarafta bir diğerini yok etmejd hedefler. Hasım/düşman, yalnız harp gücü ve askeri güç olarak kabul edildiğinden, muharebelCT/ savaşlar hakkmda devletier hukukunda kabul ve tavsiye olu­nan kurzdlar ve bunlara dair usullerin esaslan ahlak ilmin­den çıkartümıştır.

Düello etmeyi Avrupalı yazarlardan bazüan uygun gör­mektedir. Çünkü henüz layıkıyla gelişmemiş, kalkmmamış

114 Ahlak İlmL

milletier arasmda “kan davası” gütme söz konusudur, bu or­tadan kalkmca düelloya gerek kalmaz. Zira bir “vazgeçti”leri için birbirlerini evvelce mukateleye/çarpışmaya davet eden, karşüaşmanm saatini, yerini, şartlarını ve hazır bulunacak şahitleri belirleyen ve husumetlerinin mahiyeti ekseriya bu kadar fedakârlığa değmeyen iki kavgacımn bu hareketi, nasıl insani sajalabilir? Kendisi katil olduğu gibi maktul de olabilir. Dolayısıyla iki kabahate/kötülüğe maruzdur. Bir de uğraya­cağımız hakaretin ve tecavüzün [s. 114] cezalandırılması için kanunlara müracaat edebiliyoruz. Kanunen cezai kabiliyeti olmayan kişinin, görünüşte hafif, mahiyet olarak ağır teca­vüzlerini ve taşkınlıklarmı cezasız bırakarak hakir görmek, hakaret taşmı jmce kişiliğimize yetişememiş addetmek onu­rumuza bir eksiklik getirmez. Çünkü vakar ve haysiyet bir insanm kalbinde, zatma ait vasıflarmda, fazilet ve kemalin- dedir. Onu bir hakaret ve taarruz ile zayi etmek mümkün değildir. “Alçaktan atılan taş yükseğe yetişmez” darb-ı meseli meşhurdur.

Bu değerlendirmelere dikkat etmeyerek düelloyu bitirip de el sıkışan^^ iki hasım nasıl oluyor da ikmal-i namus ediyor­lar, kanunun gereğini yerine getiriyorlar? Düello da galip ya da mağlup olmakla suçun hangisinde olduğunu nasıl anla­yacağız? Tüm bunlardan sonra düellonun neticesine adil bir hüküm diyemeyiz. Bu nedenle düelloyu hem şahıs için hem toplum için zararh ve tehlikeli addediyoruz.

Düşünürlerden idam cezasım dahi bahis konusu edenler olmuşsa da ahlakçılarm çoğu bunun meşru olduğunu dü­şünmektedir.

Şahsiyet Dokımulmazhğı

Şahsın hayatı dokunulmaz olduğu gibi özgürlüğü de her tür­lü saldırıdan/tarizden korunmuştur. Yimi, kanunen yetkimiz olmadığı hâlde ve kanunen belirlenmiş durumlarm dışmda bir kimseyi hapis ve tevkif etmeye hakkımız yoktur. Seçme

373 Musafaha

Ameh Ahlak İlmi 115

kuvvetini her ne sebeple [s. 115] olursa olsun kısıtlama® * hakkımız da yoktur.

n. insanm Namus ve Haysiyeti Her Türlü Saldundan Korunmuştur

İnsanlann ve özellikle de yurttaşlanmızm hakkımızda hüsnü zan/iyi niyet ve hürmet göstermesi bizim için çok değerlidir. Bu kıymetin/değerin sebebinin de kendi güzel ve iyi hareket­lerimizin sonucu ve mükâfatı olduğuna inanıyoruz. Bu hüs­nü zan içinde yaşadığımız toplumda birçok bü5mk faydalan ortaya çıkardığı gibi, bu ijâ niyetin erdemleri bizi teşvik eder ve yönlendirir. Hakkmda hüsnü zan beslenilmeyen kimse ge­çimle ilgili teşebbüslerinde o kadar muvaffak olamaz. Bunun sonucu olarak kişi esnaf olsun, memur olsun, tacir olsun, ücretli olsun, kötü şöhret kazanmış ise, teşebbüsünde/faa­liyetinde ilerleyememesi doğal karşılanır. Bir de haysiyetimiz yalnız bizim olmayıp evlat ve akrabamıza da şamildir. O bir manevi servettir ki, nice âlicenap adamlar onurlan için haya­tım feda ederler.

Dolayısıyla bir adamm namus ve kişilik haklarma, haysiye­tine saldırmak büyük alçaklıklardandır.®^® Diğerlerinin şöhre­tini lekeleyecek olan fiillerden ve sözlerden çevirmeliyiz.®’ ® İstihza, hakaret, küfür,ayıplama,®^® adam çekiştirme,®^® alay,380 iftira ve dedikodu bu kısım çirkin fiillerdendir. Namus ve iyi bir şöhret kazanma, zor®®* bir manevi vazife olmakla birlikte her durumda gerçekleştirmek için gerekli çabaya ve riayete layıktır, [s. 116] Bu kısım fiillerden insanm yüzüne karşı irtikâp edilenlerine; alay, küfür ve aşağılama ismi veri­riz. Bunlann hafifi alay, en kabası küfürdür. Alay edenin ne miskin yürekli ve cüretsiz bir adam olduğu meydandadır. Bir

374 Takyld375 Fazaylh376 Teberri etmehylz.377 Şetm378 Zemm379 Fasi380 Hlcv381 Mûşkll

116 Ahlak İbrd

künsenin yüzüne karşı küfür etmek dahi edep ve terbiye sa­hibi olan insanların kân değildir. Bir başkasını sözlü veya fiili olarak tahkir ettiğimizde, eğer o zat hak etmemişse hakkmda vefasızlık etmiş ve kabalığımızla®® da kendi terbfyesizıUğimizi göstermiş oluruz. Bu 35^11 zamanda insanhğa saygı konusun­da liyakatsizliğimizi de gösterir. Eğer hakaretimiz yersizse®®® af, kerem ve yücelik göstermemiz insanhğm gereği iken; nef­simize ait heyecanm tabiatıyla intikam vasıtalanna müracaat etmiş oluruz ki her iki surette de ahlak kanunlarmdan uzak­laşırız.

Bir zatı arkasmdan ayıplama ve ona küfür etmek de kötü bir harekettir. Kötü hâllerin birkaç türü vardır. Doğru ve VEiki bile olsa sahibine zarar vermek fikriyle söylendiği için kabul edilemez. Özellikle bir şahsa zarar vermek için hata ve kusur­larım saydığımız zaman hakikatten uzak düşmemiz ve mü­balağaya dalmamız tabiidir. Diğerlerinin aj^bım örtmemiz®® gerekirken buna ilaveten, şurada burada bunlan yaymak ve teşhir etmek ahlak kanununa aykmdır. Bunun tek istisna­sı, sadece şahitlik makammda bulunduğumuz zamandır. O vakit büdigimizi ajrmtıh olarak nakletmeye ve anlatmaya ka­nuni olarak mecburuz. Bazı kere de aleyhinde söz söylediği­miz adamlan [s. 117J pekiyi tammayız. Bir işimizi görmedik­lerinde, bir müracaatımızı kabul etmediklerinde -yani hiçbir alakamız ve işimiz olmamasma- rağmen onlan çekiştirmeye başlanz. Bu haksızlığımız ise apaçıktır.

Kötü hâl ve hareketlerin bir türü de aynmcılıkür. Bir adamı ayırmak/dışlamak gereksiz yere o adamı aşağılamaktır. Bazı kişileri güldürmek ve eğlendirmek için çoğunlukla diğerlerinde mevcut olmayan kabahatleri nakil ve tasvir etmek ve işitene tatlı gelen zehirli®®® hicve yol®®® vermek ne büyük alçaklıktır. Ayrımcılığı âdet, alışkanlık hâline getiren kişilerin hiç kimse­nin yanmda kıjntneti yoktur, onlara güven de du50ilmaz.

382 Ğalazat383 Bî-câ384 Setr385 Semm386 Âb û Tâb'

AmeU Ahlak İlmi 117

Kötü hâl ve hareketterin/zemimenin üçüncü türü garaz için olandır, kişisel menfaat için bir adaı^ı lekelemek onun düşüşünden®®’ faydalanmak kuruntusundan®®® ileri gelir. Eski Romalılarda bunun gayet revaçta olduğımu kadim/eski tarihte de okuyoruz. Hatta toplumun ileri gelenlerini ve zen­ginlerini kötü hâl ve hareket ile tehdit ederek onlardan para alanlara her zaman rastlandmaktadır.

Kötü hâl ve hareketin en fenası aşağılık iftiralar®®® şek­linde sunulmuş olanıdır. Kesinlikle bulaşmadığı®®® kusur ve kabahatleri bir âdama yöneltmek ne bü5rük haksızlık­tır. Müfteri/iftira eden ahlak kanununun en sert eezalan- na müstahaktır. Çünkü iftiramn duyulup yayıldıktan sonra tashihi güçtür. Hedefinin en kıymetli noktalarım mahvede­rek ve tahrip ederek ölümüne sebep olduğu büe vardır. Fi­kirleri basit ve muhakemeleri kısa olanlar [s. 1181 bir mec­liste bulunduklan zaman ya malumatfuruşluk ya da her şeyde bügiçlik taslarlar. Veyahut da bulunduldcin ortamı neşelendirmek için diledikleri ve istedikleri gibi ayıplama ve ajmmcıhğa koyulurlar. Bu hareketin kötülüğü®®' bir yana, bir de bu kötü işi yapanlar hoş görünmek istedikleri kişüerin nazannda haysiyet ve onurlannı zayi ederek zararh yaratık­lar sınıfına dâhü olurlar.

Bunlaruii-hepslnim^nşeinin haset olduğuma şüphe yok­tur. Haset nedir? Bize üstün®® olanlara alenen ortaya koya­madığımız husumettir. Erdem ve bügi açısından bizden yüce ve jmksek bulunanlara yetişmek İçin göstereceğimiz çahşma ve gayrete ise, gıpta denilir. Bu son derece övgüye değer ve rağbet edüen bir meziyettir. Güçsüzlüğümüz sebebiyle arada­ki mesafeyi kat edemeyip de orüan acizlik derecesine ve bece­riksizliğimize®®® indirmeye çahşmak kadar çirkin bir alçaklık yoktur. Haset edenlerin arzularmda muvaffak olamadıklan

387 İdbar388 Ümıüye389 MüfterlyâtJ Şenla’390 Âlûde olmayan391 Redâet

Fâlk393 Meskenet

118 Ahlak İlmi

her gün gördüğümüz hâllerdendir. Hasede karşı hiçbir mü­dafaamız yoktur.

Kötü hal ve hareketin şairane olan kısmma “hiciv” ismini veriyoruz. Nazım ve şiirler®®* insanlann dilinde kolayca ya}^- lır. Uzım süre söylenegeldiğinden dolajn hicivlerin senelerce ve belki asırlarca unutulmadığı vakidir. Şür, mübalağaya zi­yadesiyle müsait olduğu için hicvedilen çok kere büsbütün ari/uzak olduğu kusurlarla teşhir olunmuştur. Çok hicve­den®®® şairlerin hemen her zaman bunun maddi ve manevi cezasmı gördükleri muhakkaktır.

[s. 119] Gamz ve nemime, Türkçe dedikoduculuk dediği­miz fena huydur. Gammaz ve nemam/koğucu, bir adamm diğer bir adam hakkmda iyi veya fena söylediği sözleri ve bazı kere o şahsa ait olmayan sözleri ve fiilleri diğer bir kişiye ye­tiştirirler. Dost suretinde görünerek ona yaranmak isterler. Bunlann bu tür çabalan birçok nifaka sebep olur. İki aziz ahbabı bir diğerinden ayınr ve uzaklaştmr. Bu gibi insanlann yanmda tavırlanmızda ve dilimizde ihtiyatlı ve dikkatli olmak gerekir. Koğuculuğa karşı müdafaamız var ise, bunu hisset­tiğimiz anda ahbabımızdan sebebini açıklamasım istemek ve buna karşılık olarak kendisine ikna edici izahat vermek ge­rekir. Ayıp ve kusurlann araştırılması koğuculuğun bir alt derecesidir.

m. Dinler Tarizden Korunmuştur

Kâinatın bir halüd/yaratıcısı ve yapıcısı/sâni’ olduğu hiçbir akıl®®® sahibinin inkâr edemeyeceği gerçeklerdendir. Dinler, Allah tarafmdan gönderilmiş®®’’ ve emredilmiş olan büyük pey­gamberlerin tebliğ bujTorduklan hükümler ile tesis edilmiştir. Bununla birlikte nübüvvetin sesine vasıl olamayan kavimler ve kabileler bile kendilerince bir mezhep benimsemiş ve buna uygun yaşamışlardır.

394 Manzumât395 Heccav396 İz’ân397 Meb’ûs

Ameli Ahlak İlmi 119

Cümlemizi yaratan birdir, ehli kitabm ve Mecusi’nin yara­tıcısı başka değildir. Cümlemiz ona intisap etmeye çahşınz. Herkes babasmdan gördüğü mezhebe/yola girer ve kendi din ve mesleğini/yolunu diğerlerine tercih eder. Hangi mezhepten olursa olsun bir adamm inandığı değerlere [s. 120] saldında/ ta’rizde bulunmak, kalbi beşerinin en kıymetli ve en tatlı du­yusuna ve duygusuna dokunacağmdan saldıranm®®® şiddetli müdafaaya uğrayacağı inkâr edilemez. Dinlerin saldından/ ta’rizden korunması temin edilmiştir. Yalnız, ayininde mabut­lara insan kurban etmek gibi, ahlak kanunlarına aykın hâller bulunursa, o hâller yasaklanır.

Hukuk ilmi ve siyasette vicdani dokunulmazlık®®® tabir et­tiğimiz budur. Vicdani dokunulmazlığa önceleri riayet olun­mazdı. Orta Çağ*®° kanlı mezhep kavgalanyla dopdoludur.*°* Bu ilerleme çağmda bile Avrupa’nm bazı yerlerinde ara sıra uygunsuz hâller vuku bulmaktadır. Bazen Musevilerin uğ- radıklan tacizler ve tahkirler bu kabildendir. İslam devletle­rinde, hususi olarak Osmanlı ülkesinde, diğer dinlere gerekli güvenlik sağlanmıştır. Onlan tariz etmek/saldırmak hiç kim­senin hatınndan bile geçmez. Tarihe bakacak olursak vicdani dokunulmazlığa en ziyade riayet edenlerin ehli İslam olduğu görülür.

Dinî öğretilerde olduğu gibi felsefi ekollerde, tasavvurlarda ve diğer fikri değerlendirmelerde de AvrupalIlarda müsaade bulunmaktadır. Fakat bu müsaade yine meşruiyet dairesi içinde olmak üzere ilerlemiş ülkelerde caiz olabilir. Sınırlara tecavüz ettiği halde oralarda da fena neticeler [s. 121] do­ğuyor. Bu, toplumun mevcut durumlcinm ve smırlannı ihlal edecek ve zarar verecek dereceye varmamalıdır. “Her koyun kendi bacağmdan asılır” memasına uygun olarak*“ herkes kendi düşünce ve hareketlerinden mesuldür. Fakat diğerine yayılmasmda zarar ihtimali varsa, hükümetler yasaklama ile

398 Müteamz399 Masuniyet-1 Vicdaniye400 Kurûn-i Vustâ401 Mâl-â-mâl402 Fehvâsmca

120 Ahlak İbni

mükelleftir. İlmi birikimi geniş olmayan memleketlerde bu ya­saklama tabiatıyla daha sıkıdır. Vakıa olarak aleni bahisler““® ile yanlış fikirlerin reddi ve çürütülmesi kabil ise de o da unu­tan zihinleri bozar ve karıştırır. Dolayısıyla her yerde izin ve­rilemez. Osmanlı ülkesinde“““ adaba, dinlere, siyasete aykın makaleler ve yazarlar kanunen yasaklanmıştır.

Talan

Kendi düşündüklerimize ve inandıklarımıza nasıl bağlıysak herkesin de böyle olduğunu düşünmeliyiz. Kamu zaran ol­madığı durumlarda onlara riayet etmek gerektiğini açıkla­mıştık. Yalanm bu riayete zıt olduğunu hüküm olarak ifade ediyorlar.““® Zira insan fikrî hakikati araştırma““® meziyetiyle yaratılmıştır. Yürüme, llerleme““’ ve hareketinde kullanaca­ğı vasıtaların dahi hakikate yEikm olması gerekir. Dolayısıyla onu doğru yolundan çıkarmak ve vasıtalannı““® değiştirmek““® ahlak kanunlanna“*“ muhaliftir ve bize yasaklanmış bir vazife olarak belirlenmiştir.“" Bu vazifenin birinci ihlal sureti, al­datmakla olur ve aldatmanın en adi şekli yalan söylemekle olur.

Yalan nedir? Yalan, herhangi bir bireysel menfaat için di­ğerinin fikrini tahrif etmek maksadıyla kendi düşündüğünün [s. 1221 ve bildiğinin tersini söylemektir. Bile blle“* bir adamı yanlışa“*® düşürme onu hata ve suç yolıma atmaktır kİ- ne­ticesinde fenalık görüldüğü hâlde mesuliyetin bir kısmı al­datana“*“ alt olur. Yalanm ehemmiyeti bize itimat edenlerin emniyetini suiistimal ettiğimizdendlr; yoksa meşhur olmuş

403 Mebâhis-i Aleniyye404 Memâllki Mahruse-1 Şahane405 İtyân406 Teharri407 Meşy408 Alât409 Tağyir etmek410 Kanun-1 Ahlalilyye411 Vazife-i Menfi412 An-kasdin413 Sehv414 Mtığffl

t i

Ameli AMak İtan Î21

yalancınm“*® sözlerine kimse itimat etmeyeceğinden sözleri­nin o kadar“*® da ehemmiyeti yoktur. Hatta evi yansa kimse inanmaz. Bile bile yalan söylemek ve kendi inanmadığı şey­lere diğerlerini inandırmaya çalışmak ne büyük adiliktir!“*’'

Bazı hâllerde“*® Şeyh Sa’dî Şirâzî’nln “İyi niyetie yerinde söylenen yalan, fitne koparıp herkesi birbirine düşüren doğ­rudan İyidir”“*® dediği gibi yalanı seçmek““ gerekir. Onu tajön etmek pek kolaydır. Maksada bakarız yalan söyleyenin men­faati olmayıp da yalanm neticesinde bir hayır istenmiş ise, onu mazur görürüz.

Yalan, kendi bildiğinin hilafını söylemek olduğundan ken­dileri aldanmış veya yanlış bellemiş adamlara “yalancı” denil­mez. Doğruluğu“ * ifrat derecesine vardırmamak dahi İhtiyat kurallarmdandır.“^

Yalancı Şahitlik

Yalanın en kötü“ ® şekU yalan yere şahitiik yapmak ve yalan yere yemin etmektir. Yalan yere yemin etmek muhatabımızı daha iyi aldatmak için Allah’ın adına yeminle“ “ takviye de­mektir. Söze karşüık yalan söylemeyi tercih etmekle ortaya koyduğumuz [s. 123] adiliğe“ ® İsmi Celâlî’yi, Allah Teâlâ’)a kanştırarak adiliğin derecesini iki kat“ ® etmiş oluruz. Lisam- mızı vara yoğa yemin etmekten korumalıyız.

Yalancmm, medeni kanunda cezası yoktur. Zira yalanm tayini ve İspati mümkün değildir. İşitenin takdiri ve vicdani muhakemesi bu hususta belirleyicidir. Fakat yalancı şahit“ ’'

415 Kezzâb416 Çendân417 Denâet418 Ahvâl419 Dürüg-i maslahat-âmiz bih ez râst-i fıtne-engiz420 İhtiyari Durûğ421 Râst-gu422 Kavâid-i İhtiyat423 Esni424 Kasem Bi’llah425 Denâet426 Taz’if427 Şahit zor

122 Ahlak İlmi

hâkim huzurunda hakikati gizleyen, değiştiren'*^® ve garaza hizmet edendir. Onun için kanunda şiddetli ceza^“ tertip olunmuştur.

IV. Mal ve Mülk Tarizden Korunmuştur

Mülk edinmenin sebebini arayalmı: İnsan vücudunu koru­mak için yemek, elbise ve mesken gibi birtakım vasıtalara ve aletlere muhtaçtır. Bunicin kısmen hazır bulur ama onlar kendi mülkü olmalıdır. Eşya üzerinde tasarruf hakkı bulun­ması temlik için sarf eylediği çEihşıp çabalamasırun sonucu­dur. Mülkü tarif edecek olursak, insanm meşru bir fiil ve amel ile kendisine ait küdıgı şeydir deriz. Tasarruf hakkı, diğerine zarar vermemek şartıyla insanm malik olduğu şeyi dilediği gibi43o kullanmasıdır.

Mülkün Menşeini Düşünelim: Başlangıçta^®' hiçbir şey hiçbir kimsenin [s. 124] değildi. Toprağı en evvel işgal eden o toprağm meşru sahibi oldu. Zira onu zapt ve işgal Ue bir çaba­da bulundu. İlk İşgalin bir hak olması ancak bu çabadan ileri gelir.“*® Zira tasarruf hakkı onu işle5rip değerlendirme şartma bağlıdır. Mesela sEihipsiz bir arazide mej^ell bir ağaç görsemo meyveler benimdir demekle onlara mutasarrıf olamam. On­lan muhafaza ve sonra toplama şartlannı yerine getirmeliyim, bırakıp gidersem bir diğeri gelir, meyveleri toplar ve meyveler onun olur. Fakat ben meyveleri topladıktan ve sepetime koy­duktan sonra, gelir onlan benden alırsa, o vakit hırsız“*®® olur ve yalnız ağacm meyvelerini değil benim çahşma ve Etmelimin mej^esini de gasp etmiş olur.

Tasarrufun meşru suretleri üçtür: İlki çalışma, amel ve mübadele, İkincisi hibe, üçüncüsü de verasettir.

İnsanın çEilışmasıyla ve ameliyle kazandığı kendinindir. Onu dilediği gibi tasarruf eder, diğerine zarar vermemek

428 Tağyir429 Mücâzât-ı Şedide430 Keyfe Ma Yeşâ431 Bldâyeten <432 Nâşî433 Sârik

Ameli Ahlak İlmi 123

şartıyla sarf eder ve harcar. Yalnız toplumsal durumlan ve ahlcikı ifsada sebep olduğu görülürse, bu yasaklanır. Fakat mülkünün tümünü sarf ve telef etmeye mecbur değildir. Cim­rilik ve haset derecesine vardırmamak şartıyla bir kısmını ta­sarruf edebilir. Tasarruflarmdan istediği adama verebilir. Zira hibe dahi bir tür sarf demektir. Bir adamı malmı başkasına vermekten men etmek, mülkiyet hukukunu ve seçimini kıs­mi ta’til eylemek/durdurmaktır, [s. 125] Dolayısıyla hibenin meşruiyetine bir şey denilemez. Hatta yürürlükteki kanunlar hibenin öldükten sonrasmı^® da kapsamasmı tasdik ederek bunu kişinin vasiyeti kabul etmiştir. Şer-i Şerifte vasiyet yal­nız üç malda geçerli olur.“*®®

Miras dahi inkân mümkün olmayan“*®® meşru bir haktır. Bir insanm çalışma ve gayretiyle kazandığı ve güzel idare ile arttırdığı mallann ve mülklerin ölümünde yapılmasmı İstedi­ği şeylerin, vasiyetinin gereğince mertebelerine göre, akraba ve taallukatına intikal etmesi tabiidir. Zira insanm en ziya­de sevdiği ve diğerlerine tercih ettiği ve varlıklarmdiin haz ve mutluluk duyduğu akrabalandır. En fazla emek verdiği ve karşılık olarak ziyadesiyle yardımlaştığı, en ciddi şefkat izle­rini gördüğü yine akrabalandır. Bahtiyarlığmı en fazla arzu ettiği ve belki mesaisine kısmen illet eylediği taallukatı, akra- balan olduğundan öldüğünde malmdan istifade etmeye hak­lan olacağı açıktır. Veraset hakkım ilga etmek İnsanm çalış- masma bir sınır tayin etmektir. İnsanın çalışması olmasaydı bugünkü ilerlemenin hiçbiri meydana gelmezdi ve insanm ulaştığı yüksek mertebeler pek aşağıda'*®’’ kcilırdı.

Mirasçı olmaymca ölünün bıraktıklan umumun ortak ha­zînesi olan beytü’l-male alt olur. Özellikle devlet, her suretle malı himaye eyleyerek o mahn birikmesine manen yardım et­miş olduğundan meşru sahibi kalmadığı takdirde ona el koy-

434 Ba’de’l-Mevt435 Nâfız olunur.436 Gayri kabili inkar437 Dûn

124 Ahlak İlmi

ma*®® hakkı [s. 126] kazanmıştır. Bundan dolayı başka kimse hak İddiasmda yetkili olamaz.

Maddi ve Manevi MiUk

Diğerine zarar vermemek şartıyla nesne üzerindeki her gün­kü fiil ve çalışmamız geçerlidir. O bizim meşru mülkümüzdür. Sahipsiz bir toprağı bir çiftçi sürerse, gerek o toprak üzerine ve gerekse zirai ürünleri ve tabii ürünleri üzerine bir temlik hakkı kazanmış olur. Aym şekilde bir sanatkânn yaptığı işler, aletler ve edevatlar, bir esnafın yaptığı eşya ve kaplar*®® ken­di mülkleridir. Bir kâşifin jrenl icadı,**® bir şairin divam, bir ressamın levhası da o kişinin mülküdür, istediği gibi tasarruf edebilir. Telifler ve sanaj^deki temlik hakkı bugünkü medeni kanunlarm tamanu tarafmdan sağlanmıştır. Hatta mülkiyet hakkı pek çok memlekette milletlerarası antlaşmalarla ya­bancı ülkelerde dahi korumaya almımştır.

Ticaret ve Mübadele

Temliğin cari ve ahşümış olan vasıtası, mübadeledir/değiş tokuştur.*** Ticaret ehli, her zaman ve mekânda insan toplu- munvm çalışkan ve faydah bir smı&m teşkil etmiştir. Müba­delede dahi suiistimalleri yasaklamak için ahlak ümi müda­hale eder. Bir kere bayiye insaflı olma)^ emreder ve ihtikârı/ vurgunculuğu**^ şiddetle yasaklar. Aç kalmış bir atlıyla, ihti­yaç hâlinde bir parça ekmeği at üe mübadele etmek isteyen ekmekçi her durumda o adam hakkmda gaddar olur. Diğe­rinden fahiş [s. 127] fiyat istemek özellikle zaruri ihtiyaçlar­da yasaklanmıştır. Yalnız nefse ait eserler, bu kaideden bir dereceye kadar müstesnadır. Bir ressam, güzel bir levhasma ziyade fiyat isteyebUir. Meraklı bir çiçekçinin kış mevsiminde yetiştireceği mahsulüne narh/fiyat verilemez.

Eksik vermek âdeta hırsızlıktır. Tefecilik/murabaha da çirkin fiillerdendir.**®

438 Vaz-ı Yed439 E>ânî440 İhtlrâ’-ı Cedîdî441 Temellükün vasıta-i cariye ve adiyesi mübadeledir.442 İhtikâr443 EfaTi Kabihâ

Ameli Ahlak İlmi 125

Dtgerhün Mülküne Taarruz

Diğerinin mülküne taarruz/saldın, hırsızlık, dolandmcıhk, ba­takçılık ve emniyeti suiistimal gibi hareketlerle olur. Her ne suretle olursa olsun bir adamm mahm çalmak, o adamı iaşe vasıtalarmdan ve tekemmülünden/gehşmesinden mahrum ey­lemektir. Hırsızlık, şahsa karşı bir suç/cürm olduğu gibi her­kesi vesveseye ve emniyetsizhğe yöneltmesi nedeniyle huzur ve asajdşi dahi ihlal eder. Alanı iyice genişlediği hâlde bütün toplımaa karşı irtikâp olunmuş bir eşkıyalık eseri addolunur.

Hırsızlüs, diğerinin malmı zorla ele geçirme/gasptır. Hır­sızlık, mahiyetleri bir olmak şartıyla icra şekline nazaran çeşith türlere ayrılır. Mesela eh silahlı olarak yolcu bekleyen haydut ile kalabalık caddelerde şunun bunun ceplerini karış­tıran yankesicinin eşkıyahk derecesi bir değüdir. Fakat ikisi de hırsızdır. Aym şeküde [s. 128] ya eksik vermekle yahut sattığı maharm türünü yalan söylemekle müşterijd aldatan tacir dahi hırsızdır. Dolandırıcı, sureti haktan görünerek tür­lü yalan ve düzen üe bir adamı kandırıp onun malmı dolan­dırandır. Batakçı, aldığmı vermeyendir. Emniyeti suiistimal edenlerin ve senetleri ve muhasebe evrakım tahrif edenlerin dahi hareketleri esasen hırsızlıktır.

Hırsızlıkta intifa/menfaatlenme temel hedeftir. Bazı füUer vardır ki falhn kendisi menfaatlenmemekle beraber husumet, haset, intikam gibi kötü duygularm yönlendirmesiyle*** mal ve mülkü yakıp yıkma gibi tahrip tarzlarıyla diğerine zarar verir. Bu kötü fiUler de ahlak ümince reddedümiştir.

Yukanda sayüan fiiUerin tamamı, yapıhş derecesine göre kanuni cezalara uğrar. Çahntı mah saklamak veya ucuzca sa- tm almak gibi bu fullere yardım edenler, hatta büdUderi hâlde haber vermeyenler de ahlaki ve kanuni mesuliyette ortak ad­dedilir.

Başkalarmm mahm ve mülkünü korumaya riayet etmenin gerekhiiği ahlak ilkeleri tarafından aynntılı bir şeküde belir-

444 Hissiyât-ı Şen’iyye saikasıyla

126 Ahlak İlmi

lenmiştir. Mesela sokakta bulduğumuz sahipsiz mal bizim değildir. Sahibini bularak onu iade etmek lazımdır.

İhmalkârlık^® ve kaza ile istemeyerek diğerine zarar ver­mişsek bunu tazmin etmeliyiz, biz aldansak bile başkasmı al- datmamalıyız. [s. 129] Biri bize sahte para/kalb akçe verirse onu başkasma vermeye hakkımız yoktur.

Devlet mallarmı, miri mülkleri ve hayır kurumlarmı koru­mak da çok önemlidir. Zira onlar genel kamu yararma hizmet ederler.

V. Ahitlere ve Akitlere Riayet Zorunludur

Yardımlaşma/teavun ilkesi, hem maddi hem de manevi işle­ri kapsar. İnsanlann bir diğerine eylediği hizmet ya insanlık ve şefkatten ya da menfaatten ileri gelir. Şefkatten ileri gelen hizmetler, -sadaka vermek gibi-, hiçbir şart üe kayıtlı olamaz. Fakat menfaatten ileri gelen hizmetler, üd tarafm rızasıyla hâsıl olmuş mukavelelere/antlaşmalara dayanır ki bir tarafm vereceği hizmete karşılık diğer taraftan bir ücret talep belir­lenmiştir.

Bireylerin ve hatta toplumlann ekonomik hayatian, muka­velelerin ve cıkitlerin gizliliğine ve dokunulmazlığma dayanır. Bayi üe müşteri, fabrikatör ile işçi, mülk sahibi üe ücretli,““® borç veren““’' ile borç alan““® hep verdikleri söze güvenerek anlaşm a imzalamışlardır. “Mukavele, iki tarafm kanunudur” sözü bundan ortaya çıkmıştır.

Sözü Yerine Getirme ve Sözünden Dönme

Verilen sözü icra etmek, namı diğer ahde vefa, bir ahlaki kanun ve toplumsal gerekliliktir.““® Bir [s. 130] adama bir şey vaat ettiğimizde, o şey üzerine o adama bir hak sahipli­ği vermiş oluruz ki vadimizden caydığımız takdirde diğerinin müUcüne taarruz etme kabahatini işlemiş oluruz. “Kerim vaat

445 Teseyyût)446 Müste’cir ,447 Makriz448 Mûstakriz449 Lazımei ictimalyye

Ameli Ahlak İlmi 127

ettiğinde yerine getirir”“®« sözü yalnız akdedüen anlaşmalarda geçerli küınmayıp bilakis verilen her sözün gereğini yerine ge­tirmek hususunda da geçerli kümmahdır.

Sözünden dönen,“®* yalancı ve dolandıncı bü- muharmes- tir. Sözünden dönmekten birkaç tür zarar doğar. Eğer insan­lar arasmda verilen söze güven dujmlmasaydı ticari muame­lelerin, büyük medeni teşebbüslerin ve hatta bütün msanh- ğm çalışıp çabalamasınm imkânı ve anlamı kalmazdı. Birde sözünden dönen, kamu nefretini üzerine çekmesinin ötesinde zarar gören kimsenin düşmanlık hissini ve intikam sevdası- m uyandırarak kamunun fikri huzurunu yamitır ve geçerli manevi düzeni ihlal eder. Sözünde durmayan namerdin yü­züne kimse bakmaz. İhtiyaç zamanmda kendisine yardımcı bulamaz. İtibar ve zati haysiyetini kaybettiği“® cihetie akran

ve emsalinin hüsnü zan ve teveccühüne mazhariyet gibi bir ahlaki meziyetten mahrumdur.

Ahdin Yerine Getirilme Şartlan

Anlaşmalann geçerli olması için u3oılması gereken bazı zo­runlu şartiar vardır.

