Post on 22-Jan-2023
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
1982 Anayasası’na Göre Milli Güvenlik Kavramı
Bulut Gürpınar∗
Özet
Türkiye’de milli güvenlik kavramı 1950’li yıllarla birlikte yalnızca askeri
çevrelerde, dar alanda kullanılan bir terimken, hukuk düzenine girişi 1961 Anayasası
dönemine rastlar. 1982 Anayasası döneminde ise milli güvenlik kavramının etki ve
kapsamının arttığı görülür. Bu çalışmada amaç hukuk alanında milli güvenlik
kavramının serüvenini sergilemek, özel olarak 1982 Anayasası’nda ve hukuk düzeninde
milli güvenlik kavramının yerini incelemektir. Çalışmada Anayasa’nın yanı sıra milli
güvenliğin yer aldığı yasalara değinilerek genel bir görünüm sergilenmeye çalışılmıştır.
Bunun için ilk olarak milli güvenlik kavramının Türkiye’de kullanılmaya başlanması,
kavramın gelişimi özetlenmiş, ardından hukuksal yönünü incelemek için öncelikle 1961
Anayasası dönemi ve ardından 1982 Anayasası dönemi incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Milli güvenlik, 1982 Anayasası, Temel hak ve özgürlükler.
National Security in the 1982 Constitution
Abstract
During the 1950’s, the concept of national security in Turkey was a term which was
only used in narrow sense, in military circles. However, the concept entered into the
legal order in the era of the 1961 Constitution. Regarding the 1982 Constitution, it is
seen that the impact and scope of the national security concept increased. Taking into
account the mentioned points, the study aims to present the historical adventure of the
national security concept in the area of law and, especially, to elaborate the place of the
national security concept within the context of the 1982 Constitution and the law order
of that era. In this study, it is tried to present a general view with references to the laws
covering the national security issue together with the Constitution. Therefore, first of
all, the first use and evolution of the national security concept in Turkey will be
summarized. Then, the period of the 1961 Constitution era along with the 1982
∗ Arş. Gör. Dr., Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İşletme Fakültesi. bulutgurpinar@gmail.com
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Constitution will be examined to analyze the legal dimension of the national security
concept.
Key Words: National security, 1982 Constitution, Fundamental rights and
freedoms.
Giriş
Milli güvenlik sözcüğünün Türkiye’de kullanılmaya başlanmasının birçok aşama
ile gerçekleştiği söylenebilir. Öncelikle cumhuriyet döneminin ilk yıllarında “müdafaai
milliye”, “umumi huzur ve sükunun muhafazası”, “emniyet ve huzur”, “huzur ve
asayiş”, “emniyet ve masuniyet”, “milli savunma”, “milli müdafaa”, “müşterek
emniyet” gibi sözcükler Hükümet Programları’nda ve Meclis konuşmalarında
kullanılmıştır.1
I. Dünya Savaşı ile birlikte “savunma” anlam genişleterek “milli müdafaa”,
“topyekûn harp/savunma” biçimine dönüşmüştür. Güvenlik sözcüğünün Türkçe
Sözlükler’e girişi 1944 yılındadır, TDK tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük’te
“tehlikede bulunmama hali, emniyet” olarak tanımlanmıştır.2 Benzer tanımlama
TDK’nın 1959 ve 1974 yılı basımlarında da yer alır. Aynı sözlüğün 1983 yılında
yayımlanan 7. baskısında ise, güvenlik “Toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan
yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet”3, biçiminde detaylı
olarak açıklanmış ve bu tanımlama günümüze değin korunmuştur.4
1960 darbesinden başlayarak “milli güvenlik” birçok alanda kendine yer
edinmeye başlamıştır: anayasal bir organ olarak Milli Güvenlik Kurulu∗, Milli Savunma
Akademisi yerine “Milli Güvenlik Akademisi”, “Askerlik Bilgisi” dersi yerine “Milli
1 TC Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, Savunma ve Güvenlik Hizmetleri (1924-1993), Ankara, Eylül 1993, s. 31. 2 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul, Cumhuriyet Basımevi, 1944, s. 239. 3 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, C. 1, Genişletilmiş 7. Baskı, Ankara, 1983, s. 485. Aynı tanım için bkz. Ali Püsküllüoğlu, Çağdaş Türkçe Sözlük, Milliyet Yayınları, 1989, s. 319. Türk Dil Kurumu sözlüğünde emniyetin birinci anlamı “güvenlik”in yanı sıra bir diğer anlamının “polis işleri” olarak açıklanması, pratikte var olan bir ayrımı yansıtması açısından ilginçtir. Emniyet “polis işleri” ise, güvenlik kimin işidir? 1983 tarihli Türkçe sözlükteki güvenlik sözcüğünün tanımındaki örnek cümle belki bir fikir verebilir: “Güvenlik görevi jandarma birliklerince sağlanıyordu Uğur Mumcu’dan aktaran a.g.e., s. 485. 4(Çevrimiçi) http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?f6e10f8892433cffaaf6aa849816b2ef4376734 bed947cde&kelime= g%c3%bcvenlik, (30.08.2010). ∗ Kurul, Anayasa Komisyonu tarafından Yüksek Savunma Kurulu olarak adlandırılmış, Komisyon üyelerinin açıkça muhalefet etmelerine karşın, Milli Birlik Komitesi’nin ısrarlı müdahalesi sonucunda MGK’ya dönüştürülmüştür (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, 1961: 490).
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Güvenlik Bilgileri” gibi. Ancak yine de bu dönemde kavramın tam olarak tekliğinden
bahsedilemez, savunma ve emniyet terimleri hala kullanılmaktadır. 1960’lı yıllarla
birlikte müşterek emniyet teşkilatı NATO, “müşterek savunma” teşkilatına dönüşür.5
Bunun nedeni, belki de, emniyetin gitgide “içeriye”, savunmanın ise “dışarıya” dönük
olarak kullanılmaya başlanmasıdır. Milli güvenlik kavramının 1961 Anayasası
sonrasında Hükümet Programları’na girişi, kurul adı biçiminde gerçekleşir: “Milli
Güvenlik Kurulunu yeni Anayasamıza uygun olarak teşkilatlandıran bir tasarı, Yüksek
Meclis’e sunulmuş bulunmaktadır.”6 Bu gelişimi hukuk dünyasında açıklamak için,
öncelikle 1961 Anayasası dönemi ve ardından 1982 Anayasası dönemi incelenecektir.
1961 Anayasası’na Göre Milli Güvenlik Kavramı
1961 Anayasası’nda milli güvenlik, Temel Haklar ve Ödevler ile Yürütme
kısımlarında geçer. Bu hükümlerde asli kurucu iktidar milli güvenliğin
tanımlanmasından ziyade, yürütmenin üstlendiği bu görevin yerine getirilme
esaslarından söz eder. Anayasa yürütmeyi bir görev olarak tanımlar ve milli güvenliğin
sağlanması görev ve sorumluluğunu Milli Savunma Başlıklı 8. Kısmı’nın içerisinde
Bakanlar Kurulu’na verir: “Madde 110.- …Millî Güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı
Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Bakanlar
kurulu sorumludur.”
1961 Anayasası milli güvenlik konusunda Bakanlar Kurulu’na koordinasyon
sağlamasında yardımcılık etmek ve tavsiyelerde bulunmak üzere ilk defa Milli Güvenlik
Kurulu’nu kurar. Bu yapının adından başka, milli güvenlik kavramı 1961
Anayasası’nda temel haklar ve ödevler kısmında kendine genişçe yer bulur. İlkin,
Anayasa milli güvenlik sebebiyle dahi olsa temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunulamayacağını hükme bağlamıştır∗. Bu düzenleme 1961 Anayasası’nın otorite-
özgürlük ikileminde tercihini özgürlükten yana koyduğunu gösterir. Anayasa temel hak
ve özgürlüklere ilişkin genel hükümler çerçevesinde bu düzenlemeyi getirmekle kalmaz,
Özel Hayatın Gizliliği ve Konut Dokunulmazlığı’nı düzenleyen 15 ve 16. maddelerinde
5 TC Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, a.g.e., s. 47. 6 Ibid. ∗ Madde 11: “Temel hak ve hürriyetler, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir. Kanun kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni sosyal adâlet ve millî güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz.”
