Ahlak İlmi (Abdurrahman Şeref Bey) Aygün Akyol ile sadeleştirme
Transcript of Ahlak İlmi (Abdurrahman Şeref Bey) Aygün Akyol ile sadeleştirme
Abduıralımaıı ŞEREFDevlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devleti’nin son vaka- nüvlslerinden Abdurrahman Şeref Bey, 1269/1853’te İstanbul’da doğdu. Osmanlı vakanûvisl Abdurrahman Şeref (Laç) İle kiirıştınlmamalıdır. 1925'te İstanbul’da öldü. Eyüp Mahalle Mektebi’nde ve Eyüp Rüşdlyesl’nde okudu. Ardmdan 1873’te Mekteh-1 Sultani’yi (Galatasaray Lisesi) bitirdi. Mahrec-1 Aklâm adlı mektebe genel tarih hocası oldu. Bu vazifesinden sonra Mekteb-1 Sultanl’de, ardmdan Muallim Mektebi'nde genel tarih hocalığı yaptı. Mülkiye Mektebi’nde 16 )al müdürlük yaptı. Burada genel coğrsıfya, Osmanlı tarihi, İslam tarihi, istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da Darülfünun’a devletler tarihi hocası oldu.
Öğretim görevlisi olmasınm yam sıra devlet kademesinde de önemli görevlere getirilmiştir. Defter-i Hakani Nezareti, Ayan Meclisi üyeliği ve iki defa Maarif Nazırlığı yaptı. Aynca Telif Edilen Eserleri İnceleme Komisyonu üyeliği, vakanüvlsUk, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve Ayan Heyeti ikinci reisliği gibi vazifelerde bulundu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İttihat ve Terakki hükümeti İktidardan çekilince yeni kurulan Müşir İzzet Paşa kabinesinde önce Posta ve Telgraf Nazın, sonra da Devlet Şurası Başkanı oldu. Salüı Paşa kabinesinde önce vekâleten sonra da asaleten Maarif Nazırhğı yaptı. Kuvay-ı Milliye İstanbul’a geUp Ayan Heyeti kaldınkn- ca, Abdurrahman Şeref Bey’in Ayan üyeUğl sona erdi. Türkiye Büyük Millet Mecllsl’nln İkinci dönem seçimlerinde 1923’te İstanbul Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan seçildi. Milletvekilliği sırasında rahatsızİEinarak İstanbul’a döndü. 1925’te öldü. Mezarı Edimekapı’dadır.
Eserleri: Fezleke-i Tarih-i Düvel-i İslamiyye;.Tarih-i Devlet-i Osmaniyye; Tarih-i Osmanî; Fezleke-i Tarih-i Devlet i Osmaniyye; 11 Temmuz 1324 Tarihinde İlan-ı Meşrutiyyeti İcab Eden Esbab İle Ahval i Ahire Hakkmda Bazı Mütalaat; Tarih-i Asr-ı Hazır; Harb-i Hazırın Menşe’U Tarih-i Lutjî (8. Cilt); Zübdetû’l-Kısas, Lise ders kitabı, 1.-2. cilt, 1899; Tarih Musahabeleri; Coğrqfya-i Umumi; İstatistik ve Umumi Coğrafya; Sultan Abdülhamid-i Saniye Dair; Topkapı Saray ı Hümayunu; Coğrafya-yı UmranL
Elis Yayınlan: 54
© Ankara Okulu Basım Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti.
Ahlak İlmi/Abduırahman ŞEREF
Günümüz Türkçesüıe Sadeleştirenler Mevtat Uyaruk-Aygün Akyol
Ofset Hazırlık Zeynep Özger
Dizgi Ankara Dizgi Evi
KapakElis
Baskı, Cilt, Kapak Baskısı Saimat Mat. San. Ltd. Şti.
Birinci Basım Eylül 2012
ISBN: 978-975-8774-56-2
Elis Taymlanİstanbul Cad. İstanbul Çarşısı 48/81 Ulus/Ankara
Tel/faks: (0312) 341 06 90 web: wwwiankaraokulu.com
e-mall: [email protected]
Ahlak îlmi
Abdurrahman ŞEREFMektebi Sıütanl Müdürü
Günümüz Türkçesine Aktaranlar
Mevlüt UYANIK Aygün AKYOL
Elis TayınlarıAnkara 2012
IÇtlfDBKİLBR
ÖN SÖZ................................................................................................. 9BİSMİLLAHİRRAHBSANİRRAHİM......................................................15
1. MAKAU;GİRİŞ.................................................................................................. 17
BİRİNCİ BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN TARİFİ. KONUSUGAYESİ VE KISIMLARI......................................................................17
İnsan Ruhunun Ke3r0yetl İlsl Kısımdır........................................... 18
İKİNCİ BÖLÜM: TERBİYE.................................... .............................20Terbiyenin İnsanlık Ahlakına Tesiri Var mı?.................................21Terbiyenin Mevsimi.......................................................................22Terbiye Hakkı Kime Aittir?............................................................ 23
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TERBİYENİN KISIMLARI..................................... 24Terbiye-i Bedeniyye.......................................................................24Terbiye-i Fikriyye...........................................................................24Terbiye-i Dlni)0 ' e ve Ahlakiyye...................................................... 26
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: FELSEFE (İLM-İ HİKMET)..............................29Tarifi.......................................................... ....................................29Felsefe İlminin Kısımları.................................................................31İlahiyat İlmi.................................................................................... 32Ruh İlmi veya Marifeti- Nefs.......................................................... 32Mantık İlmi.................................................................................... 33Ahlak İhni...................................................................................... 33
BEŞİNCİ BÖLÜM: RUH YETİLERİ HAKKINDA B A ^ TARİFLER......34Ruhun Dinamilderi.......................................................................34Harici Duygular ve Bâtmî Duyular................................................ 36Düşünce Yetileri.................................................. ......................... 37
n. MAKALEAHLAK İLMİNİN TEORİK YÖNÜNE DAİR BİR KAÇ SÖ Z ..................39
ALTINCI BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN ESASLARI.................................39İnsanhk Onuruna Saygı................................................................39Ahlaki Sorumluluk........................................................................39
Ahlak Rmi
Sorumluluk ve Şartlan..................................................................40Hayvan Mesul Değüdir..................................................................41Vicdan.......................................................................................... 42Seçme Yeüsi..................................................................................44Hayr/İyilik.................................................................................... 46İyilik ile Haz Özdeş midir?.............................................................47İjfilik ile Fayda Özdeş midir?......................................................... 48
Ahlaki İyi ve Mutleik İy i.................................................................49
YEDİNCİ BÖLÜM: AHLAKİ KANUNUN TAYİNİ VEVAZİFE “FAZİLET AHLAKI”.............................................................. 51
Vazife............................................................................................. 51Vazifenin Tarif Şekli.......................................................................53Vazifenin Menşei............................................................................54Vcizife ile Hukukun Münasebeti..................................................... 55Ahlak Kanunlannm İnşam Ekleme Sevk EdenHususları Belirlemesi.....................................................................56Ahlak Kanunu Hükümlerinin Dayanaklan..................................... 58Fazilet Ahlakı................................................................................. 60
ÜÇÜNCÜ MAKALEa m e l î AHLAK İLMİ........................................................................... 63
SEKİZİNCİ BÖLÜM: AHLAK VE VAZİFELERİNİN TAKSİMİ............. 63Filozoflara Göre Ahlak ve Taksimi................................................. 63Müteahhlrin Filozoflara Göre (Ahlakın) Taksim ve Görevleri......... 65
DOKUZUNCU BÖLÜM: NEFSE AİT VAZİFELER................................66İntihar........................................................................................... 67Nefse Ait Vcizifelerin Bedene Ait Olanlan....................................... 68Nefse Ait Vazifelerin Ruha Ait Olanlan.......................................... 70Nefsi Terbiyeye İtina......................................................................70İUm Tahsiline Yani Düşünceye Karşı Vazifelerimiz........................71Vicdcına Tasdluk Eden İşleri Takviye............................................. 73İrade Kuvvetine Taalluk Eden Ahlakı Güzelleştirme..................... 74Sebat ve Metanet...........................................................................74Nefsin Kontrolü.............................................................................75Şecaat........................................................................................... 75Riayet-i Nefs.................................................................................. 76Tevazu ve Vakcir............................................................................77Kibir ve Gurur................. !............................................................ 77Duyum Yetisine Taalluk Eden Terbiye......... ................................ 78
İçindekiler
Edep ve Hayâ..................................... ...........................................79Sohbet Adabma Riayet..................................................................80Geçim/Maişet Temini....................................................................80
İnsanm Mal ve Eşyaya İhtiyacı Tabiidir.........................................80Çalışma ve Amelin Lüzumu.......................................................... 81Çahşma ve AmeÜn Faziletleri........................................................ 82Tasarruf........................................................................................ 85Cömertlik...................................................................................... 85
ONUNCU BÖLÜM: EVE AİT VAZİFELER........................................ 87İzdivaç........................................................................................... 87İzdivacm Şartlan...........................................................................88Kan Kocanm Karşılıkh Vazifeleri................................................... 89
Kocaya Alt Vazifeler..................................................................... 90Kadına Alt Vazifeler........ .............................................................. 92Talak............................................................................................. 93Elliliğin Türleri.............................................................................94Evliliğin Ehemmiyeti......................................................................94Ana ve Babanm Evlada Karşı Vazifeleri.........................................95Çocuğun, Ana-Babaya ve Akrabaya Karşı Vazifeleri..................... 96Akrabamn Birbirine Karşı Olan Vazifeleri.....................................99Aile Fikri............................................... ..................................... 100Büjmklerle Küçükler ve Efendilerle HizmetçilerArasmdaki Karşıhkh Vazifeler..................................................... 100Büyüklerin Hukuku ve Vazifeleri................................................ 101Küçüklere Alt Vciztfeler................................................................101
ONBİRİNCİ BÖLÜM: MEDENİ VAZİFELER.................................. 103Memleket Ehlinin Vazifeleri........................................................ 104Vergi........................................................................................... 105AskerUk Hizmeti.............................................. ...........................106Hükümet Memurlannm Görevleri............................................... 108
ONİKİNCİ BÖLÜM: İNSANİ VAZİFELER.......................................111Yapılmaması Gereken Vazifeler................................................... 111
I. İnsan Hayati Tarizden Korunmuştur....................................... 112Şcihslyet Dokunulmazhğı............................................................ 114II. İnsanm Namus ve Haysiyeti Her Türlü Saldmdan Korunmuştur.............................................................................. 115III. Dinler Tarizden Korunmuştur............................................... 118Yalan.......................................................................................... 120
Yalancı Şahitlik........................................................................... 121
Ahlak İlrrU
IV. Mal ve Mülk Tarizden Korunmuştur......................................122Maddi ve Manevi M ülk............................................................... 124Ticaret ve Mübadele....................................................................124Diğerinin Mülküne Taarruz........................................................ 125V. Ahitlere ve Akitlere Riayet Zonmiudur....................................126Sözü Yerine Getirme ve Sözünden Dönme...................................126Ahdta Yerine Getirilme Şartlan................................................... 127Emredümiş Vazifeler....................................................................128Bilfiil Kerem ve Şefkat................................................................. 129Sadaka........................................................................................ 130Fedakârhk................................................................................... 130Bi'l-kuvve Şefkat Yani Hayırhah Olmak...................................... 131Nezaket ve Rıfk............................................................................132HatalannAffı...............................................................................132Haj^anlar Hakkında...................................................................133Hakkaniyet.................................................................................. 133DosÜuk....................................................................................... 134Yabancılara Muamele..................................................................136
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DİNİ VAZİFEUİR....................................... 139
KİTABIN OSMANUCASI..............................................................141
ÖNSÖZ
İnsan “düşünen” ve “eylemde bulunan”, fiziksel ve toplumsal çevresine etki eden, birbirleriyle karşılıklı bagmtılar kuran bir varlıktır. Bu açıdan toplum içindeki davranışlarını keyfi olarak yapamaz. İnsanlar mademki topluluk hâlinde yaşamaktadır o zaman toplumsal ujmmu, işbirliğini en i}d şekilde sağlayarak daVranış tarzlan üzerinde düşünmelidir. Dolaja- sıyla yeryüzünde bütün insanlara öğütlenebilecek eylem ilkelerinin veya belirlenmiş temel kavramlarm olması doğaldır. Bu kavramları ahlak ilmi analiz eder. Ahlak ve felsefesi üzerine çalışmalar her dönem ve her düşünce ekolünde önemli yer tutar. İlahiyat Fakültelerinde okutulan “İslam Ahlakr ve Felsefesi” derslerine dair müfredat çalışmaları sırasında, ilmi süreklilik açısmdan Osmanlı’mn son dönemlerinde neler ya- pılrmş, neler okutulmuş diye araştırmalar yapmak gereklidir.
Bu nedenle İslam Ahlakı ve Felsefesi dersine materyal temin etmek için araştırmalar yaparken benzer kaygılan yaklaşık yüz 5 önce duyan ve dönemin önemli eğitim kurumlarmda görev yapan ve eseri ders kitabı olarak okutulan Abdurrahman Şeref Bey ile manen tamştık. Günümüz Türkçesine aktanmım yaptığımız bu eser, Maarif Bakanhğr ve Yajmılan Müdüriyeti’nin izniyle Karabet Matbaasmda 1318/1902 (147 s. 18 cm) yılında yajnmlanrmştrr. Literatürü tararken Abdunahman Şeref Bey’in metni içerik olarak bize çok uygun geldi. Çünkü müellif bu metni, dönemin iki önemli okulu olan, Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) ve Mülkiye Mektebi’nde (Siyasal Bilgiler) okutmuştur. Bu iki okulda hem idarecilik yapmış hem de öğretim görevlisi olarak çalışmıştır.
Abdurrahman Şeref Bey, Hayatı ve Eserleri
Osmanh siyasetçilerinin ve âlimlerinin önde gelenlerinden- di. Aynr zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşama- smda önemli görevler ifa etmesi nedeniyle düşünce ve siyaset
10 Ahlak İbrü. Ön Söz 11
tarihimiz açısmdan çok bo5rutlu incelenmesi gereken bir şahsiyettir. Yine Osmanh vakanûvisi Abdurreıhman Şeref (Laç) ile karıştırılmamalıdır. Mektebi Mûlkiye’de 16 p l müdürlük yapmıştır. Mülkiye Mektebindeki Tarih ve Coğrafya öğretmenlikleri korunarak 1 Şubat 1894’te Mektebi Sultani’ye müdür tayin edilmiştir.
Devlet adamı, tarihçi ve Osmanlı Devleti’nin son va- kanüvislerinden Abdurrahman Şeref Bey, 1269/1853’te İstanbul’da doğdu. 1925’te İstanbul’da öldü. Elyüp Mahalle Mektebi’nde ve Ejmp Rüşdiyesi’nde okudu. Ardmdan 1873’te Mekteb-i Sultani’}^ (Galatasaray Lisesi) bitirdi. Mahrec-i Aklâm adlı mektebe genel tarih hocası oldu. Bu vazifesinden sonra Mekteb-i Sultani’de, ardından Muallim Mektebi’nde genel tarih hocalığı yaptı. Daha sonra Mülkiye Mektebi’ne müdür oldu. Burada genel coğrafya, Osmanlı tarihi, İslam tarihi, istatistik ve ahlak dersleri okuttu. Sonra da Darülfünun’a devletler tarihi hocası oldu.
Öğretim görevlisi olmasının yam sıra devlet kademesinde de önemli görevlere getirilmiştir. Defter-i Hakani Nezareti, Âyan Meclisi üyeliği ve iki defa Maarif Nazırlığı yaptı. Aynca Telif Edilen Eserleri İnceleme Komisyonu üyeliği, vakanüvis- lik, Tarih-i Osmani Encümeni Reisliği ve Âyan Heyeti ikinci reisliği gibi vazifelerde bulundu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İttihat ve Terakki hükümeti iktidardan çeklünce yeni kurulan Müşir İzzet Paşa kabinesinde önce Posta ve Telgraf Nazın, sonra da Devlet Şurası Başkcim oldu. Salih Paşa kabinesinde önce vekâleten sonra da asaleten Maarif Nazırlığı yaptı. Kuvay-ı Milliye İstcinbul’a gelip Âyan Heyeti kaldırılınca, Abdunahman Şeref Bey’in Âyan üyeliği sona erdi. Türkiye Büyük Millet Mechsi’nin ikinci dönem seçimlerinde 1923’te İstanbul Milletvekili oldu. Ankara’ya gidip Kızılay’a başkan seçüdi. Milletvekilliği sırasında rahatsızlanarak İstanbul’a döndü. 1925’te öldü. Mezan Edimekapı’dadır.
Eserleri şunlardır:
• Fezleke-i Tarih-i Düvel-i İslamiyye, İstanbul, 1884.
• Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, 1. Cilt, İstanbul 1892.
• Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, 2. Cilt, İstanbul, 1895.
• Tarih-i Osman!, 1-2. CUt, İstanbul, 1890.
• Fezleke-i Tarih-i Devlet-i Osmaniyye, İstanbul, 1893.
• 11 Temmuz 1324 Tarihinde İlan-ı Meşrutiyyeti İcab E^en Esbab İle Ahval-İ Ahire Hakkmda Bazı Mütalaat (Yazma, TTK. Kütüphanesi).
• Tarih-i Asr-ı Hazır; İstanbul, 1913.
• Harb-i Hazırın Menşe’i (Birinci Dünya Harbi’nin sebeplerine dairdir), İstanbul, 1918.
• Tarih-i LutfI (8. Cilt) (Lutfi Ta’rihi’nin 4 cildinden birincisini Ta’rih-i Lutfl’nin 8. cildi olarak ve asimdan daha kapsamlı eklerle yayımlamıştır), İstanbul, 1910.
• Zübdetü’l-Kısas, üse ders kitabı, 1.-2. cilt, 1899.
• Tarih Musahabeleri (1921-22 dönemi makalelerinin derlemesi), İstanbul, 1923, 1926, 1978.‘
• Coğrafya-i Umumi, 1.2. Cilt (Mekteb-i Mülkiye coğrafya muallimi Ali Tevfik Bey ile). Karabet Matbaası, İstanbul 1885 (2 cilt, 1313: 1. cilt, 3. baskı, 1303, 2. cüt, 1. baskı).
• İstatistik ve Umumi Coğrafya, İstanbul, 1898.
• Sultan Abdülhamid-i Saniye Dair (A. Refik Altınay ile 1918).
• Topkapı Saray-ı Hümayunu (Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nda tefrika).
• Coğrafya-yı Umrani (1894).
1 Tarih Musahabeleri eserinin baskısı İçin bkz.; Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, Kapı Yay., İstanbul 2012.
12 Ahlak İlmi Ön Söz 13
Aynca Lütfî Taılhl’nin sekizinci cüdini hazırlamış ve Tarih-i Osmani Encümeni ve Türk Tarih Encümeni mecmualannda pek çok makalesi neşredilmiştir. ^
özgeçmişi, görevleri ve eserieri İle İlgili olarak bkz. Mûkrimin Halil (Yı- nanç), “Abdurrahman Şeref Efendi”, TTEM., XV/9 (1341/1925), s. 211- 214; Mehmed Cemâleddin, Osmanlı Tarih ve Müverrihleri (Âyîne-i Zurefâ), Haz. M. Arslan, İstanbul 2003, s. 131-133; Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, çev.:. Ç. Üçok, 2. Basmı i^ıkara, 1992, 439- 441; Abdulkadir Özcan, “Abdurrahman Şeref, TDVİA., c. 1, İstanbul, 1988, s. 175: Bekir Kütükoglu. VekayVnüvis Makaleler, İstanbul, 1994, s. 136-137; Bu konuda aynca bkz.: Bayram Kodaman, M. Ali Ünal, Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, n. Meşrutiyet Olayları (1908-1909), Ankara, 1996, XIII-XVIII; Mehmet Demrryûrek, Devletadamı ve Tarihçi Abdurrahman Şeref Efendi (1853-1925), DEÜ. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ens,, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1999; Tezin yayımı için bkz. aynı müellif, Tanzimat’tan Cumhurlyet’e Bir Osmanlı Ay- dmu Abdurrahman Şeref Efendi 1853-1925, Ankara, 2003; ajfnı yazar, “Biyografi Yazan Olarak Abdurrahman Şeref Efendi”, Tarih İncelemeleri DergisU XVIII/I (Temmuz 2003), 45-59; Yahya Kemal Taştan, Abdurrahman Şeref: Yaşadığı Dönem ve Eserleri Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmanuş Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2004; Mehmet Demlryürek, Son Vakanüuis Abdurrahman Şeref Efendiyle OsmanlI Tarih Sohbetleri, İstanbul, 2009; Tekiner M. Efdalettin, Abdurrahman Şeref Efendi, Biyografisi, Resmi ve Özel Hayatı, haz.; Vehbi Günay, Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXIV, sayı. 1.2009, s.253-278; Mehmet De- miryürek, Tanztmattan Cumhuriyete Bir Osmanlı Aydım Abdurrahman Şeref Efendi (1853 - 1925), PhoentxYay., İstanbul, 2003.Online Kaynaklar için bkz.:httD://www.kultur.gov.tr/EN/bel^e/2-17482/abdurrahman-seref.html: http: / /vavim.meb.^ov.tr/dergiler/158/demirvurek,html: http://www.gsl.gsu.edu.tr/html tr/000/004.html; http://www.danistay.gov.tr/surayi_devlet_reisleri.html; http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/td v2 istatistik.tutanak hazirla?v meclis=&v donem=&v yasama vili=&v cilt=&v blrlesim=&v savfa=&v anabaslik=&v altbaslik=&v mv=ABDURRAHMAN%20%DEE- REF%20BEY*&v sb=&v ozet=&v kelime=&v bastarih=&v blttarih, http://www.turkcekavnak.com/2011/Q6/abdurrahman-seref-bev/ http://www.google.com. tr/url?sa=t&rct=i&q=abdurrahman%20 %C5%9Feref%20bev%20ilm-l%20ahlak&source^web&cd^64&ved= OCCOQFjADODw«rurl=http%3A°/o2F%2Fwww.politics.ankara.edu. tı%2Feskl%2FAramizdalar.pdf&ei=kKvUTt7LMlPz-gbnl-ClDw&usg=AEQ 1CNGeoQiwsTzeKLnaTXav9JEHiJMeDg;http:// W W W . google.com.tr/url?sa=t&rct=i&q=abdurrahman%.20 %C5%9Feref%20bev%2011mi%20ahlak&source=web&cd=l 2&ved=OCCEQFlABOAo&url=http%3A%2F°/o2Fresearch.sa- banciuniv .edu%2F14409%2Fl%2FSomel E%25C4%2 59Fi tim Tarih%25C3%25A7il i%25C4%259Fi Makale-Akyildlz, doc&el=ap3UTofGJ9Gf-wbwOMmUDw&us^=AFQ)CNE-h7URvGpDNK- BUeu5zexdLNiCSg
Yöntem
Daha önce de bir konuyu çalışırken bu konuda önceki dönemlerde kim ne çahşmış diye baktığımız ve önemli gördüğümüz metinleri, alanm uzmanı arkadaşlarla istişare ettiğimiz için bvmda da aym yöntemi takip ettik. Bu metni ve metnin özelliğini jnllardır “Osmanh Düşüncesi/Osmanh Dönemi Ahlak Metinleri” üzerine çalıştığım yakinen bildiğim Harun ANAY Bey’e sorduk. O da bunun yazıhşı, içeriği ve uzun yıllar ders kitabı olarak okutulması hasebiyle önemli olduğunu, transkribesini vaktiyle bilgisayara yazdığım, ama metnin öylece kaldığım belirtti. İleride bu metin üzerine eğilme imkânı bulursa, bunun sadeleştirme şeklinde olmayacağım vurguladı. Ben de (Mevlüt UYANIIQ daha önce Elmalı Ham- di YAZIR merhumun tefsirinin sadeleştirilmesine bir nebze katkıda bulunduğumdan bütün risklerine rağmen sadeleştirmeyi tercih edeceğimizi söyledim. Tefsir sadeleştirmesi deneyiminden sonra üç makale, bir kitap çahşmasmda takip ettiğim yöntemin transkribe yapmak yerine, bütün risklerine rağmen günümüz Türkçesine aktarmak olduğunu, translpi- benln hedef kitlemiz olan Osmanlıca bümeyen okuyuculara ulaşmadığım belirttim. Aygün AKYOL kardeşim de bu görüşümü benimse5dnce günümüz Türkçesine aktarmada karar kıldık. Bu vesileyle Harun ANAY kardeşimize katkılanndan ve bu eserin günümüze kazandırılmasındaki teşvikinden dolayı teşekkür ederiz.
Bununla birlikte dil içi tercümenin/sadeleştirmenin okuma zorlukları çıkarma ihtimalinden dolaja, buna benzer bir yöntem kullanarak, önemli terimlerin metindeki kullanımlarım dipnota aldık. Yazarın dipnotlan az sayıda olduğu için * (yıldız) simgesi ile gösterilmiştir. Özgün metnin saj^a numa- ralarmı sadeleştirmenin yan tarafına verdik. Böylece Osman- lı Türkçesini büen akademisyen oku5mcuya yapmak istediği (muhtemel bir) kontrolü kolaylaştırmaja hedefledik. Metin okuması sırasmda zorlandığımız kavramların çözümlenmesindeki katkılanndan dolajn kıymetü mesai arkadaşımız Doç.
14 Ahlak İlmi
Dr. Kaşif Hamdi OKUR Bey’e, eserin son okumalarım yapan Sûmeyra ÇAĞDAŞ ve Hayrettin ÇİĞNİTAŞ kardeşlerimize teşekkür ederiz.
Mevlût UYANIK Aygün AKYOL
Çorum/Temmuz 2012
BİS1İIİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[s. 2] Üzerimize vacip olam -salât ve selamı- eda ettikten sonra hemen söylememiz gereken şudur:®
Bu eser, diğer birçok hayır kurumu gibi Hazreti Halifemiz ve Padişahımızm“* himayesinde olan Mülkiye Mektebi talebesine okuttuğum ahlak derslerinin özetinden oluşmuştur
Matbaa-i Amire tarafmdan yajamlanmıştır. Maarif-i Umumiye eski Bakam Ahmed Zühdi Paşa’nm emir ve olvıruyla İdadi Mektepleri’nde okuyan talebelere de okutulmak üzere metin tarzmda yayımlanarak dağıtılması uygun® görülmüştür.
Is. 3] Cenab-ı Hak, Halife-i merahimkester ve padişah-ı maarifperver, velî ni’met bimirmetimiz es-Sultan-ı Gazi Ab- dülhamid Han Sânî Efendimiz Hazretlerini Uâ yevmi’l-kıyame taht-ı âli baht-ı Osmânî de berdevam buyursun. Âmin®
3 Ba’de edai ma vecebe aleyna beyani haUhl Ibtldar olunm".4 Hazret-1 hüafetpencih.5 Tensib.6 Cenab-ı Hak, Merhametli Halife ve Maarifperver Padişah, lütuikâr veli
nimetimiz, Sultan-ı Gazi Abdülhamid Han, ikinci efendimiz hazretlerini tayamet gününe kadar taht-ı âli baht-ı Osmanî de devamh buyursun. Amin.
1. MAKALE GİRİŞ
BİRİNCİ BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN TARİFİ. KONUSU, GAYESİ VE KISIMLARI
[s. 4] Ahlak ilmi, beşeriyetin hakiki yolunu belirleyen, diğer bir ifadeyle insan ruhunun yetilerini^ olması gereken gerçek değerine^ ve mükemmelliğe sevk eden ilkelerden bahseder.
İnsandan başka varlıkların ve yaratılmışların® hiçbiri yaratılış gayesinden haberdar değildir. Lâkin insan Rahman olan Allah tarafından fıtratınm'^ bir gereği olarak ihsan edilmiş® olan akıl ve feraset® sayesinde sadece kendine özgü’ bir takdir/karar verme yetisine sahiptir.
Yaratılış gayesini tanımayı, sahip olduğu yetileri ve gücü® mükemmel hâle getirmeye doğru sevk etmeyi öğreten ilim, ahlaktır. Amaçlanan hedefe ulaşmak ahlak ilminin ilkelerine ujnnakla gerçekleşir. Vazifelerini hakkıyla yerine getiren, son derece mutlu ve mesut olmaya erişir, [s. 5] Bundan dolayı ahlak ilmi birdir/evrenseldir; yani kanunlan, kuraUein bütün insanlığı kapsar, milletlere ve mezheplere göre değişmez.®
Bundan anlaşıldığma göre bu ilmin konusu insanlığm ahlakıdır. Ahlak-ı A ’iâi’nin* tarifine göre, hulk (Ahlak) öyle bir
1 Kuvve-i nefs-i natıka2 Mu’tedddün bih3 Mcihlûkat ve mevcudatın4 Meftur5 Mevhub6 Aslı fîraset olup, anlayış ve sezgili olmaktır.7 Hasise8 Kuvva, kuvvet, güç, takat9 La yetegayyer* Ahlak-ı Alâi bir kitap ismidir. MüeUifl Kmahzade Ali Efendi’dir. Sulteın
Süleyman Han dönemi âlimlerindendtr. Vefat tarihi 978 dir. İranda ahlak kitabı yazanlar eserlerini dönemlerinin vezirlerinden birinin ismine nispet ederlerdi. Bu zat da kitabım döneminin vezirlerinden Semiz Ali Paşa’ya izafe ederek isimlendirmiştir. (Kmalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Âlâi, hz.: Mustafa Koç, Klasik Yay., İstanbul 2007; Ayşe Sıdıka Oktay, Kmahzade Ali Efendi ve Ahlâk-ı Âlâi, İz yay. İstanbul 2005).
18 Ahlak İtn l
yetidir ki, bundan dolayı fiiller nefisten kolaylıkla çıkar, fikir ve ru’yete'° muhtaç olmaz. Buna, insan ruhımun sahip olduğu arzularm/isteklerin tamamım İfade eden meleke denir."
İnsan Ruhunun Keyfiyeti İki Kısımdır
Biri hâl/durum; diğeri meleke/yetidir. Utanma ve gülme gibi çabucak geçen ve j^eysel, anlık olursa buna hâl/durum
denir. Cömertlik/Sehavet ve jdğitlik/şecaat gibi çabucak geçmeyen ve sürekUliğtni koruyana ise meleke denir. Eğer cis- mani bir hususa ait olursa buna âdet derler ki, bu beden hareketlerinin tekrarlanmasmdan hâsıl olur, bu hulk/ahlak ile eş anlamh^® değildir. Kavimlerin birbirine uymayan hususları vardır, bir kavim tarafından güzel ve hoş olarcik görülen'^ ama diğeri tarafından makbul görülmeyen durumlar vardır, bunlar âdet smıfından değerlendirilir. Âdetlerin ahlak ilmine dahli yoktur. Bundan dolayı yukanda ahlak kurallanmn bütün İnsanlığı kapsadığmı belirttik.
Müteahhlrin filozoflar*® “ahlak ilmi, nefsi natıkanm/in- san nefsinin ilm-i hıfz’s-sahasıdır” demişlerdir, [s. 6] İmam Gazzali* İhya-i Ulum isimli kitabmda şöyle demiştir: “Kötü ahlak, öncelikle ruhani rahatsızlıklardan olup, ebedi hayatı yok eder.”*®
Bu açıdan sadece bedenin ölmesine sebep olan* hastalıklarla ruhani hastalıklar arasında pek çok fark vardır. Öyleyse İnsan hayatım sona erdirecek rahatsızlıklann giderilmesi*® için bedenin tedavisine dair kanunlar ve kurallara itina gösterilmelidir, ama bundan daha öncelikli olan ezelî ve ebedî
101112131415
161718
Görüş, bakmaMeleke-i hey’etl nefsanîye-1 rasüıayaHacalat ve dahkMüteradifMustahsenHııkema, hâkimİmam Gazzali beşinci asrm önde gelen âlimlerinden olup 505 de vefat etmiştir. Sahip olduğu “Huccetu’l-İslam” unvam, ontın fazilet ve kemalllk derecesinin büyük delUldir. Dokuz yüz’e yakm telif eseri vardrr. Şafii mezhebindendi.İfna *İras, muris İndifası
Giriş 19
hayaü yok eden hastalıklan tedavi eden kanun ve kurallan bilip onlara riayet etmektir. Bu nevi tıp bilgisini tahsU eylemek her akü sahibi için zorunludur.
Bütün bilgi ve bilimlerin bir teorik yönü, bir de pratik yönü olduğu gibi ahlak ilmi de iki kısma aynlır.
Birisi sırf nazariye/teorik kısım olup hakiki mesleği/yolu bulmak, armağanlan/hediyeleri elde etmenin yolunu*® keşf etmek için temayüllerin ve füUerin kaynağım tahlil eder, bun- larm nasıl sevk ve idare edileceğine dair görüşler belirtir.
Diğer kısım pratik/ameli olandır ki, eylem ve davramşlan güzel ve çirkin olmak üzere tarif eder. Bunlardan hangilerinin benimsenip yapılmasmı,^® hangilerinin benimsenmeyip yapılmamasını ve hangüerinden kaçmılması^* gerektiğini belirler, [s. 7] Diğer bir ifadeyle, nazari/teorik kısım, kanunlan ve kurallan araştınp belirlemekle meşgul olur. Ameli/pratik kısım ise bu kanun ve kurallann fiillere dönüştürülmesinin nasıl olacağım gösterir.
19 Şehrah-ı hedayi20 Suluk ve İktisab21 Teberi ve Ictlnab
20 Ahlak İlmi
İKİNCİ BÖLÜM: TERBİYE
Ahlak ilminin temeli “terbiye” olduğu için asıl araştırma konumuza girmeden önce, terbiye hakkında biraz bilgi verelim:
Terbiye, yetişip büyüme“ ile artma, yüksek bir yere çıkma manasına gelen “rubuv” kelimesinden türetilmiştir. Sözlük anlamı, yetişip büyümek ve yükselmektir. Batı dillerinde^ dahi böyledir. Halk dilinde bir nevi nezaketli tavrı anlatmak için kullanılır. ‘Terbiyeli adam” veya “terbiyeli çocuk” dîye kimlere denildiği malumdur. Ancak filozoflann/hukemanın ıstılahmda ifade ettiği anlam başkadır.
Eflatun, kltaplanmn birinde “terbiyenin gayesi beden ve ruha mümkün olduğu kadar güzellik ve olgunluk^“ vermektir” der.
İngiliz filozoflanndan John Stuart Mili, bu bağlamda “Terbiye, insanda cibilliyetin^® müsait olduğu mükemmeliyeti hâsıl etmektir, [s. 8] Bir çocuğu terbiye etmek, dünyevi ve uhrevl görevlerini hakkıyla yerine getirecek hâle koymaktır” demiştir.
Alman Kant dahi, “Terbiyeden maksat, insanm kendine ve diğerlerine bir alet-i mes’edet kılmaktır” ® diye tarif eder.
Pedagoji biliminde* ‘Terbiye, dini selameti, dünyevi mutluluğu ve güzel ahlakı kazandırabilmek için çocuklara gelecekteki mesleklerini/yollannı^^ belirlemek ve onun gereklerini öğretmektir” diye tarif edilir.
22 Neşv û noma23 El-slne-1 Garbiyye24 Husn ve kemal25 Yaratılış, fıtrat26 Mutluluk• Pedagoji (çocuk eğitimi bUimi -fenn-i terbiyey-i etfal-) Yunanca da “çocuk
eğitimi" manasmda yeni bir İlimdir. Son yüzyılm İkinci yansmda ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Almanya’da çok hızlı gelişme göstermiştir. Toplumsal durumlardaki gelişmeler arttıkça pedagojiye, yani çocukların eğitimine daha özen gösterilmeye başlanmıştır. Buna dair pek çok kitaplar yazılıp yayımlanmakta hatta bütün eğitimciler çevrelerinin programma dâhü edilmektedir.
27 Etfala meslek-i a'tiyesini
Giriş 21
Eğitimci/mürebbi bir açıdan tabibe benzer. Tabip, hasta- sımn bedenindeki hastalıkları tedavi eder. Eğitimci ise cehalet hastalığma çare arar. ®
Tıp/tababet, bedenin uzuvlannm görevlerini, işleyişini öğrenerek ilaçların^® hangi uzva/organa nasıl bir tesir edeceğini araştırıp, uygulamalar yaparak öğrenip ona göre ilaçlar hazırlama bilimidir. Pedagoji ise ruhani/psikolojik güçleri en güzel şekilde keşf ve tayin eder. Bunlann her birinin güçlendirilmesi ve genişlemesi®“ için ne gerekiyorsa onu belirlemek ve gereğince hareket etmektir. Dolayısıyla tıp ve terbiye bilimlerinin esaslan, beşeriyetin fıtratma dayamr. Bu ilimlerin [s. 91 kuruculan, bu ilmin meseleleri ve kurallarım doğrudan doğruya insanlığm doğasmdan çıkarsamışlardır.®*
Hedeflere ulaşabilmek için kullandıklan araçlar, insan do- ğasımn aynntıh bir şekilde gözlemlenmesi ve değerlendirilme- si® neticesinde elde edilmiştir.
Teı^iyenin İnsanlık Ahlakına Tesiri Var mı?
Bazılan ‘Terbiyenin ahlaka tesiri yoktur. Ne iyi terbiye, güzel ahlaklı yapar, ne de kötü terbiye onu yıkar” demişlerdir ama bu doğru değildir. Bilakis terbiyenin ahlakm değişmesinde®® büyük etkisi vardır. Haj^an doğası üzerine yapılan gözlemler bile bunu desteklemektedir.
Güzel ahlakı sağlayan ve yok eden terbiyedir. Huy, canm altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz, sözü bu bağlamda tutarh değildir. Zaten bu sözün bir kıymeti, değeri yoktur.
Bazılan terbiyenin etkisinin mutlak/kesin olduğu iddiasmda bulunmuşlardır. Onlann görüşlerine göre, insanlar eşit doğmuşlardır, kabiliyetleri de eşittir, aralcinndaki fark, terbiyeden kaynaklanır.
28 Mürebbi, m£iraz-ı cehle çaresaz olur.29 Edvlye30 Tevsii ve takviyeti31 İsönbat32 Mütaala ve müşahede-i müdekkıkane33 TebdU
22 Ahlak İlmi
İnsan fıtratmda®“ i5dlik ve kötülük olmak üzere iki tür tohum mevcuttıu-. Terbiye, terazinin iki kefesinden birine atılacak ağırlığa benzemektedir,^® hangi tarafa konulursa o tarafa meylettirir.
Bu söz dahi harfiyen doğru ve tutarlı görünmüyor. Zira terbiyenin etkisini inkâr etmek mümkün olmadığı hâlde, btr takım fıtri nitelikler [s. 10] bulunur ki, terbiye şahsa göre onlan tamamen gideremez ama bunlan değiştirip dönüştürebilir. Çünkü terbiye, tıpkı tohum gibi tabiatta cimrilik^® görürse elbette ürün vermez.®’' Uygun ortama ekildiği zaman®® yetişerek gelişip olgunlaşır.®®
Mesela tabiatı itibanyla kötü olan bir kişi, ne kadar iyi ve güzel eğitim görürse görsün, fenedığı büsbütün ortadan kalkmaz, fakat gereği gibi değiştirilebilir. Bu nedenle mutedil tabiata sahip olanlara ziyadesiyle etki eder. Tabiatı, yaratılışı pak bir adamm güzel bir terbiyeden göreceği faydanm ise an- latılmasma ve ispat edilmesine gerek yoktur.
Terbiyenin Mevsimi
Terbiyenin mevsimi/süresi, beşikten mezara kadardır. Doğduğumuz günden itibaren vücut, fikir ve cihlakımızı güçlendirmeye, aydınlatmaya, güzelleştirmeye““ başlasak, bütün ömrümüz bo)mnca ga3n*etle ve sebatla çalışsak“* büe, yine ihtiyacımız olanlan tamamen gidereme)âz. Eksik kalan eğitimi tamamlamaksızm nefesimizi tüketiriz, ömrümüzü tamamlarız. Fakat terbiyenin hassaten eğitim ve öğretimi,“ çocukluk döneminin“® başlarmdan itibaren başlar, huya tesiri, gençlik döneminde““ kazanılır ve kuvvetlenir.
34 CIblUet35 Müşabih36 Bahi, buhl37 Müsmir38 Mezraa39 Kemale reşide olur40 Takviye, tenvir ve tehzibe41 Cehd ve İkdam eylesek42 Talim ve tedrisi43 Eyyam-ı sabavet44 Hengâm-ı şebab
Giriş 23
Filozoflardan birinin “kavimlerin saadet hâli ve devletlerin güç ve kudreti,“® asayişi gençlerinin terbiyesine bağhdır” sözü ve Alman filozoflanndan Leibniz’in “Çocuklarm terbiyesini bana bıraksınİEir,“® âlemin gidişatmı değiştireyim, yani durumunu ve ruşenini/görünümünü düzelteyim” iddiası, terbiyenin genç yaştaki güçlü tesirine bir delil olarakTleri sürülebilir.
Terbiye Hakkı Kime Aittir?
[s. 11] Terbiye hakkı, doğrudan doğruya çocuklannm menfaatine hizmet etmek ve çalışmak vazifesiyle mükellef olan babaya aittir. Lâkin hükümet, umumi/genel baba sıfatıyla terbiye hakkma ortak olmuştur. Hatta tahsilin gerekli gördüğü miktannı zorunlu kılmış ve ücretsiz yapmıştır. Terbiyenin ilk alındığı yer ailedir. En gfeniş dönüp dolaştığı yer“’ kişinin mensup olduğu topluluk ve toplumun genel durumlandır.
45 Miknet46 TevdU47 Cevelangah
24 Ahlak İlmi
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TERBİYENİN KISIMLARI
Pedagoji, terbiyeyi'*® üç kısım hâlinde inceler. İlki, Terbiye-i Bedeniyye, İkincisi Terbiye-i Fikriyye: üçüncüsü ise Terbiye-i Kalbiyye yahut Terbiye-i Diniyye veya Ahlakiyye’diı.
Terbiye-i Bedeniyye
Terbiye-i Bedeniye, diğer terbiyelerle ikizdir^® ve iki sebepten dolayı onlardan ayn tutulması mümkün değüdir.
Birincisi şu ki, beden sağlığı ve kuvvetli bünye haddiza- tmda insana lazımdır. Filozoflardan birinin “Sağlam vücutta salim fikir, işte dünyada mutluluğun kısa ve manidar teırifi budur” demesi de bunun teyididir.
Terbiye-i Fikriyye
[s. 12] Terbiye-i Fikriyye’nin şartlcinndEin bir diğeri, beden sağlığı olup İnsamn manevi yüceliğine kuvvet“ vermesi ve insana hastalıklardan uzak bir bünyenin dayanağı®* olması lazımdır. Bedenen sağlıklı olmayan kişi, bütün iş ve davranış- lannda hatta ibadet ve taatmda bile eksikliklere duçar olur. Fertleri sağlam ve güçlü bünyeli İnsanlardan oluşan bir kavim, gerek savaş, gerekse semap alarundaki rekabetten doğan çekişmede® uluslararası alanda muzafferiyeti kısmen kendi tarafma temin etmiş olur.
İnsanm geçimini kazanması®® için bedensel açıdan güçlü olması ve buna dikkat etmesi temel esastır. Kendi sanatımız, hünerimiz olmayan her birimizde İlahî bir lütuf ve ihsan olan vücudumuza eza ve cefa etmek aklen ve naklen yasaktır.® Sıhhatimizi muhafaza etmek ve korumakla mükellefiz.
Terbiye-i bedeniyye, terbiye-i fikriyyeye yardım eder, çünkü beden ile ruh insanda ince bir kumaşm tersiyle yüzü me
48 Terbiye, eğitim, görgü, alıştırma49 Tev’em50 Rif aü ma’neviyel beşerlyye51 İsUnad-gâh52 Jieşâkeş *53 Maişet54 Memnu'
Giriş 25
sabesindedir. Bir yüzünü temizle3dp®® anndırmak için diğer tarafım bırakıvermek kumaşm jrüzünü temizleyim derken tersini kirletmeye benzer ki, bu her durumda, lekenin üst tarafına etki edeceğini gösterir.
İnsanm fikri yeti ve güçlerinin doğal bir şekllde®®^büjmyüp gelişmesi ve olgunlaşması için sağlam bir muhafaza kabma ihtiyaç vardır. Kişi büyüjmp kemale, olgunluğa ulaştıktan sonra görevlerini yerine getirmek için®’ gerekli uygulama araç- lanna: yani sağlam ve çevik uzuvlara ihtiyaç duyar. Terbiye-i bedeniyyeden yalnız bünyejri [s. 13J güçlü kılmak ve afiyetini idame ettirmek hedeflenmez. A3mı zamanda varlığa ait hayat denilen sürekli mücadeleye alıştırmak, maişetini temin için insanm muhtaç olduğu çahşma ve gayretin gerekliliklerinden olan İşçiliğe hazırlamak, yani atiklik, beceriklilik ve el uzluğu/alışkanlık gibi nitelikleri kazandırmak da hedeflenir.
Terbiye-i Fikriyye
Terbiyenin kısımlanrun İkincisi olup en önemlisi olmamasına rağmen maddeleri en çok olanıdır. Gerekliliği en eski zamanlara kadar götürülen, öğretmene en fazla ihtiyaç du30ilamdır. Dola}asıyla en uzun süre eğitim gerektirendir.
Fikir, insamn şeref vesilesi®® ve imtiyazıdır ama onu eğitmek, terbiye etmek lazımdır. Bundan birkaç asır öncesine kadar kavim ve milletlerin tamamı sadece terbiyenin bu kısmıyla ilgilenirlerdi. Bu terbiyede tabiatın/fıtratm yardımı olmadığından öğretmenin müdahalesi ve yardımı®® şarttır.®* Fikri/düşünceyi teşkil eden, çoğaltan, güçlendiren, süsleyen her şey, düşünce eğitimine/terbiyesine aittir. Fakat terbiye ile tedris®* pek de birbiriyle müteradif değildir.
55 Tathir56 Ferih fahur iftihar ederek sevinçli bir tarzda57 Vesait-i icraiyyye58 Ma bihl'ş-şeref59 Muavenet60 Labud61 Ders, verme, okutma
26 Ahlak İlmi
Tedris, düşünce kutusunu bir takım meseleler ve araştırma konularıyla® doldurmaktır. Terbiye/eğitim İse o araştırma konulannm uygulanma kuvvetini ve istifade edilme sebeplerini düşünceye hazırlamaktır. Bir odanm içine birçok eşya yığmak başka, o eşya)^ düzenli bir şekilde yerleştirerek gerektiği zaman her birini yerli yerinde kullanmak başkadır.
Terbiye ve tedris arasmda fark varsa da ikisi de gereklidir. Is. 14] Birbirinden a5nılması mümkün değildir.®® İyi teşkil olunmuş fakat malumat vermekten uzak bir fikir veyahut ha- fizası dolu®“ ama diğer yetileri zayıf diğer bir fikir, ikisi de fay- dasızlıkta birbirinin aynıdır. Mesela, içi tefriş olunmamış iyi bir binada oturmak nasıl mümkün değilse; içine karışık bir şekilde birçok eşya doldurulmuş köhne bir binada oturmak da mümkün değildir.
Terbiye-i Diniyye ve Ahlakiyye
Terbiyenin üçüncü ve en önemli kısmıdır. İnsani meziyetlerin baş tacı ve övüleni,®® dinî ve ahlaki terbiyedir. Bu kısımda tedris ile terbiyeyi kesinlikle birbirinden ayınnz. Tedrisi ilim Einlamında: terbiyeyi amel anlammda kullanırız. Güzel ahlak sahibi olmak başkadır, en güzel ahlak kitabını yazacak kadar iktidara malik olmak başkadır. Terbiyenin bu kısmmda ilimden ziyade amel/uyguİEima hedeflenir. Dinsiz ve ahlaksız bir adam, cemiyet içinde bir ifrit konumundadır. İyi ve güzel ahlak sahibi bir ümmi şahıs, kötü huylara ve ifsat edici bir ahlaka müptela olan bir bilgine katbekat tercih edilir. Bu nedenle talim ve tedris ile fikre dolduracağımız malumat, mutlaka kalbe tesir etmelidir. Onun için terbiyenin bu kısmma “Terbiye-i kalbiyye” dcihi denilmiştir. Dinî ilimlerde de böyledir. Yani âlim olmak başka, âmil olmak başka şeydir.
Bu ifademizden ortaya çıktığı üzere, ahlak kitaplarmı okuyup, incelemek, değerlendirmek, insanm mutlaka güzel ahlak sahibi olmasmı sağlamıyor. Öyleyse Is. 151 niçin ahlak kitap-
62 Mebahis63 Gayr-1 mûnfekk *64 Memlu65 Ser tacı ve mubEihatı. Behâ’dan türetilmiştir.
Giriş 27
lan okuyalım? Ahlak kitaplarmm okunup değerlendirilmesi bir takım faydalar elde etmek içindir. Şöyle ki:
1. Hayatımız bo}nanca birçok kez bir kusur veya kötülüğe maruz kaldığımız olmuştur. O kusur ve kötülüğün kaynağı fikri kararsızlığımız yahut duygulanmızm etkisi altmda kalan batıl tasavvurlanmızdır. Bu tereddüt ve kararsızlığı uzaklaştırmak,®® batıl, geçersiz ta- savvurlan ortaya çıkmadan önce defetmek için temel ilkeleri kuvvetli bir şekilde kalbimizde araştırmalıyız. Araştırmalann neticesinde doğru ve sağlam olanı çıka- nnz.
2. Çok sayıda yapılan araştırmalarla ahlak ilminin kural- lan derinlemesine®^ incelene incelene kalbin içerisine ipçe yerleşir.
3. Güzel ahlak sahibi olmak yalnız fiillere bağh değildir, arzu, istek ve amaçlann®® bunda büyük katkısı vardır. Formel ve yüzeysel bir şekilde sadece gelenek, görenek ve adetlerden doğan®® cihlak elvermez: a5nıı zamanda vicdan ve muhakeme kuvvetinden de kaynaklanmalıdır. Bu hususta ahlak ilmi metin, sağlam ve merdane bir şekilde yapılan terbiyenin gerekli bir unsuru olur. Muhakeme esaslanm ne kadar yüksek tutarsak, vicdan da o kadar yüksek derecelere ulaşır ve nurlanır.’’®
4. Hayatımız boyunca çoğu kez, çözmemiz gereken birçok mesele ile karşılaşırız. Eğer nefs-i natıka’’ buna hazırlanmamışsa, meseleleri çözmek hususunda emin olamaz. Özellikle en kolay ve hoş olan çözüm şeklini tercih etmekten korkulur. İs. 16] Bu zafiyeti gidermek için problemli işlerin ortaya çıkmasmdan önce onu muhakemeye, sorgulamaya alıştırarak ince ve hassas bir şekilde inceleyip yargıda bulunacak hâle getirmelijöz. Mesela, biri bize bir emanet para bırakıp vefat etse, bu
66 Tebıyd67 Ta’mik68 Makasıd69 MüteveUld70 Teali ve tenvir71 İnsan ruhu, diğer canlılardan ayıran cevher
28 Ahlak İlmi
emanetten^^ kimsenin haberi olmasa, o zatm bir varisi olup kesinlikle o paraya ihtiyacı olmayacak derecede zengin olsa, üstelik bulunduğu yer de gayet uzak olsa, bizim de o paraya şiddetle ihtiyacımız bulunsa, bu durumda nefsi zayıf olan kişi parayı iade edip etmemekte biraz tereddütte kalır. Belki de yukanda açıklanan sebeplere’'® dayanarak parayı hiç vermeme yolunu tercih eder, lakın vicdanen muhakeme ettiğimizde o para bizim hakkımız olmadığmdan geri verilmesinin gerekliliği ortaya çıkar, böylece ikinci şıkkı tercih etmeye hiç şüpheye yer bırakmaksızm mecbur kaknz.
5. Her şeyin ilmi, cehaletten/bilgisizlikten evladır. Yukanda dediğimiz gibi para kesesinin’’“ güvenliğini fazilet-i ilim ile inceleyip, araştınp karar^® vererek sağlarız, böylece değerimizi yüceltiriz.^®
Bu değerlendirmelerle, ahlak ilminin faydalanni ortaya koyduk: ahlak, nefsi temayüller ve duygulann yerine kaim olamaz fakat bunlan ıslah ve idare eder. Bunlann insana hizmeti, mimara ölçülerin^ hizmeti gibidir, [s. 17]
72 Vedia73 Esbab-ı meşruha74 Emyan75 TahlU, tahliye76 Teri-77 Mikyas
Giriş 29
DÖRIHİNCÜ BÖLÜM: F£LSEI^ (İLM-İ HİKMET)
Tarifi
Ahlak ilmi, felsefenin bir kısmım oluşturmaktadır, bu nedenle hikmet, yani felsefe ilmine dair bazı bilgiler vermek uygun görülmüştür.
İnsan, yapısı gereği bilmeye ve öğrenmeye hırslı ve arzuludur. Gizli kalan şey, düşüncemize endişe ve ıstirap verir. Bu arzudan, istekten ilimler doğar.
Önceleri ilim bir idi. Mevcudati/varlıklan muhtelit, yani karma karışık bir şekilde inceliyor, değerlendiriyordu. Yavaş yavaş bu bir ve temel ilimden, alanlan belirli, bir diğerinden farklı bir takım ilimler aynİmaya başladı. Sayılardan, boyutlardan, cisimlerden vb. bahseden ilimler, felsefeden aynldı. İlimlerin bir kısmı yalnızca inşam incelemeye aldı. Kimi bedeninden, bedenini oluşturan kısımlardan, tarihinden: kimi ruhundan, manevi vazifelerinden, hukukundan bahsetti, bunlan araştirma konusu yapti. İlimlerin sayıca çoğalması konularmdaki farklılıklardan yani nesnelerdeki farklılıklardan ka)maklandı. LaMn bu âlemdeki bütün mevcudat (burada mevcudat terimi, makulat, mahsusat, maddiyat ve mane- viyati kapsar) arasında derinlemesine ve yakm bir münasebet vardır. Bu husus, ilimleri tasnif ederken - nesneler arasındaki fark ve ihtilafı araştırdığımız^® için gizli kalır.
[s. 18] Kâinat, birbiriyle hiçbir bağlantisı olmayan’’® dağınık, parça parça®“ ve uyumsuz®' maddelerin darmadağınık bir toplamı«^ değildir. Öyle muntazam bir bütündür ki, her cüz/parça diğerlerine bağlı,®® tamamı bir esastan parçalara, bölümlere aynlmış®“ ve bir kanuna tabii olarak aym hedefe, aynı gayeye yönelmiştir.®® İlimlerden herhangi birinin verdiği
78 Taharri79 Rabıtasız80 Mütefamk81 Gayri mütecanis82 Mecmuu perişan!83 Merbut84 Mûnşeib85 Müteveccih
30 Ahlak İlmi
izahat, evrendeki olaylarm yalnız bir köşesine, kâinat kitabının bir yaprağına, o muntazam küll/bütünün bir parçasma ait olduğundan yetersiz görülür. Zira eşyaya dair ilişkileri®® ve münasebeüeri tek bir bakış açısıyla inceleyip araştırmakla ihata ve idrak edemiyoruz, birer birer öğreniyoruz. Her öğrendiğimizin en son hududuna vardığımızda, o sımrm dışında meçhulümüz olan gizli bir okyanus görüyoruz. Öğrendiği için geçici olarak® memnun olan fikrimiz, hudutları zorlamak ve aşmak istiyor. Sınırlar ötesini anlamak yine ızdıraba düşüyor. Mesela bir fızyolojist, bir uzvun nelerden oluştuğunu bana öğretti, fakat ben düşünceleri daha genişletmek ve aydınlatmak için bütün hayatimda bu organm vazifesini, bedendeki konumunu, diğer organlara nispeten mertebesini anlamak isterim. Bunlan öğrendikten ve beden hakkmdaki diğer malumattan da aldıktan sonra, yine kanaat etmeyerek bedenin/ cismin ruha nasıl cilvegâh olduğunu ve aralanndakı münasebeti bilmeyi de talep ederiz. Ruh hakkmda bana açıklamalar yaparlar, ruhun varlığını, dummİEinnı, alametierini, gücünü söylerler. Velhasıl insanı madden ve manen tarif ederler, fakat [s. 19] ben yine kanaat etmem.
İnsan bu âleme niçin geldi? Onu kim yarattı? Vazifesi nedir? İnsanm diğer yaratilmışlara/mahlükata nispeti ve alakası nedir? Mahlükatm Hak CeUe ve Ala Hazretierine nispeti nedir? Böyle sorudan soruya geçerek verilen cevaplardan tam bir kanaat oluşturamayarak derece derece yüksele yüksele bir nihai noktaya ulaşınm ve o noktadan bir bakış açısı ve değerlendirmeyle yaraticı ve yarattıklannı®® kapsayıcı bir şekilde anlamak ve idrak etmek isterim. Diğer bir ifadeyle bütün ilimlerin üstünde insan zihni öyle bir ilim tasavvur eder kİ, ona isnat edilenlerin kemaline mebni/dayanan hiçbirine tabi olmadığı ve hiçbirinden de ka5mıaklanmadığı hâilde tamamım kapsamcik ve tamamına hâkim olmak imtiyazma malik olsun! Böyle bir ilmi, insan zihrü tasavvur etmekte ve onun lüzumunu açık surette hissetmektedir. Bunun mümkün olduğunu
86 Alaik *87 Muvakkaten88 Mukevvin ve mukevvenat
Gtriş 31
tahmin ve tasdik eder ve onu kazanmak ve elde etmek»® hırsına düşer. Her ilmin müfredat ve birçok araştırma konulannı®« tahsil etinenin zorluğuna karşı esaslan itibanyla tamamım kapsama®' şevki apaçık bir şekilde görünür.işte bu “Hikmet İlmi yahut Felsefe” diye isimlendirdiğimiz ilimdir.
Felsefe ilmi Yunanistan’da doğmuştur. Sokrates öncesi Yunan fllozoflan ilimlerin tamammı elde etmek gibi boş, anlamsız ve imkânsız bir istekte® bulundular. Hatta yerküredeki varlıklarla uğraşmaya tenezzül etmeyerek gökbilimle®'* uğraşırlardı. Kendilerini “Sofist”, yani her şeyi büen, bilge kişi (hâkim-i kâmil) diye isimlendirirlerdi. Sokrat “Kendi Kendini Tanı”! Meşhur ifadeyle® en evvel ‘Marifet-i Nefs”in lüzumunu ortaya koydu, [s. 20] Ondan sonra hukema®® “sofist” yerine edeben “feylesof, yani “bilgi seven”® unvanmı aldılar.
Eflatun, filozofu®® şöyle tanımlar: “Hikmeti seven adamdır. Şu ya da bu hikmeti istisna ederek filan hikmeti seven değil, bütün felsefejâ/hikmeti sevendir.”
Aristoteles de şöyle der: “Filozof, münferit olarak her şeyin ilmini bilen değil, mümkün olduğu kadar ‘hey’et-i mecmua-i eşya’mn ilmini bilen kişidir.”
Bu tarifiere bakarak hikmet, ilk ve kapsayıcı her bir cevherin, eşyamn türleri üzerindeki fikri çokluğun ve bunlara dair hususi üimlerin üstüne çıkarak®® ilim ve varlığm kaynağma götürür. Tüm bunlar hikmet İlminin konusuna dâhildir.
Felsefe Timinin Kısımları
Felsefe dört büyük kısma a}mlır:
8990919293949596979899
İktisapMebahls-1 adide İhataZahir ve bedidar Daiye-1 vahiye FelekiyatTa’riz, dokunaklı söz söyleme Hâkim, hukema, filozof, düşünür Muhlbb-i hikmet Feylesof Fevkina ıs’ad
32 Ahlak İlmi
1. îlaMyat İlmi2. Ruh İlmi, yani Marifet-i Nefs; Psikoloji
3. Mantık İlmi
4. Ahlak İlmi
İlahiyat İlmi
Bütün âlemi yaratan Hak Teâlâ hazretleridir. Bütün eşyanm yapanıio® yaraücısı'°ı vardır. Bunlan var eden ezelî iradesiyle bütün evrenin yaratıcısı^® olan Allah’tır. Allah, sonsuz hikmetiyle kâinattaki intizamı sağlayan ve onu yöneten sonsuz sapdaki kanunun kaynağıdır. Her kim ki Hak Teâlâ’yı bilir, onun varlığını ve zorunluluğunu*«® zati ve subiti sıfatlannı anlarsa, yaratılmışlan nurlandıran kutsal ışığın zerrelerinin manasmı vermeye başlar. İlahiyat ilmi, varlığı sadece akli delillerle araşüran ilimdir. Sokrates ve talebesi'®“ Eflatun, onun talebesi Aristoteles [s. 21] putperest bir kavme mensup olduklan hâlde, sırf felsefe/hikmet ve zekâ kuvvetiyle İlahî sıfatlan bilecek kadar ilerleme göstermişlerdir. İslam fılozof- lan akli ve nakli delilleri birleştirerek^o® Hahiyat ilmini kelam ilmine dönüştürmüş'“® ve bu şekilde değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Ruh İlmi veya Marifeti- Nefs
İnsan, beden ile ruhtan oluşur. İnsan bedeni, bozulmaya ve aynşmaya uygun bir takım kimyevi unsurlann birleşiminden meydana gelmiştir. Bunu araştırma konusu yapan bilim dalı fizyolojidir. Fakat insanda fikir ve düşünme özelliğine sahip olan makulati idrak eden ve maddeye mensup olmayan ruhtur kİ buna filozoflar “nefs-i natıka” derler. Bundan bahseden de ilm-i ruhtur, yani psikolojidir.
100 Münşi’l101 Mübdi’i102 Bals-i Kevn-i âlem. Bais, aynı zamanda Allah Teala’nm 99 İsminden biri
sidir.103 Vücup ve vucudiyyetini ^104 Şakird105 Meze106 İfrağ, şekillendirme, bir kahba dökme
Giriş 33
M ^ tık lliBİ
Düşünce yetileri işlevselken ve variıklan araştınp öğrenme sürecindeyken'o^ bir takım müstakil ve müstakim kurallara tabi olur. Bu kurallan inceleyip, öğrenip uygulamasıyla'“® da o düşünce yetilerini kullanır ve yönetir. Hakikati araştırma yoUarmı, usullerini ve buradaki yolsuzluklan, noksanlıklan, eksiklikleri gösterir. İşte bu kurallıdan bahseden mantık ilmidir.
A h ^ İ lm i
Ruhani, manevi ve güzel işleri yapan kuvvet hareketinde özgürdür.Muntazam hareketini tayin eden ve bunu kişinin içinde bulunduğu şartlara.ye durumlara göre tatbik eden, değişime uğramayan"® kanunlar vardır. İşte bu kanunlardan bahseden üim, ahlaktır, [s. 22]
107 Taalium ve taakkul: Öğrenmek, bilmek, kavramak, anlamak108 Tatbik ve teftişinde109 Kuvve-i faile-i ruhaniye hareketinde muhtardır.110 Gayrdı mütegayyire
34 Ahlak İbni
BEŞİNCİ BÖLÜM: RUH YETİLERİ HAKKINDA BA23 TARİFLER
Ruhun mahiyeti keşfolunamadığından İslam âlimleri ruhun hakikatinden bahsetmekten teeddüp“ * etmişlerdir. Batı fl- lozoflannm bu bağlamda yazdıklan makaleler ve yaptıkları araştırmalar ise aklen ikna edici derecede değüdir. Ahlak-ı Aiâfnin tarifine göre ruh yahut nefs-i natıka basit bir cevher olup ne cisimdir ne de cismanidir."® Bizzat akılla kavrananla- n idrak ve tasarruf eder, belirli bir bedendeki yetiler ve aletler sebebiyle düşünceli bir şekilde hareket eder ve ona göre davranır. Ruh, bize alametleri sebebiyle malum olur. Bir takım alet ve kuvvetleri vardır ki bunlann nelerden ibaret olduğunu araştıralım; misali daha uzakta aramayarak daha açık bir şekilde anlaşılması için kendimden bahsedeyim."“
Ruhun Dinamikleri
Şu saatte, yazdığım kitap için satırlara döktüğüm fikirleri teşkil ve tertip ile meşgulüm. Her birini ayn ayn tasavvur ettiğim hâlde arcdarmdaki farkı ve münasebeti göz önünde bulundurarak"® zincirleme"® bir şekilde arz ve ifade ediyorum. Ne yaptığımı ve ne yazdığımı biliyorum. Bu gibi durumların defalarca bende gerçekleştiğini hatırlıyorum. Gelecekte de olacağım kestiriyorum. Benim yerimde kim olsa aynı şekilde davranırdı diye düşünüyorum, [s. 23] İşte benim uğraşmakta olduğum bu eyleme, felsefi dilde “tefekkür” denilir ki, bünyede üretüen"’’ “fikret/düşünce”dir. Bundan dolayı nefs-i natıkanın birinci kuvveti düşünce/fikrettir.
