1
SELÇUKLULARDA ASTRONOMİ BİLİMİ1
PROF. DR. YAVUZ UNAT2
TÜRKİYE
Özet
Selçuklular tarihte önemli başarılara imza atmış Türk Devletlerinden birisidir.
Selçuklular bilim hayatında da önemli başarılara imza atmışlardır. Medreseler onların
zamanında gelişmiş ve astronomi bilimi de medrese programlarında yer almıştır.
Selçuklulardan önemli astronomlar da yetişmiştir. Örneğin Eminüddin Abdurrahman İbn
Ömer (ölümü 1265), bu dönemin önemli usturlap yapımcısıydı. Yine İranlı olan Kutbettin
Şirâzi o dönemde Sivas’ta bulunmuş önemli astronomlardır.
Selçuklular Dönemi’nde Ömer Hayyam ve kurduğu İsfahan Gözlemevi (1074-75)
büyük önem taşır. Ömer Hayyam bu gözlemevinde önemli çalışmalar yaptı ve günümüz
takviminden de daha dakik olan bir takvim (Celâlî Takvim) hazırladı.
Bu çalışmada Selçuklularda astronomi biliminin yeri tartışılacak ve önemli
astronomların yaptıkları çalışmalar ele alınacaktır.
Tarih boyunca Türkler bilime destek vermişler ve bilimsel gelişmelere imza atmışlardır.
Bunlar içerisinde örneğin Hunlar, bilim ve teknik adına bazı gelişmeler kaydettiler. İpek ve
pamuk dokuma, boyaların kullanımı, ağaç oymacılığı, ayna yapımı, bazı madeni alaşımlar
bunlar arasında yer almaktadır.
Türklerin kurdukları önemli devletlerden birisi de 552-745 tarihlerinde hüküm süren
Göktürk Devleti’dir. Bilinen ilk Türk yazılı anıtı olan Orhun Anıtları bu dönemden kalmadır.
Göktürkler, Ay’ın ve Güneş’in hareketlerini gözleyerek 12 Hayvanlı Türk Takvimi adı verilen
bir takvim geliştirdiler. Bu takvimde her aya ve her yıla bir hayvanın adı verilmişti. Bu 1 II. Uluslar arası Selçuklu Sempozyumu, Konya, 19-23 Ekim 2011.
2 Kastamonu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü.
2
hayvanlar, sıçan, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve
domuzdur. Göktürkler insan sağlığına son derece önem verdiler ve çeşitli bitkileri ilaç olarak
kullandılar.
Orta Asya’daki diğer bir Türk devleti ise Uygurlardır. Uygurlar alfabe geliştirdiler ve
Çinlilerden aldıkları tahta kalıplı baskı sanatını kullanarak kitap bastılar. Taş binalar,
suyolları, su kemerleri ve büyük mabetler yaptılar. Ziraatla uğraştılar, altın ve bazı kıymetli
taşlardan süs eşyaları yaptılar. Uygur metinlerinde sağlıkla ve hastalıklarla ilgili bilgilere de
rastlanır. Kızamık ve çiçek gibi çeşitli bulaşıcı hastalıklar, kırık çıkıklar ve bazı iç hastalıklar
ve tedavileri konusunda açıklamalar vermişlerdir.
Türkler yaklaşık olarak 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i benimsediler. İslam
Dünyası’nda gerek açmış oldukları bilim ve öğretim kurumları ve gerekse yetiştirmiş
oldukları bilim adamları aracılığıyla bilimin gelişimine çok önemli hizmetlerde bulundular.
840-1212 tarihlerinde hüküm süren Karahanlılar ilk Müslüman Türk devletidir. Uygurların
yıkılmasıyla 840 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kuzeyde Balkaş Gölü’nden, güneyde
Tarım Havzası ve Maveraünnehir arasında uzanan topraklara egemen oldular. 940’lara doğru
İslamiyet’i benimsediler. İslâm uygarlığının oluşturmuş olduğu birikimi öğrendikten sonra,
bilimin çeşitli alanlarında yapıtlar vermeye başladılar. Kaşgarlı Mahmud’un Divânu Lügât el-
Türk’ü, Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig’i, Edib Ahmed Yüknekî’nin Atebet el-Hakâyık’ı ve
İmam Ebülfutuh Abdülgafir’in Tarihi Kâşgâr’ı bu dönemde Türkçe olarak yazıldı.
O dönemin diğer bir Türk devleti de Gaznelilerdir. 963-1183 yılları arasında Horasan,
Afganistan ve Kuzey Hindistan'da hüküm süren Gazneliler, Sâmânîlerin Horasan Orduları
Kumandanı Alp Tegin ve onun en çok güvendiği kişilerden biri olan Sebük Tegin tarafından
kuruldu ve Sebük Tegin’in oğlu Mahmud’un hükümdarlığı döneminde en parlak günlerini
yaşadı. Gazneli Mahmud, çeşitli uluslara mensup Müslüman sanatçı ve bilginleri başkent
Gazne’de bir araya getirdi. Büyük Acem şairi Firdevsî'nin Şâhnâme’si ve Ortaçağ’ın en
büyük bilginlerinden olan Beyrûnî’nin matematik ve astronomi bilimlerine ilişkin yapıtları,
Türk yönetiminin burada sağlamış olduğu olanaklar sonucunda ortaya çıktı. Buraya gelen
bilim adamları arasında, Beyrûnî'nin dışında pek çok bilim adamı da bulunmaktadır.
Gazneliler’den sonra tarih sahnesine Selçuklu Türkleri çıktı. Büyük Selçuklu Devleti
1037-1157, Anadolu Selçuklu Devleti ise 1077-1307 tarihleri arasında hüküm sürdüler ve en
güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, İran, Irak ve Suriye’ye egemen oldular. Ayrıca
Kirman Selçukluları (1092-1187), Suriye Selçukluları (1092-1117) ve Irak Selçukluları
(1118-1194) da kuruldu.
3
Selçuklu Türkleri egemen oldukları topraklarda yalnızca imar etkinliklerinde
bulunmakla kalmadılar, eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma konularında da ciddi çalışmalar
yaptılar. İslâm bilim ve kültürünün Anadolu’da yayılmasını sağlayan Türkler, bu topraklar
üzerinde kozmoloji, matematik, astronomi ve tıp konularında çalışmalar sergilediler.