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
de bu vurguyu güçlendirir∗. Öte yandan, milli güvenlik Seyahat ve Yerleşme Hürriyetini
sınırlama gerekçesi olarak 18. maddede∗∗ ve Basın hürriyetini düzenleyen 22.
maddede∗∗∗ –belki de topluma dönük yönleri nedeniyle- yer alır, bu konularda
sınırlandırılmanın daha sert biçimde yapılabileceği yorumuna varılabilir. Benzer
biçimde, 1961 Anayasası’nın temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmada özel sebepleri
ön planda tutarak hakkın niteliğine göre bir tercihe gittiği sonucuna varılabilir.
1961 Anayasası’nda “milli güvenlik” ilk haliyle sınırlamanın özel olarak
belirtilen bir istisnasıdır ancak bu istisna “kaideyi bozmaz”, yani sınırlandırma
gerekçesi olarak kullanılamaz. Buradan hareketle 1960’lı yıllarda bile milli güvenlik
kavramı ile ilgili bir sorunun olduğu yorumuna varılabilir. Milli güvenlik kavramının
kanunlarda kullanımı, bu dönemde sınırlıdır. Hatta öyle ki, bu kavram yerine örneğin
Sıkıyönetim Kanunu’nda “genel güvenlik” kullanılır.7 Kanunlarda milli güvenlik
kavramı kullanımı tesbit edilebildiği kadarıyla ilk kez 24.10.1960 tarihli 108 sayılı
Savunma Sekreterlikleri Kurulmasına Dair Kanun’da görülür:
“Madde 1 – Topyekûn Savunma ve Milli Seferberlik hizmetlerini Milli Güvenlik amaçlarına uygun bir şekilde planlamak ve yürütmek üzere genel bütçeye dahil dairelerle, katma bütçeli idareler ve Devlet Ekonomi Kurumları ve bunlara bağlı kurumlarda savunma sekreterlikleri kurulmuştur.”
1961 Anayasası’nın ardından milli güvenlik kavramının açıklaması 17.04.1963
tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşen “Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği
Yönetmeliği” ile gerçekleşir:
“Dışarıdan ve içeriden yapılabilecek her çeşit taarruzlara, bozguncu teşebbüslere, tabii afetlere ve büyük yangınlara azimle karşı koyabilmek, Devlet otoritesini muhafaza ve devam ettirmek ve bir savaştan galip çıkabilmek için, bütün milli kudret, gayret ve faaliyetlerin tam olarak kullanılmasıdır.”
Tayfun Akgüner’e göre bu, kavramın ilgili bulunduğu diğer alanları dışarıda
bırakan, alınacak önlemlere ilişkin bütün ulusal güç ve faaliyetlerin kullanılmasını da
∗ Madde 15: “Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de” sınırlamanın olamayacağını belirtmiştir. Aynı durum konut dokunulmazlığını düzenleyen madde 16’da da görülebilir: “Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usûlüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, konuta girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz.” ∗∗ Madde 18: “Herkes, dilediği yerde yerleşme hürriyetine sahiptir; bu hürriyet, ancak millî güvenliği sağlama, salgın hastalıkları önleme, kamu mallarına koruma, sosyal, iktisadî ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme zorunluluğuyla ve kanunla sınırlanabilir.” ∗∗∗ Madde 22: “Basın ve haber alma hürriyeti, ancak millî güvenliği veya genel ahlâkı korumak, kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüzü, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek ve yargı görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak için kanunla sınırlanabilir.” 7 1402 Sayılı, 13.5.1971 Tarihli Sıkıyönetim Kanunu, R. G.Tarihi 15.5.1971, Sayı 13837, C. 10, s. 2385.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
yalnızca olağanüstü hallere indirgeyen bir tanımdır.8 “Dışarıdan ve içeriden”
tanımlamasına benzer biçimde, bir Danıştay kararında, milli güvenliğin tanımını, “Yurt
ölçüsünde beliren iç ve dış tehlikelere karşı Devlet tüzel kişiliğinin savunma ve
güvenlik altına alınması” olarak belirtilir.9 Bu noktada birkaç soru sorulabilir:
“Dışarıdan ve içerden”∗ tanımlamasında ölçüt ulusal sınırlar mı? Eğer öyleyse “içerden”
saldırıların “dış destekli” olabileceği tezi karşısında bu ne tür bir taarruz/bozguncu
teşebbüs sayılmalı? “Tabii afetlere ve büyük yangınlara karşı koyabilmek” amacı milli
güvenliğin siyasal anlamın ötesinde bir içeriğe sahip olduğunu göstermektedir. Öte
yandan bu tanımın odak noktası, milli güvenlik kavramının yöntemine ilişkin olabilir:
bütün milli kudret, gayret ve faaliyetlerin tam olarak kullanılması. Dolayısıyla bu beş
amaç dahilinde “topyekûn” ve “tam olarak” (derecelendirme) “milli” gücün
kullanılması milli güvenliğin anlamını pekiştirmektedir.
Milli güvenlik kavramının Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarında ilk yer alışı
Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Bazı Fiiller Hakkındaki 5.3.1962 günlü ve 33 sayılı
Kanunun 4. maddesinin Anayasa’ya aykırılığına dair açılan iptal davasında görülür.
Burada AYM, basın hürriyetinin milli güvenliğin korunması gerekçesiyle
8 Tayfun Akgüner, 1961 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kavramı ve Milli Güvenlik Kurumu, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi, Yayın no: 12, 3162, s. 13. 9 Danıştay, 12.D., E. 1969/4097, K. 1970/426, KT. 5.3.1970, DKD. ,Yıl 1, S. 1, 1971, s. 379-426. ∗ “İç ve dış tehdit” kavramlarına ilişkin değerlendirme bu çalışmanın kapsamını aşmakla birlikte, milli güvenlik kavramı ile ilişkilendirmek açısından kısaca iç güvenlik ve dış güvenlik olmak üzere iki kısımda değerlendirildiği belirtilebilir. Dış güvenlikten kasıt devletin ve ülkenin savaşta ve barışta dış tehlikelere karşı korunması (Bkz. Tanör, 1969: 145), “başka devletlerin ve kuruluşların emir, gözetim ve denetimi altında olmama, yabancı Devletlerin saldırı veya saldırı tehlikesinden uzak bulunma ve bunlara karşı korunma demektir.” (Bkz. Akgüner, 1983: 83) (Bilgen, 1976: 96). Devletin esas olarak dış tehlike ve tecavüzlere karşı korunması millî savunma kapsamına girer (Duran, 1970: 169). İç güvenlikten anlaşılan ise, devletin iç isyan, ayaklanma tahrik ve yıkıcı eylemlere karşı korunmasıdır. Özetle, sınırları belirgin olmasa da temel olarak coğrafi bir ayrıma gidildiğinden bahsedilebilir. Benzer biçimde, devletin güvenliği ile milli güvenliğin kullanımının farklılığı açısından Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) örnek gösterilebilir. DGM’ler, 1961 Anayasası’na 1973 değişiklikleri ile girmiş, 2004 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. 1961 Anayasası madde 136’ya göre, “Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devlet Güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur.” Milli güvenlik kavramına özel olarak bu metinde değinilmemiştir. Devlet güvenliği teriminin kullanılmasının tercih edilmesi ilginçtir, buradan milli güvenliğin devlet güvenliğinden daha farklı bir kavram olduğu sonucuna varılabilir. Zira, milli güvenlik 1961 Anayasası’nda kullanılırken bu maddede yer almaması kapsamı sınırlı tutma gerekçesinden olabilir: “doğrudan doğruya” devlet güvenliğini ilgilendiren suçlar Mahkeme’nin kapsamındadır. Danıştay kararındaki tanım ile birlikte düşünüldüğünde, milli güvenliğin “devlet güvenliği”ni de içine alan daha geniş bir kavram olarak değerlendirildiği sonucuna varılabilir.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
sınırlandırılabileceğine ilişkin anayasa hükmünü yorumlar ve sınırlamayı ölçülü bulur∗.
