TÜRKİYE'DE KENTLEŞME

35
TÜRKİYE’DE KENTLEŞME *Kentleşme Kavramı: Kentleşme dediğimiz olay; genelde kent olgusunun oluşumunu ve gelişimini belirleyen bir olgudur.Bu ilk bakışta; kentte olan yaşamı, kent olgusunun gelişimini, biçimini yönlendiren bir nüfus olayıdır. Ama bu biçimde yapılan bir tanımlama kentleşmenin demografik faktörlerin etkisiyle yapılan tanımlamasıdır ki yanlış değil, eksik bir tanımlamadır. Bilindiği gibi kentleşme salt demografik bir olay değildir.Demografik yönünden daha önemli olan sosyal, ekonomik yönleri olan bir olgudur. Demografik ağırlığı olmama olayı, kentleşmeye iki açıdan bakmamıza neden olmaktadır: 1) Dar anlamda kentleşme (demografik içerikli yaklaşım) 2) Geniş anlamda kentleşme Dar anlamda kentleşme açısından konuya baktığımızda; kent olgusundan soyutlanması mümkün olmayan demografik faktörler, doğum, ölüm ve göç olaylarıdır. Kentleşmenin bu faktörler çerçevesinde incelenmesi dar anlamda kentleşme olgusuna yaklaşımdır. Geniş anlamda kentleşme açısından konuya baktığımızda da; kentleşme olayı bir takım ekonomik ve sosyal faktörlerin etkisi altında ortaya çıkmaktadır.Kentleşme dediğimiz olayı anlamak için; ekonomik, soysa ve kültürel yapıyı incelemek zorundayız. Kentleşme tanımında yer alan ekonomik yapının türü; diğer bir

Transcript of TÜRKİYE'DE KENTLEŞME

TÜRKİYE’DE KENTLEŞME

*Kentleşme Kavramı:

Kentleşme dediğimiz olay; genelde kent olgusunun

oluşumunu ve gelişimini belirleyen bir olgudur.Bu ilk bakışta;

kentte olan yaşamı, kent olgusunun gelişimini, biçimini

yönlendiren bir nüfus olayıdır. Ama bu biçimde yapılan bir

tanımlama kentleşmenin demografik faktörlerin etkisiyle yapılan

tanımlamasıdır ki yanlış değil, eksik bir tanımlamadır.

Bilindiği gibi kentleşme salt demografik bir olay

değildir.Demografik yönünden daha önemli olan sosyal, ekonomik

yönleri olan bir olgudur. Demografik ağırlığı olmama olayı,

kentleşmeye iki açıdan bakmamıza neden olmaktadır:

1) Dar anlamda kentleşme (demografik içerikli yaklaşım)

2) Geniş anlamda kentleşme

Dar anlamda kentleşme açısından konuya

baktığımızda; kent olgusundan soyutlanması mümkün olmayan

demografik faktörler, doğum, ölüm ve göç olaylarıdır.

Kentleşmenin bu faktörler çerçevesinde incelenmesi dar anlamda

kentleşme olgusuna yaklaşımdır.

Geniş anlamda kentleşme açısından konuya baktığımızda da;

kentleşme olayı bir takım ekonomik ve sosyal faktörlerin etkisi

altında ortaya çıkmaktadır.Kentleşme dediğimiz olayı anlamak

için; ekonomik, soysa ve kültürel yapıyı incelemek zorundayız.

Kentleşme tanımında yer alan ekonomik yapının türü; diğer bir

deyişle baskın ekonomik uğraşlar sanayi ve hizmet

sektörlerinin, tarım sektörüne göre ağırlıklı olması

gerekliliğidir.

Bu bağlamda Ruşen Keleş’in kentleşme tanımını da anımsamak

yerinde olacaktır ki Keleş’in kentleşme tanımı şöyledir:

Sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının

artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum

yapısında, artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma

yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü

değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi sürecidir.

*Kentleşme Nedenleri:

Kentleşme olayının üç temel faktör altında ortaya çıktığı ileri

sürülmektedir. Bu faktörler:

1)İtici faktörler

2)İletici faktörler

3)Çekici faktörler

1)İtici faktörler:Kırsal kesimde makinalaşma, nüfus artışı

nedeniyle toprağın parçalanması, marjinal verimliliğin sıfır

olması, bir diğer deyişle gizli işsizliğin ortaya çıkması gibi

faktörlerin oransal ağırlığının etkisi bu çerçevede

sayılabilir.

2)İletici faktörler: Kırsal kesimle, kentsel kesimin

etkileşimi, sanayileşmenin yarattığı çekiciliğin kırsal kesime

ulaşması gibi faktörler de bu çerçevede sayılabilir (ulaştırma

ve iletişim sektörünün gelişmesi sonucu, basın, radyo,

televizyon gibi araçlarının etkisiyle).

3)Çekici faktörler: Sanayileşmeyle birlikte sosyo-ekonomik

yaşam biçiminde, gönenç düzeyinde bir yükseliş olması gibi

nedenler bu çerçevede sayılabilir.

Kentleşme olgusunu katı bir ayrımla; demografiktir ya da

ekonomiktir diye kesinleştirmek yanıltıcı olabilir. Çünkü

kentleşme olayı bir bütündür. Gerçekte itici faktörlerin,

çekici faktörlere zemin hazırladığı ileri sürülmektedir.

Kentleşme olayından giderek, kentlileşme sürecine girdikçe bu

faktörlerden yalnızca birine değer vermek yerine birlikte

değerlendirmek daha anlamlı olacaktır.

*Türkiye’de Kentleşme:

Ülkenin tarımsal ağırlıklı ekonomik yapısı, sanayi

ağırlıklı bir yapıya dönüştükçe, sanayileşme ile birlikte

kentleşme olgusu da Türkiye için gündeme gelmeye başlamıştır.

Sanayi sektörünün önemi ve gelişmesi 1950’lerden ve özellikle

1960’lardan sonra artmaya başlamıştır. Sanayileşme, üretim

aracı üretme anlamına geldiğinden, bir yerde ekonomik

kalkınmanın göstergesi sayılmaktadır. 1950’lerden sonra, dış

ilişkiler ve Marshall yardımı ile ülkede belli bir değişim

başlamış, köyün içine kapalı yapısı çözülmüş, ulaşım

olanakları, altyapı hizmetleri, savaş sonrası hızlı nüfus

artışı gibi nedenlerle köy-kent arası akım hızlanmıştır.

Tarımda makinalaşma ve kentlerdeki yeni iş olanakları, diğer

bir deyişle kırın itmesi, kentin çekmesi bu akıma neden

olmuştur. Ülkenin geleneksel yapısında çözülme başlamıştır ki

bunu başlatan etkenler arasında öncelikle politik yapının

değişmesi (çok partili sisteme geçiş) ve kitle iletişim

araçlarının etkisi (radyonun yayılması) sayılabilir. Bu devrede

tarım sektörünün itmesiyle, kentlerdeki sanayi sektörüne

yönelen nüfus, hem belli bir yerleşme ve nüfus yığılmasını, hem

de bu nüfusun kentli kültürü denilen değerleri, tutumları,

davranış biçimlerini benimsemesi başlamıştır.