Anlaşma, ük olarak zorla/cebir ve tehdit üe im zalanm am ış

olmalıdır ve sağbklı bir ortamda imzcdanmış olmalıdır. Zira bir adamdan zorla aldığımız vaadin ifasını ne hak [s. 131J ile talep edeceğiz? Böylece verdiği sözün kıymetini takdir edeme­yen bir adamm, mesela bir mecnunun, sözünü yerine getirme vaadinde ısrar etmek doğru değüdir. Bu belki aleni bû- hak­sızlıktır.

İkinci olarak edilen vaat, adalete ve umumi adaba ve yü­rürlükteki kanunlara aykın olmamahdır. Böyle bir vaatte bu­lunma hatasım işleyen adam, verdiği sözü yerine getirmekle bir ikinci hata daha İşleyeceğinden onun görevi bunlcadan uzak durmaktır. Mesela biriıü öldürmeye veya bir malı çal­maya söz veren bir adam sözünde sadık olmamalıdır. Böyle

450 “el-Kerim İzâ vaade vefâ”451 Ahit Şiken452 Galb

128 Ahktkİlmi

durumlarda akitleri ve mtıkaveleleri yerine getirme gereği id­dia olunamaz.

Üçüncü olarak vaadin ifası vaat olunan kimse hakkında zararlı olmamalıdır. Mesela bir insan süıhatiiyken emanet olarak bize bir silah bıraksa sonra da delirip bizden silahı istese ona silahı teslimden kaçınırız.

Bu bölümü tamamlamak için şunu da ilave edelim; Muka­veleleri yazarken sonradan meşru olmayacak surette ondan istifade etmek emeliyle mukaveleyi eksik veya mukavelenin bazı maddelerini karışık ve kapalı yazmcik da ahlaki kanun­lara aykırıdır.

E^mredilmiş Vazifeler

Yukanda insani vazifeleri, nehyedilen/yasaklanmış ve emre­dilen vazifeler ismiyle'*® Is. 132] iki kısma taksim etmiştik. Nehyedilen vazifelerin menşeinin adalet ve emredilmiş vazi­felerin menşeinin kerem ve şefkat olduğunu da açıklamıştık. Birinci kısım, nehyedilen vazifeler, mutlak olarak mecburi kı- İmmışür. İkinci kısım, emredilmiş vazifeler de şarth olarak mecburi küınmıştır. Yani adalet nehyeder/yasaklar ve mutlak surette mecbur kılar. Şefkat emreder, mutlak surette zorla­maz. Şefkat, ahlaki dereceleri, mertebeleri seçme hususunda irade5Ti özgür bırakır. Nehyedilmiş, vazifeler, güya belirh ve net bir tanım ile smırlandınimıştrr ki onun dışmdakilere tenezzül etmek asla uygun görülmez. Şefkat, bu kesinlik derecesinde muayyen/belirli ve mahdut/sınırlı değildir, daima genişleye­bilir ve genişledikçe insan kemale yaklaşır, olgunlaşır.‘‘®‘‘

Adalet bir türlüdür, başka türlü adü olmak isteyenler gayn adü olurlar. Fakat şefkatli olmanm çeşitli suret ve dereceleri vardır. Velhasıl adalet, bütün insanlar haıkkında aynı surette bizi mükellef kılar. Hâlbuki şefkat vazifesi şahsa göre değişir ve farkMık arz eder. Bununla birlikte adalet, şefkatsiz olur­sa, tam sayılamaz. Mesela bir adam kati mecburiyet altmda olan adaletle ilgili vazifeleri harfiyen yerine getirdikten sonra,

453 Namıyla454 Takrîb eyler

Ameli Ahlak İlmi 129

seçimini irade ve ihtiyara bırakılsın emredilen vazifelere itaat etmeyeceğim şeklinde kullanırsa, vakıa olarak ahlaki kanun­lara göre, adaletle ilgili vazifelerinde kusur eden adam nispe­tinde mesul olmaz. Fakat vicdan öyle adamlarm hareketlerini çirkin kılar, kötüler. Onlan katı )^rekli ve merhametsiz diye aj^plamakla beraber hareketlerini şiddetli bir şekilde tenkit eder. Bundan dolayı yardımlaşma ihtiyacı insanın fıtratında, doğasında [s. 133] vardır; Rızay-ı Ezeli’ye yakındır.^®® Muh­taç ve geride kalanlann/zor durumda kalanlann hayat yük­lerinin hafifletilmesi maksadıyla kuvvet ve sahip olduğumuz nimetlerin bir kısmından kendimizi mahrum eyleyerek onlara yardım etmek, ahlakın gereklerindendir. Kendimizi meıhrum ettiğimiz kısım ne kadar büyük olursa, kazandığımız ahlaki meziyet de o kadar ziyade olur.

Şefkat iki suretle, yani hem bi’l-kuvve hem bi’l-flil göste­rişli ®® olur. Bi’l-kuvve/potansiyel şefkat, diğerleri hakkında hayırhahlıktır ki iradenin başkalanna iyilik etmeye alışmış temajmlüdür.“'®’' Bi’l-fiil/eyleme geçirilen şefkat, bu temayü­lün fîiliyaü demektir. İkincisi kerem ve mürüvvetin fiili eserle­ri ve birincisi yalnız kalbin arzu ve meylidir. Fiili olarak ihsan ve mürüvvetin eserlerini göstermeye iktidan olmayanlara kal­ben kerim olmak kâfidir.

Bilfiil Kerem ve Şefkat

Herkes vasıtalar dairesinde insanlara karşı hayır fiil ile mü­kelleftir. Denize düşen adamı çıkarmaya çalışmak, yangından bir adamı kurtarmak, fukaraya yardım etmek, bir garibi mi­safir etmek, bir hastaya karşılıksız bakmak, cahilleri ücretsiz okutmak hep bunlar şefkat eserleri ve cömertliktir.^®® Fakat bu fiillerin tümü bir derecede değildir. Bir garibi misafir et­mek veya bir çıplağı giydirmek, maddi güce ait şeyler oldu­ğundan bunlara “sadaka” deriz. Lâkin bir çaresizi kurtarmak için kendini suya veya ateşe atmak maddi bir hediye olma-

455 Makrûn456 Nümayişpezir457 Temâyüİü adlyyesldtr.458 Mekremet

130 Ahlak İlmi

yıp zati kuvvetiere ait olduğundan bunlara “fedakârlık” ismi verlllr.'‘59 [s. 134]

Sadaka

Sadaka, ha)ar İşlerinin en sadesidir. Kerim olan adamlar sadaka verdikçe alan kişinin duyduğu faydadan ziyadesiyle zevk duyarlar. Çok defa bir tehlike ve musibetten kurtulma- mamızı verilen sadakamn manevi yardımına bağlarız. Zekât, dinin farzlarmdan ve İslam’ın beş şartmdan olmakla mal sa­hibi olanlar, servetleriyle mütenasip surette hatta yeni tabirle yüzdesi itibariyle muhtaçlara yardım etmeye mecbur tutul­muştur. Zekât usulü Avrupa’da cari olsa, bugünkü “sosya­lizm” endişeleri vücut bulmaz ve bir derece sefalet ve zengin­ler hakkında kötü niyet ortaya çıkmazdı.‘‘®°

Sadaka, ahlak ilmine göre emredilen vazifelerden olup bazı şartlara tabidir. İlk olarak sadakayı erbabına ve en müsta- hakkına vermek gerekir. İkinci olarak aksi durumunda her ne kadar fiilin kıymetine halel gelmezse de cömertlik derece­sini aşıp da ifrata varmamalıdır. Üçüncü olarak akraba, arka­daşlar, dostlar ve vatandaşlar dururken uzağa gitmemek üs­tün tutulmuştur. Dördüncü olarak sadakada hajordan başka bir maksat, mesela gösteriş ve riya olamaz.

Fedakârlık

Fedakârlık, insan nefsinin en temiz ilk temayülüdür ve en bilinenidir ki; kendi bahtiyarlığım diğerlerinin bahtiyarhğmda arar. Muzdariplerin ızdıraplarmm hafiflemesi maksadmı adet edinir. Düşkünlerin maddiyat ve maneviyatım tamamlamaya çalışır. Js. 135] İnsan tabiatmı bunun kadar yücelten ve yara- tüışa ait aynalarını gurur ve bencillik tozlanndan/kirlerinden bunun kadar temizleyen hiçbir şey yoktur.

Hajor maksadı için nefislerini yok edenlerin övgülerine ah­lak ilmi söz bulamaz. Bu kahramanların birinci smıfım mu­harebe meydanlarında kalcin şehitier teşkil eyler ki İslamiyet’e

459 Tesmiye olunur.460 Giriftar olmazdı.

Ameli Ahlak İlmi 131

ait kitaplarda şehitlerin sahip olduklan yüce makamlar açık- lanmıştir. İnsan, hayatınm üstünde bir şey veremez. Bun­dan dolayıdır ki denizden ve yangından adam kurtarmak için nefsini feda edenler veya bulaşıcı bir hastalıkla hastanelerde mücadele ederken o illetin tesiriyle vefat edenler ksıhramanlı- ğın bir yüksek derecesine çıkmışlardır.

İnsani mertebelerin hangisinde bulunursak bulunalım in- sEinlığm gereği olan işleri yapmaya ve ortaya koymaya daima bir vesile buluruz. Her birimiz âlemi/insanlan kendi geliş­memize ve olgunluğumuza çalışEin ve hizmet edenler olarak görmeyip kendimizi diğerlerinin mutluluğuna bir vesile/araç olarak farz ve tasavvur ettikçe daha çok muvaffak oluruz.

Bi'l-kuvve Şefkat Yani Hayırhah Olmak

Emredilen vazifelerin evvelki kısmı herkese kolay gelmeyebi­lir. Fakat herkes hayırhahlık anlamında diğer insanlar bak­landa mürüvvet-mend/iyiliksever olabilir. Zira burada mü­rüvvet demek kendi türümüzün halinden büsbütün laka}rt olmadığımız ve onlann geçim ve selameti hususunda vası- tEilanmız dairesinde istekli olduğumuzu göstermektir. Zira bunda cebimizden veya zati kuvvetlerimizden Is. 136] bir şey çıkmaz, diğerlerine koruyucu muameleler^® ve gönül alıcı yardımlar*® gösteriminden ibiirettir. Mesela yolunu şaşırmış olan bir yolcuya yol göstermek, ışığından ışığmı yaktırmcik,* görüşümüze müracaat edenlere aklımız erdiği kadar yol gös­termek, tehlikede bulunan bir adamı haberdar eylemek hep haj^rhahlığa ait fiillerdendir.^®® Bu vazifelerin ifası o kadar kolay ve o kadar masrafsızdır kİ onu heba etmek çok kötüdür. Heba edecek derecede bencil ve taş jmrekli olmak insaniyete yakışmaz. Diğerleri hakkmda bu rütbe/derece kayıtsızlık ise bencüliğm/hodbinliğin son derecesidir.

Hajmrhahlık yolunda biraz daha ileri gitmeh ve zayii fikirli­lerin ve kapak vicdanlılann kusurlannı tahkir etmeksizin on-

461 Himâyetkâr Muamelât462 Muâvenâtı nevazişkarane* Bahl/cimri olan kimse ışığı eksilmek korkusuyla onu da yaptırmazmış.463 Efâl

132 Ahlak İlmi

lara acıma ve affetme ile muamele etmeli)^. Hangi adam var­dır ki hiç hata etmedim diye öğünebilsin. Birçok küçük ha­talar olur ki şiddet göstermek onların en doğru ilacı değildir. Eğer ufacık yanlışlıklan birbirimize bağışlamazsak hayat çe­kilmez bir hâle gelir. Hata ne kadar küçük olursa olsun ahlak kurallarma aykın ise de lüzumsuz zorlama ve şiddet hatcilıyı ıslah eyleyeceğine ümitsizliğe gark eyler. Engelliler haıkkmda da iyiliksever olmalıyız. Engelli bir adam ile eğlenmek, eksik­liğe ve ızdıraba duçar olanlan manevi olarak bir kat daha [s. 137] muzdarip etmek kadar namertlik ve gaddarlık olamaz. O dürümdakiler müdafaa imkânsızhğmda bulunarak ümitsizlik ve mahcubiyetin ve bazen de intikam hırsmm son derecesine müptela olurlar.

Nezaket ve Rıfk

Nezaket tavn da yalnız iyi/güzel adabımuaşeretin gereklerin­den olmamn ötesinde ajmı zamanda bir ahlaki vazifedir. Zira insana saygı göstermenin/onun hukukuna riayet etmenin dış görünümüdür.“®“ Bu öyle bir meziyettir ki uygulamalanmızı ve ilişkilerimizi latif ve hoş bir daire içinde deveran ettirerek umumi/kamu Eihlakmı hassas kılar. İnsanm kaba ve şiddetli tavırlarma, kaba ifadelerine ve mütekabiliyet esaslanna dik­katsizliklerine engel olduğundan daha mühim vazifelerinin ifasından yüz çevirmesine mani olur. Hâkimlerden/filozoflar­dan biri hiçbir caninin cinayeti İşlediği sırada nezaketli, süs­lü olmadığma dikkat çekiyor. Bundan dolayı nezaket, İnsani üişkilerimizrn, davranış ve tutumlanmızm zînetidlr.

Hataların Afîı

Bl’l-kuvve şefkat manasma aldığımız mürüvvetin en jKıksek derecesi kabahatlere af ve acıma ile muamele eylemektir. Birisi bizi tahkir etse cezasmın icrası meşrulyetsiz değildir. Hatta bu hususta davasmı ikame ettirenler haklarım talep ettiklerinde hiç kimse tarafmdan ayıplanmazicir. Lâkin kalbi görülen hakaretin ötesine }rükselterek cömertçe bir af göster­mek ve suçu unutuvermek, fazilettir. Yalnız af ile yetinmeyip

464 Zira rlasretl İnsanlyenln şekil hâriciyesidir.

Ameli Ahlak İlmi 133

kemliğe/kötülüğe iyilikle mukabele eden âlicenap cömertlere ise hayran olmamak mümkün değildir. “İjâliğe iyilik her kişi­nin işidir, kemliğe/kötülüğe iyilik er kişinin işidir” denilmiş­tir. Is. 138J

Hayvanlar Hakkında

Haj^ranlar vazife ile mükellef olmadıklanndan hukuktan dahi mahrumdurlar. Bundan dolayı kendilerinden her suretle fay­dalanmak meşrudur. Mesela her türlü hizmetimizde kullan­mak, mubah olanlannın etmi yemek, tabii tecrübeleri üzerle­rinde icra etmek, gerek beslemek, gerek avlamak hep caizdir. Fakat kullanımı bilinen bu hakkımızı iki sebep nedeniyle su­iistimal etmemelijâz.

İlk olarak, hayvanlar, ruh ve his sahibi olup muameleden müteessir olurlar ve keyif ve elem duyarlar. Hatta bazılannm yaratılış tarzlan hasebiyle insan ile aralannda karşılıklı bir alaka/ünsiyet bile ortaya çıkar.

İkinci olarak İnsanm vakan ha5 an hakkmda kötü mu­ameleyi caiz görmez. Haksızca bir hayvana eza etmek ve onu bağırtmak, kabalık ve zulüm tabiatma alıştırmak insani mertebeden hayvanlık derecesine düşmektir. İnsanm diğer yaratılmışlar üzerindeki tahakkümü ancak insani meziye­ti sebebiyle olduğundan o meziyeti kaybetmemelidir. Bir de hayvanlara eza etmekle insan nezaket hislerini ve vicdanmm tesirlerini eksiltir.

BeyitYani ağzında yem taşıyan bir kurtçuğa dahi eziyet etme.Çünkü onun bile canı vardır ve tatb olan can İse lıer zaman

hoştur.“«

Hakkaniyet

[s. 1391 Hakkaniyet“®® adi, adalet ve mu’dilet kelimeleri ile bir manaya gelir. Siyaset ilminde ve hukukta zulmün zıddıdır. Ahlak ilminde herkese hakkını vermek faziletine hakkaniyet

465 Farsça metni tercüme eden Dr. Aliye Yılmaz hocamıza teşekkür ederiz.466 Nasafet, nasfet

134 Ahlak İbrd.

ismi verilir. Fakat bazı hukuk vardır ki kanunlarda yazılı ol­mayıp ve yeterli garanti altında bulunmayıp feshinde dahi ceza gerekmez. Lâkin vicdanen ve aklen onlarm da^aygıya layık ve belki riayetinin de gerekli olduğunu teslim ediyoruz. İşte buna hakkaniyet ismini veriyoruz. Hakkaniyet, hiçblr mutleık yasak ile himaye edilmeyen hukuka riayet demek­tir ve bir de adalet, şer işleyeni cezalandırır, hayır işleyeni mükâfatlandırır. Fakat hakkaniyet, şer işleyeni işlediği şer derecesinde cezalandırır ve hayır işleyeni işlediği hayır dere­cesinde mükâfatlandırır. Yemi “ceza amelin cinsindendir” ®’ hükmünü hem mükâfatta hem de cezalandırmada uygular. ®®

Bundan ortaya çıktığı üzere, hakkaniyet adaletten çok daha güçtür, insan ilk olarak adil ve sonra hakkaniyetli olur.

İhtiyarlara ve hizmeti geçmiş büyüklerimize, ilim ve fen olarak yetkinliğe haiz olanlara riayet ve hürmet etmek hakka­niyete ait vazifelerdendir. Böylece insanların hayatını ve hatta açık ve belirgin haklarını diğerlerinin taarruzundan koruma­ya ®® çalışmak dahi bu kısım vazifelerden saplır.^^° [s. 140J

Dostluk

Dostluğun esası ilk olarak her şey hakkmda fikir ve hissiyat/ duygu ortaklığı ve birliği, ikinci olarak karşılıklı muhabbettir. Yakm efkâr ve hissiyat ve bir diğerini fedakârca ve vefakârca seven kimselere pek az tesadüf olunduğundan dostluk daire­si tabiatıyla pek sınırlıdır.

Dostlarımızı İ5ri seçmeliyiz, zira ahbap ve akrabamızla sık sık ülfet ettiğimizden onlann ahlak ve tavırlannı düşünmek­sizin taklit ederiz. Ablaklan ve kalbi duygulan bizimkilere tesir eder. Arkadaşımız nazik, tatlı dilli, hakşinas ise biz de öyle oluruz. Eğer onlar kaba, kötü dilli ve hakşinas değilseler onlara daha çabuk benzeriz. İnsan tabiatma faziletleri tsıklit, edepsizlikleri taklitten dciha zor gelir.

467 "el-Cezâ min clnsi’l-amel”468 Tatbik eyler469 Vikaye470 Ma’dud

AmeU Ahlak Ihnl 135

Dostluk, akrabalığı dahi geçer. Akrabamızı sevmeyebiliriz fakat dostlanmızla muhabbet ortadan kalkarsa, hiçbir men­subiyet bağı kalmaz. Hâlbuki muhabbetimiz olmasa dahi ak­rabamız yine akrabamızdır. İyi bir dost, dünya nlmetleriniri en kıymetlisidir. Fazıl bir dost, insan için ikinci bir vicdandır kİ bizim vicdanımız sustuğu yahut sindiği vakit o harekete geçer. Gerek bireysel işlerimizde gerek diğer işlerimizde bir eksikliğimiz olduğunda onu dostlanmız tamamlar. Ha}ar iş­lerine [s. 141J rağbet ve teşvik edip, ayıp ve kusurlarımızı tashih eder. Fazıl dost, herhangi bir sebep nedeniyle zihin kanşsa, yardıma gelerek nasihat ve öğüt ile tereddüdü izale ederek karanbk zihni aydınlatır. Mutluluk günlerinde mut­luluğu arttırır, keder zamaıılarmda elemleri hafifletir. İhtiyaç vakitlerinde imdadımıza yetişir. Çok yerde bir insan kendi için yapamadığım, görüp işitmek istemediğini dostu için ya­par, görür ve işitir.

Bu vasıflan toplayan dostlardan hayatımız boyunca pek az edinebiliriz. Ahbap namma tamştığımız ve görüştüğümüz birçok kişi vardır, fakat onlar dost değildir, bildik/tanıdık- tır. Eski filozoflar, faziletleri kazanmanın ve rezaletlerden ka- çınmamn çare ve devalannı saydiklan sırada ayıbı uyaracak sadık dostlann tedarikini ve seçimini dahi hatırlar ve onlan hayırla yâd ederlerdi.

Ahlakı güzelleştirmeye dostlann hizmeti inkâr olunamaz. Hz. Ömer radiyallahu anh “bana ayıbımı üıtar edenlerden Ya­radan razı olsun” buyururlardı. İmam Gazali rahimehullah bu hususta demiştir kİ “bir kimse eteğimizin altında akrep var diye ihtar etse/uyarsa, teşekkürler ederek akrebi izaleye çalışır ve kendimizi o adama minnettar sayarız. Hâlbuki ak­repten görülecek zarar, bedene ait bir eziyettir ve elemi de bir iki günlük acıdan ibarettir. Öyle ise, akreplere ve hayata ben­zemeyen ve zararlan kalbe ait olan [s. 142] elem ve acısı ebe- diyyen bciki kalacak olan kötü ahlaka alt kötü bir huyumuz hakkmda bizi uyaracak gerçek bir dosta ne kadar teşekkür etsek ve minnet duysak azdır.

136 Ahlak İlmi

Menfaat temelli dostluk, uygun olmaz. Garaz karıştırmak temiz dostluk sıfatını kirletmektir. Dostluk hasbî ve bize bağ­ladığı zatın liyakatinden dolayı olmalıdır. Yakınımıza bizim minnettar olmamızdan ziyade yakınımızda bize minnettar olma arzusunu doğuran dostluğa samimi dostluk denilebilir. Amaçlar ve menfaatler ki dalma değişir, sebat ve metanet şa- mndcm olan dosÜuk ile bir yerde toplanmaz.

Dostluğun devamı faziletlerledir. Çirkinlik erbabı arasın­da münasebetlerin devamı olamaz. Alıştüdan çirkinliklere karşılık uzlaşma olmadığından ayrılıklarında şüphe yoktur. Fedakârlık dostluğun esas şartı ise de adalete ve hakka teca­vüz etmemek lazımdır. Bize göre, mesela dostun yaptirtacağı büjmk bir kabahatten dolaja asla mazeret yoktur. Kişi ne ya­payım, dostumun hatın içm yaptım diyemez. Hatta dostumu­zun hatalarına iştirak şöyle dursun gücümüz yettiği mertebe onu ıslaha çalışmak ile mükellefiz, zira onlan lekeli tanıdıkça yakın bağlar gevşer ve sevgi sebepleri ortadan kalkar. Bun­dan dolayı dostianmızdan rezilliklere ilişkin hiçbir şey talep edemeyiz. Onlarda öyle bir [s. 143] durumdan haberdar oldu­ğumuzda müsamaha edemejdz. Çünkü dostisın yakınlaştiran ve birleştiren faziletier ve uzaklaştiran rezilliklerdir.

İşleri ters gittiğinde veyahut bir yanlış yaptığında dostu terk edivermek reva değildir. Kcizaen kötülüğe duçar olan dos­tu terk edivermek sevgi“ * şianna aykındır. Bilakis yardıma yetişerek hatasmı tashih ve telafi ettirmelidir. SEimlmi dost­lar, kişinin işleri ters gittiğinde kendilerini gösterirler. Zira garazsız dostluğun meydana çıkacağı zaman işte o zamandır.

Yabancılara Muamele

Devletler hukuku, yukandan beri tarif ettiğimiz insani vazi­feler kurallannm devletler ve kavimler arasmdaki münase­betlere uygulanmasıdır. Fertler hakkındaki hükümleri doğ­rudan doğruya bu kurallardan çıkannz. Mesela gerek ziyaret ve gerek ticaret maksadıyla memleketimize gelen yabancılara özel surette saygıdeğer bir şekilde muamelede bulunmeık ge-

471 Meveddet

Ameli Ahlak İlmi 137

rekir. Gurbette olmalan hasebiyle her türlü müracaatliinnda kolaylıklar sağlanmalıdır. Memleketin usullerine ve durumla- nna“^ vakıf olamamalanndan istifade etmeye kalkışmamak gerekir. Yukanda açıklandığı üzere, hemcinslerimizin hüsnü zan ve tcikdirini kazanmak bize göre, ahlaklı olmaya sevk ve teşvik ettiğinden onlara iyi muamele ile kendi liyakat ve milli değerlerimizi, meziyetierimizi de göstermeliyiz, [s. 144] Fakat devletler hukuku kurallannm vazedilmesi için başka bir ci­het de vardır. Şöyle ki bir milleti ve onun siyasi yapılanması olan devleti bir şahsı manevi farz ederiz ki fertler gibi onlann da maddi mallan ve manevi mülkleri vardır. Mesela ülkesi ve ülkesinin hâsılati, sanat ve ticareti bir devletin maddi mülkle­ridir. Bağımsızlığı, birliği ve bütünlüğü, asayişi, refahı, siyasi nüfuzu da onun manevi mülkleridir. Fertler hakkında bun­lar nasıl tarizden ve her türlü saldından korunuyorsa, kavim ve milletler için de bu açıdan riayete layıktır. Diğer milletin hukukuna riayet etmeyen millet, ahlak kEinunlanna göre so­rumlu olur; mükâfat ve cezaya müstahak olur. Cezanm iste­yerek ve rızayla icrası imkânsız hâle geldiğinde savaş çıkar; dolayısıyla savaş hukukunun kajmağı da işbu imkânsızlıktir.

Bununla birlikte muharebe bir takım kurallara tabidir. Ahlak ilmi, ona bir ilmi zaruret olmak üzere müsaade eder. Sırf meşru müdafaa suretinde kabul eyler. Bundan dolayı hukukun yerine getirilmesi için zor kulicinmaya müracaattan önce konuşma ve tartişma yoluyla ihtilafın çözülmesini ister. İhtilaf, çözülemediği takdirde kılıç çekilmesini çaresiz tavsiye eder. Öyleyse savaş, hakaret ve tarizden korunmak ve muha­faza olmak ve günü yaşamak için seçilmelidir. Bir de resmen savaş ilan edilmeden önce tecavüz ve taarruza izin yoktur.

Savaş ilan olduktan sonra gerek savaşın oluş sureti ve ge­rekse vasıflan nazan itibara alınmalıdır. Yalnız resmen silah [s. 145] altmda bulunanlar asker/muharip diye isimlendi­rildiğinden savaş esnasında ihtiyarlarm, kadmlann, çocuk- lann, hasta ve yaralılann hayatına riayet mecburidir. Hatta

472 Usul ve ahvali memleket

138 Ahlak İlmi

firariler, silah kuşanmayan'*’’® köylüler ve silah bırakan asker­ler bile öldürülmez. Öldürülmeleri alelade bir cinayettir.

İkinci olarak savaşı vahşi bir tahrip vasıtası gibi telakki etmeyip insanlığm Zcirarlı bir musibeti olarak addetmek la­zımdır. İnsani hislerden uzaklaşmak, canavarlara'*’’'* ve yaba­nilere ’ ® yakışan hareketler göstermek reva değildir. Çünkü bütün eski/tarihi eserler, kütüphane, müze gibi şeyler ki medeniyetin mahsulü ve bütün insaniyetin özel mülküdür. Onlan ve hastane ve mabet gibi harbe hiç dahli ve tesiri olma­yan binalan tahrip etmek olmaz. Aynı şekilde kuşatılmış bir beldenin içmeye mahsus“’’® akan sujrunu'*’ ’’ zehirlemek“*® de kötülüklerdendir. Fakat kuşatüanlan teslime mecbur etmek için sujm kesmek caiz olur.

Savaşta, basma verilen söz, tamamı tamarmna icra olun­malıdır. Askerin özel sıfatı'*’’® olan namus ve mertlik bunu icap eder. Aynca, verilen söze itimat olunmasaydı banşm geri gel­mesi mümkün olmazdı. Kumandanlardan biri hakkmda riva­yet ederler ki kuşatıldığı kalede askerine kösele kazmtısı ve ağaç kabuğundan yoğrulmuş ekmekten başka yedireceği ol­madığı hâlde kale içinde bulunup da besleyemediği esirler için olmak üzere söz [s. 146] vererek düşmandan yiyecek almış veo yiyecekten bir tane bile kendi askerine yedirmemiştir.

473 Bedest474 Slbâ’475 Vuhûş476 Şûrbi mahsus477 Abı câri478 Tesmîm etmek479 Sıfatı mahsusa

Ameh Ahlak timi 139

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DİNİ VAZİFELER

Hak celle ve âlâ hazretleri âlemlerin Rabbi’dir. Kâinatı yok­tan var eden, gökleri ve yeri ve onlardaki var olanicin ve yaratılmışlan yiiratan O’dur. Bir’dir, ortağı ve benzeri yok­tur, mekândan münezzehtir, işiten ve görendir. Varhk sıfatı ulühiyet zatına özeldir. Bcikî ancak O’dur. Kâinat mademki yaratılmıştır, mademki yaratılmışm bir başlangıcı vardır, o halde her bir şeyin hem öncesinin hem de sonrasmm olması zaruridir.

Hamd ve övgü, en ulu ve en yüce zatma ki insanı en gü­zel surette yarattı ve akıl ve ferasetle seçkin, yaratılanlann en şereflisi kıldı. Nice peygamberler*®® göndererek onlara İlahî hükümlerini açıkladı ve hidayet yolunu talim eyledi. Her gün bin türlü nimet ve lütfuna/inayetine layık gördü. Hayatımız, sıhhatimiz, aldığımız her nefes, çiğnediğimiz her lokma onun tükenmez nimetlerindendir. Biz de bizi yaratan ve bunca ih- sanlarma mazhar buyuran Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretle­rine nimete şükür ve kulluk vazifelerini ifa etme (konusunda) borçluyuz. O insanm/abdin ibadetine [s. 147] ihtiyaçtan o varestedir. Lâkin kula yakışan şükür ve övgüde en ufak bir kusur etmemektir.

Cenâb-ı Râb Teâlâ, bize adalet ve ihsan ile emretmiştir. Başkalarma karşı adil olmak, nehyedilmiş vazifelerden kaçın­mak; iplik yapmak, müşfik olmak şeklindeki emredilen vazi­felerin esaslannı on ikinci bölümde biraz açıklamıştık. Rab tarafmdan“*®* nehyolunduğumuz şeyler, haddi zatında çirkin ve reddedilmiş olan fiiller ve amellerdir ki bunlar bireylere alt görülmesi mümkün olma)ap tem5rizi/aynlması ise, gayet kolaydır. Vazifenin şekil açısmdan tarifi bize bu husustaki ölçütü gösterir.

Cenabı Hak’tan her ne emir varit olduysa, bunun insanlık için de rahmet olduğunu aklen de tasdik ederiz. Emirlerini tutmakla ve nehiylerinden kaçınmakla kerem ve merhamet

480 Peygamberân481 Tarafı Rab

140 Ahlak İlmi

feyzinden hissedar“*® olmayı istirham ederiz. İlahi emirlerin­den ayrılmamak, adalet divanına ®® ve merhameti subhaniye- slne kalbi bağ ®"* ile sonsuz ®® inayetlerinden ümit kesmemek ve ona tam bir tevekkül ile bağlanmak gerekir. Derunumuzu/ içyapımızı hikmetin başı olan Allah korkusundan uzak tut­mamamız gerekir. Saadeti ahlaki faziletlerden beklemelidir. Ahlakı vazifeler cenabı hakkm insana özel bir lütfü olan ak­im, hayır ve hüda yolunda tajân eylediği doğruluk kuralların­dan ibarettir. Onleınn ifasına çalışmak, daha bu gibi vazifeleri hüsnü icraya itina eylemek vasiyetleriyle dersi sona erdiririz. Tevflk Allah’tandır.

k itabin OSMANLICASI

482 Beher-mend483 Barigah-ı ma’dilet484 Rabt485 Bî-Payân

\ í V

.jjSvZVp' I J J j «

4> ---=-'3 *j . ‘J^’* 'r*->m **

j3^;:._j (j - ^ 5 j l j lJ j lc ^ . î « jS OjI^Â-îj

ûJ^l) ¿)_Jİ «—ai\iâj

tir ü- r’V -?’.j^^i)’V\ j JUs\jVJ'iJJ^r'J^-::* »aut\jj.!>-

j , !>-!wVy t i ¿ > ^ ¿ \•X•S

. juXil AjİJİ _J| » j (3’“!: »-’'^

â y f ) ___>' ' t ' ^

_ji» Ö A ' ı3!,“ ' * iß~'

j , l j\ - ^ » j r OiAi-Ai’ULs ^jT<ja*.:»-S 0-ai'jí.^j

a j\> .'jj->^J

o U ^ 4^ wAs ia> J A l_ -< o l> « -- '

j-b J^"c .)^ ^ JjU,-. . ‘ ¿L<tf-_\ )\!^\ ¿)Vj\

wâia ^l-j\ ti\â>- ujlls^

¿)j<*.2C— j>c-\j» j5 î ** ’J ú ¡::"‘ jV j\

. j Jlı \ ¿ i*M Uip\ j ! f \

> Í 1

» «0 <LA>d i^ >• U j

¿)asjí (jL.U/1^, jo ^ U J iıj j ji.r^¿>. >li.j J,p- ^3-

j ( 5 * - 5 y ı j ‘* } j j\j

, j J .A ^ a jO ı 'lC » jAS jJ t i j j l i i j d X 4 0-1JÍ ¿ )b i J

(Jk. . jA-.*<¿ár aİLb i O l j ¿ '“*-“

t iU . . ¿İ9_^İ5 <Í¡.ÍjU ja s j l^ ^ (.bU o l : ! ^ . j ^ T

j l j \ aİjİ J j\ Cst).ju j ^ j j j i j

¿r*“* ' (jl*-il ^S^l^*)\c\j Jıi l o l j lıJ'j

o S j l ^ j[_ :¿ J j f t j j 4(.,J

(3i»fl*j ı>^" 1^\ j l j• ♦• * • »

j j V •c_^ *İjj ' ,oljl:c 'j ö f j > ^ 3

Âw>'l-«r.-\ A :f^ j jbljl|¿^J<_ * j j .J'J-’-J.wljlfiJ ^ til’T A*.â)

t_fUİjA:*4 ^ j j¿ y J U ¿>. j b

j l 4_ u.j U . i , o j ^ ı l üj

M « v*; «i-»’

*1 »Jt! j"^ «iX*J 1

iS j } ^ jjL > - ij J > »-3 j^ 3 ^ J i ) ^ S > - j ^

Ù j j t i^

i ■4 . ¿i<it\

. j«c»U»-

V J ^ } t i^ AiU.Só-j Ak*a\j J u i^ .j^

o L —>• 4«i'j\ ^ jV ¿Xi'J ■>.& _r^ '^ . ‘ * j'.