Böylelikle milli güvenliğin tehlikeye girmesi karşısında basın özgürlüklerinin
kısıtlanabileceği de AYM tarafından belirtilir. Bu davada AYM, milli güvenlik
kavramının içeriğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmaz.
Temel hak ve özgürlükler karşısında milli güvenliğin konumuna ilişkin benzer
bir dava Danıştay’da görülür. Bakanlar Kurulu’nun milli güvenliği bozucu nitelikte
görerek aldığı bir grev erteleme talebine, Danıştay’da açılan davada Danıştay şu yoruma
varır:
“Grev hakkının Anayasamızdaki yeri nazara alındığında, millî güvenlik veya memleket sağlığıyla, ertelenen grev arasındaki ilişkinin doğrudan doğruya bir ilişki olması, diğer bir deyişle ertelenen grevin bizatihî millî sağlığa zararlı veya millî güvenliği bozucu nitelikte olması gerekmektedir… idare, millî güvenlikle doğrudan bir ilişki ve grevin bizatihî millî güvenliği bozucu nitelikte olduğunu tesbit ve tevsik etmeksizin, bazı ihtimallerin tahakkuk edebileceği düşüncesiyle erteleme yetkisini kullanmıştır… milli güvenlikle dolaylı bir ilişkinin dahi mevcut bulunmaması muvacehesinde Bakan Kurulunca grev erteleme yetkisinin … uygun bir şekilde kullanıldığını kabul etmek mümkün değildir.”10
Böylelikle, Danıştay milli güvenlik gerekçesiyle anayasal özgürlüklerin
kısıtlanmasında “doğrudan” veya “dolaylı bir ilişki”nin varlığının gerekli olduğunu
savunmuştur.
AYM’nin milli güvenlik kavramının içeriğine ilişkin ilk kararı ise 5682 sayılı
Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek Türkiye
İşçi Partisi adına Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar tarafından açılan iptal davasında
görülür. AYM bu davada yukarıda belirtilen gerekçe ile pasaport veya vesika
verilmemesini temel hak ve özgürlüklere getirilen koruma güvencesine aykırı olmadığı
görüşündedir. Ancak bu davada dikkat çeken nokta, kanun metninde herhangi bir
gönderme yapılmamış olmasına karşın AYM’nin “siyasi emniyet” kavramını milli
güvenlik kavramına içkin görmesidir. AYM kararını şu biçimde ifade eder:
“Memleketten ayrılmalarında siyasi emniyet bakımından mahzur bulunduğu İçişleri
Bakanlığınca tespit edilenlerin yurt dışına seyahatlerine müsaade edilmemesi millî
∗ “İçtimai görevini yerine getirebilmesi için basının hür olması kadar sorumluluk şuuru ile hareket etmesi de şarttır sorumluluk şuurundan yoksun bir basın, her sorumsuz kuvvet gibi er geç soysuzlaşır ve toplumun hayatını sarsar ve millî güvenliği tehlikeye sokan bir kuvvet halini alır. Düşünce ve basın hürriyetleri ne kadar mukaddes olursa olsun böyle bir durum karşısında toplum düzenini ve millî güvenliği korumakla görevli olan kanun koyucu gerekli tedbirleri almak zorunluluğundadır.” Aynı hükme açılan iki iptal davası için bkz. AYM, E. 1963/17 ve AYM, E. 1963/25. 10 Danıştay, D.D.K., E. 1967/722, K. 1969/652, 19.09.1969.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
güvenlikle ilgili bulunmaktadır.”11 Böylelikle, AYM “siyasi emniyet” ile “milli
güvenlik”i birbirine bağlayan bir karara imza atarak, bu kez kavramın içeriğine ve
bileşenlerine ilişkin bir yorum getirir.
Danıştay’ın milli güvenlik kavramının içeriğinin belirlenmesine yönelik kararı
ise 1970 senesine aittir. TÖS ve İLKSEN tarafından düzenlenen boykota ilişkin her tür
haber ve yayınların Türkiye Radyo ve Televizyonları’ndan yayınlanmasının men
edilmesine ilişkin Başbakanlık kararına karşı Danıştay 12. Daire’sinde dava açılır. Bu
kararda Danıştay Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yönetmeliği’nin 3.
maddesindeki milli güvenlik tanımını, yargı organlarının uygulamalarını ve doktrindeki
görüşleri dikkate alarak şöyle der:
“Millî güvenliği genel bir deyimle, “yurt ölçüsünde beliren iç ve dış tehditlere karşı, Devlet tüzel kişiliğinin savunma ve güvenlik altına alınması” şeklinde tanımlamanın mümkün olacağı sonucuna varılmıştır. Şüphesiz iç ve dış tehlikelerden hangilerinin millî güvenliğe ilişkin bulunduğunu, tehlikenin kapsamı ve niteliğine ve memleketin içinde bulunduğu şartlara göre tayin ve takdir etmek gerekecektir… Bir eylemin mevzuata aykırı ve hatta suç vasfında olması, mutlaka Millî güvenliği ihlâle matuf bulunduğunun delili olamaz. Aksi halde Milli güvenlik kavramının kapsamı Anayasa yapıcısının ve Kanun koyucusunun amaç ve iradesine aykırı surette genişlemiş olur. Suç teşkil eden bir eylem, aynı zamanda Devletin bütünlüğüne de yönelmiş bir nitelik taşıyor ise, ancak o takdirde eylemin Millî güvenlikle ilişkisinden söz etmek mümkün bulunabilir.”12
Danıştay’ın bu kararı milli güvenliğin tanımı, kapsamı ve idarenin takdir yetkisi
konusunda çeşitli değerlendirmeler içerir. Her şeyden önce Danıştay milli güvenlik
kavramını “genel bir deyim” çerçevesinde ele alır. Ancak Danıştay’ın “genel bir
deyim”le milli güvenlik tanımlamasına hangi unsurlardan yola çıkarak ulaştığı net
değildir. Ancak karar metninden anlaşıldığı kadarıyla, Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği Yönetmeliği 3. maddesi ve doktrindeki görüşlerden yararlandığı
söylenebilir. Danıştay’ın yaptığı bu tanımda ilk olarak bir ölçek değerlendirmesi vardır,
beliren tehdidin ancak “yurt ölçüsünde” gerçekleşmesi durumunda milli güvenlik
sorunundan bahsedilebilir. İkinci olarak, Danıştay bu kavramın kapsamını tartışır.
Danıştay’a göre, “suç teşkil eden her eylem” milli güvenlikle ilişkili olmayabilir, ayrıca
bu eylemin Devlet tüzel kişiliğine de yönelmesi gerekir. Bu tanımda ilginç olan yurt
ölçüsünde beliren iç ve dış tehdidin yöneldiği nesnenin “devlet tüzel kişiliği” olarak
belirlenmesidir. Danıştay bu tespiti yaparken idarenin takdir alanına ilişkin
değerlendirmeler de yapar. Nitekim bir eylemin Devlet tüzel kişiliğine atfedilebilir bir
11 AYM, E. 1963/190, K. 1963/100, AMKD 1, 29.04 1963, s. 258. 12 Danıştay, D. 12, E. 1969/4097, K. 1970/426, 05.03.1970.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
milli güvenlik sorunu taşıması konusunda Anayasa yapıcının ve kanun koyucunun amaç
ve iradesine aykırı biçimde kavram genişletmesi yapılmaması gerektiğinin altını çizer.
Dolayısıyla idare takdir yetkisini bu amaç doğrultusunda ortaya koyacaktır. Ayrıca
Danıştay, eylemin sadece boyutu ve yöneldiği hedef konusunda değerlendirme
yapmakla kalmaz, zamanlamasıyla da ilgilenir. Nitekim Danıştay’a göre tehlikenin
kapsamı ve niteliği ülkenin içinde bulunduğu şartlara göre farklı yorumlanabilecektir.