Tefekkür bir fiildir. Bu fiili icra ederken zihnime birdenbire gelen"« fikirlere karşı lakayt kalmıyorum. Eğer kolaylıkla"®
111 Edep ve terbiye kurallarına uyarak yapmaktan çekinmek, utanmak112 Kanaat-1 bahş113 Gayr-i clsm ve gayr-i cismani114 Kendi zatımda irad edeyim115 Derpiş116 Müteselsil117İ’mal ,llSTebadûr119 Sühuletle
Giriş 35
güzel bir şekilde ifade edebiliyorsam memnun oluyorum, ifade edemezsem sıkıhyorum. Bir fikir açık veya parlak surette zihnimde nakşolur ve onu ifade edecek kelimeler ve cümleler kolaylıkla bulunursa hâsıl olan sevincim bana şevk ve gayret veriyor. Aksi takdirde kalemim tereddütlü, fikrim karmakan- şık ve belirsiz,'“ kalbim muzdarip oluyor. Yazdığım satırlan yeniden okuyorum. Falan cümlenin açıklık ve akıcılığından'^' hoşlamyorum, öteki cümlenin rekâketi/düşüklüğü üzüntüme sebep oluyor. Yazıya başlarken şevk ve hevesim fevkaladeydi, fakat bir iki saat sonra bıkkınlık,'^* tembellik ve atalete dönüştü. Dolajasıyla sevinçten meşakkate, zevkten durgunluk ve gevşekliğe,'^® kısacası derece derece birbirine zıt duygulann etkisinde kalıyorum.'^“ İşte bu, “his/duygu” diye isimlendirilir. Bu nefs-i natıkanm ikinci yetisidir. Bu “fikret/ düşünce” yetisinden tamamen farklıdır.
Fikrimi işgal ve hissiyatımı muhtelif şekillerde tahrik eden bu fiile ben isteyerek giriştim.'^® Bunu yapmayıp terk edebilirdim. Başlangıçta'^® bu işe nasıl girişmişsem'^’’ devammda da öyle ısrarcıjnm. Yorulduğumda kalemi [s. 24] bırakıyorum. Dinlendikten sonra yine başlıyorum. İzah ettiğim fikri, bulamadığım güzel tabiri araştırmakla uğraşıyorum. Bütün bunlan kendi doğal yönlendirmem ile yapıyorum. Benim bu aşamalanm tefekkür değildir. His/duygu deıhi değildir. Bende mevcut olan bir istektir'“ ki filozoflar bunu “irade” diye isimlendirir. Bu, nefs-i natıka’nm üçüncü yetisidir.
İşte nefs-i natıkanm üç yetisini, üç özelliğini'^® keşfettik Fikret/düşünce, his/duygu ve irade; bunlar “düşünme yetisi”, “duygu yetisi” ve “irade yetisi” diye isimlendirilir. Psiko-
120 Müşevveş121 Selâset122 Kesel123 Futur124 Giriftar125 Mübaşeret126 Bed’inde127 Mukdim128 Matlab: talep edilen, maksat, İstek129 Hasisa
36 Ahlak Ümi
lojik/ruhani fiiller ve eylemler bu üç daire içinde dolaşır. Ne kadar dikkat etsek ve araştırma yapsak da bir dördüncüsünü bulamıyoruz, bilemtyoruz. Herhangi bir misali alsak, tecrübeyi ne kadar çoğaltsak, ruhi olaylar bu üç sımfa mensup olacak ve bunlara indirgenecektir. Mesela, şimdi ben dersi anlatırken,*®® siz beni dinliyorsunuz, sözlerimi anlıyor, muhakeme ediyor ve tasdik ediyorsunuz. Sözlerimden ya hoşlam- yor ya da hoşlanmıyorsvmuz. Ajmı şekilde fikrinizi isterseniz sınırlandmyor isterseniz sımrlandımuyorsunuz. İşte bu durumlar 5mkanda söylenilen üç yetinin sonuçlandır.
Harici Duygular ve Bâtmi Duyular
Bu üç yetinin dışmda nefs-i natıkanm/insan ruhunun bir takım özellikleri daha vardır. Mesela, his/duygunun iki nevi vardır: Biri harici hisler/duygular, diğeri bâtinî/dâhili du3mlardır.*®*
İnsan bir bedene sahip olduğu hâlde, [s. 25] bütünüyle cisimlerden oluşmuş faıü bir âlemde yaşamakta, muhitini oluşturan diğer İnsanlarla daima münasebet kurmak zorundadır. Hayatım sürdürmesi, düzenli bir şekilde yaşaması ve nzkmı kazanması, dış dünyaya mümkün olduğu kadar vakıf olmasma bağhdır.*®^
Hak Celle ve Ala Hazretleri, bütün variıklan ve dış dünyadaki duyulur olan nesneleri idrak için insana “beş dujru” ihsan bujoırmuştur. Bunlar: “görme, işitme, dokunma, koklama ve tat alma” dujmlandır.*®® Bunlar vasıtasıyla “ben'ln*®'* haricinde olan eserler ve olaylar hakkında insan ruhu bilgi elde eder.
Beş dujm vasıtasıyla dış dünyaya dair bilgilerden haberdar oldum. İç duyular ile de âlem-i dâhiliyeden (yani bâtm,
130 Takrir131 Bâtm: İç, gizil yüz, görülmeyen nesne, bâtmî; gizli, sır ve hakikatle ilgili
olan: havas-ı-bâtma: felsefede, hissi müşterek, hayal, vehim, hafıza, mutasarrıfa” denilen beş iç duygusu.
132 Menut *133 Basu-a, samla, lamise, şamme, zaika134 Ene
Giriş 37
sır ve gizlerden s.n.) haberdar olurum. Ruhani/psikolojik yetilerim görevlerini yralne getirirken her nevinden tasavvurlarımı,* üzüntü ve kaygılarımı'*, psikolojik/nefsani eğilimlerimi*** bana bildiren işte bu batini/dâhili dı^ular ve yetüerimdir.****
Düşünce Yetileri
Düşünmenin dahi bir takım yetileri vardır: Bunlar;
• Hafiza (Hıfz; Saklamak, korumak)
• Hatırlama (Tahattur)
• Çıkarım (İstidlal)
• Akletme ve anlama (taakkul)• Vehim ve hayal'^s
• Kıyas• Soyutlama (Tecrid)
• Genelleme (ta’mim) gibi şeylerdir.
Hafıza yetisi olmasa, dı;ygu ve dujmlar vasıtastyla dış ve Iç/bâtm âlemde idrak eylediğim şeyleri [s. 26] o anda unutmak zaruriydi. Dolayısıyla bir şey hakkmda yaptığım araştırma ve bilgilendirmeleri her defasmda tazelemem lazrnı gelirdi. “Hafiza” yetisi beni bundan müstağni kıldı.
Hisler Charici duyu ve duygular ve bâtinî du50ilar) vasıtasıyla günümüzü, hafiza vasıtasıyla da geçmişin bir kısmım büiyorum, fakat bu dâhi bana kâfi degüdir; çünkü gelecek hakkında az da olsa bir ımktar vukufiyettm olması gerekir. İşte istidlal yetisi (çıkarım, çıkarsama) vasıtasıyla geçmişin dene5toıleıtnden çıkarımlar yaparak geleceğe dair bilgilendirmelerde bulunur ve uyanık*®® olurum. Mesela, ateşin bugün yakıcı olduğunu biliyorum, zira parmağımı uzattığımda
• Fikrimin, düşüncemin sonuçlan *• Teessürat, duygulanmm sonuçlan
Tem^rülat-ı nefsiyye olup iradenin sonuçlan *••• Ruh ilminde/psücölojide dcthi iç dujru Oıasse-i bâttolyye) vicdan diye ta
bir ohmduğu görülür. Fakat ahlak ilminde vicdîîn, aynca tarif ohanacagı üzere, diğerinden ayrılması lazımdır.
135 Kuruntu ve görüntü, gerçek gibi görünen ama gerçek olmayan136 Agâh, bügill, haberdar, uyanık
38 Ahlak tbm
hissediyorum. Dün veya daha önceki günlerde ateşin yakıcı olduğundan hafıza kuvvetim beni haberdar ediyor. Gelecekte de asrra şekilde yakıcı olacağma çıkanm/istidlal yöntemiyle hükmederim.
“Vehim ve hayal” öyle bir yetidir ki, bana duyulur ve akle- dilir olan varlıklarm dışmdakileri de mesela yakuttan bir dağ ve yedi başh ejderha tasavvur ve tahayyül ettirir.
İki fikri bir diğeriyle irtibatiandınp/yakınlaştınp arala- rmdaki ilişkiyi değerlendirip varılan sonuca “hüküm” denir. Hüküm içeren tam*® bir cümleye mantık ilminde “önerme/ kaziye”, iki önermenin bir diğerine nispetini bulmaya “kıyas” denilir. Eğer iki önerme arasmdaki ilişki/nispet derhal bulunmazsa, bir üçüncü “orta terim”in*“ varlığma gerek düşülür. Kıyas sajası çoğalırsa bu duruma “şekil” denilir.
(s. 27] Oldukça karışık ve girift bir fikrin diğer boyutlarmı bir tarafa bırakarak yalnız bir boyutunu göz önünde*^® bulundurarak değerlendirmelerde bulunursak ona “tecrit/soyutia- ma” derler. Karmaşık olmayan, basit ve müfiret olan fikirlerin aralarmdaki münasebetleri, benzerlikleri, bir araya getirip değerlendirmelerde bulunmaya ise “ta’mim/genelleme” diye isim verilir.
Düşünce yetilerinin tamEunmın hâkimi “akletme gücü”, yani “kuvve-i akliyye”dir. İklim-i fikrin sahib-i şeriri akıldır. Akıl, bütün düşünce yetilerini düzenler ve onlara nezaret eder. Bütün mevcudatm esasmı, künhünü araştırır, anlamaya çakşır. Varlıklarm ilk kajmaklannı, varoluş nedenlerini araya araya kâinatm müsebbibi*“* olan Halik Teâlâ ve Tekad- des hazretierinin idrak sıfatma kadar yükselir, (s. 281
137 KâmUe138 Hadd'i mütevassıt139 Derpiş ^140 Düşüncenin yeri, oturduğu taht akıldır.141 tstiknah142 Bals-1 kevn ü mekân
n. MAKAI.F.AHLAK İLMİNİN TEORİK YÖNÜNE DAİR BİR KAÇ SÖZ
ALTINCI BÖLÜM: AHLAK İLMİNİN ESASLARI
(s.28] Ahlak Üminin esaslan, insanm kendisinde, yaratıhşı- mn olgunluğunda* ruhani niteliklerinin mükemmeliyetinde, akıl ve zekâsmda olmak üzere,
• İlk olarak insanhk onuruna saygı*
• İkinci olarak mesuliyet/sorumluluk
• Üçüncü olarak hayırh düşünmektir.^
İnsanlık Onuruna Saygı
Hak Teâlâ HazreÜeri bir takım yetiler ve niteliklerle insaıu donatmış ve diğer canlılardan“* ayrıcalıklı ve üstün kılmıştır.® Bu yetiler ve nitelikler İlahî lütuf ve ihsanlar® olup, kendine has niteliklere ve meziyetlere sahip diğer mahlükata/yaratıl- mışlara karşı insana bir şeref ve yüceUk verir. Bu nedenle ister kendisinde ister başkasmda [s. 29] olsun insan onurunu sağlayan niteliklere riayet etmek ve saygı duymak lazımdır. İşte buna riayet, ahlak ilminin birinci esasıdır.
Ahlaki Sorumluluk
Ahlcik ilminin ikinci esası mesuliyettir. Mesuliyet, fiilleriniîı hesabmı verecek ve neticesine göre, yani fiil, iyi, güzel ve övülen® ise mükâfat; kötü ve hoş görülmeyen® ise, cezalan-
1 Kemal-l hllka2 Rlayet-1 rütbe-1 İnscinlyet3 Flkr-1 hayr4 Hayavanat-ı saire5 Mümtaz6 Mevhibe-I ilahiyye7 Rıfat8 Husn ve memduh9 Fenavemakduh
40 Ahlak İlmi
dmlacak bir varhgm sıfatıdır. Varoluş gayesini ve kemailyete erişmenin gerekliliğini tanımak üzere yaratılalı insan, kusur işlediği hâlde ben bilmiyordum diye özür beyanmda bulunamaz. İlk olarak onlan bilmemek hatadır, ikinci olarak bUdi- ği hâlde tevessül etmemek veya bilmezlikten gelmek/doğru yoldan sapmak*® daha büjaık bir hatadır. Bu nedenle her iki durumda da insan sorumlu varlıktır.
Sorumluluk yalnız eyleme, fiile indirgenebilir mi? Her fiilde bir kasıt olduğu tahmin edilemez mi? Bu soruya, atal sahipleri olarak, elbette kasıt vardır diye cevap veririz. Çünkü eylemler, niyetlerin sonuçlandır. Bu nedenle İki tür mesuliyet/sorumluluk ortaya çıkıyor. Birisi, kasıt ve niyet için, diğeri kast ve niyetin neticesi olan eylem içindir. İşte kasıt ve niyetten kaynaklanan mesuliyete, “ahlaki sorumluluk” denilir. Çünkü aynı fiil/eylem, ortaya çıkmadan önceki niyet ve kasta göre başka renk ve sıfat kazanır. Mesela, kin ve düş' manlık güden bir kişi" ormana saklanıp da |s- 30] vaküyle kendisini haklı olarak tevkif ettirmiş bir Jandarmayı öldürse: bir avcı dikkatsizlikle kazaen bir orman bekçisini öldürse, bir diğerine benzeyen iki fiil meydana gelmiş olur. Ormanda iM adam katledilmiştir; ancak katillerin maksatları tamamen faridıdır. İlki bir canidir, ahlaki sorumluluk alanma girer ve kanuni cezalara çarptınlır. İkincisi de katildir, ama cani değildir. AhİEiki açıdan mesuliyete ve yargılanmaya uğratılmaz. Çoklukla maddi bir ziyana sebep olduğu için uğranılan zararları tazmin eder.
Sonımluluk ve Şartlua
Herhangi bir fîllin/eylemin sorumluluk getirmesi*^ için M şart lazımdır. Biri fiallln/öznenln akıl sahibi ve mümeyyiz*® olması; diğeri muhtar, yani özgür olmasıdır.
ilö inhiraf11 Garazkâr12 Dal-1 mesuliyet13 Seçme, ayırt etme ve yapabilme gücüne sahip olan
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 41
Uyuyanm, U30irgezerln ve aküsızm flHlerinde olduğu gibi fail İşlediği fiilden gafil veya o fiilinin fyi ya da kötü*'* olduğunu ayırt etmeye muktedir değilse ona mesuliyet düşmez. A5tîi şekilde bir eylemi yapmaktan kaçmmamn*® mümkün olmadığı yani karşı duramayacağı, men edemeyeceği zorunlu bir gücün etkisi altmda kalarak özgür İradesine hiç sahip olamayan fail, mesuliyetten uzaktır. Hatta hiddet gibi zorlama, gibi beklenmeyen durumların ortaya çıkmasıyla*® psikolojik ve geçici durumlar sebebiyle seçme ve yapabilme*^ yetisine kısmen de olsa sahip olamamak, sorumluluk derecesini, uğradığı engel ve belalarm nispetine oranla azaltır.*® Bu iki şarttan anlaşıldığı üzere, mesuliyetin şahıslara göre Is. 31] ve asmı şahısta zaman ve duruma göre birbirinden farklı dereceleri*® vardır. Çünkü özgür irade ile akıl yetisi arasında tam bir münasebet vardır. İnsan seçme ve yapma yetisini belirlemejâ talep etme hususunda akıl yetisinin rehberliğine muhtaçtır. Temyiz ve akıl yetilerini değerlendirme noktasmda, tecrübenin, sıhhat ve hastalığın, yeis ve bezginlik^® gibi psikolojik ve duygusal tepkilerin, coşfcularm^* tesiri olduğundcın bu, her şahısta aym mertebede olamaz. Bir sabi/çocuk ile oldukça yaşh birinin;^ terbiyeli bir âlim ile hiç terbiye görmemiş bir cahilin, akıl yetisi düzgün olan ile eblehin/aptalm sorumlulukları bir olmayıp aralannda fark olduğu aşikârdır. Cezai hükümlerin belirlenmesi için vazedüen kanun, bu durumları ve anzl hususları bütünüyle dikkate almıştır.
Hayvan Mesul DciPdite
Bazen mesuliyet doğrudan doğruya faile terettüp etmez. Kuvvetli bir assmettiriclnln^® v ^ a kuvvetli bir zorlayıcmm etkisi
14 ^ - ü Bed15 İmtina16 Avanz tarayanıyla17 İhtiyar18 Tahfif19 Derecat-ı mütefavite20 Pütür21 Teheyyucat-ı nefsiyye22 Kamill's-sin23 Müşevvikin
42 Ahlak İlmi
altında kalarak“ fiil husule geldiyse, mesuliyet azmettirene ve zorlayana raci olur. Ceza kanununun mecburi emir ismini verdiği odur.
Vicdan
Maksatlarımız ve fiillerimizden dolayı en evvel bizi mesul eden vicdandır. Vicdan nefsi natıkamn bir hassasıdır. Onun delaletiyle insan kendi kendini muhakeme eder. Temayülat ve fiillerin iyi veya kötü olduğunu takdir eder ve bu muhakemenin neticesinde de sürür veya hüzün duyar. Bu bir muhakeme-1 dâhiliyedir ki akli kuvvet reisi [s. 32] hükmünde olup his ise icra memurudur.
Vicdanm hükmü “Ben/Ene” dâhilinde kalmayıp harice de taşar.“ Diğerlerinin eylemlerini de muhakeme eder. Fiil/eylem takdire şayan ise, fail/özne hakkmda bir muhabbet hissi; eğer fiil, beğenilmeyenlerden^® ise, bir nefret hissi duyar.
Vicdan, hem akla hem de hisse/duyguya bağlıdır. Çünkü eylemleri değerlendiren, muhakeme eden sıkıl yetisidir. Muhakeme sonucunda ulaşılan yargıda sevinç ya da hüznü ortaya çıkaran duygu yetisidir.^’ Vicdanm eserleri, alametieri nasıl açıkladığım^ değerlendirecek olursak bu müşterek irti- bati daha kolay anlarız.
Vicdan nasıl ortaya çıkar? Gerek kendimizde, gerek diğerlerine karşı ortaya çıkış şeklini olaylarla açıklamak çok kolaydır. Başkalarma karşı saygı veya hakaret üe onları övmek veya kötülemek ile onlara muhabbet veya nefi-et duymak ile kendimizde pişmanlık/nedamet veya memnuniyet duymak ile nefsimize hürmet göstermek veya hakaret ile vicdan ortaya çıkar.
Bu ruhanl/psikolojlk hadiselerin bazıları hükümdür. Övmek*® veya kötülemek, tahkir etmek veya saygıda bulunmak
24 Mülci-i mükrih25 Tecavüz26 Takbih; Kötü, çirkin olarak değerlendirme27 İhtisasiye: Duyumculuk28 Teybin-i asar29 Tahsin
Ahlak İhninin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 43
gibi durumlarda vicdan akılla irtibata geçer. Bazıları dâ duygusaldır, nefret veya muhabbet gibi. Bu duygulanımlar, önceki hükümlerin mahsulüdür. Yoksa başkalarma muhabbet veya nefret duymamız; kendi kendimizden memnun olmamız ya da olmamamız neden lazım gelsin?
[s. 33] İşte bu hükümler ve ahlaki hisler, duyular ve duygular bize mesuliyet/sorumluluk fikrini telkin eder. Şöyle ki: Bir eylem yapıldıktan sonra onu yapan özne hakkmda vermiş olduğum yargıyı bazen düzeltirim. Mesela, bir adamm yalan söylediğini du5runca onu kötülerim, yaptiğmm çirkin olduğunu söylerim. Fakat o yalanm bir maslahati gerçekleştirmeye yönelik olduğunu yani “iş bitiren bir yalan”®° olduğuna sonradan vakıf olursam veyeıhut o adam yalan söylemesinin kendi iradesinden kasmaklanmayan sebeplerden dolayı olduğunu bana ispat ederse; önceki verdiğim ahlaki hükmü, eylemin değerine göre vicdammda değiştiririm. Fiil değişmedi ama benim hükmüm değişti. Yine }mkanda bahsettiğimiz katillerden ikisi ilk anda®* katil ve cani diye mahkûm edilir, yalnız maksaüarmdaki farklılık anlaşılmca avcı hakkmda verdiğim hükmü geri alırım. Bu hüküm değişikliği nereden icap etti? Tabii ki failin mesul olmasından ya da mesul olmamasmdan bu değişiklikler ortaya çıkti?
Vicdan, insanm 5mce yaratıhşınm apaçık bir nişanesidir, simgesidir. Vicdanm eleştirisini®* Allah teırafindan manevi bir tekd^ ve azarlama olarak kabul edebiliriz. Bu nedenle vicdanm tenkidine uğrayacak fiillerden ve hareketierden [s. 34] ne kad£ir uzak durursak®® o kadar uygundur®* Vicdanm muhakeme ettiği hususlan kesin olarak görüp ona karşı koymamaya®® ve eylemler yapmaktan kaçınmaya kendimizi alıştırmalıyız. Nefis ıslahınm büyük bir yöntemi de budur.
30 Durug u maslahat-ı amiz31 Vehle-iula32 Muahaze33 Teberri34 Sezadır35 Evza’
44 Ahlak İbni
Seçme Yetisi
İnsan eylemleri ya temkinli ve sakin ya da anidir. Teenni İle yapılan fiiller/eylemler, özgür irade ve seçimin ürünüdür. Ani olan finler, âdetlerden veya sevk-i tabiden/içgüdüden, doğal olarak ortaya çıkanlardır. Hayvanlann fiilleri doğal, alışılmış, sevk-i tabiinin ve itiyadm/alışkanlığm mahsulü olduğundan hiçbir ahlaki sıfata haiz olamaz. Ama insan, sahip olduğu irade ve seçme yetisi®® sayesinde yapma, yapabilme yetisini®’’ harekete geçiren şiddetli aımılar, istekler, k e )^ durumlar ve muhtelif güdülerin®® etkisi altındadır . Bunlarm her birinin etkisiyle istediği eylemi/fiili seçer ve yapar. Seçimi® hayır ve güzellik üzere olursa, övülür; şer/kötülük üzere olursa mesul olur ve hoş görülmez, beğenilmez.'“’ Bu iradenin dayandığı nokta akıldır, eğer akıl olmasaydı, flilerimizi ve güdülerimizi nasıl mukayese ve muhakeme edebülrdik? Hangi vasıta üe bir diğerine tercih edebilirdik?
Mütekaddimin âlimler irade ve ihtiyar/seçme yetisini mümkünün iki tarafmdan birinin diğerine tercihi manasmda, bir diğerine eş anlamlı'** olarak kullanmışlarsa da aralannda ufak bir fark vardır. Tercih eden ihtiyar/seçme yetisidir, seçileni fille çıkaran ise, iradedir.
İrade konusunda bazı yabancüar, İslam inancma^* cahilane bir şekilde İtiraz ederler. Derler ki: “Müslümanlar, kaza ve kaderin tamamen AHah’ın emri üzerine olduğunu düşünürler. İnsanın fîllleri/eyleraderi ilmi ezelî tara&ndan belirlenmiş, levh-i mahfuz’da yazılmışlar. İs. Bu nedenle lyilik/hayr ve kötülük/şer takdir edilmtştir. İlm-1 ilahiyi değiştirmek de ii[Ü£ânsız olduğundan, insan, eylemini zorunlu olarak yapar, farklı bir seçme ve ya;pabilme gücü yoktur.”
36 Kuwe-1 İhtiyariye: Mecburinin zıth, seçme, seçilme, ret v^a kabıulu İsteğe bağh olan
37 Kuwe-1 faile38 Vesaik-i muhtelife39 Intihab40 Makduh ‘41 Müradif42 Mu’tekidat, itikad, inanç Üe ilgili
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 45
Müslümanlar hakkında böyle inanırlar. Biz onlara cevap olarak şöyle deriz:
İlk önce, kaza ve kaderi akıl üe kabul etmeye mecburuz. Ruhani/psikolojik yetilerinin ve donanımlannın mükemmel olmasıyla birlikte insan, yine de büyük bir acizlik içindedir. Her istediğini, dilediğini yerine getirmek^® filUerini/eylemleri- ni istediği gibi sonuçlandırmak kendi elinde değildir. Kendi kudretinin üstünde hâkim bir güç vardır ki onun hükmünü değiştirmek imkânsızdır. Bu hâkim gücü inkâr etmek mümkün değüdir.
ikinci olarak İnsan, fiülnde/eylemlerinde özgürdür. Cüzi iradesi, kendi elinde olduğundan eylemlerini Um-1 ezelîye istinat etmek hiçbir zaman inşam mesuliyetinden kurtarmaz. Mesela, bir cani, mademki ezelde benim cani olmam takdir edilmiş, o halde beni sorumlu tutmamn bir anlamı yoktur, dese, bunu dinlemeyiz. Ona cevaben şunu deriz: hayTr/l5âlik ve şer/kötülük işlemek hususunda sen özgürdün. Cüzi iradeni hajar ve iyiliğe sarf etmekle ecir ve sevap"* ahrsm, şerre yöneltirsen sorumlu olacağm tabiidir.
Bu nedenle ehl-1 İslam’m takdir olunana itciat etmesi, baş eğmesi*® bir meşruiyet sının ve makuliyet dEiiresindedir. Ahlak-ı Alal’de deniliyor ki; “ İlm-1 ezelî, bir fiilin hayır ve şer tarafmdan biriyle ügUi*® olması bakımmdan, mükellefin İlk alternatiflerden birini seçip“’’ yapmasmdan“® ötürüdür; yoksa fs. 361 o Mşinln Uk alternatiflerden birini seçip eylemini yap- masmm ilk olarak ilm-1 ezeliyle ilişkili olmasmdan değildir.
Bundan dolayı, irade; her şeyi yapabilmek ve seçme yetisinin bütün seçtiklerini“® uygulamaya koyabilmek iktidarına kesin bir şekilde sahip değildir. Z,a.yji yaratılışımız buna engeldir. Akıl yetimiz dahi bu dereceden daha ileriye geçemedi-
43 İs’af44 Me’cur45 Mutavaat46 Müteallik47 Ihüycir48 İ’ka’49 Kâlfe-i müntehabatmı
46 Ahlak ümi
ğinden muhtelif eğilimler, temayüller ve güdüleri değerlendirmek ve tercihte bulunmak hususunda eksiğini gideremez.®® Kaza ve kaderin hükümlerinin tesirine galip gelinemez. İhtiyar/seçmek, bir tarafı kabul edlvermekten ibaret kedır.
Bu hususta vaktiyle, biri diğerine tamamen zıt iki mezhep ortaya çıkmıştır. Biri “Cebriye mezhebi” İdi. İnsanm fiillerini/eylemlerini tamamen kader hükümlerine bağlardı.® Diğeri “Kaderiye mezhebi” idi kİ, kader hükümlerini tanımayıp “insan, eylemlerinin yaratıcısıdır”® derdi. Mutezile dahi bu itikattaydı. Her iki mezhebi de kelamcılar çürüterek reddetmişlerdir.
Seçme yetisi herkeste aynı derecede olmaz. İnsanm zekâsı parlak olup da seçme ve karar verme yetilerini ne kadar güçlendirirse, artırırsa, o kadar her tarafın niteliklerini daha çabuk ve daha İyi keşif ve takdir eyler ki bu da seçmesini o derecede emin ve isabetli kılar. İşte yukarıda açıkladığımız üzere mesuliyetin her fertte aynı derecede olmadığı, farklı farkk boyutlarda® olduğu açıktır.
[s. 371 Seçme yetisini de diğer yetiler, kuvveler gibi terbiye ile genişletmek, zenginleştirmek, güçlendirmek mümkün olur. Bu da iyi ve doğru davramşlan, kötü ve yanhş davranışlar üzerine tercih etmenin güzel bir yöntemidir.
Hayr/Îyilik
İyilik, insan tabiaünın güzelliklerinden ve hâzinelerinden®^ olup onda gizlenmiş bir hâl/durumdur. Bu nedenle hayır İle şerri, iyi amel ile kötü ameli fark ve ayırt edemeyen hiç kimse yoktur. Mesela, akrabasım sevmek, başkalarının mallanna göz dikmemek, sözünde durmak: bunlar güzel şeylerdir. Baş- kalgnmn malım çalmak,®® yalan söylemek, sözünde durma
50 İbraz-ı İkmal51 Ta'lik52 Kul, ftUinIn hallkldir.53 Mütevaflt54 Gencine-i tabı55 Sirkat
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 47
mak: bunlar da çirkin şeylerdir. İşte insanlığm yaratılışında gizli bir hazine olan İyilik fikri, ahlak İlminin üçüncü esasıdır.
İyilik, fıtri ve yaraülıştan gelen bir kanundur. Bu tabii kanunun nitelikleri ise sabit ve değişmez olmasıdır. İnsanın bir takım ihtiyaçları ve zevkleri vardır. Herkes için farklı ve değişken®® olan bu zevk ve İhtiyaçlar, her ne surette olursa olsun®’’ sabit ve değişmez bir kanun olan hayır/iyilik ile alakalı olamaz. Her zaman için her mekân İçin her şahıs İçin iyi şeyler ve fena şeyler vardır. Ha5or, yorumsuz,®® şeksiz şüphesiz kendiliğinden, zatinda iyi olana denir, (s. 38] Diğer şeyler bu mukayese üzere iyi ve fena/kötü diye isimlendirilir,
Mesela, bir insanm ölümüne sebep olmak kötüdür/fena- dır. Lakin bu ölüm, kazaen, istemeyerek veya kasıtlı, İntikam için olabilir. Başka bir cinayet İşlemek için, meşru müdafaa İçin, bir caniyi cezalandırmak için bu ölüm gerçekleştirilmiş olabilir. İşte bu gibi farklılıkları mukayese ederek, iyi ve kötü diye değerlendirmelerde bulunulur.
İyilik, olması ve yapılması gerekeni yapmaktir.®® Şerden, yani kötülükten de kaçmabUmek gerekir. İyi olanı yapmayı, kötü olandan kaçınmayı, sakmma}^ emreden kanunu “vazife” veya “ahlak kanunu/ilkesi” diye isimlendireceğiz. Bu kanunun vasıflarım aşağıda tayin ve tarif edeceğiz.
İyilik ile Haz Özdeş midir?
İyUlk Ue haz özdeş/müteradif değüdtr. Duygularımızı okşayan zevkler, nefsimize haz verir. Nefsin, zevke eğilim göstermesi doğaldır. Hiç kimse hüznü aramaz. Şeker dururken biber yenmez. Güzel ses dururken avaz avaz bağıran kerih ses dinlenmez. Bu nedenle hazzm mahiyeti hayır/iyilik olamaz mı? Olamaz. Çünkü evvel zaman meslek ahlakı gayet sâdeleşirdi Her hoş nesnenin hoş olması, her acı nesnenin de şer olması lazım gelirdi. Hâlbuki hazlarm ortaya çıkışı bazen hüzün verebilir.
56 MütehavvU57 Veçhen mlne’l-vucuh58 Bllâ talik59 Hayr, mukteza-i İfadır.
48 Ahlak tliTvi
Hayır/iylUk nasıl olur da kötülük/şerre neden olabfflr? Bu tarifimize itiraz olarak şöyle derler: Gerçekten de bazı bazlardan rahatsızlık dujralabüir ama bunun nedeni ifi-ata kaçmaktır, itidalden ayrılmayalım, zarar görmeyiz.
[s. 39J Cevaben deriz ki: Biz, daimi bir kanunun koruması altmdajTZ. Bazı durumlarda dönüşüme uğrayan®® kurallar, asli niteliMerini kaybeder. Yukarıda bahsedilen itidaUik, belirli sınırlan olan bir durumu göstermez, günden güne değişebilir, herkes için farkh farklı olabilir. Bir de zevklerin tamamı bir sımf içinde değerlendirilemez, bazı zevkler aym değere bile haiz değildir. Bir zevki diğerine tercih ettiğimiz durumlar vardır, acaba bunun sebebi nedir? Bu zevki, güzel, hoş veya mecaz; diğerini çirkin, reddedilmesi gereken olarak görürüz, ha5nr/iyiUk kanununu uygulamamızdan dolayı böyle yaparız.
Bedensel ve ruhsal bazlardan birkaç tane örnek verelim: Terliyken rüzgâra karşı durmak hoştur; ama sonu VEihimdlr. Özellikle çahşıp çabalamak zahmetli olursa insana hoş gelmez, lâkin insan vücuduna yararlı olmasmm yanı sıra, maişetimizi/geçimimizi de tedarik ve temin eder.
İntikam almak ilk başta hoş gibidir; ama sonunda esef, hüzün ve pişmanlık verdiği®* çok sık görülür. Bir mal elimiz- deyken onu terk etmek hoş değildir, mal kaybolmuş veya çalınmış ise, onu sahibine iade ederek nefsimizde bir sevinç duyarız. Dolayısıyla her haz, elem değildir; her elem de şer değildir. İyiliği, hazzm takip etmesi doğaldır. En büyük iyilik, en büyük hazzı doğurur. Onun için hayr/ijölik ile mes’udiyet/ mutluluk ortaktır, birdir demişlerdir.
İyilik ile Fayda Özdeş midir?
[s. 40] Mal kazanmak faydah mıdır?®* Elbette. Güzel sıhhate sahip olmak, organlanmızın tam ve sıhhatU olması faydah mıdır? Evet. Zengin olmak ve iyi bir gelire ve yaşama sahip
60 MütehavvU61 Nedamet62 Nefı, nafl’
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 49
olmak faydalı mıdır? Şüphesiz. Öyleyse iyilik ile fayda bir olamaz mı? Olamaz.
İyilik, mutlaktır, fayda ise bazı şartlara bağlıdır Mesela, dolanduıcılık ile zengin olmak faydalıdır; fakat i)ölik değildir. Fayda, bir şeye yaramak manasmı içeren bir vasıtadır ki, in- sanlann faaliyetleri ona matuftur.
Fayda, görecelidir, nispidir; yani herkeste derecesi bir değildir. Mesela, at ve araba sahibi olmak faydalıdır; fakat onu idareden aciz olan bir adam için hiçbir faydası yoktur. Fayda, insan ömrü içinde pek çok duruma göre değişir. Gençken faydalı olan bir şey, ihtiyarlıkta faydalı olmaz. Bir yerde faydalı olan bir şey, başka bir yerde faydalı olmayabilir. Bunlardan anlaşıldığma göre, fayda, temel bir üke değildir, değişime, dönüşüme maruz kalan bir şeydir. Hâlbuki iyilik, sabittir; dolayısıyla fayda da haz gibi güçlü ve sabit bir esas, bir temel olamaz.
Faydacılık taraftan olanlar bile, nefsanî, psikolojik hazla- nn ahlak temelli olmasım uygun görmezler; hazlan seçmek isterler. Fakat bu seçimi kime havale edeceğiz? Menfaat, güdülerine havale edersek, bu ne sabit ne de uyanık bir seçim olur.®3
Ahlaki İyi ve Mutlak İyi
Bir mutlak İyi bir de ahlaki iyi vardır. Mutlak i}â, tabiata, fıtrata uygun, bizatihi iyi olan, yani yaratılışmda i}â olan şeydir. Is. 411 Mesela, para kazanmak mutlak iyidir; çünkü refah ile yaşamaya yardım eder. Bunun zıttı mutlak kötü/şerdir. Yaratılışın gereklerine ters düşen, bize zarar ve keder veren şeydir: Bir ahbabın vefatı gibi...
Ahlaki iyi, ahlak kanununa uygun olan ve onu yapan kişiye bir kıymet/değer getiren iyiliktir. Mesela, para biriktirmek mutlak iyidir; sadaka vermek buna muhalif olduğu hâlde, ahlaki iyiliktir. Bunun zıttı ahlaki kötülük/şerdir. Ahlakı
63 Müntehab
50 Ahlak İlmi
kanunlara uymamaktan doğar,®“ yalancılık ve dolandırıcılık gibi.
Mutlak iyi ile mutlak kötü insan davranışlarmda ve niteliklerinde görülür. Ahlaki iyi üe ahlaki kötülük ise amaçlardadır. Hatta aralarında bazen zıtlık bile vaki olur. Mesela, halka gösteriş yapmak için sadaka veren bir adamm davranışı, önceki kadar ahlaki değere sahip değüdir. Fakat sadaka verilen kimse için gerekli ve olumlu bir mutlak fayda doğurur. Aym şekilde kazaen bir adamı öldüren kimse, mutlak kötülük yapmıştır; fakat kasten bu kötülüğü yapmadığı için bu fîüi, ahİEiki şer/kötülük değüdir. Ahlaki fazüetler, mutlak İyiliğin dalma, ahlaki iyinin ise belirli açılardan değerlendirerek ya- pümasmı, gerçekleştirilmesini emreder, [s. 42]
64 Adem-1 İtaat
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 51
YEDİNCİ BÖLÜM: AHLAKİ KANUNUN TAYİNİ VE VAZİFE “FAZİLET AHLAKİ”
Vazife
Görev/vazife, aklın yapümasmı emrettiği şeydir. Vazife kelimesi, bu emrin sıfat ve mahiyetini İçerir. Bu öyle bir borçtur ki, hem kendimize hem bütün insanlığa karşı akitleşmişizdir. Bu borcu ödemekle insan sıfatına hak kazanırız.
Vazifenin Niteliklerini Araştıralım
Evvela vazife mecburiyettir. Yerine getirmemek, gereğini yapmamak mümkün olmaz. Acaba bu borcumuzu ödemekten®® geri duramaz mi3nz? Diğer bir ifadeyle ahlak kanununu tamamı tamamma dinlemeyiversek olmaz mı? Vicdanm ilk cevabı olamazdır. Vicdan bize iyiyi yap, fenadan kaçm emrini en basit surette her defa®® uyarmaktadır ki böylece “bu emir üe nefislerimizi ijd ve kötü olan fiilleri fark edecek, birbirinden ajoracak şekle koy, önceküeri icra et, uygula; İkincilerinden kaçm” şeklinde bir değerlendirme yapmamızı ister.
Bu nedenle vazife, mecburidir. Manevi bağlarla bizi iyice bağlamıştır. Fakat bu bağ, seçme yetimizi sınırlandırmaz. Bu mecburiyeti akli olarak tasdik; İradi olarak da kabul ederiz. Hatta reddettiğimizde, yani ahlak kanunundan [s. 43] sapti- ğımız zaman hatamız kendini gösterir. Vicdan bize gerilediğimizi, mertebe kaybettiğimizi haber verir. İşte bu hususlarda bizi celbeden bazlardan ve bizi meylettiren menfaatten, vazifenin ne kadar farkh olduğunu görürüz. Bir zevkten mahrum olsak veyahut faydalı zannettiğimiz şeyde yamisak, zarar görsek ondan şikâyetçi olsak bir hüzün, üzüntü ve esef duyeınz. Fakat bu esef, vazifemizi yapmamaktan duyacağımız pişmanlık derecesinde olamaz.
“Ahlaki mecburiyet, seçme yetimizi smtrlamaz.” dedüc. Bu- rasma dikkat çekmek isterim. Çünkü mutiak bir kayıtia ve
65 Te’diye66 Her-bar
52 Ahlak İlmi
cebr ile mukayyed olsaydık, özgür/muhtar olmamamız gerekirdi ki o zaman ijâ/hayırlı fiillerin kıymeti ve fiillerin sahibinin kadir ve rifati olmazdı, değeri takdir edilmezdi.
İkinci olarak vazife umunudir. Yani Avrupalıya, Amerikalıya, kitap ehline ve Mecusi’ye de şamildir. Mesela, başkalarının hayatına suikast düzenlemek, malını çalmak her yerde kabul edilemez, reddedilir. Ahde vefa, zamanımızda nasıl övülecek bir durum ise, önceki insanlar nazarmda da övgüye lajak idi.
Üçüncü olarak vazife lazımdır. Eğer ahlak kanunları zorunlu olmasaydı, nefsanî eğilimlerimiz, psikolojik duygularımız, eylemlerimizin meşru dürtüsü olması lazım gelirdi. Beşeriyetin ahengi, uyumu bozulur; insanlık âlemi daimi bir karmakarışıklık, düzensizlik® içinde olurdu, [s. 44J
Dördüncü olarak vazifenin gerçekliği apaçıktır. Zira vazife, müteariftir.* Çünkü vazifenin/görevin kaynağı akıldır. Akıldan çıkan kurallar dahi apaçık ve belirgindir. Vazifenin zorunluluğu ve gerçekliği kendi kendiliğindendir, apaçıktır.®® İki zevki veya bir zevk ile bir faydaja birbirine tercih etmekte tereddüt edebiliriz; fakat vazife ile zevkte veya vazife ile menfaat arasında hiç tereddütte kalma50z. Hatta basit/sade akıl sahiplerine bile ahlaki mecburiyet konusu ayandır/açıktır. Fayda ve haz örtüsü onu gizleyemez. Eğer böyle olmasaydı yalnız terbiyeli olan yahut hilkaten imtiyazh yaratılan fikirlerin hedeflenen amaca ulaşmaları ve tam bir mutluluğa®® nail olmaları lazım gelirdi. Bu eşitsizlik de haksız olurdu. Hâlbuki en cahil adama “borcu vermek mi iyidir? inkâr etmek mi?” diye sual etsek, “elbette, borcu vermek i}âdir” diye cevap verecektir. Kendi batakçı olup da borcu vermemek için hileli yollara teşebbüs eden adamm dahi vereceği cevap yine budur.
67 Here ü merc* Hakikati kendi kendlllginden sabit olan şeye hendese ıstılahında “mütea-
rife” denUlr {Doğruluğu kesindir,<aynca ispatlanmaya gerek duyulmaz).68 Huveyda69 Saadet-1 kâmile
Ahlcik İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 53
Beşinci olarak vazife sabittir. Duruma göre değişiklik göstermez. Zaman ve mekâna göre değişim gösteren mesela bir gün yalanı yasakla3np üç gün sonra caiz/uygun gören bir ilkenin ne derece ki}mıeti olabilir? Bunun genel geçer bir kanun sıfatmı alması mümkün değUdir. Vazife daima vazifedir. Muhtelif zamanlarda vazifenin tevil edilmesi, farklı yorumlara uğraması da ihtimal dâhilindedir. {s. 45] Lâkin bu teviller insanların hatalarından ve itikatİEirmm yanhşlıklanndan ileri gelmiş olduğundan teorik olarak kanunun esasına ve mahiyetine tesir etmiş olamaz.
Altıncı olarak vazife lizatihidir. Yani vazife, mutlak görev olduğu için yapılır. Vazife yapılırken menfaat veya hazlar düşünülmez. İnsamn jmcC yaratılışı böyle gerektirir. Onun içindir kİ bizi büyük kedere götürse, servetimizi veya bütün muhabbetimizi yok etse bile yine vazife mecburidir. Vazifeye hiçbir şey öncelenemez.
Vazifenin Tarif Şekli
Vazifenin kısa ve öz tarifini önceki âlimler’ “ şöyle yapmışlardır: “Başkalarının bize yapmalarını istediğimiz şeyleri bizim de onlara yapmamızdır. İkinci olarak başkalarının bize yapmalarını istemediğimiz şeyleri bizim de onlara yapma- mamızdır.”
Bu tarife göre vazife, bir kısmı yapılmak, diğer kısmı ise yapılmamak üzere iki sınıf fiillere şamil olur. Gerçekten de bu kadim tarif, ahlakm bütün esaslarmı kapsar. Bu bağlamda Kant diyor ki; “Bu tarife uygun hareket edecek adamda bir dereceye kadar kemal/olgunluk durumu zorunlu olarak gerçekleşir. Zira o kimse iyi ve kötü olaruİjİçi bilmiş ve birbirinden ayırt etmiş olmalıdır ki, kendi için istediği şeyler tamamen iyidir ve diğer insanlara da bu iyilik üzere davranır, [s. 46] Mesela, bir ayyaş, müptela olduğu illeti ve işreti/kötülüğü iyi bir şey sayabilir. Tuttuğu bu yol hakkmda başkaları tarafından sitayişkâr sözler işitse memnun olur ve iyUik
70 Mütekaddimin
54 Ahlak İlmi
yapıyorum diyerek arkadaşım da bu iptilaya teşvik ve ortak’’* etmek İster.”
Kant’ın “öyle hareket et ki, fiilin genel bir ilke olabilsin” sözü de yukarıda belirtilen tarife üave edilir. Bu yargıya uygun hareket etmenin neticesi ip gözüküyor. Eğer benim fiilim, genel bir ilke olursa, diğerleri tarafından benim hakkımda da icra olunacağından fiilim kötü olduğu takdirde başkalarından o fenalığı her gün görmem tabiidir. Bu da kendi fiilimin kar- şılığmı kendim göreceğim anlamına gelir. Mesela menfaatimi gözeterek başkalarmm hukukunu ayakaltma aldıysam, baş- kcilan da kendi menfaatlerini düşünerek hcireket edeceklerinden benim menfaatlerim ve hukukum ayaklar altına almmış ve çiğnenmiş olacaktır.’’
Bundan dolayı hırsız kendi yaptığının bir kanun olması- m arzu etmez. Zira sonra başkaları da her gün onun malım çEilar.’’® O, hırsızlığım yalnız kendi faydası için ister. Fakat bilakis ahde vefa, itidal, şecaat/yiğitlik herkes için talep olunan sıfatİEir olduğu için ben de bu zikredilen nitelikler ile donan- malıj^m ve hırsızlıktan kaçınmalıyım, demesi gerekir.
Vazifenin Menşei
Vazifenin ka5Tiağı, menşei nedir? Benim nefsani eğilimlerime, isteklerime Is. 47] set çeken ve bazen zevklerden, faydalardan beni mahrum eden zorlayıcı kuvvete neden itaat ediyorum? Bu, nefsimi mesut ve mutlu kılmak şöyle dursun, görünüşte de olsa beni ciddi bir sıkıntıya sokmaktadır.’’“
Vazifenin kaynağını bulmak için insanm yüce fıtratına kadar yükselmek lazımdır. Hak Teâlâ hazretleri inşam diğer mahlükattan mümtaz/ayncalıklı ve seçkin yaratmıştır. Meziyeti ise düşünmek, duymak, hissetmek’’® ve irade gibi ruhani/
71 Teşrik. Burada müelUfin verdiği örnek, bir önceki cümlenin pozitifliğiyle uyuşmuyor, orada ters bir okuma yapıyor diye düşündük, aksi takdirde okur, metinde bir düşüklük, atlama var diye düşünebilir. S:N
72 Pay-mal73 Sirkat «74 Sureten müzayakaya giriftar eyUyor.75 Fikret ve ihtisas
Ahlak timinin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 55
manevi özelliklere sahip olmaktan kaynaklanıyor. İnsanlığın olgunluğunu (kemali beşeriyeti) bunlar tayin ve tesis etmişlerdir. Bunlar bizim bakış açımıza göre öyle ujoılması, riayet edümesi gereken hususlardır ki, bunu azaltmayı veya riayetin seviyesini düşürmep hiç reva görmüyoruz. Hayat sahibi olan mevcudatm tamamı varlıklarında sebat etmeleri ve güçlerini, kuvvetlerini artırmaları fıtratlanmn gereği olduğundan insan dahi nefs-i natıkasım, psikolojisini, ruhunu güçlendirmek ve yüceltmek ve kapasitesini artırmakla mükelleftir. Bu mükellefiyete ve üstünlüklere naü olmak’ ® vazife fikrini ortaya çıkarmıştır.
Bir de vazife, nefsani kuvveleri tabii ve meşru işlerde sekteye düşürmez, belki İntizamlı yapılmasmı, ürat ve tefritten kaçmma}^, gerek kendimizde gerekse başkalarında bu ilkelere riayet etmejri emreder. Hakiki mesudiyet/gerçek mutluluk buna riayetle olur. Riayetsizlik edersek, bu ilkelere uygun davranmazsak, İçinde bulunduğumuz yüce yaratılış pozisyonundan aşağı, süfli durumlara gerileriz. Nefs-i natıkanm kuvvelerine riayet etme gerekliliği, vazifenin kaynağmı teşkil eder.
Vazife ile Hukukun Münasebeti
Ben, İnsan sıfatıyla bir takım vazifeler ile mükellefim. Vazifelerimin birçoğu benim türümde olanlara da bu insanlık sıfat- lanna riayet etmelerini emrediyor. Elbette benim türümün, cinsimin her ferdi de, {s. 48] diğerlerine karşı bu mecburiyet altmdadır. Onların şahsı benim için nasıl muhterem ve her türlü saldırıdan korunmuş ise şahsım da onlara göre öyledir. Ben onlarm bireysel güç ve yetilerini sekteye uğratmameık, durdurmamak, engellememek durumundaj^m. Hatta bilakis bu yetileri güçlendirmesine yardım etmekle mükellef olduğum gibi onlar da bana karşı aynı vazife ile mükelleftir. Bu nedenle bu hususlara riayet esasmdan vazife ile müşterek bir de hukuk fikri ortaya çıkar.
76 Mazhariyet
56 Ahlak İlmi
Hukuku “Her varlığın seçtiklerine^^ ve hedeflediği gayesine ulaşma için haiz olduğu salahiyettir.” diye tarif edebiliriz. Başkalarma karşı vazife namıyla bana terettüp eden her bir teklifi bende nefsim için tıpkısını^® hukuk namıyla onlardan talep ederim. Eğer vazife mutlak ise, başkasmm malına ve ca- nma taarruz etmemek gibi hukuk dahi mutlaktır. Eğer vazife nispi/göreceli ise, sadaka vermek gibi, hukuk deıhi nispidir.
Vazife üe hukuk bir müşterek fikirden doğmuşlarsa da, biri diğerinin neticesi değildir. Gerçekte, teoride/nazariyatta sadece vazifelerini yerine getiren adamicinn hukukuna malik olmaları lazım gelirdi, lâkin vazifesini yerine getirmeyen adamlar, insanlığm sahip olduğu yüce makamdan aşağı düşmüş olmakla beraber hukuktan sakıt değildir. Mesela bir hır- sızm malı diğerlerine helal sayılamaz. Mükelleflik durumuna sahip olmayanlar bile, mesela çocukların ve akıl sahibi olmayanların^® da hukuku vardır, bu haklar tasdik olmuştur.
Ahlak Kanunlannın İnsanı Eyleme Sevk Eden Hususlan Belirlemesi^®
İnsanı [s. 49] bir fiili yapmaya sevk eden dört unsur vardır: Haz, fayda, his/duyu, vazife. Bizden sadır olan fliUer bu dört teşvik edici unsurdan birinin veya bir kaçmın etkisi altında kalarak yapılır. Acaba bunlardan hangisi ahlak kanununa esas/temel olabilir? Haz ile fayda, yukarıda tarif edildiği üzere, sabit ve daimi bir kanuna esas olacak mertebede mahiyete malik değildir.
Hissi inceleyip değerlendirelim: Bazı filozoflar, “his kalbin sedasıdır/yankısıdır. Kalpten sadır olanlardan daha temiz, daha garezsiz®* daha 5âice ne olabilir? En büyük fedakârlıklarm hareket sebebi kalp değil midir?” diyerek hislere büyük bir değer vermişlerse de ahlak kanununu mutlak
77 Muhtarat: İradesi ve idaresi kendi elinde olma yani seçme ve yapabUme78 Blaynlhi, aynıyla79 Etfal ve bl aklın hukuku musaddaktır.80 Sevalku efali beşerlye-1 kanunu Alaklyenln ta’yini81 Garaz, gtell düşmanhk, kötü niyet, bi-garaz, kötülük düşünmemek, düş
manlık göstermemek
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 57
bir şekilde hislere tatbik etmekte tehlike vardır. Zira kalbin kişiyi akıl yetisine müracaat etmeksizin tahrik ettiği ve heyecanlandırdığı nadir değildir. Eğilimler, dürtüler ise ruhani/psikolojik yetilerin işlevselliğini durdurur, ta’til eder. Akli muhakemeler, değerlendirmeler neticesinde alınmayan bir kararın isabetli olması şüphelidir. İsabetli ve doğru kararlar veremeyen bir rehber ile hakikat yolunun®* keşfi her zatncin kolaj^® olamaz. Onurlu olmak,®'* şecaat/cesaret sahibi olmak, kerem sahibi olmak, cömert®® olmak, memleket sevgisine sahip olmak ve fedakâr olmak gibi ahİEiki güzelliklerin, niteliklerin®® kalpten doğmuş olduğuna bakılınca takip edilen, benimsenen ahlaki yolda hislerin, duygu ve dujrumlann büyük bir yer tuttuğunu açıklam^ lazım gelir. Lâkin daha önceki değerlendirmelerde de belirtildiği üzere, iradeye yol gösteren sırf his addedilemez, bu makamı kendi başına, müstakil olarak kazanamaz.®’’
[s. 50] Bundan dolayı ahlaki kanunda esas, vazifedir. Hatta çok kere ahlak kanunu ile vazifeyi özdeş olarak sayanz. Vazife hakkmda 30ikanda açıkladığımız nitelikler, mecburi, umumi, lazım, sabit, mütearif,®® lizatihi olmasıdır.®® Vazife, ahlak kanununa da şamildir, onu da içerir. Bütün kanunlar gibi bu kanun da emreder, nehyeder/yasaklar, uygun görür.®® Medeni kanunlar da olduğu gibi herkes tarafından bilinmesi zorunludur. Ben onu bilmiyordum diyerek kimse onun hükmünden kurtulamaz. Her kanun İçin bir vazedici ve şâri’nin®* varlığı zorunlu olduğundan ahlak kanunu dahi, insanı kelam-ı keriminde nice apaçık işaretlerle, delillerle kerim ve şerefli kılan Vâcibu’l-Vucud Hazretlerinin Rabbani emirlerinin gereğidir.
82 Râh83 Müyesser84 Uluvvu cenab85 Seha86 Mekarim-1 ahlak87 İhraz88 Maruf, bilinen, meşhur, gerçekUği apaçık89 Bizatihi var olan, kendiliğinden90 Cevaz verir91 Şa'rl, kanun koyan kişi, şeiiat koyan Allah
58 Ahlak İlmi
Ahlak kanununun lüzumu apaçıktır.® Böyle genel geçer/ umumi ve değişmez/sabit; yani her zaman ve mekânda herkes için bir ve değişmez®® bir kanun olmasaydı, hareketlerimizi ve fiillerimizi neye göre tatbik eylerdik? Yukarıda dediğimiz gibi ya hazlar, ya menfaatler ya da garazlar (gizli düşmanlıklar, haset gibi) fiillerimize/davTcinışlanmıza yön veren saiklar olacaktı. Böyle olunca da insanlık âleminin düzeni ha5rvanlar- da olduğu gibi karmakarışık bir yapıya dönüşecekti.
Dinî emirler ile ahlaki hükümler arasında birfark var mıdır? Bu soruya hayır, olamaz diye cevap veririz. Zira ahlak, dinden ayrılamaz, dinsiz insanın güzel ahlak sahibi olması müşkil- drr. Bunun istisnası olabilir, bu da hükmen itidalli bir mizaca s£ihip olduğundan dolaj^dır, denilmektedir, [s. 51]
Ahlak Kanunu Hükümlerinin Dayanakları
Her kanunun ahkâmı bir takım mükâfat ve cezalandırmalarla icra olunmalıdır. Mer’iyyeti (yürürlüğe konulması) o zaman temin edilmiş olur. Medeni kanunlar yalnız cezalan tertip eder. İnsan nefsinin/psikolojisinin iİgisi daha ziyade suretlere ve sonuçlaradır. Bundan dolayıdır ki, rütbe ve şerefe ulaşmak, bizi onu fiilen hak etmekten daha fazla memnun ve mağrur eder. Aynı şekilde kabahat işlemekten ziyade ceza görmekten korkarız. Yine bu sebepten dolayı lajak olmadığı, hak etmediği bir cezaya tahammül etmek insana güç gelir. Ahlak kanununun icraatını temin eden, öncelikle medeni kanun, ikinci olarak efkâr-ı umumiye®“ diye ifade edilen vicdan-ı amme, üçüncü olarak nefs-i natıka ve dördüncü olarak da ahiret fikridir.®®
Bunları biraz açıklayalım:
Medeni kanun fenalık edeni cezalandırdığından ahlak kanununun bir dayanağı olarak görülür, fakat yeterli değildir; çünkü iyilik edene mükâfat vermez. Cezalar kasıttan ziyade
92 Bedihidir93 La yetegayyar94 Piamuoyu'diyeblliriz, çünkü halİan genel olarak paylaşüğı fikirler, düşün
celer, niyetleri İçermektedir.95 Fikr-maad; ahret, eskatolojt
Ahlak llnürûn Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 59
fiiledir. Cezaların derecesini, fiilin ehemmiyetine, mesuliyet şcirtlanna ve bir dereceye kadar failin hâl ve şaıuna göre tatbik eyleyerek tertip eder.
Efkâr-ı umimiye/kamuojm, fiil ve hareketlerimizi kontrol eden doğal bir gözlemcidir.®® Onun takdiri, değerlendirmesi bizim için kıymetlidir. Hemcinslerimizin hüsn-ü zan/iyi niyet ve teveccühünden istifade eder; kötü niyet ve düşüncelerinden, nefretinden zarar görürüz. İş bu fayda ve zararın maddi tesirlerini dahi görürüz. Hile yaptığı bilinen bir tacirin çok müşteri bulamaması doğaldır.
[s. 52] Davranış ve hareketlerimiz için bu ikisinden daha kuvvetli mükâfat ve cezalandırmayı, kendi nefsimiz ve kendi vicdanımız verir. Nezd-i ihtiyar (yani seçme özgürlüğü açısından), kötü bir iş ve eylemin vicdan rahatsızlığından büyük ceza ve azap olamaz. Aynı şekilde hajarlı ve güzel bir iş ve eylemden dolayı derinlerimizde hâsıl olan sevinç ve bahtiyarlık, nefsin duyduğu diğer zevkler ve hoşlandığı diğer hususlarla kıyas olunamaz.
Bunların üçü de kâfi değildir. Hareketlerimize yön veren ve mutlak surette etkili olan kuvvet “Erhamurrahimin ve şedidu’l-ikab”®’’ sıfatıyla tecelli bu}oıran Hak Celle ve Ala tarafından varit olan va’d ve va’iddir.®® Geçici olan bu dünyada®® amel defterimizi hesap (ahiret) gününe göre tanzim etmek için uhrevi ödül ve cezalcin*°° göz önünde bulundurmalıjoz.*®* “Allah’tan korkandan korkma” sözü mehafetullahın*“ insanlığın kalbinde ne kadar feyizli bir şevke ve gayrete geçiren etken olduğunu ima eder.
96 Ncizır-ı mütebassırdır97 Rsıhmet edlcUerln en rahmetlisi, affedicilerin en Eiffedicisl ve cezalandın-
cılann en şiddetlisi98 Mükâfatlandırma ve cezalandırma demektir. Va’d, yapılmasma söz veri
len şey, taahhütte buliinmak; vaid; birini iyiUğe sevk edip, kötülüklerden sakmdırmak, uzaklaştırmak için korkutmak, yıldıracak şeyler vaad etmek.
99 Dar-i fena100 Mükâfat ve mücazat101 Hş’l basiretimizden a5m-tnayız.102 Allah korkusu
60 Ahlak İlmi
Fazilet Ablakı
Her failin/öznenin nefsî güçlerinin genişliği/kapasitesi mertebesinde tekemmül etme/olgımlaşma imkâm vardır. Tekemmül, tabii ve ahlaki yapmm gerekliliklerini yerine getirmekle kolaylaşır. Nefsi güçlerin derecesine göre, faillerde tekâmül muhtelif ahlciki derecelerde görülür. Bunun en zirve noktası fazilettir. Ahlaki alana ait olan'®® mertebelerin tamcmıını eksiksiz ve kusursuz yerine getiren ve bu durumu/hâli sürekli yaşayan, yani bir adet hâline getiren kişiye “fazıl/erdemli” denilir. Ahlak ilminde “mesut” diye tarif ettiğimiz kişi de odur. Fazilet/erdem ile mesut ve mutlu olmak lazım ve melzum (yani gerekil ve lüzum kılınmış) kabüindendir. Faziletsiz ahlaki saadet yoktur. Zira dünyevi saadet, izafi ve nispi/görecedir. Filan adamı [s. 53] servetinden dolayı mesut zannederiz. Hâlbuki hakiki saadet ne mal iledir, ne ilim iledir, ne asalet iledir; hakiki saadet sırf ahlaken olgunluğa erişmekledir. Nice zengin‘o görürüz ki, dünyada her şeyden müstağni iken, hiçbir şeye muhtaç değilken, bin türlü manevi ıstırap ile huzursuzdur. Kalbi zenginlik faziletine malik olan bir kanaatkar, nice zenginden daha bahtiyardır.
Gömleksiz oduncu hikâyesiyle, sarraf ve eskici hikâyesi mesut ve mutlu olmanın ne kadar izeifi ve görece olduğuna birer örnek olabilir.* Ahlak ilmine göre [s. 54] insamn nihai
103 Müterettib, İcap eden, gereken, sıralanmış, alt olan104 Eğnlya* Zenginlerden biri ruhani/psikolojik bir hastalığa iptüa olmuş, doktorlar
onu tedavi etmekten aciz kalmışlardı. Zamanın hâkim/arif/âllm insanlarından bir zata müracaat olundu, o da hasta zengine, “Mesud-u tam” gerçekten mutlu ve mesut olan bir adamm gömleğinin giydirilmesini tavsiye etti. Derhal tam olarak mesut bir adam aradılar. Arayanlar dış görünüşte mesut gözüken her kime müracaat ettilerse hepsinin bir derdi vardı, bir ihtiyacı, bir arzusu olduğunu anladılar ve üzüldüler. Nihayet içlerinden biri ümitsizlik ve hüzünle geri dönerken bir merkebine odun yüklemiş ve türkü söyleyerek ormandan şehre doğru giden bir oduncuya rastlamış. Herkese sorduğu gibi bu oduncuya da mesut olup olmadığını sordu. Oduncu hâlinden çok memnun olduğunu açıkladı. Hiçbir ihtiyacı, hiçbir tasası ve gamı yoktu. Vücudu sahlh/sağlam, evlatları salih, haremi/hanımı iyi bir hatun olup her gün odun satarak kazandığı para ile çoluk çocuğunun ekmeğini tedaröc erfer, hamd ve «raıa eylerdi. Arayıcı, aradığı “tam mesut” btrtni tesadüf ettignden dolajn sevinerek hemen gömleğini talep etmiş, ama fakir oduncu da gömlek yokmuş!..