Ai\j\js¿ ¿ ) ^ * l í •î'^>-J 3 J ¿ ¿ o l= jü i\

t jl* 1 4 ^ o U ' • jx J ^ ä \ jj f t s ß ^ J ^

viiili'U\ <J J i*a\s>tZS'

Jîi-J Al J > - ^ 3 A»'Í¿-A:-*!>*J c ÍJ ^ l.t Ji^.«»U. ¿ íU

ü ; ^ d U jT 4 jL j l d -r j o y - j ' i

JiÂS jJjc.lLi.uiijS'J^.t.-i o l dÄi#

l i j- * 0>^.'

1^\

ol^J l i Í*, J j ' 13-^-»

çcU SjIo tiJüJ AjVj\ Li^MP- jJ»\

^Jj<y)\ c A j j »^4-12^ cijr c f i

^ a - Ip jJ ^Icl <OjJ u9*:?>jl*

#jjU-

N*

M i

j A^J j9 J j j -ia.Ä9

l i ' jJ

» ilL w I^ iij . j j j l j L Í i J^. » i j 4>j U Jl_j.»|

. jjJjU tU lJ jj _/ i J ' j l ^ J ¿^tíLaj (J^<^U-

^3^'3 3 V—** £ ^

0 ^ * ^ |J«<a) jU j » •J.IÜ»’ j \ . jJ i j )^ A * (Jj.lnA

J y ^ A jU ff 'i «l*;.tc j O yi>- d l l L

^ 1 J9^\^<^J\j j^^lsJlj J-'î'l • i

• v iii^ »- (3_j¿»“ 4 "^ jl

iTl JMÍ-1 ^ . jX0i\i aJS^ß ^\\, J 4, jlst ^

v-9 j '* ‘ 3 • bAC-1*-.« y~* J'

A.İ0 ».lUi •^>,1 J j»9 » X » j_j*i» Ac-j rw<»•I' "' . . .' ** r *V* . 1** * •

‘O'— • J 5 ^ J < _ l i ^ J j l ¿)Xlie>-\^ AiAi j\s oj İ

jl> -li j \ j j l

jy ^ A j <iijL.2s»- *t j [ i f ’ . jO ii < - - »y

«J j- . Ö3^y » i jJ a » - j 3

3 J !J ^ ^ J j! J - > ‘r ' -»*■ 'c-J

r^ jfS ü li./ 'ï' » liJ> -» ¿ 1 • J > ^ 0 -».ïa lij\ j;>\c.\ -V jla!^

\(wd 1 id iitijli? ’

X i r íüjl

J j l -OU.

• ¿)Jj1 •A.dj.o j jifiiÁ} j jb i ju9>yj «-«jji’’

. I j j ' ¿)_ e jL U i ' 1 J

¿JjT ¿-»JJ ú V i ' "»t-o*

CTÍ**^' iljlA_¿..l < j\mA . jjOJtU

.j a Ju^ jü I

¿Aaí:— . j j 1^3 . J j j ^ / '

. JA-IC'A j l

4) 4 lau« <LjU>1Sêê • » •

t^ÍUJi j Jj ; J j j Jj2>-

' .j ^ a ^ J a Í A » ^ i j l i J «JjJtMUi>Xt|^9' <>wLuÍ\

i í l ^ í Jl tíi/^j^ jj-«l¿-i j5 *a :5>-

4>a-íá* O j i ^ í ü j O j l j l ü j ^ .jj^J

‘ (3^j| » J A ı ' l C jjy ^ • ji«xZ> I

. i i l . * i . * f b ^ •XJ.'M:^\^y j l j j ^ 4 ;* -^

«I íuAÍIs 4)ajlA*_<ol (JiAi J ü J iy ^ ß j ü lj>"ij Jj.-««^

Al«J,j\ ;J>\>-1 j3j —■•J’_ A'wjrai' J jji»

iS{/^*^ '^lO^ j <v).«»U-» »^>1 I j l i i

• j j j } \ J -^

JiU-1 j»l»

Ü J jj^ií;- jVjl <Í J f'j ^1> jA » V Vİ.-JJ 4İAş-*0)\ jUa9-l Jfi

% « ‘ J-i j I iJ<—ÁiV

i3-*^ ,cT — ¿ « i:- Ait:—

.jjldijj vl.i jl“ Û.À-»

* j¿ ^ í . j** :^ ji lí-i'* ¿j->^»V •^J •y.J

<M.jjjl ¿lji¡_l jla_;:- a j ^ 1¡3 ü-»^í' y

j 4* (l)Vj^ C.4I1* j o U t jj)^>e!;.* Icía

•.c- t^Vv * j j

|»lji «OIIai ^ Ü ol»j\ .Jj4^ JÎI-Â9 t/ \ jj

j>C«) a Ij ÍwáJ^ (J¡6 -c5 * - í j ^'* oU-l.*-

i» j S iiXiiÚMJá ^jK^IjÍ* . J*A>J» tiL¡> a.Ai‘ ilJis-V

^ l i l i i l i - j j .j-*“*j*^ cil»<lÍA(\ j j ^ ; j > - j »j-v—iV

oj"Á.«>* j". j jV j i » 0 *^ ^ ^ iJj'*' j . ^V

Ú j 6 t í f,^}> « . X

j*j«.->j¿jj->jj1» 4*j-^ illji-í'i Ai-“l!^i-iJj.*r-.<jj

A¿--v. 'U» t S I -^j,j j ¡ ^ * (3*"^V" ü ^

. J jljl j í l ) CJ'ÍjI* y l^ \ J ^ J ^ i a i l j j

j 4 Jfi é á jl I J i^ii» Jr jU t4 4 U j

«' '. i, ■ 1 1 ‘ *': ' " "i

#-^;*l)\vi)jU^ .j>A)\ (3 >1_/9 _} 4)1 j l

« j Ía *\ * - V ) j _Al t ^ V i o -V i^ L » j

*Jj;. ó y ^

• -*.-.Í.|l\

_0-\)\ j l . liAi * j. jcL > - j\ j ) .

«A—-I'Uj'íCíI» >-jU>-1 , j j ^ ^

\¿^iX.lÚÁ . JJ.Kİ Z ^ j ú i Jais j j j b

jIÁ'iJ J * jW- __«•X5 \

j j j l ; J j U » jlUí*-! -C- miOj^

• c íjJ j- '« ' jT V ? ^

jU ljr j 1^ » <IP 4ü' ^ .J jJr'

M^K^yAİ- mjiI a -İ^ j fUl . iS ^ J j j j^ , « j_ÿ— -ij\

jlL»-! y ¿ j\ j o » A i d ' j t

Jj\ (SJtrK'jTj J_ -AİU (Jyií .ilj*-'»!4ı'-Al-OjJzA J_^ j4> j2p 4*5 .) U. »Jji\)o jI.aH«

• j-vTjl—^ * ^ ß ~ J. J j" >A)Id

O jl j l ^lo <Jtf jJa* j aTL>- j i_>jlîc \4<ji

ö5ti.l jJUi

j i L j j

J jBTi( ^ Vj\ J . U diil::— J i

"t-jJ.' ■ '■“ ••t. ■■ -,} , İÎ:- '■'■■■■.. ■-! .‘ ■. "■ •.■■■’ ■, ■ ^ 'j I viAı. 4lijy j j j o _j

/'■ '■ '. : ". ' ............. '■", .... ■ ■■”■

jLp5-i>ij ^ ^ j ] j i i ] j iijrû ( câ\\J»»l» j

jr l'i» 11)jl> •j-A'J

ı*>s iı__.ii) *,ü j* . ‘ -A* ^

j^^L»<ja9 - İS»“ jri_<¡ai, • j~ÎJ • -A> ı3 ^^ '

■ • JJJ j j - ^ i j »

J ît* 3 »^7^ ^ “■ jâ

j .j i^\i_ß\ O j»l^^y*\)Jı\ «îT JId-

¿)İ—İİ\ O - ' j i jr . j jü <ilu< jlcİü,» L-'>•<.Î "_', r' . i. •;, .' :, . . -V; ı...,./ ' .-V. .;' '!■• •- ^

i!_p ii jT A ü S c*5jı

Í j-A»V iJ«.ıi'|j« ilı y —-t

‘r'V

^ j i s J ^ Ciİamj

t5 ^ ^ , j X X ! » dULU «A9ÿi>- J

.Jj^. ß J r ^ J A j k - J CdLiİ

.«-*«y \ t ? “J »A lie -İ * « » Jİ(»Î»J

•^liı. J \f"A ¿J_/» I ÍAO j

-AA4._«ut CJuÁ K^ <I£j\ jjj-»4¡_\ i«<«5 ^ ío jl^ jV

• o le j aÎj^â>- f j f j^ 2r;* ^ j j X\

.i<j\ j»>" j o \ jl^ yi» «£J1»Xfr j jj^£û

/-i j^ C^-oİ Jaîi •

olsK^ j w - ( j l ^ ı \ j t i - j »itljl^

jV* o lsK İ ^ ¿fA » j^«i'

, ' • > . 'J:J-‘■• C AuûA jLjUu.» 0*^j*

• j Jj\c V ¿ ) i « « i l

■lis _J U.İC' j _1«>aİ ¿)Vj ^

- , jJİJM llij.A)İ0 AlÂ-ıJviiis'J J*"3 '^}‘>J J l^ v U*

jJaIjAS» i3j 4>- jjP>- j tS "^ ilj|jl_-«î \

JiûjA.mJt ¿),AİfUij ^ J * , ¿)X^^mî

y v A

lé ' '■.S»«J 41 <k.i-Üj CjUj*_>- — . mL'I />

<4L& ij~^ ¿ ) j İ j İ 9- ¿)Xjl»aij|l

•jjcU.A¿- >U* . jiAcjJ-İ4 ¿15-1

t jS 'i i

^'Vjl J ii^ ‘ ¿A<*4— i i)Jî ‘ ^ • XJ j j j \

(jfj*^>~y ö'^J^ 4L*aır-»<\ i » ü , jjjl^• J jU>*I-*\ » ^jill

^ J j\ ,5»'l—-» ^J^ j <03J ‘ VjJj_^i» ¿AwjUi«» yj9- . jJjl_ji» 1 ¿ s-4.*rj j l j j l j i yi:u

4 ;_4 Uı» Ai>\c, 4* j l—51 4 ^ *> ti

•Ji’l jj4« ^ -1 #-Câ»- j \ » jl«Jl jlsj L<1*

aâİuî vi 1 j j , i3“^ -^ı

V"</ -i ^ . « j - 1 4^1» j

(^^ıil)-Vj.^ i i S j ^ ,.

0 \J» li J 'CÎ J' ¿) *«*İ\ \ji Mıll_yo» J- J

Cy,-^ vl)V j jV" ^

•Hm*

\ry a Jjl

j tLİİj^l)' jA__» dlff-l o_^Uiw-

o\mZm) j ıiL.Xı j ' o İ S ^ \

.C \dj \j j ,.

A'TjJi Jl ^ c1Ai'a.-I. İİ

ÛİJJ»“ i ^ .U l j ' (_5j£l^U* j

Atl_~..] C.lâipj, <İC-Iaİ Jİ v_fl»0 J (3î*- (3^^^

jJA.SÇa!^^ A»5Li l ı j S ^ j . 4 liî;ı ılJ c ' '_J

j j U5^ ; j j l jV ıjJU »jA iiljj^ l V ii^ ıir(l»j U j

ó u J U j l ¿ y ih '^ ^ ğ '\ ıi;9> (SJ^^

• tiAıA)jji$ j . c S ' ^ j

I At «jdiL — , Lliiy*

. j j ^ M'■••■}. ....•. . '"- ■■ U-. ■' "ó,, .‘ i. '•.■>■, . ■........... .„ ,

ı$ - iJ

^ .> j U ) ^ jCjA^lsl yax>-jJ^ / i ' . . - •■ ,. -vi/.. ;(/j . ...’ , ! : ■ • , ' .• - ..‘i. .,

■aJ jİUtii) jU »- j^ ^ ^ jT ^ İÎ ^xJ , wí¡.»íOAá^i»A-.*J' -i’'•■ C'";. iva i»'"-/ “ ■■:■ , .1',.'. ■ “■

J '-jv ■ <»'b^"l j9 - j ic j »o» jO,l yit\'■ \ ■“■ ■■ V ■ ' j' ■C, ' ' -. /'■ 1. ' _ . '■■ ’ ■ ', ' ■■<•, '' ■ ** ■

jM J, 4Á jâ c j5 J İj

• j-s « t i j l cU)j>j tiä j»!

(J5li-I. j*l

ó i* ji_»ı;» J cS

j'Vj>\ *y . .. j-Vj’ Lc. j-A.'3'jr.\

jCIc ^ jUjj.?- j

•jJ%y.AMjxá¡\ s tSVj». vil» liijj)*

j¿- ejA>*JJ «İİ»-*.Al\ . jAmli'viAff'i ^1 JJ(J^ AİTjJ

, jU*.«ıA>-JJ iİj«ö ( İ ^ İ I ai Jj>- A«m)\

_V j<Ä«»j(Ä“ J Aw Jjj-äi* J JL » j

. .¿J--.U Aı’/ jU 'jc -».c j iL î^-g^ A f j j j l J f jT J^.;U . Jr Je-J

û j [ \ ' ' ^ f i ^ r /

o j ^ j l iiA>. j5 ^ ja îll ı i- . j j i r ^ lU -T ıj^-*-*

i^lè ' j'U.* 4i^aJ^»-İ «APİ9 ¿ )j—l j\

; JL>İ j V j f A¿ks>-Á J ü ( j j ^

4>\ Jİ J ¿ 2 - • y j i j l

j » » «jüĞ j V ' i j l ^ j j j

Ji [^]• cr J

yr-o A úji

J-Aívil'j»

. J* »J j g " * j*4^* -J* 9 ‘^J*. j “^*3^

^c ^ jliA ï.-« i]_^i,xl Usl j^^ío ¿)^^\ 4>j<>- . M»Uu

■í» jL - í í ^ i.:^ j ^ j *JjUU_,v j* .

jí)_yil i^iS~ 0*VS «JíjUI-uj*

\ijß J, «ili^l»>' (jL j^ »j>A.i.¿^jl ¿)l-< >Zo"ij

'03^} t } * j ^ ' j ß ( • ■ * ' ' ' < y »J 3

vLAp J '\ j jJ**®" cS **

liA—J^ÿ j^ kiirifr j\ iJj<JL.l

jc/ v/«*j 4;-'j^fib ^tíjlSj:*Ul jl*T

o l 1 j ^ j S ^ j i 4'*“*' *^ J t / ^ - • j f

(¿*3* J ü^-r* c«-u—

• j j j ' j '

w^iíLJ; j — c í'i j i ü

^ ^ Jai» . jljl < S l* , ^.\¿\

•*'i\j'X ^ j 'j • ^ i c j ^ »^ii>- j j ^ j l 4íl-Iim

j J ) l ¿)j._JU i l j ^ y v5- ¿ Ic j < 3y/

j_ jí5^ jjl o.AÁ »jr^J JaUiImiJ AZA'¡\mt J jjiLiiA iJjU 1 J

«A y ij-p j \

\TiJ5»if ^ •___________

. ja « -o L < iJl víX’4l_;»>- AÏA-» __ , J . ^

« jlj3 <iilV 1 a Í j_ / j AÍXo j1..»j1

^ ^U¿- a .» j J j i

^ j í í i í l ^ 3 • jJi jU .» \ cíVas-A.-» j> V ij ' j

■4* J^3J j\j1U 3

Al«:KÍId 4İ-A»«A

* ^ 3 '

-'.íriJ * (P/^.j l ä •j.j1a>' ^i5C»3 j aüIIa—»»» a » - jj j ¿)1^

j\J w4íÜ»J ^5-^>-i ^ AíJi.^

íii.«_/j Alísxü.— j j \ J < -ll j \ V í\ • J>Ai»»lr Aİaj\ysi

,* jÁ *-j?JJl> . c * i dü>ii •Oîj'aST ^e. jSa^ .J \ U»:ï\

,l*ll> » jiu JL ti* jlj a]»1_ '| I l —-il»

■ ¡Li Am3Á;*j> CÍJ'^ Ú-S-T^ l*» \j ¿L\¿!5^

• j í |¡J J t/J^

4 J.U:' Jj\ j!^\.aí _ , » ş U Ib İjL ^ lilw (_5-vI.*r _j

^uJi» ( < - jIa » jIm 'j il»VU^J!«o| ¿ jjli j L.Z¡j¿

j * j 3 'c i ^ - ’ -> 3 / ^

---- i l î ^ i j ' j î J <Sß o-^— LÍ k _ ji^

. jmX ) ^ j l j l 4)W\ » j l ' 1

. j-A ' JÍ*-“* f iS\y*'.İt :: ■'."% ,' ■.'•■■. ■'' ' '■■■ v^-': ■'.''

• jJß » jb j jaÜ j\ JTA sL,ı

,^_aâ)I» ^ 9 ,î!|jı ,.^ ıj«iı c,5i¿.Í ... . ■; - ' ’ ' ' ' '■ '■*'■■■ , ..’ t • '. - Ï . t; 5.

<il'ojlj\4Î' jaâJl»\yit- ji>- «XÂp- CJİÂZ-

ttü^U J* C>âiJ JıÂ*ll) . jX —J j\c \ A¿ . .H'\ AUı JaaJU

j^w4_-i«9 jl) I j ( * f (jl__.l*i

.\jA_*İ9 j j j j l j50l»

, f"-- j ji-< ‘r'ji-«,>'\j.-^ :_^ .j ij — .j J,‘■ ^ — . j i i i t ,

» 4jj\ _/k¿- Jmî y— j\s,

A»lc\ \j2i ‘ j_ (JaLâiI) 4 j^ j*-î.1U--4b4 UL

• •• •• _■ ■'' ■* _ ' ' • ■'*■ • ■■''■’ ,. jA i»J fı.j C'ÂÂ'î': jlı 1 A j* . y-^yr'^

‘ i^ Çjb..» _/ ,jJi}ğ'i «J*j İÂL* j". J^<ÎİS cLUIi>Sİ_ İa2s

»j^y -Alle 4»OjS^vİİâ- , '..■ V... ■■ -i “ ' '

; V*" -»;,cr- *-T (3 1

» ^^i)j\ Í (3^j^M® *

■ ...JMİİ y *

_) v. H'AP 4*,„.Î

J, i)‘A*~<«2İ‘J >2<5Â.İ J iiX » J yA A

aJt ÂİU.* O j^ -» J jX\ j*. cJ '“AP ,_j»l • J-Vı J_J-İ 1-*..İji J

♦ ' Cíjj.-^ J 4jJ»l sÜaúÁZ »

4*^ wjiílJí»j « Ail¿l j.>Áj^>.!

V.J JJ 1 S w'l> -A>- J

J *'j4»«Ja9 y 4 y j iy>-

. 'jii^l'vj^i' 4)1 j ¿7”- "

J jlc -jijj jr i ja t

iSy- Öy’- J-AO Ji M3 lîî-b o j j ' j

• Jj$r 4.ÆS»r,îii jj-4İ.]»3 '_,.a.k. „ti ÂVjJlo- .

tj^4lljV'*At l) 4.»>j|j)jl Jj.C Aj U ^ . jl.(l ,_ttli y

,_¿jl_i»j ijV jl a*«L*9 wi f ^ M**

, J l _ i l L9_ >

j(ilj l » 9 İ j . Oftli»! 4 ) * J

ú>Xa*X,*Jí u—

JlS . ^ T . j y X \ ^ . J S 4,_j\ j U _ ^ j

s J ^ -^ ^ ^ ’ j \j 4j_\ '¿;«i> -u j y j j t - ^ y J^ jy^

j_jl«î 0j4ij-li •i'jia* »Ivi . J^Jbl

N X-N

iiêi j^ ' '^ y -^ ' •• *', jjJ iy ^ i> - 7 ^¿^ j-aJ^

¿úlyj A.v>' . obTj cl'*^ V'*j i î j . . J. 4 .4 . J-^-3V J - U i l j >

O a :¿ .a .J AU;. t5^ j o ^ j C S - '^

c i r - !jC-^,j A ' c5^'

4, j . jjuuaj\ j^y .^j^- f 'i' 0 ^.' <P.'

^¿. <--.XOÜ j'

•}. '' ' ¿k'A-. ::-.» \ ùj>j, *AVj-A«j c )^ ■‘ -•'-n

JVjl-Â. á (..*A.j • ) 'M «l>i6 r "' - •

ô i 's 3-.j\i J lT>~- c> '.> -J

«» ••

-{tfjyl* c jS ^ j ^

4 , jlA' o j y U j \ j î u ; i j v ‘ ‘ '

\T -

ti4U j>‘ J <.»al, j\ J_gij\ ilA-Jil J jr <..,jl

i!>-T •■»/■»j“ JjCî cT-/.->Y ^ j^ l l » •j jJyS ; j “*'^ w » i ^ » j ^ î » - L ï tiA.«.M Jl> *ï

t ijW »¿»XÂmlt Cj^j\Âa J^i\i ^ }ß f İ9J -J-Pj tjl

l i l j j ^ )

•^4* . -r. 3 ts^V l * j G

'. J iy o ^ Â . ¿J)' ¿ 5 j- j a C í i SS

^ A*< _ji *3 3 ^ ù^L-C-J •“'•*'*

^lô!^\ J >l»j\-Ui ù V j l J \ai.U

l!à:ii'i ) } a ^ kİ<S3 ^ j ^ “>i—

j j¡;-i l O U a j ^ J » •Jj3^->^ •.Ai.l iJ<S3^* *îSj^ttc^A »AuUj . jÂk <-*.*5^

^»»i>i 4ÍAk)L«t J jIjI i«»Mo vI Jk».>-_y

• 3 - ^ * 3 ¿)J<J>\>-1 C A jy J ÿ 3 ¿,1»

0 U - 4 .J _ . tr'U>!

. j-a ijI" a İ * j ù (3^j^ UVI

■ J W j jji i_-i.Aj i <¿»j J V ji

àxe-3 3 3 j J ^ j 'j

vV

Í !•_/ A-4İ *^\ V_^ •J' (jfj".

• >¿> -

'•jlıj \t û <>j 5>- j A» .«1 w>!jj

. j)jji;«jU . á>Ajilo ^U> \ j j’ 1 . . ■ \

>jÂp^ ;>j^c l^^U-•• •

l>j ¿)AZâ ü j İ! :

AJA—iö ) oU-V>- J J î, j-Cflâ.i .

jX U k l* Jai» . ^ A j \ A \ j^ İ

\ j i j \ J -.U A i- - -^ J ¿ ) d İ ^ j J A

*.“a Â>- j' ^ j^*i_-w» Aı’V jii»

. A**.* C İ^ İy

¿ j ) } j İ—Âa jjf j1Ajİ»«_j)^\ ol*>‘ j İİj1__ *\

* CÎ-^'“ '* ■• ' Al!^ _jı-a^ J ■ J

4ı' j j i 4 V diU s^^ -» w 4 ^ ''J'J

¿»\._.i.> ö'^y~ * j'^r'i!® * .î

' JT^<S ’->i^ O '^ U J — • *

, jjAjc\¿j^i <»3V j ıS ^ \ öyı#^ -?■. ^ j f^'

N t A

liUiı« ^ a i - » j ¿-1» 0^^S~

j i ı 'j j ı

< ^ jjX \ î y 4.' j j j j j jy«, Jİ JJ J j 'H -'/ " j->.â>-

i]y,iü(_ı jiawL.s»- (J ijjij j ju»j,-.ı

jjclfl .s JJJİJ Jl«îl ,. oXİj^^

t ^ /Ij" 4İ$^Lifl ^1¿TjI

3 J 4*-^'^ o L —>- J'

As>c*J JlaSlj) . _ i_l jjf\ 4\ iajl<-<j Jl_j-*lj«•

. j^^3^<y ¿C-

I*jl"—.• • Al*«A; jJ i¿\toJJ)~Xa JUi!

ajjU- i¿^3 0>J *-* aIUsIj* . JJA-j J)ß

• Jj j' ijr:> J• j_yl-' l»J J j j—.* JU

, A.9 ¿-\ Sj.C.\5 J jt lilc'l AIJCJI.» Ùj ^\

^y Jl* J.*.«!j)j) «J.Î0 3 >ii« jj.^i.c'i

■ j«»-»jV vili-j oj>Wl (ijAİj)

íJa.w)\ ji j^ \ ( S ijjA~fcZvj\ 4\ l*a’ J k-A~.i

NtV

t iJ a1«4\ O^j

^ f <“j J • < J-W / ¿)j»*^p!s ^ jlı* i

\iXi.sS 9%a J . jjlLj<jU<l Oİjj AİmjA -jJ û j f

• ¿J'’

J L -il ^J-ù l“jlo ıJLİ-.JJ d L _*5 İ

vl'îy«' AlS^İ* 0 ^ ^

d ^ j> - i f JU-:-\ t-y . 3*1.! j j i ^ b j jl*^_j-^a;Vj.l» ^

•Jj)j\4¡.\,

jjlW |_jlL vJii»jl ^ ^--

. jjSÛL\ ^ j j ^ oxXiSHt j ^^)ı«j JUıl.»> j j\

^. j>A)J [ß~A j ı_sJ\

ol^"_jl j J ¡ > ¿)j^ *j!W- ( -¿¡.1 ts"*

. j^ d jl J.C *:iijlai j.*|,j.

(_5 jlüilkU 4*^ J)\ AtMate- Jt 09 J-M

<,H)aJI¿ 4*J îJ tj o-<^_

•iAl.9iu.jr' ¿)1» j\j'-V_Jujı jS (Jr * İ^ j^ »isJejU-

ıijjj»*r" , JA'j-m J Aı^Jâ

\ rn

jİJk“. : » - ^ _ « » <î_j5>- AÂİ.1 *lw . J-V.İ.J:\J9

siA,«l_c'l j l j^ \ ıS jif\ — , t iJ m â ^ j (Sj \* ¿At»

j i j ^ j l o - y*.M^j J * i ^ ^*-“5 4 '^ j-^-

< ^ jy > j^ ¡i^ J. • J ^ j^ 3

j \P-\yj o V ^ - * iS û f j * ^ j j j \ j ' .íJX^

J l ^ l ¿]jl^«I-e> _/_ <C.»a . j j l j l tiUs j ^ j j j V

L i ) t#!.’^İ! tiİ9 U-»\ _j o V l j5t*^!.^'

jJ j^U ı i ¿Aá-ilS^ J . jJa^il^JU

• ^ • « - . « < » o i ^ û _y lii.ii—.-'J

¿,ù\y (.^i\ Jp c

4»j o U aiL . » aC H c >5^1 ¿9- , JJjl.—î-ff-j o^l>”

• JJjljï.*Jli_\ Aİâı9l^ *J<JÙ>-1 ci||l^

J -'» j l f ^ - I j dlClfi — . Z,JiS

dJiÍA} J>m\ ^ <3*1 ♦

<«1 # j4 İjI~» • \ JÎUmo j Jc iA ils j jJIa îÜİî»*

» f J • ^

4i__ r I j^ ^ ^yA (jl-alV

jL X _ ,« i\ iiXê_\ 4jt>< 4i\ o l < ^ jl» j^ Jle»

JJl» f . j j l j l j\ x i « A l i » ^j1 j \ eJ ) >. ,ÿaSCcl'

J ciÂl A*A

ijjoOıl Jıa-âi ^J~İ <Ü 1U«| cîX'a.a û ’ l y

oJİL. vi*i*

• j .Âİb'

.jJs-jijJLa j j t ó i Jv\5>¿i^j

.J\j^\ 4<J »jij\ ¿)—=~J ijf'^

■•Vwlôia) j bj9İ

» j l j ili liAıl—Jl . «JAí-J Jl_5w\

OJ.*— Üt- j (SÎ'^'J

, c > » « j ^ j â\ 4»^Â*j ^

j j j l o j l j il\ \S J' S ‘4^5 f j l I 4 -*.: i3\j

‘-4 1 La a) ^ î \ 1

-c5'lJ3 ij^ , jl5>- à^ ’ i jAlJU »Atj

cj?'**’ ’ «x>- _/ (_5j.v-ı líAífi »«*)\

İ^J*. ciy. g ,-*

•tiJuJ jj!S ÙJ-S V ^ t i ' . - ^ - î ' 0 ^ - ib

47J o ) JJ • ' S T _ a < » . jJj\ -Xılc 4}IİİC^ jV_j\

,¿)a Ií í -4j \ ¿"■• <¿ÜL* j\ A)_lí*

jjp- -A> J i^>-l—>*»

5 Mi-I \ r t

^>•1.0 iiifrij’ 1» 0-^1 JU¿\ J j i ijl { j '\ j .j -V)_\ jsS

»a.j«^ jr 4»! JU^\_y Jst J» j j 1 \j_j .tí-Jjl yJl-«-

\j- j y, (3^1 / »^Ujl JU^V

___ j 4<i Ji, J_j-9 Jí.j.e¿ (3®"

•jlíl 4)^_j jçlil J

yi»’, » jd > j aIí H—^ 1-i

[S jo -y* ;>' Ja2» cUt’T } » y A y

• JJ :!j1 t S <_-<j yt ¿)AUi • j ^ jj.9^J.Í'

ijfi jc~ JSj ci-ls-lcl j5Úlj_j-

^s‘^ i i

. j j lídl» ♦ A** »aIjU;*y

\.^S^, j ifi““

V»9J ^ 4 ; J ^ j i J'^y (Sj^^ ‘ j “ 1 wi

li-ftlí <L«^ Jl^>-\j, j^ > - l j l - i _}X31» ‘ jAjI

• jAJéo J_J- ^>"3

« ¿ ^ » jr_ 0*-¿-J

ij'ó •, ■•¿1 j ’ J_jlj-«,A)\

Al»-^AÍ^i ^¿)U J-^J> «J/»«' _r <**

lJ«U«ü.. l*.«JÍ j. ljir lj . Aí^JU lilí'l

^lijjjSC rJ ¿>¡x_ A¿j»_ • j l j t í j f i 'U J i« : ' wiL--l»>

^■VÛj-_3 -JAÎJ. Jo lf oys .¿L VİJS ' j j , f f ¿ Í I m L í .j> ^ à ¿ f i (J\J\j ¿ 1 ^

^ JJ)} ia ii . jo 5 U y a »- ÿ

d y ^ } jA — ¿- l jjjA fj (JV *"

• v_^ J mXj^ Cj\j \^

■öj^} **^3 3 j^*^İİ î tUKTic

, <iaî^j jîu » j

•aI^Ic ıl—j • Jjlj*. ^-*J ( i j l ^ iSj^^S

-r-* * J ¿ î » ” <-^ıj j j\

■ıii:^*i*\ ^-İî.^ ' ^S a ¿)-».-wj¡¿J

■¿Xj’ jXlíT ^ j jJ ia ı } ^ J Jı** J4—->jJj\

J~ \ ^¿J>‘\ ‘ u i • J J i J-^_^

• j j . i i ' ^ ß *l^_L. ^ J o dttU jL M

s t V

U)\ i ^ - •*.-»»

j ^ <5*j-aİc,1 o j> ^ j Uâ>-

•J» Oılc . ^ « ^^-~» jr »-JU-

jljlî>l 4«mİj* JU«û-1 j — iJjU->»\ o\ c.|

’» j j l jj-x

^Vl> *0>' « jfi lij 1 <— 5 ^ c9^ *

‘Ama jf.A»l_U»\ iß CÎ"^«-*0

^ , , l j a i l ' j ^ - ^ ' f

4İ,9JLm ¿3 jİ » \içA«-'. *^1 1 ^jiı«»

*iyê\ €j^ j \ vİM-»lj j l jj-«l

jjIS l. #*X_«ai» • jJ»»V_jî »¿X viA/f'\ ¿A-«î t j I ■ ^

A-J iyOtk/k J tii»jS^ i J m İ İ A »İİ»İK^

• j j ’.jjT' jj-i«-* j I

V t / V l . . . > J ^ . 4 ; l3 ^ ' U Î

. j j j A o \ ^ ü

■*J, ûVİ!

^y\J¡¡\ j)\ U j ıilr\ ¿1 %j o V l

jl-.¡>-\ »X ^ j S vill^ • 4İi_1 'asI (wiJ

N t N

vi-ll»;?' (S^j -Jk>~ , j j^J ı\ A _J y

(jgJı.—15 Ôÿ,j {/** * • aL.^Ap j ¿ j^\ j\jJ»\_f

1 jA i¿U l»

- > j^*j\^»l • _ i-i JaÂ9 , j j ! jt^ j»

Jf'~* .J>Aä1^,» ^I*j¡)»,>- oJj J y 0

l»*.\j . j \ j j^Jail) z^ cy j: ÿ !*

J i6 j i>j ıi\ )A ^^ y^i\ 4İUİ Ajlft *ıI>-L«

y^¡}^ u* •■ . _A¡. ¿)i*i\ *j_}i‘ İJ" ‘ A»\jl CİUli . J^<J_j\

»». j^s>y.£ UUâ(i viıVU^

iİA^jlJaj)^ obL4jftl^^a.l5^__ .