1961 Anayasası’nda 1971 ve 1973 yılları arasında yapılan kapsamlı
değişikliklerle milli güvenlik kavramı bütün temel hak ve özgürlükleri içeren bir
sınırlama gerekçesine dönüşür.∗
Bu değişiklik milli güvenliğin “her şeyi” içine alan şemsiye bir kavram
olmaktan çıkarak Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, kamu düzeni gibi kavramlar
ile birlikte okunmasının önünü açar. Belki de, eklediği bu yeni kavramlarla, milli
güvenliğin bunlarla birlikte “başka bir şey” olduğu izlenimi verilirken, geleceğe dönük
bir “bileşenler grubu” yaratılır. Böylelikle “Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü,
kamu düzeni” milli güvenliğin hem dışındadır hem de aynı amaca hizmet eden -uzaktan
da olsa- “hısım”larıdır.
Anayasa’nın diğer maddelerinde her bir temel hak ve özgürlük için öngörülen
özel sınırlama sebepleri de milli güvenlik vurgusu içerir. Özetle, on yıl önce “hak ve
hürriyetlerin özüne dokunamayan” milli güvenlik, temel hak ve hürriyetler karşısında
“korunmaya” alınır, onları sınırlandıran bir çerçeve haline bürünür∗.
Bu değişikliklerden sonra AYM kararlarında milli güvenlik kavramına ilişkin
tartışmalar devam eder. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesinin iptaline
ilişkin 1973 yılına ait bir kararında milli güvenlik kavramının belirsizliğine ilişkin şu
yoruma varır:
∗ İlgili Anayasa değişikliği şöyledir: Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.” ∗ Örneğin, 1961 Anayasası m. 22, m. 29 değişiklikleri.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
“Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “amme emniyeti” (kamu güvenliği) “amme intizamı”(kamu düzeni) ve “mülahaza” gibi deyimler ve sözcükler itiraz yoluna başvuran mahkemenin kararında ileri sürüldüğü gibi kesinlik taşımayan yoruma muhtaç, kişilerin bakış açısına göre değişiklik gösteren sözcüklerden ibaret olmayıp tersine anlamları uygulamalarla belirmiş, hukuk ve Anayasa diline girmiş kavramlardandır, örneğin Anayasa'nın değişik 11., 16., değişik 19., 28., değişik 29., ve değişik 46. maddelerinde, “milli güvenlik” “kamu düzeni”, ve değişik 15. maddesinde “kanunla yetkili kılınan merci” deyimlerinin kullanıldığı görülmüştür. Hukuk diline ve kanunlara girmiş ve üstelik bir kısmı Anayasada yer almış bu terimlerin anlamanın yoruma muhtaç olduğundan ve kişilere göre değişebileceğinden söz edilerek ve bu gibi nedenlere dayanılarak kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülemeyeceği şüphesiz bulunmaktadır.”13
AYM, bu kararında kamu güvenliği, kamu düzeni gibi kavramlara ilişkin
herhangi bir anlam ve içerik kargaşası yaşanmadığını iddia ederek, bu kavramların
hukuk ve anayasa diline girmiş olmasını bu yorumuna dayanak yapar. Ancak AYM’nin
bu bakış açısının temellendirilmesi güçtür. Çünkü AYM burada oldukça pozitivist bir
yorum yapmakta ve kanun ve anayasa metinlerinin sanki yoruma ihtiyaç duymayan
düzenlemeler olduğuna işaret etmektedir. Zaten AYM bu kararındaki yorumundan çok
kısa bir süre sonra döner. 11.7.1973 günlü, 14591 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
2559 Sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nda yapılan değişiklikle, Kanun’un 2.
maddesi ile eklenen fıkraya göre “millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından
gecikmede sakınca bulunan hallerde en büyük mülkiye amirinin buyruğu ile polis şüphe
edilen kişilerin üstünü, özel kâğıtlarını ve eşyasını arayacak” ve öteki bentlerde sayılan
alet veya eşyalara el koyacaktır. Dava gerekçesi şöyledir:
“Millî güvenlik ve kamu düzeni, takdiri izafî olan kavramlardır. İptali istenen kural istisna olarak kalması gerekenleri kaide yapmakta, yargı yetkisini ihlâl etmekte, hukuk devletini polis devletine dönüştürmektedir.”14
AYM bu kararında Anayasa’nın temel hak ve özgürlüğün sınırlandırılmasında
kanun koyucuya tanıdığı ölçünün sınırını belirleyen 11. maddesindeki “ “millî
güvenlik” ve “kamu düzeni” uygulayıcıların kişisel görüş ve anlayışlarına göre
genişleyebilecek, öznel yorumlara elverişli, bu nedenle de keyfiliğe dek varabilir çeşitli
ve aşamalı uygulamalara yol açacak genel kavramlar” olduğunu belirtir ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nda yapılan 2. madde değişikliğinin Anayasa’ya
aykırı oluğuna ve iptaline oyçokluğu ile karar verir.
AYM, benzer biçimde 171 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti
Hakkında Kanun”a, 19.1.1976 gün ve 1932 sayılı yasayla eklenen maddelerden
13 AYM, E. 1973/12, K.1973/24, AMKD 11, 07.06.1973, s. 265. 14 AYM, E. 1973/41, K. 1974/13, AMKD 12, 25.04 1974, s. 152.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
bazılarının Anayasa’nın 11. ve 28. maddelerine aykırılığı istemiyle açılan davada,
yukarıdaki karara gönderme yapar:
“Anayasa Mahkemesinin bir kararında da belirtildiği gibi … "kamu düzeni, milli güvenlik" gibi deyimler, … keyfiliğe dek varabilen çeşitli ve aşamalı uygulamalara yol açabilecek kapalı, genel kavramlardır. Bu nitelikteki kavramların olduğu gibi yasaya geçirilmesinin, Anayasa koyucunun er[e]ğine ve yönergesine uygun düşeceği ve bir yasal düzenleme işini göreceği düşünülemez. Başka bir anlatımla bu, Anayasa koyucunun amacı doğrultusunda kanunla yapılmış bir sınırlama niteliğinde kabul edilemez… Sınırlama nedenlerinin kişisel anlayış ve takdire olanak vermeyecek açıklık ve kesinlikte somut olarak belirtilmesi gerekir.”15
Bu kararında AYM’nin kanun koyucuya Anayasa’daki ifadeleri açıklamak ve
ayrıntılı hale getirmek misyonunu hatırlattığı görülür. Diğer bir deyişle, AYM kamu
düzeni, milli güvenlik gibi kavramların açıklanma alanının kanunlar olduğuna işaret
eder. Dikkat çeken bir diğer nokta, AYM’nin bu kavramların içeriğini yorumlamaktan
kaçınmasıdır.
Özetle, 1961 Anayasası döneminde milli güvenlik kavramının hukuk
dünyasında önce bir kurul adı olarak yer aldığı, ardından bazı kanunlarda, sonrasında ise
Anayasa’da sınırlandırma gerekçesi olarak alanını genişlettiği görülür. Diğer yandan,
Danıştay ve AYM kararlarında milli güvenliğin tartışılmaya açılması kavramın alanının
yanı sıra, kapsamının bir sorun olarak algılanmaya başlandığını göstermektedir.
1982 Anayasası’na Göre Milli Güvenlik Kavramı
1982 Anayasası’na bakıldığında birçok maddede milli güvenlik bir
sınırlandırma nedeni olarak, adeta bir kalıp niteliği taşır. 1982 Anayasası’nda milli
güvenlik kavramına dokuz maddede rastlanır∗. Bunları temelde iki alanda
sınıflandırmak mümkündür: sınırlama nedeni ve kurumsal sorumluluk.