Genel Hatlarıyla Selçuklu Bilimi
Daha önce Karahanlılar zamanında ortaya çıkan ve o çağın eğitim kurumları olan
medreseler onların döneminde gelişti ve yüksek bir akademi biçimine büründü. Bu önemli işi
başaran Selçuklu sultanı Alp Arslan’ın baş veziri Nizamü’l-Mülk’tür. Onun adına atfen ilk
Nizâmiye medresesi 1063 yılında Nîşâbûr’da kuruldu. Bundan sonra, medreseler hızla çoğaldı
ve kısa bir süre içinde Bağdat başta olmak üzere, Basra, Herat, Merv, Belh ve Musul gibi
İslâm kentlerinde yaygınlaştı. Bunların arasında Anadolu’da Anadolu Selçukluları döneminde
yapılan medreseler de büyük önem taşır. Bu medreseler arasında, Altun Aba Medresesi
(İplikçi Medresesi), Lala Ruzbe Medresesi, Gühertaş Medresesi (Molla-i Atik), Tacü’l-Vezir
Medresesi, Şeref Mesud Medresesi, Büyük Karatay Medresesi, Küçük Karatay Medresesi,
Seyfiye Medresesi, Nizamiye Medresesi, Atabekiyye Medresesi, İnce Minareli Medrese,
Pamukçular Medresesi ve Sırçalı Medresesi’ni (Muslihiyye Medresesi) sayabiliriz.
Medreselerin Selçuklular zamanında gelişmesi ve yaygınlaşmasının temel
nedenlerinden biri Selçuklu devlet adamlarının bilimi desteklemesi ve teşvik etmesidir. Bunu
Nizâmiye medreselerinde özellikle görmek mümkündür.
Medreselerde dini bilimlerin yanı sıra matematiksel bilimler, tıp ve felsefe eğitimi de
verilmekteydi. Bu dersler arasında astronomi de yer almaktadır. Ancak 1091-1095 yıllarında
Bağdat Nizamiye medreselerinin başında bulunan ve şüpheci tavrı nedeniyle pozitif bilimleri
ve felsefeyi eleştiren Gazali’nin etkisiyle matematiksel bilimler programdan kaldırıldı.3
Türkler sadece medrese kurmadılar. Bilimin gelişmesini sağlayan başka bilimsel
kurumlar da inşa ettiler. Astronomi biliminin gelişmesini sağlayan gözlemevleri ve tıp
biliminin gelişmesini sağlayan hastaneler de bunlar arasındadır. Halk sağlığı için halen ayakta
3 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Güven, “Türkiye Selçukluları’nda Medreseler”, İsmail Güven,
“Türkiye Selçukluları’nda Medreseler”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 31, 1, 1998, s.
125-146; İsmail Güven, “Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Dergisi, 25, 2, 1992, s. 833-848.
4
olan birçok hastane kurdular. Bunlar arasında Anadolu’da, Diyarbakır, Mardin, Sivas, Konya,
Tokat ve Kayseri’deki hastaneler sayılabilir. Örneğin Kayseri’deki Gevher Nesibe Hatun
Medresesinin aynı zamanda tıp medresesi olarak hizmet verdiğini biliyoruz. Bu merkezlerde
dönemin ünlü hekimleri yetişti.
Selçuklularda Astronomi
Dördüncü ve onuncu yüzyıllar arasında Ortaçağ Hıristiyan Dünyası karanlık bir
dönemden geçerken, Ortadoğu’da yeni bir din doğdu; İslâm Dini. Bu dinin mensupları,
Hıristiyanların talip olmadıkları bilim ve felsefe mirasını sahiplendiler ve sekiz ve dokuzuncu
yüzyıllarda Müslümanlar Yunan biliminin büyük bir bölümünü Arapçaya aktarıp bilime
katkıda bulundular. İlk dönemlerde İslâm gökbilimcileri Hint gökbiliminden etkilenmelerine
karşın, daha sonra, Antik Yunan gökbilimi ile tanıştılar ve Antik Yunan gökbiliminden
etkilendiler.
İslâm Dünyası’nda gökbilimciler hem gözlem aletleriyle gökyüzünü gözlemlediler
(gözlemsel gökbilim) hem de gözlem verilerini hareketli geometrik düzeneklerle
anlamlandırmaya çalıştılar (kuramsal gökbilim). İslâm gökbilimcileri gözlemsel gökbilim
alanında daha derin izler bıraktılar. İlk gözlemevleri onlar tarafından kuruldu; gözlemlerin
dakikliğini arttırmak için yeni gözlem araçları ve gözlem teknikleri geliştirdiler; açıların
ölçümünde kirişler yerine trigonometrik fonksiyonları kullandılar. Kuramsal gökbilim
sahasında ise Müslüman gökbilimciler, Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) ve Batlamyus (M.S.
150 yılları) yolundan giderek, Yer’in hareket etmeksizin evrenin merkezinde durduğuna ve
Güneş de dâhil olmak üzere diğer bütün gök cisimlerinin onun çevresinde dairesel yörüngeler
üzerinde sabit hızlarla dolandığını kabul ettiler.
Türkler yaklaşık olarak onuncu yüzyıldan itibaren İslâmiyet’i benimsemeye başladılar
ve hâkim oldukları dönemlerde ve memleketlerde, gerek açmış oldukları bilim ve öğretim
kurumları ve gerekse yetiştirmiş oldukları bilim adamları aracılığıyla bilimin gelişimine çok
önemli hizmetlerde bulundular.
Medreseler ve Astronomi Eğitimi
Yüksek eğitim ve öğretim kurumları olan medreseler, ilk defa Selçuklu sultanı Alp
Arslan'ın başveziri Nizamü'l-Mülk tarafından kuruldu. Kazvinî'nin bildirdiğine göre, bir gün
5
Sultan Alp Arslan, başveziri Nizamü'l-Mülk ile Nîşâbûr'da dolaşırken, bir caminin kapısında
üstleri başları perişan vaziyette bir takım gençler görür ve orada ne aradıklarını sorar.
Nizâmü'l-Mülk de "Bunlar insanların en şereflileri olup, Dünya zevkleri olmayan ilim
talipleridir." deyince, Alp Arslan bunlar için bir yurt inşa edilmesini ve giderlerini
karşılayacak kadar para verilmesini emreder. Böylece ilk Nizâmiye medresesi 1063 yılında
Nîşâbûr'da kurulmuş olur. Bundan sonra, medreseler süratle yayılır ve sultanlar, vezirler,
beyler ve hatunlar medrese inşa ettirmek için adeta birbirleriyle yarışır; kısa bir süre içinde
Bağdat başta olmak üzere, Basra, Herat, Merv, Belh, Amûl ve Musul gibi İslâm kentleri
medreselerle donatılır. Bu medreselerde dini eğitimin yanı sıra bilim eğitimi de verilmekteydi.