• ■Jİt- ^^j.-^j\ Cj j aa Jj^İb «O İİİ Jİ j~:> kS ^ ^

j ) ( i t jîT *, *]a:^\ ¿)U ^¿■ı4!J^ jV o ,)c ) « jlî(

iS j^ ^ f^ . l-*^ ı j^ “ (j^'*

(5 «-'* J -*-« \ •■ zS j> - ¡ j 4-*>(/ oÂ-»-

• J“ _ K Â ^ vi\UÎl-»j

^ jM à-lùyS ı ^ \ jx.tS ^/)l\ j J-jU .9- jj.:)j^tfj^_jJâ. j 1

jVlj i¿i\o ¿]i eV s'\jı)l j Ât\jjT J ^ \Ü jfJ < - - « 'j C.«Â^ j ^ ’j ^ i Ş jC Î JJ4,' s jjîT

L5a:5^jJja-Âİi ciAıri w ir^í¿ jC i ı î t - ‘ C j

J>»>' \ Y

<l~<l_«-Â>-\ ,ıiAı-^iı

^lo. A»»-\ıJ._i ^ jkI» ¿¡ ti:>~Aİ j 9

• jaJKj jİS )\

• j j l l j l ^-* Cj)]\î - JI oVW- ^

’ i j f " j!?y O -' * >:'"*

A^\j,î>-j. •.CU.-U^ j fjjâp- e-

4 « a j j _j> . jjlUVU 4*_ ló_j¿ ^\s

.J-A)'4İ>*İ Cj\j^ Î Cj'jvPHiiJ

»_/U j IjjV »İ4)Ia I~, tiülf l-»_ -a>- J j j^ •«. .

l i A l ' j : # _ ^ ı l j\ ^l-v«V¿jv-»l7

AiO"\a>"J OAı’_j-a* ^ i ' ^ j l r ‘ j * - ^ j*^

, jJttI o-slj ii\

C)\jj.«aî j'L-'J »J<.İ~İİ aJ UıJ A)Up

oJkfrU-/tji_ia,â» jj*aÂİPji .Ae.1 ,» jlJlı j ^ İ C j^ ^ -»3

j'U :»J.C iU (J i^ • j3j ^

jIAâ J) lâ «jIW-

• JıA» . U# 3 ^ ^ ^ “J

lli l»j j)^ *AIÂ>- tîAvtJl J îS^3 J

^ lU İ İ j Jly\ j l_ ^ j\ Jılo "l.i<*iı: • jT " ( S j j j ^

^ ^ \ jİJ j-V ^ _ - ı jâ Cj^yo . <*Aİ j |

<5i' ■ ^ *- ' • j ’J'*“L'

¿jjliı^\ 3<ü‘**j' • (3U* (jL »-l j'_(^

j —i jS Aı_<**£ , j-\^jV j l_ * J _j J»Uı»-l

— - j j jc L s - l «Jb'l A—«m)\

, j J ^ j } <aI2y« w*U-Llaü\ <LmijAI5 ^ IÂ « j Î^aJu»!

, JAJIİ I tiA^lC o yA

J-V»’ J ^ A iî)\T

4İ Irf J J 4İİ»k«ı

J^aKa) 4Â\v_Jjly • JıAlAfll Ia>-

4¡i)\ (»1^1 ciX«UiC' ¿)*Vj^

j. jjJLilic'I j t ^ l j ilí¿\ ^mXa j

' 45ii j 'U - ¿ l - ._ ^ j cUıU5 J * l û İj 'j '.

^J>J^ jO ljA ' j j J ' ^ AllJil'\ o - ^^.>-y o j l jÇ j ¿yi i£>^2^3 4*^j^ <->X*

cT\:^λâ ;»İİ* jV <i¡ ' }

^ U

jj,j__^ j^ |(j j A ^ j j î oL*jU»lj ûL.j j;

til>ı j ' ^ AtîJ jLla»- j3jA.)l<rfU» İ )J .>-

viAz5"^ji . j jSj\ CÍ

^ ¿ di i j ß ' j ' 3^ l s J ^ y ¿)J-Mj\ .jjlj^» jûajt oBjl^ 3 aJÍJ-lP »lıljJ

• j j j 3 J^İj <u<:>\j.o• J-VİJİ A wî» •■A^ıJİji •Áém>‘ tiilxl^îi^ iJJ^ty

»y î ■ -*>"

•J\-jS^¿)j^\ ıil*^_*_^»U)_ji Jlo Âî jj.1»

ıj3 k/*3 — jj JM J <lo 1 1

(J A s l^ \j \ı ¿)-Sv^j^-^ál f-Wi

i3'*“ V ' Aj y ß <_j>*

c5jli- :«Aİj\ t3* "* •”'} y 3^ •*-*'*“

- . j j ^ - ^ l A..».«J t t * ^ .3 ¿)Vjl

^ 3?^3 ıj“*" «Aİ' i ji<i»Ai\ 0<x»>lı >«ı>JI «ajLt Wûtj jljı lA«^jlj 0atf Aî»»jIaI__ Jİ4» ¿} A_ I « i 4İj) 15» vl>X«

ypn^ «.sb j^ <b^L.* • j-^ ’ b v ii-^> »y j'

. , j\ j ^ î ^ jlj_ j^ î tijlo l) > ^ , » s ' \33^

ti-» tiAÎ\ _- jVjl 3 f-

\ v

ö l * — c5J*'“‘!.l J '

nilc-J 4iJuA.*^i ,

S^AjjÂ^^sss j i j j . j a C .U v-i^ÿ" <^Jİ Jİ

( jL l j l J^-î liA^_/-dS 1 _j

‘r ’^J “3 ^ ¡ v^irl

liA ılji jJ ıl jUİcI . jJZi\îi *i j ¿

. Jj.9jj J-A9 « Jtt-Klfr K ^ a S '

C^kİİA j X ^ j ], t ^ y

^Jil^A ^-\)jlıj\ tiA) 1 di*l> | jS ^ ^ J j

• JİUm) j UV i ojili ^>-‘ |» 4* '

* j¿J‘ olJiÂ* t¿A»A^i

j “.. cí-A**"^'j - *í** o*' j !J ^!**'

Aw.AiAA '<JLIi.İ^>7\ ü j*' tíwJj*-* •,. ‘

• ¿J-N# J j\ ,:^ l_A ; \ jiil . JJ.4P«!-.;».

, ju< ’■ ,j*' i3j*> .\ j

'K ~ ‘ o -> ^ b 4^, i i l - J jV

ı jM i-l^ \ \ n

U r - ' » jlıL-Vı \ ı-Jİi^rJ..İjlî <-3ÿ \ ¿)4İUM j '

^ -U il\j I j^ — ■(

■(•■îî'-T. Al'

ujj\ \ß"^ úA#'\ ^ 3 __ J .

V y cİ’. jC * ■ iJ ^ U l jV j^ 15’ “ '-=’

o-\ii»- ^ \ ojj*^-c<\ j^ ıÂ >\asI j

^J-^y c5> '^>-^~:;".y tÎ-^*-^4 > d i i¿ j j } r \ JA¿

O j/ i ' ^x*}^■-‘^ CÍ_j*âU(»Ac<::^_;5-

o is^ ^ ¿>^v 3\/* v j V 't'^^' y®'^ r i

).aaAW o -.—

• j j “ . v3'- * jAi>\?-i j y s j r j

.JJA*İİ cS'j>-J^ cTJ ^ -J f i ü '^J'.

<.— !j\ ^î\j j • -)•»:>'j t / y cíA;aa..*¿

• J-i-îJ-îı/^ ıiijf'\ Jİ^¿1

j)j_j«a> j l l a > - j \ ^¿1 ^ÆS>ci_/

. ıll.«.^! AiA*jL*_j -^clw ¿)j.,á. ¿9- ¿)L«j

• j \^;j ^ oJ T j V ıiA^__\ Ji-< (_5 *C'

^ Ai(j ?-| jyi9 j j,fl> »j\j_jij* i)J .J j) (»li» j-Cll» ı^ j j\

l»_5)li -UAı l^J ^ ._-aİ"j’ >^*yj^ •

<j\ |¿X {^y-*il j'^\,'^',3'^ oA^^U- aJajT”

y'»

cJX. - ;;âr ¿ _ÿ jj\

. jAm İ^LI cjVj ^ wA)"y *Ji2>- «iAiS*j>-j Jini

O i f

iwıA*** 0^*^^ r* «■

• Ju^\ *^ lî J* . j

4 > * t â a Î ^ j f ^ j , « A İ jUu

oIaXmÍ A * » * ^ » A * a > >

j J ^ —) j \ u i ^ l

o i j j J_jJj\ '*'^ÿ. (ST^ ı5 * ıiA*_*»<L**^ \ (Jj> «Alâ— î

j j \ . » j . j f i j l S l j ¿ V i l «r’^ j ' ^ j, _ ^ l î

,jîjJb\ 1-A9 ıJ^*>- i ^'»•Sİ I—»ITsîJIp *S- ^ JäAi yjKA ^ 3 J** **

liAjf*! viA^jl j »lw

JU»\ OVji fS ‘ . j ' .^ 'S • J^’- * l-ıIaS JlC*

J _ «a » j (.İJ 0 jl2 > -j İ J ^ İ . J:J«'J^t¿JÍ*"

¿>*“»•3 U">'*^* ’ J l» İV j> A * ^ j I j i î l j

Cítale J «JiJW-(^ 4 "^ j\ OA a

s s £

l»_jil5 .jjjl-j»A>\ C*«>-lı/ aIai

A—»il û “ " l j j^ j»¿l »*L*j ,i_ *¿>- I^a IJ» jl-ij\ (_ğ; lî

C«t.^p (JjU>- d L _ - j ıi^;l Jjj»* J j^îly }.w4' Â-* ^itlâ

e^^jl A»<îıifl) a «..wA«>‘' ıJlAff’I AC LıAw»Aı •^^AwlJ

* »Ai«.rfOl,d 01m>3İ t «AlJli «jUıl«.il j c«-^-!»*j j l î j

liAcI <cL»\ 4J»J o^^«Jj <ı>j^>- ^ ı j 1 j J*^»

« t/U» ¿)>uT ¿jjiÎL^T » . ¿ f i

. J İ J J ^ JİA

¿>J)J Aî>bîI«m »Ji jjH iı Jj ^Sü ( j J -^ jJÛÜlli», y• > *

1 —«al (_^-4j| oAZ_mI^ Ia Aİ— 1»J J lo

AiV lß J^ c i V «¿JÜÍ

ıi->-r® ’ jj^^l ç^j .^^<u.i

. . 3jOj_\ JX-

j^ İAftl (^1^^

• JA jl.iJ.j\ ^ İ9 ıj^»î^>*l c,*>^J S \ (iAı_

* ■ f, ^ ;

ı3jıi^'*j l»yS • j X j ^ A ¿)J.*i> *j _ J jl:¿t

Z û-^1 *-1 ı5Î4>J ûi:"‘ j .4İl>- j*it Aİj!

4 ^ - A>'ı/> » ß J ı - j ; »y j

s \ r Jjl

•aUi 1 Jsâs , j j ) j l \3J ^ J J'*^" ' J"* J*.J

¿ ( S ' jA 9 jjl 'j_ j»

liAc-J ^y »\ ı j 1 iJj<>-\)_\ ^ j j j>-a> i=uL-j

. j l •a.a jJL* a*9İA< 44^ j _/

ü^;. J 3 j l^ o j _/ i. *

ASr^>-i^& tiA»ı_ >- 4*ijV ^ ı-^"* J’ Jlâ

oAIλ- ¿jVı U Jtó 4- <—««lj\ (J J'C'\ jU-JJ

o ^ j l j l ji\ j i ^ j j , l (3^*^ *

»_->». kJ-*.#* ¿ja:;A}-J c J ^ ß

j j t j ! c5^* j ^ \ itX AJis t İliç'i

J_jj '4'J'^ l-iıâ\

j9Lx-*\ ^c (Sjl,-l-.l<iJllj.-9\j APÍj5 JÜ j l

jö» »^Ijb Jjî.-lff'\ jj.c 4;"V j_J> »J

J \ j j . JİS J>Î* <5»elij\ jjTlj I siic

¿)j»\ o^ fr j iS J ö CÍ »

j*. /'•s J vİİi’aJTU j

AAİ j ^\j J'^îy \)y \ d!X' lA j ¿)l <Aı\ ( jv*«0

\.M» 4» \jl^ÎA)'l^'\^Jı-ai J * " ÿ ı^ \

ı_\ aAc. *lû »j_^-'_ Aİj\ 0 ^ 3 { [ •^3 .0*^ { ^ 3 '^ '^

OjUa- j*ijı jJ_j\ jtó jT 'o J j'J Ai>-Üi

A

J5U.iyp

4_^j\¿JlC'i J J '. j « t i b *

. j4 > -b J*.. \

jj\ji:^ j»¿i *j\ ¿ j i ! y s tiAı< 'A- f*\jt»ı

• j jT < -* j<9^j¿ i j - i »^ii>- j J:i■_\ w *ıy

. jAİ.*A»J 0 ^ J^j'^T *>3j^ ¿JVC. ia»

4 ^ jV . j AjilüÂ*.! ( j^ .

İİ 'Ai j^ Cj\^. ' JJJJ'Â*'» ı, İ9 <m9İA«

■ > ^ 0 ^ à xa »- ^

j o y 5 ( » ^ ■« -> ^ ¿r*

^3j f ' ^ İ » d ^ ^ - \ 0-*ıy\9 JUJl

lAí ¿i3 Il- \>j j^ j^yrs tS'>^ »¿ )yS j Aiij j!j \ j*.

«juS^Aitf"! j j j ' I j i i i 1 <üd I ^ lıl ^ 1^1 (jıJ^iâ-l

A—ia 4Â.V^^^\ JT I . w>»*‘* y

. j j u u J » J jî l-» uySAij o l

. jAlÎıS ■ j_9'*0y * ^ 3 f ^ Aııi\.A» ’

iJjlıj ^3/-¡^ iS ^ i l iU * .

¡

j\ j j Âm j i l i â ¿)V J c y 4W

vV

‘ j - v » * « b O ^ Vj l

, o j c U ^b*\ ç^jijl »J p L ^

j ¿ > - ^ \ » - *3jj^r'.'**'J o l —îiT\ ^ 1 l i i iS ^ < ^ j '*

JLoJ İ JiS. k j jX j\ ^ Z »..i ili ¿HTj-v» tjlLo ¿líe'I

■>v/ ArL._j-ai- . juCrJ p^isS J ) ¿>j¿‘|^ ÂLi-.lj ¿)V}Í

ö ^ y f - ß j A— HİU . J İ3 I ^ *jlcl

^ ^y -a » diTl^ jo j^ Aİtfjl Jaii jjt jlo l JıB

• i>»aİIj1 J .Ü '4i' t5 j ;

, J-\9 j j 1 . s

•.»J.* '^S<Ja«1 ¿3 ' Ji ¿a i» *t 'j^^ (_şîı^pl

V"t^ ' ‘ ‘ J <J^ \j

Ó¿^ ß j Jû# ''1 1« j «İAiai jJis viXa ^J -,- i‘ ; .. . - . -ç,"--. . . ‘. *■'■ T* . ,',„ J ,

• j * ’-* ¿)Jİİâ ^ » ji»_\ 2!, 15'^:*''"

•Ali»»-, ^JcUİILm .

tsr û yS ' j j ■Sİ-/J ti"-»

I- . jJ o - j>Âıt ¿yB

viİ!»K^\ j^Al2s»» . 'j jÿ ^ ; i ¿>^«<ijiO tiCU»- J â

J ^ . jJiJSS

<j b \ß j -Ap\ß ç S U » j —¿-L»*\ ^< ı4) U ^

¿julr JU- ¿ j* ^ »aiIai jilß\

A¿*«i tAw U l ^ ÎU İJ » v iA î^ l ^ a:iâ4İ o y> j\

. y j j.p\y j»

(Sjk/ a * 0 1 <ilı<» ^jawL-Iİ -4*11»• * * * * ; * ' . . . . * ' * * • *

j t i U j j l , * ^ - ' « i X 4 * l o

j l jC j ı^ t iÜ j y„jaéa j A.İC 4 oil I _;j^lJU

J_ U»1 ^Jİ¿S^\¿ ıJl»>*\ aXİ>‘

K kL^ v_İjU»j » Aâi-» ( j^ j^ • jjJ^l—^

•« ¿)JCİ\JkO K ^ k^tLJ»J . A**^J « A.|!L» ^^ÎU»j »

■ ^ X m íÍ>¿ v—İjIÜj.

{ «ıJL* sJSU^ j }

a. maíS^ ‘ j> ^ y ^ 0* *^

'(^lyi'clA:-jİAÂij- u ^ li> j t j ^ l t3l“ ^ 4^5^

^1^1» t o L - j» i I J*r t)*^l '«^ ;0 45'*^'" • «A’J

• J j^ j-* ¿jA iíl JİJİ J J l^ l tCiV- ÂİM ‘

: 45-ljUifc»

1 \ M

«u'Lil

jS3\ı Cjİ'I_j^ , jj.«J*)1j ¿)l»JI

»jU ÿ j . jA>-lî^ Aûl_^İ 4)i!L<i LtUa«

¿)>^i iJjU" <S^ß

J İ J İ ■ İ - İ ^ J J - ‘ r " } t f J ” ■ J '. '

^ J -ÎL -İ. 4 j j )B j i3 i , . ^< İJ İ j iB i . <___ iî v U -

jK i\ *> o L - i j . y » X \ ^J-i ^ A (

i JJ.^1^ , J .ua>-

Jİ oV>MI>'J ¿Iw jl\.İJl4 J iJAtfi

¿ )LJ j *‘‘ (^JlîLJ\

J ^ J 0^1 0 :>‘\j » lX * ^ ı - j J " < » j*

jUÚV¿)_jii3 4İÎW j ; o î j 'J j \ .jj^ ,»*A »j

■^U-* c/;® * t)V* tÿ-â _;»! tll'^lc .. j l j j i j\

¿)jLr j i o ¿ı||C *(j^j^«-»

iS '^ -S ' ûJ jU . i/ . 4>_I

«b^io a|-j! j i |,\ ÙJ i j i

, A j^ »l‘.y • jX<u.J« ■ ârnZa J

3 ^ \ ^ \ • A

• } j . jjî* -^ iJA— 'J- ıj J^-«» J;_>Î

Jkâ'^ j ’. ¿Aí-l cJ_>î—

«İİL'İ Jh-«l^î *- *\.a5\j

k j|!.iJİ ^İ.X»b*j»A5>- tiii«> .A;«>\ j ı i • JiA*«>J*A*,5

AlljJ j jlyw04 liAı jlij-j viid JJ

.4**-—' J g ;**- ^ j-C ıA İ' ' JJ^lo

iS“ J • ^ jj*"*» (5Í'

»JA jlw

aJííI^ \ ¡ j JJiA*4>»'(.^U» j j 'K!m i Jk» jIas»bJI-í<Ií •

ú i j|* ,}LC’

¿}^d\J.C ^l|l*

AU('U>.j j j)jl 0 ^ ( • 15*“ - '

* cS 'j> - ^—jS^La1u>\ ctAXiOiT 4 ^ ^ J »Xm ^ .-/ »i^-^ \/

ApclrfUaäV i S j * ^ ^ 3 ö ' ^ J 3 * ^ *jUt>-l (jU i jV j l

. f ' • j j M 4 AA iaC> y i, ^

¿J.l c-«ji¿- c»«Ui-'l

J»S U a i ^Aj»le «il---

^1 |»J| .

(^y^«»l _>_j.<*t» (J* l i3 ' JUal \ ^ »" \Cj ^ j

<Sí.‘ l\ - ^ " ii^*’A ¿■’ J?

• ) 1“!^

* t.Á ? . í y ^ V ^ .A C S ^ V i V5^.V

j'.¿-íj.-» . g ::* çO“"

• -?jí^>íl »j<—.)_jl (^••Vılş

‘ |*ljj . ^Ái'allíAs-jUtf ciAw j^U (*í^\j |» J¿

jXc- |¡ ' J«x^ac^ j» d IáUl.

jij Jj}"5 Jl»^ tri< j - ^ ‘ J f ü^j j*. íi** ' SjU ¿ )jíjj j l ^ j i J

t ) l% - c í^ l . 3JJ*JV Jy:-.-

•■ ' ' ' ' , j P * i C

r ^

Î j j l^ l 4» .¿l<«,4l

• j ú j ^ y j ^^İL* o l í - »í

___________________ ó M í- l^ ____________

àjC—c

I. jj,rd i»l { j ^ í j ííXu JkLx ' Uár.j\

«.

4.-J l)j t iA l^ pCl j:«-\ j \ ^ \

f j-ULJ J,Sc- jV jV

.:;j|Uo^_ l J, • ■/ Ü c í“ ^

A—«oU- ¿ll»j¡5^ Ç)li ¿)X!i!í)< j i ß " ^ j

*Lla!îVİ<jÇ-Aİj <J>- ^<».lni»j_j ^1 9-\ Aílí^•

J'ÿ*^ ¿ ) »İİ» i '

Jj^rx«4.j jjí.c^«fl> *z» 9 ~ i^ y

¿l'j^) j -í’ .í ’ ts''— * • * oU* o ji-*.* oí\^»<*

OaU-< ¿AIj* ^ jI» ¿ »li OV j ! J

«1^14^ t>J'J* ¡_l. >—4*J

*J;>iJ »ji 4 J¿ .İİİJU» ..JJ^Í^. tí/^T

cJuA OVi\ |<rb . j J ^ M y U j Ç j Ç j <_İİ9 0 ^ .

t İiA:--<:5llA«41 t>\^î ¿ lá j j .

^ jL îe\ (jl-J h J\jWj (3^^^

^-\« ilU.;j j A\ J^ •-/'.??,

i)^w ij\ viJmı.^Lî d \ .j^ ¿)^ı^

tjJl^îl.c'V U\

o _ _ Ju j l » j -^‘lal ı/>» • J

.jl-^'-/. lîJ t i ÿ f 4^- > J İ '

ö-*«> v3 Ai».\ liifi'J ^ ^ ) Í4

■ « j>K*j£^ J"^

^ J* ® c İl“*5->' ¡ı-^-^''j t i

¿¿\» ^^AkŞt) A ^ßL.^ • A>_AÂi? J r *

¿ .»j Lİ- ’j». 0*^—

(SJ, • j y ' j i ‘l^ -» (5Í' • i^ ^ -1 * ’ »AjıÂ-«-

iSTj)J «JaLÎs-ls’ . jaA’I»<U«> »il«.U.JJ

jCl.» İ»îAj!* ^ y ji^

; i j ^4^ aTß c S ^ ß j'. f'*' •/.

¿JL^ *J.ii jB '\ jj ia iU j T oj-^

\j, j i jA-ié^í'j

•• >—-1 {¿ ; « ß *>İSJİ ^V dU Lw ;

N • t

(5i-^-' l i t j y C- j y L '^ j f j . S

|^^\jl liAtf'\ W«l ll» »JkQ\ß

. jj,*L*L*^_^ j j j j a ISa j j jU y s

• '■ ' . A-jı«ıi4 ¡ C j¿ j ^ß

‘ *',1 ÛJf|î l3*b'* ' • —-* lill»-jJ» J. ^

.laJ»3 J^,^3 »I<ij iJi’J ^ J } • jj-^lc

Îa-âİ . ^ ta ^ j (¿Lrl \.li\ ÿ AU. JlJi

c5 t i ^ «iÂt.'^^j,^ ıi.ıU.x>> ^ U L t i¿),lijt j\^\r

4)

*i^J^Ls' c^ '^ ’>" ¿)Ulj\ ¿)Lv »jVIi

İa2j JA f ,:> J aà ^ LàH- • JJAÂ.İ9J jf Jtı\c aIJCJLC

<l«»l cíJi < / * J^ ti“H

..jlUs;. 4*>

C¿^jj^ 4^Uı (İÂİ4 jd & O^Jki-

, J-ÜW U j C^JÓ- àzü •jjJul oLri

N

A , .••

« jb l A«il# J

.iK*¡^»JÛaV c^ jà <_

«^ '/ S :j ojJj»! J '^ j isß, •■’JT '^

(*31j!j l i _<►«*!>' <ili»c.U»« J jj^\-V(lo *<«W ^ U » ^jj,j^^*>j^

,¿).AZ^llf J,»l ¿)J^1 J J l-»^#*l iiil5Çif o_;\j\

J.^ , j i * . .^ j^ IU&\ J jljS l jX^-S^J

.Aİbl J • j\û\ f " j j •->-*‘ j'î C l-^ '

J I A«.**» A^.

A y J^<S^(3® ***® t í 5

• 0!jl_ lli J 'X S '4_5_ lj.Al ¿)lcj) 1 iJji^<«

flyİA*« l»**> y AA^Jj ^ j t t ^ J j Aiic *1, ^

J J^!? iSJ*^j^é^ CljblAiftl ^êXStÿ^ ù j

A _ ,- j l j j l j l tX-* J t i ^ j s-âK-

'Î-Lİ“1-*L4 aÎ- 1 . • -J-X)^à J tOUA

iJ^Â, ^jiUc. ^'L*- I ¿)4Im)4İj )

\ • t

O.İJİJİ J íi^ ¿U -

Aw j L j i j i ' l ^ c*.iU J *1^ f \ j j j\j 42i j i ß J

C lVi J ‘^^1®-' J cS~y it j l i j j l J

J Oİ9 l‘ AïK^db-Ja/Ui, t.

^4 4 ^ c i j v iâ L ^ ^ ¿ ' . j j ^ V i *jA— ¿“ o s j i

A»I"V^ jlly ) 4"l'j|l i J » J

4!;» 3, 3 t5>-W • J>A— JÂ. .J^^A)'B3^-» J

j iJ ^ o o ^ jy ip - a jM ^

4 ;*^ ” J 4İiJ;Î j ' à

‘7 '^i'* 4*^ - 3 3 ‘ •♦M

c> \ jJ !i^ Cj\¿ X j¡t-*:íÁ

‘Ji*' û 'f: tí'*** • • ^ . „ A : : ' 3^^3

• J3(^A»lilviy

t/y^ J (jf'U'ûlj aJU Sjj j l

% K cŞ^ 4 *1 ,, tJ'A ¿^ li»l ,* jU I 4 i i j l

. * -4 ^ ^ ido j BTI AİIŞ ¿)4^I4İj1. ^.it-»<¿)^Iw-Ail^'.«it!Ai'l_j>

4¡_l,t#«^ Aİ,lf:jV A ^ ^ A e j^ i» « j ’.U tf;^'l;<^l O 'ic j J

ü .^ jV i) -.ùW.l. J • j-*âL*

V j^ ^ liillU A T j^ -» y a'G«>SÎj j ^ l j l ^ l J-

\ • N

¿}A.'«)JİjI *t jf yıf"m

. . JüJ jc itJC L rJ *!

. j-ü iU »! . j^ V I J i l ¡ ^ j , J»V

t iK —Si j Î " C»*j_ i • j«AıjA.^Jı C«pU»1 {J 3\

C,cli»\ , J 1 ) ¡ ^ \ w9^U ¿)¿y^ j j aS»- oUsr ]

•Jj\i »P^

J lL . ^Jyr¿ i (*jj? vV j\ j*C* j / \ ı ^ U

¿)l^ ‘

Ç y (/* ^ Jai-J ( 5 ^ ‘ t i^ le

c X ^ -^Jgo\»%^\ Ci>l._,lc 3 u ^ '^ V jJU_)lü J J>jy^

A,m -XA C Â j J j ^ «¿Âüljj 4 ^Ut

‘ tii'y ^ fj'jJj./ «-Külp

i 3 >^v/^ cîJLj:5Çjbî tfV_^ j\a _-»S»-' . jj-vi_V

• Ai>¿|( . Jk46> «.^Vll

v 'V a)«— cÀi CLf ¿í\j í

, ' . jA'-ÇLş-I j, OpU*^ j C«i<»«-> *

J j J 5 j t^LA*

; : u i \ •

j l j L » 4 .C )>J I o-^j

J w b lc i t^ ^ ^ jJ iJ ^ ^ C l- . ¿ )V j\ J - U

^h X s J ¿}l_«<i 1»,^^ 1 J <As»eI« 4< Llc l

j\jat>-\ (^j«il»i-» ^^*«>' O'X.'aJi ¿íj j»J(I vlí^lí _/ ;3‘

<8341 j* C5.ÍVj<A»^4 ^ 1c wí --'I ¿)J«\

• ı^4İJ^ 1

iliU-a«“ 3-1 >S »^ l-J l

^ (jP^ ¿)jJ.*.iiá»-3>- ^

• 'jJ-V>lc * ¡*^ j

4 «lj\ j_ ia¿<' cA®' «-C-Olí ¿jvfr

4 i\ O í *4)1) Ui* j. c ^ i í ^»

úJjá jr • ú y t J cLUÍ¿- j \

i j f j ' } (3^ji ú|| aiyA «jldjifw _} ß

¿X¡B> iJjULil oyj^ ¿4 " y® Oíf' .J**5Alau»

(5 j.4c. aJ j t j í J ] |;^y a lJ ljI c j jU j X -

AíjU» wAí*'J^_^A j j ^ . iS"^J^ J 4 4 il

(^j ^ jCj\ j .J-C«l5r l j j

J jljJûiJKl ISltlaM i\plo^ j wP-iM •

¿J^._4>• ¿I5’J ¿ í¿

¿j\oj j j*. Ía*9 .j A— \¿ ¿j

a:_,-.aÁj]í ji o& K » j w i<^» <í-,/9Upb:_ -V «Ais»-

4i\ aâİLm (1a«ÚÍ^^ ü^■*

. . jIjaAüC»

» I I * .

c S Xc ^J, 3

j i ' Í* dj> J ( j l '.

^ i” Al yis '( c- ■“‘ -■• iij^zíO j

ix _ ;d 1 ¿í ¿Jj> j''4 ¡^ i' 'J is J ^ i

“VA

j '¿ U s fj ¿ ^V ji .¿l; j

;■• J¿J| •^.J'. ú* 'jl^-'Ja¡|<^l áJI cíJfljL.-» ÚJjljl

n j j y * ^ 3 J\/^ o Í A I - o A í I ^ i Í Í i A » j j.-aAjút i\Lj

jtíji . j i j \ j '9 !M 3 ^ . * j'-"’.'’* 3 Jj,-^-*

j¿>- j 'j iúii» ¿ X a ^ (jS^yr3

|i . j-\»'-cJ'LüSa ¿•'^'•‘ ^«*¿-

^ImA* (ÍA»3^!»• W- ia) 3 W»* ^ j_J>*■• ■ ■ ' f> 'ir, ■ * . ■ ■ . '■ , .

•■Sv j Ai’U. . j ^ » jV j ¿)_j—i j l <-*j

j- ts**J <¿Íí>j1j1 ^ Ji5 ¿)a^J J«ai • _;i: _\

^AIjUm t S j X t *»j\if ¿ S ^ jitj \>3(Sj^^ Aí>^\j

U y j j l i *i¿'l i y^l 44=rjlji

, 0 ^ j-s A » I j 1 j < »UU l * . J ^ ^ J j Áa

4íAl»4® j ’ ' j i ^ j j o j9^\ al,4 ^ . J

JaáS . j á j U- ¿ i> - » x i ^ ' %j \ i Ai Sj ^^»*Ll»

, . ^A»Uj\ ( S j ^ <z Ş~\o-

I 3 j . A^uá^ii 1^ '*

j ^ , j ^ ^ »uiA>-

4¡_l. ^ J j«-a> A *0 )jß ^ j^-a9 j

^v v i f i ’*

•C-»'Jl -Ofr j/t *Jt>

j ¿)Á\JA

ji-XJSS lÍ) ^ ^ y, ú; _A* J’*o ^ j' ¿>y (i^y, j\y“i <^ »b¿Ju¿¿ J ^ ’ f^ J^-'.

4plc .jl^ i . jJbl t j 4¿^:*j J-**

_}i -¿ilc’CíaJ . 4 .1 '^\SU c J U 5 ^ •*^ '^ ^ .

C '&J j l j j j» • Al«»\>

<0»lo J' j\ <3^® '•*^~^^ • j_jf ti^—

(^Lac\ A í K ^ J-<^^J

«Jú^j .i>*4j\ 4»lú

<- j^ilUo-!A-»\ ¿ ]j^\ • jyij*.^ U \ J~á ¿ b J i j diJ-» t i y l i j ó l e , jjAÍu^J j^ J y *

. jjJSá , w-Ài _;■» Ü

.>,u, Xi6 s. J>\<A«J aX ^ i^ (‘^ 3 ’.

cí ¿jbU«:i-.\j t í J V “H tí'-^ •“ ’J '^ y j l íL i\

.J j^ jc .;« if <ai¿. U ft'^t.

• j j - j . jIjaJI^ (_jjl-u* t í j^ * ^ j ' j ^ '

V

íütil¿

Awl«.íí <l4.iíj' ^.^Jlj .j^ ll »y.lVj\ A.lc il’,»!

I jJü'jAJap -C" j • (3*-?

