41.YIL - Internet Archive

115
SAYI 491 212110 2008/10 CERN Deneyleri... EKİM 2008 Yaşamın Elementleri... Karadelikler... Herşeyin Kuramı... Anadolu’da Tıp... CERN Deneyleri 3,5 YTL 41.YIL

Transcript of 41.YIL - Internet Archive

S A Y I 4 9 1

212110 2008/10

BİL

İMveT

EK

NİK

491

ek

İm20

08

CERN

Deneyleri...

Yaşamın Elem

entleri... Karadelikler...Herşeyin Kuramı... Anadolu’da Tıp...

EKİM 2008

Yaşamın Elementleri... Karadelikler... Herşeyin Kuramı... Anadolu’da Tıp...

CERNDeneyleri

3,5 YTL

41.YIL

kapakekim08:ekim- kapak 28.09.2008 21:25 Page 1

Yazışma Adresi : Bilim ve Teknik Dergisi Atatürk Bulvarı No: 221 Kavaklıdere 06100 Çankaya - Ankara

Yazı İşleri : (312) 427 06 25 (312) 427 23 92 Faks: (312) 427 66 77

Satış-Abone-Dağıtım : (312) 467 32 46 (312) 468 53 00/1061 ve 3438Faks: (312) 427 13 36

TÜBİTAK Santral : (312) 468 53 00Adres : Atatürk Bulvar›, 221 Kavaklıdere 06100 Ankara

Internet : www.biltek.tubitak.gov.tr e-posta : [email protected]

ISSN 977-1300-3380 Fiyatı 3,50 YTL (KDV dahil) Yurtdışı Fiyatı 5 Euro.

Dağıtım : Turkuvaz Dağıtım

Baskı : Promat Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. www.promat.com.tr

Tel: (0212) 622 63 63

Bilim ve Teknik Dergisi, Milli Eğitim Bakanlığı [Tebliğler Dergisi, 30.11.1970, sayfa 407B, karar no: 10247] tarafından lise ve dengi okullara; Genelkurmay Başkanlığı› [7 Şubat 1979, HRK: 4013-22-79 Eğt. Krs. Ş. sayı Nşr.83] tarafından Silahlı Kuvvetler personeline tavsiye edilmiştir.

SahibiTÜBİTAK Adına BaşkanProf. Dr. Nüket Yetiş

Genel Yayın YönetmeniSorumlu Yazı İşleri Müdürü Çiğdem Atakuman ([email protected])

Yayın KuruluGüldal BüyükdamgacıEfser KerimoğluAhmet OnatMehmet Mahir ÖzmenFerit Öztürk

Yayın KoordinatörüDuran Akca ([email protected])

Araştırma ve Yazı GrubuAlp Akoğlu ([email protected])

Bülent Gözcelioğlu ([email protected])

Serpil Yıldız ([email protected])

Elif Yılmaz ([email protected])

Grafik Tasarım - UygulamaAyşegül D. Bircan ([email protected])

Ödül Evren Töngür ([email protected])

Web UygulamaSadi Atılgan ([email protected])

Mali KoordinatörH. Mustafa Uçar ([email protected])

Okur İlişkileri - İdari Hizmetlerİbrahim Aygün ([email protected])

Vedat Demir ([email protected])

Sema Eti ([email protected])

Zehra Şen ([email protected])

A Y L I K P O P Ü L E R B İ L İ M D E R G İ S İ

C İ L T 4 1 S A Y I 4 9 1

Bilim veteknik

“Benim mânevi mirasım ilim ve akıldır”Mustafa Kemal Atatürk

10 Eylül günü Dünya bir kara delik tarafından yutulmadı, ama CERN tüm dünyayıkendine çekti o gün. Dünyanın en büyük hızlandırıcısı 10 Eylül sabahı, planlandığıgibi çalıştırıldı. Kamuoyu tarafından beklenen felaket, tabii ki, yaşanmadı. Ama asılfelaket olsa olsa, deneyde aksaklıların çıkması olurdu ki, aslında bir geceöncesinden böyle küçük bir panik yaşandı da. Mıknatısların süperiletken halegeleceği -271 °C’ye kadar soğutacak olan ünitede bir arıza oldu. Neyse ki pek ciddibir sorun yaratmadı ve gece boyunca hummalı bir çalışmayla sorun giderilerekplanlandığı gibi sabah programa başlandı. CERN’de, sabah saat 10.28’de protondemetleri LHC’ye gönderilmeye başlandı ve ilk sektörden itibaren her sektörübaşarıyla geçmesi o anı yaşayan tüm fizikçiler tarafından alkışlarla kutlandı. Bu ilkışığı yakından izleyen bir başka grup da aslında bir anlamda aralarında tatlı birrekabet olan ve LHC yapılana kadar dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısınasahip olan Fermilab’taki Tevatron çalışanlarıydı. Deney başlamadan birkaç saatönce Tevatron direktörü bunu “hâlâ dünyanın en büyük hızlandırıcısı biziz”sözleriyle özetledi. Aslında tüm dünyadan yüzlerce araştırma kurumunun olduğugibi, Fermilab’ın da LHC’nin tasarımlarına çok büyük katkıları var. Onlar da buprojenin bir parçası… Yinelemekte yarar var; 10 Eylül günü yapılan, en başındanplanladığı gibi, yalnızca protonların ısınma turları atmasından başka bir şeydeğildi. Eğer LHC deneylerini bir arabaya benzetecek olsak ve arabımızlakeşfedeceğimiz yeni yerler de bugüne kadar ancak kuramlarla öngörebildiklerimizve belki de hiç öngöremediğimiz yepyeni bilinmezlerse, LHC arabasının yalnızcakontağı çevrildi ve motorun çalışıp çalışılmadığına bakıldı. LHC’de ilk demetlerinhızlandırılıp “motorların çalıştırılması” aslında bir düğmeye basmaktan çok dahakarmaşık bir süreç. Bu, birbirinden bağımsız binlerce parçanın bir arada uyumiçinde çalışmasını, tüm zamanlamanın saniyenin milyarda biri kadar bir zamandaeşzamanlı olmasını sağlamak anlamına geliyor. 10 Eylül tarihi bu nedenle önemlibir aşama. Proton demetleri hem saat yönünde hem de saat yönünün tersinde tamda planlandığı gibi başarıyla hızlandırıldılar. Tüm bu karmaşık sistemde bir hataolmaksızın… Her şeyin sorunsuz olması beklenmiyordu ve 19 Eylül günü ilkönemli sorun kendini gösterdi. Bu kaza, bu karmaşık makineyi sorunsuz birşekilde çalıştırmanın hiç de kolay olmadığını bir kez daha gösterdi. Deneyler içinplanlanandan bir-iki ay sonrası beklenmek zorunda artık; ama deneylerden eldeedilecek sonuçlar göz önüne alındığında, bu süre hiç de önemli değil… Busayımızda tüm dünya kamuoyunun ilgisini çeken bu deneylerle ilgili bir dosyahazırladık…Bu ay bizler için ayrı bir önem de taşıyor. Dergimizin 41. yılını kutluyoruz. 41 yıldır kuşaklar boyunca okurlarıyla kucaklaşan Bilim ve Teknik Dergisi,TÜBİTAK’ın diğer popüler bilim yayınlarıyla birlikte alanındaki boşluğudoldurmaya çalışıyor. Siz okuyucularımızın da desteğiyle daha nice yıllara…

Çiğdem Atakuman

kunyeEkim+:künye 28.09.2008 17:55 Page 1

İçindekiler

Bilim ve Teknoloji Haberleri ................................................................................................4

Tek DNA Molekülünün Dizi Analizi/Esra Tok ................................................................18

Nerede Ne Var?/Duran Akca .................................................................................................20

Teknoloji Adımları ................................................................................................................22

Dünya Güncesi/Özgür Tek ....................................................................................................26

Yaşamın Elementleri/Alp Akoğlu .........................................................................................28

Yeni Fizik İçin Düğmeye Basıldı/A. Murat Güler...............................................................34

Kim Korkar Karadelikten/Bayram Tekin .............................................................................44

Her Şeyin Kuramı/İlhami Buğdaycı ......................................................................................50

Karmaşık Sistemler/Çeviri: Cumhur Öztürk ..........................................................................56

amber’08/Özgür Tek ...............................................................................................................60

Anadolu’da Tıp/Bülent Gözcelioğlu ......................................................................................68

Plasebo Etkisinin Şaşırtıcı Gücü/Çeviri: Çağatay Gülabioğlu ............................................74

135 Milyon Bilinmeyen Çözüldü!/Özgür Ergül, Levent Gürel............................................78

Camili Ilıman Yağmur Ormanları/Cenk Durmuşkahya .....................................................84

Bilim Tarihinde Bu Ay/Murat Dirican .................................................................................90

Türkiye Doğası/Bülent Gözcelioğlu ........................................................................................92

Yeşil Teknik/Cenk Durmuşkahya ............................................................................................94

İnsan ve Sağlık/Ferda Şenel ..................................................................................................96

Gökyüzü/Alp Akoğlu ...............................................................................................................98

Merak Ettikleriniz/Alp Akoğlu ...........................................................................................101

Yayın Dünyası/Bülent Gözcelioğlu ......................................................................................102

Kendimiz Yapalım/Yavuz Erol ...........................................................................................104

İçbükey Yansımalar/İnci Ayhan .........................................................................................106

Matematik Kulesi/Engin Toktaş .........................................................................................107

icindekiler+:Layout 1 28.09.2008 18:37 Page 1

28

44

Yirminci yüzyılda fizik, kuantum mekaniği ve görelilik kuramı üzerine kuruldu. Her iki kuramda da bağımsız olarak eşsiz başarılar eldeedilmesine karşın, birbirleriyle uyumu bir türlü sağlanamadı. Bu da, bilimdeki en önemli araştırma alanlarından biri olarak kaldı.

50

34

Çevremizdeki her şey, hayvanlar, bitkiler, toprak, hava, otomobilimiz, yıldızlar ve elinizde tuttuğunuz bu dergi “atom” adı verilen,maddenin temel yapıtaşlarından oluşmuştur. Peki, atomların kökeni nedir? Bu sorunun yanıtı gerçekten heyecan verici. Çünkü bizi ve

çevremizdeki her şeyi oluşturan elementler, Büyük Patlama’dan süpernova patlamalarına kadar birçok olayı yaşamışlar.

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) 10 Eylül 2008’de, tarihi günlerinden birini yaşadı. Yapımı yaklaşık 15 yıldır süren BüyükHadron Çarpıştırıcısı (Large Hadron Collider - LHC) proton demetlerini, sorunsuz bir şekilde içinde döndürmeye başladı. 10 Eylül

sabahı CERN’ün kontrol odasındaki gergin ve heyecanlı bekleyişin yerini saat 10:28'de (yerel saatle) sevinç alkışları aldı.

Ve sonunda bu da oldu: İnsanların bir bölümü karadeliklerden, özellikle de atom çekirdeğinden trilyonlarca kat daha küçük, mikrokaradeliklerden, korkmaya başladı. Bu endişenin temelinde, daha denenmemiş, çok sayıda önkabulü olan bazı fizik kuramları yatıyor.

icindekiler+:Layout 1 28.09.2008 18:37 Page 2

Kaliforniya’da İkiŞirkete Gen HizmetiRuhsatı Verildi

Kaliforniya’da müşterilerine genlerihakkında bilgi sağlayan iki şirket,çalışmayı sürdürebilmek için gerekenruhsatı aldı. Haziran ayındaKaliforniya Halk Sağlığı Dairesi‘müşterilerine doğrudan genetiktestler yapan’ 13 şirkete, etkinliklerinidurdurmaları yönünde mektupyazmış, bunun üzerine kamuoyundaateşli bir tartışma başlamıştı.Mektuplar, bu şirketlerin çalışabilmekiçin devletten ruhsat almadanKaliforniya’da müşteriedinemeyeceğini bildiriyordu. Ayrıcagenetik testlerin istenmesi sürecinedoktorların da katılmasını zorunlukılıyordu. Navigenics ve 23andMe adlışirketlere verilen ruhsat sayesinde, butartışma sona erdi.

Mektuplar, eyalet ve ülke çapındakiyöneticilerin internet üzerindensatılan testlerin doğruluğu vegeçerliliği konusunda gitgide dahaçok endişelenmeye başladıklarının engüncel kanıtıydı. Ama devletin bumüdahalesi, sıkı kuralların ümit vaateden yeni bir endüstrinin önünükesebileceği yönünde de endişeyaratmıştı. Her iki taraf da sorununçözümlenmesinden yanaydı.

Mektup alan şirketler arasındadikkati en çok çekenler Navigenics ve23andMe oldu. Her ikisi deKaliforniya’daki Silikon Vadisi’ndebulunuyor ve her ikisi de insanın tümgenomunu tarayarak çeşitli hastalıkriskleriyle ilgili çeşitli bilgiler sağlayanve maliyeti 1000-2500 dolar arasındadeğişen hizmetler sunuyor. Google,23andMe’nin finansörlerinden biri veşirketin kurucularından AnneWojcicki, Google’ın kurucuortaklarından Sergey Brin ile evli.

Söz konusu şirketler, tıbbi test

yapmadıklarını, kişisel genetik bilgihizmeti verdiklerini ve müşterilerinkendi DNA’larından elde edilenbilgilere erişme hakları olduğunusavundu. Şirketler ayrıca ruhsatagerek olmadığını çünkü DNAörneklerinin asıl testlerinin ruhsatsahibi başka laboratuvarlar tarafındanyapıldığını belirttiler. Ancak iki şirketde ham genetik veriyi yorumlama işinikendileri yapıyor. Billingsley’insöylediğine göre şirketlerin kullandığısüreçler incelendikten sonra artıkdevlet, şirketlerin veriyi bilimselliteratüre dayanarak yorumladığıkonusunda tatmin olmuş durumda.

Navigenics’in yöneticilerinden MariBaker, sonuçtan memnun olduğunusöyledi, “Bu, sonuçta herkesinkazandığı bir durum.” dedi. “Sonundadevlet süreci hızla ilerletti. İnanılmazderecede duyarlı davrandılar.”Billingsley, İzlanda’da müşterilerinebenzer bir gen tarama hizmeti sunanDeCode Genetics adlı şirketin dedevlete ruhsat için başvurduğunu,devletinse daha çok bilgi talep ettiğinibildirdi.

Billingsley, haziranda söz konusumektubu alan şirketlerden dördününKaliforniya’da bu hizmeti vermemeyikabul ettiğini, geri kalanların da yaruhsat için başvurduğunu ya da devlettemsilcileriyle görüşmeler yaptığınısöyledi. Her iki taraf dadüzenlemelerin gözden geçirilmeyedevam etmesi gerektiği konusundaaynı görüşteydi. 23andMe’den Avey,“Biz var olan düzenlemeler içindeçalışmayı denedik; ancak yenidurumda düzenlemelerle ilgili süreklitartışma olacağını düşünüyoruz.”dedi. Navigenics’ten Baker da “Bukonunun eyalet düzenlemeleriyle,parça parça değil de ülke çapındadüzenlemelerle çözülmesi gerektiğinidüşünüyoruz.” dedi.

İ lay Çel ik

http://www.nytimes.com/2008/08/20/business/20gene.html?_r=1

&ref=health&oref=slogin

BiLiMveTEKNiK Ekim 20084

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:29 Page 4

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 5

Avrupa, Uluslararası Uzayİstasyonu’nda görevli Avrupalıastronotların gerekli malzemelerininuzaya taşınması ve geri getirilmesikonusunda kendi çözümlerini bulmakzorunda kalabilir. Bu durumunnedeni de NASA'nın istasyondakivarlığını tehlikeye atan ABDpolitikaları.

NASA’nın yöneticisi Michael Griffinyakın bir tarihte üst düzey yöneticilerekonuyla ilgili bir değerlendirme sundu.Değerlendirmede Michael Griffin“Benim konuya bakışım,olabileceklerin en kötümseri” diyor.Dr. Griffin'in kötümserliğinikörükleyen de Uzay Servisi filosunuyüksek maliyet ve güvenliknedenleriyle tasfiye etmeyi düşünenABD politikası: Tarih de 2010. Sorunşurada, yeni servis filosunun görevalması 2015'i bulacak.

Uzay istasyonu acil durumlardaastronotların Dünya'ya getirilmesiamacıyla kullanılacak uzay aracıaçısından da tümüyle Rusya'nınSoyuz uzay araçlarına bağlı. AvrupaUzay Ajansı (ESA), NASA ile birlikteX-38 deneysel uzay aracını örnek alan,istasyon mürettebatı için bir dönüşaracının tasarımına başlamıştı. Ne varki bu çalışma bitirilemedi. Bu çaba daABD hükümetinin politika değişikliğisonucunda Avrupa’daki bütünkatılımcıların hazır olmasına karşınboşa çıktı.

Uzayda Rusya’ya olan bağımlılık,Iran ve Kuzey Kore’ye silah gönderme-

si nedeniyle Rusya’ya ticari ambargouygulayan ABD politikacılarının amaç-larına ters düşüyor. NASA, Soyuz uzayaraçlarını ve gerekli teknik desteği ala-bilmek amacıyla bu ticari ambargodan2011’e kadar muaf tutuldu. Soyuz üre-tim hattının çalışmaya devam etmesiiçin yeni yılın başına kadar yeni birmuafiyet gerekiyor. Dr. Griffin, Rus-ya’nın geçenlerde Gürcistan’ı işgaliylebirlikte, muafiyet isteğinin gerçekleş-mesinin olanaksızlaştığını söylüyor.

“Ruslar yakın bir zamandaözellikle de ABD başkanlıkseçimlerinden önce Gürcistan’dançıkacak gibi görünmüyor” diyen Dr.Griffin “Gerilimler azaldığında birrahatlama yaşayabiliriz ama 2011’densonra Uluslararası Uzay İstasyonu’ndahiçbir Amerikalının bulunmadığı uzunbir dönem olacağını da şimdidendüşünebiliriz” diye ekliyor. NASA’nınuzay servisleri değişimlerininhızlandırılması için bir trilyon dolarlıkek bütçe talebi de reddedilmişti.

Uzay istasyonunun yanında Ay’a dagidebilecek kapasitede olmasıplanlanan yeni uzay araçlarının2015’de devreye gireceği belirtiliyor.Sorun yalnızca NASA’nın sorunu dadeğil üstelik. Amerikalılar taşımahizmetleri için uzay istasyonununlaboratuvarlarını sağlayan Avrupalı,Japon ve Kanadalı ortaklarına dasözler vermişti.

ESA, uzay istasyonuna kargotaşıyacak ATV adlı bir uzay aracını ilkkez bu yıl başarıyla kullandı.

Caporicci, ESA’ya sunulmak üzere birteklifin hazırlandığını ve bu tekliflearacın astronot taşıyacak şekildedönüştürülmesinin öngörüldüğünüsöylüyor.

“Bu dönüşümü gerçekleştirmekiçin Ariane 5 fırlatıcısını ve onun yerbirimini insanlı uçuşa uyarlamanınayrıntılı sonuçlarını analiz etmekgerekiyor” diyen Caporicci “Bu karar,Ariane 5’in göstereceği ticari amaçlıöteki gelişmelerle koordineli olmalı”diye ekliyor. Bu son dönüşüm de ESAüyesi ülkelerin Bakanlar Kurulutoplantısında çerçeve programtümüyle ortaya çıktıktan sonraverecekleri bir karar.

Dr. Griffin ABD’nin yeni başkanıkim olursa olsun uzay servislerininuçuşunu sürdürmenin dışındaalternatif bir politika göremediğinisöylüyor. “Soru şu: Uzay ServisiDeğişim Programı bütçesi kadar birkaynağı bu gecikme nedeniyle boşamı harcayacağız? Şimdiki yönetimbize Uzay Servisi’nin 2010’dan sonradevamıyla ilgili bir şey söylemeyecek.Ama yeni yönetim için önceki kararınherhangi bir bağlayıcılığı yok. Büyükbir olasılıkla süreyi uzatacaklar.”

Dr. Griffin “Politik açıdan başka biryol gözükmüyor. Kullanamayacağımızbir uzay istasyonu inşa ettiğimizi ve100 milyar doları çöpe attığımızısöylemek, burayı kurtarmak içinharcayacağımız tek şeyin Uzay Servisiiçin yapılacak gider olduğudüşünüldüğünde kulağa hiç derasyonel ve iyi bir karar gibigelmeyecek” diyor. Caporicci iseNASA ve ABD hükümetinin uzayistasyonunu çalışır durumda tutmakiçin bir orta yol bulacağından eminolduğunu söylüyor. Ama ne olur neolmaz diyen ESA şimdiden bir B planıüzerinde çalışmaya başlamış bile.

Mr. Caporicci ayrıca “Şu andaAriane 5 ve ATV modellerindengeliştirilen kargo taşıma sistemlerinideğerlendiriyoruz” diyor. Buna karşın tümüyle yeni bir sisteminuçuşa hazır olması için en erken tarih 2015.

Bi la l Ayan

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7612790.stm

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

ABD’nin UzayPolitikasındakiDeğişikliklerAvrupa'yı Etkiliyor

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:29 Page 5

BiLiMveTEKNiK Ekim 20086

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Atık MalzemelerinEtanoleDönüştürülmesi

Biyoyakıt denince çoğu kimseninaklına etanol ve biyodizel gelir. Etanolüretiminde geleneksel yöntemlere ekolarak ABD Enerji Bakanlığı’nınAmes Laboratuvarı ve Iowa DevletÜniversitesi’ndeki (IDÜ)araştırmacıların yeniden gündemegetirdiği ve “gazlaştırma” adı verileneski bir yöntemin daha kullanılmasıdüşünülüyor. Bu araştırmacılar,gazlaştırmayı yüksek teknolojilinanoboyut gözenekli katalizörlerlebirlikte kullanıyor. Böylece etanolüretimindeki damıtma işleminden artakalanları, hasattan sonra tarlada kalanmısır ve tahılları, onların saplarını,çimenleri, odun artıklarını, hayvansalartıkları ve çöpleri de içeren çokçeşitli biyokütleleri kullanarakbiyoetanol elde etmeyi umuyorlar.

Gazlaştırma, karbon bazlıhammaddelerin yüksek sıcaklık vebasınç altında ve oksijen miktarınınkontrol edilebildiği bir ortamda“sentez gazına” ya da kısaca“sengaz”a dönüştürülmesidir. Sengazasıl olarak karbon monoksit vehidrojenden oluşuyor (hacimce%85’ten büyük oranda) ve azmiktarda karbon dioksitle metaniçeriyor.

Temel olarak gazlaştırma, elektrikampullerinden önceki gazlambalarının yakıtı olarak kullanılangazın kömürden elde edilmesinde

kullanılan yöntemle aynı. Gazlaştırmayönteminin fermantasyonteknolojisine göre birkaç üstünlüğüvar. Bunların başında ısı elde etmesigeliyor. Ayrıca elektrik enerjisiüretimi ve belli başlı kimyasalmaddelerin ve yakıtların sentezi gibiçok çeşitli uygulamalarda dakullanılabiliyor.

Ames Laboratuvarı’nda çalışankimyacılardan Victor Lin, petrolkrizinin yaşandığı 1970’li yıllardasengazın etanole dönüştürülmesineyönelik bir ilgi olduğunu söylüyor.Lin o yıllarda katalizör teknolojisininyan ürünlerde seçiciliğe izinvermemesinin sorun olduğunu,etanolle birlikte metan, bazı aldehitlerve başka bazı istenmeyen ürünlerinde oluştuğunu ekliyor.

Katalizörler, kendi kimyasalyapılarını değiştirmeden, bir kimyasaltepkimenin gerçekleşmesine yardımcıolup hızını artıran maddelerdir. Linsengaz dönüşümünün kimyasaltepkimeleri üzerinde çalışırken etanoleldesinde kullanılan karbon monoksitmoleküllerinin bir katalizörlebirleşiminden eşsiz bir kimyasal yapıelde etmiş ve bu katalizör eşliğindekarbon monoksitin aktiveedilebileceğini bulmuş.

Resimde, orta gözeneklinanoküreciklerin “Geçirmeli ElektronMikrografiğinde (TEM)” nanoboyuttaki katalizör parçacıkları koyurenkli noktalar olarak görülüyor. Bukadar küçük boyuttaki parçacıklarıkullanmak (yaklaşık 3 nm)katalizörün yüzey alanını yaklaşık 100kat daha artırıyor.

Lin, “Eğer katalizörün üzerindeaktive edilmiş CO adsorpsiyonunuartırabilirsek bu etanol moleküllerinin

oluşma olasılığını artıracaktır.Katalizörün yüzey alanını daartırabilirsek bu da üretilen etanolünmiktarını artıracaktır.” diye ekliyor.

Lin’in grubu bir metal alaşımınıkatalizör olarak kullanmayı denemiş.Yüzey alanını artırmak içinkullandıkları nano boyuttaki katalizörparçacıklarını küçük, süngerebenzeyen ve içlerinden binlerce kanalgeçen orta gözeneklinanoküreciklerin her yanınadağıtmışlar. Bu dağıtılmış katalizörnanoparçacıklarının toplam yüzeyalanı, aynı miktarda katalizörün dahabüyük ölçekte ve makro boyuttakullanımından elde edilecek yüzeyalanının yaklaşık 100 katı.

Sengazın kimyasal yapısınınkontrol edilmesi de önemli. IDÜ’dekiSürdürülebilir Çevre TeknolojileriMerkezi (CSET) araştırmacılarıyıllarca akışkanlaştırılmış gazlaştırıcıyataklarını geliştirmek için çalışarakişlemin güvenilirliğini sağlamış. Busayede biyoetanol tesislerindekidoğalgazın yerine kullanımından yakıtpillerine hidrojen sağlamaya kadarçeşitli uygulamalarda kullanılanyüksek nitelikte sengaz üretmeyibaşarmışlar.

CSET yöneticisi Robert Brown“gazlaştırma yöntemiyle etanol eldesiFederal Yenilenebilir Yakıt Standardıolan 36 milyar galon biyoyakıtaulaşma yolunda çekici bir yaklaşımolarak giderek artan bir ilgi görüyor”dedi.

Lin “Etanol üretiminde sengazkullanımının en çekici yanı da yakıtaçevrilebilecek malzemelerinçeşitlerinin artmasına olanaksağlamasıdır.” diyor. Ayrıca Lin,“Damıtma sürecinde ortaya çıkan atıkürünleri ya da dallı darı ve tahtaatıkları gibi çok sayıdaki başkabiyokütle kaynaklarınıkullanabilirsiniz.” diyor ve “Temelolarak karbon temelli herhangi birmalzeme sengaza çevrilebilir.Elimizde sengaz var olduktan sonrada bunu etanole dönüştürebiliriz.”diye ekliyor.

Tuncay Baydemir

http://www.ameslab.gov/final/News/2008rel/syngas.html

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:29 Page 6

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 7

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Amazon’un KayıpKentleri

Brezilya’nın batısındaki YukarıXingu Bölgesi balta girmemişormanlık alan olarak bilinirdi amabu, insanların yoğun olarakyaşadığına ilişkin izler bulunmadanönceydi. Araştırmacılar genişmeydanların çevresinde yollarlabirbirine bağlanmış ızgara tipiyerleşim yerlerinin olduğuna yönelikkanıtlar buldu. Çiftçiliğin yapıldığına,sulak alanların oluşturulduğuna vebelki de balık çiftliklerinin varolduğuna ilişkin bulgular da var. Buyerleşim alanları şu anda tümüyleyağmur ormanlarının içindekaybolmuş durumda. Yapılantarihlendirme çalışması bölgedeki buyerleşimin, 15. yüzyılda Avrupalılarınburaya gelmesinden önceden kalmaolduğunu gösteriyor.

Kent planlamasıGainesville’deki Florida

Üniversitesi’nde çalışan Prof. MikeHeckenberger, insanların “İşteşehircilik bu.” diyebileceği birçokklasik örnekten daha çok dikkatedeğer, planlı ve organize birşehircilik anlayışının var olduğunusöyledi. Kalıntılar neredeysegörülemez durumda. Ancak buyerleşimleri kuranların soyundangeldiği düşünülen Kuikrokabilesindekiler tarafındanbulunabilir.

Öykülerde geçen “kara toprak”,eski çağlardaki insanların atıklarını

ve çömlek işinde kullanılanmalzemelerin kalıntılarını anlatıyor.Ayrıca araştırmacılar uydugörüntülerinden ve GPS’tenyararlanarak yerleşim haritalarınıortaya çıkarmaya çalışmış. Butopluluklar 60 hektarlıkkasabalardan ve yağmur

ormanlarının ayırdığı küçükköylerden oluşuyor.

YollarOrtaçağ Avrupa ve Eski Yunan

kentlerinde olduğu gibi Amazon’dakikentlerin de çevresi büyük duvarlarlaçevrili oluyor. Bu duvarlardangünümüze kadar gelebilmiş olanlartopraktan yapılmış. Her topluluğunkendisine ait ve hep kuzeydoğu-güneybatı yönünde olan yolları varve bu yollar meydanlarda birleşiyor.Yollar yaz gündönümünü temsilettiği için bu şekilde tasarlanmış.

Barajlar ve balık çiftlikleri olduğudüşünülen yapay göllerin yanı sıra,açık alanlara ve geniş gübreyığınlarına ait kanıtlar da var. Buyerleşimlerde ilk yaşamış olanların,Avrupalı sömürgecilerce ve onlarlabirlikte gelen hastalıklar tarafındantümüyle yok edildikleri düşünülüyor.

M. Ender Terz i

http://www.sciencemag.org/cgi/content/short/321/5893/1214

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:29 Page 7

BiLiMveTEKNiK Ekim 20088

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Laboratuvarda yapılan ilk işlevsel

kırmızı kan hücresi sayesinde kanbağışları yakında tarihe karışabilir.Kırmızı kan hücreleri insanınembriyonik kök hücrelerindengeliştirildi.

ABD’de, Worcester’da kırmızı kanhücresini geliştiren şirketin (AdvancedCell Technology) baş uzmanı RobertLanza, “kan stoklarında kıtlık yaşarmıyız diye endişelenilmesine gerekkalmadı” diyor ve ekliyor “çünkü artıkistediğimiz kadar kan üretebiliyoruz.”

Bu sayede herhangi bir kangrubundaki hastaya aktarılabilengenel verici kan grubu olan sıfır-negatif kan grubunun seri üretimiartırılabilir. Bu kan grubu genellikleaz bulunuyor: Kafkaslarda %8 ve

Asya’da da yalnızca %0,3 oranında.Embriyonik kök hücrelerden kan

elde etmek kan bağışında bulunansayısız kişiden alınan kandakihastalıkların yayılmasını daengelleyecek. Yapay kan, HIV vehepatite yol açan virüsleri taşımıyor.

Lanza ve öteki araştırmacılar,Minnesota’da, Rochester’daki MayoClinic’te ve Chicago IllinoisÜniversitesi’nde kırmızı kan hücresinioluşturmak için insanın embriyonikkök hücre kültürüne bir dizi besin vebüyüme faktörü verdi. Sonuç olarakhücrelerin, kan hücresinin ilkmüjdecisi olan hemanjioblasta, dahasonra da erişkin kırmızı kanhücrelerine dönüşmesini sağladı.

Boş HücrelerAraştırmacı ekibin en büyük

başarısı hücre çekirdeklerini bedendebulunduğu gibi çıkarabilmesiydi.“Uzmanlar bunun olanaksız olduğunusöylemişlerdi, ama işe yaradığında bubizim için güzel bir sürpriz oldu”diyor Lanza.

Araştırmacılar daha önce kanhücresini embriyonik kök hücreden

üretmişlerdi. Ama hücre bölünemediğive kanserli olabileceği için önemli biradım olan hücre çekirdekleriniçıkarma işlemi daha başarılamamıştı.Asıl önemli olan kan hücrelerininbedende yapıldığı yer olan kemikiliğinden “stroma” hücrelerine bağlıkan hücresi geliştirebilmekti.

Yapılan testler, kök hücrelerindengeliştirilen kırmızı kan hücrelerininoksijeni, bağışlanan kırmızı kanhücreleriyle aynı verimliliktedağıttığını ortaya koyuyor. Bu ekipkırmızı kan hücrelerini yığınlarhalinde 100 milyar hücreye kadarüretebildi.

Ne var ki ekip sıfır negatif kırmızıkan hücrelerini henüz geliştiremedi.Çünkü embriyonik kök hücreningenleri kan grubunun ne olacağınıbelirliyor. Lanza’ya göre sıfır negatifkan donörlerinden alınan derihücreleri kullanılarak bu değerli kanıyapmak olası.

Kübra Gökdemir

http://www.newscientist.com/article/dn14565-first-red-blood-cells-

grown-in-the-lab.html

Arsenik Yiyen BakteriBulundu

Bilim insanları, Kaliforniya’dakiMono Gölü’nün sıcak ve köpüklüsularında arsenikle beslenen birbakteri buldu. Bu bakteri arsenik veışığı bir arada kullanarak kendibesinini üretiyor ve birçok canlı içinzehirli olan bir kimyasal maddeyikullanarak çoğalıyor. Araştırmacılararseniği enerji kaynağı olarakkullanmanın eski bakterilerin birözelliği olduğunu düşünüyor. ABDJeoloji Araştırma Kurumu’ndan Dr.Ronald Oremland, bu bakterilerintıpkı bitkiler gibi güneş ışığınıkullanarak karbon dioksiti besineçeviren fotosentetik bakterilerolduğunu belirtiyor. Bunlarınfarkıysa, bu yöntemde su yerinearsenik kullanıyor olmaları. ABD’liaraştırmacılar bakteriyi SierraNevada’daki bir gölden izole ettiler.

Dr. Oremland yaptığı açıklamadabu göllerin çevredeki kayalardanarsenik içeren mineralleri süzen

hidrotermal sularla beslendiğinibelirtti. Araştırmacılar bakterilerinküçük, sıcak su birikintilerindekoloniler halinde yaşadığını ve renklibiyofilmler oluşturduğunu fark etti.Dr. Oremland bu bakterilerinyaşamak için arsenik kullandığındankuşkulandıklarını ve kayalardanbiyofilmleri kazıyıp laboratuvarkoşullarında incelediklerini belirtiyor.Önce ışığı ardından da arseniğikısıtlayan araştırmacılar bakterilerinbüyümek için ikisine de gerekduyduğunu gösterdi. Dr. Oremland’agöre anaerobik koşullarda arsenikkullanarak fotosentez yapabilen birorganizmayla ilk kez karşılaşılıyor.Dr. Oremland bunun bakterilerde çokeskiden kalan bir yetenek olduğunuve bakterilerin atmosferde dahaoksijenin bulunmadığı dönemlerdefotosentez yaptığını düşündüklerini

belirtiyor. Arseniğin bakteriler tarafından

nasıl metabolize edildiğini anlamak,bilim insanlarına arseniğin insanhücrelerideki zararlı etkilerinianlamak açısından yardımcı olabilir.Dünyada 144 milyon insan içmesularında toksik düzeylerde arseniğemaruz kalıyor. Arsenik bedenhücrelerine difüzyonla giriyor. İçerigirdiğinde hücrelerin bazımekanizmalarına bağlanıp onlarıdurduruyor ve enerji iletim yollarınıbozuyor.

Uzun süre arseniğin etkisindekalmanın cilt ve böbrek hastalıklarınave mesane kanserine nedenolabileceği ve çocukların zihinselgelişimine engel olduğu düşünülüyor.Arsenik kirliliğinin en yüksek olduğuülkeler, yeraltı suyundaki çözünebilirarseniğin Dünya Sağlık Örgütü’nünen üst güvenli düzey olarak önerdiği10 ppb’den yüksek olduğu Hindistan,Pakistan ve Çin.

Müge Şener

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7558448.stm

LaboratuvardaKırmızı Kan HücresiYapıldı

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 8

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 9

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

İnternet Trafiği Bir Yılda %53 Arttı

Bir araştırma şirketinin yaptığıaçıklamaya göre dünyadaki İnternettrafiği geçtiğimiz yıl boyunca öncekiyıllara göre daha düşük oranda daolsa büyümesini sürdürdü; taşıyıcılarda daha yüksek kapasitelere ulaşarakbu büyümeye ayak uydurmanınötesine geçti.

TeleGeography Research adlışirketin konuyla ilgili bulguları çokönemli çünkü ABD’li bazı İnternetservis sağlayıcıları, çevrimiçi trafiğinartmasının işlerini zorlaştırdığını veİnternet’i yoğun olarak kullananlaraaylık yükleme limitini zorla kabulettirdiklerini belirtiyor.TeleGeography’den gelen sayılarABD’de evlerdeki ortalama İnternetkullanımıyla kesin uyumlu olmasa dadaha geniş çaplı eğilimleri gösteriyor.

TeleGeography’ye göre İnternettrafiği, 2007 ortalarından 2008ortalarına kadar geçen bir yıllıksürede, daha önceki 12 aylık büyümeoranı olan %61’den daha düşük biroranda, %53 oranında, büyümegöstermiştir.

ABD’deki uzun erimli hatlardakibüyüme, daha da düşük bir oran olan%47 olarak gerçekleşmiştir. Büyükartışlar İnternet’in görece az geliştiğive yeni yeni kullanılmaya başlandığıbölgelerden geliyor.

Bu arada, okyanus aşırı fiberoptikkablolardaki uluslararası İnternetkapasitesi de %62 artmış. Bugün,İnternet trafiği, var olan bantgenişliğinin yalnızca %29’unu

kullanıyor. TeleGeography araştırmamüdürü Alan Mauldin’in belirttiğinegöre yeni geniş bant abonelerininsayısı 2001’den beri azalıyor; amainternet trafiğindeki toplam artışçevrimiçi videolara artan talepnedeniyle sürekli yüksek kalıyor.

Tuncay Baydemir

http://www.physorg.com/news139673627.html

Uzay Tabanlı GüneşEnerjisinde Devrim

Uzay tabanlı güneş enerjisininAmerika’nın uzun vadede oluşacakenerji gereksinimlerine temiz veyenilenebilir bir çözüm olabileceğiöne sürülüyor. Kilometre taşıniteliğindeki bu önemli teknolojigösterisinin duyurusunu NASA KeşifSistemleri Araştırma ve TeknolojiProgramı’nın eski yöneticisi ve uzaytabanlı güneş enerjisi konusundaönde gelen uzmanlardan biri olanJohn C. Mankins, 12 Eylül’de yaptı.Yeni teknoloji, uzay tabanlı güneşenerjisine yani uzun mesafeli, güneşenerjisiyle çalışan, kablosuz enerjiaktarımına olanak tanıyor. Deneydebirbirinden 148 km uzakta bulunaniki Hawaii adası arasında kablosuzenerji aktarımı gerçekleştirildi. Buuzaklık, Dünya yüzeyiyle uzayın

sınırı arasındaki uzaklıktan dahabüyük.

Uzay tabanlı güneş enerjisi, büyükuyduların, büyük miktarda güneşenerjisini yörüngede toplayarak buenerjiyi güvenli bir şekilde Dünya’yayöneltebilmesini sağlayacak. Böyleceenerji üretimi sırasında ortaya çıkan

karbon salımı da gelecekte neredeysesıfıra düşürebilir. Bu yöntem şuaşamada Dünya üzerindeki hemenher noktaya enerji sağlayabilecek,temiz, yenilenebilir ve sabit tek enerjisağlama yöntemi olarak görülüyor.

Pınar Dündarhttp://www.nss.org/news/releases/pr20080909.html

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 9

BiLiMveTEKNiK Ekim 200810

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Yeni TüberkülozTedavisinin “Başarısı”

Yapılan bir araştırmaya göre, varolan birçok tedavi yöntemine karşıdirençli olan tüberkülozun, yeni birtedavi yöntemiyle üstesindengelinebileceği öne sürüldü. İlaçlarakarşı çok dirençli olan tüberkülozdanölüm oranı çok yüksek. Bu hastalığındünya çapındaki enfeksiyonvakalarının %7’sine neden olduğudüşünülüyor. Tedavi edilemez olduğukonusundaki endişelere rağmen,İngiliz tıp dergisi Lancet’in raporunagöre, araştırmacılar en az beş ilacınbirlikte kullanılmasıyla oluşturulacakyoğun bir tedavinin sonuç vermesininmümkün olduğunu gösterdi.

İngiliz uzmanlar bunun iyi birhaber olduğunu ancak büyükmiktarda parasal kaynakgereksinimini de beraberindegetireceğini söylüyor. Birçok ilacadirençli tüberküloz olarak bilinenMDR tüberküloz, yaygın olarakuygulanan ilaç tedavilerinden“izoniyazid” ve “rifampisin”e karşı da

dirençli. Yüksek oranda dirençli XDRtüberkülozdaysa, ikinci kuşak tedaviyöntemlerinden en az ikisi etkisizkalıyor. Bazı uzmanlara göre XDRtüberkülozun etkin olarak tedaviedilmesi olanaksız.

Kişiye özel tedaviRusya’da 600 “dirençli tüberküloz”

hastası üzerinde yapılan sondenemede araştırmacılar, hastaların%5’inde XDR tüberküloz olduğunusaptadı. Buna göre her hastaya,hastalığının türü dikkate alınarak özelbir tedavi programı uygulandı.Deneyin amacı, hastanın tüberküloztürünün duyarlı olduğu en az beşilacın kullanılmasıydı.

Tedavinin sonunda, XDRtüberküloz hastalarının neredeyseyarısı, MDR tüberküloz hastalarının

da %67’si kısmen ya da tümüyleiyileşti. Çalışmanın başında bulunan,Harvard Tıp Okulu’ndan Dr. SalmaanKeshavjee “Bulaşıcı olan bu hastalığınagresif bir yöntemle kontrol altındatutulması olası. Böylece yüksek ölümoranları düşürülebilir ve ilaca karşıdirençli tüberküloz türlerininyayılması engellenebilir.” diyor.İngiltere Akciğer Vakfı sözcüsü Dr.John Moore-Gillon da “Bu konudayaşadığımız sorunun nedeni,tüberkülozun gereği kadar kontrolaltında tutulamaması. Tedavi içinbüyük bir işgücü ve kaynak gerekiyor.Ayrıca tedavi çok iyi yapılandırılmıştüberküloz programları dahilindeuygulanmalı. Bu sonuç, XDRtüberkülozla başa çıkmanın olanaklıolduğunu göstermekle birlikte çokpahalı bir tedavi olduğunu dagösteriyor.” diyor ve ekliyor “MDRtüberküloz tedavisi on binlercesterline mal oluyor; bu miktar XDRtüberküloz için çok daha yüksek.”

Pınar Dündar

http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/7577266.stm

Kurtlar Balık AvlamayıYeğliyor

Araştırmacılar, Batı Kanada’dakurtların geyik ya da başkahayvanları avlamaktansa, balıkavlamayı özellikle de mevsimindesomon balığı avlamayı yeğlediğinisaptadı.

İngiliz Columbiası’nda biliminsanları kurtların yemek yemealışkanlığını inceledi.

Kurtların ilkbaharda ve yazınbaşlıca besin kaynağı geyiklerdir;

ancak kurtlar geyikleri avlarkengenelde yaralanır. SonbahardaPasifik somon balıkları yumurtlamaküzere bölgedeki ırmaklara geridöndüğünde kurtlar da yakalamasıkolay ve besleyici somon balıklarınıavlamayı yeğliyor. Araştırmacılarsekiz kurt sürüsündeki kurtlarındışkılarını ve kıllarını dört yılboyunca inceleyerek ne yedikleriniizledi. Kurtların ancak geyiksayısında bir azalma olursa, somonavlamayı yeğleyeceğinidüşünüyorlardı ama durum böyleçıkmadı.

İngiliz Columbiası’ndaki VictoriaÜniversitesi’nden Dr. Chris Darimontve BMC Ekoloji Dergisi’ndekimeslektaşları, somon gibi kolayavlanan bir avın güvenlik açısındanseçildiğini söylüyorlar. Kurtlar geyikavlarken genellikle ciddi şekildeyaralanıyor. Somon balığı avlamakormanda geyik takibine göre çokdaha kısa zaman alıyor. Avlanmasınındaha güvenli olması bir yana somongeyiğe göre çok daha besleyici, dahayağlı ve daha çok enerji veriyor.

Kübra Gökdemir

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7595112.stm

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 10

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 11

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Beyin BağlantılarındaToplumsal CinsiyetFarklılığı Saptandı

İnsan beyninin en az iki farklı türüvarmış gibi görünüyor: erkek ve dişi.Nöronları birbirlerine bağlayansinapsların yoğunluklarındaki farklar,kadın ve erkeğin düşünmebiçimlerindeki farkları açıklayabilir.

Zekâ düzeylerinin eşit olduğudurumda bile kadın ve erkekbirbirinden farklı bilişsel işlerdebaşarılı oluyor. Her ne kadar beyninbüyüklüğü ve nöron yoğunluğucinsiyetler arasında farklılık göstersede bilişsel farklılıklarla bağlantılıgörünmüyordu. Bunun üzerineİspanya Madrid’deki Complutense

Üniversitesi’nden Javier DeFelipe veçalışma arkadaşları sinapsları saydı.

İnceledikleri beyin dokusu, epilepsihastası dört erkek ve dört kadınınbeyinlerinin duygusal ve toplumsalsüreçlerde kullanılan sol temporalkorteksten alındı. Doktorların daha

alttaki zarar görmüş alanaulaşabilmesi için çıkarılan budokunun kendisi sağlıklıydı.

Beynin bu bölgesindeki herkatmanda erkeklerin kadınlara göre%52 daha çok sinapsı olduğu ortayaçıktı. Bu bölgedeki sinaps yoğunluğunetkileri bilinmiyor. Ayrıca ekipbeyinde kadınların erkeklerden dahaçok sinapsı olan bölgelerinbulunabileceğini de düşünüyor.

DeFelipe, her ne kadar sinapsyoğunluklarının farklı olması kadın veerkek beyinlerindeki devrelerin defarklı olabileceğine işaret ediyor olsada erkeklerin çok şımarmamasıgerektiğini çünkü farelerdeki sinapsyoğunluğunun insanlardakinden dahaçok olduğunu söylüyor.

Ece Alathttp://www.newscientist.com/channel/being-human/dn14685-gen-

der-differences-seen-in-brain-connections.html

Işığın Yavaşlamasıylaİnternet Hızlanacak

İnternet’in hızı, verilerin taşınmahızı tarafından değil, verilerin değişikyerlere dağıtılma hızı tarafındansınırlanıyor. Uzun mesafelerdeki verialışverişi, fiberoptik kablolararacılığıyla sağlanıyor. Değişik veriler,aynı kablolar üzerinden, farklıfrekanslar kullanılarak gönderiliyor.Çeşitli dağıtım bölgelerinde buverilerin frekanslarına göreayrıştırılması gerekiyor. Bilgiyi taşıyanışık sinyalleri, yönelticilerce değişikadreslere gönderiliyor. Bu işlemsırasında ışık sinyalleri elektriksinyallerine dönüştürülüyor,elektronik devreler tarafındanişleniyor ve yeniden ışığadönüştürülüyor. Bu dönüşüm,maliyetli olurken veri gönderim hızınıda düşürüyor.

Oxford Üniversitesi’nden Dr. ChrisStevens bu işlemin, bütünuygulamanın hızını elektronikdevrelerin hızıyla sınırlandırdığınıbelirtiyor. Işık ve fiberoptik kablolarlaterahertz (saniyede bir trilyon kez)hızında işlem yapılabilirken,elektronik devreler en çokgigahertzlik (saniyede bir milyar kez)

frekanslarda çalışabiliyor.Metamateryal adı verilen yapay

kristaller bu sorunun çözümündekullanılabilir. Yönelticilere gelenışınlar yeteri kadar yavaşlatılabilirse,bu veriler elektrik sinyallerinedönüştürmeden dağıtılabilir.Metamateryaller, fiziksel olarak uygunşekillere getirildiğinde, ışığıyavaşlatmakta kullanılabilir.Kaliforniya Üniversitesi’nden ProfesörXiang Zhang, ışığın yavaşlatılmasıyla,İnternet ağlarının hızının veetkinliğinin artacağını söylüyor.Metamateryaller ışığınyavaşlatılmasının yanı sıra, bir

prizmanın ışığı tayflarına ayırmasıgibi, verileri frekanslarına göredeğişik yollara dağıtmak amacıyla datasarlanabilir. Bu malzeme sayesindedaha önce odaları dolduranyönelticiler yerine, tırnakbüyüklüğünde ışık yongalarıkullanılabilecek.

Surrey Üniversitesi’nden ProfesörOrtwin Hess, İnternet’in yayılması vevideo paylaşımı gibi hızlı bağlantılargerektiren uygulamalarınyaygınlaşmasıyla birlikte İnternethızının artması gerektiğine değiniyor.Profesör Hess, şu an kullandığımızaltyapının, 2000 yılıyla birlikte gelenani İnternet kullanım artışından önceoluşturulduğunu ve artık daha etkilisistemlere geçilmesi gerektiğiniekliyor.

Sinan Erdem

http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/7557280.stm

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 11

BiLiMveTEKNiK Ekim 200812

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Çiftlikte HamilelikAstım Riskini OrtadanKaldırıyor

Bilim insanlarına göre hamileliksüresince çiftlikte yaşamak, doğacakbebeğin astım, egzama ve hatta samannezlesi gibi hastalıklara yakalanmariskini azaltabiliyor.

Yeni Zelandalı araştırmacılarhayvanların ve hayvanların taşıdığıbakterilerin etkisinde kalmanınfetüsün bağışıklık sisteminietkileyebileceğini ileri sürüyor.Avrupa Solunum Dergisi’ndeyayımlanan makalelerinde, doğumöncesi ve sonrasında buetkileşimlerin, belirli hastalıklarınriskini yarı yarıya azalttığınıanlatıyorlar. Ancak uzmanlar, bazıhayvanların bebeğe zarar verebilecekhastalıklar taşıyabileceği konusundauyarıyor. Massey Üniversitesi’ndeyürütülen araştırma, yaşamın ilkyıllarında bir çiftlikte yaşamanın astımve başka alerjik hastalıkların riskiniortadan kaldırabileceği yönünde eldeettiği sonuçlarla öteki çalışmalarakatkıda bulunuyor.

Ancak 1300’den çok çiftçininçocuğuyla yapılan çalışma, araştırmayıdaha da ileri götürüyor ve bukorumanın doğumdan önce

başlayabileceğini ileri sürüyor. Enbelirli etki –astımda %50 azalma,egzama ve saman nezlesinde daha daçok azalma- anneleri hamilelikdöneminde çiftlikte olan vehalihazırda da çitlikte yaşayançocuklarda görülüyor. Bunun nasılolduğuna ilişkin nedenler belirsizolmasına karşın, bunun çocuğunbağışıklık sistemini geliştirmeyebaşlama yoluyla ilgili olduğudüşünülüyor.

Süt bakterileriÇiftlikte yaşamak, pastörize

olmamış sütün içilmesi ya dahayvanlara doğrudan dokunmaolaylarında olduğu gibi hayvanbakterileriyle sık sık temas etmeanlamına geliyor. Araştırmacılarbunun, astımın gelişmesiyle ilgili olanbelirli bağışıklık hücrelerininüretimini durdurduğunu ileri sürüyor.

Hamilelik dönemindehayvanlardan ve hayvanbakterilerinden etkilenmenin yararlıolacağının ileri sürülmesine karşın,doğan çocuk ancak doğumdan sonrada bunlara maruz kaldığı zaman bukoruma sürebiliyor. Bu konudakibulgular hamilelere verilen güncelönerilerde değişikliğe nedenolmayacak gibi görünüyor. Buöneriler hamileleri belirli çiftlikhayvanlarıyla aynı yerlerde olma

konusunda tedbirli davranmayazorluyor.

Özellikle hamile koyunlarda düşükyapmaya neden olan bir hastalıkinsanlarda da aynı sonuçlara nedenolabiliyor. Bazı hayvan dışkıları da birhamileliği etkileyebilecek hastalıklarıtaşıyabiliyor.

Bu araştırma, hijyen hipotezinidestekleyen kanıtlara katkı sağlıyor.Hijyen hipotezine göre potansiyelalerji maddelerine erken maruzkalmak astım gelişimi riskini azaltıyor.Ancak astımın nedenleri hâlâ tamolarak bilinmiyor ve astımıngelişimine neden olan aile geçmişi,çevre ve yaşam tarzı gibi süreçlerinanılmaz derecede karmaşık.

Seçi l Güvenç Heper

http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/7586328.stm

Robot Uçak YükselenSıcak Hava AkımlarınıKullanıyor

Planör pilotları saatlerce süzülmekiçin, yukarıya doğru hareket edensıcak hava akımlarını kullanırkenkuşlar bu hava akımlarını enerjitasarrufu için kullanıyor. İnsansızhava araçları da değerli yakıtlarındantasarruf etmek için yakında aynıyöntemi, yükselen havanınbulunduğu bölgeleri belirleyen biryazılım sayesinde kullanabilecek.İngiltere, Hampshire’daki RokeManor Research’de sistemi geliştirengrup üyelerinden biri olan RhysWatkin sistemin, devriye görevlerindearaçların seyir süreleriniartırabileceğini belirtiyor.

Yakın çevredeki sıcak havaakımlarını saptamak için, yazılımönce gökyüzünün yerleşik kameraylaçekilmiş görüntülerini analiz ediyor.Sonra hızla yükselen sıcak havanınvarlığını açık eden gri, kubbe biçimlibulutları araştırıyor. Sistem buna,gerçek zamanlı hava durumutahminlerini ve o bölgedeki havaakımı simülasyonlarını ekliyor vesıcak hava akımının olabileceği

bölgeleri tahmin ediyor. Ayrıca takım,belirli bölgelerde ve farklı havakoşullarında yükselen hava alanlarınadikkat çeken uzman planörlerinkişisel anlatılara dayalı raporlarıylada yazılım bilgilerini besliyor.

Bir görev sırasında, yazılım tümbu verileri, yükselen sıcak havakütlelerinin en çok olabileceği rotayısaptamak amacıyla uçağın GPSkoordinatlarıyla beraber kullanıyor.Sistem şimdiye kadar yalnızca planörpilotlarına izleyecekleri yolugöstermek için kullanılıyordu ancaktakım, insansız aracın tek başınauçmasını sağlayacak bir yazılımgeliştiriyor.

Şeyma Bayrak Salantur

http://technology.newscientist.com/article/mg19926705.500-ro-

bot-aircraft-will-ride-thermals-to-save-fuel.html

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 12

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 13

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Minik İlaç Taşıyıcılar

İdeal bir kanser tedavisinde,tümörlü alanlara yüksek dozda ilaçgönderilirken bir yandan da ilacın yanetkileri en aza indirilmelidir. Ne yazıkki kanser ilaçları kan dolaşımındançok çabuk atıldığından tümöre yeterlimiktarda ilaç ulaşmasını sağlamakiçin genelde yüksek dozda ilaçkullanılması gerekiyor. Bu ilaçlarnormal hücreler tarafından daemilebileceği için yüksek dozlaristenmeyen yan etkilere neden oluyor.Stanford Üniversitesi’nin yaptığı biraraştırma, kanser ilacı yüklü karbonnanotüplerin sağlıklı dokudan uzakdurup tümörlü hücrelerihedefleyebileceğini gösterdi.

Stanford’daki araştırmayı yönetenkimya profesörü Hongjie Dai, karbonnanotüplerin tek boyutlu olduğunu,bunun da onları öteki ilaç taşımasistemlerinden ayırdığını belirtiyor.Ortalama 100 nanometreuzunluğunda ve birkaç nanometregenişliğinde olan nanotüplertümörlerdeki kan damarlarının sızıntıyapan duvarlarından kolayca geçiyor;ancak sağlıklı kan damarlarınagirmiyor. Araştırmacılar dananotüplere konan ilaçların normaldokuya zarar vermeden tümörleriniçine taşınabileceğini fark etmiş.

Araştırmacılar nano ilaç taşıyıcılarıişler duruma getirebilmek içinnanotüpleri bir ucunda üç dalbulunan polietilen glikol (PEG) adıverilen bir molekülle kaplamış. Sonrada her dala bir kanser ilacı olanpaklitaksel molekülleri eklemişler.100 nanometre uzunluğundakinanotüplerin her biri toplamdayaklaşık 150 ilaç molekülü taşıyor.MIT kimya profesörlerinden, buaraştırmada yer almayan SteveLippard "karbon nanotüpü bir tekneolarak düşünün" diyor ve ekliyor“PEG’in dallarının olmasının avantajıher bir koltuğa çok sayıda yolcualabilmenizdir”. Dai de bu PEG’lerinkan dolaşımında çok uzun bir süredeğişmeden kaldığını, bunun dananotüplere bedeni terk etmedenönce tümörü bulmak ve tedavi etmekiçin daha çok zaman tanıdığınıekliyor.

Bu ilaç taşıma yöntemi göğüskanseri hücreleri enjekte edilmişfarelerde sınanmış. Tümörler belirlibir büyüklüğe ulaştıktan sonraaraştırmacılar farelere altı günde birilaç yüklü nanotüpler vermiş. Başkabir fare grubuna da klinik ilaç Taxoldahil olmak üzere aynı dozlardaancak farklı formlarda paklitakselverilmiş. Bazı farelere de hiçbir tedaviuygulanmamış. 22 günün sonunda,

nanotüp taşıyıcılarla tedavi edilentümörlerin, en etkili ikinci tedavi ilacıolan Taxol ile tedavi edilen tümörlerinyarısından da küçüldüğü görülmüş.

Nanotüple taşınan paklitakselletedavi edilen tümörlerin hücre ölümüyüzdesinin daha yüksek, hücreçoğalma yüzdesinin daha düşükolduğu gözlemlenmiş. Araştırmacılar,ilaç nanotüple taşındığında bir tümöriçindeki ilaç alımının, Taxol’leolduğundan 10 kat daha yüksekolduğunu tahmin ediyor. Bu da dahadüşük dozlar kullanılarak ötekitedavilerle aynı etkinin eldeedilebileceği ve yan etkilerin deazalacağı anlamına geliyor. Ancak buheyecan verici gelişmeye karşın,karbon nanotüplerin potansiyeltoksisitesiyle ilgili kaygılar,nanotüplerin ilaç taşıma mekanizmasıolarak klinik kullanıma girmesininçok zaman alabileceği yönünde.

Dai’nin araştırması karbonnanotüplerin karaciğer ve dalaktatoplandığını ve organlara herhangi birkalıcı zarar vermeden birkaç ay içindedışkı yoluyla atıldığını ortaya koyuyor.Ancak Rice Üniversitesi kimyaprofesörlerinden Bruce Weiman “Birsüredir kullanılan nano parçacıkların,örneğin altının tersine karbonnanotüplerin güvenli olduğu henüzaçık bir şekilde gösterilemedi” diyor.Weiman bu noktanın karbonnanotüplerin tıbbi amaçlarlakullanılmasının onaylanmasını birsüre daha geciktirebileceğini ekliyor.

Lippard, toksisitenin kayda değeroranlarda olmadığı kanıtlanabilirsekarbon nanotüplerin ilaç taşınmasıiçin dikkate değer bir seçenekolabileceğini düşünüyor. Stanfordgrubuysa nanotüplerin büyüklüğününilaçların kandaki dolaşımını, hemtümörlü hem de sağlıklı hücreleregirişlerini nasıl etkilediğini ve ilaçtaşımanın genel etkinliğini araştırmayısürdürmeyi planlıyor. Klinik kullanımıonaylanmış görece az sayıda kanserilaç taşıyıcısı olduğundan, “Bu ilaçtaşıma yönteminin geliştirilmesi içinçok neden var” diyor Dai.

Fulya Yıkı lgan

http://www.technologyreview.com/Nanotech/21316/?a=f

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 13

BiLiMveTEKNiK Ekim 200814

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Pişirme ve KavramaYeteneği: İnsanlar NasılBu kadar Zekileşti?

İki büyük gelişmenin ardından -biribüyüklük, öteki kavrama yeteneği-insan beyni, tıpkı bir delikanlıyabenzer. Çok kalori tüketir, saatisaatine pek uymaz ve doğrukullanıldığı zaman inanılmaz hünerlersergiler. Yeni araştırmalar beyninharıl harıl çalışan ve büyük olasılıklailk insanların yemek pişirmeyikeşfetmesiyle güdülenenmetabolizmasının, kavrama yeteneğiaçısından en önemli sıçrayışınınaltında yatan ana etmen olabileceğinigösteriyor.

Yaklaşık iki milyon yıl önce, insanbeyninin kütlesi birden büyüdü; ötekiprimatlarınkinin iki katı oldu. ŞangayBilişimsel Biyoloji OrtakEnstitüsü’nden araştırmacı PhilippKhaitovich “Bu büyüme, daha iyibeslenmeye, örneğin daha çok etyemeye başlamamız sayesinde oldu”diyor ve sürdürüyor “Ancak insanlarıbugünkü kadar zeki yapan bubüyüme değildi”.

İlk Değişimİnsanlar uzunca bir süre pek akıllı

değildi. “İnsanlar neredeyse 2 milyonyıl boyunca, aynı sıkıcı taş aletleriüretmenin dışında fazla bir şeyyapmadı” diyor Philipp Khaitovich.Sonra bundan yalnızca 150 bin yılkadar önce, değişik bir atılım oldu;büyük beyinlerimiz birden zekileşti.Birçok yeni buluş yapmaya başladık.Değişik malzemeleri, örneğinkemikleri kullanmayı denedik; birçokyeni alet icat ettik örneğin boncukişleme iğneleri yaptık. Büyükolasılıkla ilk soyut düşüncelerimizekarşılık olarak da sanatın, hatta belkide dinin temellerini oluşturmayabaşladık.

Kavrama yeteneğimizdeki bu anideğişmeye neyin neden olduğunuanlamak için Khaitovich ve ekibi,beynin son 200.000 yılda değişikliğeuğradığı bilinen kimyasal süreçleriniinceledi. İnsansı maymunlarlainsanları karşılaştırdıklarında enönemli farkların enerji

metabolizmasına dâhil olan süreçlerdeolduğunu buldular. Bu bulgunun,kaloriye erişimimizin artmasınınkavrayışımızdaki gelişmeleritetiklediğini gösterdiğini söyleyenKhaitovich, asıl nedenle ilgili kesinyargılara varmak için daha erkenolduğunu da ekliyor. Ek kaloriler,daha çok yiyecekten değil de tarihöncesi “aşçıbaşıların” ortayaçıkmasından kaynaklanmış olabilir;zaten ilk ocaklar da yaklaşık 200.000yıl önce yapılmıştı.

“Çoğu hayvanda, mide,yiyeceklerden gelen besinleri öğütmekiçin çok enerji harcar. Ancak lifleriparçalayıp besinleri daha kolay ulaşılırhale getiren pişirme işlemi, yiyecekleribedenin dışında işlemenin bir yoludur.Çoğunlukla pişirilmiş yiyecekleryemek, sindirim sistemimizin enerjigereksinimini azaltır, böylecebeynimizin kullanabileceği daha çokkalori kalır.” diyor Khaitovich.

İnsan beyni ek kalorileri, daha dabüyümek için değil de (ki bu doğumudaha da zor hale getirirdi) büyük birolasılıkla iç işleyişini iyileştirmek içinkullandı.

Sindirim SorunuGünümüzde insanların sindirim

sistemleri görece küçük vekalorilerinin %20-25’ini beyinleriniçalıştırmak için kullanıyorlar. Birkarşılaştırma yapacak olursak, ötekiomurgalıların beyinleri, alınan toplamkalorinin %2 gibi küçük bir bölümünü

kullanır. Peki, tüm bunlar yemek

dergilerinin takipçisi olmamız,beyinlerimizin daha etkin çalışmasınısağlayacak anlamına mı geliyor?Hayır, ama galiba işlenmemiş gıdahareketine (günlük diyetin büyükbölümünde pişirilmemiş, işlenmemişve olabildiğince organik gıdalarıntüketilmesini öngören bir yaşambiçimi) katılmaktan kaçınsak iyiolacak. Khaitovich bu hareketin sadıktakipçilerinin sonunda çok ciddisağlık sorunları yaşadığını belirtiyor.

Bilim insanları, kavramayeteneğimizdeki sıçrayış acaba çokmu hızlı oldu diye soruyor.Khaitovich, depresyondan bipolarbozukluğa, otizmden şizofreniyekadar en yaygın zihinselhastalıklarımızdan bazılarının,evrimsel ölçekte “göz açıpkapayıncaya kadar” denebilecek birsürede gerçekleşen metabolikdeğişikliklerin bir yan ürünüolabileceğini söylüyor.

Beynin kavrama yeteneğindeki anideğişime ilişkin öteki kuramlargeçerliliğini yitirmemiş olsa da(bunlardan biri balığın insan diyetinegirişiyle ilgili), söz konusu bulgu,Khaitovich’in deyimiyle bizi “ötekihayvanlara göre çok garip” yapanolguya ışık tutuyor.

İ lay Çel ik

http://www.livescience.com/culture/080811-brain-evolution.html

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 14

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 15

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Organ Yenileme Planı

Bir semender türü olan aksolotyetişkin duruma geldikten sonra dabütün bir organını yenileme yeteneğiolan ender omurgalılardandır. Biliminsanları şimdi bu yeteneğin genetiktemelini anlamak amacıyla aksolotunalışılmadık derecede büyükgenomundan parçaların dizilişiniçıkarıyor.

Aksolot bir bakıma çok güçlü birhayvan. Bir bacağını keserseniz, busolungaçlı yaratık yeni bir bacakoluşturur. Kalbinin bir bölümünüdondurursanız, organ yeniden oluşur.Beyninin yarısını çıkarıp alın, altı aysonra yeni bir yarı oluştuğunugörürüsünüz. Kaliforniya’daki LaJolla’da bulunan Salk EnstitüsüBiyolojik Çalışmalar Bölümü’ndedoktora sonrası araştırmacı olarakçalışan Gerald Pao “Bu hayvana, onuöldürmek dışında ne yaparsanız yapıno kendini yeniler” diyor.

Bu olağanüstü yenilenme gücü Paove yine Salk Enstitüsü’nde çalışanarkadaşı Wei Zhu’da aksolotunDNA’sını inceleme düşüncesiniuyandırmış. Aksolot üzerinde yapılanonlarca yıllık araştırmaya karşın,genomuna ilişkin çok az şey biliniyor.Pao ve arkadaşları geçen yıl, merkeziAlmanya’daki Penzberg’de bulunanRoche Uygulamalı Bilimler’den birtrilyon bazlık gen dizilişi elde edincebu durum değişmeye başladı. Eldeveri olunca bilim insanları bu hayvanabenzersiz yeteneklerini veren genetikprogramı araştırabilir.

Aslında tüm hayvanlar bir dereceyekadar doku üretebiliyor. Örneğininsanlar kas, kemik ve sinirüretebiliyor. Ancak semenderleryetişkin olduktan sonra da tümorganlarını ve bacaklarını tümüyleyeniden üretebilen tek omurgalıhayvanlar. Bu hayvanlar birbacaklarını kaybettiklerinde, yaranınçevresindeki hücreler özellleşmişhallerini kaybediyor; yani onları kashücresi ya da kemik hücresi yapanözelliklerini yitiriyorlar. Bu hücrelerdaha sonra hücre bölünmesiyleçoğalarak bir organ filizine yaniblastomere dönüşüyor ve tıpkı normal

gelişme sürecinde olduğu gibibüyüyüp bir organ oluyor.

Bilim insanları, bu süreçte anahtarrol oynayan bazı moleküler işaretleribelirledi, ancak yenilenmenin altındayatan genetik plan hâlâ bilinmiyor.Araştırmacılar bu moleküler hileleriçözerek, hasar görmüş kalp ve beyindokularını yenilemeyi ve hatta belkide yeni organlar geliştirmeyi olanaklıkılmak üzere aynı süreci insanlarauygulamayı ümit ediyor.