Cumhuriyet’le birlikte başlatılan tüm sanayileşme

çabalarına karşın Türkiye ekonomik açıdan, az gelişmiş ya da

gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almaktadır.

Sanayileşmenin özellikle Türkiye’nin Batısı’nda yer alması,

kırın ittiği işgücü için Batı’da bir çekim alanı oluşturmuştur

ki bu da ülkemizin işgücü yapısal dağılımını etkilemektedir.

Bilindiği gibi kentleşme ile işgücünün demografik ve sosyo-

ekonomik yapısı arasındaki ilişkiler ekonomik gelişmenin

açıklanmasında anahtar kavramlardır. Genellikle tarımsal

ülkeler olarak da bilinen AGÜ’lerde gerek tarım sektörünün

toplam üretimdeki payı, gerekse tarım sektöründe çalışan faal

nüfusun toplam nüfus içindeki payı oldukça yüksektir. Gelişmiş

ülkelerde tarım sektöründe çalışanlar faal nüfusun yaklaşık

yüzde 10’luk bir bölümünü oluştururken, az gelişmişlerde bu

oran yüzde 50’nin üzerindedir. Aynı şekilde gelişmişlerde tarım

sektörünün toplam üretimdeki payı yüzde 10’un altına inmişken,

az gelişmişlerde söz konusu oran yaklaşık yüzde 50

dolaylarındadır. AGÜ’lerin dikkat çeken bir başka özelliği de

hizmet sektörünü şişkinliğidir.Çünkü AGÜ’lerde verimli işlerde

çalışma olanağı bulamayan büyük bir kitle boyacılık, kapıcılık,

odacılık, işportacılık gibi düşük verimli işlerde çalışmakta ve

bütün bu işlerin hizmet sektörü içinde gösterilmesi de hizmet

sektörünün yükselmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte

aktif nüfusun üç ana sektöre dağılışı ile ekonomik kalkınma

arasında bir ilişki olduğu varsayılmıştır. Simon Kuznets bu

konuda; 3 SEKTÖR TEORİSİ kurarak, ekonomik gelişme arttıkça

ücretlilerin oranının artacağını belirtmiştir. Gerçekten de

gelişmiş ülkelerin süreçleri bu teoriyi doğrulayan bir eğilim

göstermiştir. Ne var ki bu teori AGÜ’lerde yanıltıcı bir

görünüm ortaya koymaktadır. Kırın ittiği işgücü fazlası kentte,

hizmet sektöründe (ki bu sektör de marjinal işlerden

oluşmaktadır) yer almaktadır ve bu durum ekonomik gelişmenin

değil, gelişmemenin bir sonucudur.

*Cumhuriyet Öncesinde Kentleşme:

Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfusa dair bilgiler

olmadığından, olsa bile gerçeği yansıtmadığından (örneğin;

kadınların sayılmaması gibi nedenlerle), bugünkü anlamda köy ve

kent nüfus hareketlerini izlememiz olanaksızdır. Bununla

birlikte 19. yüzyıla değin savaşlar, iç karışıklıklar ve salgın

hastalıklar nedeniyle nüfusta artış değil, azalışlar olduğu

ileri sürülmektedir. Tanzimat’la birlikte ülkede yaşanan

değişiklikler, nüfusa da yansımış ve nüfusta da artışlar

gözlenmiştir. Bu döneme değin ülke nüfusunun büyük bir kısmı

Batı’da, özellikle İstanbul’da toplanmasına karşın, 19.

yüzyıldan başlayarak Anadolu nüfusunda az da

olsa artışlar olmuştur.

Nüfus hareketlerine neden olan bir diğer etken de; savaşlarda

Balkanlar’daki toprakların yitirilmesi ile birlikte, oradaki

Türk asıllıların Anadolu’ya göçmesidir ki bunun sonucunda

Anadolu nüfusunda bir hareketlilik ve artış olmuştur.

Nüfus hareketlerine bir diğer örnek olarak o

dönemde yaşanan iç göçler verilmektedir. Dış borçlar nedeniyle

Devlet’in, yabancı devletler adına kendi köylüsünü sömürmesi iç

göçlere zemin hazırlamıştır. Köylü, dış borçları ödemek için

bir bakıma emperyalist güçler için çalışmıştır. Bu durumdan

dolayı bazen köylü kentlere göçmüş ve daha büyük ekonomik

sorunlarla karşılaşmıştır. Çünkü köylü; kentlerde çekim

alanları oluşturacak olanaklar nedeniyle değil, çaresizlikten

kentlere gelmiştir.

*Cumhuriyet Sonrasında Kentleşme:

1920-1932 Dönemi (Kuruluş Yılları)

Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy ve kent nüfus

dağılımlarında önemli değişiklikler olmadığı, nüfusun yaklaşık

yüzde 80’inin kırsal alanda yerleştiği ve geçimlerini tarımla

sağladığı bilinmelidir. Henüz tarımda makinalaşmayla birlikte,

insan gücünün açığa çıkması sonucu kırdan kente göç

başlamamıştır. Ülkenin toplumsal yapısı gelenekçi özelliklerini

korumuştur. Bu dönemde kentleşmenin kriteri olan tarımdan

sanayiye geçiş söz

konusu olmamıştır.

1933-1938 Dönemi (Planlı Devletçilik Yılları)

Dönemin en önemli gelişmesi olarak; okuma-yazma

öğrenenlerin artışı gösterilebilir. Bunun dışında toplumsal

hak ve özgürlükler alanında sınırlayıcı uygulamalar

sürdürülmüştür. Bu değişimlere karşın, kırsal ve kentsel

alanlar arasındaki akım henüz başlamadığından, toplumsal

hareketlilik söz konusu olmamıştır. Bu dönemde de,

Cumhuriyet’in tüm devrimlerine karşın gelenekçi yapı

etkinliğini korumuştur.

1939-1949 Dönemi (Savaş ve Savaş Sonrası Yılları)

II.Dünya Savaşı nedeniyle genç erkeklerin silah

altında olmaları; nüfusta gerilemeye, en azından durgunluğa

neden olmuştur. Bu dönemde kayda değer bir diğer gelişme de

eğitim-öğretim alanında olmuştur. Özellikle Almanya’dan kaçan

savaş karşıtı bilim adamları üniversitelerde görev almışlar,

kültür ve eğitimin gelişmesinde olumlu işlevler görmüşlerdir.

Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla; tarımsal eğitim-öğretim

birlikte uygulanmıştır. Devlet’çe yürütülen sanayileşme

çabaları, kırsal yapının değişimine etken olamamıştır.

1950-1960 Dönemi (Enflasyoncu Gelişme Yılları)

Bilindiği gibi Türkiye’de kentleşme olgusunu

etkileyen temel neden; kırsal alanlardan kentlere olan göçtür.

Bunun nedeni de tarımda makinalaşma ile birlikte toprakların

miras yoluyla parçalanarak, küçülmesi sonucunda ekonomik

verimliliğin düşmesine bağlanmıştır. Bu koşullarda yoksul düşen

kırsal insan, yeni arayışlar için kente göç etmeye başlamıştır.