Temel hak ve özgürlükler için hem genel hem özel sınırlama nedeni olarak milli
güvenlik kavramı 1982 Anayasası’nda 1971 değişikliklerine paralel kullanılmıştır. 1982
Anayasası temel hak ve özgürlükler için “katmerli bir sınırlama sistemi” getirmiş16,
temel hak ve özgürlükler milli güvenlik gerekçesiyle hem genel hem de o hakka bağlı
15 AYM, E. 1976/27, K. 1976/51, AMKD 14, 22.11 1976, s. 344-384. ∗ m. 13 Temel Hakların ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması, m. 28 Basın Hürriyeti (2 kez), m. 30 Basın Araçlarının Korunması, m. 33 Dernek Kurma Hürriyeti, m. 34 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı, m. 117 Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı, m. 118 Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili maddede görevlerine ilişkin olarak “Devletin Milli Güvenlik siyasetinin tayini..”, m. 125 Yargı Yolu, Geçici m. 2 Cumhurbaşkanı Konseyi’nin görevlerine ilişkin. 16 Bülent Tanör, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yayınları, İstanbul, 1994, s. 333. Bülent Tanör; Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY İstanbul, 2000, s. 139.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
özel sebeplerle sınırlanmıştır.∗ Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak
ve hürriyetlerin tümü için geçerlidir. Milli güvenlik kavramı özel sınırlama sebebi
olarak, basın hürriyetini sınırlandırmak amacıyla madde 28’de kullanılır.∗∗ Bu hükümde
“iç ve dış güvenlik” vurgusu yapılır ve buna aykırı yayın yapanların sorumluluğuna
değinilir. Maddedeki bu düzenlemede milli güvenliğin kullanımı 1961 Anayasası
dönemindeki 1970 tarihli Danıştay yorumuna benzemektedir.17 Kararda Danıştay, iç ve
dış tehdidin Devlete yönelmesi ve bunun karşılığında devlet tüzel kişiliğinin savunma
ve güvenlik altına alınmasından söz etmiştir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milli
güvenliğin özel sebep olarak yer aldığı diğer maddelerse Basın Araçlarının Korunması,
Dernek Kurma Hürriyeti, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı’dır. Bunlara
ek olarak, Yargı yetkisinin kullanılmasında getirilecek sınırlamalar konusunda 1982
Anayasası milli güvenliği mahkemelerin verebileceği yürütmenin durdurulması
kararlarında bir unsur olarak görmüştür. Buna göre olağanüstü dönemlerde milli
güvenlik gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararlarında sınırlama yapılabileceğini
belirtmiştir.∗∗
Kurumsal sorumluluk açısından 1982 Anayasası da tıpkı 1961 Anayasası gibi,
milli güvenliği sağlamanın Bakanlar Kurulu’nun sorumluluğunda olduğunu belirtir.∗
Milli Güvenlik özel olarak Bakanlar Kurulu’na ait bir konu da olsa, madde 117’de de
görüldüğü gibi, yürütmenin sorumsuz kanadı cumhurbaşkanının da bu alanda hem
temsili hem de icrai yetkileri vardır. Örneğin Cumhurbaşkanı Başkomutan’dır, bu
temsili bir görevdir. Ama bunun yanında Meclis ara vermede ya da tatildeyse, ülkeye
∗ Madde 13: Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğinin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunlarla sınırlanabilir. ∗∗ “Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar… Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla; Devletin ülkesi veya milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir.” 17 Danıştay, 12. Daire, E. 1969/4097, K 1970/426, 05.03.1970. ∗∗ Madde 125: “…. Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.” ∗ Madde 117: “Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur.”
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
ani bir saldırı olursa, Silahlı Kuvvetlerin kullanılmasına karar verebilir, bu da icrai
yönüdür. Ayrıca MGK’ya Başkanlık eder, başkanlığında toplar, gündemini oluşturur.
Milli Güvenlik Kurulu ise milli güvenliğin sağlanmasında Bakanlar Kurulu’na
tavsiyelerde bulunmak ve gerekli koordinasyon konusunda görüş bildirmek üzere
kurulmuş yardımcı bir organdır.∗∗ Milli güvenlik ayrıca 1982 Anayasal düzeni ile
birlikte birçok kanuna sızmaya devam etmiştir. Düzenlemelere bakıldığında bundan
sonra milli güvenlik kavramının toplumsal ve resmi açıdan artık hemen her alanda
belirleyici bir unsur halini aldığı görülür. Örneğin, bu dönemde Bakanlıkların görevleri
hakkında çıkarılan kanunlarda;
Madde 5 – Bakan, Bakanlık kuruluşunun en üst amiridir ve Bakanlık hizmetlerini mevzuata, hükümetin genel siyasetine, milli güvenlik siyasetine, kalkınma planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütmekle ve Bakanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevli ve Başbakana karşı sorumludur.
ifadesinin kullanımı 14.12.1983 tarihli KHK ile Maliye Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bayındırlık Ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede yer alır,18
ardından diğer bakanlıklara dair kanunlara eklenmiştir.19 Ayrıca, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürü,20 Gençlik Ve Spor Genel Müdürü,21 Orman Genel Müdürü,22
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,23 Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı
∗∗ Madde 118 – “Millî Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, ... kurulur. Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır.” 18 KHK, R. G. Tarihi: 14.12.1983, Sayısı: 18251. 19Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Hakkında Kanun, R. G. Tarihi:07.04.1984, Sayısı: 18365. Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 Gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, R. G. Tarihi: 09.10.1984, Sayısı: 18540. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, R. G. Tarihi: 18.01.1985, Sayısı: 18639. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, R. G. Tarihi: 01.03.1985, Sayısı: 18681. İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, R. G. Tarihi: 23.02.1985, Sayısı: 18675. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, R. G. Tarihi: 18.01.1985, Sayısı: 18639. R. G. Tarihi: 17.04.1987, Sayısı: 19434. 20 R.G. Tarihi: 14.01.1986, Sayısı: 18988. 21 R.G. Tarihi: 28.05.1986, Sayısı: 19120. 22 R.G. Tarihi: 08.11.1985, Sayısı: 18922. 23 R.G. Tarihi: 09.10.1984, Sayısı: 18540.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre Müsteşarlıklar24 da benzer hükme yer
vermeye başlar.
1982 Anayasası döneminde kavramın kurumsal dayanakları pekiştirilmiş,
yetkileri artırılan MGK’nın yanında, daimi ve geniş yetkilere sahip bir organ olarak
MGK Genel Sekreterliği kurulmuştur.25 Aynı zamanda çıkarılan “Milli Güvenlik
Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu” ile milli güvenlik, 1961
Anayasası dönemindeki “Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yönetmeliği”nden
sonra bu kez de kanun düzeyinde bir tanıma kavuşmuştur. 9.11.1983 tarih ve 2945
Sayılı Kanun’a göre;
“Milli Güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını, Devletin Milli Güvenlik Siyaseti, milli güvenliğin sağlanması ve Milli Güvenlik Kurulu’nun belirlediği görüşler dahilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti ifade eder.”26
Yönetmelik kanunla karşılaştırıldığında, yönetmeliğin “neye karşı korunacak”
ve “nasıl” sorularına cevap ararken, kanunun “ne korunacak” ve “neye karşı korunacak”
sorularına yanıt verdiği görülür. İki tanımda da ana unsur “dışarıdan ve içeriden
yapılabilecek her çeşit taarruz”/“dış ve iç tehdit”’tir. Böylelikle “tehdit” kavramı
taarruzun yerine geçer. Yönetmeliğe göre amaç “her çeşit taarruzlara, bozguncu
teşebbüslere, tabii afetlere ve büyük yangınlara karşı koyabilmek, Devlet otoritesini
muhafaza ve devam ettirmek ve bir savaştan galip çıkabilmektir. Kanunda, korunacak
olan “siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatler ve ahdi hukuk”tur.
Korunacak olansa iç ve dış tehdittir. Kanundaki tanımda yönteme ilişkin herhangi bir
tespit yoktur ancak kanunun B fıkrasında milli güvenlik siyasetinin tanımı içerisinde
yöntem iç ve dış savunma hareket tarzları biçiminde belirlenmiştir. Buradan da
anlaşılabileceği gibi, bu maddenin yorumu, milli güvenlik kavramının her alanı
kapsayacak biçimde bir denetimin aracı haline geldiğidir.