Bilim insanları aksolotgenomundaki yenilenmeyigerçekleştiren bölümleri kısa süredebelirlemek amacıyla, organ filizioluşumunda ve büyümesinde büyükolasılıkla en etkili olan genlerindizilişini çıkardı. Yenilenme sürecindeen az 10.000 genin kopyalandığını

buldular. Bunlardan yaklaşık9000’inin benzeri insanlarda da vargibi görünüyor; ancak birkaç binibilinen genlere benzemiyor. Projedegörevli olan KentuckyÜniversitesi’nden biyolog Randal Voss“Bunlardan birçoğunun bu süreceyardımcı olmak üzere yalnızcasemenderlerde evrimleşen genler”olduğunu düşündüklerini söylüyor.

Araştırmacılar şimdi bu adaygenlerden bazılarının düzeylerinisaptamak için bir gen çipi yapmayıplanlıyor. Böylece bilim insanlarıgenlerin yenilenme sürecinde tamolarak hangi noktada etkin durumageldiğini belirleyebilecek. Ekip aynızamanda belirli genleri“susturmalarını” sağlayacakmoleküler araçlar da geliştiriyor. Busayede organ yenileme için yaşamsalönemi olan genleri tam olaraksaptayabilecekler.

Bilim insanları aksolot genomununrasgele parçalarının da dizilişiniçıkardı. Yaklaşık 30 milyar bazbulunan ve insan genomunun 10 katıbüyüklükte olan aksolot genomu enbüyük omurgalı genomlarından biri.Bilim insanlarının çoğu, fazladanDNA’nın işe yaramaz genlerden, yanigenlerin arasındaki uzun bazdizilerinden oluştuğununanlaşılacağını düşünüyordu. Ancak ilkbulgular çok şaşırtıcı. Voss “Genleröteki omurgalıların genlerindenortalama 5-10 kat daha büyük” diyorve ekliyor “Genomun gen içerenalanının iki milyar bazdan daha büyükolduğu tahmin ediliyor, ki bu bazıcanlılarının genomlarının tamamındandaha büyük”.

Fazladan DNA dizileri genleriniçinde yer alıyor ve genden proteinedönüşürken kesiliyorlar. Pao, buDNA’nın çoğunun bugüne kadarbaşka hiçbir organizmada görülmeyenyinelenen dizilerden oluştuğunusöylüyor. Ancak bu yinelenen dizilerinyenilenmeyi kolaylaştırıpkolaylaştırmadığı ya da aksolotunyaşam döngüsünde başka bir rolüolup olmadığı daha tam olarak bellideğil.

Yanıtlanmayı bekleyen kilitsorulardan biri aksolotunyenilenmesini sağlayan benzersizgenetik özelliklerinin olup olmadığı vetüm hayvanlarda doğuştan buyeteneğin olup olmadığı. Irvine’dekiKaliforniya Üniversitesi’nden biyologDavid Gardiner “Eğer yalnızcaaksolotta bulunan tümüyle eşsiz birgenle karşılaşırsak, bu yenilenmeyigerçekten zorlaştırır” diyor. Gardiner,yenilenmenin memelilere özgü henüzkeşfedilmemiş temel bir yetenektenkaynaklandığını ve bu yeteneğingenetik bir “dürtme” ilecanlandırılabileceğini düşünmeyiyeğliyor. “Kollarımızdaki dokununbüyük bölümü kendini yeniler amakol kendini yenilemiyor” diyor. “Eksikolan, bütünleşmiş bir yapı elde etmekiçin gereken tepkinin nasıl koordineedileceğidir."

Seçi l Güvenç Heper

http://www.technologyreview.com/Biotech/21265/?a=f

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 15

BiLiMveTEKNiK Ekim 200816

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

LHC, 2009 BaharındaYeniden Çalışacak

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda(LHC) helyum kaçağı yüzündenortaya çıkan arızanın hemen ardındanCERN’de konuyla ilgili bir incelemebaşlatılmıştı. İncelemenin ortayakoyduğu ilk sonuç, kaçağahızlandırıcının mıknatıslarındanikisinin arasındaki hatalı elektrikbağlantısının neden olduğu.

Olayın tam olarak anlaşılmasındanönce çarpıştırıcıda kaçağın olduğubölgenin oda sıcaklığına getirilmesi vesöz konusu mıknatısların da incelemeiçin açılması gerekiyor. Bu da 3-4hafta sürecek bir iş. Konununayrıntıları ancak o incelemetamamlandıktan sonra ortaya çıkacak.

CERN Genel Direktörü RobertAymar “LHC’nin 10 Eylül’deki başarılıaçılışının hemen ardından gelen buolay, hepimiz için tam bir psikolojikdarbe oldu. Bununla birlikte LHC’ninbaşarılı bir şekilde devreye alınması

da yalnızca yıllar süren zorlu birhazırlığın değil, onun yanındahızlandırıcı kompleksini yapanların veçalıştıranların yeteneğinin de güzelbir kanıtı oldu. Bu sorunun daüstesinden aynı titizlik ve beceriylegeleceğimizden hiç kuşkum yok.”diyor.

ABD’de Fermilab’daki dünyanın ilkbüyük ölçekli süperiletkenhızlandırıcısı Tevatron’un işletmeyealınmasında yer alan Peter Limon“LHC çok karmaşık bir aygıt. Boyutolarak büyük olmasının yanındabirçok alanda teknolojinin sınırlarınıda zorluyor. Böyle makinelerdeözellikle ilk başlarda çalışmayı, kısa yada uzun süreli durduran olaylar hepolur” diyor.

CERN yetkilileri kendilerine destekolan benzeri sözleri aralarındaAlmanya’daki DESY’nin (1992-2007yılları arasında çalışan HERA adlısüperiletken çarpıştırıcının olduğuyer) de bulunduğu birkaçlaboratuvarın yetkililerinden dahaduymuş. DESY Direktörü Albrecht

Wagner “LHC’nin devreye alınmasınıDESY’de büyük bir heyecanla izledik.İlk günkü başarısından da çoketkilendik. CERN’dekiarkadaşlarımızın sorunu hızlaçözeceğinden eminiz. Biz deelimizden geldiğince onlara destekolmayı sürdüreceğiz.” diyor.

İnceleme ve onarım için gerekenzaman, LHC’nin CERN’deki zorunlukış bakım döneminden önce yenidençalıştırılmasını engelleyecek. Budurumda çarpıştırıcının yenidençalıştırılması en erken 2009 baharınınbaşlarında gerçekleşecek.

Çağlar Sunay

http://press.web.cern.ch/press/PressReleases/Releases2008/PR10.

08E.html

Yeryüzünün En EskiKayaları Bulundu

Kanada’nın Hudson Körfezi kıyıla-rındaki yaklaşık 10 km2lik bir bazalt(volkanik kaya) bölgesindeki bir dipkaya sahasında yeryüzünün bilinenen eski kayaları bulundu. Nuvvuagit-tuk yYeşiltaş Kuşağı denen bölgedebulunan kayaların rengi pembemsikahverengi. Bilim insanlarının hesabı-na göre bu kayalar 4,28 milyar yıl ön-ce (gezegenin oluşumundan hemensonra) oluşmuş. Jeokimyacılar bulu-nan kayaların yaşını belirlemek içinkayaların içeriğindeki samaryum veneodimyum elementlerini analiz ettik-leri, izotoplu tarihlendirme yönteminebaşvurmuş. Bulunan bu ka-yalardan önce dünyanın eneski kayaları Kanada’nınkuzeybatısında bulunmuşolan 4,03 milyar yaşındakikayalardı.

Kanada’nın Montrealkentindeki McGill Üniversi-tesi’nden Jonathan O’Ne-il’e göre bu kayalar büyük

olasılıkla Güneş Sistemi’nin doğuşu-nun hemen ardından Dünya’nın yüze-yinin soğumasıyla oluşan ilk yerkabu-ğunun kalıntıları. O’Neil “Belki de bugezegenimizin ilk (orijinal) yerkabu-ğu; ve ondan önce sabit bir kabuk hiçoluşamamıştı. Bu, yanıt bekleyen zorve önemli bir soru.” diyor.

Bilim insanları bu kayalarınüzerinde çalışmanın, gezegenimizinoluştuğu ilk dönemlerde neyebenzediğine ilişkin önemli ipuçları

verebileceğini düşünüyor.Dünya, Güneş Sistemiylebirlikte 4,57 milyar yılönce oluşmuştu. Bulunankayalar da bu tarihtenyaklaşık 290 milyon yılsonra oluşmuş.

Bazı bilim insanlarıkayaların taşıdığı kimi

özelliklerin, o dönemde bileyeryüzünde su bulunduğunugösterdiğini düşünüyor.Okyanusların ilk olarak ne zamanortaya çıktığı, suyun yeryüzünde mioluştuğu yoksa Dünya’ya çarpankuyrukluyıldızlarca mı getirildiği gibikonularda bilim dünyasında hâlâciddi tartışmalar var.

Bulunan kayaların doğası,oluştukları dönemin sıcaklığınailişkin de ipuçları veriyor. Büyükolasılıkla gezegenimiz oluştuğundatam bir kaynayan kazan gibiydi. Amaçok kısa bir süre sonra günümüzdençok da sıcak olmayan bir dereceyekadar soğudu.

Bilim insanları çok merak ettiğibir konu da yeryüzünde yaşamın nezaman ortaya çıktığı. Dünya’daki ilkyaşam biçiminin bakteri olduğudüşünülüyor. Ne yazık ki bulunankayalarda yapılan incelemelerde, odönemde yaşamın olduğunu gösterendoğrudan bir kanıt görülememiş.

Çağlar Sunay

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/7639024.stm

http://www.msnbc.msn.com/id/26890176/

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 16

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 17

B ‹ L ‹ M V E T E K N L O J ‹ H A B E R L E R ‹

Geleceğin Biyoyakıtı: Alg

Algler, fotosentez yoluyla karbondioksiti ve güneş ışığını çok etkin birşekilde enerjiye dönüştüren ve busüreçte de yağ üreten küçük birerbiyolojik fabrikadır. Öyle ki bir güniçinde ağırlıklarını 3-4 katınaçıkarabilirler. ABD Enerjibakanlığı’na göre bu miktar yaklaşık4000 m2’lik bir alandaki soyafasulyesinden elde edilen yağdan 30kat çok. Alglerden elde edilen yağ,tıpkı soya yağı gibi, dizel motorlardadoğrudan yakıt olarak kullanılabilirve arıtılarak biyoyakıta dadönüştürülebilir.

ABD’deki VirginiaÜniversitesi’nden araştırmacılarınalglerin salgıladığı yağ miktarınıbüyük ölçüde artırmak için bir planıvar. Bu plana göre algleri karbondioksit (başlıca sera gazı) ve lağımsuyu gibi organik malzemelerlebesleyecekler. Bu sayede alglerkendiliğinden biyoyakıt üretebilecekve çevre temizliğine katkıdabulunacak. Alternatif yakıtlardünyasında, belki de tatlı su algindendaha çevreci bir şey yok. VirginiaÜniversitesi’nden, disiplinlerarasıaraştırma grubunun üyesi LisaColosi’nin yaptığı açıklamaya görebiyoyakıt olarak alglerin üzerindeyapılan ve hâlâ da sürenaraştırmalarda, algler doğalortamlarına benzer bir ortamdaincelendi. Suda ve asıl olarakatmosferden aldıkları karbon dioksitve güneş ışığı gibi doğal girdilerlebeslenerek büyümeye bırakıldılar. Buyaklaşım daha az yağ salgılanmasına -algin ağırlığının yaklaşık yüzde birikadar- yol açtı. Colosi, VirginiaÜniversitesi ekibinin, algler daha çokkarbon dioksit ve organik maddeylebeslenirse, üretilen yağ miktarınınalgin ağırlığının yüzde kırkı kadarartabileceği yolunda bir hipoteziolduğunu söylüyor.

Alglerin aldığı karbon dioksit yada işlenmemiş katı atık miktarınınartırılmasıyla daha çok geliştiğininkanıtlanması, endüstride ekolojikkullanım olanaklarını kanıtlayacak.

Yani katıları işlemenin çok pahalıolduğu atık suların işlenmesineyardımcı olmak ve karbon dioksitsalımını azaltmak. Colosi“Endüstriyel ekolojinin temel ilkesi,atıklarımızı yararlı bir şeyler elde

edebilmek için kullanmaya çalışmak.”diyor. Bu araştırma tam da biyoyakıtolarak alglerin kullanılmasınınsağlayacağı yararı gösterecek.

Ece Alat

http://www.virginia.edu/uvatoday/newsRelease.php?id=5985

haberlerE+:Layout 1 28.09.2008 18:30 Page 17

ABD’de Cambridge’deki HelicosBio Sciences ofisinin köşesindeki devbir buzdolabına benzeyen makineninön yüzündeki ekranda şu geri sayım ya-nıp sönüyor: İçerideki DNA’nın tama-mının dizi analizinin bitmesine 10 gün,5 saat ve 51 dakika kaldı. Tüpler, la-zerler ve kimyasal maddelerin karma-şık bir konfigürasyonundan oluşanyüksek kapasiteli bu aygıtın, her birine25 mikroakışkan kanal tutturulmuş ikilevhası var. Her kanal ayrı bir DNA ör-neğini tutup ‘dizi analizi’ yapabiliyor.Makine, örneklerin dizi analizini aynıanda yürüterek yalnızca bir saat içinde1,3 milyar baz (bir DNA iplikçiğindekibasamakları oluşturan ve A, C, T ve Golarak bilinen bazlar) okuyabiliyor. He-liScope olarak adlandırılan makine, tekbir iplikçik dizisini daha önce görülme-miş bir hızda doğrudan okuyan ilk ti-cari aygıt. Stanford Üniversitesi’nde bi-yomühendis olarak görev yapan ve2003’te kurulan şirketin kurucuların-

dan biri olan Stephen Quake “AslındaHelicos temel olarak dünyanın en hızlıdizi analizi yapan aygıtını üretti.” diyor.“Makinenin tüm bir diziyi rakip sistem-lerden daha hızlı üretip üretemeyeceğidaha çok kesin değil. Bununla birlikte(dizi analizi makinesinden elde edilenverilerin hâlâ analiz edilmesi ve birbiri-ne eklenmesi gerekiyor -ki bu da he-saplama gerektiren yoğun bir iş) Quakebu aygıtın “tümüyle yeni araştırmaalanları” açtığını söylüyor. Bu yılın baş-larında tanıtılan HeliScope dizi analizi-nin daha hızlı ve daha ucuza yapılabil-mesi için teknoloji üretme yarışına gir-di. İnsan Genomu Projesi’nin ilk tasla-ğı için harcanan para 300 milyon do-larken son yıllarda insan genomunundizi analizinin fiyatı 100.000 dolardandaha aşağılara düştü. Dizi analizininucuza yapılabilmesi, hastalık teşhisin-den tutun da, biyoyakıt ve ilaç yapımıiçin mikrop üretilmesine olanak vere-cek araştırmalara varıncaya kadar ne-

redeyse sınırsız uygulama alanı açıyor.Şu anda kullanımda olan öteki gelişmişdizi analizi teknolojilerinde, örneğin Il-lumina, Applied Biosystems ve 454Life Sciences’ın aygıtlarında dizi anali-zi yapılacak DNA’nın çoğaltılması ya dabirçok kez kopyalanması gerekiyor.Sonra kopyalar her bir DNA harfininkonumunu gösteren floresan sinyalle-rini saptamayı kolaylaştırmak için eş za-manlı olarak okunuyor. Tek molekülündizi analizindeyse kopyalama aşamasıatlanıyor; bu da tek bir dizi analizi de-neyinde daha çok biricik örneğin ince-lenebileceği anlamına geliyor. Bununyanı sıra tek molekül dizi analizi bizegenomun daha bütünsel bir fotoğrafınıverebilir. Çünkü DNA çoğaltıldığındabazı diziler öteki dizilerden daha başa-rılı bir şekilde kopyalanır. Bu nedenlede bunların son dizide yer alması olası-lığı daha yüksektir. Aynı şekilde, kop-yalanmadıkları için bazı az rastlanangenetik mutasyonlar da fark edilmeye-

BiLiMveTEKNiK Ekim 200818

Tek DNA Molekülünün

Dizi Analizi

DNAdiziAnaliz:Layout 1 28.09.2008 18:12 Page 18

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 19

bilir. St. Louis’de Washington Üniver-sitesi’ndeki Genome Center’ın müdüryardımcısı Elaine R. Mardis “Sonundayalnızca tek bir DNA ipliğini alıp dizianalizini doğrudan yapabiliyorsanız, bubüyük bir avantajdır.” diyor. UykusuzGeceler HeliScope ile dizi analizi yapı-lacak DNA önce yaklaşık 200 baz uzun-luğunda kısa parçalara bölünüyor veözel bir cam plaka şeklindeki bir akışhücresine enjekte ediliyor. Akış hücre-si, yüzen parçaları tutup sabitlemekiçin tasarlanmış küçük, ince DNA par-çalarıyla kaplanıyor. Sabitlenip hare-ketsiz duruma getirilen DNA parçalarıfloresan işaretleme yöntemiyle etiketle-niyor. Böylece floresan mikroskop al-tında konumları bir kamerayla kayde-dilebiliyor. Tek dizi analizi deneyindeyaklaşık bir milyar DNA parçası analizedilebilirken bu sayı başka aygıtlarda400.000 ile 50 milyon arasında kalıyor.Sonra akış hücresi 181,5 kg ağırlığın-daki Vermont granitinin içine yerleşti-rilmiş mikroskobun olduğu HeliSco-pe’a konuyor. Bu ağırlık, aletin algıla-ması gereken sinyallerle karışabilecekher türlü titreşimi engelliyor. Mikros-kobun çevresinde karmaşık bir optiksistem ve tüpler var. Bu haliyle aygıtiçinde özel olarak üretilmiş kimyasalmaddeler olan şişelerle dolu minyatürbir buzdolabına benziyor. Bilim insan-larından biri makineyi çalıştırdığında,sıvıların koreografisi hassasiyetle ha-zırlanmış dansı başlıyor. DNA polime-raz olarak adlandırılan bir enzim ve flo-resan işaretleme yöntemiyle işaretlen-miş tek bir baz tipi -diyelim ki A- hüc-renin içine akıyor. Enzim, A’ların ör-neklerdeki iplikçiklerin tamamlayıcısıolarak büyüyen DNA iplikçiklerindekiyerlerini almasını sağlıyor. (Dört bazınher biri öteki bazlardan yalnızca biriy-le eşleşebilir, bu ne-denle iplikçiğe ekle-nen A’nın karşısındaT, C’nin karşısındada G olmak zorunda-dır.) Floresan işaret-leme yöntemiyle eti-ketlenmiş baz yenibir iplikçiğe katıldı-ğında HeliScope’unkamerası bu bazınyaydığı ışığı algılıyor.Helicos’un başkanıSteve Lombardi “Gö-rüntüleyici, tek bir

DNA iplikçiğine tek bir bazın katılma-sından kaynaklanan 200 nanometrelikbir ışık konisinden oluşan bir izi bu-lur.” diyor. Öteki gelişmiş dizi analiziyöntemleri de sentez yoluyla dizi anali-zi olarak bilinen benzer bir yaklaşımkullanır. Ama bu teknolojileri kullananaygıtlardan farklı olarak HeliScope bü-yüyen DNA iplikçiğinin üzerindeki ye-rini alan büyütülmemiş tek bir bazınfloresan sinyalini ayırt edebiliyor. He-liScope her saniye çok büyük miktardaham veri üretiyor. İki akış hücresineyüklenebilecek DNA’nın tamamınınokunması ve kullanılmaya değer bir di-zinin 20 milyar bazını üretebilecek birdizi analizi -hücre başına 400 milyonDNA iplikçiği- beş ile on gün arasındabir süre alıyor. Bilim insanları makine-yi yüklüyor, üzerindeki bir düğmeye ba-sıyor ve ofisten çıkıyor. Ama akılları di-zi analizi işlemine takılanlar makineninilerleme durumunu kontrol etmek içingecenin bir yarısı İnternet’i kullanabili-yor -ki bu da Helicos’ta sık görülen birolay. HeliScope floresan fotoğraflarıoluşturduktan sonra bir veri işleme

merkezi bunları harflerden oluşan ip-liklere dönüştürüyor. Daha uzun bir di-zi elde etmek için yazılım bu parçalarıbirbirine ekliyor.

Kayıp Mutasyonlar Science’ta bu yı-lın başlarında yayımlanan bir makale-de, bilim insanları M13 virüsünün ge-nom dizi analizini yapmak için HeliS-cope’u kullandıklarını bildirmişlerdi.Bu, bütün bir genom dizisinin okun-ması ve bir araya getirilmesi için tek birmolekülün kullanılabileceğini gösterenönemli bir kanıttır. (M13 virüsünün ge-nomu küçüktür -yaklaşık 7000 baz çif-ti uzunluğunda- yani insan genomununmilyonda biri büyüklüğündedir.) Buteknoloji o kadar yeni ki hangi uygula-malara uygun olduğu daha net değil.Ama bazı bilim insanları tek molekülündizi analizinin, genetik varyasyonlarınhastalıklara nasıl bir katkıda bulundu-ğunun anlaşılması açısından özellikleönemli olduğunu düşünüyor. Ne de ol-sa, hastalıkla ilişkili az rastlanan bazımutasyonlar daha önceki genom çalış-malarında büyütme aşamasında kopya-lanmadıkları için gözden kaçmış olabi-lir. Dizi analizi tepkimelerinin hızını ar-tırabilecek ve bir akış hücresine dahaçok DNA parçasının sabitlenmesine ola-nak sağlayacak kimyasal gelişmelerinyapılabilmesi için Helicos hâlâ geliştir-diği yöntem üzerinde çalışıyor. Şirketbu alandaki öteki büyük oyuncularlabirlikte 1000 dolara bütün bir genomdizisi elde etmeyi ümit ediyor. Bu ba-şarı tıpta tümüyle yeni bir başlangıçolacak: Herkesin kendi genom bilgisi-ne ulaşma olanağı olacak.

Esra Tok

http://www.technologyreview.com/Biotech/20947/?a=f

DNAdiziAnaliz:Layout 1 28.09.2008 18:12 Page 19

BiLiMveTEKNiK Ekim 200820

2. Uluslararası Özel Eğitimve Otizm Sempozyumu

Bu yıl ikincisi düzenlenecek olan İzmirUluslararası Özel Eğitim ve OtizmSempozyumu, Ege Üniversitesi EdebiyatFakültesi Psikoloji Bölümü ve Tıp FakültesiÇocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı ile ODER'in(Otistik Çocukları Koruma ve YönlendirmeDerneği) işbirliği çerçevesinde 23 -25 Ekim2008 tarihleri arasında Altınyunus Hotel –Çeşme / İZMİR'de gerçekleştirilecek.

Sempozyumda, otistik özellikleri olan bi-reylerin tanı, tedavi ve eğitim sürecinde yeralan yaklaşımlar, uygulamalar ve alandakigelişmeler üzerinde durulacak. Ayrıca buçocukların ailelerinin karşılaştığı sorunlar,sorunlara ilişkin çözüm yolları ve ailelerineğitimdeki rolleri ile ilgili konulara yer veri-lecek.

Sempozyumda, aileler, farklı alanlardanakademisyenler, uzmanlar, özel eğitimcilerve diğer ilgililer arasında bilgi alışverişi veişbirliğinin sağlanması ve konunun önemi-nin kamuoyuna duyurularak toplumsal du-yarlılığın arttırılması hedefleniyor.

II. Uluslararası DemiryoluSempozyumu

II. Uluslararası Demiryolu Sempozyumu15-17 Ekim 2008 tarihleri arasındaİstanbul'da düzenleniyor. Sempozyum kap-samında düzenlenecek demiryolu sergisi15-17 Ekim 2008 tarihleri arasındaHaydarpasa Garı’nda izlenebilecek.

Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.irsturkey.org

Türkiye Biyoetik Derneği V. Tıbbi Etik Kongresi

V. Tıbbi Etik Kongresi, Türkiye BiyoetikDerneği tarafından “Tıp EtiğindenBiyoetiğe” başlığı altında 13–15 Kasım2008 tarihlerinde Ankara Üniversitesi TıpFakültesi Morfoloji Kampüsü’nde yapılacak.

Kongreye, yurt dışından sağlık etiği,araştırma etiği ve felsefesi konularında ken-dilerini eserleri ile kanıtlamış yabancı aka-demisyenler de davet edilmiş. Ayrıca top-lantıda, bu disiplinlerde yıllardır çalışan,çok sayıda asistan ve öğrenci yetiştirmiş,kürsü kuruculuğu yapmış alanlarının lideriözelliğindeki bilim insanları konferanslarverecek. Ek olarak serbest bildirilerle konu-lar çok yönlü ve disiplinler arası perspektif-le tartışmaya açılacak. Ayrıntılı bilgi için: Düzenleme Kurulu ÜyesiVeteriner Hekim, Savaş Volkan GENÇ[email protected]

VIII. Ulusal Ekoloji ve CevreKongresi

"Ekoloji veÇevre" konula-rındaki çaba yanısıra özgün araş-tırma ve derlemegibi çalismalarin“Sürdüdülebilir Yaşam”�ana teması altındabilim çevreleri ve ilgililer arasında paylaşıl-ması ve tartışılması amaçlanan UlusalEkoloji ve Cevre Kongresi'nin 8'incisi, 20-23 Ekim 2008 tarihlerinde KKTC’de düzen-leniyor. Türkiye Biyologlar Derneği (İzmirŞubesi), Kıbrıs Türk Biyologlar DoğayıAraştırma ve Koruma Derneği ile YakınDoğu Üniversitesi'nin birlikteğinde düzenle-nen kongre ile ilgili ayrıntılı bilgiyi aşağıda-ki adresten alabilirsiniz. http://www.ekolojicevre.turkiyebiyologlardernegi.org.tr/8.kongre.ht

ml

Buluş Şenliği 2008Teleferik Yarışı

JPL-NASA mühendislerinin 1998’den be-ri her yıl kendi bünyesinde bir eğlence vesosyal etkinlik olarak düzenlediği fakatGüney Kaliforniya’daki orta dereceli okulla-rın katılımına da açık olarak yapılan“Invention Challenge” adlı yarışma, aynıformat ve takvimle Buluş Şenliği adıylaİstanbul’da yapılacak (www.bulus.ws).

Bu yarışma Türkiye’de JPL’deki yarışma

düzenleyicilerinin izin ve teşviğiyle düzenle-niyor. Buluş şenliği ABD’deki yarışmayla eşzamanlı olarak yapılıyor.

İstanbul Buluş Şenliği yarışması beşinci-sinin adı “Teleferik Yarışı”.

Yarışma 13 Aralık Cumartesi günü saat10’da Yeditepe Üniversitesi MühendislikFakültesi binasının avlusunda yapılacak.

Yarışma okullar ve hobiciler olmak üze-re iki kategoride yapılacak. Okullar katego-risinde tüm lise ve dengi okullar, hobicilerkategorisindeyse herkes yarışmaya katılabi-lecek.

Yarışmanın konusu, gerilmiş 5 metrelikçelik tel parkurda hareket edip çıktığı nok-taya en hızlı dönecek bir cihaz yani bir “te-leferik” tasarımının yapımı. Parkuru en ça-buk tamamlayan aracı tasarlayan ekip birin-ci olacak. Gergi teli düzeneği şenlik düzen-leyicileri tarafından hazırlanacak, yarışma-cılar yalnızca kendi buluşları olan tel üze-rinde hareket edecek cihazı, yani “teleferi-ği” yapacaklar.

Yarışmada her iki kategori birincilerinebirer diz üstü bilgisayar, derece alanlara ku-pa, en yaratıcı, en sıra dışı, en artistik, enküçük ve en hafif tasarımlara plaket, tümkatılımcılara ve okullarına katılım sertifika-sı verilecek.Yarışmayla ilgili ayrıntılı bilgi: www.bulus.ws adresinden alınabilir.Sorular için Tamer Kaplan0216 4201882 dahili [email protected]

N E R E D E N E V A R ?

D u r a n A k c a

neredeNevarY+:Layout 1 28.09.2008 18:33 Page 20

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 21

Yazılım Kalitesi ve YazılımGeliştirme AraçlarıSempozyumu

Hava Harp Okulu tarafından düzenlenenYazılım Kalitesi ve Yazılım GeliştirmeAraçları Sempozyumu, 9-10 Ekim 2008 ta-rihleri arasında İstanbul Kültür Üniversite-si’nde gerçekleştirilecek.

Sempozyum, yazılım mühendisliği ala-nında; kalite deneyimlerini, çözümlerini, ya-zılım kalite ölçütlerini tartışmak ve paylaş-mak için akademisyenleri, meslek kuruluşla-rını, kamu kuruluşlarını ve özel sektör tem-silcilerini bir araya getirmeyi amaçlıyor.Yazılım kalitesini artırmaya yönelik otoma-tik sınama yazılımlarının ve bilgisayar des-tekli yazılım mühendisliği araçlarının kulla-nım örneklerinin inceleneceği sempozyum-la, akademik ve endüstriyel çalışmaların birarada sunulması ve ülke çapında kullanılankalite ölçütleri durum tespiti yapılmasıplanlanmakta. Ülkemizde ve dünyada yazı-lım mühendisliği alanında kalite ve yazılımgeliştirme araçları konularında gelinen nok-taların ve gelişmelerin tartışılacağı YKGS2008’de, ülkemizin bu alanda ulusal bir he-def için planlama yapmasına katkı sağlan-ması hedefleniyor.

2009 Yılı TÜBİTAK ÖdülleriAday Başvuru, Öneri SüreciBaşladı

2009 Yılı TÜBİTAK Bilim, Hizmet,Teşvik Ödülleri ve TÜBİTAK Özel Ödülü ileTÜBİTAK-TWAS Teşvik Ödülü için aday baş-vuruları ya da önerileri 31 Aralık 2008Çarşamba günü, çalışma saati bitimine ka-dar kabul edilecek. TÜBİTAK Bilim, Hizmet,Teşvik Ödülleri ve TÜBİTAK Özel Ödülü içinSosyal ve Beşeri Bilimler mensupları dabaşvurabiliyor ya da aday gösterilebiliyor.TÜBİTAK-TWAS Teşvik Ödülü ise 2009 yı-lında biyoloji alanında verilecek.Ayrıntılıbilgi ve iletişim için:TÜBİTAK Bilim Kurulu SekreteryasıAtatürk Bulvarı No:221 06100 Kavaklıdere/AnkaraTel: 0.312.426 02 38Faks: 0.312. 427 26 72e-posta: [email protected]

TÜBİTAK, Türkiye’de bilime olan ilgininartırılmasında bilim merkezlerinin önemi-nin kavranması ve bu merkezlerin yurt ge-nelinde yaygınlaşmasını sağlamak amacıy-la, 27 Mart 2008 tarihinde "Bilim MerkeziKurulması Çağrısı" yayınladı. Yapılan de-ğerlendirme sonucunda Konya BüyükşehirBelediyesi, tüm inceleme kriterlerinde pro-jesiyle öne çıkarak, TÜBİTAK desteğiyleTürkiye’nin birçok ilinde kurulması planla-nan Bilim Merkezleri’nden ilkine ev sahip-liği hakkı kazandı.

Bu destek kapsamında, Konya’da 2000m2 kapalı sergi alanına sahip bir bilim mer-

kezi kurulacak. TÜBİTAK, bilim merkezininkavramsal tasarımı, içeriğinde yer alacaktemel ögelerin (sergiler, atölye ve etkinlik-ler vb.) belirlenmesi ve temin edilmesi, bi-lim merkezi yönetim ve işletme modelininkurulması, projenin izlenmesi ve bilim mer-kezi kurulduktan sonra işletmenin denet-lenmesini üstlenecek. Proje Yürütücüsü ku-rum Konya Büyükşehir Belediyesi ise, bina-ların ve kapalı alanların, çevre düzenleme-siyle birlikte projelendirilmesi, inşa edilme-si, atölye çalışmaları ve diğer etkinlikleringerçekleştirilmesi, bilim merkezinin işletil-mesinden sorumlu olacak.

TÜBİTAK’ın Türkiye’de bilim merkezle-rini kurma ve yaygınlaştırma amacı doğ-rultusunda desteklenmesine karar verilenve Konya’da kurulacak olan bilim merkeziiçin 17 Eylül 2008 tarihinde TÜBİTAK’tabir kavram geliştirme toplantısı yapıldı.Toplantıya; TÜBİTAK, TÜBİTAK MarmaraAraştırma Merkezi ve Enstitüleri, KonyaBüyükşehir Belediyesi, Konya Valiliği,Konya Sanayi Odası, Konya OrganizeSanayi Bölgesi, Selçuk Üniversitesi ve di-ğer birçok kurum ve üniversiteden davetli-ler katıldı.

Kavram geliştirme toplantısına arala-rında kamu yöneticileri, sanayiciler, akade-misyenler, araştırmacılar, öğrenciler ve bi-lim merkezi profesyonelleri gibi farklı pro-fillere sahip davetliler katıldı.

Çalıştayla ilgili olarak TÜBİTAKBaşkanı Prof. Dr. Nüket YETİŞ,TÜBİTAK’ta yürütülen birçok program vefaaliyette Türkiye’deki ilgili paydaşlarıngörüşleri alınarak ortak akılın oluşturuldu-ğuna, bu sayede TÜBİTAK’ın verdiği hiz-metler ve kurduğu sistemlerin hedef kitle-nin ihtiyaçlarına en uygun hale getirildiği-ne dikkat çekti. Prof. Dr. YETİŞ konuşma-sında ayrıca, destek programlarının geliş-

tirilmesindeki en önemli unsurun bu hiz-metlerden faydalanacak ve hizmetleri yürü-tecek kişilerin beklentilerinin tam olarakkarşılanması ve en etkin çözümlerin uygu-lanması olduğunu, bu kapsamda Konya’dakurulacak olan Bilim Merkezi’nin de ihti-yaçları ve beklentileri en iyi şekilde karşı-laması için bu çalıştayın gerçekleştirildiği-ni belirtti.

Çalıştayda katılımcıların; bilim merkeziziyaretçilerinin merakını uyandırabilecekkonuların seçimi, Konya’ya özgü konularınbelirlenmesi, bilim merkezinin güncelliği-nin korunabilmesi, tanıtımının yapılmasıve bilim merkezlerinden mümkün olduğun-ca çok kişinin yararlanabilmesi için neleryapılabileceği, binanın mimarisi ve bilimmerkezinin nasıl bir kitleyi hedeflemesi ge-rektiği konularında fikirleri alındı.

Kurulacak olan bilim merkezinde genelolarak ziyaretçilerde merak uyandıracaktemel bilimsel konulara, ülkemiz ve dünyaiçin önemli güncel konulara ve bunlara ekolarak sadece Konya’ya özgü unsurlara yerverilmesi arzu ediliyor. Bu çalıştay sonu-cunda hazırlanacak olan raporun bilimmerkezinin kavramsal tasarımına temeloluşturması planlanıyor.

Bilim Merkezi için Kavram Geliştirme Toplantısı Yapıldı

TÜBİTAK Destekli İlk Bilim Merkezi Konya’da Kurulacak

neredeNevarY+:Layout 1 28.09.2008 18:33 Page 21

Teknoloji adımları

BiLiMveTEKNiK Ekim 200822

Günümüzde tırmanış malzemeleri daha hafif, daha ucuzve daha dayanıklı. Bu sayede tırmanış da dağcılara dahaçok heyecan veriyor. İşte, son model malzemelerdenbirkaçı.1) Zeal Optics GözlükSaatte 160 km hızla esen rüzgârı bir yana Everest karkörlüğüne yol açmasıyla da ünlü. Zeal Optics şirketidağda kullanılan koruyucu güneş gözlüklerinde ilk kez2003’te polarize edilmiş fotokromatik (ışık altında renkdeğiştirebilen) cam kullandı. Bu yeni gözlükte kullanılanküresel polarize fotokromatik sayesinde çevreyi daha iyigörebilmeyi sağlayan küresel camlar tasarlanabildi. Bukarışım sayesinde her koşulda neredeyse kusursuz birgörüş sağlanırken kornea zarar görmekten ve dağcılar dauçurum kenarlarında yanlış adım atmaktan korunmuşoluyor. Gözlüğün fiyatı 200 $.2) Spot İleticiBir düğmeye basmanızla Spot İletici, GPS (KüreselKonumlandırma Sistemi) uydularından gelen koordinatbilgilerini alıp Spot Web sitenize yolluyor. Böyleceanneniz sizi Google Maps adlı web sitesinde izleyebiliyor.Bir buz duvarında asılı mı kaldınız? Hemen ilgilileri arayıphaber verebiliyorsunuz (ama yine de Spot’undoğruluğunun şaşabileceği 6500 m üzerinde tehlikelihareketlerden kaçınmakta yarar var). Fiyatı 170 $.3) Buz Kazması

Cobra karbon lifli testere dişli buz kazmasını sunar.

Değişebilen başlık tasarımı, tırmanıcıya buzu yarmak için

keser ya da sikke çakmak için çekiç olanağı sunuyor. 600

g ağırlığındaki kazmanın fiyatı 300 $.

El i f Yı lmaz

http://www.wired.com/techbiz/media/magazine/16-

09/st_15everest

Bilgisayar destekli yeni saptama sistemi göğüs kanserindeerken tanı olasılığını artırıyor. Sistem sayısal mamografiaracılığıyla topladığı görüntüleri çözümlemek için örüntütanıma algoritmalarını kullanıyor. Radyoloji uzmanlarınınilk muayenede gözden kaçırabileceği kuşkulu noktalarsistemde belirginleştiriliyor. Böylece doktorun filmleriyeniden gözden geçirmesi ve gerekli görürse, yeni testleristemesi sağlanıyor. Üretici şirket iCAD’e göre sistem,tedavi edilebilir kanserlerin %72’sini mamografi aygıtınıntek başına saptayacağından ortalama 15 ay öncesaptayabiliyor.

El i f Yı lmazhttp://www.technologyreview.com/Biotech/21281/

Okyanustaki gelgitakıntısından eldeettiği enerjiyielektrik enerjisineçeviren ilk ticarijeneratör bu yazKuzey İrlanda’yaenerji sağlamayabaşladı. Belfastyakınlarında küçükbir körfezde kurulanjeneratörün işleyeşi bir rüzgâr türbininkine benziyor:Büyük kanatları gelgit kuvvetiyle dönüyor. Kanatlarınakımla karşılaştığı açı değiştirilebiliyor. Küçükdöndürmeler üzerindeki kuvveti azaltarak türbininzarar görmesini engellerken kanadı 180˚ döndürmektürbinin her iki yönden de akıntıyı yakalamasınısağlıyor.

El i f Yı lmaz

http://www.technologyreview.com/Energy/21279/

Zirve Performansı için TeknolojikYenilikler

Daha DuyarlıFilmler

ilk GelgitJeneratörü

teknoadim+:Layout 1 28.09.2008 18:07 Page 22

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 23

Yolculuklarda, özellikle de şebeke elektriğineerişemediğimiz kamp alanlarında yaşanan en büyüksıkıntı, elektronik aygıtların enerji sorunudur. İşte,Voltaic adlı bir şirket buna bir çözüm olarak üzerindegüneş panelleri bulunan çantalar üretiyor. Sırtçantasından omuz askılı çantalara kadar değişikmodelleri bulunan bu çantalar, 14,7 watt’a kadar enerjiüretebiliyor. Bu, bir dizüstü bilgisayarı bile şarj etmekiçin yeterli bir güç. Daha küçük çantalar biraz dahadüşük güç üretse de onların en küçüğü bile bir iPod’uyaklaşık üç saatte şarj edebiliyor. Voltaic çantalar, birer bataryayla birlikte geliyor.Böylece Güneş panelleri başka bir aygıta bağlıolmadığında bu bataryalar şarj ediliyor. Bunlar daGüneş’in gökyüzünde olmadığı zamanlarda yedek güçkaynağı olarak kullanılabiliyor. Çantanın şarj edilecek aygıtlarla bağlantısı, yineçantanın içinde bulunan çeşitli fişlerle sağlanıyor. Bufişler birçok cep telefonu, mp3 çalar ve bilgisayarlauyumlu.

Alp AkoğluKaynak: www.voltaicsystems.com

ABD’li bir bisiklet üreticisi Craig Calfee, bisikletkadrolarını tarlada, su ve günışığıyla “yetiştiriyor”.Kaliforniya’daki Santa Cruz kentinde bu işi yapan Calfee,büyüme aşamasındaki bambuların biraz çabayla istenenşekle sokulabildiğini ve sağlamlıklarının artırılabildiğinibelirtiyor.Calfee’ye göre bambu, bisiklet kadrosu ve parçaları içinideal bir malzeme. Bir alüminyum kadroylakarşılaştırılabilecek ağırlığı ve titreşimleri metal kadrolaragöre çok daha iyi emebilmesi sayesinde rahat bir sürüşsağlıyor. Ayrıca düşünüldüğünün tersine çok sağlam vedarbelere karşı da dayanıklı. Calfee, karbon lifi ve bambu karışımından ürettiği birkadroyla çok daha dayanıklı ve yüksek teknolojinin doğalmalzemeyle birlikte kullanımıyla çok daha dayanıklı bisikletler üretilebileceğini göstermiş oldu.

Şimdilik sipariş üzerine üretilen bu bisiklet kadrolarınınalıcıya maliyeti biraz yüksek: 2700 dolar. Ancak seriüretime geçilirse maliyetin düşeceği vurgulanıyor.Sonuçta bambuyu yetiştirmek için yüksek teklolojilifabrikalar gerekmiyor. Bambunun üretildiği yerlertarlalar. Calfee, bambuları birbirine epoksiye batırılmış kenevirlifleriyle birleştiriyor. Bisikletin kadrosu dışındakiparçaları standart bir bisiklette olduğu gibi çoğunluklametalden oluşuyor. Bisiklet bu yarı organik yarı metalhaliyle doğal olduğu kadar ileri teknoloji ürünü gibi degörünüyor.

Alp AkoğluKaynak: www.wired.com

Tarlada Yetişen Bisiklet

Güneş Enerjili Sırt Çantası

teknoadim+:Layout 1 28.09.2008 18:07 Page 23

Komik görünüşlü, aslında pek de kullanışlı olmayan üçboyutlu gözlükleri artık unutabiliriz. Philips şirketinin üçboyutlu yeni ekranı, görüntüyü, izleyenin gözüne farklıyönlendiren, çok küçük merceklerle kaplı olmasısayesinde bir derinlik yanılsaması yaratıyor. Yanılsama120ºlik bir bakış açısı içinde, bozulmadan kalabiliyor. Buekranlar özel olarak tasarlanmış bir içerikle çalışıyor.Philips bu ekranları şimdilik, satışını artırmak üzeretanıtım yapmak isteyen alışveriş merkezlerine, sinemasalonlarına ya da benzeri yerlere pazarlıyor. Şirket birkaçyıl içinde evlerde kullanılabilecek üç boyutlutelevizyonları piyasaya sürmeyi umuyor.

Serpi l Yı ld ız

http://www.technologyreview.com

İlk kez, sıvı bir mercek kullanan, kendiliğinden odaklamayapabilen yeni bir web kamerası üretildi. Akkord adlı birşirketin üretimi olan bu kameralarda, Varioptic adlı Fran-sız şirketinin ürettiği sıvı mercekler kullanıldı. Sıvı mercek,saat pili büyüklüğünde bir kılıfın içinde, cam diskler arası-na sıkıştırılmış yağ ve su bazlı iki akışkan içeriyor. Yağ vesuyun arasındaki sınır elektrik yüküyle şekil değiştiriyorve bu sayede mercek odaklanıyor. Hareketli bir parçası ol-madığından mercek, benzer büyüklükteki diğer mercekle-re göre çok daha dayanıklı. Bu kameraların 1,3 ve 2 mega-piksel boyutlu iki modeli bulunuyor.

Serpi l Yı ld ızhttp://www.technologyreview.com

Üçboyutlu Ekran

Sıvı Mercekli Web Kamerası

Yarıiletken bir algılayıcı ve elektroniğin yardımıyla 60megapiksel büyüklüğünde görüntüleme sistemine sahipilk sayısal fotoğraf makinesi üretildi. Daha önce,algılayıcılarda kullanılan yeterince büyük yarıiletkendilimlere görüntü kalitesini düşürmeksizin bu sayıdapiksel sığdırmak aşırı pahalıydı. Yeni algılayıcının da ucuzolduğu söylenemez, ama pek çok profesyonelfotoğrafçının tercihi olan orta format filmli fotoğrafmakinelerinin performansını aştığı için, orta format sayısalfotoğraf makinelerini profesyonellerle buluşturmayıbecereceğe benziyor.

Serpi l Yı ld ızhttp://www.technologyreview.com

60 MegapiksellikFotoğraf

BiLiMveTEKNiK Ekim 200824

teknoadim+:Layout 1 28.09.2008 18:07 Page 24

Dünya GüncesiÖ z g ü r T e k

DoğayaHukukiKişilikEkvador – Yeni biranayasayı oylayanEkvadorlularkimilerimize düş gibigelecek bir ilke imza atıyor. Anayasa Ekvador’un tropik ormanları,adaları, ırmakları ve havasına insanlara tanınan hakları sağlıyor.Böylece doğanın hukuki durumu mülk olmaktan çıkıp hakları olan birkişiliğe dönüşecek. Yasada durum şu şekilde belirlenmiş: “Doğaltoplulukların ve ekosistemlerin Ekvador içinde var olmak, gelişmek veevrimleşmek konusunda devir ve temlik edilemez bir hakkı vardır.Haklar kendi kendine uygulanır ve bu hakların uygulanması herEkvador hükümeti, topluluk ve bireyin görevi ve hakkıdır.” İlk kezuygulanacak böylesi bir hukuk sisteminin sonuçları meraklabekleniyor.

Dalga Enerjisi Aguçadoura, Portekiz – Mavidalgaların arasındaki kırmızıçizgiler Portekiz’e elektriksağlıyor. 142 m uzunluğunda,3,5 m çapında ve 700 tonağırlığındaki bu karbon çeliktüpler kıyıdan 4,5 km uzaktadalga hareketlerini elektrikenerjisine çeviriyor. Dünyanın ilk dalga santralini Edinburgh’daki Pelamis WavePower şirketi geliştirmişti. Santral 2,25 MW güç üreterek 1500 evin elektrikgereksinimini karşılayacak. Yirmi beş tüp daha yerleştirilerek 21 MW güç eldeedilmesi bekleniyor. Kömürle çalışan bir santralle karşılaştırıldığında yılda60.000 ton CO2 salınımının önüne geçiliyor. Portekiz yenilenebilir enerjikonusunda yatırımlarını artırmış durumda. Dünyada ilk beşte yer alan ülkesürecin daha yeni başladığını belirtiyor.

Dünyadaki su kaynakları üzerindeki stres artarken birçok yer hâlâ temiz sudan yoksun. Haritalardan ilki dünya üzerinde içilebilirsuyun ülke çapında yüzde kaçı kapsadığını gösteriyor. İkinci harita da temizlik hizmetine ilişkin.

Kapsanan alan %96 ve üstüKapsanan alan %60-95Kapsanan alan %60’ın altındaYetersiz veri

Kapsanan alan %96 ve üstüKapsanan alan %60-95Kapsanan alan %60’ın altındaYetersiz veri

Kaynak: WHO ve UNICEF 2006

Amazonlara Bir Milyar Dolar

Brasilia, Brezilya – Norveç, Brezilya’ya bir milyar dolar bağışlıyor.2015’e kadar aşama aşama yapılacak bu bağış Amazon ormanlarınınkorunması için yapılıyor. Amazonu Koruma Fonu’na ilk bağışı yapan ülkeolan Norveç gelecek yıl 130 milyon dolar verecek. Ancak bu parageçtiğimiz yıl ormansızlaşmanın azalması koşuluna bağlı. Uluslararası fonAğustos ayında Brezilya başbakanı da Silva tarafından oluşturulmuştu.On üç yılda 21 milyar dolar toplama amacındaki fon Amazonormanlarında sürdürülebilir gelişme ve koruma programlarınıdesteklemek için kullanılacak.

dunyaGunce:Layout 1 28.09.2008 18:17 Page 26

Binlerce Yeni TürSidney, Avustralya –Mercan kayalıklardakibiyoçeşitlilik ve iklim değişiminin etkisi üzerinearaştırma yapan Avustralyalı bilim insanlarıyüzlerce yeni mercan ve deniz canlısı türükeşfetti. Dört yıl boyunca yapılan çalışmalarda300 yumuşak deniz mercanı bulundu. Ölübalıklarla beslenen ve denizlerin akbabasıolarak bilinen 100 kadar da isopod (kabukluhayvan) keşfedildi. Yapılan bu çalışma bir kezdaha dünyadaki deniz canlıları üzerine ne kadaraz bilgimizin olduğunu ortaya koyuyor. Biliminsanları 1-9 milyon arasında deniz canlısı türüolduğunu ileri sürüyor. Önümüzdeki üç yıl dahasürecek çalışmanın yeni türleri gün ışığınaçıkarması bekleniyor.

Doğal Korumayla YoksulluğunÖnlenmesiKakum, Gana – Kakum Doğal Parkı’nı korumak içinçalışmalar hızlandı. Tarım için birçok ağacın kesildiğiülkenin güney bölümü fırtına, düşük yağmur düzeyi vegüneş ışınlarının artması yüzünden zor zamanlargeçirmiş. Ama son yıllardaki koruma çabaları yağmurdüzeyinde bir artışa neden olmuş. Sonuç olarak datarımsal üretim artmış. 1960’da 63.400 km2 olantropik yağmur ormanları günümüzde 13.500 km2yedüşmüş: Önceki alanının dörtte birine. Dünyanın enönemli biyoçeşitlilik noktalarından biri olan bölge 40memeli, 200 kuş ve 400’ün üzerinde kelebek türüne evsahipliği yapıyor. Alanı korumak için çalışmalarını artıranhükümet böylece yoksulluğun da önüne geçmeyiamaçlıyor.

Zehirli Tohumlardan BiyodizelChhattisgarh, Hindistan – İki enerji şirketi Chhattisgarheyaletinde hint fıstığı (Jatropha curcas) tarımı yapıyor.Bu çalının meyvelerinden çıkan siyah tohumlardanyandığında alevleri parlak ve temiz olan bir yağ eldeediliyor. Rafine edildiği zaman biyodizel olarak kullanılanbu yağ için çiftçiler tohumların bir kilosu karşılığında 17YKr kazanıyor. Jatropa’nın içinde ricine benzeyen zehirlibir protein bulunuyor. Daha değerli ekinleri keçilerdenkorumak için bahçe kenarlarında kullanılan bu çalıTanzanya’da Shambaa yerlilerince suçluları ortayaçıkarmak için kullanılıyordu. İnanışa göre zanlı eğermasumsa bu bitkiyi yedikten sonra kusardı; eğerkusmazsa suçlu olduğu anlaşılırdı. İşte, bu zehirli bitkinin2017’de Hindistan’ın dizel gereksiniminin %20’sinikarşılaması düşünülüyor. Şimdiden 500.000 hektarlıktarım alanı jatropayla kaplı.

Kimyasal EkvatorSingapur – Bilim adamları atmosferidaha kirli olan Kuzey Yarımküre’yi dahaaz kirli olan Güney Yarımküre’denayıran “kimyasal bir Ekvator”bulduklarını açıkladı. Büyük Okyanus’unbatısında açık bir gökyüzünde 50 kmgenişliğinde kimyasal bir çizgi bulanYork Üniversitesi araştırmacıları,çizginin kuzeyinde dört kat daha çokkarbon monoksit olduğunu gördü. Buluşatmosferdeki krililiğin nasıl hareketettiği konusunda bize daha çok bilgisağlayacak. Daha önceleri bulutlu BüyükOkyanus bölgesinin kuzey ve güneyyarım küreler arasında bir engeloluşturduğunu düşünüyordu.

Kuzey Denizi Buzsuz KalıyorKuzey Kutbu – Kuzey Denizi buzu kaydedilen en düşükikinci düzeyde. Geçtiğimiz yıl en düşük düzeyde olanbuzlar Kanada’nın kuzeyinde bulunan Kuzeybatı Geçidive Rusya’nın kuzeyinde yer alan Kuzeydoğu Geçidi’niilk kez buzsuz bırakmış durumda. Daha önceki endüşük düzey 2005’in Eylül ayında kaydedilmişti. Artarda iki yıl boyunca buzun çok düşük düzeylerdeseyretmesinin tehlike sinyalleri verdiği belirtiliyor.Kuzey Denizi buzu küresel iklimi dengelemesi açısındançok önemli. Uzmanlar bu konuda acil ve küresel birönlemin alınması konusuna dikkat çekiyor.

Deniz Ürünleri Gıda SorununaÇözüm mü?

Denizler – Dünya üzerinde tüketilen deniz ürünlerinin yarısıçiftliklerde yetiştiriliyor. Deniz tarımı kirlilik, yaşam alanıbozma ve sağlık sorunları gibi riskler taşıyor olsa daWorldwatch Institute balık çiftlikleri dünyanın artan gıdasorununa çözüm olabileceğini ileri sürüyor. Su ve yemkaynaklarının azalması karşısında midye, istridye, kedibalığı velevrek yetiştirmenin çiftliklerde tavuk ve sığır üretimine göredaha verimli olduğu belirtiliyor. Ancak bazı balık türlerinin okadar da verimli olmadığı söyleniyor. Somon ve karideslerkendi ağırlıklarının birkaç katı yem tüketiyor. Bir kilo tonbalığı elde etmek için daha küçük balıklardan elde edilen 20kg yem kullanmak gerekiyor. 2006’da 80 milyar doları bulan70 milyon ton deniz ürünü üretildi. 2030’da çiftlik denizürünlerinin %70 artacağı düşünülüyor.

dunyaGunce:Layout 1 28.09.2008 18:18 Page 27

Vücudumuzdaki atomların büyükbölümü, 13,7 milyar yıl önce BüyükPatlama’nın hemen ardından oluşmuşve o günden bu yana değişmeden kal-mış durumda. Evrende en çok bulunanelement olan hidrojen, vücudumuzda-ki atomların da çoğunu oluşturuyor.Evrenin yaklaşık % 90’ını, vücudumu-zunsa yaklaşık % 60’ını oluşturan hid-rojen, ilkel evrenin oluşturabileceği, sa-

dece bir proton ve bir elektrondan olu-şan en basit element.

Baştan başlayalım... Bir periyodiktabloya baktığımızda hidrojenin ardın-dan helyum gelir. Büyük patlama son-rasında, hidrojenden çok daha az mik-tarda olmakla birlikte, iki proton ve ikinötrondan oluşan helyum çekirdekleride oluştu. Ancak bir soy gaz olan hel-yum, yaşam için gerekli diğer element-

lerle bileşik oluşturmadığı için vücudu-muzda neredeyse hiç bulunmaz. Üçün-cü sırada bulunan lityumsa eser mik-tarda oluştu. Evren çok hızlı soğuduğuiçin lityumdan daha ağır elementlerinbu süreçte oluşacak fırsatları olamadı.Bu elementlerin oluşabilmesi için gere-ken basınç ve sıcaklığı ortaya çıkarabi-lecek başka türlü mekanizmalar gere-kiyordu.

BiLiMveTEKNiK Ekim 200828

yaşamın elementleriÇevremizdeki her şey, hayvanlar, bitkiler, toprak, hava, cep telefonumuz, otomobilimiz,gezegenler, yıldızlar ve elinizde tuttuğunuz bu dergi “atom” adı verilen, maddenin temel

yapıtaşlarından oluşmuştur. Peki, atomların kökeni nedir? Bu sorunun yanıtı gerçekten heyecanverici. Çünkü bizi ve çevremizdeki her şeyi oluşturan elementler, Büyük Patlama’dan süpernova

patlamalarına kadar birçok olayı yaşamışlar.

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 28

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 29

Evren birkaç milyon yaşına geldi-ğinde, hidrojen ve helyumdan oluşanmadde, kütleçekiminin etkisiyle sıkış-maya başladı. Bunlar, çeşitli düzensiz-liklerin etkisiyle belli bölgelerde topak-lanarak ilk yıldız topluluklarını yanigökada kümelerini oluşturdu. İlk yıl-dızların çoğunun kütlesi, Güneş’inkin-den 10 ila yüzlerce kat büyüktü. Hid-rojen atomu çekirdekleri, bu yıldızlarıniçindeki yüksek basınç ve sıcaklığın et-kisiyle kaynaşarak helyuma dönüştü.Bu ilk yıldızlar büyük olasılıkla, çekir-deklerinde helyum yakmaya fırsat bu-lamadan günümüzün süpernova patla-malarından çok daha şiddetli patlama-larla dağıldılar.

Bu patlamalarda ortaya çıkan basınçve sıcaklık, Büyük Patlama’dan sonrahiç görülmedik derecede yüksekti. İştehidrojen ve helyuma göre ağır element-ler, ilk kez bu şekilde ortaya çıkmayabaşladı ve böylece periyodik tabloya ye-ni kutucuklar eklendi. Sayıları göreceaz olan bu dev yıldızların, evrenin kim-yasal yapısında çok da büyük bir deği-şim yaratmadığı düşünülüyor. Yine de,daha sonra bu yıldızların küllerindenoluşan yeni yıldızların kimyasal bile-

şimlerinde rol oynadıkları kesin. İlk nesil yıldızlara göre daha zengin

bir bileşime sahip olan bu ikinci nesilyıldızların çekirdeklerindeki sıcaklık100.000.000°C’yi aşabiliyordu. Bu sı-caklıkta helyum çekirdekleri kaynaşa-bildiği için, bir dizi zincir tepkime so-nucunda evrende ilk defa karbon ato-mu çekirdekleri (6 proton ve 6 nötron)kayda değer miktarlarda oluşmaya baş-ladı.

Yıldız bir kez karbon oluşturmayabaşladığında, oksijenin (8 proton, 8 nöt-ron) oluşması için çok fazla ısı ve ba-sınca gerek kalmaz. Karbon atomu çe-kirdeklerine eklenen bir helyum ato-muyla oksijen oluşur. Bu aşamaya gel-miş büyük kütleli yıldızların süpernovaolarak patlaması sonucu daha da fazlaoksijen atomu çekirdeği ortaya çıkar.

Dikkat ettiyseniz, arada bir elemen-ti, üstelik çok da yaygın bir elementi at-ladık. Çünkü, oksijenden daha hafif birelement olan azotun (7 proton, 7 nöt-ron) oluşumu biraz karmaşık. Azot dayıldızların çekirdeklerinde oluşur; amaCNO (karbon-azot-oksijen) döngüsü de-nen bir dizi tepkimenin sonucunda…

Evrendeki azotun büyük çoğunlu-

ğunun orta kütleli yıldızlarda (1 ila 8Güneş kütlesi) oluştuğu tahmin edili-yor. Çünkü bu yıldızlardaki CNO dön-güsü daha iyi işliyor. Bu yıldızlar, ev-rimlerinin son aşamalarında, güçlü yıl-dız rüzgârlarıyla azotun da içinde bu-lunduğu çeşitli elementleri uzaya savu-ruyorlar.

Yıldız PeşindeGökbilimciler, evreni oluşturan ele-

mentlerin kökenini araştırırken birerdedektif gibi kanıt peşinde koşuyorlar.Ancak bazı kanıtlara ulaşmaları pek ko-lay olmayabiliyor. Örneğin evreni zen-ginleştiren ilk nesil büyük kütleli yıl-dızları gözleme şansları yok. Bu yıldız-lar hızlı yaşayıp genç öldüler. Çok kısasürede ömürlerini tamamladıkları içinne kadar arasalar da bulma olasılıklarıyok.

Buna karşın, kütleleri 0,8 Güneşkütlesinden daha küçük olan yıldızlarevrenin yaşı olan 13,7 milyar yıldanuzun yaşayabilirler. Bu, evrendeki ilkelmaddeden yapılmış yıldızların bir yer-lerde bulunabilecekleri anlamına geli-yor. Bu yıldızları bulmak önem taşıyor.Çünkü onların bileşiminin incelenme-

Başlangıçta evrende hidrojen ve helyum vardı. Günümüzün yıldızlarının ataları, evreni elementlerce zenginleştirerek sonraki nesil yıldızların daha zengin bir bileşimledoğmalarını sağladı. Bu elementler, gezegenimizin ve üzerinde yaşayan canlıların temel yapıtaşlarını oluturuyor.

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 29

BiLiMveTEKNiK Ekim 200830

siyle, yaşamın temel yapıtaşlarındanolan karbon, azot ve oksijenin gerçek-ten yıldızlarda mı “pişirildiğini” yoksaevrenin oluşumuyla birlikte mi ortayaçıktığını anlayabiliriz. Bu yıldızların, de-mir gibi ağır elementleri pek fazla içer-mesi beklenemez. Çünkü ağır element-lerin oluşumu birçok yıldız yaşam dön-güsü gerektirir. Bu durumda aranmasıgereken, düşük kütleli ve düşük metaliçerikli yıldızlar. (Gökbilimciler, hidro-jen ve helyum dışındaki tüm element-leri “metal” olarak tanımlarlar).

Gözlemler, söz konusu yıldızlarıngerçekten var olduğunu gösteriyor. Nevar ki sayıları pek fazla değil. Üstelikçoğu Samanyolu diskinin dışındaki kü-resel yıldız kümelerinin içinde bulunu-yor. Her biri yüz binlerce yıldız içerenve çok uzağımızda bulunan bu küme-lerdeki yıldızları tek tek incelemek ko-lay değil. Buna bir çözüm olarak araş-tırmacılar binlerce yıldızın aynı andatayfını çekmek için bir yöntem geliştir-diler. Yıldızların tayfı, küçük bir teles-kopla çekilerek bir fotoğraf plakasının

üzerine ya da CCD algılayıcıyla sayısalolarak kaydediliyor ve ağır elementle-rin bulunmadığı ya da çok az görün-düğü adaylar diğerlerinin arasından se-çiliyor.

Bir sonraki adım, adayların dahayüksek ayırt etme gücüne sahip tayfçe-kerler ve büyük teleskoplar kullanıla-rak incelenmesi. Bu adımı da başarıylageçen ve en düşük ağır metal belirtisigösteren yıldızlar, dünyanın en büyükteleskopları ve en hassas tayfçekerle-riyle inceleniyor. HES (Hamburg/ESOAraştırması) olarak adlandırılan bir ça-lışmada, şimdiye kadar Güneş’in metaliçeriğinin % 1’i kadar ya da daha az me-tal içeren 2000’den fazla yıldız bulun-du. Bu yıldızların ikisi, Güneş’inkininsadece milyonda biri kadar metal içeri-yor!

HES’in yanı sıra, 2000 yılında baş-latılan ve gökyüzünün yaklaşık dörttebirlik bir alanının çeşitli dalgaboyların-da görüntülenmesi ve bu bölgelerdekigökcisimlerinin tayflarının çekilmesiniamaçlayan Sloan Sayısal Gökyüzü Araş-tırması (Sloan Digital Sky Survey) kap-samında yapılan gözlemlerde bir sefer-de 640 yıldız incelenebiliyor. Bu araş-tırma kapsamında bulunan metal fakiriyıldız sayısı, önceki araştırmalarda bu-lunanların üç katına çıkmış durumda.

Elementlerin kökenini araştıran gökbilimciler, büyük teleskoplar ve hassas tayfölçerler kullanarak yıldızlarınbileşimlerini inceliyorlar. Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması’nda elde edilen veriler bunlardan biri.

Evrendeki ilkel maddeden yapılmış yıldızlar, bize yaşamın temel yapıtaşlarından olan karbon, azot ve oksijeninyıldızlarda “pişirildiğini” anlatıyor. Bu yaşlı yıldızlar, Samanyolu diskinin dışındaki küresel yıldız kümelerinin

içinde bulunuyor.

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 30

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 31

Araştırmaların sonuçları gösteriyorki, Güneş’in 100’de birinden az metal-liğe sahip yıldızların % 20’si atmosfe-rindeki demire göre, yine atmosferindeçok yüksek karbon oranına sahip. Buoran Güneş’in karbon/demir oranının10.000 katına kadar çıkıyor. Bunun ya-nı sıra, bu yıldızlarda azot ve oksijenindemire oranları da çok daha yüksek.Bu gözlemler, karbon, azot ve oksije-nin ilkel evrende bolca üretildiğini gös-teriyor.

Element FırınlarıVücudumuzu oluşturan atomların

sayıca % 62’si hidrojen, % 24’ü oksijen,% 12’si karbon ve % 1’i azottan oluşu-yor. Bu oranları topladığımızda, vücu-dumuzun % 99’unu oluşturan atomla-rın çoğunun Büyük Patlama’nın kısabir süre sonrasında, geri kalanınınsa ilkyıldızlarda oluştuğunu söyleyebiliriz.

Peki, geriye kalan % 1’lik oran ne-lerden oluşuyor? Oran küçük görünsede bunlar vazgeçebileceğimiz türdenelementler değil. Bunların çoğu, yaşamiçin “olmazsa olmaz” yapıtaşları. Aslın-da sayıca % 1’i oluştursalar da, kütlele-ri hidrojene göre çok daha büyük ol-duğu için ağırlığımızın % 1’den dahafazlasını oluşturuyorlar. Bir mültivita-min kutusunun üzerinde çoğunun adı-nı söylemekte bile zorlandığımız birçokelement sıralandığını görürüz. Bu ele-mentlerin bazısı evrende çok az mik-tarlarda bulunur. Günlük yaşamda dagıdalardan farkında olmadığımız bir şe-kilde aldıklarımız dışında pek karşımızaçıkmazlar. Örneğin molibden GüneşSistemi’nin yalnızca 10 milyarda birinioluşturur. Ancak çok az miktarlarda daolsa, vücudumuzun çeşitli işlevlerini ye-rine getirebilmesi için gereksinim duy-duğumuz bir elementtir. Bu element,Güneş’ten daha büyük kütleli yıldızla-rın yaşamının son aşamalarında, yaniyıldız ölürken oluşur.

Çekirdeğinde hidrojen yakan bir yıl-dız, yaşamının ortalarında kararlı birduruma gelir. Yıldızın merkezindekitepkimeler, dışa doğru bir basınç yara-tır. Kütleçekimiyse buna zıt yönlü birkuvvet uygular. Kuvvetler dengelenirve yıldız çökmekten olduğu gibi geniş-leyip dağılmaktan da kurtulur.

1 ila 8 Güneş kütlesine sahip bir yıl-dız, çekirdeğindeki hidrojeni tüketti-ğinde, kütleçekimi baskın hale gelir ve

yıldız çökmeye başlar. Ta ki yıldızın çe-kirdeğindeki sıcaklık helyum çekirdek-lerini kaynaştırmaya yetecek kadar yük-selene dek. Bu durum yıldızın genişle-mesine ve yüzeyinin soğumasına nedenolur. Ardından döngü tekrarlar.

Bu zonklamalar sırasında 6 protonve 7 nötrondan oluşan karbon-13 çe-kirdekleri, 2 proton ve 2 nötrondan olu-

şan helyum çekirdekleriyle kaynaşır.Bu çekirdek tepkimeleri, vücudumuz-daki atomların dörtte birini oluşturanoksijeni (8 proton, 8 nötron) oluşturur.Her bir tepkimenin sonucunda da birnötron açıkta kalır. Çekirdeklerindekibasınç ve sıcaklık daha yüksek olan da-ha büyük kütleli yıldızlarda, neon-22 vehelyum-4 kaynaşması sonucu oluşan

n

Helyum Oluşumu

Karbon - Azot - Oksijen Döngüsü

n

n

gg

g

n

n Nötrino

Gama ışını Pozitron

Proton

Nötron

g

4He 1H

1H1H

1H

1H

1H

1H

1H

1H

1H

4He1H

1H

13N

12C

14N13C150

15N

g

g

Yıldızlar, enerjilerini nükleer tepkimelerden alır. Hafif elementlerin atom çekirdekleri kaynaşarak daha ağırelementlere dönüşürken yan ürün olarak enerji ortaya çıkar. Güneş gibi yıldızlar, enerjilerinin çoğunu iki

hidrojen atomu çekirdeğini kaynaştırarak elde eder. Bu proton - proton tepkimesi, en basit çekirdekkaynaşmasıdır. Daha büyük kütleli yıldızlarsa, enerjilerinin çoğunu CNO (Karbon - Azot - Oksijen) döngüsüyle

elde ederler. CNO döngüsü, özellikle azotun üretiminde önemli role sahiptir.