Ahlak İlminin Teorik Yönüne Dair Bir Kaç Söz 61
maksadı, fazilet açısmdiin kemal/olgunluk mertebesine ulaşmaktır. Faziletin zıttı, reziletlerdir (kötülük, fencilık).‘°® [s. 55]
Sarraf ile Eskici hikâyesine gelince; bir sarraf ile bir eskici komşu imişler. Sarraf, ahşveriş ile gündüz meşgul olarak akşam evine döndüğünde, hesaplarım kontrol etmekle, defterlerini düzenlemekle bir hayU uğraşırdı. Filan bankanm işi iyi gitmedi yahut faizler düştü endişesi bütün gün düşüncelerinde olurdu: biçare adam yatağmda dahi rahat bir uyku uyuyamazdı. Eskici ise hanesinde dahi iş yapar, takırtıları ve şarkı sesleri ile zavalh sarrafin gözünü yumacağı esnalarda huzurunu kaçırır ve hasedini tahrik eylerdi. Sarraf, bir gün eskiciyi çağırdı, aralannda şöyle bir konuşma geçü: Sarraf:Birader, günde ne kadar kazanıyorsun?Eskici:Kârm azı çoğu olmaz. Allah ne verirse bereket versin, ancak Eikşama çocukların ekmek parası çıksm yeter.Sarraf:Bir günün kân ile o gün geçiniyorsun! Ya ertesi gün iş ohnazsa?Eskici:Ertesi gün için Allah kerimdir. Yanm bugünden kendime dert edemem. İnayet-i llahi’den asla ümidimi kesmem.Sarraf:Öyleyse sana bir çıkm para vereyim, yanmda sakla, ihtiyacm olursa sarf edersin. Harcamadığm takdirde sene sonunda yine bana iade edersin. Eskici, sarraftan çıkım ahp evine götürdü. Eski haline nazaran şimdi zengindi, lâkin neşesi kayboldu. Hanesindeki zevk ve neşe (şa’d) gitti. Her gece şarkılanyla komşularım rahatsız eden adama bir süküt, sessizlik hâsıl oldu. Ya hırsız çalarsa, ya para çabuk biterse endişeleri zihnini meşgul ediyordu. Nihayet birkaç gün sonra parayı götürüp: “Al parayı, ver benim saadet ve istirahatımı!” diyerek sarrafa iade ve teslim etmiştir.
105 Redaet-i ahlak: Ahlak bayağıhğı, kötülüğü
ÜÇÜNCÜ MAKALE AMELİ AHLAK İLMİ
SEKİZİNCİ BÖLÜM: AHLAK VE VAZİFELERİNİN TAKSİMİ
Filozoflara Göre Ahlak ve Taksimi
Mûtekaddimin/önceki düşünürler ahlak ilmini, iyi ve güzel ahlak: kötü ve çirkin ahlak şeklinde iki büjmk kısma ayırırlardı.
Mütekaddimln güzel ve iyi ahlakı da hikmet, iffet, şecaat, adalet İsmiyle dört kısma a5onp bunlan “Dört Temel Erdem” diye isimlendirmişlerdi. Bu dört büyük fazileti dört bölüm sayarak her birinin altmda birçok ahlak sayarlardı.
Adalet, ifrat ve tefritten kaçmmak erdeml/fazlleti olarak görüldüğünden dolayı bazı füozoflar/hukema, onu ajnn bir bölüm sayma5ap diğer ahlakm cümlesinde mevcut ve tama- mma yönelik olmalıdır, derlerdi. Bundan dolayı, hikmet, iffet, şecaat gibi önde gelen ahlakın® en güzel görünümü itidal üzere olanlarda olup her birinin ifrat ve tefritini, rezilet veya kötü/kabih görülen ahlak sayarlardı. Böylece asli faziletlerin/ erdemlerin üç olmasma bakarak, temel reziletlerin/kötü- lüklerln de altı olması gerekir.
Mesela, hikmet, hak ile [s. 561 batılı; iyi İle kötüyü, güzel ile çirkini idrak etmeye fikri ahştıncı güzel bir haslettir. Bun- lann ifraü olan şe)^anlık ve cerbeze; tefriti olan cehalet ve anlayışsızlık/bönlük* reziletlerden sajnlır. Aym şekilde şecaat, güzel bir ahlak olup onun ifratı olan öfkelenme® ve tefriti olan korkaklık,® hoş görülmeyen, zemmedilen ahlaktan sayılır.
1 Ahlak-i basene ve ahlak-ı kabiha2 Fadall-1 erbaat-1 asliye”3 Sadarat-ı ahlak4 Gabavet5 Tehevvür, öfkelenme, köpürme, birden sinirlenme6 Cübn
64 Ahlak İlmi
Hikmetten yedi, şecaatten on bir, iffetten de aynı şekilde on bir fazilet ortaya çıkar. Hikmetten kaynaklanan faziletleri Ahlak-ı Hamide adlı kitaptan hareketle sayalım:
1. Zihin saflığı:^ Nefsin, herhangi bir karışıklığa® ve ıstıraba yer vermeksizin matlup olan şeye ulaşma,® onu elde etme istidadma denir.
2. Cevdet-i fehm: Yani, anlajnş berraklığı olup, zihnin lüzumlu kılınmış (melzum) tasavvurdan lazım-ı tasavvura sıhhatli bir şekilde intikalinden ibarettir.
3. Zekâ: Bu, öncüllerden sonuçlara zihnin hızla intikal etmesinden ibarettir.
4. Hüsn-ü tasavvur (güzel tasarlamak, düşünmek): Eşyanm/nesnelerin gerçekliğinin bulunduğu miktar üzere, yani dâhil olanı ihmal; hariç olam idhal/dâhil etmeksizin araştırmaktan ibarettir.
5. Öğrenme kolaylığı (Suhulet-i Ta’lim): Fazla bir çalışma, gayret ve seçmede bulunmaksızm, külfetsiz bir şe- küde istenilen şejâ idrak etmek kuvvetinden ibarettir.
6. Hıfz: (Ezber ve muhafİEUsa etmek) İktisap'° ile hâsıl olan idrak edilen suretleri zapt eylemektir, [s. 57]
7. Hatırlama (Tahattur): HıEzedümiş, zihinde saklanmış“ hususlan huzura, hazır hâle getirmekten'^ ibarettir.
Yukanda belirtilen üç asli faziletin kaynağım açıklamak için ük dönem ahlak filozoftan*® nefsi kuvvetleri üç kısma ajoımışlardır.
• İlki, idrakin kaynağı olan inşam diğer canlılardan*'* farklı kılan “kuvve-i ümiye”dir ki buna “meleki nefis” denir.
• İkincisi, zararlan defetmenin kaynağı olan “gazap kuvveti” dir ki buna “nefs-i sebui” yani yırtıcı nefis denir.
7 Saffet, safvet, sağlık, temizlik, paldık, anlık8 Teşevvüş9 İstihraç10 îküsap, elde edilen, kazanılan11 Mahfuzat12 İstihzar, zihinde tutulmuş, h^ır hâle getirilmiş13 Mütekaddimin ahlakiyjrun14 Hayavanat-ı saire
Ameli Ahlak İlmi 65
• Üçüncüsü, faydalı olam celbeden “şehevi kuvvettir” ki buna “nefs-i behimi” yani hayvani nefis denir.
Bu üç kuvvetten yalnız Uki İnsanm nefsi kuvvetlerine has olup ikinci ve üçüncü kuvvetler, insan ve hayvanlarda müşterektir. Belirtilen kuvvetlerin itidalli olması fazilet; ifrat ve tefritleri rezilettlr. Kuvve-i İlmiyenin itidali “hikmet”, kuvve-i gaza- biyyenin itidali “şecaat”, kuvve-i şeheviyyenin İtidali “iffet”tir.
Müteahhirin Filozoflara Göre (Ahlakın) Taksim ve Görevleri
İnsan, ilk önce kendi nefsine karşı bir takım vazifeler ile mükelleftir. Robinson gibi tamamen tecrit edilmiş hâlin olabileceği varsayılsa bile vazifelerinin gerekliliklerinden kurtulamaz. Bu tür vazifelere “nefsi/bireysel görevler” denilir.
İnsan, toplumsal bir cahildir ve toplumsal bir hayat sürer. Doğduğu evde babası, annesi, genellikle de kardeşleri ve ak- rabalan ile yaşar. Daha sonra eşi ve çocuklan olur. Bunlarla maddi ve manevi bir bağı bulunur [s. 58] ve onlara karşı bir takım vazifeleri vardır, bunlara “ev/aUe vazifeleri” denihr.
Aileler de yalnız yaşamazlar. Onlarda bir yere gelerek köyler, şehirler, memleketler ve devletler oluşturmuşlardır. İnsa- mn mensup olduğu mülke (milk) ve devlete karşı da bir takım vazifeleri vardır ki bunlara da “medeni vazifeler” denUlr.
İnsanlar, memleket, hükümet, mezhep ve milliyet farkından sarfı nazar olunduğu (yani bunlara dikkat edilmediği) takdirde hep kardeştirler. Onlan insaniyet adı altında yalnız bir sınıf içinde değerlendiririz. İşte önceki dönemlerde yaşayan insanlann diğer insEinlara karşı bir takım vazifeleri daha vardır kİ bunlara da “insani vazifeler” denilir.
İnsanm bir halikı/yaratıcısı vardır. Bunca nimeti kendisi İçin ihsan bu5njrmuştur. İnsan O’na karşı da bir takım ubudiyet vazifelerini yerine getirmekle mükelleftir ki bunlara da dinî vazifeler denilir.
Velhasıl insan için beş nevi vazife saydık. Uygulamalı/ ameli ahlak ilmi bunlardan bahseder. Bu nedenle ahlak ilmini sadece tarif etmek için bazen “Beşeri/İnsani vazifelerden bahseden ilimdir” de denilir.
66 Ahlak İlmi Ameli Ahlak İlmi 67
DOKUZUNCU BÖLÜM: NEFSE AİT VAZİFELER
[s. 591 Bazı düşünürler demişlerdir kİ “insan diğerlerine karşı vazifelerini yapmakla mükellef olup nefsine karşı vazife adına belirli*® bir mecburiyet altmda değildir. Zira sonra hem alacaklı*® hem de borçlu*’’ olmak lazım gelir.” Fakat birçok düşünür/ hukema daha esaslı değerlendirmelerde bulunarak demişlerdir ki, kişinin bütün insanlardan*® S050itlandığmı varsaysak bile mademki kendi zatmda İnsanlık sıfatım koruyor;*® yine yaratılış gayesini^“ gerçekleştirme mükellefiyetinden kurtulamaz. Bundan dolayı nefsine karşı da bazı şartlarla bağlıdır. Birdenbire bir hâli yapıp bitirmeye^* atılsak, bu vazife yine arkamızdan bizi takip eder. İnsaniyet rütbesine riayet mecburiyetini koyan ben değüim, dolajasıyla feshedecek de ben olamam, nefsime riayet rastgele akdedilmiş bir sözleşmeden meydana gelmiş değildir ki anlaşmayı yapanların talebiyle feshedilsin.
İşte bu nefse ait vazife dediğimiz ne oluyor? Nefse ait vazife, gayet şümullü bir tarif olmak üzere “nefsi muhafaza ve terfi etmektir” diye tarif edebiliriz. Nefis, ruh ve bedenden [s. 60] oluştuğundan nefse ait vazifeler de ruh ve bedene ait olmak üzere, iki sınıfa taksim olunur.
Bu tarifi söyler söylemez, daha birinci kademede cismi ve akli varlığı bir anda mahveden İntihar edenle kavgaya tutuşuruz. Hatta intihar şöyle dursun, cismani ve ruhani kuvvetimizi zayıflatacak surette bir uzvumuzu kesmek ve tahrip etmek dahi kesinlikle reddedilmiştir. Zira kemal mertebenin elde edilmesi, çalışıp çabalama ve başkalarının yardırmna muhtaç olmaksızın maddi bağım sızlığımızı kazanma hususlarındaki vasıtalarımızı azaltrmş oluruz. Hâlbuki onları çoğaltmakla sorumlujmz.
İntihar
İntiharın başlıca sebebi ümitsizliktir. Ümitsizliğin en büyük yardımcısı da işrettir. Bu ümitsizlik, elemden ve bedensel hastalıklardan ziyade, ruhani/psikoloJlk üzüntülerden“ doğar. Türlü türlü fenalıkların yanında^® insan vücudunun yapısını yok edecek^® kadar ileri götüren alkollü içeceklere^’’ -kötülüklerin anası/içki-^® vasfı ne güzel yeikışmıştır. Bir de kaderin hükmüne itaat eden ® ve hakkııi lütfuna itimadı olan kalpler, hiçbir zaman ümitsizliğin®“ o derecesine vasü olmazlar. İlletten ortaya çıkan®* çaresizlik® intihan hariç,®® intihar edenlerin büyük çoğunluğu tevekkül edenlerden değildir. Teorik açıdan tevekkülden aynimamiik ve işret gibi dinin yasakladıklarından®“ kaçınmak, insana nefsi koruma vazifesini de temin eden tedbirlerdendir.
İslam şeriatı nezdinde nefsini katletmek başkasını katletmekten [s. 611 aşağıdır, intihar edenin namazının kılınıp kılmmaması konusunda fakihler arasında ihtilaf olup tercih edilen görüş®® intihar edenin namazmm kılınmasıdır. Asnsa- adette kendini katletmiş olan bir kimsenin İmamu’l-Enbiya aleyhi Ekmele’t-Tahaya efendimiz hazretieri namazını kılma- mışlardır.
İntiharın kötülüğüne®® dair “Sahih-i Buhari” de pek çok hadis zikrolunmuştur. “Nefsini bir alet ile öldüren cehennem ateşinde o alet ile azap olunur” mealindeki hadisi şerif onlar- dandır.
23 Kudureti ruhEiniye24 Mûnbais25 Mâ adâ26 Hedm27 Meşrubat-1 Kuüliyye28 Ümmü’l-Habâls
15 Muayyene 29 Mütâvaat16 Dâyin 30 Me’suyet17 Medyım 31 Neşet18 Beni Nevî 32 Iztırar19 Vikaye 33 Müstesna20 Gaye-i HUkat t 34 Menhiyyatı şeriat21 Îtâha 35 Kavil müfta bih22 Müntehir 36 Şenaat
68 Ahlak İlmi
İntihar edenle biraz konuşalım.® İntihar eden derki: insanın dünyada özel mülkü varsa, o da vücududur, insan nefsinin sahibi ve hâkimidir. Onu da dilediği gibi tasarruf etme hakkma maUkür.
Hukemadan biri intihara niyetlenene®® şu yolda hitap ediyor. “o ümitsizlik ve işret deminde sırf kendini kurtarmak emeliyle ilahi binayı tahrip eden intihar eden! Başka türlü ve daha iyi yolda kendini kurtarmaya çalışamaz mıydm? O demde karanlık perdesi®® gözlerini örtmüşü olur. Bu fiilinden dolayı duçar olacağm mesuliyet ve yarm huzuru hakta çekeceğin azap gözüne görünmez: fakat bir gün daha yaşasam ve bir günceğiz daha Hâlık-ı Teâlâ hazretlerine ibadet etsem, ibadet vazifelerimi yerine getirsem, bir günceğiz daha uzatabilsem^* fikri ne için kalbine doğmuyor.** İntihar eylemine niyet amnda bir iyilik daha yapayım, varayım fakir birini ve yardıma muhtaç kimseyi bulajmn, ona ne kadar cüzi [s. 62] olursa olsun bir yardımda bulunayım diye!., (düşün) ve o vakit öyle birini ara. Her defasmda böyle hareket edersen görürsün ki sen dahi dünyada bütün bütün beyhude değümişsin, senden daha fazla ihtiyaç sahibi olanİEira hizmet ettikçe ve Vacip Teâlâ’ya bir günlük ibadeti daha kendine kurtuluş vesilesi^® saydıkça kalbin ij^ niyetlere açılır ve hak nuru kararmış olan gözlerini aydınlatır.”
İntiharın mazur görülecek hiçbir sebebi yoktur. Muharebelerde ve diğer büyük hayır durumlannda gösterilen fedakârlık intihardan sayılmayıp belki onun aksi olein cesaretten/şecaatten ve yüce fikirden hâsıl olduğundan gayet rağbet edilen jmce faziletlerden sajalmıştır.
Nefse Ait Vazifelerin Bedene Ait Olanları
İnsanm nefsine karşı mükellef olduğu vazifeleri, bedene ve ruha ait olmak üzere, iki kısma a5arımştık. Çünkü nefsin mu-
37 Mebahis38 Tasdiye39 Perde-1 Zalam40 Setr41 Temdîd <42 Tevarld43 Mucibi felah
Ameli Ahlak İhnl 69
hafazası demek clsmanl ve ruhani kuvvetlerimizi eksikliklerden korumak onlan gerekli tedbirler ile genişletmek ve terbiye etmek demektir. Bunlann lüzumunu yukanda pedagojiden bir nebzecik bahsettiğimiz zaman açıklamıştık. Bedene ait vazifeleri, sağhğı koruma/hıfzıssıhha, jimnastik, itidal olmak üzere üçe taksim ediyorlar.^
Malum olduğu üzere, sağlığı koruma, hasta olan vücudu iyi etmek değildir. Bilakis hastalığı davet edebilecek aksak- lıklardan'^® Is. 63] ve etkilerden vücudu korumaktır. Doktorlar, sağlığm korunmasına riayet edilse, tıbba o kadar^® lüzum görülmezdi derler. Sağhğı koruma bize yiyeceklerimizin ve içeceklerimizin türünü, miskinlerimizin ahvalini, nezafet ve tahareti, velhasıl geçimimizde^’’ seçilecek daimi gidişatımızı^® öğretir ve belirler. Herkes kendi mizacmı bilerek tecrübeyle kendine en uygun olan geçim usulünü seçmelidir.“®
Jimnastik, bedeni ve organlan hareketli kılarak onu yorgunluğa alıştırmak ve vücut kuvvetlerini güçlendirmektir.®°
İtidal/ölçülülük, gerek sağlığın korunmasında gerekse jimnastikte şarttır. İfrat ve tefrit her hâlde zararhdır ve reddedilmiştir. Yiyecek ve içeceklerde, hareket ve şehvetlerin hepsinde itidal şartı mutlaktır. Edep olarak caiz olan masum zevklerden nefsi bütünüyle mahrum etmemeye ahlak ilmi müsaade eder.
İşret şeran yasaklanmıştır. Zararlan her gün gözümüzün önündedir, vücuda olan tahribatmdan başka yol açtığı kötülük ve rezaletler sayılamayacak kadar çoktur. Kişinin vaka- rmı, sevenler arasmda gönül temizliğini ve sevgiyi yıkan ve mücadele çeşitlerine sebep olandır. Katillerin ve yaralayanla-
44 Hıfzussıhha45 Anzât46 Çendân47 Maişetimizde48 Mesleki Daime49 Inühab50 Tevsi’
70 Ahlak İlmi Ameli Ahlak timl 71
nn®* büyük bir kısmı sarhoşluk“ sebebiyle cani olmuşlardır. -Kötülüklerin anası/içki- vasfı ne kadar anlamlıdır.
Vücudu terk etmek, ona bakmamak ahlak ilmince ne kadar reddedilmiş ise, ona ifrat derecesinde itina göstermek de makbul değildir. Daima [s. 64] cismi, ruha tabi kılmak ve onu nefsin kemal mertebeye ulaşmasında^® aleti addetmek lazımdır. Yoksa en uzak maksat cismi addetmek ve onu o}mncak gibi bir takım tezyinat ile bezendirmek la)oksızdır. Fani olan bedene, ebedi olan ruhun iyiliği noktasmdaki yardımından dola)^ itina gösteririz.
Nefse Ait Vazifelerin Ruha Ait Olanları
Nefsi Terbiyeye İtina
Bedeni yetilerimizi korumaya ve güçlendirmeye®^ nasıl mecbursak ruhani/psikolojik kuvvetimizi de geliştirme®® ve terbiyeye daha ziyade mecburuz. Nefse ait vazifelerin ruha ait olanları, cisme ait olanlarından çok mühimdir. Zira beden ile hayvaniyet ve fakat nefsi natıka ile insaniyet kaimdir. İnsan için istenilen gayenin®® mutluluğa ulaşma olduğunu, bununda ahlaki vazifelerin ifasını adet hükmüne koymakla olabileceğini joıkanda açıklamıştık. Bunun içiri ne yapmalıj^? Evvela nefsi kendi hevasına bırakmamalı, zehirlenmiş® bir âlem ile karşılaşmaktan®® ve kötü örnekleri®® müşahede etmekten korumalıyız ki bu bir tür ahlakın sağlığmı korumadır. İkinci olarak nefsin kuvvetlerini boş bırakmajap daima uyanık hâlde bulundurmalıyız. İşlemeyen alet pas tuttuğu gibi işlemeyen uzuv kuvvetlenmez ve istenilen yönüyle fiil icra edemez. O, muntazam ve daima genişleyen bir harekete tabi olmalıdır, bu da nefse ait yetilerin bir tür Jimnastiğidir, [s. 65]
Nefsi natıkanm üç kuvvetinden her birine karşı ayn a}nn vazifelerimiz vardır ki nefis terbiyesini bunlar teşkil eder. Bunlan özetle gözden geçirelim.
İlim Tahsiline Yani Düşünceye Karşı Vazifelerimiz
Bizi hayvanlardan farklı kılan ve temyiz eden düşünme olduğu gibi zanaatlanmızm ve fenlerimizin velhasıl bilcümle yoktan meydana getirdiğimiz®“ faydalı şeylerin kaynağı da düşünme/fikrettir. Eşyamn hakikatini onun vasıtasıyla araş- tınyor®* ve keşfediyoruz,®^ onlann ve bütün mevcudatın yaratıcısı olan Bari Teâlâ hazretlerine karşı kulluk görevlerimizi ifanm®® ve övgüde itina etmenin®“* vazifelerimiz bütününden olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı her şeyden önce®® düşüncemizi terbiyeye mecburuz.
Fikri terbiye®® etme noktasında ilk akla gelen tahsil ve talimdir. Teıhsil, mektepte öğrendiğimiz ilimler ve fenlerden ibaret değildir. Zira mektep dersleri, olsa olsa malumat hâzinelerinin® anahtarlandır.®® Bütün ömrümüzde tahsil ve talime heves etmelijâz ve edebiliriz. Çünkü fikri mertebemize®® ve meşguliyet derecemize’’® göre öğrenecek şey ve zaman bulmak mümkündür. Ancak tahsil yolunda daima hakikate vasıl olmaya, yanlış ve yanılmadan’'* kaçınmaya, sofistai hakikat gibi kabul etmemeye, şayet hataya düşersek çarçabuk tashihine himmet etmeliyiz.
Tahsil edeceğimiz şeyleri fikir kuvvetimize nispetle tasnif edersek görürüz ki dini ilimler bize hak ve sahih akaidi bahşederek [s. 66] iç dünyamızı temizler ve tatmin eder. Dini il
606162
İhtirââtTaharriIstikşâf
51 Cârih 63 İfayı Vecibe-i Ubudiyet52 Sekr 64 Mehmidet İtana53 İstihseill kemâlât 65 E^^el be Evvel54 Tevsi' 66 Terbiye-i Fikriye55 Tenmiye 67 Hazâini Malumat56 Gaye-i Maksûd ^ 68 Miftah57 Mesmûm 69 Mertebe-i Fikriye58 Ihülât 70 Derece-i Meşgule59 Su-i Emsâl 71 Galat
72 Ahlak İlmi
miler, salih amel telkiniyle zahirimizi aydınlatır’’ ve süsler. Riyazî/matematiksel ilimler, mukayese ve muhakememizi takviye eyler, zihni iyice düşünmeksizin bir şejâ kabul edi- vermekten sakındırır ve aklın metanetine’’® bu sebeple yardım eder. Tabii ilimler,^“ (hikmet, kimya, mevalid)’’® maddi âlemi ve cisimlerin ke}^yetlerlnl’’® ve gizli arazlarını’’ (Hararet ve elektrik vb.) öğreterek görme’’® yetimizin’’® vazettiği tecrübelerden faydalı neticeler çıkarmaya zihni alıştırır ve dikkatimizi keskinleştirir ve özellikle kimya, tahlil ve terkip usullerini tatbik ettirir. Tarih, bizi maziden, atadanmızdan, geçmişlerimizden ve büyüklerin biyografilerinden®® haberdar eyleyerek hafıza kuvvetimizi pekiştirir. Şiir ve edebiyat, hayalimizi parlatarak ve edebi zevki terbiye eyleyerek fikrimizi maddiyattan bir üst âleme yükseltir.®* Velhasıl İlimlerin ve fenlerin her biri zihni bir başka cila ile aydınlatıp® insanm yüce®® yaratıhşmı®“ daha iyi takdir etmemize yardım eder.
Fakat ahlak ilmine göre, bu kâfi değildir. Beşeri ve tabii bilimleri yalnız zihnm süsleri olarak kabul edemeyiz, her fennî/ teknik meseleden ahlaki vazifeleri tammak için bir yardım bekleriz. Buna binaen tahsil esnasmda zihnimizi hiç faydalı olmayan şüpheli ve uzun bahisler ile yormak ve doldurmak uygun olmaz. Eğitimden/talimden insanlığm ya maddi bir ilerlemesi®® ya da manevi bir kurtuluşu/salahı hedeflenir.
[s. 67] Bir de tahsil ve talim hususunda dahi itidalden ayrılmamalıyız. Vücudunu araştırmaya hasredip de diğer vazifelerini terk edenler övgüye lajnk değildir.
72 Tenvir73 Metaneti akla74 Ulûmu Tabllyye75 Mevâlîd-1 Selase: Maden, bitki, hayvan olmak üzere tabiatm üç âleminden
bahseden Ulm, tabiat ilmi.76 Havâss77 A'râz-ıHâfî78 Çeşm79 ıttıla’80 Teracimi kübrâ81 Terfi’82 Tenvir eyleyip83 Oluvv *84 HllkaUni85 Terakkl-1 maddiye
Ameli Ahlak İlmi 73
Vicdana Taalluk Eden işleri Takviye
Vicdanm ahlak mesleğinin tayinindeki ehemmiyeti hasebiyle ona ait işleri mümkün olduğu mertebe takviyeye çalışma- li3nz. Bunun için en e'vvel kendi kendimizi tanımahyız, yani kabiliyetlerimizi,®® bazlarımızı®’’ ve temayüllerimizi inceden inceye araştırarak tahlil etmeliyiz. Bazı kusurlarımız ve hatalarımız var ise, bunu kendi kendimize gizlememeli®® ve bunlara mazeret aramamalıyız. Çünkü kişinin kendi ayıbım kendinden gizlemesi nefsine karşı müsamahaya cevaz vermektir. Kendi hatasını mazur görmek bencillik/enaniyet ve kendini beğenmişlik®® belirtisidir. Kendi kusurlarımızı hoş görmenin (nefsi müsamahanın) sonu ahlaki çürümedir. Kendi kendini aldatan adarndan ciddiyet beklenmez.
Nefis muhasebesini iyice ülfet eyledikten sonra, elde ettiklerimizi en mce ayrmüsma kadar eleştirel bir tarzda gözden geçirmeliyiz. Bımun sonucunda ortaya çıkacak ayıplarımızı ve hatalarımızı itiraf edip kabul etme gücüne sahip olunca, maksat ve temayüllerimizi vicdanm muhakemesine arz ederiz. Vicdanm hem akla hem de hisse irtibati cihetiyle akıl, güzel kabul edileni®® ve ahlak kanımuna uygun olanları, kabul; ayıplanmış®* ve yerilmiş®* olanları reddeder. İyi ve kötüyü ayırma®® gücünü arttırmak®“ için akü kuvvetinin daima uyanık ve aydmlaültmş olması lazım gelir. Hükümlerin, kesüı ve tereddüt şaibesinden Is. 68] uzak olması gerektiğinden irade kuvvetine dayanmz. Hükürrüerin İcraati duyu®® kuvvetine ait olduğundan onda dahi müsamaha uygun olmaz. İşte bu eylemlerin tamamım yapmak zorurüu olup®® sürekli bu eylemlerin desteklenmesi gereldldir.®’^
86 Isü’dâd87 Huzuzât88 Mestür89 Hüd-Pesend90 Mustahsen91 Makdûh92 Mezmûm93 Tefrik94 Tevsi’95 İhüsâs96 Vâclbu’l-lcrâ97 Lâzımı’t-Takviye
74 Ahlak İlmi
(Vicdani muhakemeyi) kendi nefsimizde alışkanlık®® hâline getirir ve diğerlerinin hareketlerinde tecrübe ile bu maksatların®® gerçekleştirilmesine çalışırız.
İrade Kuvvetine Taalluk E^en Ahlakı Güzelleştirme
Bütün nefsanî/psikolojik yetilerimiz içinde şahsiyetimizi en iyi belirleyen iradedir. Bizi özgür ye sorumlu kılan iradedir. Diyebiliriz ki diğer yetilerin“” güçlendirilmesi ve terbiyesi irade kuvvetinin idaresine hizmet etmek*®' İçindir. Bundan dola- 5 irade yetisini daima ha5arlı işlere*® sevk etmelijdz.
Sebat ve Metanet
Sebat ve metanet ahlakı nedir? Bu, bir karan çok iyi düşündükten sonra vermek ve verilen karar tabii olarak'®® ha)ar noktainazanndan ve kuvvetli sebepler üzerine verildiğinden ondan aynimamaktır. Ne haz, ne menfaat'®^ ne de heyecan'®® hiçbiri metin adamı karanndan döndüremez.'®® Nefsi bu güzel huya alıştırmak için irade kuvvetimize tahakküm etmeliyiz. Çetin işlerde'®’’ ve özellikle yönetimde'®® bulunan adamlar ve asker kumandanlar için sebat ve metanet vazgeçilmezdir.'®® Bu huyun"® ifratı olan “inat” ve tefriti olan “değişken mizaç”" ' ikisi de hoş görülmez."^ İnat, cehalet üzerine kuruludur. Değişken mizaç iradenin zaafından ileri gelir."® [s. 691
98 Mûmarese99 Makasıd100 Kuwe-1 Sâlre101 Hâdim olmak102 A’mâlı hayriye103 Bl-t-tab104 Nef105 Teheyyüc106 İnhiFEif107 Mu’dilât-ı Umur108 Re’slkâr109 Lâbudde110 Hulk111 Televunu’l-mizac112 Mezmum113 Nâşî
Ameli Ahlak İlmi 75
Nefsin Kontrolü
İnsan, nefsini kontrol etmeli, sözlerine ve eylemlerine"“ çok dikkat edip onlara hâkim"® olmalıdır. Heyecana"® meydan vermeyerek iradenin hâkimiyetine müracaat olunmalıdır. İşte bunun içindir ki “gazap/öfke”" ’’ reddedilmiştir. Gazaptan zarar görecek"® olan insanm kendisidir. Kendisine kızılan kimseni];!"® zaran nispeten daha azdır. Pek çok hâller olur ki en sabırlı adamlar dahi iradeleri elden giderek fevri olarak gazaplanır/öfkelenir. O hâlde nefsi zapt etmenin bir çaresi vardır, o da derhal akıl yetisine müracaat ederek onun muhakemesine birazcık zaman tanımaktir. Bu üslup üzere hareket edenler gazabın şiddetinden kurtulmuş olurlar.
-Nefsi kontrol etmenin diğer bir anlamı da ihtiyatlı olmaktır. Her şeye atılmak çoğunlukla mahcubiyetle neticelenir- öfke reddedildiği gibi tefriti olan “aşın müla3dmlik”' ® de reddedilmiştir. Böylece ihtiyat, akilâne olmadıkça “miskinlik” geçerli olur ve insimi faaliyet mahvolur.
Şecaat
Asıl şecaat/cesaret kalbin o kuvvetine, iradenin sebatina isim olarak verilir ki gerek müsait olsun gerek müsait olmasın bütün işlerde kaim ve daim olup ne tekebbür/büj^klenme ve tahkire/aşağılama ve ne de acizliğe ve miskinliğe boyun eğ- meye'2' meyil ve tenezzül etmez. Bu mertçe hasletin tecellilerinin ortaya çıkması için büyük olaylara hacet yoktur. Her gün her dakika onun eserlerini görürüz, onunla hayat jrükü- ne tahammül eyleriz.
Dünyada öyle olaylara rastiıyoruz ki ahlakın mahiyeti açı- smdan bir kişinin gösterdiği metanet, bir askerin muheırebe meydanmda [s. 701 gösterdiği cesarete eşittir. Fakat savaş
114 Akvâl ve Efâl115 Hâkimi Mütebassır116 Teheyyücât117 Gadap118 Mutazarrır119 Magzûbün leh120 Hilm i Himârî121 Mutavaât
76 Ahlak İlmi
meydanlarında*“ gösterdiği cesaretten dola}a 5âğit bir asker e c e s u r denilir, yiğitlik ona has kılmmıştır. Milletlerin tarihi cesur atalarının kahramanlık hikâyeleriyle dopdoludur.*“ Harp meydanlarmda veya muhasara edilmiş*^® bir kale içinde eşi benzeri görülmemiş/destanlaşmış kahramanlıklarıyla*^® nam bırakan bahadırlar*^’’ her zaman övüle gelmiştir.*
Şecaatin niteliği hakkında ne söylense münasiptir. *® Kemal derecesinde cesur olanlar bir anda maddiyattan soyutlanarak ulvi âleme bağlanıyor ve kalplerini yükseltiyorlar. Harplerde düşmana hücum için gönüllü olan fedakâr kişilerin ölüme karşı gidişleri kadar insanda izlemeye değer* ® büyüklük eseri görülemez.
Riayet i Nefs
Bunu şu şekilde akli hikmete*®“ uygun görürüz: insanm, kendini diğerinden daha iyi görmemesi mümkün ise de daha fazla sevmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla sevdiğini, yani nefsini diğerine tercih etmesi de doğaldır. Bu hâlde İs. 711 mademki kendimizi seviyoruz, o halde sevdiğimize riayet etmekle de mükellef olmalıyız. Nasıl diğerine riayetimiz onu sevdiğimizden ileri geliyorsa, kendimize de riayetimiz bu açıdan olur. İnsan kendi nefsine riayet etmekle başkalarmm da riayetine mazhar olur. Ağırlık*®* ve haysiyetini muhafaza edenler, baya-
122 Muâreke123 Askeri serbaz124 Mâl-â-Mâl125 Mahsur126 Celâdetkârâne127 Bahâdırân• Cemel vakası şehlUertnden ve meşhur bahadırlanndan Hükeym bin Ce
bel el-Abdî kalbin metanetine bir güzel misal ohır. Harp esnasmda onun bir ayağı kesildi ve kesüfen ayağıyla kesen herifi vurup öldürdü ve o hâlde yine “Ely inciğim, sen korkma kolum benimle beraberdir, ben onuıda bacağımı himaye edebilirim” diyerek cenk ederdi. Sonra mecalsiz kahnca ayağım kesen adama dayamp, kim kesti diye sorana dayandığım yastık kesti demiştir.
128 Sezadır. ^129 Şayam Temaşa130 Hikmeti akllyye131 Vak'
Ameli Ahlak İlmi '77
ğıljk*32 ve alçaklıktan*®® çekinenler,*®* her tür davranışlarında edep kurallarma riayet edenler herkes nazarmda hürmet ka- zamrlar. Aksi takdirde başkalarmdan hürmet ve riayet beklemeye hakkımız yoktur.
Tevazu ve Vakar
Tevazu, kendisinden daha aşağıda olan*®® küçük ve akranlar arasmda kendine büyük muamelesi etmemektir. Vakar, mertebe ve haysiyetin gereklerini hakkıyla korumaktan ibarettir. Bu övülen ahlaktan biri, dost kazanmanm;*®® diğeri saygı ve hürmet kazanmanın*®’’ en güzel yollandır. Zatlannda tevazu ile vakan toplayanlar, insanlar nazannda sevilir ve sa)alırlar. Tevazu ve vakar ile donanmamak*®® nefsin aşağılcinmasıyla*®® neticeleneceğinden**® davranışlarda*** son derece** dikkatli olmak lazımdır.
BeytTevazünün büyük sarayı o yüce rütbedir ki,(Onun bulunduğu) yerden cennete ulaşmak mümkündür.**^
Kibir ve Gurur
Kibir ve gurur kendini beğenmişliğin*** sonucudur. Kibirli kendi varhğma büjmk kıymet verdiğinden yanında başkala- nnm [s. 72] hüküm ve ehemmiyeti yoktur. Hâlbuki kendimiz her neye malik olsak, mesela makam**® ve rütbe, hasep ve nesep, mal ve servet, hüner ve marifet vb. gibi... Bunlan kişiliğimizin olgunlaşmasına**® hizmet eden birer vasıta ad-
132 İbtizâl133 Tezellül134 Muhteriz135 Mâ-dün136 Celb i Muhîbb137 Celb-i İhtirâm138 Mukayyed139 Tezin140 Müncerr141 Muâmelede142 Begâyet143 Farsça metni tercüme eden Dr. Aliye Yılmaz hocamıza teşekkür ederiz,144 Hod-bin145 Câh146 Tekemmül
78 Ahlak İlmi
dederek, o yolda onlardan istifadeye çalışmalıyız. Başkalarını hafife almaya'“ ve küçümsemeye'“® hiçbir cihetle hak bula- majnz. Özellikle gurura sebep'“® olan şeyler, mahiyetinin bü- jmklüğü ile mukayese edilirse çok küçük ve ehemmiyetsizdir, ama çoğunlukla kötülüğe neden olur ve insanı cihlaki düşüşe iter. Büyüklük sıfaü ancak Cenab-ı Kibriya’ya hasredilmiştir. İnsanlar arasmda kibirlenme'®“ ve büyüklük,'®' nefreti kendine çekmeye'® sebep olur,'®® Kibir ve gurur sahibi kişiler, insanlar gözünde ayıplanır'®“ ve buğz edilir.'®® Akil olan kimse bu reddedilmiş kötü ahlak'®® ile ülfet edemez, kaynaşamaz.'®^
Dujrum Yetisine Taalluk Eden Terbiye
İnsanda his olmasaydı tat alma olmazdı ve hatta mesutluğa ve bundan dola)^ fazilete karşı bile laka}^ bulunurdu. His, ince'®® bir cevher olduğundcın layıkıyla idare edilmez ise, ifrat ve tefrite pek kolay temayül eder. Bundan kaçmmak için duyu kuvvetinin terbiyesine de itina edilmelidir.
Duyu, hem cismani/bedeni hem de ruhani/psıkolojiktir. Bedensel zevki tahrip etmeli ve ona hâkim olmalıdır. Bedensel zevkin tahribi genellikle'®® ifrat ile -atalet dahi ifrattan sayılır- güzel'®° idaresi de nefse hâkimiyet ile olur.
Ruhani his dahi değiştirilmeye, yönlendirilmeye'®' ve yönetilmeye ihtiyaç duyar. Bunu da [s. 73] kabalıktan uzak,'® nazik ve dikkatii'®® bir şekilde yapmalıdır. Güzel şeyler göz-
147 IsUhfâf148 İsUsgâr149 Bâls150 Tekebbür151 Ta’zlm152 Celb-i Nefret153 Bâdî154 Mezmum155 Mebğuz156 Hulk-u Merdûd157 Ülfet158 Rakîk159 Ale-l-ıüâk160 Hasen161 Ta’dÜ <162 Vikaye163 Rakîk
Ameli Ahlak İlmi 79
lemlemek, işitmek,'®“ onlar hakkında değerlendirmeler yapmak, edep ve irfan sahibi insanlarla sohbet'®® etmek kişide fıtratinm güzelliğini'®® arttıran ve nurlandıran sebeplerdendir. Kalbi tatil ve değerli duygularla doldurmidı ve bunlara alıştırmahdır.'®’ Her şeyden önce erdemli davranma5a benimsemeli, sevmeli ve bahtiyarlığı/mutluluğu özellikle'®® erdemli davramşlardan beklemelidir. Duyum insanı harekete geçiren teşvik eden bir etkinliktir.
Edep ve Hayâ
İnsanm en güzel, en sahih ve ciddi bir ölçüsü'®® var ise, o da edep ve hayâsıdır. İnsanda edep olmasaydı, hayvanlardan farkı görülemezdi. Hayâ, edebin ayrılmaz bir parçasıdır.'’’o Edep ile hayâ bir diğerini doğurandır.'’'' Hayâsızlık ise, daima
“insanlık dairesinden çıkmakla” sonuçlanır.
İnsanın kusurlarmı, noksanlarmı örtecek en güzel perde, edep ve hayâ örtüsüdür.'’'® Adap ile donanmış'’’“ olan, güzel ahlakım koruyan adam, daima bahtiyardır. Zati herkesçe methedilen ve övülendir. İffetii birinin en ufak bir dokundurma'’'® ve dedikodudan'^® dolayı ak alnınm'’’’’ hayâsı sebebiyle kızarması'’’® ile utanmak nedir bilmeyen bir arsızın küstah ve laubali tavırları arasmda büyük fark vardır.
Edebin insana verdiği en güzel ziynet vakardır. Hayânm insana verdiği güç/kuvvet ve itibarı, ne mal verir ne de ilim; çünkü zenginlik başka güzel ahlak'^® ve edep başkadır. Aynı
164 İstima’165 Müşabehet166 Hasen-i Tabii167 İstînâs168 Münhasıran169 Mi’yâr170 Lazımı gayn mufank171 Mevlidi172 Dairei insaniyetten huruca173 Sitâre174 Mütehalli175 Ta'riz176 Nümâyân177 Cebin pakmda178 Humreti Haya179 Hüsnü hulk
80 Ahlak İlmi
şekilde lUm ve hüner başka hayâ başka [s. 74] şeylerdir. Terbiyeli bir cahil üe ülfet/dostluk kurulabilir: lakin terbiyesiz bir hüner sahibi üe kimse dostluk*®® kuramaz.
Sohbet Adabına Riayet
Bulunduğu meclisin hâl ve şanma göre edep ve terbiye gereklerine*®* uygun olarak tavrı ve lisanı idare etmek insan için teveccüh ve sevginin artışına*®* sebep olur.*®® Boş söz*®“ söylememek, kelamı gevezelik derecesinde arttırmamak*®® tavırları ve gipmiyle ağır başlı ve olgun olmak,*®® şakalaşmada*®’’ edep ve ihtiyat sırurlanm aşmamak, büyükler meclisinde saygı gereklerini ve akranlar arasında edep ve kardeşlik hukukunu yerine getirmek ve bu gibi durumİEinn tamaımnda ciddiyetle davranmak sohbet gereklüiklerindendir.
İnsan, görüşeceği, konuşacağı, adamleın da kendine uygun olarak seçmelidir.*®® Mesela terbiyesizlerle düşüp kalkmak hiçbir vakit terbiyeliliğe delalet etmez. Onun için daima iyi İnsanlarla dostluk*®® etmek, hele fazüetlüer ve âlimler meclisine devam ile fazilet ve olgunluk elde etmeye çalışmak*®® öncelikli*®* vazifeler adabmdandır. Böylelikle başkalarmm riayetini, saygısını kazamnz.
Geçim/Maişet Teininiİnsanın Mal ve Eşyaya İhtiyacı Tabiidir
İnsanın, maddi Is. 75] ve manevi birçok ihtiyacı vardır.*®* Bünyesinin gücünü ve sağlığını korumak ve fikri iştahlarından mahrum kalmamak hayatm güzelliklerinin zorunlu
180 Ülfet181 Müktezayât182 Ezdiyâd-ı Teveccüh ve meveddet183 Bâis184 Malaya’ni185 İksâr186 Mucib-1 İstlsgal187 Mülâtefe188 Intihâb189 Ülfet190 İktisabı fcizl ve kemal <191 Akdem192 Mukayyed
Ameli Ahlak İlmi 81
sonuçlarmdan olduğundan, bunlan temin etmek ancak gereklerini yerine getirmekle yani kesp/kazanma ile olur. Belirli bir geliri olmayan ve yannmdan emin olmayan*®® kimse, nihayetsiz günlük*®“ ekmeğine mahkûm olur. Bundan dolayı bütün bireysel kuvvetini*®® işgal eden günlük endişeleri akli varlığının gelişimine mecal bırakmaz. Sürekli iş ve kcizanmayı düşünen ve bunun esiri olan kişi, maddi bağımsızlığına sahip olamaz. Dolayısıyla insan, beden ve ruhunun gıdası için mal kazanmaya muhtaçtır.
Gerçekte herkesin ihtiyacı bir değildir. Terbiyenin, nesebin, akran ve emsalin tesiri vardır.
Çakşma ve Amelin Lüzumu
Çalışmadem*®® hiçbir şey kazanılmaz. Füozoflardan biri “İnsan, çıplak dünyaya çıplak gelmiştir” demiştir. Gerçekte dünya büsbütün çıplak değüdi. İnsanlık için gerekli*®’’ olan şeylerin bir kısmı yaratılmış ve hazırlanmıştır. Fakat onlardan istifade etmek için insanın bütün gücüyle vanyla yoğuyla çalışması gerekirdi. Bir ağaca çıkıp da mej^esini koparıp yemek bir çalışma değü midir?
Çalışma ile ilerlemeler temin edildiği gibi sağlanan gelişmelerle de çalışmanm ehemmiyeti, şekilleri ve nevileri arttı. İnsan, akıl ve zekâsı, iradesi ve sanatı sayesinde mevcudatm unsurlanm*®® hükmüne boyun eğdirdikten sonra Is. 76] etkisini tabu kuvvete iştirak de bile izhar eyledi. Çahşmasaydı, insanm faaliyeti, ha5 an içgüdüsünün kazanma zarureti olan koşuşturma*®® mertebesinde kalırdı. Çalışmaz ise bugün yine o dereceye*®® inmesi*®* tabiidir.
193 Gayri mümin194 Rüz-merre195 Kuvvei zatiye196 Sa'y197 Levazmu beşeriye198 Anasın Mevcude199 Tehallk200 Dereke201 Tenzil
82 Ahlak timi
“Leyse li’l-insani illa mâ Saâ” °
Çahşma ve Amelin Faziletleri
Yapılan değerlendirmelerden çalışma ve amelin ne kadar joıce bir konumda olduğu^“® ortaya çıkar. Çalışma genel bir kanundur. Zengin bile o kayıttan kurtulmuş değildir. Servetin korunması için iyi yönetim ve gözetim zorunludur. Kişi, bedenen o kadar çalışmaya ihtiyacı olmasa bile fikri meşguliyetlere önem verme ve onlar üzerinde yoğunlaşmaya^®* layık değil midir?
Çalışıp çabalamanın faziletleri çoktur. Çalışıp çabalama genellikle beden ve ruhumuzun gelişimine^®® ve güçlenmesine hizmet eder. Çalışıp çabalama uğrunda ortaya çıkan maddi meşguliyetler bedene, fikri uğraşılar da ruha pek ziyade faydalı birer idman, birer jimnastik hükmündedir. Tabii yeteneğiyle uygun çahşma ve amel ile alışmış^“® olan azâ istirahat zamanmc^ da la5akıyla hazzetmiş^o’ ve istifade etmiş olur. Kemal ve noksanca bir diğerine tam bir bağlılı- ğı208 bulunan beden ve ruhtan beriki ötekinin sıhhat ve kuvvetinden öteki de berikinin saffet ve selametinden yetkinlik kazanır.
,1Kısacası, uzuvlâfı çalışan/faal olan bir vücut, muntazam
ve olgunlaşmaya çahşan bir hayata sahip olur. Faaliyetin zıddı olan atalet [s. 77] ise, bir tembellik, bir iştahsızlık, bir miskinlik getirir ®® ki insan mevcudiyetinden bir lezzet hissetmez, bir zevk alamaz olur. Sanki uzuvlanmn dağıldığım^'“ hisseder. Tembel bir kimse, bedensel ve psikolojik güçlerini
202 “İnsan İçin kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” Necm Suresi 53/39
203 Ulüvv Menzileti204 Hasra205 Tenemmi206 Me’luf207 Mahzuz208 Merbûtlyyet-1 Tâmme ,209 îrâs210 İnhUal
Ameli Ahlak İlmi 83
geliştirmek ve ilerletmek^“ şöyle dursun var olan özellikleri- ni2*2 de kaybeder.
Çalışıp çabalama, kimseye muhtaç olmaksızm kişinin geçimini/maddi bağımsızlığmı^ı® temin ederek bireysel mutluluğa®** hizmet eder. Çalışma ile istirahat birbirini tamsımla- yan zorunluluklardır.
İnsan, çahşıp çabalamasıyla İlim ve servet elde ederek®*® bahtiyar ve mutlu olur. Ameliyle Halik ve Hakk’ı, adalet ve meşruiyeti bilir. Vicdanmı ve kalbini tasfiye eyler. Servetiyle geçimini temin etmesinin yanı sıra “Teavenu...”®*® emri cehline uygun olarak muhtaçlara da yardımda bulunur, ha}m'lı ve faydalı eserler vücuda getirir. Vazifelerini kolaylıkla ve tamamıyla yerine getirmeye muvaffak olur ve bundan dolayı da iki cihanda^* mesut olur.
Fakirlik ve darlık, tahammülü zorlayan®*® bir durum olup düşkün®*® olam bir takım yasakİEira ve fenalıklara sevk edebilir. Agır jmk®®“ zaruretini ancak çalışmakla kazanmak hafifletir.®®*
Çalışıp çabalamak, ev düzenine®®® büyük katkıda bulunur: Her gün vazifelerini güzel ifa eden bir aile reisi veya aile fertlerinin sorumluluklarım yerine getiren kişiler, tatil bir yorgunlukla, vakarlı bir neşe ile hanelerine döner.®“ O aile de bunun karşüığı olarak kendileri için çalışan bu gayretii erkekleri [s. 78] kemali muhabbet ve hürmetie kabul eder. Herkes gücü yettiği ölçüde hizmetierinde kusur etmez, bu gayretierinden dolayı haklarında memnuniyet ve övgü meydana gelir. Bu yö-
211 Tefeyyüz212 Hususi Mevcude213 İstiklâli Maişet214 Saadeti zatiyye215 İktisabı ilm ve servet216 ‘Teavenu ale’l Birri ve’t-Takva/İyilik ve Takvada yardımlaşm.” Maide Su
resi 5/2217 Dâreyn218 Tahammülfersa219 Kiriftar220 Bâr221 Hıffet222 İntizamı beyt223 Avdet
84 Ahlak İlmi
nüyle aile, karşılıklı bir sevgiye, tam bir intizama nail olarak mesut olur.
Çalışıp çabalamayı bırakan yahut işsiz oldukları için evlerinde oturan aile reisleri ve aile büyükleri, doğal olarak sı- kmtıya düşer. Çoluk çocuğunun her kabahatini görür, aile fertleri yüz göz olur, aile bireylerinin bir diğerine karşı hür- meti/sevgisi/saygısı kalmaz. Bir de buna zorunlu ihtiyaçlar eklenecek^^ olursa, bu hâl aile için adeta bir felaket olur.
Çalışıp çabalama, memleketin intizam ve asayişine de büyük etki eder: Çalışma erbabı, çalışmanın tadım tatmış ve alnımn teriyle kazanmaya^^® alışmış olduğundan dadma işiyle gücüyle iştigal etmek ister, umumun asayiş ve rahatmm sekteye uğramasmı katiyen arzu etmez. Muvaffakiyetleriyle bağlı bulundukları devletlerine faydalı hizmetler^^® ederler.
Hâlbuki meşruiyet dairesinde mertçe çalışıp maişetlerini temin edemeyen namertler tufeyli/asalak geçinmek isteyerek halkın malına göz diker. Bunlann acizl devlete yük olduğu gibi becerikli, kumaz^^ olanlan da dolandıncıhğa, hırsızlığa başvurarak, daha zorbalan^^® yol kesiciliğe ve diğer uygun olmayan yollara saparak baskı yaratmak, memleketin emniyet ve asayişini ihlal etmek suretiyle, ticaret ve kamu servetini önemli oranda sekteye uğratabilirler. Devlet, bunlann şerleri- nin/kötülüklerinin ve şekavetlerinin/serseriliklerinin [s. 79] giderilmesi için gereğini yapacaktır. Devlet bu uğurda, hayli müsrif olmaya ve fedakârlık göstermeye mecbur olur.
Şu ifadelerden de anlaşılıyor ki çahşma erbabı memleketin intizam ve ilerlemesinin hizmetçisi;^^® tembellik ashabı ise, bu kemal ve saadetin kaynağırun 5akıcısıdır.^®° Binaenaleyh çalışma ve amelin memleketin düzen ve asayişine olan tesiri esash ve pek ehemmiyetlidir.
224 Munzem225 Kesb226 Müsmire227 Cerbezeli228 Cebbar <229 Hadim230 Hadim (güzel he ile)
Ameli Ahlak İlmi 85
Tasarruf
Çalışma ile kazanılan maUann bir miktarım İhtiyaç vakti için ayırmak^ ' ve biriktirmek/saklamak tasarruftur. Bütün ka- zancmı sarf edip ve tüketen^^a gelecekten asla emin olamaz. Hayat meşguliyetleri içinde her türlü tehlikeli işlere ® maruz olan insan, tasarruftan nasıl müstağni olabilir? “İşten artmaz, dişten artar” sözü tasarrufun esas kaidesidir. Vücudun kuvvet ve sıhhati, büyüme^® ve gelişme ®® kabiliyeti hasebiyle çalışıp çabalamaya en müsait olan gençlik zamarunda: ihtiyarlık İçinde tedarikte bulunulursa, yaşhlıktan kajmaklanan düşkünlük günlerinde hayatın zorluklan azalır. İktidar za- manmda tasarrufa riayet etmeyenler, ihtiyaç zamarunda namerde avuç açma zilletini ®® seçmek mecburiyetinde kalırlar. İstikbalini düşünmeyen ise, kendine acımamış demektir; o hâlde diğerlerinden de kendisi hakkmda merhamet beklemeye hakkı yoktur. Bundan dolayı tasarruf, meşru ve lazımdır. Fakat tasarruf, cömertliğe^ ’’ engel değildir. Çünkü:
Cömertlik
Hemcinsine mali yardımda bulunmaktır. Beşeriyet, karşılıklı yardımlaşma üzerine kurulu olduğu hâlde insanlardan^®® bir veya bir kaçınm Is. 80] üıtiyacmı gidermekten kaçınmak^®® namertliktir. Gerçekte medeni kanuna göre, cömertliğin yapılması zorunlu^^“ değildir; ancak ahlaki kanuna göre, cömertliğe itina gösterme zorunluluğu benzersiz^ ' bir haslettir. Cömerdin verdiği mal; itibar, hürmet, hüsnü zan gibi insanın hemcinsinden beklediği en büyük mükâfatİEin artüran^^* bir sermayedir. Böyle ziyadesiyle nemalandıran alışverişte
231 İfraz232 İstihlâk eden233 Mehalik234 Neşv235 Nemâ236 MezUlet237 Sehâvet238 Benibeşer239 İstinkâf240 Lazimu’l-îfâ241 Bthemta242 TeiBniye
86 Ahlak İlmi
İse zarar etme ihtimali yoktur. Ancak cömertliğin derecesini arttırarak, israf ve saçıp savurmaya*“® veyahut miktarım azaltmak*““ suretiyle cimrilik*“® ve açgözlülüğe*“® yol verilmemelidir. Her şeyde olduğu gibi cömertlikte de itidalden ayrılmamak ahlakın gereklerindendir.*“’’
243 Tebzir244 TenzU245 Buhl246 Tama'247 Levâzım-ı Ahlakiyye
Ameli Ahlak İlmi 87
ONUNCU BÖLÜM: EVE AİT VAZİFELER
İzdivaç
Bir erkek ile bir kadının izdivacı/evlenmesi bir aile teşkil eder ki evin en sade şekli budur. Demek ki ailenin esası evliliktir. İzdivaç, bir erkek ile bir kadının kendi [s. 81] rızalarıyla vücut ve maişetlerini/geçimlerini birbirlerine bağlamaİEUıdır. İzdivaç, ilk olarak doğal ihtiyaçların, ikinci olarak insanda fıtri olarak bulunan*“® toplumsallaşma eğiliminin*“® mahsul ve neticesidir. Bu iki güdüye bir üçüncü hâl eklenir ki*®® bütün ailenin intizam sebebi*®* odur. O da cismani ve ahlaki güzellikten ortaya çıkan karşılıkh sevgidir.
İzdivacm gerekliliğine ve teminine dair birçok ayeti kerime ve hadisi şerifler vardır. Hangi din ve mezhebe tabi olursa olsun kavimlerin hepsi, izdivacı en mühim kanuni müesse- selerinden saymrşlardır. Dolaj^sıyla insan fitrati onu gerekli*®* görmüştür. Yalnız başına bir insan eksik bir parçadır. İnsanm tam bir varlık olabilmesi için bir zevce/eşe ihtiyacı vardır. İzdivaç hâlinde hayat )mkü daha hafifleşir ve kolaylaşır, elem ve kederler tespit edilip paylaşıİEirak hafifletilir. Zevkler ve mutiuluklar kat kat katiamr.*®® Geçim işleri dört el tarafındcm yapıldığı için evin idaresi de doğal olcirak düzenli olur. Tasarruf ve güzel idare ailenin refahmı arttinr. Nikâhtan sonra kendini bir peder addetmeye başlayan erkeğin, çalışma ve çabalamaya, kar ve kazanca olan iştahı artar ve Cenab-ı Hak’da bir taraftan mesaisini verimli kılar.
Bekâr insan bilakis arkadaşsız*®“ ve yardımsızdır.*®® Bedensel ihtiyaçlannm giderilmesinde yardımcısı, ızdırap zamanlarında*®® dert ortağı*®’’ ve gammı paylaşanı ve gidereni
248 Merkuz249 Meyil İçtimai250 Munzam251 Bâis252 Mukteza253 Tezauf254 Reflksiz255 Malnsiz256 Dem257 Hemderdi
88 Ahlak timi
yoktur. O İnsan, ev bark ve çoluk çocuk tadını tadamamıştır, [s. 82] Yani hayatın zevklerinin en incesinden®®® mahrum kcd- mıştır ve kendi gittikten sonra dünyada vücudundan bir eser bırakmamıştır.
İzdivacın Şartlan
İzdivacın hazzı ve letafeti, kısmeti olan arkadaşm ahlak ve tabiatınm ujmmluluğundan kaynaklanır. İyi bir kadın, dünyevi hâzinelerin en kıymetlisidir. Onu aramakla bulmak pek kolay değildir. Fakat geçim rahatlığım temin için bazı tecrübî kaideler vardır ki onlara u3mlursa®®® belki seçme imkânmda isabet olabilir. Bu alışverişte kaide olarak, talip erkektir, ka- dm taüp olunandır.
Erkeğin, talip sıfatım elde®®° etmesi için ilk olarak yaşmm ve sıhhatinin yerinde olması gerekir. Avrupa kanunleın çoğunlukla“ ' jdrmi beş yaşı evlilik yaşı olarak kabul etmiştir.
İkinCi olarcik, zevcesini hiç olmazsa kuru ekmek yedirecek ve evin en zaruri ihtiyaçlarını giderebilecek kadar İş ve kazanca ve mali kudrete sahip olmalıdır.
Üçüncü olarak, ilim ve terbiye olarak kendinden aşağı olan eşini®®® İdare edebilmek ve onun kusurlarına bakmayarak, hareketlerini ve uygulamalarmı kendi arzu ve gönlüne göre dönüştürme sabır ve metanetine sahip olmalıdır.
Seçilecek kadında dahi yaş®®® ve sıhhatin şartlan aranmalıdır. Bedensel durumu hakkmda, güven duyduğumuz akrabamızın tarif ve şahadeti kâfidir. Kendisini evvelce görmekle bir şey kazanamayız, [s. 83] Hususi olarak manevi güzellikler®®* cismani güzelliklerden çok daha önemlidir. Asıl onu tahkik etmek lazımdır, fakat bu pek kolay değildir. Onu da ka- dınm kendisinden ziyade ebeveyninden, mürebbiyelermden,
258 Rakik259 Tâbiyyet260 İhrâz261 Alel-Ekser ^262 JteOka ^3 Stan264 MAasto
Ameli Ahlak İlmi 89
eğitim gördüğü kişilerden, büyüdüğü haneden, hal ve şanm- dan kıyas etmek gerekir. Kadmda, o kadar®®® malumat aramakta fayda yoktur. Hatta filozoflarca®®® tercih edilen görüşe göre, erkeği taşrada bulunduğu vakit ona mektup yazabilecek kadar ve günlük®® işlerde lazım olduğu mertebe hesap ve kitap kâfidir. Lâkin güzeP®® ahlak ve güzel bir terbiye lazımdır. Hakkıyla hanesinin hizmetini gören bir kadma, vaktini roman okumakla geçiren veya yıldızlara ait gözlemleri iş edinen kadını tercih eden erkeğin çok olmadığım düşünüyoruz. Özellikle bizden bilgili olan kadmm baskısı ve kahn altında yaşamak bir beladır.
Kan Kocanın Karşılıklı Vazifeleri
Ailenin sahibi erkektir. Ailenin hayır ve şerri, namus ve İaşesi tam olarak erkeğe aittir. Kadm, evin®®® ziyneti ve İdare memurudur. Erkek ile rütbece bir®™ olamaz ve hanenin yönetimine iştirak edemez. Kan ile kocanın ortak vazifeleri ilk olarak sadakat, ikinci olarak emniyet, üçüncü olarak saygı ve hatırşinaslık, dördüncü olarak yardımlaşmadır.
Sadakat, evliliğin ruhudur. Koca İle kansı nikâh bağı ile bağlandıklan zaman birbirlerinin olacağını taahhüt etmişlerdir. Zina, ahit bozuculuktur.®’’* Koca tarafından vaki olursa, aile dâhiline [s. 84] münhasır olması lazım gelen kuvvet ve faaliyetin, servet ve sevginin bir kısmmı harice götürerek haneyi zayıflatır. Kadın tarafından vaki olursa, bu kabahatlerle beraber veledi zinanın haksızca aileye kanşmasına ve ailenin muhabbet ve servetine iştirak etmesine sebep® ® olur. Bütün milletlerin ve kavimlerin kanunlan zinayı şiddetle men etmiştir. Bununla birlikte zinanm erkek ve kadın tarafından gerçekleştirilmesinin ehemmiyeti bir değildir.
265 Çendân266 Kudema267 Rûz-merre268 Mehâsin269 DâhU-1 beytin270 Hem-Pâye271 A h d ^ e n272 Bâdî
90 Ahlak İlmi
İkinci olarak, emniyet/güven; koca ile karısının birbirlerine güveni şarttır. Ev ile ilgili durumları birbirinden saklamamak ve bunun için de birbirinin güvenini kazanmak haneye büyük kuvvet verir. Kadımn fikirlerini ve temayüllerini erkek bilirse, ona nasihat ve rehberlik eder. Erkeğin ihtiyaçlarım kadm bilirse, onu teselli eder ve ona cesaret verir. Birbirinden emin olmayan kan ile kocanm irtibatı gerçek sajolmaz. Evle ügili olmayan şeyler, özellikle önemli sırlara ait olanlar -Bir memurun vakıf olduğu muamelatı resmiye gibi- müstesnadır.
Üçüncü olarak, saygı ve hatırşinaslık; kan ile kocamn birbirine hürmet etmesi ve birbirinin hatınnı sa3mıası lazımdır. Bu da birbirinin hukukuna riayet ’^ etmekle olur. Bu durumda güven asla sarsılmaz. ’"* İcabı hâlinde nasihat nevinden olan tekdir/azarlamayı istisna kılarsak, asılsız yere kötü muamele veya sövme ’ ® ve dövme ’’® doğru değildir, [s. 851 Baş- kalan hakkmda bu gibi muamele)^ medeni kanunlar yasakladığı gibi eşi/refiki hakkında da öncelikle bu gibi muamele yasaklanmıştır.
Dördüncü olarak, teavün/yardımLaşma; kan ile kocanm birbiriyle yardımlaşma amacı evliliğin asıllarmdan biridir. Nikâhm akdedilmesiyle iki taraf ihtiyaç yüzünden birbirini terk etmemek üzere manevi bir taahhüt altına girmişlerdir. İhtiyaç türlü türlüdür. Tümünde yardımlaşma şarttır. Mesela eşi hasta ve engelli^^ olduğu için onu bırakıveren erkek nadirdir. İşbu yardımlaşma, maddi ve manevi her iki taraf için vazifeler ve evlilik hukukunun esaslanndandır.^’’®
Kocaya Ait Vazifeler
Erkek, bünyesinin ve yaratılışının gereği olaraık daha güçlü ve kadm üzerine her zaman hâkimdir. Adalelerinin daha kuvvetli olması hasebiyle, çalışıp çabalamada daha ziyade ileri gider.