Mantık, kelâm, belâgat, tıp, lügat, astronomi, nahiv, geometri, matematik, felsefe gibi akli
ilimlerin okutulduğunu biliyoruz. Ancak tıp eğitimi zaten hastanelerde ve astronomi eğitimi
de gözlemevlerinde yapılmaktaydı. Ne var ki bazı önemli medreselerde astronomi eğitimine
ağırlıklı olarak yer verildiğine ilişkin bilgiler vardır. Medreselerde okutulan derslere ilişkin
bilgi için Bağdat Nizamiye Medreselerinin derslerini aşağıda vermek yararlı olacaktır.
Bağdat Nizamiye Medreselerinin Dersleri
Din ve Hukuk Dersleri Dil ve Edebiyat Dersleri Felsefe Dersleri Pozitif Bilimler Dersleri
Kuran Okuma
Tefsir
Hadis
Fıkıh
Kelam
Arap Edebiyatı
Fars Edebiyatı
Nahiv
Hitabet
Sarf
Cerh ve Tadil
Tarih
Edep
Felsefe
Mantık
Tıp
Cerrahi
Hesap
Hendese
Müsellesat
Nücûm
Heyet
Tabiiyat
Astronomi Eğitimi Verilen Önemli Medresler
Hunat Hatun Medresesi (Kayseri, 1237)
Hunat Hatun Medresesi, Kayseri İç Kalesi’nin doğusunda, eski şehri çeviren surların
dışındadır. Cami, hamam ve türbe ile birlikte Selçuklu Hükümdarı I. Alaeddin Keykubat'ın
karısı ve Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Hunat Hatun tarafından 1237
yılında inşa ettirilmiştir. Sağ ve sola dizilmiş olan hücreler ile derslik hizmeti gören geniş
eyvanı ile geleneksel medrese tiplerine uygun inşa edilmiştir. Kenarları yüksek revaklarla
çevrili medrese avlusunun iki yanında sağ ve solunda sekizerden on altı hücre bulunmaktadır.
Giriş eyvanının karşısına büyük bir eyvan yerleştirilmiştir. Baş eyvan denilen bu bölümün
sağında iç içe bölmeli bir kısım ile Hunat Hatun Türbesi girişi ve salonda kare planlı dershane
bölümü bulunmaktadır.
6
Karatay Medresesi (Konya, 1251)
Sultan II. İzzeddin Keykavus Devrinde, Emir Celaleddin Karatay tarafından, 1251
yılında yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Hadis ve tefsir ilimleri okutulmak üzere
"Kapalı Medrese" tipinde Sille taşından inşa edilmiştir. Tek katlıdır. Giriş doğudan gök ve
beyaz mermerden yapılmış kapı ile sağlanmaktadır. Kapı Selçuklu Devri taş işçiliğinin
şaheser bir örneğidir. Kapıdan, bir avluya, buradan da bir kapı ile medreseye girilir. Medrese
salonunun üzeri, merkezinde fener bulunan ve mozaik çinilerle kaplı kubbe ile örtülüdür.
Gök Medrese (Sivas, 1271)
Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli eserlerinden biri olan Gök Medrese 1271 yılında
Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından Mimar Konyalı Kaluyan'a yaptırılmıştır. Çifte minareli taç
kapısı ve kapının üzerindeki süslemeler, yapının en görkemli bölümüdür. Süslemelerde 12 tür
hayvan başı, yıldız ve hayat ağacı motifleri kullanılmıştır. Girişin solundaki kubbeli oda ise
Darü’l-Hadis bölümüdür. Yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır.
Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. Burada astronomi dersleri veren en önemli
bilgin Kutbeddin Şirazî’dir. Sivas’ta 1236–1311 yıllarında kadılık görevinde bulunmuş ve
burada ders vermiştir.
Caca Bey Medresesi (Kırşehir, 1272)
Caca Bey Medresesi 1272 yılında Gıyasüddin Keyhüsrev b. Kılış Arslan zamanında
Kırşehir valisi Nureddin Cibril b. Caca tarafından yaptırılmıştır. Mimari tarzı dikkate değer
olan bu medresenin bir astronomi medresesi hatta bir gözlemevi olduğu söylenmektedir.
Sayılı ve Ruben konuyla ilgi bir araştırma yapmışlar ve bu araştırmayı yayımlamışlardır.
Ancak kesin bir sonuca varamamışlardır.4 O dönemde medreselerde astronomi derslerinin
okutulduğu aşikârdır. Ancak bu yapı bir gözlemevi olabilir mi? Her şeyden önce medresenin
ortasında bir rasat kuyusu olduğu söylenmektedir. Sayılı ve Ruben’e bulgularına göre bu
kuyu, üst çapı 180 cm, alt çapı 260 cm olan 6 - 7,5 metre derinliğindeki bir kuyudur (Resim 4
ve 5). Söylendiğine göre bu kuyunun dibinde su vardır ve gökyüzünden gelen gökcisimlerinin
ışınları buraya yansıyarak gözlem yapılmaktadır. Sayılı ve Ruben suyun olabileceğine dair
işaretler de bulmuşlardır. Ancak kuyunun derinliği dikkate alındığında 180 derecelik bir ufuk
çemberinin kuyunun içindeki suya yansımayacağı açıktır. Dolayısıyla kuyu bu tür bir gözlem
4 Aydın Sayılı ve Walter Ruben, “Türk Tarih Kurumu Adına Kırşehir’de Cacabey Medresesinde Yapılan
Araştırmanın İlk Kısa Raporu”, Belleten, Cilt XI, Sayı 43, s. 673-691.
7
için hiç pratik değildir. Buna karşın bazı İslam rasathanelerindeki araçlar incelendiğinde
rasatların bu şekilde değil de içine gözlemcilerin girerek gözlem yaptığını söyleyebiliriz
(Resim 6). Ne var ki, burada yapılan gözlemlere ve gözlem araçlarına ilişkin hiçbir kayıt
yoktur. İslam dünyasındaki bütün rasathanelere baktığımızda rasathanelerin tümüne ilişkin
kayıt, rasat aletlerine ilişkin ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Ayrıca burada yapılmış rasatlara
ilişkin bir zîc kaydı da yoktur.