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 31

BiLiMveTEKNiK Ekim 200832

magnezyum-25 ile birlikte yine bir nöt-ron açığa çıkar. Magnezyum, vücudu-muzda eser miktarda bulunsa da pro-tein sentezi, kasların kasılması ve sinir-ler arası iletişimin gerçekleşebilmesiiçin gerekli bir elementtir.

Açığa çıkan çok miktarda nötronsa,yıldızın çekirdeğinde kaynayan kazanıniçinde kaynaşacak başka çekirdeklerarar. Örneğin, nötronların bir demir çe-kirdeğiyle kaynaşmasıyla demirin çeşit-li izotopları oluşur. Normalde demirinproton ve nötron sayıları eşitken (26proton, 26 nötron) çekirdeğe kaynaşannötronlar bu eşitliği bozar. Kaynaşannötronlara karşın atom çekirdeği ka-rarlı yapısını koruyabilir. Ancak, çokfazla sayıdaki nötron, çekirdeği karar-sız hale getirir ve nötronlardan biri pro-tona dönüşüverir. Bu sırada bir elek-tron açığa çıkar ve çekirdek böylece be-ta ışınımı yapmış olur (elektronlar aynızamanda beta parçacığı olarak da bili-nir). Proton sayısı değişen element ar-tık başka bir elemente dönüşmüştür.Periyodik tabloda bir kutucuk daha…

Orta kütleli bir yıldızın zonklama-ları sırasında çekirdeğinin santimetre-küpünde 100 milyon kadar nötron vı-zır vızır uçuşur. Bu, gökbilimsel ba-kımdan o kadar da yüksek bir yoğun-luk değildir. Böylece, yeni oluşan izo-toplar yeni bir nötronla çarpışmadanönce, kendilerini nötron-proton dönü-

şümüyle dengeleyecek zamanı bulurlar. Bu yolla giderek daha ağır çekir-

deklerin oluşmasına “yavaş süreç” de-niyor. Olayın bu şekilde adlandırılması-nın nedeni, çekirdeğin nötronlarla kay-naşma hızının beta bozunumu hızınagöre yavaş kalması. Bu mekanizmaylaoluşan elementler de “yavaş süreç ele-mentleri” olarak adlandırılıyor. Bu sü-reci hararetle yaşayan, yani çekirdeğin-de yoğun bir şekilde çekirdek-nötronkaynaşması ve beta bozunumu gerçek-leştiren yıldızlar, çekirdeklerindeki de-mirin bir bölümünü vücudumuzun iş-leyişi için gerekli olan molibden ele-mentine dönüştürür. İşte, yaşamı oluş-turan elementlerin nasıl ortaya çıktığı-nı, yıldızların içinde neler olup bittiği-ni anlayarak bu şekilde bulabiliyoruz.

Peki, nasıl oluyor da çapı milyon-larca kilometreyi bulan bu dev gökci-simlerinin çekirdeğindeki maddeler, gö-kadamızın her yanına yayılmış olarakbulunuyor? Yıldızları katı cisimler gibidüşünmemek gerek. Her ne kadar bü-yük kütleli bir yıldızın çekirdeği demir-den oluşsa da buradaki sıcaklık o ka-dar yüksektir ki, burası kaynayan birkazanın içi gibi sürekli hareket halin-dedir. Yıldızın içindeki ısı, ışınımın yanısıra çalkantılarla dış katmanlara iletilir.Yani, yıldız oluşturan madde sürekli ha-reket halindedir. Böylece, çekirdekte veçevresinde “pişirilen” yeni elementleryıldızın üst katmanlarına kadar ulaşa-bilir. Yıldız ömrünü tamamladığındaüst katmanlarını uzaya savurur. İşte bumadde bir gezegenimsi bulutsu olarakgenişler ve yıldızdan uzaklara taşınır.

Vücudumuzdaki molibdenin çoğu,ayrıca stronsiyum, itriyum, baryum, lan-tan, seryum ve kurşunun tamamına ya-kını, yıldızımız Güneş’in atalarının için-de, yavaş süreçler sırasında oluşmuş.Güneş Sistemimiz de bu yıldızların kül-lerinden var olmuş ve bu elementlertüm canlılara yaşam vermiş.

Patlayan FırınlarBir yıldızın içinde oluşan element-

ler, vücudumuzun neredeyse tüm ge-reksinimlerini karşılar. Ancak, örneğin

Yıldızlarda oluşan elementler, zaman içinde yıldızın çekirdeğinden atmosferinin üst katmanlarına kadar taşınır. Bunların çok küçük bir bölümü, yıldız rüzgârlarıyla uzayasaçılır. Evren, yıldızların ömürlerinin sonunda bir gezegenimsi bulutsu (solda) ya da süpernova (sağda) olarak patlamalarıyla zenginleşir. Güneş kütlesindeki bir yıldızömrünü tamamladığında üst katmanlarını uzaya savurur. İşte bu madde bir gezegenimsi bulutsu olarak genişler ve yıldızdan uzaklara taşınır. Süpernova patlamaları

sırasındaysa o kadar büyük bir enerji ortaya çıkar ki, oluşumları çok yüksek enerji gerektiren bazı elementler yalnızca bu şekilde oluşabilir.

Sarmal Bulutsu Yengeç Bulutsusu

Demir(Fe)

Evriminin ileri aşamasında bulunan büyük kütleli biryıldızın iç katmanları.

Oksijen (O)

Neon (Ne)

Karbon (C)

Helyum (He)

Hidrojen (H)

Silisyum (Si)

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 32

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 33

iyot olmadan sağlıklı bir yaşam süre-meyiz. Bu elementse yıldızların içindeüretilemiyor. Bunun için çok daha faz-lası, ne kadar büyük olursa olsun biryıldızın içinde oluşması mümkün olma-yan koşullar gerekli. İşte bu koşullaryalnızca süpernova patlaması denençok güçlü patlamalar sırasında ortayaçıkabiliyor. Yıldızlar süpernova olarakpatladıklarında, o kadar yoğun bir şe-kilde nötron bombardımanına uğrarlarki beta bozunumuyla kendilerini den-geleyecek fırsatı bulamazlar.

Çok büyük kütleli yıldızların patla-masıyla oluşan tip II süpernovalarda,atom çekirdekleri nötronlar tarafındançok yoğun bir şekilde bombardımanatutulur. Bu sırada, nötron yoğunluğusantimetreküp başına yüz milyar keretrilyona çıkar. (Hatırlarsanız, yavaş sü-reç sırasında nötron yoğunluğu santi-metreküp başına yüz milyardı.) İşteatom çekirdeklerinin beta bozunumuy-la dengelenemedikleri bu sürece “hızlısüreç” deniyor. İşte bu süreç sırasındaortaya çıkan enerji, süpernovanın par-laklığını korumasına, hatta bir süre da-ha artırmasına neden olabilir. Ancakolay biraz yatıştıktan sonra, kararsızdurumdaki atom çekirdekleri bozuna-rak kararlı izotoplara dönüşebilirler.

Ortalık sakinleştiğinde ortaya gü-müş, altın ve platin gibi fazlaca değerverdiğimiz elementlerin yanı sıra, yu-karıda sözünü ettiğimiz iyot da ortayaçıkar. Bunların yanı sıra, hızlı süreç so-nunda, biyolojik açıdan önemli birçokhafif element de oluşmuş olur. Kalsi-yum, magnezyum, silisyum, kükürt vetitanyum bunlardan bazıları.

Bazı elementlerinse hangi süreçler-de ortaya çıktığı tam bilinmiyor. Örne-ğin, her iki süreçte de selenyum oluşa-biliyor. Sağlıklı bir bağışıklık sistemiiçin gerekli olan selenyumun yaklaşıküçte ikisinin hızlı süreçlerde, geriye ka-lanınınsa yavaş süreçlerde oluştuğu dü-şünülüyor.

Canlılar için vazgeçilmez bir ele-ment olan demir, tip II süpernovalar sı-rasında uzaya belli ölçüde saçılıyor. An-cak, yıldızın çekirdeğindeki demirin ço-ğu, yıldızın kütlesine bağlı olarak kara-deliğe, nötron yıldızına ya da beyaz cü-ceye dönüşüyor. Gökbilimciler, Güneşbenzeri yıldızların ürünü olan beyaz cü-celerin, Güneş Sistemi’ndeki demirinana kaynağı olduğunu tahmin ediyor-lar. Birçok yıldız, evrende tek başınabulunmaz. Bunun yerine, ikili ya daçoklu sistemler oluştururlar. Bunlardanbazıları birbirlerine o kadar yakın do-

lanır ki, birinin diğeri üzerinde çeşitlietkileri olabilir. Dev bir yıldız ve bir be-yaz cüceden oluşan ikili sistemde devyıldızdan beyaz cüceye madde akımıolabilir. Bunun çeşitli örnekleri gözle-niyor. Eğer bir beyaz cüce aşırı miktar-da kütle biriktirirse patlayabilir. İşte bupatlamalar, demiri dört bir yanına sa-çar.

Gökbilimciler çok uzaklarda, erişe-meyeceğimiz kadar uzakta bulunangökcisimleri üzerinde çalışırken, aslın-da kökenimizle ilgili merak ettiğimiz,nasıl ve neden oluştuğumuz soruları-nın yanıtını da bulmaya çalışıyorlar.Şimdilik sahip olduğumuz bilgiler ışı-ğında, bizi oluşturan elementlerin birbölümünün Büyük Patlama sırasında,bir bölümünün yıldızların içinde, kala-nının da süpernova patlamalarındaoluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.Sonuçta hepimiz yıldız tozundan yapıl-mışız...

A lp Akoğlu

Kaynaklar:Beers, T.C., Origin of the Elements of Life, Sky & Telescope, Mart

2008James, C.R., Where Did You Come From?, Sky & Telescope, Mart

2008Altın, V., Elementlerin Oluşumu, Yeni Ufuklara (Bilim ve Teknik eki),

Mart 2008Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması İnternet Sitesi

(http://www.sdss.org/)

Güneş benzeri yıldızların ürünü olan beyaz cücelerin, Güneş Sistemi’ndeki demirin ana kaynağı olduğu tahmin ediliyor. Birbirlerine çok yakın yörüngede dolanan dev bir yıldız ve bir beyaz cüceden oluşan ikili sistemde, dev yıldızdan beyaz cüceye madde akımı olabilir.

Eğer bir beyaz cüce aşırı miktarda kütle biriktirirse patlar ve çevresini demir bakımından zenginleştirir.

yildiztozuY:Layout 1 28.09.2008 22:02 Page 33

Bu kadar karmaşık bir makineyi ça-lıştırmak, öyle bir düğmeye basarakgerçekleşebilecek bir işlem değildir.Protonların LHC’de dönmeye başlama-sı gerçekte uzunca bir sürecin sonucu-dur. Bu süreçte karşılaşılan bütün zor-luklar yaklaşık 5000 fizikçi, mühendisve teknisyenin çabasıyla aşıldı. Haftalaröncesinden başlatılan süperiletken

elektromıknatısları soğutma işlemiAğustos ayında tamamlandı. 8 ve 22Ağustos tarihlerinde yapılan başarılı ikiayrı senkronizasyon testinden sonraCERN Genel Direktörü Robert Aymar25 Ağustos’ta, LHC'nin protonları dön-dürmeye 10 Eylül’de hazır olacağınıaçıkladı. 10 Eylül sabahı, birkaç küçüksorunun giderilmesinin ardından, so-

nunda protonlar saat 10 gibi LHC’degörünmeye başladı. Önce kısa turlaratan proton demeti, sistem hazır olun-ca LHC’de tam turlar atmaya başladı.Böylece ilk proton demeti, yerin 100 maltındaki 27 km’lik dairesel hızlandırı-cıdaki yolcuğunu başarıyla tamamlamışoldu. Bu aşamada proton demetininenerjisi ve yoğunluğu, olabilecek bir ta-

BiLiMveTEKNiK Ekim 200834

Yeni fizik içindüğmeye basıldı

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) 10 Eylül 2008’de, tarihi günlerinden birini yaşadı.Yapımı yaklaşık 15 yıldır süren Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (Large Hadron Collider - LHC)

proton demetlerini, sorunsuz bir şekilde içinde döndürmeye başladı. 10 Eylül sabahı CERN’ünkontrol odasındaki gergin ve heyecanlı bekleyişin yerini saat 10:28'de (yerel saatle) sevinç

alkışları aldı. Projenin bu aşamasında proton demeti, hızlandırıcının içinde önce saat yönündesonra da saat yönünün tersinde tam bir tur attı. Proje lideri Lyn Evans, Dünya’nın en büyükhızlandırıcısının, yeni fizik keşifleri için hazır olduğunu Dünya’ya ilan etti. Böylece birkaç yıl

gecikmeyle de olsa projenin ilk aşaması başarıyla tamamlanmış oldu.

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 34

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 35

kım tersliklere karşı, düşük tutuldu. Budenemede olabilecek en büyük prob-lem, proton demetinin kontrolden çıkıpsüperiletken elektromıknatıslara zararvermesiydi. Bu olasılık nedeniyle hız-landırılan topaklardaki (bunch) pro-tonların sayısı ve enerjisi düşük tutul-du. Her topakta yaklaşık iki milyar pro-ton, 450 milyar eV enerjiyle LHC hal-kasında saat yönünde dolaştırıldı. Buyoğunlukta ve enerjideki demetin sü-periletken elektromıknatıslara zararvermediği, yani delikler oluşturmadığıönceden sınanmıştı.

LHC’de Çok Sayıda İlkGerçekleşti!

LHC’nin birçok özelliği onu öncekihızlandırıcılardan farklı kılıyor. İki pro-ton demetinin ters yönde, iki ayrı hal-kada ama aynı elektromıknatıs sitemin-

de hızlandırılması ilk kez LHC’de ger-çekleşti. Ayrıca süperiletken ve soğutmateknolojisinin en büyük çapta uygulan-dığı ilk yer de LHC. LHC bu durumuylaevrenin en soğuk ve süper yeridir.

Çarpıştırıcı, her bölümünde 154çift-kutuplu ve 54 dört-kutuplu süperi-letken elektromıknatıs bulunan, sekizbölümden oluşuyor. Çift-kutuplu elek-tromıknatıslar proton demetini vakum

BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 35

BiLiMveTEKNiK Ekim 200836

tüp içinde yörüngede tutarken dört-ku-tuplu elektromıknatıslar da demetiodaklıyor. Çift-kutuplu elektromıkna-tısların her biri 14,3 m uzunluğunda ve35 ton (yaklaşık 7 fil kadar) ağırlığın-dadır. Elektromıknatısların yapımında220.000 km uzunluğunda ve 6 mikronkalınlığında (bir saç telinin kalınlığı yak-laşık 50 mikrondur) niobyum-titanyum(NbTi) teli kullanıldı. Yani bu uzunluk-ta bir telle Dünya’nın ekvatordaki çev-resini 5,5 kez dolaşabilirsiniz. NbTi te-linin süperiletkenlik özelliğini göstere-bilmesi için -271,3°C’a kadar soğutul-ması gerekir. Bu sıcaklıkta, elektromık-natıslardan 11.700 A akım geçerek 8,3Tesla’lık bir manyetik alan oluşturur.Bu manyetik alan Dünya’nın manyetikalanından 160.000 kez daha büyüktür.27 km’lik tünel boyunca elektromıkna-tısların soğutulma işlemi LHC’nin enzorlu işlemlerinden biridir. Elektromık-natısların -271,3°C’a kadar soğutulma-sı, üç aşamada gerçekleştirilir. İlk aşa-mada, 10.000 ton sıvı azot kullanılarak,elektromıknatıslar -193,2°C’a kadar so-ğutulur. Bu sıcaklıkta mıknatıslar bü-zülür. Metre başına 3 mm’lik bir çekmeolur. Hızlandırıcıda gerçekleşen toplamçekme miktarı 80 m (bölüm başına 10m) kadardır. Sistem bu büzüşmeyi tela-fi edecek şekilde tasarlanmıştır. Soğut-manın ikinci aşamasında, 60 ton sıvıhelyum elektromıknatısların içine pom-palanır ve elektromıknatısların sıcaklı-ğı -268,7°C’a düşürülür. Bu işlem içinher biri 18 kW gücünde (evlerde kul-

landığımız buzdolapları, yaklaşık 100W’tır) sekiz büyük buzdolabı kullanılır.Son olarak da tüplerdeki sıvı helyumunbasıncı düşürülerek sıcaklık -271,3°C’aindirilir. Bu işlem toplamda yaklaşık 3hafta sürüyor. Elektromıknatısların so-ğutulması kadar önemli bir başka işlemde tüplerin içindeki havanın boşatılma-sı ve ultra-yüksek vakumun oluşturul-masıdır. Ultra-vakum, protonların tüpüniçindeki gazlarla etkileşmesini önlemekiçin gerekir. Büyük pompalarla, tüpüniçindeki havanın basıncı 1 atmosferin10 trilyonda birine düşürülür. Bu ba-sınç Ay’ın yüzeyindeki basınçtan 10 katdaha düşüktür.

LHC’nin bir başka önemli sistemide RF (radyo frekansı) birimidir. Pro-ton demetini topaklar halinde hızlan-dırmak için kullanılan 16 tane RF biri-mi, -268,7°C sıcaklıkta çalışır ve her bi-ri 400 MHz’de, 5 MV/m’luk elektrikalan üretir. Protonlar RF birimlerindenher geçişte, bu elektrik alanın etkisiylehızlanır.

LHC’de Protonlar ÇokHızlı Koşacak

Çarpıştırıcı tam güçle çalıştığında,protonların enerjisi 7 TeV’e çıkacak.Yani ışık hızının %99,999’una ulaşacakolan protonlar her saniye 11.245 kezLHC halkasının çevresini turlayacak.Protonlar bu enerjiye ulaşmadan önceuzun ve ince yollardan geçecek.

CERN'deki hızlandırıcı kompleksi-nin başlangıç noktası iyon kaynağıdır.Bu aşamada hidrojen atomları iyonizeedilerek, proton ve elektronlara ayrıştı-rılır. Günlük kullanılan hidrojen mikta-rı öyle kilolarca değil, yalnızca 2 na-nogramdır (bir gramın milyarda ikisikadar). Ayrıştırılan protonlar doğrusalhızlandırıcıda (Linac2) hızlandırılarakenerjileri 50 MeV'e çıkarılır. Protonlar,hızlandırıcı kompleksinin en küçük dai-resel hızlandırıcısı olan PSB’da (ProtonSynchotron Booster) 1,4 GeV'lik ener-jiye ulaşabilir. Sonra PS hızlandırıcısı-na (Proton Synchotron) aktarılan pro-ton demetinin enerjisi 25 GeV'e çıkarı-lıp SPS’e (Super Proton Synchotron)

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 36

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 37

yönlendirilir. Enerjileri 450 GeV'e ula-şan protonlar LHC'deki iki halkaya ge-çirilir ve 7 TeV'e kadar hızlandırılıp çar-pıştırılır. Proton demetlerinin LHC’debu enerjiye ulaşması yaklaşık 20 dakikasürer.

LHC’de bir protonun ulaşacağı 7TeV’lik enerjiyi günlük yaşamımızdakienerjilerle karşılaştırırsak, bunun kor-kulacak bir enerji olmadığını görürüz.Bu enerji, ancak bir arının uçarken har-cadığı enerji kadardır. Dolayısıyla,LHC'de iki protonun çarpışmasını ikiarının kafa kafaya çarpışması şeklindedüşünebiliriz. Bu iki çarpışma arasın-daki en önemli fark LHC’de bu enerji-nin, 1 cm’nin trilyonda biri kadar biralana sıkıştırılacak olmasıdır. Öte yan-dan hızlandırıcının içinde trilyonlarcaproton aynı anda hızlandırıldığı içinhalkada dolaşan toplam enerji çok bü-yüktür. Hızlandırıcı en yüksek enerji-sinde çalışmaya başlayınca her iki hal-kada dolaşacak toplam enerji miktarı725 milyon Joule’a ulaşacak. Bir tonbakırı eritmeye yetecek olan bu enerji,bir sorun oluştuğunda (proton demeti-nin yörüngeden çıkması gibi) elektro-mıknatıslar yardımıyla güvenli bölgeye,grafit soğurucu içine yönlendirilip soğ-rulabilmektedir. Bu enerjiden daha bü-yüğü süperiletken elektromıknatıslardadepolanacak. Yalnızca çift-kutuplu elek-tromıknatıslarda depolanan toplamenerji miktarı yaklaşık 10 milyar Jou-le’dur. Bu enerji, 2,4 ton TNT’nin pat-lamasıyla açığa çıkacak enerjiye eşittir.Bu enerjinin kontrol edilebilmesi içinher bölümün güç ünitesi birbirinden

bağımsız tasarlanmıştır. Dolayısıyla birbölümde oluşabilecek bir sorun ötekibölümleri etkilemeyecektir. Ayrıca birsorunun ortaya çıkması durumundamıknatıslardaki enerjinin soğurulabil-mesi için direnç sistemi devreye gir-mektedir.

Proton demeti, her birinde 100 mil-yar proton içeren 2808 topaktan olu-şuyor. Proton topakları yaklaşık 7 maralıklarla hızlandırıcıda dönecek. Bü-yüklüğü bir toplu iğne kadar olan to-pakların kalınlığı hızlandırıcının içindedeğişebilir. Sıkışıp genişleyebilen topa-ğın çapı, çarpışma noktasında 16 mik-ron kadar olacaktır. Topağı sıkıştırma-daki amaç, proton demetleri karşılaştı-ğında oluşacak etkileşim sayısını artır-maktır.

LHC’de ayrıca kurşun iyonları dahızlandırılacak. Kurşun iyonlarının hız-landırılması protonların hızlandırılma-

sından çok farklı değil. Kurşun iyonla-rı, arı kurşunun yüksek sıcaklıkta bu-harlaştırılmasıyla elde ediliyor. Oluşankurşun iyonları, çekirdek başına 4,2MeV’lik enerjiye ulaşınca, düşük ener-jili iyon halkasına (Low Energy IonRing, LEIR) transfer ediliyor. LEIR’dehızlandırıldıktan sonra PS’e ve ardın-dan da SPS’e geçen iyonlar, çekirdekbaşına 177 GeV’lik enerjiye ulaşıyorlar.Son olarak, SPS’den LHC’ye geçirilip,hızlandırılan kurşun iyonlarının enerji-leri, çekirdek başına 2,7 TeV oluyor. Sa-niyede 10.000 kez kesiştirip çarpıştırı-lacak olan kurşun demetlerinin ışıklığıproton demetinkinden 10 milyon kezdaha az olacak.

Toplanacak Veriler ÜstÜste Konulsa, LHC’denAy’a Yol Olur!

LHC’deki iki halkada ters yöndedöndürülen proton demetleri 25 nano-saniyede bir kesiştirilip detektörleriniçerisinde çarpıştırılacak. Saniyede 600milyon etkileşimin oluşması bekleni-yor. Yüz milyonlarca kanaldan akacakbilgiler milyonlarca DVD’yi doldurma-ya yetecek kadar. Bu kadar bilgiyi kay-detmek olanaklı olmadığı için etkile-şimler, tetikleme ve veri toplama siste-mi tarafından filtre edilip kaydedilecek.Birkaç kez filtrelendikten sonra kay-dedilen veri miktarı deney başına sani-yede 100-150 olay şeklindedir. İlk filt-releme aşamasına, Düzey bir (Level 1 -L1) denir. Bu aşamada, yalnızca birkaçalt detektörden (kalorimetre ve muonspektrometre) alınan verilerin hızlı (<4

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 37

BiLiMveTEKNiK Ekim 200838

mikrosaniye) bir şekilde analizi sonu-cunda olayın bir sonraki aşamaya ge-çip geçmeyeceğine karar verilir. Bu ele-meden geçen olay sayısı topak başınaortalama 50.000’dir. L1’den geçenolaylar bir sonraki filtrelemede dahadikkatli incelenir. Yüksek Seviye Te-tikleme (High Level Trigger -HLT) de-nen bu aşamada, bütün alt detektör-lerden gelen veriler yaklaşık 10 mikro-saniye içinde analiz edildikten sonra,olayın kabul edilip edilmeyeceğine ka-rar verilir. Çok sıkı filtrelemeye karşınkaydedilmesi gereken veri miktarı çokbüyüktür. Her yıl toplam 150 milyonGB'lik verinin depolanması planlanı-yor. Yani yılda üç milyon DVD boyu-tunda verinin depolanması gerekecek.LHC'de veri işleme ve depolama orta-mı oluşturmak için LHC HesaplamaGrid’i (LCG) geliştirildi. Grid’i (adı en-terkonnekte sistemden geliyor) bilgi-sayarların hesaplama ve veri depolamakapasitelerini İnternet üzerinden pay-laşarak daha verimli kullanıma olanaksağlayan servis olarak tanımlayabiliriz.Katmanlardan (Tier) oluşan bu yapıda,bilgisayar merkezleri kapasiteleri doğ-rultusunda ağda farklı fonksiyonlarıyerine getirirler. Bu yapıda CERN ilkkatmandır ve Tier0 olarak adlandırılır.Detektörlerde oluşacak veriler önce Ti-er0’a aktarılıp depolanacak. Buradahızlı bir çözümleme aşamasından son-ra ham ve işlenmiş veriler 12 adet Tri-er1 merkezine (bunlardan biri yineCERN’dedir) saniyede 10 Gb hızla ak-tarılacak. Böylece verinin iki kopyasıarşivlenmiş olacak. Bu merkezlerde ye-niden çözümlenecek veriler fizikselanaliz çalışmaları için Tier2 merkezle-rine (2,5 Gb/s hızla) gönderilecek. Ay-rıca çok sayıdaki Tier2 merkezindeüretilen simülasyon verileri de Tier1merkezlerine aktarılıp depolanacak. Ti-

er2'ler Tier1 merkezlerine bağlı olarakçalışacak ve çoğunlukla modelleme veveri analizi çalışmaları için kullanıla-cak. Kullanıcıların, verilere ulaşması Ti-er2 merkezleri üzerinden olacak. TürkUlusal Grid Altyapı (TUGA) Projesikapsamında (TÜBITAK-ULAKBIM ta-rafından desteklenen) ULAKBIM (TR-01-ULAKBIM ) ve ODTÜ'de (TR-03-METU) kurulmuş olan TR-Grid bilgisa-yar altyapısı, LCG'de Tier2 olarak gö-rev yapabilecek.

Detektörlerin ÇalışmasıAtom altı fizik araştırmalarının, dev

detektör sistemleriyle yapılması ilk baş-ta şaşırtıcı gelebilir. Bu aslında etkile-şim enerjisinin çok büyük olmasındankaynaklanıyor. Etkileşimde oluşan par-çacıkların enerjilerini ve momentumla-rını yüksek duyarlılıkla ölçmek için buparçacıkların, enerjilerinin tamamınayakınını detektör ortamına aktarmalarıgerekir. Bunu gerçekleştirmenin yoluda kimi alt detektörleri çok ağır ve yo-ğun malzemelerden yapmaktır. Bu dadetektörün büyüklüğünü ve ağırlığınıönemli ölçüde artırır.

LHC üzerinde yapılan dört büyükdetektörlere gelince, bunlar: A LargeIon Collider Experiment (ALICE), A To-rodial LHC ApparatuS (ATLAS), Com-

pact Muon Selenoid (CMS), Large Had-ron Collider beauty (LHCb). ALICE, AT-LAS ve CMS detektörlerinin de çarpış-tırıcı tipi detektör tasarımı var. Herme-tik ya da silindirik soğan olarak da ad-landırılan bu yapıda, detektörler etkile-şim noktasını saracak şekilde yapılır.Bu yapıyı Rus matruşka bebekleri gibidüşünebilirsiniz. Klasik hermetik de-tektörler dört temel alt sistemden olu-şur. Bunlar içten dışa doğru iz takipedici (Tracker), elektromanyetik kalori-metre, hadronik kalorimetre ve muonspektrometresidir. Bu geometride, et-kileşimde oluşan parçacıkların tamamı-na yakını detektör içinden geçerek izbırakır. Ama nötrinolar gibi çok zayıfetkileşen yüksüz parçacıklar, detektör-den geçse bile iz bırakmaz. Onların var-lığı birtakım kinematik analizlerin so-nucunda ortaya çıkar. İdeal bir detek-tör, çarpışmada oluşan her parçacığınyükünü, yönünü, momentumunu veenerjisini ölçebilmelidir. Ayrıca bu öl-çümleri çok hızlı yapıp kaydetme yete-neği olmalıdır. Doğal olarak hiç bir de-tektör ideal değildir. Her ölçümü bellibir çözünürlük ve duyarlıkta yapabilir-ler. Detektörün çözünürlüğü, birtakımtestlerle ve benzetim çalışmalarıyla be-lirlenmelidir. Bu da detektör tasarımı-nın ve yapımının en önemli aşamala-rından biridir.

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 38

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 39

LHC’deki Detektörler

Bu dört büyük detektörü çok dahayakından tanımaya ATLAS ile başlaya-lım. ATLAS deneyine 35 ülkeden yak-laşık 3000 fizikçi katılıyor. Ankara veBoğaziçi üniversitelerinden yaklaşık 20fizikçi bu deneyde ülkemizi temsil edi-yor. ATLAS, dört detektörün en büyü-ğüdür. 25 m çapında, 46 m uzunlu-ğunda ve 7000 ton ağırlındaki ATLASdetektörü genel amaçlı bir detektör ola-rak tasarlanmıştır. Klasik silindirik so-ğan tasarımında olan ATLAS detektö-rünün en iç bölümüne iz detektörleri,onu saracak şekilde elektromanyetik vehadronik kalorimetre ve en dış bölü-müne de muon odacıkları yerleştirildi.2 Tesla’lık manyetik alan üreten sole-noidin içine yerleştirilmiş izleyici siste-mi, üç alt detektörden oluşur. Bunlarpiksel, yarı-iletken izleyici ve geçiş rad-yasyon izleyicisi şeklindedir. Elektro-manyetik kalorimetre (ECAL) foton,elektron ve pozitronların enerjilerini veyönlerini saptamak için tasarlanmıştır.ECAL, kurşun soğurucu plakaların ara-sına yerleştirilmiş sıvı argondan oluşanbir örnekleme kalorimetresidir. Hadron(kuvvetli etkileşim yapabilen parçacık-lar) duşlarının enerjilerini ve yönleriniölçecek olan hadronik kalorimetre, iz-leyici ve elektromanyetik kalorimetreyisaracak şekilde tasarlanmıştır. Bir ör-nekleme kalorimetresi olan HCAL, so-ğurucu demir plakaların arasına yer-leştirilmiş sintilatörden oluşur. En dışkısmına yerleştirilen muon sistemi, dörtodacıktan oluşur. Muon sistemi muon-ları, yüksek çözünürlükle tanımlamakve momentumlarını ölçmek için tasar-lanmıştır. Momentum ölçümü için ge-reken yüksek manyetik alan, süperilet-ken toroit tarafından sağlanacaktır.

CMS de ATLAS gibi genel amaçlıbir detektör olarak tasarlanmıştır. Budeneye 37 ülkeden yaklaşık 3000 fizik-çi katılıyor. Türkiye'yi Boğaziçi ve Çu-kurova üniversiteleriyle ODTÜ’den 30kadar fizikçi temsil ediyor. CMS, AT-LAS detektöründen hacimsel olarak da-ha küçük ama ondan daha ağırdır. 22m uzunluğunda 15 m çapında ve12.500 ton ağırlığındadır. CMS detek-törü de tıpkı ATLAS gibi hermetik ya-pıdadır. En iç bölümünde silikon-pikselve silikon-mikro şerit detektörlerindenoluşan iz belirleme sistemi vardır. İz be-lirleme sistemini saran, elektromanye-

tik kalorimetre, kurşun tungsten kris-tallerinden yapılmış yüksek performan-slı bir kalorimetredir. Elektromanyetikkalorimetreden hemen sonra gelenhadronik kalorimetre, merkezi ve ileriolmak üzere iki bölümden oluşur. So-lenoidin içinde yer alan merkezi kalo-rimetre, silindirik geometride, bir ör-nekleme kalorimetresidir. Bu kalori-metrenin yapımında soğurucu olarakbakır, etken malzeme olarak da plastiksintilatör kullanılmıştır. İleri kalorimet-reyse demir soğutucunun içine kuvarslif yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur.CMS’nin en dış bölümünde yer alanmuon sistemi, muonların saptanıp mo-mentum ve yüklerinin yüksek duyarlı-lıkla ölçülebilmesi için tasarlanmıştır.Üç odacıktan oluşan muon detektörüiçin gereken yüksek manyetik alanı, sü-periletken solenoid sağlar. Solenoid,

demet ekseni yönünde 4 Tesla’lık birmanyetik alan üretir.

Öteki üç deneyden farklı olarakiyon-iyon çarpışmalarını inceleyecekolan ALICE deneyinde, 30 farklı ülke-den yaklaşık 1000 fizikçi görev almak-tadır. Yıldız Teknik Üniversitesi’ndenbir grup da (henüz deneye tam üye de-ğil), ALICE deneyindeki çalışmalara ka-tılıyor. ALICE detektörünün büyüklükve ağırlık açısından ATLAS ve CMS’dengeri kalır yanı yok. 16 m yüksekliğin-de, 16 m çapında ve 26 m uzunluğun-daki bu detektör 10.000 ton ağırlığın-da. Bu haliyle ALICE, Eyfel kulesindendaha ağırdır. Araştırılacak fizik konu-sunun getirdiği ön koşullar dikkate alı-narak tasarlanan ALICE detektörü, top-lam 18 alt detektör sisteminden oluşu-yor. Kurşun-kurşun çarpışmasında olu-şacak parçacık sayısı (on binlerce) göz

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 39

BiLiMveTEKNiK Ekim 200840

önüne alındığında, iz belirleme sistemi-nin bunlarla baş edebilecek özellikte ol-ması gerekiyor. Bu amaçla, parçacık be-lirleme ve tanımlamada bilinen tüm tek-nikler ALICE’de kullanıyor. Detektöryapım giderlerinden tasarruf sağlamakiçin ALICE, L3 (LEP hızlandırıcısı üze-rindeki deneylerden biriydi) detektörü-nün eski solenoidini kullanıyor.

LHCb de ALICE deneyi gibi özel birfizik konusu için tasarlanmış bir detek-tör. LHCb deneyine 15 ülkeden 700kadar fizikçi katılıyor. LHC’deki dörtdetektörün en küçüğü olan LHCb’ninağırlığı yaklaşık 1600 ton. Hafif olma-sının nedeni, tek kol üzerine yapılmışolmasından ve mıknatıs sisteminin fark-lılığından kaynaklanıyor. Bu nedenleLHCb’nin yapısı öteki üç detektördençok farklı. Hermetik olmayan detektör,yalnızca bir proton demetinin yönünükapsayacak şekilde tasarlanmış. Bu şek-liyle sabit hedef detektörüne benziyor.Çok iyi iz belirleme ve parçacık tanım-lama sistemleriyle donatılan LHCb de-tektörü, B-bozonlarının bozunum nok-talarını ve bozunumda oluşan parça-cıkların yönlerini çok yüksek duyarlı-lıkla belirleyebilecek. Ayrıca gelişmişparçacık tanımlama sistemi sayesindeçarpışmada ve bozunumda oluşan par-çacıkları yüksek duyarlıkta tanımlaya-bilecek. Örneğin pion ve kaon ayrımı-nı, 2-100 GeV momentum aralığında,çok yüksek duyarlılıkla yapabilecek.Öte yandan, momentum ölçümü içingerekli olan manyetik alanı, çift-kutup-lu elektromıknatıs üretecek. Süperilet-ken mıknatıs olmamasına karşın buözel elektromıknatıs 4 Tesla’lık birmanyetik alan üretebiliyor.

Dört ayrı çarpışma noktasına yer-leştirilen bu dört detektörün yapımı 10Eylül’den önce tamamlandı. Proton-proton çarpışmaları başlamadan öncebu büyük ve karmaşık yapıların tam an-lamıyla hazır olabilmeleri için binlercefizikçi büyük çaba harcadı. Detektörle-rin her parçası her ne kadar sınandık-tan sonra yerleştirilmiş olsa da asıl zor-luk bütün parçaların uyum içinde ça-lıştırılması. Bunu sınamak amacıyla ye-rin 100 m altına kadar süzülüp, detek-törlere ulaşan kozmik parçacıklar kul-lanıldı. Bu veriler detektörün bir bütünhalinde, gerilim kaynağından veri top-lama ünitesine kadar, doğru çalışıp ça-lışmadığını anlamak açısından çok ya-rarlı oldu. Ancak asıl sınav protonlar

Vakum odası

Merkezi detektörElektromanyetikkalorimetre

Hadronikkalorimetre

Süperiletkensarım

Muon odacıkları

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 40

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 41

çarpıştığında verilecek ve detektörlerinen son kalibrasyonları ve hizalamalarıyapılacak.

Bu Yüzyıl KeşiflerYüzyılı Olabilir!

Üzerinde çalışılması planlanan yenifizik olaylarına gelince, liste çok uzun.Aslında bu deneylerde elde edilecek so-nuçların tamamı çok önemli; çünküşimdiye kadar erişilmemiş bir enerjibölgesinde veri toplanacak. Bu kadaryüksek enerjide neler olabileceğini tamanlamıyla bilmiyoruz. Birtakım sürp-rizlere hazırlıklı olmakta yarar var.

Doğadaki dört kuvvetten (kütleçe-kimi, elektromanyetik, zayıf çekirdekve güçlü çekirdek) üçünün (elektro-manyetik, zayıf çekirdek, ve güçlü çe-kirdek) kuantum kuramı olan Stan-dart Model, doğanın işleyişini anlama-ya yönelik önemli katkılar sağladı.Standart Model çok sayıda deneyde sı-nandı. Elde edilen sonuçlar modelinöngörülerini doğruladı. Nitekim Stan-dart Model’in fikir babaları SheldonGlashow, Abdus Salam ve Steven We-inberg deneysel kanıtların bulunma-sından sonra, 1979’da Nobel FizikÖdülü’nü aldılar. Ama bu modelin ken-di içinde tam anlamıyla tutarlı ve doğ-ru olabilmesi için bir parçacığın dahadeneysel olarak gözlemlenmesi gere-kiyor. Zayıf etkileşimleri duyan bütünparçacıklarla etkileşime girerek onla-ra kütle kazandıran bu parçacık ünlüHiggs bozonu. 1966’da İskoçyalı fizik-çi Peter Higgs’in geliştirdiği mekaniz-manın ürünü olan Higgs parçacığı yıl-lardır hem kuramsal hem de deneyselalanda bilim insanlarını peşinden koş-turuyor. Son olarak Tevatron hızlan-dırıcısındaki (ABD'de Fermilab da bu-lunan dairesel bir parçacık hızlandırı-cısı) CDF ve D0 deneyleri (Tevatronhızlanrıcısı üzerindeki deneyler)Higgs’i avlayamadı ama daha pes deetmediler. Bu deneylerde yapılan ana-lizler Higgs’in kütlesinin 170GeV/c2den daha ağır olduğu yönünde.Temel sorun Higgs’in kütlesinin ne ol-duğunun bilinmemesinden kaynakla-nıyor. Standart Model bunu öngöre-miyor. ATLAS ve CMS deneylerininöncelikli amaçlarından biri de Higss’iavlamak. Eğer Higgs varsa, büyük ola-sılıkla LHC’de ortaya çıkacaktır.

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 41

BiLiMveTEKNiK Ekim 200842

Aslında Higgs’in bulunması Stan-dart Model’i tam anlamıyla kurtaramı-yor. Çünkü model doğadaki temel par-çacıkların nasıl etkileştiğini açıklama-sına karşın neden sorularına yanıt ve-remiyor. Neden 12 tane madde parça-cığı (6 lepton ve 6 quark) olduğunu vebunların kütlelerinin neden birbirindenfarklı olduğunu açıklayamıyor. Öte yan-dan yapılan çalışmalar dört kuvvetinStandart Model altında birleştirileme-yeceği yönünde. Dolayısıyla StandartModel’in ötesinde başka bir modelinvarlığını birçok fizikçi kabul ediyor. Bumodellerden, ilk akla gelen Süper Si-metri (SUSY). Bu model, Standart Mo-del parçacıklarının her biri için bir kar-deş parçacık öngörüyor. Yükleri aynıolan bu kardeş parçacıkların spinlerikardeşlerinkinden ½ kadar farklıdır.Yani her fermiyona (spin’leri buçukluparçacıklar) karşılık bir bozon (spin’itam sayı olan parçacıklar) ve aynı şe-kilde her bozona karşılık da bir fermi-

yon öngörülüyor. Temel parçacık aile-sinin kalabalıklaşması, Standart Mo-del’in karşılaştığı sorunların çözümü-nü kolaylaştırıyor. Örneğin StandartModel’de sonsuz çıkan kimi hesaplar(tesir kesiti gibi) kardeş parçacıklarınkatkılarıyla Süper Simetri’de doğal ola-rak sonlu hale geliyor. En önemlisiSUSY’de kütleçekimi dışındaki üç kuv-vetin birleştirilebilecek olması. SUSYayrıca karanlık madde için de bir çö-züm öngörüyor. Kararlı en hafif SüperSimetrik parçacık olan nötralino, ka-ranlık madde için en kuvvetli aday. Ya-pılan astrofiziksel gözlemler ve hesap-lar görünen madde miktarının, evrenintoplam enerjisinin yalnızca %4’ünüoluşturduğu yönünde. Daha gözlem-lenmemiş ancak varlığını kütle çekimetkisiyle (gökadaların ve yıldızlarındönme hızlarından) hissettiren karan-lık madde miktarının %23 olduğu he-saplandı. Geri kalan %73 ise evrenin ta-mamını dolduran karanlık enerjiden

oluşuyor. SUSY için en önemli sorunöngördüğü parçacık ailesinin çok kala-balık olmasına (en yalın durumda 124parametre içeriyor) karşın şimdiye ka-dar deneysel hiçbir ipucunun bulun-mamış olması. ATLAS ve CMS deney-leri bu kalabalık ailenin üyelerinden enazından birkaçını avlamak için ilk gün-den beri büyük bir gayret gösterecek.Öte yandan çoklu boyutlar, kompozit-lik ve 4. aile (4th family) gibi birçok eg-zotik model de yine bu iki deneyin avlistesinde.

LHCb deneyi de yine Standart Mo-del’in açıklayamadığı madde ve karşı-madde asimetrisinin yeni kaynaklarınıaraştıracak. Büyük Patlama’dan hemensonra madde ve karşımaddenin aynıkütle ve özelliklerle ancak ters elektrikyüküyle aynı miktarda oluştuğu düşü-nülüyor. Ama kaynağı tam olarak bi-linmeyen asimetriden dolayı geriye yal-nızca madde kaldı ve evrenin oluşma-sını sağladı. Madde ve karşımadde ara-sındaki bu asimetri deneysel olarakgözlemlendi. Ancak ölçülen asimetriçok küçük. Dolayısıyla evrenin nedenyalnızca maddeden oluştuğunu açıkla-maktan da çok uzak. Benzer fizik prog-ramı olan BABAR (ABD’deki StanfordDoğrusal Hızlandırıcısında gerçekleşti-rilen B ve B-bar deneyi) ve BELLE (Ja-ponya’daki yüksek enerji hızlandırıcın-daki B ve B-bar deneyi) deneylerine gö-re LHCb’nin en büyük üstünlüğü yük-sek enerjideki proton çarpışmalarındanoluşan B mezonlarının üretim ve bozu-num mekanizmalarını araştıracak ol-ması.

ALICE deneyiyse öteki üç deneydenfarkı olarak ağır iyonları çarpıştırıp in-celeyecek. Çok renkli bir fizik progra-mı olan bu deney, referans veri olmasıaçısından proton-proton etkileşimlerinide kaydedecek. Deneyin temel amacıkurşun iyonlarını çarpıştırarak 13,7milyar yıl öncesinin koşullarını ALICEdetektörünün ortasında oluşturmak.Büyük Patlama’dan hemen sonraki(mikrosaniye sonrası) çok sıcak (Gü-neş’in merkezindeki sıcaklıktan100.000 kez daha sıcak) ve yoğun dö-nemde madde, kuark-gluon plazmasıhalindeydi. Yani kuarklar ve gluonlarserbestçe hareket ediyorlardı. Bu dö-nemi anlamak maddenin oluşumunailişkin önemli sonuçlar verecek. Bunungibi daha birçok konu ALICE’in fizikprogramında yer alıyor.

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 42

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 43

Bu dört büyük deneye ek olarak ikide küçük deney bu çarpışmalardan pay-larına düşeni almaya çalışacak. Bu de-neyler, Large Hadron Collider forward(LHCf) ve TOTal Elastic and diffractivecross section Measurement (TOTEM).CMS detektörünün yakınına yapılanTOTEM, proton-proton etkileşim tesirkesitini ölçecek. ATLAS detektörününyaklaşık 140 m ilerisine yerleştirilenLHCf de proton-proton etkileşimlerin-de oluşacak yüksüz parçacıkları incele-yecek.

Yeni Fizik Nasıl Ortaya Çıkacak?

Bu sorunun yanıtını vermek kolaydeğil. Ama şu söylenebilir, var olan bil-gilerimizle açıklayamayacağımız her-hangi bir şey yeni fiziğin imzası olabilir.Bu 15 yıllık süreçte, fizikçiler bir yan-dan detektörlerini yaparken bir yandanda modelleme üzerine çalışmalar yapa-rak yeni fiziğin olası imzalarını çalıştı-lar. Hangi imzanın ne kadar verimlilik-le oluşabileceğini hesapladılar. Yukarı-da söz edilen bütün yeni fizik konuları,on binlerce satırlık bilgisayar program-ları yazılarak çok ayrıntılı çalışıldı. Ve-rilerin akmaya başladığı ilk günden iti-baren, analize nereden ve nasıl başla-nılacağı çok iyi biliniyor. Yine de topla-nan verilerin analizi, işin en zor yanıolacak. Her etkileşimde binlerce parça-cığın oluştuğu düşünülürse, bunlarıniçinden yeni fiziğin imzasını taşıyan et-kileşimleri bulmak samanlıkta iğne ara-maya benzeyecek. Bu analizler, bilgi,beceri ve sabır gerektirecek.

Büyük Çarpışma Ne Zaman?

Herhalde herkes bundan sonrasınımerak ediyor. Bu önemli testten sonra,önümüzdeki günlerde, proton demetle-rinin aynı anda iki ayrı halkada döndü-rülmesi test edilecek. Ardından protondemetlerinin enerjileri aşama aşamayükseltilerek 5 TeV çıkarılacak. Buenerjide gerçekleştirilen çarpışmadaoluşan veriler detektörlerin kalibrasyo-nunda ve hizalanmasında kullanılacak.Hızlandırıcının ve detektörlerin duyar-lı ayarlarının yapılmasından sonra 7TeV'lik enerjide gerçekleştirilecek çar-pışmaların 2009’da başlaması planlanı-yor. Bu tarihten sonra deneyler yakla-şık 10 yıl boyunca veri toplayacak. Busürecin ilk beş yılından sonra detektör-lerin bazı bölümlerinin yenilenmesi vehızlandırıcının ışıklığının artırılması söz

konusu olabilecek. İlk sonuçların alın-masına gelince, bunun için kesin bir ta-rih vermek şu an olanaksız. Araştırıla-cak fizik konusuna göre bu süre birkaçay ile birkaç yıl arasında değişebilir.

İlk Sürpriz Kötü Oldu...Her şey yolunda giderken ilk kötü

sürpriz 19 Eylül’de yaşandı. Bu LHC'degerçekleşen ikinci ciddi kazaydı. İlk ka-za 27 Mart 2007’de üçlü süperiletkenmıknatısın (üç tane dört-kutuplu elek-tromıknatısın oluşturduğu yapı) basınçtestinde gerçekleşmişti. Uygulanan 20atmosferlik basınca dayanamayan mık-natısların biri ve onun elektrik bağlan-tısı zarar görmüştü. O tarihten bugünekadar ciddi bir terslik yaşanmamıştı. 19Eylül'deki kazaysa ilk belirlemelere gö-re iki mıknatısın arasındaki bağlantıyısağlayan güç kablosunda oldu. Bu kab-lonun erimesi sonucunda oluşan me-kanik problem sıvı helyumun tünele ya-yılmasına yol açtı. Kazanın tam nedeni,sıvı helyumun güvenli bir şekilde tü-nelden boşalmasından sonra anlaşıla-cak. Öte yandan sorunun giderilmesiancak mıknatısların yeniden ısıtılıp, uz-manların tünele girmesiyle sağlanabile-cek. Düş kırıklığı yaratan bu kaza, bukarmaşık makineyi sorunsuz bir şekildeçalıştırmanın hiç de kolay olmadığınınbir göstergesiydi. Mıknatısların onarılıpyeniden soğutulması için iki aylık birsüreye gereksinim olduğu açıklandı.Görünen o ki ilk çarpışma için biraz da-ha sabredeceğiz.

Doç . Dr . Murat A. GülerODTÜ Fizik Bölümü

yeniFizik+:Layout 1 28.09.2008 22:05 Page 43

BiLiMveTEKNiK Ekim 200844

Kim korkar

karadelikten!

Ve sonunda bu da oldu: İnsanların bir bölümü karadeliklerden, özellikle de atom çekirdeğinden trilyonlarca katdaha küçük, mikro karadeliklerden, korkmaya başladı. Bu endişenin temelinde, gerçekte daha denenmemiş, çoksayıda önkabulü olan bazı fizik kuramları yatıyor. Bu önkabullerden biri, uzay-zamanın, gördüğümüz üç uzay ve

bir zaman boyutunun yanında, göremediğimiz, milimetreden çok daha küçük, birkaç uzay boyutunun dahaolması. Konuyu biraz daha açacağız ama hemen yazının başında belirtmekte yarar var: Çok ince bir dilim

kepekli ekmekteki kalori (yani yiyen insana vereceği enerji) geçen ay Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (LHC)hızlandırılmaya başlayan protonların enerjisinden yaklaşık yüz milyar kat daha büyük! Makroskopik (elle tutulur,

gözle görülür) ölçülere göre bu kadar küçük enerjinin dünyaya zarar vereceğini düşünmek yalnızcabilimkurgunun alanına girer. Bu deneylerin “yüksek enerji” deneyleri olarak nitelendirilmesinin nedeni, atom

boyutlarında düşünüldüğünde enerjilerin gerçekten çok yüksek olmasıdır. Söz konusu enerjilerin saptanabilmesiiçin resimlerde görülen dev detektörlere gereksinim var. Örneğin LHC’de protonların kütlelerinden 7000 katdaha büyük hareket (kinetik) enerjisi olacak; yani ışık hızına çok yaklaşacaklar. Demet içinde çarpışan bütünprotonların ya da kurşun iyonlarının toplam enerjisi yüksek olsa da yanlış gidecek bir deney sonucundaki enkötümser senaryo, hızlandırıcının parçalarının, örneğin süperiletken mıknatısların zarar görmesidir. Bu yazı,

karadelik fobisinin yersiz olduğunu gösterme ve korkuyu hiç olmazsa, biraz sempatiye dönüştürebilmedüşüncesiyle yazıldı! Doğal olarak asıl amaç, evrenin belki de en gizemli nesneleri olan karadelikleri biraz

anlamaya çalışmak.

kimKorkar:Layout 1 27.09.2008 19:57 Page 44

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 45

Karadelikleri kuramsal olarak keş-fetmemizi sağlayacak temel soru, aslın-da öteki bütün güzel sorular gibi basit:Evrende yoğunluğu en yüksek maddenedir ve nasıl elde edilir? Soruyu birazaçalım: Elimizde 10 kg’lık bir Diyarba-kır karpuzu var. Bu karpuzu ne kadarsıkıştırıp, küçültebiliriz? Çok kuvvetlimakineleri kullanarak karpuzu görüle-meyecek kadar küçük ve yoğun halegetirebilir miyiz? Böyle bir makine ta-bii ki yok ama yine de biz düşünce de-neyimizi sürdürelim ve bir şekilde kar-puzu istediğimiz ölçüde sıkıştırabilece-ğimizi düşünelim. Karpuz da kuşkusuzatomlardan oluşmuş bir nesnedir. Da-ha çok sudan (molekül halindeki hid-rojen ve oksijen) oluştuğunu, yani yo-ğunluğunun 1 g/cm3 olduğunu biliyo-ruz. Atomsa proton ve nötronlardanoluşan yoğun bir çekirdek ile zamanla-rının büyük bir bölümünü çekirdeğinbüyüklüğüne oranla çok uzakta geçi-ren elektronlardan oluşan bir yapıdır.Atomların arasında en kararlı çekirdeği

olan element, hidrojen ya da oksijen de-ğil, demir elementidir. Yeterince sıkış-tırırsak, elimizdeki karpuzu yoğunluğuyaklaşık 8 g/cm3 olan bir demir külçe-sine çevirebiliriz! Kuşkusuz gerçekteböyle bir şey olanaksızdır, elimizde sı-kıştırma kuvveti neredeyse sınırsız birmakine olduğunu varsayıyoruz . Dahakararlı demek, çekirdeğin toplam bağ-lanma enerjisi daha düşük demek ol-duğundan, karpuzdaki hidrojen ve ok-sijen çekirdeklerindeki proton ve nöt-ronlar birleşerek bir süre sonra demirçekirdeğini oluşturacaktır. Bizim sıkış-tırmamız sonucunda bu dönüşümüngerçekleşmesine neden olacak çok yük-sek sıcaklığın ortaya çıktığını varsayı-yoruz.

Acaba elde ettiğimiz demiri dahayoğun bir maddeye dönüştürebilir mi-yiz? Öyle görünüyor ki çekirdekle elek-tronların arasındaki boşluğu ortadankaldırmakla çok daha yoğun bir maddeelde edebiliriz. Atom altı dünya gözönüne alındığında, atomun içinde çok

büyük, boş arazi vardır. Eksi yüklüelektron, artı yüklü protonunun üstü-ne düşer; birlikte (kütlesi protondan bi-raz daha büyük olan yüksüz) nötronuoluşturur. Bu olay sonunda nötronlabirlikte bir de nötrino adlı zayıf etkile-şen, asosyal, neredeyse kütlesiz bir par-çacık ortaya çıkar (bu parçacık çok il-ginç olsa da bu yazıda bir rol oynama-yacak). Bu hayali karpuz sıkıştırma de-neyine göre karpuzu neredeyse tümüy-le nötronlardan oluşan, gözle ya da her-hangi bir mikroskopla göremeyeceği-miz kadar küçük bir nesneye dönüş-türmeyi başardık. Peki, ulaştığımız yo-ğunluk nedir? Yanıt, dudak uçuklatabi-lir: 100 trilyon g/cm3. Yani karpuzu ha-cimsel olarak 100 milyar kat küçülttük!

Başta da belirtildiği üzere bu, ger-çekleştirilmesi olanaksız, bir “düşüncedeneyi”dir. Fizikçiler düşünce deneyle-rine çok sık başvurur. Hem deney mas-rafsızdır hem de asıl anlaşılmak istenennokta, gerçek yaşamın bazı karmaşık-lıklarından soyutlanarak, prensipte an-

Evren’de şu ana kadar bulunan en büyük karadelik 18 milyar Güneş ağırlığında. Bu dev, tek başına

neredeyse bir gökada kadar ağır. Bize 2,3 milyar ışık yılı

ötede olması bizim icin şans!

kimKorkar:Layout 1 27.09.2008 19:57 Page 45

BiLiMveTEKNiK Ekim 200846

laşılır. Örneğin Albert Einstein, kendi-sini genel görelilik kuramını bulmayagötüren, şöyle bir düşünce deneyi yap-mıştır: Çatıdan düşen bir insan düşer-ken kendi ağırlığını hissedebilir mi? Ör-neğin kolunu havaya kaldırmak istersezorlanır mı? Bu deneyin düşünce aşa-masında kalması gayet akıllıcadır… Biz10 kg’lık bir karpuzu, laboratuvarda,görünmez bir nötron yığınına dönüştü-remeyiz. Ancak evrende Güneş’ten 1,5-2 kat büyüklüğündeki yıldızlar kendiçekim alanlarının etkisi altında, nükle-er yakıtlarını tüketip soğuduktan son-ra, hacimsel olarak milyonlarca kat kü-çülüyor, yoğunlaşıyor ve en sonundada nötron yıldızı denen 5–10 km’lik,neredeyse tümüyle nötronlardan olu-şan, çok yoğun bir maddeye dönüşü-yor. Kendi ekseninde saniyenin bindebiri ile 30 saniye arasında bir devirletur atabilen ve kendilerine özgü bazısinyaller yayan bu yıldızları astrofizik-çiler gözlemler.

Bu durumda arayışımızı tamamla-yıp, nötron yıldızı maddesi evrendekien yoğun madde diyebiliriz ama budoğru olmaz. Nötron, parçacık fiziğiacısından bakıldığında, temel bir par-çacık değildir; bir hacmi vardır ve temel(noktasal, hacmi olmayan ) parçacıklarolan kuarklardan ve kuarkları birbirine‘bağlayan’ gluonlardan oluşur. Nötro-nun içindeki bu temel parçacıklar ha-cimsel olarak neredeyse hiç yer tutma-dığından, nötronun içinde de bir boş-luk vardır. Sınırları biraz zorlasak danötronun içindeki bu boşluğun da bir

bölümünün büyük yıldızlarda, kendikütle çekimlerinin sonucunda ortadankalkacağını düşünebiliriz. Kurama gö-re Güneş’ten 3–4 kat büyük yıldızlarınnötronları da parçalanacak ve yıldız birkuark maddesine ya da ‘kuark yıldı-zı’na dönüşecektir.

Böyle bir yıldız şimdiye kadar göz-lemlenmiş değildir. Burada bir de ay-rıntı var: Kuark yıldızının içindeki ku-arklar nötronun içindeki Yukarı ve Aşa-ğı kuarklar yerine, onlardan daha küt-leli Acayip kuarklar olacaktır. Acayipkuark yıldızı da bizim en yoğun mad-deyi bulma yolculuğumuzda son durakdeğildir. Güneş’ten 5 kat, hatta yüzler-ce, milyonlarca ve milyarlarca kat dahabüyük yıldızlar, taşıdıkları o müthiş çe-kim güçleriyle (içerdikleri maddeyi ken-di merkezine doğru çeken) nötron yıl-dızlarından ve kuark yıldızlarından da-ha yoğun bir madde oluşturabilirler mi?Evet, oluşturabilirler ve görünen o kioluşturmuşlar. Böyle bir yıldız (örneğinbizim gökadamızın merkezinde güneş-ten milyonlarca kat daha kütleli yıldızgibi) üzerine düşen ışığı da çektiği içinkaranlık görünür ve karadelik adınıalır. Peki, karadelik maddesi nedir? Birkaşık karadelik maddesi bulsak neyigözlemleyeceğiz? Ne yazık ki bu soru-nun yanıtını bilmiyoruz. Nötron yıldı-

zında nötronlardan, kuark yıldızındaAcayip kuarklardan söz edebiliyoruzama karadelik haline gelmiş bir yıldız-da, kuark ya da tanıdığımız hiçbir par-çacıktan, söz edemiyoruz. Karadelikle-rin yoğunluklarıyla ilgili neredeyse birüst sınır yoktur. Bu nesneler içinde,kütle çekimine karşı durabilecek, ba-sınç oluşturabilecek, hiçbir mekanizma,kuvvet ya da ilke bilmiyoruz. Sonuçolarak en yoğun madde arayışımız bizikaradeliklere götürdü.

Karadelikler, gözlemsel olarak keş-fedilmelerinden çok daha önce, kuram-sal fizikte, Genel Görelilik kuramında or-taya çıkmıştır. 1916’da, 1. dünya Sava-şı sırasında, Karl Schwarzschild, savaş-maktan çok daha yararlı bir iş yaparak,Einstein denklemlerini küresel simetrikbir kütle için (Güneş gibi) çözmüştür.Kuramın bu ilk ve en önemli çözümün-den kastımız şudur: Genel Görelilik ku-ramında kütleli cisimlerin birbirini çek-mesi, Newton’un yazdığı gibi, bir kuv-vetle değil, uzay-zamanın bükülmesiyleanlatılır. Örneğin Güneş, çevresindekiuzay-zamanı (dünyanın bulunduğu bubölgeyi ve yaşadığımız şu zamanı!) küt-lesi ve dönmesiyle bağlantılı olarak bü-ker. Uzay-zamanın bükülebilir bir varlıkolduğunu düşünmek fizik tarihinde çokbüyük bir devrim olmuştur. Bükülmüşya da eğri uzayların matematiği, düz, ya-ni Öklid uzayına göre çok daha geç,19. yüzyılın ortalarında, Bernhard Rie-mann tarafından bulunmuştur. Güneş’inçevresindeki bütün cisimler, gezegen-ler, parçacıklar ve ışık, bükülmüş buuzay zamanda en kısa yolu izleyecek şe-kilde hareket ederler. Gezegenlerin yö-rüngeleri, özellikle de Güneş’e en yakınMerkür’ün, Newton fiziğiyle tam olarakaçıklanamayan, yörüngesi Einstein’ınkuramıyla kusursuz bir biçimde açıkla-nır. Hatta kuramın, ölçülmesi dahi kolayolmayan bazı öngörüleri, şaşırtıcı birşekilde doğru çıkmıştır. Bu kuramla de-neylerin tam olarak uyuştuğu, birçok ör-nek arasından, üç örnek verilebilir: Ev-renin genişlemesi, Güneş’in arkasındakiyıldızlardan gelen ışığın Güneş’in ya-nından geçerken Güneş’e doğru birazbükülmesi ve yine ışığın kütleli cisim-lerden, örneğin Dünya’dan kaçarkenkırmızıya kayması. Tüm bunlar gözönünde bulundurulduğunda, Genel Gö-relilik kuramının, karadeliklerin de için-de olduğu, bütün öngörülerini ciddiyealmamız gerektiği anlaşılır.

Karl Schwarzschild 1873-1916. I. Dünya savaşında,cephede Einstein denklemlerinin ilk ve belki de enönemli çözümünü buldu. Bu çözümün daha sonradönmeyen karadelik çözümlerine karşılık geldiği öğrenildi. Schwarzschild çözümünü Einstein’a

gönderdiğinde, daha önce kendi denklemlerini tamolarak çözemeyen Einstein’dan şu karşılığı

aldı: “Bu problemin tam çözümünün hiç bu kadarbasit ifade edilebileceğini beklemiyordum”.

Georg Friedrich Bernhard Riemann 1826-1866.Küre gibi eğri uzayların içsel geometrisi Riemann’ın

1954’de verdiği seminerle matematiğe girdi.Riemann geometrisi olmasaydı, Genel Görelilik

kuramı 1915’de ortaya çıkmayacaktı. Riemann kırkyıllık yaşamına sığdırdıklarıyla kuşkusuz en büyük

birkaç matematikçi arasına girdi.

kimKorkar:Layout 1 27.09.2008 19:57 Page 46

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 47

Aslında tarihçe konusunda birazdaha dikkatli olursak, karadeliklerin, yi-ne bir düşünce deneyinde, 1783’teJohn Michell adlı bir İngiliz din ada-mınca ortaya atıldığını görürüz. Michellçok önemli ve doğru bir kabul yaparakşöyle başlamış: “Varsayalım ki ışık par-çacıkları da tıpkı öteki parçacıklar gibiyerçekiminden etkilensin.” ArdındanMichell en az Güneş’in yoğunluğundaama çapı Güneş’inkinden 500 kat dahabüyük bir yıldızdan ışığın kaçamayaca-ğını ve dolayısıyla bize görünmeyeceği-ni anlatmış. Ama böyle bir yıldızın var-lığını, onun çevresindeki cisimlere uy-guladığı çekimden dolayı anlayacağı-mızı ileri sürmüş. 1796’da Pierre-SimonLaplace da Michell’in yaptıklarındanhabersiz olarak yine karadelik düşün-cesini yakalamış ve çok önemli bir şeybulmuş: Işığın bile kaçamayacağı bir yıl-dızın yarıçapıyla kütlesi doğru orantılıolmalıdır! Bugün artık Laplace’ın bul-duğu yarıçapın, gerçekten yıldızın mad-desel yarıçapından çok, karadeliğinolay ufkuna karşılık geldiğini düşünü-yoruz. Olay ufkunu kısaca söyle açıkla-yabiliriz: Karadeliğin uzay-zamandaoluşturduğu küresel bir hapishane. Ka-radelikten dışarıya doğru kaçış yokama içeriye doğru giriş serbest, hattateşvik ediliyor! İçeriye giren dışarı çı-kamıyor ama bir maddesel duvar olma-dığından, olay ufkunu geçip karadeliğedoğru giren, içeriye girdiğinin farkındaolamıyor. (Karadeliğe doğru düşerkenve olay ufkundan geçerken neler ola-

cağı, sonrasında düşeni ne tür bir so-nun beklediği ayrı bir yazının konusu).

Bugün artık karadeliklerle ilgili çokayrıntılı kuramsal bilgimiz var. Deney-sel olaraksa dış etkilerini gözlemle-mekten öte, çok bir bilgimiz yok. Ka-

radeliklerle ilgili kuramsal bilgi eldeetme süreci aslında çok sıkıntılı (ve eğ-lenceli!) geçmiştir. Örneğin Einsteindenklemlerinin, kendi ekseninde dö-nen bir karadelik çözümü verdiğinigöstermek tam 48 yıl sürmüştür(Schwarzschild çözümünde dönmeyoktu) ve Einstein bu çözümü göre-meden ölmüştür. Fizikçileri yoran birbaşka örnek de karadelik çözümlerin-deki tekilliklerdir; yani uzay-zamandabelli noktalarda uzaklıkların anlamınıyitirmesi, sonsuzlukların ortaya çık-masıdır. Özellikle karadeliğin tam mer-kezinde ne olup bittiğiyle ilgili bugünbile tatmin edici bir kuram yoktur.

Düş gücümüzün sınırlarını zorla-yan yoğunluklarına karşın, karadelik-ler aslında son derece mütevazı varlık-lardır: Kütle ve kendi eksenlerindedönmeleri (dönme momentumları) dı-şında taşıyabilecekleri tek özellik elek-trik yükleridir. (Manyetik yükleri deolabilir ama öyle bir yükün evrendevar olup olmadığını henüz bilmiyoruz).Uzaydaki, astrofiziksel karadeliklerinelektrik yüklerinin olacağı da beklen-miyor. Dolayısıyla elektrik yükünü bir

Daha önce ‘donmuş yıldız’ ya da ‘çökmüş yıldız’ olarak adlandırılan bu astrofiziksel nesnelere karadelik ismini 1967 yılında John A. Wheeler vermiştir.

kimKorkar:Layout 1 27.09.2008 19:57 Page 47

BiLiMveTEKNiK Ekim 200848

kenara bırakırsak, kütlesi vedönme momentumu aynı olaniki kara deliği birbirinden ayırtetmek olanaksızdır. Bunun nekadar garip ve eşsiz bir durumolduğunu anlamak için şöylebir örnek verelim: Paten yapaniki kişi düşünelim. Buz üstündeyalnızca kendi eksenlerindedönsünler, açısal momentumla-rı ve kütleleri aynı olsun. Eğerbu iki kişi birer karadelik ol-saydı, bunları ayırt edemezdik.Erkek olma, kız olma, farklıayakkabı giyme ya da boyları-nın, enlerinin farklı olması ola-naklı olmayacaktı! Yani karade-likler başka hiçbir etiketi kabuletmezler. Bu anlamda aslındaelektronlar gibi temel parçacık-lara benzerler. Fizikçiler adlan-dırma konusunda biraz sıkıntıyaşadıkları için karadeliklerinbu özelliğini “karadeliğin saçıyoktur” diye özetlerler. “Karadeliğinsaçı da ne demek?” diye düşünebilirsi-niz. İpucu verelim: Saç, burada kütle,dönme momentumu ve yük dışındakiherhangi bir özelliği temsil ediyor.