Bu dönemde traktör kullanımı ile başlayan tarımda makinalaşma

olayı, kırsal insanı kente iten birinci etken olmuş, göçler

sonucu toplumsal değişimin hızı artmaya başlamıştır.

Dönemin bir diğer özelliği de toplumsal değişimle birlikte,

nüfus artışının da hızlanmış olmasıdır. II.Dünya Savaşı’nın

bitmesiyle birlikte, doğumlarda artışlar görülmüştür. Bununla

birlikte halk sağlığına verilen önem, ortalama insan yaşamını

da uzattığından doğal ölüm olaylarında azalma görülmüştür.

Kentlere yönelik göç; kentsel nüfusun, kırsal nüfusa göre artış

göstermesinde önemli bir etken olmuştur.

*1960’dan Sonraki Planlı Dönem.

1)Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)

Bu dönemde nüfus planlaması için; aile planlaması

uygulamaları gerekli görülmüştür. Bu döneme değin nüfusu

arttırıcı politikaların benimsenmesine karşın, artık nüfus

planlaması yapma gerekliliği duyulmuştur. Bu nedenle de okul

ders programlarından, orduya değin her alanda aile planlaması

eğitimi çalışmaları başlatılmıştır. 1950-1960 yılları arasında,

Türkiye’de tarımdaki yapısal değişimin hızlanması (tarımda

makinalaşma) nedeniyle kırdan, kente göç başlamıştır. Bunun

sonucunda köy ve köylü sorunlarına özel bir önem verilmesi

gerekliliği duyulmuştur. Bu bağlamda köy ve köylü sorunları

toplum kalkınması çerçevesinde ele alınmıştır. Hızlı nüfus

artışı nedeniyle işsizlik ve gizli işsizlik büyük boyutlara

ulaşmıştır. Bu plan döneminde, nüfus artış hızı ile birlikte

işgücü arzı da yüksek, buna karşın istihdam olanakları da o

ölçüde az olduğundan işsizlik sorununa çözümler aranmıştır.

İşsizlik sorunu için aşağıdaki önlemler alınmıştır:

-Artan işsizliğin bir sonucu olan kente göçü önlemek, köyde

istihdam olanakları yaratmak…

-İstihdam yaratıcı sektörleri geliştirmek…

-İşgücü fazlasının, işgücü isteği olan Batı ülkelerine

göndermek…

-Uzun süreli çözüm yolu olarak; nüfus artış hızını düşürmek…

I.Plan’da kentleşme doğrudan, doğruya ele alınmamış, kentleşme

ve nüfus sorunlarıyla büyük kent sorunlarının çözümünde bölge

planlamasının bir araç olarak kullanılacağı belirtilmiştir.

2) İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)

Bu planda; gizli işsizlik-açık işsizlik kavramları

yerine, “işgücü fazlası” kavramı getirilerek, istihdam sorunu

ele alınmıştır. Özellikle eğitimle ilgili sorunlar çözülerek,

istihdam sorununa yaklaşılması, ekonominin gelişmesiyle

istihdam sorununa çözüm bulunabileceği belirlenmiş ve daha çok

kentlerde ortaya çıkan istihdam sorunları üzerinde durulmuş,

istihdamı en yüksek düzeye çıkarmak hedeflenmiştir.

İstihdam sorununu çözmek için zamana gerek olduğundan, gizli ve

açık işsizliği azaltmak için yeni iş olanakları yaratmak

gerektiği üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda sanayiye ağırlık

verilerek, kentlerde istihdam olanaklarının arttırılması ve

istihdam sorunu büyük olan yerlere öncelik verilmesi

planlanmıştır.

İstihdam düzeyini yükseltmek için alınan önlemler şunlardır:

-İstihdam olanakları fazla olan sektörlere öncelik verilmesi,

uygun teknoloji seçimi üzerinde araştırmalar yapılması…

-El sanatlarının yaygınlaştırılarak, tarımdaki işsizlerin bir

kısmının buraya çekilmesi…

-Yurt dışına işçi transferiyle, işgücü fazlası ile ilgili

sorunların çözülmesi…

Bu planda köy ve köylü sorunları daha geniş olarak

ele alınmıştır. Bu dönemde belirlenen amaçlar şöyledir:

-Köylülerin yaşam düzeylerini yükseltmek, artan milli gelirden

sosyal adalet ilkeleri doğrultusunda pay almalarını sağlamak…

-Altyapı hizmetlerinin dengeli dağılımını sağlamak…

-Verimliliği ve toplam üretimi arttıracak önlemler almak,

toprak-insan ilişkisini düzenlemek…

-Kooperatifçiliği teşvik etmek…

-Etkinliğin arttırılması için her kademede eşgüdüme gitmek…

-Köylerdeki eğitim sorununu çözmek…

Yine bu dönemde; toprak-insan ilişkilerinin düzeltilmesi ve

tapulaştırma işlemleri ile toprak reformu anlayışı getirilmiş,

çiftçinin topraklandırılarak, tarımsal ürün bedellerindeki

dalgalanmaların azaltılması yönünde önlemler alınmıştır.

İkinci Plan’da, kentleşmeden; sanayileşme ve kalkınma için

itici bir güç olarak yararlanılabileceği görüşü temel

alınmıştır. Bu arada sanayileşme, kentleşme ve tarımda

modernleşmenin birbirinden ayrı düşünülemeyeceği ilkesi de

getirilmiştir.

3) Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977)

Nüfus ve istihdam sorunları arttığı için bu planda

daha çok bu konulara yer verilmiştir. Bununla birlikte faal

nüfusun artışına oranla istihdamı daha düşük

gerçekleştirilmiştir. Tarım kesiminde gizli işsizliğe çözüm

bulunamamıştır.

Üstelik istihdam edilmiş olanlar da sosyal güvenlik ve sendikal

sistemin dışında kalmıştır. Kısa dönemde emek yoğun

teknolojiler seçilmesi ya da işsizlik sigortası getirilmesi

çözüm olarak düşünülmüştür. Ama bunların kalkınma hızını

engelleyeceği gerekçesiyle uygulamaya geçirilmemiştir. İstihdam

sorununa çözümün yalnızca hızlı sanayileşmede aranması

gerektiği, bununla birlikte inşaat ve hizmet sektörlerinde

istihdam olanaklarının yaratılması ve emek yoğun teknoloji

kullanımının uygun olacağı ileri sürülmüştür. Bu plan döneminde

de yurt dışına işçi gönderme bir çözüm olarak düşünülmüş, bu

kez Batı Avrupa ülkeleri yerine Ortadoğu ülkelerine işçi

gönderilmesine başlanılmıştır.

Tüm sanayileşme çabalarına karşın, kentleşme

hızını arttıran sanayileşme ülkemiz için gerçekleşmediğinden,

kentlerde hizmet sektöründe bir büyüme olmuştur. Üstelik bu

büyüme fırsatçı, geçici ve çözücü olmayan marjinal işler

(türedi işler) dediğimiz kesimde olmuştur. Bununla birlikte

ülkemizde kentleşme olayı, köyleşen kentler biçiminde tarımsal

üretimin ve gecekondulaşmanın yaygın olduğu biç biçim almıştır.