Bülent Tanör, milli güvnelik kavramının izlediği serüveni ve 1982 Anayasası ile
getirilen değişiklikleri temelleri Brezilya’da atılan; ABD desteğiyle bölge çapında
24 R.G. Tarihi: 20.12.1994, Sayısı: 22147. Burada “mevzuat” yerine, “Hükümetin genel siyaseti” denmektedir. 25 Gencer Özcan, “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti, Evren Balta Paker, İsmet Akça (der.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mayıs 2010, İstanbul, s. 344. 26 R. G. Tarihi: 11.11.1983, Sayısı: 18218.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
hegemonya kurularak ve içte de tek parça bir iktidar yapısı oluşturularak muhalefetin
etkisizleştirildiği “Ulusal Güvenlik Devleti” doktrini ile açıklamaktadır:
“Artık, “milli güvenlik” gerekçesiyle devletin el atamadığı, kamusal, özel, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, v.b. hiçbir alan yoktur. Bu yalnız olağanüstü yönetim usulleri altında değil, normal zamanlarda da geçerli bir kuraldır… Milli güvenlik” artık sadece iç ve dış savunma ve güvenlik konularıyla ilgili askeri bir kavram değildir; “toplumun huzur ve güvenliğinin korunması” (md. 118) ile ilgili her konu bu kavramın da içine girer. Dolayısıyla, sosyal ve politik (ideolojik) düzlemler de bu kavramın denetimi altındadır… Devlet Başkanı, Anayasa Mahkemesi üyeleri önünde yaptığı bir konuşmada da şunları söylemiştir: “Anayasa Mahkemesinin (önüne gelen) sorunları, öncelikle Devletin ülkesi ve milletin bütünlüğü, Cumhuriyetin ve milli egemenliğin üstünlüğü ve milli güvenliğin idamesi açısından ele alması, bilahare iktisadi, siyasi, sosyal yönlerin düşünülmesi (…) sorumluluk ve görevinin gereğidir.” 27 Özetle, 1971 değişiklikleri ile milli güvenliğin temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında kullanımı Tanör’ün de vurguladığı gibi, 1982 Anayasası ile birlikte
genişletilmiş bir ulusal güvenlik devleti doktrinine dönüşmüştür. Türkiye’de 1980
dönemi ile iç ve dış koşullar bu kavram çerçevesinde ele alınabilecek tepkiler yaratmış,
Kıbrıs sorunu, uluslararası yalnızlaşma, terör olayları, doğu sorunu, mezhep çatışmaları,
destabilizasyon, Orta Doğu ve İran’daki çalkantılı durum v.b. etkenler, ülkede disiplinli
ve istikrarlı bir rejimin kurulması projelerini beslemiştir.28 Sonuçta bu bölümde
incelendiği gibi kavram hukuksal her alana sızan bir “truva atı” gibidir, genişleyen
sadece kavramın kendisi olmaktan öte, siyasal ve toplumsal hayatın her alanında milli
güvenlik hegemonik bir belirleyen olmuştur.
Anayasa Değişiklikleri Sonrasında Milli Güvenlik
1982 Anayasası, önceki döneme bir tepki olarak özgürlük–otorite ilişkisinde
otoriteye öncelik verip özgürlükleri arka planda tutan bir bakış açısını yansıtmıştır. Her
ne kadar, 1995 Anayasa değişikliği paketiyle siyasal katılımcılığın önündeki engeller
kısmen kaldırılmışsa da özgürlükçü demokratik yapının sağlanması için gereken
adımlar ancak Anayasa’nın 20. yılında, 2001 Anayasa değişiklikleri ile
gerçekleştirilebilmiştir.
2001 değişikliklerini biçimlendiren Kaboğlu’nun yorumuyla iki beklentidir:
“Toplumun değişik kesimlerinin –kısaca halkın- demokratikleşme ve özgürleşme
beklentisi” ve “Hükümet çevrelerinin AB beklentisi”. Ancak “yöneticiler”, sınır-ötesi
beklentiye daha duyarlı davranmışlar, değişikliklerde AB belgeleri ile İHAS’ı referans
27 Cumhuriyet, 23 .05 1985 ve 30.08 1982, Milliyet, 26.04 1982’den aktaran Bülent Tanör, a.g.e., s. 162. 28 M. Ali Birand, 12 Eylül Saat 04:00, Karacan Yayınları, İstanbul, 1984, s. 186.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
alarak ulusal-üstü etkilerle ulusal beklentileri uzlaştırmaya çabası içerisinde
olmuşlardır.”29
Milli güvenlik açısından değerlendirildiğinde 2001 Anayasa değişikliği
paketinin en önemli yeniliği, temel hak ve özgürlükler için genel sınırlandırma
maddesinin kaldırılarak, genel koruma maddesine dönüştürülmesidir. Bu yönüyle
“katmerli-bindirmeli sınırlama sisteminin terkedilerek, her hak ve özgürlüğün niteliğine
uygun farklılaşmış-kademeli sınırlama sistemine geçilmiştir.”30 Ancak milli güvenlik
gerekçesiyle sınırlandırma özel hayatın gizliliği (m. 20), konut dokunulmazlığı (m. 21)
ve haberleşme hürriyeti (m. 22), düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m. 26), basın
hürriyeti (m. 28), kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından
yararlanma hakkı (m. 31), dernek kurma hürriyeti m.33), toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı (m.34), sendika kurma hakkı (m. 51), kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları (m.135) maddelerinde hala var olmaya devam etmiştir. Böylelikle
sayılan haklar çerçevesinde genel sınırlandırma “özel”e dönüşerek geçerliliğini
korumuştur.
Anayasa değişiklikleri ile MGK’yı düzenleyen 118. madde değiştirilerek,
Kuruldaki sivil üye sayısı Başbakan Yardımcıları ve Adalet Bakanı’nın katılımı ile
artırılmıştır. Maddedeki değişiklik, üç yönlüdür; ilk olarak, bu değişiklikle MGK’nın
istişari niteliğinin pekiştiriliştir. Önceden MGK, “alınması zorunlu görülen” tedbirlere
ait “kararlar” üreten bir yapı görünümündedir ve bu madde Bakanlar Kuruluna da
“öncelikle dikkate alma” görevini yüklemektedir. Ancak yapılan değişiklikle “tavsiye
kararları ve …görüşler” üreten MGK’nın işlevi yalnızca bunları bildirmekle sınırlanmış,
Bakanlar Kurulu’na bu anlamda bir “görev” yüklenmezken, kararlara da “öncelik”
tanınmamıştır. İkinci olarak, Kurul ayda bir yerine iki ayda bir toplanacaktır. Son
olarak, MGK’nın incelediği konuların, bir anlamda “ilgi alanı”nın tanımlanmasında
değişikliğe gidildiği söylenebilir. Önceden MGK’nın “görev alanı” “Devletin varlığı ve
bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin
korunması”na yönelikken, değişiklikle birlikte, “Devletin milli güvenlik siyasetinin
tayini, tespiti ve uygulanması”na dönüşmüştür. Bu değişim, iki biçimde yorumlanabilir:
29 İbrahim Ö. Kaboğlu, “2001 Anayasa Değişiklikleri: Ulusal-Üstü Etkiden Ulusal Tepkiye”, Anayasa Yargısı, C. 19, 2002, s. 108. 30 Fazıl Sağlam, “2001 Yılı Anayasa Değişikliğinin Yaratabileceği Bazı Sorunlar ve Bunların Çözüm Olanakları”, Anayasa Yargısı, C. 19, 2002, s. 290.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Yalnızca bu değişim dikkate alındığında, ilgi alanının “milli güvenlik siyaseti”ne
dönüşmesi öncekine kıyasla daha “muğlak bir alan” yaratması açısından bir genişleme
biçiminde; mili güvenlik siyasetinin içeriği, önceki konulara kıyasla daha kapsamlı
olarak yorumlanabilir. Aynı zamanda siyasetin yalnızca tayin edilmesi değil, tespit ve
uygulanmasında da MGK etkilidir. Diğer yandan, değişiklikler bütün olarak
yorumlandığında (MGK’da sivil üye sayısının artması, MGK Genel Sekreteri’nin sivil
olabilmesi, Kurul’un istişari niteliğinin vurgulanması, daha az sıklıkla toplanması ile
birlikte değerlendirildiğinde), ortaya çıkan sonuç; ilgi alanının “Devletin varlığı ve
bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin
korunması”ndan “milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasına”
indirgendiği yönünde de olabilir. O halde, milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve
uygulanmasının, öncekinden daha “dar” anlamda bir “şey”e işaret ettiği düşünülebilir.