Şu ana kadar sözü geçen karade-likler Genel Görelilik kuramının öngör-düğü “klasik” karadeliklerdi. Gökyü-zündeki karadeliklerin bütün özellikle-rinin Genel Görelilik kuramındaki buklasik karadelik resmiyle örtüşüp ör-tüşmediğini bilemiyoruz.

Aslında sorabileceğimiz birçok so-ruyu daha sormadık: Örneğin karade-liklerin, büyük yıldızların soğuyup kü-çülmesi sonucunda oluştuklarını söyle-dik ama bu nesnelerin en son sıcaklık-larının ne olduğunu söylemedik. Kara-deliklerle ilgili kuramsal bilgimizi dahatutarlı hale getirebilmek için kuantumfiziğinin ilkelerini de göz önünde bu-lundurmamız gerekiyor. Daha tam ola-rak genel görelilik kuramıyla kuantumfiziği ilkelerini birleştirebilen dört bo-yutlu uzay-zamanda bir kuram bilmiyo-ruz. Ama bazı yaklaşımlarımız olabilir.1970’li yılların başında Stephen Haw-king bir karadeliğin çevresindeki uzay-zamanda kuantum fiziğinde tanımla-nan boşluğun (yani hiç de boş olmayanortamın!) nasıl davranacağını inceler-ken karadeliğin aslında pek de kara ol-madığını ve kuantum fiziği ilkelerinegöre ışıma, ışık, hatta madde yayacağı-nı öngörmüştür. Fizikçiler karadelikle-

rin sıcaklığının mutlak sıfır olduğunudüşünürken Hawking, karadeliklerinde kütleleriyle ters orantılı bir sıcaklığıolduğunu hesaplamıştır.

Sıfır Kelvin’den farklı sıcaklıktakiher nesne ışıma yapar ve dolayısıyla ışı-ma yapan maddeler de mutlak sıfırdanfarklı sıcaklıkta olmalıdır. Hatta termo-dinamiğin bütün kuralları karadelikleriçin de geçerlidir. Örneğin (ayrıntıları-nı şimdilik anlamasak da) entropileri,düzensizlikleri vardır. Hawking’in buhesabı son 35 yıl içinde birçok fizikçitarafından değişik yollardan yapılmıştırve büyük ölçüde kabul görmüştür. So-nuçta geldiğimiz noktayı şöyle özetle-yebiliriz: Karadelikler, delik olmadıkla-rı gibi tümüyle kara da değillerdir. Ger-çi o kadar soğukturlar ki gökyüzünde-ki karadeliklere bakıp Hawking ışıma-sını ölçmek konusunda umudumuzyoktur. Örneğin Güneş bir karadelik ol-saydı sıcaklığı 1 Kelvin’in 10 milyondabiri kadar olacaktı. Dünya bir karade-lik olsaydı, kestane büyüklüğünde ve0,02 Kelvin sıcaklıkta olacaktı. Karade-likler küçüldükçe ısınırlar ve daha çokışırlar.

Karadeliğin de ışıması hatta temelparçacıklar atması, sonunda kütlesini,gittikçe soğuyan evrende, kaybetmesianlamına gelecektir. Şu anki anlayışı-mıza göre daha önce ölümsüz diye dü-şündüğümüz Genel Görelilik’in klasikkaradelikleri, kuantum fiziği ilkelerine

uyacak ve zaman içinde ‘bu-harlaşacaktır’. Gerçi bu süregökyüzündeki büyük kütlelikaradelikler için çok uzun-dur: Örneğin Güneş karade-lik olsaydı, Hawking ışımasısonucunda buharlaşmasıiçin geçmesi gereken süre1065 yıl olacaktı! (Evren’inyaşının 14 milyar yıl olduğu-nu anımsayalım).

Kuantum fiziğinin kara-deliklere uygulanması bazıtemel soruları ortaya çıkar-mıştır. Örneğin ‘Acaba evre-nin başlangıcında, o çok sı-cak ortamda, parçacıklarınyüksek hızlarda çarpışmasısonucunda karadelik olabile-cek kadar yoğun mikrosko-bik maddeler oluşmuş olabi-lir mi? Ya da benzeri mikros-kobik karadelikler LHC’deoluşabilir mi? Bir karadelik

oluşabilmesi için gereken asıl önemliöğe, yukarıdan anlaşılacağı üzere, kütledeğil, yoğunluktur. Bu nedenle mikros-kobik karadeliğin var olma olasılığınıaraştırmak anlamsız bir düşünce deneyideğildir. Ancak ayrıntılara baktığımızdaşunu görürüz: Mikroskobik karadelik-lerdeki yoğunluklar akıl almaz derece-de büyüktür, bu nedenle oluşma olası-lıkları sıfıra yakındır. Oluşsalar bile Haw-king ışımasıyla anında buharlaşırlar. Ka-rarlı, ışıma yapmayan bir mikro karade-liğin oluşma olasılığıysa yoktur.

LHC ile birlikte mikro karadelikle-rin yeniden gündeme gelmesinin nede-ni, yazının başında belirtildiği gibi, ekbirkaç uzay boyutu kullanan birkaç de-nenmemiş fizik kuramının daha düşükyoğunluklarda karadelik oluşabileceği-ni öngörmesidir. Bu kuramların öngö-rüleri doğru olsa bile oluşacak karade-lik anında başka parçacıklara dönüşe-cektir. Evrendeki çok yüksek enerjilikozmik ışınlar LHC’deki çarpışmalarısürekli yaparlar ve şimdiye kadar kara-delik oluşturabilmiş değillerdir. Dün-ya’nın, Ay’ın, Güneş’in 4,5 milyar yıldırkararlı bir şekilde yaşamını sürdürüyorolması da mikro karadeliklerden kork-mamamız için başka bir nedendir. Za-ten mikro karadeliklerin de bizleri kor-kutacak gücü yok!

Doç. Dr . Bayram Tekin ODTÜ Fizik Bölümü

Hawking kuantum fiziğini kullanarak karadeliklerin de ışıma yapacağını öne sürdü, yani karadeliklerin de sıcaklığı var. Ancak, astrofiziksel karadelikler cok soğuk olduğu için, yaptıkları ışımayı

deneyle belirlememiz mümkün değil, o yüzden kara gorünmektedirler.

kimKorkar:Layout 1 27.09.2008 19:57 Page 48

BiLiMveTEKNiK Ekim 200850

Her ŞeyinKuramı

21. yüzyıl belki de yepyeni bir fiziğe gebe. Kuramların bir bölümünü çöpe atmak, hatta ders

kitaplarını yeniden yazmak bile gerekebilir. Geçtiğimiz ay düğmesine basılan ve protonları

ısınma turlarında başarıyla dolandıran Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) yepyeni keşiflere imza

atabilir. 20. yüzyılda temelleri atılan ve öngördüğü neredeyse her şey deneylerle kanıtlanan

güçlü kuramsal modellerin de tahtı sallanabilir. Bunlardan en önemlisi temel parçacıkları ve

aralarındaki etkileşimleri açıklayan Standart Model. Standart Model fiziğin en güçlü

kuramlarından olmasına karşın onun da hâlâ eksik kalan ya da deneylerde gözlenemeyen kimi

eksik parçaları var. LHC belki bu eksik parçaları bulup modeli tam hale getirecek belki de

Standart Model’i geçersiz kılacak. Ama ne olursa olsun her iki durumda da fizik kazanacak;

bulunursa fizikçiler rahat bir oh çekecek, bulunamazsa da kuramsal fizikçilere çözülmesi

gereken yeni ve çok heyecanlı uğraş alanları sunacak… LHC bir terslik olmazsa önümüzdeki yıl

deneylerine başlayacak. O zaman neler olacak göreceğiz; ama şimdi kuramsal olarak fizik

nerede ona bir bakalım.

Fizikte Büyük Evliliğe Doğru…

herseyinKurami+:Layout 1 27.09.2008 19:47 Page 50

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 51

Yirminci yüzyılda fizik, kuan-tum mekaniği ve görelilik kuramıüzerine kuruldu. Her iki kuramdada bağımsız olarak eşsiz başarılarelde edilmesine karşın, birbirle-riyle uyumu bir türlü sağlanama-dı. Bu rahatsız edici çelişki, bilim-deki en önemli araştırma alanla-rından biri olarak kaldı. Genel gö-relilik kuramıyla kusursuz bir küt-leçekim tanımımız var. Bununkuantum karşılığı olarak düşünü-len, yani kuantum mekaniğininkütleçekim alanlarına uygulan-ması, kuantum kütleçekimi olarakadlandırılan dalın uğraş alanı. İlkbakışta bir kuantum kütleçekimkuramı oluşturmak pek sorun de-ğilmiş gibi görünüyor. Hatta, formüleedilişinden bu yana, 50 yıldır, başarılıbir şekilde işleyen Kuantum Elektro-dinamik Kuramı’ndan (QED) bile dahaaz sorunlu olması bekleniyor.

QED, temel olarak, doğadaki temelkuvvetlerden biri olan elektromanyetikkuvveti, sanal foton alışverişi cinsindentanımlamaya dayanıyor. Işıyan ve hızlasoğrulan bu fotonların, Heisenberg’inbelirsizlik ilkesi gereği, enerji ve mo-mentumları korunamıyor. Dolayısıylaiki elektron arasındaki elektrostatik it-me, bir elektronun saldığı ve başka birelektronun soğurduğu “sanal” fotonlarolarak düşünülüyor.

Benzer şekilde, iki cisim arasında-ki çekim de sanal “graviton”ların alış-verişi olarak düşünülebilir. Graviton-lar, kütleçekim kuvvetinin taşıyıcı par-çacıkları ya da bir başka deyişle kuan-taları olarak kabul ediliyor. Ancak şim-diye dek bu türden parçacıklara rast-lanmış değil. Araştırmacılar bunun şa-şırtıcı olmadığını düşünüyor; çünkü,kütleçekim kuvveti elektromanyetikkuvvetten çok daha zayıf. Dolayısıylaiki kütle arasındaki tek tek gravitonalışverişinin, kütleçekim alanı ve onunbu alanın ünlü ters kare kuvvet yasa-sıyla gösterilen bir bağıntıyı sağlamasıbeklenir. Ancak tek tek değil de çoksayıda graviton işe karışınca sorunlarortaya çıkmaya başlıyor.

Kütleçekim kuvveti, elektromanye-tik alandan biraz daha farklı bir yapı-da: Matematiksel bir anlatımla, kütle-çekim alanları nonlineer! Bu, gerçek-te kütleçekim alanlarının enerjiyle iliş-kili olması, enerjinin de kütleyle ifadeedilmesi ve dolayısıyla bir çekimin or-

taya çıkması nedeniyle ön plana çıkı-yor. Kuantum diliyle söylersek, gravi-tonlar başka gravitonlarla etkileşebili-yor. Oysa elektromanyetik kuvvetin ta-şıyıcısı olan fotonlar kendileriyle değilyalnızca elektrik yükleri ve akımla et-kileşir. Gravitonların arasındaki bu et-kileşim nedeniyle maddeyi oluşturanparçacıklar, kapalı bir ilmek oluşturanve bir ağacın dallarına benzeyen gra-vitonlar ağıyla çevrili.

Kuantum Alan Kuramında (QFT),kapalı ilmekler bir sorunun işaretidirve fiziksel süreçlerin hesaplanması sı-rasında yanıtların sonsuz olduğu so-nuçlara neden olurlar. QFT, parçacıkfiziğinin temelini oluşturan StandartModel’in çatısını oluturuyor ve kuan-tum mekaniğiyle görelilik kuramını birarada düşünmeyi olanaklı kılacak ku-ramlar oluşturmada yararlı araçlar su-nuyor. Standart Model de temel par-çacıklar ve alanları bir arada tanımla-yan tutarlı bir model.

Temel Parçacıklar veAlanlar

Maxwell’in elektrik ve manye-tik alanları bir bütünün parçasıolarak ünlü dört denklemiyle özet-lediği elektromanyetizma en iyi bi-linen alanlardan. Günlük uzaklıkölçeklerindeki çoğu olayda geçerliolan bu kuvvet, en basit düzeydeklasik alan kuramıyla tanımlanır.Örneğin iki mıknatıs, birer elek-tromanyetik alan kaynağı olarakbirbirlerine kuvvet uygular. Bukuvvet, mıknatısların birbirlerineuzaklığıyla doğru orantılı olarakartar ya da azalır. Elektromanye-tizmanın klasik alan kuramı, bu

uzaklık çok küçüldüğünde ya da birbaşka deyişle çok daha şiddetli alanla-rın varlığında işlemez duruma gelir. Budurumda alanı, uzay ve zamanın hernoktasında tanımlı bir sayı olarak dü-şünmektense, bir kuantum işlemcisiolarak düşünmek gerekir. İşte bu nok-tada, kuantum kuramı devreye girer.Kuantum alanı da belli koşullar altın-da klasik alana indirgenebiliyor.

Kuantum kuramında bir alan, dal-ga-parçacık ikiliği gereği, yalnızca dal-galarla değil parçacıklarla da ilgili ola-rak tanımlanır. Temel parçacıklar dabir tür kuantum alan uyarıcısıdır. Do-layısıyla elektromanyetik alan da bir te-mel parçacıkla ilgili olmalı; bu parçacıkbildiğimiz foton. Elektromanyetik etki-leşim, kendini cisimler arasındaki fotonalışverişiyle gösterir. Yani iki mıknatısbirbirine yaklaştırıldığında aralarındafoton alışverişi olur ve bu da bir kuv-vetin oluşmasını sağlar. Kabaca, foto-nun olduğu her yerde bir kuantum

herseyinKurami+:Layout 1 27.09.2008 19:47 Page 51

BiLiMveTEKNiK Ekim 200852

elektromanyetik etkileşimi beklenir.Elektromanyetizma gibi, öteki te-

mel etkileşimler ya da kuvvetlerin dekendi kuvvet taşıyıcı parçacıkları ol-malı. Bunlardan biri, klasik kuramdaniyi bildiğimiz kütleçekim kuvveti, öte-ki ikisi de geçtiğimiz yüzyılda keşfedi-len çekirdek kuvvetleri: Şiddetli çekir-dek kuvveti ve zayıf çekirdek kuvveti.Kolayca anlaşılacağı gibi bu iki kuvve-tin etki alanı atom çekirdeği ölçeğinde.Oysa kütleçekimi ve elektromanyetikkuvvetler uzun erimlidirler, günlük ya-şam ölçeklerinde duyumsanabildikleriiçin çok eskiden beri biliniyorlar. Bukuvvetlerin taşıyıcı parçacıkları olmasıgerektiği, Standart Model’in temel ön-görülerinden. Bu modele göre zayıf et-kileşimlerinki W ve Z bozonları, şid-detli etkileşimlerinki gluon adı verilenparçacıklar, kütleçekiminkiler de gra-vitonlar.

Temel parçacıklar, tabii ki bu ka-darla sınırlı değil. Örneğin, elektron ve

nötrino gibi parçacıklar bu kuvvetler-den biri ya da birkaçıyla etkileşseler dekendi başlarına herhangi bir kuvvetintaşıyıcısı değiller. Bu parçacıklara“madde parçacıkları” deniyor. Maddeparçacıklarını kuvvet taşıyıcılarındanayıran en önemli özellik, spinleri. Mad-de parçacıkları, kesirli spini olan fer-miyonlar ailesi. Oysa kuvvet taşıyıcıla-rının spinleri tamsayılarla gösteriliyor(aslında tüm kuvvet taşıyıcılarının spin-leri 1, yalnızca gravitonunki 2).

QFT işte tüm bu kuvvet taşıyıcılarıve madde parçacıkları arasındaki etki-leşimleri tanımlayan matematiksel birçerçeve sunuyor. Ancak bu modelin ikitemel sorunu var; biri estetik öteki tek-nik. Estetik sorun, elektronlar, muon-lar, nötrinolar, kuarklar, W bozonları,Z bozonları, gluonlar, gravitonlar vb.gibi adeta bir hayvanat bahçesini andı-ran çok sayıda parçacığın tanımlanma-sı. Teknik sorunun açıklamasıysa birazdaha zor. Spini 1 olan parçacıkların

matematiksel tanımı 1960’lı ve 70’li yıl-lara dayanıyor. Klasik düzeyde baktı-ğımızda, elektromanyetik alanların for-mülasyonunu Maxwell’e dayandırabili-riz; ancak bu formulasyon 1954’teYang ve Mills adında iki fizikçi tarafın-dan genelleştirildi ve son hali verildi.Bu klasik alanların kuantum karşılı-ğıysa 1940’ta Feynman, Schwinger veTomonaga tarafından, Yang-Mills ge-nelleştirmesi de 1970’te ‘t Hooft veVeltman tarafından yapıldı. Bu iki mo-del de çok önemlidir. Hatta bu katkıla-rından dolayı, Feynman 1965’te, ‘t Ho-oft ve Veltman da 1999’da Nobel Fiziködülünü aldılar.

Kuantum elektromanyetizma, fotonve foton etkileşmelerini, kuantumYang-Mills kuramıysa şiddetli ve zayıfkuvvet taşıyıcıları (W-Z bozonları vegluonlar) ile bunların etkileşimlerini ta-nımlar. İşte, tüm bu etkileşimler kura-mı, bir kuantum ayar kuramı olan“Standart Model”de birleştiriliyor. Bu

herseyinKurami+:Layout 1 27.09.2008 19:47 Page 52

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 53

modelin en önemli başarısı, W ve Z bo-zonlarını daha keşfedilmeden önce ön-görmesi. Standart modelin bir başkaöngörüsü olan “Higgs bozonları” isene zamandır kendini göstermedi. ÖnceLHC’nin selefi LEP, ardından da Fer-milab’taki Tevatron avlamaya çalıştılarancak şu ana kadar her ikisi de başarı-lı olamadı. İşte LHC ile ilgili en büyükbeklentilerden birisi bu parçacığı bul-ması.

Buraya kadar herşey güzel, ancakkolayca fark edileceği üzere, StandartModel’den söz ederken gravitonlar veetkileşimleri üzerine çok şey söylenmi-yor. Bunun en önemli nedeni gravi-tonların spinlerinin 2 olması ve her-hangi bir ayar kuramıyla tanımlana-mamaları. Aslında kütleçekimi için eli-mizde güçlü bir kuram var: Einstein’inGenel Görelilik Kuramı. İşte teknik so-run bu: Bu kuramın henüz bir kuan-tum karşılığı yok. Şimdiye değin yapı-lan tüm girişimler de başarısızlıkla so-nuçlanmış. Eğer bu etkileşmelerin te-mel bir kuramı oluşturulabilir ve buna“Her Şeyin Kuramı” dersek, o zamanStandart Model için “herşeyin dörtte-üçü”dür diyebiliriz. Yani Standart Mo-del nihai bir kuram değil.

Her Şeyin Kuramı’nı oluşturma ça-

balarının başında, tüm temel kuvvetle-ri birleştirmek geliyor. Bunun ilk ba-şarılı adımı da elektromanyetizma ilezayıf etkileşimlerin birleştirilmesi olduve elektrozayıf etkileşim olarak adlan-dırıldı. Bunun şiddetli çekirdek kuvve-tiyle de birleştirilmesi çok sorunmuş gi-bi görünmüyor. Ancak ne yazık ki küt-leçekim kuvveti bu çerçeveye sığma-makta ısrarcı. Fizikçiler ne zaman

kuantumlu alan kuramının kurallarınıgenel göreliliğe uygulamaya kalksalar,fiziksel olarak anlamlı olmayan son-suzluklarla karşılaşıyorlar. Daha öncede söylediğimiz gibi sonsuzlukla so-nuçlanan kapalı ilmekler işin içine gi-riyor.

Bu tür ilmekler, QED’de de birelektron kendi fotonunu yayıp yenidensoğurduğunda ortaya çıkar. Ortaya çı-kan bu sonsuzlukları ortadan kaldır-mak “renormalizasyon” adı verilen ma-temetiksel bir süreçle olanaklı. Bu iş-lem düzgün bir şekilde yapılırsa, sağ-duyuya uygun yanıtlar elde edilebilir.Aslında QED renormalize edilebilir birkuramdır; çünkü bu sonsuzluklar sis-tematik bir yöntemle hemen ortadankaldırılabilir yani tek bir matematikselişlem seti yeterlidir.

Ne yazık ki kuantum mekaniği, gö-relilik kuramına uygulandığında böylesistematik süreçler işlemiyor; yani gö-relilik kuramı renormalize edilebilir ku-ram değil! Üstelik daha kapalı gravitonilmeklerinin daha katışık olarak işin içi-ne girdiği süreçlerde yeni sonsuz te-rimler ortaya çıkıyor. Bu da kuramın il-gi alanına giren neredeyse tüm olgula-rı incelemeyi olanaksızlaştırıyor. Sonuçolarak da ortaya kuantum mekaniğin-de ya da genel görelilikte veya her iki-sinde birden bir sorun olduğu çıkıyor!

Bu iki güçlü kuramın önündeki buengeli aşmak için uğraş veren fizikçi-ler, geçtiğimiz 15-20 yıl içinde bazı çö-züm önerileri sundu. Bunların arasın-da en umut vaat edeni, Sicim Kuramı.

herseyinKurami+:Layout 1 27.09.2008 19:47 Page 53

BiLiMveTEKNiK Ekim 200854

Bu kuramın temel öngörüsüne görefiziksel dünyadaki varlıklar, parçacık-lardan değil, bir atom çekirdeğinden1020 kez daha küçük sicimlerden olu-şuyor.

Temel yapı taşlarını oluşturan bu si-cimler, “ilmekler” gibi kapalı ya da birsaç teli gibi açık olabiliyor. Bu sicimlerzaman içinde hareket ettiklerinde dekapalı ya da açık olmalarına bağlı ola-rak bir tüp ya da bir tabaka şeklinde izbırakıyorlar. Aslında sicimlerin enönemli özelliği titreşebiliyor olmalarıve farklı titreşim modlarının farklı par-çacıklara karşılık gelmesi. Bu bir gita-rın telleri gibi de düşünülebilir; bu tel-lere her vuruş nasıl ayrı bir notaya kar-şılık geliyorsa, sicimin her farklı titre-şimi de farklı bir parçacığı simgeliyor.Ancak sicim, gitar teli gibi sabitlenmişdeğil, uzay-zaman içinde serbest hare-ket edebiliyor. Bir titreşim modu (ya danotası) elektron öteki bir foton olarakortaya çıkabiliyor. Bu kuramın enönemli başarısı, kütleçekimin bir da-yatma olarak kurama sokulmayıp, ku-ramın içinden kendiliğinden ortaya çık-ması. Bu da sicim kuramını Her ŞeyinKuramı’na giden yolda en önemli adımolarak ön plana çıkarıyor.

Fakat hâlâ, “tamam bu iş” demekiçin erken. Çünkü elde birden çok Si-cim Kuramı var. Fizikçiler sicim ku-ramlarını inşa ederken ortaya çıkıyorbunlar: Önce temel harç malzemesi ola-rak titreşen bir sicim alınıyor ve ardın-dan gelecek soru “sicim açık mı kapalımı olsun?” oluyor. Buraya kadar ta-

mam, şimdi sıra “Bozonlarla mı yoksafermiyonlarla mı ilgileneceğiz?” soru-sunda. Eğer bu soruya yanıtınız “yal-nızca bozon, lütfen” olursa, BozonikSicim Kuramı’na ulaşıyorsunuz. “Yok,madde parçacıkları” diyorsanız, o za-man işler karışıyor ve yeni bir mate-matiksel yönteme gereksinim duyuyor-sunuz. Aslında böyle bir yöntem devar: Süpersimetri. Süpersimetriye göreher bozonun bir fermiyon karşılığı var.Böylece süpersimetriyle, kuvvet taşıyı-cı parçacıklarla, maddeyi oluşturanparçacıklar arasında bir ilişki kurulmuşoluyor. Bu süpersimetrik sicim kura-mının adı da Süper Sicim Kuramı.

Fiziksel olarak anlamlı sonuçlar ve-ren üç süper sicim kuramı var. Bunla-rın ikisinde kapalı birinde açık sicim-lerle çalışılıyor. Bunlara ek olarak, Bo-zonik Sicim Kuramıyla, Süper SicimKuramı’nı bütünleştirerek daha tutarlıiki sicim kuramı elde edilebiliyor. Bun-lara da Heterotik Sicim Kuramları de-niyor.

Sicim kuramındaki doğal ölçek1019 GeV mertebesindeki planck ener-jisiyle belirleniyor. Yani çok büyük bir

enerji; LHC bile bu enerjiye ulaşama-yacak. Dolayısıyla maddenin sicimliyapısını doğrudan gözlemlemek ola-naksız. Kuramcılara göre elektroman-yetizma, görelilik, zayıf ve şiddetli çe-kirdek kuvvetleri ve atomaltı parça-cıklar gibi alışkın olduğumuz fizik, biryaklaşım olarak, günlük fiziksel ener-ji ölçeklerinde sicim kuramından or-taya çıkacak. Bu nedenle, sicim kura-mı, yalnızca kuantum kütleçekimininvarsayımsal bir tanımı değil, aynı za-manda doğanın tüm kuvvetlerini bir-leştirme çabalarından biri olarak dü-şünülüyor.

Ne yazık ki ne Süper Sicim Kuramıiçin tek bir düşük enerji limiti ne detek süpersicim kuramı var. Bir zaman-lar başa çıkılmaz bir engel gibi görü-nen bu çıkmaz, son yıllarda inşa edilenve “M Kuramı” olarak adlandırılan vedaha soyut matematik içeren bir yak-laşımın içinde çeşitli süpersicim ku-ramları içerdiği varsayılıyor. Kuramınbaşındaki M’yi, İngilizce’de “ana” an-lamına gelen “mother” sözcüğüyle deilişkilendirip, M Kuramı’nı, tüm ku-ramların anası olarak tanımlayanlar davar.

M Kuramı’nın yardımıyla, kütleçe-kim ve kuantum mekaniğini uzlaştır-manın olanaklı olduğunu söylemekşimdilik erken görünüyor. Bununla bir-likte böyle bir kuram umulan şekildeişlerse, en azından fizik dünyasındakibazı temel gerçeklere ilişkin açıklayıcısonuçlar ortaya çıkacağa benziyor. Ör-neğin dört boyutlu uzay-zamanın bukurama uyarlanmadan kendiliğindenortaya çıkması bekleniyor. Ayrıca par-çacıklar ve temel kuvvetler de etkile-şim şiddetleri ve kütleleriyle birlikte be-timlenebilecek.

Ancak M Kuramı ya da gelecektekiyeni sürümü, görece daha düşük ener-jili laboratuvar fiziği dünyasına yansı-tılıp bilgi edinilmedikçe, hoş bir mate-matik egzersizinden öteye gidemeye-cek. O zaman belki de tüm kuramlarınbabasına, yani bir “F Kuramı”na ge-reksinimimiz olacak ya da LHC tümbunlardan bizi kurtaracak…

İ lhami Buğdaycı

Kaynaklar:

Davies, P., Quantum Gravity Presents The Ultimate Challenge to

Theorists, Physics World, 1999

Ellis, J., Particle Physics: The Next Generation, Physics World, 1999

Smolin, L., The New Universe Around the Next Corner, Physics

World, 1999

herseyinKurami+:Layout 1 27.09.2008 19:47 Page 54

Sabun köpüğü neden renklidir? Sualtındaki cisimler neden gerçekte olduklarından daha yakın görünürler? Işık ne kadar hızla hareket eder? Elmas neden parıldar? Işık bir otomobili nasıl çalıştırabilir?

Tüm bu soruların ve daha fazlasının yanıtlarını burada, ışığın büyüleyici öyküsüne yeni bir bakışla keşfedin. Bilimsel deneyler,karmaşık bilimsel aletler, özgün deney düzeneklerinin renkli otoğrafları ve üç boyutlu modellerin yer aldığı bu kitapta dünyamızı dönüştüren inanılmaz keşifler anlatılıyor.

POPÜLER BİLİM KİTAPLARI

ilan1:ilan1 28.09.2008 21:37 Page 1

Günümüzün kafa karıştırıcı orta-mında her şey üzerinde daha az gücü-müz varmış gibi görünüyor. Bu duru-mun bizi alt etmesine izin vermek yeri-ne belki de İsviçre Federal TeknolojiEnstitüsü'nden fizikçi Dirk Helbing'inçalışması sayesinde bu durumun keyfi-ni sürebiliriz. Helbing, karayollarında-ki on binlerce aracın hareketi ve fabri-kalarda birbiriyle etkileşimli çalışan bü-yük makine sistemleri gibi insan aklı-nın çoğu zaman neyin neden olduğunuanlamakta güçlük çektiği karmaşık sis-temleri inceleyen bir araştırmacı.

Helbing ve bazı başka araştırmacı-lara göre düzene ve kontrole olan düş-künlüğümüz bizi yanlış yönlendiriyor.Birçok durumda kontrolü bir miktar el-

den bırakarak sistemin kendi çözümü-nü bulmasını sağlamak daha sağlıklı.Genellikle çözümler kendi düşünecek-lerimize hiç benzemese de sonuçlar da-ha tatmin edici olabiliyor.

Çalışmanın sonuçları, çözemeye-cekleri karmaşık sorunlarla hergün da-ha çok karşılaşan günümüz mühend-isleri için bir miktar rahatlatıcı olabilir.İşte size, makinelerin kontrolü almasısonucunda elde edilen bir başarı öykü-sü.

1992’de General Motors şirketi In-diana'da Fort Wayne’deki montaj fab-rikasında kamyonların otomatik olarakboyanmasıyla ilgili sorunlar yaşıyordu.Üretimden çıkan kamyonların boyamaişlemini 10 adet boyama kabininde ma-

kineler gerçekleştiriyordu. Kamyonla-rın üretimden çıkış zamanlarının tah-min edilemez olmasından ve boya ma-kinelerinin bazen program dışı bakımve tamiri gerektiğinden kamyonları ve-rimli bir şekilde kabinlere dağıtmak ola-naksız görünüyordu.

General Motors mühendislerindenDick Morley, boyama makinelerininkendi iş planlarını kendilerinin oluş-turmasını önerdi. Farklı makinelerin,yapılacak boyama işlerine “teklif” vere-bileceği, bir yandan da bakım ve başkaişleri göz ardı etmeden olabildiğincemeşgul olacağı bir dizi basit kural ge-liştirdi. Elde edilen sonuçlar biraz ga-rip olsa da etkileyiciydi. Sistem saye-sinde General Motors yalnızca boyama

BiLiMveTEKNiK Ekim 200856

Neden KarmaşıkSistemler Biz Olmadan

Daha İyi Çalışıyor?

Bizler genellikle düzenli olanıdağınığa, kurallı olanı da

kuralsıza yeğleriz. Kusursuzgeometrik bir düzen

hoşumuza gider, hatalı ya dadüzensiz olandan uzak

dururuz. Öngörebilmeyi veherşeyden de önemlisi

kontrol edebilmeyi isteriz.

karmasikSis+:Layout 1 27.09.2008 19:39 Page 56

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 57

işinden yılda bir milyon dolardan çoktasarruf sağladı. Sonuçta boya hattı hiçkimsenin öngöremediği bir iş planıylaçalıştı. Makineler acil gereksinimlerekendileri yanıt vererek sistemin yüksekkapasitede çalışmasını sağladı.

Üretim süreçleri genellikle birçokgirdi, değişken ve etkene bağlıdır. Sis-temdeki en küçük bir değişiklik bileçok farklı ve öngörülemeyen sonuçlarayol açabilir. Bu yüzden de geçmiş de-neyimlere dayanarak oluşturulan yenibir üretim hattında ne olacağı tam ola-rak kestirilemez. “Yöneticiler bazengeçmiş sistemlerdeki performansa ba-karak yeni bir sistemde ne olabileceği-ni hesaplamaya çalışır ama bu yaklaşımgenellikle çok kötü sonuçlar verir.” di-yor Helbing.

Helbing bu durumla başa çıkabil-mek için mühendislerin bu tür sistem-lerin karmaşık öngörülememe özellik-lerine saygı göstermesi gerektiğine veinsanların doğal eğilimlerinin çoğu za-man nasıl istenmeyen sonuçlara nedenolabileceğine dikkat çekiyor. Helbingbu sistemleri bir otobüs kullanır gibiyönetemeyeceğimizi ve sistemin kendi-ni düzenleme eğilimlerini öğrenmeninbizim yararımıza olacağını belirtiyor.

Helbing bu noktaya farklı bir yol-dan ulaşmış. Bir fizikçi olsa da 1990'lıyılların başında fizik ve insan hareket-leri arasındaki paralellikler ilgisini çek-miş. Helbing “Esin kaynağım, akışkan-ların ve insanların bir engelin çevresin-den geçişlerindeki benzerlikti.” diyor.O zamandan beri de toplu insan hare-ketlerinin matematiği üzerine çalışıyor.Bu durum onun şu anda neden sosyo-loji bölümünde görevli olduğunu daaçıklıyor.

Sosyal bilimciler genellikle insandavranışlarının öngörülmesi zor olançeşitliliği üzerinde yoğunlaşır. Helbingbunun çoğu durumda çok da önemli ol-madığını belirtiyor. Genellikle koşullarinsanların seçeneklerini öyle sınırlıyorki insanlar dış etkenlere otomatik ola-rak karşılık veriyor. Bu nedenle de or-talama insan davranışları öngörülebiliroluyor. Örneğin insanlar yollarda hız sı-nırına çok yakın ya da onun hemen üs-tünde gidiyor ki bu durum kendiliğin-den hareketli parçacıkların birbirineçok yaklaştığında birbirini çekmesinebenziyor.

Bireysel hareketler genellikle basitolsa da bireylerin oluşturduğu toplu

davranış şekilleri sezgisel olmaktanuzak olabilir. Sağduyu, olabileceklerkarşısında bizi yanlış yönlendirebilir.Örneğin trafik sıkışıklıkları genellikletrafik yoğunluğunun arttığı zamanlar-da olur. Yine de Helbing'in ekibiningösterdiği gibi bu, her zaman doğru ol-mayabilir.

Özel arabaların ve kamyonların bu-lunduğu iki şeritli bir yol düşünün. Ara-balar ortalama olarak kamyonlardandaha hızlı ilerler. Düşük yoğunluktakibir trafikte arabaların kamyonları ra-hatça sollayıp geçebileceği boşluklarbulunur. Yoğunluk arttıkça sürücülerkarşıdan gelen araçlar yüzünden dahazor sollama yapar. Buna karşın, benze-timlerden ve gerçek trafik gözlemlerin-den elde edilen bilgi, kritik yoğunluk-taki bir trafikte şerit değiştirmenin zor-laşmasının daha olumlu bir etkisi oldu-ğunu gösteriyor. Sürücüler, tek şerittekalma durumunda olduğundan trafikakışını daha az bozarak birim zamandadaha çok aracın geçmesini sağlamışolur.

Sezgilere aykırı benzer durumlarkalabalık insan topluluklarında da göz-lenir. Helbing ve ekibi kendilerinin “ya-vaş olan hızlıdır” diye adlandırdığı du-rumu yine benzetim sonuçları ve de-neylere dayanarak açıklamış. Bir me-

kandan tek bir kapıdan geçerek kaç-mak gerektiği durumlarda insanlar ko-şuşturmak yerine sakince odayı terke-derlerse daha çok insan dışarı çıkacak-tır. İşin ilginç yanı, kapının önüne birengel konduğu durumda insanlar oda-dan daha hızlı bir şekilde çıkması. Bu-nun nedeni engelin, insanların hareke-tini ve hareketin sürekliliğini sağlama-da düzenleyici bir rol oynamasıdır. Hel-bing uygun bir engelle insanların çıkışhızının %30-40 oranında arttırılabilece-ğini belirtiyor.

Kalabalıkların çevre koşullarınauyum göstermesi engellerin işe yara-masını sağlıyor. Çok dar bir geçidin heriki ucunda karşıya geçmek isteyen in-sanlar karşılaştığında tam bir karışıklıkolacağını ve yalnızca kaotik hünerleriolan bazı insanların karşıya geçebilece-ğini düşünebilirsiniz. Oysa ki gerçekteinsanlar tümüyle farklı bir şey yapar.Eğer insan yoğunluğu çok değilse, ön-ce bir yönden gelenler karşıya geçer da-ha sonra öteki yöndekiler geçişlerini ya-par. Bu bir şekilde gruplar arasında or-ganize edilir. Kalabalık daha iyi bir ve-rim almak için bu işi anlık olarak orga-nize etmeyi sürdürür.

Helbing kalabalıkların, fiziktekinebenzer kavramlarla modellenebileceği-ni fark etmiş. Geçidin bir yanındaki sı-

karmasikSis+:Layout 1 27.09.2008 19:39 Page 57

BiLiMveTEKNiK Ekim 200858

ra uzadıkça bu sıra, bir akışkan ya dagazın uyguladığına benzer bir basınçoluşturmaya başlıyor. Yoğun insan ka-labalığı sonunda insanları karşıya geçi-recek enerjiye ulaşıyor ve böylece ba-sınç ortadan kalkıyor.

Sonraki çalışmalar da Helbing'in,yayalar, trafik ve fabrikada üretilen mal-ların hareketleri gibi sistemlerin ilginçbir şekilde benzerlikler gösterdiği ve bi-rinden öğrenilen bilgilerin bir başka-sında kullanılabileceğine inanmasınısağlamış.

Geçen yıl Helbing ve Dresden Tek-nik Üniversitesi'nden Stefan Lämmertrafik ışıklarının sıkışıklığı gidermek içinyeniden düzenlenip düzenlenemeyece-ği üzerine düşünmeye başlamış. Tek-sas'taki A&M Üniversitesi'nden DavidShrank ve Tim Lomax'ın bir raporunagöre yalnızca ABD'deki trafik sıkışık-lıkları 78,2 milyar dolar kayba, 4,2 mil-yar saat gecikmeye ve 10,9 milyar litreyakıt tüketimine yol açıyor. Bir başkadeyişle verimli bir trafik akışının olum-lu ekonomik etkisi çok büyük olabilir.

Bu belki de trafik ışıklarının çalış-malarını kendilerinin ayarlaması için biryol bulunması anlamına geliyor ki gü-nümüzde birçok sinyalizasyon sistemibu özellikten yoksun. Şimdilik mühen-disler trafiği mantıklı gibi görünen birtakım kalıplara sokmaya çalışıyor. Ör-neğin ana yollardaki yeşil ışıklar trafi-ğin yoğun olduğu saatlerde daha uzunsüreli yanıyor. Ama bu, mühendisleringeçmişte gözlenen ortalama durumlaragöre yaptığı ayarlamaların sonucundagerçekleştiriliyor. Trafik ışıklarının de-ğişen koşullara kendi başlarına tepkiverme esnekliği yok. Aynı zamanda mü-hendisler böylelikle trafik ışıklarının tekmerkezden kontrol edilmesi gerektiğidüşüncesine de sadık kalmış oluyorlar.

Helbing ve Lämmer trafik ışıklarınabasit bazı işletme kuralları konur vekendi çözümlerini bulmaları sağlanırsa,ışıkların daha yararlı olabileceğini dü-şünüyor. Bunu göstermek için trafiğinbir akışkan gibi davrandığını kabuleden matematiksel bir model geliştir-mişler. Trafiğin bir akışkan olarak ka-bul edilmesi zaten çok kullanılan birtrafik mühendisliği yöntemidir. Model,bir yoldan gelen bir trafiğin başka biryoldan ayrılması gereken kavşaklardaneler olduğunu bir boru sisteminde ha-reket eden akışkanın davranışlarınabenzer bir şekilde tanımlıyor.

Doğal olarak bir yolun üzerinde,kapasitesinin üstünde trafik akışı oldu-ğu durumlarda sıkışıklık görülebilir.Bunu engelleyebilmek için Helbing veLämmer her kavşaktaki trafik ışığını ar-tan trafik basıncına (tıpkı geçidin önün-de biriken insanlar gibi) yanıt verecekşekilde düzenlemiş. Tüm trafik ışıkla-rında bulunan bir algılayıcı anlık trafikdurum bilgisini bir bilgisayara gönderi-yor ve bilgisayar da o bölgede bir süresonra beklenen trafik akışını hesaplı-yor. Bilgisayar aynı zamanda yolu aç-mak ve oluşan basıncı ortadan kaldır-mak için yeşil ışığın ne kadar süreyleyanması gerektiğini de hesaplıyor. Böy-lece her trafik ışığı bir sonra gerçekle-şecek duruma kendisini en iyi nasıluyarlayabileceği konusunda bir tah-minde bulunmuş oluyor.

En iyisi yalnızbırakmak

Trafik ışıkları kendilerini çevreyeçok uyarlarsa bu çözüm de yeterli ol-mayacaktır. Yalnızca kendi çevrelerinegöre bir ayarlama gerçekleştiğinde ile-ride daha büyük bir soruna neden ola-bilirler. Bunu engelleyebilmek için deHelbing ve Lämmer birbirlerine komşuışıkların bilgilerini paylaştığı başka birsistem geliştirmiş. Böylece bir trafik ışı-ğının yakınında olanlar ötekilerin denasıl davranacağını etkileyebilir. Bu şe-kilde kendi kendini düzenleyen ışıklaruzun kuyrukların oluşmasını engelle-yebilir.

Tüm basitliğine karşın, bu kuralla-rın çok iyi çalıştığı görünüyor. Helbingve Lämmer benzetimlerinde ışıklarınbu şekilde çalışmasının toplam yolcu-

luk sürelerinde önemli bir düşüş sağla-dığını ve hiç kimsenin bir ışıkta çokuzun süre beklemek zorunda kalmadı-ğını göstermiş. Bütün bunlara karşın,ışıkların davranışları insanların neyinverimli olduğu konusundaki düşünce-leriyle genelde uyuşmaz. Lämmer “Nekadar süreyle yeşil yanacağı belirsiz.”diyor. Yine de ortalama yolculuk süre-si kısalıyor ve daha tahmin edilebiliroluyor.

Ayrıca yeni sistem, klasik trafikkontrol yöntemlerinden kaynaklanınbazı sorunları da ortadan kaldırabilir.Trafiğin az olduğu saatlerde sürücü-ler genellikle ışıklarda beklemeleri ge-rekenden daha çok bekler çünkü sis-tem trafikte daha çok arabanın oldu-ğu durumlara göre tasarlanmıştır. Ör-neğin gecenin ortasında hiç gerekyokken arabalar ışıklarda beklemekzorunda kalır. Kendi kendini ayarla-yabilen trafik ışıkları çevrelerindekigelişmelere açık olacağından yakla-şan arabayı görerek ışığı yeşile çevi-rir ve arabanın beklemeden geçmesi-ni sağlayarak bu sorunun çözülmesi-ne yardımcı olur.

Şehir planlamacıları gittikçe artantrafik sıkışıklığına karşı kendi kendinidüzenleyen trafik ışıklarını pratik birçözüm olarak görmeye başladı. Helbingve Lämmer şimdilerde Dresden'deki ye-rel bir trafik bürosuyla çalışıyor. Önce-likle düşüncelerini burada deneyecekve belki de uygulayacaklar. Dresden’inyol ağı üzerine yaptıkları ilk benzetim-lerin sonucu umut verici olmuş. Läm-mer “Bekleme zamanlarında ve yakıttüketiminde önemli düşüşler kaydet-tik.” diyor. İsviçre'nin Zürih kenti yet-kilileri de bu yaklaşımdan etkilenmişgörünüyor.

Geleneksel Kendini Düzenleyen Kullanılan Toplam Yakıt (litre/saniye)

Kırmızı Işıkta Bekleyen Araç Sayısı

Zaman

Zaman

İlerleyenarabalar

Duran arabalar

Akıllı Trafik lambaları

karmasikSis+:Layout 1 27.09.2008 19:39 Page 58

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 59

Helbing ve Lämmer, sistemlerininkendi kendini düzenleyen trafik akışıdüşüncesinin, olabilirliğini gösterdiğiniöne sürüyor. Arabaların çevre koşulla-rını algılayarak buna göre tepki verme-sini sağlayacak teknoloji günümüzdezaten var ve belki de çok yakın bir ge-lecekte çoğumuz arabalarımızın enazından bazı kontrollerini yolculuk kı-lavuz sistemine devredeceğiz. Arabalarbirbirleriyle konuşabilirse, Helbing veekibine göre trafikteki durum daha daiyileşebilir ve günün bazı zamanların-daki sıkışıklıkların boyutları azaltılabi-leceği gibi tümüyle de ortadan kaldırı-labilir (bkz. Seyir Kontrolü).

Bütün bunlardan aldığımız dahaönemli ders de bugün bağımlı olduğu-muz süper karmaşık yapılarda yalnızcasezgilerimize güvenemeyeceğimizdir.Klasik yöntemleri uygulayarak belki dehiçbir zaman bu sistemleri nasıl kont-rol edeceğimizi öğrenemeyebiliriz. Eniyi yol kendilerini yönetmelerine izinvererek yeni yöntemler öğrenmeye ça-lışmak olabilir. Mühendisler artık yal-nızca sorunları çözmüyor, kendi so-runlarını çözecek sistemler de yaratı-yorlar. Kontrol etmek biraz daha kont-rol dışı olmayı gerektirecek gibi görü-nüyor.

Seyir KontrolüGünümüz araçlarının bazılarında,

sürücünün bazı kontrolleri devredebi-leceği kimi aygıtlar bulunuyor. Yaygınseyir kontrol sistemlerinden olan hızsabitleyicilerden (aracın sürücünün be-lirlediği sabit bir hızla gitmesini sağla-

yan) farklı olarak uyarlanabilir seyirkontrol sistemleri (USK) bir radar yar-dımıyla öndeki aracın hızını ve aradakiuzaklığı belirler. Bu bilgiyi saniyede bir-çok kez güncelleyen sistem, aracın hı-zını ve aradaki uzaklığı ayarlar. Öndekiaraç yavaşladığında otomatik olarakfren yapar ya da öndeki araç hızlandı-ğında aynı şekilde aracı hızlandırır. Sis-tem, insan reflekslerinden çok daha hız-lı ve doğru tepki verir.

Dresden Teknik Üniversitesi'ndenmühendis Arne Kesting, yakın zaman-da gerçekleştirdiği benzetimlerde buteknolojinin trafikte ortaya çıkan so-runların giderilmesinde nasıl kullanıla-bileceğini incelemiş. Yollardaki araçla-rın çoğunun USK'larla donatılmasınadaha uzun bir süre var gibi görünse de

araştırmacılar çok az sayıda USK kul-lanıcısının bile trafik akışına önemli biretkisi olabileceğini göstermiş.

Şimdilik sürücüler yalnızca karşı-laştıkları ya da radyo haberlerinde duy-dukları trafik durumlarını dikkate ala-biliyor. USK'lı araçlar yol kenarındakimonitörlerden ya da öteki araçlardanbölgesel trafik durumunu alabilecekle-ri algılayıcılarla rahatlıkla donatılabi-lir. Kesting ve çalışma arkadaşları, businyallerin USK'lı arabaların daha akıl-lıca hareket etmesini sağlaması sonu-cunda trafik sıkışıklığının bir miktar az-altılabileceğini düşünüyor.

Örneğin, bir sıkışıklıktan çıkanaraçlar birbirlerini daha yakın izleyereksıkışıklığın daha çabuk dağılmasını sağ-layabilir. Aynı şekilde sıkışıklığa yakla-şan araçlar da sıkışıklıkla karşılaştıkla-rında ani bir şekilde durmak yerine aşa-malı olarak yavaşlayabilir. Bu, trafiğindaha akıcı olmasını sağlayarak yolunkapasitesinin artmasına ve trafik akışı-nın daha sabit kalmasına neden ola-caktır. Kesting'in benzetimlerine görearaçların %25'inde USK bulunması du-rumunda birçok trafik sıkışıklığı önle-nebilir. Araçlardan yalnızca %3'ünde ol-ması durumunda bile yolculuk süreleriönemli ölçüde kısalabilir.

Kesting ve Helbing şu anda bu dü-şünceleri Volkswagen şirketiyle birlik-te gözden geçiriyor ve birkaç yıl içindebu sistemleri gerçek yollarda görmeyiumut ediyorlar.

“Law and Disorder”, New Scientist, 09 Ağustos 2008

Çev i r i : Cumhur Öztürk

karmasikSis+:Layout 1 27.09.2008 19:39 Page 59

BiLiMveTEKNiK Ekim 200860

Beden-İşlemsel Sanatlar Derneği’nin (BİSD) yıllık olarak düzenlediği amberFestival’i, sanat veteknolojik yenilikler alanında Türkiye’de yapılan en geniş etkinlik. 7-16 Kasım 2008 tarihlerinde

İstanbul’da gerçekleşecek. Bu yıl amber’08 adıyla düzenlenen festival teknolojik yenilikler veinsan bedenini kullanan bir sanat formunu öne çıkıyor. Bu sayede Türkiye’de sanat ve teknolojialanındaki araştırma ve üretimi arttırmayı ve çok disiplinli bir tartışma platformu yaratmayı ve

geliştirmeyi amaçlıyor. Festivalde sahne performansları, etkileşimli yerleştirmeler (enstolasyon),seminerler ve atölye çalışmaları olacak. Uluslararası bir etkinlik olan festival, sanatçılara dasanatsal değişim ve işbirliği için birtakım fırsatlar sunuyor. Böylece sanatseverler ve gençsanatçılar, teknoloji ve sanat alanında hem yaptıkları işleri sunma olanağı bulacak hem de

dünyada üretilen işleri izleme ve farklı kültürlerden sanatçıların yorumlarını paylaşma şansı elde edecek.

Teknoloji Sanatla Buluşuyor

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 60

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 61

Amber festivalinin en önemli özel-liği, sergi ziyaretçilerini izleyici konu-mundan katılımcı konumuna taşıma-sında yatıyor. Gerçek zamana dayananperformanslar ve etkileşime olanaksağlayan yerleştirmelerden oluşan su-numlar insanı teknoloji ve sanatla har-manlanmış bir dünyaya götürüyor. Me-kanik ve sayısal yeniliklere dayanarakhazırlanan performanslar ve yerleştir-meler “cesur yeni bir dünya”nın yenisanatsal biçimi gibi. Teknolojiyle hız-lanan ve kuşatılan bu dünyada tekno-lojinin bir anlatım biçimi olarak kulla-nılması ve en etkin eleştiri araçların-dan biri olarak kullanılabilen sanattayer bulan örneklerinin sunulduğu bufestival Türkiye’de bir ilk olması açı-sından da önemli.

Beden-İşlemsel Sanatlar Derneği2007’de dans, performans, tasarım,müzik, sosyal bilimler ve mühendislikgibi çeşitli disiplinlerden gelen sanatçı,araştırmacı ve akademisyenlerce ku-ruldu. Amacı beden ve işlem odaklı sa-natsal anlatım biçimlerini araştırmak,teknoloji kültürünü ve kullanımını yay-gınlaştırmak ve bir anlatım aracı ola-rak genç kuşağın kullanımına sok-maktır. Teknolojik yenilikleri kullanansanatsal üretimleri teşvik etmek veTürkiye’de bu alanda eser veren gençsanatçıları ve işlerini tanıtmak da der-neğin amaçları arasında. Dernek bu-nun yanında bu sanatçıları ve çağdaşsanat izleyicisini, dünya çağdaş sana-tında öncü bir rol üstlenen sanat veteknoloji alanının seçkin örnekleriyleİstanbul’da buluşturmaya da çalışıyor.Ayrıca Türkiye’deki sanat ortamını bu-

radaki genç sanatçı ve araştırmacılar-la, hem Batı’ya hem de Doğu’ya uza-nan bir ağ içinde paylaşım ve işbirlik-leriyle zenginleştirmek de amaçlar ara-sında. Festivalde, ilgisi yalnızca teknikalanla sınırlı olanları sanatla yakınlaş-tırarak alışıldık çağdaş sanat biçimle-riyle ilgilenenleri teknolojiyi barındıranyeni bir sanat biçimiyle tanıştırıyor.Böylece günlük ında teknolojiyi kul-lanma olanağı sınırlı olanların sanatlave teknolojiyle ilişkilerini geliştirerek

yeni bir izleyici kitlesi yaratmayı amaç-laıyor.

Dernek kurulduğu yıl amber’07’yidüzenledi. Teması ‘teknoloji çağındases ve tutunma’ olan o festivalde tek-nolojiyle ilişkimizi sorgulayan sahneperformansları, etkileşimli yerleştirme-ler, atölye çalışmaları ve seminerler ya-pılmıştı. Sanatçılara, teknoloji profes-yonellerine, öğrencilere, çocuklara, aka-demisyenlere ve günlük larında tekno-lojiyi kullanan ya da kullanamayan her-kese seslenen festival bu yıl da ilginçbir programla karşımıza çıkıyor.

Festivalin bu yılki teması “InterpasifPersona”. Bugünün sayısal dünyasında,kişisel –İnternet’e bağlı– bilgisayarları-mızla hazır sistemlere, banka ağların-dan sosyal ağlara, küresel sisteme etki-leşimli (interaktif) bir biçimde katılıyo-ruz. İnteraktivite getirdiği rahatlık vekolaylıkla, yarattığı estetik ve pratik çö-zümlerle benimsenmiştir. İnteraktif tek-nolojik yenilikler kendimizle ve başka-larıyla olan ilişkimizi yeniden şekillen-dirir.

Bu ilişkide istemli ya da istemsizolarak bedenlerimiz de etkileşime giri-yor. Öte yandan bireysel isteklerimiz ve‘interaktifliğimiz’, sistemin ürettiği vetaşınan bilgi üzerindeki kontrolünü gi-derek yitiriyor. Yaşadığımız dünyadagerçekten aktif miyiz yoksa bir ‘inter-pasif persona’dan söz edilebilir mi? am-ber’08, interaksiyon dünyasının yarat-tığı yeni personaya eleştirel bir bakışgetiriyor.

Ülkemizde BİSD ve sayılı birkaçüniversitenin dışında dijital teknoloji-nin sanat alanındaki uygulamaları ko-nusunda çalışan bir kurum yok. Üni-versitelerde yapılan çalışmaların da çokkısa bir geçmişi var ve yalnızca akade-mik dünyanın içinde kalıyor. Türki-ye’de doğrudan bu alanda çalışan sa-natçı ve ortaya çıkan ürünler de çok az.Öte yandan tarihsel-kültürel miras açı-sından büyük bir önemi olan ve 2010Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstan-bul, ticaret, finans ve turizm alanların-da hızla büyümesine karşın çağdaş sa-natlar açısından yarıştığı dünya kentle-ri kadar gelişememiştir. Dünyada tek-nolojik gelişmeler sanat ürünlerine veeğitimine de yansıyor ve yeni kuşağınilgi alanları arasında yer alıyor. Bu açı-dan sanat ve teknolojik yenilikler Tür-kiye’de ciddi bir potansiyel oluşturuyor.Geçtiğimiz yıl ilki gerçekleştirilen am-

Krists Pudzens'in ProfesörDowell'ın kafası isimli işi.

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 61

BiLiMveTEKNiK Ekim 200862

ber’07 sanat ve teknoloji festivali bu po-tansiyeli görünür kılıyor.

Geçen yıl 9-17 Kasım tarihleri ara-sında düzenlenen amber’07 kapsamın-da yer verilen atölye ve laboratuvar ça-lışmalarına katılma talebi, öngörülensayının çok üstünde olmuştu. Festivalkapsamında Tütün Deposu’ndaki etki-leşimli yerleştirmeler sergisi ve garajis-tanbul‘da gerçekleştirilen gösterilere bi-nin üzerinde izleyici katıldı. Birçokolumlu eleştiri alan etkinlikler yerli veyabancı basının ilgisini çekti. Böylecegeçen yıl küçük bir bütçeyle yapılan et-kinliği geliştirerek geniş bir kitleyeulaştırmanın kaçınılmaz ve gerekli ol-duğu ortaya çıktı.

Sahne Performanslarıve EtkileşimliYerleştirmeler

Festivalde teknolojik yenilkleri kul-lanarak çağdaş eserler üreten sanatçıve grupların yeni eserleri izlenebilecek.Seçilen eserler yeni etkileşim biçimlerive araçlarıyla sayısal teknolojiyi gerçekzamanlı kullanan eserlerdir. Belirlenentema çerçevesinde dünyadan ve Türki-ye’den teknoloji ve sanat alanında seç-kin örneklerin sunulacağı bir de sergidüzenlenecektir. Sergiye yurtdışındanda sanatçılar katılıyor. 15-20 dolayındaetkileşimli yerleştirmeden oluşan sergifestival boyunca değişik mekanlardaaçık olacak. Festivalde atölye çalışma-ları da var. amber’08’de sanat ve tek-noloji kesişiminde yaratıcılığı teşvikeden atölyeler ve laboratuvar çalışma-ları düzenlenmiş. Bu atölyeler sanatçı-lara, tasarımcılara, teknisyenlere, öğ-rencilere ve çocuklara yönelik olarak(değişik katılımcılar için farklı düzey-lerde) tasarlanmış. Her gün sergi ala-nında gerçekleşecek sanatçı sunumla-rıyla sanatçılar eserlerini ve çalışmayöntemlerini anlatacak ve bu etkinlikizleyicilere sanatçılarla yüz yüze gelmeolanağı verecek. Festivalin temasının veeserlerin ortaya attığı soru ve konula-rın çeşitli sanatçı ve düşünürlerce de-rinlemesine tartışılacağı, herkese açıkseminerler de var. Bu toplantılarla, birtartışma ve düşünsel üretim ortamı ya-ratmayı amaçlanıyor. Seminerler veaçık oturumlardan oluşan bu toplantı-lara iki gün ayrılmış. Festivalde çocuk-

lara yönelik sahne performansları veatölye çalışmaları var. Ayrıca özel ola-rak düzen¬lenen rehberli gezilerle ço-cuklar ve gençlerden oluşan gruplarsergiyi gezecek. Festivaldeki bu çağdaşişler ve yerleştirmeler Talimhane Tiyat-rosu, Akbank Sanat, BM Suma, ÇatıDans stüdyosu, Sümerbank Binası, Çıp-lak Ayaklar Dans Stüdyo’larında sergi-lenecek.

Özel Bölüm: OYUN

Bu yılki festivalde yeni bir alt bö-lümle etkileşimli oyunlar sergisi dü-zenleniyor. İzleyicilerin farklı ve etkile-şimli oyun konseptlerini oynayarak de-neyimleyeceği çeşitli oyunlar yer ala-cak. Genç izleyiciler ve oyun severleriçin özellikle ilginç ve çekici olacağınıdüşünülen bu bölümdeki oyunlar klav-ye ve fare ile bilgisayarda oynanan tür-den oyunlar değil. Oyuncu oyuna be-denini, sesini vs. kullanarak katılıyor veçeşitli biçimlerde etkileşime giriyor. Busergi Fransa’dan M2F Creation’ın katı-lımıyla ortaklaşa gerçekleştirilecek.Yurt içinden ve yurt dışından davet edi-len oyunların yanı sıra yapılan bir çağ-rıyla seçilen oyunlar da bu bölümdesergilenecek.

Özel Gösteri: ImmediateProject

Avrupa Komisyonu’nca Kültür2007 Programı çerçevesinde destekle-nen ve toplam bütçesi 365.000 avroolan uluslararası IMMEDIATE projesi-nin Türkiye ortaklığını Beden İşlemselSanatlar Derneği yürütüyor. CIANT(Çek Cumhuriyeti, proje lideri), A4 (Slo-vakya), LMR (Almanya), BİSD (Türki-ye), M2F (Fransa) ve Za¬vod ATOL(Slovenya) kurumlarının işbirliğinde,sayısal teknolojiyle donatılmış bir dansperformansı geliştirmeyi amaçlayan IM-MEDIATE sanatsal bir araştırma ve uy-gu¬lama projesi. On altı aylık projeninsonunda ortaya çıkacak eser am-ber’08’de İstanbul’da, daha sonra baş-ka Avrupa kentlerinde sergilenecek.

Festivalle ilgili ayrıntılı bilgi almakve teknoloji ve sanata yaklaşımlarınıöğrenmek için BISD Festival Koordi-natörü ve Sanat Yönetmeni Ekmel Er-tan'la bir söyleşi yaptık.

Bilim ve Teknik Dergisi (BTD): Böy-le bir festival düzenleme düşüncesi na-sıl ortaya çıktı?

Ekmel Ertan: BIS, beden-işlemselsanatları, beden ve işlem odaklı sanat-sal anlatım biçimlerini araştırmayıamaçlayan İstanbul merkezli bir olu-şumdur. 2007’de dans, performans, ta-sarım, müzik, sosyal bilimler, mühen-dislik gibi çeşitli disiplinlerden gelen sa-natçı ve araştırmacılarca dernek olarakkurulmuştur. BIS kurucuları, teknolo-jik yeniliklerin dönüştürdüğü küreseldünyada, teknoloji ve sanat bağlamın-da yerel bir tartışma ve üretim alanı

İspanyol sanatçı Clara Boj'unçocuklar için tasarlayıp geliştirdiği

etkileşimli oyun.

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 62

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 63

oluşturmak üzere bir araya gelmiştir.Bu sözcükler BİS’in kendini tanım-

ladığı metinden alındı. Festival, BIS dü-şüncesinin uygulamalarından yalnızcabiri. BIS teknolojinin yaygın biçimde,yaratıcı ve sanatsal bir anlatım aracıolarak kullanılmasını sağlamayı amaç-lıyor. BIS’in bu çerçevedeki etkinlikle-ri festivalin yanı sıra, sanatsal üretim,araştırma, ağ geliştirme ve eğitim alan-larını kapsıyor.

Festival, geniş bir kitleye ulaşmakaçısından önemli bir etkinlik. Bu saye-de hem bir farkındalık yaratılıyor hemde genel olarak BIS projesinin hedefle-diği kitleyle ilişki kuruluyor. amber-Festival dünyada sanat ve teknoloji ala-nında üretilen işleri ve tartışmaları İs-tanbul’daki sanatseverlere, genç sanat-çılara, öğrencilere taşıyor ve Türkiye’debu yeni alanı genişletmeyi amaçlıyor.Bu yeni alanda üretilen etkileşimli işle-ri uzaktan izlemekle yaşadığınız yerdekarşılaşmak arasında çok fark var. Buhem alanı ve işleri somut hale getiriyorhem de etkileşimli olan bu işleri zatendeneyimlemeniz gerekiyor.

Bu alanda çalışan sanatçılar ya de-ğişik disiplinlerden insanlarla çalışıyor-lar ya da kendilerinin bilgi alanları de-ğişik disiplinlere yayılıyor. Çoğu sanat-çı tıpkı tuvalini boyayan ressam gibi do-nanımını ve yazılımını kendisi geliştiri-yor. Geniş bir bilgi alanının olması ka-dar farklı disiplinden insanlarla ortakçalışabilmek de bu alandaki sanatçıla-rın olmazsa olmaz özelliklerinden. Do-layısıyla yeni medya sanatçılarının ge-nellikle açık ve paylaşımcı bireyler ol-duğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle bualandaki bir araya gelmeler hızla, üret-ken birlikteliklere, bilgi ve deneyim de-ğiş tokuşlarına zemin oluşturabiliyor.Genç sanatçılar bir yandan konuk sa-natçılarla tanışma, konuşma olanağı bu-lurken öte yandan aynı konularla ilgi-lenenler birbirlerini buluyor. amber-Festival İstanbul’da uluslararası bir top-

luluğun doğmasına önayak oluyor.amberFestival’in bir önemi de Tür-

kiye’de üretilen eserleri görünür kıl-ması ve bu nedenle üretilen eser sayı-sının artmasına katkıda bulunması. Tür-kiye’de bu alanda eser veren genç sa-natçıların bir amacı var artık.

BTD: ‘Günlük da teknoloji ve sa-nat’ konusundaki düşünceleriniz ne-lerdir?

Ertan: Özellikle elektronik ve bili-şim alanındaki gelişmeler bilginin do-laşımını ucuzlattı. Bugün İnternet ger-çek bir devrime işaret ediyor. 1979’danberi düzenlenen ve alanın öncülerindenolan Ars Electronica Festivali’nin kon-ferans dizisinin bu yılki teması “YeniBir Kültürel Ekonomi”ydi. İnternet ileyaygınlaşan ve ucuzlayan iletişim, bil-ginin serbest dolaşımını ve paylaşımınısağladı. Bugün açık kaynak olarak bili-nen uygulama gerçekten yeni bir eko-nomiye işaret ediyor. İnternet entelek-tüel mülkiyet haklarını pratik olarak ye-niden düzenliyor.

Sanat bu dönüşümün bir parçası;çünkü bu iletişim ortamı sanat için deyeni bir ortam sağladı. Yeni sanatçılarkaçınılmaz olarak, kendilerini anlatmakve iletişim kurmak için bu mecrayı da

kullanıyor. Öte yandan teknoloji etkile-şim dediğimiz yeni bir araç daha sun-du. Sanatçı söylemek istediğini uzaktangöstermiyor artık. Tam tersine izleyici-siyle eserini ilişki içine koyuyor. İzleyi-ci yalnızca izleyici değil artık, katılımcı,işin olmazsa olmaz bir parçası. Bu dayeni bir sanatsal dil yeni bir yaratım ala-nı demek.

Teknoloji günlük yaşamımıza da-ha çok girdikçe teknolojiyi pratik ya dakuramsal düzeyde kullanan işler de ar-tacak. İletişim teknolojilerindeki geliş-meler dünyayı gerçekten dönüştürüyor.Artık bilgi serbest dolaşımda, serbestçeanlatılabiliyor ve serbestçe erişilebili-yor. Erişimin önüne konulan engelleride ağ yapısının doğal sonucu olarak aşı-yor. Kullanıcı bu iletişim ağının içindeedilgen değil, ne okuyacağını, neyi gör-mek istediğini kendisi seçiyor. Biraz ön-ce sözünü ettiğimiz gibi, gerçektenfarklı bir ekonomi doğuyor. Sanat dabu yeni ekonominin orta yerinde.

BTD: Bunlar (teknoloji ve sanat) na-sıl buluşuyor?

EE: Sanat ve teknoloji en başındanberi bir arada aslında. Rönesans önce-sine dönerseniz, sanatın ve bilimin aynıalanda ve ayrışmamış olduğunu görür-

Fransız sanatçı Djeff Regottaz'ın Gamerz bölümünde yeralan Hyper Olimpic adlı işi

italyan grup TPO'nun çocuklar içintasarladığı etkileşimli gösteri

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 63

BiLiMveTEKNiK Ekim 200864

sünüz. Teknolojinin kökü olan Eski Yu-nanca techne sözcüğü hem teknik hemsanat anlamlarını içeriyor. Ayrışma Rö-nesans sonrasında oluyor; bizim mo-dern algımızda sanat ve bilim iki zıt kö-şeye yerleşiyor. Bugün geldiğimiz nok-tada da bu kavramlar ve edimler yeni-den bir araya geldi. Bugünün sanatçısıteknolojiden korkmuyor tam tersineonunla iç içe.

BTD: Teknolojik yenilikleri ve insanbede¬nini kullanan bir sanat biçimi ola-rak beden-işlemsel kavramını kullanı-yorsunuz. Bu konuyu açabilir misiniz?