Üçüncü Plan’da kentleşme ilkeleri ve önlemleri belirlenirken;

büyük kent merkezlerine yönelen nüfus ve yığılmaları yerine,

sosyal, ekonomik ve kültürel organizasyon bütünleşmesini

sağlayacak bir kentleşmenin gerçekleştirilmesi, kentin

çevresiyle bütünlüğünün sağlanması, kır ve kent yerleşmeleri

arasında sürekli ve karşılıklı işlevsel ilişkilerin

gerçekleştirilmesi, kente göçenlerin kentle bütünleşmelerini

kolaylaştıracak, iş bulma ve sosyal güvenlik kapsamına

alınmalarını sağlayacak programlar düzenlenmesi ilke

edinilmiştir. Göçerlerin istihdamını sağlamak için Organize

Sanayi Bölgeleri’nin araç olarak kullanılması, kentsel alan

düzenlemesinin ve altyapı hizmetlerini büyük kentlerde

Metropolitan Planlama, küçük yerleşmelerdeyse İmar Planları

aracılığıyla düzenlenmesi, planlı kentleşmeyi sağlamak ve arsa

spekülasyonunu engellemek amacıyla önlemler alınması

kararlaştırılmıştır. Tüm bu önlemlere karşın, kentleşme

politikalarının yönlendirilmesinde yetersiz kalınmış, kurumsal

düzenlemelere gidilememiştir. Kent topraklarının arsa

spekülatörlerince kötü amaçla kullanımı engellenememiştir.

Ayrıca istihdam konusunda, diplomalı işsizler sorunu gündeme

gelmeye başlamıştır.

4) Dördünce Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)

Bu planda kentleşme hızının yüzde 6.3 olacağı

öngörülmüş, 1980 yılında toplam kent ve kır nüfuslarının

eşitleneceği varsayılmıştır. Büyük kentlerin ve metropollerin

ülkenin dengeli kalkınmasında ekonomik ve sosyal etkilerine

olumlu bakıldığından, kentleri yaşanabilir kılmak ve kent

halkının gereksinimlerini karşılayabilmek temel ilke

edinilmiştir.

Spekülatif kazançları önlemek bu planda da vurgulanmış ve kamu

yararına uygun yasal düzenlemelere gidilmesi

kararlaştırılmıştır. Kentlerin alan kullanımlarında tarımsal

amaçlı ve dinlence gereksinimlerine yönelik alanların

korunmasında, ülke çapında verilmiş alan kullanım kararlarına

uyulmasını sağlamak ilke edinilmiştir. Bu planda ilk kez çevre

sorunlarına da yer verilmiş ve toplumsal değişim süreci ile

birlikte çevre sorunlarını çözümlemek temel ilke edinilmiştir.

Sorunun yaratılmadan önlenmesi kararlaştırılmıştır. Özellikle

hava kirliliği ile ilgili önlemler ve yeşil alanların korunması

gerekliliği bu planda vurgulanmıştır.

5) Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)

Bu plan döneminde de kentleşme hızının yılda

ortalama yüzde 4.6 olacağı varsayılmış ve dönem sonunda kır ve

kent nüfuslarının eşitleneceği ileri sürülmüştür.Ekonomik

uğraşların yer seçiminde, yerleşmelerin de bundan etkileneceği

varsayımıyla, yer seçiminde geliştirilmesi istenen yörelerin

özellikle belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Kentleşmenin

ekonomik ve toplumsal yapıya etkileri göz önüne alınarak,

kentlerde hizmet standartını yükseltecek yatırım ve

politikalarına ağırlık verilmesi, kalkınmada öncelikli

yörelere, özellikle yan sanayilerin de geliştirilebileceği

yatırımların seçilmesi öngörülmüştür. Organize Sanayi Bölgeleri

yer seçiminde, çevre sorunları ve ulaşım olanaklarının birlikte

değerlendirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır. En önemlisi de

aşırı kentleşmenin doğal sonucu olan konut sorununa bu planda

yer verilmiş, konut yapımına yönelik kararlar alınmış ve bu

amaçla “Toplu Konut Fonu Kredileri” oluşturulmuştur.

6) Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)

Bu dönem için kentleşme hızının, Beşinci Plan

Dönemi’ne oranla biraz azalarak, yüzde 4.58 olacağı, kent

nüfusunun toplam nüfus içindeki payının dönem sonunda yüzde

56.75’e ulaşacağı, toplam kentli nüfusunun 35.1 milyona

ulaşacağı ve plan dönemi başında 20 bin nüfusun üzerindeki 218

yerleşme biriminin de dönem sonunda 235’e ulaşacağı

varsayılmıştır.

Bu dönemde belirlenen amaçlar, ilkeler ve politikalar şöyle

sıralanabilir:

-Kentlerde yaşayan nüfusun, kent yaşamına uygun bir yapıya

kavuşturulması, yerleşme alanlarında nitelikli ve sağlıklı bir

yaşam çevresi oluşturulması…

-Yerleşme derecelendirilmesinin ülke genelinde dengeli

dağılımını gerçekleştirmek için orta büyüklükteki (50.000-

500.000 nüfuslu) kentlerin gelişmesinin desteklenmesi…

-Öncelikle geliştirilmesi gereken yerleşme merkezlerinin

belirlenmesi…

-Kentler arasında uzmanlaşmanın sağlanması amacıyla, varolan

niteliklerinin öne çıkarılarak; kentlerin sanayi, turizm,

eğitim gibi işlevlerine ağırlık verilmesi…

-Büyük kentlerin, metropollerin ve metropolleşen yörelerin

nüfuslarının artacağı, ekonomik ve sosyal etkilerinin

genişleyeceği göz önüne alınarak, bu yerlerde fiziki plan,

arsa, altyapı, eğitim, sağlık gibi alanlarda artacağı

varsayılan sorunların giderilmesi…

-Her türlü yerleşme derecelendirmelerinde fiziki planlara

uyulması; bu planlarda tarihi, kültürel ve doğal değerlerin

korunması ve varolan kent yoğunluğunun arttırılmaması…

-Kent planlamasıyla ilgili yürürlükteki yasaların bir çerçeve

yasa içinde yeniden düzenlenmesi…

-Planlama standartları; yerleşme yapısına ve özelliklerine

uygun olarak belirlenmesi…

-Mücavir alanlar, deniz ve göl kıyıları, ulaşım aksları,

sanayinin yerleşebileceği alanlar gibi arazi kullanım

taleplerinin yoğunlaştığı yörelerde, gelişmeleri

yönlendirebilmek için arazi kullanma planlarının yapılması…

-Kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni bir yasal

düzenlemeye gidilmesi…

-Kent imar planlarının hızla tamamlanarak, arsa üretiminin

sağlıklı biçimde arttırılması,imar planları dışındaki

yapılaşmanın denetim altında tutulması…

-Kent işletmeciliği bir model içinde değerlendirilerek, varolan

kurumların yapısında gerekli düzenlemelerin yapılması…

-Organize sanayi bölgelerinin çevrelerinde oluşabilecek konut,

yan sanayi gibi ögelerin planlama ve kamulaştırma aşamalarında

göz önüne alınması…

-Organize sanayi bölgesi bulunan yerlerde gerektiğinde

tamamlayıcı uğraşların yer alacağı küçük sanayi sitelerinin

kurulmasının desteklenmesi…

-Organize sanayi bölgeleri içinde çalışanların hizmet içi

eğitim gereksinimlerini karşılayacak eğitim merkezlerinin

kurulması…

7) Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)