273 İstihkak ızhan274 Muhtell275 Şetm276 Darb277 AUl278 Hukuku esasiye-i zevciyye
Ameli Ahlak İlmi 91
Zor279 işlere daha fazla tahammül eder. Hamile olma durumu söz konusu olmadığı için her zaman çalışabilir. Kadmlar gibi örtünme üe mükeUef olmadığmdan tecrübe ve mesai sahası daha geniştir. Hanenin müdürü olmak üzere yaratılmıştır.
Birinci Vcizifesi zevcesini beslemektir. Kadm ne kadar zengin olsa da aklen ve dinen ekmeğini getirmek kocasma aittir. Bundan dolaja evlendiği andan itibaren erkek, iki kişi için çEdışmalıdır. Parası için bir kadm almak ve onu yalnız parası için sevmek [s. 86] ve bazen kadımn parasım j^j^p harcamak ahlak kanununa aykmdır. Gerçekte “iki çıplak hamamda yakışır” sözüne uygun davranmakla büahare pişmanlık ortaya çıkar.
Ev ve elbise gibi zaruri ihtiyaçları dahi iaşe kelimesinin içerdiği manaya dâhildir.
Erkeğin ikinci vazifesi evini ve ev halkmı muhafaza ve himaye etmektir. Hayatını ve namusunu muhafaza etmekle erkek, hareminin/evinin rehberi, nasihat edeni ve müdürü olmalıdır. Kadmm temajmUerini düzeltmek, heyecanlanm^®“ engellemek ve sakinleştirmek, onu fenalıklardan ve kötü ®* örneklerden uzaklaştırma^® ve koruma, doğru yola götürme ve tecrübesizliğinden zarar oluşmasına^®® meydan vermemeye öncülük etmek velhasıl çok kere onu bir şakirt/talebe gibi okutmak gerekir. Hanenin saadet ve refahı için dedikodu ve koğuculuk^®“ hususlanyla ilişkisi varsa onu eğitmek gerekir. Kadını kendi ahlakma ulaşmcaya^®® kadar belki erkeğe bir hayli zorluklar^®® olur, lâkin sabır ve metanet o zorluklara güzel bir devadır.
Eski kavimlerde ev sahibinin aile fertleri üzerine büyük haklan vardır. Cahüiye günlerinde Araplar ve eski Romalılar
279 Şâkî280 Teheyyücât281 Su’i282 Teb’iyd283 Terettüb284 Tezvirât285 Tevfık286 MüşkUât
92 Ahlak İlmi
zevcelerini ve evlatlannı öldürmeye kadar kendUerInl yetkili görüyorlardı. Dinî hükümler ve yeni medeni kanunlar bu muameleyi kaldırmıştır. Hatta onu dövmek dahi kanunen yasaktır bundan dolayı aüe reisi hüküm Is. 871 ve nüfuzunu şiddet vasıtaları ve kabalık ® yolundan ziyade, kendi akıl ve zekâsından, adaletinden, hakşinashgmdan, vazifesini ifaya bütünüyle bağlanmasından^®® çıkarmalıdır. O vakit onun emri daha ziyade tutulur ve hatta daha mukaddes bir hâle gelir.
Kadına Ait Vazifeler
Kadın, fıtraünm gereği olarak evde yaşar. Zor işlere, mesela uzun yol jrürümek ve daima iş yapmak gibi şeylere erkek kadar tahammülkâr değildir. Lohusalık hâli onu aylarca diğer işlerden men eylediği gibi, çocuk“ ® onu zapt eder ve haneden uz£iklaşmasma^®° meydan vermez.
Kadının birinci vazifesi erkeğine riayet ve itaattir. Erkek, hanenin kumandasından mesul olduğu cihetle her halde ev halkı ona itaatkâr^®' olmahdır. İki kumandan, evdeki den- ge2®2 yg intizamı giderir. İdare karmakarışık^®® olur. Kadmın vukufu ve tecrübesi nakıstır, kadın, çoğu durumda yanılabilir. Erkek, daha görgülü, daha vukuflu olduğu için kadını emir ve sevk altında idare eder. Zamanla ve erkeğin gösterebileceği vasıflarla, yüce ve vicdani uygulamalarla kadının itaati riayete dönüşür. Ev halkı kendilerini besleyen ve himaye eden aile reisini büyük görmüş olduklarından onlar da hep birlikte ona hürmet ederler. Bu itaat ve riayet, resmi ve görünüşte olmaktan ziyade ciddi ve kuvveth olmalıdır. |s. 88] Kadının asli vazifesi evin iç idaresidir. Erkek, paraje kazanır, kadın tasarruf ve güzel idare eder. İsraf haramdır. Erkeğin alnının teriyle kazamlam para, ailenin hakkı olmak
287 Galize288 İnkiyâd289 Tufeyl290 Tebâldine291 Mutf292 Muvâzenet293 Herc-ü Merc
Ameli Ahlak îlml 93
la birlikte ondan bir kısmını arttırarak ihtiyaç günleri için veya gelecekte maişet/geçim genişliği için saklamak ne güzel ihtiyattır. Onu beyhude yere harcamak İse, gereksizdir ve haksızlıktır.
Kadmı evde hapsediyorsunuz diyenlere cevap veririz ki: Ortcdığı silip süpürmek, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak veya onlara nezaret etmek gibi kadmın bütün flkir ve istida- dımn cereyan ettiği sahadaki meşguliyetlerden dciha meşru, daha faydah ve daha sahih ne olabilir. Bu meşguliyetler bir kadmı bütün gün meşgul etmez mi?
Talak
Boşanma/talak şeran ve aklen caiz/uygundur. Nikâh iki tarafın rızasıyla hâsıl olmuş bir akit/sözleşme olduğu için onun feshinin de mümkün olması doğaldır. İslam dinî boşanma- yı -buğz edilecek helal- addederek uygun görmüş ve erkeğin iktidar eline bırakmıştır. Bugün boşanmayı kabul eden Avrupa kanunları, nikâhın feshini mahkemenin yetkisine bıra- karak ® eşlerin her birine dahi dava hakkı ®® ile boşanmanın gereklerini ispat etme hakkı vermiştir.
Boşanma, erkeğin tercihinde^®® olmasma nazaran erkek bu hakkım suiistimal etmemeli ve aile hayatında onu hatırına büe getirmemelidir. Ahlak ilmine göre, boşamanm meşru bir sebebi vardır. Is. 891 O da ırz/namus meselesidir. Diğer sebepleri, örneğin zevce huysuz bir kadın ise erkek, bu huysuzluğu daima ortadan kaldırmaya ve onu ıslah etmeye çEihşmalıdır. Çünkü bir kadm için ikinci eş birincinin yerini tutmaz ve muhabbet de birinci ve ikinci diye sayı bakımmdan derecelendirilemez.
Şart etmek, kadına söz geçiremeyen zayıf kocalcinn tercih ettikleri, benimsedikleri uygunsuz bir araçtır. ®
294 Muallık295 İkame296 Yedi ihtiyar297 Vasıta-i Nâhemvâr
94 Ahlak İlmi
Evliliğin Türleri
Boşamanın hukuken kabul edilmediği Avrupa ülkelerinde eş seçimi gayet itinalı bir meseledir. Bu sebepten evlilikler birkaç türe a5nılır. Evlilik, haddizatmda övülen bir iş olmakla beraber, sebeplerine nazaran yakışıksız ve makbul olmayanı da vardır. Bazı kimseler aşk ve alaka saikasıyla izdivaç ederler ki bunda bir mertlik ve fedakârlık eseri görüldüğü için zahiri olarak pek parlak görünür. Fakat ihtiyatsızlık ve düşüncesizlik ile olduysa pişmanlığa sevk eder. Bir de gençlik günleri ve aşk ateşi sönünce, erkek ve kadında bezginUk ortaya çıkar ve bu da çoğunlukla ayrılıkla sonuçlanır. Bu tür evlilikler maişet/geçim hususunda bir tür serserilik demektir.
Bazıları, menfaat temin etmek amacıyla evlenirler. Kadınm malı ve servetiyle veyahut onunla birlikte olmakla bir makam kazanacaklarına güvenirler. Bu tür evlilik de makbul değildir. Akilâne izdivaç, iki tarafın tabii ihtiyaçları ve ciddi temayülleri üzerine, yetkin bir mülahaza ve mütalaa ile gerçekleşenidir. O vakit her türlü ihtiyat düşünülmüş olur. [s. 901
Elliliğin Ehemmiyeti
Evlilik, aileyi oluşturur, aileler de toplumu/milleti oluşturur. Ailelerin nifEikı/bozulması memlekete tesir eder. Evliliklerin azalması o milletin nüfusunu azaltılır. Evliliklerin artışı ve ailelerin güzel geçimi ®® ona kuvvet verir.
Her evlilik, insanları birbirine bağlayan kuvvetli bağlardan biridir. Evlat ailenin mahsulüdür. Ailede güzel geçim var ise, çocuk iyi bakılır ve iyi terbiye olunur. Ailede güzel geçim yok ise çocuk sefalet ve mahrumiyet içerisinde kalır. Çocuk büyüyüp de adam olunca, eğer ailesi nezdinde güzel ahlak kazanmış ise, devlet onun İ5â hâlinden istifade eder. Eğer aile perişan hâlde ise, yetişen çocuklar terbiyece eksik olacağından memleket için yapan ve üreten olacağına, yük olan ve bazen de giderilmesi gereken kötülük ve zarann kaynağı olur.
298 Muaşeret
Ameli Ahlak İlmi 05
Yukarıda da zikredildiği üzere bir evlilikle bir aile kurulur. Bir ailenin tesisiyle o cemiyet bir kuvvet, bir servet daha kazanmış olur.
Ana ve Babanm Evlada Karşı Vazifeleri
E>vladın varlık sebebi ®® ebeve5mi/anne ve babasıdır. Ebeveynin hastalığı, terbiyesi, serveti, rütbe ve haysiyeti evlada tesir eder. Çocuk, bedenen ve fikren büyüyüp güçlenmeye ve uzun sûre bakıma muhtaç olduğundan, hatta ona b akılmadığında
[s. 91] varhğmı sürdüremeyeceğinden,çocukların bedeni, fikri ve ahlaki sıhhatinin korunması hususunda ebeve5Tie bir takım vazifeler düşmektedir.
Bu vazifeler üç türlüdür. Bunlarda esas vazife değişmediği hâlde onun teferruatı ve uygulaması değişir. Birincisi gözetip koruma devr i , İkincisi terbiye devri, üçüncüsü gençlik®® devridir. Gözetip koruma devrinde, çocuk hıfzıssıhha kurallarına uygun surette bakılmak ister. Ebeveynin bu devrede büyük ahlaki vazifeleri yoktur.
Devri terbiyede, anne ve babanm görevleri büyük önem kazanır Hiçbir ders çocuğun ahlaki terbiyesi için kendilerinin göstereceği misaller kadar etküi olamaz. Ev içindeki iyi geçim sürekli ise, bireyler birbirlerine karşı yapmcikla mükellef olduklan görevleri yerine getiriyorsa, onlan gören çocuk uyanık/akılh®°® olur. Aksi takdirde çocuk zarar gören®®"* olur. Evladmm terbiyesine dikkat etmeyen ebeveyn ve çocuğun diğer cıkrabalan hakkmda devlet müdahale eder.
Üçüncü devrede ebeveynin ve akrabamn vazifeleri hafifleşir. Çocuk bü5myüp adam olduğu için geriye onu sevmek ve korumak, onun için fedakârlık etmek, ihtiyaç anında ona yardım etmek gibi belirli vazifeler kalır.
299 Bâls Vucud300 Müşrif fena301 Hidane302 Şebâb303 Mütenebbih304 Mutazamr
96 Ahlak İlmi
Ebeveynin ve akrabanın, evladı koru5mcu tutum içinde olmaları, fıtri açıdan uygun gibi görünse de yeri geldiğinde bir diğerine tercih olunmasına medeni kanunlar müsaittir, (s. 92]
Çocuğun, Ana-Babaya ve Akrabaya Karşı Vazifeleri
Bu kısım vazifelerin esası nimete şükran, yani görülen ipliğe karşı benzeriyle mukabele®“® mecburiyetidir. Çocuğun talim ve terbiyesi, sıhhati, serveti, mesleği, haysiyeti hatta hayatı, ebevejmin vakan olarak görülür. Onlar, yalnız bizi doğurmakla yetinmepp her gün gözleri ve elleri üstümüzde olarak bizi büyüttüler ve hayatımızı muhafaza ettiler. Çalışıp çabalayıp kazandıklanndan tasarruf ederek, bizim eğitim ve öğretimimizi (talim ve terbiye) sağladılar. Bu nedenle bu kadar iyilik-' ten dolayı biz de onlara karşı, ödememiz gereken bir bor箓® altma girmişizdir.
Beizi hayırsız evlat, “Ne yapajam, beni dünyaya getiren peder ve valide midir? Onlar benim vücudumdan mesul ve bana karşı ettiklerine mecbur idiler. Mecburiyet bende yoktur.” demişler ise de doğru değildir. Çünkü hayat, haddizatinda bir nimettir ona sebep olan ana baba bize lütfetmişler demektir. Hayat, bize acı veriyorsa kendi kusurlanmızdandır. Ebeveyn ve akrabamız, bizi tashihe ve o gibi kusurlardan korumaya çalışmışlardır. Herhalde onlar bize iyilik etmeye çalıştilar, biz bir kötülük yaparsak sorumlusu onlar olamaz. Fakat iyiliğimizin bü}mk sebepleri onlardrr. Ana babamızın ve akraba- lanmızm bizlere sağladığı nimetlere şükran duymak, onlara saygı ve hürmet®“’’ göstermek gerekir. Bizce en fazla saygı ve hürmet gösterilmesi gerekenler onlardır:
İlk olarak, onlar hayatin maddi ve manevi zorluklarma®“® bizden daha fazla vakıftırlar dolayısıyla bu hususİEirda bizden daha avantajlıdırlar. Duruma göre, en büyük lütuf |s. 93] ve
305 Mukabele bi’l-nüsal306 Deyn307 Hissi ihtiram308 Müşküât
Ameh Ahlak İlmi 97
İltifatı en iyi nasihati ve her an ve mekânda en eli açık®°® cömertliği®*“ ve himayeyi onlardan görürüz.
İkinci olarak, menşeimizi unutimiayız. Ebevejmimize göstereceğimiz hürmet, yalnız kendilerinde kcdmayıp var olan bütün ailemize ve hatta bilcümle atalanmızı ve geçmişlerimizi kapsar. Onlarm şöhreti, şanı ve mesaisi nesilden nesile tevarüs ede ede nihayet bizde toplanmıştır.
Ebeveyne karşı çocuklarm vazifeleri üç kısma ayrılmıştır. Bunların her biri yukanda açıklanan üç aşamadan birine aittir.
İlk devrede çocuk/sabî akh ermediği cihetie vazife falan bilmez, yalnız büyükleri ne söylerse onu dinler ve ona itaat eder.
İkinci devrede, düşünmeye ve anlamaya başlarız. İtaatin lüzumunu terk ederiz. Ebeveynimizin mesaisi bizim menfaatimizi gerçekleştirmeye yöneliktir.®** Onlarm günlük işlere®* vukufu, bizden daha fazla olduğundan, orüarm göstereceği yollara gitme lüzumunu hissederek bu hususu alışkanlık hâline getirmeliyiz. Yaşımızm, çalışma ve faaliyetimizin günden güne artmasıyla vazifelerimizin de artiğmı keşfetmeliyiz. O ana kadar ebeveynimize yük olduk, o yükü hafifletmeye, yani ürettiklerimizle yaşamak için gerekli şartlan hazırlamaya çalışmalıyız. Velhasıl çalışıp çabalamaya alışmak, mesleğimizi belirlemek gerekir; eğer belirlemişsek onda yükselmeye heves etmek gerekir. Vazifelerimizi yerine getirme, vakanmızı koruma ve eğitim bağlammda bizi aydınlatmak®*® ve terbiye etmekle görevli olanların nasüıaüerini ve emirlerini mümkün mertebe tam tarruna tutmalıyız. İkinci devrede bulunduğumuz müddetçe bu hususlara uymak bizim için zorunluluktur.
[s. 94] Üçüncü devrede bü3mdük, adam olduk. Maişet/ geçim vasıtalanmızı tedarik ederek ebeveynimize ihtiyacımız kalmadı. Tecrübelerimizin günden güne çoğalmasıyla heıreket
309 Civanmerdân310 Sahâvet311 Hadım312 Umûr-u kevniye313 Tenvtr
98 Ahlak İlmi
tarzımızı kendimiz belirledik. Her ne kadar sorumluluklan- ımzı bilip mesleğimizi belirlemişsek de yine onlara minnettarlığımız devam eder. Özellikle büyüyüp dünyevi meşakkatleri tattığımız zaman ebeveynimizin bizim için neler çektiklerini takdir ederiz. Bizim kuvvetimiz onlarm zaafım doğurdu. Zira onlar ihtiyar ve aciz oldular. Bundan dolayı muamelemiz o zaman tam bir koruyup kollamaya döner, 3öne nasihatlerini dinleriz. Aileye ilişkin işlerde görüşlerine müracaat ederiz. Şahsımızca müstakil olsak da menşeimizden katiyen ayrılmış olamayız. Eklenme®'“* meselesinde sırf onlarm görüşüyle hareket etmek lazım geliyor. Çünkü izdivaç ile hariçten bir zatı ailemizin içine sokaca^mız için onun hâl ve şanım kendimiz çok iyi tahkik edemeyeceğimizden aile reisliği hakkma malik olan ebeveynimizin nzasmı tahsil etmeliyiz.
Ebeveyn ve akrabamızdan muhtaç ve aciz olanlara madden ve manen yardım etmekle de mükellefiz. Çünkü büyüyerek ihtiyar ve za3of olan akrabalarımıza göre ileri bir aşamaya geldik. Bizim ihtiyaç ve zaaf zamanımızda onlan zorlayan vazife, şimdi bizim üzerimize 5mklendi. O vakit onlara karşı akitieştiğimiz borcun ödenme®'® zamanı geldi. Onlar hayat- lannı, kuvvetlerini, mallannı bizim uğrumuza sarf ettiler ve harcadılar, [s. 95] Şimdi biz de kazancıımzm bir kısmını onlara ayıracağız. Maddi olarsık yardım ettiğimiz hâlde asla sadaka rengini vermemeliyiz. Pederimiz üzerine bir hak satm almak zanmnda bulunmamahyız. Bilakis, kalbine ve nezaketine asla dokunmayacak şekilde borç öder gibi görevlerimizi ifa etmeliyiz.
Manevi yardımlaşmaya gelince, onlan teselli etmek, hastalık ve yaşlılık®'® ile zajnflayan metanetlerini ikaz eylemek, sözlerinin ve tavırlannm çekilmez bir hâle geldiği sürede bile kusurlarına bakmayarak hatirlarmı okşsımak boyun borcudur.®*’ İlk zamanda bir parça soğuk muamele, ebeveyn
314 Teehhül315 Te’diye316 Şeyhuhat317 Vecibe-1 Zimmet
Ameli Ahlak İlmi 99
İle evladm araşma büyük aynlık®'® bırakır ve ebeveynin kalplerinin yönelimini®'® ve hayır dualarını giderir.
İslam dini ve medeni kanunlar, muhtaç ve zayıf olan ebe- vejnı ve akrabalar hakkmda evladın maddi yardımda bulunmasını ve onlan korumasım zorunlu kılmıştır. Onlarm beslenmesi, giyinmesi ve iskâm evlada borçtur.
Akrabanın Birbirine Karşı Olan Vazifeleri
Bireyleri arasmda sevgi ve uyum olan bir aile, kuvvetii ve mesuttur. Bir asıldan çıkıp® “ da ajoı ayn haneleri teşkil eden aile üyeleri birbirlerine karşı manevi yardım ve maddi koruma® ' ile mükelleftir. Kalplerde muhabbet ve sevgi® var ise, işbu yardımlaşma ilkesi ağır gelmez. Lâkin muhabbet olmasa dahi vazife bakidir. Mesela fena bir adam kardeşini reddedebilir, fakat damarlarmda cereyan eden kamn aym olmasma çare bulamaz, [s. 96] Bundan dolayı akrabamızdan muhtaç olanlara bakmak, yalnız insani vazife değildir; daha kuvvetii ve mecbur olan eve ait vazifelerdendir.
Akrabanm en yakım kardeşler olduğundan aile reisinin vefatmda geride kalan evladm baba ocağım söndürmeyerek müşterek olarak hanesini ve işini idame ettirmeleri/sürdürmeleri ve idare etmeleri ne kadar güzel olur. Sermaye paylaşılmadıkça birkaç elin birlikteliğiyle, iş güçlenir ve büyür. Kardeşler hukukça eşit iseler de yaşça en bü}iük olanda bir riyaset/yöneticilik hakkı öncelikli olarak vardır. Çünkü daha önce dünyaya gelmesi ve ailenin muhabbetinden, servetinden, yardımlaşmasmdan daha çok zaman faydalanmış olması ve geçim dünyasmda daha fazla bulunması nedeniyle yaşça en büyük olan kardeşin meselelere vukufiyeti, tecrübesi, refahı ve bazen de zekâsı o oranda artmıştır. Bu nedenle yaşlı ve zayıf olan akrabalannm yerini tutması lazım gelip küçüklere bakması ve babalık etmesi gerekir. Buna karşılık küçüklerin
318 Tefrika319 Teveccüh320 Tefrl’321 Sahabet322 Meveddet
100 Ahlak hmi
de büyüklere riayet etmesi, onların sözünü dinlemesi, icat» hâlinde görüşüne müracaat ve itaat etmesi lazmıdır. Gerçekte bu hâkimiyet ve İtaat, baba Üe oğul arasmdaki gibi kesin değildir: fakat ailenin refah ve saadeti ve küçüklerin menfaati noktayı nazarından gereklidir.Büjrüğün emri nasihat, küçüğün itaati riayet kabüindendir.
AUe Fikri
Ebeveynin şan ve şerefiyle ve hatta iyilikleriyle şöhret bulması, çocuklarına da intikal eder; halkm ilüfatmı kazanmaya sebep olur. Bununla birlikte ana babanm yaptığı yanhşlık- larm® * da onlarm çocuklarmdan insanicinn kısmen de olsa uzaklaşmalarına ve haklarında da umumi bir nefrete [s. 97J sebep olabileceği her gün görülmektedir. Hatta günümüzde akrabalık bağlarımız bulunan ve akitieştiğimiz insanlardan, görüştüğümüz ve ahbap kabul ettiğimiz dostiardan bile iyi veya kötü tesir gördüğümüz inkâr olunamaz. Bundan dolayı kardeş ve akrabamızm durumuna lakayt kalmamız uygun olmaz. Bir aile tam bir bütün teşkil eder ki her parçası, her azası, fazilet veya edepsizliğiyle kadir ve kıjnnetini arttırır veya eksiltir. Aile bireyleri aralarında karşılıklı bir kefaletie bağlıdır. İşte aile fikri bu karşüıklı bağ sonucunda oluşur. Bu fikir, her türlü şahsi rekabeti, çekişmeyi ve nifakı yasaklamaktadır. İçinde nifak olan bir aüe, mesut ve metin olmajap perişan ve dağınıktır. Tabiatiyla bütün aile üyeleri aynı derecede civanmert ve güzel ahlakh olamaz. Aile İçinde huysuzlar ve bu bağı önemsemeyenler de vardır. Onu bilerek ıslahma çalışmak, diğerlerine yüklenmiş bir vazifedir. Ailelerin güçlü olmasmm hükümet ve devletin de güçlü ve kudretii olmasmm temeli olduğu tarife muhtaç değildir.
Büyüklerle Küçükler ve Efendilerle Hizmetçiler Arasındaki Karşılıklı Vazifeler
Bu kısım vazifeleri de eve ait vazifeler bağlamında sayabiliriz. İnscmlar doğduklarmda bedeni kuvvetieri ve fikri istidatları
323 Mukteza324 Kabâyiiı
Ameli Ahlak İlmi 101
eşit olarak doğmazlar ve tamamı herhangi bir hizmete ehil değildir. Bundan dola}^ insanoğlu yaratilış olarak eşit olmadığı gibi cemiyet içinde haiz olduğu mevki itibariyle de eşit değildir. Bir de [s. 98] yaşı ve tecrübesi fazla olanm diğerleri üzerine üstünlüğü ve hâkimiyeti doğaldır. Bu da eşitilğin yokluğunun® ® en basit sebeplerinden birisidir.
Dolaj^sıyla dünyada geçim temin etme yollarmm tamamında amirler ve memurlar, müdürler ve tâbller, büyükler ve küçükler vardır. Bu bağlamda güzel münasebetierin ve kamunun menfaatinin sağlanması ve hatta bireylerin özel yeteneklerinin bilinip korunması şarttır.
Büyüklerin Hukuku ve V^ifeleri
Büyüklerin küçüklere karşı hakkı, hâkimiyet ve vazifesi lütuf ve mürüvvettir. Hâkimiyetin rnenşei her ne olursa olsun meşru ve lazımdır. Hanelerimizde hizmet edenlerin nasıl amiri isek, herhangi bir idarenin reisi de mesela bir fabrika sorumlusu veya ticari bir şirket müdürü mesuliyetindeki müstahdeme karşı bu açıdan amir ve hâkimdir. Çünkü o, öncelikle alana ait bilgisi, görgüsü ve vukufîyeti açısmdan tercih edilen kişidir. İkinci olarak sermayedarına karşı birinci derecede mesuldür. İşçisine ücret veren bir fabrikatör, fabrikasmm menfaaüerini koruma dairesinde itaat edilen kişi olma hakkına sahiptir. Fakat bu hâkimiyet mürrikün mertebe manevi olmahdır.
Çahşanlanmn bireysel menfaatierini ve haklarım gözetmeli ve onlar hakkmda kerim ve müşfik olmahdır. Terbiye ve ahlaklarında, mesleklerinde bir kusur gördüğünde, nasihat ederek ve öğüt vererek ıslaha çalışmak amire ait vazifelerdendir. [s. 99]
Küçüklere Ait Vazifeler
Küçüklerin, büyüklere karşı vazifeleri, itaat, riayet ve istikamettir; yani dosdoğru hareket etmektir. Küçükler kabul ettikleri hizmette büyüklere itaat ve riayetie mutiaka mükellef
325 Ademi Müsavat
102 Ahlak İlmi
tirler. Bu hususta büyüklerin ehliyetini söz konusu etmeye haklan yoktur. Büyüklerin hâkimiyeti yalmzca ağırbaşlılık ve olgunlukla tesis edilir. Fakat bu itaat ve riayet adap ve meşruiyet sınırlan dâhilindedir. Bü5mkler, küçükleri yaptıklan iyi ve güzel şeylere göre taltif etmeli ve onlara mükâfat vermelidir. Buna karşılık, küçükler de büyüklere karşı dosdoğru olmakla ve dürüst davranmakla mükelleftirler.
Ameli Ahlak İlmi 103
ONBİRİNCİ BÖLÜM: MEDENİ VAZİFELER
Ecdadımızm ve bizim doğup büyüdüğümüz memlekete mensubiyetimiz aşikârdır.® ® Onu sevmek ve her nerede bultmursak bulunalım onu unutmamak medeni vazifelerimizdendir. Memleketimizin insanlanmn tamamı ajmı kanuna tabi ve kalpleri aym hissiyat ile dolu olup devlet diye isimlendirilen [s. 1001 heyeti umumiyeye/soyut varhğa hepimizin el birliğiyle sarılması medeni vazifelerlnuzin esasıdır. Ecdadımızı bağrmda ba- rmdıran memleketimizin İnsanlan ahlakı, adetleri, menfaatleri ve nasibi itibariyle birdir. Memleketimiz insanlan, çoğunlukla lisan ve mezhep hususımda dahi müttefiktir. Aym memleketin adamlan arasmda iyi ilişkileri gerektiren sebepler gayet çoktur. İşte milletin ferüeri böylelikle tek bir şahıs hâline geUr ki onu da memleketten ayn düşürmek mümkün değüdir.
İnsanda ilk gördüğü şeylere karşı sevgi hissetmesi tabU bir durumdur. Çocukluğumuzdan beri içinde yaşadığımız köyü- müz® ’' bile bize diğer yerlerden®^« daha tatlı gelir. O muhabbeti arttırmak terbiyeye aittir.
Ajmı memlekette doğanlar, aym şeyi sever ve aynı şeyle iftihar ederler. Bu ortak duygu, aralannda kardeşçe bir münasebet tesis eder. Vatandaşlann birbirini sevmesi bu ortak histen kaynaklanır.
Bir memleketin hailkı olmak ve karşüıklı muhabbet duygusu ile yaratümış bulunmak, o halkm selamet ve refahmı temin etmeye yeterli değüdir. Güçlü bir devletin sağladığı güvenlik ve adalet ortanunda rahatça yaşayabümek mutlak bir gereklüiktir. Devlet, aym kanuna tabi oİEin insanlann birlikteliğinden ibaret olmasma nazaran bireyler, topluma karşı bir sözleşme ile bağlanmıştır. O sözleşmejri ihlal etmek diğerlerinin menfaatlerine ve umumi sözleşmeye [s. 1011 aykın olduğundan Üılal derecesine göre, ceza® ® kanununda belirlenen müeyyidelere sebep olur.
326 Derkâr327 Kaiye328 Mevakı’329 Mücâzât
104 AMaktIrni
Memleket Ehlinin Vazifeleri
Memleket ehllnin/hâlkın birinci vazifesi, ulu’l-emrin/yönetl- cUerin emrine itaattir. Yöneticinin emrine İtaat düıln vaciplerindendir. Ayet-i Kerime’de “Cenab-ı Hakka ve Resulüne ve sizden emir sahibi olanleıra İtaat ediniz” buyrulmuştur.®®° Düzenli memleketlerde değilse bile kabile ve aşiretlerin hüküm sürdüğü toplumlarda, hüküm ve emir sahibi olana/yöneticiye itaatin lüzumu ve zorunluluğu mutlak görülmüştür. Çünkü bu, cemiyetin intizammı temin, gerek bireylerin tek tek, gerekse toplumun tamammm hukukunu muhafaza, amme menfaatini himaye, devleti dış düşmanm saldınlanndan ve İçerde de her tülü şerlerden, kötülüklerden korumiik için gereklidir. Bununla birlikte, bireysel amaçlan ve temayülleri toplumun faydası cihetine meylettirmek,®®* devletin medeni hukukunun zorunluluklanndan ve düzenliliğinin gereklerinden olan ve vergilerini toplamak, kanunlannı icra ve askeri idare etmek için her cemiyetin başında bir hükümdann varlığı gereklidir. Hükümdar, ülkenin güçlerini bir elde toplayıp bir araya getirir ve devlet manasının içerdiği yukanda zikredilen toplumsal sözleşmenin bağıdır. Bağ gevşeyince memleketin kuvvetinin dağılması muhakkak olacağından hüküm- dcinn emrine tabi olma ve itaat zorunludur.
Biz ise, anlajnşma tabi olduğumuz®® vekil-i nebi-i Ekrem, velî-i nimet-i bî minnetimiz®®® [s. 102] padişahımız efendimiz hazretlerinin bütün emirlerine ve lrade-1 hümayunlanna itaatkârız. Fermanlanna uymakla beraber,®® clhandarhğınm sıhhat ve afiyetinin®®® devamı ve halifeliğinin gücünün büyüklüğünün/şevketinin artması ve Osmanlı ülkesinin®®® tüm afetler ve musibetlerden korunması,®®’’ sulh ve salah/esenlik ve banş içinde olması, her tür medeni geUşmelerden/ürünler-
330 Nisa Sûresi, 5/59.331 İmâl332 Metbu’333 Bize yaptığı iyilikleri başımıza kakmayan334 Fermanber335 CÜıandari f336 MemâlÜc-1 Mahruse-i Şâhâne337 Masun
Ameli Ahlak İlmi 105
den®®® istifade etmesi İçin beş vakit duacıyız. Kendileri, Zülu’l- lâhi fi’l-âlem®®® ve “el-muluku mülhemün”®° sımna mazhar olmakla bizim sadık ve itaatkâr nazarlanmızda mukaddestir. Memleketimizin SEihibi ve ırz ve mal gibi bilcümle medeni haklanmızm hamisi ve intisabıyla iftihar ettiğimiz® * Osman- lılığm nokta-i ulya-i şerefi olmalarıyla nzayı hümayunlannı tahsil eylemek ve teveccüh ve hayır duayı veliyyi ni’amîlerlne naü olmak mucib-i felahımız ve zati hUafetsimat-ı şahanelerine sadakat ve istikamet birinci sıfatimız, uğur-ı cihanbanlle- rinde fedayı can etmek ehass-ı a’mal-i bendekanımızdır.
Padişahm yüce bujTuğu®“* ile vazedilerek yürürlüğe konulan devlet kanunlanna İtaat de anlaşmamızm gereğidir. ®‘‘® Halkm tamamı®"* kanunlarm korumasmdan/himayesinden istifade ettiklerinden dolayı ona tam olarak riayet etmekle mükelleftirler. Meşru şartlar® ® dâhilinde kanunlara riayet etmeye çabalamaya bilkuvve vazifelidirler. Kanuna riayet etmeyen adam, kendi fayda ve amacına uygun bir hüküm seçmiş demektir ki her birey, bu şekilde davranırsa, toplumun dar- madağm olması doğaldır.
Vergi
Is. 103] Devletin yapması gereken bü5rük işler ve bunlann yapılması için gerekli olan kurumlann®“*® yönetimi ve sürekliliği için de birçok vasıtalara ihtiyaç olup bunlann sağlanması noktasmda herkesin üzerine düşen vazifeler vardır. Bireylerin kazançlan bunlann yapılması için tek başma yeterli değildir. Fakat onlann gelirleri, devlet hâzinesi denilen merkezde toplanırsa bu İşlerin yerine getirilmesi için güçlü ve yeterli olur. Verginin tarifinde diyebiliriz ki, kcimu menfaatine ait işlerin ve mesainin yerine getirilmesi ve memleketin yönetiminin gerek-
338 Asar-ı Umrani339 Allah’m yeıyüzündekl gölgesi340 Hükümdarlar Allah’m İlhamda bulunduğu kullardır.341 Müftehir342 İrâde-1 Senlyye343 Fâriza-ı Zimmet344 Kâfîeten345 Dâire-i Meşrulye346 Müessesâtı Nâflaı Azime
106 Ahlak İlmi
lerinin yapılması ve bunun devam ettirilmesi için halkm her birinin kazancmdan ve kârmdan ayınp verdikleri bir hissedir. Verilen yer, doğal olarak devlet hâzinesidir. “Vergi, bireylerin idare ve idamesine mûteselsilen/birbirine bağlı olarak kefil olduklan memleketin asayiş ve selametinin temini bağlamm- da veregeldikleri sigorta taksiti gibidir veyahut devletin büyük hizmetlerini daha ziyade kolaylaştırmak, rahatlatmak ve bü- 5Tütüp güçlendirmek hususunda müşterek abonman bedelleri gibidir” diye tarif edenlerde olmuştur. Bundan dolayı vergi, hakka ve hukuka uygundur.®* “Sosyalist”lerin bu konudaki zayıf itikatlan batıldır ve çürütülmüştür. Vergi ile mükellef olanİEir, görevlerini yerine getirmez ve vergi borçlanm ödemezlerse, genel yapınm®*® devamı tasavvur edilemez. Akçe/ para devlet katmda can su5m konumunda olduğundan onun kaynağı kurujoınca susuzluktan yok olmak doğaldır.
[s. 104] Fakat vergilerin belirlenip teklif edilmesi de, iktisat ilminin ilkelerine uygun olmalıdır. Yani adîdet ve uygunluk gibi vasıflar arsmıak hükümetlerin ve kanun ko5mcularm nazan dikkatinden uzak®*® tutulmamalıdır. İktisat ümi, vergilerin miktarlannın oranlarından ve hesaplamasmdan bahseder. Vergilerin belirlenme şekillerinin adalete uygun olmasını tajân etmek ilmi ahlaka aittir. Vergilerini zamanmda ödemek ve diğer vatandaşlarına da bu fikri benimsetmek medeni vazifelerdendir. Kasten ödemejâ geciktirenler kamu hizmetlerinin engellenmesine®®“ veya gecikmesine sebep olurlar ve büyük mesuliyet altında kalırlar.
AskerUk Hizmeti
Yukanda açıklanan sebeplerden dolaja askerlik hizmeti de halkm tzımamma ait bir vazifedir. Askerlik hizmeti de bir vergidir; fakat bedeU Akça/para değil, kandır. Biz küçükken büyüklerimiz bizi muhafaza ettiler. İhtiyarladığımız zâman bizi gençler muhafaza edeceklerdir. Bundan dolayı bedensel güç-
347 Makrûn348 Btoayı Umumiye349 Dür350 Avk
Ameli Ahlak İlmi 107
lerimizin en olgun olduğu dönemde biz de o vazife ile mükellefiz.
Böylece askerlik hizmetinin şamil ve mütekabil olması lüzumunu ispat ederiz. Fakat askerlik hizmetinin maksudu/ amacı daha âlidir/joıcedir. {s. 105] Bütün insanlar ölümlüdür ve bir diğerini doğurandır.®®* Daim olan heyeti umumiye yani devlettir. Devletin gücü/kıvamı ise vatandaşlannm kavmiyeti, hükümeti asliyesi, ahlak ve adetleri, mezhebi, lisam itibariyle olduğundan bunlara suikast niyetiyle silahh olarak®® hücum eden ve mukaddes vatan toprağım ayaklar altma®®® alan düşmana karşı ko}TOak memleketlinin en büyük vazifesidir. Bu vazifeyi inkâr edenleri veyahut yerine getirmeyenleri heyeti umumiye/kamuoyu reddeder. Her batmdan/nesilden sonra o batna/nesle mensup adamlar çalışma ve ilerlemelerine göre, devleti kuvvetli veya zayıf bırakırlar. Pederlerin kabahatinden evlatlar ceza görmüş®®* olurlar. Askerlik vazifesinde tembellik etmek®®® hem geçmişimize hem de çağdaşlanmıza karşı küfranı nimet ve sözleşmeye karşı büyük vefasızlıktır.®®®
Asker firarileri haddizatmda reddolunduğu gibi kanuni olarak da hak ettikleri cezaj^ çekmek zorundadırlar. Askerin vazifesi canını feda etmektir. Bundan kaçmamakla beraber fedakârhğı faydah olmalıdır. Sefer vaktinde askerde iki sıfat aranır: Biri “cesaret/şecaaf’tır ki, tehlike karşısmda geri dönmemek manasmdadır. Diğeri “ihtiyat”tır ki, gereksiz yere nefsini tehlikeye atmamaktır. Subay/zablt, askerini esirgemekle/korumakla mükelleftir. Zira bir adam bir kuvvettir, memleket kuvvete muhtaçtır, beyhude yere onu zayi etmek yakışmaz. Hatta subay bile fedakârlıkta eh sıkı®® olmamakla beraber kendini göz göre göre tehlikeye®®® atmamalıdır. Zira maiyetinin/emrindeki askerlerinin başı odur. O gidince mal-
351 Mütevâlld352 Mûsellahan353 Pâ-mal354 Dîde355 Tekâsül356 Ğadr357 Mûmsik358 Muhatara
108 Ahlak İlmi
yeti başsız bir vücut gibi kalır, [s. 106] Askerin vazifesi subayının emirlerine tam olarak itaat etmektir. Askerliğin sisteminin ruhu itaattir.
Hükümet Memurlannm Görevleri
Memur, devlet hizmetine girmekle nefsini ve malumatını ve yeteneklerini/istidadım kiraya vermiş demektir. Lakin bu kiraya verme, işçinin veya hademenin efendisiyle olan kiralama akdi kabilinden değildir. Bir hademe hizmet ettiği efendiyi terk ederek başka bir kapıya müracaat edebilir. Hâlbuki memunm bir ikinci kapısı olmadığmdan hükümet kapısmm özel olarak ®® hizmetçisidir. Bütün emirlerini icraya ve nzası- m kazanmaya gerektiği ölçüde meşakkatierini çekmeğe mecburdur. Onun için memur bireysel yeteneklerini ve bilgilerini bir şekilde hükümete satmış ve büsbütün onun mülkü olmuş demektir. Hükümetin memurlar üzerinde hâkimiyet hakkı mutlaktir.
Memurun vasıflan “sadakat, istikamet, devam, gayret ve sebaf’tir.®®” Gayret ve sebatia çalışma memuriyetin sıfatidır. Manası mülk ve devletin ve onlarm sahibi ve hamisi olan zati akdes padişahmm saadet ve selameti uğruna manen ve cismen vücudunu vakfedip varlık nedeni olarak onlan bilmektir. Kalbin sadakati en büyük ziynettir. Kalbi sadık hislerle donanmış olan®®* dünya ve ahirette mesut ve bahtiyardır.
[s. 107] Devlete hizmette istikamet/doğruluk, güzel ahlak ve tavır sahibi olup en sade tarifi, kamu menfaatini hususi menfaatlere kesinlikle kanştırmamak demektir. Hatır ve gönül ile veya rüşvet gibi kötü bir vasıtayla iş gören memur, istikamet, dürüstiük sıfatim bırakmıştır. Yolsuz yere aracıhğa mecbur olmak dahi aym kabahati seçmektir, özellikle rüşvet, hakkı iptal eyleyeceğinden onu kabul eden memur, işleri ehline tevdi etme emri celiUne karşı asi ve hakkım tağyir eylediği adamlara karşı zalim ve bütün memlekete karşı münafık
359 Hasseten360 İkdâm361 Mütehalll
Ameli Ahlak İlmi 109
ve muharip/savaşan olur. Rüşvet veren®® ve rüşvet alan®®® malum olmuşlardır. Bir de her zamanda tecrübe ile sabittir ki haram mal, hiçbir zaman boğazdan geçmez. Haram malm geçici®®“ bir faydası olsa da akıbeti hüsran olur.
Devam ve gajnret, memuriyetin övülen vasıflanndandır. Devam, vaktinde işinin başmda bulunmaktır. Hizmetimizin başmda özürsüz bulunmadığımız zaman göreceğimiz iş, yapılmadan®®® kalır ve devlet maslahatı geri kalır®®® ve tehire uğrar. Bundan bazen maddi olarak ve her halükârda manevi olarak mesul oluruz. Devamsızlıkla adı çıkan memurun ilerlemesi sekteye uğrar.
Her gün işimizin başmda bulunup da boşu boşuna vakit geçirir isek, ne faydası olur?
Yukanda belirtilen nitelikler, devlet memurunun görevleri arasında olup®®’’ mutlak ve değişmezdir.®®®
[s. 108J Bu hususlarda aksamayı uygun görürsek mesulü doğrudan doğruya biz oluruz. İşi başkasma yönlendirmek sorumluluğu üzerimizden atmak olamaz. Mesela bir kalem efendisi/birim amiri, memura danlıp da devam ve ga}Tette tembellik etse, onun mesulü kendisidir. Çünkü kendisi birim amirinin hizmetçisi olmayıp devletin hizmetçisi olduğundan seçtiği rehavetin zararlan devlete aittir. Devlete en güzel şekilde hizmet etmek hususunda hiçbir vakit, hiçbir sebepten dolayı geri durulamaz. Himmetsizliğin hiçbir özrü ve şartı olamaz.
Memurlann İki smıfı ahlak ilmine göre, mümtazdır/seçkindir. Birincisi hâkimler, İkincisi de mürebbiyeler/eğitimci- lerdir. Bir milkin/yönetimin manevi, dâhili güçlerinin önde geleni ve hükümete terettüp eden mühim vazifelerden biri,
362 Râşî363 Murteşl364 Muvakkat365 Muattal366 Avk367 Ma’dud368 La 3îetegayyir
110 Ahlak ilm i
vatandaşların hukukunun muhafazası maddesidir. Bu da hâkimlere yüklenmiş, emanet edilmiş bir sorumluluktur. Adalet yolundan®®*» sapan®"° hâkim, bireylerin hükümete karşı tam olması gereken güveninin azalmasma sebep olur ve kendisi vicdamna karşı hareket ederek halka dahi bu yolda kötü örnek olur. Eğitimcüer de terbiye bölümünde açıklandığı üzere, memleketin istikbali olan gençleri hazırlamaya®"' memur olduklarından vazifeleri gereğince büyük sorumluluk sahibidirler, [s. 109]
369 Minhâc370 İnhiraf371 İhzâr
Ameli Ahlak İlmi 111
ONİKİNCİ BÖLÜM: İNSANİ VAZİFELER
İnsan tabiatıyla medenidir, toplumsal bir varlıktır. Diğer canlılar gibi yalnız yaşayamaz, mutlaka toplumla yaşamaya muhtaçtır ve bu ihtiyacı, maddi ve manevi olarak apaçıktır. Bireysel yetileri, yaşaması için gerekli olan ihtiyaçlarım tedarik için yeterli değildir. Hatta soğuğa ve sıcağa ve hastalıklara ve vahşi hayvanlara karşı nefsi müdafaaya bile kadir olamaz. Yalnız kalırsa, fikri açıdan da gelişme gösteremez. İnsanlığm ilerlemesi, fikirleri paylaşma ile hâsıl olmuştur.
İnsanm ashmn ve kaynağmm bir olması, duygu ve eğilimlerinin benzerliği insanları birbirine yakmlaştırdığmdan mezhep, lisan ve kavmiyet farklarım öncelemezsek insanlarm tamamım tek bir toplum/heyeti vahide şeklinde tasavvur edebiliriz. Önceleri insan nevi, bir aileydi ve bütün insanlar da kardeşti. Ailenin bireyleri aynı ihtiyaçlara tâbi’, ajmıı tehlikeli şeylere maruz, aym mesudiyete doğru yönelmiş olduğundan birbirine yardım ile mükelleftir. Her birey, diğerlerine yardım etmekle kendi mutluluğunu/mesudiyetini azaltmaz ve her birey bir acı, üzüntü yaşadığmda bunun ailesini de etkilemesi doğaldır. Dolayısıyla insanların [s. 110] karşıhklı münasebetleri temelsiz ve keyfi olmayıp bir takım kural ve kanunlara tabidir. Bu kural ve kanunleıra uymakla bireyler arasında ijd hâl/durum sağlanmış olur. İşte ahlak ilminin “İnsani Vazifeler” ismini verdiği bu kural ve kanunlardır.
İnsani vazifeleri iki sınıfa tasnif edebiliriz. Bunlann her biri, akü yetisinin iradeye taalluk eden iki tür hükümlerinin bir şekline karşılık gelir: Yap, yapma. Dolayısıyla birinci sınıf vazifeler, diğerleri hakkmda yapacağımız fiilleri ve ikinci sınıf da yapmayacağımız fiilleri kapsar. Birinci smıfa “Yapılması Gereken Vazifeler” ve ikinci sınıfa da “Yapılmaması Gereken Vazifeler” ismi verilir. Yapılmaması gereken fiiller adaletten: yapılması gereken/emredilen flüler İse kerem ve şeficatten kaynaMamr.
Yapılmaması Gereken Vazifeler
Şahıs, taarruzdan/saldından korunmuştur. Her akil sahibi ve doğru)nı yanlıştan ayıran kişi, bu hakikati tasdik eder.
112 Ahlak İlmi
Nehyedllmiş vazifeler, başkalarmm bir^sel yeti ve yeteneklerine ve duygu ve duygulammlarma teıarruz ve tecavüz etme- mejd bize emreder ve bunlan öğretir. Burada insanı oluşturan unsurlar: hayat, namus ve haysiyet, inanç, mal ve mülk olduğundan belirtilen hususlar haJdsmda ahlak ilminin değerlendirmelerini gözden geçirelim, [s. İ l i ]
1. İnsan Hayatı Tarizden Korunmuştur
Hayat, bize İlahî bağışlardan olup hayatımız esnasmda üst- lendiğimiz®^ vazifelerimizi Üa ile kemal mertebe elde edebiliriz. Hayattan ajnılmca diğer kazançlanmız da yok olur. Bir adamı katletmek, verilen lütfün en kıymetlisini yok etmektir. Kamil insan otaıa hedefine ulaşması için gerekil olan biricik araçtan onu mahrum etmektir. Özellikle ölmüş adamı geri döndürmek mümkün olmaz. Mcda veya namusa vuku bulan tarizin, saldırırım belki iadesi mümkündür; fakat hayat öyle değildir, hayatm dokunulmazlığı hiçbir şey ile kıyas olunamaz.
Birde msan vücudu Allah yapısıdır, onu 5akmak kadar kötü bir şey olamaz. İnsanlık noktayı nazanndan mütalaa ettiğimizde, her birey, çalışıp çabalaması, fikri gelişimi, ay- dmlanması ve ahlaki mertebesi ile toplumun güç kaynağıdır. Katletme, toplumsal yapınm bir kuvvetinin eksikliğini doğuracağından davacısı toplumdur.
Yukanda İntihar aleyhinde İfade ettiğimiz değerlendirmelerimizi, başkasmm katli hakkmda da geçerli sayabülriz. Ahlak kanunlarının bu husustaki nehyl/yasağı, medeni kanunlarda da apaçıktır.
Katletme fiili, hayatın her türlü saldından korunması hak- kmdakl hükümlerin tümünün hülasası, özeti değildir. Bir adamı dövmek ve yaralameık veyahut [s. 1121 onun hayati güçlerini zayıflatacak bir davranışta bulunmak da bu gruba dâhildir.
Özetle, medeni milletlerin kanunlan, katü hakkmda en ağır cezalandırma)^^ düzenlemiş, döven ve yaralayan hakkm-
372 Müterattibe
AmeH Ahlak İkni 113
da da eylemin derecelerine göre; fakat aynı esastan kajmak- lanmak üzere cezalan tayin eylemiştir.
Bununla birlikte, bazı İstisnai durumlar gözlemlenir. Kısacası, meşru müdeıfaada katü mazurdur. Şöyle kİ, insan haya- tmm dokunulmazlığı kuralırun benim hakkunda dahi geçerli olması gerekir. Sen, suikast niyetiyle üzerime hücum ederek ahlakı kanunlan ayaklar altınâ alınca, kanun hükümlerinden faydalanmaktan mahrum kalırsm. Bir de ben ya canımı korumak ya da senin camm almak arasmda bir seçim yapmak arasmda kalırsam, nefsimi muhafazayı ve müdafaayı tercih edeceğim açıktır. Ahlaki kanunlan ilk önce sen üılal ettiğin Içûı kendimi koruma hususunda tereddüt etmeyeceğimden şüphe yoktur. Eğer nefsi müdafaa için seni katletmekten başka çEirem yok ise, ne vicdanen ne kanunen mesul olmayacağım tabiidir. Lâkin intikam meşru müdafaa değildir, bu hususa dikkat edilmelidir. Hayatımıza suikast edene karşı, nefsi müdafaa meşru dedikse de onun meşruiyeti, tehlike amnda nefsi kurtarmak için yapüma şartma bağhdır. Hasmı- mızı bize zarar veremez hálle getirmek maksadıyla yaptığımız fiüden mazur oluyoruz, fs. 1131 Bu fîü çoğunlukla düşünüp taşınmaksızm, aniden gerçekleşir. Fakat tehUke anmda nefsimizi kurtardıktan sonra, hasmımıza km bağlaj^p uzun uzadıya İntikam vasıtalarım tasavvur ve tertip ederek onu İtiaf etmek, öldürmek hiçbir yönden meşru müdafaa sayılamaz.
Bir de savaşta iki tarafın cenkçileri tareıfindan ortaya konulan vuruşma, meşru bir sebep İçm olduğundan harbin başlangıcı ahlak ümince İtiraza maruz olsa büe, İki tarafin vuruşması hakkmda hiçbir şey denüemez. Ancak savaşan tek tek bireyler olmayıp İki mületm insanlandır ve her İki tarafta bir diğerini yok etmejd hedefler. Hasım/düşman, yalnız harp gücü ve askeri güç olarak kabul edildiğinden, muharebelCT/ savaşlar hakkmda devletier hukukunda kabul ve tavsiye olunan kurzdlar ve bunlara dair usullerin esaslan ahlak ilminden çıkartümıştır.
Düello etmeyi Avrupalı yazarlardan bazüan uygun görmektedir. Çünkü henüz layıkıyla gelişmemiş, kalkmmamış
114 Ahlak İlmL
milletier arasmda “kan davası” gütme söz konusudur, bu ortadan kalkmca düelloya gerek kalmaz. Zira bir “vazgeçti”leri için birbirlerini evvelce mukateleye/çarpışmaya davet eden, karşüaşmanm saatini, yerini, şartlarını ve hazır bulunacak şahitleri belirleyen ve husumetlerinin mahiyeti ekseriya bu kadar fedakârlığa değmeyen iki kavgacımn bu hareketi, nasıl insani sajalabilir? Kendisi katil olduğu gibi maktul de olabilir. Dolayısıyla iki kabahate/kötülüğe maruzdur. Bir de uğrayacağımız hakaretin ve tecavüzün [s. 114] cezalandırılması için kanunlara müracaat edebiliyoruz. Kanunen cezai kabiliyeti olmayan kişinin, görünüşte hafif, mahiyet olarak ağır tecavüzlerini ve taşkınlıklarmı cezasız bırakarak hakir görmek, hakaret taşmı jmce kişiliğimize yetişememiş addetmek onurumuza bir eksiklik getirmez. Çünkü vakar ve haysiyet bir insanm kalbinde, zatma ait vasıflarmda, fazilet ve kemalin- dedir. Onu bir hakaret ve taarruz ile zayi etmek mümkün değildir. “Alçaktan atılan taş yükseğe yetişmez” darb-ı meseli meşhurdur.
Bu değerlendirmelere dikkat etmeyerek düelloyu bitirip de el sıkışan^^ iki hasım nasıl oluyor da ikmal-i namus ediyorlar, kanunun gereğini yerine getiriyorlar? Düello da galip ya da mağlup olmakla suçun hangisinde olduğunu nasıl anlayacağız? Tüm bunlardan sonra düellonun neticesine adil bir hüküm diyemeyiz. Bu nedenle düelloyu hem şahıs için hem toplum için zararh ve tehlikeli addediyoruz.
Düşünürlerden idam cezasım dahi bahis konusu edenler olmuşsa da ahlakçılarm çoğu bunun meşru olduğunu düşünmektedir.
Şahsiyet Dokımulmazhğı
Şahsın hayatı dokunulmaz olduğu gibi özgürlüğü de her türlü saldırıdan/tarizden korunmuştur. Yimi, kanunen yetkimiz olmadığı hâlde ve kanunen belirlenmiş durumlarm dışmda bir kimseyi hapis ve tevkif etmeye hakkımız yoktur. Seçme
373 Musafaha
Ameh Ahlak İlmi 115
kuvvetini her ne sebeple [s. 115] olursa olsun kısıtlama® * hakkımız da yoktur.
n. insanm Namus ve Haysiyeti Her Türlü Saldundan Korunmuştur
İnsanlann ve özellikle de yurttaşlanmızm hakkımızda hüsnü zan/iyi niyet ve hürmet göstermesi bizim için çok değerlidir. Bu kıymetin/değerin sebebinin de kendi güzel ve iyi hareketlerimizin sonucu ve mükâfatı olduğuna inanıyoruz. Bu hüsnü zan içinde yaşadığımız toplumda birçok bü5mk faydalan ortaya çıkardığı gibi, bu ijâ niyetin erdemleri bizi teşvik eder ve yönlendirir. Hakkmda hüsnü zan beslenilmeyen kimse geçimle ilgili teşebbüslerinde o kadar muvaffak olamaz. Bunun sonucu olarak kişi esnaf olsun, memur olsun, tacir olsun, ücretli olsun, kötü şöhret kazanmış ise, teşebbüsünde/faaliyetinde ilerleyememesi doğal karşılanır. Bir de haysiyetimiz yalnız bizim olmayıp evlat ve akrabamıza da şamildir. O bir manevi servettir ki, nice âlicenap adamlar onurlan için hayatım feda ederler.
Dolayısıyla bir adamm namus ve kişilik haklarma, haysiyetine saldırmak büyük alçaklıklardandır.®^® Diğerlerinin şöhretini lekeleyecek olan fiillerden ve sözlerden çevirmeliyiz.®’ ® İstihza, hakaret, küfür,ayıplama,®^® adam çekiştirme,®^® alay,380 iftira ve dedikodu bu kısım çirkin fiillerdendir. Namus ve iyi bir şöhret kazanma, zor®®* bir manevi vazife olmakla birlikte her durumda gerçekleştirmek için gerekli çabaya ve riayete layıktır, [s. 116] Bu kısım fiillerden insanm yüzüne karşı irtikâp edilenlerine; alay, küfür ve aşağılama ismi veririz. Bunlann hafifi alay, en kabası küfürdür. Alay edenin ne miskin yürekli ve cüretsiz bir adam olduğu meydandadır. Bir
374 Takyld375 Fazaylh376 Teberri etmehylz.377 Şetm378 Zemm379 Fasi380 Hlcv381 Mûşkll
116 Ahlak İbrd
künsenin yüzüne karşı küfür etmek dahi edep ve terbiye sahibi olan insanların kân değildir. Bir başkasını sözlü veya fiili olarak tahkir ettiğimizde, eğer o zat hak etmemişse hakkmda vefasızlık etmiş ve kabalığımızla®® da kendi terbfyesizıUğimizi göstermiş oluruz. Bu 35^11 zamanda insanhğa saygı konusunda liyakatsizliğimizi de gösterir. Eğer hakaretimiz yersizse®®® af, kerem ve yücelik göstermemiz insanhğm gereği iken; nefsimize ait heyecanm tabiatıyla intikam vasıtalanna müracaat etmiş oluruz ki her iki surette de ahlak kanunlarmdan uzaklaşırız.
Bir zatı arkasmdan ayıplama ve ona küfür etmek de kötü bir harekettir. Kötü hâllerin birkaç türü vardır. Doğru ve VEiki bile olsa sahibine zarar vermek fikriyle söylendiği için kabul edilemez. Özellikle bir şahsa zarar vermek için hata ve kusurlarım saydığımız zaman hakikatten uzak düşmemiz ve mübalağaya dalmamız tabiidir. Diğerlerinin aj^bım örtmemiz®® gerekirken buna ilaveten, şurada burada bunlan yaymak ve teşhir etmek ahlak kanununa aykmdır. Bunun tek istisnası, sadece şahitlik makammda bulunduğumuz zamandır. O vakit büdigimizi ajrmtıh olarak nakletmeye ve anlatmaya kanuni olarak mecburuz. Bazı kere de aleyhinde söz söylediğimiz adamlan [s. 117J pekiyi tammayız. Bir işimizi görmediklerinde, bir müracaatımızı kabul etmediklerinde -yani hiçbir alakamız ve işimiz olmamasma- rağmen onlan çekiştirmeye başlanz. Bu haksızlığımız ise apaçıktır.
Kötü hâl ve hareketlerin bir türü de aynmcılıkür. Bir adamı ayırmak/dışlamak gereksiz yere o adamı aşağılamaktır. Bazı kişileri güldürmek ve eğlendirmek için çoğunlukla diğerlerinde mevcut olmayan kabahatleri nakil ve tasvir etmek ve işitene tatlı gelen zehirli®®® hicve yol®®® vermek ne büyük alçaklıktır. Ayrımcılığı âdet, alışkanlık hâline getiren kişilerin hiç kimsenin yanmda kıjntneti yoktur, onlara güven de du50ilmaz.
382 Ğalazat383 Bî-câ384 Setr385 Semm386 Âb û Tâb'
AmeU Ahlak İlmi 117
Kötü hâl ve hareketterin/zemimenin üçüncü türü garaz için olandır, kişisel menfaat için bir adaı^ı lekelemek onun düşüşünden®®’ faydalanmak kuruntusundan®®® ileri gelir. Eski Romalılarda bunun gayet revaçta olduğımu kadim/eski tarihte de okuyoruz. Hatta toplumun ileri gelenlerini ve zenginlerini kötü hâl ve hareket ile tehdit ederek onlardan para alanlara her zaman rastlandmaktadır.
Kötü hâl ve hareketin en fenası aşağılık iftiralar®®® şeklinde sunulmuş olanıdır. Kesinlikle bulaşmadığı®®® kusur ve kabahatleri bir âdama yöneltmek ne bü5rük haksızlıktır. Müfteri/iftira eden ahlak kanununun en sert eezalan- na müstahaktır. Çünkü iftiramn duyulup yayıldıktan sonra tashihi güçtür. Hedefinin en kıymetli noktalarım mahvederek ve tahrip ederek ölümüne sebep olduğu büe vardır. Fikirleri basit ve muhakemeleri kısa olanlar [s. 1181 bir mecliste bulunduklan zaman ya malumatfuruşluk ya da her şeyde bügiçlik taslarlar. Veyahut da bulunduldcin ortamı neşelendirmek için diledikleri ve istedikleri gibi ayıplama ve ajmmcıhğa koyulurlar. Bu hareketin kötülüğü®®' bir yana, bir de bu kötü işi yapanlar hoş görünmek istedikleri kişüerin nazannda haysiyet ve onurlannı zayi ederek zararh yaratıklar sınıfına dâhü olurlar.
Bunlaruii-hepslnim^nşeinin haset olduğuma şüphe yoktur. Haset nedir? Bize üstün®® olanlara alenen ortaya koyamadığımız husumettir. Erdem ve bügi açısından bizden yüce ve jmksek bulunanlara yetişmek İçin göstereceğimiz çahşma ve gayrete ise, gıpta denilir. Bu son derece övgüye değer ve rağbet edüen bir meziyettir. Güçsüzlüğümüz sebebiyle aradaki mesafeyi kat edemeyip de orüan acizlik derecesine ve beceriksizliğimize®®® indirmeye çahşmak kadar çirkin bir alçaklık yoktur. Haset edenlerin arzularmda muvaffak olamadıklan
387 İdbar388 Ümıüye389 MüfterlyâtJ Şenla’390 Âlûde olmayan391 Redâet
Fâlk393 Meskenet
118 Ahlak İlmi
her gün gördüğümüz hâllerdendir. Hasede karşı hiçbir müdafaamız yoktur.
Kötü hal ve hareketin şairane olan kısmma “hiciv” ismini veriyoruz. Nazım ve şiirler®®* insanlann dilinde kolayca ya}^- lır. Uzım süre söylenegeldiğinden dolajn hicivlerin senelerce ve belki asırlarca unutulmadığı vakidir. Şür, mübalağaya ziyadesiyle müsait olduğu için hicvedilen çok kere büsbütün ari/uzak olduğu kusurlarla teşhir olunmuştur. Çok hicveden®®® şairlerin hemen her zaman bunun maddi ve manevi cezasmı gördükleri muhakkaktır.
[s. 119] Gamz ve nemime, Türkçe dedikoduculuk dediğimiz fena huydur. Gammaz ve nemam/koğucu, bir adamm diğer bir adam hakkmda iyi veya fena söylediği sözleri ve bazı kere o şahsa ait olmayan sözleri ve fiilleri diğer bir kişiye yetiştirirler. Dost suretinde görünerek ona yaranmak isterler. Bunlann bu tür çabalan birçok nifaka sebep olur. İki aziz ahbabı bir diğerinden ayınr ve uzaklaştmr. Bu gibi insanlann yanmda tavırlanmızda ve dilimizde ihtiyatlı ve dikkatli olmak gerekir. Koğuculuğa karşı müdafaamız var ise, bunu hissettiğimiz anda ahbabımızdan sebebini açıklamasım istemek ve buna karşılık olarak kendisine ikna edici izahat vermek gerekir. Ayıp ve kusurlann araştırılması koğuculuğun bir alt derecesidir.
m. Dinler Tarizden Korunmuştur
Kâinatın bir halüd/yaratıcısı ve yapıcısı/sâni’ olduğu hiçbir akıl®®® sahibinin inkâr edemeyeceği gerçeklerdendir. Dinler, Allah tarafmdan gönderilmiş®®’’ ve emredilmiş olan büyük peygamberlerin tebliğ bujTorduklan hükümler ile tesis edilmiştir. Bununla birlikte nübüvvetin sesine vasıl olamayan kavimler ve kabileler bile kendilerince bir mezhep benimsemiş ve buna uygun yaşamışlardır.