EE: Beden-işlemsel kavramı, moderninsan bedeninin teknolojik araç ve sü-reçlerle olan kaçınılmaz ilişkisine işaretediyor. Biz bu kavrama kuruluş sırasın-daki çalışmalarımızda çok doğal ve ken-diliğinden bir yolla vardık. ‘Hangi alan-dan söz ediyoruz, sınırlarımız neler, neile uğraşmak istiyoruz, kendimizi nasıltanımlıyoruz’ derken zaten bir süredirbeden-işlemsel sanatlar diyor olduğu-muzu fark ettik. Yani terim bizim yarat-tığımız bir terim ve özellikle söylüyo-rum: İngilizce’den çevirme değil. Bedenbizim için temelde etkileşime ve perfor-

mansa işaret ediyor. Öte yandan uğraşalanımızın insandan bağımsız olmadığı-nı ima ediyor. İşlem de (bilgiyi) işlemeve süreçlere, bu bağlamda da teknoloji-ye işaret ediyor. Beden ve işlem odaklısanatsal anlatım biçimlerini araştırmayıve bu geniş aralıkta eğitim ve üretimyapmayı amaçladığımızı söyleyerek devaroluş nedenimizi açıklıyoruz. Özellik-le bir teknolojinin bir alanını belirtme-meyi seçtik. Şu anda temel uğraş alanı-mız sayısal teknoloji olsa da kendimizitanımlarken sayısal/dijital sözcüğünükullanmıyoruz. Bunun temel nedeni tek-nolojiden ve zamandan bağımsız hedef-ler koyabilmekti. Amacımız dijital tek-nolojiyi yüceltmek ya da tersi değil. Tek-noloji bireyin kendisini anlatması için biraraç yalnızca. Bizim temel aldığımız öğe-ler beden ve işlem. Çünkü yarın anlatımaracımız nanoteknoloji ya da biyotekno-loji olabilir; sınırımızı ya da alanımızıoluşturan şey teknolojinin türü değil.

BTD: Daha önceki yıllarda ve bu yılsergilenecek eserlerde festivali izleme-ye gelenlerin eserlerle etkileşime gire-bildiği, etkileşim olarak tanımlanan, birsüreç var. Oysa bu yılki festivalin ana

teması interpasif persona olarak belir-lenmiş. Eleştirel bir yaklaşım mı bu?

EE: Tabii bu yılki işler inter-pasif (!)değil. Bu yalnızca kuramsal düzlemdekonuşacağımız bir kavram ve dediğinizgibi doğrudan eleştirel olmasa da inte-ractivite’ye tersine bir vurgu yapıyoruz.

İnter-pasif kavramı 1990’lı yıllarınortalarında Avusturyalı düşünür RobertPfaller’in ortaya attığı, sonraları SlavojZizek, Mladen Dolar gibi başka düşü-nürlerce de çalışılmış bir kavram. Pfal-ler teknolojinin bizi (bir yandan da) pa-sif bir konuma ittiğini öne sürüyor.Pfaller, kavramı ortaya attığında bilgi-sayarlar daha bugünkü kadar yaygındeğil. O video kasetler üzerinden ör-nekler veriyor ve kaydedip biriktirmeyiama belki de hiç bir zaman izlememeyiinter-pasif bir tavır olarak tanımlıyor.Bu örnek bu gün çok daha uç bir nok-taya varmış durumda: Bilgisayarları-mızdaki yüzlerce mp3 dosyasını dinle-mek için belki asla zamanımız olama-yacak. Bu amacına ulaşmayan bir et-kinlik. Yalnızca biriktirmek, bulmak veindirmek için uğraşıyoruz. Bu uğraşınsonunda biriktirdiklerimizin yalnızcabir bölümünü dinleyebiliyoruz. Büyü-yen bilginin karşısında pasifiz. Bizimkullandığımız bir başka örnek de ceptelefonlarımızla birkaç tuşa basarak bi-rilerine yardım ettiğimiz düşüncesiylevicdanlarımızı rahatlatma ve toplumsalgörevimizi yerine getirme düşüncesi.Teknik olarak interaktif olan böyle bireylemle gerçekte pasif bir toplumsalkimlik varoluş üretmiyor muyuz? Tabiibu örnekler interaktivite’yi (etkileşim)anlatmak adına yeterli ve doğru seçim-ler değil; ama burada vurguladığımız,farkında olarak ya da olmayarak ‘ma-nupule’ ettiğimiz bilgi uzayı karşısındaya da içinde ve onunla ilişkideki duru-mumuz. Biz interpasif olduğumuz dü-şüncesinden ya da bu kavramı olumla-maktan çok bugünlerde en çok konu-şulan kavramlardan biri olan interacti-vite’yi, bir sözcük oyununu kullanarak,çok yönlü bir tartışma zemininde ko-nuşmak istiyoruz.

BTD: Festivalin ana bölümlerindenbiri katılımcıların oyunlar oynayabile-ceği Gamerz bölümü. Oyunla daha çokkişiye ulaşmak mı amaçlandı?

EE: Gamerz başlığı altındaki oyunbölümünün birkaç amacı var. Birincisisöylediğiniz gibi daha çok kişiye ve özel-likle de genç kuşağa ulaşmak. Oyun

Marcus Kison (Alman) blogları gerçek zamanlı olarak görselleştirdiği işi Pulse (Nabız)

amber’07’denYunanlı sanatçılarKostas Moschos veMariela Nestore E-Motion isimliişlerini kurarken.

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 64

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 65

herkes için ilgi çekici ve her yaşta he-yecan yaratan bir alan. Gamerz’da yeralan oyunlar etkileşimin (interaktivite)farklı biçimleri üzerine yaratıcı örnekleroluşturan, fare ve klavye kullanmayan,bedeninizle sesinizle, hareketlerinizleoynadığınız oyunlar. Dolayısı Gamerz’ınikinci amacı insanla makine arasındakiilişkinin yani etkileşimin, bugünün tek-nolojisiyle nasıl kurgulanabileceğinineğlenceli örneklerini vermek ve gençle-ri etkileşim üzerine kafa yormaya ça-ğırmak. Bu oyunlar aracılığıyla sayısalteknolojinin ne kadar yaratıcı bir alanaçtığını göstermek istiyoruz.

Bu sergideki oyunlar genç yaratıcı-larca evde, pahalı teknolojik aygıtlarave uzmanlığa gerek olmadan, yalnızcayaratıcılık ve açık kaynak bilgi temelin-de geliştirilmiş oyunlar. Üçüncü amacı-mız da gençlere ‘siz de yapabilirsiniz,teknolojiden ve lüzumsuz işlerle uğ-raşmaktan korkmayın, teknolojiyle oy-nayın’ demek. Yaratıcılığı geliştirmeninyollarından belki de en önemlisi oyun.Biz gençlere, onları saatlerce eve kapa-tan, takıntı haline gelen ve kaybettirdi-ği zamana karşılık sağladığı yararlar‘keçi boynuzu örneği’ndeki gibi az olan

oyunlar yerine –ki interpasif temasınıburada da sorgulayabiliriz– başka biroyun türü öneriyoruz. Oyunu, bir öğ-renme, araştırma ve üretim etkinliğininaltyapısı olarak sunuyoruz.

BTD: Festivalde çocuklara da önem-li bir yer ayrılmış durumda. Bu konu-daki düşünceleriniz nelerdir?

EE: amber’07’de Türkiye Eğitim Gö-nüllüleri Vakfı ve Aziz Nesin Vakfı ile an-laşarak her gün bir grup çocuğun sergi-yi gezmesini sağlamıştık. Ancak bilgiyeulaşan, onu kullanan ve paylaşan birgençlik savaşların, ekolojik sorunlarınve her türlü körlüğün üstesinden gele-

bilir. Bu nedenle yetişkinlerden dahaçok bilgisayar ve teknolojiyle zaman ge-çiren, çok daha iyi birer kullanıcı olançocukların farkındalığını arttırmak isti-yoruz. Bilgisayar yalnızca yazı yazmayaya da birtakım işler görmeye yarayan biralet değildir, bilgisayar bir ortamdır(medya) ve bu ortam yaratıcı bir anlatımaracı olarak kullanılabilir. Bunu anlat-manın yolu da sanattan geçiyor. Yaratı-cı, kendini geliştirebilen ve dogmalarladüşünce alanını daraltmayan bir kuşakiçin sanat eğitimine gereksinimimiz var.Biz buna sınırlı da olsa katkıda bulun-mak istiyoruz. Öte yandan teknoloji ço-

Estonya'lı sanatçı Anna-Maria Einla'nın gitarın sesini görselleştiren sessiz duvar isimli işi

Festivalden Örnek İşler

Kostüm KoreografiDIFFUS, DanimarkaDIFFUS DESIGN’ın CCCC (Collaborative

Communica¬tive Creative Clothing) çerçeve-sinde yakın zamanda geliştirdiği projelerdenbiridir. Dijital medya ve beden, mimari, tasa-rım objeleri ile peyzaj kombinasyonları üzeri-ne çalışan DIFFUS, CCCC projesinde en eskiteknolojilerden biri olan tekstil ile en yeni tek-nolojilerden biri olan sensör teknolojileri ara-sındaki ilişkiyi araştırmaktadırlar.

Mekandan ve seyirciden veri toplarken wi-reless iletişim gereçlerinden faydalanan DIF-FUS toplanan data ile kostümün rengini ve do-kusunu değiştirerek görsel bir etki yaratmak-tadırlar. Bilgisayar teknolojileri sorunsuz birşekilde dokuma kumaşa dahil edilerek tekstildesenleri mekandaki değişikliklere göre biçimve renk değiştirebilir hale gelir.

DIFFUS, CCCC projesi ile yeni teknoloji te-melli etkileşimli giysilerin yarattığı yeni dillehazırladıkları performansı sunacak.

OrmanChristian Ziegler, AlmanyaOrman dans, ışık, elektronik ses ve canlı

piyano için tasarlanmış bir etkileşimli yerleş-tirme ve performans alanıdır. 16-64 bir matris

şeklinde asılmış neon lambalar ormanımsı veışık saçan etkileşimli bir alan oluştururlar.

Medya Sanatçısı ve yönetmen Ziegler,1994’den beri Karlsruhe’deki ZKM’de multi-medya alanında aktif olarak çalışıyor. Bu günekadar Frankfurt balesi, Goethe Enstitüsü, Ka-nada Ulusal Müzesi ve başka kurumlar için ba-zıları ödül kazanmış cd-romlar, etkileşimli yer-leştirmeler ve dvdler gerçekleştirdi. 2000’denbu yana “scanned” ve “turned” adlı etkileşim-li dans performansları üzerine çalışıyor. Çalış-maları Fransa, Japonya, Hindistan ve Alman-ya’da çeşitli festivallerde gösterildi. Çeşitli üni-versitelerde konuk hocalık yaptı, uluslararasıburslar aldı ve çalışma gruplarına katıldı. “scan-ned” ile Young Art and New Media büyük ödü-lünü kazandı. “turned” Münih Kenti Kültür Dai-resi (kulturreferat der stadt münchen), Bavye-ra Çağdaş Dans Birliği ve Alman PerformansSanatları Vakfı tarafından desteklenmiştir.

Japon bahçesiTeatro di Piazza o d’Occasione Compagnia

TPO, İtalyaTPO genç izleyicilerini japon bahçe mima-

risinden esinlenmiş bir sahnede duygusal biryolculuğa çıkarıyor. Japon bahçeleri kendi baş-larına bir hikayedirler. Cüce ağaçlar, taşlar, suoyunları, zen bahçesi ve bunlarla ilişkili kur-gular minyatürleştirme ve sembol ve metafor-lardan oluşan bir kod sistemi ile doğanın ye-

niden inşa edilmesine dayanır. TPO her biri denizler, göller, çayırlar, çi-

çeklerle farklı hi¬kayeler öneren beş küçükbahçe sunuyor. Bu ortamların her biri ses vegörsel elemanlar ve performansçıların etkile-şimiyle oyun dolu sahneler sunuyor. Bahçelertepeden yapılan projeksiyonla yer-deki beyazdokun¬maya duyarlı hali üzerine yansıtılıyor.Performansçı bir hikayeye başlıyor sonar bah-çeye davet ettiği çocukların keşifleriyle oyunsürüyor. Bu katı kuralları olmayan ortamınsağladığı olanaklarla ve çocukların yaratıcılı-ğıyla gelişen teatral bir oyun.

Das Oklo PhaenomenPalindrome, Almanyaİşlerinde ağırlıklı olarak yüksek teknoloji

bilgisayarlar kullanmasıyla tanınan RobertWechsler ve Palindrome Dans Grubu bu kezanalogun yaratıcı potansiyeline ihtiyatlı bir dö-nüş yapıyor. Wechsler dijital oyunlarla deney-sel çalışmalar yapmak yerine canlı dans, mü-zik, akrobatlar ve tiyatroyu kullanarak ciddibir temayı mizah ve cazibeyle birleştiren eğ-lenceli bir iş ortaya koymaktadır.

Wechsler bu performansla aynı zamandaçok-kültürlü bir grupta mümkün olan en iyiuyumu yakalamaktadır: üç muhteşem dansçıve İstanbullu bir cazcının elektronik seslerleve bir ateş gösterisiyle oluşturduğu ilgi çe¬ki-ci zıtlık ve Wechsler’in rahat sahne ustalığı bi-

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 65

BiLiMveTEKNiK Ekim 200866

cukların ilgisini çekiyor ve soyutlama ye-teneklerini geliştiriyor. Bu yıl çocuklarlayaptığımız gezi sonrası yorum ve soh-betleri daha programlı bir biçimde yapıp,kaydetmek de istiyoruz.

BTD: İstanbul teknolojinin en çok“tüketildiği” ve üretildiği kent olarakkarşımıza çıkıyor. Öte yandan son yıl-larda İstanbul dünyada sanat anlamın-da da önemli bir yere geldi. Sanat, tek-noloji bağlamında İstanbul’a ilişkin dü-şünceleriniz neler?

EE: Dediğiniz gibi İstanbul sanat ala-nında da giderek önemli bir merkez du-rumuna geliyor. Etkileşimli sanat ya dayeni medya sanatı diyebileceğimiz bualandaki çalışmalar ancak bir kaç yıl ge-riye gidiyor. Bu konuların, tekil örnek-ler dışında, akademiden çıkıp sanat or-tamıyla buluşması sonradan BIS ve BO-DIG’in kurucularınca, 2006’da düzenle-nen ve Türkiye’de türünün ilk örneğiolan TECHNE Dijital Performans Plat-formu’yla oldu. Bu alan 2007’den beriBIS’in düzenlediği amberFestival ve2008’de başlayan BODIG etkinlikleriylesürüyor. 2002’de dijital sanat alanındaçalışmaya başlayan ve doğal olarak gi-derek etkileşimli sanat ve yeni medya sa-

natını da kapsamına alan bir başka grupda NOMAD. Bugün bu üç grubun İs-tanbul merkezli olmak üzere uzun va-deli ve kurumsal biçimde sanat ve tek-noloji alanında çalıştığını söyleyebiliriz.Bunun dışında kimi küratörlerin ve ga-lerilerin tekil sergilerinden de söz edile-bilir. Öte yandan bu alan aslında çağdaşsanat alanının bir parçası ve günümüzsanat üretiminin giderek artan bir bölü-

münü oluşturduğu için giderek dahaçok etkileşimli eseri İstanbul Bienalle-rinde, çeşitli galerilerin sergilerinde vsgöreceğiz. Sanat ve sanatçı her zamanyaşadığı dönemle somut bir ilişki içindeolmuştur. Bugün bedenlerimizin uzan-tısı haline gelen teknolojinin sanatınuzağında kalması elbet İstanbul’da üre-ten sanatçılar için de olanaksız.

Bugün İnternet, açık kaynak vepaylaşım temelinde, sanat alanında dahem altyapı olarak hem de ortam ola-rak önemli bir yer tutuyor. Bu alanda-ki İstanbul kaynaklı üretimleri de İs-tanbul sanat ortamının dışında düşün-memek gerek. Sanatın yapıldığı ve su-nulduğu medya da sanat da değişiyor...Teknoloji’nin ve yeni medyanın, genelolarak söylenebileceği gibi, İstanbul sa-nat ortamının da demokratikleşmesinekatkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.

BIS, ilk soruda da yanıtlamaya çalış-tığım gibi, yalnızca sanat etkinlikleri vefestivalle İstanbul sanat ortamına hizmetsağlamayı amaçlamıyor. Bilişim teknolo-jisinin gelişmesiyle yaygınlaşan ve ucuz-layan bilgi akışını demokratik bir araçolarak temele koyup, özgür anlatım, öz-gür erişim ve paylaşım kültürü çevre-

amber’07’den İspanyol sanatçı MarcelliAntunez Roca Protomembrana isimliperformansı sırasında dış iskeletiyle...

ze “The Oklo Phenomenon”un ne olduğunuanlatmaktadır.

Bazen felaketler arındırıcı bir etki yaratabi-lir. Bir fizikçinin oğlu olan Wechsler gösterininsonuna doğru bizlere gösteriye adını veren ola-yı açıklamaktadır. Bir zaman¬lar Afrika’dakiOklo’da, dünyanın en zengin uranyum yatakla-rının olduğu bölgede meydana gelen, çok bü-yük bir felakettir bu. Burada nükleer zincir tep-kimesi meydana gelmiştir ve büyük bir insanifelaketin önüne geçilmiş olmasının tek nedeniise henüz insanlığın var olmamasıdır.

Bundan önce, insan larında yankı bulankişisel felaketler konu edilmiştir, çoğunlukladans ve eylemin son derece büyülü bir biçim-de bir araya gelmesiyle ortaya koyulmaktadır-lar. Gösterinin en güzel bölümü ise, alışılmadıkbir pas de deux ortaya koyan, güven ve güvenhissini kaybetme üzerine kurulmuş akrobasisahne¬sidir.

Düz bir öykü akışından kaçınan Wechsler,“Das Oklo Phaenomen” ile eğlenceli, zekicebir proje yaratmış ve başarılı grubuyla da coş-kulu bir beğeni kazanmıştır.

LorreHorca Haagsma, HollandaRobot kuş ile kuş kafesi, enstalasyonu.1992 yılında Amsterdam’da Gerrit Rietvel-

dacademie’den video-enstalasyon ve film bö-lümünden mezun olan Harco Haagsma Ams-

terdam’da DasArt Sanat Okulunda eğitmenolarak görev yapmaktadır. Sandberg Enstitü-sü’nden mezun olduktan sonra görsel sanat-larda uzmanlaşmıştır.

Genellikle kapalı devre video kullanan ens-talasyonlarında etkileşim, algı, “oyunun gücü”önemli rol oynar. Sanatçı olarak çalışmasınınyanı sıra Amsterdam, Berlin, Rotterdam veNew York’ta yayın yapan Amsterdamda kuru-lu P.A.R.K 4DTV’de editörlük yapmaktadır.

WiringHernando Barragan KolombiyaHernando New York’ta Utensil Tasarım

Stüdyosunda çalıştı. Kolombiya’daki Los An-des Üniversitesinde ders verdi ve üniversiteninMOX Supercomputing merkezini yönetti. Ayrı-ca bilgisayar grafiği eğitimine yönelik yazılımaraçları üretti ve mobilya ve sanat eserleri ta-sarladı. Yakınlarda yayınlanan ve Latin Ameri-kan sanat, bilim ve teknoloji üretimine odaklıyeni projesi hipercubo/ok Kanada, Kolombi-

ya, Fransa, İspanya ve Uruguay’daki çeşitli mü-zelerde sergilenecek.

Wiring, elektronik sanatlara yönelik, varo-lan gereçlere, program öğrenim ve öğretimi-ne, ve elektronik prototiplemeye uygun biraçık kaynak programlama ortamı ve i/o elek-tronik devresi sunuyor. Fiziksel etkileşim mo-del¬lemeleri ve araç özelliklerini incelemekiçin gerekli olan Elektronik gereçlerle prog-ramlamayı ve donanım kon¬trolünün fizikselalanını kavramsallaştırıyor.

Bu proje yalnızca sanat ve tasarım okulla-rındaki eğitimi değil türlü öğrenme alanlarınıve farklı pratiklerle öğren-meyi de destekle-meyi amaçlıyor. Kullanıcılarına fikir ve kav-ramlarını çabucak fiziksel olarak prototiplemeolanağı sunuyor.

Dansta Hareket İzlemePalindrome, DanimarkaMotion Tracking, dansçının hareketlerini

algılamaya yarayan sensörleri kullanarak veri-leri müzik, görüntü, sahne aydınlatması gibisahne elemanlarını yönetmekte kullanılan birsistemdir. Performanscının hareketlerinden alı-nan veri elektronik ortamda mümkün olan herşekilde kullanılabilir.

Performanscıyı izleme farklı biçimlerdegerçekleştirilebilir. Bedene yönelik olarak, Psi-kolojik ya da fiziksel üretilmiş hareketi bede-ne bağlı sensörler ile agılamak-ivme, eklemle-

Horca Haagsma'nın (Hollanda) işi Lorre, kafesinde mekanik kuş...

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 66

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 67

sinde eğitime, araştırmaya ve yaratıcıüretime katkıda bulunmayı amaçlıyor.

BTD: Gelecek yıllarda festivali baş-ka kentlerimizde görebilecek miyiz?

EE: İstanbul 2010 Avrupa KültürBaşkenti Ajansı, amberFestival’i üç yıliçin desteklemeye değer gördü. Bu yılamberFestival’in ikincisi gerçekleşiyor.İki yıl bu tür bir organizasyonlar içinçok kısa bir süre. Bu yüzden önceliği-miz amberFestival’i bir İstanbul festi-vali olarak sağlam temeller üzerineoturtmak, kurumsal yapısını geliştir-mek ve sürdürülebilirliğini sağlamak.İstanbul 2010’dan aldığımız destek buaçıdan çok önemli. Ama uzun vadedesürdürülebilir bir yapı yaratmamız ge-rek. Bunun için başka kaynak yaratmaçalışmalarımızın yanı sıra, özel sektö-rün de halkla ilişkiler ve tanıtım etkin-liği olarak değil ama toplumsal sorum-luluk olarak sanata ve sanat yoluylaeğitime destek vermesini diliyoruz.

Aslında İstanbul dışına ulaşmak dü-şüncesi başından beri var ama bununaltyapısının oluşması gerek. Festival pa-halı ve lojistik açından zor bir etkinlikolduğu için zaman alacak; ama biz2009’dan itibaren atölye çalışmaları ve

küçük sergilerle İstanbul dışındaki iz-leyicilere, genç sanatçılara ve öğrenci-lere ulaşmayı planlıyoruz. Tabii İstan-bul’un dışına çıkmadan önce Beyoğ-lu’nun dışına çıkmak gerek. İstanbul2010 projesi çerçevesinde Beral Mad-ra’nın önerdiği ve yürüttüğü “Taşına-bilir Sanat” projesi kapsamında am-ber’in bir bölümünü önümüzdeki iki yılboyunca İstanbul’daki öteki beldelerde

gezdirmeyi amaçlıyoruz.Festivale ilişkin ayrıntılı bilgi almak

için festivalin web sitesini ziyaret ede-bilirsiniz: www.a-m-b-e-r.net

Yazının hazırlanmasında bize yardımcı olan BISBeden-İşlemsel Sanatlar Derneği FestivalKoordinatörü ve Sanat Yönetmeni Ekmel

Ertan’a teşekkür ederiz.

Özgür Tek

amber’07’den Cris Sugrue Hassas sınırlar isimli işi

rin bükülmesi, beden ısısı, beden elektriği, yerile ya da diğer beden ile temas, vb. Çevreyeyönelik olarak; performanscının içersinde bu-lunduğu çevre, ortam ile ilişkisini veriye dön-üştürerek kullanılması.

Palindrome, beyin dalgalarını, kalp ritmi-ni, iskelet kas gerilimini, dansçılar arasındakideri temasını ölçmek için bedene bağlı elek-trodlar, farklı sensörler ve video kamera kul-lanır.

Bu atölyede yukarda açıklanan sistemlertanıtılıp proto¬tip performanslar üretilecektir.

EnsembleKristina Andersen, Hollanda Çocuklar için

dans müzik ve teknoloji atölyesiEnsemble bir bavul dolusu ses ve giysiden

oluşuyor. Her giysi sesi değiştiren ya da etki-leyen basit bir sensöre sahip. Her giysi farklıhareketlerle farklı sesler çıkarıyor ve bazı giy-siler de birbirleriyle ilişki içinde ses üreti-yor¬lar. Atölye, birlikte dans eden çocuklarınhareketleriyle ve birbirleriyle ilişki içersindebir elektronik müzik orkestrası oluşturarak eğ-lenmelerini ve öğrenmelerini sağlıyor.

Çocuklara teknolojinin sanatsal yönünükeşfetme ve bu alanda yaratıcı çalışmalar yap-ma fırsatı sunmak amacıyla düzenlenecek atöl-ye 2 gün sürecektir.

Ensemble, STEIM (Studio for Electro-Ins-trumental Mu¬sic) ortak yapımıdır. STEIM

Dünyada yalnızca performans sanatları üzerineyoğunlaşan tek bağımsız elektronik müzikmerkezidir. STEIM davet ettiği araştırmacılarakavramlarını somutlaştırabilecekleri artistik veteknik bir ortam sunuyor ve kendi uzun tecrü-besinden gelen bilgisini araştırmacılarla pay-laşarak tasarıma katkıda bu¬lunuyor. Üretileneserler öncelikle STEIM içinde küçük bir gru-ba gösterildikten sonra kamuya sergilenecekhale getiriliyor.

Sensör Ve ÖtesiInterface-Z, FransaSanatsal uygulamalar için sensör ve sensör

ara yüzleri üreten Interface-Z canlı perfor-manslar, dans, tiyatro, performans, plastik sa-natlar, heykel, sabit yerleştirmeler ve cep te-lefonları için sensörler üretiyor. Interface-ZFestival bünyesinde sensör teknolojisi üzerinebir atölye yürütecektir.

Interface-Z bir grup araştırmacı ve tasa-rımcının bir araya gelerek kurduğu bir şirket-tir. Canlı performanslar, dans, tiyatro, perfor-mans, plastik sanatlar, heykel, sabit yerleştir-meler ve cep telefonları için sensörler ve sen-sör ara yüzleri üreten grup Fransa’da bu alan-da çalışan birçok sanatçının teknik malzemegereksinimi sağlıyor.

Interface-Z’nin Midi modülleri yeni teknolo-jileri kullanan çağdaş sanatlar için üretilmekte-dir. “Actionneur Midi” serisi 3 boyutlu görün-

tü, heykel yada kukla oynatmakta ve anime mo-deller yaratmakta kullanılıyor. Interface-Z ürün-lerini kullanan müzisyenler ve VJ’ler ise deney-sel müzik, etkileşimli sesler, ya da gerçek za-manlı etkileşimli videolar üretmektedirler.

AynaBİSD & İTÜ TBT Lab. & Handicapped In-

ternational Türkiye Zihinsel Engelli ÇocuklarlaBeden Algısı Çalışması

Özel eğitim konusunda uzman iki eğitmengözetiminde gerçekleşecek atölyede dijital or-tamda geliştirilmiş programlar ve araçlar kul-lanılarak çocukların mekan ve beden algısıüzerine çalışmalar düzenlenecektir. 12 katı-lımcıyla düzenlenecek atölye 2 gün sürecektir.

MoCap – Manyetik Hareket TakibiPalindrome, DanimarkaCIANT tarafından gerçekleştirilecek bu atöl-

yede many¬etik sistemle hareket takibi üze-rinde çalışılacaktır. Pol¬hemus firmasının üret-tiği sistemlerin kullanılacağı bu atölye hareketverisinin alınması ve offline ya da online ola-rak özellikle sahne performansına yönelik ola-rak kullanılmasını konu edinir. Dansçıların, ko-reografların ve yeni medya sanatçılarının katıl-ması beklenen bu atöly¬ede manyetik MoCapsistemleri tanıtılıp hareket verisi¬nin alınmasıve farklı yazılım ortamlarında kullanılması in-celenerek deneysel performanslar üretilecektir.

amber08+:Layout 1 28.09.2008 21:01 Page 67

Tıp tarihi araştırmaları, deontolojive tıp tarihi, antropoloji, arkeoloji bilimdallarının ortak çalışmalarıyla yapılıyor.Ülkemizde de Anadolu tıp tarihiyle il-gili araştırmalar yapılıyor. Biz de Ana-dolu tıp tarihiyle ilgili çok sayıda araş-tırması bulunan Gülhane Askeri Tıp

Akademisi’nden (GATA) Doç. Dr. Ad-nan Ataç’ı ziyaret ettik ve ondan geç-miş dönemlerdeki Anadolu tıbbıyla il-gili bilgiler aldık.

Tarih boyunca çok sayıda kültüreev sahipliği yapan Anadolu, birçok bi-lim dalının doğuşuna da tanıklık etti.

Bunlardan en önemlisi belki de tıptı.Anadolu’daki ilk bulguları günümüz-den 10.000 yıl öncesine dayanan Ana-dolu tıbbı, Osmanlı dönemine kadar ge-lişmesini sürdürdü. İlk zamanları “An-tikçağ tapınak tıbbı” olarak bilinenAnadolu tıbbının en önemli yapıları

BiLiMveTEKNiK Ekim 200868

Günümüzde hastalandığımızda hemen bir sağlık kurumuna gidip rahatlıkla tedavi olabiliyoruz. Gelişen

tıp ve eczacılık sayesinde birçok hastalığın tedavisi artık çok kolay. Hatta çoğu hastalık, aşı gibi,

önceden alınan önlemlerle başlamaya fırsat bile bulamıyor. Peki, bu durum eskiden nasıldı? Antik

dönemlerde insanlar hastalanınca ne yapıyorlardı? Elbette hastalıklar insanlık tarihi boyunca hep oldu,

hatta insandan önce de vardı. Hastalıklarla yaşamayı öğrenen insan onun tedavisini de zaman içinde

öğrenecekti. Büyücülük ve sihirle başlayan tıp tarihinin Anadolu’daki geçmişi de çok ilginç...

Antik Dönemlerden Yakın Tarihe

Anadolu’da TıpAnadolu’da Tıp

anadoluTip:Layout 1 27.09.2008 20:35 Page 68

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 69

olan asklepionlar (ilk hastaneler), Ber-gama, Efes, Yumurtalık, İzmit, İznik veEreğli gibi kentlerde yapıldı. Osmanlıdöneminde de Konya, Kayseri, Çankırı,Tokat, Amasya, Manisa ve Divriği gibikentlerde darüşşifalar (hastaneler) ku-ruldu. Sağlıkla ilgili bu kadar yapıylabirlikte, İstanköylü (Kos Adası) Hipo-krates (MÖ 460-370), Bergamalı Galen(131-200), Bursalı Asklepiades (MS 1.yüzyıl), Efesli Rufus (MS 1. yüzyıl),Anavarzalı Dioskorides (MS 1. yüzyıl),Efesli Soranus (MS 2. yüzyıl), KayseriliAreteaus (MS 4. yüzyıl), Hacı Paşa,Mahmud Şirvani (1375-1450), Şerafed-din Sabuncuoğlu (1385-1465), Şem-seddin-i İtâki, Akşemseddin, Molla Gü-rani, Mustafa Behçet Efendi (1774-1834) gibi çok sayıda ünlü tıp adamı daAnadolu’da yaşadı ve tıbbın gelişmesi-ne katkıda bulundu. Yalnızca sağlık ala-

nındaki yapılara ve doktorlara bakıldı-ğında bile Anadolu’nun tıp tarihi açı-sından ne kadar önemli olduğu görüle-bilir.

Tarih boyunca Anadolu’da tıbbı,Antik dönem, Hitit dönemi, Antik BatıAnadolu dönemi, Selçuklu dönemi veOsmanlı dönemi olarak ele alabiliriz.Antik dönemde, Anadolu’da yapıldığıbilinen ilk tıbbi girişim “trepenasyon”denen beyin delme ameliyatlarıdır. Onbin yıl öncesinden kalan insan kafa-taslarında bilinen en eski cerrahi giri-şimlerin izleri bulunmuştur. Üstelik iz-ler, ameliyattan sonra kişinin bir süredaha yaşadığını da gösteriyor. Bundanhemen sonra, neolitik dönemden ka-lan epilasyon aletlerinin bulunması,bedendeki kılların da alındığının gös-teriyor. Bu aletlerden çok sayıda bu-lunması epilasyonun, günümüzde ol-

duğu gibi, eskiden de yaygın olarak ya-pıldığını gösteriyor. O zamanlarda be-yin ameliyatlarının nasıl yapıldığı ko-nusunu daha önce 486. sayımızda (Ma-yıs 2008) ayrıntılı biçimde ele almıştık.

Hitit Döneminde TıpHititler savaşçı ve asker bir toplum

olarak biliniyor. Bundan dolayı birçokcerrahi uygulamanın yapılmış olmasıbeklenirken eldeki bulgular büyü vedinsel ağırlıklı tedavilerle, bitkisel te-davilerin daha çok yapıldığını gösteri-yor. Hititlerde tanrılar, toplumsal yaşa-mın her alanında olduğu gibi, hastalıkkonusuyla da yakından ilgiliydi. Hasta-lıkların genelde tanrısal cezalandırıl-mayla ortaya çıktığına inanıldığından,bundan kurtulmanın tek çaresi, tanrı-lara gerekli özeni göstermek ve belirli

anadoluTip:Layout 1 27.09.2008 20:35 Page 69

BiLiMveTEKNiK Ekim 200870

törenlerle gerekli kurbanları sunmaktı.Hitit döneminde, Mezopotamya ve Mı-sır’da tıp çok ileriydi. Hititler de tıp bil-gilerini Mezopotamyalılar ve Anado-lu’nun yerli halklarından aldı. Eldekitabletlerden doktorlara ilişkin ayrıntılıbilgilere de ulaşılmıştır. Tahminlere gö-re doktorluk, büyücülük ve kâtiplik içiçeydi. Ayrıca doktorların arasında birhiyerarşi de vardı. Tabletlerden yalnız-ca erkek doktorların değil kadın dok-torların da olduğu anlaşıldı. Bununlabirlikte kadın doktorların tıbbî girişim-lerden çok büyü işlemleri uyguladığı sa-nılıyor. Ayrıca Hitit yasalarında doktorücretleriyle ilgili bilgiler de var. Örne-ğin, yaralanmış hastayı tedavi edendoktora 6 “şekel” gümüş verileceğitabletlerde yazılı. Bulunan tıbbî kil tab-letlerde kırka yakın hastalığın adı dageçiyor. Bunlar, belirtilerine göre ad-landırılarak göz kanaması, göz bulutu(katarakt), gözde kızarıklık ve gözlerinyaşarması biçiminde ayrılmış.

Anadolu’nun günümüzdeki bitkiçeşitliliği eskiden de vardı. Hititler debu zengin bitki topluluğundan tedaviamaçlı yararlandılar. En çok kullandık-ları bitkilerden bazıları adamotu, ban-otu, haşhaş, mazı, mersin, meyan kö-kü, safran ve zeytindi. İlaç yapımı içinkullanılacak hammadde miktarı biraz,çok ya da yarım gibi ölçülerle anlatılır,alınacağı zaman da gece ya da gündüzbiçiminde belirtilirdi. Bitkilerin kulla-nılışı, kimyasal yapılarından çok, yapı-larında var olduğuna inanılan sihirselgüçten kaynaklanıyordu. Kullandıklarıilaç reçetelerinin bir bölümünün Mezo-potamya tıbbından alınmış olduğu tah-min ediliyor. Maden ve hayvan kökenliilaçlarsa Hititlerde çok az kullanılmış.Reçete metinlerini içeren tabletlerde,eğer biliniyorsa hastalığın adı ya da be-lirtileri, daha sonra da bitki, bitki to-humları, tomurcuk, çiçek ve bitkiselyağların karışımıyla hazırlanmış ilaçlaryer alıyor. Tablet reçetelerinin sonlarıgenellikle "...böylece hasta iyi olacaktır"anlatımıyla sonlanıyor. Bazı tabletler-deyse "eğer iyi olmazsa..", diye başlıyorve iyileşmeyen hastalık için yeni bir for-mül verilerek devam ediyor. Büyüyle te-daviyse erkek kâhinler ve büyücü ka-dınlar tarafından yapılıyordu. Mezopo-tamya'da kullanılan karaciğer falı, Hititdöneminde Anadolu'da da kullanılıyor-du. Hattuşaş'ta öğretim amacıyla kulla-nıldığı sanılan, üzeri yazılı kilden yapıl-

mış karaciğer modelleri bulundu. Ayrı-ca hastalığın dinsel kirlilikten kaynak-landığına ya da tanrılar tarafından gön-derildiğine inanıyorlardı. Bu nedenle dehastalığa yol açan ilahi öfkeyi ortadankaldırmak için kehanetlere başvuru-yorlardı. Hititlerin kendi dönemlerin-deki tıbbi gelişmelere ayak uydurabil-mek amacıyla tıp alanında kendilerin-den ileri düzeydeki bölgelerden doktorve ilaç getirtmiş olduğu da biliniyor.Ancak yine de eldeki bulgular Hitit tıb-bının ne kadar geliştiğine ilişkin ayrın-tılı bilgi içermiyor.

Antik Batı AnadoluTıbbı

“Doktor tanrı” ve “doktorluk tanrı-sı” olan Asklepios’un adına kurulan

sağlık tapınakları olan "asklepionlar"Antik Batı Anadolu tıbbının en önemliyapılarıdır. Anadolu’nun batısında, Egeadalarında ve Yunanistan’da 200’dençok asklepion bulunduğu tahmin edi-liyor. Bunların bugün bilinen en ünlü-leri Bergama, Epidauros ve İstan-köy’deki (Kos) asklepionlardır. BatıAnadolu’daki bu asklepionlar sayesin-de Antik tıp uygulamaları Kos ve Kni-dos (Datça) ekolü olmak üzere incele-nebilir.

Kos ekolü, Kos adasında bulunanasklepion tapınağında yerleşmiş bir tıpanlayışıdır. Aynı zamanda bir okulgörevi de gören bu tapınak, MÖ 6. yüz-yılda Kos adasında gelişmeye başlamışve tıp yaklaşımı Hipokrates ekolündenkitaplarla günümüze kadar gelmiştir.Kos okulunun özgün tıp anlayışı, has-tanın ilerleyişinin izlenmesidir. Knidosekolü, MÖ 7. yüzyılda Anadolu’nunBatı ucundaki Knidos’ta gelişmeyebaşlayan tıp anlayışıdır. GüneybatıAnadolu kıyılarında doğal güzellikle-riyle ünlü Knidos, çok önemli bir baş-ka tıp merkezi olan Kos Adası’nın ra-kibi durumundaydı. Knidos, kurulu-şundan itibaren doktor yetiştiren birokul olmuş, Herodikes ve Europhongibi doktorlar burada yetişmiştir. Bu-radaki tıp okulunda öncelikle ilgileni-len konu, hastalıkların belirlenmesi(teşhisi) olmuş ve hastalıklarla ilgilikarmaşık denilebilecek bir sınıflandır-ma sistemi geliştirilmiştir. Buradakidoktorlar, hastalık belirtileri üzerin-

den klinik teşhise gidiyorlardı. Dolayı-sıyla her belirti bir hastalık olarak ta-nımlanıyordu. Kos okulundaysa hasta-lık semptomlarından değil, hastanınkendisinden yola çıkılarak teşhis konu-yordu. Bu ekolde anatomiyle neredeysehiç ilgilenilmemiştir.

Son yıllarda yapılan kazılarla, Ber-gama’daki asklepionun dışında, Anado-lu’da ve Trakya’da antik çağdan kalanyeni sağlık merkezleri de olduğu ortayaçıkarıldı. Bunlardan en önemlileri Ber-gama’nın 18 km kuzeydoğusunda bu-lunan, daha çok kaplıca olarak kullanı-lan Allianoi ve antik adı Heraion Teic-hos olan Tekirdağ’a 15 km uzaklıktaKaraevlialtı’nda bulunan sağlık mer-kezleridir. Bunların dışında, henüz ask-lepion olduğu kanıtlanmamış ancak el-de edilen buluntular sonunda buralar-da birer sağlık merkezinin olduğunugösteren yerleşimler de var. Bunlar Es-

anadoluTip:Layout 1 27.09.2008 20:35 Page 70

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 71

kişehir’in Alpu bucağınabağlı Karahöyük köyü,Knidos, Ephesos veAdana’nın Yumurtalıkilçesidir.

Troya bölgesindeyaşamış ünlü bir mimarolan Vitruvius da antikadı Tralles olan Aydınilinde birer Asklepios ta-pınağı olduğundan sözeder. MÖ 90–20 yılların-da yaşamış Vitruvius,“Mimarlık Üzerine OnKitap” adlı ünlü eserin-de asklepionların temizyörelerde ve kaynak su-larının yakınlarında ya-pılması gerektiğini ya-zarak gerekçelerinişöyle açıklamıştır:“Özellikle çok sayıdahastayı şifalı güçleriyleiyileştirdiği varsayılanAsklepios ve sağlık tan-rılarına küçük tapınak-lar yapılabilir ve bu ta-pınaklar uygun kaynaksuları bulunan sağlıklıyöreler arasından seçilir-se, uygunluk doğal ne-denlere dayanacaktır.Çünkü sağlıksız bir çev-reden gelen hastalıklı be-denler, sağlıklı bir yerinşifa veren memba sularıylayıkandığında hastalıklarındandaha çabuk arınacaktır. Sonuçta tü-müyle yörenin özellikleri nedeniyle tan-rının saygınlığı artacak ve daha itibarlıbir konuma ulaşacaktır.”

Asklepionlar önceleri kentlerin dı-şında, akarsu kenarında ve su kaynağıbulunan, temiz havası olan yerlere ku-rulmuş olup günümüzdeki sanator-yumların görünümündedir. Daha son-ra şekil ve boyut bakımından değişmiş-lerdir. Önceleri yalnızca çeşme, kaynak,tapınak ve sunak bulunan asklepionla-rın içine daha sonra kütüphane ve anıt-sal sağlık yapıları eklenmeye başlan-mıştır. Bununla birlikte değişik tedaviyöntemleri de geliştirilmiş, zamanla dacilt ve romatizmal hastalıkların tedavisiiçin psikoterapinin yanı sıra hidrotera-piye de ilgi gösterilmeye başlanmıştır.

Antik Anadolu tıbbının, tıp tarihiaçısından en önemli doktorları, kuşku-suz Hipokrates ve Galen’di. Doktor ba-

basının yetiştirdiği Hipokrates (MÖ460-377), Anadolu’nun kuzey illerindedoktorluk yaptıktan sonra, İstanköyadasına dönerek doktorluğunu sür-dürmüştür. Eski İyonya’da bilimsel ge-lişme ve felsefeyle de bağı olan doktor-luk, Hipokrates’le en üst noktaya ulaş-mıştır. Platon, “Phaidros” adlı yapıtındaHipokrates’e değinerek onun tıbba fel-sefi bir yaklaşım getirmiş bir Asklepia-des olduğunu ve insan bedenini bir bü-tün olarak ele aldığını anlatır. Aristote-les’in öğrencilerinden Menon da yazdı-ğı tıp tarihinde Hipokrates’in hastalık-larının nedeni konusundaki görüşleri-ne özel bir yer verir. Menon’na göre Hi-pokrates’in temel hastalık kuramı, yan-lış beslenme sonucunda sindirilemeyenbazı artıkların buhar çıkardığı, bu bu-harların bedenden atılamayarak hasta-lıklara yol açtığı biçimindedir. Hipo-krates’in yazdığı kabul edilen “Corpus

Hippocraticum” adlı ya-pıtta, batıl inançlar vebüyülü şifa yöntemlerireddedilerek bir bilimdalı olan tıbbın temel il-keleri öğretilir. Bazıhastalıkları Hipokratesilk kez tanımlamıştır.“Sopalanmış parmak-lar” adlı hastalığa “Hi-pokrat parmakları” den-mesinin nedeni de bu-dur. Tanımladığı bazıbaşka hastalıklar da ak-ciğer kanseri, akciğerhastalığı ve siyanotikkalp hastalığıdır.

Hipokrates’in orta-ya koyduğu nesnel ne-denlere dayalı, gözlemedayanan, akılcı, uygula-maya dönük ve dinsel-büyüsel etkilerden sıy-rılmış tıp anlayışı Ga-len’le sürmüş ve ondansonra Rönesans’a kadardeğişmemiştir. Galenünlü bir Asklepios tapı-nağının bulunduğu BatıAnadolu’daki Berga-ma’da dünyaya geldi.Genç yaşta önce felsefesonra tıpla ilgilendi. İz-mir’e giderek orada datıp eğitimi aldıktan sonra

İskenderiye’ye geçti ve bu-rada anatomiyle ilgilendi. Hipo-

krat tıbbını öğrenmeye çalışıyordu. Bu-radaki çalışmalarından sonra 28 yaşın-dayken çok iyi bir doktor olarak Ber-gama’ya döndü. Buraya geldiğindegladyatör okulunda bir doktora gerek-sinim vardı. Bu göreve atandı. Böylecedaha da önemli bir konuma geldi. Ga-len’in tıbba yaptığı katkılar o kadar iyiy-di ki Ortaçağ tıbbı “Galen Tıbbı” adıylaanıldı. Galen, tedavi çalışmalarının yanısıra anatomi, fizyoloji, farmakoloji bi-limleri ve de felsefeyle ilgilendi. Zama-nın tıp bilimine tamamıyla hâkim olanGalen, bu bilim dalını orijinal ilkeleregöre yeniden düzenledi. Ününü de özel-likle yeni geliştirdiği araştırma yönte-miyle kazandı. Galen'e göre analizler,hastalıkların incelenip iyileştirilmesinintemelini oluşturur. Droglardan ilaç el-de etmeye başlamış olduğundan da ec-zacılığın ve farmasötik teknolojinin ba-bası olarak kabul edilir.

anadoluTip:Layout 1 27.09.2008 20:35 Page 71

BiLiMveTEKNiK Ekim 200872

Selçuklu DönemindeTıp

Anadolu tarih boyunca çeşitli kül-türlerin merkezi olmasının yanında ti-caret yollarının da üzerinde bulunu-yordu. Bu durum ekonomi ve kültüralanlarında gelişme olmasını da sağla-dı. Ticaret yolları üzerinde, nüfuslarıyüz bini aşan Konya, Kayseri, Sivas gi-bi kentler önemli bir merkez halinegelmiş, buralarda çok sayıda medrese,köprü, cami, han, hamam ve hastaneyapılmıştır. Özellikle II. Kılıç Aslan veAlâeddin Keykûbât zamanında çağrılanbilim insanları ve sanatçılar Anado-lu’ya yerleşerek bilim ve sanatın ilerle-mesine yardımcı olmuştur. Günümüzeulaşan mimari eserler, arasında tıp ta-rihi açısından önemli olanlar darüşşi-falardır. Selçuklular Anadolu’nun bir-çok yerinde bunlardan yapmış ve bukuruluşları büyük vakıflarla destekle-yerek yüzlerce yıl yaşamalarını sağla-mıştır. Kayseri Gevher Nesibe Daruşşi-fası, Sivas Keykavus Daruşşifası, Divri-ği Turan Melik daruşşifası, Çankırı Ata-bey Ferruh Daruşşifası, Kastamonu AliPervane Daruşşifası ve Amasya Darüş-şifası, Selçuklu daruşşifalarından bazı-larıdır. Bu daruşşifalar yüzlerce yıl bo-yunca hastalara teşhis ve tedavi hiz-meti vermiştir. Bunlar aynı zamandadoktor, cerrah ve eczacı yetiştiren bi-rer eğitim kurumu işlevi de görmüştür.Bu daruşşifalar sayesinde Osmanlı tıb-bı, genel hatlarıyla Anadolu Selçuklutıbbının mirasçısı olarak devam etmiş-tir. Selçuklular’ın kurduğu birçok sağ-lık ve sosyal yardım kuruluşunun vak-fiyeleri, Osmanlı kadılarınca tam olarak

geçerli sayılmış ve bu kuruluşların son-raki yıllarda da toplumsal görevlerinisürdürmesi sağlanmıştır.

Osmanlı DönemindeTıp

Selçukluların kurduğu daruşşifala-rın işleyişlerinin sürdürülmesinin ya-nında, Osmanlılar da Bursa, Edirne, Se-lanik, Budapeşte, Belgrat, Manisa, Fa-tih ve Süleymaniye daruşşifaları gibi ye-ni darüşşifalar yapmıştır. Gerek Sel-çuklu ve Beylikler döneminde kurulandaruşşifalar gerekse Osmanlı devletininyaptığı daruşşifalar 19. yüzyıla kadarAnadolu’nun temel sağlık kurumlarıolarak hizmet vermiştir. Anadolu’nunneredeyse bütün kentlerinde daruşşifa,bimaristan, bimarhane, tımarhane, şifa-hane gibi sağlık kuruluşlarının kurul-duğu ve bunların vakıflarla desteklene-rek topluma ücretsiz sağlık hizmeti ver-diği görülür. Yabancı gezginler notla-rında, 16. yüzyılın sonlarında İstan-bul’da her biri 150–300 hasta alabilen119 hastanenin bulunduğu, bu hasta-nelerde “hassa tabibi” denen resmi dok-torların görev yaptığını yazmışlardır.Ayrıca müderris, kehhal (göz doktoru),cerrah, kırık-çıkıkçı, eczacı, eczacı kal-fası, edviye dövücü, attar, ilaç vekilhar-cı, ilaç kilercisi, kasekeş, şerbetçi gibibaşka sağlık personelinin hizmet verdi-ğini de belirtirler.

Bu dönemde, hasta bakımı ve has-tane düzenine ilişkin düzenli kayıtlarda tutulmuştur. Kayıtlardan, hastanekoğuşlarının düzenli gezildiği, durum-ları kontrol edilen hastaların her biri-

nin hastalıklarıyla ilgili künyeleri baş-larının üzerine asıldığı anlaşılmıştır. Ay-rıca hastaların hastalığına uygun ilaç-ların üretilerek müvezziler (dağıtıcı) ta-rafından teslim edildiği, her gün ayak-larının sıcak suyla yıkandığı, yataklarınaralıklarla değiştirildiği, giydirildiklerihasta elbiselerinin temiz tutulduğu,perhizde olanların yiyeceklerinin pişiri-lerek verildiği bilgileri de yine kayıtlar-da yer alır. Bu bilgiler Osmanlı devle-tinde sağlık hizmetlerinin personel vehizmet süreçleri açısından kurumsal birnitelikte olduğunu ve bu hizmetin res-mi olarak denetlendiğini gösterir.

Osmanlı devletinde, hastanelerin dı-şında serbest çalışan doktorlar da vardı.Serbest çalışma hakkı almak için he-kimbaşlarından izin almaları gerekirdi.Uygun görüldüğünde, onlara bir ruhsatverilerek “tıbbi dükkan” diye bilinenmuayenehane açma hakkı kazanırlardı.Bu şekilde serbest çalışan doktorlarınaynı zamanda eczacılık yapma hakkı daolurdu.

Toplumun temel sağlık gereksi-nimlerini karşılayan öteki yapılar daAnadolu’da Antikçağ’dan beri kullanı-lan kaplıcalar, içmeler ve ılıcalar gibisağlık kuruluşları olmuştur. Bu kuru-luşlar yüzlerce yıl boyunca, ciddi has-talıkların tedavi edildiği önemli sağlıkkurumlarındandı. Selçuklular ve Os-manlılar bunları ayakta tutmuş ve bun-lara yenilerini eklemiştir. 14 Mart1827’de ordunun doktor ve cerrah ge-reksinimini karşılamak amacıyla kuru-lan Tıbbîye-i Âmire (Tıp Okulu), ülke-mizde modern tıp eğitiminin başlamasıve modern tıbbi uygulamaların ku-rumsallaşması açısından önemli bir dö-nüm noktasıdır.

Sonuç olarak Anadolu’da tarih bo-yunca uygulanan tıp, bu toprakların bi-lim ve kültür tarihine yapılan en somutkatkılar arasındadır. Asklepionlardandaruşşifalara, Hipokrates’ten Sabuncu-oğlu Şerafeddin’e kadar geniş bir yel-pazedeki örnekler, bilim tarihi açısın-dan önemli bir konu olmasının yanın-da, Anadolu’da tarih boyunca verilmişsağlık hizmetlerinin düzeyini de ortayakoyar.

Katkılarından dolayı Doç. Dr. Adnan Ataç’ateşekkür ederiz.

Bülent Gözcel ioğlu

Çizimler: Bar ış Hasırc ı

anadoluTip:Layout 1 27.09.2008 20:35 Page 72

Bir TıpGözlemcisinin

Notları

LewisThomas

P O P Ü L E R B İ L İ M K İ T A P L A R I

BirTıp

Gözlem

cisinin

Notla

rıLLeeww

iissTT

hhoomm

aass

Lewis Thomas (1913-1993) doktorluğun nasıl bir iş olduğunu, bir aile doktoru

olan ve bitmez tükenmez ev viziteleri yapan babasını gözleyerek öğrendi.

Babası, tıbbın hastalar için yapabileceği pek fazla şey bulunmadığına ve

doktorların dürüst davranıp cehaletlerini kabullenmeleri ve kendilerinden

çok şey vermeleri gerektiğine inanıyordu. Siyah doktor çantasında morfin

ve sihirden başka bir şey olmamasına rağmen, kendisinin varlığı bile

hastalarını teskin etmeye yetiyordu.

Lewis Thomas’ın tıp fakültesine başladığı yıllarda doktorluk değişmekte ve

bir bilim dalına dönüşmekteydi. Kitap yazarın Boston ve New York’taki

eğitimi, savaş sırasındaki mesleki çalışmaları, tutkuyla yürüttüğü araştırma

projeleri, hastane ve tıp fakültelerinde idareci olarak verdiği hizmetler ile bir

hasta olarak yaşadığı deneyimleri kapsayan muhteşem bir anı niteliğini

taşıyor.

Tıpta uygulamada temel alınan nedir? İnsanlar doktorlardan hep ne

beklemiştir? Peki ya şimdi, tıp artık gerçek bir bilim dalına dönüşmüşken ve

eski zamanların zanaatı pek ortada görülmezken ne bekleyebilirler?

Dr. Thomas kitabında bu sorulara cevap aramanın yanı sıra bilimsel

araştırma yapma ile mesleği uygulama, sözcükler ile anlamlar, insanların

hataları ile başarıları arasındaki ilişkiyi araştırıyor.

Bir TıpGözlemcisinin

Notları

T Ü B İ T A K P O P Ü L E R B İ L İ M K İ T A P L A R I

Elektrotlarla gözgöze gelene kadariyi bir düşünce gibi gelmişti. Doğrusu,Dr. Luana Colloca’nın beyaz gömleğiiçimi pek de rahatlatamamıştı. Bir dizielektroşoka hazır olup olmadığımı sor-duğunda onu reddetmem söz konusubile olamazdı –ne de olsa burada bu-lunma nedenim tam da buydu. Beni bu-raya Colloca’nın çalışma arkadaşı olanİtalya’daki Turin Üniversitesi’nden Fab-rizio Benedetti, plasebo etkisiyle ilgilideneylerine bizzat katılmam için davetetmişti. Colloca koluma bir elektrot tut-turdu ve bilgisayar ekranının karşısınayerleştirilmiş, yatabilen bir koltuğaoturttu. “Gevşemeye çalış” dedi.

Öncelikle hissedebildiğim en hafifve dayanabildiğim en yüksek akımlarıbelirleyerek acı skalamı saptamakla işe

koyulduk. Ardından Colloca, bir başkaşokun etkisinde kalmadan önce, ek-randa bir kırmızı ve bir de yeşil ışığınbelireceği konusunda beni uyardı.

Yeşil ışık hafif bir şok verileceğineişaret ederken, kırmızı ışıksa elektriklibir çitte karşılaşacağınız türden çok şid-detli bir şokun söz konusu olduğunugösteriyordu. Tüm yapmam gerekenhafiften şiddetliye doğru olmak üzereacıya 1 ile 10 arasında bir puan ver-mekti.

On beş dakika sonra –üzerimdesanki yüzlerce şok verilmiş hissini bı-rakarak– bir dizi hafif şoktan oluşandeney sona erdi. Ya da ben öyle san-mıştım, ta ki Colloca verilen şoklarınson birkaç tanesinin aslında şiddetli ol-duğunu söyleyene kadar.

Beynim yeşil ışık gördüğünde dahaaz acı çekmeye şartlandığı için elek-trikli bir çittekiyle eşdeğer kuvvettekişokları koluma değen bir dizi çok na-zik vuruşlar olarak hissetmiştim ki iştebu tam da plasebo etkisini kanıtlayançok yerinde bir örnekti.

Benedetti, işlemi yüzünde bir gü-lümsemeyle izledi. Kandırılmak üzereolduğumun farkında olsaydım ekibininüzerimde plasebo etkisini yaratıp yara-tamayacağından pek de emin olmadığı-nı söyledi. Görünen o ki fena halde al-datılmış, oltaya takılmış, zokayı yut-muştum.

Bir zamanlar olumlu düşünme gü-cünün ötesinde pek de bir şey barın-dırmayan basit bir olay gözüyle bakılanplasebonun, işte böylesine yoğun bir et-

BiLiMveTEKNiK Ekim 200874

PLASEBO ETKiSiNiNŞAŞIRTICI GÜCÜ

placebo+:Layout 1 27.09.2008 20:55 Page 74

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 75

kisi vardı. İnsanları yeterli bir tıbbi ba-kım –şekerlemelerden nazik bir mua-maleye kadar hemen her şey– gördük-lerine inandırırsanız, birçok vakada da-ha çok tıbbi müdahaleye gereksinimduymadan kendilerini çok daha iyi hi-setmeye başladıklarına tanık olursu-nuz.

Ne var ki Benedetti ve çalışma ar-kadaşları, plasebonun gerçek doğasınınçok daha karmaşık olduğunu öne sü-rüyor. Plasebo etkisi bizi dolambaçlı birdansa davet ediyor olabilir. Benedet-ti’ye göre ilaç testleri bazı büyük so-runlar içeriyor. “ Standart bir testte, et-kisiz bir ilaç plasebodan çok daha ya-rarlı olabilir.”

Boston’daki Harward Tıp Fakülte-si’nden Ted Kaptchuk’a göre bununtam tersi de doğru olabilir: “Genellikleher ne kadar üretilmiş ve kullanımdakibir ilacın tedaviye daha olumlu bir kat-kısı olacağından emin olsak bile, stan-dart bir testte bu türden bir ilacın kat-kısı plasebodan daha çok olmayabilir.”

Bazı araştırmacılar çalışmalarınınsonuçları karşısında o denli şaşkınlığadüşmüş ki plasebo teriminin tümüyleyeniden tanımlanmasını istiyorlar. Bazıbaşkaları da son bulguların kanıta da-yalı tıbbın temellerini sarstığını öne sü-rüyor. Benedetti’ye göre plasebo düpe-düz tıp biliminin onuruyla oynuyor.

“Bulgular modern tıbbın saygınlığı-na gölge düşürüyor.” Peki ama olay bunoktaya nasıl geldi? Ne de olsa, klinikdeneyler, dolayısıyla da kanıta dayalıtıp varlığını tümüyle plasebo etkisininreddi üzerine kurmuştur.

Eğer yeni bir ağrıkesici gibi bir ila-cı test ediyorsanız, sürecin şu şekildeişlemesi planlanmıştır: İlk önce teste ka-tılacak kişileri bulursunuz. Ardındangrupların birbirinden farklı olmasını gö-zeterek bu kişileri her iki gruptan biri-ne rasgele olarak atarsınız. Gruplardanbirine ağrı kesici verilirken öteki tü-müyle sahte bir tedavi görmeye başlar.En sonunda da tahmin edebileceğinizgibi, tek yapmanız gereken iki grubukarşılaştırmak olacaktır.

Her şey bu kadar basit değil elbette.Zaten plasebo sorunu tam da buradakendini gösteriyor. Deneme aşamasın-daki bir ağrıkesiciyi kullananlar, eğerişe yarayacağı umudunu taşırsa, bellibir aşamaya kadar yararını görecekler-dir –şok verilirken yeşil ışığı gördü-ğümde daha az acı hissetmem gibi.

Eğer kontrol grubu sahte bir ilaç aldı-ğını biliyor ve öteki grup da gerçek birilacı denediğini düşünüyorsa, her nekadar gerçekte gruplar arasında görü-len fark tümüyle plasebo etkisindenkaynaklansa da deneme aşamasındakiağrıkesici sahte ağrıkesiciden daha çokişe yarayacaktır.

Bu açıdan deneklere neyle karşıkarşıya olduklarını söylememek işin enönemli yanıdır. Hatta herhangi bir bilgisızdırılmasını önlemek bakımından de-neyi gerçekleştirenler bile bu bilgidenhabersiz olmalıdır; böylece klinik de-neylerin altın standardını oluşturan veiki tarafın da tümüyle asıl bilgiden mah-rum bırakıldığı kontrollü bir deney ger-çekleştirilmiş olur. Bu plasebo etkisinidevreden çıkarmaz ama her iki grupaçısından da koşulları eşitler. Gelenek-sel bakış açısına göre her iki tarafın dabilgilendirilmediği bu türden deneyler-de gerçek ilacın verildiği grupta görü-len herhangi “ek” olumlu bir ilerlemetümüyle ilacın fiziksel etkisinden kay-naklanır.

Benedetti, öte yandan, bunun pekde doğru olmadığını göstermiştir. Bualandaki erken dönem çalışmalarınıCCK-antagonisti adı verilen ve halen pi-yasada olan bir ağrıkesiciyle gerçekleş-tirmiştir. Öncelikle her iki tarafın da bil-gilendirilmediği standart bir kontrollüdeneyle işe başlamıştır. Tahmin edebi-leceğiniz gibi, CCK-antagonisti plase-bodan daha çok işe yaramıştır. Çıkarı-labilecek standart sonuç: CCK-antago-nisti etkili bir ağrıkesicidir.

İşte tam da bu noktada işler sarpasarpa sarmaya başlar. Benedetti ne yap-tığına ilişkin en küçük bir bilgi sızdır-madan aynı ilacı gönüllülere de ver-miştir. Ona göre gerçek bir ağrıkesiciolsaydı, uygulanan klinik deneydekin-den hiç de farklı olmayan bir sonuçlakarşılaşılması gerekirdi. Halbuki gö-nüllülerden adı gizlenen CCK-antago-nisti ağrıyı dindirmekte tam anlamıylaetkisiz kaldı.

“Size ağrıkesici verildiğinden ha-bersizseniz, hiçbir etkisi olmayacaktır.”Benedetti’nin çalışma ekibi geçen za-man boyunca hastanın beklentileriyletedavide CCK-antagonistinin kullanıl-masının bedendeki doğal ağrıkesici en-dorfinlerinin üretimini hızlandırdığınıkanıtlamıştır. 1978’den bu yana bu yön-temle plasebo etkisinin tek başına ağrı-yı dindirebileceği biliniyor. Benedetti,öte yandan, bir ilaç ile plasebo etkisiarasındaki çok daha karmaşık bir etki-leşimi ortaya çıkarmasını bilmiştir. Ça-lışmaları CCK-antagonistinin gelenek-sel bakış açısına göre gerçekte bir ağ-rıkesici olmayıp daha çok plasebo etki-sini yükseltmeye yaramaktadır –ve budurum birçok başka ilaç için de doğruolabilir.

Benedetti’ye göre bir ilacın gerçeketkisinin ne olduğu konusunda aslaemin olamayız. Bir ilacın kullanımı ilkolarak hastanın beyninde bir dizi biyo-kimyasal olayı tetikler. İlaçlar, elde edi-len sonuçların yorumlanmasını zorlaş-tıracak şekilde, beklentilerin tetiklediğimoleküllerle etkileşime geçebilir.

placebo+:Layout 1 27.09.2008 20:55 Page 75

BiLiMveTEKNiK Ekim 200876

Bu durum çok bilinen –ve de çokkarlı– başka ilaçlar içinde doğru olabi-lir. Benedetti, örneğin, haberdar edil-medikleri sürece diazemin ameliyatsonrasında hastaların stresini azaltma-dığını ortya koymuştur. Sözü edilendiazemin etkili olabilmesi için plaseboetkisine gereksinim vardır. Bu duru-mun diazemin başka etkileri için de ge-çerli olup olmadığı daha netlik kazan-mamıştır.

Hastaların beklentilerinden bağım-sız olarak doğrudan etkili olabilen ilaç-ların gücü bile beklentilerden belli öl-çülerde etkilenebilir. Hastanıza onamorfin enjekte edeceğinizi söylemezse-niz, bir ağrıkesici kadar etkili olabilme-si için en az 12 miligram morfin enjek-te etmeniz gerekecektir. Öte yandansöylemeniz durumunda bunun çok da-ha altında dozlar çok yeterli olacaktır.

Benedetti’ye göre bu türden bulgu-lar deneylerin yapılış yöntemlerini de-ğiştirmemiz gerektiğini kanıtlıyor. Be-nedetti bunun yalnızca plasebolarınçok güçlü etkileri olduğu koşullar, ağ-rı için söz konusu olduğu gibi, için de-ğil plasebonun kontrol edildiği tüm de-neyler için de geçerli olduğunu düşü-nüyor.

Bu durumun alternatifleri arasındakatılımcıların ilaç aldıkları konusundaher zaman bilgilendirilmedikleri gizlitedavi yaklaşımı ve gerçekte plasebo al-malarına karşın deneklere ilaç aldıkla-rını söylediğiniz ya da bunun tam ter-sini yaptığınız “dengelenmiş plasebo ta-sarımı” sayılabilir.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitü-sü’nden Franklin Miller’a göre bu yak-laşımlar ilaçların gerçek etkisini plase-bodan ayırmak için harika yöntemlersunuyor. Asıl sorun deneylerde başvu-rulan aldatma oranın ne oranda tutul-duğudur. Miller’a göre, hastaları aldık-ları şey konusunda yanıltmayı içerenklinik testler yapmamızı olanaklı kıla-cak herhangi bir yöntem henüz söz ko-nusu değildir. Kaldı ki Miller tersine bu-nu yararlı bir yöntem olarak da gör-müyor.

Colloca bu konuda farklı düşünü-yor. Gizli tedavi yönteminde hasta, ilaçetkileşiminin ne zaman başlayıp ne za-man bittiğini kestiremez ancak hiç de-ğilse kendisine bir ilacın verileceğini bi-lir. Bu açıdan hastanın tam anlamıylabilgilendirilip onayının alındığı bir de-ney söz konusudur.

Kaptchuk’a göreyse asıl amaç ilaç-ların etkilerini plasebonunkilerden ayır-mak değil; ancak ve ancak plasebodandaha etkili olan tedavilerin bir değerivardır. Kaptchuk’a göre plaseboyla birilacın karşılaştırıldığı bir test pek bir an-lam taşımıyor.

Nisanda yayımlanan bir çalışmadaKaptchuk’un ekibi iritabl kolon sen-dromunda başvurulan üç farklı ‘tedavi-yi’ karşılaştırdı. İlk gruba sahte bir aku-punktur tedavisi uygulanır ve yoğunbir özen gösterilir. İkinci gruba da yinesahte bir akupunktur tedavisi verilirama bu kez herhangi özel bir ilgi gös-terilmez. Üçüncü gruptaki hastalarsayalnızca “bekleme listesine” alınır.

Sahte akupunktur grubundaki has-talar sahte bekleme listesindekilere gö-re daha çok ilerleme gösterir. Semp-tomları, duyguları ve tedavileri hakkın-da görüşleri alınıp yol gösterilen hasta-ların iritabl kolon sendromunun teda-visinde sıklıkla kullanılan ilaçların –pla-sebodan daha iyi olduğu kanıtlanmışilaçlardır bunlar– “olumlu” deney so-nuçlarına eşdeğer bir gelişme göster-dikleri rapor edilmiştir. Bu bulgularhastalar ilaçlarla ya da plaseboyla yapı-lan tedavi sonucunda herhangi bir te-davi görmedikleri durumlara göre da-ha büyük ilerleme kaydetseler de ilaçkullanımının pek de şart olmadığını mıortaya koymaktadır?

Bu çalışma etkisinin oluşmasınakatkıda bulunan çok sayıdaki etkeninbir araya gelmesiyle bir plasebonun na-sıl olup da daha da güçlendiğini göste-rir. Buna her türden etken dahil edile-bilir. Colloca’ya göre, örneğin, bir te-davinin başka hastalar üzerinde yarar-

lı olduğu şeklindeki kulaktan kulağayayılan söylentiler bile işe yarayabilir.