Bu plan döneminde doğrudan kentleşme kavramı

olgusu, oluşumu yerine; KENTSEL ALTYAPI sorunlarına değinilmiş,

dolayısıyla kentsel altyapı hizmetlerinin iyileştirilmesi

amaçlanmıştır. Varolan durum irdelenerek, yetersizliklerin

giderilmesi için de aşağıdaki amaçlar, ilkeler, politikalar

belirlenmiştir:

-Su kaynaklarının yönetimi konusunda yeni bir yapılanmaya

gidilmesi…

-Kentlerin uzun dönemli içmesuyu gereksinimlerinin

karşılanmasına yönelik çalışmalar yapılması...

-DSİ tarafından yaptırılan içmesuyu barajlarının yatırım geri

dönüş sisteminin yeniden düzenlenmesi…

İçmesuyu şebeke kayıplarının önlenebilmesi için çalışmalar

yapılması…

-İçmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin

uyumlaştırılması, ülke, bölge ve yerleşme koşullarına uygun

teknolojilerin kullanılmasına özen gösterilmesi…

-İçmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin yap-işlet-devret

modeliyle yapılmasına özendirilmesi…

-İçmesuyu ve kanalizasyon hizmetlerinin etkin bir şekilde

yerine getirilmesinde belediyelerle, İller Bankası arasında

işbirliğinin geliştirilmesi…

-İller Bankası tarafından yapılacak olan evsel atıksu arıtma

tesislerinin projelendirilmesinde havza bazı yaklaşımına

ağırlık verilmesi…

-Su tarifelerinin, işletme, bakım ve onarım maliyetlerini

kapsayacak ve yeni yatırımlar için kaynak yaratacak şekilde ve

modern işletmecilik temellerine göre belirlenmesi amacıyla

çalışmalar başlatılması…

-Nüfusu 100bini geçen belediyelerde su ve kanalizasyon yönetim

birimlerinin kurulması…

-Belediyelerin; kent altyapısıyla ilgili tesislerin, altyapı

haritalarını hazırlaması ve su kaçaklarını önleme programları

geliştirmesi…

-Kırsal alandaki bütün köylere içmesuyu götürülmesi…

-Kırsal alanda yeniden yerleşim uygulamalarına yönelik

politikaların belirlenmesi…

Sonuç olarak; kentleşme sürecini tamamlayan yerleşmelerin, daha

yaşanabilir yerler, yöreler olması için öncelikle içmesuyu,

kanalizasyon ve atıksu sorunlarının çözümlenmesi için yapılacak

çalışmalara öncelik verilmiştir.

8) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)

Bu plan döneminde de, Yedinci Plan’da olduğu gibi;

yerleşme ve kentleşme konusunda önce varolan durum

irdelenmiştir. Yine Sekizinci Plan döneminde de kentleşme

hızının, yıllık ortalama yüzde 4.75 oranında gerçekleşeceği ve

2000 yılında 43.3 milyon olduğu varsayılan kentsel nüfusun,

2005 yıllı sonunda 54.7 milyona ulaşarak, toplam nüfusun yüzde

78’ini oluşturacağı öngörülmüştür. 2005 yılında kentsel

yerleşme birimlerinin 345’e ulaşacağı, bu yerleşme

birimlerindeki nüfus artışının yaklaşık 11.4 milyon olacağı

düşünülmüştür...

Kentleşmeyle doğru orantılı artan toplumsal değişmenin de

sürekliliği bağlamında bu plan döneminde; kültürel yozlaşmayı

ve değer yargılarındaki aşınmayı önlemek amacıyla “milli

kültürün temel belirleyiciliği çerçevesinde” kent ve kentlilik

kültürünün oluşturulması için çalışılması üzerinde durulmuş ve

bir takım amaçlar, ilkeler ve politikalar belirlenmiştir ki

onları şöyle sıralayabiliriz:

-Uluslar arası düzeyde yeterli altyapıya sahip ticari ve mali

merkezler oluşturulması…

-Kentsel altyapının geliştirilerek, kentlerin özgün kültürel

dokularının ve turistik özelliklerinin korunması…

-Uygulama birimlerinin nitelikli elemanlarla desteklenmesi,

denetim mekanizmalarının yeniden yapılandırılması ve

güçlendirilmesi…

-Kentlerdeki toplumsal ve teknik altyapı yatırımlarını

gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanması…

-Kamunun kullanım yetkisindeki alanların belirlenmesi ve

planlanması işlemlerinin hızlandırılması…

Sonuç olarak bu plan döneminde kentleşme bağlamında kentlerin;

alansal, toprak kullanımı anlamında denetiminin yanı sıra,

kentlilerin de bir bakıma denetlenmesi gibi daha önceki

planlarda olmayan bir ilk uygulama da işte bu Sekizinci Plan

döneminde karşımıza çıkmaktadır.

9)Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013)

Bu plan döneminde “küreselleşme” olgusundan ve

AB’ye giriş koşullarını sağlamış bir Türkiye’den söz edilerek,

bu nedenle Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde planın

hazırladığı belirtilmiştir.

Küreselleşme bağlamında ülke ekonomisinin yanı sıra, gelişmiş

ülkelerin ekonomilerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.

Yine bu planda; “Çevrenin Korunması ve Kentsel Altyapının

Geliştirilmesi” başlığı altında; hızlı nüfus artışı ve doğal

kaynakların sürdürülebilir kullanımı ilişiklerindeki

olumsuzluklara değinilmiş ve bir, kaç tümceyle olumsuzlukların

giderilmesi eleştirisi yapılmıştır.

Yine bir başka başlıkta; “Kültürün Korunması, Geliştirilmesi ve

Toplumsal Diyaloğun Güçlendirilmesi” başlığı altında; “yoğun

göç ve çarpık kentleşmenin oluşturduğu uyum sorunlarının; terör

ve asayiş başta olmak üzere toplumsal bütünlüğü ve uyumu

zedeleyici ortamlar hazırladığı…Bu kapsamda ulusal ve yerel

düzeyde, topluma entegrasyon ve aidiyet duygusunu geliştirici

önlemlerin alınması ve bu alanlarda yerel yönetimlerin

kapasitelerinin ve STK’larla diyaloğun arttırılması” üzerinde

durulmuştur.