»XwífljJ CíXl lo ¡J-^J. Ú'^'^ LÍAll»_;*t

^-.•iiU- S^—í.> iijAj’*/.T 'jl;'" ¿ i - > \ 1 * “ * J

^«.át» '»Jíblj A la'i ^^Jí-llj

; _ r >“*AiJÍ»\ -ílJV Ifl j j-\—JJ,) t U.-< Oj j![ ««l\’

a>3: '.> ‘ - J j^ j ’ i j f ^ ¡J>- j »^ ’V jl

ó ^ j 3 ) ^ ¿3“CÁijU« * 0 '^ J J k jX i,^ iii>i^ lcj

1(3^9j ^jA_J_ji »jV ) »Álllí ıİJ«îiU.«_j _3-î•J a-iI_M

4>A<ai>9- jl •Á<x~) l3 ''^^Í LäJÜ J

^ j ' ^ f3V vi\».j'i< jV jl- cS-r|>> >_i*'i» C/.J

^y , \ 4¿Ús\ i3 !?ÍÍJ ^

V_j\ \\jk*fr iÍÍ^á)^¿ (_3r ) 'j* ‘ iiAfi'1 x>‘t i * « i Jßcf-^

0<rü»^ j vl**5 U-_j> uíAji j-Xi»jV Ij

w-ft'i J liiíi^flo i^ÁÍ J ^ ú (JfiiS lj ' ğ aJylM-a j\ Ac-y 4>t J'^• - . • ' . t i - ,■ M ; . ■..^, " »

«ilSQi-j . ¿3 Ji_ ¡áí fla i’ J jU ^ j

¿ r - ^ i j 4 ’''.J’,'- — •

'^ 'j^ } ^ ^ j (^■í «jV :*! i3

J-Aç-V*» * L ¿ ^ i s ^ } ^ (jjj.-'ijl

{_3*—s J_ (_5-\*i -j

.jf U j i J ^ .Ç jj AÎa «s» ^«»V »JİU- Cjj Im SjU

. y ^ y . x s j l T j>. < ^ jjj\ JCJ4.

’- „(J v5-^V >\->Va:i S \ j''j AI.IÏ

J¡’\ /f*\ idlc'A

<¿Jiui J ıtiLJji 4<J

<_w j l j j . ^ 4 _ •^»■f‘f (5 i“* '^ -/

J- J j l . jAl^ıİ A-:^b J'*L_-S.»jl ,J-_j) i»U. J j ö l»

4ÏJ İ” >1 <:__ '»j\ ¿JjVjİ 4-* '* t5^*-»

. J?\3 ti'.J'o'^ lil-A:^’ •'=ry

vljjU» aJÂ* A.-«y— -\ w *J y i

••»VjV P'.j'.' 0 * 3 ' <—¿ ^ J

, (3'‘® ilj^» I •

¿)jj.-»\ J . ^Jîy 4»(c

O jC j^Ç«ÎIc t5l<i»fti 0- ,V C$-/J 4 ÎjJ

C ^ f ' »•> 4ijU tU l^ j „^■* j-î»jl5

j 3 o i j U ^ i -?'j

jjL>*Jb\ i > j \ ß ‘^ \ ^ j * (•■*' ^ jİ <—Lj\ ,

j> *jU Ai««»U.y tiX'\5 c ) |j^

jiU.1 > •tf'

¿IjliA»" ia] jI »»^l) JJJ

i]j£ ,jl^ .'JJİj\ AÎ-iJlj oJ¿'_ \

• ı^^S~j\>^ »İ\ ,A .nl CÍ

(])U j j*ij-CU» jjAt

j ê j i ^ j . j j ^ \ j)a»" O ^ J f /—' " r-

_A¡ i \ j j I i)__ t-1'

0¡,1oJfi. . , , . •.

(^İU^ 4>4»1C ■ _jlî>T»«ıa)'

¿ İâ; ULJ •a'TÂ-jJ J

*-'^0^ ‘ r’- - L i j - ^ •^i-ı^*'“'* ■ Jr*-*A)jV

i^aJîIc (J'İ j*^~:^jli¿. aİ'J ;j^İjj31 ^ y > ^ • (»3V

íi¿ jc -c 5 ^ i ß i ^ j J U (¿ I1 Jlp-jl Aiiii-b.

»iDU A»¿>- A ılo 1.^ Ai)\p»-\ (¿IaUs^ İ jjV

(i"*J SjiU »jliV jl ü -îji

J*. •JjtjS jf' I CijıU«

o j i U j w4«<^j fj . (•-*—i>" « j c j í l ùVjV

CiïjJjl JJ j \ jc (5-^,^ Aİja-J j ^ l jL:^l tíjU l

jl»l - c í* ^ < 3'

• jl-C /1 Ü \j v i • i/'jj¿ ^ f j; i s ^ 1)U ‘Lff J _J® 4t?

C5 ^—^î »3 ' i ( j l—4ll\j

• 'Sj i f i S ^ i Cj j ^ m■ ^ , ^ . ..* f- ^ ’** * ! # ■ ' ’* ■

tZ*»j>~ jS ^ a j,M y (¿^y^{—£Â* lwl

4I7!* c9'*'J » X j S 3 \ i^*AftL ..»J ■ i i j U : ^ 1

ù ^ â^^ jy û i3 I ¿ \ J » JIâJîI ^ U i i ı i O 31V

. jj-X)lc ■Oj' j j j j j jV . <Sj. I/*

j* L - < iŞ j 4 “ r^ (St“ v j (İ*^ u?* JJ.S

, .. Jjv\ C>c.\i)\j « i 1 <-;> \ A > " ^ t i -J^'İ!

^ « j j ! iíAiaU»! I j »A ^ l j j j

i l j l îT j «j.wjU4 (._> _5*xc;L -ma,.í )j ¿_ji.\ ilj-i

^^>-.j;-.^*r i)_^T 4«l.j) .A 3 . jj>3; t i ÿ j .''’.^-rr/^

j^ş-» .3-j f j jl~;¡:p.\ j^>-

*J.is j í ilj^iíUáj) 4>.Aijj''‘ iJj*lJUsj

j ' JİÎ j ' • *^'c

t í^ *‘-^'Í\rf'^- •"f.V*' t5"*! -

J ^ l^ b

•<1 1 j| j * iU » j j_ l¿>1_j ^liJ ^

^l-ai iJjÚ-Vi\

«Awl j j j í <ij»lfi iár\c

. .jiioi f- . ^ ’*“*

J5U.I jjU ^'r

4>_U* .3 - jS \ / " o-».«i j i J 5 3 ^ - U l '

cîAip-^^

ti3 '. > ^ J 1¡ o-A»'-».;-.jSlj,{>_3 > . 'J l ^

ti3 ', J j ' C Í jW j . t í j !3 3 '^

3 (jy^ • _;li_Aü<_\ A İisl^ ( ^ j c L > - j „Ai.«^'3 »j

^ ç , » b l , *^.-^3

• .4*1^ O'** j^ _ ^ i jS I « j 3 t i ^

- í - » i i j3 jO i Ô jÿ S ~ ^.U-3 l i . (^ > ,!j'V -sV jl >-JJ>- J^*\

J ^1 .J-U

.jjJS j j ^ í j ) «aUj . j l i j^ ! '

<>-a1'j j V j l V**? K. \ JJ.Z».«Í *.AUU J>- OL»- y>

* 3 ’, ‘ i ^ U l B j’.’• ■ v" .. . “ • ‘Ï-** •• ' '* ‘ * « ■ » •

¿ . c VtiL^J b3'_ »-d U j/ i . j f i^ 4 ^ í , )U - 4» Ai l j j .

,4^^ , ,* J 3 Î - * jl»l- ^^ 3 *

j '; ,J' ->'» •J í-jSb ú i^ j • *

^}-.,;J '^ '*J^ fÿ> 9 (C-á tí"J p'J^\ ^ r^ 0 1 ^ ->. / *** ' - < •

-. • J.İJ«) u t^ ^ \ a j j \Ji>-\ « jb j iiVa: u . • / ,_ '1. . . . ........ ; • • " ,. 5 “ ■

• A j \Jïj^ dL> i¿Ái'U»- __yül V j i

¿iiàî) àj.^ iii ^¿L . J j^ Â ş -o , } <Şt ^ ^ í l j,

■ l i^ j J-Ú I u jU j. S j J j ' j £ } '

. j j , ı J ^ ‘ —

• ; l ; u J,^ , j r ^ } ' -’■>'

. ^ 5 « . \ i ^ í . á k « w . ' > 3 - ^ : '

-■>' V -C a X'

J j ' . j l t t . *='••'

JU İ .A İ - ¿ r * ^ ' " ■ ^•c.ı»\ '¿ li ’ U ij j ı-J İ j ' > -- ’® ' h X - ^ ■’ ' j * ' ■’

^ J J > J ' ' ^ ■ '

. I j i t J u } ıJ ^ ' o';*!! O « - ^ ' ¿t..->Vj' • J jl j ' J r "

, j j i l ^ U - » «J.I2»-

j i V ' j ■ •-'.j’. ' c f ^ _ - > '

. ¿ îT •. ¿ ir t C-Â_J“ J c ^ ii"' ■'P*r <>l-^j'

^ _ i ; i ‘ .dî'.' ù > è '

JjJS ^ ^ J

4 - ^ ¿U— .^ V j' i i i ib * ' >

.cJJj\ J ^ y / «â Î’ û î Ç.

, jiAfrl-w»

•JjJ lîie Jju \ j j j l — ¿V* '

- i j j j V V J-Aı_l jol» C.S¡1 ij\» Jk^S i

¿Jjl^lo _) . j J u \ jaJwtÿT^Ï jVjÍÍ j t ,_5-Aİ3 1

. J J J O j İ \ ¿;~»-

jÍM ¿li <^ j '(S f, i-*' I/*

^ m>9> a i^ lc • .viAı4>W iâV j l • J-Aı

A-»l J_5İ • J|^^Jİ v.-^* 3 3 i ) 0 ^ } ^ m ' j'-J

Aşbİİj)! ' c )J ^ j*~ 3 jV > ^

«¿ItltlJjJ <-j\ jjlc*Vv.,*-i5 AliJs • \sJr‘ j -ı4jilo

¿ l i j i <i.il JU- Oli.jı j' ^ \ o ^ \ : i ¿)JC)W- jj—»-

'•^İ9 «yi cX .lf ıl) * ^ - - j

J j j » 3 j r ^ f jV #¿Uí*l j j\;^ l» '7 '. J

: V ■ ' ' ■ • j h ^ t^;‘*

-İploj;

; j [ ' O ^ jr ' C*.«^ j l j

¿ * 4 ilûV ji— ¿ û J ^ j

* ^ J * Ü 3 J * ‘ cİİ-'Jj' (i'.J'j

ÁíAtíjSvi j¿)iA» « İ^ l » Vjj ’J « jVj I j

3 o x a y

, . A 5 .................................................................................................

• * • •’4\3' 0 -A.’\ ltVjdJ^j\ ' C j ß ^ r ^ i i ^

vÍÍ::í¿^ £ j 3 'cif^-^' Üií’fJ C>l->'* J , ‘ i î ' ■

i)j.àï j ^ J - j

A^jls v.Afi'İ. V

J • ^ • - - p > ül3¿’\ 33

j. 4ä1 jI j-, .u u 'iiJ^ ^ ji33 i

( ljií'\-^SA.’Uv/^ j ijV

.\!*i»-\-İi2s,. iSJ^

O . X J 3 (5 ^-t A— jıj!j\ «3^3^

jy» .*< :^ j3J^j>3 ^ ^ 1j ^ -te-^ î i 4ıJol^,j;W

¿ î ’J*. • ı3^j' ¿3İJİ

. jaCÍ j ¿%/*'"/''‘ j ; o .â^ CiU-ljıi3^

JU liA ısls . 3 ^ y ^ C f o M ^

. } 3 ÿ » i f o l —îS^İ 4<V i'l 1 1 ? 3 ^ \ 3 * ^ 3 J 3

•4 »' A»Jll«.tjj4!£ı>- ’Jlp j Aw j j j l i_5H1*^c)'i^ j ti**^ ^Lû»*\

J ^ l |4¿ AA

( ¿ k j l j j a ^ j^ A - İ i - l j « j l i ! î İ I aiU- lİİUij S

» J lJ--1 ■. jj^\ i j ' j l 3 v3^<«1 ^y¿'i '<■ j^ î 'j* j » . ' l

¿¡Alp'le 4 I <j5ir lÜ-l] 1 j . j J,a\j P-

J ü 3 t } 5 j , ¿ 'X \ 4a1j\

j j i î ^ l o^w'I

. JÚ}..A¡í-'3 y .J »y 4 «jl,¿l¿-i Jt'^\ a J İ

^.»lâ^ J li l^ ‘ üA J'J¿,Al ' iİ İjC' İrliA j j ) kJjl.—

diu_áiá*:^ i j ^ < i ¿ d l ¿ . ¿ \ 9 iiA¿ 1 o j L ^ i .JL¡ Î I j

l^-> 3 ^ 3 /"?■■* ^*** e l^ » V_^>-

j 0;^^, t S " , j . 4!j l A)’

4^U j • j jJ - V J iiMi» — . /t>>iJ»

^ —í Jijls *¿X I 1 lii A—lj,| A*6jf cJ''*j'^

J.C I^J^U-I ^ ¿ j Vj jJ'yli»

íij',. *V j ¿¡]r«'J j ^ j ^ • é '\

t í ^ : y Í 5 l j4 j j\ ¿ ) j i j J _ j i J ^ i » (.JJ.H

4 »l cí,^c3 -*15\ o .> _ ^ '^ fr '3 j J i3Í«4 a : ^

. JJ.İ.AJJ j J > - \ O U l <-:► _j-* » j l^ l

*■3' J A i_«J ,j\ * j í ‘ j l j> - l A ¿lSy!5^\ ^3^Í»

‘~^'*^jf¡*'^”4 ^ ( j 1 »^ * !»•■ aVIc j Jl*<ú-<l

. j - í j b J ^ 3 r ^ ¿ Í » ’>Üs. 4 - % V e- . j M U » \

AV v>¡

J ic • jIi3 j J • lal L*J (jÿ j y » ! J

\ ^ [ ¿ Aıl»\ ,| i» l l ij i 4 ¿j-^dİAc t

• j l3 i — t > û ^ \ i»l^ı_-*l

tîJİ<,_jjj)Jj) ¿)_j3j . ‘* CjU-Aİ-

, CTİ

( i ' «İV"

• < y j 3 OApL“ j¿4.'UÍ J Jj)_\ LÎ

. .;a:cI_İ»\ j ¿ ,Wj y jr j , ^ * ^ 3 J ■

*-JU cíJíaíI;- d ¿ j i

c i 3 _j- \.Ai’U jí

J y _ j . j j ! i\ • j j - * ^ url-iáw\ i

Ui lÜájA . JiS^y jj.^^i\i

'»a,zi \ J j M j i ß j* -i

3Jv^3 *J^J * jb i

J J 9 i^ 0\c J 4>} * ^ \ '^ 3 3 Cj % \ ^ 3

...'*-j' Î ' ' iß * ‘ j* 3, 'J j -^ } «jj^» í ö '^ J * -^ 3 ^ c ^ jß '

. . j j ,A j \ i s ß s i S " ^ j - ^ j ' 3 ( j ^ J

J 5 W >

j y S lilfi'1 vU ^u jS j

AlsA^U «3>^İ! »« -*1;»“ 3 ^ ^ (S í'*■ -jJuiL.

• j j j i j «_ ^ 3-* » j i~ VL »jSuf_\

d X - ^ * L ^ J ^ ¿ _jUí# _;;'Ü1 j ¿jISwl

t¿^. J (_ÿel^\ dKS^ j\

*i.|Sjl j \ j ^ 4<J fliil« .^ uş-'3'«l' j

J.A.I (i"% lí ¿ b j6 , j ^ l ' J (íJ^AJ

•a*bw ,j^L<I j 0»^ 11—4)1 Uí « ¿jvdj j (ylí»a»|-" j

^ X S ^ y ^ * , j ^ J ^ A j j f ' S ' 4 _j¡_ 3

‘ • J " 3 3 ^ j - f lJ - ij viA¿< I |»Uil J^Ujr^j O'x.*

' j 3 ú 3^ \ J O jU— dAi ’Ú- j 3*'

J- jIs o-^-»3V viUlij '^U t í ß ) l j \ J U f c j \ j 3

CiiCíu* ^ J , ^ S S J-W 4./í¿JuJ ¿ i ÿ <â'M^\iSXS'

• J . * J 3 j ^ j l oil¡u j ^-» j O j J j \

^ .j3 jÍ CÍjIjM t5-HİÎlc CÍVhíU- v ^ L .- . *J<«JÚ¡ (ilji\

j lJ U j j j «aU aU jtl . j J j l j J3Á>-

• A -*i' JJÍ íÍ^ jJjVj I j J- J a- ^ j 3

t¿4 íU » j# k \xa Sai.Ai újfJy j j.ls!^l

^ (j3~*j J»lc < i¿ »b \;y s 4w «íAí-i

A o

J i j j O ; •-**<?-

• ^wjljil »AlÂs-

A-<aâ* (Jjl«»î,»j5ojSÇ^ ^ j j • ù j^ - î

^lui>-\,¿;¡Í!^í» 4>.î «»>M ¿1>-I^» • J-\J

* isß » j j j ^ is.S^,-^. â '^ '^y,

j^U ) *Ai^Aí¿^. j j l j İ

t İ^ (İÎ*^^' ı5-^*r j3

¿JjL Oj I«T *— ‘i Kj i

., 1-->U\ (İ>Â?-3

4u> tı<aûî1 ciAlTjis-j cîAl^V** -w— n j¡¡\¡>j ^jjc

Uaj'J>\-Âfr . ja S 'U 0^*3v/» < -< j3 j ' (> ¿6 j c iy

j (^ \ . •jI»3A*j j

¿)U3 V/* 4-1‘j ' < i-^ j\ j 04 ,^ • J . 4 * ^

jj^iü Jklj\ jy :-.-

tiX'^ii. .j.jjükS 'i^ä ^ j \ f İ »-U’ . I ■' ' ' U • . . i(' • . » j j j \

{S^^~3 ^■ ** ,* .- . P'" - '■ •’ *v . . * 1

aJic »,k-> .J j^ le * ^ J J O j\

â - ^ j y é ) (^•->!| j¿ * ! i i cr.'Sİij', ı5-oj|

Ï 5 U . I AÍ

j cjjj- y ıil:ü lJ j o ÿ 0 >^r3V

ÖAâ_^i» (^ jŞ (JA)U. i i j » j y A:^jl¿- , i^--» J

j i * " ^ “1 -Jj J^J[ 4_A;5-Ü ÿ *^ j}3\

c5- <ı~-fj Aij" j j j «iAı^ilcj

Cr * ^ lİ *-> 15''’ lM'*

’ ' .“ ß 3 ù * ^ ti.l j\ liVlıj

ı ^ ' •.r==*H‘*^ ‘'İ’J ^ i3 • ;. Ut*

^5^ j ’-Vı’j Ç j ^ ---^ • J->

l3''J9 u İ ^ ' îSj. » j>3ITU-.-Jjlj- cUSjl( " »_Uj jtsCji liAujŞ ' j j j

¿,-.il¡ J-Vl p-I d l ^ f j ] .. ja\ ¿i) *¿ < 3J 4«j £ j3 ¿>i \ iSJ. - j-^1 ^ ^ 4 j

¿)Ujl jUi A)_A.‘I¿- . >»Adj\ J.P J.Â>- ^^Ujl v^î\_j lJj^^L_/) ß)lj\ ¿ ) jV j j

" ■ • ( j ^ j f 'A.a-ij

< - j^aS^<ş-j3 4<J ^ j 3 •(3 '*'Ua • lillı*

(Sj »:>X 0 ‘^'*3V J î U ¿Aff-I ^y>.

• M-’l ' -> 3 ıJlistL-lj V j i ¿ )X ey o»T^-*j »AilU- jL ^ l

• j-Aiij y u. t j 4 -^ * »j^ >J i-.ı . j ju

AX'

*jiwT LfVy i«2» j-J -jV viic-\ j T J-.1

‘ ‘ '^■^ .>.' ¿ )X _ .- jA :5 ^ iib jS

j iA i v ’ .AwiS . j M i:*'i' ^j-u j w cíA;4;i¿-

j t í í J ÿ ciÀiUj.» . J«A_»J*_ «-Cİ9 ¿ j\ * ^

jJÄ di»-4'^*j\¡ C i j ^ (5^^^

v V f3V 3 j j J

. jA-jV *_ -y jf. J j./ j s'5*^' c r ^

iP U ÿ jl JUJJ j i j ^:?’-

tiJgj\ j a J 4»J b

¿ V j ' o->3: .0^, j ^ x

. j , ***».rí* ¿\uj1s

, j j ^ j \ İİÂÎ4ÎİÎ' — . (_¿ílií^ íü ^ jJ

: j . A Ä cs-r'»' ->

A.U* 4*\ ¿!^ j' ■• •J'-"' ■? ts^.j J^'-» ú:-»'»

. yo^>\ ij\Jwi 0 . 3C - víAiVU- .5

. w »U - Vj\ 4>J ^

U b . jL - lZ i > U - j td í . C.ÇA UK

U»>b <= j3 o - ^ j J

\¡j',. jjJ ii.i'J J «»

aÍIo ¿ ' j ,

Ar

ciAlTj fjjáS ó ^ i j iJI i i t o - U J lj¿ \ ^-.,

• jr \ jr ¿)JÍ¿ys~j » j iU j . j d jjiTÂr.r”

t>.j6 <jl^. • ^ ü . liA^jiiaíj!

o-^l^ciV_j» 45^1jl J T i)\

c ji-t i^a»

o i i ^ . 4 Í j ) ^ U I o*«;-" .^ ;T

Jl» il í jAfttï j i J 1 y

. ' %: ■ '- •

'j “a - Jii. ¿r \u ^ l c í i í ^ V v j ¿ j x U j l .ad . ls-S ^

,¿)\j iii¿l i ^ j ß g4* Ai^As^jj U l‘

A.JTj j ^ j J i jjlj, o ú l ^ \ j V j i c í j j ^ i

O J i j Z Í ' Áw.yj u ¿ dt* . jx U j\ eiju -ü O U o jJ Á j

di-Tj ¿jVji

j j J ' cí-a:5^U>-U^ j j O l ,

, . jA.Ujl j ’ lo- viAié-l

à o ^ y \ J - Ç a i i . .a:í>. Jlj:.-!

'-AN

.J^^V jV 3 / ^

JW- iJ ^ i^ ^ S j 4)ÀS>U< .. j-X,»«»A9x.Af j '^ “ f’tjî'^

*jijl .JJji »¿Alp'le

• jj4»Iâ1» o ->_ -* ¿)Vj \ (j\j-ui>-

4)'^ ' ¿<M jle>-lj I ^ï O U J' .3 ALÎC'J f>jj^ \iis^\jAj\

A.^^jJj\ ^ l ’ A^XaJ 4>J

i]i liiu j fw 'y ß cjI*—

J i 4» yi> O ^ la İA ^ 'V b CÍ./H&--

.¿y>-J J , j-\»^5l) «•_)*■ pl»»i\ J Alil) J i^ l» ,

.íAJU C"

ijjfd_j> jU r"\J |.Vl j_j-ii>_Vj^9j U j o l^ j l?

. jJilwiftl-iïî oIşCjIs j l — ‘ -J"^}

i)j*jii^ ^llài^l 0,3 } J ^ .'^ y , C j j^

. jl»j â - ^ J ‘-*/^ '

¿ ) o i^ J ü V j) V “*^

OV-iaûl* • JJÿ*»Xi»»j 'j-tJiÀj

İSj İ -Ş ^ J (¿JJJ ^

Jj .í ^Uaí(í» ^

jM il

Oji'S lio«. U5Vj .j-*C ij^/'l‘ j A O l ^ ¿p-l s-l

ll^Vl<.^»-lj j y l i l iV y jV

‘ C*»_^ Í jL»cl JL» J vil~înuj • J J

¿IjwiJl ja-'-wöstJ“ cilı’L-il j_3 ' jjiií ¿ *~í>'

A»-^l U"í^' ^y. • J J-^l ^

J > j ; í j l 4iAi'liw ^ j^ J •■>'^y. ‘ . l Jj~^

J_j» A n ^ j Jífr J>;.j« íS^j\Xí» • j ^ }

% . j-VijA-í^»-! ¡»jljl

r ' : J y

aÍIo J - 4 - _ j5 j- 4<j

víITaÍIo A tíic j . .¿I— . ¿jj C±V J ^ “

tíAijí dlwjB j 4 1 tl¡¿'j\ j j ^ l—^l

vn

« aJjI

di'jiiıı-»j y <~ji c-iıUt ( jU r i j ufi\i- ¿A ı*-Jyj

ciÇliT ^jl_-<l j flisMİ ‘4^'^j

tiX j iS.J'* - ¿)Vj\

j\j,î^ c i " — •

i i ^ b » û.i=-. >:^J

, j j¿ _ ^ " j U \ ¿)Vj\

« j l ' j i J-aİ

y—Jû k j ti>_j9 Û^y^3 • »AiiB lili^pÂü

«iJlİj>tl5 j V j \ -^cl-.—-• iJİ j ti'" ^.^-î

j^ ı»j (*ljl <_*-jy.ı)_j» •jTKj I.aT n j^ j

A9 «a) #Aİj\-xâ\ c .» j . c j¿ > - CjU»- Jl~-*

*İ»-' j U j Cj(cJ

c^xS ^ <-jl jUc

»xi*- ( _ j u i 5 ^ * 4 l > - j l » ^jî„«l»^l

JaİÎ 0 -^ '* jV j _;---• » j * - > * ^ * J İ (J*"

5 J .! O jis ’«- ' u3J~«Â

. jX r A *’VV , JrjlŞr’

' ¿ J J . J İ l ç . jf'? '^’

t j5i»-l |tl® VA

».A)_;li»a>- V** ‘J-Aıj '^ ’f '

, j t i O -Şi^j j l j ’Jı »A jlto -J J

(3j4İj\ Jı*lı ^lı f j * a>4)îIsîa j A lc 44=f j yj

**ai«<4»U- 4¡S^)^-.í j \ 4>l iJ^

(3 ^ ^ ‘j^ j'i j ' f j'3 j ^ic ( S ^ j f j U j j

J j ^ A j ß ' j y , •í'c JJ

^1^1 ^ i, ^jı t,âj . jlls ^ji>»ij;i>-\ ^ ¿ jS a w ^ jS T

* % j!j' ->■. Ö3^} hÎ'» J*.

JM'V' J. ll«w\ jjl^ J

a - J T ıtlıı) 1 j câaU»

* liii^l fcjUwl 4^ j5 4;-âj| IcİA jjî;*İLjJ !

•J:j^} 3->J l ^ y j b c i d d\Tv„_jV C ^b j.jji^ l-1

• j>^tt oL»-ap- kj,J*^j ,Şa cJ j ¿

jj^dUjCiAşii- jl^ .j^ lo-íu ».*

^Ji t ^L^_/,a» V_ji» o- _A'’ Vj\

( j ^ 4V ¿3_}l~; J j j » l* jS ^ j^JLs«b *,»5^

<3^jirjli j^ i^ ji]_ ;i;j| jb -ç5 !l

vv ‘r'!;

¿)UJİ ¿j\j\ li

J. cT ^ J

j J _ â T • J-^\ / « A l - . L * a c \ ' j j j S

4j^ viAcJ JaM J ^ ÿ ı5 - v '^ 3 - V"^. \iXtA^*Ş'

¿ .j - . » ä I j \ J - ^ j

c > - l j i - ' i 4 * 1 t ^ " ' • I j o j l * - - i ) j ‘' ^ J ù | ^ ^ .

. j^*j.U.J (*jV

¿ j jjta i ' ^ i j 3 ó I « j 5 ^ I 4 ; ^ ^ j ¿ )l—i i

¿ ) U ş - j i s f 3 j ~ ^ j Û . İ U & ‘ ( J s - j j J ' i ' 4 : ; ^ o / j '

A Ä . ^ _ ¿ )A ‘r Ü C j | ^ 3 j • < * 4 _ ^ ) l i i ^ ^

j y « A Ï j j I * . * 1^4®3 * A * A * ^ - ^ \ ( • • • •

4;>1-J:j 4^J|~- ‘ *^3^3

• J h ^ ä a X M j\ i 4Ij:^ ÿ 3 ¿ i y **}j t '

iS^3^ ä - / O j^ t -3

O j j j ~ i » - Ji*5>* j b . > iw * - \ ) ^ \ i3 > ^ » j l i i l à

. j J t t \ c i ¿ - u -M *S ^ 4 i % 4 J U ^^ '\

^"U* viAi4»io Ji\ l i 4 »io '(j^^ -T j>*'J

JJ^\ Ciijfi- o J - b U . 4 » J j ; J - > 6 > í 4 á ^ ^ j j | . J,

(S j^ S 'jS ^ßJf’ 3 >. o y ^ ) i S j ^ x S ' 4 < ^ l ¡ • j 4 » W 3 I

J iU .1 ^

ù jS ^ I jw I 4>AaiwJ» (^1 j9 I_ff-Jii\j

j*^jl 1 liAiul3..»- t i - 1

A)Sjù j i <- y. *'— j - » ^ V ->j*B e X ^ < s ^ ^

• <(_ÿ''^VI (jl-»j5^ J j'*

fj^ . J j e j j o l —JÜa^ — . j í l ,¿ í J a.0»

ü i^3 • J '^ 'f b ÿ '^ j • j-^J ^ 3

ù ^ à y ^ } '^ 3 J ‘C -.- 'jlj j j - ü j \ 4 w

j\ *j1 jl ¿J,A*J!.)U-J«kil I1.A1 '. J iJ ^ ^ A Î jW à i j ^ )•_;tJlV » ^

Ç A.««|l¿ è «A>- (jjL«|p*\ Al f j i J|¿Í. A 4 ^% ■ ' - '

^ j ^ 3 J 3 ü - ^ . <S^ß f>*-J!» •

d ^ * ‘‘ 3*3 ■ ^ ^ . J-Vij

^ li « j l } di* <-9“j j At j j c j ^ ÿ y oV U :_ j :.1

t ■» IIjí" j j ‘jU ji J J

«¿dX./’U3 c>*V¿i-<l L»cl ¿)V3I vj j)U 4j'. J ^ j L^li:;i

j i ^ • j ^ j \ 4 -®V

c .^ LiAijfaTjí\ o- . ¿)LJj» C .^

Cj ¡fAu> oJy,S'^¿\ j J __w"3 » )

4 -C ‘j j ¿)Vj\|JUí J ^ U -1

w îlU o V jl tíA<¿ a J U o j î j i j l ¿«U i/ U

V « ‘e'i

4 ' »;Ai'A.poUUr>-lc?>"j

j^ j\X j3*f ' c5-A*J*.

'ç î^ j' C f'ÿ ' . j j ' j '^ i 'w - i j « »

^ ß \ J.ÎÛ3 İ» e >- ÁV

4;I...Aİl2» â y s ^ J CS*J» A -V)\ j V j l O“ ,' t i- 'V '*

fcjjljl j;^\ ¿ İ - S J < — * f J j l • jilj'.

^ 9- ^ İ-VP jL â l aJIp ,luı . 4,r X«> J>Ûi-.\

, 4İL« 0^^^ ıS 'i3 5

t i t • J - ^ i J dr^î^\

• tî-^ ^ cUlll»\j

,^^Ai) —• • t / ¿ A t i ® J ^

¿)l~j\í tij"

d\İ4ı^» f>j\j5 . û ^ V ‘ "*'-

4İi;U»l ' 0 ÿ ^ \ »ilif'j . ^ • i ! \ j:>^Tjbi» . ci-^J

.»^)yi^<^\i>\j^ f j"^ (3'*** ^

¿ x ^ c X à j Ş 41'

«j -»aİj İ ı^<«lâj_jt)t2p^LJl «tÎ-Aıjl tsî^^

■ Í ji'pL. ¿)jS^i_\ 1J A İ* ^ ^ ¿ 0 i y* y » ^ *.XİİiA»L»

L S i

y?-L»_r j ^ t ^ y jXji)\ JtfS J aU •-?■»j*':-

• \y ÂiAl \ ! A**w»e,5 1

J U d ^ U f ^ \ j \

^ * * * jj>J» 5j\jl U i y J 3 wJJİ oL-kri^j » j/ * "

*¿1«a*L^^^-*>VU .j*^’j^-*j *^y-»l>.s3l ü y ^ \

’j y \ , . iUlí• j \ : f \ .jıi-A>.jj i ^ , j , f ^ i ^

^ j i > [ ^ \ ¿ OJİ O^İJ «jAiJa^« t JIajÎ_,-.1 y »

Vİ-sl jlj*Vi¿j¡¡ijj (^lj^>-l(*jijl «-C— ljr5^‘ liA li-l j j l ^

<İD'>>-1 3>3 ^ * j y f J ÿ -\3 jJ

• j -Aia Ijî? jK j i

w 4 -.» 4 JU »A jU ii Ji~j'

,g*A < ^ y i . y û A İy>.-O y ja ic -J ^ lk î’l JjAİji

•J u leb d y ı ^ \ tii;T j r i c*)Vj ı^CiİA^y w »j j'

AiJk^ U c j 5 l is 4 » t J lc l oiJl4wl¿!?l

■¿ lw yA iı»4 ^4 'jj .jj('a»İ4İ c-âîUîj|»aÎljj^iüU 4 ^ J-Ja»

■• Jk}-J

m * ¿1^1-

■cf^U j u ¿ k lJ ı

VT «j'i j f -y ß *

¿ j j j j T " . . j i i j i * J j^iiu4iJ o:>\ ‘ * {ß\i^\ .>

j j « j «L _ -< j ojri-j\

.j XSm j JZ \ ^J'^Â-'\ 4*J O l^ S "

¿)4i’ 1 1 j- asmù J< J id\^ L S ^ ’ ' ■5

. jX .lU i

jr w««#

AiJkj\ ,O j\ o-\il-j\ . O j\ « . i j l < ~ j\ j\ j iS^\^

j i i ^ jV tîAijl cí“ J

. J-Ai-í!j * <tXu>J W “ ^>’

. j j j *>s j¡ * j j . r * L j \ oj-\j t l í b

t i j á ’j Ú \ vdilL-í\

j¿í>\¿-\ *S )Ij\ O İJ İ . o j \ í j t : - *

já ijS ^ j'Q i-y c *^Sy/f‘ J l i I f ib |»j! j j » l ; Ü Á » *

¿ V j l ¿)l»W *>AiS^l» ¿ j ^ 4>) J. l i ^ j '

j\ßo\ \ f -Z i j^

j 1^'^ *j^'

Ai£.\[f- 4ÂİJ Jü»j ^ -^ÁíJ «3 ^ ú**^ ' *“ ‘..