Benim karşıya karşıya kaldığım sü-reçte olduğu gibi, bir başka önemli et-ken de yinelemeye dayanan tedavi yön-temleridir. Benedetti’ye göre, birçok de-neyde ilaçların yinelemeye dayalı kulla-nımı yöntemine başvurularak plasebo-ya verilen tepkiselliğin artmasına zeminhazırlayan öğrenme mekanizmaları te-tiklenmektedir.

Benedetti bunun klinik deneylerinyapısının değişmesini gerekli kılan birbaşka önemli neden olduğunu öne sü-rüyor. Bu durum, örneğin ilaç şirketle-rinin kendi ürünlerinin plasebodan da-ha etkili olduğunu kanıtlamak için çabaharcamasına yol açarak plasebo etkisi-nin klinik deneylerde giderek nasıl olupda daha da güçlendiğini açıklayabilir.

Buradaki asıl sorun bir plasebonunetkisini bir ilacınkinden ayırmaktanoluşmuyor; ilacın etkisinin nasıl arttırı-lacağı sorusuna verilecek yanıtı da içe-riyor. Colloca, örneğin, plasebonun sağ-altıcı etkisi sayesinde potansiyel olarakçok tehlikeli yan etkileri olan ağrıkesi-ci ilaçların yüksek dozlarda alınmasınınönüne geçebileceğini düşünüyor.

Miller’a göre, plasebo etkisindenyararlanmaya çalışırken karşımıza çı-kan sorun bu terimin değişik insanlar-da farklı çağrışımlar uyandırmasıdır.Birçok doktor basit sayılabilcek teda-vilere gereksinim duyan hastaların dı-şında plasebonun herhangi bir etkisiolmadığına inanıyor. Miler’a göre pla-sebo çoğunluğun gözünde koskoca birkurugürültü ya da dahası hiçbir şeydirveya yalnızca hastayı hoşnut etmeyeyarar.

Klinik deneylere katılmış olanlarsa,bunun tersini, plasebonun etkisiniabartma eğilimi gösteriyor. Bu aşama-da belirleyici olan deneylerin gerçek-leştirilme şekilleridir. Kontrol grubun-dakilerin –plasebo verilenler– sağlığıdaha iyiye giderse, bu gelişme her za-man plasebo etkisine bağlanır. Ne varki kontrol grubundakilerin durumununiyiye gitmesini sağlayan birçok başkaneden vardır. Örneğin aradan yeterin-ce zaman geçtiğinde hastalık belirtile-rinin büyük bir bölümü kendi kendineiyileşme eğilimi gösterir. Plasebonun el-le tutulur etkileriyle görünürdeki etki-leri arasında bir ayrım yapabilmek için,iritabl kolon sendromunda söz konusuolduğu gibi, plasebo tedavisini herhan-

placebo+:Layout 1 27.09.2008 20:55 Page 76

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 77

gi bir tedavinin verilmediği bir durum-la karşılaştırılması gerekir.

Bu yılın ilk aylarında yayımlananbir makalede Miller ve Kaptchuk plase-bo kavramının neredeyse raydan çıka-cak kadar ağır bir yükün altına sokul-duğunu öne sürmüştür. Bunun yerinedoktorların ve araştırmacıların “bağ-lamsal sağaltım” –uygulanan belli birtür tedaviden yola çıkarak değil de kli-nik bulgular sonucunda karar verilen,başlanan ve geliştirilen bir tedavi anla-yışı– açısından konuyu ele almaları ge-rektiğini öneriyorlar.

Adını ne koyarsanız koyun, plaseboetkisini ön plana çıkarmaya çalışmakçok riskli ve tartışmalı etik sorunları daberaberinde getirir: Doktorlar hastala-rına yalan söylemeden bundan yararla-nabilir mi? Kimbilir? Bana uygulananşok deneyini göz önüne alacak olursak,size plasebo verildiğini bilmenin ille deonun etkisinde kalmayacağınız anlamı-na gelmediği açıktır.

Miller’a göre, bu son derece karma-şık ama bir o kadar da ilgiyi hak edenbir sorundur: “Plasebonun klinik uy-gulamalarda kullanımını sağlayacaketik açıdan uygun yollar geliştirmekiçin çaba harcamalıyız.”

Öte yandan doktorlar, plasebolarınbelli koşullar altında etkili ve etik birşekilde kullanılıp kullanılamayacağınıgösterecek kılı kırk yaran çalışmalarınsonuçlarını bekleyecek kadar sabırlı gö-rünmüyor. Araştırmalar doktorların ne-redeyse yarısının düzenli olarak hasta-larına plasebo ilaç yazdığını, hiç deazımsanamayacak bir azınlığın da bu-

nu yalnızca hastaları muayene odasın-dan bir an önce çıkarmak için değilama daha çok plaseboların amaca yö-nelik doğru sonuçlar ürettiğine olaninançlarından yaptığını gösteriyor.

Peki ama bu doktorlar hastalarınakötü bir hizmet mi sunuyor? 2001’deİsviçre’nin Stockholm kentindeki Ku-zey Cochrane Enstitüsü’nde görevliAsbjorn Hrobjartsson plaseboların ger-çek etkilerini ortaya koymak üzere pla-sebo gruplarıyla hiçbir tedavinin uygu-lanmadığı grupları karşılaştırarak 130ayrı kilinik deneyin metaanalizini ger-çekleştirmiş. Söz konusu çalışmalar al-kol bağımlılığından Parkinson hastalı-ğına kadar birbirinden çok farklı has-talığı olan 7500 hasta üzerinde yapıl-mış. Söz edilen metaanalizler, genel an-lamda, plaseboların elle tutulur bir et-kisi olmadığını göstermiş. İki yıl sonraaynı ekip 11.737 hastadan elde edilenverilerle yeni bir çalışmaya başlamış.Hrobjartsson önümüzdeki birkaç yıliçinde bu çalışmanın sonunçlarını dayayımlayacağını açıklamış. Sonuçlarınhemen hemen aynı olduğunu söyleyenHrobjartsson plaseboların önemininabartıldığını ve büyük ölçüde etkisiz ol-duklarını öne sürerken doktorlarınbunları kullanmaktan vazgeçmesi ge-rektiğini de söylüyor.

Öte yandan Hrobjartsson, elde edi-len verilerin yalnızca hastaların anla-tımları –ne kadar acı, ağrı çektikleri gi-bi– üzerinden ölçüldüğü çalışmalarındeğerlendirmeye alındığında plasebola-rın küçük ama belirgin bir etkisi oldu-ğunu kabul ediyor. Başka bir deyişle,

plasebo etkisi size kendinizi iyi hisset-tirebilir –gerçekte sağlığınız iyiye git-memiş olsa bile.

Peki ama bu, ortaya çıkanın gerçekbir etki olmadığı anlamına mı geliyor?Aslında çok şiddetli olan elektroşoklarıhafif birer şok sandığımda aldatılmışmıydım? Hrobjarttsson söz konusu du-rumdaki “gerçek” sözcüğünün ne an-lama geldiğini de tartışıyor: “Beni asılilgilendiren plasebonun etkilerinin ger-çek olup olmadığından çok klinik açı-dan bununla ilintili etkilere ait kanıtla-rın olup olmadığıdır.”

Hrobjartsson’a göre hastalara gere-ğinden çok TLC verildiği noktada pla-sebo tedavisine de bir son verilmesi ge-rekir: “Bu alanda çalışanların çoğu, bu-nun ‘iyi bir doktor ol’ demenin bir baş-ka yolu olduğunu düşünüyor.”

Colloca ve Benedetti konuya dahayapıcı bir yaklaşımın söz konusu olabi-leceğini düşünüyor. Benedetti’ye göre,plaseboların her alanda işe yaramadığı-nı bildiğimize göre, metaanalizlerdekarşımıza çıkan küçük ölçekteki plase-bo etkisi çok da şaşırtıcı gelmemelidir:“Bu tıpkı gut hastalığı, ağrılar, kalphastalıkları, depresyon ve benzeri du-rumlarda morfinin etkisini test etmeyeçalışmanıza benzer. Tüm bu durumlar-da aynı dozda morfin verirseniz morfi-nin hemen hiçbir etkisinin olmaz, bu-nun yanında anlamsız bir sonuçla kar-şılaşabilirsiniz.”

Metaanalizleri çok da ciddiye alma-mamızın bir başka nedeni de plasebo-nun ölçülebilir biyokimsayal etkileri ol-duğuna ilişkin kanıtlardır. Örneğin, en-dorfinleri bloke eden ilaçların aynı za-manda ağrı üzerindeki plasebo etkisinide bloke ettiğininin ortaya konması sa-yesinde bedenin acıyı dindiren endor-finleri salgıladığı da kanıtlanmıştır. Pla-seboların aynı zamanda Parkinson has-talarında dopamin salgılanmasını tetik-lediği de anlaşılmıştır. 2004’te Bene-detti, Parkinson hastalarının beyninde-ki tekil nöronların, titremelerin azaltıl-ması amacıyla geliştirilmiş ilaçlara ver-diği tepkinin bir benzerini tuzlu bir ka-rışıma da verdiklerini belirlemiştir.

İş plasebo etkisine geldiğinde hiçbirşey basit görünmüyor. Bu oynak, ilginçsüreç hakkında öğrenmemiz gerekenhâlâ çok şey olduğu anlaşılıyor.

“The Power of the Belief”,

New Scientist, 23 August 2008

Çev i r i : Çağatay Gü lab ioğ lu

placebo+:Layout 1 27.09.2008 20:55 Page 77

Son yıllarda, bilişimsel elektro-manyetik alanındaki önemli gelişmelersayesinde çok karmaşık yapılara ait sa-çılım ve ışınım problemlerinin çözüm-leri mümkün hale gelmiştir. Bilgisayarortamında geliştirilen verimli algorit-maların kullanılmasıyla birlikte, çeşitlielektromanyetik problemlerin yüksekhassasiyette çözülebilmesi, başta mü-hendislik, tıp ve biyoloji olmak üzerebirçok alanda yeni fırsatları da bera-berinde getirmektedir. Gerçek yaşam-da karşımıza çıkan ve çözümleri bi-limsel ve teknik açıdan yararlı olanpek çok elektromanyetik problem bu-lunmaktadır (şekil 1). Henüz tasarımaşamasında olan cihazların çevre veinsan yaşamı üzerindeki elektroman-yetik etkilerinin incelenmesi, yeni an-ten tasarımlarının verimlilik analizleri,

radar sistemlerindeki çeşitli senaryo-ların benzetimleri ve nano-optik gö-rüntüleme sistemlerinin çözünürlük-lerinin artırılması, bilişimsel elektro-manyetik sayesinde elde edilen sayısızolanaklar arasında sadece birkaç ör-nektir.

Öte yandan, gerçek yaşam prob-lemlerinin yüksek doğruluktaki çö-zümlerini elde etmek her zaman kolaydeğildir. Fiziksel olayların bilgisayarortamında sayısallaştırılmaları sonu-cunda matris denklemleri elde edilir.Gerçek yaşam problemlerinden türeti-len matris denklemlerinin boyutları iseçok büyük olabilmektedir. Bu denk-lemlerin çoğunun doğrudan yöntem-lerle çözümleri, günümüzdeki en ge-lişmiş bilgisayarların kullanılmasıylabile mümkün değildir. Bu yüzden, bi-

lişimsel elektromanyetik alanındakiaraştırmaların birçoğu verimli algorit-maların geliştirilmesi konusuna yo-ğunlaşmıştır. Bu doğrultuda atılan enönemli adımlardan bir tanesi de Tem-muz 2008’de Bilkent Üniversitesi Bili-şimsel Elektromanyetik AraştırmaMerkezi’nde (BiLCEM) sonuçlarınıvermiştir. Geliştirilen akıllı algoritma-ların paralel bilgisayar kümeleri üze-rinde çalıştırılmasıyla birlikte, 135 mil-yon bilinmeyenli integral denklemleri-nin çözümleri gerçekleştirilmiştir. Ta-rihteki en büyük integral denklemleri-ni çözebilmesine ek olarak, BiL-CEM’de geliştirilen benzetim ortamı,pek çok değişik disiplinde ihtiyaç du-yulan önemli bilgilerin elde edilebil-mesi için gerekli kabiliyetlere de sahipdurumdadır.

BiLiMveTEKNiK Ekim 200878

135 MilyonBilinmeyenÇözüldü!

Şekil 1. Gerçek yaşamda karşımıza çıkan elektromanyetik problemlere çeşitli örnekler. (a) Anten tasarımları, (b) hava taşıtlarından saçılım ve radarda görüntüleme, (c)metamalzemeler, (d) tıbbi görüntüleme (kırmızı kan hücreleri), (e) optik görüntüleme sistemleri, (f) frekans seçici yapılar ve filtreler.

(a)

(d)

(b)

(e) (f)

(c)

135milyoBilinmeyen:Layout 1 27.09.2008 19:00 Page 78

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 79

İntegral Denklemleri veAyrıklaştırma

Çok büyük ve karmaşık elektroman-yetik problemlerin hızlı ve yüksek doğ-ruluktaki çözümleri için BiLCEM’de ku-rulan benzetim (simülasyon) ortamı Şe-kil 2’de gösterilmiştir. Bu benzetim orta-mında ele alınan ışınım ve saçılım prob-lemlerinin formülasyonları için integraldenklemleri kullanılmıştır. Elektroman-yetik olayların incelenmesinde hassas so-nuçların elde edilebilmesi için tercih edi-len integral denklemleri, Maxwelldenklemlerinin problemlere doğrudan veherhangi bir yaklaşık yönteme başvur-madan uygulanmalarıyla türetilmekte-dirler. Bu denklemlerin karmaşık yapılarüzerinde kullanılabilmeleri için bilgisayarortamında sayısal olarak ifade edilmele-ri, yani sayısallaştırılmaları gerekmekte-dir. Öncelikle, problem geometrileri üze-rinde ayrıklaştırma işlemleri uygulanır.Cisimlerin yüzeyleri, yeterince küçük ele-manlara (örneğin, üçgenlere) bölünerekmodellenir. Şekil 3’te bir F-16 geometri-si üzerinde gösterildiği gibi, hedeflerinayrıklaştırılmasında binlerce, hatta mil-yonlarca ayrıklaştırma elemanına ihtiyaçduyulabilmektedir, çünkü çözüm yapılanfrekanslardaki elektromanyetik etkile-şimlerin doğru olarak hesaplanabilmele-ri için, kullanılan üçgenlerin dalgaboyu-na göre küçük olmaları gerekmektedir.Gerçek hayatta karşımıza çıkan prob-lemlerdeki hedeflerin pek çoğu dalgabo-yu cinsinden çok büyük olduklarından,bunların yüksek doğruluktaki benzetim-leri için çok sayıda üçgenin kullanıldığımodellemeler gerekmektedir.

Milyonlarca BilinmeyenliDenklemler

Ayrıklaştırılmış geometriler üzerindeintegral denklemlerinin uygulanmasıylabirlikte matris denklemleri elde edil-mektedir. Her bir ayrıklaştırma elemanı(üçgen), matris denkleminde bir bilin-meyene karşılık geldiğinden, gerçek ya-şam problemleri için türetilen matrisdenklemlerinin boyutları da milyonlarlaifade edilebilmektedir. Bir başka deyişle,milyonlarca bilinmeyenli denklemlerinçözümleri gerekmektedir. Bu aşamadaher ne kadar devreye bilgisayarlar girsede, geçmişten beri bilinen yöntemlerlebu kadar büyük denklemlerin çözümlerimümkün değildir. Tıpkı insanoğlununkâğıt ve kalem kullanarak en fazla on-larca bilinmeyenli problemi çözebilmesigibi, elimizdeki en iyi donanımlı bilgisa-

yarların kullanılmasıyla bile doğrudançözülebilen denklemlerdeki bilinmeyensayısı birkaç bini geçmemektedir.

Elektromanyetik benzetimler içinmilyonlarca bilinmeyenli denklemin çö-zümüne ihtiyaç duyuluyorken, bilgisa-yarların göreceli olarak küçük problem-lerde bile yetersiz kalması, hızlı ve ve-rimli algoritmaların geliştirilmesini ge-rektirmiştir. Özellikle, sonuçların hassa-siyetinden ödün vermeden sınırlı bilgi-sayar kaynaklarıyla gerçekçi benzetimle-rin nasıl yapılacağı uzun yıllardır araştı-rılmaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkanen etkin algoritmalardan bir tanesi de1997 yılında Illinois Universitesi’nde ge-liştirilen çok seviyeli hızlı çokkutup yön-temidir (ÇSHÇY). Bu yöntemin çok ileribir versiyonu da BiLCEM’de geliştirilmişolup, kurulan simulasyon ortamının bel-kemiğini oluşturmaktadır.

İteratif Çözümler Elektromanyetik problemlerin çö-

zümünde ÇSHÇY’nin uygulanabilmesiiçin öncelikle iteratif yöntemlere ihtiyaçduyulmaktadır. Çünkü ÇSHÇY tek ba-şına bir çözücü değil, matris-vektör çar-pımlarını çok hızlı hesaplayabilen bir al-goritmadır. İteratif yöntemler ise mat-ris denklemlerini çözmekte kullanılır-lar, ancak çözümleri gerçekleştirebil-mek için dışarıdan matris-vektör çar-pımlarına ihtiyaç duymaktadırlar. Tah-min edileceği gibi, iteratif yöntemlerinihtiyaç duyduğu çarpımlar ÇSHÇY ta-rafından verimli bir biçimde sağlanabi-lir. Böylece, ÇSHÇY ile iteratif yöntem-lerin birleştirilmesiyle, güçlü ve etkin

Şekil 2. Çok büyük ve karmaşık elektromanyetik problemlerin hızlı ve yüksek doğruluktaki çözümleri içinBiLCEM’de kurulan benzetim ortamı. Terimlerin açıklamaları terimler sözlüğünde verilmiştir.

Şekil 3. Pek çok gerçek yaşam probleminin modellenmesi için milyonlarca ayrıklaştırma elemanına (üçgene)ihtiyaç duyulmaktadır. Şekilde bir F-16 geometrisinin binlerce üçgenin kullanılmasıyla ayrıklaştırılması

gösterilmektedir. Aynı hedefin gerçek radar frekanslarında modellenmesi için ise burada gösterilenden bin katdaha fazla üçgen kullanılmaktadır.

135milyoBilinmeyen:Layout 1 27.09.2008 19:00 Page 79

BiLiMveTEKNiK Ekim 200880

bir çözüm mekanizması ortaya çıkmak-tadır.

Genel olarak, iteratif yöntemler akıllıdeneme-yanılma algoritmalarıdır. Örne-ğin, 135 milyon bilinmeyenli bir denkle-min iteratif çözümüne, akıllı bir algorit-ma kullanarak birkaç yüz denemede ula-şılabilir. İteratif yöntemlerin bu denli güç-lü olmaları, karşımıza çıkan problemlerinçözümleri için gerekli ama yeterli değil-dir. İhtiyaç duyulan denemelerin, yanimatris-vektör çarpımlarının da hızlı bir bi-çimde hesaplanabilmesi gerekmektedir.İşte bu aşamada arzu edilen hızlanmaÇSHÇY tarafından sağlanmaktadır. Buyöntem sayesinde, 135.000.000 ×

135.000.000 boyutlarındaki matrislere aitçarpımlar bile, BiLCEM’in görece müte-vazi 64 işlemcili paralel bilgisayarları üs-tünde dakikalar içerisinde gerçekleştiri-lebilmektedir. Böyle bir çarpım doğrudangerçekleştirilseydi, yapılması gereken iş-lemlerin sayısı yaklaşık 1,8 × 1016 olur-du ki bu kadar büyük sayıda işlemi gü-nümüzde sadece dünyanın en güçlü ve

en pahalı birkaç süper bilgisayarı ger-çekleştirebilirdi. Ayrıca, salt matrisi bilgi-sayar belleğinde tutmak için ihtiyaç du-yulan bellek miktarı da yaklaşık 260 pe-tabayt (1 petabayt ≅ 1,1×1015 bayt) olur-du ki, halen dünyadaki hiç bir bilgisa-yarda bu kadar çok bellek mevcut değil-dir. Oysa ÇSHÇY, çarpımını gerçekleştir-diği matrisin tamamının bellekte tutul-masına bile gereksinim duymamaktadır!BiLCEM’de geliştirilen akıllı iteratif çö-zücüler sayesinde, dünyanın en büyükelektromanyetik problemleri, dünyanınen güçlü bigisayarları kullanılmadan çö-zülebilmektedir.

Çok Seviyeli HızlıÇokkutup Yöntemi

Ayrıklaştırma işlemi sonucunda eldeedilen matris denklemlerinde her bir ay-rıklaştırma elemanı (üçgen) bir bilinme-yene, matrisin elemanları ise bu üçgenlerarasındaki elektromanyetik etkileşimle-re karşılık gelmektedir. Şekil 4’te göste-rildiği gibi, geometri üzerindeki her birüçgen diğer tüm üçgenlerle etkileşimiçindedir. Bu yüzden, ayrıklaştırma so-nucunda elde edilen matrisler yoğun ol-makta, yani bu matrislerin tüm eleman-ları sıfırdan farklı değerlere sahip ol-maktadır. Bu matrislere ait doğrudanmatris-vektör çarpımları için ihtiyaç du-yulan süre ve bellek miktarı bilinmeyensayısının karesi ile orantılıdır. ÇSHÇY isematris-vektör çarpımlarını verimli bir şe-kilde yapabilmek için etkileşimleri farklıbir biçimde hesaplar. Öncelikle, Şekil5’te gösterildiği gibi ayrıklaştırılmış olan

geometri parçalara bölünür. Parçalamaişlemine tüm geometriyi içine alan bü-yük bir kutuyla başlanır, özyinelemeliolarak devam edilir ve belirli bir seviye-de durulur. Öyle ki en küçük kutulariçinde ortalama 20-30 adet üçgen bu-lunmaktadır. Böylece, gruplamalar so-nucunda çok seviyeli bir ağaç yapısı or-taya çıkar. Böyle bir ağaç yapısı üzerin-de çalışan ÇSHÇY, elektromanyetik et-kileşimleri gruplar bazında yaparak ihti-yaç duyulan işlem miktarını azaltır.

ÇSHÇY’nin etkileşimleri hesaplarkenkullandığı stratejiyi daha iyi anlamak içinŞekil 6’da basitleştirilmiş bir etkileşim se-naryosu ele alınmıştır. Mavi renkle gös-terilen elemanlar arasındaki etkilişimlerdoğrudan yapıldığında, elemanlar ara-sında çok sayıda bağlantıya ihtiyaç du-yulmaktadır. Burada her eleman diğer-leriyle etkileşmekte olup, kurulan bağ-lantılar matris-vektör çarpımlarındaki ya-pılan işlemlere karşılık gelmektedir. Öteyandan, elemanların gruplandırılmasıylabirlikte, etkileşimlerin gruplar bazındayapılması sağlanabilir. Bu durumda, ya-kın olan elemanlar doğrudan etkileşir-ken, uzak olan elemanlar arasındaki et-kileşimler topluca yapılmaktadır. Kuru-lan bağlantıların sayısını azaltmak içinde gruplar çok seviyeli olarak tanımla-nabilir. Örneğin, Şekil 6’da üçerli grup-lar arasındaki etkileşimler birinci seviye-de yapılırken, altışar elemandan oluşaniki büyük grup arasındaki etkileşim ikin-ci (üst) seviyede gerçekleştirilmektedir.Sonuç olarak, gruplar bazında yapılanetkileşimler sayesinde, ihtiyaç duyulanbağlantı sayısı, yani işlem sayısı, önemliölçüde azaltılabilir.

ÇSHÇY’nin kullanılmasıyla birliktematris-vektör çarpımlarının karmaşıklığıbilinmeyen sayısının karesiyle değil, ken-disiyle doğru orantılıdır. Böylece, prob-lemlerin iteratif çözümleri için ihtiyaçduyulan matris-vektör çarpımları çok hız-lı bir biçimde gerçekleştirilebilir. Üstelik,gruplar bazında hesaplanan etkileşimle-re karşılık gelen matris elemanlarının ön-ceden hesaplanıp bellekte tutulmalarınada gerek yoktur. Bu sayede, problemle-rin çözümleri için gereken bellek mikta-rı da önemli ölçülerde azalmaktadır.Tüm bu avantajlara rağmen, ÇSHÇY mil-yonlarca bilinmeyene sahip problemleriçözebilmek için yeterli değildir. Bu prob-lemlerin çözümleri için ÇSHÇY gibi iyibir algoritmadan fazlasına, paralelleştir-meye ihtiyaç duyulmaktadır.

Şekil 4. Ayrıklaştırmada kullanılan üçgenlerin herbiri oluşturulan matris denklemlerindeki birbilinmeyene karşılık gelmektedir. Burada

gösterildiği gibi, üçgenler arasında elektromanyetiketkileşimler mevcuttur. Örneğin, kırmızıylagösterilen üçgen verici anten gibi etrafinda

elektromanyetik dalgalar yaratır. Bu dalgalar alıcıanten gibi davranan diğer üçgenler tarafından alınıp

test edilir.

Şekil 5. ÇSHÇY’nin kullanıldığı çözümlerde, üçgenlerle ayrıklaştırılmış olan cisim özyinelemeli gruplamaişlemiyle parçalara bölünür. Ortaya çıkan çok seviyeli ağaç yapısı üzerinde çalışan ÇSHÇY, ayrıklaştırma

elemanları (üçgenler) arasındaki etkileşimleri gruplar bazında topluca hesaplar.

135milyoBilinmeyen:Layout 1 27.09.2008 19:00 Page 80

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 81

Paralelleştirme

Paralelleştirme, en genel tanımıylabir programın birden fazla işlemci üze-rinde çalışabilmesi için yeniden uyarlan-masıdır. Buradaki amaç, problemlerinçözümünde aynı anda kullanılan bilgisa-yar kaynaklarını artırmak ve bu sayede,tek bir işlemci üzerinde kolaylıkla ele alı-namayan problemleri çözebilmektir. Çokbüyük elektromanyetik problemlerin çö-zülebilmesi için de ÇSHÇY’nin paralel-leştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Şe-kil 7’de gösterildiği gibi, ÇSHÇY’nin pa-ralelleştirilmesi için ele alınan problem-lerdeki geometriler parçalara ayrılıp iş-lemciler arasında paylaştırılmaktadır.Böylece, her işlemci problemin belirli birkısmıyla ilgili hesaplamaları yapmaklagörevlendirilmektedir. Öte yandan, elek-tromanyetik problemlerin çözümlerininparalelleştirilmesi için, cisimlerin parça-lara ayrılması yeterli değildir. İşlemcile-re dağıtılmış olan parçalar arasındakielektromanyetik etkileşimlerin de he-saplanması gerekmektedir. Bu da, işlem-ciler arasında bilgi alışverişlerinin, yanihaberleşmelerin yapılması anlamına gel-mektedir. Paralelleştirmeden sağlananverimin yüksek seviyelerde tutulabilme-si için bu haberleşmelerin dikkatlice ta-sarlanması zorunludur. Ayrıca, hesapla-maların işlemciler arasında dengeli bir

biçimde dağıtılması ve işlemciler arasın-da eşgüdüm sağlanması gerekmektedir.Tüm bunlar göz önüne alındığında,ÇSHÇY’nin verimli bir şekilde paralel-leştirilmesinin son derece zor olduğu an-laşılmaktadır.

BiLCEM’de yürütülen paralelleştir-me çalışmalarında, öncelikli olarak lite-ratürde var olan teknikler denenmiştir.Gerçekleştirilen benzetimler sonucunda

elde edilen verimlilik analizleri incelen-diğinde, mevcut paralelleştirme teknik-lerinin yetersiz kaldığı ve yeni algorit-malara ihtiyaç duyulduğu anlaşılmıştır.Bu doğrultudaki teorik ve deneysel ça-lışmalar sonucunda da, ÇSHÇY’nin çokseviyeli ve katmanlı yapısına uygun olansıradüzensel (hierarchical) paralelleştir-me tekniği dünyada ilk kez BiLCEM’degeliştirilmiştir. Bu özgün teknik sayesin-de, işlemlerin işlemciler arasında yüksekverimle dağıtılması sağlanmış, yapılmasıgereken haberleşmelerin sayısı azaltıl-mıştır. Geliştirilen parallel ÇSHÇY prog-ramı, yakın zamanda BiLCEM’de kuru-lan ve Şekil 7’de gösterilen 64 ve 128 çe-kirdekli iki sistem üzerinde çalıştırılmış,hem literatürde bulunan problemlerinçok daha verimli çözümleri, hem de ön-ceden ele alınamayacak kadar büyükolan problemlerin çözümleri gerçekleşti-rilmiştir.

Kurulan benzetim ortamında eldeedilen sonuçların arzu edilen seviyeler-de hassas olup olmadığının anlaşılmasıson derece önemlidir. Bunun için uygu-lanan yöntemlerden biri de, bazı basitproblemlerin çözümlerini gerçekleştire-rek hassasiyet analizleri yapmaktır. Ör-neğin, küreden saçılım problemi, anali-tik “kağıt kalemle” çözümü mümkünolan ve bu yüzden büyük öneme sahipolan bir problemdir. Gerçekleştirilen has-sasiyet analizlerine örnek olarak Şekil8’de yarıçapı 180 dalgaboyu olan iletkenbir küreye ait saçılım probleminin çö-

Şekil 6. ÇSHÇY’de etkileşimler farklı seviyelerde ve gruplar bazında gerçekleştirilir. Bu sayede ayrıklaştırmaelemanları arasında ihtiyaç duyulan bağlantı sayısı (matris-vektör çarpımlarında gerçekleştirilen işlem sayısı)

önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Bu örnekte sadece 12 adet olan elemanların sayısı gerçek yaşamproblemlerinde milyonlarca olabilmektedir.

Şekil 7. Paralelleştirme sayesinde elektromanyetik problemlerin çözümleri birden çok işlemci arasındapaylaştırılabilir. Ancak, bu problemlerin doğru çözümleri için işlemciler arasında haberleşmelerin yapılması

gerekmektedir. Sağda, çok büyük elektromanyetik problemlerin çözümleri için BiLCEM’de kurulan 64 ve 128çekirdekli bilgisayarlar gösterilmiştir. Her iki sistemde de çekirdek başına 4 gigabyte bellek bulunmaktadır.

İşlemciler arasındaki haberleşmelerin yüksek verimle yapılabilmesi için Infiniband ağ anahtarları kullanılmaktadır.

135milyoBilinmeyen:Layout 1 27.09.2008 19:00 Page 81

BiLiMveTEKNiK Ekim 200882

zümleri sunulmuş, bu çok büyük hedefinradar kesit alanı (RKA) değerleri gözlemaçısına bağlı olarak incelenmiştir. Prob-lemin sayısal çözümü için 135,164,928bilinmeyenli matris denklemi oluşturul-muş ve çözülmüştür. Şekilde gösterildi-ği gibi, parallel ÇSHÇY ile sayısal olarak

hesaplanan değerler analitik değerlerleson derece tutarlıdır. Öyle ki, iki sonuçtam üstüste çıkmış ve kırmızıyla gösteri-len analitik sonuç siyahla gösterilen sa-yısal sonucun altında kalmıştır. Temmuz2008’de çözülen bu problem, bilişimselelektromanyetik alanında dünya çapında

çözülmüş olan en büyük problemdir. Pa-ralel ÇSHÇY ile 64 işlemcili bir parallelbilgisayar üzerinde yaklaşık 5 saatte ger-çekleştirilen çözüm için toplam 480 gi-gabyte bellek kullanılmıştır. Aynı prob-lemin aynı işlemciler üzerinde doğrudançözümü için gerekli olan terabaytlarcabellek bulunsaydı bile, ki bu olanaksız,çözüm yıllarca sürer ve elde edilen so-nuçlar bilgisayarlardaki yuvarlama hata-larının birikmesinden dolayı büyük ola-sılıkla yanlış olurlardı.

Sonuçİntegral denklemleri, iteratif algorit-

malar, ÇSHÇY, paralelleştirme teknikle-ri ve paralel bilgisayarlar kullanılarakBiLCEM’de geliştirilen yüksek kabiliyet-li benzetim ortamı, çok büyük ve kar-maşık yapılara ait elektromanyetik prob-lemlerin verimli ve hassas çözümlerinigerçekleştirebilmektedir. Benzetim orta-mının yeni yeteneklerle donatılması vebu sayede, yakın gelecekte daha büyükve daha karmaşık problemlerin çözüle-bilmesi, BiLCEM’de yürütülmekte olançalışmaların temel amacını oluşturmak-tadır. BiLCEM’de bir yandan ülkemizinen güçlü paralel süper bilgisayarları ku-rulurken, diğer yandan da dünyadaki engüçlü bilgisayar olanaklarıyla karşılaştı-rıldığında çok mütevazi kalan bu dona-nımlar üstünde dünyanın en büyük elek-tromanyetik problemleri çözülmektedir.Bu büyük çözüm kabiliyetinin pek çokdisiplinde ülkemize yararlı olabilecek uy-gulamaları vardır.

Özgür Ergül, Levent GürelElektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü

Bilişimsel Elektromanyetik Araştırma Merkezi(BiLCEM) Bilkent Üniversitesi

[email protected],[email protected], web:

www.cem.bilkent.edu.tr

Bu çalışma, TÜBİTAK (105E172 ve 107E136),Türkiye Bilimler Akademisi (LG/TÜBA-GEBIP/2002-1-12), ASELSAN ve SSMtarafından desteklenmektedir.

KaynaklarJ. Song, C.-C. Lu, W. C. Chew, “Multilevel fast multipole algorithm

for electromagnetic scattering by large complex objects,” IEEETrans. Antennas Propagat. 45(10), 1488–1493, (1997).

S. Velamparambil, W. C. Chew, “Analysis and performance of a distri-buted memory multilevel fast multipole algorithm,” IEEE Trans.Antennas Propag., 53(8), 2719–2727, (2005).

L. Gürel, Ö. Ergül, “Fast and accurate solutions of integral-equationformulations discretised with tens of millions of unknowns,”Electronics Lett., 43(9), 499–500, (2007).

Ö. Ergül, L. Gürel, “Hierarchical parallelisation strategy for multilevelfast multipole algorithm in computational electromagnetics,”Electronics Lett., 44(1), 3-5, (2008).

Ö. Ergül, L. Gürel, “Efficient parallelization of the multilevel fast multipo-le algorithm for the solution of large-scale scattering problems,”IEEE Trans. Antennas Propag., 56(8), 2335–2345, (2008).

Terimler SözlüğüAyrıklaştırma: Süreklilik gösteren fonksi-

yonların ayrık parçalara ayrılması. Örneğin,elektromanyetik problemlerin sayısal çözüm-leri için cisimlerin yüzeyleri küçük üçgenlerinkullanılmasıyla ayrıklaştırılır. İntegral den-klemlerinin ve cisimlerin aynı anda ayrıklaştı-rılmaları sonucunda matris denklemleri türe-tilir.

Bilişimsel Elektromanyetik: Canlı ve can-sız cisimlerin, birbirleriyle veya içinde bulun-dukları ortamla elektromanyetik etkileşimle-rinin bilgisayar ortamında modellenmesine da-yalı bilim dalı.

Çok Seviyeli Hızlı Çokkutup Yöntemi(ÇSHÇY): Elektromanyetik problemlerin itera-tif çözümlerinde ihtiyaç duyulan matris-vektörçarpımlarını çok hızlı ve verimli bir biçimdeyapabilen bir algoritma.

Işınım: Moleküler düzeyde depolananenerjinin elektromanyetik dalgaya dönüşme-si. Örneğin, verici antenler içinde ivmelenenelektronlar antenden etrafa yayılan elektro-manyetik dalgalar üretirler.

İntegral Denklemleri: Bilinmeyen fonksi-yonların integral içinde olduğu karmaşık den-klemler. Maxwell denklemlerinin ışınım ve sa-

çınım problemlerine uygulanmasıyla integraldenklemleri elde edilir.

İteratif Yöntemler: Çeşitli denklemlerin çö-zümlerine ulaşmak için kullanılan akıllı dene-me-yanılma yöntemleri. Örneğin, matris den-klemlerinin çözümü için kullanılan güçlü ite-ratif yöntemler mevcuttur.

Matris Denklemleri: Birden çok bilinme-yenli problemlerde, bilinmeyenler arasındakiilişkilerin alt alta yazılmasıyla elde edilen vematris içeren gösterim biçimi. Örneğin, 2 bi-linmeyenli bir problem 2 × 2 matris denkle-mi şeklinde gösterilebilir.

Maxwell Denklemleri: Elektromanyetik dal-gaları ve bu dalgaların kaynaklarla olan iliş-kilerini tanımlayan ve James Clerk Maxwell ta-rafından 1861 yılında gösterilen denklemler.

Radar Kesit Alanı (RKA): Bir cismin ra-darda ne kadar gözüktüğünü ifade eden sayı-sal değer.

Saçılım: Çeşitli kaynaklardan yayılan elek-tromanyetik dalgaların fiziksel cisimlere veyaengellere çarpmasıyla yön değiştirmesi. Ör-neğin, bir radar anteninden yayılan elektro-manyetik dalgalar havadaki bir uçağa çarptı-ğında her yöne saçılırlar. Uçağın geometrisinebağlı olarak, saçılım bazı yönlere doğru dahafazladır.

Şekil 8. Yarıçapı 180 dalgaboyu olan iletken bir küreye ait saçılım probleminin hassasiyet analizleri içinçözümleri. Sayısal ve analitik olarak hesaplanan RKA değerleri gözlem açısına bağlı olarak gösterilmektedir.Sayısal çözümler için 135,164,928 bilinmeyenle modellenen bu problem, bu alanda şimdiye kadar çözülmüş

olan en büyük integral denklemi problemidir.

135milyoBilinmeyen:Layout 1 27.09.2008 19:00 Page 82

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 83

Adorf, Almanya - Bremen Üniversi-tesi'nden iki araştırmacı güneye doğrubeş saatlik bir yolculuktan sonra, gece-yarısını az geçe, küçük kasabaya var-mıştı. Kasabanın lokantasında oturuplokantanın sahipleriyle yolun hemenüstündeki yanardağa ilişkin konuş-maktan ikisi de mutluydu. Haritanınçevresinde toplanmışlardı. YerbilimciJoern Peckmann ve Benjamin Eck-mann'ın sönmüş yanardağ Arnstein’igöstererek şimdi ormanlık olan bu böl-genin 400 milyon yıl önce Devoniyendevrinde sular altında olduğunu anlat-masını herkes dikkatle dinliyordu. Sualtında kalan topraklar buradaki Almanköylülerinin yakından bildiği bir şeydi.Komşu köy Asel, 1914’te bitirilen Eder-see baraj gölünün içinde kalmıştı.

Peckmann ve öğrencileri Devoni-yen devrinden kalan deniz tabanı ba-zaltlarının içinde –katılaşmış lav– kim-yasal fosilleri araştırıyor. BuluntularıMart ayında yayımlayan Peckmann,mikrobiyal yaşam için önemli bir buluşyaptıklarına inanıyor. “Geçmişte varolup bugün de var olanın, var olma ola-sılığı yüksektir. Dünya'nın başlangıcın-dan beri bu böyle olagelmiştir.” diyorPeckmann. Bu araştırmanın, Mars yü-zeyindeki bazaltlarla ilgili çalışmalarada katkıda bulunması bekleniyor.

Bilim insanları daha önceleri de ka-yalarda yaşama ilişkin ipuçları aramış-lardı; ama bunu yalnızca bazalt kayala-rın yüzeyinde ya da tortul kayalardayapmışlardı. Yüksek sıcaklıklarda olu-şan volkanik kayalar bunun için uygun

bir yer olarak kabul edilmiyordu. Peck-mann şimdi bunun tersini kanıtlamayaçalışıyor.

Arnstein dağında bir zamanlar de-niz tabanı olan yatay alan, sonraları dü-şey bir pozisyona gelene kadar yüksel-miş ve birçok kez katlanmış. Yamaç yü-zeyleri boyunca uzanan kayalık çıkıntı-lar Devoniyen’deki yanardağ patlama-larına işaret ediyor. Lavlar okyanusaakmış ve burada yastık şekilli bazaltla-rı oluşturmuş. Günümüzde bu tür olu-şumlara Hawaii'de Kilauea açıklarındarastlanıyor. Yastık şekilli bazaltlarınoluşumu sırasında deniz suyu lavın dışyüzeyini hızla soğutarak yüzeyde obsi-diyenden siyah camsı bir kabuk oluş-masını sağlıyor.

Peckmann ve Eickmann 20 m’lik te-penin yamaçlarındaki kayalarda işte bukoyu renkli kabuğu arıyor. İçinde gazbulunan lavın, atmosferde aniden soğu-masıyla oluşan gözenekli ve hafif pon-za taşının tersine bazalt, ağır ve yoğunbir kayadır. Standart jeolog çekicininyerine araştırmacılar bu kez yanlarındabalyoz taşıyor. (Bir süre sonra Peck-mann taktığımız baretlerin yalnızca ka-famıza tenis topu büyüklüğünde bir ba-zalt parçası düşerse işe yarayacağınıyoksa, pek de gerekli olmadığını kabuletti.) Birkaç kuvvetli vuruştan sonraEckmann büyük bir örneği açmayı ba-şardı. Kayanın içi yaygın bir şekilde kü-çük karbonat kristalleriyle kaplıydı. Bolsusam taneleriyle pişirilmiş bir somunkara Alman ekmeğine bakmak gibi birşeydi bu. Obsidiyen kabuklu yastık şe-

killi bazaltlarda iç bölümler dışa göredaha yavaş soğur ve buralarda -ilerideiçleri deniz suyuyla dolacak- gaz kabar-cıkları kalır. Burada amigdul adı verilenve zamanla karbonat kristallerine dö-nüşen oluşumlar gözlenir. Peckmannamigduldan daha iyi korunabileceğimizbir yer olmadığını belirtiyor.

İnce kesitlerin mikroskop altında in-celenmesiyle amigdul duvarlardan sar-kan tüp şeklinde ya da ipliksi uzantıla-rın olduğu anlaşıldı. Bu uzantılar, krip-toendolitlerin (sıcak kayaların içinde ya-şayan mikroplar) ürettiği ve jeolojik za-manlar boyunca kararlı kalabilmiş mo-leküllerin kimyasal fosillerdir. Pek-mann'ın öğrencilerinden KatharinaBehrens, benzer izlere Kuzey Atlan-tik'teki Kolbeinsey Sırtı'ndaki yeni ba-zaltlarda da rastladı. Kimyasal analiz-ler, Devoniyen kayalarındaki amigdul-larda bulunan minerallerin hidrotermalsıvı yerine yaşam için çok daha elveriş-li olan deniz suyundan gelerek buradaçökeldiğini ortaya koydu. Bu buluşun,mikropların bazaltı bir yaşam alanı ola-rak kullandığına insanları ikna etmedekilit bir rolü bulunuyor.

Washington Üniversitesi’nden as-trobiyolog Roger Buick “Daha önce debazı bilim insanları, camsı kabuklarıniçinde mikrop bulmuştu. Ne var kiPeckmann ve ekibinin çalışması hem“gaz keseciklerinin içinde ilk kez, açıkbir şekilde mineralleşmiş ipliksi, mik-robik oluşumların bulunmuş olması,hem de bazaltın içindeki boşlukları gös-termesi açısından önemli.” diyor ve ek-liyor “Bu çalışma, mikrobik fosillerinkorunmasını sağlayan doğal bir sürecindaha olduğunu gösteriyor. Daha eskikayalar bu yeni bilgi ışığında incelendi-ğinde yaşamın, Dünya tarihinin ilk dö-nemlerindeki izleri aranabilecek. Bu dayeni bir yöntem olarak bilim insanları-nın hizmetine sunuluyor”. Buick “Marsyüzeyinde bol miktarda bazalt oldu-ğundan bu yöntem, uzaydan gelen ya-şam türlerinin fosillerini aramak için dekullanılabilir.” diyor.

Reed, C., “Life in Old Lava”, Scientific American, Temmuz 2008

Çev i r i : Cumhur Öztürk

Eski LavlarınArasında Yaşam İzleri

Kaya içindeki var oluş: 400 milyon yaşındakivolkanik kaya (koyu renkli bant) parçasındaki ipliksi

yapılar (sarı) ve kayanın şimdi kalsiyummineralleriyle kaplanmış gözeneklerinde yaşamışmikroplardan arta kalanlar (beyaz) görünüyor.

0,2 mm

lavdaYasam:Layout 1 27.09.2008 19:42 Page 1

Yağmur ormanları, yüksek düzeydeyağış alan ve ormanlarla kaplı ekosis-temlerdir. Genel olarak ikiye ayrılanyağmur ormanları tropikal yağmur or-manları ve ılıman yağmur ormanlarıolarak sınıflandırılıyor. Yağmur orman-larının temel özelliği bitki - hayvan tür-leri açısından zengin olması, çok sayı-da ve farklı ekolojik döngülerin görül-mesidir. Bu nedenle yeryüzü için yağ-mur ormanları büyük bir önem taşıyor.Günümüzde bir çok farklı alanda yapı-lan bilimsel çalışmalar yağmur orman-larında gerçekleştiriliyor. Örneğin bazıhastalıkların ilaçları yağmur ormanla-

rında yaşayan bitkilerden elde ediliyor.Bunun yanında yağmur ormanları üret-tikleri yüksek oksijen miktarıyla da yerkürenin akciğerleri olarak isimlendirili-yor. Ancak genellikle gelişmekte olanülkelerde yer alan yağmur ormanlarıgünümüzde kereste üretmek amacıylahızla tahrip ediliyor.

Tropik yağmur ormanları, yağışınçok yüksek olduğu bölgelerdir. Bu-nunla birlikte bu tip ormanlarda gün-düz –gece ya da yaz - kış mevsimleriarasında sıcaklık çok az değişiyor. Coğ-rafik olarak da ekvator bölgesine yakınkesimlerde görülüyorlar. Günümüzde

adını sık sık duyduğumuz tropikal yağ-mur ormanlarında hemen hemen hergün yeni bir canlı türü keşfediliyor.Yağmur ormanlarında biyoçeşitliliğinbu kadar yüksek olmasının nedeni buortamlarda prodüktivitenin yüksek ol-masından kaynaklanıyor. Bu ormanlaryıl boyunca nemli oldukları için, bu böl-gede yetişen ve birincil üretici olan bit-kiler hızlı büyüyerek kısa süre de bü-yük çaplara ulaşabiliyorlar. Ortamda bi-rincil üreticilerin artması tüketicilerin-de hızla gelişmesini sağlıyor. Böylecebölgede bulunan canlı türleri hem nitelhem de nicel olarak artıyor.

BiLiMveTEKNiK Ekim 200884

Camili Ilıman

Yağmur Ormanları

İnsan boyunu aşan eğreltileri ya da onlarca metrelik dev ağaçları görmek için ekvatorbölgesinde bulunan tropik ormanlara gitmeye gerek yok. Çünkü ülkemizde de bir yağmur

ormanı bulunuyor. Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Camili Havzası, Kafkasya Bölgesinde yeralan önemli bir yağmur ormanı olarak kabul ediliyor.

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 84

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 85

Yeryüzünde bulunan en büyük tro-pik yağmur ormanları, Amazon havza-sında bulunuyor. Bu ormanları da Nika-ragua’da bulunan Yukatan yarımadası veBelize’deki ormanlar takip ediyor. Afri-ka’da, Kamerun’dan Kongo’ya kadaruzanan yağmur ormanlarıysa üçüncü sı-rada yer alıyor. Bunların dışında Endo-nezya da, Papua Yeni Gine’de, Avustral-ya’da ve Amerika’nın bazı bölgelerindede önemli büyüklükte yağmur ormanla-rı bulunuyor.

Ilıman yağmur ormanlarıysa dünya ge-nelinde oldukça az bulunuyor. Tropik yağ-mur ormanlarının kırkta biri kadar olan ılı-man yağmur ormanları, yeryüzünün yak-laşık binde birini kaplıyor. Ülkemizde bu-lunan Camili Yağmur Ormanlarıysa, ılımanyağmur ormanları sınıfına giriyor.

Ilıman yağmur ormanları, ılıman ku-şakta yer alan ve yıllık yağış miktarınınyüksek olduğu ormanlara verilen bir

isim. Bu bölgelerde ortalama yağış yıllık1,500- 2,500 mm. arasında değişirken ba-zı bölgelerde 4,000 mm. ye kadar çıkabi-liyor. Ilıman yağmur ormanları genellikleiğne yapraklılar ve geniş yapraklı ağaç-lardan oluşuyor. Bu ormanlar nemli Ok-yanus ikliminin görüldüğü Amerika’nınkuzey batı kısımlarında yer alan Alaska -Kaliforniya arasında, Şili de, Kolombi-ya’da, Avrupa’nın doğusunda, Avustral-ya kıtasında Tazmanya - Viktorya arasın-da, Yeni Zelanda da, Güney Afrika’daTayvan’da ve ülkemizin de içinde bulun-duğu Karadeniz’in güneydoğu kısmındayer alıyor. Ülkemizde görülen ılıman yağ-mur ormanlarıysa Doğu Karadeniz böl-gesinden başlayarak Gürcistan’ın Kara-deniz sahillerindeki kısımlarına kadaruzanıyor. Bu bölge ayrıca yeryüzünde bi-yoçeşitliliğin en yüksek olduğu noktalar-dan birisi olarak kabul edilen Kafkasyabölgesinin de içinde yer alıyor.

Ilıman kuşak yağmur ormanlarını di-ğer ormanlardan ayıran en önemli fak-törlerin başında nem miktarı geliyor. Ilı-man yağmur ormanları diğer ormanlaragöre çok daha fazla yağış alıyorlar. Ayrı-ca bu alanlar genellikle okyanuslara yada denizlere yakın yerlerde bulunuyorlar.Böylece denizden gelen nem yüklü rüz-garlar bu tip ormanlarda görülen nispinemi arttırıyor. Bununla birlikte özellik-le yaz aylarında denizden gelen rüzgar-lar bu tip ormanlarda yaz sislerini oluş-turuyor. Yaz sisleri de, ılıman yağmur or-manlarının yaz aylarında da diğer or-manlardan daha nemli olmasını sağlıyor.

Ilıman yağmur ormanları bu özellik-leri nedeniyle çok yüksek seviyede bir bi-yomas üretiyorlar. Örneğin Kaliforniyada yetişen mamut ağaçları (Sequoia sem-pervirens), yaklaşık 100m. ye kadar uza-yabiliyor. ülkemizde yer alan yağmur or-manlarında yetişen göknarlar da yakla-şık 78 metreye kadar büyüyorlar. Bu ne-denle Camili’de yetişen bu boylu ağaçlarAvrupa kıtasının en uzun ağaçları olarakkabul ediliyor.

Ilıman kuşak yağmur ormanlarınınbir önemli özelliği de doğal yaşlı ağaçla-ra ev sahipliği etmesi. Buna göre ılımanyağmur ormanlarında iki bin yıllık ağaç-lar bulunabiliyor. Örneğin Californiyayağmur ormanlarında bulunan sekoya-lar, Avustralya’da bulunan bazı akasya-lar bunlardan birkaçı. Camili’deyse Gor-git ve Efeler tabiatı koruma alanlarındabulunan dev kayın ağaçlarının yaşı dabin yılı geçiyor.

Ülkemizin ılıman yağmur ormanıözelliği gösteren tek ormanı Camili Hav-zası’nda bulunuyor. Bu bölge, Artvin ili,Borça ilçesinde yer alıyor. Yüksekliği 400m-3415 m. arasında değişen bölge üç ta-

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 85

BiLiMveTEKNiK Ekim 200886

rafı yüksek dağlarla çevrili bir havza şek-linde. Bir kısmı da Gürcistan sınırına da-yanan bu bölgede 6 adet köy bulunuyor.Macahel olarak da bilinen bu bölge as-lında 18 köyden oluşuyor. Bu köylerden6 tanesi, Cumhuriyet döneminde sınırlarçizilirken Türkiye toprakları içerisindeyer almak istedikleri için ülkemiz sınırla-rı içerisine dahil ediliyor. Diğer 12 köysegünümüzde Gürcistan sınırları içerisindekalıyor. Bu nedenle bu bölgede bulunan

yağmur ormanının bir bölümü Gürcistantopraklarında devam ediyor.

Ilıman yağmur ormanları içerisindeKolşik yağmur ormanları olarak isimlen-dirilen ve Karadeniz’in güneydoğusundakalan bu ormanlar diğer yağmur orman-larından farklı olarak kızılağaç, gürgen,kayın, kestane ve yaprak dökmeyen la-din, göknar, sarıçam ağaçlarından olu-şuyor. Bu yağmur ormanları, yıllık orta-lama 3200 mm yağış alıyor ve meteoro-

lojik verilere göre yılın yaklaşık 300 gü-nü yağışlı geçiyor.

Camili ılıman yağmur ormanları, or-talama 400-3200 m yükseltiler arasındayer alıyor. Bu edenle alanda çok sayıdafarklı yaşam ortamı görülebiliyor. 122önemli bitki alanımızdan biri olan buyağmur ormanları sadece ormanlardanoluşmuyor. Bölgede ibreli ve yaprak dö-ken karışık ormanların yanında, bozukormanlar, nemli dere, sucul - bataklık,

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 86

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 87

subalpin ve alpin vejetasyon tipleri degörülüyor.

Camili havzasının 400 m yükseltidenbaşlayıp 2100 m. yükseltiye kadar devametmekte olan kısmı yağmur ormanınınkalbini oluşturuyor. Bu bölgede, çoğun-lukla Avrupa – Sibirya bitki grubuna veİran- Turan bitki grubuna dahil genişyapraklı ve iğne yapraklı ormanların ege-men olduğu bir zon bulunuyor. Bu zo-nun 400-1300 metreye kadar olan kıs-mında daha çok geniş yapraklı ağaçlararastlanıyor. Bu ağaçların başındaysa ka-yın (Fagus orientalis), kestane (Castaneasativa), gürgen (Carpinus betulus), huş(Betula medwediwii), kızılağaç (Alnusglutinosa), sapsız meşe (Quercus petra-ea) ve Çoruh meşesi (Quercus pontica)geliyor. 1300 metreden sonraysa alçakkesimlerde daha az bulunan, ancak so-ğuğa karşı yapraklı ağaçlara göre dahadayanıklı olan ibreli ağaçlar gözleniyor.Bu ağaçların başındaysa ladin (Picea ori-entalis), göknar (Abies nordmanniana)ve sarıçam (Pinus sylvestris) geliyor.

Camili bölgesinin birçok yerinde, bi-yotik faktörlerin etkisiyle, özellikle or-man köylerinin çevresinde, tarla açma veev yapma amacıyla orman vejetasyonu,tahrip edilerek bozuk orman haline dön-üştürülmüş. Ancak bozuk orman veje-tasyonu içinde de çok sayıda bitki türübulunuyor.

1900- 2600 m yükseltiler arasında,ladin, göknar ve sarıçamların insan etki-

siyle tahrip edilmesi nedeniyle, içlerindeara ara çalı topluluklarının bulunduğuyüksek dağ çayırları ortaya çıkmış. Ge-nellikle yayla olarak kullanılan bu çayır-larda subalpin ve alpin çayırlar olarak sı-nıflandırılıyor. Organik madde bakımın-dan zengin bu alanlarda ormangülleri(Rhododendron caucasicum), ardıç (Ju-niperus communis), yaban mersini (Vac-

cinium myrtillus), dafne (Daphne glome-rata), üvez (Sorbus aucuparia) keçi sö-ğüdü (Salix caprea) ve kartopu (Vibur-num lantana) gibi çalılar yetişiyor. Bu ça-lıların açıklarındaysa beşparmak otu (Po-tentilla cappadocia), centiyan (Gentianaseptemfida), veronica (Veronica pedun-cularis), ada soğanı (Scilla siberica), an-dız otu (Inula helenium) gibi otsu türlerbulunuyor.

Camili yağmur ormanlarının alçakkesimlerde bulunan dere kenarlarındaen fazla, kızılağaç (Alnus glutinosa) veaksöğütlere (Salix alba) rastlanıyor. Ta-ban suyunun yüksek olduğu bölgeler-deyse su nanesi (Mentha longifolia) bo-zot (Lythrum salicaria), su çobandeğne-ği (Polygonium amphibium), su sümbü-

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 87

BiLiMveTEKNiK Ekim 200888

lü (Alisma plantago –aquatica), atkuy-rukları (Equisetum sp.) ve eğreltiler (Pte-ris sp.) bulunuyor.

Camili yağmur ormanları zengin bit-ki örtüsü yanında fauna bakımından daçok zengin bir bölge. Bölgenin yüksekdağlarla çevrili olması ve bir yanındaGürcistan sınırının bulunması, alanındoğal olarak dış etkenlerden korunma-sını sağlamış. Bu nedenle Anadolu’nunbir çok kısmında sayıları giderek azalanbüyük memeli türleri burada güven içe-risinde yaşamayı sürdürüyorlar. Örne-ğin doğal olarak korunmuş bu alandabol miktarda boz ayı bulunuyor. Ayıdansonra bölgede bulunan önemli bir me-meli türü de çengel boynuzlu dağ keçi-si. Bu bölgede doğal olarak yaşamlarınısürdüren çengel boynuzlu dağ keçilerihavzanın özellikle yüksek kesimlerindebulunuyorlar. Bölgede yaşayan diğerönemli bir memeli de karaca. Ülkemizdesayıları hızla azalan karacalar bu böl-gede yer alan sık orman dokusu içeri-sinde kolayca saklanabiliyorlar ve otsubitki türlerin zengin olması nedeniylebesin sıkıntısı çekmeden rahat bir şe-kilde üreyebiliyorlar. Bu memelilerin dı-şında Camili yağmur ormanlarında kurt,

çakal, tilki, porsuk, sansar, köstebek vegelinciğe de sıkça rastlanıyor.

Memelilerin dışında Camili bölge-sinde uluslar arası anlaşmalara görenesli tehlike altında olan sürüngenler-de bulunuyor. Kafkas semenderi (Mer-tensiella caucasica) ve ağaç kurbağası(Hyla arborea) bunlardan ikisi. Bunundışında bölgede özellikle 2000 metre-lerden sonra, dağ kurbağları (Rana mac-ronemis) da sıkça görülüyor. Bölgede

yaşayan en önemli yılan türü de Kafkasengereği olarak bilinen Vipera kazna-kovi. Bu yılan da renklerinin ve desen-lerinin çok güzel olması nedeniyle in-sanların ilgisini çekiyor.

Camili Yağmur Ormanları kuş tür-leri bakımından da oldukça büyük birönem taşıyor. Özellikle yırtıcı kuşlarıngöç yolunda yer alması nedeniyle bubölgede göç zamanında çok sayıda yır-tıcıyı görmek mümkün. Bu yırtıcılarınbaşında da sakallı akbaba, şahin, kızılşahin, arı şahini, kaya kartalı, atmaca vekerkenez geliyor. Yırtıcı kuşlar dışındabu alan ayrıca diğer bazı endemik kuş-lar açısında da önem taşıyor. ÖrneğinKafkasya bölgesine endemik olan Kaf-kas horozu ve Kafkas ur kekliği gibikuşlar ülkemizde sadece Camili Havza-sında yaşıyor.

Camili bölgesi faunasının belki deen önemli bireyleri arılar. Bu bölgedebulunan Kafkas arıları yüzyıllardan be-ri başka arılarla karşılaşmadıkları ve me-lezleşmedikleri için saf ırk olma özelli-ğini koruyorlar. Bu nedenle de Cami-li’de yetişen saf Kafkas arı ırkı dünya-nın en önemli üç arı ırkından biri ola-rak kabul ediliyor. Günümüzde Avrupa

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 88

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 89

birliğinin desteğiyle yürütülen projeler-le bu arıların korunup çoğaltılarak di-ğer bölgelere gönderilmesi amaçlanıyor.

Biyoçeşitlilik bakımından bu kadarzengin bir bölgenin ülkemizde bulun-ması bizlere büyük bir sorumluluk ge-tiriyor. Çünkü bu alanın korunması vegelecek nesillere aktarılması gerekiyor.Bu tür alanların korunmasına yönelikolarak 1970’li yılların başında Unescotarafından, insanların doğal kaynak kul-lanımı sürdürebilir bir şekilde devam et-tirebilmesi ve insan - doğa arasında den-geli ilişkiler kurabilmesi için biyosfer re-zervleri ağı adı altında bir program baş-latılıyor. Bu program kapsamında biyo-lojik çeşitliliğin korunması, sürdürüle-bilir kalkınma, kapasitelerin arttırılma-sı gibi konularda yöre halkına desteklersunuluyor. Ülkemizde de bu programçerçevesinde Camili havzası, ilk biyos-fer rezerv alanı olarak seçiliyor. Bunagöre Camili bölgesinde bulunan ılımanyağmur ormanları, sahip olduğu eşsizdoğal kaynak değerleri nedeniyle25.258 hektarlık alanı 2005 yılında bi-yosfer rezervi olarak koruma altına alı-nıyor. Camili Havzası aynı zamanda Ha-zar deniziyle Karadeniz arasında yer

alan 580,000 km2 lik alana yayılan Kaf-kasya Ekolojik Bölgesinin bir parçasınıoluşturuyor. Bu alanda Dünya DoğayıKoruma Vakfı (WWF) tarafından belir-lenen, dünyanın biyoçeşitlilik açısındanözel öneme sahip 200 ekolojik bölgesiarasında yer alıyor. Bir başka doğa ko-ruma organizasyonu olan Uluslar arasıKoruma Örgütü (Consevation İnterna-tional CI) tarafından da Kafkasya Eko-lojik Bölgesi, yeryüzünün en zengin bi-

yolojik çeşitliliğine sahip ve tehdit al-tındaki 34 sıcak bölge (hot spot) ara-sında değerlendiriliyor.

Cenk Durmuşkahya

Kaynaklar www.wwf.de/kaukasuswww.camili.gov.trP.H.Davis, 1985, Flora of Turkey, Vol 1-10, Edinburg Mayer H., Aksoy H., 1988, Türkiye Ormanları, Batı Karadeniz Or-

mancılık Araştırma Ens. Yayın No: 1 Yaltırık F., 1973, The Floristic Composition of Major Forest in Tur-

key, İ.Ü. Orman Fak. Yayınları 1921/209

yagmurormani+:Layout 1 27.09.2008 20:47 Page 89

Bilim TarihindeBu AyM u r a t D i r i c a n

4 Ekim 1957

“Yoldaş”Uzayda!

4 Ekim 1957’deSovyetler Birliği, ilk in-san yapımı uydu olanSputnik I’i Dünya yörüngesine yerleştirmeyi başardı vebu tarih Uzay Çağı’nın başlangıcı olarak kabul edildi.Yer’den 800 km yukarıda dönen, küçük uydu Dünya’nınçevresindeki bir turunu 96 dakikada tamamlarken saat-teki hızı yaklaşık 28.500 km’ydi. Sputnik yani Yoldaşadını taşıyan uydu Sovyetler Birliği’nin Kazakistan’dakiuzay üssünden yolculuğuna başlamış ve yaklaşık üç ayyörüngede kalmıştı. 4 Ocak 1958’de Dünyaya düşenSputnik I, tarihte ilk kez Dünya dışından topladığı bil-gileri radyo sinyalleriyle uzay üssüne ulaştırmış ve bazısıcaklık ölçümleri yapmıştı.

7 ekim 1959

Ay’ın Karanlık Yüzü

Ay’ın kendi eksenindeki dö-nüş hızıyla, Dünya çevresinde-ki dönüş hızı aynı olduğundan,Ay’ın yeryüzünden hep aynıyüzü gözleniyor. 7 Ekim1959’daysa Ay’ın karanlık yü-zü ilk kez Rus uzay aracı Luna3 sayesinde fotoğraflanarakDünya’ya ulaştırılmıştı. Ay’ı geçişinin ardından, Ay’ın öte-ki yüzüne 63.500 km uzakta konumlanan Luna 3, Ay’ın buyüzüne Güneş ışığının en çok ulaştığı bir zamanda 29 fo-toğraf çekmeyi başardı. Yaklaşık 40 dakika arayla çekilenbu fotoğraflar bu insansız uzay aracında işlenerek radyodalgaları yardımıyla Dünya’ya gönderildi. Bu çalışma sıra-sında Ay’ın öteki yüzünün yaklaşık %70’i fotoğraflandı.

Fotoğraflar çok düşük çözünürlükte olmasına venet olmamasına karşın Ay yüzeyindeki birçok to-poğrafik yapı tanımlanabiliyordu. Tüm aksaklıkve olumsuzluklar bir yana, elde edilen görüntüle-rin niteliği teknik olarak düşük de olsa, bu gö-rüntüler Ay’ın öteki yüzünü insanlığa gösteren ilkgörüntülerdi.

16 Ekim 1927

Pekin Adamı

Pekin Adamı’ndankalan iyi korunmuşilk kalıntılar, 16Ekim 1927’de Pekinyakınlarındaki Zhoukoudian mağarasında sür-dürülen büyük ölçekli bir kazı sırasında,İsveçli paleontolog Birgir Bohlin tarafındangün ışığına çıkarıldı. Daha sonra DavidsonBlack’in yaptığı çalışmalar, kalıntıların yeni birinsan türüne ait olabileceği savıyla sonuçlandı.Black bu bireye yeni bir tür olarak Pekinİnsanı (Sinathropus pekinensis) adını verse dedaha sonraki çalışmalar kalıntıların, daha öncede bilinen, en eski insangillerden Homo erec-tus türünden olduğu görüşünde birleşti.1941’de Japon işgali olasılığı ortaya çıkınca,bu tarihe değin Pekin Birleşik TıpYüksekokulu’nda incelenen fosiller, gizliceABD’ye götürülmek istendi. Bu sırada kaybo-lan kemiklerden geriye yalnızca inceleme ama-cıyla çıkarılmış alçı kopyaları kaldı.

13 Ekim 1884

GreenwichBaşlangıçMeridyeni

13 Ekim 1884’teGreenwich meridyeni, ye-rin başlangıç, yani 0. boy-lamı ve uluslararası za-man kuşakları için başlangıç noktası olarak kabul edildi. On doku-zuncu yüzyıl sonlarında, o dönemde yaygın olarak kullanılan güneşzamanının yol açtığı karışıklıkları önlemek amacıyla standart birzaman kavramı ortaya atıldı. Demiryolu taşımacılığının yaygın ola-rak kullanılmaya başlanması ve bunun sonucunda değişik toplum-larda kullanılan yerel zamanların (boylama bağlı olarak değişen sa-at) bazı karışıklıklara neden olması bu tür bir standart üzerinde dü-şünülmesine neden oldu. Standart zaman gereksinimine özellikleKanada ve ABD gibi, sınırları içinde bile farklı yerel zaman dilimle-rinden geçen çok uzun demiryolu hatları bulunan ülkelerde duyul-du. 1870’li yılların sonlarında Kanadalı demiryolu mühendisi SirSanford Fleming, bütün dünyada kullanılabilecek bir standart za-man planı geliştirdi. Bunun üzerine 13 Ekim 1884’te ABD’nin baş-kenti Washington DC’de Uluslararası Meridyen Konferansı düzen-lendi. Yirmi yedi ülkenin katıldığı konferansta günümüzde kullanı-lana benzer bir sistem tüm dünya için kabul edildi. Greenwich’tengeçen ve kuzey-güney doğrultusunda uzanan başlangıç meridyeni,öteki boylamları doğu ya da batı olarak tanımlanması için referansçizgisi olarak kullanılır. Standart zaman, Greenwich’ten başlayarakbirbirini izleyen her 15 derece batı boylamı için 1 saat geri, her 15derece doğu boylamı için 1 saat ileridir.