394 Manzumât395 Heccav396 İz’ân397 Meb’ûs
Ameli Ahlak İlmi 119
Cümlemizi yaratan birdir, ehli kitabm ve Mecusi’nin yaratıcısı başka değildir. Cümlemiz ona intisap etmeye çahşınz. Herkes babasmdan gördüğü mezhebe/yola girer ve kendi din ve mesleğini/yolunu diğerlerine tercih eder. Hangi mezhepten olursa olsun bir adamm inandığı değerlere [s. 120] saldında/ ta’rizde bulunmak, kalbi beşerinin en kıymetli ve en tatlı duyusuna ve duygusuna dokunacağmdan saldıranm®®® şiddetli müdafaaya uğrayacağı inkâr edilemez. Dinlerin saldından/ ta’rizden korunması temin edilmiştir. Yalnız, ayininde mabutlara insan kurban etmek gibi, ahlak kanunlarına aykın hâller bulunursa, o hâller yasaklanır.
Hukuk ilmi ve siyasette vicdani dokunulmazlık®®® tabir ettiğimiz budur. Vicdani dokunulmazlığa önceleri riayet olunmazdı. Orta Çağ*®° kanlı mezhep kavgalanyla dopdoludur.*°* Bu ilerleme çağmda bile Avrupa’nm bazı yerlerinde ara sıra uygunsuz hâller vuku bulmaktadır. Bazen Musevilerin uğ- radıklan tacizler ve tahkirler bu kabildendir. İslam devletlerinde, hususi olarak Osmanlı ülkesinde, diğer dinlere gerekli güvenlik sağlanmıştır. Onlan tariz etmek/saldırmak hiç kimsenin hatınndan bile geçmez. Tarihe bakacak olursak vicdani dokunulmazlığa en ziyade riayet edenlerin ehli İslam olduğu görülür.
Dinî öğretilerde olduğu gibi felsefi ekollerde, tasavvurlarda ve diğer fikri değerlendirmelerde de AvrupalIlarda müsaade bulunmaktadır. Fakat bu müsaade yine meşruiyet dairesi içinde olmak üzere ilerlemiş ülkelerde caiz olabilir. Sınırlara tecavüz ettiği halde oralarda da fena neticeler [s. 121] doğuyor. Bu, toplumun mevcut durumlcinm ve smırlannı ihlal edecek ve zarar verecek dereceye varmamalıdır. “Her koyun kendi bacağmdan asılır” memasına uygun olarak*“ herkes kendi düşünce ve hareketlerinden mesuldür. Fakat diğerine yayılmasmda zarar ihtimali varsa, hükümetler yasaklama ile
398 Müteamz399 Masuniyet-1 Vicdaniye400 Kurûn-i Vustâ401 Mâl-â-mâl402 Fehvâsmca
120 Ahlak İbni
mükelleftir. İlmi birikimi geniş olmayan memleketlerde bu yasaklama tabiatıyla daha sıkıdır. Vakıa olarak aleni bahisler““® ile yanlış fikirlerin reddi ve çürütülmesi kabil ise de o da unutan zihinleri bozar ve karıştırır. Dolayısıyla her yerde izin verilemez. Osmanlı ülkesinde“““ adaba, dinlere, siyasete aykın makaleler ve yazarlar kanunen yasaklanmıştır.
Talan
Kendi düşündüklerimize ve inandıklarımıza nasıl bağlıysak herkesin de böyle olduğunu düşünmeliyiz. Kamu zaran olmadığı durumlarda onlara riayet etmek gerektiğini açıklamıştık. Yalanm bu riayete zıt olduğunu hüküm olarak ifade ediyorlar.““® Zira insan fikrî hakikati araştırma““® meziyetiyle yaratılmıştır. Yürüme, llerleme““’ ve hareketinde kullanacağı vasıtaların dahi hakikate yEikm olması gerekir. Dolayısıyla onu doğru yolundan çıkarmak ve vasıtalannı““® değiştirmek““® ahlak kanunlanna“*“ muhaliftir ve bize yasaklanmış bir vazife olarak belirlenmiştir.“" Bu vazifenin birinci ihlal sureti, aldatmakla olur ve aldatmanın en adi şekli yalan söylemekle olur.
Yalan nedir? Yalan, herhangi bir bireysel menfaat için diğerinin fikrini tahrif etmek maksadıyla kendi düşündüğünün [s. 1221 ve bildiğinin tersini söylemektir. Bile blle“* bir adamı yanlışa“*® düşürme onu hata ve suç yolıma atmaktır kİ- neticesinde fenalık görüldüğü hâlde mesuliyetin bir kısmı aldatana“*“ alt olur. Yalanm ehemmiyeti bize itimat edenlerin emniyetini suiistimal ettiğimizdendlr; yoksa meşhur olmuş
403 Mebâhis-i Aleniyye404 Memâllki Mahruse-1 Şahane405 İtyân406 Teharri407 Meşy408 Alât409 Tağyir etmek410 Kanun-1 Ahlalilyye411 Vazife-i Menfi412 An-kasdin413 Sehv414 Mtığffl
t i
Ameli AMak İtan Î21
yalancınm“*® sözlerine kimse itimat etmeyeceğinden sözlerinin o kadar“*® da ehemmiyeti yoktur. Hatta evi yansa kimse inanmaz. Bile bile yalan söylemek ve kendi inanmadığı şeylere diğerlerini inandırmaya çalışmak ne büyük adiliktir!“*’'
Bazı hâllerde“*® Şeyh Sa’dî Şirâzî’nln “İyi niyetie yerinde söylenen yalan, fitne koparıp herkesi birbirine düşüren doğrudan İyidir”“*® dediği gibi yalanı seçmek““ gerekir. Onu tajön etmek pek kolaydır. Maksada bakarız yalan söyleyenin menfaati olmayıp da yalanm neticesinde bir hayır istenmiş ise, onu mazur görürüz.
Yalan, kendi bildiğinin hilafını söylemek olduğundan kendileri aldanmış veya yanlış bellemiş adamlara “yalancı” denilmez. Doğruluğu“ * ifrat derecesine vardırmamak dahi İhtiyat kurallarmdandır.“^
Yalancı Şahitlik
Yalanın en kötü“ ® şekU yalan yere şahitiik yapmak ve yalan yere yemin etmektir. Yalan yere yemin etmek muhatabımızı daha iyi aldatmak için Allah’ın adına yeminle“ “ takviye demektir. Söze karşüık yalan söylemeyi tercih etmekle ortaya koyduğumuz [s. 123] adiliğe“ ® İsmi Celâlî’yi, Allah Teâlâ’)a kanştırarak adiliğin derecesini iki kat“ ® etmiş oluruz. Lisam- mızı vara yoğa yemin etmekten korumalıyız.
Yalancmm, medeni kanunda cezası yoktur. Zira yalanm tayini ve İspati mümkün değildir. İşitenin takdiri ve vicdani muhakemesi bu hususta belirleyicidir. Fakat yalancı şahit“ ’'
415 Kezzâb416 Çendân417 Denâet418 Ahvâl419 Dürüg-i maslahat-âmiz bih ez râst-i fıtne-engiz420 İhtiyari Durûğ421 Râst-gu422 Kavâid-i İhtiyat423 Esni424 Kasem Bi’llah425 Denâet426 Taz’if427 Şahit zor
122 Ahlak İlmi
hâkim huzurunda hakikati gizleyen, değiştiren'*^® ve garaza hizmet edendir. Onun için kanunda şiddetli ceza^“ tertip olunmuştur.
IV. Mal ve Mülk Tarizden Korunmuştur
Mülk edinmenin sebebini arayalmı: İnsan vücudunu korumak için yemek, elbise ve mesken gibi birtakım vasıtalara ve aletlere muhtaçtır. Bunicin kısmen hazır bulur ama onlar kendi mülkü olmalıdır. Eşya üzerinde tasarruf hakkı bulunması temlik için sarf eylediği çEihşıp çabalamasırun sonucudur. Mülkü tarif edecek olursak, insanm meşru bir fiil ve amel ile kendisine ait küdıgı şeydir deriz. Tasarruf hakkı, diğerine zarar vermemek şartıyla insanm malik olduğu şeyi dilediği gibi43o kullanmasıdır.
Mülkün Menşeini Düşünelim: Başlangıçta^®' hiçbir şey hiçbir kimsenin [s. 124] değildi. Toprağı en evvel işgal eden o toprağm meşru sahibi oldu. Zira onu zapt ve işgal Ue bir çabada bulundu. İlk İşgalin bir hak olması ancak bu çabadan ileri gelir.“*® Zira tasarruf hakkı onu işle5rip değerlendirme şartma bağlıdır. Mesela sEihipsiz bir arazide mej^ell bir ağaç görsemo meyveler benimdir demekle onlara mutasarrıf olamam. Onlan muhafaza ve sonra toplama şartlannı yerine getirmeliyim, bırakıp gidersem bir diğeri gelir, meyveleri toplar ve meyveler onun olur. Fakat ben meyveleri topladıktan ve sepetime koyduktan sonra, gelir onlan benden alırsa, o vakit hırsız“*®® olur ve yalnız ağacm meyvelerini değil benim çahşma ve Etmelimin mej^esini de gasp etmiş olur.
Tasarrufun meşru suretleri üçtür: İlki çalışma, amel ve mübadele, İkincisi hibe, üçüncüsü de verasettir.
İnsanın çEilışmasıyla ve ameliyle kazandığı kendinindir. Onu dilediği gibi tasarruf eder, diğerine zarar vermemek
428 Tağyir429 Mücâzât-ı Şedide430 Keyfe Ma Yeşâ431 Bldâyeten <432 Nâşî433 Sârik
Ameli Ahlak İlmi 123
şartıyla sarf eder ve harcar. Yalnız toplumsal durumlan ve ahlcikı ifsada sebep olduğu görülürse, bu yasaklanır. Fakat mülkünün tümünü sarf ve telef etmeye mecbur değildir. Cimrilik ve haset derecesine vardırmamak şartıyla bir kısmını tasarruf edebilir. Tasarruflarmdan istediği adama verebilir. Zira hibe dahi bir tür sarf demektir. Bir adamı malmı başkasına vermekten men etmek, mülkiyet hukukunu ve seçimini kısmi ta’til eylemek/durdurmaktır, [s. 125] Dolayısıyla hibenin meşruiyetine bir şey denilemez. Hatta yürürlükteki kanunlar hibenin öldükten sonrasmı^® da kapsamasmı tasdik ederek bunu kişinin vasiyeti kabul etmiştir. Şer-i Şerifte vasiyet yalnız üç malda geçerli olur.“*®®
Miras dahi inkân mümkün olmayan“*®® meşru bir haktır. Bir insanm çalışma ve gayretiyle kazandığı ve güzel idare ile arttırdığı mallann ve mülklerin ölümünde yapılmasmı İstediği şeylerin, vasiyetinin gereğince mertebelerine göre, akraba ve taallukatına intikal etmesi tabiidir. Zira insanm en ziyade sevdiği ve diğerlerine tercih ettiği ve varlıklarmdiin haz ve mutluluk duyduğu akrabalandır. En fazla emek verdiği ve karşılık olarak ziyadesiyle yardımlaştığı, en ciddi şefkat izlerini gördüğü yine akrabalandır. Bahtiyarlığmı en fazla arzu ettiği ve belki mesaisine kısmen illet eylediği taallukatı, akra- balan olduğundan öldüğünde malmdan istifade etmeye haklan olacağı açıktır. Veraset hakkım ilga etmek İnsanm çalış- masma bir sınır tayin etmektir. İnsanın çalışması olmasaydı bugünkü ilerlemenin hiçbiri meydana gelmezdi ve insanm ulaştığı yüksek mertebeler pek aşağıda'*®’’ kcilırdı.
Mirasçı olmaymca ölünün bıraktıklan umumun ortak hazînesi olan beytü’l-male alt olur. Özellikle devlet, her suretle malı himaye eyleyerek o mahn birikmesine manen yardım etmiş olduğundan meşru sahibi kalmadığı takdirde ona el koy-
434 Ba’de’l-Mevt435 Nâfız olunur.436 Gayri kabili inkar437 Dûn
124 Ahlak İlmi
ma*®® hakkı [s. 126] kazanmıştır. Bundan dolayı başka kimse hak İddiasmda yetkili olamaz.
Maddi ve Manevi MiUk
Diğerine zarar vermemek şartıyla nesne üzerindeki her günkü fiil ve çalışmamız geçerlidir. O bizim meşru mülkümüzdür. Sahipsiz bir toprağı bir çiftçi sürerse, gerek o toprak üzerine ve gerekse zirai ürünleri ve tabii ürünleri üzerine bir temlik hakkı kazanmış olur. Aym şekilde bir sanatkânn yaptığı işler, aletler ve edevatlar, bir esnafın yaptığı eşya ve kaplar*®® kendi mülkleridir. Bir kâşifin jrenl icadı,**® bir şairin divam, bir ressamın levhası da o kişinin mülküdür, istediği gibi tasarruf edebilir. Telifler ve sanaj^deki temlik hakkı bugünkü medeni kanunlarm tamanu tarafmdan sağlanmıştır. Hatta mülkiyet hakkı pek çok memlekette milletlerarası antlaşmalarla yabancı ülkelerde dahi korumaya almımştır.
Ticaret ve Mübadele
Temliğin cari ve ahşümış olan vasıtası, mübadeledir/değiş tokuştur.*** Ticaret ehli, her zaman ve mekânda insan toplu- munvm çalışkan ve faydah bir smı&m teşkil etmiştir. Mübadelede dahi suiistimalleri yasaklamak için ahlak ümi müdahale eder. Bir kere bayiye insaflı olma)^ emreder ve ihtikârı/ vurgunculuğu**^ şiddetle yasaklar. Aç kalmış bir atlıyla, ihtiyaç hâlinde bir parça ekmeği at üe mübadele etmek isteyen ekmekçi her durumda o adam hakkmda gaddar olur. Diğerinden fahiş [s. 127] fiyat istemek özellikle zaruri ihtiyaçlarda yasaklanmıştır. Yalnız nefse ait eserler, bu kaideden bir dereceye kadar müstesnadır. Bir ressam, güzel bir levhasma ziyade fiyat isteyebUir. Meraklı bir çiçekçinin kış mevsiminde yetiştireceği mahsulüne narh/fiyat verilemez.
Eksik vermek âdeta hırsızlıktır. Tefecilik/murabaha da çirkin fiillerdendir.**®
438 Vaz-ı Yed439 E>ânî440 İhtlrâ’-ı Cedîdî441 Temellükün vasıta-i cariye ve adiyesi mübadeledir.442 İhtikâr443 EfaTi Kabihâ
Ameli Ahlak İlmi 125
Dtgerhün Mülküne Taarruz
Diğerinin mülküne taarruz/saldın, hırsızlık, dolandmcıhk, batakçılık ve emniyeti suiistimal gibi hareketlerle olur. Her ne suretle olursa olsun bir adamm mahm çalmak, o adamı iaşe vasıtalarmdan ve tekemmülünden/gehşmesinden mahrum eylemektir. Hırsızlık, şahsa karşı bir suç/cürm olduğu gibi herkesi vesveseye ve emniyetsizhğe yöneltmesi nedeniyle huzur ve asajdşi dahi ihlal eder. Alanı iyice genişlediği hâlde bütün toplımaa karşı irtikâp olunmuş bir eşkıyalık eseri addolunur.
Hırsızlüs, diğerinin malmı zorla ele geçirme/gasptır. Hırsızlık, mahiyetleri bir olmak şartıyla icra şekline nazaran çeşith türlere ayrılır. Mesela eh silahlı olarak yolcu bekleyen haydut ile kalabalık caddelerde şunun bunun ceplerini karıştıran yankesicinin eşkıyahk derecesi bir değüdir. Fakat ikisi de hırsızdır. Aym şeküde [s. 128] ya eksik vermekle yahut sattığı maharm türünü yalan söylemekle müşterijd aldatan tacir dahi hırsızdır. Dolandırıcı, sureti haktan görünerek türlü yalan ve düzen üe bir adamı kandırıp onun malmı dolandırandır. Batakçı, aldığmı vermeyendir. Emniyeti suiistimal edenlerin ve senetleri ve muhasebe evrakım tahrif edenlerin dahi hareketleri esasen hırsızlıktır.
Hırsızlıkta intifa/menfaatlenme temel hedeftir. Bazı füUer vardır ki falhn kendisi menfaatlenmemekle beraber husumet, haset, intikam gibi kötü duygularm yönlendirmesiyle*** mal ve mülkü yakıp yıkma gibi tahrip tarzlarıyla diğerine zarar verir. Bu kötü fiUler de ahlak ümince reddedümiştir.
Yukanda sayüan fiiUerin tamamı, yapıhş derecesine göre kanuni cezalara uğrar. Çahntı mah saklamak veya ucuzca sa- tm almak gibi bu fullere yardım edenler, hatta büdUderi hâlde haber vermeyenler de ahlaki ve kanuni mesuliyette ortak addedilir.
Başkalarmm mahm ve mülkünü korumaya riayet etmenin gerekhiiği ahlak ilkeleri tarafından aynntılı bir şeküde belir-
444 Hissiyât-ı Şen’iyye saikasıyla
126 Ahlak İlmi
lenmiştir. Mesela sokakta bulduğumuz sahipsiz mal bizim değildir. Sahibini bularak onu iade etmek lazımdır.
İhmalkârlık^® ve kaza ile istemeyerek diğerine zarar vermişsek bunu tazmin etmeliyiz, biz aldansak bile başkasmı al- datmamalıyız. [s. 129] Biri bize sahte para/kalb akçe verirse onu başkasma vermeye hakkımız yoktur.
Devlet mallarmı, miri mülkleri ve hayır kurumlarmı korumak da çok önemlidir. Zira onlar genel kamu yararma hizmet ederler.
V. Ahitlere ve Akitlere Riayet Zorunludur
Yardımlaşma/teavun ilkesi, hem maddi hem de manevi işleri kapsar. İnsanlann bir diğerine eylediği hizmet ya insanlık ve şefkatten ya da menfaatten ileri gelir. Şefkatten ileri gelen hizmetler, -sadaka vermek gibi-, hiçbir şart üe kayıtlı olamaz. Fakat menfaatten ileri gelen hizmetler, üd tarafm rızasıyla hâsıl olmuş mukavelelere/antlaşmalara dayanır ki bir tarafm vereceği hizmete karşılık diğer taraftan bir ücret talep belirlenmiştir.
Bireylerin ve hatta toplumlann ekonomik hayatian, mukavelelerin ve cıkitlerin gizliliğine ve dokunulmazlığma dayanır. Bayi üe müşteri, fabrikatör ile işçi, mülk sahibi üe ücretli,““® borç veren““’' ile borç alan““® hep verdikleri söze güvenerek anlaşm a imzalamışlardır. “Mukavele, iki tarafm kanunudur” sözü bundan ortaya çıkmıştır.
Sözü Yerine Getirme ve Sözünden Dönme
Verilen sözü icra etmek, namı diğer ahde vefa, bir ahlaki kanun ve toplumsal gerekliliktir.““® Bir [s. 130] adama bir şey vaat ettiğimizde, o şey üzerine o adama bir hak sahipliği vermiş oluruz ki vadimizden caydığımız takdirde diğerinin müUcüne taarruz etme kabahatini işlemiş oluruz. “Kerim vaat
445 Teseyyût)446 Müste’cir ,447 Makriz448 Mûstakriz449 Lazımei ictimalyye
Ameli Ahlak İlmi 127
ettiğinde yerine getirir”“®« sözü yalnız akdedüen anlaşmalarda geçerli küınmayıp bilakis verilen her sözün gereğini yerine getirmek hususunda da geçerli kümmahdır.
Sözünden dönen,“®* yalancı ve dolandıncı bü- muharmes- tir. Sözünden dönmekten birkaç tür zarar doğar. Eğer insanlar arasmda verilen söze güven dujmlmasaydı ticari muamelelerin, büyük medeni teşebbüslerin ve hatta bütün msanh- ğm çalışıp çabalamasınm imkânı ve anlamı kalmazdı. Birde sözünden dönen, kamu nefretini üzerine çekmesinin ötesinde zarar gören kimsenin düşmanlık hissini ve intikam sevdası- m uyandırarak kamunun fikri huzurunu yamitır ve geçerli manevi düzeni ihlal eder. Sözünde durmayan namerdin yüzüne kimse bakmaz. İhtiyaç zamanmda kendisine yardımcı bulamaz. İtibar ve zati haysiyetini kaybettiği“® cihetie akran
ve emsalinin hüsnü zan ve teveccühüne mazhariyet gibi bir ahlaki meziyetten mahrumdur.
Ahdin Yerine Getirilme Şartlan
Anlaşmalann geçerli olması için u3oılması gereken bazı zorunlu şartiar vardır.
Anlaşma, ük olarak zorla/cebir ve tehdit üe im zalanm am ış
olmalıdır ve sağbklı bir ortamda imzcdanmış olmalıdır. Zira bir adamdan zorla aldığımız vaadin ifasını ne hak [s. 131J ile talep edeceğiz? Böylece verdiği sözün kıymetini takdir edemeyen bir adamm, mesela bir mecnunun, sözünü yerine getirme vaadinde ısrar etmek doğru değüdir. Bu belki aleni bû- haksızlıktır.
İkinci olarak edilen vaat, adalete ve umumi adaba ve yürürlükteki kanunlara aykın olmamahdır. Böyle bir vaatte bulunma hatasım işleyen adam, verdiği sözü yerine getirmekle bir ikinci hata daha İşleyeceğinden onun görevi bunlcadan uzak durmaktır. Mesela biriıü öldürmeye veya bir malı çalmaya söz veren bir adam sözünde sadık olmamalıdır. Böyle
450 “el-Kerim İzâ vaade vefâ”451 Ahit Şiken452 Galb
128 Ahktkİlmi
durumlarda akitleri ve mtıkaveleleri yerine getirme gereği iddia olunamaz.
Üçüncü olarak vaadin ifası vaat olunan kimse hakkında zararlı olmamalıdır. Mesela bir insan süıhatiiyken emanet olarak bize bir silah bıraksa sonra da delirip bizden silahı istese ona silahı teslimden kaçınırız.
Bu bölümü tamamlamak için şunu da ilave edelim; Mukaveleleri yazarken sonradan meşru olmayacak surette ondan istifade etmek emeliyle mukaveleyi eksik veya mukavelenin bazı maddelerini karışık ve kapalı yazmcik da ahlaki kanunlara aykırıdır.
E^mredilmiş Vazifeler
Yukanda insani vazifeleri, nehyedilen/yasaklanmış ve emredilen vazifeler ismiyle'*® Is. 132] iki kısma taksim etmiştik. Nehyedilen vazifelerin menşeinin adalet ve emredilmiş vazifelerin menşeinin kerem ve şefkat olduğunu da açıklamıştık. Birinci kısım, nehyedilen vazifeler, mutlak olarak mecburi kı- İmmışür. İkinci kısım, emredilmiş vazifeler de şarth olarak mecburi küınmıştır. Yani adalet nehyeder/yasaklar ve mutlak surette mecbur kılar. Şefkat emreder, mutlak surette zorlamaz. Şefkat, ahlaki dereceleri, mertebeleri seçme hususunda irade5Ti özgür bırakır. Nehyedilmiş, vazifeler, güya belirh ve net bir tanım ile smırlandınimıştrr ki onun dışmdakilere tenezzül etmek asla uygun görülmez. Şefkat, bu kesinlik derecesinde muayyen/belirli ve mahdut/sınırlı değildir, daima genişleyebilir ve genişledikçe insan kemale yaklaşır, olgunlaşır.‘‘®‘‘
Adalet bir türlüdür, başka türlü adü olmak isteyenler gayn adü olurlar. Fakat şefkatli olmanm çeşitli suret ve dereceleri vardır. Velhasıl adalet, bütün insanlar haıkkında aynı surette bizi mükellef kılar. Hâlbuki şefkat vazifesi şahsa göre değişir ve farkMık arz eder. Bununla birlikte adalet, şefkatsiz olursa, tam sayılamaz. Mesela bir adam kati mecburiyet altmda olan adaletle ilgili vazifeleri harfiyen yerine getirdikten sonra,
453 Namıyla454 Takrîb eyler
Ameli Ahlak İlmi 129
seçimini irade ve ihtiyara bırakılsın emredilen vazifelere itaat etmeyeceğim şeklinde kullanırsa, vakıa olarak ahlaki kanunlara göre, adaletle ilgili vazifelerinde kusur eden adam nispetinde mesul olmaz. Fakat vicdan öyle adamlarm hareketlerini çirkin kılar, kötüler. Onlan katı )^rekli ve merhametsiz diye aj^plamakla beraber hareketlerini şiddetli bir şekilde tenkit eder. Bundan dolayı yardımlaşma ihtiyacı insanın fıtratında, doğasında [s. 133] vardır; Rızay-ı Ezeli’ye yakındır.^®® Muhtaç ve geride kalanlann/zor durumda kalanlann hayat yüklerinin hafifletilmesi maksadıyla kuvvet ve sahip olduğumuz nimetlerin bir kısmından kendimizi mahrum eyleyerek onlara yardım etmek, ahlakın gereklerindendir. Kendimizi meıhrum ettiğimiz kısım ne kadar büyük olursa, kazandığımız ahlaki meziyet de o kadar ziyade olur.
Şefkat iki suretle, yani hem bi’l-kuvve hem bi’l-flil gösterişli ®® olur. Bi’l-kuvve/potansiyel şefkat, diğerleri hakkında hayırhahlıktır ki iradenin başkalanna iyilik etmeye alışmış temajmlüdür.“'®’' Bi’l-fiil/eyleme geçirilen şefkat, bu temayülün fîiliyaü demektir. İkincisi kerem ve mürüvvetin fiili eserleri ve birincisi yalnız kalbin arzu ve meylidir. Fiili olarak ihsan ve mürüvvetin eserlerini göstermeye iktidan olmayanlara kalben kerim olmak kâfidir.
Bilfiil Kerem ve Şefkat
Herkes vasıtalar dairesinde insanlara karşı hayır fiil ile mükelleftir. Denize düşen adamı çıkarmaya çalışmak, yangından bir adamı kurtarmak, fukaraya yardım etmek, bir garibi misafir etmek, bir hastaya karşılıksız bakmak, cahilleri ücretsiz okutmak hep bunlar şefkat eserleri ve cömertliktir.^®® Fakat bu fiillerin tümü bir derecede değildir. Bir garibi misafir etmek veya bir çıplağı giydirmek, maddi güce ait şeyler olduğundan bunlara “sadaka” deriz. Lâkin bir çaresizi kurtarmak için kendini suya veya ateşe atmak maddi bir hediye olma-
455 Makrûn456 Nümayişpezir457 Temâyüİü adlyyesldtr.458 Mekremet
130 Ahlak İlmi
yıp zati kuvvetiere ait olduğundan bunlara “fedakârlık” ismi verlllr.'‘59 [s. 134]
Sadaka
Sadaka, ha)ar İşlerinin en sadesidir. Kerim olan adamlar sadaka verdikçe alan kişinin duyduğu faydadan ziyadesiyle zevk duyarlar. Çok defa bir tehlike ve musibetten kurtulma- mamızı verilen sadakamn manevi yardımına bağlarız. Zekât, dinin farzlarmdan ve İslam’ın beş şartmdan olmakla mal sahibi olanlar, servetleriyle mütenasip surette hatta yeni tabirle yüzdesi itibariyle muhtaçlara yardım etmeye mecbur tutulmuştur. Zekât usulü Avrupa’da cari olsa, bugünkü “sosyalizm” endişeleri vücut bulmaz ve bir derece sefalet ve zenginler hakkında kötü niyet ortaya çıkmazdı.‘‘®°
Sadaka, ahlak ilmine göre emredilen vazifelerden olup bazı şartlara tabidir. İlk olarak sadakayı erbabına ve en müsta- hakkına vermek gerekir. İkinci olarak aksi durumunda her ne kadar fiilin kıymetine halel gelmezse de cömertlik derecesini aşıp da ifrata varmamalıdır. Üçüncü olarak akraba, arkadaşlar, dostlar ve vatandaşlar dururken uzağa gitmemek üstün tutulmuştur. Dördüncü olarak sadakada hajordan başka bir maksat, mesela gösteriş ve riya olamaz.
Fedakârlık
Fedakârlık, insan nefsinin en temiz ilk temayülüdür ve en bilinenidir ki; kendi bahtiyarlığım diğerlerinin bahtiyarhğmda arar. Muzdariplerin ızdıraplarmm hafiflemesi maksadmı adet edinir. Düşkünlerin maddiyat ve maneviyatım tamamlamaya çalışır. Js. 135] İnsan tabiatmı bunun kadar yücelten ve yara- tüışa ait aynalarını gurur ve bencillik tozlanndan/kirlerinden bunun kadar temizleyen hiçbir şey yoktur.
Hajor maksadı için nefislerini yok edenlerin övgülerine ahlak ilmi söz bulamaz. Bu kahramanların birinci smıfım muharebe meydanlarında kalcin şehitier teşkil eyler ki İslamiyet’e
459 Tesmiye olunur.460 Giriftar olmazdı.
Ameli Ahlak İlmi 131
ait kitaplarda şehitlerin sahip olduklan yüce makamlar açık- lanmıştir. İnsan, hayatınm üstünde bir şey veremez. Bundan dolayıdır ki denizden ve yangından adam kurtarmak için nefsini feda edenler veya bulaşıcı bir hastalıkla hastanelerde mücadele ederken o illetin tesiriyle vefat edenler ksıhramanlı- ğın bir yüksek derecesine çıkmışlardır.
İnsani mertebelerin hangisinde bulunursak bulunalım in- sEinlığm gereği olan işleri yapmaya ve ortaya koymaya daima bir vesile buluruz. Her birimiz âlemi/insanlan kendi gelişmemize ve olgunluğumuza çalışEin ve hizmet edenler olarak görmeyip kendimizi diğerlerinin mutluluğuna bir vesile/araç olarak farz ve tasavvur ettikçe daha çok muvaffak oluruz.
Bi'l-kuvve Şefkat Yani Hayırhah Olmak
Emredilen vazifelerin evvelki kısmı herkese kolay gelmeyebilir. Fakat herkes hayırhahlık anlamında diğer insanlar baklanda mürüvvet-mend/iyiliksever olabilir. Zira burada mürüvvet demek kendi türümüzün halinden büsbütün laka}rt olmadığımız ve onlann geçim ve selameti hususunda vası- tEilanmız dairesinde istekli olduğumuzu göstermektir. Zira bunda cebimizden veya zati kuvvetlerimizden Is. 136] bir şey çıkmaz, diğerlerine koruyucu muameleler^® ve gönül alıcı yardımlar*® gösteriminden ibiirettir. Mesela yolunu şaşırmış olan bir yolcuya yol göstermek, ışığından ışığmı yaktırmcik,* görüşümüze müracaat edenlere aklımız erdiği kadar yol göstermek, tehlikede bulunan bir adamı haberdar eylemek hep haj^rhahlığa ait fiillerdendir.^®® Bu vazifelerin ifası o kadar kolay ve o kadar masrafsızdır kİ onu heba etmek çok kötüdür. Heba edecek derecede bencil ve taş jmrekli olmak insaniyete yakışmaz. Diğerleri hakkmda bu rütbe/derece kayıtsızlık ise bencüliğm/hodbinliğin son derecesidir.
Hajmrhahlık yolunda biraz daha ileri gitmeh ve zayii fikirlilerin ve kapak vicdanlılann kusurlannı tahkir etmeksizin on-
461 Himâyetkâr Muamelât462 Muâvenâtı nevazişkarane* Bahl/cimri olan kimse ışığı eksilmek korkusuyla onu da yaptırmazmış.463 Efâl
132 Ahlak İlmi
lara acıma ve affetme ile muamele etmeli)^. Hangi adam vardır ki hiç hata etmedim diye öğünebilsin. Birçok küçük hatalar olur ki şiddet göstermek onların en doğru ilacı değildir. Eğer ufacık yanlışlıklan birbirimize bağışlamazsak hayat çekilmez bir hâle gelir. Hata ne kadar küçük olursa olsun ahlak kurallarma aykın ise de lüzumsuz zorlama ve şiddet hatcilıyı ıslah eyleyeceğine ümitsizliğe gark eyler. Engelliler haıkkmda da iyiliksever olmalıyız. Engelli bir adam ile eğlenmek, eksikliğe ve ızdıraba duçar olanlan manevi olarak bir kat daha [s. 137] muzdarip etmek kadar namertlik ve gaddarlık olamaz. O dürümdakiler müdafaa imkânsızhğmda bulunarak ümitsizlik ve mahcubiyetin ve bazen de intikam hırsmm son derecesine müptela olurlar.
Nezaket ve Rıfk
Nezaket tavn da yalnız iyi/güzel adabımuaşeretin gereklerinden olmamn ötesinde ajmı zamanda bir ahlaki vazifedir. Zira insana saygı göstermenin/onun hukukuna riayet etmenin dış görünümüdür.“®“ Bu öyle bir meziyettir ki uygulamalanmızı ve ilişkilerimizi latif ve hoş bir daire içinde deveran ettirerek umumi/kamu Eihlakmı hassas kılar. İnsanm kaba ve şiddetli tavırlarma, kaba ifadelerine ve mütekabiliyet esaslanna dikkatsizliklerine engel olduğundan daha mühim vazifelerinin ifasından yüz çevirmesine mani olur. Hâkimlerden/filozoflardan biri hiçbir caninin cinayeti İşlediği sırada nezaketli, süslü olmadığma dikkat çekiyor. Bundan dolayı nezaket, İnsani üişkilerimizrn, davranış ve tutumlanmızm zînetidlr.
Hataların Afîı
Bl’l-kuvve şefkat manasma aldığımız mürüvvetin en jKıksek derecesi kabahatlere af ve acıma ile muamele eylemektir. Birisi bizi tahkir etse cezasmın icrası meşrulyetsiz değildir. Hatta bu hususta davasmı ikame ettirenler haklarım talep ettiklerinde hiç kimse tarafmdan ayıplanmazicir. Lâkin kalbi görülen hakaretin ötesine }rükselterek cömertçe bir af göstermek ve suçu unutuvermek, fazilettir. Yalnız af ile yetinmeyip
464 Zira rlasretl İnsanlyenln şekil hâriciyesidir.
Ameli Ahlak İlmi 133
kemliğe/kötülüğe iyilikle mukabele eden âlicenap cömertlere ise hayran olmamak mümkün değildir. “İjâliğe iyilik her kişinin işidir, kemliğe/kötülüğe iyilik er kişinin işidir” denilmiştir. Is. 138J
Hayvanlar Hakkında
Haj^ranlar vazife ile mükellef olmadıklanndan hukuktan dahi mahrumdurlar. Bundan dolayı kendilerinden her suretle faydalanmak meşrudur. Mesela her türlü hizmetimizde kullanmak, mubah olanlannın etmi yemek, tabii tecrübeleri üzerlerinde icra etmek, gerek beslemek, gerek avlamak hep caizdir. Fakat kullanımı bilinen bu hakkımızı iki sebep nedeniyle suiistimal etmemelijâz.
İlk olarak, hayvanlar, ruh ve his sahibi olup muameleden müteessir olurlar ve keyif ve elem duyarlar. Hatta bazılannm yaratılış tarzlan hasebiyle insan ile aralannda karşılıklı bir alaka/ünsiyet bile ortaya çıkar.
İkinci olarak İnsanm vakan ha5 an hakkmda kötü muameleyi caiz görmez. Haksızca bir hayvana eza etmek ve onu bağırtmak, kabalık ve zulüm tabiatma alıştırmak insani mertebeden hayvanlık derecesine düşmektir. İnsanm diğer yaratılmışlar üzerindeki tahakkümü ancak insani meziyeti sebebiyle olduğundan o meziyeti kaybetmemelidir. Bir de hayvanlara eza etmekle insan nezaket hislerini ve vicdanmm tesirlerini eksiltir.
BeyitYani ağzında yem taşıyan bir kurtçuğa dahi eziyet etme.Çünkü onun bile canı vardır ve tatb olan can İse lıer zaman
hoştur.“«
Hakkaniyet
[s. 1391 Hakkaniyet“®® adi, adalet ve mu’dilet kelimeleri ile bir manaya gelir. Siyaset ilminde ve hukukta zulmün zıddıdır. Ahlak ilminde herkese hakkını vermek faziletine hakkaniyet
465 Farsça metni tercüme eden Dr. Aliye Yılmaz hocamıza teşekkür ederiz.466 Nasafet, nasfet
134 Ahlak İbrd.
ismi verilir. Fakat bazı hukuk vardır ki kanunlarda yazılı olmayıp ve yeterli garanti altında bulunmayıp feshinde dahi ceza gerekmez. Lâkin vicdanen ve aklen onlarm da^aygıya layık ve belki riayetinin de gerekli olduğunu teslim ediyoruz. İşte buna hakkaniyet ismini veriyoruz. Hakkaniyet, hiçblr mutleık yasak ile himaye edilmeyen hukuka riayet demektir ve bir de adalet, şer işleyeni cezalandırır, hayır işleyeni mükâfatlandırır. Fakat hakkaniyet, şer işleyeni işlediği şer derecesinde cezalandırır ve hayır işleyeni işlediği hayır derecesinde mükâfatlandırır. Yemi “ceza amelin cinsindendir” ®’ hükmünü hem mükâfatta hem de cezalandırmada uygular. ®®
Bundan ortaya çıktığı üzere, hakkaniyet adaletten çok daha güçtür, insan ilk olarak adil ve sonra hakkaniyetli olur.
İhtiyarlara ve hizmeti geçmiş büyüklerimize, ilim ve fen olarak yetkinliğe haiz olanlara riayet ve hürmet etmek hakkaniyete ait vazifelerdendir. Böylece insanların hayatını ve hatta açık ve belirgin haklarını diğerlerinin taarruzundan korumaya ®® çalışmak dahi bu kısım vazifelerden saplır.^^° [s. 140J
Dostluk
Dostluğun esası ilk olarak her şey hakkmda fikir ve hissiyat/ duygu ortaklığı ve birliği, ikinci olarak karşılıklı muhabbettir. Yakm efkâr ve hissiyat ve bir diğerini fedakârca ve vefakârca seven kimselere pek az tesadüf olunduğundan dostluk dairesi tabiatıyla pek sınırlıdır.
Dostlarımızı İ5ri seçmeliyiz, zira ahbap ve akrabamızla sık sık ülfet ettiğimizden onlann ahlak ve tavırlannı düşünmeksizin taklit ederiz. Ablaklan ve kalbi duygulan bizimkilere tesir eder. Arkadaşımız nazik, tatlı dilli, hakşinas ise biz de öyle oluruz. Eğer onlar kaba, kötü dilli ve hakşinas değilseler onlara daha çabuk benzeriz. İnsan tabiatma faziletleri tsıklit, edepsizlikleri taklitten dciha zor gelir.
467 "el-Cezâ min clnsi’l-amel”468 Tatbik eyler469 Vikaye470 Ma’dud
AmeU Ahlak Ihnl 135
Dostluk, akrabalığı dahi geçer. Akrabamızı sevmeyebiliriz fakat dostlanmızla muhabbet ortadan kalkarsa, hiçbir mensubiyet bağı kalmaz. Hâlbuki muhabbetimiz olmasa dahi akrabamız yine akrabamızdır. İyi bir dost, dünya nlmetleriniri en kıymetlisidir. Fazıl bir dost, insan için ikinci bir vicdandır kİ bizim vicdanımız sustuğu yahut sindiği vakit o harekete geçer. Gerek bireysel işlerimizde gerek diğer işlerimizde bir eksikliğimiz olduğunda onu dostlanmız tamamlar. Ha}ar işlerine [s. 141J rağbet ve teşvik edip, ayıp ve kusurlarımızı tashih eder. Fazıl dost, herhangi bir sebep nedeniyle zihin kanşsa, yardıma gelerek nasihat ve öğüt ile tereddüdü izale ederek karanbk zihni aydınlatır. Mutluluk günlerinde mutluluğu arttırır, keder zamaıılarmda elemleri hafifletir. İhtiyaç vakitlerinde imdadımıza yetişir. Çok yerde bir insan kendi için yapamadığım, görüp işitmek istemediğini dostu için yapar, görür ve işitir.
Bu vasıflan toplayan dostlardan hayatımız boyunca pek az edinebiliriz. Ahbap namma tamştığımız ve görüştüğümüz birçok kişi vardır, fakat onlar dost değildir, bildik/tanıdık- tır. Eski filozoflar, faziletleri kazanmanın ve rezaletlerden ka- çınmamn çare ve devalannı saydiklan sırada ayıbı uyaracak sadık dostlann tedarikini ve seçimini dahi hatırlar ve onlan hayırla yâd ederlerdi.
Ahlakı güzelleştirmeye dostlann hizmeti inkâr olunamaz. Hz. Ömer radiyallahu anh “bana ayıbımı üıtar edenlerden Yaradan razı olsun” buyururlardı. İmam Gazali rahimehullah bu hususta demiştir kİ “bir kimse eteğimizin altında akrep var diye ihtar etse/uyarsa, teşekkürler ederek akrebi izaleye çalışır ve kendimizi o adama minnettar sayarız. Hâlbuki akrepten görülecek zarar, bedene ait bir eziyettir ve elemi de bir iki günlük acıdan ibarettir. Öyle ise, akreplere ve hayata benzemeyen ve zararlan kalbe ait olan [s. 142] elem ve acısı ebe- diyyen bciki kalacak olan kötü ahlaka alt kötü bir huyumuz hakkmda bizi uyaracak gerçek bir dosta ne kadar teşekkür etsek ve minnet duysak azdır.
136 Ahlak İlmi
Menfaat temelli dostluk, uygun olmaz. Garaz karıştırmak temiz dostluk sıfatını kirletmektir. Dostluk hasbî ve bize bağladığı zatın liyakatinden dolayı olmalıdır. Yakınımıza bizim minnettar olmamızdan ziyade yakınımızda bize minnettar olma arzusunu doğuran dostluğa samimi dostluk denilebilir. Amaçlar ve menfaatler ki dalma değişir, sebat ve metanet şa- mndcm olan dosÜuk ile bir yerde toplanmaz.
Dostluğun devamı faziletlerledir. Çirkinlik erbabı arasında münasebetlerin devamı olamaz. Alıştüdan çirkinliklere karşılık uzlaşma olmadığından ayrılıklarında şüphe yoktur. Fedakârlık dostluğun esas şartı ise de adalete ve hakka tecavüz etmemek lazımdır. Bize göre, mesela dostun yaptirtacağı büjmk bir kabahatten dolaja asla mazeret yoktur. Kişi ne yapayım, dostumun hatın içm yaptım diyemez. Hatta dostumuzun hatalarına iştirak şöyle dursun gücümüz yettiği mertebe onu ıslaha çalışmak ile mükellefiz, zira onlan lekeli tanıdıkça yakın bağlar gevşer ve sevgi sebepleri ortadan kalkar. Bundan dolayı dostianmızdan rezilliklere ilişkin hiçbir şey talep edemeyiz. Onlarda öyle bir [s. 143] durumdan haberdar olduğumuzda müsamaha edemejdz. Çünkü dostisın yakınlaştiran ve birleştiren faziletier ve uzaklaştiran rezilliklerdir.
İşleri ters gittiğinde veyahut bir yanlış yaptığında dostu terk edivermek reva değildir. Kcizaen kötülüğe duçar olan dostu terk edivermek sevgi“ * şianna aykındır. Bilakis yardıma yetişerek hatasmı tashih ve telafi ettirmelidir. SEimlmi dostlar, kişinin işleri ters gittiğinde kendilerini gösterirler. Zira garazsız dostluğun meydana çıkacağı zaman işte o zamandır.
Yabancılara Muamele
Devletler hukuku, yukandan beri tarif ettiğimiz insani vazifeler kurallannm devletler ve kavimler arasmdaki münasebetlere uygulanmasıdır. Fertler hakkındaki hükümleri doğrudan doğruya bu kurallardan çıkannz. Mesela gerek ziyaret ve gerek ticaret maksadıyla memleketimize gelen yabancılara özel surette saygıdeğer bir şekilde muamelede bulunmeık ge-
471 Meveddet
Ameli Ahlak İlmi 137
rekir. Gurbette olmalan hasebiyle her türlü müracaatliinnda kolaylıklar sağlanmalıdır. Memleketin usullerine ve durumla- nna“^ vakıf olamamalanndan istifade etmeye kalkışmamak gerekir. Yukanda açıklandığı üzere, hemcinslerimizin hüsnü zan ve tcikdirini kazanmak bize göre, ahlaklı olmaya sevk ve teşvik ettiğinden onlara iyi muamele ile kendi liyakat ve milli değerlerimizi, meziyetierimizi de göstermeliyiz, [s. 144] Fakat devletler hukuku kurallannm vazedilmesi için başka bir cihet de vardır. Şöyle ki bir milleti ve onun siyasi yapılanması olan devleti bir şahsı manevi farz ederiz ki fertler gibi onlann da maddi mallan ve manevi mülkleri vardır. Mesela ülkesi ve ülkesinin hâsılati, sanat ve ticareti bir devletin maddi mülkleridir. Bağımsızlığı, birliği ve bütünlüğü, asayişi, refahı, siyasi nüfuzu da onun manevi mülkleridir. Fertler hakkında bunlar nasıl tarizden ve her türlü saldından korunuyorsa, kavim ve milletler için de bu açıdan riayete layıktır. Diğer milletin hukukuna riayet etmeyen millet, ahlak kEinunlanna göre sorumlu olur; mükâfat ve cezaya müstahak olur. Cezanm isteyerek ve rızayla icrası imkânsız hâle geldiğinde savaş çıkar; dolayısıyla savaş hukukunun kajmağı da işbu imkânsızlıktir.
Bununla birlikte muharebe bir takım kurallara tabidir. Ahlak ilmi, ona bir ilmi zaruret olmak üzere müsaade eder. Sırf meşru müdafaa suretinde kabul eyler. Bundan dolayı hukukun yerine getirilmesi için zor kulicinmaya müracaattan önce konuşma ve tartişma yoluyla ihtilafın çözülmesini ister. İhtilaf, çözülemediği takdirde kılıç çekilmesini çaresiz tavsiye eder. Öyleyse savaş, hakaret ve tarizden korunmak ve muhafaza olmak ve günü yaşamak için seçilmelidir. Bir de resmen savaş ilan edilmeden önce tecavüz ve taarruza izin yoktur.
Savaş ilan olduktan sonra gerek savaşın oluş sureti ve gerekse vasıflan nazan itibara alınmalıdır. Yalnız resmen silah [s. 145] altmda bulunanlar asker/muharip diye isimlendirildiğinden savaş esnasında ihtiyarlarm, kadmlann, çocuk- lann, hasta ve yaralılann hayatına riayet mecburidir. Hatta
472 Usul ve ahvali memleket
138 Ahlak İlmi
firariler, silah kuşanmayan'*’’® köylüler ve silah bırakan askerler bile öldürülmez. Öldürülmeleri alelade bir cinayettir.
İkinci olarak savaşı vahşi bir tahrip vasıtası gibi telakki etmeyip insanlığm Zcirarlı bir musibeti olarak addetmek lazımdır. İnsani hislerden uzaklaşmak, canavarlara'*’’'* ve yabanilere ’ ® yakışan hareketler göstermek reva değildir. Çünkü bütün eski/tarihi eserler, kütüphane, müze gibi şeyler ki medeniyetin mahsulü ve bütün insaniyetin özel mülküdür. Onlan ve hastane ve mabet gibi harbe hiç dahli ve tesiri olmayan binalan tahrip etmek olmaz. Aynı şekilde kuşatılmış bir beldenin içmeye mahsus“’’® akan sujrunu'*’ ’’ zehirlemek“*® de kötülüklerdendir. Fakat kuşatüanlan teslime mecbur etmek için sujm kesmek caiz olur.
Savaşta, basma verilen söz, tamamı tamarmna icra olunmalıdır. Askerin özel sıfatı'*’’® olan namus ve mertlik bunu icap eder. Aynca, verilen söze itimat olunmasaydı banşm geri gelmesi mümkün olmazdı. Kumandanlardan biri hakkmda rivayet ederler ki kuşatıldığı kalede askerine kösele kazmtısı ve ağaç kabuğundan yoğrulmuş ekmekten başka yedireceği olmadığı hâlde kale içinde bulunup da besleyemediği esirler için olmak üzere söz [s. 146] vererek düşmandan yiyecek almış veo yiyecekten bir tane bile kendi askerine yedirmemiştir.
473 Bedest474 Slbâ’475 Vuhûş476 Şûrbi mahsus477 Abı câri478 Tesmîm etmek479 Sıfatı mahsusa
Ameh Ahlak timi 139
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DİNİ VAZİFELER
Hak celle ve âlâ hazretleri âlemlerin Rabbi’dir. Kâinatı yoktan var eden, gökleri ve yeri ve onlardaki var olanicin ve yaratılmışlan yiiratan O’dur. Bir’dir, ortağı ve benzeri yoktur, mekândan münezzehtir, işiten ve görendir. Varhk sıfatı ulühiyet zatına özeldir. Bcikî ancak O’dur. Kâinat mademki yaratılmıştır, mademki yaratılmışm bir başlangıcı vardır, o halde her bir şeyin hem öncesinin hem de sonrasmm olması zaruridir.
Hamd ve övgü, en ulu ve en yüce zatma ki insanı en güzel surette yarattı ve akıl ve ferasetle seçkin, yaratılanlann en şereflisi kıldı. Nice peygamberler*®® göndererek onlara İlahî hükümlerini açıkladı ve hidayet yolunu talim eyledi. Her gün bin türlü nimet ve lütfuna/inayetine layık gördü. Hayatımız, sıhhatimiz, aldığımız her nefes, çiğnediğimiz her lokma onun tükenmez nimetlerindendir. Biz de bizi yaratan ve bunca ih- sanlarma mazhar buyuran Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretlerine nimete şükür ve kulluk vazifelerini ifa etme (konusunda) borçluyuz. O insanm/abdin ibadetine [s. 147] ihtiyaçtan o varestedir. Lâkin kula yakışan şükür ve övgüde en ufak bir kusur etmemektir.
Cenâb-ı Râb Teâlâ, bize adalet ve ihsan ile emretmiştir. Başkalarma karşı adil olmak, nehyedilmiş vazifelerden kaçınmak; iplik yapmak, müşfik olmak şeklindeki emredilen vazifelerin esaslannı on ikinci bölümde biraz açıklamıştık. Rab tarafmdan“*®* nehyolunduğumuz şeyler, haddi zatında çirkin ve reddedilmiş olan fiiller ve amellerdir ki bunlar bireylere alt görülmesi mümkün olma)ap tem5rizi/aynlması ise, gayet kolaydır. Vazifenin şekil açısmdan tarifi bize bu husustaki ölçütü gösterir.
Cenabı Hak’tan her ne emir varit olduysa, bunun insanlık için de rahmet olduğunu aklen de tasdik ederiz. Emirlerini tutmakla ve nehiylerinden kaçınmakla kerem ve merhamet
480 Peygamberân481 Tarafı Rab
140 Ahlak İlmi
feyzinden hissedar“*® olmayı istirham ederiz. İlahi emirlerinden ayrılmamak, adalet divanına ®® ve merhameti subhaniye- slne kalbi bağ ®"* ile sonsuz ®® inayetlerinden ümit kesmemek ve ona tam bir tevekkül ile bağlanmak gerekir. Derunumuzu/ içyapımızı hikmetin başı olan Allah korkusundan uzak tutmamamız gerekir. Saadeti ahlaki faziletlerden beklemelidir. Ahlakı vazifeler cenabı hakkm insana özel bir lütfü olan akim, hayır ve hüda yolunda tajân eylediği doğruluk kurallarından ibarettir. Onleınn ifasına çalışmak, daha bu gibi vazifeleri hüsnü icraya itina eylemek vasiyetleriyle dersi sona erdiririz. Tevflk Allah’tandır.
k itabin OSMANLICASI
482 Beher-mend483 Barigah-ı ma’dilet484 Rabt485 Bî-Payân
\ í V
.jjSvZVp' I J J j «
4> ---=-'3 *j . ‘J^’* 'r*->m **
j3^;:._j (j - ^ 5 j l j lJ j lc ^ . î « jS OjI^Â-îj
ûJ^l) ¿)_Jİ «—ai\iâj
tir ü- r’V -?’.j^^i)’V\ j JUs\jVJ'iJJ^r'J^-::* »aut\jj.!>-
j , !>-!wVy t i ¿ > ^ ¿ \•X•S
. juXil AjİJİ _J| » j (3’“!: »-’'^
â y f ) ___>' ' t ' ^
_ji» Ö A ' ı3!,“ ' * iß~'
j , l j\ - ^ » j r OiAi-Ai’ULs ^jT<ja*.:»-S 0-ai'jí.^j
a j\> .'jj->^J
o U ^ 4^ wAs ia> J A l_ -< o l> « -- '
j-b J^"c .)^ ^ JjU,-. . ‘ ¿L<tf-_\ )\!^\ ¿)Vj\
wâia ^l-j\ ti\â>- ujlls^
¿)j<*.2C— j>c-\j» j5 î ** ’J ú ¡::"‘ jV j\
. j Jlı \ ¿ i*M Uip\ j ! f \
> Í 1
» «0 <LA>d i^ >• U j
¿)asjí (jL.U/1^, jo ^ U J iıj j ji.r^¿>. >li.j J,p- ^3-
j ( 5 * - 5 y ı j ‘* } j j\j
, j J .A ^ a jO ı 'lC » jAS jJ t i j j l i i j d X 4 0-1JÍ ¿ )b i J
(Jk. . jA-.*<¿ár aİLb i O l j ¿ '“*-“
t iU . . ¿İ9_^İ5 <Í¡.ÍjU ja s j l^ ^ (.bU o l : ! ^ . j ^ T
j l j \ aİjİ J j\ Cst).ju j ^ j j j i j
¿r*“* ' (jl*-il ^S^l^*)\c\j Jıi l o l j lıJ'j
o S j l ^ j[_ :¿ J j f t j j 4(.,J
(3i»fl*j ı>^" 1^\ j l j• ♦• * • »
j j V •c_^ *İjj ' ,oljl:c 'j ö f j > ^ 3
Âw>'l-«r.-\ A :f^ j jbljl|¿^J<_ * j j .J'J-’-J.wljlfiJ ^ til’T A*.â)
t_fUİjA:*4 ^ j j¿ y J U ¿>. j b
j l 4_ u.j U . i , o j ^ ı l üj
M « v*; «i-»’
*1 »Jt! j"^ «iX*J 1
iS j } ^ jjL > - ij J > »-3 j^ 3 ^ J i ) ^ S > - j ^
Ù j j t i^
i ■4 . ¿i<it\
. j«c»U»-
V J ^ } t i^ AiU.Só-j Ak*a\j J u i^ .j^
o L —>• 4«i'j\ ^ jV ¿Xi'J ■>.& _r^ '^ . ‘ * j'.
Ai\j\js¿ ¿ ) ^ * l í •î'^>-J 3 J ¿ ¿ o l= jü i\
t jl* 1 4 ^ o U ' • jx J ^ ä \ jj f t s ß ^ J ^
viiili'U\ <J J i*a\s>tZS'
Jîi-J Al J > - ^ 3 A»'Í¿-A:-*!>*J c ÍJ ^ l.t Ji^.«»U. ¿ íU
ü ; ^ d U jT 4 jL j l d -r j o y - j ' i
JiÂS jJjc.lLi.uiijS'J^.t.-i o l dÄi#
l i j- * 0>^.'
1^\
ol^J l i Í*, J j ' 13-^-»
çcU SjIo tiJüJ AjVj\ Li^MP- jJ»\
^Jj<y)\ c A j j »^4-12^ cijr c f i
^ a - Ip jJ ^Icl <OjJ u9*:?>jl*
#jjU-
N*
M i
j A^J j9 J j j -ia.Ä9
l i ' jJ
» ilL w I^ iij . j j j l j L Í i J^. » i j 4>j U Jl_j.»|
. jjJjU tU lJ jj _/ i J ' j l ^ J ¿^tíLaj (J^<^U-
^3^'3 3 V—** £ ^
0 ^ * ^ |J«<a) jU j » •J.IÜ»’ j \ . jJ i j )^ A * (Jj.lnA
J y ^ A jU ff 'i «l*;.tc j O yi>- d l l L
^ 1 J9^\^<^J\j j^^lsJlj J-'î'l • i
• v iii^ »- (3_j¿»“ 4 "^ jl
iTl JMÍ-1 ^ . jX0i\i aJS^ß ^\\, J 4, jlst ^
v-9 j '* ‘ 3 • bAC-1*-.« y~* J'
A.İ0 ».lUi •^>,1 J j»9 » X » j_j*i» Ac-j rw<»•I' "' . . .' ** r *V* . 1** * •
‘O'— • J 5 ^ J < _ l i ^ J j l ¿)Xlie>-\^ AiAi j\s oj İ
jl> -li j \ j j l
jy ^ A j <iijL.2s»- *t j [ i f ’ . jO ii < - - »y
«J j- . Ö3^y » i jJ a » - j 3
3 J !J ^ ^ J j! J - > ‘r ' -»*■ 'c-J
r^ jfS ü li./ 'ï' » liJ> -» ¿ 1 • J > ^ 0 -».ïa lij\ j;>\c.\ -V jla!^
\(wd 1 id iitijli? ’
X i r íüjl
J j l -OU.
• ¿)Jj1 •A.dj.o j jifiiÁ} j jb i ju9>yj «-«jji’’
. I j j ' ¿)_ e jL U i ' 1 J
¿JjT ¿-»JJ ú V i ' "»t-o*
CTÍ**^' iljlA_¿..l < j\mA . jjOJtU
.j a Ju^ jü I
¿Aaí:— . j j 1^3 . J j j ^ / '
. JA-IC'A j l
4) 4 lau« <LjU>1Sêê • » •
t^ÍUJi j Jj ; J j j Jj2>-
' .j ^ a ^ J a Í A » ^ i j l i J «JjJtMUi>Xt|^9' <>wLuÍ\
i í l ^ í Jl tíi/^j^ jj-«l¿-i j5 *a :5>-
4>a-íá* O j i ^ í ü j O j l j l ü j ^ .jj^J
‘ (3^j| » J A ı ' l C jjy ^ • ji«xZ> I
. i i l . * i . * f b ^ •XJ.'M:^\^y j l j j ^ 4 ;* -^
«I íuAÍIs 4)ajlA*_<ol (JiAi J ü J iy ^ ß j ü lj>"ij Jj.-««^
Al«J,j\ ;J>\>-1 j3j —■•J’_ A'wjrai' J jji»
iS{/^*^ '^lO^ j <v).«»U-» »^>1 I j l i i
• j j j } \ J -^
JiU-1 j»l»
Ü J jj^ií;- jVjl <Í J f'j ^1> jA » V Vİ.-JJ 4İAş-*0)\ jUa9-l Jfi
% « ‘ J-i j I iJ<—ÁiV
i3-*^ ,cT — ¿ « i:- Ait:—
.jjldijj vl.i jl“ Û.À-»
* j¿ ^ í . j** :^ ji lí-i'* ¿j->^»V •^J •y.J
<M.jjjl ¿lji¡_l jla_;:- a j ^ 1¡3 ü-»^í' y
j 4* (l)Vj^ C.4I1* j o U t jj)^>e!;.* Icía
•.c- t^Vv * j j
|»lji «OIIai ^ Ü ol»j\ .Jj4^ JÎI-Â9 t/ \ jj
j>C«) a Ij ÍwáJ^ (J¡6 -c5 * - í j ^'* oU-l.*-
i» j S iiXiiÚMJá ^jK^IjÍ* . J*A>J» tiL¡> a.Ai‘ ilJis-V
^ l i l i i l i - j j .j-*“*j*^ cil»<lÍA(\ j j ^ ; j > - j »j-v—iV
oj"Á.«>* j". j jV j i » 0 *^ ^ ^ iJj'*' j . ^V
Ú j 6 t í f,^}> « . X
j*j«.->j¿jj->jj1» 4*j-^ illji-í'i Ai-“l!^i-iJj.*r-.<jj
A¿--v. 'U» t S I -^j,j j ¡ ^ * (3*"^V" ü ^
. J jljl j í l ) CJ'ÍjI* y l^ \ J ^ J ^ i a i l j j
j 4 Jfi é á jl I J i^ii» Jr jU t4 4 U j
«' '. i, ■ 1 1 ‘ *': ' " "i
#-^;*l)\vi)jU^ .j>A)\ (3 >1_/9 _} 4)1 j l
« j Ía *\ * - V ) j _Al t ^ V i o -V i^ L » j
*Jj;. ó y ^
• -*.-.Í.|l\
_0-\)\ j l . liAi * j. jcL > - j\ j ) .
«A—-I'Uj'íCíI» >-jU>-1 , j j ^ ^
\¿^iX.lÚÁ . JJ.Kİ Z ^ j ú i Jais j j j b
jIÁ'iJ J * jW- __«•X5 \
j j j l ; J j U » jlUí*-! -C- miOj^
• c íjJ j- '« ' jT V ? ^
jU ljr j 1^ » <IP 4ü' ^ .J jJr'
M^K^yAİ- mjiI a -İ^ j fUl . iS ^ J j j j^ , « j_ÿ— -ij\
jlL»-! y ¿ j\ j o » A i d ' j t
Jj\ (SJtrK'jTj J_ -AİU (Jyií .ilj*-'»!4ı'-Al-OjJzA J_^ j4> j2p 4*5 .) U. »Jji\)o jI.aH«
• j-vTjl—^ * ^ ß ~ J. J j" >A)Id
O jl j l ^lo <Jtf jJa* j aTL>- j i_>jlîc \4<ji
ö5ti.l jJUi
j i L j j
J jBTi( ^ Vj\ J . U diil::— J i
"t-jJ.' ■ '■“ ••t. ■■ -,} , İÎ:- '■'■■■■.. ■-! .‘ ■. "■ •.■■■’ ■, ■ ^ 'j I viAı. 4lijy j j j o _j
/'■ '■ '. : ". ' ............. '■", .... ■ ■■”■
jLp5-i>ij ^ ^ j ] j i i ] j iijrû ( câ\\J»»l» j
jr l'i» 11)jl> •j-A'J
ı*>s iı__.ii) *,ü j* . ‘ -A* ^
j^^L»<ja9 - İS»“ jri_<¡ai, • j~ÎJ • -A> ı3 ^^ '
■ • JJJ j j - ^ i j »
J ît* 3 »^7^ ^ “■ jâ
j .j i^\i_ß\ O j»l^^y*\)Jı\ «îT JId-
¿)İ—İİ\ O - ' j i jr . j jü <ilu< jlcİü,» L-'>•<.Î "_', r' . i. •;, .' :, . . -V; ı...,./ ' .-V. .;' '!■• •- ^
i!_p ii jT A ü S c*5jı
Í j-A»V iJ«.ıi'|j« ilı y —-t
‘r'V
^ j i s J ^ Ciİamj
t5 ^ ^ , j X X ! » dULU «A9ÿi>- J
.Jj^. ß J r ^ J A j k - J CdLiİ
.«-*«y \ t ? “J »A lie -İ * « » Jİ(»Î»J
•^liı. J \f"A ¿J_/» I ÍAO j
-AA4._«ut CJuÁ K^ <I£j\ jjj-»4¡_\ i«<«5 ^ ío jl^ jV
• o le j aÎj^â>- f j f j^ 2r;* ^ j j X\
.i<j\ j»>" j o \ jl^ yi» «£J1»Xfr j jj^£û
/-i j^ C^-oİ Jaîi •
olsK^ j w - ( j l ^ ı \ j t i - j »itljl^
jV* o lsK İ ^ ¿fA » j^«i'
, ' • > . 'J:J-‘■• C AuûA jLjUu.» 0*^j*
• j Jj\c V ¿ ) i « « i l
■lis _J U.İC' j _1«>aİ ¿)Vj ^
- , jJİJM llij.A)İ0 AlÂ-ıJviiis'J J*"3 '^}‘>J J l^ v U*
jJaIjAS» i3j 4>- jjP>- j tS "^ ilj|jl_-«î \
JiûjA.mJt ¿),AİfUij ^ J * , ¿)X^^mî
y v A
lé ' '■.S»«J 41 <k.i-Üj CjUj*_>- — . mL'I />
<4L& ij~^ ¿ ) j İ j İ 9- ¿)Xjl»aij|l
•jjcU.A¿- >U* . jiAcjJ-İ4 ¿15-1
t jS 'i i
^'Vjl J ii^ ‘ ¿A<*4— i i)Jî ‘ ^ • XJ j j j \
(jfj*^>~y ö'^J^ 4L*aır-»<\ i » ü , jjjl^• J jU>*I-*\ » ^jill
^ J j\ ,5»'l—-» ^J^ j <03J ‘ VjJj_^i» ¿AwjUi«» yj9- . jJjl_ji» 1 ¿ s-4.*rj j l j j l j i yi:u
4 ;_4 Uı» Ai>\c, 4* j l—51 4 ^ *> ti
•Ji’l jj4« ^ -1 #-Câ»- j \ » jl«Jl jlsj L<1*
aâİuî vi 1 j j , i3“^ -^ı
V"</ -i ^ . « j - 1 4^1» j
(^^ıil)-Vj.^ i i S j ^ ,.