ó5U.iyp V Y

^ J^-Jjl liüL. 4»AÍv ( 3 : ^ b ( ^

* 1 . . . «»i'jj’j JU tv^-.ij ‘V"jJ ®V"

^ la----.\j j j ^ ^jU- «Jf-'b J*Cr (_5 J ! , _j)

íjU -a i_ -b sJUs«::--! ^ - J aíjh . _> -oíjIal-I ,

jV ^ l j » 4-4=r /

ciii O a IÍP vI^a U

\íjS^\j

• J«A/jl» Vi-A»- ^ « í j Jt< r . A l \ i j f

Ú J i ^ / * ^ í > - y A m , A . S ^ ¿)Vj' ijülo ^ U h x o

% • ^ } ^ ù J ı \ c á1\ 4<i

^i'(_T ''*' j\ — , i y

_j í ^S a::í^ j i j i ¿j^r t^j^,l

jj.«.a¿4)_ji ^ ^ J ^ ^ y > . j- j . j y 4w

j j j j J>_U* t íV y t ii» aU »^ ”j i» l^1 j l jb i oj\j\ ^ .iV

l»*í*l (^>5 i Ur»>) (j-xij»

(JjV>=r J j j • i ( j W r (^

Jal^íl <S.J^ v_-o

Cj -----* 3 (3^j' ^J-Am jai»\_^s\ ^ ß - i o illa p )

• 4>} c S U> <~¿’ «a.--»JİJİ

•<Aw 1 * jb lj vi?" jJ

V N ‘r’*!

o.>4jSCjrl C À cj ^ \ jU

^ J ^ j'-l' 0 - î ' J ^ - » i ) - * ' *

( ¿ x S jL J \ t ^ j ) l t3^j\ •■*•

• j jj^ ' ' ■ • * 'Ajii\w j)aî;â.i <()î c1 C jIc j aL>.0

^y i/ » ‘ j ' jJü ' j Jlôwl ‘

C^Aj»- fl-Xi'iXle \/ •A.P jï aAUi^.*l«4

^jJ^ C*>) jj Ca* j ^ ’jIaÂâj *jjrOa» . Jjjjf\J*

¿)l jïV lp î; J ' ^ ' ^ f ^ — » J ô j j

Vv/^ t j S j j

•--^- l i j ' J jÎCIM 4;is^

«ai JîVà , jX ¿ ' j f iJ\»Í^ljÍ!l-l s J ^ lS\^J>3

. J ^ j l j ' f ^ y -f- j»U )U lc t i jß j

jiA::i?-4)j\ JJjtt A - j t j l a.is 4i_\

OA>

^ \ ß t í V b ^ix» j-v ij»V

jjJjB »jL-U Î tJ !í->

¿ } c ^ J < k i . \ a X X j t -

j|f J^----*•

(j'“ KT i c p Ub—.-λ l lói Aiijijljl

4>jİ4iIi'L»_4î »1j|»| - «iU -<\ |íl

j L« AmİÎ Jy-afi I j ^j> - jjíU VL»

¿)b*íL_ ¿)SV. (‘I’’ 4»

[ • ] .

Jal J Ai tíjU |i.lc 4*J V » *"'• ' ->’.

iSJ^ *^ ^ r* t)U--

J 1IU4 A)AÍ5p O-C- U j* j y ----^

¿ fe \tX*AAjf (j\ Iaj c J A ¿ ) l _ « J 1 ; j j i y m '**lu< « ¡¿XáAá^m» ejlij Iaj

fl-JI». y , jJy^n ^\ iS ^ ij“l

_ _______________________________ J > u . l V •

>✓^ CÍ| J;^ ÎJ j j *J

j äl^ljbu .4.J.. ¿jL'l , Jb. JjfjQ <J» cJbu J jl J t ía jJ jl V i j j l J i ^ ¿rí^4;:¿!il J5LJ j t io M ^ j.j¡|

j^\J¡ *1^1 cjr jsj\j^ 4it j ß 4 ijß jiS*.! 5! » *JL ¿¿11 «uSjJjl «,,;5Cú> (^3jA<I dU». i ) j * j * •• 1

ó«*»*!» ^■*'V* l í ^ - P v ' ^ U 4» ^ J -J '

-li

iJjA_^jr _J t í z*^-*

(v^.¿t¿ > liAi.j’ Aü¿j\ . A,.I^U-

jl,<jl i)l aÍ j j ! j l cjVU-

» j l U - .J J^3^^J»3J•'• A*-iaC- ¿)\ j^ * )jo¿ )-A !\ t5

Ai-O'ilo 0 9 Jlo-JJ oJj\ j-s jlj (_/*®

. jjkC j-_

.j l j j l j l Alu<jlj¿)J.í<<»¿ 0<A^ jl»^\ .cX ^»- p j j j l

, jAİ»1*î^\ «AmwUm,/ «JLİ—A) .Ja,.«o —

^¡'^\o i « t i j l i “ ^ i jV j\

**j\ k <1-1 j\ —Î*

¿)Jo^j\ iljT jl ¿ } _ j l Olw

j , j | ^ j j f j * l ^ J j \ |t1jj |rlj *JJ^I

A» Al IL^—.».

j / ^ • í3^j''

• 3^J ^ y ^ j t 4^.» I ♦

i S ^ \ ' i ß ~ A)\o_j9J 4*jV *JAi

• u/l.A.1.« Al Ù ^ w*)^U vL»A_I*

*\A

Al A»J İ J İ a I ^ j I J Alh j 3 ^ j 1 ^¿j

^ l » u l ®“^ 1 * ^ tß A i A * < » l .^ > - \ J

JÇ s j _ j - A 9 i ^ d t U ü ^ j i A L i i i i . j i j i y w .

. j ^ A , y : ) \ ^ j V

4 » i A l _ ^ o X j I ^ j > - , t i i U i J J ^ . i j j [ c a¿y^SeÍ

, A l}yAS~

ci>v*' y

. ¿ ) ^ \ ¿ jv ^ r J l j iJ\

ci'> » V o-»jl.O «\l : jV j\ jL:äs

( 3 ^ j l f '^ ! '^ ^ * * ' * j İ j İ « Í A i A » .j \ j \ ûyï ii\ io j [^

J j , - - » J l > ^ \ l e b J A j j I j I a ß A j b ’ ’t l u . . j X

t í ^ í ^ í - y . w J b j c » U _ . J . Ç

a U S )' j r ¿ - j ' ^ ^ j ü “ ' ^ ’ J —^J^ ‘ iA i

j a i i U j - j ¿ j A i T d x S ^ jij j <^^jjjS A»ß > - j L _ > - \ j j O i ' ^ l Ü

¿)’- ^ " j l ^ 'Cf'}* ‘ J w - ' . A i

%ß Ö 3 ^ ) A i ^ J j j O .

0 » i i » j o l j ^ ^ ^ 3 jL »jl ••*

ü V j l J ü ,ß 3 « j l - j & > ¿ ) V j > J » i y \ d l i J U j . .

^ - ^ , j J - f r = r j j l r »

*\v • v V

i i j > l i — J'-— '. j-Ü i'j

tîX'l-xş-j — , r <tı> '' *'^'^

J U \ 3 ^ " ■ ^ ' l i

j ji 4\ v > J i -^ ^ c p

d i j^'^*}^j cıU»_jii»-jvij\jİA*:-i t '«i

J ü^-». • -"•

A:L.if ¿ií-j ^5^

.j*:JS^ c j ':>r O-'-*'»' ti-C.'T. j4í^\¿“V

j_ - * w «X " ^

¿)jÎ jİ j\ 0"Vj^

j j İ jİj u v l i v Y î .^

• 3j *J .'' ^

Jîe. 4 :? ^ / J 4S* ¿ í;U :-j

^ ^ .J u ^ ^ j-x î,. j. .J j- i. cij^îVj^ J^\r. V »

li\^ 4»'« o V İ ' İ J » > ‘ * J**!.'.

O i l ^ f jV J¿«*j

•\'\

J,l^ lj t¿) ;*.laí J J*Iİ>1| İİJ.^\

*‘ 3^ tS \ y **^ ^ j A-^jli* A«ı«iı^ (* j^ * c j^ y j j y-^

ùr^.JLJt'^' ‘-*J>t® t ^ - ' . ^rJl' c i '“ ->L*

<^J » j»jU c^-* «^*^J j^-'-âl-.

j tj(^>îi* |»ii> ( a J i ‘ L,*jr ( tZnA¡ i>‘ y

(_i_/ c3~^* j j c)*^^

*(3J»i3Vj|j tív^'^láíW-

f'®j; i s y j ^ *^ J 3 i'^ j

^ J-lir\ jj . ¡ 1 ^ y

jr,4.® 45*2^ y®- ojJL\ j 4<i

J ^ l l ( j y î j CJ^r* * lİ.^Jf. ^ Jai»

j j A j İ ‘J ^ y dilfoji

‘iö i t;!* «riîJ^V j! » « j î lü j

¿o -U ¿ )U j\ t í j * : * i .jO,--a^

•J'.k r ’ ¿)“ *^ • •j^V' i}^^y.

• tsHy*“ «-^ cri^^

no ÿ'i

• j\ j j \ <-< c ib *

jU JÍ . 'j0i\ Jl.C1íJ ji»j» j

l Í j - u o ^

ù j ; l - \ _ . ^,15 : J î J*>, ^ j ^ '

¿]jfiy i J ij;.«.|,l:_-» y ,r Ji4İi\ o j 3 00.1 J j j »

. jX jC j i olc\j'^\ 4^1» J.-âlJ I J

i]jl»l J _J i S j ^ J dij I j_jL-2>\

K^J,t J,U (¿j\ d'^j\ jjlli-

J *4j^ lilif'l li: \ J c -o j f J

, j j y ^ AïO J {S\/* J ^ '•^

, ^JlJL) j Ju_*m*Î 0 ^ ^ ajla\¿. iniji « J A i V . - ^ '

, OjUp ¿)*^b*’ -î f y® ^aO*lS^

» jOi J>- <»iİ3\<,uJ jlt f

AIjLλ- ic\j <3i-^ 0^ j j t5

C jkj»- jJaI*—¿x* iJ Cc*! «jUî»-1 jálale-J _jy«. tAiljl

4l9c.Os< j_ÿWjlo>- IJa^^^JiS 4ilU^ J jli (J^lc)

«i.,íLa>á) <\pLut> t ib * ci »At"

Jiii- *3’. f J^, İİA-*J^İ

■\tô > il ^

ciAi'<w l „ ^ ' Ci>')l' (3 1 J 3'* ;^

liA 't AP t_¿*-“^ -a*l A-a» A— . jA -*jV tiAí-1 J.P

, j ù y J » y ¿!k■*J^ij^ 4<j j'" is ÿ,)^ ü J

¿)Vj\ (jB ^¿ I 1 jU i A i^ ij' viA*_>-

Ji» V i^ A o - i j d V 'U -.ji) i^ \ ! ¡ á j

]¡Á\fi ^S^<^\gy.si^\$\ß — ,

« A j U j AiA^yj A-ff«" cSJ^aJUjj t i l y ilA-a\ j J ^ i

Aile c5_A*'^J A>-_)j viÀiA«~.d> i.«jüll»_j . J )

iaSi J C-Ail^.»- 4»\ ij- j . ö X j ^ ) l j \» «i‘

j^-a» Aijè ¿)3^\ j l —«j| . j AsB *10(1 11 4*1 A4İ»!»’ ^ ¿ »

vi>jlo i¿AjA*9 >-\ o j j ,»—4 ü V j!

• (J^J f â «¿J jlíj» AI*Î^

¿jAiilj- 5'**® V jl î ‘'* vit3*

a«_15j ¿)j.Cj \ « a a Uu« Jli*l »_ -<J 4*\ |“ j ' Y j “ —.»J

Ul)* A»e-rfhÜ¿>- ) ^ J ÿ

(/|| C.İİ ¿)UUiLll >j^^^*J•* '^y »AlJU- J»U»\ lc\j wJ^-SlJ

4 4 ^ J y^C-

( ^ li c S 'j^ j^ Í 1»^* Jbî

. J kí) Í K ^ ^í\j¿ « j j )

v 'i

A ls > t;-a 5 \ia  > - l .i » \ . J J . C I M A j B j j q X\j 5 t ^

» j ' , J j :> A * u i } j \

C - s U i İ ı, Jı\ys^\ !;\ ) J iS L .a j * > ^ y ^ l *

j U>-\ (_}jlfri»J

j j \ Al c i ”*’* - ' ^ * J * ^ J û î ; ; " ^ J

. J - A İ f f - l j> « » i û V il (}^\y

J İ j j A M i ] (S^3^3

• _ ^ . X İ ! » a Â.X-<Ujf“ i J ^ } • o A s 's a A İ I J L a » *

C j V j^sss>\» . J » J İ U - ^

. j ^ A İ i a j » Js > j-îı i J \ A a C \ »JÜ\j ^ J i I j K A s K j » ^ l ı j

j ^ l i P İ j » j j ^ j .> A ı 'U ^ « a ı « .» l İ V j j l ¿ ) V j \ j l ^ i l i l

• j.At\ *^p I«»..*

J ) J d .A f c 5 ^ \ lp jr«rf <-J j-mS-

o l î / l - ^ ^ J _ 4 İ L - İ . L J İ Ü ^ a 9 j A ' J U O V j l

» L » - V l ^ j \ > ı j j l j j G j . j-x ı ’ j ^ 5 O - i - i l " ^ '

^ p - i ¿ j j l > - j U . j J>»1S . j - A Î c l » ai" V j I ^ ¿ j-J**'-?

, J O j l ^ « ^ j J İ A)

j > j j ^ j - v i ' A İ - > t ^ \ i i ^ y T ' j

I s b . j j i J.ÂA j p ■^^i ( i A J i t J l i r p i » j A p i - j j J » l ^ \ a * » j \

“\T

. Ijl

¿)- £ c S ' j > - A _

»JİıJ c\ • ^ 3 ’ ^

Iaj j j l .P « i ü ^ A) Vl * î k-'î^ljj 'aÎ ^ i I »jlıV jl

Jjîli^l A»<!.«>.>• OL-1 CİA Ai *^J^\ <KC r \s

« . . S O ' i f ' 0 ^ 3 ^ i J - * j ^ J i } = - j y 3

, j L > j «jjİAıjl^ j V j \ J 3 ^ ¿Ijl^l

«AP ¿).sjl-.^l ^ \ j ^ \ j İ «jAı J\>- A.»..lit o V U

¿)j_,Cs j jA_:p.lp*^ j V j l til' 1 ^ .iı ^ jl-

• J i ^ 3 < ^ > u ı ¿)JaJ1c JM-Iaij ^ jJ.:«l.Aİjl J,-^U-

' -V»^ v J ü l i i j

*^333 L -İİ^ 3^S i » ıiAı'l*i\

Aİiil^ j^îjT . >)ajl ,jî-^M ^—2)" AÜ-» • j j j \ -V>W

i s j '*' 3 0 - * ^ (_}‘'wls-j; J c i 'y ^ J - ‘^

V y J (^ -r/ ■'k'

jT ”s ¿U j j*C a;jl «iAs *Â j ^ Ojjr_jfrl-Vı » jjj li^

t^*^\-ÜÂ>' ^ j A*~.^ .iİJül \ j U j.

. ^ -¡r A:>*jl 4-* I» JİAitl

< S ^ y > : 3 ¿3* Jİ aI-m»“ As*e«a)\ijÂ>. »^3^ (“

C)l^>jW dA: 4;:'.** .l C i y S - i j_jX3|ı vili-l

X . í ~ ^äS. . ; J.5JÜ *ot¡u J y iai» o jl j\

l U ’J l j r \ U c * U V l f U \ V İ İ İ A — • 4 ' j V j l ^ j í ' j J - i

i^_jlc t í _pÁ>- i/^Xsl

cJv-kP- « j *tí->l^ Új\S¡-\

jli J jT ” •)

. jjki*o jUi ^^9-ui u j_jii_ji otÁC' w«n

vilii’ l _ ^ l j9t.Z* . j\j^ 4*J jS>t^

¿XL^» «J jl *•—x¡[\ j\ j t^®^ *^'*

A»4S” ı^ç\ k jJ“ o*Aw 1 'jA»<»5^

.i_;Ua ^Ulj> jU¿\ (SJ,

tff. t % o*Xfc,«,5 c J 3 lJ ïi

J|\ U j j j l j j ¿)a»\ cicíT*^ tí^ .

•oJjr »-UJ j\ Î i!iJi\ ^\^J,lS"* JJ»

JlV 0*^0«» y. • JJİJİ tT^J J ^

w\Úp «Xás" jji«ia>- j^ jl¡ J wJ_jÍL_«-a iíU;^4!j\

W j ^ f j.y o f j . ■M* ^ 3 j f '

yS. tí\®J j fV ^ .' ^.r^* J ' ^ 4^*^

• j j ^ \ Aj\jj> íSj^^ f J ,

» j ^ \ J««>

Jj,:>. j j ¿ A)' ^\ j ;^ ->■,

í>j j j\ t ^ j l * ^ j j j ^•*— =^ A . ^ i ^ i î l Ü j « O ^ i ' > - * ^ J ^

' c r ^ j ' ^^•-' c5í''

(J^J, ->-H,' •»'Jl' J*.

.3 _ / .İ A ) ß> A l | ¿ j .¿ 4»^ _yS»eXI-» ¿)-Vl\ o-\) 1 J»

c í v ^ V ^ j - > i o l { . * . í - t í

u y t ^ j ¿ i f i

a i í i ’ j I m í í I u i j ) < 5 ^ _ ‘ J ' - ^ j t i " i S ^ \ j ' j o i i ' í j j

* J * - ^ ' ( j * -¿1

. JíK * 4jS cl ^ I L C t t S ^ j ' a ' T ^ J U - ■ j j j l j l ty -J f" '

J_g-*A.^ J j\í

» ¿ I j ) ij^\y’ \j ( » V ' í ^J“ l'_ y • j-v T

l \<AcL* y J J y J J t jÁAMMt t ) A - - Í W- _J ■

A » A _ J j i 5 ^ t j j f ß ^ 3_}j>\ J A _ 9 K ^ iy y j

» J J , _ 9 « J / J . ó ' j f ' A l j) [ l i J ' l — ]'

J J ^ —^ j V j l t í- s lc ® ' ô L k l l j ^ e - j U a ^

JJ j\ c aJLa jf) Ía.

■ ß•ıKÁJı¡k( c^^jfS' 1 U¡U««í

o ^ s is -i j “U ^ o l í t í

Í á J í j ^ i ) Á l i i l í s í A)*’ — i l v i i i r l• »

• j X ^ j A X ¿)a»J ¿)ulr

¿Ac ■ JkJ '<UJtt ««X*Aá& t íO J-^

e \ ‘r’'î

4İ«I.^J-^ J* *¿.]á^ A»*«¿»

ö y -^ ^ j » ^ d « » lj'3 • »aItA <;.m

¿lj*-Vıl A«UU.» likj l i j V

,jjij,i »-aHo- j lT ^ ' 'ôXe.ÿ <öy , l ^

■A*l*sî *Mİİ ı_^A< «AUıt^ j^ «İjL « 4''^ a_ « mXİ_j1

» 1 ^ 4 " ^ ılAcI ^llcl ^r¿l>- <ilô AU» ‘ jjw»\ıi

iJ'âj' • 4*\ -İ®Jy'î' * < s J İ ® AÀ_»*à) A»lc »V-» _J

AaJ»_} j ) jJ<»»L j’'\ __l»l ^ ^ à - J » J

cf. ó “V)l ıl«»ıl-J\ A^"j O l c j 0*^i

« l ^ )U ı«^5" Oj^loj A<*.*/»j» O'.

^ e ^ A İ * Aİ...U» t i jJaİIo a 'G a İ^ İ ¿}jA>\dJ>I<t AaIaİjIÂ « J

^A<_wd) Aa«I*3 î J j \ ^ JaSİT-Vjj A»m.ai Aa.İîj.

, ^ ^ j s » j j j î l J i - j ' / 4 -^ ,iö

« A

,iA^wjaîÜ:»J» *jU 1 ( ß ^ J JV

m J J-\l 1 Aa.«.,«)

_ ; l ı _ j 5 ^ »¿jr Aİ lc

ijtAtl~.ll

._/;T a'T^j;!^ jfU i^ |5iJ»

• A**.—! I_jili:>j»

^5 ^ ß ^ ^1 Iâm) i

ÛkA)1»>*iI CÎj^’ i w> »J j -Kfi>

¿)L»3 J j \ ÂT_ijl . JU-j \ \ a L î > j j-Ol)

A^jlj)\ liij ^ l i » j 11— j* jl* *jl*l—i\ tiAıl——il

• «aJ I-İİ ı^ îlJâj» » j » jiıl

(J-İ"*"*-^ L "* ^J*, • ->•>->'J (3^U J- «iAıl-J\

C«o_j*o v_İjIλ_j 3l_i» j jS . ) X J ^ j y jl»«>.|

< J^^Jİ IAİ j »_J[ÎUUj» ajK \ AKj-^ÂİÎi ^*^li>l

c- ,’iJiXî-l jIAk) aâJ?j ^jîi jl~»il tJ-öl^lj

¿)>Aıl ¿)JAi j«İÎ i_ jİ )1_1»_J » l_^Mİ_ 'siAff'I

* v 'r‘\

. j j J S'jiJiiajfi- ;

i i l ) A .i . - » \ A î i î J iî^ - Ia i j L - l i _ ) \ ^ i » . i Y l i

( i l j i

' . j i j i . i i ' l

¿ ) J o ^ l .* * ' i I j U j . . » - Ô V _ ) \ j \

i o y »

S 'j ù « C j ß » j V j ' J İA**

i ( L#^ (J“® * *^ ,ÿ

c _ j> î> c > ^ ^L>- İA.V

• Ajji,----î ( ^ ¿ 1 I o j l ^

j j t f U - A » _ ( j l ^ \ ^ ô » j . C 3 l ) ¿ ) J A ÎW (jç \3,9 J .* - ! * !

• J j

0 3 Î Í 0 3 Ï ^ j J j i . CliiS J"

. J J « i l A » 5 y ıC& lşci» j \ a ; ! c . l i

JW- 4)j\ w»Ai»J *.!».»

■ *-.*~ -.ir € < *—i i ^ l l j i j » 4İl> U 93 ^ 9 3 »

« j j l y * • * a .j £ J U -

j r j j o j d - . U j j \

^ ^ ) J J à I .jI» ! A ' G ' S j b iS } ''^ y ^ i

» '\

i S j^ 4;! ô ’j f '■ ù ÿ f ü'• j j> r ¿>Vj\

. O j U j J*:^ j V j l ^ J i l j » j j

à*“’ “ (3 ^ cilljíT

. ¿)¿<*^¿ ü)!*' ù V jl , ^ , J » 3

J O jl 1J^"iJA_»AO tjf lJjI hî^i

>|,*.A>I j\a*j tí jliVjl s-î jI “Jc-l^*>Âs

^ (5 *'" i!)V_jl Vi jja» <50.1*. 0 3 Ä-» : V \. • jOT^Lc ¿}0i Aj>-\j 'i^\ i^\Jh.û>\j

<y3V »¿Jt i L l*

■ jjTj.Lc víAia í « **'

i.nji^p« 1İI.AJ A^ 1¡¡J ¿JATUaa« _j* A** j ; Ul>

. jjJ jLd Jli:j\

JİAİ«. ypi^J j> j jL ii l a'Tj j j j *îsj c Uilj

j} ü V j ' J¿ -'j ¿«j. » j j j ^

. j\-p

CoaIS j l — »jIij

. joTjUp jJ.u.y viAc-j J ^ L a ^^yS j.x\

43-a>- 4»J ol—-a5 1 -<S jJâi>- : UjU

. İ » aJ9 tjA*! A.ji

o Ğ

¿Aj j v *

.^j¡jjijjkii

." .UJlC. i iCoAC i* . • .

A.*«.) fA*l^\, A«» j\ JíUaíl «j^ iy '-’jjuJ A -.Í O jJ 4**^K •* • • •*

*)j»J*jI o lí C J J í (JAbÍjÍ ^*l,¿9 * * * ' • »

• cíJJ A ' jU » í j ,

^ . j 4»1«j' ú-*-K j® ) L\ß\

a^i*n4'^ '" \ j , <Sj } CÍ '

t ¿^*C- U e '’plu. . ( í jj) J i Cm.A9İ

JU lel J o - . y <: J C*\jjU ‘ O®-

l)j j cíj^'Vjl

\ j £ ¿ C-J.j\ '^j\ dl'U-»l A*rjljv»íj J>c> jl> -

j)íj\ jJs- z * S ^ ^ í-« . t3 A*->UI

jMi-l » i

kiAlL^j • jJ.»)!^ liAXLiaS Ai_lc

C LlhMik» #jJTUw(

j j i l j j j*j ^jiil di’AÏl ,351»

(*jl * jW . v ^ j l a:.j4 ^ _ y A jj l í J a a ia 'I J j «

*a:«*U.-H-»l » íJ i> *y jl j i j lc - v l j j- « j* o :¿ b

tjilljj 41 v íjU - ^j£>) íJjA.L£>1 J~ä

«jly-». « tS-Sj l « i l v U< {S-jj-^*- i r '*- .: tíjd..! J b r »J j f j j í »X j » ß

Î Úi->JJf\j* A» ,»‘ J ^ J-sl/ --- <-»!

4i5/ A— IJJ-J * -uil . j l j l líjT

• iS“*j\ i l.i.i-1

S / '^ 'j : ' !í à/ ' 1 4j di

■ isji'Sc>xjr^^j\ . j^t jr^ \ áy^} ú / ^ h 'y '-—

• 1 C*i;Uo aJkil J j j5<ÍLm» *>A^I¡-jTojrj «jL KÜ. A-Jİ 4 j l — V_»l^

• «jWI IS aíj

(5"**í • iS^JS^Ai-o 'li. ojl I v)u»lj~o (J j j , tío)^! ^ «aS 5 ¿jCJ cnCíj t^ac IJü

04.1 >í*lj ^ .J j^ j í 4JJ^ 4 ^ . uíoljl Jflj víjbj ''-'^.J:í’.l» »j!» |¡J a-'jVL b igjJjí J>Jto Cj\yC.j<*¡^

l J. < }t i5 ^ j t íAVI^ £j A,¿ < c*-1J!— Ij i j L » . JJ J^ljL JT 1 y j j^ jT *

• »jíol

e r ■•yi ¿/o.

jji» A j V _ji»

vL«5 -»\‘'> ^cai' jj4i1 oIo A)’ JUai'

^ ¿ :^ » ^f- J ^ '

wXi (_gUp ■ J i } y>ÁS 4*1 4i jIm 0\>\ j AÍ^

^ . JJjUlíí' j.AlXÜ J jfeClfrlá j» j V j ' cH)UaIJu 1í9

j»»—* 4*—

A^>\>-i [\ ] jjl^Aİjİ JL.Í- jj> AUji^jl ( j l -¿ ) jAÜ».

ja:7l_íla^ LUI ojijl 5bj <0j L j j i£ j lİjLî®! [ 'JJjAiljt aTIí j Jj+’Uj (jUC- . iSJ»\ Ji-ilti j»-W

|»lr ijrn,kmA

i j o j j 'j ; ‘ tír “ »-'j; ‘¿¿■s v. <«A** .'

4*J tí/ • .^* • A*^J' u'j'.l^j ' lÿiJj''jl j

l í ( 3 - * * ' U j j l 4^“ »JİLJ*5- •■»•j'O, 4:«*. ¿ * ^ j l y jljl

ê * ‘ lÄ - ^ ' / ê * ‘^‘ ’-i’ lí^J-»-».' t íA VJ*j J, lí j* - ‘ ¿2İ** ;5J-íVjl ‘ ^ ^ j iS -< -^ j;

jy^ r~■'<*'.' *j!¡ — ■' *3J3J' J;* JJ’k-líí^bT UÎAİ L*j a*- 4λ. kjU»j jjul ü jlj í dl:ju.

W.U» ^ j . í ! U j l f ^ j j (3ui»jiÍ^ A«l’

^ C | J, 4,1 J, ; kÆ*^ ■'’i*

fUiM ,_^T o'y-9 ojl^l ^ * j *

(> e r

j l j l í f j o ls l^ * j r y U j jA - '- x C l ^

jj>' . j j j c 'A í v j L íJ .:.^

(3«í_/ vi^4İjl j ' Á & j l j> - jo ..» ) j^JÍ»-1 j ı j İA s - j

¿ i—¿' C > jV _j\ ^ - > U

i <L~'Ojrl^ o l i » j iá » - ^

3 » '^ —- • j-^lsS j K ' i ) > ’. j i

i_j Ia«)1-\)-v^ j

. J.C.J ¿ )V j ' J j l j

• 4>l«»>' fÿ J^*í »J ls

. ' j ^ * j ) j j j c ^ - a í jlA » o l s l ^** “ *• w * *

4) ^pil t í 3^— ^ # * í j j i ¿ )-^ 'S jj i

• jA ii ic\ (3_j'~'*

iß '-J t í l y Jcl? ^ . _ . J jA ^

A .«» ]» oU «a.A^ (Jt>*. i '. j AaAa « A.1«^)

• A j j liiíA «,*» (_5İy. . j j l j l /'■“'J;'* 4»\ ÍÁ>\

. j^ lL ja í ^ -a » <_p« - ¿ i A^j 1 A İ^^ i-i AfllT

jO i l l »\ jl-aS> ^ J ^¿—-<A9İSr ¿ Í I -a J ’j l . j

O J le J U j* .J

A^i C - L ^ O - í j I y S ^ j Z ) \ juiJ jj «**M-» «J i í^ i - l ^

Aj.^>-\ >—)jl*-«' ' jX>x,Lujt ^

c/ a ' 0 ^ • J 1 j" 3 • J “ *^

o \ vlí

*»0- T

¿Al»á/»* d>iy»* A>ytj

j ^ j j ' o 6 l^ jÁll» j

.J“\. A^A.. Oj>b* ^ ÍA i\ ¿ .»1»

y^\¿)X\ .J¿<A lA>J _g-i.A9 C'iiAlAil. i \ ^ » ‘

J j3-í(^J'«jl»ji3Aúlj\j^í»6!I-~^ J«ÁÍtC-¡A*l» At

A’-- j j ^ j y ¿>aC^j jiTlJş- » j l j jASdi.lj\ 4İ*a-Lİ ijíCft jA ,i

• J j ^ tUí^l 3í^

U l t jA ^ jy s V j l jA>\ tí"! \ »-1 jjj 'B

lii\j A¿i»l) |j-Á> a.«Ic¿)\a^j jU jl j^ * « ) A..«yjf'

viAJjyi-\ o y B ¿)Ai,^j|ı^\ c j^ I ^ a»'A)_\ ijJLájjA ^ jyS

4»Ai\ i S v . í . jA j^ . (jIS iaií . jy J j l AC j*#•

0 ^ 4 *» «Jİij ù-â-*“-»* tsj*'j=r •

Jl»- vi^pls jA9 A»Aş-j.Sjr_ J J a ) l i ti^<¿

i¿A» ! . ^ A Ú *^ i» l ' j t>yí^J>-3 Jl*Sl A*^yf" Jë*i\

¿íj*^yc?. . ja J I *^ (*-/. CÍ-?L“ "

oAi& j '. í 'b • j / ^ “■» a j:_ *^^

¿)AiJ 4|\ 4;>- oijrvrlr ¿J

. jA ^ -1 » 3 y>. jí

»Mil

{j'y¡^ j _ ^ = " . • a J ‘í\!>-i ¿ ¡ y s a * í p *.iu i

A _ _ Á .I » J . . j j l i ^ \ A c Ü ^ — o j T

u f J a 5 ^ 1 _ 4 ö j 1 yS^j^i\ j l w a A l i s -

o y '* ‘ “ i j l aTİjJj C-¡1>*3 c jV i

4j A i i ( j f * i / ' l c ^ -¡> j y B j * , .jj^A^—^'

'-> a ä J T ^ a ^ u v ¿ ) ) ; ¡ \ y . j j j

. j A i * 5 v ^ d i 1 A « . . » ^ <-J^

¿ j A l i a ! j \ a » V 3 * r J d l p j L - í - j ^ \ j j'_ j O y ^ v / »

a : * o 1 j O \ a ^ ‘ » A ^ f i j T i>-j j y i í

y \ ¿ l U / f,J^> A ^ \

. J A » ^ L ^ T a « (_5~''' ^ J

t ? " ! . > ^ í ^ J kiliJ^s-l ^ y i ä

( í M a j , I j í oy's-»’. - ) ^ y j j . á y f } í X ^ j j U j j ^

jjl,j\ « j lU íl ¡Jf\j^\ \ 1 4oli»3li>- l)

|>w • t jS ’J “ ' f j V

. j J j^ wlSl«

4 ) \ _ ^ J » í j A . . « j l j « j A . Ï > I p - \ 4 í J <-mj,

jir\ ¿]iS ü\ d-^J> \ j j - j j y j ■r’^ T

, j l l * / » ! A » - l j ^ J I a Tc I U ^ -

í ^

'•(^ iJ¿>- \ J-^J3 j y i

«J juVr dAl*^Sj ' ^ 3 ^ ÿ , Jl»9\ j*Aı\

ü y S i l ^ y - . jjSji j j l - -»

^ 4y»J -iâ»- î

.-^_:>U a jA j^ f"'-* û y S j', 44*t j

. j û X ^ a u

jjü ii ct’’ i-*^" jy»** • ı—jİÂfr A-»>-

4 j Va> tíjlft U j t<bU*^ J U j U j Ob-»^-»

î J Î U ili

¿)yl5 J ^ j . }

»yi <_Jl*\j'j o - i j b ^l^Â>-\ «jaİİIm

jjii (51*^1 ^ o » > ’\ /f <i^ \ d

a5 ,1 aÍjI Î ,j |j \ J 1.L1Ü A-Jİ C j ) ^ ^

j ^ j j ^ c-A-a-i ijU'TyCL»

y<r • ^*A4 *b

axi^t>-ıı «iü‘— ^sbilîi» ^ _ -jy ¿)-A*i* «iAî^^ı

^ ¿ \ j (• jV d X s ‘ \ j.lß \ *l_jw j a*»LI>-1

■Aft ajıbl j_ji» jj->* (Ji-Jjl jl;^' »JıJjUlÜûM

• t/U *3\

;M¿I i A

(*“. 15'*®*-“ ilj}>* I . jj»-V_II^ y

<9-^1 ^aş«-i ^ ^ iJ J J.-ai j

cib* O' '

1 »jji» 1 4 \ kiiff-j <ı«-<y

¿ju- L«<l j_jl*»il .Jjj^ÜSC» ^c,

• ¿yÖ »- » İJ îj j ^ A ‘'À-i»^**

J.-»b <vı lc 4>1jL-;^ i)j_jş-j ^ » j j _i>-

-.0.1 >-¿» «j" y j I J^:.j>-'i\.^ (İi-^ j' â j - ^ ) J i j l

«y. {/ û)* ı ^dai»j jii 4u>y<Âsj .