Vacidiye Medresesi (Kütahya, 1314/15)
"Demirkapı" veya "Molla Abdülvacit" medresesi olarak da tanınmaktadır. Kesme
taştan, kapalı avlulu, tek katlı, iki eyvanlı bir medresedir. Gözlemevi olarak kullanılmış
olduğu hakkında bilgiler mevcuttur. Kitabesinden anlaşıldığına göre 1314-1315 tarihinde
Germiyan beylerinden II. Yakup Bey'in büyükbabası, beyliğin ileri gelen emirlerinden
Mübarezeddin Umur bin Savcı tarafından, Alaşehir cizyesinden yaptırılmıştır. Sonradan
Molla Abdülvacid' in burada uzun süre ders vermesi ve ölümünde buraya gömülmesiyle halk
arasında Vacidiye adı ile anılmaya başlanmıştır. Bu medresede de bir kuyu vardır. Bu
kuyunun da rasat kuyusu olduğu söylenmektedir. Burada astronomiyle ilgili olarak bazı pratik
uygulamaların yapıldığına ilişkin bilgiler varsa da gözlemevi olduğunu söylemek doğru
olmaz.5 Buraya adını sonradan veren Molla Abdülvacid (ö. 1434) aynı zamanda bir
astronomdur. Astronomi alanında iki eseri tespit edilmiştir. Bunlardan birisi Usturlab diğeri
de Çağmini’nin el-Mulahhas fî el-Hey’e adlı astronomi eserine yazdığı bir yorumdur.6
Selçuklu medreselerinde ve özellikle de yukarıda adı geçen medreselerde ağırlıklı
olarak astronomi eğitiminin verildiği hatta pratik astronomi uygulamaların yapıldığı açıktır.
Ancak bu medreselerin birer gözlemevi olduğunu söylemek zordur. Zira bir yapıya gözlemevi
diyebilmek için bazı özelliklerin olması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, o binanın
tamamen astronomi eğitimi, gözlemi ve pratik astronomi uygulamaları için kurulmuş olması,
ikincisi de burada yapılan gözlemlerin, eğitim amacıyla değil, bilimsel amaçlarla kaydedilmiş
olmasıdır. Yani hem pratik hem de teorik alanda çalışmaların yapılacağı bir binanın
kurgulanması gerekmektedir.
5 Aydın Sayılı, The Observatory in Islam, Ankara 1988, s. 254-255.
6 Aydın Sayılı, “Vâcidiyye Medresesi, Kütahya’da Bir Ortaçağ Türk Rasathânesi”, Belleten, Cilt XII, Sayı 47, s.
653-677.
8
11. yüzyılın sonları ile 12. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’daki bilim hayatı hakkında
hemen hemen hiç bilgimiz yoktur. Bu devirde Anadolu iç karışıklıklar içindeydi; Bizans ve
Haçlı baskısı altındaydı. Buna karşın bu sırada Anadolu’da kadılık, müftülük yapacak bilim
adamlarının var olduğunu söyleyebiliriz. Erken dönemde Anadolu’ya gelen bilim
adamlarından biri Alâeddin el-Kâsânî’dir (ölümü 1191). Bedâyi el-sanâyi adlı kitabın
yazarıdır. Sultan Mesud tarafından Nureddin Mahmud İbn Zengi’ye elçi gönderilmiş, görevini
tamamladıktan sonra Haleb’te yerleşmiştir. Başka bir önemli fakih Konya kadılığı yapmış
olan Ali İbn Muhammed İbn Hibetullah el-Buhârî’dir (ölümü 1169).
12. yüzyılda Anadolu’da bulunan Türk devletlerinin basındaki hükümdarların çoğu
bilimle ilgileniyorlar, bilimi ve bilim adamlarını koruyorlardı. 12. yüzyılın sonları ile 13.
yüzyılda Anadolu’da bilim ve edebiyatın gelişmesine yardım kurumlar gelişmiş ve
çoğalmıştır. Ancak 12. yüzyılda ve hatta 13. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da tarih ve
biyografiye dair eserlerin yazılmaması, Anadolu’da bu sıradaki bilimsel ve kültürel hayatı
öğrenmemizi engellemektedir. Bu konuda bildiklerimiz komşu ülkelerin tarihçilerinin
verdikleri kısa bilgilere, 13. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da yazılan bir kaç tarih kitabına
dayanır. Hubeyş el-Tiflisî’nin (ölümü 1232) II. Kılıç Arslan adına yazdığı Kâmil el-Tabîr ve
Türkçe tercümelerinden, Kânun el-Edeb’ten, Kutbeddin Melikşah adına yazdığı Kifâyet el-
Tıbb adlı eserinden, Usul el-Melâhim ve Beyan el-Nücum adlı astroloji kitaplarından
bahsedilir.
Anadolu Selçukluları Devleti’nin kuruluşunu takip eden ilk 150 yıl ve Danişmend
Oğulları döneminde Anadolu’da telif edilen eserlerin hemen tamamı tıp, astronomi,
matematik, felsefe gibi bilimlere aittir. Yine o dönemlerde Anadolu’ya gelip Kayseri’ye
yerleşen Ömer İbn Muhammed İbn Ali el-Savî Akaid-i Ehl-i Sünnet adlı eserinin önsözünde
şöyle demektedir: “Diyar-ı Rum’a geldim. Herkesin ilm-i nucûm (Astronomi) ile uğraşmakta
olduğunu dinî ilimlerden bi-haber olduklarını gördüm.”7 Burada yazdığına göre Anadolu
halkının astronomi-astrolojiye düşkündür.
7Mikâil Bayram, “Türkiye Selçukluları Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğuşuna Etkisi”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, 2001, s. 3.
9
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu I. Rükneddin Süleymanşah’ın (1077-1086)
babası Kutalmış`ın astronomi ile meşgul olduğu bilinmektedir. Tarihçi İbn el-Esir, onun, Türk
olmasına rağmen nücum (astroloji) ve öteki ilimleri iyi bildiğini özellikle vurgular. Yine
Ermeni vakayinamecisi Sempad, Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın nücum ilmine meraklı bir
hükümdar olduğunu kaydeder. Sultan, Celâleddin Harezmşah’a gönderdiği elçi vasıtasıyla
Ahlat’ta Harezmşah’ın yanında bulunan Müneccime Bibi’nin şöhretini öğrenmiş, onu Şam’da
buldurup Konya’ya getirtmiş. Kutbeddin Şirazî de astroloji ile ilgilenmiş konuyla ilgili
İhtiyarât-i Muzafferî adlı astronomi-astroloji sahasında önemli bir eseri kaleme alıp
Kastamonu’daki Çobanoğlu Beyliği hükümdarı Muzafferüddîn Yavlak Arslan’a ithaf etmiştir.