Belki de en önemli değiliklik Genel Sekreter’in görev alanına yönelik yapılan
“tadilat”tır. Genel Sekreterin, “MGK kararlarının uygulamasını takip ve kontrol etmek,
yönlendirmek; millî güvenlik siyasetini tayin, tespit, uygulama ve gerektiğinde düzeltme
ve değiştirmek için planlar hazırlamak ve bu konudaki uygulamaları takip ve
yönlendirmek, denetlemek, bu çerçevede Cumhurbaşkanı ve Başbakan adına yetkili
olmak, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk tüzel kişileri açık ve her
derecede gizli bilgi ve belgeleri talep etmek” gibi icrai yetkileri kaldırılarak sekreterlik
hizmetlerini yürütmekle ve kurulun vereceği görevleri yerine getirmekle sınırlandırılmıştır.
Ancak yenilikler hem MGK’nın simgelediği temel modeli ortadan kaldırmamış hem de
askeri yapının en etkin icrai fonksiyona sahip Genelkurmay Başkanlığı’na dokunmamıştır.
Diğer yandan, MGK Kanunu 2. maddesinde yer alan milli güvenlik tanımı daraltılmamış, ya
da en azından “net”leştirilmemiş, bu tanım üzerinden meşruiyet sağlanması ve icraya dönük
yetki alanı belirlenmesi imkanı sabit bırakılmıştır.
Anayasa’nın 160. maddesinin son fıkrasında yer alan “Silâhlı Kuvvetlerin elinde
bulunan devlet mallarının denetlenmesi, millî savunma hizmetlerinin gerektirdiği
gizlilik esaslarına uygun olarak yapılır. Bu denetimin yapılmasına ilişkin esas ve
usuller, Genelkurmay Başkanlığı’nın ve Sayıştay’ın görüşü alınmak suretiyle Millî
Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulunca kabul edilen "GİZLİ"
gizlilik dereceli bir yönetmelikle düzenlenir” hükmü metinden çıkarılmıştır. Böylece
Sayıştay’ın silahlı kuvvetlerin mallarını denetlemesinin de yolu açılmıştır. Silahlı
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Kuvvetler’in kendine özgü özellikleri olsa da bir kamu kurumu olduğu ve sonuçta bir
kamu hizmeti yerine getirdiği göz önüne alındığında, harcamalarının denetlenmesi,
“şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” ilkelerini mali açıdan Silahlı Kuvvetler için de geçerli
kılarak, asker-sivil ilişkileri alanında hukuki anlamda önemli bir eksiği gidermiştir.
Ancak düzenlemenin uygulama alanındaki sorunlar, bu adımı gölgemiştir. Denetleme
yine gizli olacaktır, milli savunma hizmetinin gereklerine göre düzenlenecek,
düzenleme kanun yerine yönetmelikle yapılacaktır. Yönetmeliğin hazırlanmasında
Sayıştay’ın yanı sıra Genelkurmay Başkanlığı’nın görüşünün de alınacak olması,
denetimin kendiliğinden ve sürekli hale getirilmemesi, yasama organının talebine
bırakılması düzenlemeyi etkisizleştiren unsurlardandır. Bir anlamda, düzenlemeye göre,
denetim “kural” olmaktan çok “istisnai” bir uygulamadır, bu yönüyle de “savunma
harcamalarının Sayıştay denetimine açılması” yönünde yapılan bu değişiklik
işlevsellikten yoksun bırakılmıştır. Sayıştay’ın Genelkurmay üzerinde yapabileceği
öngörülen mali denetimin nasıl gerçekleştirileceğine dair bu güne kadar herhangi bir
somut adım atılamamış olması işlevsellikten yoksun oluşunun bir kanıtı olarak
değerlendirilebilir.
Yazıcı’nın yorumuyla “Böylece, Türk hukuk düzeninin, Avrupa Birliği’nin
temelinde yer alan, demokrasinin evrensel ilkelerine uyumlu kılınması ve Türkiye’nin
küreselleşen dünyanın bir parçacı haline gelmesinin”31 sağlandığı belirtilebilir. Ancak
bu değişikliklerin gerektirdiği iç tutarlılık Anayasa’nın bütününe yansıtılmadığı ve buna
uygun yeni bir sisteme geçilmediği için, yeni sorunlar ve buna bağlı olarak da yeni
tartışmaları gündeme getirmiştir.32 Kaboğlu’nun bu konudaki yorumu şöyledir:
“1961 Anayasası, anayasacılığımızın “en ileri” durağını temsil ederken, 1982 Anayasası, “dibe vurma”yı ifade etmektedir. Bu anlamda, 1971 revizyonu, bir “geriye dönüş” olarak 1961 metninden uzaklaşma anlamına gelmekteydi. 1982 metninde 1987'den başlayarak … Anayasa değişiklikleri “ileriye gidiş”i ifade ettiğinden, 1982’den uzaklaşmayı simgelemektedir. Ne var ki, …ulaşılan aşama, ancak … 1961’in geriye götürülmüş 1971 metnine [yaklaşmıştır]…. [D]eğişikli[kler] 1971 sarkacını ifade etmektedir; yönü, 1961'dir. Ancak, altı aylık uygulama, 1961 yönündeki sarkacı 1982 yönüne döndürme çabasını ortaya koymuştur.”33
Son olarak gerçekleştirilen 2010 Anayasa değişikliği ile geçici 15. madde
kaldırılarak, Milli Güvenlik Konseyi ve rejiminin yürürlüğe koyduğu hukuki
tasarruflara yargı bağışıklığına son verilmiştir. Böylece, askeri iradeye tanınan bir
31 Serap Yazıcı, a.g.e., s. 17. 32 Fazıl Sağlam, a.g.m., s. 288. 33 İbrahim Ö. Kaboğlu, a.g.m, s. 118. Vurgular bana aittir.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
ayrıcalık sona ermiş, bu fıkradaki normlar da tıpkı diğerleri gibi hukuk devleti ve
Anayasa’nın üstünlüğü ilkelerinin gereği olarak yargı denetimine açılmıştır. Ancak bu
denetim yalnızca somut norm denetimi biçiminde gerçekleşebilecektir.
Özetle, gerçekleştirilen değişikliklerin demokratikleşme, çoğulculuk ve
sivilleşme için henüz yeterli olmadığı, bunun da ötesinde hukuksal düzenlemelerin
teorik düzleminin ötesinde, uygulamanın biçimlenmesi, söylemlerin sivilleşmesi için
“pratik” gereksiniminin devam ettiği söylenebilir.
Sonuç Yerine
Çalışmada milli güvenlik kavramının 1961 Anayasası ile hukuk dünyasına girişi
ve 1982 Anayasası ile kapsamını genişletmesi ile serüveni izlenmeye çalışılmıştır. 1961
Anayasası ile hukuksal nitelik kazanan kavram, 1963 yılında “Milli Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği Yönetmeliği” ile ilk kez açıklanmaya çalışılmıştır. Kavramın
içeriğine dönük en önemli değişim, 1971 ve 1973 yılları arasında gerçekleştirilen
kapsamlı değişikliklerledir; milli güvenlik kavramı bütün temel hak ve özgürlükleri
içeren bir sınırlama gerekçesi olmuş, 1961 Anayasası’nın ilk halindeki genel koruma
maddesi, genel sınırlama maddesine dönüşmüştür. İkinci önemli değişim, 1982
Anayasası döneminde gerçekleşmiş, milli güvenlik kavramı giderek yerleşiklik
kazanarak Anayasa’nın yanı sıra birçok kanuna girmiş, etki alanını siyasi iktidar
üzerinde sağlamlaştırmıştır. Düzenlemelere bakıldığında bundan sonra milli güvenlik
kavramının toplumsal ve resmi açıdan artık hemen her alanda belirleyici bir unsur halini
aldığı, hukuksal açıdan her alana “truva atı” gibi sızarak söylem halini aldığı
görülmüştür.