¿)jy.» I |o*>¿' *Aw^JS¡,.r

Awlol J aJu 1 «**iI (3^^ * *1»_j \

AsA-o f— )\ A Â ^ j j T \ , j-uU»*

O-AİjJ J_^>. ^ ¿X a J J

iS j , 4!yu j (j^i»- 4)1 aâJsj

^"^İ! • Uîlj • liluı

ci***J j y — (* jV (jf j^ jl ti L* i)jl/»jl jA»l

i ) j ^ üX _^oU «J İ A o j o j Aİ ¿¡Lc”! li»l | <M»<iJİ»j

• J-aKİs Jall««w* ¿)Xİ9yi>- j ] ^ 4Â j\

4w i l j l lU jl JU j J ^ d jl Ae

■. ^5>. ¿ÖAi j j J\Âİ»1 !>\1»

JÎ1>— . ^yi î t ^

ÍV

jJ*L5 i Î il*frJä>i jjAi* Î ] 4i A»jU l oj»

. jjJL\ jtó jT^4)4j»La> «jJ,-» Ij 4»^

<*-»A>j)lP O^laï tiAi l—i 1 (_jl—.iX» CÍAiA¿.Í9j^ry¿>- JU f ,3>. j^.*j)l,dXé'\ J-A.Î

• j i j \ j jU¿ (jj»_/L-<

Di;*' iJtSjr^\ — 0^ 45?• - ' . " f .■ " * •

4 \dJ j' 4i jl j

o ljs -t^ j • j j [ }^ jJ>^\jj J l j “ J

diirl oL.^ tJ)\iy^ j idXlájs^y* ¿)Vj\

j l — il ¿).x:«j-*!i' ^Á:.¿á* _ Jí

o*¿J^ j y • 4*1 -í . jA.i.í'l aJ/

»X^AC¿j-H* J V ** ]» J l ^ l JA .—i» «•*/,

¿)Aİai fl>*j -i>\jMJ 4«Aid

j c'_\CrflDj ijli t fl-Vi’jl^L iJjT o i^ ^ x S 'iJj' j liciy

tm »/J!ilcj . jjljl 4^1oj j| . jJíl

tí'y .jjllij J-C ^J-» V-> , jjuiiJu iiü,'A¿*iíj ^ j j ! o ic j A»_Aii»y

4j * jL>.i\ O' — • ¿ií C¿-> J) oiaJ>^y 5' i/_y>- / «ÍIaÍ J»J 4lJ ï-ilUàj • JijjS A:Ü\ . 1/1 ^

J i U . 1 |»1» , í T

c5^-/ JÎ.' ü ^ T ' * ^ ‘■* • 4-»l*'-»

y . »<Aji2»i-wj\ iijAi.» j , j j j \ o y í a*.ju.í.»\

« • j»-“ ! J

j ^ 4itt«í ^ c ^ t \ c S 'j> - 4 .62 j^jí t c. í0

S . • • i j f ' « j^..U4^1'

f . jT l . h í v f y } ¿ - } y A -d

( . J C -5 cí J jÇ s A— ÍAftS

jIaÍ^J » ¿ j S » ^ «9 ¿)J,.'« AlJ j \ »j#-Va4>-

\ j [ ^ úA*i«í j X S ^ . ^ ^ a j j T j jf^ ¿ jl

. Aa—I ( ,»»A>* A.«.kK/u« jyí~ |»jC5^

(3' o ^ A4—4 j} 1 A*¡)\ (_jl> 1 ^ y a ~ jl'

J líb j5^í>- J ^ j X j } ^ o X \ ¿ J r ^ ^ ¿ J j A i ' J ¿ .

. j>a,á»-4jl o y ^ j ^ iiA*l«> y , ^ » i w

j j X \ j jJU t¿i) ! ) • L a \ j j j if \

«u^o^Cíll, Jais j ; - j | ¿ ) j . C j l , j \

jl;¿-9 i_>U» viicUri t J lx t \ í ^j.

- y * J ^ i v-¿-a:« 4»J X * u í^ « » jl «AU.

• ( iJ' J jji)..J i* l İİİ^aL^j _ .

i » 'T‘S l/'-H

. j ¿jOijlllaLP- i)jU l__«Í\

cjufcU j (j-'L-l diui jlói ¿>y5 u “^ Jj^ó ó'^'^

<_Á .J »j • *Á .l»j (_g*i k jjhTíJi) aáJsj

l ' j j ' •

jO)\ »-.>1_4 ’3* A» Al jlp Cilİ5>- . CjÜ»jlái>'

b j jS ' ily-^ <SJ, ^

j AtAÁ-Jij ,'jO) J AÁJsJ o A ^ l

. jToi"

j / j , ¿ ij J J íj

\ *J*. I ¿j^-XiU* ®JJjl

» j di'-JjİAÂ2.| l _ ^ i i^ lt # 1 Q¿j

• *J'* '!í *-A''

’ 4 j í^ Z X

Jl l—« * l j . v ^ .«» » j j j l

» iiÍS^>*Í t |í" A# > ^ pJ

■íil_:^oail c S ' ¿ Á y <_¿^««J Jl » I 'SJJ-«J IİJİ9

J j l Íjí' j . j j j j l j9 JM AiA:^jj j aJ i\

Ü 3 -^ J íSx S ^ ^ ja A j \ ^ ¿ - j ^ J A>-ji_\ C5j~- J

.^>■4'j\ o * ^ C d j ¿)j.^3\jrsi.

í í

viA)A¿Jáj I j ’j jA9jl»iI»- A¿.j»j L-«»\^

. JJA9jI*Li J 'á A_C.\jí jV j\ J-iU jji'Áí^ . tí-^j Ji<=’

4*1 J ij| »i J j j O - A i i G j J i T J j ^ j

A¿.J»j JaÁÍ . 3jjU»4İj\ »JJj' J J iS J {J¡^

•JJj’ »Ár«Ál« 4<J ^3 »AÜjj 41

' » i j • aJ^ü-\ w¡_j^*^ 4'', Awl^\ a!a^) J j « p

(Ja^ j ' j ^ \ t A.lj\ 4>j> J^ 1 • 1/ *“ . Ü ^

«J j^aÁ*

y 3 » i S - ^ j y ^ a»_4^K^>i>jU— -j J_.-*\j

A;»j|' 7 J aU i)\ ^*.5»- oJ .a l^J ljL _.

*|a— áil J IJ - 'j 'J 6 jJj«_\ { . ^ J J \JTjy,

»İA İÎ AiA»'Vjir4.P- i a í U j j J üT^.^.

, j>J_ÿ_ <C- ¿)- J

¿)l»3 . j c l j ^ ' *y ^ ^ ^ j * U=r j o-^.l»* ^á.J»j l--*\¿-

^ j \ O j0,J J ú j f j r . *j / " a;SC J

¿ y s . ú j j T " y u « j C .

. IcU a Í^J j ' ^

• jAií.lj\ AT^i jIT í Í Iá Á ^ j »¿Afliliñ 0 3 1

•AXik Uk«! A^<*Uk AÎİÂ jM jl C.ÎİT O - A i X i j o i T ' [ \J

• j j i l j l ^ >

t r

tS 3 3 o j j İ l j^ \

O-^l l£J, «Ja _j.ua>- ji . JJ 3 *-/

Jj.9 4)' (¿Vaİ-Ü j j-\r»Âlı J...« ı g j J j-A)"ll»_jlâ>'

J - ı i ‘' - ' ~ b ' ù -W j j - r • j j . j f "

t_A<>ı j ^<-*.)_jl jjjaü,A iı ^ I r

J,*^^»J)\ ^5 »- v_x-jI ÿ iaÂİ .

• iJOı.S JC-l ıS^y*\J^ -^\ o jl

4*1 j J İL .İ J.J jr_ j>ş|- ı5 " b y

JU j\ ¿)U3 J_jl 3 j j ^ ( * j V __^*İÂ.»U^\ i!-\)l < _*J j\

. ıs M ji.j\ ¿ .ÍJ J jJ.» tiX‘A ^\ j iÍI‘A) j;¡¿-

3 J j ! ^<*!; •

O ¿İUı jl<i_İL l yC> . j AijJII.'Tj

■ J *-*.«& dlif-j ^¿İL. J liAfi'l A-a9

A -.ij\ wXj V (J^>-\ jj> 'S jT " 1 , AÂ.J»j t í l

^ J j"^ (3 ^ ^ *_^İ>«9l J<»Aj-Lmİ> o ^ ı_ li j

j'_ C*^l-J\ ^Ic j , ^ y j \ ı3'i^ '^/ '■“l '^'**^ «cS“ '

• ti jjiT ^Ju j

J 5 l » - t (»1“ t r

c J ^ İ _ l i ^ j J

. J İJC ^ ¿ 1 ■ dA İCr ‘'A ^ J — • /.kSj

^ j j ^ j ÿ j y ,jX .*-ü» (3 ;î* 3 ^^:^3

. j j j l j\ *Z k ^ jl~,il

' , ; «Jvl ,39 i*«’jl liAı'Â^j

L - ^ , ciA lcI l_ »\ j -^ _ jj-f *^-^3 V jlV •

j y i i jj;«» î y."-» ü-^v^” c i j - f j y J».

i O U ı^l-C

*jUí>“I j *-»b ijy.i *j'.

y jl_l»f-\ j\iy^ o X j y ^ '^ '~l -iJ' L? «û*;.!

JUÍ J J_,i ü'^*'::* >-' »*' 4>J — >•

^i_;Jl>. CaiJ ‘ ti>* *'1 ¿l¡:^«^\

JalijJI *JJ« J ß ^ < i* i» 3 •■tj «3

„4» jU;?-i bj» _j> iaä . tij'. ‘'>_y"-* . >1 •• 1 « Sj\j\.J Jj_A_-ar >V_ÁP (i-.J>:f ' J^.' s y

45*1 » j ^3 4¿= •

í ^ -

J jAÁkla.« JV!- » jli yCJt j A m

jr li* AaJl* ^S ’ SÜeiA j-ti i¿Ái_y • jAi\ ^Jjl>

( i 's j - . ÓJ',J 3 - > O; J ó ’ J '

o<*.*í

víX« J ¿ j JjSÍa a j*»- til,* j j d / • jb ^ü-* JJ

• jA*i^>"l j\>- •4İ1»' »—

.li>\ ^ y - i ‘^J*.

• J ' - i c ^ ^ i .

JO-

I—mMI ••>ijl«jl J 9» • Jİ*JiA.<3Â4 <»*.>\ jit.

Ai A«» 0 ^ ^ ' { j ‘j ''—“‘f ' • -i *' r'

iai» jjJ í'j ^ U J|AÍ>\¿-1 O -J JOÏ J j \ J*9

J >• jr < «1 j l . sAilí <«-*5" ¿)^¡,J^J AÍA«»

V j i l a * J . İ A - . * ^ l ) / . - 4 j I ijfá\ j^ 'i .l -k ü u d

J ^ \ ^ J « j J ,A i’-^--*»: ¿ r^ -J jlj ''

. aJKS/

Jİ2Û Aİaİ» (J^ ^ \ U b ^U.4

• j<^\ t/'i' (5^^ j ^ 1*

Î jj._^»l) ^í 1J* Jt« — Î ^ > ' ^(3 _J»_ J s>-L» l_.ilC-\ iS 3*^ ijl*-*'

1jAiM«.i>Íli (iAl^\ J. ¿ ) 'd j . iZjj\ ^

. j^4İ_ji í j i j i jr jo - 4li ““ii *'1 ji * y " \ '^

(3^^ J 4> iJaJ/•'' [ j ‘^ ,^ jAİlla.» jí?-

43'*1j jAnil»' ¿ j 'd j 4*1

^\ A ) 0»1 *9 ^íTjjAİa«j\_j j'

Cl I ^¡* JAJISj j |_j-*A»- JJ J-V.A----i ^

j V j \ i j 1 i l—Áí jA «il j l j l .1/' J

<iA) aJıLş- OA* • JAÏji ^woAilá j"

•■aaJ ( J a ^ 4¡.1

ls^ ¿> . 1 *■’-’1 j;

c T ^ — '' - . ^S^-O— O A.'

aJ p ,b - ^¿- aS^JL . , ^ c \ ^ jf

' *1-¡1» J t í y J',

«i\iAj-l«i» C )Ü »jl» » - v iy ^ 4 ^ , j l^ 1 a 9

. jlJ^->\ J ü i^ i » » . j l j í \ j y ^ t s - l j l

İİA«<jU)_)4Ut AImaL* A*i l«í J .d -*A il4 lyy-K-^J^{j\¿- Jai*

. <3c'«- -í -j'

^ .J j-^ ^ ^ ^ ^ ^ >

AinjJíjjlU.* J 9- . j o j ' j (Jy?-1

jJiC l •

9'i

4İU J a,.\ jjj'B j ^JJJ>

, jjljl'JaİU j ¿)a,I-*aJl«9İ c*a^ 4®^*' o j f

Al_jT jOı'f ~ ¿jvı«» düU:o\ jU ljl

«iAîljjl . jjl;;'_4İj\ o jU ı» o j - ^ } - -î r'.

j - U Ovc i ¿)AÁZ-» ^

-4i î ^,1/^-* t i j^

• j j j j f

;|.«ajJ j\ j\ Jll« ^A j^ j.iAw

Jb,5* Jj.^j>. ,3-*Jjİ» » j ^ j j j ¿;' l (Jjr

\}y^ < -^ û }i\ Uj-a¿-. J/Í" 3 iS " •

(i_J*;.İ.Xıı*Ja.îU J Aâi.)_ ¿)A^::j\ Ai Ai J JŞ-J {_g\j9^Cİ* ♦►

. jAl_\ J iljljj"

»a _ i5 ^^ »jV jI J »3

jjCTl aJ^^Oı j U jf . J jl ÍA^Jji^J C.«\aı j ı^«x\

5 j J l » 3 4-<»İ0 (jC) jaJSj f j ‘3^ '•^ }

.3jl)j'J» o i J j o O ı l Bjlc\ Aam\

ıS'J'^ • jA _ )^ |>\v* V*

w>*Ä"> Ja5>- (J jj

J İJ i ÇaJ3»m>4 \jS ^ ^3^} ^

. JâJlJL£j

rA

A^Jl U i l j J l j i j j » j j \ A-<Li« J> . j A l ' V j l J j \

t »liIaS J jlâ Aw JA <iAı »»İlJ M*.*

A c j j ^ » ■ *,ıÂ\jı,A ı ¿ )j^ l wi_U>- j A¿JLt »(•L_ÂIj1 ¿il

- 4 j l ^/İ-Aıj ^11 \ c j j - j> j j i ^ l o l j l f j j U j ’ ‘ j j ^ j

, > j j j j t J ' A i " 4 / 1 < w i l ¿ 4 »JlJ,C J J - 3 J - Î - I .

• j ’^ ' * j " V ıüi,-xl <_jlır>-\ A- jl ¿ ) j y i j j l â V I ^ ¿ I Â > i j \ > -

I j ( A Â Ş j t Aj'jiB jOıl ^ \ ^jê-\ JjT j jt ó j ^^il) Jj>l

^_jíl-»j\ tijijils j> J A»*._J t jjilS »

, A»iı \ t j l *1 J (jV«»!

Ö jlJU J¿_>" 4'.! jA¿- — î Jîy» > '

• J J ' J - i i > * o j * — » J l j j ' t i j > -

jl a«m*5^£"** Aâjj

■ J j j ^ • >::'.

• ^ J > - . v A J j ) s t / ı ^ 4 j l _r\>- l i i l â > - a J c . » l l j

^ J > - ^ .(_?j j * ¿ . ) o U - v io le ( J ^ ^ \ IİÜ>—^ j W j J j l• —

j V j ^ J j l y İ 4 j \ t T 1 j ^ 5 - i j l ^ 4 l j \

‘'^JİJİ J«aİ jAıl ¿)^>- -^4y oU»jlâ»> tûa«) ^ jJ U -

, J>~Â l I y i A J J>

ja)=>\J\ j j l j l 9İJ ¿)Jttl_Ü

vv

Lib* (j4)jUüi-l «_jÎ

j j i ' A's»eJİ J U s l J \ * » \ « J j ! J j J j\ ¿ f c iiÜ ' ]

. j j j » j ] » J j jT " j tiAs^o-y

j^ > -

g-*A ¿)J,I«jı_Jjl Jlo- J J »J j~L' Al.sxl.*r”jl>-

y y i i i ^ y.' ^ y-İ 4)jl

J J "* («iAUi jIaa^^ * cLİ. « 3

I, J » U f j j - » » t eil« 1.4 ^

j_ğlL dlu. jJaİ^î t dltf-i 4»_l_İ« 4Âİl*9 jO ıl »iilyl oj^

• J> 4 (3^^^ß “ •“ "j_J' *. _J-' ¿)Vlí V lilfi'l C<>

X i ûVj\. ^ j\>*

Ojb A ^ ı ^ < « fU - (iAı.«~jı» j y i i ¿)j>s j J9 -

j ^ l_ i » jr <jAıl—11 < jıA_Âİj\ j H » j i> 3

a»'UL:>.\j j l j j l y j V y jj-> b

• ( 3 ^ • j 'T j ’' Ú * ^ -4 r j ->iT o V j i o y s

^ T ^ ÿ } O ^ J ı/> ‘ û^^J ¿ )^ t/* ‘ b ^ } OUj ı^

v-n

aJU J jl J j l 4ı_jl^\ ^ -V J jl ¿X¿]^

f . jXÊJ/

c íX a i o y i j t Ü ^ A —Ali» * j İ j İ * Ü J j i ^ c •■luı

j W- • ja¿U»4 ¿Ij jİx * 1 ıiL»Aıi \ 1 jt>~ 1 j_5-"L»«zi< a» KT

lúa» ı*^-! • J ^ 3 b J Ariif

y *A|\j^i J jVxJ>*\ , A*J !>. A Jip, AwIjmI» i)j-^j_j

. jjlS o j U

j í i^Xa ^ \ aijj C<j 4 '^ j » a « » j j

J*9 ^ iS ' } t ^ j ^ t ( S j : < -A.i.¿-\

« A î ^ j İ » _A’J ( 3 ^ “ *

, f¿x\ j j i iilá.9 J j i » 1*^

t i V j l ı K ^ j . j-vJßS » j A ş - j j _/ Af jLü-1 a y

■ ıJA^l^l «vXı j l j l

j A î j i A « n j^\ y - i f l > j « w ü C U j j J y }^ ^ *-5

j ^ . A l _ ^ i . j j l j l J

o j U ı » * • • i A r ^ j j J T , j j ^ ' ■ i ^ ı y» —

. jA -ilı’ JOı' y

r a

1 » j f j i U j ^ i j '^ *lAp »lu>

*} - i ^ ÿ . jaJ íj J.A)j\_ L»J»la*Pj_)«í

• ^ 3Ji** 1 y

'^'y' • f lT-» cíJ* » j ^ V'jlI . • • *•

il_jw AU j l_ .J l j \ j 4-Á.i-iSC» i i i í < 2 - ~ ^ j j i S ^ ß j

t, ß \<t.w»

O ^ Â İ y t «jJ.UlJ-1.9 -m j Á l ¿ ¿ oAlll < ^ A J > X ¿ A » c J ¡

. j j j - J l ^ \ liAê-l jt.ij vil’l ^ j ä j \ ) < _ 5 ^ o ß j

. • . jaKo J C \ J.İS <ru.

sAt jlj»>l Al oj\j\ . «Aliat 1,JC .

j U j Ij UIajI A)_¿¿j\ ¿jAüj-jJjl

,jAÄ« »j)ji ^ ««S bL» (jU -j y i* t jmjİTj^

j;¡-»4!Sjj lij» <H:.s jaJSj Ijj'dAjf'l J ^ í ^ a ^ ^ s l

Si\j\ il-^\ ¡Jj ^ j j\¿- ^ j j A

J V j r

. JA«k««]> ctla>*4jt JâILu;« aJKj?\ «•■•••* • ' ^ „

^gC-jlla.» a i j S j » ^ S a ' % ^ \ JaI <u]lc

( J ^ jy » - i . J_j4h>j ¿J-T“"*

J;^ t?*i dü-ij' J j l .

¿)aI-W»AíI ı.ş'lf- J j i cíJl¿JSs«

dX’ l ctL,Äi\ t i^ “ jAİâ) j-C i^ s -j

^jcA:Lá=a> aC«-1 j A İ ^ b

, j j j i *^.1 J» -f. '

. jx-> 1 l> j l"*i 1 JUs\ — . j9** .»

, j aJ . til’oil j l j Jl»j\ oV jl jjl*» j j l ü^"

. jA(J oli.i ¿)A*«u.i» \ j jAi’jlß Jl»Ä\ jV j l (J 1

4ä1 j\ ¿JiUc-b id X \i\^ f

¿)l-i\ U\ . ^J*J'i^^\ oÀ-»jr

OS_J-S jAl\ *ii»_;^ »Al^AlU« 3 »iijl

oU¿'\ j a íATíí

^KSI:3u .\ »íAíojIj '

a_ *uA2 J-*> JUs\j J A ^

SibjjL- ■'k' aL.-.\j Ai'j jA)_\ Ar”líí j

¿iuíJ' ¿)Aií^ ^ t \ j « jijl ¿)^*a5:«

JL»:u.\ »a :-»Ii«*

jAil »İ-;*

. jú»i\j\ Ç )^ j'

o\a_2u«m t >U-\ öAlî^ « j I j I

J jjaIü* UIí^ojaÍj l-*9 jltUl»..«

. A Ü j A Á ^ i 4.1 J j\ a»_ ::í JL«9İ

J J j ^ *-UâLL> j , jOıl

O Jtû O j İ A Â i . » ÿ . ¿1 } jS^>-

j i A Î ^ ♦ ,i l 2 İ j | \ y f l^ S j^ X S Í' {¿ x S 'y

. ( » j V

j C í c J _ j S —* » j'_ ¿ j L » ı ~ â » - i j 1

•aIa>- (Jıfrfe i__jUIî j¡Xu> «¿iUs J Í4<y — ^ â)\

I İ İ - .J 1 İ J - J î . * ^ ' c r * J J

- la is ¿ J i j V l >

j l J 1 A i ü J j \ j¡^\- C ^ - X *

j j ú L — tfl j l . l j \ » a )’ j L l > - \ A l i 5 ^ i . j — " * ô' \i

A İ Ü » * ( 3 ^ ^ ^ J ^ 'J

'U\ (ßj>M_,XîS a jJibs .

^Âî6

j J j \ 4 * ^ j l ( J V - î » j V j I * 4 » j

- Í «Jß

Ijj jyL «« «jUIİc-Is î t5*c<\ o l _ ^ L)->»y 1 »- JawJ)

i i V I . 4 > U ù i J (¿ İ2 I5 İ> - j l c ( i A t l _ , . J I

J ^ « j j j \ < s y »» J * / 4 f i l v j _ ;l * (_èr‘ \ Â à - \ J ^

< J \ « j\ 4 Í X 1 A > - J »lu»

r

\\

. j j i^ S '(^jja\a 'U-)\ ^ > -

j j \ j A Í « A l i i - l j i l > \ » « iA i\ - k .> -j

¿ ) l l — îi J** . <S^\^ e j j ^ l l / i P l l i A u i j ) J 5 ^ j . ^ A ) l

f 1 ( _ r ^ o A i i > - j J , p f e <K»,ji| ^ j . >

• (j“ =

A —p - ¿ > \ a ^ j

jA)\ <5^líí (Jl*9(

1 d A ) I ^ J A*-«.'IamA> '1 \ A * ! 31

• 3*. ¿)a.»<;A)1 Aİâ>-|>\

».sjCAir" î ¿jVpT J ^ i jiA ş - j

O j l < â _ J u : ij*)¡ÿ iiA i o J 3-9

^.^.0 I j J (_i j l î I t 4 )\ O j ^ 2> * l)_j O i _ V î j * _ A 'i

j l£ b j o j _ J C a I . ’T " O y » l ) j o j A i I i 4 <\

. 4*1 i j j j l i l » - 1»J V^A.^0 l 4 >\

\i) J l i l i A w l o - JJ o l j W - j">—

J s L T j l 4 3 *^ Ù \ a > - j 4 * 4 ^ f 3 Í (_9^ j\ôA I j (*\_Â=^i i

o l^ v > l> u A > -l3 > '¡^ fc^ ti^ j CJj H J , j J i » \

J ® ^3 ^ j 1a2í . 1 <U*.9_jI . j j J J„^»^ ¿J

( J J 4i _J^*.»1a I j I j Ama ^J¿JÍiX‘S '

• ô j - ^ ^ (“jV

: V*;

, _JJ JİJ ^ «0 jlÁI.* OW JJ o J ß AİW-j ¿jUj a-X-asfzJ

4J.ÎİC o k> 4* Aijl—“s>-\ o'j|j\• «. - / « « ♦ » •»'1»

ß » A l - o ^illaa ¿)U««r AijLl>-\ s 9 .JJ.33 ^ 3 *

t AkİIUa AiA)j».Sj 4*^ ÖJ-9 • * lS\Sj^fi>J

. . . • Α ¿ j j jis j k iİ I aö j vZ-»i

jf J ¿5 0 oA«a5>e-îı^^

JjTÁ^y | . lc l iv . - ’' “^"yJ®-Cl

^ y X } \ J (^jlL)y_.«.* uA lil 4j_| ‘ iiAl®U-ji"

oaIIxakÏ tíA)A»(js>- j»l »-\ . ¿ J İ »^'jlfljl’

.jJ .^1 aIÍj ^lii j j ’S

. J ¿ ) i

^ ‘> j 4P'\9 — ■•* “J " c h "\

o-Vi'j rlr c * ^ J ^ ’’ij*-^* j Ijj

• 4^-a>- J»9 ( j j4 j l

., JJjl (5 4 ¡.l A^-*J j j^ j/ 1 ¿JJ*

A > '^J

*iA» ! jA v-iAuaU- j tiiıAÂİib ^ ¡à ¿)\a>-j ? O-' jÍ

j*\tlül*s\j «j-\)\ a5^1 ^ ¿)U».n 4*á)Vj

JjaJs<Al^A>eJii tíi)AÍ”lííy j jJjI J.X» ll9 lij'

®y* A*S^ j ÿ . jl^ i» ¿)J^ İJİ

.Í5U-I

¿)Vjl , _ r - « ( 3^

v_jáir j U j j l J ^ S y S iS :, \ß j\ J, J

^ \ »wV)UJj¡\ .J_j*»tjl ^t\ A>1 .< AU)jCTjS^

•tíJk,\ AÁA\ Ojüü ¿)_j:o' ¿J U-’IS ¿ fX . J ’>

aÍ ^ ^ J U j

j . j - ^ ^ (J if ‘ i j * ' - ^ ) -J j l j i j ' f JJ AjAjylá

aJ j\ <iAi . Jí^Ai»Áp-\J.4j ^>\:^V1V

• J-^j ¿)V*<ií (jl»3 j' 'T-'J’-' Z

O.) j í - . * ''1/İJ J »» j,

J (T j JÎİ0 ^ j j . A j ) ¡ J9^;: (^1 j^^_\ j i j l

aS)_^¿'.j j ,_j dlw c i^ j^ l)j Jslc O^*®< ^

‘ tíA^^lll^jr l*-niicli' \ js^\\^j 0*1 ^ 1 A»~)l jXá^_/iP

j U j \ j j O i L j l j * 9 j^ ¿i)35^. j T j U i ¿j^Jac.

y o>ivjS^ C*^ «íXaijIa!>-1 ú j i

. J ¿ j x j j j i c l s ¿)Llj\ ¿\IU g-** AI-;AijLI?-\ojIj\

4;;', “ ■• A JJ ¿Jjl'V jl f \c * ü “ 2ljV• •• •■

• j«v>l v_jj¿í líj^rlr A>"j¿ tiA«»j\jc»

0jjíi^Aííílit.il ‘•¡Tjj .i.-i fe 1 ¿ ) * a 1 » ^t\y

•• #♦ « '

liAiiUsl C . J . J “''**! j î —* l3" -*'l cíi,9^¿-l C-

(^—5»- »J** >¿Xs-0J J j_¿L— >•

J- j V j l yT >ı>lji^ j Us j o G I^ A»jı\

“ j j j l ^ p j l j Á; l¿ . jj.^Â-9 iİj_^>-3

j U;:p \ ¡.î O'. j3-ai j l —51 ¿)M¡.-íljli

aUİİp- Uj lı . »jT* j 1 .J'^o.Aıl

aJlc-«.lu . j i i y l i l i“! t3l l ı j dl^Wl »y

• jJ İj*—* tjl—l \ Kß“ -( Î 1/

»X-îî9 _/ 0 >J 3*»M*

j>j u_*<aî <CJ\ »Jİ32«J\(_gji 4İİ3—* 'y t

. jjt f jiT <i\ru i}\j \ 3¡>-. " ) j j 5 ujiy>-

o y^\ J.*a» * b

¿)jJ,-aí y^\ J «* ¿)Vj\ ¿]x<aî

. j _j*)jl j»**î «Aİ')^^C.-J_jİ-¥-*» a!Üj!L~» j ^ l otiLİ

C^kutJ ıiAı‘j AÂ l a j ^ oA^9 0*^1 (3i''* »3*9 0^^

4 ;5 j o ^ y ^ İL - «» , AİUJJİ j^ J ^Ca . J0)\ w —“r"

J5Îİİ jjlß

«CjIT '*'4İIa-*

v\

. ı 5 j L . L l d l S i t i l

•JJ¡y (3İ*.>1 ,_ Sc ( « Al«^4ıwU-JJ jjiaîLa>- C^J. 'C«

• 1*11» LjL kOAıU».il Km J C*ılcj V j l

c*A»Lİı j*• ♦ H

4)j| ^jöjLap-j ^IJ» j J U l ^¿ßjJa>. J U Ja-

v j l • * A * c ^ » j I.».S 5 iXî <.*.JL9 j LiT o UI 3.>>>

O V jl is,Cr^ ‘^■4»“ c5* ** . j j j l ^

ö ^ #x -’U,» • _/ L< o S jU ^ j

* «C «< 3 A I5 ^ i)U a )l.o ^ j j i

Y V

jS3\) ilJaAıl ^ j IpJ dXS y/- j C j J

j l ^ i l . J j : ¡ «A » ^ <«!l!a„« jiÂ) jji j

¿jj»Aı \ (^ o.A»«Ai oJ^Â>3 Aİoa^ )

ç*vli\ .}S K <Şie- o y D. «¿Ai’ai jC » ( j \y

j^iat a>*İ Ls3y îSj j^

-y^y*5 jA;.! • l - .^ - 'l a.»!^ jJ >1 o j l l i i j

<l*cb Aı»jl A»»jl (_5-jIa.:>-j.4 1 ^ Üj\ (iAıİJ

¿ j l j j l cîA'wjiry ¿ > - ^ -ú T J J U j l u . j V j \ 3 à fJA9 VwU«»

V - \

»Iwû> J y ¿ 1 J j l <—1_}\ aIôîW- o y ï

Uî-7

. j-A>"_5' vJ-_ « 4â9U- o y i »

J^lé- 4* — J ( A-<W-J (_^ jl¿ - ,J“>’ ) i j "^ 3 ^

1 ^ ^ß 'iy iaÄ9 I » _/ 4 * ' ' ^ ! * ' * ' ^

.jx^j*) ! {^>*J j\aâ;» j •j41*â*~'1 <¡^-'3^ jAJèj

4 l > d « » l ¿ ) A .* \ . « ¿ U 4 * > o A İ a .^ l j < o y . I a I-î .i\

( j ^ ô f ÿ , l i A — .¿»íl f i 4 » \ J L -

• i_r^ »AÜjTijjl '^ j j ' ^3 3 ^ ,

^4i9U Sy o j . : j T " J jj.5

JVÀI-<1 aI»:^43İ t / s i l ) 4 ;;^ 3 J f^

‘ • f

yA < i j j » y j_ c J L > - _ j J I

/ 0"^"yİ!