Bir bakıma bu planda; kentlerden çok, bölgesel planlama ve

ülkenin başta ekonomik yapısı olmak üzere tüm kurum ve

kuruluşlara ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Amaçlar,

ilkeler, politikalar; ülke geneli için değerlendirilmiş,

kentleşme konusu ayrıca özel bir başlık altında değerlendirmeye

alınmamıştır. Bunun yanı sıra ULAŞIM başlığı altında; “Kentsel

Ulaşım” konusuna yer verilerek bazı amaçlar, ilkeler,

politikalara değinilmiştir.

-Her kentin özgün yapısı, dinamikleri ve potansiyalleri göz

önüne alınarak, kentiçi ulaşım türlerinde çeşitlilik ve

bütünleşme sağlanması…

-Kent bilgi sistemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması…

-Kentiçi ulaşım projelerinin finansmanında dışa bağımlılığı en

aza indiren ulusal indirim, istihdam ve finansman

olanaklarından yararlanılması…

-Dış finansman sağlanması düşünülen kentiçi projelerin

seçiminde; proje maliyetleriyle, iç-dış finansman

düzenlemelerinin belediyelerin mali yapılarıyla uyumlu olması…

-Ulusal ve yerel düzeyde kentiçi ulaşım karar, politika,

uygulama ve denetiminden sorumlu birimlerin görev, yetki

sorumluluklarını tanımlayan düzenlemelerin yapılması…

Yine Dokuzunca Plan’da; “Çevrenin Korunması ve Kentsel

Altyapının Geliştirilmesi” başlığı altında çevre sorunları

bağlamında bir takım önlemlerle birlikte, kentsel altyapı

sorunlarına ilişkin aşağıdaki amaçlar belirlenmiştir:

-Kentsel altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde

belediyelere verilecek mali ve teknik hizmetlerin

etkinleştirilmesi…

-Ülke genelinde çevre korumaya yönelik kentsel altyapı

gereksinimlerinin belirlenmesi için belediyelerin içmesuyu,

kanalizasyon, atıksu arıtma ve katı atık sorunlarını çözücü

altyapı ana planı ve finansman stratejilerinin hazırlanması…

Dokuzuncu Plan için son bir değerlendirme yapıldığında ve plan

döneminin; 2007-2013 yıllarını kapsıyor oluşu bir yana,

gerçekte içerik anlamında, yoğunluk olarak ya da sayfa sayısı

ölçek alındığında “ki 101 sayfalık bir metin” en kısa yazılmış

bir plan olduğu, bununla birlikte oldukça uzun bir dönemi “ki

2001-2023 yıllarını” hedeflediği söylenebilir.

10)Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2014-2018)

Bu plan döneminde de; Dokuzuncu Plan’da olduğu gibi

KENTLEŞME konusu, başlı, başına yer almamıştır. Bununla

birlikte; “Yaşanabilir Mekanlar, Sürdürülebilir Çevre” başlığı

altında “kentsel dönüşüm ve konut” ile “ketsel altyapı”

başlıkları altında bazı amaçlar, ilkeler ve politikalar

belirlenmiştir.

Özellikle “kentsel dönüşüm ve konut” başlığı altında yer alan

amaç, ilke ve politikalar incelendiğinde; her koşulda, her ne

olursa olsun, kentsel dönüşümün en öncelikli amaç, ilke ve

politika olarak belirlendiği görülecektir.

“Kentsel Dönüşüm ve Konut” başlığı altında öncelikle durumsal

bir irdeleme yapılmış, kentsel dönüşüme gerekçe oluşturacak

koşullar belirlenmiştir. Bu belirlenen koşulların

iyileştirilmesinde de tek çözüm yolu olarak bir bakıma; KENTSEL

DÖNÜŞÜM uygulaması dayatılmıştır.

Dolayısıyla; kentlerde afet riski taşıyan, altyapı darboğazı

yaşayan, eski değerini ve işlevini yitiren, mekan kalitesi

düşük bölgeleri sosyal, ekonomik, çevresel ve estetik boyutlara

özen gösterilerek yenilenmesi, kentsel gönenç, yapı ve yaşam

kalitesinin yükseltilmesi gibi amaçlarla da bu dayatmanın

içeriği doldurulmuştur.

Onuncu Plan’da; kentleşme, nüfus artışı, yenileme ve afetten

kaynaklanan konut gereksiniminin toplam 4.1 milyon olacağı

varsayılmıştır ve KENTSEL DÖNÜŞÜM’e ilişkin politikalar da

şöyle belirlenmiştir:

-Afet riski taşıyan alanlar başta olmak üzere, üretim ve ortak

kullanım alanlarında yüksek fayda ve değer üreten, büyüme

kalkınmaya ketkı sağlayan, mekan ve yaşam kalitesini yaygın

şekilde arttıran dönüşüm projelerine öncelik verilmesi…

-Kentsel dönüşüm projelerinin, farklı gelir guruplarının yaşam

alanlarını kaynaştıran, işyeri-konut mesafelerini azaltan,

kentin tarihi ve kültürel birikimiyle uyumlu sosyal

bütünleşmeyi destekleyen bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi…

-Kentsel dönüşümde ideal alan büyüklüğü ve bütünlüğü

gözetilerek, planlama araçlarından en üst düzeyde

yararlanılması, plan ve projelerin niteliklerini

önceliklendirme, hazırlama, uygulama, izleme, değerlendirme,

denetim ve yönetişim süreçlerini tanımlayan yöntem ve

kuralların geliştirilmesi…

-Kentsel dönüşüm uygulamalarının finansmanında kamu

harcamalarını en aza indiren model ve yöntemlerin kullanılması…

-Kentsel dönüşüm projelerinde yenilikçi ve katma değer yaratan

sektörlere, yaratıcı endüstrilerle yüksek teknolojili ve

çevreye duyarlı üretimi destekleyen uygulamalara öncelik

verilmesi…

-Dar gelirliler başta olmak üzere, halkın temel konut

gereksinimin daha yüksek oranda karşılanması için gerekli

önlemlerin alınması, barınma sorununa sağlıklı, değişik

çözümler getirilmesi…

-Kamunun, konut piyasasında yönlendirici, düzenleyici,

denetleyici ve destekleyici rolü güçlendirilerek, altyapısı

hazır arsa üretilmesi…

Onuncu Plan’da da; Dokuzuncu Plan’da olduğu gibi “Kentsel

Altyapı” başlığı altında; öncelikle altyapıya ilişkin gerçek

durum irdelemesi yapıldıktan sonra, konuya ilişkin aşağıdaki

amaç ve hedeflere yer verilmiştir:

-Nüfusun sağlıklı ve güvenilir içme ve kullanma suyuna

erişiminin sağlanması…

-Atıkların insan ve çevre sağlığına etkilerinin en aza

indirilerek etkin yönetilmesi…

-Kentlerimizde arazi kullanım kararlarıyla uyumlu politikalar

yoluyla trafik sıkışıklığını azaltan, erişilebilirliği ve yakıt

verimliliği yüksek, konforlu, güvenli, çevre dostu, maliyet

etkin ve sürdürülebilir bir ulaşım altyapısının oluşturulması…

-Ankara’da Kızılay-Çayyolu, Batıkent-Sincan ve Tandoğan –

Keçiören metro projeleri ile Esenboğa raylı sistem projesinin

tamamlanması…

-İstanbul’da Üsküdar-Ümraniye, Otogar-Bağcılar, Aksaray-

Yenikapı, Bakırköy-Beylikdüzü, Şişhane-Yenikapı, Kartal-

Kaynarca, Kabataş-Mahmutbey, Bakırköy-Kirazlı metro

projelerinin tamamlanması…

-İzmir’de; Trafik Yönetim Sistemi, Deniz Ulaşımı Geliştirme,

Üçyol-F.Altay metro ile Konak ve Karşıyaka Tramvay projelerinin

tamamlanması…

-Bursa’da 3. Aşama metro projesinin tamamlanması…

-Kayseri’de 2. ve 3. aşama hafif raylı sistem projesinin

tamamlanması…

-Gaziantep’de 3. aşama tramvay projesinin tamamlanması…

-Konya’da 2.aşama tramvay projesinin tamamlanması…

Türkiye’de Kentleşmenin Genel değerlendirmesi:

Günümüzde kalkınma ve modernleşme; sanayileşme ve

kentleşmeyle eş sayılmaktadır. Dolayısıyla da ülkeler ekonomik

kalkınmalarını sanayileşme girişimleriyle sağlamayı

amaçlamaktadırlar. Ülkemiz açısından yapılacak değerlendirmeler

de aynı amaca yönelik olarak sanayileşme çabalarının varlığını

ortaya koymaktadır. Ne var ki Osmanlı Dönemi’nden başlayarak,

Cumhuriyet Hükümetleri’nce de sürdürülen tüm sanayileşme

çabalarına karşın, ülkemiz için “sanayileşmiş bir ülke”

tanımlamasını yapabilmek olanaksızdır. Üstelik sanayileşme

özlemleri; ülkemizin tarımsal bir ülke oluş özelliklerini de

geriletmiştir. Bu da kırsal yörelerdeki işsiz nüfusun kentlere

yönelmesine neden olmuştur. Kentlerimizse bu nüfusu istihdam

olanaklarından yoksun olduğundan, ülkemiz açısından

kentleşmenin olumsuz etkileri ortaya çıkmaktadır.

Oysa Batı’da yaşanan; sanayileşmeyle birlikte gelişen bir

kentleşme oluşumdur ve bu yaklaşık 150-200 yıllık bir sürede

gerçekleşmiştir. Üstelik ekonomik gelişmeye olumlu katkıları

olmuştur. Özellikle sömürgeci ülkeler tarım kesimindeki nüfus

fazlasını, yeni sömürgelerine aktarmışlar ve onların doğal

kaynaklarını kendi ülkelerine getirerek ekonomik gelişmelerini

sağlamışlardır. Gelişmekte olan ülkeler bu olanaklardan yoksun

olduklarından, kentleşmenin olumsuz etkileriyle karşı, karşıya

kalmışlardır ki konut sorunu, kentiçi ulaşım sorunu, altyapı

hizmetlerinin eksikliğinden kaynaklanan sorunlar ve en önemlisi

de çevre kirlenmesi olmak üzere kentleşmenin olumsuz yan

etkilerine verilecek örneklerdir.

Özellikle Beşinci Plan Dönemi’nden başlayarak; artık

kentsel sorunların ortaya çıkmasına, olumsuzluklarının

tartışılmaya başlamasına karşın, kentlere yönelim durmamış,

tersine bu yönelimin süreceği de beklenmiştir. Kukusuz bu

durumda kentleşme ile ilgili sorunların artacağı da

beklenilmelidir. Üstelik giderek artan nüfusla birlikte;

kentlere ilişkin sorunların yanı sıra, nüfusa ilişkin

sorunların da artacağı kaçınılmaz bir sonuçtur ve sorundur.

Ki bu bağlamda artan nüfusun beslenmesinden eğitimine,

sağlığından istihdamına değin bir çok soruna çözüm bulunması

gerekeceği de bir gerçektir. Üstelik istihdam sorun da çarpık

kentleşmeyi tetikleyen en önemli nedenlerden birisi olmaktadır.

Bunu önlemek için de öncelikle nüfusun kontrol altına alınası

akılcı bir çözüm gibi görünürken, tersine çok çocuklu ailelere

özendirilen söylemler ülkeye egemen olmaktadır.

Bilindiği gibi ülkemizde 1960’lara değin uygulanan nüfus

politikaları, nüfus artışını özendirici nitelikte olmuştur.

1960’lı yıllarda ortaya çıkan nüfusun istihdamı sorunuyla

birlikte, nüfusun planlanması gerekliliği de duyulmaya

başlanmıştır.

Günümüzde nüfusta kantite (nicelik) değil; kalite

(nitelik) önemlidir. Ama henüz ülkemizde sağlıklı olarak nüfus

planlama yöntemlerinin de uygulanamadığı bir başka sorundur.

Ayrıca genç nüfusu olan ülkeler arasında olduğumuz ve bu

nüfusun istihdamı sorunuyla karşı, karşıya olduğumuz

bilinenleri yinelemektir. Çoğunlukla kırsal yörelerde toplanan

bu nüfus; kentlere yönelmekte, sanayileşmenin oluşturduğu

çekime kapılmaktadır.

Ne var ki; genellikle vasıfsız olan bu nüfusu istihdam

edebilecek düzeyde bir sanayileşme varolmadığından, bunlar

hizmet sektöründe gerçekteyse marjinal kesimde yığılmaktadır.

Bu durum da çarpık kentleşme de dediğimiz ekonomik

yetersizliğin somut görüntüsüdür. Dolayısıyla da çarpık

kentleşmenin sağlıksız bir kentlileşmeye neden olacağı da

açıktır.

Bu konuya doğrudan değinilmese de; Sekizinci Plan’da “kültürel

yozlaşma” kavramı yer almıştır. Yine Dokuzuncu ve Onuncu

Planlar’da da; bu soruna dolaylı olarak değinilmiş, “aile ve

kadın” konularına yer verilmiş, ailenin ve dinamik nüfus

yapısının korunmasından söz edilerek, yalnızca kentlerin değil,

kentte yaşayanların, kentlilerin de denetimi, kontrolü edinilen

en birincil amaç olmuştur. İşte bu bağlamda kadının toplumsal

konumuyla, nüfus planlaması arasındaki ilişki ortaya

çıkmaktadır. Ne yazık ki son yıllarda; kadının bilinç düzeyi,

sahip olacağı çocuk sayısını belirlemede birincil önemi göz

ardı edilmekte, kadının doğuracağı çocuk sayısına bile

karışılmaktadır. Kuşkusuz bilinçli kadın; kendisine bedensel ve

toplumsal anlamda yük olacak sayıda çocuk istemeyecektir ya da

bir diğer deyişle; kadınlığını kanıtlaması için çok sayıda

çocuğa sahip olması gerekmediğini algılayabilecektir. Oysa

bugün kadın, Cumhuriyet’in kadına sağladığı bunca kazanımlarına

karşın ; giderek toplumsal yaşamdan soyutlanmak, eve kapatılmak

ve yalnızca çocuk doğurma işlevini görecek konuma getirilmek

istenmektedir.