2000’li yıllarla iki farklı gelişmenin gerçekleştiği gözlemlenebilir. Biri milli
güvenlik kavramının kullanılmasının görece azalması, diğeri ise tartışmanın artık
MGK’nın yapısına ilişkin olmasıdır. Bu dönemde Kopenhag Kriterleri çerçevesinde
MGK’nın antidemokratik olduğu; dolayısıyla, yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi
öngörülerek 2001 ve 2003 Anayasa değişiklikleri yapılmış, son olarak 2010 Anayasa
değişikliği ile Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin hukuki bağışıklıklarına son verilmiştir.
Demokrasi, çoğunluğun karşısında azınlığın korunması, siyasal partilerin eşit
biçimde iktidar yarışına hazırlanabilmesi, temel hak ve özgürlüklerin geçerli olması
kadar, diğer değişkenler yanında asker-sivil ilişkilerinin demokratik modele uygun
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
olmasını da ifade eder. Bu yönüyle, demokrasinin pekiştiği bir anayasal düzende, bütün
siyasi kararlar genel oya dayanan, bu nedenle kararlarından dolayı halka hesap verir ve
sorumlu kılınabilen seçilmiş kurumlar ve organlar tarafından alınmalıdır. 1982
Anayasası ile askeri otoriteye sivil yönetim sürecinde kullanabileceği yetki ve
ayrıcalıkların bir kısmının, 2001, 2003 ve 2010 yılında yapılan değişikliklerle
daraltıldığı belirtilebilir. Bu değişiklikler asker-sivil ilişkilerinde demokratikleşme
yönünde aşamalı bir gidişi yansıtmıştır, ancak nihai olarak hukuki açıdan “moral
değer”den öteye gidilememiştir. Milli güvenlik kavramının muğlak tanımı ancak buna
koşut geniş kapsamı günümüzde de hukuk alanında geçerliliğini korumaktadır. Sonuçta
bir anlamda, politik alan sorunu tartışıp köklü çözüm arayışı yerine, gerekçeyi AB
kriterlerinde, çözümü ise sayısal ve terimsel değişimlerde bulmuştur.
Kaynakça
Yargı Kararları
AYM, E. 1963/17, K. 1963/84.
AYM, E. 1963/190, K. 1963/100.
AYM, E. 1963/25, K. 1963/87.
AYM, E. 1970/52, K. 1971/46.
AYM, E. 1973/12, K.1973/24.
AYM, E. 1973/41, K. 1974/13.
AYM, E. 1976/27, K. 1976/51.
AYM, E. 1996/21, K. 1996/15.
Danıştay, E. 1969/4097, K 1970/426, 05.03.1970.
Danıştay, E. 1967/722, K. 1969/652, 19.09.1969.
Resmi Gazeteler
R. G. Tarihi: 14.7.1934, Sayısı: 2751.
R. G. Tarihi: 7.6.1963, Sayısı: 11422.
R. G. Tarihi: 15.5.1971, Sayısı: 13837.
R. G. Tarihi: 04.10.1983, Sayısı: 18181.
R. G. Tarihi: 27.10.1983, Sayısı: 18204.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
R. G. Tarihi: 08.11.1983, Sayısı: 18215.
R. G. Tarihi: 11.11.1983, Sayısı: 18218.
R. G. Tarihi: 14.12.1983, Sayısı: 18251.
R. G. Tarihi: 07.04.1984, Sayısı: 18365.
R. G. Tarihi: 18.06.1984, Sayısı: 18435.
R. G. Tarihi: 09.10.1984, Sayısı: 18540.
R. G. Tarihi: 18.01.1985, Sayısı: 18639.
R. G. Tarihi: 23.02.1985, Sayısı: 18675.
R. G. Tarihi: 01.03.1985, Sayısı: 18681.
R. G. Tarihi: 08.11.1985, Sayısı: 18922.
R. G. Tarihi: 14.01.1986, Sayısı: 18988.
R. G. Tarihi: 28.05.1986, Sayısı: 19120.
R. G. Tarihi: 17.04.1987, Sayısı: 19434.
R. G. Tarihi: 06.06.1988, Sayısı: 19834.
R. G. Tarihi: 13.11.1989, Sayısı: 20341.
R. G. Tarihi: 16.12.1990, Sayısı: 20727.
R. G. Tarihi: 09.08.1991, Sayısı: 20955.
R. G. Tarihi: 13.07.1993, Sayısı: 21636.
R. G. Tarihi: 19.08.1993, Sayısı: 21673.
R. G. Tarihi: 20.12.1994, Sayısı: 22147.
R. G. Tarihi: 09.03.1995, Sayısı: 22222.
R. G. Tarihi: 30.05.1997, Sayısı: 23004.
Kitap ve Makaleler
Akgüner, Tayfun (1983), 1961 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kavramı ve Milli
Güvenlik Kurumu, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi, Yayın no: 12, 3162,
İstanbul.
Bilgen, Pertev (1976), 1961 Anayasasına Göre Sıkıyönetim, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Birand, M. Ali (1984), 12 Eylül Saat 04:00, Karacan Yayınları, İstanbul.
Can, Osman (2007), “1982 Anayasasının Temel Hak Anlayışı ve Evrimi”, 1982
Anayasasının 25. Yılı: Bir Geçici Bilanço ve Perspektifler, İ.Ü. SBF, 15 Kasım 2007
toplantısında sunulan bildiri,
www.istanbul.edu.tr/siyasal/duyurular/BGBvP/OsmanCan.pdf, (09.10.2010).
Değerli, Turgut (1996), Milli Güvenlik Siyaseti ve Stratejisi, Harp Akademileri Basım
Evi, İstanbul.
Duran, Lütfi (1970), “Sosyal Hareketler ve Millî Güvenlik”, İktisat ve Maliye, C. XVII,
Sayı 4.
Kaboğlu, İbrahim Ö. (2002), “2001 Anayasa Değişiklikleri: Ulusal-Üstü Etkiden Ulusal
Tepkiye”, Anayasa Yargısı, C. 19.
Özcan, Gencer (2010), “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, Türkiye’de
Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti, Evren Balta Paker, İsmet Akça (der.), İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Parla, Taha (1992), Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları: Kemalist Tek-Parti
İdeolojisi ve CHP’nin Altı Ok’u, C. 3, İletişim Yayınları, İstanbul.
Püsküllüoğlu, Ali (1989), Çağdaş Türkçe Sözlük, Milliyet Yayınları, İstanbul.
Sağlam, Fazıl (2002), “2001 Yılı Anayasa Değişikliğinin Yaratabileceği Bazı Sorunlar
ve Bunların Çözüm Olanakları”, Anayasa Yargısı, C. 19.
Tanör, Bülent – Yüzbaşıoğlu, Necmi (2000), 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa
Hukuku, YKY İstanbul.
Tanör, Bülent (1969), Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Anayasası, Öncü Kitabevi,
İstanbul.
Tanör, Bülent (1991), İki Anayasa, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul.
Tanör, Bülent (1994), Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yayınları, İstanbul.
Üskül, Zafer (1997), Siyaset ve Asker, İmge Kitabevi, İstanbul, 2. Baskı.
Yazıcı, Serap (2009), Demokratikleşme Sürecinde Türkiye, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi¸ Aralık 2012, 2. Sayı, s. 124-148.
Diğer
• TC Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü (1993), Savunma ve
Güvenlik Hizmetleri (1924-1993), Ankara.
• TDK (2010), http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?f6e10f8892433
cffaaf6aa849816b2ef4376734bed947cde& kelime = g%c3%bcvenlik, (30.08.2010).
• TDK (1944), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Cumhuriyet Basımevi,
İstanbul.
• TDK (1983), Türkçe Sözlük , Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, C. 1, Genişletilmiş 7. Baskı, Ankara.