BiLiMveTEKNiK Ekim 200890

bilimTarihi+:SATRANC 27.09.2008 19:05 Page 90

27 Ekim 1447

Uluğ Bey Öldü27 Ekim 1447’de ünlü mate-

matikçi ve gökbilimci Uluğ Bey(Muhammed Turagay) yaşamaveda etti. 1447-49 yılları ara-sında Timurlu Hükümdarlığıda yapmış olan Uluğ Bey,Semerkand’ı İslam kültürününmerkezlerinde biri haline getir-mişti. Döneminin en büyükgökbilimcisi olan Uluğ Bey,

1428’de Semerkand’da bir gözlemevi inşa ettirdi. Yaptığıgözlemlerle, ikinci yüzyılda yaşamış Batlamyus’un çalış-malarında çok sayıda hesap hatasını düzelterek, eksikle-rini tamamladı. Kendi hazırladığı yıldız haritasında ön-cekilerden farklı olarak 994 yeni yıldız tanımlanıyordu.Onun gözlemleri ve çalışmaları iki yüz yıl sonraLatince’ye çevrildi ve ancak teleskoplu gözlemlerin baş-lamasıyla aşılabildi.

24 Ekim 1882

Verem Mikrobunun Keşfi

Bugün bakteriyolojinin baba-sı olarak kabul edilen Alman bi-lim insanı Robert Koch, 24Ekim 1882’de verem mikrobu-nu buldu. Bu alandaki çalışma-larıyla 1905’te Nobel ödülünükazanan Koch, veba, sıtma, di-zanteri gibi salgın hastalıklaralanında da önemli çalışmalaraimza attı. Koch ilk kez belirli bir bakteri türüyle belirli birhastalık arasındaki neden-sonuç ilişkisini kuran araştır-macıydı. Hastalık mikrobunun su, besin ya da giyisi yo-luyla da bulaşabileceğini kanıtladı ve İngiliz bakteriyologRoland Ross’la aynı dönemde sıtmanın sivrisinekler ara-cılığıyla bulaştığını keşfetti.

25 Ekim 1955

Mikrodalga Fırın

Bugün evlerde kullanılan mikro-dalga fırınların ilk örneği, 25 Ekim1955’te Tappan şirketi tarafındansatışa çıkarılmıştı. Ticari amaçlaüretilen ilk mikrodalga fırın1947’de başka bir mutfak eşyalarıüreticisi olan Raytheon şirketinceRadarange adıyla kamuoyuna duyurulmuş olsa da gerek fi-yatının çok yüksek oluşu gerekse büyükçe bir buzdolabıboyutlarında olması nedeniyle ticari olarak pek ilgi görme-miş, yaralı bir buluş olarak kalmıştı. Bu girişimden yakla-şık beş yıl sonra Tappan dağıtım ve pazarlama şirketiyle,Raythoen bir lisans sözleşmesi imzaladı. Bu ürünün geliş-

tirilerek satılabilir durumagetirilmesi için çalışmalarabaşlandı. Üç yıl sonra,1955’te, hem boyutu hemde fiyatıyla ilk mikrodalgafırın mutfaklara girmeyehazırdı. Ürün 220 V ile ça-lışıyordu. Dışı çelik olanmikrodalga fırın normalbir fırın boyutlarındaydıve 1300 dolara satışa çıka-rılmıştı.

23 Ekim 1977

Dünyanın EnYaşlı Fosili

23 Ekim 1977’deHarvard Üniversite-si’nden paleontologElso S. Barghoorn,eobacterium adınıverdiği tek hücreli bir algin 3,4 milyar yıl öncePrekambriyen devirde yaşamış olduğunu ortaya koydu.Bu, yeryüzünde izine rastlanan en eski yaşam biçimiydi.Barghoorn, çalışma arkadaşı J. William Schopf’la birlikte,Güney Afrika’daki Transvaal bölgesinde bulunan 3,2 mil-yar yıllık silisleşmiş tortul kayalardaki prokaryot fosil ör-nekleri üzerinde çalışıyordu. Rubidyum/stronsiyum tarih-lendirme yöntemiyle, üzerinde çalıştıkları kayaların üç mil-yar yıldan daha yaşlı olduğunu belirlemişlerdi.Barghoorn’un bu kayaçların içinde rastladığı ecobacteri-um fosiliyse, yeryüzünde varlığı saptanan en eski canlıyaaitti. Günümüzde de birçok türü bulunan, basit hücre du-varı olan tek hücreli canlılar, Prekambriyen’den bu yanaürettikleri oksijenle, atmoferdeki oksijenin kaynağı olarakgörülüyor.

31 Ekim 1951

Yaya GeçidiBugün bütün dünyada

kullanılan yaya geçidi çiz-gileri, ilk kez 31 Ekim1951’de İngiltere’nin Berkshire kentinde kullanılmayabaşlandı. Karşıdan karşıya geçişlerde yaya ölümleriniazaltmak amacıyla yapılan bu uygulamadan önce yoladöşenen başlığı yassı metal çivilerle bu geçişler belirlen-meye çalışılıyordu. Ancak bu çiviler yayalar için açıkçagörülse de araçtayken pek fark edilmiyordu. Kuşkusuzbugün kullanılan yayageçidi çizgileri bu çivilere göreçok daha belirgindir.

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 91

Kaynaklar:http://inventors.about.comhttp://www.todayinsci.comhttp://www.historytoday.com

bilimTarihi+:SATRANC 27.09.2008 19:05 Page 91

Kurbağalar, akciğerleri olan ancak suyabağımlı yaşayan canlılar. İlk olarak Devoniyendönemin sonlarına doğru (416-359 milyon yılönce) görülmeye başladılar ve o zamandan gü-nümüze kadar soylarını devam ettirmeyi ba-

şardılar. Akciğerleri olmasına karşın karayatam olarak uyum sağlayamadılar ve devamlıolarak suya bağımlı kaldılar. Suya bağımlı ol-malarının en büyük nedenleri derileri, amni-yotik yumurtaları ve solunum sistemleri. De-

rileri karasal hayvanlarda olduğu gibi sert ol-madığından (pul gibi yapıları yoktur) devamlısu kaybına yol açar. Üremelerini yumurtlaya-rak yaparlar. Ancak, yumurtları da kabukluolmadığından suya bırakılması gerekir. Larvadönemlerinde solungaç solunumu yaptıkların-dan suya gereksinimleri vardır. Tüm bunlar,aynı zamanda, kurbağaların ve diğer iki ya-şamlıların karaya tam uyum sağlayamamala-rının nedenleri.

Toros kurbağası da ailenin diğer üyelerigibi suya bağımlı olarak yaşıyor. Onu ilginçyapan özellikse dünyada yalnızca Toros Dağ-larında yaşıyor olması. Toros kurbağası, aile-nin çoğu üyesi gibi sıcak, besinin ve suyun bololduğu geniş ovalarda, sulak alanlarda değil,yaşam koşullarının oldukça güç olduğu, yılınbüyük bölümünün kar ve buzlarla kaplı oldu-ğu Toros Dağları’nın en yüksek yerinden olanBolkar Dağlarını yaşam alanı olarak seçmiş.Burada, iki ayrı bölgede yaşıyor. Bunlardanilki 2500 m yükseklikteki Karagöl diğeride bugölün 2 - 3 Km güneybatısında ve 2580 met-re yükseklikteki Çinigöl. Karagöl’deki kurba-ğa sayısı daha fazla. Nedeni de Karagöl’ün be-sin ve bitkisel bakımdan daha zengin olması.

BiLiMveTEKNiK Ekim 200892

Türkiye DoğasıB ü l e n t G ö z c e l i o ğ l u

Türkiye DoğasıToros Kurbağası ve Yeni Bulgular

Toros Kurbağası

KorunmalıBTD: Ne zaman bu yana bu türle ilgili

çalışmalar yapıyorsunuz, çalışmalarınızın iç-eriğinden bahsedebilir misiniz?

Doç. Dr. Bayram Göçmen: Tür hakkındabir kaç taksonomik çalışma olmasına karşıntürün biyolojisi ve ekolojisi hakkında detay-lı çalışmalar yapılmamış. Nisan 2007’de baş-ladığımız çalışmaları, sonra aldığımız TÜBİ-TAK desteteyle genişleterek devam ettik, ha-la da ediyoruz. Toros Kurbağasının üremebiyolojisi, beslenme biyolojisi ve yaşam dön-güsü (yumurtadan ergin bireye benzeyen ju-venil formuna kadar) hakkında hiç bir veribulunmazken, populasyonun sayısal durumuhakkında iki kısa dönemli çalışma var. Bun-dan dolayı, üreme biyolojisi, beslenme biyo-lojisi ve yaşam döngüsünü aydınlatmanın ya-nında, türün yaşadığı ortamın biyotik ve abi-yotik faktörlerin belirlenmesi, tür ile olumluve olumsuz yönden etkileşim içinde olabile-ceği canlıların belirlenmesi ve alınabilecekönlemlerin belirlenmesi, son yıllara kadar sa-dece Karagöl ve Çinigölden bilinen TorosKurbağasının bilinen lokalitenin 16 km gü-

neybatısında bulunmasından dolayı BolkarDağlarında yaşayabileceği olası biyotoplarınaraştırılması, yapılan populasyon büyüklüğüçalışmalarında vurgulandığı gibi uzun sürelipopulasyon büyüklüğü çalışmalarını projekapsamına aldık.

BTD: Soyu tehlike altında olan Toroskurbağasının yaşamını devam ettirebilmesiiçin ne gibi koruma programı uygulanabilir?Alınması gereken önlemler nelerdir?

BG: Her şeyden önce Karagöl’e atılan sa-zan balıklarının toplanarak gölün temizlen-mesi gerekmektedir. Bir kaç kez sazanlartoplanmaya çalışılmışsa da, çalışmalar ye-tersiz kalmış ve şuan balık populasyonu ol-dukça fazladır. Bir dişi sazanın 10000 yu-murta bırakabileceği gerçeği düşünülürsekontrol altında tutulmayan balık populasyo-nun nasıl artacağı ve kurbağa populasyonu-na etkisini tahmin etmek güç değildir. Ayrı-ca proje kapsamında yaptığımız gibi üremedöneminde bırakılan yumurta kümelerininbazıları alınarak yetiştirilip tekrar doğal or-tamlarına salınabilirler. Mayıs 2008’de Ka-ragöl’den getirdiğimiz yumurtalardan 150birey başkalaşımını (metamorfozunu) ta-mamlamış ve tekrar doğal ortamlarına bıra-kılmıştır. Getirilen yumurtalardan çıkan lar-

vaların bir kısmı ise başkalaşımın son aşa-malarına gelmişlerdir. Bu şekilde bir kısımyumurtalar laboratuvar ortamlarında yetişti-rilerek doğal ortamlarına salınmalarının fay-dalı olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca üre-me döneminde bir görevlinin yumurtaları ta-kip etmesi ve gelebilecek tehlikelere (pre-datör veya yumurta kümelerinin bırakıldığıalandaki suyun kuruması vb) karşı yumurtakümelerini korumasının da faydalı olabile-ceğini düşünüyorum.

BTD: O bölgedeki doğal düşmanları varmı? Varsa neler?

BG: Araştırmalarımız esnasında Karagölde yaşayan Dytiscus marginalis (Büyük DalgıçBöceği) larvalarının Toros kurbağası iribaşla-rının predatörü olduğu ilk defa tespit edil-miştir. Dalgıç böceğinin iribaşları nasıl yaka-layıp yediği tarafımızdan tespit edilmiştir. Ay-rıca, iribaşlar arasında kannibalizm (yam-yamlık) olduğu ilk defa araştırmalarımız es-nasında tespit edilmiştir. İribaşlar yumurta-dan çıkar çıkmaz zayıf, güçsüz, gelişim ano-malisi görülen bireyleri ve ölü bireyleri yiyerekbeslendikleri gözlenmiştir. Bu durum baştaolumsuz olarak algılansa da aslında türün nes-linin devam edebilmesi için oldukça önemlibir adaptasyondur. Çünkü türün yaşadığı or-

Fotoğraf: Bayram Göçmen

turkiye dogasi:Layout 1 27.09.2008 20:40 Page 92

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 93

Bununla birlikte son araştırmalar ve gözlem-ler bölgedeki diğer su birikintilerinde de To-ros Kurbağası’nın yaşadığını gösteriyor.

Yaşam koşulları zor dedik; en çok zorlukda iklimden kaynaklı. Rakım çok yüksek ol-duğundan bölge genellikle çok soğuk oluyor.Toros kurbağası da soğukkanlı bir hayvan ol-duğundan etkinliklerini yalnızca sıcak hava-larda yapabilir. Bilindiği üzere soğukkanlı yada değişken sıcaklığa hayvanlar (kuşlar ve me-meliler dışındakiler) ortam soğuyunca etkin-liklerini en aza indirerek, bir bakıma kış uy-kusuna girerler. Ortam ısınınca etkinlikleriniyeniden başlarlar. Toros kurbağası da etkin-liklerini genellikle Mayıs ayından Ekime kadarolan bir sürede yapıyor. Bu kadar kısa bir sü-rede çiftleşip, yumurtlamak zorunda. Asıl zor-luksa yumurtadan çıkan ve iribaş denen yav-ruların. Dünyaya yeni gelen iribaşlar, ekim ayı-na kadar kuyruklarını kaybedip, küçük kur-bağa haline gelmek zorundadırlar. Bundan do-layı, üremelerinde en küçük bir hata ve za-man kaybı olmaması gerekir. Erkekler döl-lenmeyi garanti altına almak için erkeklergrup halinde dişinin çevresine gelirler ve döl-lenmeyi öylece gerçekleştirirler. Toros kurba-ğaları kısa süren etkinlikleri sırasında beslen-melerini de hızlı yapmaları gerekir. Besin ola-rak gölün çayırlık ve bitkili yerlerindeki bö-ceklerle beslenirler. Bazen de böcek yakala-mak için sudan uzaklaştıkları da biliniyor.

Toros kurbağası, 6-7,5 cm boyunda olanbir hayvan. Dişileri erkeklerden biraz daha bü-

yük. Larvaları da ailenin diğer üyelerinkinegöre daha büyük. Derileri yumuşak ve düz ol-makla birlikte, dişilerde bazen siğiller olabili-yor. Başın yan taraflarında çizgiler bulunur.Karın altı pembemsi, grimsi beyazımsı ya dasarımsı renkli olan Toros kurbağasının sırt kı-sımlarında renkler genelde değişken. Dahaçok sarımsı, kirli yeşil, sarımsı pembe. Bununüzerindeyse kahverengimsi siyah benekler bu-lunur. Benekler daha çok arka bacakların üze-rinde bulunur.

Bu kadar yüksekte ve uzakta yaşamalarınakarşın soyları tehlikede. Uluslararası doğayıve doğal kaynakları koruma birliği (IUCN) ta-rafından yayınlanan soyu tehlike altındaki tür-ler kategorisine de alınmış. Soylarının tehlikegirmesinde insan etkeninin olması şaşırtıcı de-ğil. 1990’da göle avlamak amaçlı bilinçsizceatılan sazan balığı, kurbağaların larvalarını ye-mesi sonucu, kurbağaların sayısında önemliçok azalma var. Ayrıca gölün kıyısına kadarulaşımın kolay olması yaz ayların çok sayıdainsanın bölgeyi gezi amaçlı ziyaret etmesineneden oluyor. Bu da göl çevresinde kirliliğeneden olabilir. Bundan bölgeye insan girişle-rinin kontrollü yapılması gerekli. Ayrıca ge-celeri göl kıyısında çadırlı konaklama kurba-ğalara zarar vermiyor gibi görünebilir. Ancak,geceleri gölden su gereksinimi sağlayan diğeryabani hayvanlar su gereksinimi zaten suyunçok olduğu bölgede karşılayamaz. Bundan do-layı geceleri de konaklama yapılmamalı. Eko-sisteminin bir bütün olduğu unutulmamalı. As-

lına bakarsak yabani yaşamdaki türlerin soy-larını devam ettirebilmesi, artık insana ve in-san kaynaklı etkilere uyum sağlamalarına bağ-lı kalmış gibi. Kemiricilerden bazıları (ev fa-resi, sıçan gibi) bunu çok iyi başardığı için, bı-rakın soylarının tehlikeye girmesini, sayılarınıçok fazla artırdığı için artık mücadelesi yapı-lıyor. Ancak kısa süre içinde yaban hayvanla-rının bu uyumu gerçekleştirmeleri çok zor vegenelde de başarılı olamıyorlar ve çoğu soy-larını devam ettirmeyecek. Ancak, sorumluluksahibi insanlar olarak, doğada yaşayan diğercanlıların yaşamlarına, yaşam alanlarına saygıgöstermek zorundayız. Böylece hem onlarınyaşamı, hem yaşam alanları hem de dengelive temiz çevreye sahip oluruz.

tam olan Karagöl 2736 m yükseklikte ve sa-dece mayıs-ekim ayları arasında, karın eriye-rek hayvanların aktif olmalarına müsaade et-mektedir. Bu kısa zaman periyodu içinde türüremesini ve yumurtadan çıkan larvalar me-tamorfozlarını tamamlamak zorundadırlar. İş-te böyle bir ortamda zengin protein içeriklikarnivor (etçil) beslenme büyümelerini hız-landırarak neslin devamı için çok önemlidir.

BTD: Bunların dışında söylemek iste-dikleriniz neler?

BG: Araştırmalarımız esnasında TorosKurbağasında diğer anurlarda (kuyruksuzkurbağalar) görülmeyen bir davranış şekli ilekarşılaştık. Özellikle dişi bireylerde daha yay-gın olmak üzere bireyler korkutulduklarındaön bacaklarını gözlerinin üzerine getiripavuç içlerini gösterecek şekilde parmakları-nı açarak düşmanlarını korkutmaya ve biryandan da saklanmaya çalışmaktadırlar. Budavranış tarzı Toros kurbağası ve diğer anur-lar için bir ilktir. Yine proje kapsamında ya-pılan markalama tekniği Türkiye de ilk defakullanılan bir tekniktir. Deri altına yerleşti-rilen küçük renkli numaralı etiketler (VI Al-fa Numeric Tags) kullanılmaktadır. Bu mar-kalama tekniği sayesinde bireyler bir nevikimliğe sahip olmakta ve bireylerdeki deği-

şimler yıllara göre takip edilebilecektir. Ay-rıca bu marka kalıcı ve zararsız olduğundangelecekte yapılabilecek çalışmalarda da ya-rarlanılabilecektir. Ayrıca üreme dönemindegözlemlediğimiz ilginç bazı olaylardan sözetmek istiyorum. Üreme döneminde yaptığı-mız gözlemler sırasında bir dişi ile 8 erkeğinampleksus (kucaklaşma) yaptığını ilk defagördük. Yine iki erkeğin kucakladığı bir di-şinin baskıya dayanamayarak öldüğünü veerkeklerin hala ölü dişi ile ampleksusa de-vam ettikleri tespit edilmiştir. Bu öldüresiyeüreme aşkı bizi oldukça şaşırtmıştır.

Proje kapsamında yeni bulunan lokalite

olan Çamlıyayla da bulunduğu söylenen Eğ-rigöl’ü bu yıl ağustos ayında ziyaret ettik.Ancak gölün tamamen kuruyup yok olduğu-nu ve Toros Kurbağasının gölün bulunduğualanın yaklaşık olarak 1.5-2km civarında bu-lunan pınarlarda gözledik. 2007 yılında ha-ziran ayında yaptığımız Eğrigöl arazisinde degölde su varken yine Toros Kurbağasınarastlamadık. Ayrıca yayında söz edildiği gibi3000 m yükseklikte değil gölün 2800 myükseklikte olduğu ve gölün Çamlıyayla sı-nırları içinde olmadığı, Ereğli- Konya sınır-ları içinde olduğu anlaşılmıştır. Bu durumdayeni populasyona pınarların bulunduğu Kı-zıltepe populasyonu Ereğli şeklinde söz edil-mesi daha doğru olacaktır. Burada bu yan-lışları da düzeltmek istedim. Asıl önemli ko-nu bölgede yaptığımız araştırmalar sırasın-da Toros kurbağasını yeni göllerde ve pı-narlarda belirlememizdir. Ereğli sınırları için-de yer alan Kızıltepe mevkiindeki sekiz pı-narın dördünde Toros Kurbağasını tespitederken dördünde ise bulamadık yine böl-gedeki Karagöl, Yarıkgöl, Otlugöl, Tersakanve Eğriakan ‘da Toros kurbağasını buldukancak Yazıgöl ve Alagöl’de ise kurbağayarastlamadık. Türün farklı göllerde yaşadığı-nı bulmak bizim için oldukça önemlidir.

Fotoğraf: Bayram Göçmen

Fotoğraf: Bayram Göçmen

turkiye dogasi:Layout 1 27.09.2008 20:40 Page 93

Sıcak bir yazın ardından yine sonbahargeldi. Onlarca çeşidiyle yaz mevsiminin güzelmeyveleri de yavaş yavaş yerini kışlık meyve-lere bırakıyor. Ancak meyvelerin en önemlisibu ayda karşımıza çıkıyor. Eski Mısırlılar ta-rafından dünyanın ilk meyvesi olarak kabuledilen nar, sahip olduğu eşsiz özellikleri ne-deniyle zeytin ve üzüm gibi uygarlığımıza yönveren bir meyve olduğu kabul ediliyor.

Binlerce yıldan beri tanınan ve yaklaşık5000 yıldır kültürü yapılan narın meyvesi dı-şında gövdesi, kabukları, odunu ve kökleribir çok değişik alanda kullanılıyor. Kullanımalanlarına gelmeden kısaca narı tanımaya ça-lışalım.

Etimolojik olarak nar, Farsça ateş, kırmı-zı anlamına gelen nâr sözcüğünden türemiş.Eski çağlarda Arap ülkelerinde Libya ya daKartaca elması şeklinde isimlendirilen nar Ro-ma İmparatorluğu döneminde Latince, çekir-dekli elma anlamına gelen malus granatusadıyla biliniyordu. Daha sonralarıysa yine el-ma anlamına gelen pome kelimesini alarakpome granatus şeklini alıyor. Ortaçağ döne-minde bu iki isimle anılan nar, İngilizce’yepomegranate adıyla geçiyor. Günümüzde bo-tanik biliminde Punica granatum olarak isim-lendirilen narın cins ismi olan punica kelimeside bir zamanlar Akdeniz’de egemen olan Fi-nikelilerden (Phoenica) geliyor.

Yapılan araştırmalara göre narın ilk ola-rak ne zaman yenmeye başlandığı bilinmiyor.Ancak yazılı kaynaklara baktığımızda narla il-gili buluntulara ilk kez Kıbrıs’ta yer alan Ha-

la Sultan Tekke’sinde rastlanıyor. Yapılankarbon 14 testlerine göre de elde edilen bul-guların yaklaşık MÖ. 3000 li yıllara dayandı-ğını gösteriyor. Daha sonra Mezopotamya’dabulunan çivi yazılarında da nar ağacındanbahsedildiği görülüyor. Eski Mısır’da bulunanve Milattan önce 1550 yıllarında yazıldığı sa-nılan Ebers papirüsü’nde de nardan söz edi-liyor. Dünyanı bilinen en eski tıbbi metiniolan bu papirüste yaklaşık 700 reçete bulu-nuyor. Bu reçetelerden barsak solucanlarıylailgili bölümde narla ilgili bir reçete veriliyor.

Yunan mitolojisine de baktığımızda narıHades’in bir efsanesinde görüyoruz. Efsane-ye göre, yeraltındaki ölüler ülkesinin tanrısıHades, bereket tanrısı Demeter’in kızı Per-sephon’u kaçırıyor. Mevsimlerin dönüşümü-nü, toprağın ve bitkisel doğanın baharda can-lanmasını, kışın ölmesini simgeleyen bu ef-sanede Hades, aşık olduğu güzeller güzeli

Persephon’u kaçırdıktan sonra onun bir dahayeryüzüne çıkmasını engellemek için ona birnar ikram ediyor. Buna göre Persephon nekadar nar tanesi yerse o kadar süre toprak al-tında kalması gerekiyor. Persefon ikram edi-len nar tanelerinden 4 tanesini yiyor ve böy-lece Persephon yılın 4 ayını toprak altındageçirmek zorunda kalıyor. Bereket tanrısınınkızı olan Persehpon 4 ay toprak altında kal-dığı için, Demeter yılın dört ayında bereketdağıtmayı durduryor. Bu aylarda kış aylarınadenk geliyor. Efsaneye göre, eğer Persepho-ne 12 adet nar tohumu yeseydi bugün belkide toprağın bereketi olmayacağı için bizler-de olmayacaktık.

Semavi dinlerin tümünde nar meyvesi sa-hip olduğu yapısı nedeniyle bereketi, bolluğuve verimliliği simgeliyor. Yahudi inancındabüyük bir önemi olan nar, bir zamanlar yer-yüzünün en görkemli yapılarından biri olarakkabul edilen Kral Süleyman Tapınağı’nın sü-tunlarını süslüyordu. Yine bu dine mensup enyüksek din görevlileri de üzerlerine nar mo-tifleriyle bezenmiş elbiseler giyiyorlar. Yahu-di inancında narın kutsal kabul edilmesinde-ki nedenlerden bir tanesinde Tevrat’da yeralan 613 emre karşılık narda da 613 tohumbulunması. Ancak bugünkü narlarda şimdiyekadar yapılan genetik çalışmalar nedeniyleher zaman 613 tohum bulunmuyor.

Hıristiyanlık’ta da kutsal olarak kabul edi-len nar bir çok freskte görülebiliyor. Kiliseresimlerinde ellerinde çatlamış bir nar tutanMeryemana ve İsa Peygamber tasviri, ya-şamda çekilen onlarca acıyı ve yeniden do-ğuşu sembolize ediyor.

Müslümanlıktaysa cennet meyvelerindenbiri olarak kabul edilen nar yine bereketi veverimliliği sembolize ediyor. Ayrıca nar yiyeninsanların kin, nefret ve düşmanlık gibi kö-tülüklerden uzak olacağı bildiriliyor.

Biyocoğrafya uzmanı olan ve kültür bitki-lerin ilk defa nerede ve ne zaman ortaya çık-tığı araştıran ünlü Rus bilimci Nikolai Vavi-lov, nar bitkisinin gen merkezinin İran oldu-ğunu ve oradan Asya ve Hindistan’ın sıcakbölgelerine yayıldığını bildiriyor. Günümüzdeözellikle Akdeniz ülkelerinde yaygın bir şe-kilde yetiştirilen narın bu havzaya yayılmasıda Finikeliler tarafından gerçekleştiriliyor.İpek yolunun da narın dağılmasında büyükbir önemi bulunuyor. Sert bir yapısı olmasınedeniyle uzun süre bozulmadan muhafazaedilebilen bu lezzetli meyve İpek yolunda se-yahat eden kervanlar aracılığıyla Çin’e ve di-ğer Uzak Doğu ülkelerine ulaşıyor.

C e n k D u r m u ş k a h y [email protected]

Yeşil Teknik

BiLiMveTEKNiK Ekim 200894

Yeşil Teknik

Dünyanın ilk meyvesi, Nar

yesilteknikT:Layout 1 27.09.2008 18:38 Page 94

Botanik özellikleri bakımından küçükağaç ya da bodur ağaç olarak sınıflandırılannar bitkisi en çok 7-8 metreye kadar boyla-nabiliyor. İnce yapılı ve sık dallı olan nar ağa-cının yaprakları 2,5-3 cm boyunda, 1 cm ge-nişliğindedir. Koyu yeşil renkli ve oval şekilliolan yapraklarda orta damar belirgindir. Dalüzerinde karşılıklı şekilde bulunan nar yap-raklarının kenarları düzgün olup uç kısımlarıyuvarlaktır. Nar çiçekleri çok özel bir rengesahiptir. Açık ve parlak bir kırmızı şeklindeifade edilen bu renk nar çiçeği adıyla bilini-yor. Genellikle 4-6 cm çapında olan nar çi-çekleri kırışık bir yapıya sahip olup, çoğun-lukla dalların uç kısmında yer alıyorlar. Çoksayıda erkek organı bulunan bu çiçekler her-mafrodit olup böceklerle tozlaşıyor.

Sert bir elmaya benzeyen nar meyveleriyuvarlak şekilli olup 5-12 cm çapında oluyor.Derimsi kabukları kırmızımsı- kahverengimsitonlarda görülüyor. Nar meyvesinin yüzey kıs-mı düz olup seyrek tüylerle kaplıdır. Narındip kısmında uzun bir çıkıntı bulunuyor. Buçıkıntı çanak yaprakların kalıntısıdır. Narmeyvesinde çok sayıda etli ve sulu tohum bu-lunuyor. Bu tohumların iç kısmı bazılarındaçok sert bazılarındaysa yumuşaktır. Yumuşakolan türlere halk arasında çekirdeksiz nar adıveriliyor. Pembe - kırmızı renkli olan bu to-humlar narın yenen kısmını oluşturuyor.

Nar ağacı kolay büyüyebilen ve hemen herkoşulda yetişebilen kanaatkar bir bitki. Ku-rak bölgelerde de kolayca yetişebilen bu bit-ki verimli ve drenajı iyi olan topraklarda kısasürede yetişkin hale gelebiliyor. Düşük sı-caklıklara da dayanıklı olan narın sevmediğitek şey aşırı nem. Bu nedenle ülkemizdeKaradeniz hariç diğer tüm bölgelerdekolayca yetişiyor.

Besleyici özelliği bakımından nar ol-dukça kaliteli bir meyve. Çünkü nardakarbonhidratların dışında önemli mik-tarda mineraller ve vitaminler bulunu-yor. Bu minerallerin başında kalsiyum,fosfor, sodyum, potasyum, magnezyum,demir ve çinko geliyor. VitaminlerdenseA vitamini, B1- B2 - B3 - B6 vitaminleriyle Cvitamini bulunuyor. Bu özelliklerinden dolayınar bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor.

Türk bahçe kültürünün vazgeçilmez par-çalarından birisi olan nar, morfolojik özellik-lerinden dolayı güzel bir süs bitki olarak kul-lanılıyor. Ancak bu bitkiyi Türk Bahçeleri’nintemel taşlarından biri yapan, bitkinin güzelli-ği yanında bir çok alanda kullanılmasıdır.

Narın tıbbi özelliklerine geçmeden öncebinlerce yıldan beri hangi alanlarda kullanıl-dığa bakalım. Nar, ülkemizde kullanılan enönemli boya bitkilerinden bir tanesidir. Çün-kü narın kökünden, gövdesinden, çiçeğindenve meyvesinden farklı renkler elde etmekmümkündür. Bu özelliği nedeniyle diğer bo-ya bitkilerine göre nar, çok daha kullanışlı-

dır. Örneğin nar çiçeklerinden ve olgunlaş-mamış meyvelerin kabuklarından parlak birkırmızı renk elde ediliyor. Kuvvetli özelliğesahip olan bu boya sabitleyici (mordan) iste-meden kumaşları ve iplikleri boyayabiliyor.Nar meyvesinin kuru kabuklarından da güzelve kuvvetli bir sarı renk elde ediliyor. Ayrıcanar kabukları tanen bakımından zengin ol-duğu için özellikle Orta Asya’da derilerin sa-rı renge boyanmasında kullanılıyor. Nar kö-künün kabuklarındansa çok koyu siyah birrenk elde ediliyor. Bu yöntemle elde edilen si-yah boya, ortaçağ döneminde mürekkep ola-rak kullanılıyordu. Bunun dışında narın ka-buklarından ve çiçeklerinden mordan kulla-narak koyu sarı, kahverengi ve siyaha benzerrenkler elde edilebiliyor. Bu nedenle bahçe-nize bir tane nar ağacı diktiğinizde bir çokrengi doğal yöntemlerle elde edebiliyorsunuz.

Boyar madde oluşu dışında narın bir baş-ka özelliği de odunun çok dayanıklı olması.Nar odunu her ne kadar çok miktarda olma-sa da sağlamlığı nedeniyle eski dönemlerdebir çok tarım aletinin yapımında kullanılıyor-du. Bu gibi işlerde nar ağacının yeğlenmesi-nin nedeni, sağlam olmasının yanında, suyakarşı dayanıklı ve esnek olmasından kaynak-lanıyordu.

Nar ağacının bahçelerde süs bitkisi olarakkullanıldığını söylemiştik. Bunun dışında narağacı özellikle sıcak ya da su sıkıntısı olanbölgelerde çit bitkisi olarak da kullanılabili-yor. Bol su seven kurtbağrı ya da şimşir gibiçit bitkilerinin yerine kullanılabilen narlar sıksık budanarak istenilen şekle sokulabiliyor.

Nar bitkisinin bir varyetesi olan Punicagranatum var. nana, boyunun uzamaması,meyve ve yapraklarının küçük olması ne-deniyle bonsai bitkisi olarak kullanılıyor.Diğer ağaçlara göre bakımı daha kolayolan bu bodur narlar çiçeklerinin güzel ol-ması ve meyvelerinin de küçük olması ne-deniyle diğer ağaçlara göre daha fazla ter-cih ediliyor.

Nar bitkisinin binlerce yıldır kullanılması-nın en önemli sebebi de sahip olduğu tıbbiözellikleri. Nar ağaçları bünyelerinde %20oranında tanen ve çeşitli alkaloitler taşıyor.Narın taşıdığı alkaloitlerden en önemlisi tok-sik özelliği olan pelletierin alkoliti. Bu etkenmadde uzun zamandan beri barsak solucan-ları ve tenyaların düşürülmesinde kullanılı-yordu. Daha çok nar ağacının kabuklarındabulunan bu madde çok zehirli olduğu için gü-nümüzde kullanılmıyor.

Bunun dışında nar sahip olduğu yüksekmiktarda tanen nedeniyle iyi bir damar bü-zücü. bu amaçla nar dahilen ve haricen kul-lanılabiliyor. Dahilen çeşitli kanamalarda kandurdurucu olarak haricen de çeşitli akıntılarınönlenmesinde kullanılıyor. Nar bitkisinin tümkısımları antibakteriyal ve antiviral özelliğesahip. Bu nedenle de geçmiş yıllarda kolik,dizanteri gibi hastalıkların tedavisinde kulla-nılıyordu. Bunlardan başka yeni yapılan bazıbilimsel çalışmalarda nar suyunun prostatkanserinde, şekerde, lenfomada, soğuk al-gınlığında, arterosklerosis te tedavi edici özel-liği bulunduğu ispanlanmış.

Gıda olarak nar ülkemizde taze olarak yada suyunun kaynatılmasıyla elde edilen narekşisi şeklinde, çeşni olarak kullanılıyor. An-cak bazı ülkelerde haşlanmış nar yapraklarıyemek olarak tüketiliyor. Hindistan ve Arapülkeleri mutfaklarında narın ayrı bir yeri bu-lunuyor. Bu bölgelere domates gelmeden ön-ce hemen hemen tüm yemeklere ve salatala-ra nar ekleniyordu. Günümüzde de bu ülke-lerde nar bir çok salatayı süslüyor. Örneğinnar suyunun koyulaştırılarak içerisine cevizparçalarının eklendiği salata bir çok Arap ül-kesinin favori yiyeceklerinden sayılıyor.

Bu sonbahar aylarında sizlerde serada ye-tiştirilmiş ya da yurt dışından ithal edilmişmeyveler yerine ülkemizde yetişen narlardanbolca tüketebilirsiniz. Yediğiniz narların ka-buklarıyla da giyeceklerinizi renklendirebilir-siniz ya da soyulmuş nar kabuklarını bir bar-dak sirke içerisinde bir hafta bekleterek çokkaliteli bir mürekkep elde edebilirsiniz.

KaynaklarPolunin O.,1969, Flowers of Europe – A Field Guide, Oxford Univer-

sity Press, UKGrae I., 1974, Nature’s Colors- Dyes from Plants, MacMillan Publis-

hing Co.,New York Seçmen Ö., vd., 2000, Tohumlu Bitkiler Sistematiği, Ege Üniversitesi

Fen Fakültesi Yayınları, Bornova.

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 95

yesilteknikT:Layout 1 27.09.2008 18:38 Page 95

Havaların artık soğumaya başladığı ve ya-za hoşça kal dediğimiz şu günlerde bizleribekleyen bazı tehlikelerden haberdar olma-mız gerekiyor. Sonbahardaki ani ısı değişik-likleri vücut dengesini bozup, bağışıklık sis-temini zayıf düşürüyor. Bundan da en çok dışortamla sürekli temas halinde olan solunumyollarımız etkileniyor ve bazı hastalıklara da-ha çabuk yakalanıyoruz. Soğuk algınlığı, nez-le, orta kulak iltihabı, sinüzit, boğaz iltihabı,bronşit ve zatürre, sonbaharın bize getirdiği

hastalıkların başında geliyor. Bu hastalıklaravirüs denilen mikroplar yol açıyor. Sonbaharhastalıklarına yol açan virüslerin başlıcalarırinovirüsler, koronavirüsler, adenovirüsler,influenza ve parainfluenza virüsler. Ayrıca buvirüs türlerinin de yüzlerce alt grubu bulunu-yor. Sadece rinovirüslerin kendi içinde100'den fazla alt grubu var. Hapşırık, hafifboğaz ağrısı, öksürük ve burun akıntısı ilekendini gösteren soğuk algınlığının üçte biri-ne “rinovirüs”ler yol açıyor. Virüsler, çoğun-

lukla hava yoluyla bulaşıyor. Kişinin hapşır-ması ya da öksürmesi sırasında virüsler ha-vaya karışıyor. Sağlıklı kişiler bu havayı so-luduklarında virüs vücuda giriyor. Tek bulaş-ma yolu hava değil. Virüsler, tokalaşma ya daöpüşme sırasında bulaşabiliyor. Virüsle kir-lenmiş kalem, gözlük, para, mendil gibi eş-yalarla da kişiden kişiye geçebiliyor. Virüsle-rin üremeleri için en ideal yer burun boşluğu,boğaz ve hava yolları. Sonbahar ve kış ayla-rında virüslere bağlı salgınların sık olmasının

BiLiMveTEKNiK Ekim 200896

m f s e n e l @ y a h o o . c o m . t r

insan ve sağlık

Grip (İnfluenza)Grip, “influenza” olarak adlandırılan vi-

rüsün yol açtığı, solunum yoluyla insan vü-cuduna girerek salgınlar yapan bir hastalık.Grip, her yaşta görülebiliyor. Her yıl dünyanüfusunun %15’i (yaklaşık 600 milyon ki-şi) gribe yakalanıyor. Gribin yol açtığı za-türre ve solunum yetmezliğine bağlı olarakyılda 500.000’e yakın insanın yaşamını kay-bettiği tahmin ediliyor. Grip virüsü belirliaralıklarla genetik yapısını değiştiriyor. Ki-şi daha önce grip geçirse bile, virüsün ya-pısındaki değişiklikler nedeniyle insanlarınbağışıklık sistemi tarafından tanınamıyor vetekrar hastalığa yol açıyor. Yaklaşık her 20-30 senede bir virüsün genetik yapısında bü-yük değişiklik oluşuyor ve neredeyse yep-yeni bir virüs ortaya çıkıyor. Bu da dünyaçapında büyük bir salgına neden oluyor. Vi-rüsü vücuda girdikten 1-5 gün sonra, 39 de-

recenin üzerine çıkan yüksek ateş başlıyor.Kuru öksürük, baş ağrısı, tüm vücutta kasve eklem ağrıları, boğaz ağrısı ve şiddetlihalsizlik görülüyor.

Grip hastalığı çoğunlukla bir hafta içeri-sinde kendiliğinden tamamen geçse de özel-likle küçük çocuklarda, yaşlılarda, kalp, ak-

ciğer, böbrek ve şeker hastalığı olan kişi-lerde çok ağır seyredebiliyor. AIDS, kansergibi kişinin bağışıklık sistemini zayıflatanhastalıklarda grip hayati tehlike oluşturuyor.Grip sonrası gelişen zatürre ve solunum yet-mezliği ölüme yol açabiliyor. Şikayetleri ha-fifleten ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar,vitamin desteği ve dinlenme dışında gribinkesin bir tedavi şekli bulunmuyor. Griptenkorunmak için uygulanan aşıların, özelliklehastalığa yatkın kişilerde, yani risk grupla-rında faydası olduğu düşünülüyor.

Sonbahar Hastalıkları

Grip Aşısı Grip aşısı, ölü influenza virüsünden el-

de ediliyor. Aşının yapımında bir önceki yılsalgına yol açan virüs türleri kullanılıyor.Her yıl tek doz olarak uygulanması öneri-liyor. Grip aşısının +2 ile+8 derece arasında sak-lanması ve kesinlikledondurulmaması gereki-yor. Koruyuculuğu, yaşave aşılanan kişinin sağlıkdurumuna göre değiş-mekle birlikte %70-90arasında kabul ediliyor.Grip aşısının uygulanma-sı için en uygun zamanlarEkim-Kasım ayları, yanisonbahar. Grip aşısınınkoruyucu etkisinin başla-ması için en az 10-14

günlük bir sürenin geçmesi gerekiyor. Gripaşısı, 65 yaşından büyüklere, şeker, astım,kalp-akciğer hastalarına ve bağışıklığı bas-kılanmış kişilere öneriliyor. Sık seyahateden kişiler ve sağlık çalışanlarının da hersene grip aşısı olması gerekiyor. Grip aşı-

sı, 6 aydan küçük bebek-lere ve hamileliğinin ilk 3ayının içinde bulunan ka-dınlara uygulanmıyor.Grip aşısı sonrasında%15-20 oranında aşı ye-rinde ağrı, kızarıklık veşişlik görülebiliyor. Ateş,halsizlik, kas ağrısı gibiyan etkiler oldukça nadirgörülüyor (%1’in altında).Bu tür yan etkiler aşıdan6-12 saat sonra başlıyorve 1-2 gün içinde kendili-ğinden geçiyor.

saglik:Layout 1 27.09.2008 20:33 Page 96

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 97

bazı nedenleri var. Virüslerin çoğalmaları içingereken hava ısısı ve nem koşulları bu aylar-da daha uygun hale geliyor. Ek olarak, hava-ların soğumasıyla birlikte insanlar kapalı vehavasız yerlerde daha fazla zaman geçirmeyebaşlıyor. Bu da hastalığın yayılmasını kolay-laştırıyor. Mevsimin soğuması, havadaki nemoranını da azaltıyor. Hava kuruyunca burunhücrelerindeki salgı azalıyor, hücre yüzeyin-deki koruyucu tüylerin hareketi yavaşlıyor.Bütün bu nedenler, sonbahar ve kış ayların-da soğuk algınlığı, nezle, grip gibi hastalık-ların görülme sıklığında artışa sebep oluyor.

Sonbahar hastalıkları genellikle ani başla-yan burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklı-ğı ve boğaz ağrısıyla kendini gösteriyor. Göz-lerde de kızarma, sulanma ve yanma olabili-yor. Çoğunlukla ateş yapmasa da, bazı kişi-lerde hafif olarak yükselmiş de bulunabiliyor.

Hastalık, yorgunluk ve halsizlik yapıyor. Kişikendisini sürekli bitkin hissediyor ve uyumakistiyor. Ek olarak baş ağrısı, kas ve eklem yer-lerinde ağrılar oluyor. Bu şikayetler genellik-le birkaç gün sürüyor ve 1 hafta içinde tama-men kayboluyor. Ancak bazı virüslerin yol aç-

tığı hastalıklar biraz daha uzun sürebiliyor. Butür şikayetlerin birkaç haftadan daha fazla de-vam etmesi durumunda mutlaka bir hekimkontrolüne gidilmesi gerekiyor. Sonbahar has-talıklerı, yaşamı tehdit etmese de tüm dünya-da en çok görülen ve en çok iş gücü kaybınaneden olan bir hastalık olarak kabul ediliyor.Vücut direnci düşük olan kişilerde ve çocuk-larda orta kulak iltihabı, sinüzit, bronşit ve za-türre gibi hastalıklara yol açıyor. Bu virüsler,astım krizlerinin de önemli bir nedeni. Yapılanaraştırmalara göre, özellikle de çocuklardakiastım krizlerinin çoğu sonbahar hastalıkların-dan sonra ortaya çıkıyor.

Sonbahar HastalıklarındanKorunmak İçin AlınacakÖnlemler

• Hasta kişilerle tokalaşmak, öpüşmek gi-bi yakın temastan kaçınılması

• İnsanların toplu olarak bulundukları ka-labalık ortamlara mümkün olduğunca giril-memesi

• Ellerin sık aralıklarla ve bol suyla yı-kanması

• Ellerin göz ve burun ile temasının ön-lenmesi

• Hasta olan kişinin öksürürken veya hap-şırırken ağız ve burnunu bir mendille sıkıcakapaması

• Hasta kişilerin eşyalarının kullanılma-ması

• Dengeli beslenmek. (Domates, kayısı,elma, şeftali, vişne, üzüm, portakal ve nar gi-bi gıdaların, içerdikleri vitamin ve mineral-lerden dolayı bağışıklık sistemini güçlendir-diği düşünülüyor)

• Aşırı yorgunluk ve uykusuzluktan kaçı-nılması

• Stresten ve üzüntüden uzak durulması.

Sonbahar Hastalıkları Soğuk algınlığı: Hapşırık, hafif boğaz

ağrısı, öksürük ve burun akıntısı, yani nez-leyle kendini gösteren bu duruma genellik-le “rinovirüs”ler yol açıyor. Soğuk algınlığıher zaman yatağa düşürmese de kişiyi sü-ründürüyor. Bu hastalık, influenza virüsü-nün sebep olduğu gripten daha hafif sey-rediyor. Soğuk algınlığı, zatüre veya solu-num yetmezliği gibi ciddi durumlara yol aç-mıyor.

Grip: Genelde soğuk algınlığıyla karıştı-rılıyor. İnfluenza virüsünün sebep olduğubu hastalıkta yüksek ateş, kas ve eklem ağ-rıları görülüyor. Grip sonrasında görülebi-len zatürre ve buna bağlı solunum yetmez-liği ölümlere yol açabiliyor.

Sinüzit: Burun etrafındaki veya kafanınön kısmındaki boşlukların iltihaplanması si-nüzite yol açıyor. Baş ağrısı, geniz akıntısı,

burun tıkanıklığı, ağız kokusu ve ateş si-nüzitin belirtileri arasında.

Faranjit: Yutak iltihabına verilen ad. Bo-ğazda yanma hissi, yutkunurken acıma,ateş, boyun lenf bezlerinde şişme görülü-yor.

Bronşit: Bronş denilen hava yollarınıniltihaplanması. Genellikle grip ya da soğukalgınlığınından sonra başlıyor. Kuru olanöksürük, yerini balgamlı öksürüğe bırakı-yor. Hırıltılı solunum, nefes darlığı ve sırtağrıları bronşitin belirtileri arasında.

Zatürre: Akciğer dokusunun iltihabı. So-ğuk algınlığı ya da grip gibi başlıyor. Üşü-me, titreme, yüksek ateş, yaygın kas-eklemağrıları ve öksürük görülüyor. Sonrasındakoyu kıvamlı balgam, nefes darlığı, göğüsağrısı ekleniyor. Zatürre, sonbahar hasta-lıkları arasında en tehlikelisi olup ölüme yolaçabiliyor.

• Yaş: Küçük çocuklarda daha sık görü-lüyor. Yaş büyüdükçe bağışıklık sistemi güç-leniyor ve çocuklar daha az hastalanmayabaşlıyor. Belirli bir yaşın üzerindeyse hasta-lığa yakalanma ihtimali yine artıyor. 60 ya-şın üzerindeki insanlar sonbahar hastalıkla-rına daha kolay yakalanıyorlar.

• Yaşam koşulları: Kalabalık ortamlar-da yaşayan ya da çalışan kişilerin hastalıkkapma riski daha yüksek. Havadar ve az in-sanın bulunduğu ortamlar daha güvenli ka-bul ediliyor.

• Sigara: Sigara içen kişiler, hem son-bahar hastalıklarına hem de diğer solunumyolları hastalıklarına daha duyarlı. Ev ya daişyeri gibi kapalı ortamlarda sigara içilmesi,

içmeyen kişilerde de hastalık riskini arttırı-yor. Pasif içicilik olarak kabul edilen bu du-rum özellikle küçük çocukları olumsuz etki-liyor.

• Alkol: Fazla alkol tüketen kişiler son-bahar hastalığına daha kolay yakalanıyor

• Hava kirliliği: Solunum yolları savun-ma sistemlerini zayıflatarak soğuk algınlığıriskini arttırıyor.

• Kötü Beslenme: Bazı vitaminlerin ek-sikliği hastalık riskini arttırıyor. Dengeli bes-lenmeyen kişiler, anne sütü almamış be-bekler yüksek risk altında.

• Alerji: Astım ya da egzama gibi aler-jik hastalığı olan kişilerde solunum yollarınıetkileyen mikrobik hastalıklar daha sık gö-

rülüyor.•Stres: Solunum yolları duyarlılığını art-

tırıyor, bağısıklık sistemini zayıflatıyor vehastalığa yakalanma riskini yükseltiyor.

• Yorgunluk-Uykusuzluk: Vücut direnci-ni azaltarak hastalığa yakalanma riskini art-tırıyor

• Hastalıklar Çeşitli akciğer ve kalphastalıkları sonbahar hastalığına yakalanmariskini önemli ölçüde arttırıyor. Böbrek veşeker hastaları da yüksek risk altında sayı-lıyor

• Geniz eti Adenoid olarak adlandırılangeniz eti, çocukların rahat nefes almalarınıengelleyerek hastalığa yakalanma riskiniarttırıyor.

Sonbahar Hastalıklarıklarına Yakalanmayı Arttıran Riskler

saglik:Layout 1 27.09.2008 20:33 Page 97

Amatör�gökbilimcilikle�ilgilenen�hemen�her-kes�Messier�Albümü�hakkında�az�çok�bilgi�sahi-bidir.�110�gökcisminden�oluşan�bu�albüm,�gök-yüzünün�en�parlak,�en�güzel�ve�amatör�gökbi-limcilerin�gözlemekten�en�çok�hoşlandıkları�de-rin�gökyüzü�cisimlerini�içerir.�

“Gökyüzü”�köşesinde,�bu�sayıdan�başlayarakMessier�Albümü’ndeki�gökcisimlerini�tanıtaca-ğız.�Bunu�yaparken�büyük�çaplı�bir�teleskopladeğil;�çıplak�gözle,�bir�dürbünle�ve�küçük�bir�te-leskopla�nasıl�görülebileceklerine�değineceğiz.Albümdeki�gökcisimlerini�sırasıyla�vermek�yeri-ne,�her�ay�gözlem�için�en�uygun�konumda�olan-ları�seçerek�yayımlayacağız.�

Messier�Albümü’ne,�sonbahar�gökyüzününen�iyi�tanınan�bölgesindeki,�Yaz�Üçgeni’nin�için-deki�gökcisimlerinden�başlıyoruz.�Ekim’de�YazÜçgeni�hava�karardığında�gökyüzünde�tam�te-pemizde�bulunuyor.�Messier�gökcisimlerinden5’i,�gökyüzünün�en�parlak�yıldızlarından�Vega,Deneb�ve�Altair’den�oluşan�bu�üçgenin�içindeyer�alıyor.�Bu�sayımızda�bu�gökcisimlerine�de-ğineceğiz.

M27, Dambıl BulutsusuGezegenimsi Bulutsu

Takımyıldız: Tilkicik

Uzaklık: 1.250 ışık yılı

Parlaklık: 7,4 kadir

Mars�ve�Venüs�gibi�görece�yakın�gezegenle-re�ya�da�Jüpiter�gibi�bir�dev�gezegene�teleskop-la�baktığımızda�onları�bir�yıldız�gibi�nokta�ışıkkaynağı�şeklinde�değil;�bir�disk�biçiminde�görü-rüz.�Yapıları�çok�düzgün�olmasa�da,�disk�biçi-mindeki�görünümleriyle�gezegenimsi�bulutsularda�teleskoptan�bakıldığında�gezegenlere�ben-zerler.�İşte�bu�nedenle�onlara�“gezegenimsi�bu-

lutsu”�deniyor.�Disk�biçimindeki�yapının�nedeni,ölü�bir�yıldızın�çevresinde�genişleyen�gaz�bulu-tudur.�Yani,�gerçekte�gezegenlere�göre�çok�da-ha�büyük�gökcisimleridir.�

M27’nin�keşfedilen�ilk�gezegenimsi�bulutsuolduğu�düşünülüyor.�Charles�Messier’in�1764’tekeşfettiği�M27,�Kova’daki�Sarmal�Bulutsu’dansonra�en�parlak�gezegenimsi�bulutsu.�Aynı�za-manda�da�en�güzellerinden�biri.�M27,�iyi�göz-lem�koşullarında�bir�dürbünle�silik,�pek�de�düz-gün�olmayan�bir�disk�biçiminde�görülebilir.�Kü-çük�bir�teleskopla�rahatlıkla�gözlenebilir.�Teles-koptan�bakıldığında,�bir�dambıla�ya�da�kum�saa-tine�benzetilebilir.�Yaklaşık�10�cm�çaplı�bir�te-leskopla�ışık�kirliliğinin�yoğun�olduğu�kent�mer-kezlerinden�bile�görülebilir.�

M27,�pek�de�parlak�yıldızların�olmadığı�birbölgede�yer�aldığı�için�gökyüzünde�bulunmasıpek�kolay�değildir.�Bunun�için,�yine�sönük�yıl-

dızlardan�oluşan�Tilkicik�ve�Ok�takımyıldızlarınıgökyüzünde�bulmak�gerekir.�Bu�iki�takımyıldızbulunduktan�sonra�bulutsunun�yeri�harita�yardı-mıyla�kolayca�bulunabilir.�

M29Açık Yıldız Kümesi

Takımyıldız: Kuğu

Uzaklık: 6.000 ışık yılı

Parlaklık: 7,1 kadir

M29,�içerdiği�genç�ve�güçlü�ışıma�yapan�yıl-dızlara�karşın,�uzaklığı�nedeniyle�pek�de�parlakve�belirgin�bir�açık�küme�değil.�Bu�nedenle,�açıkkümeler�arasında�en�az�ilgi�görenlerden�biri.�Kü-me,�Samanyolu�kuşağının�yoğun�bir�bölgesininiçinde�yer�aldığı�için�seçilmesi�zor�olabilir.�An-cak,�hemen�kuzeyinde�yer�alan�g Kuğu,�M29’ungökyüzündeki�yerini�gösteren�güzel�bir�işaretçi.�

M29,�bir�dürbünle�görülebilir.�Yakınlıklarısayesinde� g Kuğu’yla� aynı� anda� görülebilir.Kümede�7�belirgin�yıldız�bulunur.�Bunlar�bir-leştirilince�ortaya�çıkan�şekil,�sapı�yukarı�doğrubükülmüş�küçük�bir�cezveyi�andırır.�Kümenindiğer�yıldızları�ve�Samanyolu�kuşağındaki�çoksayıdaki�yıldız,�bu�parlak�yıldızlara�güzel�bir�fonoluşturur.� Kümeyi,� kent� merkezinden� birteleskopla�görmek�olası.�Ancak,�dürbünle�göre-bilmek� için� kent� merkezinden� uzaklaşmakgerekiyor.�

M56Küresel Yıldız Kümesi

Takımyıldız: Lir

Uzaklık: 33.000 ışık yılı

Parlaklık: 8,3 kadir

Messier�Albümü’ndeki�diğer�küresel�kümel-

BiLiMveTEKNiK Ekim 200898

Messier Albümü - 1 (M27, M29, M56, M57, M71)

A l p A k o ğ l u

Gök�yü�zü

M27 M29 M56

M27

M57

M56

M71

M29

KUĞU

OK

TİLKİCİK

YUNUS

Vega

Altair

Deneb

Albireo

d

e

g

g

g

z

bLİR

KARTAL

gokyuzu_08:Layout 1 27.09.2008 19:31 Page 98

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 99

er�arasında�sönük�kalan�M56,�b Kuğu�ve�g Lir’intam�arasında�yer�alıyor.�Yıldız�sayısı�bakımındanzengin� olsa� da� uzaklığı� nedeniyle� küçük� birteleskopla�yıldızlarını�seçmek�pek�olası�değil.Nitekim� Charles� Messier,� albümünde� M56’yı“yıldız�içermeyen�bulutsu”�olarak�tanımlamış.M56,�pek�belirgin�bir�gökcismi�olmasa�da,�birdürbün�ya�da�küçük�bir�teleskopla�görülebilir.

M57, Yüzük BulutsusuGezegenimsi Bulutsu

Takımyıldız: Lir

Uzaklık: 2.300 ışık yılı

Parlaklık: 8,8 kadir

Yüzük�Bulutsusu,�hiç�kuşkusuz�en�güzel�gök-cisimlerinden�biri.�Bunun�yanı�sıra,�gökyüzün-deki�konumundan�dolayı�bulunması�ve�yerininhatırlanması�kolay.��

Yüzük� Bulutsusu,� görünür� büyük-lüğü� fazla� olmamasına� karşıngökyüzünün�en�parlak�gezegen-imsi�bulutsularından�biri.�Bu-lutsu,�yaklaşık�olarak�b Lirve�g Lir�yıldızlarının�arasın-da,� b Lir’e� biraz� dahayakın� konumda� bu-lunur.�M57’yi�bir�dür-bünle� görmek� olası.Ancak,�onu�bir�yıldı-zla� karıştırmamakiçin� deneyimli� birgözlemci� olmakgerekiyor.� Küçükbir�teleskopla,�yak-laşık� 50x� büyüt-meyle� bulutsununhalka� biçimindekiyapısı�görülebilir.�

M71Küresel Yıldız Kümesi

Takımyıldız: Ok

Uzaklık: 12.700 ışık yılı

Parlaklık: 8,2 kadir

Bir�küresel�küme�için�fazla�dağınıkgöründüğü�için,�bu�kümenin�küresel�mi�yok-sa� açık� yıldız� kümesi� mi� olduğu� uzun� süretartışılmıştı.� Yapılan� gözlemler� sonucunda1960’lı� yılların� sonlarında,� yaklaşık� 14.000

yıldız�içerdiği�düşünülen�M71’in�küresel�kümeolduğu�anlaşıldı.�

Eğer�Ok� Takımyıldızı’nı� gökyüzünde� bula-biliyorsanız,�ki�parlak�yıldızlardan�oluşmadığıiçin� biraz� zor� bulunur,� M71’i� kolayca� bula-bilirsiniz.�Çünkü�küme�bu�küçük�takımyıldızıntam�ortasında�g Ok�ve�x Ok�yıldızlarının�arasın-da�yer�alıyor.�M71,�pek�parlak�olmasa�da�birdürbün�için�güzel�bir�hedef.�

Ekim’de Gezegenler ve AyVenüs,�"Akşam�Yıldızı"�olarak�kendini�gös-

termeye�başladı.�Ayın�ilk�günlerinden�itibaren,her�geçen�gün�belirgin�bir�şekilde�batı-güneyba-

tı�ufku�üzerinde�yükselmeyi�sürdürürken,�bir�yan-dan�da�yavaş�yavaş�güneybatıya�doğru�kayıyor.�

Jüpiter,�artık�akşam�gökyüzünde�alçalmayabaşladı.�Gezegen,�hava�karardığında�meridyeniçoktan�geçmiş�oluyor�ve�gece�yarısından�öncebatıyor.�Teleskoplu�gözlemler�için�en�uygun�za-man�hava�karardıktan�hemen�sonrası.�Çünküilerleyen�saatlerde�gezegen�ufkun�üzerinde�iyicealçalmış�oluyor.�

Satürn,�sabah�gökyüzünde�ve�rahatça�görü-lebilecek�kadar�yükselmiş�durumda.�Gezegen,Güneş�doğmadan�yaklaşık�3�saat�önce�doğu�uf-kundan�yükseliyor.�Giderek�daha�erken�doğduğuiçin,�ilerleyen�günlerde�gözlemciler�için�daha�da

iyi�konuma�gelecek.Merkür,�6�Ekim'de�altkavuşumdangeçiyor�ve�ardından�sabah�gökyü-

zünde�hızla�yükseliyor.�Gezegen,ayın�ortalarında�gözlenebile-cek�kadar�yükselmiş�olacakve�ay�sonuna�kadar�havaaydınlanmaya� başlama-dan�hemen�önce�doğuufkunda�belirecek.�

Mars,�ay�boyuncaakşam� gökyüzündeolsa� da,� Güneş'eçok� yakın�görünürkonumda�bulundu-ğundan,� gözlene-meyecek.

Ay,� 7� Ekim’deilkdördün,� 14Ekim’de�dolunay,�21Ekim’de� sondördün,28�Ekim’de�yeniay�hal-

lerinde�olacak.�

Gök Olayları1�Ekim’de�Ay�ile�Venüs�yakın

görünümde�olacak.�21�Ekim’de�Orion�Göktaşı�Yağmuru

var.�Normalde�saatte�20�-�30�göktaşı�gözle-nebilirken,�bu�yıl�Ay�ışığının�olumsuz�etkisi�ne-deniyle�çok�daha�az�sayıda�göktaşı�gözlenmesibekleniyor.�

1�Ekim�saat�23:00,�15�Ekim�saat�22:00,�31�Ekim�saat�21:00’de�gökyüzünün�genel�görünümü

M57 M71

Amatör Gökyüzü

Fotoğrafları YarışmasıTürk�Astronomi�Derneği�(TAD),�2009�Astrono-

mi�Yılı�Etkinlikleri�kapsamında�bir�Amatör�GökyüzüFotoğrafları�Yarışması�düzenliyor.�Optronik�firması-nın�sponsorluğunda�düzenlenen�yarışmada�dereceyegiren�katılımcılara�çeşitli�ödüller�verilecek.�

Amatör�Gökyüzü�Fotoğrafları�Yarışması,�Türkiyeve�KKTC’de�ikamet�eden�tüm�gökyüzü�fotoğrafçıla-rına�açık.�Yarışma�için�belirlenen�son�katılım�tarihiy-se�1�Ekim�2009.�

Yarışma�sonucunda�dereceye�girenlere�verileceködüller�şöyle:�Birincilik�ödülü:�Meade�LX90�8”�(20cm�ayna�çaplı)�teleskop;�İkincilik�ödülü:�Meade�ETX125�teleskop;�Üçüncülük�ödülü:�Meade�ETX�90�te-leskop.�Ayrıca,� 3� katılımcıya� da�mansiyon� olarakMeade�Lyra�teleskop�hediye�edilecek.�

Ayrıntılı�bilgi�için:�http://www.astronomi2009.org

gokyuzu_08:Layout 1 27.09.2008 19:31 Page 99

BiLiMveTEKNiK Ekim 2008100

Ay,�genellikle�gökyüzü�gözlemcileri�tarafından�gökyüzün-de�istenmese�de,�başlı�başına�bir�gözlem�ve�fotoğraf�konusuolabilir.

Yer:�Kırşehir�Merkez.�Donanım:�Philips�SPC�900NC�web-cam,�Celestron�Omni�XLT�150� teleskop.�Çekim�ayarları:�5fps'de�640X480�boyutlarında�30'ar�saniyelik�12�video.�

A yGörkem�Öz

P a r ç a l ı � A y � T u t u l m a s ıMehmet�E.�Günsür

16�Ağustos�2008�Parçalı�Ay�TutulmasıYer:�İstanbul.�Donanım:�Nikon�D80�fotoğraf�makinesi,

Celestron�Onyx�80�EDF�teleskop�(500�mm,�f/6,2).�Çekimayarları:�2�saniye,�ISO�100�

Fotoğraflarınızı�Gönderin2009,�"Astronomi�Yılı"�ilan

edildi.�Bu�kapsamda�birçok�et-kinlik�planlanıyor.�Bunlar�ara-sında� amatör� gökbilimcilerinçektikleri� fotoğrafların� çeşitlişekillerde�sergilenmesi�de�var.Bundan�yola�çıkarak�Türk�ama-tör�gökbilimcilerin�de�çok�ba-şarılı�gökyüzü�fotoğrafları�çe-kebildiklerini� tüm� Dünya'yagöstermek�istiyoruz.�İşte,�"Ob-jektifinizden� Gökyüzü"� tama-men�siz�amatör�gökbilimcilerinfotoğraflarının�yayımlandığı�birsayfa�olacak.

Bu�köşeye�fotoğraf�gönde-receklerden�fotoğraflarına�iliş-kin�aşağıdaki�bilgileri�de�bera-berinde�göndermelerini�istiyo-ruz:*�Fotoğrafın�çekildiği�yer�ve�ta-rih*� Fotoğrafçının� adı,� soyadı,mesleği�ve�yaşı*�Kullanılan�donanım�(fotoğrafmakinesi,�objektif,�kullanıldıy-sa�teleskop,�film�kullanılıyorsafilmin�özellikleri)*�Çekim�ayarları� (poz�süresi,diyafram�açıklığı,�ISO�değeri)*�Fotoğraf�üzerinde�bilgisayar-da�işlem�yapıldıysa�bunun�kısaaçıklaması*�Fotoğrafın�kısa�öyküsü���(is-teğe�bağlı)

Fotoğrafların�aşağıda�veri-len�e-posta�adresine�elektronikolarak�gönderilmesi;�JPEG�for-matında�ve�en�az�1181x1772(300�dpi,�10x15�cm)�piksel�bü-yüklükte� olması� gerekiyor.Gönderilen�fotoğraflar�bir�ele-meden�sonra�dergide�yayımla-nacak.�Fotoğrafların�ana�tema-sı�gökyüzü,�gökcisimleri�olma-lı.�Göndericiler,�fotoğraflarınınBilim� ve� Teknik� dergisinde,poster,�kitap�vb.�gibi�yayınlar-da�fotoğrafçının�adının�belirtil-mesi�koşuluyla�kullanılabilece-ğini�kabul�etmiş�sayılır.�

e-posta:�[email protected]

o b j e k t i f i n i z d e n g ö k y ü z ü

gokyuzu_08:Layout 1 27.09.2008 19:31 Page 100

Spor KitabıHazırlayan: Emre ErgüvenNTV Yayınları; İstanbul, 2008

Antik Yunanlar Olympia'da oyunlarınıilk kez başlattıklarından beri 'koşma', 'zıp-lama' ve 'fırlatma' sporları çok fazla ge-lişme gösterdi. O zaman sadece bir orga-nizasyon vardı: Stadyum yarışı. Şimdi ise,kelimenin tam anlamıyla yüzlerce sporvar. Dolayısıyla karşılaştığınız bütün spor-ların kurallarını bilemiyor olmanız şaşırtı-cı değil. Bütün bu sporlar hakkında bil-meniz gerekenler Spor Kitabı'nda. Hangisayfayı açarsanız açın -basketbol, bad-minton ya da karate- kurallar, istatistik-ler, diziliş, neyin kural dahilinde olup ol-madığını en güncel haliyle bulabilirsiniz.Kitapta iki yüzden fazla spor -takım spor-ları, raket sporları, dövüş sporları, susporları, kış sporları, hedef sporları, te-kerlekli sporlar, motor sporları, hayvanlısporlar, ekstrem sporlar- ve karşılaşabile-ceğiniz hemen hemen herhangi bir yarış-mada sizi uzman kılacak bilgiden dahafazlası var. Kitaptaki her spora dair, ça-buk öğrenilecek, olmazsa olmaz olgularınve bilgilerin yer aldığı Kilit Bilgiler bölümüvar. Oyuncu Profilleri, gerekli fiziksel özel-liklerin ve becerilerin genel açıklamasınıiçeriyor. Oyunun/Sporun Ana Hatlarıoyun, oyuncular, kurallar ve tekniklere da-ir önemli unsurlarla ilgili bilgi içeriyor.İstatistik Köşesi'nde en son istatistikleryer alıyor ve bunların arasında da oyun-culara ait rekorlar, önemli şampiyonalarınve Olimpiyatların sonuçları var. Satır Ara-ları şaşırtıcı ve etkileyici gerçeklerle ra-kamları içeriyor. Perde Arkası bölümle-rinde, her sporun hikayesi yer alıyor veburada da sözkonusu sporun yıldızları veyarışmalarına dair haberler, bilgiler veanekdotlar var.