0 \J» li J 'CÎ J' ¿) *«*İ\ \ji Mıll_yo» J- J
Cy,-^ vl)V j jV" ^
•Hm*
\ry a Jjl
j tLİİj^l)' jA__» dlff-l o_^Uiw-
o\mZm) j ıiL.Xı j ' o İ S ^ \
.C \dj \j j ,.
A'TjJi Jl ^ c1Ai'a.-I. İİ
ÛİJJ»“ i ^ .U l j ' (_5j£l^U* j
Atl_~..] C.lâipj, <İC-Iaİ Jİ v_fl»0 J (3î*- (3^^^
jJA.SÇa!^^ A»5Li l ı j S ^ j . 4 liî;ı ılJ c ' '_J
j j U5^ ; j j l jV ıjJU »jA iiljj^ l V ii^ ıir(l»j U j
ó u J U j l ¿ y ih '^ ^ ğ '\ ıi;9> (SJ^^
• tiAıA)jji$ j . c S ' ^ j
I At «jdiL — , Lliiy*
. j j ^ M'■••■}. ....•. . '"- ■■ U-. ■' "ó,, .‘ i. '•.■>■, . ■........... .„ ,
ı$ - iJ
^ .> j U ) ^ jCjA^lsl yax>-jJ^ / i ' . . - •■ ,. -vi/.. ;(/j . ...’ , ! : ■ • , ' .• - ..‘i. .,
■aJ jİUtii) jU »- j^ ^ ^ jT ^ İÎ ^xJ , wí¡.»íOAá^i»A-.*J' -i’'•■ C'";. iva i»'"-/ “ ■■:■ , .1',.'. ■ “■
J '-jv ■ <»'b^"l j9 - j ic j »o» jO,l yit\'■ \ ■“■ ■■ V ■ ' j' ■C, ' ' -. /'■ 1. ' _ . '■■ ’ ■ ', ' ■■<•, '' ■ ** ■
jM J, 4Á jâ c j5 J İj
• j-s « t i j l cU)j>j tiä j»!
(J5li-I. j*l
ó i* ji_»ı;» J cS
j'Vj>\ *y . .. j-Vj’ Lc. j-A.'3'jr.\
jCIc ^ jUjj.?- j
•jJ%y.AMjxá¡\ s tSVj». vil» liijj)*
j¿- ejA>*JJ «İİ»-*.Al\ . jAmli'viAff'i ^1 JJ(J^ AİTjJ
, jU*.«ıA>-JJ iİj«ö ( İ ^ İ I ai Jj>- A«m)\
_V j<Ä«»j(Ä“ J Aw Jjj-äi* J JL » j
. .¿J--.U Aı’/ jU 'jc -».c j iL î^-g^ A f j j j l J f jT J^.;U . Jr Je-J
û j [ \ ' ' ^ f i ^ r /
o j ^ j l iiA>. j5 ^ ja îll ı i- . j j i r ^ lU -T ıj^-*-*
i^lè ' j'U.* 4i^aJ^»-İ «APİ9 ¿ )j—l j\
; JL>İ j V j f A¿ks>-Á J ü ( j j ^
4>\ Jİ J ¿ 2 - • y j i j l
j » » «jüĞ j V ' i j l ^ j j j
Ji [^]• cr J
yr-o A úji
J-Aívil'j»
. J* »J j g " * j*4^* -J* 9 ‘^J*. j “^*3^
^c ^ jliA ï.-« i]_^i,xl Usl j^^ío ¿)^^\ 4>j<>- . M»Uu
■í» jL - í í ^ i.:^ j ^ j *JjUU_,v j* .
jí)_yil i^iS~ 0*VS «JíjUI-uj*
\ijß J, «ili^l»>' (jL j^ »j>A.i.¿^jl ¿)l-< >Zo"ij
'03^} t } * j ^ ' j ß ( • ■ * ' ' ' < y »J 3
vLAp J '\ j jJ**®" cS **
liA—J^ÿ j^ kiirifr j\ iJj<JL.l
jc/ v/«*j 4;-'j^fib ^tíjlSj:*Ul jl*T
o l 1 j ^ j S ^ j i 4'*“*' *^ J t / ^ - • j f
(¿*3* J ü^-r* c«-u—
• j j j ' j '
w^iíLJ; j — c í'i j i ü
^ ^ Jai» . jljl < S l* , ^.\¿\
•*'i\j'X ^ j 'j • ^ i c j ^ »^ii>- j j ^ j l 4íl-Iim
j J ) l ¿)j._JU i l j ^ y v5- ¿ Ic j < 3y/
j_ jí5^ jjl o.AÁ »jr^J JaUiImiJ AZA'¡\mt J jjiLiiA iJjU 1 J
«A y ij-p j \
\TiJ5»if ^ •___________
. ja « -o L < iJl víX’4l_;»>- AÏA-» __ , J . ^
« jlj3 <iilV 1 a Í j_ / j AÍXo j1..»j1
^ ^U¿- a .» j J j i
^ j í í i í l ^ 3 • jJi jU .» \ cíVas-A.-» j> V ij ' j
■4* J^3J j\j1U 3
Al«:KÍId 4İ-A»«A
* ^ 3 '
-'.íriJ * (P/^.j l ä •j.j1a>' ^i5C»3 j aüIIa—»»» a » - jj j ¿)1^
j\J w4íÜ»J ^5-^>-i ^ AíJi.^
íii.«_/j Alísxü.— j j \ J < -ll j \ V í\ • J>Ai»»lr Aİaj\ysi
,* jÁ *-j?JJl> . c * i dü>ii •Oîj'aST ^e. jSa^ .J \ U»:ï\
,l*ll> » jiu JL ti* jlj a]»1_ '| I l —-il»
■ ¡Li Am3Á;*j> CÍJ'^ Ú-S-T^ l*» \j ¿L\¿!5^
• j í |¡J J t/J^
4 J.U:' Jj\ j!^\.aí _ , » ş U Ib İjL ^ lilw (_5-vI.*r _j
^uJi» ( < - jIa » jIm 'j il»VU^J!«o| ¿ jjli j L.Z¡j¿
j * j 3 'c i ^ - ’ -> 3 / ^
---- i l î ^ i j ' j î J <Sß o-^— LÍ k _ ji^
. jmX ) ^ j l j l 4)W\ » j l ' 1
. j-A ' JÍ*-“* f iS\y*'.İt :: ■'."% ,' ■.'•■■. ■'' ' '■■■ v^-': ■'.''
• jJß » jb j jaÜ j\ JTA sL,ı
,^_aâ)I» ^ 9 ,î!|jı ,.^ ıj«iı c,5i¿.Í ... . ■; - ' ’ ' ' ' '■ '■*'■■■ , ..’ t • '. - Ï . t; 5.
<il'ojlj\4Î' jaâJl»\yit- ji>- «XÂp- CJİÂZ-
ttü^U J* C>âiJ JıÂ*ll) . jX —J j\c \ A¿ . .H'\ AUı JaaJU
j^w4_-i«9 jl) I j ( * f (jl__.l*i
.\jA_*İ9 j j j j l j50l»
, f"-- j ji-< ‘r'ji-«,>'\j.-^ :_^ .j ij — .j J,‘■ ^ — . j i i i t ,
» 4jj\ _/k¿- Jmî y— j\s,
A»lc\ \j2i ‘ j_ (JaLâiI) 4 j^ j*-î.1U--4b4 UL
• •• •• _■ ■'' ■* _ ' ' • ■'*■ • ■■''■’ ,. jA i»J fı.j C'ÂÂ'î': jlı 1 A j* . y-^yr'^
‘ i^ Çjb..» _/ ,jJi}ğ'i «J*j İÂL* j". J^<ÎİS cLUIi>Sİ_ İa2s
»j^y -Alle 4»OjS^vİİâ- , '..■ V... ■■ -i “ ' '
; V*" -»;,cr- *-T (3 1
» ^^i)j\ Í (3^j^M® *
■ ...JMİİ y *
_) v. H'AP 4*,„.Î
J, i)‘A*~<«2İ‘J >2<5Â.İ J iiX » J yA A
aJt ÂİU.* O j^ -» J jX\ j*. cJ '“AP ,_j»l • J-Vı J_J-İ 1-*..İji J
♦ ' Cíjj.-^ J 4jJ»l sÜaúÁZ »
4*^ wjiílJí»j « Ail¿l j.>Áj^>.!
V.J JJ 1 S w'l> -A>- J
J *'j4»«Ja9 y 4 y j iy>-
. 'jii^l'vj^i' 4)1 j ¿7”- "
J jlc -jijj jr i ja t
iSy- Öy’- J-AO Ji M3 lîî-b o j j ' j
• Jj$r 4.ÆS»r,îii jj-4İ.]»3 '_,.a.k. „ti ÂVjJlo- .
tj^4lljV'*At l) 4.»>j|j)jl Jj.C Aj U ^ . jl.(l ,_ttli y
,_¿jl_i»j ijV jl a*«L*9 wi f ^ M**
, J l _ i l L9_ >
j(ilj l » 9 İ j . Oftli»! 4 ) * J
ú>Xa*X,*Jí u—
JlS . ^ T . j y X \ ^ . J S 4,_j\ j U _ ^ j
s J ^ -^ ^ ^ ’ j \j 4j_\ '¿;«i> -u j y j j t - ^ y J^ jy^
j_jl«î 0j4ij-li •i'jia* »Ivi . J^Jbl
N X-N
iiêi j^ ' '^ y -^ ' •• *', jjJ iy ^ i> - 7 ^¿^ j-aJ^
¿úlyj A.v>' . obTj cl'*^ V'*j i î j . . J. 4 .4 . J-^-3V J - U i l j >
O a :¿ .a .J AU;. t5^ j o ^ j C S - '^
c i r - !jC-^,j A ' c5^'
4, j . jjuuaj\ j^y .^j^- f 'i' 0 ^.' <P.'
^¿. <--.XOÜ j'
•}. '' ' ¿k'A-. ::-.» \ ùj>j, *AVj-A«j c )^ ■‘ -•'-n
JVjl-Â. á (..*A.j • ) 'M «l>i6 r "' - •
ô i 's 3-.j\i J lT>~- c> '.> -J
«» ••
-{tfjyl* c jS ^ j ^
4 , jlA' o j y U j \ j î u ; i j v ‘ ‘ '
\T -
ti4U j>‘ J <.»al, j\ J_gij\ ilA-Jil J jr <..,jl
i!>-T •■»/■»j“ JjCî cT-/.->Y ^ j^ l l » •j jJyS ; j “*'^ w » i ^ » j ^ î » - L ï tiA.«.M Jl> *ï
t ijW »¿»XÂmlt Cj^j\Âa J^i\i ^ }ß f İ9J -J-Pj tjl
l i l j j ^ )
•^4* . -r. 3 ts^V l * j G
'. J iy o ^ Â . ¿J)' ¿ 5 j- j a C í i SS
^ A*< _ji *3 3 ^ ù^L-C-J •“'•*'*
^lô!^\ J >l»j\-Ui ù V j l J \ai.U
l!à:ii'i ) } a ^ kİ<S3 ^ j ^ “>i—
j j¡;-i l O U a j ^ J » •Jj3^->^ •.Ai.l iJ<S3^* *îSj^ttc^A »AuUj . jÂk <-*.*5^
^»»i>i 4ÍAk)L«t J jIjI i«»Mo vI Jk».>-_y
• 3 - ^ * 3 ¿)J<J>\>-1 C A jy J ÿ 3 ¿,1»
0 U - 4 .J _ . tr'U>!
. j-a ijI" a İ * j ù (3^j^ UVI
■ J W j jji i_-i.Aj i <¿»j J V ji
àxe-3 3 3 j J ^ j 'j
vV
Í !•_/ A-4İ *^\ V_^ •J' (jfj".
• >¿> -
'•jlıj \t û <>j 5>- j A» .«1 w>!jj
. j)jji;«jU . á>Ajilo ^U> \ j j’ 1 . . ■ \
>jÂp^ ;>j^c l^^U-•• •
l>j ¿)AZâ ü j İ! :
AJA—iö ) oU-V>- J J î, j-Cflâ.i .
jX U k l* Jai» . ^ A j \ A \ j^ İ
\ j i j \ J -.U A i- - -^ J ¿ ) d İ ^ j J A
*.“a Â>- j' ^ j^*i_-w» Aı’V jii»
. A**.* C İ^ İy
¿ j ) } j İ—Âa jjf j1Ajİ»«_j)^\ ol*>‘ j İİj1__ *\
* CÎ-^'“ '* ■• ' Al!^ _jı-a^ J ■ J
4ı' j j i 4 V diU s^^ -» w 4 ^ ''J'J
¿»\._.i.> ö'^y~ * j'^r'i!® * .î
' JT^<S ’->i^ O '^ U J — • *
, jjAjc\¿j^i <»3V j ıS ^ \ öyı#^ -?■. ^ j f^'
N t A
liUiı« ^ a i - » j ¿-1» 0^^S~
j i ı 'j j ı
< ^ jjX \ î y 4.' j j j j j jy«, Jİ JJ J j 'H -'/ " j->.â>-
i]y,iü(_ı jiawL.s»- (J ijjij j ju»j,-.ı
jjclfl .s JJJİJ Jl«îl ,. oXİj^^
t ^ /Ij" 4İ$^Lifl ^1¿TjI
3 J 4*-^'^ o L —>- J'
As>c*J JlaSlj) . _ i_l jjf\ 4\ iajl<-<j Jl_j-*lj«•
. j^^3^<y ¿C-
I*jl"—.• • Al*«A; jJ i¿\toJJ)~Xa JUi!
ajjU- i¿^3 0>J *-* aIUsIj* . JJA-j J)ß
• Jj j' ijr:> J• j_yl-' l»J J j j—.* JU
, A.9 ¿-\ Sj.C.\5 J jt lilc'l AIJCJI.» Ùj ^\
^y Jl* J.*.«!j)j) «J.Î0 3 >ii« jj.^i.c'i
■ j«»-»jV vili-j oj>Wl (ijAİj)
íJa.w)\ ji j^ \ ( S ijjA~fcZvj\ 4\ l*a’ J k-A~.i
NtV
t iJ a1«4\ O^j
^ f <“j J • < J-W / ¿)j»*^p!s ^ jlı* i
\iXi.sS 9%a J . jjlLj<jU<l Oİjj AİmjA -jJ û j f
• ¿J'’
J L -il ^J-ù l“jlo ıJLİ-.JJ d L _*5 İ
vl'îy«' AlS^İ* 0 ^ ^
d ^ j> - i f JU-:-\ t-y . 3*1.! j j i ^ b j jl*^_j-^a;Vj.l» ^
•Jj)j\4¡.\,
jjlW |_jlL vJii»jl ^ ^--
. jjSÛL\ ^ j j ^ oxXiSHt j ^^)ı«j JUıl.»> j j\
^. j>A)J [ß~A j ı_sJ\
ol^"_jl j J ¡ > ¿)j^ *j!W- ( -¿¡.1 ts"*
. j^ d jl J.C *:iijlai j.*|,j.
(_5 jlüilkU 4*^ J)\ AtMate- Jt 09 J-M
<,H)aJI¿ 4*J îJ tj o-<^_
•iAl.9iu.jr' ¿)1» j\j'-V_Jujı jS (Jr * İ^ j^ »isJejU-
ıijjj»*r" , JA'j-m J Aı^Jâ
\ rn
jİJk“. : » - ^ _ « » <î_j5>- AÂİ.1 *lw . J-V.İ.J:\J9
siA,«l_c'l j l j^ \ ıS jif\ — , t iJ m â ^ j (Sj \* ¿At»
j i j ^ j l o - y*.M^j J * i ^ ^*-“5 4 '^ j-^-
< ^ jy > j^ ¡i^ J. • J ^ j^ 3
j \P-\yj o V ^ - * iS û f j * ^ j j j \ j ' .íJX^
J l ^ l ¿]jl^«I-e> _/_ <C.»a . j j l j l tiUs j ^ j j j V
L i ) t#!.’^İ! tiİ9 U-»\ _j o V l j5t*^!.^'
jJ j^U ı i ¿Aá-ilS^ J . jJa^il^JU
• ^ • « - . « < » o i ^ û _y lii.ii—.-'J
¿,ù\y (.^i\ Jp c
4»j o U aiL . » aC H c >5^1 ¿9- , JJjl.—î-ff-j o^l>”
• JJjljï.*Jli_\ Aİâı9l^ *J<JÙ>-1 ci||l^
J -'» j l f ^ - I j dlClfi — . Z,JiS
dJiÍA} J>m\ ^ <3*1 ♦
<«1 # j4 İjI~» • \ JÎUmo j Jc iA ils j jJIa îÜİî»*
» f J • ^
4i__ r I j^ ^ ^yA (jl-alV
jL X _ ,« i\ iiXê_\ 4jt>< 4i\ o l < ^ jl» j^ Jle»
JJl» f . j j l j l j\ x i « A l i » ^j1 j \ eJ ) >. ,ÿaSCcl'
J ciÂl A*A
ijjoOıl Jıa-âi ^J~İ <Ü 1U«| cîX'a.a û ’ l y
oJİL. vi*i*
• j .Âİb'
.jJs-jijJLa j j t ó i Jv\5>¿i^j
.J\j^\ 4<J »jij\ ¿)—=~J ijf'^
■•Vwlôia) j bj9İ
» j l j ili liAıl—Jl . «JAí-J Jl_5w\
OJ.*— Üt- j (SÎ'^'J
, c > » « j ^ j â\ 4»^Â*j ^
j j j l o j l j il\ \S J' S ‘4^5 f j l I 4 -*.: i3\j
‘-4 1 La a) ^ î \ 1
-c5'lJ3 ij^ , jl5>- à^ ’ i jAlJU »Atj
cj?'**’ ’ «x>- _/ (_5j.v-ı líAífi »«*)\
İ^J*. ciy. g ,-*
•tiJuJ jj!S ÙJ-S V ^ t i ' . - ^ - î ' 0 ^ - ib
47J o ) JJ • ' S T _ a < » . jJj\ -Xılc 4}IİİC^ jV_j\
,¿)a Ií í -4j \ ¿"■• <¿ÜL* j\ A)_lí*
jjp- -A> J i^>-l—>*»
5 Mi-I \ r t
^>•1.0 iiifrij’ 1» 0-^1 JU¿\ J j i ijl { j '\ j .j -V)_\ jsS
»a.j«^ jr 4»! JU^\_y Jst J» j j 1 \j_j .tí-Jjl yJl-«-
\j- j y, (3^1 / »^Ujl JU^V
___ j 4<i Ji, J_j-9 Jí.j.e¿ (3®"
•jlíl 4)^_j jçlil J
yi»’, » jd > j aIí H—^ 1-i
[S jo -y* ;>' Ja2» cUt’T } » y A y
• JJ :!j1 t S <_-<j yt ¿)AUi • j ^ jj.9^J.Í'
ijfi jc~ JSj ci-ls-lcl j5Úlj_j-
^s‘^ i i
. j j lídl» ♦ A** »aIjU;*y
\.^S^, j ifi““
V»9J ^ 4 ; J ^ j i J'^y (Sj^^ ‘ j “ 1 wi
li-ftlí <L«^ Jl^>-\j, j^ > - l j l - i _}X31» ‘ jAjI
• jAJéo J_J- ^>"3
« ¿ ^ » jr_ 0*-¿-J
ij'ó •, ■•¿1 j ’ J_jlj-«,A)\
Al»-^AÍ^i ^¿)U J-^J> «J/»«' _r <**
lJ«U«ü.. l*.«JÍ j. ljir lj . Aí^JU lilí'l
^lijjjSC rJ ¿>¡x_ A¿j»_ • j l j t í j f i 'U J i« : ' wiL--l»>
^■VÛj-_3 -JAÎJ. Jo lf oys .¿L VİJS ' j j , f f ¿ Í I m L í .j> ^ à ¿ f i (J\J\j ¿ 1 ^
^ JJ)} ia ii . jo 5 U y a »- ÿ
d y ^ } jA — ¿- l jjjA fj (JV *"
• v_^ J mXj^ Cj\j \^
■öj^} **^3 3 j^*^İİ î tUKTic
, <iaî^j jîu » j
•aI^Ic ıl—j • Jjlj*. ^-*J ( i j l ^ iSj^^S
-r-* * J ¿ î » ” <-^ıj j j\
■ıii:^*i*\ ^-İî.^ ' ^S a ¿)-».-wj¡¿J
■¿Xj’ jXlíT ^ j jJ ia ı } ^ J Jı** J4—->jJj\
J~ \ ^¿J>‘\ ‘ u i • J J i J-^_^
• j j . i i ' ^ ß *l^_L. ^ J o dttU jL M
s t V
U)\ i ^ - •*.-»»
j ^ <5*j-aİc,1 o j> ^ j Uâ>-
•J» Oılc . ^ « ^^-~» jr »-JU-
jljlî>l 4«mİj* JU«û-1 j — iJjU->»\ o\ c.|
’» j j l jj-x
^Vl> *0>' « jfi lij 1 <— 5 ^ c9^ *
‘Ama jf.A»l_U»\ iß CÎ"^«-*0
^ , , l j a i l ' j ^ - ^ ' f
4İ,9JLm ¿3 jİ » \içA«-'. *^1 1 ^jiı«»
*iyê\ €j^ j \ vİM-»lj j l jj-«l
jjIS l. #*X_«ai» • jJ»»V_jî »¿X viA/f'\ ¿A-«î t j I ■ ^
A-J iyOtk/k J tii»jS^ i J m İ İ A »İİ»İK^
• j j ’.jjT' jj-i«-* j I
V t / V l . . . > J ^ . 4 ; l3 ^ ' U Î
. j j j A o \ ^ ü
■*J, ûVİ!
^y\J¡¡\ j)\ U j ıilr\ ¿1 %j o V l
jl-.¡>-\ »X ^ j S vill^ • 4İi_1 'asI (wiJ
N t N
vi-ll»;?' (S^j -Jk>~ , j j^J ı\ A _J y
(jgJı.—15 Ôÿ,j {/** * • aL.^Ap j ¿ j^\ j\jJ»\_f
1 jA i¿U l»
- > j^*j\^»l • _ i-i JaÂ9 , j j ! jt^ j»
Jf'~* .J>Aä1^,» ^I*j¡)»,>- oJj J y 0
l»*.\j . j \ j j^Jail) z^ cy j: ÿ !*
J i6 j i>j ıi\ )A ^^ y^i\ 4İUİ Ajlft *ıI>-L«
y^¡}^ u* •■ . _A¡. ¿)i*i\ *j_}i‘ İJ" ‘ A»\jl CİUli . J^<J_j\
»». j^s>y.£ UUâ(i viıVU^
iİA^jlJaj)^ obL4jftl^^a.l5^__ .
• ■Jİt- ^^j.-^j\ Cj j aa Jj^İb «O İİİ Jİ j~:> kS ^ ^
j ) ( i t jîT *, *]a:^\ ¿)U ^¿■ı4!J^ jV o ,)c ) « jlî(
iS j^ ^ f^ . l-*^ ı j^ “ (j^'*
(5 «-'* J -*-« \ •■ zS j> - ¡ j 4-*>(/ oÂ-»-
• J“ _ K Â ^ vi\UÎl-»j
^ jM à-lùyS ı ^ \ jx.tS ^/)l\ j J-jU .9- jj.:)j^tfj^_jJâ. j 1
jVlj i¿i\o ¿]i eV s'\jı)l j Ât\jjT J ^ \Ü jfJ < - - « 'j C.«Â^ j ^ ’j ^ i Ş jC Î JJ4,' s jjîT
L5a:5^jJja-Âİi ciAıri w ir^í¿ jC i ı î t - ‘ C j
J>»>' \ Y
<l~<l_«-Â>-\ ,ıiAı-^iı
^lo. A»»-\ıJ._i ^ jkI» ¿¡ ti:>~Aİ j 9
• jaJKj jİS )\
• j j l l j l ^-* Cj)]\î - JI oVW- ^
’ i j f " j!?y O -' * >:'"*
A^\j,î>-j. •.CU.-U^ j fjjâp- e-
4 « a j j _j> . jjlUVU 4*_ ló_j¿ ^\s
.J-A)'4İ>*İ Cj\j^ Î Cj'jvPHiiJ
»_/U j IjjV »İ4)Ia I~, tiülf l-»_ -a>- J j j^ •«. .
l i A l ' j : # _ ^ ı l j\ ^l-v«V¿jv-»l7
AiO"\a>"J OAı’_j-a* ^ i ' ^ j l r ‘ j * - ^ j*^
, jJttI o-slj ii\
C)\jj.«aî j'L-'J »J<.İ~İİ aJ UıJ A)Up
oJkfrU-/tji_ia,â» jj*aÂİPji .Ae.1 ,» jlJlı j ^ İ C j^ ^ -»3
j'U :»J.C iU (J i^ • j3j ^
jIAâ J) lâ «jIW-
• JıA» . U# 3 ^ ^ ^ “J
lli l»j j)^ *AIÂ>- tîAvtJl J îS^3 J
^ lU İ İ j Jly\ j l_ ^ j\ Jılo "l.i<*iı: • jT " ( S j j j ^
^ ^ \ jİJ j-V ^ _ - ı jâ Cj^yo . <*Aİ j |
<5i' ■ ^ *- ' • j ’J'*“L'
¿jjliı^\ 3<ü‘**j' • (3U* (jL »-l j'_(^
j —i jS Aı_<**£ , j-\^jV j l_ * J _j J»Uı»-l
— - j j jc L s - l «Jb'l A—«m)\
, j J ^ j } <aI2y« w*U-Llaü\ <LmijAI5 ^ IÂ « j Î^aJu»!
, JAJIİ I tiA^lC o yA
J-V»’ J ^ A iî)\T
4İ Irf J J 4İİ»k«ı
J^aKa) 4Â\v_Jjly • JıAlAfll Ia>-
4¡i)\ (»1^1 ciX«UiC' ¿)*Vj^
j. jjJLilic'I j t ^ l j ilí¿\ ^mXa j
' 45ii j 'U - ¿ l - ._ ^ j cUıU5 J * l û İj 'j '.
^J>J^ jO ljA ' j j J ' ^ AllJil'\ o - ^^.>-y o j l jÇ j ¿yi i£>^2^3 4*^j^ <->X*
cT\:^λâ ;»İİ* jV <i¡ ' }
^ U
jj,j__^ j^ |(j j A ^ j j î oL*jU»lj ûL.j j;
til>ı j ' ^ AtîJ jLla»- j3jA.)l<rfU» İ )J .>-
viAz5"^ji . j jSj\ CÍ
^ ¿ di i j ß ' j ' 3^ l s J ^ y ¿)J-Mj\ .jjlj^» jûajt oBjl^ 3 aJÍJ-lP »lıljJ
• j j j 3 J^İj <u<:>\j.o• J-VİJİ A wî» •■A^ıJİji •Áém>‘ tiilxl^îi^ iJJ^ty
»y î ■ -*>"
•J\-jS^¿)j^\ ıil*^_*_^»U)_ji Jlo Âî jj.1»
ıj3 k/*3 — jj JM J <lo 1 1
(J A s l^ \j \ı ¿)-Sv^j^-^ál f-Wi
i3'*“ V ' Aj y ß <_j>*
c5jli- :«Aİj\ t3* "* •”'} y 3^ •*-*'*“
- . j j ^ - ^ l A..».«J t t * ^ .3 ¿)Vjl
^ 3?^3 ıj“*" «Aİ' i ji<i»Ai\ 0<x»>lı >«ı>JI «ajLt Wûtj jljı lA«^jlj 0atf Aî»»jIaI__ Jİ4» ¿} A_ I « i 4İj) 15» vl>X«
ypn^ «.sb j^ <b^L.* • j-^ ’ b v ii-^> »y j'
. , j\ j ^ î ^ jlj_ j^ î tijlo l) > ^ , » s ' \33^
ti-» tiAÎ\ _- jVjl 3 f-
\ v
ö l * — c5J*'“‘!.l J '
nilc-J 4iJuA.*^i ,
S^AjjÂ^^sss j i j j . j a C .U v-i^ÿ" <^Jİ Jİ
( jL l j l J^-î liA^_/-dS 1 _j
‘r ’^J “3 ^ ¡ v^irl
liA ılji jJ ıl jUİcI . jJZi\îi *i j ¿
. Jj.9jj J-A9 « Jtt-Klfr K ^ a S '
C^kİİA j X ^ j ], t ^ y
^Jil^A ^-\)jlıj\ tiA) 1 di*l> | jS ^ ^ J j
• JİUm) j UV i ojili ^>-‘ |» 4* '
* j¿J‘ olJiÂ* t¿A»A^i
j “.. cí-A**"^'j - *í** o*' j !J ^!**'
Aw.AiAA '<JLIi.İ^>7\ ü j*' tíwJj*-* •,. ‘
• ¿J-N# J j\ ,:^ l_A ; \ jiil . JJ.4P«!-.;».
, ju< ’■ ,j*' i3j*> .\ j
'K ~ ‘ o -> ^ b 4^, i i l - J jV
ı jM i-l^ \ \ n
U r - ' » jlıL-Vı \ ı-Jİi^rJ..İjlî <-3ÿ \ ¿)4İUM j '
^ -U il\j I j^ — ■(
■(•■îî'-T. Al'
ujj\ \ß"^ úA#'\ ^ 3 __ J .
V y cİ’. jC * ■ iJ ^ U l jV j^ 15’ “ '-=’
o-\ii»- ^ \ ojj*^-c<\ j^ ıÂ >\asI j
^J-^y c5> '^>-^~:;".y tÎ-^*-^4 > d i i¿ j j } r \ JA¿
O j/ i ' ^x*}^■-‘^ CÍ_j*âU(»Ac<::^_;5-
o is^ ^ ¿>^v 3\/* v j V 't'^^' y®'^ r i
).aaAW o -.—
• j j “ . v3'- * jAi>\?-i j y s j r j
.JJA*İİ cS'j>-J^ cTJ ^ -J f i ü '^J'.
<.— !j\ ^î\j j • -)•»:>'j t / y cíA;aa..*¿
• J-i-îJ-îı/^ ıiijf'\ Jİ^¿1
j)j_j«a> j l l a > - j \ ^¿1 ^ÆS>ci_/
. ıll.«.^! AiA*jL*_j -^clw ¿)j.,á. ¿9- ¿)L«j
• j \^;j ^ oJ T j V ıiA^__\ Ji-< (_5 *C'
^ Ai(j ?-| jyi9 j j,fl> »j\j_jij* i)J .J j) (»li» j-Cll» ı^ j j\
l»_5)li -UAı l^J ^ ._-aİ"j’ >^*yj^ •
<j\ |¿X {^y-*il j'^\,'^',3'^ oA^^U- aJajT”
y'»
cJX. - ;;âr ¿ _ÿ jj\
. jAm İ^LI cjVj ^ wA)"y *Ji2>- «iAiS*j>-j Jini
O i f
iwıA*** 0^*^^ r* «■
• Ju^\ *^ lî J* . j
4 > * t â a Î ^ j f ^ j , « A İ jUu
oIaXmÍ A * » * ^ » A * a > >
j J ^ —) j \ u i ^ l
o i j j J_jJj\ '*'^ÿ. (ST^ ı5 * ıiA*_*»<L**^ \ (Jj> «Alâ— î
j j \ . » j . j f i j l S l j ¿ V i l «r’^ j ' ^ j, _ ^ l î
,jîjJb\ 1-A9 ıJ^*>- i ^'»•Sİ I—»ITsîJIp *S- ^ JäAi yjKA ^ 3 J** **
liAjf*! viA^jl j »lw
JU»\ OVji fS ‘ . j ' .^ 'S • J^’- * l-ıIaS JlC*
J _ «a » j (.İJ 0 jl2 > -j İ J ^ İ . J:J«'J^t¿JÍ*"
¿>*“»•3 U">'*^* ’ J l» İV j> A * ^ j I j i î l j
Cítale J «JiJW-(^ 4 "^ j\ OA a
s s £
l»_jil5 .jjjl-j»A>\ C*«>-lı/ aIai
A—»il û “ " l j j^ j»¿l »*L*j ,i_ *¿>- I^a IJ» jl-ij\ (_ğ; lî
C«t.^p (JjU>- d L _ - j ıi^;l Jjj»* J j^îly }.w4' Â-* ^itlâ
e^^jl A»<îıifl) a «..wA«>‘' ıJlAff’I AC LıAw»Aı •^^AwlJ
* »Ai«.rfOl,d 01m>3İ t «AlJli «jUıl«.il j c«-^-!»*j j l î j
liAcI <cL»\ 4J»J o^^«Jj <ı>j^>- ^ ı j 1 j J*^»
« t/U» ¿)>uT ¿jjiÎL^T » . ¿ f i
. J İ J J ^ JİA
¿>J)J Aî>bîI«m »Ji jjH iı Jj ^Sü ( j J -^ jJÛÜlli», y• > *
1 —«al (_^-4j| oAZ_mI^ Ia Aİ— 1»J J lo
AiV lß J^ c i V «¿JÜÍ
ıi->-r® ’ jj^^l ç^j .^^<u.i
. . 3jOj_\ JX-
j^ İAftl (^1^^
• JA jl.iJ.j\ ^ İ9 ıj^»î^>*l c,*>^J S \ (iAı_
* ■ f, ^ ;
ı3jıi^'*j l»yS • j X j ^ A ¿)J.*i> *j _ J jl:¿t
Z û-^1 *-1 ı5Î4>J ûi:"‘ j .4İl>- j*it Aİj!
4 ^ - A>'ı/> » ß J ı - j ; »y j
s \ r Jjl
•aUi 1 Jsâs , j j ) j l \3J ^ J J'*^" ' J"* J*.J
¿ ( S ' jA 9 jjl 'j_ j»
liAc-J ^y »\ ı j 1 iJj<>-\)_\ ^ j j j>-a> i=uL-j
. j l •a.a jJL* a*9İA< 44^ j _/
ü^;. J 3 j l^ o j _/ i. *
ASr^>-i^& tiA»ı_ >- 4*ijV ^ ı-^"* J’ Jlâ
oAIλ- ¿jVı U Jtó 4- <—««lj\ (J J'C'\ jU-JJ
o ^ j l j l ji\ j i ^ j j , l (3^*^ *
»_->». kJ-*.#* ¿ja:;A}-J c J ^ ß
j j t j ! c5^* j ^ \ itX AJis t İliç'i
J_jj '4'J'^ l-iıâ\
j9Lx-*\ ^c (Sjl,-l-.l<iJllj.-9\j APÍj5 JÜ j l
jö» »^Ijb Jjî.-lff'\ jj.c 4;"V j_J> »J
J \ j j . JİS J>Î* <5»elij\ jjTlj I siic
¿)j»\ o^ fr j iS J ö CÍ »
j*. /'•s J vİİi’aJTU j
AAİ j ^\j J'^îy \)y \ d!X' lA j ¿)l <Aı\ ( jv*«0
\.M» 4» \jl^ÎA)'l^'\^Jı-ai J * " ÿ ı^ \
ı_\ aAc. *lû »j_^-'_ Aİj\ 0 ^ 3 { [ •^3 .0*^ { ^ 3 '^ '^
OjUa- j*ijı jJ_j\ jtó jT 'o J j'J Ai>-Üi
A
J5U.iyp
4_^j\¿JlC'i J J '. j « t i b *
. j4 > -b J*.. \
jj\ji:^ j»¿i *j\ ¿ j i ! y s tiAı< 'A- f*\jt»ı
• j jT < -* j<9^j¿ i j - i »^ii>- j J:i■_\ w *ıy
. jAİ.*A»J 0 ^ J^j'^T *>3j^ ¿JVC. ia»
4 ^ jV . j AjilüÂ*.! ( j^ .
İİ 'Ai j^ Cj\^. ' JJJJ'Â*'» ı, İ9 <m9İA«
■ > ^ 0 ^ à xa »- ^
j o y 5 ( » ^ ■« -> ^ ¿r*
^3j f ' ^ İ » d ^ ^ - \ 0-*ıy\9 JUJl
lAí ¿i3 Il- \>j j^ j^yrs tS'>^ »¿ )yS j Aiij j!j \ j*.
«juS^Aitf"! j j j ' I j i i i 1 <üd I ^ lıl ^ 1^1 (jıJ^iâ-l
A—ia 4Â.V^^^\ JT I . w>»*‘* y
. j j u u J » J jî l-» uySAij o l
. jAlÎıS ■ j_9'*0y * ^ 3 f ^ Aııi\.A» ’
iJjlıj ^3/-¡^ iS ^ i l iU * .
¡
j\ j j Âm j i l i â ¿)V J c y 4W
vV
‘ j - v » * « b O ^ Vj l
, o j c U ^b*\ ç^jijl »J p L ^
j ¿ > - ^ \ » - *3jj^r'.'**'J o l —îiT\ ^ 1 l i i iS ^ < ^ j '*
JLoJ İ JiS. k j jX j\ ^ Z »..i ili ¿HTj-v» tjlLo ¿líe'I
■>v/ ArL._j-ai- . juCrJ p^isS J ) ¿>j¿‘|^ ÂLi-.lj ¿)V}Í
ö ^ y f - ß j A— HİU . J İ3 I ^ *jlcl
^ ^y -a » diTl^ jo j^ Aİtfjl Jaii jjt jlo l JıB
• i>»aİIj1 J .Ü '4i' t5 j ;
, J-\9 j j 1 . s
•.»J.* '^S<Ja«1 ¿3 ' Ji ¿a i» *t 'j^^ (_şîı^pl
V"t^ ' ‘ ‘ J <J^ \j
Ó¿^ ß j Jû# ''1 1« j «İAiai jJis viXa ^J -,- i‘ ; .. . - . -ç,"--. . . ‘. *■'■ T* . ,',„ J ,
• j * ’-* ¿)Jİİâ ^ » ji»_\ 2!, 15'^:*''"
•Ali»»-, ^JcUİILm .
tsr û yS ' j j ■Sİ-/J ti"-»
I- . jJ o - j>Âıt ¿yB
viİ!»K^\ j^Al2s»» . 'j jÿ ^ ; i ¿>^«<ijiO tiCU»- J â
J ^ . jJiJSS
<j b \ß j -Ap\ß ç S U » j —¿-L»*\ ^< ı4) U ^
¿julr JU- ¿ j* ^ »aiIai jilß\
A¿*«i tAw U l ^ ÎU İJ » v iA î^ l ^ a:iâ4İ o y> j\
. y j j.p\y j»
(Sjk/ a * 0 1 <ilı<» ^jawL-Iİ -4*11»• * * * * ; * ' . . . . * ' * * • *
j t i U j j l , * ^ - ' « i X 4 * l o
j l jC j ı^ t iÜ j y„jaéa j A.İC 4 oil I _;j^lJU
J_ U»1 ^Jİ¿S^\¿ ıJl»>*\ aXİ>‘
K kL^ v_İjU»j » Aâi-» ( j^ j^ • jjJ^l—^
•« ¿)JCİ\JkO K ^ k^tLJ»J . A**^J « A.|!L» ^^ÎU»j »
■ ^ X m íÍ>¿ v—İjIÜj.
{ «ıJL* sJSU^ j }
a. maíS^ ‘ j> ^ y ^ 0* *^
'(^lyi'clA:-jİAÂij- u ^ li> j t j ^ l t3l“ ^ 4^5^
^1^1» t o L - j» i I J*r t)*^l '«^ ;0 45'*^'" • «A’J
• J j^ j-* ¿jA iíl JİJİ J J l^ l tCiV- ÂİM ‘
: 45-ljUifc»
1 \ M
«u'Lil
jS3\ı Cjİ'I_j^ , jj.«J*)1j ¿)l»JI
»jU ÿ j . jA>-lî^ Aûl_^İ 4)i!L<i LtUa«
¿)>^i iJjU" <S^ß
J İ J İ ■ İ - İ ^ J J - ‘ r " } t f J ” ■ J '. '
^ J -ÎL -İ. 4 j j )B j i3 i , . ^< İJ İ j iB i . <___ iî v U -
jK i\ *> o L - i j . y » X \ ^J-i ^ A (
i JJ.^1^ , J .ua>-
Jİ oV>MI>'J ¿Iw jl\.İJl4 J iJAtfi
¿ )LJ j *‘‘ (^JlîLJ\
J ^ J 0^1 0 :>‘\j » lX * ^ ı - j J " < » j*
jUÚV¿)_jii3 4İÎW j ; o î j 'J j \ .jj^ ,»*A »j
■^U-* c/;® * t)V* tÿ-â _;»! tll'^lc .. j l j j i j\
¿)jLr j i o ¿ı||C *(j^j^«-»
iS '^ -S ' ûJ jU . i/ . 4>_I
«b^io a|-j! j i |,\ ÙJ i j i
, A j^ »l‘.y • jX<u.J« ■ ârnZa J
3 ^ \ ^ \ • A
• } j . jjî* -^ iJA— 'J- ıj J^-«» J;_>Î
Jkâ'^ j ’. ¿Aí-l cJ_>î—
«İİL'İ Jh-«l^î *- *\.a5\j
k j|!.iJİ ^İ.X»b*j»A5>- tiii«> .A;«>\ j ı i • JiA*«>J*A*,5
AlljJ j jlyw04 liAı jlij-j viid JJ
.4**-—' J g ;**- ^ j-C ıA İ' ' JJ^lo
iS“ J • ^ jj*"*» (5Í'
»JA jlw
aJííI^ \ ¡ j JJiA*4>»'(.^U» j j 'K!m i Jk» jIas»bJI-í<Ií •
ú i j|* ,}LC’
¿}^d\J.C ^l|l*
AU('U>.j j j)jl 0 ^ ( • 15*“ - '
* cS 'j> - ^—jS^La1u>\ ctAXiOiT 4 ^ ^ J »Xm ^ .-/ »i^-^ \/
ApclrfUaäV i S j * ^ ^ 3 ö ' ^ J 3 * ^ *jUt>-l (jU i jV j l
. f ' • j j M 4 AA iaC> y i, ^
¿J.l c-«ji¿- c»«Ui-'l
J»S U a i ^Aj»le «il---
^1 |»J| .
(^y^«»l _>_j.<*t» (J* l i3 ' JUal \ ^ »" \Cj ^ j
<Sí.‘ l\ - ^ " ii^*’A ¿■’ J?
• ) 1“!^
* t.Á ? . í y ^ V ^ .A C S ^ V i V5^.V
j'.¿-íj.-» . g ::* çO“"
• -?jí^>íl »j<—.)_jl (^••Vılş
‘ |*ljj . ^Ái'allíAs-jUtf ciAw j^U (*í^\j |» J¿
jXc- |¡ ' J«x^ac^ j» d IáUl.
jij Jj}"5 Jl»^ tri< j - ^ ‘ J f ü^j j*. íi** ' SjU ¿ )jíjj j l ^ j i J
t ) l% - c í^ l . 3JJ*JV Jy:-.-
•■ ' ' ' ' , j P * i C
r ^
Î j j l^ l 4» .¿l<«,4l
• j ú j ^ y j ^^İL* o l í - »í
___________________ ó M í- l^ ____________
àjC—c
I. jj,rd i»l { j ^ í j ííXu JkLx ' Uár.j\
«.
4.-J l)j t iA l^ pCl j:«-\ j \ ^ \
f j-ULJ J,Sc- jV jV
.:;j|Uo^_ l J, • ■/ Ü c í“ ^
A—«oU- ¿ll»j¡5^ Ç)li ¿)X!i!í)< j i ß " ^ j
*Lla!îVİ<jÇ-Aİj <J>- ^<».lni»j_j ^1 9-\ Aílí^•
J'ÿ*^ ¿ ) »İİ» i '
Jj^rx«4.j jjí.c^«fl> *z» 9 ~ i^ y
¿l'j^) j -í’ .í ’ ts''— * • * oU* o ji-*.* oí\^»<*
OaU-< ¿AIj* ^ jI» ¿ »li OV j ! J
«1^14^ t>J'J* ¡_l. >—4*J
*J;>iJ »ji 4 J¿ .İİİJU» ..JJ^Í^. tí/^T
cJuA OVi\ |<rb . j J ^ M y U j Ç j Ç j <_İİ9 0 ^ .
t İiA:--<:5llA«41 t>\^î ¿ lá j j .
^ jL îe\ (jl-J h J\jWj (3^^^
^-\« ilU.;j j A\ J^ •-/'.??,
i)^w ij\ viJmı.^Lî d \ .j^ ¿)^ı^
tjJl^îl.c'V U\
o _ _ Ju j l » j -^‘lal ı/>» • J
.jl-^'-/. lîJ t i ÿ f 4^- > J İ '
ö-*«> v3 Ai».\ liifi'J ^ ^ ) Í4
■ « j>K*j£^ J"^
^ J* ® c İl“*5->' ¡ı-^-^''j t i
¿¿\» ^^AkŞt) A ^ßL.^ • A>_AÂi? J r *
¿ .»j Lİ- ’j». 0*^—
(SJ, • j y ' j i ‘l^ -» (5Í' • i^ ^ -1 * ’ »AjıÂ-«-
iSTj)J «JaLÎs-ls’ . jaA’I»<U«> »il«.U.JJ
jCl.» İ»îAj!* ^ y ji^
; i j ^4^ aTß c S ^ ß j'. f'*' •/.
¿JL^ *J.ii jB '\ jj ia iU j T oj-^
\j, j i jA-ié^í'j
•• >—-1 {¿ ; « ß *>İSJİ ^V dU Lw ;
N • t
(5i-^-' l i t j y C- j y L '^ j f j . S
|^^\jl liAtf'\ W«l ll» »JkQ\ß
. jj,*L*L*^_^ j j j j a ISa j j jU y s
• '■ ' . A-jı«ıi4 ¡ C j¿ j ^ß
‘ *',1 ÛJf|î l3*b'* ' • —-* lill»-jJ» J. ^
.laJ»3 J^,^3 »I<ij iJi’J ^ J } • jj-^lc
Îa-âİ . ^ ta ^ j (¿Lrl \.li\ ÿ AU. JlJi
c5 t i ^ «iÂt.'^^j,^ ıi.ıU.x>> ^ U L t i¿),lijt j\^\r
4)
*i^J^Ls' c^ '^ ’>" ¿)Ulj\ ¿)Lv »jVIi
İa2j JA f ,:> J aà ^ LàH- • JJAÂ.İ9J jf Jtı\c aIJCJLC
<l«»l cíJi < / * J^ ti“H
..jlUs;. 4*>
C¿^jj^ 4^Uı (İÂİ4 jd & O^Jki-
, J-ÜW U j C^JÓ- àzü •jjJul oLri
N
A , .••
« jb l A«il# J
.iK*¡^»JÛaV c^ jà <_
«^ '/ S :j ojJj»! J '^ j isß, •■’JT '^
(*31j!j l i _<►«*!>' <ili»c.U»« J jj^\-V(lo *<«W ^ U » ^jj,j^^*>j^
,¿).AZ^llf J,»l ¿)J^1 J J l-»^#*l iiil5Çif o_;\j\
J.^ , j i * . .^ j^ IU&\ J jljS l jX^-S^J
.Aİbl J • j\û\ f " j j •->-*‘ j'î C l-^ '
J I A«.**» A^.
A y J^<S^(3® ***® t í 5
• 0!jl_ lli J 'X S '4_5_ lj.Al ¿)lcj) 1 iJji^<«
flyİA*« l»**> y AA^Jj ^ j t t ^ J j Aiic *1, ^
J J^!? iSJ*^j^é^ CljblAiftl ^êXStÿ^ ù j
A _ ,- j l j j l j l tX-* J t i ^ j s-âK-
'Î-Lİ“1-*L4 aÎ- 1 . • -J-X)^à J tOUA
iJ^Â, ^jiUc. ^'L*- I ¿)4Im)4İj )
\ • t
O.İJİJİ J íi^ ¿U -
Aw j L j i j i ' l ^ c*.iU J *1^ f \ j j j\j 42i j i ß J
C lVi J ‘^^1®-' J cS~y it j l i j j l J
J Oİ9 l‘ AïK^db-Ja/Ui, t.
^4 4 ^ c i j v iâ L ^ ^ ¿ ' . j j ^ V i *jA— ¿“ o s j i
A»I"V^ jlly ) 4"l'j|l i J » J
4!;» 3, 3 t5>-W • J>A— JÂ. .J^^A)'B3^-» J
j iJ ^ o o ^ jy ip - a jM ^
4 ;*^ ” J 4İiJ;Î j ' à
‘7 '^i'* 4*^ - 3 3 ‘ •♦M
c> \ jJ !i^ Cj\¿ X j¡t-*:íÁ
‘Ji*' û 'f: tí'*** • • ^ . „ A : : ' 3^^3
• J3(^A»lilviy
t/y^ J (jf'U'ûlj aJU Sjj j l
% K cŞ^ 4 *1 ,, tJ'A ¿^ li»l ,* jU I 4 i i j l
. * -4 ^ ^ ido j BTI AİIŞ ¿)4^I4İj1. ^.it-»<¿)^Iw-Ail^'.«it!Ai'l_j>
4¡_l,t#«^ Aİ,lf:jV A ^ ^ A e j^ i» « j ’.U tf;^'l;<^l O 'ic j J
ü .^ jV i) -.ùW.l. J • j-*âL*
V j^ ^ liillU A T j^ -» y a'G«>SÎj j ^ l j l ^ l J-
\ • N
¿}A.'«)JİjI *t jf yıf"m
. . JüJ jc itJC L rJ *!
. j-ü iU »! . j^ V I J i l ¡ ^ j , J»V
t iK —Si j Î " C»*j_ i • j«AıjA.^Jı C«pU»1 {J 3\
C,cli»\ , J 1 ) ¡ ^ \ w9^U ¿)¿y^ j j aS»- oUsr ]
•Jj\i »P^
J lL . ^Jyr¿ i (*jj? vV j\ j*C* j / \ ı ^ U
¿)l^ ‘
Ç y (/* ^ Jai-J ( 5 ^ ‘ t i^ le
c X ^ -^Jgo\»%^\ Ci>l._,lc 3 u ^ '^ V jJU_)lü J J>jy^
A,m -XA C Â j J j ^ «¿Âüljj 4 ^Ut
‘ tii'y ^ fj'jJj./ «-Külp
i 3 >^v/^ cîJLj:5Çjbî tfV_^ j\a _-»S»-' . jj-vi_V
• Ai>¿|( . Jk46> «.^Vll
v 'V a)«— cÀi CLf ¿í\j í
, ' . jA'-ÇLş-I j, OpU*^ j C«i<»«-> *
J j J 5 j t^LA*
; : u i \ •
j l j L » 4 .C )>J I o-^j
J w b lc i t^ ^ ^ jJ iJ ^ ^ C l- . ¿ )V j\ J - U
^h X s J ¿}l_«<i 1»,^^ 1 J <As»eI« 4< Llc l
j\jat>-\ (^j«il»i-» ^^*«>' O'X.'aJi ¿íj j»J(I vlí^lí _/ ;3‘
<8341 j* C5.ÍVj<A»^4 ^ 1c wí --'I ¿)J«\
• ı^4İJ^ 1
iliU-a«“ 3-1 >S »^ l-J l
^ (jP^ ¿)jJ.*.iiá»-3>- ^
• 'jJ-V>lc * ¡*^ j
4 «lj\ j_ ia¿<' cA®' «-C-Olí ¿jvfr
4 i\ O í *4)1) Ui* j. c ^ i í ^»
úJjá jr • ú y t J cLUÍ¿- j \
i j f j ' } (3^ji ú|| aiyA «jldjifw _} ß
¿X¡B> iJjULil oyj^ ¿4 " y® Oíf' .J**5Alau»
(5 j.4c. aJ j t j í J ] |;^y a lJ ljI c j jU j X -
AíjU» wAí*'J^_^A j j ^ . iS"^J^ J 4 4 il
(^j ^ jCj\ j .J-C«l5r l j j
J jljJûiJKl ISltlaM i\plo^ j wP-iM •
¿J^._4>• ¿I5’J ¿ í¿
¿j\oj j j*. Ía*9 .j A— \¿ ¿j
a:_,-.aÁj]í ji o& K » j w i<^» <í-,/9Upb:_ -V «Ais»-
4i\ aâİLm (1a«ÚÍ^^ ü^■*
. . jIjaAüC»
» I I * .
c S Xc ^J, 3
j i ' Í* dj> J ( j l '.
^ i” Al yis '( c- ■“‘ -■• iij^zíO j
ix _ ;d 1 ¿í ¿Jj> j''4 ¡^ i' 'J is J ^ i
“VA
j '¿ U s fj ¿ ^V ji .¿l; j
;■• J¿J| •^.J'. ú* 'jl^-'Ja¡|<^l áJI cíJfljL.-» ÚJjljl
n j j y * ^ 3 J\/^ o Í A I - o A í I ^ i Í Í i A » j j.-aAjút i\Lj
jtíji . j i j \ j '9 !M 3 ^ . * j'-"’.'’* 3 Jj,-^-*
j¿>- j 'j iúii» ¿ X a ^ (jS^yr3
|i . j-\»'-cJ'LüSa ¿•'^'•‘ ^«*¿-
^ImA* (ÍA»3^!»• W- ia) 3 W»* ^ j_J>*■• ■ ■ ' f> 'ir, ■ * . ■ ■ . '■ , .
•■Sv j Ai’U. . j ^ » jV j ¿)_j—i j l <-*j
j- ts**J <¿Íí>j1j1 ^ Ji5 ¿)a^J J«ai • _;i: _\
^AIjUm t S j X t *»j\if ¿ S ^ jitj \>3(Sj^^ Aí>^\j
U y j j l i *i¿'l i y^l 44=rjlji
, 0 ^ j-s A » I j 1 j < »UU l * . J ^ ^ J j Áa
4íAl»4® j ’ ' j i ^ j j o j9^\ al,4 ^ . J
JaáS . j á j U- ¿ i> - » x i ^ ' %j \ i Ai Sj ^^»*Ll»
, . ^A»Uj\ ( S j ^ <z Ş~\o-
I 3 j . A^uá^ii 1^ '*
j ^ , j ^ ^ »uiA>-
4¡_l. ^ J j«-a> A *0 )jß ^ j^-a9 j
^v v i f i ’*
•C-»'Jl -Ofr j/t *Jt>
j ¿)Á\JA
ji-XJSS lÍ) ^ ^ y, ú; _A* J’*o ^ j' ¿>y (i^y, j\y“i <^ »b¿Ju¿¿ J ^ ’ f^ J^-'.
4plc .jl^ i . jJbl t j 4¿^:*j J-**
_}i -¿ilc’CíaJ . 4 .1 '^\SU c J U 5 ^ •*^ '^ ^ .
C '&J j l j j j» • Al«»\>
<0»lo J' j\ <3^® '•*^~^^ • j_jf ti^—
(^Lac\ A í K ^ J-<^^J
«Jú^j .i>*4j\ 4»lú
<- j^ilUo-!A-»\ ¿ ]j^\ • jyij*.^ U \ J~á ¿ b J i j diJ-» t i y l i j ó l e , jjAÍu^J j^ J y *
. jjJSá , w-Ài _;■» Ü
.>,u, Xi6 s. J>\<A«J aX ^ i^ (‘^ 3 ’.
cí ¿jbU«:i-.\j t í J V “H tí'-^ •“ ’J '^ y j l íL i\
.J j^ jc .;« if <ai¿. U ft'^t.
• j j - j . jIjaJI^ (_jjl-u* t í j^ * ^ j ' j ^ '
V
íütil¿
Awl«.íí <l4.iíj' ^.^Jlj .j^ ll »y.lVj\ A.lc il’,»!
I jJü'jAJap -C" j • (3*-?
»XwífljJ CíXl lo ¡J-^J. Ú'^'^ LÍAll»_;*t
^-.•iiU- S^—í.> iijAj’*/.T 'jl;'" ¿ i - > \ 1 * “ * J
^«.át» '»Jíblj A la'i ^^Jí-llj
; _ r >“*AiJÍ»\ -ílJV Ifl j j-\—JJ,) t U.-< Oj j![ ««l\’
a>3: '.> ‘ - J j^ j ’ i j f ^ ¡J>- j »^ ’V jl
ó ^ j 3 ) ^ ¿3“CÁijU« * 0 '^ J J k jX i,^ iii>i^ lcj
1(3^9j ^jA_J_ji »jV ) »Álllí ıİJ«îiU.«_j _3-î•J a-iI_M
4>A<ai>9- jl •Á<x~) l3 ''^^Í LäJÜ J
^ j ' ^ f3V vi\».j'i< jV jl- cS-r|>> >_i*'i» C/.J
^y , \ 4¿Ús\ i3 !?ÍÍJ ^
V_j\ \\jk*fr iÍÍ^á)^¿ (_3r ) 'j* ‘ iiAfi'1 x>‘t i * « i Jßcf-^
0<rü»^ j vl**5 U-_j> uíAji j-Xi»jV Ij
w-ft'i J liiíi^flo i^ÁÍ J ^ ú (JfiiS lj ' ğ aJylM-a j\ Ac-y 4>t J'^• - . • ' . t i - ,■ M ; . ■..^, " »
«ilSQi-j . ¿3 Ji_ ¡áí fla i’ J jU ^ j
¿ r - ^ i j 4 ’''.J’,'- — •
'^ 'j^ } ^ ^ j (^■í «jV :*! i3
J-Aç-V*» * L ¿ ^ i s ^ } ^ (jjj.-'ijl
{_3*—s J_ (_5-\*i -j
.jf U j i J ^ .Ç jj AÎa «s» ^«»V »JİU- Cjj Im SjU
. y ^ y . x s j l T j>. < ^ jjj\ JCJ4.
’- „(J v5-^V >\->Va:i S \ j''j AI.IÏ
J¡’\ /f*\ idlc'A
<¿Jiui J ıtiLJji 4<J
<_w j l j j . ^ 4 _ •^»■f‘f (5 i“* '^ -/
J- J j l . jAl^ıİ A-:^b J'*L_-S.»jl ,J-_j) i»U. J j ö l»
4ÏJ İ” >1 <:__ '»j\ ¿JjVjİ 4-* '* t5^*-»
. J?\3 ti'.J'o'^ lil-A:^’ •'=ry
vljjU» aJÂ* A.-«y— -\ w *J y i
••»VjV P'.j'.' 0 * 3 ' <—¿ ^ J
, (3'‘® ilj^» I •
¿)jj.-»\ J . ^Jîy 4»(c
O jC j^Ç«ÎIc t5l<i»fti 0- ,V C$-/J 4 ÎjJ
C ^ f ' »•> 4ijU tU l^ j „^■* j-î»jl5
j 3 o i j U ^ i -?'j
jjL>*Jb\ i > j \ ß ‘^ \ ^ j * (•■*' ^ jİ <—Lj\ ,
j> *jU Ai««»U.y tiX'\5 c ) |j^
jiU.1 > •tf'
¿IjliA»" ia] jI »»^l) JJJ
i]j£ ,jl^ .'JJİj\ AÎ-iJlj oJ¿'_ \
• ı^^S~j\>^ »İ\ ,A .nl CÍ
(])U j j*ij-CU» jjAt
j ê j i ^ j . j j ^ \ j)a»" O ^ J f /—' " r-
_A¡ i \ j j I i)__ t-1'
0¡,1oJfi. . , , . •.
(^İU^ 4>4»1C ■ _jlî>T»«ıa)'
¿ İâ; ULJ •a'TÂ-jJ J
*-'^0^ ‘ r’- - L i j - ^ •^i-ı^*'“'* ■ Jr*-*A)jV
i^aJîIc (J'İ j*^~:^jli¿. aİ'J ;j^İjj31 ^ y > ^ • (»3V
íi¿ jc -c 5 ^ i ß i ^ j J U (¿ I1 Jlp-jl Aiiii-b.
»iDU A»¿>- A ılo 1.^ Ai)\p»-\ (¿IaUs^ İ jjV
(i"*J SjiU »jliV jl ü -îji
J*. •JjtjS jf' I CijıU«
o j i U j w4«<^j fj . (•-*—i>" « j c j í l ùVjV
CiïjJjl JJ j \ jc (5-^,^ Aİja-J j ^ l jL:^l tíjU l
jl»l - c í* ^ < 3'
• jl-C /1 Ü \j v i • i/'jj¿ ^ f j; i s ^ 1)U ‘Lff J _J® 4t?
C5 ^—^î »3 ' i ( j l—4ll\j
• 'Sj i f i S ^ i Cj j ^ m■ ^ , ^ . ..* f- ^ ’** * ! # ■ ' ’* ■
tZ*»j>~ jS ^ a j,M y (¿^y^{—£Â* lwl
4I7!* c9'*'J » X j S 3 \ i^*AftL ..»J ■ i i j U : ^ 1
ù ^ â^^ jy û i3 I ¿ \ J » JIâJîI ^ U i i ı i O 31V
. jj-X)lc ■Oj' j j j j j jV . <Sj. I/*
j* L - < iŞ j 4 “ r^ (St“ v j (İ*^ u?* JJ.S
, .. Jjv\ C>c.\i)\j « i 1 <-;> \ A > " ^ t i -J^'İ!
^ « j j ! iíAiaU»! I j »A ^ l j j j
i l j l îT j «j.wjU4 (._> _5*xc;L -ma,.í )j ¿_ji.\ ilj-i
^^>-.j;-.^*r i)_^T 4«l.j) .A 3 . jj>3; t i ÿ j .''’.^-rr/^
j^ş-» .3-j f j jl~;¡:p.\ j^>-
*J.is j í ilj^iíUáj) 4>.Aijj''‘ iJj*lJUsj
j ' JİÎ j ' • *^'c
t í^ *‘-^'Í\rf'^- •"f.V*' t5"*! -
J ^ l^ b
•<1 1 j| j * iU » j j_ l¿>1_j ^liJ ^
^l-ai iJjÚ-Vi\
«Awl j j j í <ij»lfi iár\c
. .jiioi f- . ^ ’*“*
J5U.I jjU ^'r
4>_U* .3 - jS \ / " o-».«i j i J 5 3 ^ - U l '
cîAip-^^
ti3 '. > ^ J 1¡ o-A»'-».;-.jSlj,{>_3 > . 'J l ^
ti3 ', J j ' C Í jW j . t í j !3 3 '^
3 (jy^ • _;li_Aü<_\ A İisl^ ( ^ j c L > - j „Ai.«^'3 »j
^ ç , » b l , *^.-^3
• .4*1^ O'** j^ _ ^ i jS I « j 3 t i ^
- í - » i i j3 jO i Ô jÿ S ~ ^.U-3 l i . (^ > ,!j'V -sV jl >-JJ>- J^*\
J ^1 .J-U
.jjJS j j ^ í j ) «aUj . j l i j^ ! '
<>-a1'j j V j l V**? K. \ JJ.Z».«Í *.AUU J>- OL»- y>
* 3 ’, ‘ i ^ U l B j’.’• ■ v" .. . “ • ‘Ï-** •• ' '* ‘ * « ■ » •
¿ . c VtiL^J b3'_ »-d U j/ i . j f i^ 4 ^ í , )U - 4» Ai l j j .