Kaynaklar, Selçuklu saraylarında, pek çok müneccimin istihdam edildiğini kaydeder. Konyalı
Zeyn el-Müneccim İbn Süleyman, 773 tarihinde Sivas’ta kadim Türk astrolojisini konu
edinen Ahkâm-ı Sâl-i Türkan isimli bir eser telif etmiştir.
Anadolu Selçukluları’nın üzerinde durdukları diğer bir alan teorik astronomidir. Bu
eserlerden bazıları astronomi biliminin tarihi içerisinde teknik düzeyde ilerleme kaydeden
bilgileri içerir. Büyük oranda fizik ve matematik yaklaşımları geliştirmiş olan İbn Heysemci
anlayışta seyreden Merâğa matematik-astronomi okulunun çizgisini izleyen bu çalışmalar
içerisinde Kutbeddin Şirazî’nin özel bir yeri vardır. Kudbeddin Şirazi, aslen İranlıdır. 1236
yılında İran’ın Şiraz kentinde dünyaya gelmiştir. Babası Ziyâeddîn gözetiminde tıp ve sufilik
eğitimi almış, babasının ölümünden sonra babasının yerine Şiraz’da hekimlik görevine
yapmıştır. Daha sonra Meraga’ya gidip Nasreddin Tûsî’den astronomi üzerine dersler
almıştır. Sivas’ta 1236–1311 yıllarında kadılık görevinde bulunmuştur. Aynı zamanda Gök
Medrese’de ders vermiştir.
Astronomi, geometri, optik, fizik, coğrafya, felsefe ve tıp alanlarında dikkati çeken bir
araştırmacıydı. Gök Medrese’de hocalığı sırasında iki tane çok değerli matematik ve
astronomi kitabını kaleme almıştır. Bunlardan birincisi Nihâyet el-İdrâk fî Dirâyet el-Eflâk
(Feleklerin Kavranışında Algının Son Noktası), ikincisi de el-Tuhfe el-Şâhiyye fi İlm el-
Hey’e’dir (Astronomide Hükümdarlığın Hediyesi).
Nihâyet el-İdrâk fî Dirâyet el-Eflâk adlı eseri, astronomi, jeodezi, meteoroloji, mekanik
ve optik konularını kapsar. Kitapta Yer’in hareketi meselesi de tartışılmakta, ancak Yer’in
hareketsiz olduğu görüşü ispatlanmaktadır. Ayrıca yeni bir Ay kuramı vermeye çalışır. El-
Tuhfe el-Şâhiyye adlı eserinde ise Ay ve diğer gezegenler için önerdiği modelleri verir.
Şirazi, Aristotelesçidir ve bu yüzden muntazam hareket ilkesini ihlal etmeyen bir
gezegenler modeli oluşturmaya çalışmıştır. Bu modelinde Tûsî Çifti’ni kullanmış ve Ay’ın
10
hareketlerini açıklamak üzere Tûsî’ninkine benzer bir model önermiştir. Nihâyet el-İdrâk’ında
Ay modellerini tartışır ve el-Tuhfe el-Şâhiyye (Hükümdarlığın Hediyesi) adlı eserinde ise Ay
ve diğer gezegenler için önerdiği modelleri verir (Resim 11 ve 12).
Şirazi’nin diğer astronomi eserleri ise şunlardır:
İhtiyarât el-Muzafferi: Astronomi üzerine dört bölümlük bir eserdir. Muzaffer el-Dîn
Bulak Arslan’a adanmıştır.
Fi Harekât el-Derece ve el-Nisbe beyn el-Müstevi ve el-Münhani: Nihâyet el-İdrâk’ın
bir özeti gibidir.
Kitâb feʿaltave ve lâ Telum fi el-Hayʾa
Şerh Tezkire Nasiriye
Hall Müşkilât el-Mecistî
Anadolu Selçuklu Devleti’nde Kâmil el-Tabir adlı eseriyle astronomi dalında eser veren
bilim adamlarının en eskisi Sultan II. Kılıç Arslan devrinde Azerbaycan’dan getirtilen, aklî ve
naklî ilimlerin çeşitli sahalarında eser kaleme alan Tiflisli Hubeyş İbn İbrahim`dir (ölümü
1232).
Eserleri günümüze gelen diğer iki astronomdan birisi Keşf el-Akabe adındaki astronomi
eserinin müellifi İbn el-Kemal diye tanınan Kayseri nazırı İlyas b. Ahmed, diğeri de Zubdet
el-Heye adlı çalışmanın sahibi Muvaffak Kayserî’dir.
Bu dönemde telif edilmiş diğer önemli astronomi eserlerinden birisi de Ebû Ali İbn Ebi
el-Hasan el-Sûfî’nin Kara Arslan’a sunduğu Urcûze fî Suver-Kevâkib el-Sâbite’dir.
Astronomi sahasında eser veren diğer önemli bir isim, aynı zamanda mantık, felsefe,
matematik gibi alanlarda pek çok eser kaleme alan Esirüddin Ebherî’dir (ölümü 1265).
Ebherî, Batlamyus’un kitabını ele aldı ve fizikçi yaklaşıma uygun olarak Mulahhas fi Sınâ’at
el-Mecistî adlı bir özetini çıkardı. Torunu Sivaslı Eminüddin Abdurrahman İbn Ömer (ölümü
1332) de matematik ve astronomi sahalarında çalışmıştır. 1332 yılında vefat eden Eminüddin
Abdurrahman İbn Ömer, “usturlap”, “rub el-müceyyeb” gibi astronomi aletleri yapmıştır.
Bir başka önemli astrono Zeyn el-Müneccim İbn Süleyman el-Konevî’dir. Konevî’nin
1370–1371 tarihinde Sivas’ta kaleme almış olduğu Ahkâm-ı Sâl-i Türkan adlı eserini Osman
Turan, “Nuruosmaniye Kronolojisi” olarak yayınlamıştır. Türk astrolojisi üzerine olan bu
eser, On iki hayvanlı Türk takvimine ait bir ahkâmı da içerir.
11
Selçuklular Tarafından Kurulan Gözlemevi: İsfahan (ya da Melikşah Gözlemevi)
İsfahan Gözlemevi astronomi tarihi açısından oldukça önemlidir ve Ömer Hayyâm
tarafından kurulmuştur.
Gıyâs el-Dîn Ebu el-Feth Ömer ibn İbrahim el-Hayyâm, 1044 yılı civarında Horasan
eyaletinin merkezi olan Nîşâbûr'da doğdu. Nîşâbûr'da eğitim gördü ve hayatının büyük bir
kısmını burada ve Semerkand'ta geçirdi. Nizâm el-Mülk’ün çağdaşıydı. Sultan'ın sarayında
görev yapmaktan hoşlanmadı ve bilimsel araştırmalara adanmış sakin bir hayat sürmeyi
yeğledi. Semerkand, Buhara, Belh ve İsfahan gibi zamanın önde gelen bilim merkezlerine gitti.