Ataların Hikayesi :Yaşamın KökenineYolculuk Yazar RICHARD DAWKINS Çevirmen AHMET FETHİ Hil Yayınları Eylül / 2008

Milyar Yılda Devr-i Hayat!Gen Bencildir, Kör Saatçi ve Tanrı Ya-

nılgısı'nın yazarından, evrim hakkında bu-güne dek yayımlanmış sürükleyici kitap da-ha. Yazmaktaki yeteneği, İngiliz kültürü-nün zamanımızdaki en büyük ustalarına ve-rilen Shakespeare Ödülü'yle taçlandırılan,çağımızın dünyada ve Türkiye'de en çokokunan biliminsanı Richard Dawkins, Ata-ların Hikayesi'nde yaşamın dört milyar yı-la yayılan evrimini anlatıyor. Hayatın bü-yük hikayesi, günümüz insanından ve tür-lerin zamanımızdaki muazzam çeşitliliğin-den başlayıp geriye doğru ilerleyen, her bi-rini ayrı bir türün dillendirdiği elliden faz-la ara hikayeyle yeryüzünün ilk canlısınauzanıyor.

Hava Durumu ve İklimDeğişikliği Yazar: Laura HowellÇeviren: Cumhur Öztürkİletişim YayınlarıAralık 2007

Günümüzde iklim değişikliği, kuraklık,sel felaketleri, devamlı değişen hava du-rumu ve koşulları en popüler bilim olay-ları arasında. Bu kitap da iklimsel olay-ların hemen hemen tümüyle ilgili bilgileriçeriyor. Hava neden bir gün güneşli, baş-ka bir gün karlı? Küresel ısınmanın, ku-raklığın nedeni biz miyiz? Kasırgalar na-sıl oluşuyor? Buzulların erimesinin so-nuçları ne olacak? Çarpıcı fotoğraflar,açıklayıcı çizimlerle, kar kristalinden devdalgalara, hortumlardan yıldırımlara, ha-va ve iklimle ilgili her şey. Yüzlerce bi-limsel terimin açıklaması, ayrıntılı çizim-ler ve fotoğraflar, 100’den fazla denen-miş ve onaylanmış İnternet sayfası, de-neyler ve gözlemler, alıştırmalar, kendi-nizi sınayabileceğiniz sorular. Bunlara ekolarak ödev ve projeleriniz için resimlerve şemalar, İnternet bağlantıları da var.Bu kitaptan bilgisayarınız ve İnternet bağ-lantınız olmaksızın da temel bilgi ve baş-vuru kaynağı olarak da yararlanabilirsi-niz. Eğer bilgisayarınız varsa ve İnternetbağlanabiliyorsanız; www.usborne-quick-links.com sitesi üzerinden, bu kitapta an-latılanlarla ilgili ek bilgi ve görüntüleriçeren güncel İnternet sayfalarına ulaşabi-lirsiniz.

Bilim Tarihindeki EnGüzel 10 Deney Yazar: George Johnson;Çeviren: Serhat AtamanMikado Yayınları; İstanbul, 2008

New York Times bilim yazarı George John-son, modern dünyanın oluşturulmasında eme-ği geçen bilim adamlarının yaptığı, bilim ta-rihindeki en büyüleyici 10 deneyi anlatıyor.

y a y ı n d ü n y a s ı

B ü l e n t G ö z c e l i o ğ l u

BiLiMveTEKNiK Eylül 2008102

yayinDunyaekim+:Layout 1 27.09.2008 18:46 Page 102

Özellikle de geniş ekipler ve gelişmiş ekip-manlar kullanılmaya başlamadan önce, tekbaşlarına ve ev tipi deneylerle bilimin önünüaçan bilim adamlarını ve yaptıklarını. Kitapbir bakıma, meraklı bir ruhun doğaya etkilisorular gönderip, açık ve tam cevaplar aldığıdakikaları anlatıyor. Johnson bizi dünyanınesrarengiz güçlerle dolu olduğu, bilim adam-larının ışık, elektrik ve parçalamaya hazırla-dıkları açık kalplerin atışından gözlerinin ka-maştığı zamanlara götürüyor. Galileo'nun yer-çekiminin gücünü ölçerken zamanlamasınışarkı söyleyerek yaptığını, Newton'un ışığınretinada oluşturduğu vibrasyonları incelemekiçin nasıl gözünün arkasına bir iğne batırdı-ğını görüyoruz. Luigi Galvani kesilmiş kurba-ğa bacaklarından elektrik kıvılcımları gönde-rirken, Ivan Pavlov meşhur köpeklerinin ağız-larının sulanması için çok nadir çanlar kulla-nıyor. Hepsinin gayretli ve titiz çalışmalarıödüllendirildi. Kargaşa bir saniyede silindi vedoğa hakkında yeni bir şey gözler önüne se-rildi. Bize bu hikâyeleri getirirken, Johnsonbilimin romantik tarafını tekrar ortaya çıka-rıyor; bilinmezliğe bakan tek bir ruhun yaşa-ma heyecanını hatırlatarak.

Cahillikler KitabıYazar: John Lloyd, John Mitchinson; Çeviren: Cihan Aslı Filiz, Emre ErgüvenNTV Yayınları; İstanbul, 2008

Bildiğinizi düşündüğünüz her şey yan-lış. Bu kitap, yaygın kanılarla ilgili yanlışbilgilerimizin ve yanlış anlamalarımızınkapsamlı bir listesini sunuyor. CahilliklerKitabı, filozofların, bilimcilerin ve sokak-taki insanların tarihin büyük bölümündecevabını aradıkları bir soruya ışık tutuyor:

Hakikat nedir, zırva nedir? Thomas Edisonherhangi bir şey hakkında yüzde birin mil-yonda birinden daha az şey bildiğimizisöylüyordu; Mark Twain sadece matema-tikte uzmanlaşmak için sekiz milyon yıl ge-rektiğini düşünüyordu. Cahillikler Kitabıda, bilinecek ne varsa bildiklerini düşü-nenlere, 'her şey bu metinde açıklanmış-tır, bilmeniz gereken başka hiçbir şey yok'diyenlere meydan okuyor. Siz hâlâ iki ta-ne burun deliğimiz olduğunu, Dünya'nıntek bir uydusunun bulunduğunu, beş du-yumuz olduğunu, suyun renksiz olduğunu,Amerika'nın adının Amerigo Vespucci'dengeldiğini ya da 36 Osmanlı padişahı oldu-ğunu düşünüyorsanız bu kitabı mutlakaokumalısınız.

Bir Zamanlar EvrenYazar: Robert GilmoreÇeviri: İlker KalenderYayıncı: ODTÜ Geliştirme Vakfı YayıncılıkŞubat 2008

“Evvel zaman içinde, Evren diye birşey yokmuş ” diye başladı Masalcı. Sonrabir süre durup düşündü.“Hayır, bu doğrudeğil, ” diye düzeltti söylediğini. Evvel za-man içinde diyemem, çünkü Zaman veMekân, Evren’deki tüm oluşumlar gibi,onunla birlikte başlayıp, onunla birliktegeliştiler. Büyük bir dikkatle Masalcıyakulak kesilmiş olan dinleyiciler birbirleri-ne baktılar. “Böyle bir şey nasıl olabilir,anlamıyorum! diye haykırdı sonunda Rac-hel. Zaman her daim olmak zorundadır.

Zaman hep var! Zamanın olmadığı bir du-rumda, herhangi bir şey nasıl olabilir ki?Dünyaca tanınmış fizikçi Robert Gilmo-re’un kaleminden, Grimm Kardeşler’inmasalları kadar fantastik bir evren öykü-sü. Her şey nasıl başladı, nasıl gelişti?Atomaltı parçacıklardan kara deliklere,hareketin göreceliğinden galaksilerin olu-şumuna kadar merak ettiğimiz her şey fi-zik biliminin ulaştığı son veriler ışığındabir masal tadında anlatılıyor.

Ekvator HikâyeleriSıfır Enlemi

Yazar: Gianni Guadalupi - Antony Shugaar Çeviri: Nazmiye ÖzgüçTÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları

TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndanzevkle ve daha çok da heyecanla okuna-cak bir kitap.

En eskisi 1540’larda, en iyisi 1894’ler-de geçen Ekvator hikayeleri, belki de bu-güne kadar okuduklarınızın ya da dinle-diklerinizin en ilginci olacaktır. Güney De-nizleri’nin sırlarını öğrendikten sonra, Ba-rones Elisa vo Wagner’in yaşamının birbölümüne tanık olacaksınız. Kongolu Je-anne d’Arc'la Afrika’yı gezip, esrar per-desi kaldırılan Nil Nehri’nin keşfedilişiniyaşayacaksınız. Beyaz Raca, İnsan Yiyicilerve Ekvatorya’nın Belaları ile tanışıp, Ka-yıp Göl’ün nasıl bulunduğunu öğrenecek-siniz.

y a y ı n d ü n y a s ı

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 103

yayinDunyaekim+:Layout 1 27.09.2008 18:46 Page 103

Power LED’ler yüksek lümen değerleriyle ay-dınlatma sektöründe yaygın olarak kullanılıyor.Akım düzeyleri standart 5 mm çaplı LED’leregöre çok yüksek olduğundan özel sürücü dev-reler kullanmak gerekiyor. Şekil 1’de güçleribirkaç watt dolayında olan power LED çeşitlerigörülüyor. Bu LED’ler güçlerine göre 350 mA,700 mA ya da 1000 mA gibi yüksek akımlarlaçalışıyor. Bu yazıda power LED’lerin kullanımşekline ilişkin temel bilgiler vereceğiz ve ardın-dan basit bir power LED sürücü devresi ger-çekleştireceğiz.

Şekil 1 Power LED’ler

Power LED’leri yakından tanımadan önce ay-dınlatma tekniğinde kullanılan bazı kavramlarıvermekte yarar var. Bu kavramlardan en önem-lileri ışık akısı ve ışıksal etkinliktir. Işık akısı birlambanın ışık gücünü anlatmak için kullanılır,birimi lümen’dir (lm). Örneğin 100 W gücün-deki akkor flamanlı lambanın ışık akısı yaklaşık1380 lm, 20 W gücündeki bir kompakt fluore-san lambanın ışık akısı 1200 lm’dir. Işıksal et-kinlikse bir ışık kaynağından çıkan ışık akısının,bu kaynağın harcadığı elektrik gücüne oranıdır.Lümen/Watt (lm/W) birimiyle gösterilir. Örne-ğin akkor flamanlı lambanın ışıksal etkinliği 14lm/W, halojen lambanın da 12-26 lm/W ara-sındadır. Son yıllarda geliştirilen power LED’le-rin ışıksal etkinliği 50-150 lm/W düzeylerineulaşmaktadır. LED’lerin watt başına yüksek ışıkakısı üretmesi, aydınlatmada daha verimli ol-malarını sağlar. Bu durum, aynı zamanda ay-dınlatma için daha az elektrik faturası ödemekanlamına da gelir.

Işık akısının daha iyi anlaşılması açısındanaşağıdaki örneği ele alalım. Elimizde ışık şid-detleri farklı 5 mm çaplı iki LED olsun. Şekil2’de görülen LED’lerden birinin 24 derecelikışıma açısı ve 8000 mcd ışık şiddeti; ötekinin-se 70 derecelik açısı ve 1000 mcd ışık şiddetiolduğunu düşünelim. Bu durumda dar açılıLED’in ışık şiddetinin geniş açılı olana göre se-kiz kat büyük olduğu söylenebilir. Yani LED’le-re dik olarak bakıldığında dar açılı olanın çokdaha parlak ışık yaydığı görülür. Ama LED’le-rin ürettikleri ışık akısı hesaplanırsa, aradakifarkın büyük olmadığı ve her iki LED’in de yak-laşık 1 lm’lik ışık akısı ürettiği görülür. Homo-jen bir aydınlatma için geniş açılı ve yüksek lü-menli LED’leri yeğlemek çok daha iyi sonuç ve-rir. Power LED’lerin birçoğu bu isteği gereğin-den çok karşılar.

Şekil 2 Işık akısı eşit iki LED

Power LED’lerin uygulama alanlarından bir-kaçı aşağıda görülüyor. Bunlar ışıldaklarda, elfenerlerinde, projektörlerde ve otomotiv sektö-ründe yaygın olarak kullanılır.

Şekil 3 El feneri

Şekil 4 Projektör

Şekil 5 Fren lambası

Şekil 6’da çeşitli güçlerde power LED’li lam-balar görülüyor. Dikkat edilirse, lambaların göv-de yapıları standart lambalara göre çok farklı.Aydınlatma armatüründe çok ısı üretilmesi,LED’lerin lümen değerini ve kullanım ömrünüdüşürdüğünden, üreticiler LED’li armatürleringövdesini tasarlarken ısıl iletkenliği çok iyi olanmalzemeler kullanır. Böylece ışık kaynağındanısıyı verimli bir şekilde uzaklaştırmak olanaklıolur ve LED’in optik özellikleri sıcaklıktan olum-suz etkilenmez.

Şekil 6 LED’li lambalar

LED’lerin ışık dağılımını iyileştirmek ya daLED’in ışığını uzak bir noktaya odaklamak ge-rektiğinde lensler kullanılır. Şekil 7’de powerLED’ler için üretilen lens çeşitleri görülüyor.

Şekil 7 Lens çeşitleri

Power LED’lerin yüksek akımla çalışması,ısınma sorununu da beraberinde getirir. LED’lerverimli ışık kaynakları olduğu halde harcadıkla-rı enerjinin büyük bölümünü ısıya dönüştürür.Isı etkisiyle LED’in elektriksel özelliklerindeönemli değişiklikler olur ve kullanım ömrü dü-şer. Sıcaklık artışının LED’i nasıl etkilediğini ba-sit bir test devresiyle görebiliriz. Elimizde ileriyön gerilimi 3,32 V olan 1 W’lık beyaz powerLED olsun. Bu LED’den 0,32 A sabit akım geçi-relim. LED ışık yaymaya başladığında LED’ingövde sıcaklığı 37 derece olarak ölçülmüş olsun.Test sırasında belirli aralıklarla gövde sıcaklığı-nı ve LED’in uçları arasındaki gerilimi ölçüp kay-dedelim. Şekil 8’deki grafikten görüldüğü gibisıcaklık arttıkça LED’in ileri yön gerilimi azalır.Bu örnekte 70 derece için ileri yön gerilimi 3,2V olur.

Şekil 8 Isınma testi

Sıcaklığın olumsuz etkisi, iyi tasarlanmamışdevrelerde kendini gösterir. Şekil 9’daki basitsürücü devreyi göz önüne alalım. Devrede 12V’luk sabit bir gerilim kaynağı, 3 power LED veakımı sınırlamak için de bir direnç bulunuyor.Devreye ilk enerji verildiğinde LED’lerden 0,32A akım geçer. Zaman geçtikçe LED’ler ısınma-ya başlar ve LED’lerin ileri yön gerilimi düşer.Bu durumda Ohm Yasası gereğince devredengeçen akım artar. Örneğin sıcaklık 70 dereceyeulaştığında LED akımı 0,38 A düzeyine çıkar.Akımın artışı LED’in daha çok ısınmasına nedenolur ve önlem alınmazsa, LED bir süre sonra bo-zulabilir.

Şekil 9 Sıcaklık-akım ilişkisi

BiLiMveTEKNiK Ekim 2008104

Y a v u z E r o l *

Power LED Sürücü

Kendimiz Yapalım

kendimizYapalim+:Layout 1 27.09.2008 19:08 Page 104

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 105

Bu durumu önlemek için “akım kaynağı”olarak bilinen sürücü devrelere başvurulur. Şe-kil 10’da en basit akım kaynağı devresi görülü-yor. Bu devreyle 3 power LED kolayca çalıştırı-labilir. LED’lerin gövde sıcaklığı yükselse bileakım değişmez. Böylece LED’in sıcaklıktanolumsuz etkilenmesi önlenmiş olur. Bu devre-nin kötü yanı devredeki gerilim regülatörü en-tegresinin aşırı ısınmasıdır. Giriş geriliminin 24V olması durumunda regülatörde harcanan güç4 W olur. Bu da devrenin veriminin çok düşükolduğunu gösterir.

Şekil 10 Akım kaynağı

Entegre devre üreten şirketler yüksek ve-rimde LED sürücü devreleri piyasaya sunmuş-tur. Şekil 11’de bu sürücü devreler görülüyor.Power LED ile ışık kaynağı tasarlarken mutlakabu tür hazır sürücüleri kullanmak gerekir.

Şekil 11 LED sürücü devreler

Bu yazıda sürücü devreyi kendimiz tasarla-yacağız. Verimi %80 dolayında olan sürücü dev-reyle 1 W’lık power LED’leri kolayca çalıştıra-bileceğiz. Şekil 12’de sürücü devre şeması gö-rülüyor. Devrede MC34063A DC/DC dönüştü-rücü entegresi bulunuyor. Devre bu durumuyladüşürücü modda 0,32 A sabit akım kaynağı ola-rak çalışıyor. 24 V’luk giriş gerilimiyle üç beyazpower LED sürülebiliyor. Giriş gerilimi 15 V’adüşürülse bile akım şiddeti değişmiyor. İstenir-se 24 V’luk kaynakla beş LED de sürülebilir.Devrede eğer 12 V’luk kaynak kullanılırsa, çı-kışa en çok iki beyaz power LED bağlanabilir.Kırmızı ya da sarı renkli LED’lerin ileri yön ge-rilimi beyaz renge göre daha düşük olduğu için12 V’luk bir kaynakla üç kırmızı LED sürülebi-lir.

LED’lerin alü-minyum bir soğutu-cu üzerine monteedilmesi ısınma so-rununu büyük ölçü-de azaltır. Şekil13’de soğutucu ya-pısı görülüyor.

İstenirse hazıralüminyum PCBüzerine de LED’ler monte edilebilir.

Şekil 14 Alüminyum PCB

LED’lerin soğutucu üzerine bağlantısı içingenellikle termal yapıştırıcı olarak bilinen kim-yasal bir madde kullanılır. Bu madde ısıl olarakiletken, elektriksel olarak yalıtkan özelliktedir.İki ayrı tüp içinde satılan yapıştırıcı, eşit oran-da karıştırılarak kullanılır. Ülkemizde de satılanbu yapıştırıcı “arctic silver adhesive” adıyla te-min edilebilir.

Şekil 15 Termal yapıştırıcı

Yapıştırıcı, LED’lerin alt tabanına ince bir ta-baka halinde sürülür.

Şekil 16 Yapıştırıcının sürülmesi

Ardından soğutucu ya da alüminyum PCBüzerine LED’ler yerleştirilir ve bir miktar baskıuygulandıktan sonra beş dakika beklenir. Bu iş-lemin sonunda LED’ler çok sağlam şekilde so-ğutucu üzerine yapışmış olur.

Şekil 17 Yapıştırma işlemiBir sonraki işlem LED’lerin birbirine bağ-

lantısının yapılmasıdır. Havya ve iletken tel kul-lanılarak LED’ler birbirine seri bağlanır. Kırmı-zı ve siyah renkteki teller elektronik devre şe-

masındaki + ve – ile gösterilen uçlara bağlan-malıdır.

Şekil 18 LED’lerin bağlantısı

Alüminyum PCB üzerine lehimleme işlemide benzer şekilde yapılır.

Şekil 19 PCB üzerine lehimleme

Power LED’li lambaların çalışır durumdakigörüntüsü Şekil 20’de görülüyor. LED’li lam-baların her biri ayrı bir sürücü devreyle sürülür.Güç tüketimi 4 W dolayında olan bu ışık kay-nakları 100 lm’lik ışık akısı üretir. Bu tür biraydınlatma sistemi güneş panelli uygulamalar-da, otomobillerde ya da elektrikli araçlarda kul-lanılabilir.

Şekil 20 Power LED’li ışık kaynağı

Power LED konusunda satış ve tasarım ya-pan birkaç şirketin web sayfaları şunlardır:.

http://www.utem.com.tr http://www.ledpower.com.tr http://www.ledmar.com http://www.galataelektronik.comhttp://www.farkelektronik.com http://www.ilker.com.trhttp://www.ledteknoloji.com http://www.acgelectronics.comhttp://www.konyalielektronik.com.tr http://www.ledmarshop.com

*Fırat Üni. Elektrik-Elektronik Müh. Bölümü[email protected]

Kendimiz Yapalım

Şekil 12 Devre şeması

Şekil 13 Alüminyumsoğutucu

kendimizYapalim+:Layout 1 27.09.2008 19:09 Page 105

BiLiMveTEKNiK Ekim 2008106

İnc i Ayhaninc iayhan@yahoo. f r

Sergileyeceği davranışlara ya da yapacağıseçimlere kendi istemiyle karar verebilen biri-nin özgür iradesinin yüksek olduğunu söyle-riz. Özgür irade kavramının düşün tarihindekiyerini şöyle bir araştırdığımızdaysa, davranışve kararlar üzerindeki kontrolün ne dereceyekadar mantıklı olduğuna ilişkin tartışmalarlabirlikte irdelenmiş olduğunu görüyoruz. Öyleki filozoflardan bilim insanlarına kadar pekçok düşünür insan davranışlarında iradenin ye-rini özgür seçimlerimizin ardında yatan neden-sonuç ilişkilerine ve doğa yasalarındaki deter-minist (her olayın ardında mantıklı bir nedenyattığını savunan fikir) öğelere büyüteç uza-tarak çözümlemeye çalışmış. Her ne kadartoplumlar etik değerler çerçevesinde genellik-le bireyin davranışlarından tamamen bireyinkendisini sorumlu tutsalar da koyu determi-nistler evrendeki her dinamiğin belli etkilersonucu oluştuğunu öne sürerek özgür irade-den söz bile edilemeyeceğini, kişinin davra-nışlarının dış etkilerle şekillendiğini savun-muşlar. İki zıt kutup arasındaki ölçek boyun-ca gidip gelen felsefik ve bilimsel varsayım-larsa davranışlarımız üzerinde kendi kontro-lümüzün ne kadar olduğuna dair henüz bir fi-kir birliğine varamamış görünüyor.

Konuyla ilgili yapılmış klasik çalışmalarbundan yaklaşık 20 sene öncesinde fizyologBenjamin Libet tarafından yürütülmüş. Libetdeneylerinden bir tanesinde katılımcının önü-ne dönen bir düğme koyarak bu düğmeye is-tediği zaman değmesini, eş zamanlı olarak dadüğmeye değmeye karar verdiği ilk anı bildir-mesini istemiş. Deney sürerken Libet’yse, yinekatılımcının kafa derisine yerleştirilen elek-trotlar yardımıyla hareket öncesi ve sonrasıbeynindeki sinirsel etkinliği okumuş. Sizler defark etmişsinizdir ki bu örnekte, katılımcı düğ-meye istediği zaman değeceğinden hareketinzamanını tamamen kendi iradesine bağlı ola-rak ayarlamış oluyor. Dolayısıyla sonuçlardanözgür iradeye yönelik bir çıkarım yapabilmek

mümkün. Düğmeye basmaya karar verdiği ilkansa davranışın bilincine ulaştığı anı gösteri-yor: “Düğmeye şimdi basabilirim”. Şekil I’dedeney düzeneğini, Şekil II’deyse deneye alı-nan katılımcının beyinsel etkinliğinin grafiğinigörüyoruz. Bu grafikte pembe kesik çizgideki0 anı katılımcının elini düğmeye yönelttiği an.Bu karara ne zaman varmış olduğuna yönelikbildirimi doğrultusunda mavi çizgiyse kolunuhareket ettireceğinin bilincine ulaştığı anadenk geliyor. Ancak ilginç olan yeşil ve maviçizgiler arasında geçen ve hareket kaslarınakomut veren sinirlerin etkinliğini arttırdığı sü-reç. Çünkü öyle görünüyor ki, kişi elini hare-ket ettireceğine karar verdiğini sandığı za-mandan bir miktar önce beyin sinirleri hali-hazırda davranışı başlatmaya hazırlanmış olu-yor. Eğer ki davranışlarımız bilincimize düş-meden otomatik olarak şekilleniyorsa özgürirade gerçekten de özgür olabilir mi?

Libet’nin yaptığı bu deney ve ortaya koy-duğu felsefik soru bugünün sinirbilimci vepsikologlarının da oldukça dikkatini çekiyor.Ancak bilim insanları, Libet’nin bu çıkarımı-na kuşkuyla yaklaşıyor. Çünkü yalnızca be-yinsel etkinlik grafiğine dayanarak bilinçli de-neyim (irade) ve sinirsel etkinlikteki artışa(otomatik) dair herhangi bir neden-sonuç iliş-kisinin kurulamayacağını, üstelik de katılım-cıların sözel bildirimlerinin öznel olduğunuve güvenilemeyeceğini savunuyorlar. Tartış-mada hangi tarafta yer alacak olursak ola-lım, Libet’nin bu deneyi özgür irade gibi ol-dukça soyut bir kavramın bilimin yöntemle-riyle somut bir şekilde nasıl çalışılabileceği-ne örnek göstermesi bakımından büyükönem taşıyor. Öyle ki bu düzenek halen kimibilim insanlarınca kullanılıyor. Ancak alan-daki yeni çalışmalar genellikle iradenin öz-gür olup olmadığını sorgulamaktan çok, han-gi beyin bölgesiyle ilişkili olduğunu ortaya çı-karmaya yoğunlaşıyor. Bulguların üzerindefikir birliğine vardığı bölgeyse ön medyankorteks adını taşıyor. Bilim insanları, bu böl-gedeki etkinliğin davranışlarımız üzerindekikontrolümüzü belirlediğini düşünüyor. Diye-lim ki elimizi bir bardağa uzatmak üzereykenbirden vazgeçtik. İşte bu vazgeçişimiz bir sesya da ışık gibi dış bir nedenden değil de ken-di irademiz dahilinde gerçekleşiyorsa beyni-mizdeki ön medyan korteksin devreye girdi-ği düşünülüyor. Araştırma grubundan Prof.Patrick Haggard, bu beyin bölgesinin çokönemli olduğunu ve sosyal varlıklar olarakinsanların anlık dürtüleriyle hareket etmele-rini engellediğini söylüyor. Ancak bunu çokyönlü bir bastırma mekanizması olarak gö-rebiliriz. Önümüzde duran bir tabak pastayaelimizi götürürken son anda kendi irademiz-le vazgeçişimiz hem sağlık gibi kişisel, hemde diyetle güzel bir dış görünüme bürünmegibi sosyal bir kaygı taşıyor olabilir.

Sonuç olarak bilim insanları iradenin öz-gür olup olmadığına yönelik henüz bir fikir bir-liğine varmış görünmüyor. Ancak iradeyle iliş-kili beyin bölgelerini çalışan araştırmacılar, bi-reylerin kendi seçimlerine bırakıldığında dav-ranışlarını bastırmaya ne denli yatkın olduk-larını beyin etkinliklerinden okuyarak iradele-rinin yüksek mi yoksa düşük mü olduğuna da-ir çıkarımlarda bulunabiliyorlar.

Kaynaklar:Brass, M. & Haggard, P. (2007) To do or not to do: The neural

signature of self-control. The Journal of Neuroscience.27(34), 9141-9145.

Haggard, P. (2005) Conscious intention and motor cognition.Trends in Cognitive Sciences. 9(6), 290-295.

ÖZGÜR İRADE

Şekil II: Beyindeki sinirsel etkinlik grafiği (voltaj-zaman)

Şekil I: Libet’nin deneysel düzeneği.

yeni pskoloji:Layout 1 27.09.2008 20:28 Page 1

Kayıp Parça

Şekildeki resmin sol tarafında yer alanikizkenar üçgeni parçalara ayırdık ve bu par-çalardan sağ taraftaki üçgeni elde ettik. Tümparçaları kullanmamıza rağmen ikinci üçge-nin ortasında kalan esrarengiz boşluğu açık-layabilir misiniz?

Matematik OyunuMatematik bölümünde okuyan A ve B

isimlerinde iki öğrenci 2’den 20’ye kadarkisayıları tek tek kağıda yazıp bir torbaya atar-lar ve C ismindeki üçüncü bir öğrenciden ras-gele iki sayı seçmesini isterler. Torbadan ras-gele iki sayı seçen C, sayıların toplamını A’yaçarpımını da B’ye söyler. Sonra A ile B ara-sında şöyle bir dialog geçer. A: Senin sayıla-rı bilmediğini biliyorum. B: Hımm, şimdi sa-

yıları biliyorum. A: Hımm, şimdi artık ben debiliyorum. Acaba seçilen iki sayı hangisidir?

Tekrarlı Sayılarİçinde sıfır rakamı bulunmayan üç basa-

maklı öyle iki sayı bulunuz ki sayıların kare-leri alındığında son üç basamağı yine sayıla-rın kendileri olsun. (Ör: bir basamaklı du-rumda 52 = 25 gibi)

Labirent

Şekildeki ilginç labirentin girişinden baş-layarak üçgenlerin kenarları üzerinde ilerle-yip ve her seferinde sırasıyla siyah, beyaz, si-yah, beyaz, siyah, ... dairelerden geçerek enkısa yoldan labirentin sonuna acaba nasıl ula-şırsınız?

Matematiğin Şaşırtan Yüzü

Matematik ve Bilgisayarlarİnsanoğlu ile aynı tarihe sahip mate-

matik bilimi, tıpkı insanoğlu gibi her ge-çen gün kendini yeniliyor ve her geçengün sınırlarını bir adım öteye taşıyor. Ra-kamların icatı ile başlayan matematiğinbu maceralı yolculuğu, günümüzde, geli-şen teknoloji sayesinde insanoğlunun çıp-lak beyinle ulaşabileceği noktalardan çokdaha ötelere taşınmış durumda. Evlerimi-zin değişmez parçaları olan bilgisayarlarsayesinde saniyeler mertebesinde milyon-larca matematiksel işlemi yapmak artıkmümkün.

Bilgisayarlar elbet-te şu anda kendi baş-larına bir teoremin is-patını sunabilecek ya-ratıcılıkta değiller an-cak hızları sayesindeçok karmaşık prob-

lemlerde insanoğlu için çok önemli bilgilersağlayabilecek yetenekteler. Buna örnekolarak uzaydan toplanan sinyalleri çok kar-maşık işlemlerden geçirerek bu sinyalleriçinde akıllı başka canlılara ait izler ara-yan SETI organizasyonunu (www.seti.org)verebiliriz. Uzaylı dostlarımızı aramanın iş-lemsel maliyeti o kadar büyük ki bunu bir-kaç süper bilgisayarı kullanarak yapmakbile asırlar alıyor. Bu noktada insanoğluimece usülü işi bölüşmüş durumda. Buprograma gönüllü kayıt olan bilgisayarkullanıcıları – ki bu sayı şu anda 3 milyo-nu aşmış durumda- kendi bilgisayarlarınınhesaplama yeteneklerini bilgisayarları boşdurumda iken bir nevi SETI’ye bağışlıyor-lar. Böylece matematiksel hesaplama hızıinanılmaz yüksek bir bilgisayar ortaya çık-mış oluyor. Hesaplama yükü gözönünealındığında imkansız gibi gözüken bu iş-lem, teknoloji ve biraz da yardımlaşma sa-yesinde mümkün oluyor.

İnsan beyninin sınırları dahilindeki ma-tematiksel hesaplama yeteneğine bağlıkalmış olsaydık bugün ne uzaya insangönderebiliyor olurduk, ne bu kadar ge-lişmiş bir haberleşme ağımız olurdu ne deevren hakkında bu kadar bilgimiz. Mate-matikteki yaratıcılık her zaman insan bey-nine ihtiyaç duyacak ancak matematiğinkullanımı için artık insan beyninden dahahızlı yardımcılarımız olduğu gerçeğini ka-bul etmemiz gerekiyor.

Geçen Ayın ÇözümleriNe Kadar Adil?

Bu zarların arasından hangi zarı seçer-seniz seçin, bana karşı kazanma şansınız sa-dece 1/3’tür. 1 numaralı zarı seçmeniz du-rumunda 4 numaralı zarı, 2 numaralı zarıseçmeniz durumunda 1 numaralı, 3’e kar-şılık 2’yi ve 4’e karşılık 3 numaralı zarı se-çerek her zaman kazanma şansımı sizin kar-şınızda 2/3 olarak ayarlayabilirim.

Fiyat TespitiKürenin hacminin (4πa3)/3, silindirin

hacminin (πb2)h ve silindir ile küre arasındakalan 2 adet şapkadan birinin hacmininπ.x.(3b2+x2) bilgilerini (a=küre yarıçapı,b=silindir yarıçapı, x=şapkanın yüksekliği,h=silindirin yüksekliği) kullanarak önceliklekütüğün hacmini hesaplayalım: Vkütük= Vküre

– 2Vşapka = πh3/6 . Gördüğünüz gibi çözümsilindirin yarıçapından bağımsız. O halde kü-tüğün fiyatı = [(π.303/6)/1000].10 =141,4 YTL.

Paylaşmak GüzeldirTaplamdaki 8 ekmek her birine 8/3 ek-

mek olacak şekile bölüştürülebilir. Bu du-

rumda 3 ekmeği olan kişi 1/3 ekmeği 3.kişiye verecektir ve buna karşılık 3 YTL is-temektedir. Diğer kişi ise 7/3 ekmeği 3. ki-şiye verecektir. O halde birinci kişiden 7 katfazla almalıdır. Adil olan, birinci kişinin 7YTL, ikinci kişinin ise 1 YTL almasıdır.

Yeşil Bölge

Şekildeki yarım dairenin alanıπ(1/2)2/2 = π/8. Kırmızı ve mavi alanlarınoluşturduğu çeyrek daire ise π(√2/2)2/4 =π/8. Her iki alanda da kırmızı bölge ortakolduğuna göre mavi ve yeşil alanlar birbiri-ne eşit olmalı. Artık işimiz çok kolay: yeşilalan = mavi alan = üçgen alanı = (√2/2)2/2= 1/4.

E n g i n T o k t a ş

[email protected]

M a t e m a t i k k u l e s i

BiLiMveTEKNiKEkim 2008 107

matKuleEkim:Layout 1 27.09.2008 20:01 Page 1

001 Hayat›n Kökleri Mahlon B. Hoagland . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi125 Hayat›n Kökleri (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi002 ‹kili Sarmal James D. Watson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi003 Bir Matematikçinin Savunmas› G. H. Hardy . . . . . . . . . . . . . . . . . 22. Bas›m 3,5 YTL ❏

004 Modern Bilimin Oluflumu Richard S. Westfall . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 5 YTL ❏

005 Genç Bilimadam›na Ö¤ütler P. B. Medawar . . . . . . . . . . . . . . . . 24. Bas›m 3,5 YTL ❏

006 Üniversite (Bir Dekan Anlat›yor) Henry Rosovsky . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 6,5 YTL ❏

007 Rastlant› ve Kaos David Ruelle . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 5 YTL ❏

008 Büyük Bilimsel Deneyler Rom Harré . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 5 YTL ❏

011 ‹lk Üç Dakika Steven Weinberg . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 5 YTL ❏

012 Fizik Yasalar› Üzerine Richard Feynman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 4,5 YTL ❏

013 Bir Mühendisin Dünyas› James L. Adams . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 7,5 YTL ❏

014 Modern Ça¤ Öncesi Fizik J. D. Bernal . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi015 Kaos James Gleick . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi017 Sorgulayan Denemeler Bertrand Russell . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 5,5 YTL ❏

018 Bir Gölgenin Peflinde (Rakamlar›n Evrensel Tarihi I) Georges Ifrah . . . . Tükendi019 Gen Bencildir Richard Dawkins . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi021 Y›ld›zlar›n Zaman› Alan Lightman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 3 YTL ❏

022 Gezegenler K›lavuzu Patrick Moore . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 6 YTL ❏

023 Çak›l Tafllar›ndan Babil Kulesine (R. E. T. II) Georges Ifrah . . . . . . . 12. Bas›m 4 YTL ❏

024 Dr. Ecco’nun fiafl›rt›c› Serüvenleri Dennis Shasha . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 4 YTL ❏

025 Gündelik Bilmeceler P. Ghose - D. Home . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27. Bas›m 5 YTL ❏

026 107 Kimya Öyküsü L. Vlasov - D. Trifonov . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi028 Akdeniz K›y›lar›nda Hesap (R. E. T. III) Georges Ifrah . . . . . . . . . . . . Tükendi029 Teknolojinin Evrimi George Basalla . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 6,5 YTL ❏

032 Uzak Do¤u’dan Maya Ülkesine (R. E. T. IV) Georges Ifrah . . . . . . . 10. Bas›m 4,5 YTL ❏

033 Modern Araflt›rmac› J. Barzun - H. F. Graff . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 7 YTL ❏

034 Eski Yunan ve Roma’da Mühendislik J. G. Landels . . . . . . . . . . . Tükendi035 Al›ç A¤ac› ile Sohbetler Hikmet Birand . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12. Bas›m 7,5 YTL ❏

036 Matemati¤in Ayd›nl›k Dünyas› Sinan Sertöz . . . . . . . . . . . . . . . . . 23. Bas›m 4,5 YTL ❏

046 Matemati¤in Ayd›nl›k Dünyas› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24. Bas›m 6,5 YTL ❏

037 Bilimin Arka Yüzü Adrian Berry . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 5 YTL ❏

038 Ortaça¤da Endüstri Devrimi Jean Gimpel . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 4 YTL ❏

039 Ola¤and›fl› Yaflamlar James L. Gould - Carol Grant Gould . . . . . . . . 11. Bas›m 6 YTL ❏

040 Darwin ve Beagle Serüveni Alan Moorehead . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 12 YTL ❏

041 Bulufl Nas›l Yap›l›r? B. E. Shlesinger, Jr. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 4,5 YTL ❏

042 S›f›r›n Gücü (R. E. T. V) Georges Ifrah . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi043 fiafl›rtan Varsay›m Francis Crick . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 6 YTL ❏

044 Sulak Bir Gezegenden Öyküler Sargun A. Tont . . . . . . . . . . . . . . Tükendi045 An›lar›m Ernst E. Hirsch . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 6 YTL ❏

046 Evrenin K›sa Tarihi Joseph Silk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi046 Evrenin K›sa Tarihi (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 18 YTL ❏

047 Gökyüzünü Tan›yal›m (2 Kaset+Atlas) M. E. Özel - A. T. Saygaç . . . . . 15. Bas›m 14 YTL ❏

048 Bilim ve ‹ktidar F. Mayor - A. Forti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 5 YTL ❏

049 Matematik Sanat› Jerry P. King . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 7 YTL ❏

049 Matematik Sanat› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi050 Türkiye’nin Tarihi (Ciltli) Seton Lloyd . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 11 YTL ❏

051 Galileo ve Newton’un Evreni (Ciltli) William Bixby . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 13 YTL ❏

052 Bilgisayar ve Zekâ (Kral›n Yeni Usu I) Roger Penrose . . . . . . . . . . Tükendi053 Göl ‹nsanlar› R. Leakey - R. Lewin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi054 Katla ve Uçur Richard Kline . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 6,5 YTL ❏

056 Bunu Ancak Dr. Ecco Çözer Dennis Shasha . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 7 YTL ❏

062 Modern ‹nsan›n Kökeni Roger Lewin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 12 YTL ❏

062 Modern ‹nsan›n Kökeni (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 15 YTL ❏

067 Anadolu Kültür Tarihi (Ciltli) Ekrem Akurgal . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 16 YTL ❏

068 Bir Yeflilin Peflinde As›m Zihnio¤lu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 7 YTL ❏

072 Hint Uygarl›¤›n›n Say›sal Simgeler Sözlü¤ü (R. E. T. VI) G. Ifrah . . . . 6. Bas›m 6 YTL ❏

085 Karanl›k Bir Dünyada Bilimin Mum Ifl›¤› Carl Sagan . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 8,5 YTL ❏

090 ‹slâm Dünyas›nda Hint Rakamlar› (R. E. T. VII) Georges Ifrah . . . . . 6. Bas›m 5 YTL ❏

095 Fizi¤in Gizemi (Kral›n Yeni Usu II) Roger Penrose . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 4,5 YTL ❏

096 Bir Say› Tut Malcolm E. Lines . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 4 YTL ❏

099 K›r›lgan Nesneler P. G. de Gennes - J. Badoz . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 5 YTL ❏

100 Hayvanlar›n Sessiz Dünyas› M. S. Dawkins . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 5 YTL ❏

100 Hayvanlar›n Sessiz Dünyas› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi112 Anadolu Manzaralar› Hikmet Birand . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12. Bas›m 4,5 YTL ❏

113 Anadolu Manzaralar› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 6,5 YTL ❏

113 Bilim ‹fl Bafl›nda John Lenihan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13. Bas›m 7 YTL ❏

113 Bilim ‹fl Bafl›nda (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 9 YTL ❏

115 Us Nerede? (Kral›n Yeni Usu III) Roger Penrose . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi123 Hesab›n Destan› (R. E. T. VIII) Georges Ifrah . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 7 YTL ❏

125 Darwin ve Sonras› Stephen Jay Gould . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7. Bas›m 6 YTL ❏

125 Darwin ve Sonras› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi126 Bilim Tarihi Yaz›lar› Alexandre Koyré . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7. Bas›m 6 YTL ❏

126 Bilim Tarihi Yaz›lar› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8. Bas›m 8 YTL ❏

128 Maddenin Son Yap›tafllar› Gerard ’t Hooft . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da128 Maddenin Son Yap›tafllar› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da137 Galileo’nun Buyru¤u E. B. Bolles . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9. Bas›m 9 YTL ❏

137 Galileo’nun Buyru¤u (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 12 YTL ❏

138 Evrenin fiiiri Robert Osserman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 6 YTL ❏

138 Evrenin fiiiri (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 7,5 YTL ❏

139 Do¤an›n Gizli Bahçesi E. O. Wilson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da139 Do¤an›n Gizli Bahçesi (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da140 Hitit Ça¤›nda Anadolu Sedat Alp . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 11 YTL ❏

141 Dünyay› De¤ifltiren Befl Denklem M. Guillen . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi141 Dünyay› De¤ifltiren Befl Denklem (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 8,5 YTL ❏

142 Hayvan Zihni James L. Gould - Carol Grant Gould . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 12 YTL ❏

142 Hayvan Zihni (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 15 YTL ❏

144 Büyük Çekiflmeler Hal Hellman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da144 Büyük Çekiflmeler (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da148 Yirminci Yüzy›lda Paris Jules Verne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi148 Yirminci Yüzy›lda Paris (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 6,5 YTL ❏

150 Boflluk Bak›fl›m›n Biçimini Al›yor Hubert Reeves . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi157 ‹ki Kültür C. P. Snow . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 5,5 YTL ❏

157 ‹ki Kültür (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 7 YTL ❏

158 Sonsuzlu¤un K›y›lar› Adrian Berry . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi158 Sonsuzlu¤un K›y›lar› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 7 YTL ❏

160 Porof. Zihni Sinir - Proceler ‹rfan Sayar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 12 YTL ❏

161 Atomalt› Parçac›klar Steven Weinberg . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi161 Atomalt› Parçac›klar (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 8,5 YTL ❏

166 Kör Saatçi Richard Dawkins . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9. Bas›m 8 YTL ❏

166 Kör Saatçi (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 10 YTL ❏

167 Y›ld›zlar›n Alt›nda Michael Rowan-Robinson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 15 YTL ❏

173 Macellanya Jules Verne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi173 Macellanya (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi174 Tüfek, Mikrop ve Çelik Jared Diamond . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 10 YTL ❏

177 Tüfek, Mikrop ve Çelik (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 13 YTL ❏

175 Bilgisayar Ne Sayar (R. E. T. IX) Georges Ifrah . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi177 Feynman’›n Kay›p Dersi D. L. Goodstein - J. R. Goodstein . . . . . . . . . Tükendi177 Feynman’›n Kay›p Dersi (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi179 Hitit Günefli (Ciltli) Sedat Alp . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 10 YTL ❏

180 Ekolojik Sorunlar ve Çözümleri Necmettin Çepel . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 15 YTL ❏

182 Pi Coflkusu David Blatner . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 5 YTL ❏

183 Beynine Bir Kez Hava De¤meye Görsün Dr. F. Vertosick Jr. . . . . . . . 7. Bas›m 6,5 YTL ❏

183 Beynine Bir Kez Hava De¤meye Görsün (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . 8. Bas›m 8,5 YTL ❏

186 ‹nsan Düflüncesinde Yerküre David Oldroyd . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 9 YTL ❏

186 ‹nsan Düflüncesinde Yerküre (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 11 YTL ❏

187 Boylam Dava Sobel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 10 YTL ❏

187 Boylam (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 12,5 YTL ❏

188 Ekvator Hikâyeleri G. Guadalupi - A. Shugaar . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 7 YTL ❏

188 Ekvator Hikâyeleri (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da193 Zekâ Oyunlar› Emrehan Hal›c› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 7,5 YTL ❏

196 Her Yere Uzak Topraklar Ömer Bozkurt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 11 YTL ❏

201 Meteor Av› Jules Verne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 6 YTL ❏

201 Meteor Av› (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 6 YTL ❏

202 Yanl›fl Yönde Kuantum S›çramalar C. M. Wynn - A. W. Wiggins . . . 5. Bas›m 6 YTL ❏

202 Yanl›fl Yönde Kuantum S›çramalar (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 8 YTL ❏

204 Güzel Sar› Tuna Jules Verne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5,5 YTL ❏

204 Güzel Sar› Tuna (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 7 YTL ❏

206 Çevremizdeki Fizik Naci Balkan - Ayfle Erol . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 9 YTL ❏

208 Ola¤anüstü Bulufllar Frank Ashall . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi204 Ola¤anüstü Bulufllar (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8,5 YTL ❏

216 Bitkisel Hayat Cenk Durmuflkâhya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 8 YTL ❏

YET‹fiK‹N K‹TAPLI⁄I

TÜB‹TAK POPÜLER B‹L‹M K‹TAPLARI ‹STEK FORMU

217 Milyarlarca ve Milyarlarca Carl Sagan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi204 Milyarlarca ve Milyarlarca (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8,5 YTL ❏

219 Zekâ Oyunlar› 2 Emrehan Hal›c› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 7,5 YTL ❏

235 Ma¤arabilimi ve Ma¤arac›l›k Caner Ozansoy - Hamdi Mengi . . . . . 1. Bas›m 20 YTL ❏

204 Ma¤arabilimi ve Ma¤arac›l›k (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 25 YTL ❏

237 Atatürk, Bilim ve Üniversite Metin Özata . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 7 YTL ❏

204 Atatürk, Bilim ve Üniversite (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 9 YTL ❏

238 Bilim Tarihi (Ciltli) Colin A. Ronan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 18 YTL ❏

239 Yenilik ‹ktisad› (Ciltli) C. Freeman - L. Soete . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 18 YTL ❏

240 Türkiye’de Botanik Tarihi Araflt›rmalar› (Ciltli) Asuman Baytop . . . 2. Bas›m 20 YTL ❏

241 Türkiye’de ve Komflu Bölgelerde 204 Sismik Etkinlikler (Ciltli) N. N. Ambraseys - C. F. Finkel . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 10 YTL ❏

242 Bilimsel Makale Nas›l Yaz›l›r, Nas›l Yay›mlan›r? Robert A. Day . . . Tükendi243 Merakl› Zihinler John Brockman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 6 YTL ❏

204 Merakl› Zihinler (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8 YTL ❏

245 Hasan-Âli Yücel ve Türk Ayd›nlanmas› A. M. C. fiengör . . . . . . . . 3. Bas›m 4,5 YTL ❏

246 Bilim Konuflmalar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4,5 YTL ❏

252 Üçlü Sarmal Richard Lewontin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3,5 YTL ❏

204 Üçlü Sarmal (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 5 YTL ❏

254 Pentapleks Kaplamalar M. Ar›k - M. Sancak . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 13 YTL ❏

263 Ifl›¤›n Öyküsü (Ciltli) Hüseyin Gazi Topdemir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 16 YTL ❏

264 Vida ile Tornavida Witold Rybczynski . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Vida ile Tornavida (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 6,5 YTL ❏

273 Depremler Bruce A. Bolt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 9 YTL ❏

204 Depremler (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 12 YTL ❏

285 Mühendisler: Ne Bilirler, Nasıl Bilirler? Walter G. Vincenti . . . . . . . . 1. Bas›m 9 YTL ❏

204 Mühendisler: Ne Bilirler, Nasıl Bilirler? (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 12 YTL ❏

288 Bir Tıp Gözlemcisinin Notları Lewis Thomas . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 6,5 YTL ❏

204 Bir Tıp Gözlemcisinin Notları (Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8 YTL ❏

109 ‹nsan Vücudu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24. Bas›m 10 YTL ❏

114 Arkeoloji Jane McIntosh . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12. Bas›m 9,5 YTL ❏

116 Evrim Linda Gamlin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 9,5 YTL ❏

118 Fizik Jack Challoner . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12. Bas›m 12 YTL ❏

122 Kimyan›n Öyküsü Ann Newmark . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 8,5 YTL ❏

127 Kimya Jack Challoner . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8. Bas›m 11 YTL ❏

129 Evren . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9. Bas›m 12 YTL ❏

131 21. Yüzy›l Michael Tambini . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 8,5 YTL ❏

136 Tafllar›n Dünyas› R. F. Symes . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8. Bas›m 9,5 YTL ❏

143 Keflifler Rupert Matthews . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7. Bas›m 8,5 YTL ❏

145 Hayvanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9. Bas›m 12 YTL ❏

149 Otomobil Ça¤› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 12 YTL ❏

156 Derin Mavi Atlas B. Gözcelio¤lu - Ö. F. Ayd›nc›lar . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da176 Ay’a ‹nifl Carole Stott . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 8,5 YTL ❏

190 Fosiller Paul D. Taylor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 8,5 YTL ❏

191 Böcekler Laurence Mound . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 9,5 YTL ❏

192 Bitkiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 11 YTL ❏

195 Volkanlar Susanna Van Rose . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 8,5 YTL ❏

203 Robotlar Clive Gifford . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8,5 YTL ❏

205 Zaman ve Uzay M. Gribbin - J. Gribbin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 8,5 YTL ❏

207 Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri ‹brahim Baran . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 7 YTL ❏

277 Teknoloji Roger Bridgman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 8,5 YTL ❏

278 Madde Christopher Cooper . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 8,5 YTL ❏

282 Iflık David Burnie . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 8,5 YTL ❏

287 Türkiye’nin Önemli Omurgasız Fosilleri Nurdan ‹nan . . . . . . . . . . . Bask›da

162 Marie Curie Naomi Pasachoff . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 4 YTL ❏

163 Sigmund Freud Margaret Muckenhoupt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8. Bas›m 5,5 YTL ❏

164 Johannes Kepler James R. Voelkel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 5,5 YTL ❏

165 Gregor Mendel Edward Edelson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 4 YTL ❏

178 Alexander Graham Bell Naomi Pasachoff . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3. Bas›m 4,5 YTL ❏

181 ‹van Pavlov Daniel Todes . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 5 YTL ❏

194 Isaac Newton Gale E. Christianson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da199 Charles Darwin Rebecca Stefoff . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 5 YTL ❏

226 Albert Einstein Jeremy Bernstein . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 6 YTL ❏

244 James Watson ve Francis Crick Edward Edelson . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

260 Thomas Alva Edison Gene Adair . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5,5 YTL ❏

268 Galileo Galilei James Maclachlan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

247 Say›lar Teorisinde ‹lginç Olimpiyat Problemleri ve Çözümleri . Tükendi248 Analiz ve Cebirde ‹lginç Olimpiyat Problemleri ve Çözümleri Tükendi249 Fizik Olimpiyatlar› Sorular› ve Çözümleri (2 Cilt) . . . . . . . . . . . . 4. Bas›m 13 YTL ❏

250 Sonlu Matematik Olimpiyatlar› Sorular› ve Çözümleri . . . . . . . Tükendi251 Ulusal Antalya Matematik Olimpiyatlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 7 YTL ❏

030 Vücudunuz Nas›l Çal›fl›r? J. Hindley - C. King . . . . . . . . . . . . . . . . . 45. Bas›m 5 YTL ❏

031 Dünya ve Uzay S. Mayes - S. Tahta . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36. Bas›m 8 YTL ❏

055 Bilimsel Deneyler Jane Bingham . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37. Bas›m 5,5 YTL ❏

066 Bir Zamanlar... M. J. McNeil - C. King . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 5,5 YTL ❏

075 Ak›l Kutusu S. Rose - A. Lichtenfels . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 4,5 YTL ❏

076 Uzay Denen O Yer Helen Sharman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 4,5 YTL ❏

077 Mavi Gezegen Brian Bett . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 4,5 YTL ❏

080 Havada Karada Suda K. Little - A. Thomas . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›da081 Çarp›m Tablosu Rebecca Treays . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28. Bas›m 4,5 YTL ❏

088 Kesirler ve Ondal›k Say›lar Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 4,5 YTL ❏

091 Çarpma ve Bölme Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27. Bas›m 4 YTL ❏

092 Tablolar ve Grafikler Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 4,5 YTL ❏

104 Vücudunuz ve Siz S. Meredith - K. Needham - M. Unwin . . . . . . . . . . Tükendi108 Toplama ve Ç›karma Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 4,5 YTL ❏

119 Kaslar ve Kemikler Rebecca Treays . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 4,5 YTL ❏

147 Bilgisayarda 101 Proje Gillian Doherty . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7. Bas›m 5,5 YTL ❏

222 Önce Dene Sonra Ye Tina L. Seelig . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 7 YTL ❏

016 Bilimsel Gaflar Billy Aronson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 4 YTL ❏

027 Ayak ‹zlerinin Esrar› B. B. Calhoun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 5 YTL ❏

059 Biz Hücreyiz F. Balkwill - M. Rolph . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23. Bas›m 4 YTL ❏

060 Hücre Savafllar› F. Balkwill - M. Rolph . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23. Bas›m 4 YTL ❏

063 Bilim Adamlar› S. Reid - P. Fara . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24. Bas›m 5 YTL ❏

064 Ekoloji Richard Spurgeon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24. Bas›m 4,5 YTL ❏

069 Beyin Rebecca Treays . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22. Bas›m 4,5 YTL ❏

078 Uydular Mike Painter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 4,5 YTL ❏

084 Kutuplarda Yaflam Kamini Khanduri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 4,5 YTL ❏

086 Mucitler S. Reid - P. Fara . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 5 YTL ❏

094 Bilgisayarlar M. Stephens - R. Treays . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 5 YTL ❏

097 Kâflifler F. Everett - S. Reid . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 5 YTL ❏

101 Kaybolan ‹pucu B. B. Calhoun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi117 Küllerin Alt›ndaki S›r B. B. Calhoun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 4,5 YTL ❏

120 Befl Duyu Rebecca Treays . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 4,5 YTL ❏

121 Kufllar F. Brooks - B. Gibbs . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 5 YTL ❏

130 ‹flte Dünya Billy Aronson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7. Bas›m 4,5 YTL ❏

155 Geçmiflin Anahtarlar› B. B. Calhoun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 4,5 YTL ❏

159 Mucizeler Adas›na Yolculuk Klaus Kordon . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10. Bas›m 5,5 YTL ❏

184 Keflifler ve ‹catlar Jean-Louis Besson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 4 YTL ❏

197 Piramitleri Kim Yapt›? J. Chisholm - S. Reid . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6. Bas›m 4 YTL ❏

218 K›r›k Yumurtalar B. B. Calhoun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4,5 YTL ❏

057 Ona K›saca DNA Denir F. Balkwill - M. Rolph . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 4 YTL ❏

058 Sen Ben Gen F. Balkwill - M. Rolph . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 4 YTL ❏

071 Depremler ve Yanarda¤lar Fiona Watt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26. Bas›m 4,5 YTL ❏

074 Ifl›k Evreni David Phillips . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18. Bas›m 4,5 YTL ❏

079 Yaflad›¤›m›z Gezegen Fiona Watt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23. Bas›m 5 YTL ❏

082 Denizler ve Okyanuslar Felicity Brooks . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 4,5 YTL ❏

083 Hava ve ‹klim F. Watt - F. Wilson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20. Bas›m 5 YTL ❏

107 F›rt›nalar ve Kas›rgalar Kathy Gemmel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 4,5 YTL ❏

185 Da¤lar L. Ottenheimer - P. M. Valat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 3 YTL ❏

200 Tarihten Bir Yaprak David Walker . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 4,5 YTL ❏

020 Tuhaf Bu DNA’l›lar Billy Aronson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 7,5 YTL ❏

061 Astronomi Stuart Atkinson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25. Bas›m 5 YTL ❏

065 Atom ve Molekül P. R. Cox - M. Parsonage . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 5 YTL ❏

070 Makineler Clive Gifford . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19. Bas›m 4,5 YTL ❏

087 Her Yönüyle Otomobiller Clive Gifford . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 5 YTL ❏

089 Her Yönüyle Uçaklar Clive Gifford . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21. Bas›m 5 YTL ❏

093 Her Yönüyle Tekneler Christopher Maynard . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 5 YTL ❏

098 Enerji ve Güç R. Spurgeon - M. Flood . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 5 YTL ❏

102 Mikroskop C. Oxlade - C. Stockley . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 5 YTL ❏

103 Elektronik Pam Beasant . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17. Bas›m 4,5 YTL ❏

124 Elektrik ve Manyetizma Adamczyk - Law . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11. Bas›m 4,5 YTL ❏

168 Yunan ve Roma Mitolojisi C. Estin - H. Laporte . . . . . . . . . . . . . . . . 25. Bas›m 7,5 YTL ❏

189 Resim ve Ressamlar A. Sington - T. Ross . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 4 YTL ❏

274 Parçac›klar›n Dünyas› C. Estin - H. Laporte . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3,5 YTL ❏

ÇOCUK VE GENÇL‹K K‹TAPLI⁄I

8 YAfi +

10 YAfi +

SORU K‹TAPLI⁄I

BAfiVURU K‹TAPLI⁄I

YAfiAMÖYKÜSÜ K‹TAPLI⁄I

12 YAfi +

14 YAfi +

132 Büyüklükler Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

133 fiekiller Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

134 Ölçmeye Bafllamak Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 4 YTL ❏

135 Zaman Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16. Bas›m 4 YTL ❏

151 Renkler Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 4 YTL ❏

152 Karfl›tl›klar Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15. Bas›m 4 YTL ❏

153 Farkl› Olan› Bul Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

154 Rakamlar Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

169 Saymaya Bafllamak Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

170 10’a Kadar Saymak Jenny Tyler - Robyn Gee . . . . . . . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

171 Toplamay› Ö¤renmek Karen Bryant-Mole - Jenny Tyler . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

172 Ç›karmay› Ö¤renmek Karen Bryant-Mole - Jenny Tyler . . . . . . . . . . 14. Bas›m 4 YTL ❏

209 Nokta Birlefltirmece - Deniz K›y›s› Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

210 Nokta Birlefltirmece - Dinozorlar Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

211 Nokta Birlefltirmece - Do¤a Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

212 Nokta Birlefltirmece - Makineler Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

213 Nokta Birlefltirmece - Uzay Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

214 1001 Hayvan› Bulun Ruth Brocklehurst . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3,5 YTL ❏

215 Nokta Birlefltirmece - Hayvanlar Karen Bryant-Mole . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 4 YTL ❏

220 Ya¤murlu Bir Gün (Sünger Ciltli) Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 10 YTL ❏

221 Kelebek (Sünger Ciltli) Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 10 YTL ❏

224 Ay’da (Sünger Ciltli) Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 10 YTL ❏

225 Yuvada (Sünger Ciltli) Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 10 YTL ❏

253 At›k m›? Hiç Dert De¤il! David Morichon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3,5 YTL ❏

255 Kültürlü Kurt Becky Bloom . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3,5 YTL ❏

256 Çiftlikte Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Çiftlikte (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi257 Dinozor Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Dinozor (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi261 Deniz K›y›s›nda Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Deniz K›y›s›nda (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi262 Karl› Bir Gün Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Karl› Bir Gün (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Tükendi275 Yeralt›nda Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

204 Yeralt›nda (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 10 YTL ❏

276 1001 Minik Hayvan› Bulun Emma Helbrough . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3,5 YTL ❏

286 Rüzgârlı Bir Gün Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda286 Rüzgârlı Bir Gün (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda289 Gölde Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda286 Gölde (Sünger Ciltli) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda

105 Deneylerle Bilim R. Heddle - M. Unwin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27. Bas›m 6,5 YTL ❏

110 Yeryüzünde Yaflam Mike Unwin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23. Bas›m 8 YTL ❏

198 Deneyler Anas›n›f›, 1, 2, 3 Kaz›m Üçok . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5. Bas›m 7,5 YTL ❏

223 Deneylerle Bilim 2 H. Edom - K. Woodward . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 6,5 YTL ❏

236 Çevremiz ve Biz - Evren Núria Roca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

269 Tombul Çekirdek ve Anadolu Yer Sincab› Mutlu Kart Gür . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

270 Çevremiz ve Biz - Deniz Núria Roca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

271 Çevremiz ve Biz - Hava Núria Roca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

272 Çevremiz ve Biz - Yeryüzü Núria Roca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 5 YTL ❏

279 Say›larla E¤lenelim Ray Gibson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

280 Sayabilirim Ray Gibson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

281 Toplayabilirim Ray Gibson . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 4 YTL ❏

227 ‹lk Okuma - Çöp ve Geri Dönüflüm Stephanie Turnbull . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

228 ‹lk Okuma - Günefl, Ay ve Y›ld›zlar Stephanie Turnbull . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

229 ‹lk Okuma - Yanarda¤lar Stephanie Turnbull . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

230 ‹lk Okuma - Vücudunuz Stephanie Turnbull . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

231 ‹lk Okuma - Uzayda Yaflamak Katie Daynes . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

232 ‹lk Okuma - T›rt›llar ve Kelebekler Stephanie Turnbull . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

233 ‹lk Okuma - Uçaklar Fiona Patchett . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

234 ‹lk Okuma - Denizin Alt›nda Fiona Patchett . . . . . . . . . . . . . . . . . 2. Bas›m 3 YTL ❏

258 ‹lk Okuma - Atlar ve Midilliler Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3 YTL ❏

259 ‹lk Okuma - Kediler Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1. Bas›m 3 YTL ❏

265 ‹lk Okuma - Yumurtalar ve Civcivler Fiona Patchett . . . . . . . . . . Baskıda266 ‹lk Okuma - Ay›lar Emma Helbrough . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda267 ‹lk Okuma - Kurba¤alar Anna Milbourne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda283 ‹lk Okuma - Çiftlik Hayvanları Katie Daynes . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda284 ‹lk Okuma - Köpekler Emma Helbrough . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Baskıda

Yeni Ufuklara 1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12,5 YTL ❏

Yeni Ufuklara 2 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12,5 YTL ❏

Yeni Ufuklara 3 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bask›daBilim ve Teknik 39 Y›ll›k Arfliv DVD’si (1967 - 2005) . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Bilim ve Teknik 40. Y›l CD’si (2006 y›l› tüm say›lar) . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Bilim ve Teknik 41. Y›l CD’si (2007 y›l› tüm say›lar) . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Gözlem Defteri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2,5 YTL ❏

Klonlama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2,5 YTL ❏

20. Yüzy›lda Bilim ve Teknoloji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2,5 YTL ❏

Elementlerin Periyodik Tablosu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2,5 YTL ❏

Günefl Sistemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Yerküre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Jeolojik Zamanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Fosil Yak›tlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

Nükleer Enerji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 YTL ❏

PP OO PP ÜÜ LL EE RR BB ‹‹ LL ‹‹ MM KK ‹‹ TT AA PP LL AA RR II ‹‹ SS TT EE KK FF OO RR MM UU

❏ Y u k a r › d a i fl a r e t l e m i fl o l d u ¤ u m y a y › n l a r › n t u t a r › n › y a t › r d › m . M a k b u z u n k o p y a s › i l i fl i k t e d i r .

“Haberdar olmak isterim” konulu bir mesaj› kkiittaapp@@ttuubbiittaakk..ggoovv..ttrr adresine gönderin, yeni ç›kan kitaplar›m›zdan ilk siz haberdar olun.

AD : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .SOYAD : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .TELEFON : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .FAKS : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .E-POSTA : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .ADRES : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

SEMT / ‹LÇE : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .‹L : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .POSTA KODU : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .YAfi : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ö⁄REN‹M DURUMU : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .C‹NS‹YET : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

30 YTL’YE KADAR OLAN S‹PAR‹fiLER‹N‹ZDE K‹TAPLARIN TOPLAM BEDEL‹NE5 YTL POSTA ÜCRET‹ EKLEYEREK ÖDEME YAPINIZ. 30 YTL ve ÜSTÜ S‹PAR‹fiLERDE POSTA ÜCRET‹ TÜB‹TAK’A A‹TT‹R.BU FORMU ÖDEME DEKONTUYLA B‹RL‹KTE AfiA⁄IDAK‹ ADRES‹M‹ZE YA DA (312) 427 09 84 NO’LU FAKSA ULAfiTIRINIZ.

POSTA ÇEK‹ ‹LE : Bilim ve Teknik Dergisi 101621 no’lu hesab›n›za yat›rd›m.

Z‹RAAT BANKASI : Güvenevler fiubesi / Ankara 8786897-5001 no’lu hesab›n›za yat›rd›m.

...................................... tutar›, kredi kart› hesab›mdan al›n›z.

KRED‹ KARTI NO

SON KULLANMA TAR‹H‹ ....... / ............. TAR‹H :........ / .................... / ............ ‹MZA :...........................................

YAY INLARIMIZ I TÜB ‹ TAK K ‹ TAP SAT Ifi BÜROSU ‹ LE K ‹ TABEVLER ‹NDEN ED‹NEB ‹L ‹RS ‹N ‹Z / POPÜLER B ‹ L ‹M K ‹ TAPLARIN I ARKA KAPAKLARINDA BAS IL I F ‹YAT INDAN SAT IN AL IN IZ

TÜB‹TAK Popüler Bilim Kitaplar› Atatürk Bulvar› No: 221 Kavakl›dere 06100 ANKARA Tel: (312) 427 33 21 - 468 53 00 / 3636 Faks: (312) 427 09 84 e-posta: [email protected] ‹nternet: www.kitap.tubitak.gov.tr

B u f i y a t l a r 1 K a s ı m 2 0 0 8 t a r i h i n e k a d a r g e ç e r l i d i r . B i r a d e t t e n f a z l a i s t e k i ç i n k u t u l a r › n k e n a r › n a a d e t b e l i r t i n i z . S i p a r i fl l e r s t o k l a r › m › z l a s › n › r l › d › r .

6 YAfi +

B‹L ‹M CD’LER‹ D‹Z ‹S ‹

POSTERLER (Arkal ›-Önlü Bask› l › )

7-8 YAfi

ERKEN ÇOCUKLUK K‹TAPLI⁄I (0-8 YAfi)

3-6 YAfi

POPÜLER B‹L ‹M DERG‹LER‹ ÜRÜNLER‹

Ne Bilirler,

Nasıl Bilirler?

Mühendisler:

Havacılık Tarihinden

Analitik Çalışmalar

Walter G. Vincenti

P O P Ü L E R B İ L İ M K İ T A P L A R I

Mühendisler:N

eBilirler,N

asılBilirler?

Walter

G.Vincenti

Bilgi, işe yarar mı? Mühendisler nasıl bilgi edinirler?

Mühendislik bilgileri bilimsel bilgilerden farklı mıdır?

İnsanlığın en eski özlemlerinden biri olan “uçma”ya yönelik

yanıtlar üreten Havacılık Mühendisliği uygulamaları yardımıyla,

mühendislik bilgilerinin yapısını ve gelişimini incelemek

ister misiniz?

20. yüzyılda uçakların kanatları (ya da pervaneleri)

nasıl tasarlanırdı? Tasarım koşulları nasıl belirlenirdi?

Hangi kuramsal ve/veya deneysel araçlar kullanılırdı ve

bunlar nasıl geliştirilmişti? Mühendislik bilgilerinin özgün

niteliklerini araştırmanın yanında -geleceğe ışık tutan- bu tür

konuları da dikkatle sorguluyor Walter G. Vincenti.

Kitabın sonunda ise, mühendislik bilgilerinin gelişmesinde

izlendiğini düşündüğü bir model sunuyor.

T Ü B İ T A K P O P Ü L E R B İ L İ M K İ T A P L A R I