,4^^ , ,* J 3 Î - * jl»l- ^^ 3 *
j '; ,J' ->'» •J í-jSb ú i^ j • *
^}-.,;J '^ '*J^ fÿ> 9 (C-á tí"J p'J^\ ^ r^ 0 1 ^ ->. / *** ' - < •
-. • J.İJ«) u t^ ^ \ a j j \Ji>-\ « jb j iiVa: u . • / ,_ '1. . . . ........ ; • • " ,. 5 “ ■
• A j \Jïj^ dL> i¿Ái'U»- __yül V j i
¿iiàî) àj.^ iii ^¿L . J j^ Â ş -o , } <Şt ^ ^ í l j,
■ l i^ j J-Ú I u jU j. S j J j ' j £ } '
. j j , ı J ^ ‘ —
• ; l ; u J,^ , j r ^ } ' -’■>'
. ^ 5 « . \ i ^ í . á k « w . ' > 3 - ^ : '
-■>' V -C a X'
J j ' . j l t t . *='••'
JU İ .A İ - ¿ r * ^ ' " ■ ^•c.ı»\ '¿ li ’ U ij j ı-J İ j ' > -- ’® ' h X - ^ ■’ ' j * ' ■’
^ J J > J ' ' ^ ■ '
. I j i t J u } ıJ ^ ' o';*!! O « - ^ ' ¿t..->Vj' • J jl j ' J r "
, j j i l ^ U - » «J.I2»-
j i V ' j ■ •-'.j’. ' c f ^ _ - > '
. ¿ îT •. ¿ ir t C-Â_J“ J c ^ ii"' ■'P*r <>l-^j'
^ _ i ; i ‘ .dî'.' ù > è '
JjJS ^ ^ J
4 - ^ ¿U— .^ V j' i i i ib * ' >
.cJJj\ J ^ y / «â Î’ û î Ç.
, jiAfrl-w»
•JjJ lîie Jju \ j j j l — ¿V* '
- i j j j V V J-Aı_l jol» C.S¡1 ij\» Jk^S i
¿Jjl^lo _) . j J u \ jaJwtÿT^Ï jVjÍÍ j t ,_5-Aİ3 1
. J J J O j İ \ ¿;~»-
jÍM ¿li <^ j '(S f, i-*' I/*
^ m>9> a i^ lc • .viAı4>W iâV j l • J-Aı
A-»l J_5İ • J|^^Jİ v.-^* 3 3 i ) 0 ^ } ^ m ' j'-J
Aşbİİj)! ' c )J ^ j*~ 3 jV > ^
«¿ItltlJjJ <-j\ jjlc*Vv.,*-i5 AliJs • \sJr‘ j -ı4jilo
¿ l i j i <i.il JU- Oli.jı j' ^ \ o ^ \ : i ¿)JC)W- jj—»-
'•^İ9 «yi cX .lf ıl) * ^ - - j
J j j » 3 j r ^ f jV #¿Uí*l j j\;^ l» '7 '. J
: V ■ ' ' ■ • j h ^ t^;‘*
-İploj;
; j [ ' O ^ jr ' C*.«^ j l j
¿ * 4 ilûV ji— ¿ û J ^ j
* ^ J * Ü 3 J * ‘ cİİ-'Jj' (i'.J'j
ÁíAtíjSvi j¿)iA» « İ^ l » Vjj ’J « jVj I j
3 o x a y
, . A 5 .................................................................................................
• * • •’4\3' 0 -A.’\ ltVjdJ^j\ ' C j ß ^ r ^ i i ^
vÍÍ::í¿^ £ j 3 'cif^-^' Üií’fJ C>l->'* J , ‘ i î ' ■
i)j.àï j ^ J - j
A^jls v.Afi'İ. V
J • ^ • - - p > ül3¿’\ 33
j. 4ä1 jI j-, .u u 'iiJ^ ^ ji33 i
( ljií'\-^SA.’Uv/^ j ijV
.\!*i»-\-İi2s,. iSJ^
O . X J 3 (5 ^-t A— jıj!j\ «3^3^
jy» .*< :^ j3J^j>3 ^ ^ 1j ^ -te-^ î i 4ıJol^,j;W
¿ î ’J*. • ı3^j' ¿3İJİ
. jaCÍ j ¿%/*'"/''‘ j ; o .â^ CiU-ljıi3^
JU liA ısls . 3 ^ y ^ C f o M ^
. } 3 ÿ » i f o l —îS^İ 4<V i'l 1 1 ? 3 ^ \ 3 * ^ 3 J 3
•4 »' A»Jll«.tjj4!£ı>- ’Jlp j Aw j j j l i_5H1*^c)'i^ j ti**^ ^Lû»*\
J ^ l |4¿ AA
( ¿ k j l j j a ^ j^ A - İ i - l j « j l i ! î İ I aiU- lİİUij S
» J lJ--1 ■. jj^\ i j ' j l 3 v3^<«1 ^y¿'i '<■ j^ î 'j* j » . ' l
¿¡Alp'le 4 I <j5ir lÜ-l] 1 j . j J,a\j P-
J ü 3 t } 5 j , ¿ 'X \ 4a1j\
j j i î ^ l o^w'I
. JÚ}..A¡í-'3 y .J »y 4 «jl,¿l¿-i Jt'^\ a J İ
^.»lâ^ J li l^ ‘ üA J'J¿,Al ' iİ İjC' İrliA j j ) kJjl.—
diu_áiá*:^ i j ^ < i ¿ d l ¿ . ¿ \ 9 iiA¿ 1 o j L ^ i .JL¡ Î I j
l^-> 3 ^ 3 /"?■■* ^*** e l^ » V_^>-
j 0;^^, t S " , j . 4!j l A)’
4^U j • j jJ - V J iiMi» — . /t>>iJ»
^ —í Jijls *¿X I 1 lii A—lj,| A*6jf cJ''*j'^
J.C I^J^U-I ^ ¿ j Vj jJ'yli»
íij',. *V j ¿¡]r«'J j ^ j ^ • é '\
t í ^ : y Í 5 l j4 j j\ ¿ ) j i j J _ j i J ^ i » (.JJ.H
4 »l cí,^c3 -*15\ o .> _ ^ '^ fr '3 j J i3Í«4 a : ^
. JJ.İ.AJJ j J > - \ O U l <-:► _j-* » j l^ l
*■3' J A i_«J ,j\ * j í ‘ j l j> - l A ¿lSy!5^\ ^3^Í»
‘~^'*^jf¡*'^”4 ^ ( j 1 »^ * !»•■ aVIc j Jl*<ú-<l
. j - í j b J ^ 3 r ^ ¿ Í » ’>Üs. 4 - % V e- . j M U » \
AV v>¡
J ic • jIi3 j J • lal L*J (jÿ j y » ! J
\ ^ [ ¿ Aıl»\ ,| i» l l ij i 4 ¿j-^dİAc t
• j l3 i — t > û ^ \ i»l^ı_-*l
tîJİ<,_jjj)Jj) ¿)_j3j . ‘* CjU-Aİ-
, CTİ
( i ' «İV"
• < y j 3 OApL“ j¿4.'UÍ J Jj)_\ LÎ
. .;a:cI_İ»\ j ¿ ,Wj y jr j , ^ * ^ 3 J ■
*-JU cíJíaíI;- d ¿ j i
c i 3 _j- \.Ai’U jí
J y _ j . j j ! i\ • j j - * ^ url-iáw\ i
Ui lÜájA . JiS^y jj.^^i\i
'»a,zi \ J j M j i ß j* -i
3Jv^3 *J^J * jb i
J J 9 i^ 0\c J 4>} * ^ \ '^ 3 3 Cj % \ ^ 3
...'*-j' Î ' ' iß * ‘ j* 3, 'J j -^ } «jj^» í ö '^ J * -^ 3 ^ c ^ jß '
. . j j ,A j \ i s ß s i S " ^ j - ^ j ' 3 ( j ^ J
J 5 W >
j y S lilfi'1 vU ^u jS j
AlsA^U «3>^İ! »« -*1;»“ 3 ^ ^ (S í'*■ -jJuiL.
• j j j i j «_ ^ 3-* » j i~ VL »jSuf_\
d X - ^ * L ^ J ^ ¿ _jUí# _;;'Ü1 j ¿jISwl
t¿^. J (_ÿel^\ dKS^ j\
*i.|Sjl j \ j ^ 4<J fliil« .^ uş-'3'«l' j
J.A.I (i"% lí ¿ b j6 , j ^ l ' J (íJ^AJ
•a*bw ,j^L<I j 0»^ 11—4)1 Uí « ¿jvdj j (ylí»a»|-" j
^ X S ^ y ^ * , j ^ J ^ A j j f ' S ' 4 _j¡_ 3
‘ • J " 3 3 ^ j - f lJ - ij viA¿< I |»Uil J^Ujr^j O'x.*
' j 3 ú 3^ \ J O jU— dAi ’Ú- j 3*'
J- jIs o-^-»3V viUlij '^U t í ß ) l j \ J U f c j \ j 3
CiiCíu* ^ J , ^ S S J-W 4./í¿JuJ ¿ i ÿ <â'M^\iSXS'
• J . * J 3 j ^ j l oil¡u j ^-» j O j J j \
^ .j3 jÍ CÍjIjM t5-HİÎlc CÍVhíU- v ^ L .- . *J<«JÚ¡ (ilji\
j lJ U j j j «aU aU jtl . j J j l j J3Á>-
• A -*i' JJÍ íÍ^ jJjVj I j J- J a- ^ j 3
t¿4 íU » j# k \xa Sai.Ai újfJy j j.ls!^l
^ (j3~*j J»lc < i¿ »b \;y s 4w «íAí-i
A o
J i j j O ; •-**<?-
• ^wjljil »AlÂs-
A-<aâ* (Jjl«»î,»j5ojSÇ^ ^ j j • ù j^ - î
^lui>-\,¿;¡Í!^í» 4>.î «»>M ¿1>-I^» • J-\J
* isß » j j j ^ is.S^,-^. â '^ '^y,
j^U ) *Ai^Aí¿^. j j l j İ
t İ^ (İÎ*^^' ı5-^*r j3
¿JjL Oj I«T *— ‘i Kj i
., 1-->U\ (İ>Â?-3
4u> tı<aûî1 ciAlTjis-j cîAl^V** -w— n j¡¡\¡>j ^jjc
Uaj'J>\-Âfr . ja S 'U 0^*3v/» < -< j3 j ' (> ¿6 j c iy
j (^ \ . •jI»3A*j j
¿)U3 V/* 4-1‘j ' < i-^ j\ j 04 ,^ • J . 4 * ^
jj^iü Jklj\ jy :-.-
tiX'^ii. .j.jjükS 'i^ä ^ j \ f İ »-U’ . I ■' ' ' U • . . i(' • . » j j j \
{S^^~3 ^■ ** ,* .- . P'" - '■ •’ *v . . * 1
aJic »,k-> .J j^ le * ^ J J O j\
â - ^ j y é ) (^•->!| j¿ * ! i i cr.'Sİij', ı5-oj|
Ï 5 U . I AÍ
j cjjj- y ıil:ü lJ j o ÿ 0 >^r3V
ÖAâ_^i» (^ jŞ (JA)U. i i j » j y A:^jl¿- , i^--» J
j i * " ^ “1 -Jj J^J[ 4_A;5-Ü ÿ *^ j}3\
c5- <ı~-fj Aij" j j j «iAı^ilcj
Cr * ^ lİ *-> 15''’ lM'*
’ ' .“ ß 3 ù * ^ ti.l j\ liVlıj
ı ^ ' •.r==*H‘*^ ‘'İ’J ^ i3 • ;. Ut*
^5^ j ’-Vı’j Ç j ^ ---^ • J->
l3''J9 u İ ^ ' îSj. » j>3ITU-.-Jjlj- cUSjl( " »_Uj jtsCji liAujŞ ' j j j
¿,-.il¡ J-Vl p-I d l ^ f j ] .. ja\ ¿i) *¿ < 3J 4«j £ j3 ¿>i \ iSJ. - j-^1 ^ ^ 4 j
¿)Ujl jUi A)_A.‘I¿- . >»Adj\ J.P J.Â>- ^^Ujl v^î\_j lJj^^L_/) ß)lj\ ¿ ) jV j j
" ■ • ( j ^ j f 'A.a-ij
< - j^aS^<ş-j3 4<J ^ j 3 •(3 '*'Ua • lillı*
(Sj »:>X 0 ‘^'*3V J î U ¿Aff-I ^y>.
• M-’l ' -> 3 ıJlistL-lj V j i ¿ )X ey o»T^-*j »AilU- jL ^ l
• j-Aiij y u. t j 4 -^ * »j^ >J i-.ı . j ju
AX'
*jiwT LfVy i«2» j-J -jV viic-\ j T J-.1
‘ ‘ '^■^ .>.' ¿ )X _ .- jA :5 ^ iib jS
j iA i v ’ .AwiS . j M i:*'i' ^j-u j w cíA;4;i¿-
j t í í J ÿ ciÀiUj.» . J«A_»J*_ «-Cİ9 ¿ j\ * ^
jJÄ di»-4'^*j\¡ C i j ^ (5^^^
v V f3V 3 j j J
. jA-jV *_ -y jf. J j./ j s'5*^' c r ^
iP U ÿ jl JUJJ j i j ^:?’-
tiJgj\ j a J 4»J b
¿ V j ' o->3: .0^, j ^ x
. j , ***».rí* ¿\uj1s
, j j ^ j \ İİÂÎ4ÎİÎ' — . (_¿ílií^ íü ^ jJ
: j . A Ä cs-r'»' ->
A.U* 4*\ ¿!^ j' ■• •J'-"' ■? ts^.j J^'-» ú:-»'»
. yo^>\ ij\Jwi 0 . 3C - víAiVU- .5
. w »U - Vj\ 4>J ^
U b . jL - lZ i > U - j td í . C.ÇA UK
U»>b <= j3 o - ^ j J
\¡j',. jjJ ii.i'J J «»
aÍIo ¿ ' j ,
Ar
ciAlTj fjjáS ó ^ i j iJI i i t o - U J lj¿ \ ^-.,
• jr \ jr ¿)JÍ¿ys~j » j iU j . j d jjiTÂr.r”
t>.j6 <jl^. • ^ ü . liA^jiiaíj!
o-^l^ciV_j» 45^1jl J T i)\
c ji-t i^a»
o i i ^ . 4 Í j ) ^ U I o*«;-" .^ ;T
Jl» il í jAfttï j i J 1 y
. ' %: ■ '- •
'j “a - Jii. ¿r \u ^ l c í i í ^ V v j ¿ j x U j l .ad . ls-S ^
,¿)\j iii¿l i ^ j ß g4* Ai^As^jj U l‘
A.JTj j ^ j J i jjlj, o ú l ^ \ j V j i c í j j ^ i
O J i j Z Í ' Áw.yj u ¿ dt* . jx U j\ eiju -ü O U o jJ Á j
di-Tj ¿jVji
j j J ' cí-a:5^U>-U^ j j O l ,
, . jA.Ujl j ’ lo- viAié-l
à o ^ y \ J - Ç a i i . .a:í>. Jlj:.-!
'-AN
.J^^V jV 3 / ^
JW- iJ ^ i^ ^ S j 4)ÀS>U< .. j-X,»«»A9x.Af j '^ “ f’tjî'^
*jijl .JJji »¿Alp'le
• jj4»Iâ1» o ->_ -* ¿)Vj \ (j\j-ui>-
4)'^ ' ¿<M jle>-lj I ^ï O U J' .3 ALÎC'J f>jj^ \iis^\jAj\
A.^^jJj\ ^ l ’ A^XaJ 4>J
i]i liiu j fw 'y ß cjI*—
J i 4» yi> O ^ la İA ^ 'V b CÍ./H&--
.¿y>-J J , j-\»^5l) «•_)*■ pl»»i\ J Alil) J i^ l» ,
.íAJU C"
ijjfd_j> jU r"\J |.Vl j_j-ii>_Vj^9j U j o l^ j l?
. jJilwiftl-iïî oIşCjIs j l — ‘ -J"^}
i)j*jii^ ^llài^l 0,3 } J ^ .'^ y , C j j^
. jl»j â - ^ J ‘-*/^ '
¿ ) o i^ J ü V j) V “*^
OV-iaûl* • JJÿ*»Xi»»j 'j-tJiÀj
İSj İ -Ş ^ J (¿JJJ ^
Jj .í ^Uaí(í» ^
jM il
Oji'S lio«. U5Vj .j-*C ij^/'l‘ j A O l ^ ¿p-l s-l
ll^Vl<.^»-lj j y l i l iV y jV
‘ C*»_^ Í jL»cl JL» J vil~înuj • J J
¿IjwiJl ja-'-wöstJ“ cilı’L-il j_3 ' jjiií ¿ *~í>'
A»-^l U"í^' ^y. • J J-^l ^
J > j ; í j l 4iAi'liw ^ j^ J •■>'^y. ‘ . l Jj~^
J_j» A n ^ j Jífr J>;.j« íS^j\Xí» • j ^ }
% . j-VijA-í^»-! ¡»jljl
r ' : J y
aÍIo J - 4 - _ j5 j- 4<j
víITaÍIo A tíic j . .¿I— . ¿jj C±V J ^ “
tíAijí dlwjB j 4 1 tl¡¿'j\ j j ^ l—^l
vn
« aJjI
di'jiiıı-»j y <~ji c-iıUt ( jU r i j ufi\i- ¿A ı*-Jyj
ciÇliT ^jl_-<l j flisMİ ‘4^'^j
tiX j iS.J'* - ¿)Vj\
j\j,î^ c i " — •
i i ^ b » û.i=-. >:^J
, j j¿ _ ^ " j U \ ¿)Vj\
« j l ' j i J-aİ
y—Jû k j ti>_j9 Û^y^3 • »AiiB lili^pÂü
«iJlİj>tl5 j V j \ -^cl-.—-• iJİ j ti'" ^.^-î
j^ ı»j (*ljl <_*-jy.ı)_j» •jTKj I.aT n j^ j
A9 «a) #Aİj\-xâ\ c .» j . c j¿ > - CjU»- Jl~-*
*İ»-' j U j Cj(cJ
c^xS ^ <-jl jUc
»xi*- ( _ j u i 5 ^ * 4 l > - j l » ^jî„«l»^l
JaİÎ 0 -^ '* jV j _;---• » j * - > * ^ * J İ (J*"
5 J .! O jis ’«- ' u3J~«Â
. jX r A *’VV , JrjlŞr’
' ¿ J J . J İ l ç . jf'? '^’
t j5i»-l |tl® VA
».A)_;li»a>- V** ‘J-Aıj '^ ’f '
, j t i O -Şi^j j l j ’Jı »A jlto -J J
(3j4İj\ Jı*lı ^lı f j * a>4)îIsîa j A lc 44=f j yj
**ai«<4»U- 4¡S^)^-.í j \ 4>l iJ^
(3 ^ ^ ‘j^ j'i j ' f j'3 j ^ic ( S ^ j f j U j j
J j ^ A j ß ' j y , •í'c JJ
^1^1 ^ i, ^jı t,âj . jlls ^ji>»ij;i>-\ ^ ¿ jS a w ^ jS T
* % j!j' ->■. Ö3^} hÎ'» J*.
JM'V' J. ll«w\ jjl^ J
a - J T ıtlıı) 1 j câaU»
* liii^l fcjUwl 4^ j5 4;-âj| IcİA jjî;*İLjJ !
•J:j^} 3->J l ^ y j b c i d d\Tv„_jV C ^b j.jji^ l-1
• j>^tt oL»-ap- kj,J*^j ,Şa cJ j ¿
jj^dUjCiAşii- jl^ .j^ lo-íu ».*
^Ji t ^L^_/,a» V_ji» o- _A'’ Vj\
( j ^ 4V ¿3_}l~; J j j » l* jS ^ j^JLs«b *,»5^
<3^jirjli j^ i^ ji]_ ;i;j| jb -ç5 !l
vv ‘r'!;
¿)UJİ ¿j\j\ li
J. cT ^ J
j J _ â T • J-^\ / « A l - . L * a c \ ' j j j S
4j^ viAcJ JaM J ^ ÿ ı5 - v '^ 3 - V"^. \iXtA^*Ş'
¿ .j - . » ä I j \ J - ^ j
c > - l j i - ' i 4 * 1 t ^ " ' • I j o j l * - - i ) j ‘' ^ J ù | ^ ^ .
. j^*j.U.J (*jV
¿ j jjta i ' ^ i j 3 ó I « j 5 ^ I 4 ; ^ ^ j ¿ )l—i i
¿ ) U ş - j i s f 3 j ~ ^ j Û . İ U & ‘ ( J s - j j J ' i ' 4 : ; ^ o / j '
A Ä . ^ _ ¿ )A ‘r Ü C j | ^ 3 j • < * 4 _ ^ ) l i i ^ ^
j y « A Ï j j I * . * 1^4®3 * A * A * ^ - ^ \ ( • • • •
4;>1-J:j 4^J|~- ‘ *^3^3
• J h ^ ä a X M j\ i 4Ij:^ ÿ 3 ¿ i y **}j t '
iS^3^ ä - / O j^ t -3
O j j j ~ i » - Ji*5>* j b . > iw * - \ ) ^ \ i3 > ^ » j l i i l à
. j J t t \ c i ¿ - u -M *S ^ 4 i % 4 J U ^^ '\
^"U* viAi4»io Ji\ l i 4 »io '(j^^ -T j>*'J
JJ^\ Ciijfi- o J - b U . 4 » J j ; J - > 6 > í 4 á ^ ^ j j | . J,
(S j^ S 'jS ^ßJf’ 3 >. o y ^ ) i S j ^ x S ' 4 < ^ l ¡ • j 4 » W 3 I
J iU .1 ^
ù jS ^ I jw I 4>AaiwJ» (^1 j9 I_ff-Jii\j
j*^jl 1 liAiul3..»- t i - 1
A)Sjù j i <- y. *'— j - » ^ V ->j*B e X ^ < s ^ ^
• <(_ÿ''^VI (jl-»j5^ J j'*
fj^ . J j e j j o l —JÜa^ — . j í l ,¿ í J a.0»
ü i^3 • J '^ 'f b ÿ '^ j • j-^J ^ 3
ù ^ à y ^ } '^ 3 J ‘C -.- 'jlj j j - ü j \ 4 w
j\ *j1 jl ¿J,A*J!.)U-J«kil I1.A1 '. J iJ ^ ^ A Î jW à i j ^ )•_;tJlV » ^
Ç A.««|l¿ è «A>- (jjL«|p*\ Al f j i J|¿Í. A 4 ^% ■ ' - '
^ j ^ 3 J 3 ü - ^ . <S^ß f>*-J!» •
d ^ * ‘‘ 3*3 ■ ^ ^ . J-Vij
^ li « j l } di* <-9“j j At j j c j ^ ÿ y oV U :_ j :.1
t ■» IIjí" j j ‘jU ji J J
«¿dX./’U3 c>*V¿i-<l L»cl ¿)V3I vj j)U 4j'. J ^ j L^li:;i
j i ^ • j ^ j \ 4 -®V
c .^ LiAijfaTjí\ o- . ¿)LJj» C .^
Cj ¡fAu> oJy,S'^¿\ j J __w"3 » )
4 -C ‘j j ¿)Vj\|JUí J ^ U -1
w îlU o V jl tíA<¿ a J U o j î j i j l ¿«U i/ U
V « ‘e'i
4 ' »;Ai'A.poUUr>-lc?>"j
j^ j\X j3*f ' c5-A*J*.
'ç î^ j' C f'ÿ ' . j j ' j '^ i 'w - i j « »
^ ß \ J.ÎÛ3 İ» e >- ÁV
4;I...Aİl2» â y s ^ J CS*J» A -V)\ j V j l O“ ,' t i- 'V '*
fcjjljl j;^\ ¿ İ - S J < — * f J j l • jilj'.
^ 9- ^ İ-VP jL â l aJIp ,luı . 4,r X«> J>Ûi-.\
, 4İL« 0^^^ ıS 'i3 5
t i t • J - ^ i J dr^î^\
• tî-^ ^ cUlll»\j
,^^Ai) —• • t / ¿ A t i ® J ^
¿)l~j\í tij"
d\İ4ı^» f>j\j5 . û ^ V ‘ "*'-
4İi;U»l ' 0 ÿ ^ \ »ilif'j . ^ • i ! \ j:>^Tjbi» . ci-^J
.»^)yi^<^\i>\j^ f j"^ (3'*** ^
¿ x ^ c X à j Ş 41'
«j -»aİj İ ı^<«lâj_jt)t2p^LJl «tÎ-Aıjl tsî^^
■ Í ji'pL. ¿)jS^i_\ 1J A İ* ^ ^ ¿ 0 i y* y » ^ *.XİİiA»L»
L S i
y?-L»_r j ^ t ^ y jXji)\ JtfS J aU •-?■»j*':-
• \y ÂiAl \ ! A**w»e,5 1
J U d ^ U f ^ \ j \
^ * * * jj>J» 5j\jl U i y J 3 wJJİ oL-kri^j » j/ * "
*¿1«a*L^^^-*>VU .j*^’j^-*j *^y-»l>.s3l ü y ^ \
’j y \ , . iUlí• j \ : f \ .jıi-A>.jj i ^ , j , f ^ i ^
^ j i > [ ^ \ ¿ OJİ O^İJ «jAiJa^« t JIajÎ_,-.1 y »
Vİ-sl jlj*Vi¿j¡¡ijj (^lj^>-l(*jijl «-C— ljr5^‘ liA li-l j j l ^
<İD'>>-1 3>3 ^ * j y f J ÿ -\3 jJ
• j -Aia Ijî? jK j i
w 4 -.» 4 JU »A jU ii Ji~j'
,g*A < ^ y i . y û A İy>.-O y ja ic -J ^ lk î’l JjAİji
•J u leb d y ı ^ \ tii;T j r i c*)Vj ı^CiİA^y w »j j'
AiJk^ U c j 5 l is 4 » t J lc l oiJl4wl¿!?l
■¿ lw yA iı»4 ^4 'jj .jj('a»İ4İ c-âîUîj|»aÎljj^iüU 4 ^ J-Ja»
■• Jk}-J
m * ¿1^1-
■cf^U j u ¿ k lJ ı
VT «j'i j f -y ß *
¿ j j j j T " . . j i i j i * J j^iiu4iJ o:>\ ‘ * {ß\i^\ .>
j j « j «L _ -< j ojri-j\
.j XSm j JZ \ ^J'^Â-'\ 4*J O l^ S "
¿)4i’ 1 1 j- asmù J< J id\^ L S ^ ’ ' ■5
. jX .lU i
jr w««#
AiJkj\ ,O j\ o-\il-j\ . O j\ « . i j l < ~ j\ j\ j iS^\^
j i i ^ jV tîAijl cí“ J
. J-Ai-í!j * <tXu>J W “ ^>’
. j j j *>s j¡ * j j . r * L j \ oj-\j t l í b
t i j á ’j Ú \ vdilL-í\
j¿í>\¿-\ *S )Ij\ O İJ İ . o j \ í j t : - *
já ijS ^ j'Q i-y c *^Sy/f‘ J l i I f ib |»j! j j » l ; Ü Á » *
¿ V j l ¿)l»W *>AiS^l» ¿ j ^ 4>) J. l i ^ j '
j\ßo\ \ f -Z i j^
j 1^'^ *j^'
Ai£.\[f- 4ÂİJ Jü»j ^ -^ÁíJ «3 ^ ú**^ ' *“ ‘..
ó5U.iyp V Y
^ J^-Jjl liüL. 4»AÍv ( 3 : ^ b ( ^
* 1 . . . «»i'jj’j JU tv^-.ij ‘V"jJ ®V"
^ la----.\j j j ^ ^jU- «Jf-'b J*Cr (_5 J ! , _j)
íjU -a i_ -b sJUs«::--! ^ - J aíjh . _> -oíjIal-I ,
jV ^ l j » 4-4=r /
ciii O a IÍP vI^a U
\íjS^\j
• J«A/jl» Vi-A»- ^ « í j Jt< r . A l \ i j f
Ú J i ^ / * ^ í > - y A m , A . S ^ ¿)Vj' ijülo ^ U h x o
% • ^ } ^ ù J ı \ c á1\ 4<i
^i'(_T ''*' j\ — , i y
_j í ^S a::í^ j i j i ¿j^r t^j^,l
jj.«.a¿4)_ji ^ ^ J ^ ^ y > . j- j . j y 4w
j j j j J>_U* t íV y t ii» aU »^ ”j i» l^1 j l jb i oj\j\ ^ .iV
l»*í*l (^>5 i Ur»>) (j-xij»
(JjV>=r J j j • i ( j W r (^
Jal^íl <S.J^ v_-o
Cj -----* 3 (3^j' ^J-Am jai»\_^s\ ^ ß - i o illa p )
• 4>} c S U> <~¿’ «a.--»JİJİ
•<Aw 1 * jb lj vi?" jJ
V N ‘r’*!
o.>4jSCjrl C À cj ^ \ jU
^ J ^ j'-l' 0 - î ' J ^ - » i ) - * ' *
( ¿ x S jL J \ t ^ j ) l t3^j\ •■*•
• j jj^ ' ' ■ • * 'Ajii\w j)aî;â.i <()î c1 C jIc j aL>.0
^y i/ » ‘ j ' jJü ' j Jlôwl ‘
C^Aj»- fl-Xi'iXle \/ •A.P jï aAUi^.*l«4
^jJ^ C*>) jj Ca* j ^ ’jIaÂâj *jjrOa» . Jjjjf\J*
¿)l jïV lp î; J ' ^ ' ^ f ^ — » J ô j j
Vv/^ t j S j j
•--^- l i j ' J jÎCIM 4;is^
«ai JîVà , jX ¿ ' j f iJ\»Í^ljÍ!l-l s J ^ lS\^J>3
. J ^ j l j ' f ^ y -f- j»U )U lc t i jß j
jiA::i?-4)j\ JJjtt A - j t j l a.is 4i_\
OA>
^ \ ß t í V b ^ix» j-v ij»V
jjJjB »jL-U Î tJ !í->
¿ } c ^ J < k i . \ a X X j t -
j|f J^----*•
(j'“ KT i c p Ub—.-λ l lói Aiijijljl
4>jİ4iIi'L»_4î »1j|»| - «iU -<\ |íl
j L« AmİÎ Jy-afi I j ^j> - jjíU VL»
¿)b*íL_ ¿)SV. (‘I’’ 4»
[ • ] .
Jal J Ai tíjU |i.lc 4*J V » *"'• ' ->’.
iSJ^ *^ ^ r* t)U--
J 1IU4 A)AÍ5p O-C- U j* j y ----^
¿ fe \tX*AAjf (j\ Iaj c J A ¿ ) l _ « J 1 ; j j i y m '**lu< « ¡¿XáAá^m» ejlij Iaj
fl-JI». y , jJy^n ^\ iS ^ ij“l
_ _______________________________ J > u . l V •
>✓^ CÍ| J;^ ÎJ j j *J
j äl^ljbu .4.J.. ¿jL'l , Jb. JjfjQ <J» cJbu J jl J t ía jJ jl V i j j l J i ^ ¿rí^4;:¿!il J5LJ j t io M ^ j.j¡|
j^\J¡ *1^1 cjr jsj\j^ 4it j ß 4 ijß jiS*.! 5! » *JL ¿¿11 «uSjJjl «,,;5Cú> (^3jA<I dU». i ) j * j * •• 1
ó«*»*!» ^■*'V* l í ^ - P v ' ^ U 4» ^ J -J '
-li
iJjA_^jr _J t í z*^-*
(v^.¿t¿ > liAi.j’ Aü¿j\ . A,.I^U-
jl,<jl i)l aÍ j j ! j l cjVU-
» j l U - .J J^3^^J»3J•'• A*-iaC- ¿)\ j^ * )jo¿ )-A !\ t5
Ai-O'ilo 0 9 Jlo-JJ oJj\ j-s jlj (_/*®
. jjkC j-_
.j l j j l j l Alu<jlj¿)J.í<<»¿ 0<A^ jl»^\ .cX ^»- p j j j l
, jAİ»1*î^\ «AmwUm,/ «JLİ—A) .Ja,.«o —
^¡'^\o i « t i j l i “ ^ i jV j\
**j\ k <1-1 j\ —Î*
¿)Jo^j\ iljT jl ¿ } _ j l Olw
j , j | ^ j j f j * l ^ J j \ |t1jj |rlj *JJ^I
A» Al IL^—.».
j / ^ • í3^j''
• 3^J ^ y ^ j t 4^.» I ♦
i S ^ \ ' i ß ~ A)\o_j9J 4*jV *JAi
• u/l.A.1.« Al Ù ^ w*)^U vL»A_I*
*\A
Al A»J İ J İ a I ^ j I J Alh j 3 ^ j 1 ^¿j
^ l » u l ®“^ 1 * ^ tß A i A * < » l .^ > - \ J
JÇ s j _ j - A 9 i ^ d t U ü ^ j i A L i i i i . j i j i y w .
. j ^ A , y : ) \ ^ j V
4 » i A l _ ^ o X j I ^ j > - , t i i U i J J ^ . i j j [ c a¿y^SeÍ
, A l}yAS~
ci>v*' y
. ¿ ) ^ \ ¿ jv ^ r J l j iJ\
ci'> » V o-»jl.O «\l : jV j\ jL:äs
( 3 ^ j l f '^ ! '^ ^ * * ' * j İ j İ « Í A i A » .j \ j \ ûyï ii\ io j [^
J j , - - » J l > ^ \ l e b J A j j I j I a ß A j b ’ ’t l u . . j X
t í ^ í ^ í - y . w J b j c » U _ . J . Ç
a U S )' j r ¿ - j ' ^ ^ j ü “ ' ^ ’ J —^J^ ‘ iA i
j a i i U j - j ¿ j A i T d x S ^ jij j <^^jjjS A»ß > - j L _ > - \ j j O i ' ^ l Ü
¿)’- ^ " j l ^ 'Cf'}* ‘ J w - ' . A i
%ß Ö 3 ^ ) A i ^ J j j O .
0 » i i » j o l j ^ ^ ^ 3 jL »jl ••*
ü V j l J ü ,ß 3 « j l - j & > ¿ ) V j > J » i y \ d l i J U j . .
^ - ^ , j J - f r = r j j l r »
*\v • v V
i i j > l i — J'-— '. j-Ü i'j
tîX'l-xş-j — , r <tı> '' *'^'^
J U \ 3 ^ " ■ ^ ' l i
j ji 4\ v > J i -^ ^ c p
d i j^'^*}^j cıU»_jii»-jvij\jİA*:-i t '«i
J ü^-». • -"•
A:L.if ¿ií-j ^5^
.j*:JS^ c j ':>r O-'-*'»' ti-C.'T. j4í^\¿“V
j_ - * w «X " ^
¿)jÎ jİ j\ 0"Vj^
j j İ jİj u v l i v Y î .^
• 3j *J .'' ^
Jîe. 4 :? ^ / J 4S* ¿ í;U :-j
^ ^ .J u ^ ^ j-x î,. j. .J j- i. cij^îVj^ J^\r. V »
li\^ 4»'« o V İ ' İ J » > ‘ * J**!.'.
O i l ^ f jV J¿«*j
•\'\
J,l^ lj t¿) ;*.laí J J*Iİ>1| İİJ.^\
*‘ 3^ tS \ y **^ ^ j A-^jli* A«ı«iı^ (* j^ * c j^ y j j y-^
ùr^.JLJt'^' ‘-*J>t® t ^ - ' . ^rJl' c i '“ ->L*
<^J » j»jU c^-* «^*^J j^-'-âl-.
j tj(^>îi* |»ii> ( a J i ‘ L,*jr ( tZnA¡ i>‘ y
(_i_/ c3~^* j j c)*^^
*(3J»i3Vj|j tív^'^láíW-
f'®j; i s y j ^ *^ J 3 i'^ j
^ J-lir\ jj . ¡ 1 ^ y
jr,4.® 45*2^ y®- ojJL\ j 4<i
J ^ l l ( j y î j CJ^r* * lİ.^Jf. ^ Jai»
j j A j İ ‘J ^ y dilfoji
‘iö i t;!* «riîJ^V j! » « j î lü j
¿o -U ¿ )U j\ t í j * : * i .jO,--a^
•J'.k r ’ ¿)“ *^ • •j^V' i}^^y.
• tsHy*“ «-^ cri^^
no ÿ'i
• j\ j j \ <-< c ib *
jU JÍ . 'j0i\ Jl.C1íJ ji»j» j
l Í j - u o ^
ù j ; l - \ _ . ^,15 : J î J*>, ^ j ^ '
¿]jfiy i J ij;.«.|,l:_-» y ,r Ji4İi\ o j 3 00.1 J j j »
. jX jC j i olc\j'^\ 4^1» J.-âlJ I J
i]jl»l J _J i S j ^ J dij I j_jL-2>\
K^J,t J,U (¿j\ d'^j\ jjlli-
J *4j^ lilif'l li: \ J c -o j f J
, j j y ^ AïO J {S\/* J ^ '•^
, ^JlJL) j Ju_*m*Î 0 ^ ^ ajla\¿. iniji « J A i V . - ^ '
, OjUp ¿)*^b*’ -î f y® ^aO*lS^
» jOi J>- <»iİ3\<,uJ jlt f
AIjLλ- ic\j <3i-^ 0^ j j t5
C jkj»- jJaI*—¿x* iJ Cc*! «jUî»-1 jálale-J _jy«. tAiljl
4l9c.Os< j_ÿWjlo>- IJa^^^JiS 4ilU^ J jli (J^lc)
«i.,íLa>á) <\pLut> t ib * ci »At"
Jiii- *3’. f J^, İİA-*J^İ
■\tô > il ^
ciAi'<w l „ ^ ' Ci>')l' (3 1 J 3'* ;^
liA 't AP t_¿*-“^ -a*l A-a» A— . jA -*jV tiAí-1 J.P
, j ù y J » y ¿!k■*J^ij^ 4<j j'" is ÿ,)^ ü J
¿)Vj\ (jB ^¿ I 1 jU i A i^ ij' viA*_>-
Ji» V i^ A o - i j d V 'U -.ji) i^ \ ! ¡ á j
]¡Á\fi ^S^<^\gy.si^\$\ß — ,
« A j U j AiA^yj A-ff«" cSJ^aJUjj t i l y ilA-a\ j J ^ i
Aile c5_A*'^J A>-_)j viÀiA«~.d> i.«jüll»_j . J )
iaSi J C-Ail^.»- 4»\ ij- j . ö X j ^ ) l j \» «i‘
j^-a» Aijè ¿)3^\ j l —«j| . j AsB *10(1 11 4*1 A4İ»!»’ ^ ¿ »
vi>jlo i¿AjA*9 >-\ o j j ,»—4 ü V j!
• (J^J f â «¿J jlíj» AI*Î^
¿jAiilj- 5'**® V jl î ‘'* vit3*
a«_15j ¿)j.Cj \ « a a Uu« Jli*l »_ -<J 4*\ |“ j ' Y j “ —.»J
Ul)* A»e-rfhÜ¿>- ) ^ J ÿ
(/|| C.İİ ¿)UUiLll >j^^^*J•* '^y »AlJU- J»U»\ lc\j wJ^-SlJ
4 4 ^ J y^C-
( ^ li c S 'j^ j^ Í 1»^* Jbî
. J kí) Í K ^ ^í\j¿ « j j )
v 'i
A ls > t;-a 5 \ia  > - l .i » \ . J J . C I M A j B j j q X\j 5 t ^
» j ' , J j :> A * u i } j \
C - s U i İ ı, Jı\ys^\ !;\ ) J iS L .a j * > ^ y ^ l *
j U>-\ (_}jlfri»J
j j \ Al c i ”*’* - ' ^ * J * ^ J û î ; ; " ^ J
. J - A İ f f - l j> « » i û V il (}^\y
J İ j j A M i ] (S^3^3
• _ ^ . X İ ! » a Â.X-<Ujf“ i J ^ } • o A s 's a A İ I J L a » *
C j V j^sss>\» . J » J İ U - ^
. j ^ A İ i a j » Js > j-îı i J \ A a C \ »JÜ\j ^ J i I j K A s K j » ^ l ı j
j ^ l i P İ j » j j ^ j .> A ı 'U ^ « a ı « .» l İ V j j l ¿ ) V j \ j l ^ i l i l
• j.At\ *^p I«»..*
J ) J d .A f c 5 ^ \ lp jr«rf <-J j-mS-
o l î / l - ^ ^ J _ 4 İ L - İ . L J İ Ü ^ a 9 j A ' J U O V j l
» L » - V l ^ j \ > ı j j l j j G j . j-x ı ’ j ^ 5 O - i - i l " ^ '
^ p - i ¿ j j l > - j U . j J>»1S . j - A Î c l » ai" V j I ^ ¿ j-J**'-?
, J O j l ^ « ^ j J İ A)
j > j j ^ j - v i ' A İ - > t ^ \ i i ^ y T ' j
I s b . j j i J.ÂA j p ■^^i ( i A J i t J l i r p i » j A p i - j j J » l ^ \ a * » j \
“\T
. Ijl
¿)- £ c S ' j > - A _
»JİıJ c\ • ^ 3 ’ ^
Iaj j j l .P « i ü ^ A) Vl * î k-'î^ljj 'aÎ ^ i I »jlıV jl
Jjîli^l A»<!.«>.>• OL-1 CİA Ai *^J^\ <KC r \s
« . . S O ' i f ' 0 ^ 3 ^ i J - * j ^ J i } = - j y 3
, j L > j «jjİAıjl^ j V j \ J 3 ^ ¿Ijl^l
«AP ¿).sjl-.^l ^ \ j ^ \ j İ «jAı J\>- A.»..lit o V U
¿)j_,Cs j jA_:p.lp*^ j V j l til' 1 ^ .iı ^ jl-
• J i ^ 3 < ^ > u ı ¿)JaJ1c JM-Iaij ^ jJ.:«l.Aİjl J,-^U-
' -V»^ v J ü l i i j
*^333 L -İİ^ 3^S i » ıiAı'l*i\
Aİiil^ j^îjT . >)ajl ,jî-^M ^—2)" AÜ-» • j j j \ -V>W
i s j '*' 3 0 - * ^ (_}‘'wls-j; J c i 'y ^ J - ‘^
V y J (^ -r/ ■'k'
jT ”s ¿U j j*C a;jl «iAs *Â j ^ Ojjr_jfrl-Vı » jjj li^
t^*^\-ÜÂ>' ^ j A*~.^ .iİJül \ j U j.
. ^ -¡r A:>*jl 4-* I» JİAitl
< S ^ y > : 3 ¿3* Jİ aI-m»“ As*e«a)\ijÂ>. »^3^ (“
C)l^>jW dA: 4;:'.** .l C i y S - i j_jX3|ı vili-l
X . í ~ ^äS. . ; J.5JÜ *ot¡u J y iai» o jl j\
l U ’J l j r \ U c * U V l f U \ V İ İ İ A — • 4 ' j V j l ^ j í ' j J - i
i^_jlc t í _pÁ>- i/^Xsl
cJv-kP- « j *tí->l^ Új\S¡-\
jli J jT ” •)
. jjki*o jUi ^^9-ui u j_jii_ji otÁC' w«n
vilii’ l _ ^ l j9t.Z* . j\j^ 4*J jS>t^
¿XL^» «J jl *•—x¡[\ j\ j t^®^ *^'*
A»4S” ı^ç\ k jJ“ o*Aw 1 'jA»<»5^
.i_;Ua ^Ulj> jU¿\ (SJ,
tff. t % o*Xfc,«,5 c J 3 lJ ïi
J|\ U j j j l j j ¿)a»\ cicíT*^ tí^ .
•oJjr »-UJ j\ Î i!iJi\ ^\^J,lS"* JJ»
JlV 0*^0«» y. • JJİJİ tT^J J ^
w\Úp «Xás" jji«ia>- j^ jl¡ J wJ_jÍL_«-a iíU;^4!j\
W j ^ f j.y o f j . ■M* ^ 3 j f '
yS. tí\®J j fV ^ .' ^.r^* J ' ^ 4^*^
• j j ^ \ Aj\jj> íSj^^ f J ,
» j ^ \ J««>
Jj,:>. j j ¿ A)' ^\ j ;^ ->■,
í>j j j\ t ^ j l * ^ j j j ^•*— =^ A . ^ i ^ i î l Ü j « O ^ i ' > - * ^ J ^
' c r ^ j ' ^^•-' c5í''
(J^J, ->-H,' •»'Jl' J*.
.3 _ / .İ A ) ß> A l | ¿ j .¿ 4»^ _yS»eXI-» ¿)-Vl\ o-\) 1 J»
c í v ^ V ^ j - > i o l { . * . í - t í
u y t ^ j ¿ i f i
a i í i ’ j I m í í I u i j ) < 5 ^ _ ‘ J ' - ^ j t i " i S ^ \ j ' j o i i ' í j j
* J * - ^ ' ( j * -¿1
. JíK * 4jS cl ^ I L C t t S ^ j ' a ' T ^ J U - ■ j j j l j l ty -J f" '
J_g-*A.^ J j\í
» ¿ I j ) ij^\y’ \j ( » V ' í ^J“ l'_ y • j-v T
l \<AcL* y J J y J J t jÁAMMt t ) A - - Í W- _J ■
A » A _ J j i 5 ^ t j j f ß ^ 3_}j>\ J A _ 9 K ^ iy y j
» J J , _ 9 « J / J . ó ' j f ' A l j) [ l i J ' l — ]'
J J ^ —^ j V j l t í- s lc ® ' ô L k l l j ^ e - j U a ^
JJ j\ c aJLa jf) Ía.
■ ß•ıKÁJı¡k( c^^jfS' 1 U¡U««í
o ^ s is -i j “U ^ o l í t í
Í á J í j ^ i ) Á l i i l í s í A)*’ — i l v i i i r l• »
• j X ^ j A X ¿)a»J ¿)ulr
¿Ac ■ JkJ '<UJtt ««X*Aá& t íO J-^
e \ ‘r’'î
4İ«I.^J-^ J* *¿.]á^ A»*«¿»
ö y -^ ^ j » ^ d « » lj'3 • »aItA <;.m
¿lj*-Vıl A«UU.» likj l i j V
,jjij,i »-aHo- j lT ^ ' 'ôXe.ÿ <öy , l ^
■A*l*sî *Mİİ ı_^A< «AUıt^ j^ «İjL « 4''^ a_ « mXİ_j1
» 1 ^ 4 " ^ ılAcI ^llcl ^r¿l>- <ilô AU» ‘ jjw»\ıi
iJ'âj' • 4*\ -İ®Jy'î' * < s J İ ® AÀ_»*à) A»lc »V-» _J
AaJ»_} j ) jJ<»»L j’'\ __l»l ^ ^ à - J » J
cf. ó “V)l ıl«»ıl-J\ A^"j O l c j 0*^i
« l ^ )U ı«^5" Oj^loj A<*.*/»j» O'.
^ e ^ A İ * Aİ...U» t i jJaİIo a 'G a İ^ İ ¿}jA>\dJ>I<t AaIaİjIÂ « J
^A<_wd) Aa«I*3 î J j \ ^ JaSİT-Vjj A»m.ai Aa.İîj.
, ^ ^ j s » j j j î l J i - j ' / 4 -^ ,iö
« A
,iA^wjaîÜ:»J» *jU 1 ( ß ^ J JV
m J J-\l 1 Aa.«.,«)
_ ; l ı _ j 5 ^ »¿jr Aİ lc
ijtAtl~.ll
._/;T a'T^j;!^ jfU i^ |5iJ»
• A**.—! I_jili:>j»
^5 ^ ß ^ ^1 Iâm) i
ÛkA)1»>*iI CÎj^’ i w> »J j -Kfi>
¿)L»3 J j \ ÂT_ijl . JU-j \ \ a L î > j j-Ol)
A^jlj)\ liij ^ l i » j 11— j* jl* *jl*l—i\ tiAıl——il
• «aJ I-İİ ı^ îlJâj» » j » jiıl
(J-İ"*"*-^ L "* ^J*, • ->•>->'J (3^U J- «iAıl-J\
C«o_j*o v_İjIλ_j 3l_i» j jS . ) X J ^ j y jl»«>.|
< J^^Jİ IAİ j »_J[ÎUUj» ajK \ AKj-^ÂİÎi ^*^li>l
c- ,’iJiXî-l jIAk) aâJ?j ^jîi jl~»il tJ-öl^lj
¿)>Aıl ¿)JAi j«İÎ i_ jİ )1_1»_J » l_^Mİ_ 'siAff'I
* v 'r‘\
. j j J S'jiJiiajfi- ;
i i l ) A .i . - » \ A î i î J iî^ - Ia i j L - l i _ ) \ ^ i » . i Y l i
( i l j i
' . j i j i . i i ' l
¿ ) J o ^ l .* * ' i I j U j . . » - Ô V _ ) \ j \
i o y »
S 'j ù « C j ß » j V j ' J İA**
i ( L#^ (J“® * *^ ,ÿ
c _ j> î> c > ^ ^L>- İA.V
• Ajji,----î ( ^ ¿ 1 I o j l ^
j j t f U - A » _ ( j l ^ \ ^ ô » j . C 3 l ) ¿ ) J A ÎW (jç \3,9 J .* - ! * !
• J j
0 3 Î Í 0 3 Ï ^ j J j i . CliiS J"
. J J « i l A » 5 y ıC& lşci» j \ a ; ! c . l i
JW- 4)j\ w»Ai»J *.!».»
■ *-.*~ -.ir € < *—i i ^ l l j i j » 4İl> U 93 ^ 9 3 »
« j j l y * • * a .j £ J U -
j r j j o j d - . U j j \
^ ^ ) J J à I .jI» ! A ' G ' S j b iS } ''^ y ^ i
» '\
i S j^ 4;! ô ’j f '■ ù ÿ f ü'• j j> r ¿>Vj\
. O j U j J*:^ j V j l ^ J i l j » j j
à*“’ “ (3 ^ cilljíT
. ¿)¿<*^¿ ü)!*' ù V jl , ^ , J » 3
J O jl 1J^"iJA_»AO tjf lJjI hî^i
>|,*.A>I j\a*j tí jliVjl s-î jI “Jc-l^*>Âs
^ (5 *'" i!)V_jl Vi jja» <50.1*. 0 3 Ä-» : V \. • jOT^Lc ¿}0i Aj>-\j 'i^\ i^\Jh.û>\j
<y3V »¿Jt i L l*
■ jjTj.Lc víAia í « **'
i.nji^p« 1İI.AJ A^ 1¡¡J ¿JATUaa« _j* A** j ; Ul>
. jjJ jLd Jli:j\
JİAİ«. ypi^J j> j jL ii l a'Tj j j j *îsj c Uilj
j} ü V j ' J¿ -'j ¿«j. » j j j ^
. j\-p
CoaIS j l — »jIij
. joTjUp jJ.u.y viAc-j J ^ L a ^^yS j.x\
43-a>- 4»J ol—-a5 1 -<S jJâi>- : UjU
. İ » aJ9 tjA*! A.ji
o Ğ
¿Aj j v *
.^j¡jjijjkii
." .UJlC. i iCoAC i* . • .
A.*«.) fA*l^\, A«» j\ JíUaíl «j^ iy '-’jjuJ A -.Í O jJ 4**^K •* • • •*
*)j»J*jI o lí C J J í (JAbÍjÍ ^*l,¿9 * * * ' • »
• cíJJ A ' jU » í j ,
^ . j 4»1«j' ú-*-K j® ) L\ß\
a^i*n4'^ '" \ j , <Sj } CÍ '
t ¿^*C- U e '’plu. . ( í jj) J i Cm.A9İ
JU lel J o - . y <: J C*\jjU ‘ O®-
l)j j cíj^'Vjl
\ j £ ¿ C-J.j\ '^j\ dl'U-»l A*rjljv»íj J>c> jl> -
j)íj\ jJs- z * S ^ ^ í-« . t3 A*->UI
jMi-l » i
kiAlL^j • jJ.»)!^ liAXLiaS Ai_lc
C LlhMik» #jJTUw(
j j i l j j j*j ^jiil di’AÏl ,351»
(*jl * jW . v ^ j l a:.j4 ^ _ y A jj l í J a a ia 'I J j «
*a:«*U.-H-»l » íJ i> *y jl j i j lc - v l j j- « j* o :¿ b
tjilljj 41 v íjU - ^j£>) íJjA.L£>1 J~ä
«jly-». « tS-Sj l « i l v U< {S-jj-^*- i r '*- .: tíjd..! J b r »J j f j j í »X j » ß
Î Úi->JJf\j* A» ,»‘ J ^ J-sl/ --- <-»!
4i5/ A— IJJ-J * -uil . j l j l líjT
• iS“*j\ i l.i.i-1
S / '^ 'j : ' !í à/ ' 1 4j di
■ isji'Sc>xjr^^j\ . j^t jr^ \ áy^} ú / ^ h 'y '-—
• 1 C*i;Uo aJkil J j j5<ÍLm» *>A^I¡-jTojrj «jL KÜ. A-Jİ 4 j l — V_»l^
• «jWI IS aíj
(5"**í • iS^JS^Ai-o 'li. ojl I v)u»lj~o (J j j , tío)^! ^ «aS 5 ¿jCJ cnCíj t^ac IJü
04.1 >í*lj ^ .J j^ j í 4JJ^ 4 ^ . uíoljl Jflj víjbj ''-'^.J:í’.l» »j!» |¡J a-'jVL b igjJjí J>Jto Cj\yC.j<*¡^
l J. < }t i5 ^ j t íAVI^ £j A,¿ < c*-1J!— Ij i j L » . JJ J^ljL JT 1 y j j^ jT *
• »jíol
e r ■•yi ¿/o.
jji» A j V _ji»
vL«5 -»\‘'> ^cai' jj4i1 oIo A)’ JUai'
^ ¿ :^ » ^f- J ^ '
wXi (_gUp ■ J i } y>ÁS 4*1 4i jIm 0\>\ j AÍ^
^ . JJjUlíí' j.AlXÜ J jfeClfrlá j» j V j ' cH)UaIJu 1í9
j»»—* 4*—
A^>\>-i [\ ] jjl^Aİjİ JL.Í- jj> AUji^jl ( j l -¿ ) jAÜ».
ja:7l_íla^ LUI ojijl 5bj <0j L j j i£ j lİjLî®! [ 'JJjAiljt aTIí j Jj+’Uj (jUC- . iSJ»\ Ji-ilti j»-W
|»lr ijrn,kmA
i j o j j 'j ; ‘ tír “ »-'j; ‘¿¿■s v. <«A** .'
4*J tí/ • .^* • A*^J' u'j'.l^j ' lÿiJj''jl j
l í ( 3 - * * ' U j j l 4^“ »JİLJ*5- •■»•j'O, 4:«*. ¿ * ^ j l y jljl
ê * ‘ lÄ - ^ ' / ê * ‘^‘ ’-i’ lí^J-»-».' t íA VJ*j J, lí j* - ‘ ¿2İ** ;5J-íVjl ‘ ^ ^ j iS -< -^ j;
jy^ r~■'<*'.' *j!¡ — ■' *3J3J' J;* JJ’k-líí^bT UÎAİ L*j a*- 4λ. kjU»j jjul ü jlj í dl:ju.
W.U» ^ j . í ! U j l f ^ j j (3ui»jiÍ^ A«l’
^ C | J, 4,1 J, ; kÆ*^ ■'’i*
fUiM ,_^T o'y-9 ojl^l ^ * j *
(> e r
j l j l í f j o ls l^ * j r y U j jA - '- x C l ^
jj>' . j j j c 'A í v j L íJ .:.^
(3«í_/ vi^4İjl j ' Á & j l j> - jo ..» ) j^JÍ»-1 j ı j İA s - j
¿ i—¿' C > jV _j\ ^ - > U
i <L~'Ojrl^ o l i » j iá » - ^
3 » '^ —- • j-^lsS j K ' i ) > ’. j i
i_j Ia«)1-\)-v^ j
. J.C.J ¿ )V j ' J j l j
• 4>l«»>' fÿ J^*í »J ls
. ' j ^ * j ) j j j c ^ - a í jlA » o l s l ^** “ *• w * *
4) ^pil t í 3^— ^ # * í j j i ¿ )-^ 'S jj i
• jA ii ic\ (3_j'~'*
iß '-J t í l y Jcl? ^ . _ . J jA ^
A .«» ]» oU «a.A^ (Jt>*. i '. j AaAa « A.1«^)
• A j j liiíA «,*» (_5İy. . j j l j l /'■“'J;'* 4»\ ÍÁ>\
. j^ lL ja í ^ -a » <_p« - ¿ i A^j 1 A İ^^ i-i AfllT
jO i l l »\ jl-aS> ^ J ^¿—-<A9İSr ¿ Í I -a J ’j l . j
O J le J U j* .J
A^i C - L ^ O - í j I y S ^ j Z ) \ juiJ jj «**M-» «J i í^ i - l ^
Aj.^>-\ >—)jl*-«' ' jX>x,Lujt ^
c/ a ' 0 ^ • J 1 j" 3 • J “ *^
o \ vlí
*»0- T
¿Al»á/»* d>iy»* A>ytj
j ^ j j ' o 6 l^ jÁll» j
.J“\. A^A.. Oj>b* ^ ÍA i\ ¿ .»1»
y^\¿)X\ .J¿<A lA>J _g-i.A9 C'iiAlAil. i \ ^ » ‘
J j3-í(^J'«jl»ji3Aúlj\j^í»6!I-~^ J«ÁÍtC-¡A*l» At
A’-- j j ^ j y ¿>aC^j jiTlJş- » j l j jASdi.lj\ 4İ*a-Lİ ijíCft jA ,i
• J j ^ tUí^l 3í^
U l t jA ^ jy s V j l jA>\ tí"! \ »-1 jjj 'B
lii\j A¿i»l) |j-Á> a.«Ic¿)\a^j jU jl j^ * « ) A..«yjf'
viAJjyi-\ o y B ¿)Ai,^j|ı^\ c j^ I ^ a»'A)_\ ijJLájjA ^ jyS
4»Ai\ i S v . í . jA j^ . (jIS iaií . jy J j l AC j*#•
0 ^ 4 *» «Jİij ù-â-*“-»* tsj*'j=r •
Jl»- vi^pls jA9 A»Aş-j.Sjr_ J J a ) l i ti^<¿
i¿A» ! . ^ A Ú *^ i» l ' j t>yí^J>-3 Jl*Sl A*^yf" Jë*i\
¿íj*^yc?. . ja J I *^ (*-/. CÍ-?L“ "
oAi& j '. í 'b • j / ^ “■» a j:_ *^^
¿)AiJ 4|\ 4;>- oijrvrlr ¿J
. jA ^ -1 » 3 y>. jí
»Mil
{j'y¡^ j _ ^ = " . • a J ‘í\!>-i ¿ ¡ y s a * í p *.iu i
A _ _ Á .I » J . . j j l i ^ \ A c Ü ^ — o j T
u f J a 5 ^ 1 _ 4 ö j 1 yS^j^i\ j l w a A l i s -
o y '* ‘ “ i j l aTİjJj C-¡1>*3 c jV i
4j A i i ( j f * i / ' l c ^ -¡> j y B j * , .jj^A^—^'
'-> a ä J T ^ a ^ u v ¿ ) ) ; ¡ \ y . j j j
. j A i * 5 v ^ d i 1 A « . . » ^ <-J^
¿ j A l i a ! j \ a » V 3 * r J d l p j L - í - j ^ \ j j'_ j O y ^ v / »
a : * o 1 j O \ a ^ ‘ » A ^ f i j T i>-j j y i í
y \ ¿ l U / f,J^> A ^ \
. J A » ^ L ^ T a « (_5~''' ^ J
t ? " ! . > ^ í ^ J kiliJ^s-l ^ y i ä
( í M a j , I j í oy's-»’. - ) ^ y j j . á y f } í X ^ j j U j j ^
jjl,j\ « j lU íl ¡Jf\j^\ \ 1 4oli»3li>- l)
|>w • t jS ’J “ ' f j V
. j J j^ wlSl«
4 ) \ _ ^ J » í j A . . « j l j « j A . Ï > I p - \ 4 í J <-mj,
jir\ ¿]iS ü\ d-^J> \ j j - j j y j ■r’^ T
, j l l * / » ! A » - l j ^ J I a Tc I U ^ -
í ^
'•(^ iJ¿>- \ J-^J3 j y i
«J juVr dAl*^Sj ' ^ 3 ^ ÿ , Jl»9\ j*Aı\
ü y S i l ^ y - . jjSji j j l - -»
^ 4y»J -iâ»- î
.-^_:>U a jA j^ f"'-* û y S j', 44*t j
. j û X ^ a u
jjü ii ct’’ i-*^" jy»** • ı—jİÂfr A-»>-
4 j Va> tíjlft U j t<bU*^ J U j U j Ob-»^-»
î J Î U ili
¿)yl5 J ^ j . }
»yi <_Jl*\j'j o - i j b ^l^Â>-\ «jaİİIm
jjii (51*^1 ^ o » > ’\ /f <i^ \ d
a5 ,1 aÍjI Î ,j |j \ J 1.L1Ü A-Jİ C j ) ^ ^
j ^ j j ^ c-A-a-i ijU'TyCL»
y<r • ^*A4 *b
axi^t>-ıı «iü‘— ^sbilîi» ^ _ -jy ¿)-A*i* «iAî^^ı
^ ¿ \ j (• jV d X s ‘ \ j.lß \ *l_jw j a*»LI>-1
■Aft ajıbl j_ji» jj->* (Ji-Jjl jl;^' »JıJjUlÜûM
• t/U *3\
;M¿I i A
(*“. 15'*®*-“ ilj}>* I . jj»-V_II^ y
<9-^1 ^aş«-i ^ ^ iJ J J.-ai j
cib* O' '
1 »jji» 1 4 \ kiiff-j <ı«-<y
¿ju- L«<l j_jl*»il .Jjj^ÜSC» ^c,
• ¿yÖ »- » İJ îj j ^ A ‘'À-i»^**
J.-»b <vı lc 4>1jL-;^ i)j_jş-j ^ » j j _i>-
-.0.1 >-¿» «j" y j I J^:.j>-'i\.^ (İi-^ j' â j - ^ ) J i j l
«y. {/ û)* ı ^dai»j jii 4u>y<Âsj .