ÁI*—^1 Ù ) » X \ __t _ iu O is S ^

_j J3«i j\ ‘ *.<——Í »

AâI_ji «il<A_<ÁÍ ^\ J t <^î » «.AÂlalA

•A>- y ù^ji^y JW¿)j j •

A— j a« î o L-UÏj j y ^ j f f-îj^ iiAU_.->yu

• « J S ^ » oj1U-_j\

T O y*;

4» f L —ş-l oV ji J »aSAl—î.» «-U.& |.lc J

ü ^ A-tİJİ . oj4) j j_^¿ J A5İJ vi)L__.-L«

Ali_jij jl^V IJ -A İ Jc- jU - İC Isik^^-Aıî J ¿

J CÍ_/ry¿>- ^C- J

—«»"I J t S^Iİ9 KmX" jJî»İ >- > AiL-—i\

.jjAfl» |j ‘ A l-i kA«.,«V 4A*«1-- (Oy.oll l A’TjAİÎktJj^

aTIijU-j _jl> l \S ¡\ «Ai>-jU- ctÂı « M î 4<“— jf

• Jb-alo- AÂİnb'

. f»-jji ^Ux» *i[ß-jU- |.lc A*«; - \y>-

' |.lç < AlJal A_-ıU- 9

¿^1/*

A-<U- 0-C‘ r'. ^ (jÿ'Aj i* o!)^ı,li j [ t ] i

> [ t ]

o j j \ j çÎLİ» J J - i i iX j3 —

^[Jf^ »ijl*»-j iJâd>" f «Jjli 1

llJabj. l:^jl>. iS^y^

d l ı * « j l j t [ v j • i 5 j I * T d l * « l - î » - l t ] • { Î J İ **" ^ d S j^ » [ n ]

^OİİJİ AtAÜplı < «L ^ [ t ]

At< »-î'jrt ^ ■ i j } Jl*^i «Jİ5U.I ^ JáS* • J i ß j

V i

Liajı\ « o »j.d» ¿)j5^IJÍj i. (• J '

à ÿ ' j 'S ß ' 0 " ^

j 3 ¡ jíUíi jj:, ^ i 41 I«;*:::'!’ ıi>*^ i s x S ' ı s j - 'y

V»!C i Tj^^Uo* jf »Aw . J'J.İ^ ‘

, j_JbI?-j\ ıi\)Aflj*t . J J < M » ™ J «»Jİ^ı'»

L-jİüS”

a ß ( A) ejJ »j^>y . »j\j\ ‘ (_/•*■ ’ ^^9 I ijj> !Ij1

, j ^ j j i AJti î “J'* ‘ A.--'UmX>-İ

jOİÎAı . jOıl ¿)bj^ »-»» J 'j '3 **' J

I jA.».jíll¿_^ jAî Al ı3=r‘'î' ıj *-* (5"’ *

,jaâ^4j1 't’J'— “*■* ^-5' y. oIijU-

• } S C - M j ı j r ' j^ ^C j^ l y ji" _5•“J•î O'.

j-^ -j’3>- • Jj_j.-aîj A^liSj

j '—Jİ < S 3 . J .d jj»"!; L

. j-Vı_jlT tiATy j f X a .jV I

cT" «- U, jaU d t y __ ;J»t ^

^ \ ıii-«>- jîli»J idX\Ü\a\i

. jjAltlı Â-.U t i jÇ j j j.*»- CÍ j; • j-ijij

•-'lU o3*Jk>» A^^^ ¿)L.I.V

r r v>¡

oj.^j) ^5^^*ij\ __^ * J^-^ * a<XİJ e- ^^U-t»\ 4»*

J v i X V Â İ » l ‘ ^ W < .İ p ».Iw . J i « O ^ C İ ) ¿ - k i l J l _ . ^ l

• ->J» J5 9 İS““^

jA J A ifi â ¿ f j-^ } b = r ^ J “ ® y. ' j - ^ j ,

j j l w » A ı \ ' « j l s i 4^_ji'" _ß ' y. 8jK.î\

C*^\j J^» J-.

^ J o j ^ \ ç_J I _j J^3^ ıjr^ *^ o j î j j . ^ ( j V j l ) b j

^ j '-^ J«»W- A_>^jj.;)ji 4âlı^Vy i 3 ^ j o l l^

d\,’4j^ ^4)'j\

''».tíjij 0^*1 j\ ıtÂ-*'

AdUaC-J J.__ o jC t» c - f r l — j ; ÜÁ9 ti-*>_\ » j U l j ÿ

' (_ )A 9 j,S tA.A.¿ k4 ^JkAİ'^.M.4 »l»-' . 4 Î J ! j \ l .„ « İ Â » .*

A i a j l . i l » I İ > L « .> - A : ^ J J A î ^ j J

i j X , _ - - a y ( _ ÿ * I ^ \ « i l 'A 4 İ » l i ^ jj» A * r j ^ J j \ A . . * . j r < t

. ' j j A Â J i j û ^ ^ ~ l y.

j j t f I t i l » ùStjy^ w J » ^ J U i \

bau> -vi , -y>\ j\i^ »-x'S^j C i 4 ^ y

( ^ i î a j . * ^ j ! j j y _ ’ f / ^ -----J İ J . - 4 İ

J>UI V V

. ù<X^>- J J ^9

C.5*2>- A..*^.-! ja . ‘ija .»A Jjl ^ : S ~ l i i ? - j j

.î-i'l o j l» ¿)j S^c 1

^ÄC ;,^í^ wCllii vl»lj_;^j .oV lií» ,^ ^ 1 _j>

^ 5 j» l_,lii a:¿ ^ * í j ^ \íUí . ja^-^j J r ‘' ->'

• ->'^^'^~’^ - 3 -<Ü '^ :*“ *. l / “ J". J ji- l»í£^3 Cj)¡\ ¿)0, J vJ_/.aTj jV y « . . o l j ) l i

^JJ « 'J-^J <-Í />-ar_j ^-\T 4“ J--

o j L . c j jA , ’ i) y ¡ I A f j j_ ; ' j y j o V l j5lJi> j . j j i j l

<3;=H (--A.' i s ß ci^i-J '

: j i j ’j aJ.fi' j (<;-é®

^4İ_j' öaCxI jjia—r_j »X.C'\ yM _i (J^ji

fS j } ^ .■ , 4¡.i wA< j ¿ t í

i]j»J»l ^J Jİ i jU - l lé j (5**^^¿1 o-J'í*- |»-'ÇjÖ>İ.I

• j 4 _o jo L « s ^ b {J-i Ux-5..' J l^ s - i j T y . j j l , V j

kS~^

«j4'*^"'* (l) ®' ^ ^ j j ^ í y - y

■JJJ

j J ^ 0 -4 W- ^ ÿ J

, J J j A Ï Allcjl CjIÂ-» 4; 3*

AnilU.« 4'0j'“* j b

jA s - j j 4»J j l —i\ — _,Jii c * > ^ * \‘J £->-> ^

(¿i) A»y * S " ycïllc. j3li» J Jii^j Us JiS jjl—*!■ ■“T" y

4¿l ^/'•“* ¿J* c)“ 0* ' . jA_.l]Î^43.-as>- jJ,I^ljv*\

jV j\ (itiU U\ ■ J" JJ y; j¡

^ J X > - J J j U j l V^j^-i^ 4j_»jI.j ja»\ liljjV

O -^ J J «-Ai'-Aii j-Aİ 1 ,jùJ.Ji&j> ^J-i «Aitli' ^jjô*

O ^ j ^ } J -* » \ j ^ tib® ~ ( J ^

44*— .« Afrly jili» j^ jU j 'S '^ S ^ 3 * 3

O l' ¿y'"ci »j\jljJU*J-»1 (_jb* -î

Aiily ■ jJ^- f i s J!.-

, c. jo<\ ii»íí- X *

t j j j \ ^ »XcS"j> - ÂwUjJ *4 İ8 t íly — /fjy^y

• ¿ f J»JyiJ Jl_j>-\j jAil ¿jv ï c S '

jju\ »aİAı*! ^ j ù j \ j ùj\»l*.j\â j\i\y •ü’ J *i3ní *

J5U-1 >--- 1

« » l»jlr A'-'_j'__ t^li- 0^3® 3"* 0 j d i j j i i _jV " ”

• jA^ jl j^ *" ^ / j * x ' i j» j Ls j j i ï ^ s l

‘ (J ^ 0^"* 'i j * ^ ijj»A il j ^ * l)_5 j ^

a > jX Is

^ j ii * J ^y>Aİ

Í . J dAiU.M>| \b vl<X.A J>AÎ

iS i 4_)1 3 ô 3 J I/* J’

iJjoAil jU-a\ <ÍI’a ^ yj3»~ (. jIp j iiAi’L^\ <C ylİA ¿J jS^

• yA ^C ^aj'y f Al-t n.İA i J j ^:*-JJ

A*.— » iJ. w O jJ

w 9 b j ! Vj\ : jijA(\ ^-mİ"

• (3^5-1 ^ UiJ J ^c \.illi

J U j a - j ' j ^ : ^ — j , l ^ j '

ö f o^b l ‘ j j j b t ^ " * - » j ts“ *'* «wlSj

¿A>\y j “ J jtiAi't5'lu>K^^llâ.;^\ .-».C^ • j a IIc

‘r'3=f j J -»y:', liii^'-î i3>- i/* . iiXi,j<Ay,^

■J 3''‘ (_jb jiC ‘ j'^ f^ 1 J OWu3j _ß; JS-J

• ^ » j _j j ^ - U w j ^ - ^ l j i ¿ l u . j J . ’ j j líA Ih —a .9 ( _ îL J s j j u l

j-^J iS j^ t í j^’ .)*. J*V j

t i j jT b t iA i 'l J j J U J i » b i ^

yİ;

'İcs-aT'j , d j f : y, ^■

^^>.A9^PJ C.X—i <lı_ı»Jl- OSjls^ liAll----51 "î JJA) |_g-Aİ^J

A)a_>> ... "ÎJJA)' * tj 0¿jj<*/.oJi)\ ¿-ftUii JLC;--\ ı/>j í Íj^ ^ aIIJ- ¿j-Aİ\jh>“'

f j j l j ' J -^b <US>’ 4 -5jî 4 - ^ , ^srjj

ilb-îlj aLUI.iJjCj 41*5 <İÂ) j.3<US> jljW-^ j ( S <9K4»“1 «f

j <—‘ J g-;;* (_9*‘* <*1^ ıİİ.j lİJ,*—»*

AUi jLl»l lilff-l J 4,I<,A9İoJİU- ( il*tiüU

ti Jl-l_--l liAí-l J>--a;¿3 ) o l .j j j ti3 - <i»U-\ t5 -'4 -f' 4'_;;'CV

. jo.^Jl& yS^.iZ^\ (jlyVİ>\ «Ai—İ9 CtJ>^iı c.

¿ ) ^ J j \ ' ja i^ j f l j i y »-V)l;ül/_y c» *d -

o^:.-AAİj Afrb dAfi-l ^ [Jk S ' \ ^1^ V^'jî. c5^'*d-' • V«j_j.c'l JjCr <u* l( jl 4 * 1

J*I *C>- « 1 ^ 4 'Jd>tds5 t£- *- » i»ljÂ>-, .t5-^j

<oı 3 * 4)‘U_.x (i-'jj* ¿3 « o» *4 » Jjl i)\ 4»_ji(r"'*

• jM ilL

\A

9__,¿:4 ÿ-^Uilj ^ .A ol^lS^ • jj 'ls j3*--» — j j i ^ l

j j ^ n .x it ja .-U \ j tiİJ 'î'

j ^ A ^ C Aİ lc ¿J c. *»A-aÁ.¿jvC' (J j4 j l 4)’y İs

j j.C )lı (iATlTjU j.İB t o U U j l S-*^^

j û [ eA^ü::* j T j l .Aiîj_, j j ú \ ¡ ,

j l -Xílc jr

3j_j^â«AîJ 4İ»l>.l 4j l S liî jU-^\ j

(^l_«a»\ Ù ^J »l ı^ . J J JJ

^ d^y J, ö '^ j\ »a*:^jU- l'jja.9- ejJ.*.İJ^j \ j

(S ^ 3 '^ ^ \ y ^ -* j V j l ¿)^.shî^A J ^ i . jjıj.-> jjiT*

(jîjjAs- (.IjjU • jAî-1 j j \ Â

j ciA*j,^ş- ^ ' ->31^3^ ai1^Uj»1

o l j U j Jai9 l^ J -^

‘ ı i - " ^ ^ i ^3^ y ö>=i:' ^»^.l -r>^"

' f 1 l İ - 'V '^ Â _ ü 4)«yU (^l.¿cl 4 « ^ ^A

jA İ ji l Jaj-U CÁ*J>nA aalÄs- ^ : ^ 3 j jT ja ’J) j l ûJIj J.!

jJ Â l;J İa 'C ^^ J-a5 4,>.JJ dl*w>- 1 wü -cli O «

feo «jflAZap- ^JJ -(.^0,1 O j5 ^ L J » j\ J

(İ-b® ‘ ı^|l>!>-i , j j j j - j v j U U l l

0 . *^i->’** '{ß’'* 3 (jl-.il (J-iííU-ij • J ^1

vv

^C.

4âIj\ cîA:-S^ ^s- \ ^ — . J ü ,,¿

• jJiii.1 j ı ^ . - » U - » |_ wllâe-\ ^ U jl« ı » ^y»«ı »X i * - Z^S^

J j O b '

(• t ) J j j j ' y • JjiJ AJU-Vı'l o ^ jC i ^ ¿)VB

• . jJuijf”! 4İy-

o jiİJ j , J, ^

^ ÿ lT -ÎÎ. * ci“ *~aLuiaJUsa

•(S' "'-'} A-jU çİVİ. j ; J j j J ^

¿XaJ.p .tiJ İj'l ¿ )V ‘ ¿)A^L.;^\ »o-s-^m

ti->5i Ap>\i>\ aC jiû j53lj

V^U»J 4 j-A>-_JJ í¿)J.¿¿jli‘ ». Ç ) l^ “

^ _j^tíj-uíkiuyp.4íX.<i¿4^_c>‘^ y*.«

y • CÍ-aI*',' ¿)A9^iÍ-V

14)'Uj— j oV^á«-» J.« ) »A-UTbj,»-^ asIsT

4Sjjj\j.<'5*-<^j v«^5 oU —/jIu —- A)”l)y ».«j o lijl»

3 j —** ■N.

Y

j : ^ i

■ ,jT J j l y

is>L*v j ís j . ■ y y \ i j * j -'" ^4¿jJ¿- tiil<-~;*.^J£í* » jlj

ulafl 4» o 'ij w iu V y y j i i J j ] j - ' j - ii\i.\¿ _)ij

4 1ic Jk^

.’• 4 W - j i . _ ^ L i » - i . j . ; ¡ i . l ,A> • jli ■>! <-~íl C- 3 <-J (30 j i

• j yis j l y • »jíCaIcV o j a V ' *jlol, c i»jlí wjí»»J»

j i ^ \ ^ v j L - l j

^3' * jli j i UVÁp-j |jVl

v*!%* 1 ^-iÿ

;. : ., ; '• j j ^ i l à ù j ' a ^ i

•iSjjlsj* • j ù * ) l j \ iíLaí ^ J A ■ I

d)J«»V)l. ’4İ» I ^¿ j

'.'■ ( ' j j ^ } i ^ J *S_J-^

o^ilí'lc iJjj^l J»Ua-»1 jJiTliJlla« y í

' tí_^ l Ja4> liiíi»A l'«iiJB OLviLmA -Ij

(¿)iiC_«il^ •jU.M liXI At'LJl 'jJú\ • j U l j “'

■ \ ' . j i j

V »

j X jC, ï A— i\.

■ ■ j j j ^ ^ j¿U» j ^ ¿)jaiJiİ6m

j_j«aï J » X 3 y ^ » -sy if- o -v . :V jl

cf liû% lil'Aü.-, J b

olj^«ar d lL —»>• *1 9-1 J

¿j'oioiy ¡

a X j y - i > ß «¿ÍiAjmijU-1 Aí-1 ß vilí'l J j \

^ A f.ly \4jJ íjw ) olí»'U» ; Ui"l»

t 4*\ Jl»¿\ j ^ l í

P j » j jU s^ j jV j l j Ij I» j j j L t i j jJü»

3 ' i ^ y . ^ P »a_««»3 *<*>- 3 ) . jA-liri vi;\„iíj

c5¡j^--M . . j j l j l y j;

■ j y ^ j (jlij Jİ-Û jl-» a i\j.^ j jlTj]J» j j i d s ^ jAí A»

. jJül* ■ • ' "

» ^ v i j c « j j c l—*»- OA.» : l-r fjj .

. y ¿ u T <¿i»i; . j T \ . J>- ijjLaJ

^ W v

' * f ■ • • ■

N 4

¿}JÍI»j^ma Ja2S' ( j ) ' ,JJ^Â Îê juC- ¿ ) J Í j (SJ.J

^ 0^ 1— c íiy j jlc ^ -A».yİ£>- Sy Jiy-i*; J 3 j^ ^íJ\c

. ¿iirf j \ S j f j i j \ v.ji-*-»'

Á JSS ¿)l^\ JjB J-íi ^ j; t_jí"*^jl ij y , ^• '

< f j j .'^J->'*-

. . , : , ■. j iC - l JiiS

i lb c s 4 * r^ j ' r ^ ' — • '->

. < ^ j vil’o l- J \ cj\)^ j

■ jA jr . (SJ V y cTÍ-’ * " — * - .’

jj-> - • c iVy"-^ ‘' . ^

j*w ,3=^01», ¿ j \ ' ( 3 ^ j ^

«¿lij ¿jaJIc 3» j j l j l ¿UU .jloáV

Ai.yJÜ jpisl, 'y»XjS

a f i. j, (J\>-^^-^j .jj»-C«<4) jl*

" CjIs CjIs -'jf. oV'jl A¡_A*A_—<•

¿lUjliM j,*.Â>-»_/4İji». •j^-*’.4¡_\ aAc

O J 'f *iK J ^ . jaJÜi.j\ J aJí UiU.»

¿p.j) f^ \i"i * y. fy®' • yj“'

•jAjÍ. tícii Jí.«lc AÁi.»

.•«'AaHLm aJ^^ Í w IS^^S^jJj V jLL «u ¿)j^ojiil j>

^ , jy ^ j . í^ ^ j^ UU».* (iAi'l^l

v!î.

viiê'l JJ lJ ¿Sj i

»J-JU |j>‘ j »1>L>-

ı3'' J| ti*" ıiA)lo\ ijyA\

,.jjj -> l5“1 . j V j \

; .. . jJ . ,/-A j '

iiVv) : (‘ *“»1 — . ^ U,S ■

.o jjU İ»} ii\ üVj^ «j<*jıl J îj

i|b c ij '^ j^ ,.^ ^ ».jIjj ¿3) JjAdjjİ jf/2»'

• ^ .y . ci*^' J li^ l (^ i** cJy -

'^ J . (JJ; . tiXl_.Jl >JÎ^İ:. ' '

,cU.!» .^li-J-*İ ‘i l i ' j '

jÿ. '.iS.^JrÿXj) \j ’T\3 . -rr'.v" I?'“* y

. ^ . . ‘k* t i j p . • jÁJíV-

•^_j'.,tí-X .^^ ir’.-/ “ ^ı * <_^ j

..¿>•,1 jiİ__l» {s S ' Aİüit 4

* . jA İ » j4 )^ 4ıl , J » ^ j

*PJ^«<».., * AÂİJ ^ J^

. jj.AİÂJ

r ^ jV . • ıS A .i^ ) ^

................. > Y

¿)Ju C i.f iS j ¿A_:iaJI»^i, «iJbAı ^Ö \^ J

j t f j lc ö'^‘ [/^3 is ß ^ “'* j"” /

\ • j^ '* jV (_g^j^ «Kj Ua»»»!

».AUWllaj il íb ix ¿ »"J •«Al)l*j\j Jl.< \ <9İ^

•J4. jU= ¿ j^ r ( . y j ’y ¿V j\ <.iJiti>9 ci-s'^»'

IçimÏ ^íla.» fl> i)il\ > l . i S ^ C . » { \ i J

• \ r ^ } ù -* ’ Aii is -^ ^

. jT liX A^\¿,*. cib®

J«.«..? f^.XtS'

A _ liil^ y^Hß . j^c-y£ 3 S ác- 'j\

• Jtfj^ a)k\ A<Ij \_j.

jv-9- jjiiV. ^ j j l j «j.A iV j^ V*^.

• j j •-*«*.-< At lit ,(_ j ji J"" á^‘l^¡\ Qj-> 4<ï

< s r jÿ , ' '~ ^ '^ [ '^ j i j è ^ j . ‘A J H ’* ó ^ j ù ii.j'j c5_/

o - j ' J|ó- <^J -^ X-j^ J' f.*"^ '-J^ß '

■ 4 »JAli^i>

^ . ¿^30 t5- *-> ■ j é^? ’ tiX'A,/ Í tí

j j i f l » \ a j d > '*• ,? • > * “ 1 ' J-

^ «1 4í A:>í\Js-.V Jaîl-»j jJ?“ V AUi; .¿)'y^\ (JAjpI

^jAJİı'^^Hj ¿)JA</Jj J , j J í - í j S ^ Ailàacl üAi^>-J

v!ı

oV j l 4\ .ww<âJ*j liL^I c^A-x,^^ <^’~* liiwjVjl

' \ * ‘ J (3^ 4;jU-» J-Vı Cfc» j(d- . j,3.Aılc .JO,

jo4ÍWt5-^¿“U cuii ı vi X^^y. ı/i-'

0 > — Ju

. J-*'^}/^, à ß \ • j<k<^KMy‘f ’ J\j>-i lilüJUAj

-«KP<tö«a-.

r . \ :■ ' ,■ .,■ ,

<*J¿ O y lili* jC j < -y ı»’i) *

. AÍ>\¿.U AÛ,J.1

^ \ . ) (.ly 4y<i^w.y.__^j <yjı L y — .

' • j»p (.¿Ij'îl ü-ij^ 1 1 1*

ÂL.—il aXjlİ... .-..Aj||; C j j İy ¿ )X Z ^ ' J '

-Ç——t.l » jC Î |iLÿ-. aj lilUj- ¿ij\(.d-j |»jV

< ^ i> • j iÿ ıj^ .y ^ vil‘Aı__jwj Oilj»^—

________ _____________ 0 ^ ^ (¡^ _______________________ ^

J a i » 41 j l \ ^ C Î - A ' 1 A-âî»B-î« *. j

* l i \ \ ^ j . j j ^ ^ a J i l J j J ı O

t j d i l * . j l j l

A w y <0. ^ J İ j " U i V *» i» ^ l î ,* • J J ^ J İ

J**U ü > ^ , ^— 'Jİ*

oı>l»3 i J l A î - ı l i ^ \ , ^ U İ » j ^ ! j « » h*« j a I c ; ı.b-<_ . j _ j * l J İ

« .A lla / < 3 * ; ^ •

. . j J ¿ t « > l j ^ j 0J İ 3 1 ■A—ı l

*J^^y j ^ i l i

j 4) 1 S-^ı Ç )^ J ^ t j - ^

.«-»‘ A * j j f j j ' j 3 < - ' ^ - i ' l ı . / ; ^ > Â f j

a J t ^ ^ J I J S ^ t i j j ı r ' U i . - l < - i ) ^ - i ı _ l ( . l o i l j

i İ İ » 0 y Ja A S • j j é j í \ ( i l ß l j l . j » - | j » l j u l y^-^li'\ i j l ^ l

j ^ l t j i ¿ ¿ .a T j U « » ^1)1 ^ i - » U - j■ ' ' ' « ■ ' • ¿ ' ^ ■ *

, ^I^Jä c í j '* * ^ "

w i ^ . i ) j ü j j j « ¿ A « i y » i » j - i l c d -

J i} ^ . (J '^ C Í J J ¿ • 5 J ’ V . - ^ ' * ‘^ r i ’. ' ^

g i 5 ^ i i » 4 j .< y f J k_«\«i ï j j i o - l i i i i c

• j V j j , ' H i C * ' ^ ß

o!», \^^~S

■■ / s . '

^wAiUijA««j,a I'.ó.4j) AaiUá« y i i j,;Hik«Í9 (.Jájl.~ij

(jf _A_<Ía*l .ii- Î tí>0 ' t5 ^ t

JJAw J <jIa> .,»A9jj» ( í Jtflr A9^¿-\ liAiO j '»

• .3 ■« ti'^ • ^ O^lí-'

Jií>b 1». v íiiO j' ^ C J I

‘ j j »A iá ! tiX’U-

aA..ufAU9C>.wÍj'' (Í4)'^3* Irlj ,. jU4j\ j la.1 Jjls »X^y.^x>’ ÿ

«AI_^Id.3\ ^ j)j1 '^ jlL w j

• (Jj9 jijO(\ A»jl——X*

^-r.y • ^ ¿y jSÍ' r^j

• JJX^\ j»** j j l <9 1» J^ íl*

^ '^ , J ^ jJ • . ) j f CJi i>- ^

J, t);B' (Sj ^^

U*i J Ái t_juU» j viAí"! A» j ij>-yp“

. « J-*Í£_j9 4le liAi eJiil

AVi«C5^ ‘ _;■ » 0 »B J u m

* * jÁ a * 1 j w jA «»»* c J 1 J *>—' ^ J

At i OjIr.mí y AJi ¿ ^ J • [*3

¿ J l » « ) 1 i¿A) -.4 aIUÍ»! ó.'ji^j >-jL.Ji5 1 j

, y v_ j^*j 4)0 « j-xC ir l ^1«) j

. <«» jlo líA» <*_*-:> W..Á-Í» , J A.JL.J? <-4>- ¿f>» (J i/'

.jjijiji- *j'f’ • A ' tíj'“''" ıi-v->= -íU tÚ iA ija l li»j j Jl«9İti\ıJkı (^Lkclc»Li»

^:-, *• *4il J A ¡j^ ^ \ iS ^ \ J<*\r jlj jA» ay^P

4 -iV iTTj

4»j<» j: ^ y iJ'J» ¿jV.*) J

^ .jjSCJLI cS 'j >‘ i*e*«>-_j.» J lili? \ _/JAI tJ 1 <»»ll‘

iJji^C-3» . 4i A j « i j L # (_5^.-l».\ Jy ^ i»

«JliUVí-jr» .i3jHj.'1ij» >::il¿I ( JU!»| X^J ^ [ « j

• J ^ o ÿ k ' p>*' i l ^ l ( j j* . y • J * * ; » - - ! ' J

tjy^ (¿I) 4<«U. «.tjJiil Ji!_j< « j «

'(¿•1'. * • ' jJm cI j l ^ ' t

jlíL ij^ Jj>». .(il j b ' € j, 4l_iUl S -/

Jlfcjl jr l iJ 4^ij j j - aS I á I j

. ja!i¿!jt.|,

t (j'Mi-1 ^ A

y*; ______________

J 4j_ r.5

Ù.L

V-j*

• J*!»*»» jj.-a\ (p' '*. “*ljV J yl, vîAî^>-\' ^

: |'»J'_J OUjl»i» 31 J aX»- 4 _/ J 3 I ç)>5v,^jr^

¿ù r^_ 3 j ) 4>J ^ 'j *V y " '«*',)»

i iXj t j j\£j^ i j J^jiyijL*¿)>xi^*!e, _ji J ¿))íj\

a^/i\¿)l « . «J . •JJÀ) 'ÿ iS ’ i J

t^ V y " ^•»•“ ’^ * J ii'^ c S "v j J .

•¿Ud- ^^~.la,^) j^O . j-X>»^iU'^^4)1_U<j yr

• J jAiaij J I m4 V.^)Vi}

4>-J3 j ’ 4»' ) J. * »tAjy tiiU ijlilld

.¿¿Ji),i \ v_i> J«ï :♦»_> « ¿ jà ï J»S

»XuJkJ ÿ CJj\jt^y '

, J jd^\ • J l_-»U- Afrl-u» ciillL::^ a.A|lml\

. ' ■_______________J ^ l ^ _______________ n

J*Xjllaû«»»<«^lz5^^l’ f »l*»-\ * j (*U'

Uii ç > \^ 4^J^*X\i>-jj »t* * ' '

¿)Vji il»j_j* i_¿—lijV c j ß ¿J.A__^ 1 4 — 31 . j.Ai_\

<->.\ 4».j1 • J^J^J i } ß -AiS’. ■' 'J

\ i j U viJL.-l^^,\ 4'3i »::J^>■

oU>- ¿jUrc-l ¿) ^J' —^ ’Ja**«»

aL.«<> J ß ^ \¿ \ j< j í < ^ \ ^ \ ÿ oy¡,t

45ft \^>-l-» i/> liA-fcM Si/ -5*-

^ o j - ^ 4 > i y dA;^â «1^

<jÍA-> J »itt—«-• ^ J*A» tJjr^ i S j

j , ^ ^ ) j x ^ J l i l . J J U l ¿iff-j wi.^

. jJlJ 4»ljl J>-* J

3 *3 J -5 J^— (_j

.. 4<J“\ 3 J I J J ^ . j ’ »J

• >J ùh"‘

• . * y j l ^ l ¿ a : « - . U e M y l i ) f U I [ * ]

V j - » * j i X — . V l ^ * J » L i ) j l y U . j ' A ' i x j i i i i b i

^ ts . . j j j b ôi*, jjSl» . j->Ui

■• yj“ 4 5 * ^*»»«* • cí"*¡,l

ı5^-J

is, o ß j t5?*ı j

CÎA» t ^ ajß^A'.i)Jmt \iiii ( J ^ O

) j 3 -’J ^ j 4^ jy«- Jl«M ¿): —i*» 4|u ^

AW>:----U Óm.¿5. . jÎ.j> J. AjAÍb-Ij 4.JL— « w>A^

í iX ^ j Jlo- ; jA.«;,«.* 1^'

¿Jj'W-i. ojy-oJlo- (S' j£ , j

. jy--_J ¿ -*0 j {^ '■^^ '>^.3

C j^ j> -^ ^ JÛ OJİO ^ I Jİ At C' 4) IjwtúT* ¿,X.A.

,J<X¡é AVV . _ji¿-j j j)j1 j jC r CÍAiAw\ »*.9

aÀ j C j a O i y . j V ¿ ;i» î> t û ~ .^ *^^"3*^' 3 <S J

A.«^a-\ cfAiiW .. jX b lc Í Jl_y*-\ ¿ )t-J jf^

• j^ - Lff. a^pİj,». » j j j S y 0 3 - ^

j4 - ‘.a

Üi>- ^ ctl‘AÂi»l)' ^ >L .*Ss

, JJjLi.Sj ( jO*-<4s>caa)l

(J* - j l j • j-*:*--l o llT " j5<ß jM i ! f • J

• jji'VVA j l i j jjli, t)Í£^ tjtiiL^j-a» ‘S

C*^l¿li,j'i3 j^^\j5ljjj ur j y i jb'iil u jü t «.*([ 1

^ i ib ' j j i y ^ iA"ij j» ^ r “¿jjlTu:-! ¿óii-

V*-

‘ ¿ .^ \ S ^ 3 * ‘ c U i^ l

0^** ¿( ««<«

t3_y^

LÍJ’ ii^\^y»-y* J o 8 jU^ 'acU ¿lUi’L-^l

J 'J :* O'* — il ¿jCJ j j j^ j

^ 'j <k» A-4ud>- «XL-^4»'.>.•< C»-**'^ J jJaa "^3^3*3

4-Xj i>VI J V® *iül-

*J> akA ^ j j * j T j l —J

4;i»- ,J«. Ü»J y-a>- 0^>- i ^ -lelJ* J J

^ cip »lu. , u““*/.' <-5 j«^J

aàS»~ jJ»-

i j lk L -^ l ^ '* '*^ (ii».*j*i t jJ J 3 jÂ

<i' ik ^ ß ^¿!>- (j\T jU . ^

Ô j - ^ j JXÍ, ç ^ ^ f> y

j j J j j !X -\ 4)^» L*i- • *i

A>

J t»- 4» J\^ vlit“ '** !'* <JV„«I J

iCpM AajLİ9 4) \aLw( Aajd (j V t - " i »

jri^4>Jldc\v^*‘l^J^2^<U ıi—s>- oyoS-AtJ^A

^ \ » Ü j L m a j j j ' ^Jêi>) tS "^

jV j> c l i ^«■

C j j - İ İ j öJ»» , ) ^ V lîl^ l ^-jumaTj

fagtjkt

-t f

-»•-*»

•o^«4U- J U i-*k ( Ctt»j » )

\ X \ h

Abdurrahman ŞEREF

Ahlak İlmiA hlak ilmi, beşeriyetin hakiki yolunu belirleyen,

diğer bir ifadeyle insan ruhunun yetilerini olma­sı gereken gerçek değerine ve mükemmelliğe sevk eden ilkelerden bahseder. İnsandan başka varlık­ların ve yaratılmışların hiçbiri yaratılış gayesinden haberdar değildir. Sadece insan Rahman olan Allah tarafından fıtratının bir gereği olarak ihsan edilmiş olan akıl ve feraset sayesinde kendine özgü bir ka­rar verme yetisine sahiptir. İşte bu yaratılış gayesini tanımayı, sahip olduğu yetileri ve gücü mükemmel hâle getirmeye doğru sevk etmeyi öğreten ilim, ah­laktır. Amaçlanan hedefe ulaşmak, ahlak ilminin il­kelerine uymakla gerçekleşir. Vazifelerini hakkıyla yerine getiren kişi, son derece mutlu ve mesut olma­ya erişir. Bundan dolayı ahlak ilmi evrenseldir; yani kanunlan. kuralları bütün insanlığı kapsar, millet­lere ve mezheplere göre değişmez. Bundan anlaşıldı­ğına göre bu ilmin konusu insanlığın ahlakıdır.

elis yayınları