1123-1124'te Nîşâbûr'da öldü.
Bir bilgin olmasının yanı sıra, Hayyâm, 1839'dan, yani Edward Fitzgerald'ın Rubâiyyât'in
(Dörtlükler) İngilizce çevirisinin yayımlamasından itibaren Batı Dünyası'nda daha çok şair
olarak tanındı.
Bilimin değişik alanlarında çalışmasına karşın Ömer Hayyâm’ın katkıda bulunduğu
alanlardan en önemlisi cebirdir. Ömer Hayyâm, üçüncü dereceden denklemleri de kapsayan
birçok cebirsel denklemi sınıflandırdı ve bunlardan birçoğu için çözümler teklif etti. Bunlar
arasında kübik denklemlere ilişkin geometrik çözümler ve diğer birçok denkleme ilişkin kısmi
geometrik çözümler de yer alıyordu. Eseri, Makâlât fî el-Cebr ve el-Mukâbele (Cebir
Üzerine), cebir konusunda yazılmış bir başyapıttır ve cebrin gelişiminde büyük bir öneme
sahiptir.
Ömer Hayyâm, çok sayıda kitap ve risale kaleme aldı. Bazı eserleri şunlardır:
Rubâ’îyyât (Rubâiler): Hayyâm’ın rubâilerini içerir. Pek çok dile çevrilmiştir.8
Risâle fî Taksîm Rub‘ el-Dâ‘ire (Rub‘ el-Dâ‘ire Bölümlenmesi Üzerine Risâle):
Üçüncü derece denklerine ilişkin çözüm yöntemleri ve x3 + 200x = 20x
2 + 2000 denkleminin
çözümüne ilişkindir.
8 Eserin edisyon kritiği 1867’de yapılmıştır (J. B. Nicolas (ed.), Les Quatrains de Khèyam). İngilizceye ise
Edward Fitzgerald tarafından tercüme edilmiştir (Rubáiyat of Omar KHayyâm, London 1859, 1868, 1872, 1879,
1900). Bunun dışında Fransızcaya (E. H. Whinfield (ed), The Quantranis of Omar Kheyyam, 1883), Rusçaya (R.
M. Aliyeva ve N. O. Osmanova, Ruba’iyat, 1959) ve Tacik diline de (Z. Mullokanda, Umar Khayyom, Rubojjot,
1936) çevrilmiştir. Hayyâm’ın rubâilerinin Türkçe tercümelerinden başlıcaları ise şunlardır: Rubâiyât-i Ömer
Hayyâm (Hüseyin Daniş ve Rıza Tevfik, İstanbul 1922), Rubâiyât-ı Hayyâm ve Türkçeye Tercümeleri (Abdullah
Cevdet, İstanbul 1926), Rubâiyât-ı Hayyâm ve Manzûm Tercümeleri (Hüseyin Rifat, İstanbul 1926), Manzûm Rubâî
Tercümeleri (Abdullah Cevdet, İstanbul 1943), Ömer Hayyam ve Rubaileri, (Rıza Tevfik Bölükbaşı, İstanbul
1945), Hayyâm, Rubâiler ve Silsilat al-Tartîb ve İbn Sînâ’nın Tamcîd’i ve Tercümesi (A. Gölpınarlı, İstanbul
1953).
12
Risâle fî’l-Berâhîn alâ Mesâili’l-Cebr ve’l-Mukâbele’de (Cebir Sorunlarına İlişkin
Kanıtlar): Denklemlerin kök sayılarına, üçüncü dereceden denklemlerinin de, terim sayılarına
göre sınıflandırılmasına ve her grubun çözüm yöntemlerine ilişkindir. Beş bölümdür. Birinci
Bölüm, cebirin esas nosyonlarının tanımı ve denklem tipleri tablosu; İkinci Bölüm, birinci ve
ikinci derece denklemlerinin çözümleri; Üçüncü Bölüm, üçünü derece denklemler; Dördüncü
Bölüm, paydalarında bilinmeyenlerin kuvvetleri bulunan kesirli terimli denklemler; Beşinci
Bölüm, cebire ilişkin ekler üzerinedir.
Risale fi Şerhi Mâ Eşkale min Müsaderât Kitab Oklîdes (Euclides’in Kitabının
Problemli Postülaları Üzerine Şerh): Eukleides’in Elementler’i üzerine bir yorumdur.
İrrasyonel sayıların da rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğinin kanıtlarını ve Euclides’in
Beşinci Postüla’sının kanıtlarını içerir. Üç kitaptan oluşur. Birinci Kitap, paralel çizgiler
üzerinedir ve Euclides’in Beşinci Postüla’sı ele alınır. İkinci Kitap, oranlar teorisine ilişkindir
ve Elementler’in Beşinci Kitap’ının eleştirisidir. Üçüncü Kitap ise bileşik oranlar üzerinedir.
Müşkilât el-Hisâb (Aritmetik Problemleri): Karekök ve küp kök alma yöntemleri üzerinedir.
Nevrûznâme (Yeni Yıl Üzerine): Takvimler üzerinedir. İsfahan’da yaptığı gözlemler
üzerine önerdiği Celâli Takvim’e ilişkin bilgileri de içerir.
Zîc-i Melikşâhî (Melikşâh Zîci): Yaklaşık 1090 yıllarında hazırlanmıştır. Melikşah
Gözlemevi’nde yapılan gözlem sonuçlarını içerir.
Mîzân el-Hikem - Fî İhtiyâl Ma‘rifet Mikdâray ez-Zeheb ve’l-Fidda fî Cism Mürekkeb
minhumâ (Bilgelik Terazisi): Metallerdeki altın ve gümüş miktarının cebirsel yöntemlerle
belirlenmesi üzerinedir. Hazînî tarafından tamamlanmıştır. Hazînî’nin Mîzân el-Hikem
(1121/22) adlı eserinin Dördüncü Kitap’ının Beşinci Bölüm’ü içerisindedir.
Fî’l-Kustâs el-Müstakîm (Doğru Denge): Hazînî’nin Mîzân el-Hikem adlı eserinin
Yedinci Kitap’ının Sekizinci Bölüm’ünde Ömer Hayyâm’ın icat ettiği bir terazi olarak geçer.