¿)jy.» I |o*>¿' *Aw^JS¡,.r
Awlol J aJu 1 «**iI (3^^ * *1»_j \
AsA-o f— )\ A Â ^ j j T \ , j-uU»*
O-AİjJ J_^>. ^ ¿X a J J
iS j , 4!yu j (j^i»- 4)1 aâJsj
^"^İ! • Uîlj • liluı
ci***J j y — (* jV (jf j^ jl ti L* i)jl/»jl jA»l
i ) j ^ üX _^oU «J İ A o j o j Aİ ¿¡Lc”! li»l | <M»<iJİ»j
• J-aKİs Jall««w* ¿)Xİ9yi>- j ] ^ 4Â j\
4w i l j l lU jl JU j J ^ d jl Ae
■. ^5>. ¿ÖAi j j J\Âİ»1 !>\1»
JÎ1>— . ^yi î t ^
ÍV
jJ*L5 i Î il*frJä>i jjAi* Î ] 4i A»jU l oj»
. jjJL\ jtó jT^4)4j»La> «jJ,-» Ij 4»^
<*-»A>j)lP O^laï tiAi l—i 1 (_jl—.iX» CÍAiA¿.Í9j^ry¿>- JU f ,3>. j^.*j)l,dXé'\ J-A.Î
• j i j \ j jU¿ (jj»_/L-<
Di;*' iJtSjr^\ — 0^ 45?• - ' . " f .■ " * •
4 \dJ j' 4i jl j
o ljs -t^ j • j j [ }^ jJ>^\jj J l j “ J
diirl oL.^ tJ)\iy^ j idXlájs^y* ¿)Vj\
j l — il ¿).x:«j-*!i' ^Á:.¿á* _ Jí
o*¿J^ j y • 4*1 -í . jA.i.í'l aJ/
»X^AC¿j-H* J V ** ]» J l ^ l JA .—i» «•*/,
¿)Aİai fl>*j -i>\jMJ 4«Aid
j c'_\CrflDj ijli t fl-Vi’jl^L iJjT o i^ ^ x S 'iJj' j liciy
tm »/J!ilcj . jjljl 4^1oj j| . jJíl
tí'y .jjllij J-C ^J-» V-> , jjuiiJu iiü,'A¿*iíj ^ j j ! o ic j A»_Aii»y
4j * jL>.i\ O' — • ¿ií C¿-> J) oiaJ>^y 5' i/_y>- / «ÍIaÍ J»J 4lJ ï-ilUàj • JijjS A:Ü\ . 1/1 ^
J i U . 1 |»1» , í T
c5^-/ JÎ.' ü ^ T ' * ^ ‘■* • 4-»l*'-»
y . »<Aji2»i-wj\ iijAi.» j , j j j \ o y í a*.ju.í.»\
« • j»-“ ! J
j ^ 4itt«í ^ c ^ t \ c S 'j> - 4 .62 j^jí t c. í0
S . • • i j f ' « j^..U4^1'
f . jT l . h í v f y } ¿ - } y A -d
( . J C -5 cí J jÇ s A— ÍAftS
jIaÍ^J » ¿ j S » ^ «9 ¿)J,.'« AlJ j \ »j#-Va4>-
\ j [ ^ úA*i«í j X S ^ . ^ ^ a j j T j jf^ ¿ jl
. Aa—I ( ,»»A>* A.«.kK/u« jyí~ |»jC5^
(3' o ^ A4—4 j} 1 A*¡)\ (_jl> 1 ^ y a ~ jl'
J líb j5^í>- J ^ j X j } ^ o X \ ¿ J r ^ ^ ¿ J j A i ' J ¿ .
. j>a,á»-4jl o y ^ j ^ iiA*l«> y , ^ » i w
j j X \ j jJU t¿i) ! ) • L a \ j j j if \
«u^o^Cíll, Jais j ; - j | ¿ ) j . C j l , j \
jl;¿-9 i_>U» viicUri t J lx t \ í ^j.
- y * J ^ i v-¿-a:« 4»J X * u í^ « » jl «AU.
• ( iJ' J jji)..J i* l İİİ^aL^j _ .
i » 'T‘S l/'-H
. j ¿jOijlllaLP- i)jU l__«Í\
cjufcU j (j-'L-l diui jlói ¿>y5 u “^ Jj^ó ó'^'^
<_Á .J »j • *Á .l»j (_g*i k jjhTíJi) aáJsj
l ' j j ' •
jO)\ »-.>1_4 ’3* A» Al jlp Cilİ5>- . CjÜ»jlái>'
b j jS ' ily-^ <SJ, ^
j AtAÁ-Jij ,'jO) J AÁJsJ o A ^ l
. jToi"
j / j , ¿ ij J J íj
\ *J*. I ¿j^-XiU* ®JJjl
» j di'-JjİAÂ2.| l _ ^ i i^ lt # 1 Q¿j
• *J'* '!í *-A''
’ 4 j í^ Z X
Jl l—« * l j . v ^ .«» » j j j l
» iiÍS^>*Í t |í" A# > ^ pJ
■íil_:^oail c S ' ¿ Á y <_¿^««J Jl » I 'SJJ-«J IİJİ9
J j l Íjí' j . j j j j l j9 JM AiA:^jj j aJ i\
Ü 3 -^ J íSx S ^ ^ ja A j \ ^ ¿ - j ^ J A>-ji_\ C5j~- J
.^>■4'j\ o * ^ C d j ¿)j.^3\jrsi.
í í
viA)A¿Jáj I j ’j jA9jl»iI»- A¿.j»j L-«»\^
. JJA9jI*Li J 'á A_C.\jí jV j\ J-iU jji'Áí^ . tí-^j Ji<=’
4*1 J ij| »i J j j O - A i i G j J i T J j ^ j
A¿.J»j JaÁÍ . 3jjU»4İj\ »JJj' J J iS J {J¡^
•JJj’ »Ár«Ál« 4<J ^3 »AÜjj 41
' » i j • aJ^ü-\ w¡_j^*^ 4'', Awl^\ a!a^) J j « p
(Ja^ j ' j ^ \ t A.lj\ 4>j> J^ 1 • 1/ *“ . Ü ^
«J j^aÁ*
y 3 » i S - ^ j y ^ a»_4^K^>i>jU— -j J_.-*\j
A;»j|' 7 J aU i)\ ^*.5»- oJ .a l^J ljL _.
*|a— áil J IJ - 'j 'J 6 jJj«_\ { . ^ J J \JTjy,
»İA İÎ AiA»'Vjir4.P- i a í U j j J üT^.^.
, j>J_ÿ_ <C- ¿)- J
¿)l»3 . j c l j ^ ' *y ^ ^ ^ j * U=r j o-^.l»* ^á.J»j l--*\¿-
^ j \ O j0,J J ú j f j r . *j / " a;SC J
¿ y s . ú j j T " y u « j C .
. IcU a Í^J j ' ^
• jAií.lj\ AT^i jIT í Í Iá Á ^ j »¿Afliliñ 0 3 1
•AXik Uk«! A^<*Uk AÎİÂ jM jl C.ÎİT O - A i X i j o i T ' [ \J
• j j i l j l ^ >
t r
tS 3 3 o j j İ l j^ \
O-^l l£J, «Ja _j.ua>- ji . JJ 3 *-/
Jj.9 4)' (¿Vaİ-Ü j j-\r»Âlı J...« ı g j J j-A)"ll»_jlâ>'
J - ı i ‘' - ' ~ b ' ù -W j j - r • j j . j f "
t_A<>ı j ^<-*.)_jl jjjaü,A iı ^ I r
J,*^^»J)\ ^5 »- v_x-jI ÿ iaÂİ .
• iJOı.S JC-l ıS^y*\J^ -^\ o jl
4*1 j J İL .İ J.J jr_ j>ş|- ı5 " b y
JU j\ ¿)U3 J_jl 3 j j ^ ( * j V __^*İÂ.»U^\ i!-\)l < _*J j\
. ıs M ji.j\ ¿ .ÍJ J jJ.» tiX‘A ^\ j iÍI‘A) j;¡¿-
3 J j ! ^<*!; •
O ¿İUı jl<i_İL l yC> . j AijJII.'Tj
■ J *-*.«& dlif-j ^¿İL. J liAfi'l A-a9
A -.ij\ wXj V (J^>-\ jj> 'S jT " 1 , AÂ.J»j t í l
^ J j"^ (3 ^ ^ *_^İ>«9l J<»Aj-Lmİ> o ^ ı_ li j
j'_ C*^l-J\ ^Ic j , ^ y j \ ı3'i^ '^/ '■“l '^'**^ «cS“ '
• ti jjiT ^Ju j
J 5 l » - t (»1“ t r
c J ^ İ _ l i ^ j J
. J İJC ^ ¿ 1 ■ dA İCr ‘'A ^ J — • /.kSj
^ j j ^ j ÿ j y ,jX .*-ü» (3 ;î* 3 ^^:^3
. j j j l j\ *Z k ^ jl~,il
' , ; «Jvl ,39 i*«’jl liAı'Â^j
L - ^ , ciA lcI l_ »\ j -^ _ jj-f *^-^3 V jlV •
j y i i jj;«» î y."-» ü-^v^” c i j - f j y J».
i O U ı^l-C
*jUí>“I j *-»b ijy.i *j'.
y jl_l»f-\ j\iy^ o X j y ^ '^ '~l -iJ' L? «û*;.!
JUÍ J J_,i ü'^*'::* >-' »*' 4>J — >•
^i_;Jl>. CaiJ ‘ ti>* *'1 ¿l¡:^«^\
JalijJI *JJ« J ß ^ < i* i» 3 •■tj «3
„4» jU;?-i bj» _j> iaä . tij'. ‘'>_y"-* . >1 •• 1 « Sj\j\.J Jj_A_-ar >V_ÁP (i-.J>:f ' J^.' s y
45*1 » j ^3 4¿= •
í ^ -
J jAÁkla.« JV!- » jli yCJt j A m
jr li* AaJl* ^S ’ SÜeiA j-ti i¿Ái_y • jAi\ ^Jjl>
( i 's j - . ÓJ',J 3 - > O; J ó ’ J '
o<*.*í
víX« J ¿ j JjSÍa a j*»- til,* j j d / • jb ^ü-* JJ
• jA*i^>"l j\>- •4İ1»' »—
.li>\ ^ y - i ‘^J*.
• J ' - i c ^ ^ i .
JO-
I—mMI ••>ijl«jl J 9» • Jİ*JiA.<3Â4 <»*.>\ jit.
Ai A«» 0 ^ ^ ' { j ‘j ''—“‘f ' • -i *' r'
iai» jjJ í'j ^ U J|AÍ>\¿-1 O -J JOÏ J j \ J*9
J >• jr < «1 j l . sAilí <«-*5" ¿)^¡,J^J AÍA«»
V j i l a * J . İ A - . * ^ l ) / . - 4 j I ijfá\ j^ 'i .l -k ü u d
J ^ \ ^ J « j J ,A i’-^--*»: ¿ r^ -J jlj ''
. aJKS/
Jİ2Û Aİaİ» (J^ ^ \ U b ^U.4
• j<^\ t/'i' (5^^ j ^ 1*
Î jj._^»l) ^í 1J* Jt« — Î ^ > ' ^(3 _J»_ J s>-L» l_.ilC-\ iS 3*^ ijl*-*'
1jAiM«.i>Íli (iAl^\ J. ¿ ) 'd j . iZjj\ ^
. j^4İ_ji í j i j i jr jo - 4li ““ii *'1 ji * y " \ '^
(3^^ J 4> iJaJ/•'' [ j ‘^ ,^ jAİlla.» jí?-
43'*1j jAnil»' ¿ j 'd j 4*1
^\ A ) 0»1 *9 ^íTjjAİa«j\_j j'
Cl I ^¡* JAJISj j |_j-*A»- JJ J-V.A----i ^
j V j \ i j 1 i l—Áí jA «il j l j l .1/' J
<iA) aJıLş- OA* • JAÏji ^woAilá j"
•■aaJ ( J a ^ 4¡.1
ls^ ¿> . 1 *■’-’1 j;
c T ^ — '' - . ^S^-O— O A.'
aJ p ,b - ^¿- aS^JL . , ^ c \ ^ jf
' *1-¡1» J t í y J',
«i\iAj-l«i» C )Ü »jl» » - v iy ^ 4 ^ , j l^ 1 a 9
. jlJ^->\ J ü i^ i » » . j l j í \ j y ^ t s - l j l
İİA«<jU)_)4Ut AImaL* A*i l«í J .d -*A il4 lyy-K-^J^{j\¿- Jai*
. <3c'«- -í -j'
^ .J j-^ ^ ^ ^ ^ ^ >
AinjJíjjlU.* J 9- . j o j ' j (Jy?-1
jJiC l •
9'i
4İU J a,.\ jjj'B j ^JJJ>
, jjljl'JaİU j ¿)a,I-*aJl«9İ c*a^ 4®^*' o j f
Al_jT jOı'f ~ ¿jvı«» düU:o\ jU ljl
«iAîljjl . jjl;;'_4İj\ o jU ı» o j - ^ } - -î r'.
j - U Ovc i ¿)AÁZ-» ^
-4i î ^,1/^-* t i j^
• j j j j f
;|.«ajJ j\ j\ Jll« ^A j^ j.iAw
Jb,5* Jj.^j>. ,3-*Jjİ» » j ^ j j j ¿;' l (Jjr
\}y^ < -^ û }i\ Uj-a¿-. J/Í" 3 iS " •
(i_J*;.İ.Xıı*Ja.îU J Aâi.)_ ¿)A^::j\ Ai Ai J JŞ-J {_g\j9^Cİ* ♦►
. jAl_\ J iljljj"
»a _ i5 ^^ »jV jI J »3
jjCTl aJ^^Oı j U jf . J jl ÍA^Jji^J C.«\aı j ı^«x\
5 j J l » 3 4-<»İ0 (jC) jaJSj f j ‘3^ '•^ }
.3jl)j'J» o i J j o O ı l Bjlc\ Aam\
ıS'J'^ • jA _ )^ |>\v* V*
w>*Ä"> Ja5>- (J jj
J İJ i ÇaJ3»m>4 \jS ^ ^3^} ^
. JâJlJL£j
rA
A^Jl U i l j J l j i j j » j j \ A-<Li« J> . j A l ' V j l J j \
t »liIaS J jlâ Aw JA <iAı »»İlJ M*.*
A c j j ^ » ■ *,ıÂ\jı,A ı ¿ )j^ l wi_U>- j A¿JLt »(•L_ÂIj1 ¿il
- 4 j l ^/İ-Aıj ^11 \ c j j - j> j j i ^ l o l j l f j j U j ’ ‘ j j ^ j
, > j j j j t J ' A i " 4 / 1 < w i l ¿ 4 »JlJ,C J J - 3 J - Î - I .
• j ’^ ' * j " V ıüi,-xl <_jlır>-\ A- jl ¿ ) j y i j j l â V I ^ ¿ I Â > i j \ > -
I j ( A Â Ş j t Aj'jiB jOıl ^ \ ^jê-\ JjT j jt ó j ^^il) Jj>l
^_jíl-»j\ tijijils j> J A»*._J t jjilS »
, A»iı \ t j l *1 J (jV«»!
Ö jlJU J¿_>" 4'.! jA¿- — î Jîy» > '
• J J ' J - i i > * o j * — » J l j j ' t i j > -
jl a«m*5^£"** Aâjj
■ J j j ^ • >::'.
• ^ J > - . v A J j ) s t / ı ^ 4 j l _r\>- l i i l â > - a J c . » l l j
^ J > - ^ .(_?j j * ¿ . ) o U - v io le ( J ^ ^ \ IİÜ>—^ j W j J j l• —
j V j ^ J j l y İ 4 j \ t T 1 j ^ 5 - i j l ^ 4 l j \
‘'^JİJİ J«aİ jAıl ¿)^>- -^4y oU»jlâ»> tûa«) ^ jJ U -
, J>~Â l I y i A J J>
ja)=>\J\ j j l j l 9İJ ¿)Jttl_Ü
vv
Lib* (j4)jUüi-l «_jÎ
j j i ' A's»eJİ J U s l J \ * » \ « J j ! J j J j\ ¿ f c iiÜ ' ]
. j j j » j ] » J j jT " j tiAs^o-y
j^ > -
g-*A ¿)J,I«jı_Jjl Jlo- J J »J j~L' Al.sxl.*r”jl>-
y y i i i ^ y.' ^ y-İ 4)jl
J J "* («iAUi jIaa^^ * cLİ. « 3
I, J » U f j j - » » t eil« 1.4 ^
j_ğlL dlu. jJaİ^î t dltf-i 4»_l_İ« 4Âİl*9 jO ıl »iilyl oj^
• J> 4 (3^^^ß “ •“ "j_J' *. _J-' ¿)Vlí V lilfi'l C<>
X i ûVj\. ^ j\>*
Ojb A ^ ı ^ < « fU - (iAı.«~jı» j y i i ¿)j>s j J9 -
j ^ l_ i » jr <jAıl—11 < jıA_Âİj\ j H » j i> 3
a»'UL:>.\j j l j j l y j V y jj-> b
• ( 3 ^ • j 'T j ’' Ú * ^ -4 r j ->iT o V j i o y s
^ T ^ ÿ } O ^ J ı/> ‘ û^^J ¿ )^ t/* ‘ b ^ } OUj ı^
v-n
aJU J jl J j l 4ı_jl^\ ^ -V J jl ¿X¿]^
f . jXÊJ/
c íX a i o y i j t Ü ^ A —Ali» * j İ j İ * Ü J j i ^ c •■luı
j W- • ja¿U»4 ¿Ij jİx * 1 ıiL»Aıi \ 1 jt>~ 1 j_5-"L»«zi< a» KT
lúa» ı*^-! • J ^ 3 b J Ariif
y *A|\j^i J jVxJ>*\ , A*J !>. A Jip, AwIjmI» i)j-^j_j
. jjlS o j U
j í i^Xa ^ \ aijj C<j 4 '^ j » a « » j j
J*9 ^ iS ' } t ^ j ^ t ( S j : < -A.i.¿-\
« A î ^ j İ » _A’J ( 3 ^ “ *
, f¿x\ j j i iilá.9 J j i » 1*^
t i V j l ı K ^ j . j-vJßS » j A ş - j j _/ Af jLü-1 a y
■ ıJA^l^l «vXı j l j l
j A î j i A « n j^\ y - i f l > j « w ü C U j j J y }^ ^ *-5
j ^ . A l _ ^ i . j j l j l J
o j U ı » * • • i A r ^ j j J T , j j ^ ' ■ i ^ ı y» —
. jA -ilı’ JOı' y
r a
1 » j f j i U j ^ i j '^ *lAp »lu>
*} - i ^ ÿ . jaJ íj J.A)j\_ L»J»la*Pj_)«í
• ^ 3Ji** 1 y
'^'y' • f lT-» cíJ* » j ^ V'jlI . • • *•
il_jw AU j l_ .J l j \ j 4-Á.i-iSC» i i i í < 2 - ~ ^ j j i S ^ ß j
t, ß \<t.w»
O ^ Â İ y t «jJ.UlJ-1.9 -m j Á l ¿ ¿ oAlll < ^ A J > X ¿ A » c J ¡
. j j j - J l ^ \ liAê-l jt.ij vil’l ^ j ä j \ ) < _ 5 ^ o ß j
. • . jaKo J C \ J.İS <ru.
sAt jlj»>l Al oj\j\ . «Aliat 1,JC .
j U j Ij UIajI A)_¿¿j\ ¿jAüj-jJjl
,jAÄ« »j)ji ^ ««S bL» (jU -j y i* t jmjİTj^
j;¡-»4!Sjj lij» <H:.s jaJSj Ijj'dAjf'l J ^ í ^ a ^ ^ s l
Si\j\ il-^\ ¡Jj ^ j j\¿- ^ j j A
J V j r
. JA«k««]> ctla>*4jt JâILu;« aJKj?\ «•■•••* • ' ^ „
^gC-jlla.» a i j S j » ^ S a ' % ^ \ JaI <u]lc
( J ^ jy » - i . J_j4h>j ¿J-T“"*
J;^ t?*i dü-ij' J j l .
¿)aI-W»AíI ı.ş'lf- J j i cíJl¿JSs«
r£
dX’ l ctL,Äi\ t i^ “ jAİâ) j-C i^ s -j
^jcA:Lá=a> aC«-1 j A İ ^ b
, j j j i *^.1 J» -f. '
. jx-> 1 l> j l"*i 1 JUs\ — . j9** .»
, j aJ . til’oil j l j Jl»j\ oV jl jjl*» j j l ü^"
. jA(J oli.i ¿)A*«u.i» \ j jAi’jlß Jl»Ä\ jV j l (J 1
4ä1 j\ ¿JiUc-b id X \i\^ f
¿)l-i\ U\ . ^J*J'i^^\ oÀ-»jr
OS_J-S jAl\ *ii»_;^ »Al^AlU« 3 »iijl
oU¿'\ j a íATíí
^KSI:3u .\ »íAíojIj '
a_ *uA2 J-*> JUs\j J A ^
SibjjL- ■'k' aL.-.\j Ai'j jA)_\ Ar”líí j
¿iuíJ' ¿)Aií^ ^ t \ j « jijl ¿)^*a5:«
JL»:u.\ »a :-»Ii«*
jAil »İ-;*
. jú»i\j\ Ç )^ j'
o\a_2u«m t >U-\ öAlî^ « j I j I
J jjaIü* UIí^ojaÍj l-*9 jltUl»..«
. A Ü j A Á ^ i 4.1 J j\ a»_ ::í JL«9İ
J J j ^ *-UâLL> j , jOıl
O Jtû O j İ A Â i . » ÿ . ¿1 } jS^>-
j i A Î ^ ♦ ,i l 2 İ j | \ y f l^ S j^ X S Í' {¿ x S 'y
. ( » j V
j C í c J _ j S —* » j'_ ¿ j L » ı ~ â » - i j 1
•aIa>- (Jıfrfe i__jUIî j¡Xu> «¿iUs J Í4<y — ^ â)\
I İ İ - .J 1 İ J - J î . * ^ ' c r * J J
- la is ¿ J i j V l >
j l J 1 A i ü J j \ j¡^\- C ^ - X *
j j ú L — tfl j l . l j \ » a )’ j L l > - \ A l i 5 ^ i . j — " * ô' \i
A İ Ü » * ( 3 ^ ^ ^ J ^ 'J
'U\ (ßj>M_,XîS a jJibs .
^Âî6
j J j \ 4 * ^ j l ( J V - î » j V j I * 4 » j
- Í «Jß
Ijj jyL «« «jUIİc-Is î t5*c<\ o l _ ^ L)->»y 1 »- JawJ)
i i V I . 4 > U ù i J (¿ İ2 I5 İ> - j l c ( i A t l _ , . J I
J ^ « j j j \ < s y »» J * / 4 f i l v j _ ;l * (_èr‘ \ Â à - \ J ^
< J \ « j\ 4 Í X 1 A > - J »lu»
r
\\
. j j i^ S '(^jja\a 'U-)\ ^ > -
j j \ j A Í « A l i i - l j i l > \ » « iA i\ - k .> -j
¿ ) l l — îi J** . <S^\^ e j j ^ l l / i P l l i A u i j ) J 5 ^ j . ^ A ) l
f 1 ( _ r ^ o A i i > - j J , p f e <K»,ji| ^ j . >
• (j“ =
A —p - ¿ > \ a ^ j
jA)\ <5^líí (Jl*9(
1 d A ) I ^ J A*-«.'IamA> '1 \ A * ! 31
• 3*. ¿)a.»<;A)1 Aİâ>-|>\
».sjCAir" î ¿jVpT J ^ i jiA ş - j
O j l < â _ J u : ij*)¡ÿ iiA i o J 3-9
^.^.0 I j J (_i j l î I t 4 )\ O j ^ 2> * l)_j O i _ V î j * _ A 'i
j l£ b j o j _ J C a I . ’T " O y » l ) j o j A i I i 4 <\
. 4*1 i j j j l i l » - 1»J V^A.^0 l 4 >\
\i) J l i l i A w l o - JJ o l j W - j">—
J s L T j l 4 3 *^ Ù \ a > - j 4 * 4 ^ f 3 Í (_9^ j\ôA I j (*\_Â=^i i
o l^ v > l> u A > -l3 > '¡^ fc^ ti^ j CJj H J , j J i » \
J ® ^3 ^ j 1a2í . 1 <U*.9_jI . j j J J„^»^ ¿J
( J J 4i _J^*.»1a I j I j Ama ^J¿JÍiX‘S '
• ô j - ^ ^ (“jV
: V*;
, _JJ JİJ ^ «0 jlÁI.* OW JJ o J ß AİW-j ¿jUj a-X-asfzJ
4J.ÎİC o k> 4* Aijl—“s>-\ o'j|j\• «. - / « « ♦ » •»'1»
ß » A l - o ^illaa ¿)U««r AijLl>-\ s 9 .JJ.33 ^ 3 *
t AkİIUa AiA)j».Sj 4*^ ÖJ-9 • * lS\Sj^fi>J
. . . • Α ¿ j j jis j k iİ I aö j vZ-»i
jf J ¿5 0 oA«a5>e-îı^^
JjTÁ^y | . lc l iv . - ’' “^"yJ®-Cl
^ y X } \ J (^jlL)y_.«.* uA lil 4j_| ‘ iiAl®U-ji"
oaIIxakÏ tíA)A»(js>- j»l »-\ . ¿ J İ »^'jlfljl’
.jJ .^1 aIÍj ^lii j j ’S
. J ¿ ) i
^ ‘> j 4P'\9 — ■•* “J " c h "\
o-Vi'j rlr c * ^ J ^ ’’ij*-^* j Ijj
• 4^-a>- J»9 ( j j4 j l
., JJjl (5 4 ¡.l A^-*J j j^ j/ 1 ¿JJ*
A > '^J
*iA» ! jA v-iAuaU- j tiiıAÂİib ^ ¡à ¿)\a>-j ? O-' jÍ
j*\tlül*s\j «j-\)\ a5^1 ^ ¿)U».n 4*á)Vj
JjaJs<Al^A>eJii tíi)AÍ”lííy j jJjI J.X» ll9 lij'
®y* A*S^ j ÿ . jl^ i» ¿)J^ İJİ
.Í5U-I
¿)Vjl , _ r - « ( 3^
v_jáir j U j j l J ^ S y S iS :, \ß j\ J, J
^ \ »wV)UJj¡\ .J_j*»tjl ^t\ A>1 .< AU)jCTjS^
•tíJk,\ AÁA\ Ojüü ¿)_j:o' ¿J U-’IS ¿ fX . J ’>
aÍ ^ ^ J U j
j . j - ^ ^ (J if ‘ i j * ' - ^ ) -J j l j i j ' f JJ AjAjylá
aJ j\ <iAi . Jí^Ai»Áp-\J.4j ^>\:^V1V
• J-^j ¿)V*<ií (jl»3 j' 'T-'J’-' Z
O.) j í - . * ''1/İJ J »» j,
J (T j JÎİ0 ^ j j . A j ) ¡ J9^;: (^1 j^^_\ j i j l
aS)_^¿'.j j ,_j dlw c i^ j^ l)j Jslc O^*®< ^
‘ tíA^^lll^jr l*-niicli' \ js^\\^j 0*1 ^ 1 A»~)l jXá^_/iP
j U j \ j j O i L j l j * 9 j^ ¿i)35^. j T j U i ¿j^Jac.
y o>ivjS^ C*^ «íXaijIa!>-1 ú j i
. J ¿ j x j j j i c l s ¿)Llj\ ¿\IU g-** AI-;AijLI?-\ojIj\
4;;', “ ■• A JJ ¿Jjl'V jl f \c * ü “ 2ljV• •• •■
• j«v>l v_jj¿í líj^rlr A>"j¿ tiA«»j\jc»
0jjíi^Aííílit.il ‘•¡Tjj .i.-i fe 1 ¿ ) * a 1 » ^t\y
•• #♦ « '
liAiiUsl C . J . J “''**! j î —* l3" -*'l cíi,9^¿-l C-
(^—5»- »J** >¿Xs-0J J j_¿L— >•
J- j V j l yT >ı>lji^ j Us j o G I^ A»jı\
“ j j j l ^ p j l j Á; l¿ . jj.^Â-9 iİj_^>-3
j U;:p \ ¡.î O'. j3-ai j l —51 ¿)M¡.-íljli
aUİİp- Uj lı . »jT* j 1 .J'^o.Aıl
aJlc-«.lu . j i i y l i l i“! t3l l ı j dl^Wl »y
• jJ İj*—* tjl—l \ Kß“ -( Î 1/
»X-îî9 _/ 0 >J 3*»M*
j>j u_*<aî <CJ\ »Jİ32«J\(_gji 4İİ3—* 'y t
. jjt f jiT <i\ru i}\j \ 3¡>-. " ) j j 5 ujiy>-
o y^\ J.*a» * b
¿)jJ,-aí y^\ J «* ¿)Vj\ ¿]x<aî
. j _j*)jl j»**î «Aİ')^^C.-J_jİ-¥-*» a!Üj!L~» j ^ l otiLİ
C^kutJ ıiAı‘j AÂ l a j ^ oA^9 0*^1 (3i''* »3*9 0^^
4 ;5 j o ^ y ^ İL - «» , AİUJJİ j^ J ^Ca . J0)\ w —“r"
J5Îİİ jjlß
«CjIT '*'4İIa-*
v\
. ı 5 j L . L l d l S i t i l
•JJ¡y (3İ*.>1 ,_ Sc ( « Al«^4ıwU-JJ jjiaîLa>- C^J. 'C«
• 1*11» LjL kOAıU».il Km J C*ılcj V j l
c*A»Lİı j*• ♦ H
4)j| ^jöjLap-j ^IJ» j J U l ^¿ßjJa>. J U Ja-
v j l • * A * c ^ » j I.».S 5 iXî <.*.JL9 j LiT o UI 3.>>>
O V jl is,Cr^ ‘^■4»“ c5* ** . j j j l ^
ö ^ #x -’U,» • _/ L< o S jU ^ j
* «C «< 3 A I5 ^ i)U a )l.o ^ j j i
Y V
jS3\) ilJaAıl ^ j IpJ dXS y/- j C j J
j l ^ i l . J j : ¡ «A » ^ <«!l!a„« jiÂ) jji j
¿jj»Aı \ (^ o.A»«Ai oJ^Â>3 Aİoa^ )
ç*vli\ .}S K <Şie- o y D. «¿Ai’ai jC » ( j \y
j^iat a>*İ Ls3y îSj j^
-y^y*5 jA;.! • l - .^ - 'l a.»!^ jJ >1 o j l l i i j
<l*cb Aı»jl A»»jl (_5-jIa.:>-j.4 1 ^ Üj\ (iAıİJ
¿ j l j j l cîA'wjiry ¿ > - ^ -ú T J J U j l u . j V j \ 3 à fJA9 VwU«»
V - \
»Iwû> J y ¿ 1 J j l <—1_}\ aIôîW- o y ï
Uî-7
. j-A>"_5' vJ-_ « 4â9U- o y i »
J^lé- 4* — J ( A-<W-J (_^ jl¿ - ,J“>’ ) i j "^ 3 ^
1 ^ ^ß 'iy iaÄ9 I » _/ 4 * ' ' ^ ! * ' * ' ^
.jx^j*) ! {^>*J j\aâ;» j •j41*â*~'1 <¡^-'3^ jAJèj
4 l > d « » l ¿ ) A .* \ . « ¿ U 4 * > o A İ a .^ l j < o y . I a I-î .i\
( j ^ ô f ÿ , l i A — .¿»íl f i 4 » \ J L -
• i_r^ »AÜjTijjl '^ j j ' ^3 3 ^ ,
^4i9U Sy o j . : j T " J jj.5
JVÀI-<1 aI»:^43İ t / s i l ) 4 ;;^ 3 J f^
‘ • f
yA < i j j » y j_ c J L > - _ j J I
/ 0"^"yİ!
ÁI*—^1 Ù ) » X \ __t _ iu O is S ^
_j J3«i j\ ‘ *.<——Í »
AâI_ji «il<A_<ÁÍ ^\ J t <^î » «.AÂlalA
•A>- y ù^ji^y JW¿)j j •
A— j a« î o L-UÏj j y ^ j f f-îj^ iiAU_.->yu
• « J S ^ » oj1U-_j\
T O y*;
4» f L —ş-l oV ji J »aSAl—î.» «-U.& |.lc J
ü ^ A-tİJİ . oj4) j j_^¿ J A5İJ vi)L__.-L«
Ali_jij jl^V IJ -A İ Jc- jU - İC Isik^^-Aıî J ¿
J CÍ_/ry¿>- ^C- J
—«»"I J t S^Iİ9 KmX" jJî»İ >- > AiL-—i\
.jjAfl» |j ‘ A l-i kA«.,«V 4A*«1-- (Oy.oll l A’TjAİÎktJj^
aTIijU-j _jl> l \S ¡\ «Ai>-jU- ctÂı « M î 4<“— jf
• Jb-alo- AÂİnb'
. f»-jji ^Ux» *i[ß-jU- |.lc A*«; - \y>-
' |.lç < AlJal A_-ıU- 9
¿^1/*
A-<U- 0-C‘ r'. ^ (jÿ'Aj i* o!)^ı,li j [ t ] i
> [ t ]
o j j \ j çÎLİ» J J - i i iX j3 —
^[Jf^ »ijl*»-j iJâd>" f «Jjli 1
llJabj. l:^jl>. iS^y^
d l ı * « j l j t [ v j • i 5 j I * T d l * « l - î » - l t ] • { Î J İ **" ^ d S j^ » [ n ]
^OİİJİ AtAÜplı < «L ^ [ t ]
At< »-î'jrt ^ ■ i j } Jl*^i «Jİ5U.I ^ JáS* • J i ß j
V i
Liajı\ « o »j.d» ¿)j5^IJÍj i. (• J '
à ÿ ' j 'S ß ' 0 " ^
j 3 ¡ jíUíi jj:, ^ i 41 I«;*:::'!’ ıi>*^ i s x S ' ı s j - 'y
V»!C i Tj^^Uo* jf »Aw . J'J.İ^ ‘
, j_JbI?-j\ ıi\)Aflj*t . J J < M » ™ J «»Jİ^ı'»
L-jİüS”
a ß ( A) ejJ »j^>y . »j\j\ ‘ (_/•*■ ’ ^^9 I ijj> !Ij1
, j ^ j j i AJti î “J'* ‘ A.--'UmX>-İ
jOİÎAı . jOıl ¿)bj^ »-»» J 'j '3 **' J
I jA.».jíll¿_^ jAî Al ı3=r‘'î' ıj *-* (5"’ *
,jaâ^4j1 't’J'— “*■* ^-5' y. oIijU-
• } S C - M j ı j r ' j^ ^C j^ l y ji" _5•“J•î O'.
j-^ -j’3>- • Jj_j.-aîj A^liSj
j '—Jİ < S 3 . J .d jj»"!; L
. j-Vı_jlT tiATy j f X a .jV I
cT" «- U, jaU d t y __ ;J»t ^
^ \ ıii-«>- jîli»J idX\Ü\a\i
. jjAltlı Â-.U t i jÇ j j j.*»- CÍ j; • j-ijij
•-'lU o3*Jk>» A^^^ ¿)L.I.V
r r v>¡
oj.^j) ^5^^*ij\ __^ * J^-^ * a<XİJ e- ^^U-t»\ 4»*
J v i X V Â İ » l ‘ ^ W < .İ p ».Iw . J i « O ^ C İ ) ¿ - k i l J l _ . ^ l
• ->J» J5 9 İS““^
jA J A ifi â ¿ f j-^ } b = r ^ J “ ® y. ' j - ^ j ,
j j l w » A ı \ ' « j l s i 4^_ji'" _ß ' y. 8jK.î\
C*^\j J^» J-.
^ J o j ^ \ ç_J I _j J^3^ ıjr^ *^ o j î j j . ^ ( j V j l ) b j
^ j '-^ J«»W- A_>^jj.;)ji 4âlı^Vy i 3 ^ j o l l^
d\,’4j^ ^4)'j\
''».tíjij 0^*1 j\ ıtÂ-*'
AdUaC-J J.__ o jC t» c - f r l — j ; ÜÁ9 ti-*>_\ » j U l j ÿ
' (_ )A 9 j,S tA.A.¿ k4 ^JkAİ'^.M.4 »l»-' . 4 Î J ! j \ l .„ « İ Â » .*
A i a j l . i l » I İ > L « .> - A : ^ J J A î ^ j J
i j X , _ - - a y ( _ ÿ * I ^ \ « i l 'A 4 İ » l i ^ jj» A * r j ^ J j \ A . . * . j r < t
. ' j j A Â J i j û ^ ^ ~ l y.
j j t f I t i l » ùStjy^ w J » ^ J U i \
bau> -vi , -y>\ j\i^ »-x'S^j C i 4 ^ y
( ^ i î a j . * ^ j ! j j y _ ’ f / ^ -----J İ J . - 4 İ
J>UI V V
. ù<X^>- J J ^9
C.5*2>- A..*^.-! ja . ‘ija .»A Jjl ^ : S ~ l i i ? - j j
.î-i'l o j l» ¿)j S^c 1
^ÄC ;,^í^ wCllii vl»lj_;^j .oV lií» ,^ ^ 1 _j>
^ 5 j» l_,lii a:¿ ^ * í j ^ \íUí . ja^-^j J r ‘' ->'
• ->'^^'^~’^ - 3 -<Ü '^ :*“ *. l / “ J". J ji- l»í£^3 Cj)¡\ ¿)0, J vJ_/.aTj jV y « . . o l j ) l i
^JJ « 'J-^J <-Í />-ar_j ^-\T 4“ J--
o j L . c j jA , ’ i) y ¡ I A f j j_ ; ' j y j o V l j5lJi> j . j j i j l
<3;=H (--A.' i s ß ci^i-J '
: j i j ’j aJ.fi' j (<;-é®
^4İ_j' öaCxI jjia—r_j »X.C'\ yM _i (J^ji
fS j } ^ .■ , 4¡.i wA< j ¿ t í
i]j»J»l ^J Jİ i jU - l lé j (5**^^¿1 o-J'í*- |»-'ÇjÖ>İ.I
• j 4 _o jo L « s ^ b {J-i Ux-5..' J l^ s - i j T y . j j l , V j
kS~^
«j4'*^"'* (l) ®' ^ ^ j j ^ í y - y
■JJJ
j J ^ 0 -4 W- ^ ÿ J
, J J j A Ï Allcjl CjIÂ-» 4; 3*
AnilU.« 4'0j'“* j b
jA s - j j 4»J j l —i\ — _,Jii c * > ^ * \‘J £->-> ^
(¿i) A»y * S " ycïllc. j3li» J Jii^j Us JiS jjl—*!■ ■“T" y
4¿l ^/'•“* ¿J* c)“ 0* ' . jA_.l]Î^43.-as>- jJ,I^ljv*\
jV j\ (itiU U\ ■ J" JJ y; j¡
^ J X > - J J j U j l V^j^-i^ 4j_»jI.j ja»\ liljjV
O -^ J J «-Ai'-Aii j-Aİ 1 ,jùJ.Ji&j> ^J-i «Aitli' ^jjô*
O ^ j ^ } J -* » \ j ^ tib® ~ ( J ^
44*— .« Afrly jili» j^ jU j 'S '^ S ^ 3 * 3
O l' ¿y'"ci »j\jljJU*J-»1 (_jb* -î
Aiily ■ jJ^- f i s J!.-
, c. jo<\ ii»íí- X *
t j j j \ ^ »XcS"j> - ÂwUjJ *4 İ8 t íly — /fjy^y
• ¿ f J»JyiJ Jl_j>-\j jAil ¿jv ï c S '
jju\ »aİAı*! ^ j ù j \ j ùj\»l*.j\â j\i\y •ü’ J *i3ní *
J5U-1 >--- 1
« » l»jlr A'-'_j'__ t^li- 0^3® 3"* 0 j d i j j i i _jV " ”
• jA^ jl j^ *" ^ / j * x ' i j» j Ls j j i ï ^ s l
‘ (J ^ 0^"* 'i j * ^ ijj»A il j ^ * l)_5 j ^
a > jX Is
^ j ii * J ^y>Aİ
Í . J dAiU.M>| \b vl<X.A J>AÎ
iS i 4_)1 3 ô 3 J I/* J’
iJjoAil jU-a\ <ÍI’a ^ yj3»~ (. jIp j iiAi’L^\ <C ylİA ¿J jS^
• yA ^C ^aj'y f Al-t n.İA i J j ^:*-JJ
A*.— » iJ. w O jJ
w 9 b j ! Vj\ : jijA(\ ^-mİ"
• (3^5-1 ^ UiJ J ^c \.illi
J U j a - j ' j ^ : ^ — j , l ^ j '
ö f o^b l ‘ j j j b t ^ " * - » j ts“ *'* «wlSj
¿A>\y j “ J jtiAi't5'lu>K^^llâ.;^\ .-».C^ • j a IIc
‘r'3=f j J -»y:', liii^'-î i3>- i/* . iiXi,j<Ay,^
■J 3''‘ (_jb jiC ‘ j'^ f^ 1 J OWu3j _ß; JS-J
• ^ » j _j j ^ - U w j ^ - ^ l j i ¿ l u . j J . ’ j j líA Ih —a .9 ( _ îL J s j j u l
j-^J iS j^ t í j^’ .)*. J*V j
t i j jT b t iA i 'l J j J U J i » b i ^
yİ;
'İcs-aT'j , d j f : y, ^■
^^>.A9^PJ C.X—i <lı_ı»Jl- OSjls^ liAll----51 "î JJA) |_g-Aİ^J
A)a_>> ... "ÎJJA)' * tj 0¿jj<*/.oJi)\ ¿-ftUii JLC;--\ ı/>j í Íj^ ^ aIIJ- ¿j-Aİ\jh>“'
f j j l j ' J -^b <US>’ 4 -5jî 4 - ^ , ^srjj
ilb-îlj aLUI.iJjCj 41*5 <İÂ) j.3<US> jljW-^ j ( S <9K4»“1 «f
j <—‘ J g-;;* (_9*‘* <*1^ ıİİ.j lİJ,*—»*
AUi jLl»l lilff-l J 4,I<,A9İoJİU- ( il*tiüU
ti Jl-l_--l liAí-l J>--a;¿3 ) o l .j j j ti3 - <i»U-\ t5 -'4 -f' 4'_;;'CV
. jo.^Jl& yS^.iZ^\ (jlyVİ>\ «Ai—İ9 CtJ>^iı c.
¿ ) ^ J j \ ' ja i^ j f l j i y »-V)l;ül/_y c» *d -
o^:.-AAİj Afrb dAfi-l ^ [Jk S ' \ ^1^ V^'jî. c5^'*d-' • V«j_j.c'l JjCr <u* l( jl 4 * 1
J*I *C>- « 1 ^ 4 'Jd>tds5 t£- *- » i»ljÂ>-, .t5-^j
<oı 3 * 4)‘U_.x (i-'jj* ¿3 « o» *4 » Jjl i)\ 4»_ji(r"'*
• jM ilL
\A
9__,¿:4 ÿ-^Uilj ^ .A ol^lS^ • jj 'ls j3*--» — j j i ^ l
j j ^ n .x it ja .-U \ j tiİJ 'î'
j ^ A ^ C Aİ lc ¿J c. *»A-aÁ.¿jvC' (J j4 j l 4)’y İs
j j.C )lı (iATlTjU j.İB t o U U j l S-*^^
j û [ eA^ü::* j T j l .Aiîj_, j j ú \ ¡ ,
j l -Xílc jr
3j_j^â«AîJ 4İ»l>.l 4j l S liî jU-^\ j
(^l_«a»\ Ù ^J »l ı^ . J J JJ
^ d^y J, ö '^ j\ »a*:^jU- l'jja.9- ejJ.*.İJ^j \ j
(S ^ 3 '^ ^ \ y ^ -* j V j l ¿)^.shî^A J ^ i . jjıj.-> jjiT*
(jîjjAs- (.IjjU • jAî-1 j j \ Â
j ciA*j,^ş- ^ ' ->31^3^ ai1^Uj»1
o l j U j Jai9 l^ J -^
‘ ı i - " ^ ^ i ^3^ y ö>=i:' ^»^.l -r>^"
' f 1 l İ - 'V '^ Â _ ü 4)«yU (^l.¿cl 4 « ^ ^A
jA İ ji l Jaj-U CÁ*J>nA aalÄs- ^ : ^ 3 j jT ja ’J) j l ûJIj J.!
jJ Â l;J İa 'C ^^ J-a5 4,>.JJ dl*w>- 1 wü -cli O «
feo «jflAZap- ^JJ -(.^0,1 O j5 ^ L J » j\ J
(İ-b® ‘ ı^|l>!>-i , j j j j - j v j U U l l
0 . *^i->’** '{ß’'* 3 (jl-.il (J-iííU-ij • J ^1
vv
^C.
4âIj\ cîA:-S^ ^s- \ ^ — . J ü ,,¿
• jJiii.1 j ı ^ . - » U - » |_ wllâe-\ ^ U jl« ı » ^y»«ı »X i * - Z^S^
J j O b '
(• t ) J j j j ' y • JjiJ AJU-Vı'l o ^ jC i ^ ¿)VB
• . jJuijf”! 4İy-
o jiİJ j , J, ^
^ ÿ lT -ÎÎ. * ci“ *~aLuiaJUsa
•(S' "'-'} A-jU çİVİ. j ; J j j J ^
¿XaJ.p .tiJ İj'l ¿ )V ‘ ¿)A^L.;^\ »o-s-^m
ti->5i Ap>\i>\ aC jiû j53lj
V^U»J 4 j-A>-_JJ í¿)J.¿¿jli‘ ». Ç ) l^ “
^ _j^tíj-uíkiuyp.4íX.<i¿4^_c>‘^ y*.«
y • CÍ-aI*',' ¿)A9^iÍ-V
14)'Uj— j oV^á«-» J.« ) »A-UTbj,»-^ asIsT
4Sjjj\j.<'5*-<^j v«^5 oU —/jIu —- A)”l)y ».«j o lijl»
3 j —** ■N.
Y
j : ^ i
■ ,jT J j l y
is>L*v j ís j . ■ y y \ i j * j -'" ^4¿jJ¿- tiil<-~;*.^J£í* » jlj
ulafl 4» o 'ij w iu V y y j i i J j ] j - ' j - ii\i.\¿ _)ij
4 1ic Jk^
.’• 4 W - j i . _ ^ L i » - i . j . ; ¡ i . l ,A> • jli ■>! <-~íl C- 3 <-J (30 j i
• j yis j l y • »jíCaIcV o j a V ' *jlol, c i»jlí wjí»»J»
j i ^ \ ^ v j L - l j
^3' * jli j i UVÁp-j |jVl
v*!%* 1 ^-iÿ
;. : ., ; '• j j ^ i l à ù j ' a ^ i
•iSjjlsj* • j ù * ) l j \ iíLaí ^ J A ■ I
d)J«»V)l. ’4İ» I ^¿ j
'.'■ ( ' j j ^ } i ^ J *S_J-^
o^ilí'lc iJjj^l J»Ua-»1 jJiTliJlla« y í
' tí_^ l Ja4> liiíi»A l'«iiJB OLviLmA -Ij
(¿)iiC_«il^ •jU.M liXI At'LJl 'jJú\ • j U l j “'
■ \ ' . j i j
V »
j X jC, ï A— i\.
■ ■ j j j ^ ^ j¿U» j ^ ¿)jaiJiİ6m
j_j«aï J » X 3 y ^ » -sy if- o -v . :V jl
cf liû% lil'Aü.-, J b
olj^«ar d lL —»>• *1 9-1 J
¿j'oioiy ¡
a X j y - i > ß «¿ÍiAjmijU-1 Aí-1 ß vilí'l J j \
^ A f.ly \4jJ íjw ) olí»'U» ; Ui"l»
t 4*\ Jl»¿\ j ^ l í
P j » j jU s^ j jV j l j Ij I» j j j L t i j jJü»
3 ' i ^ y . ^ P »a_««»3 *<*>- 3 ) . jA-liri vi;\„iíj
c5¡j^--M . . j j l j l y j;
■ j y ^ j (jlij Jİ-Û jl-» a i\j.^ j jlTj]J» j j i d s ^ jAí A»
. jJül* ■ • ' "
» ^ v i j c « j j c l—*»- OA.» : l-r fjj .
. y ¿ u T <¿i»i; . j T \ . J>- ijjLaJ
^ W v
' * f ■ • • ■
N 4
¿}JÍI»j^ma Ja2S' ( j ) ' ,JJ^Â Îê juC- ¿ ) J Í j (SJ.J
^ 0^ 1— c íiy j jlc ^ -A».yİ£>- Sy Jiy-i*; J 3 j^ ^íJ\c
. ¿iirf j \ S j f j i j \ v.ji-*-»'
Á JSS ¿)l^\ JjB J-íi ^ j; t_jí"*^jl ij y , ^• '
< f j j .'^J->'*-
. . , : , ■. j iC - l JiiS
i lb c s 4 * r^ j ' r ^ ' — • '->
. < ^ j vil’o l- J \ cj\)^ j
■ jA jr . (SJ V y cTÍ-’ * " — * - .’
jj-> - • c iVy"-^ ‘' . ^
j*w ,3=^01», ¿ j \ ' ( 3 ^ j ^
«¿lij ¿jaJIc 3» j j l j l ¿UU .jloáV
Ai.yJÜ jpisl, 'y»XjS
a f i. j, (J\>-^^-^j .jj»-C«<4) jl*
" CjIs CjIs -'jf. oV'jl A¡_A*A_—<•
¿lUjliM j,*.Â>-»_/4İji». •j^-*’.4¡_\ aAc
O J 'f *iK J ^ . jaJÜi.j\ J aJí UiU.»
¿p.j) f^ \i"i * y. fy®' • yj“'
•jAjÍ. tícii Jí.«lc AÁi.»
.•«'AaHLm aJ^^ Í w IS^^S^jJj V jLL «u ¿)j^ojiil j>
^ , jy ^ j . í^ ^ j^ UU».* (iAi'l^l
v!î.
viiê'l JJ lJ ¿Sj i
»J-JU |j>‘ j »1>L>-
ı3'' J| ti*" ıiA)lo\ ijyA\
,.jjj -> l5“1 . j V j \
; .. . jJ . ,/-A j '
iiVv) : (‘ *“»1 — . ^ U,S ■
.o jjU İ»} ii\ üVj^ «j<*jıl J îj
i|b c ij '^ j^ ,.^ ^ ».jIjj ¿3) JjAdjjİ jf/2»'
• ^ .y . ci*^' J li^ l (^ i** cJy -
'^ J . (JJ; . tiXl_.Jl >JÎ^İ:. ' '
,cU.!» .^li-J-*İ ‘i l i ' j '
jÿ. '.iS.^JrÿXj) \j ’T\3 . -rr'.v" I?'“* y
. ^ . . ‘k* t i j p . • jÁJíV-
•^_j'.,tí-X .^^ ir’.-/ “ ^ı * <_^ j
..¿>•,1 jiİ__l» {s S ' Aİüit 4
* . jA İ » j4 )^ 4ıl , J » ^ j
*PJ^«<».., * AÂİJ ^ J^
. jj.AİÂJ
r ^ jV . • ıS A .i^ ) ^
................. > Y
¿)Ju C i.f iS j ¿A_:iaJI»^i, «iJbAı ^Ö \^ J
j t f j lc ö'^‘ [/^3 is ß ^ “'* j"” /
\ • j^ '* jV (_g^j^ «Kj Ua»»»!
».AUWllaj il íb ix ¿ »"J •«Al)l*j\j Jl.< \ <9İ^
•J4. jU= ¿ j^ r ( . y j ’y ¿V j\ <.iJiti>9 ci-s'^»'
IçimÏ ^íla.» fl> i)il\ > l . i S ^ C . » { \ i J
• \ r ^ } ù -* ’ Aii is -^ ^
. jT liX A^\¿,*. cib®
J«.«..? f^.XtS'
A _ liil^ y^Hß . j^c-y£ 3 S ác- 'j\
• Jtfj^ a)k\ A<Ij \_j.
jv-9- jjiiV. ^ j j l j «j.A iV j^ V*^.
• j j •-*«*.-< At lit ,(_ j ji J"" á^‘l^¡\ Qj-> 4<ï
< s r jÿ , ' '~ ^ '^ [ '^ j i j è ^ j . ‘A J H ’* ó ^ j ù ii.j'j c5_/
o - j ' J|ó- <^J -^ X-j^ J' f.*"^ '-J^ß '
■ 4 »JAli^i>
^ . ¿^30 t5- *-> ■ j é^? ’ tiX'A,/ Í tí
j j i f l » \ a j d > '*• ,? • > * “ 1 ' J-
^ «1 4í A:>í\Js-.V Jaîl-»j jJ?“ V AUi; .¿)'y^\ (JAjpI
^jAJİı'^^Hj ¿)JA</Jj J , j J í - í j S ^ Ailàacl üAi^>-J
v!ı
oV j l 4\ .ww<âJ*j liL^I c^A-x,^^ <^’~* liiwjVjl
' \ * ‘ J (3^ 4;jU-» J-Vı Cfc» j(d- . j,3.Aılc .JO,
jo4ÍWt5-^¿“U cuii ı vi X^^y. ı/i-'
0 > — Ju
. J-*'^}/^, à ß \ • j<k<^KMy‘f ’ J\j>-i lilüJUAj
-«KP<tö«a-.
r . \ :■ ' ,■ .,■ ,
<*J¿ O y lili* jC j < -y ı»’i) *
. AÍ>\¿.U AÛ,J.1
^ \ . ) (.ly 4y<i^w.y.__^j <yjı L y — .
' • j»p (.¿Ij'îl ü-ij^ 1 1 1*
ÂL.—il aXjlİ... .-..Aj||; C j j İy ¿ )X Z ^ ' J '
-Ç——t.l » jC Î |iLÿ-. aj lilUj- ¿ij\(.d-j |»jV
< ^ i> • j iÿ ıj^ .y ^ vil‘Aı__jwj Oilj»^—
________ _____________ 0 ^ ^ (¡^ _______________________ ^
J a i » 41 j l \ ^ C Î - A ' 1 A-âî»B-î« *. j
* l i \ \ ^ j . j j ^ ^ a J i l J j J ı O
t j d i l * . j l j l
A w y <0. ^ J İ j " U i V *» i» ^ l î ,* • J J ^ J İ
J**U ü > ^ , ^— 'Jİ*
oı>l»3 i J l A î - ı l i ^ \ , ^ U İ » j ^ ! j « » h*« j a I c ; ı.b-<_ . j _ j * l J İ
« .A lla / < 3 * ; ^ •
. . j J ¿ t « > l j ^ j 0J İ 3 1 ■A—ı l
*J^^y j ^ i l i
j 4) 1 S-^ı Ç )^ J ^ t j - ^
.«-»‘ A * j j f j j ' j 3 < - ' ^ - i ' l ı . / ; ^ > Â f j
a J t ^ ^ J I J S ^ t i j j ı r ' U i . - l < - i ) ^ - i ı _ l ( . l o i l j
i İ İ » 0 y Ja A S • j j é j í \ ( i l ß l j l . j » - | j » l j u l y^-^li'\ i j l ^ l
j ^ l t j i ¿ ¿ .a T j U « » ^1)1 ^ i - » U - j■ ' ' ' « ■ ' • ¿ ' ^ ■ *
, ^I^Jä c í j '* * ^ "
w i ^ . i ) j ü j j j « ¿ A « i y » i » j - i l c d -
J i} ^ . (J '^ C Í J J ¿ • 5 J ’ V . - ^ ' * ‘^ r i ’. ' ^
g i 5 ^ i i » 4 j .< y f J k_«\«i ï j j i o - l i i i i c
• j V j j , ' H i C * ' ^ ß
o!», \^^~S
■■ / s . '
^wAiUijA««j,a I'.ó.4j) AaiUá« y i i j,;Hik«Í9 (.Jájl.~ij
(jf _A_<Ía*l .ii- Î tí>0 ' t5 ^ t
JJAw J <jIa> .,»A9jj» ( í Jtflr A9^¿-\ liAiO j '»
• .3 ■« ti'^ • ^ O^lí-'
Jií>b 1». v íiiO j' ^ C J I
‘ j j »A iá ! tiX’U-
aA..ufAU9C>.wÍj'' (Í4)'^3* Irlj ,. jU4j\ j la.1 Jjls »X^y.^x>’ ÿ
«AI_^Id.3\ ^ j)j1 '^ jlL w j
• (Jj9 jijO(\ A»jl——X*
^-r.y • ^ ¿y jSÍ' r^j
• JJX^\ j»** j j l <9 1» J^ íl*
^ '^ , J ^ jJ • . ) j f CJi i>- ^
J, t);B' (Sj ^^
U*i J Ái t_juU» j viAí"! A» j ij>-yp“
. « J-*Í£_j9 4le liAi eJiil
AVi«C5^ ‘ _;■ » 0 »B J u m
* * jÁ a * 1 j w jA «»»* c J 1 J *>—' ^ J
At i OjIr.mí y AJi ¿ ^ J • [*3
¿ J l » « ) 1 i¿A) -.4 aIUÍ»! ó.'ji^j >-jL.Ji5 1 j
, y v_ j^*j 4)0 « j-xC ir l ^1«) j
. <«» jlo líA» <*_*-:> W..Á-Í» , J A.JL.J? <-4>- ¿f>» (J i/'
.jjijiji- *j'f’ • A ' tíj'“''" ıi-v->= -íU tÚ iA ija l li»j j Jl«9İti\ıJkı (^Lkclc»Li»
^:-, *• *4il J A ¡j^ ^ \ iS ^ \ J<*\r jlj jA» ay^P
4 -iV iTTj
4»j<» j: ^ y iJ'J» ¿jV.*) J
^ .jjSCJLI cS 'j >‘ i*e*«>-_j.» J lili? \ _/JAI tJ 1 <»»ll‘
iJji^C-3» . 4i A j « i j L # (_5^.-l».\ Jy ^ i»
«JliUVí-jr» .i3jHj.'1ij» >::il¿I ( JU!»| X^J ^ [ « j
• J ^ o ÿ k ' p>*' i l ^ l ( j j* . y • J * * ; » - - ! ' J
tjy^ (¿I) 4<«U. «.tjJiil Ji!_j< « j «
'(¿•1'. * • ' jJm cI j l ^ ' t
jlíL ij^ Jj>». .(il j b ' € j, 4l_iUl S -/
Jlfcjl jr l iJ 4^ij j j - aS I á I j
. ja!i¿!jt.|,
t (j'Mi-1 ^ A
y*; ______________
J 4j_ r.5
Ù.L
V-j*
• J*!»*»» jj.-a\ (p' '*. “*ljV J yl, vîAî^>-\' ^
: |'»J'_J OUjl»i» 31 J aX»- 4 _/ J 3 I ç)>5v,^jr^
¿ù r^_ 3 j ) 4>J ^ 'j *V y " '«*',)»
i iXj t j j\£j^ i j J^jiyijL*¿)>xi^*!e, _ji J ¿))íj\
a^/i\¿)l « . «J . •JJÀ) 'ÿ iS ’ i J
t^ V y " ^•»•“ ’^ * J ii'^ c S "v j J .
•¿Ud- ^^~.la,^) j^O . j-X>»^iU'^^4)1_U<j yr
• J jAiaij J I m4 V.^)Vi}
4>-J3 j ’ 4»' ) J. * »tAjy tiiU ijlilld
.¿¿Ji),i \ v_i> J«ï :♦»_> « ¿ jà ï J»S
»XuJkJ ÿ CJj\jt^y '
, J jd^\ • J l_-»U- Afrl-u» ciillL::^ a.A|lml\
. ' ■_______________J ^ l ^ _______________ n
J*Xjllaû«»»<«^lz5^^l’ f »l*»-\ * j (*U'
Uii ç > \^ 4^J^*X\i>-jj »t* * ' '
¿)Vji il»j_j* i_¿—lijV c j ß ¿J.A__^ 1 4 — 31 . j.Ai_\
<->.\ 4».j1 • J^J^J i } ß -AiS’. ■' 'J
\ i j U viJL.-l^^,\ 4'3i »::J^>■
oU>- ¿jUrc-l ¿) ^J' —^ ’Ja**«»
aL.«<> J ß ^ \¿ \ j< j í < ^ \ ^ \ ÿ oy¡,t
45ft \^>-l-» i/> liA-fcM Si/ -5*-
^ o j - ^ 4 > i y dA;^â «1^
<jÍA-> J »itt—«-• ^ J*A» tJjr^ i S j
j , ^ ^ ) j x ^ J l i l . J J U l ¿iff-j wi.^
. jJlJ 4»ljl J>-* J
3 *3 J -5 J^— (_j
.. 4<J“\ 3 J I J J ^ . j ’ »J
• >J ùh"‘
• . * y j l ^ l ¿ a : « - . U e M y l i ) f U I [ * ]
V j - » * j i X — . V l ^ * J » L i ) j l y U . j ' A ' i x j i i i i b i
^ ts . . j j j b ôi*, jjSl» . j->Ui
■• yj“ 4 5 * ^*»»«* • cí"*¡,l
ı5^-J
is, o ß j t5?*ı j
CÎA» t ^ ajß^A'.i)Jmt \iiii ( J ^ O
) j 3 -’J ^ j 4^ jy«- Jl«M ¿): —i*» 4|u ^
AW>:----U Óm.¿5. . jÎ.j> J. AjAÍb-Ij 4.JL— « w>A^
í iX ^ j Jlo- ; jA.«;,«.* 1^'
¿Jj'W-i. ojy-oJlo- (S' j£ , j
. jy--_J ¿ -*0 j {^ '■^^ '>^.3
C j^ j> -^ ^ JÛ OJİO ^ I Jİ At C' 4) IjwtúT* ¿,X.A.
,J<X¡é AVV . _ji¿-j j j)j1 j jC r CÍAiAw\ »*.9
aÀ j C j a O i y . j V ¿ ;i» î> t û ~ .^ *^^"3*^' 3 <S J
A.«^a-\ cfAiiW .. jX b lc Í Jl_y*-\ ¿ )t-J jf^
• j^ - Lff. a^pİj,». » j j j S y 0 3 - ^
j4 - ‘.a
Üi>- ^ ctl‘AÂi»l)' ^ >L .*Ss
, JJjLi.Sj ( jO*-<4s>caa)l
(J* - j l j • j-*:*--l o llT " j5<ß jM i ! f • J
• jji'VVA j l i j jjli, t)Í£^ tjtiiL^j-a» ‘S
C*^l¿li,j'i3 j^^\j5ljjj ur j y i jb'iil u jü t «.*([ 1
^ i ib ' j j i y ^ iA"ij j» ^ r “¿jjlTu:-! ¿óii-
V*-
‘ ¿ .^ \ S ^ 3 * ‘ c U i^ l
0^** ¿( ««<«
t3_y^
LÍJ’ ii^\^y»-y* J o 8 jU^ 'acU ¿lUi’L-^l
J 'J :* O'* — il ¿jCJ j j j^ j
^ 'j <k» A-4ud>- «XL-^4»'.>.•< C»-**'^ J jJaa "^3^3*3
4-Xj i>VI J V® *iül-
*J> akA ^ j j * j T j l —J
4;i»- ,J«. Ü»J y-a>- 0^>- i ^ -lelJ* J J
^ cip »lu. , u““*/.' <-5 j«^J
aàS»~ jJ»-
i j lk L -^ l ^ '* '*^ (ii».*j*i t jJ J 3 jÂ
<i' ik ^ ß ^¿!>- (j\T jU . ^
Ô j - ^ j JXÍ, ç ^ ^ f> y
j j J j j !X -\ 4)^» L*i- • *i
A>
J t»- 4» J\^ vlit“ '** !'* <JV„«I J
iCpM AajLİ9 4) \aLw( Aajd (j V t - " i »
jri^4>Jldc\v^*‘l^J^2^<U ıi—s>- oyoS-AtJ^A
^ \ » Ü j L m a j j j ' ^Jêi>) tS "^
jV j> c l i ^«■
C j j - İ İ j öJ»» , ) ^ V lîl^ l ^-jumaTj
Abdurrahman ŞEREF
Ahlak İlmiA hlak ilmi, beşeriyetin hakiki yolunu belirleyen,
diğer bir ifadeyle insan ruhunun yetilerini olması gereken gerçek değerine ve mükemmelliğe sevk eden ilkelerden bahseder. İnsandan başka varlıkların ve yaratılmışların hiçbiri yaratılış gayesinden haberdar değildir. Sadece insan Rahman olan Allah tarafından fıtratının bir gereği olarak ihsan edilmiş olan akıl ve feraset sayesinde kendine özgü bir karar verme yetisine sahiptir. İşte bu yaratılış gayesini tanımayı, sahip olduğu yetileri ve gücü mükemmel hâle getirmeye doğru sevk etmeyi öğreten ilim, ahlaktır. Amaçlanan hedefe ulaşmak, ahlak ilminin ilkelerine uymakla gerçekleşir. Vazifelerini hakkıyla yerine getiren kişi, son derece mutlu ve mesut olmaya erişir. Bundan dolayı ahlak ilmi evrenseldir; yani kanunlan. kuralları bütün insanlığı kapsar, milletlere ve mezheplere göre değişmez. Bundan anlaşıldığına göre bu ilmin konusu insanlığın ahlakıdır.
elis yayınları