Muhtasar fi’t-Tabî'îyât: Fizik risalesidir.
Silsile-i Tertîb - Risale fi Külliyât el-Vucûd (Varoluş Düzeninin Araştırmaları): Dört
bölümdür. Birinci Bölüm Fârâbîci ve İbn Sînâcı kozmolojinin temel öğeleri olan akıllar,
nefisler ve unsurlar ile bunlar tarafından yaratılan ve yönlendirilen madenler, bitkiler,
hayvanlar ve insanlara ilişkindir. İkinci Bölüm’de akıllarla nefisler arasındaki ilişkiler ele
alınmıştır. Üçüncü Bölüm tümeller (külliyât) ve kategoriler (makûlât) ve Dördüncü Bölüm ise
hakikat konularını içerir.
13
El-Kavl ‘alâ’l-Ecnâs elletî bi’l-Erba‘ (Dördüncü Tür Üzerine): Müzik üzerinedir.
Diatonik, kromatik ve harmonik olmayan tonlar ele alınır. Müzikte bu üç tür oran dışında 4:3
olarak verdiği dördüncü tür oranı verir.
El-Kevn ve’t-Teklîf (Varlık ve Varlığa Geliş Üzerine): 1080’de yazılmıştır. Yaratıcının
aklı ve insanın aklı üzerinedir.
Cevâb ‘an Selâs Mesâ’il: Zarûrât et-Tezâd fî’l-‘Âlem ve’l-Cebr ve’l-Bekâ (Üç Soruya
Cevap: Evrende Zıtlıkların Zorunluluğu, Determinizm ve Devamlılık)
Ez-Ziya’ el-‘Aklî fî Mevzû el-‘İlm el-Küllî (Bilimlerin Konuları Üzerine Düşünceler)
Risâle fi’l-Vucûd (Varlık Üzerine)
Şerh el-Müşkil min Kitâb el-Mûsîkâ (Müzik Kitâbı’nın Problemleri Üzerine)
Levâzım el-Emkine (Mekânların Gerekliliği)
Selçuklu Sultanı Celâleddin Melikşâh (1072-1092) ve Nizâmü’l-Mülk, Ömer Hayyâm'ı
1074/75 yılı civarında İsfahan’da kurulan yeni gözlemevine çağırdı ve doğru bir Güneş
takvimi hazırlamakla görevlendirdi. Yıllık gelirlerin düzenli bir biçimde toplanması ve yılın
muhtelif dönemlerinde yapılması gereken diğer idarî işlerin gerçekleştirilmesi bakımından
bunun yapılması gerekiyordu. Ömer Hayyâm’dan başka burada çalışanlar arasında Ebû el-
Muzaffer İsfîzârî, Meymun İbn Necîb el-Vâsıtî, Abdurrahman Hârisi ve Muhammed Hâzinî
de bulunmaktaydı. Şirazi’ye göre ise İsfahan Gözlemevi olarak anılan bu gözlemevinde şu
astronomlar çalışmıştır; Ömer Hayyâm, Ebû el-Muzaffer İsfîzârî, Meymun İbn Necîb el-
Vâsıtî, Muḥammad İbn Aḥmed el‐Memûrî ve Ebû el-Abbâs el‐Levkerî.
Yine burada çalışanlardan biri de el-Bedî el-Usturlâbî’dir (ö. 1139). Burada yaptığı
gözlemlerle el-Zîc el-Mahmûdî’yi yazmıştır. Astronomi alet yapımcısıdır. El-Hocendî’nin “el-
Alet el-Şamile” adlı astronomik aletini düzeltmiştir.9
Gözlemevinin kuruluşunun amacı kullanılan takvimlerin düzeltilmesi ve Melikşâh adına
yeni bir takvimin hazırlanmasıdır. Ömer Hayyâm diğer bilim adamları ile birlikte yapmış
9 Ramazan Şeşen, “Selçuklular Devrindeki İlme Genel Bir Bakış”, III. Uluslar arası Mevlana Bildirileri, 5-6
Mayıs 2003, Konya, s. 236.
14
olduğu araştırmalar sonucunda, daha önce kullanılmış olan takvimleri düzeltmek yerine,
mevsimlere tam olarak uyum gösterecek yeni bir takvim düzenlemenin daha doğru olacağına
karar verdiler ve bu amaçla gözlemler yapmaya başladılar. 1079 yılında gözlemler
tamamlandı, hem Zîc-i Melikşâhî (Melikşâh Zîci, 1090) adlı bir zîc ve hem de Celâleddin
Melikşah adına Celâleddin Takvimi (Celâli Takvim) hazırlandı.
Celâlî Takvim’in başlangıcı 15 Mart 1079 (9 Ramazan 471 Cuma) olarak belirlendi. Bir
yıl, 30’ar günlük 12 aydan oluşuyordu. Takvimde İranlıların eski aylarının isimleri kullanıldı.
Ancak ayların isimlerini Kadîm yerine Celâlî olarak koydular. Örneğin, Ferverdin-i mâh-ı
Kadîm yerine Ferverdin-i mâh-ı Celâlî olarak adlandırdılar. Böylece ayların isimleri şöyle
oldu: Fervardîn mâh-ı Celâlî, Ürdibehşt mâh-ı Celâlî, Hurdâd mâh-ı Celâlî, Tîr mâh-ı Celâlî,
Murdâd mâh-ı Celâlî, Şehrivar mâh-ı Celâlî, Mihr mâh-ı Celâlî, Âbân mâh-ı Celâlî, Azar
mâh-ı Celâlî, Day mâh-ı Celâlî, Behman mâh-ı Celâlî, İsfendârmüz mâh-ı Celâlî.
Takvimin yıl uzunluğu 365,2424 gündür. Gerçek yıl uzunluğu ise 365,2422 gündür.
Fark 0,0002 gündür. O halde Celâlî Takvim 1 yılda 0,0002 gün, 10.000 yılda 2 gün, 5000
yılda ise 1 gün geri kalır. Yani Celâli Takvim, 5000 yılda 1 günlük bir hata payı içermektedir.
Oysa günümüzde kullandığımız Gregorian Takvim ise 3330 yılda l günlük bir hata
vermektedir.
Bu takvimin iki farklı yorumu daha vardır. Şirâzî’ye (ölümü 1311) göre bu takvimde 70
yılda 17 artık gün vardır ve hata yaklaşık 1540 yılda 1 gündür. Uluğ Bey’e göre ise 62 yılda
15 artık gün vardır ve hata payı yaklaşık 3770 yılda 1 gündür.
Kaynakça
A. Necati Akgür, "Celâlî Takvimi", İA, Cilt 7, İstanbul 1993, 257–258.
A. Yuschkevitch ve B. Rosenfeld, “Al-Khayyâmî (or Khayyâm)”, DSB, VIII, New York
1981, 323-334.
Abdullah Kaya, “Selçuklular Dönemi Sivas’ta İlmi Hayat ve İlim Adamları”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 2008, s. 212-242.
Aydın Sayılı, The Observatory in Islam, Ankara 1988.
Aydın Sayılı ve Walter Ruben, “Türk Tarih Kurumu Adına Kırşehir’de Cacabey
Medresesinde Yapılan Araştırmanın İlk Kısa Raporu”, Belleten, Cilt XI, Sayı 43, s. 673-691.
15
Aydın Sayılı, “Vâcidiyye Medresesi, Kütahya’da Bir Ortaçağ Türk Rasathânesi””,
Belleten, Cilt XII, Sayı 47, s. 653-677.
Ahmet Çaycı, “Anadolu Selçukluları Döneminde Medrese Uleması”, Selçuk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 8, 2002, s. 87-98.
B. A. John Andrew Boyle, “Omar Khayyam: Astronomer, Mathematician and Poet”,
Bulletin of the John Rylands Library Manchester, Cilt 52/1, Manchester 1969, 30-45.
B. A. Rosenfeld ve E. İhsanoğlu, Mathematician, Astronomers & Other Scholars of
Islamic Civilisation and Their Works (7th
– 19th
), İstanbul 2003.
Boris Rosenfeld, ‘Umar al-Khayyâm”, Encyclopaedia of the History of Science,
Technology, and in Non-Western Cultures, 479.
Esin Kâhya ve Hüseyin Gazi Topdemir, “İlk Müslüman Devletlerde Bilim”, Türkler,
Cilt 5, Ankara 2002, s. 583-613.
Esin Kâhya, “13. Yüzyıldan 19. Yüzyıl Sonuna Kadar Anadolu’da Bilim”, Kültür,
Temmuz-Ağustos 1993, s. 32-35.
Esin Kâhya, “Anadolu Selçukluları’nda Bilim”, Erdem, Cilt 5, Sayı 13, 1990, s. 53-79.
Esin Kâhya, “Anadolu Selçuklularının Bilimsel Faaliyetinin Genel Bir
Değerlendirmesi”, III. Uluslar arası Mevlana Bildirileri, 5-6 Mayıs 2003, Konya, s. 245-252.
Esin Kâhya, “Eski Türkler’de Bilim”, Türkler, Cilt 3, Ankara 2002, s. 400-417.
Esin Kâhya, “Türkiye Selçukluları’nda Bilimsel Çalışmalar”, Türkler, Cilt 3, Ankara
2002, s. 539-559.
Esin Kâhya, “Türkler’de Bilim”, Türk Düşünce Tarihi, Ankara 2000, s. 25-70.
Fuat Sezgin (collected and reprinted), “’Umar al-Khayyâm, Text and Studies”, Islamic
Mathemaics and Astronomy, Cilt 46, Frankfurt 1998.
Hakim Muhammed Said (Editör), İslâm Bilim ve Felsefesine Giriş, Çeviren: Remzi
Demir, Ankara 1999.
Hamid Dilgan, Büyük Matematikçi Ömer Hayyâm, İstanbul 1959.
Hamid Dilgan, Şair Matematikçi Ömer Hayyâm, İstanbul 1964.
İhsan Fazlıoğlu, “Selçuklu Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim- Bir Giriş-, Cogito,
İstanbul 2001, Sayı 29, s. 152-168.
16
İsmail Güven, “Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bir Bakış”,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 1992, 25, 2, s. 833-848.
İsmail Güven, “Büyük Selçuklu Devletinde Eğitim ve Öğretime Genel Bir Bakış”,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 25, 2, 1992, s. 833-848.
İsmail Güven, “Türkiye Selçukluları’nda Medreseler”, Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt: 31 Sayı: 1, 1998, s. 125-146.
Melek Dosay Gökdoğan, “Ömer Hayyâm’ın Cebiri”, Bilim ve Ütopya, 158, 2006, 11-12.
Melek Dosay Gökdoğan, Türklerin Bilime Katkıları, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara
2008.
Mikâil Bayram, “Türkiye Selçukluları Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin
Doğuşuna Etkisi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, 2001, s. 1-11.
Mikâil Bayram, Danişmend Oğulları Devletinin Bilimsel ve Kültürel Mirası, Konya,
2009.
Ömer Akın ve Melek Dosay, Beş Büyük Cebir Bilgini, Ankara 1994.
Ramazan Şeşen, “Selçuklular Devrindeki İlme Genel Bir Bakış”, III. Uluslar arası
Mevlana Bildirileri, 5-6 Mayıs 2003, Konya, s. 233-244.
Remzi Demir “Ömer Hayyâm’ın Felesefî Öğretisi Üzerine Bir Deneme, Bilim ve
Ütopya, 12, 145, 2006, 4-10.
Sevim Tekeli, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin Gazi Topdemir, Yavuz
Unat ve Ayten Aydın Koç, Bilim Tarihine Giriş, Ankara 2001.
V. Minorsky, “Ömer Hayyâm”, İA, Cilt 9, Eskişehir 1997, 472-480.
Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, A Pegem Akademi, Ankara 2009.
Yavuz Unat, “Ömer Hayyâm ve Melikşâh Gözlemevi”, Bilim ve Ütopya, 145, 2006,
13–14.
Yavuz Unat, İlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Ankara 2001.
Yavuz Unat, Tarih Boyunca Türklerde Gökbilim, Bilimin Türk-İslam Kaynakları-1,
Kaynak Yayınları, İstanbul 2008.
17
RESİMLER
Resim 1 - On İki Hayvanlı Türk Takvimi
Resim 2 - Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Tarih Atlası, D.B.R., İstanbul 2004.
18
Resim 3 - Gök Medrese
Resim 4 - Caca Bey Medresesinin içi; gözlem kuyusu olduğu düşünülen kuyu sağ tarafta yer
almaktadır.
19
Resim 5 - Caca Bey Medresisinde Avlunun ortasındaki kuyu
Resim 6 - İstanbul
Gözlemevi’nde çalışanlar bir
rasat kuyusunda gözlem
yapıyorlar.
22
Resim 11 - Kutbettin Şirezi'nin el-Tuhfe el-Şâhiyye’sinden bir sayfa
Resim 12 - Şirazi’nin gezegenlere ilişkin
episiklik kuramı
Top Related