Son yıllarda ısrarla göz ardı edilmek istense de, ülkemiz

açısından nüfus artışı toplumsal bir sorundur. Dolayısıyla bu

sorun ekonomik yapımızı da derinden etkilemektedir. Bu soruna

çözüm bulmada; genelde ailelerin, özelde ise kadınların

bilinçlenmesi gerekmektedir ki toplumumuzdaki ailelerin ve

kadınların yapısına bakmakla ne denli başarılı olunabileceği de

umutsuz bir çırpınıştan başka bir şey değildir.

Ve bir yakınma: BU KENTLER KİMİN ?...

Biz Yeşilçam filmleriyle büyüdük…O filmlerin oyuncularını da gözlerimizde büyüttük…Ulaşılmazdı onlar; güzel, yakışıklı, cazibeli, çekici, varlıklı, becerikli…Filmlerdeki öyküler öyle anlatıyordu bize; film yıldızlarını, sinema artistlerini…Ve ülkemizin gözbebeği kenti; İstanbul’u…Ve İstanbul; siyah-beyaz Türk filmlerindeki düşlerimizin kenti…Boğazın iki yakasına eteklerini yaymış da oturmuş bir prenses, bir sultan, belki de bir kraliçe…Gücün, güzelliğin büyülü kentiİstanbul ve sinema artistleri…Yeşilçam öyküleri de bize onlarınayrılmaz birlikteliğini öylesine işlemişlerdi ki benliklerimize, eğer o günlerde sorulsaydı “İstanbul kimin ?”

diye; film yıldızlarının, sinema artistlerinin diye yanıtlardıkbu soruyu büyük çoğunlukça…İstanbul; siyah-beyaz film yılları boyunca Yeşilçam artistlerinindi. Orhan Günşiray’ın, Neriman Köksal’ın, Ayhan Işık’ın, Belgin Doruk’un, Göksel Arsoy’un, Fatma Girik’in ve özellikle de “kitapsız ilim, Ahmet Tarık Tekçe’siz film” olmayacağına göre kesinlikle Ahmet Tarık Tekçe’nin ve elbettekiVahi Öz, Mualla Sürer, Mürüvvet Sim ve Hulusi Kentmen’indi…Ya Ayşecik ?...O İstanbul’a sahip tek çocuktu…Parla Şenol, AlevOraloğlu ortak olmak isteseler de onun İstanbul’una, tartışmasız Zeynep Değirmencioğlu’nundu İstanbul, en yoksulundan, en varsıl kıyısına, köşesine, harabesine, köşküne değin…

Renklendikçe filmler, siyah-beyaz filmlerin yıldızları düştükçegriye; İstanbul biraz daha sokuldu kurnaz, üç kağıtçı, kaypak, köşe dönücü, kolaycı serseriye…80’lerden sonrasında da İstanbul; orta direğin bel vermesiyle, el verdi borsacıya, mafya tarzı arsacıya, hayali ihracatçıya, yolsuzluklar sonucu ortaya çıkan türeme varsıllara…Bir başka anlatımla; İstanbul’un tapusu çıkarıldı sonradan görme çarıklı erkanına…Ve dünün Yeşilçam filmlerinde; “bunları eğitmek yerine, öğüteceksin, yok edeceksin” diye tanımlanan taşralı, kırsal kökenli fırsatçı magandalara…Ki onların elleri ekmek tutmak yerine, sürekli fırsat kolluyor ve ayakları kapkaç için koşuyordu…Kırdan kente göçen; dün aç yatarken, daha sonra kentte köşe başlarını tutup, racon kesen ve birazcık da kentin sunduklarından, olanaklarından yararlanarak bazen de çocuklarını okutan bu yeni kentliler her geçen yirmişer yıllık yaşam deneyimlerinin ardından…kimileri devrilse de kentin yozluğunda, çöplüğünde…kimileri de evrildiler ve kentin yeni sahipleri saydılar kendilerini…Bugün bunların bir bölümü tarikat zenginleri olup, otoriteyle hareket ederken, diğerleri de daha düne kadar “resmi söylemce” ötekileştirildiklerinin bastırılmayan,gizlenilmeyen kiniyle, öfkesiyle kenti; kendilerince sahiplendiler…Dün lahmacun kokularıyla, gecekondularıyla, arabesk müzikleriyle genelde İstanbul’u, özelde Beyoğlu’nu işgal ediyorlar diye yakındıklarımız; bugün bir bakıma İstanbul’un, özelde de Beyoğlu’nun tapusunu kendi üstlerine çıkarmışçasına kenti sahiplendiler…Yalnızca İstanbul’u mu ?...Bursa’yı da,

İzmir’i de sahiplendiler…Bugün ola ki onlara “kentler kimin?” diye sorulduğunda; hep bir ağızdan “bizim” diye yanıt vermekteler…

Kentleşme ve kentlileşme bağlamında Kemal KARTAL’ın kente uyum sürecinde gerekli/geçerli saydığı süre olan 20 yılı kentte geçirmiş, geçirmekle kalmamış bu kentte doğmuş, ana-babası dünün gecekondulusu bu nesil; her gün, kentin her köşesinde binbir türlü fasılla “İstanbul kimin ?” diye kafa tutuyor yerelve genel yönetimlere… Ve yok sayarak kentin gerçek sahiplerini;İstanbul bizim, Beyoğlu bizim, sokaklar bizim diyorlar gaylerle, lezbiyenlerle, pkk yandaşı bölücü örgütlerle… Ve yinebugün küçük kentsoyluluk yolunda elitist/seçkinci düşler kurarak;”İstanbul kimin?” diye hesap sorarken, dünde yarattıkları yıkımları görmezden, bilmezden, anımsamazdan gelip, bugünün düzenlemelerinin, değişimlerinin karşısında duruyorlar.

Bu kent virgine/bakir bir kent miydi ?...Öncelikle siz saldırdınız ormanına, en güzel manzaralı tepelerine…O günlerde tepelemedi de kentli sizleri, şimdi sıra size mi geldi ?...Bugün; dağdan gelip, bağdakini kovma dönemi mi ?...İstanbul’un 7 tepesi ve Bursa’nın Kuştepesi, Teferrüç sırtları,Uludağ’ın etekleri; yapılaşma şöyle dursun, neredeyse adım atmanın yasak olduğu orman sınırlarının içi; garibanın gecekondusunun ötesinde, şark kurnazının 5 katlı apartmanıyla tecavüze uğradı. Ve bizler bu yaşananlara öfke saçtık; ama ne yazık ki “oy uğruna” hiç kimseler aldırmadı… Ve o günlerde kentlere saldıran, kentin topraklarını, hazine arazilerini çalan, gasp eden o günlerin kent soysuzlarından türeyen ve bugün kendini kentin soylusundan sayanlar “İstanbul kimin ?” çığlıklarıyla her gün sokaklardalar.

İstanbul bir simge bu yaşananlar bağlamındaki yakınmalarda ama Bursa, İzmir ondan çok mu başka bir durumda ?... Elbetteki onlar da külliyen işgal altında…9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de Bursa; Yunan’ı denize döktü ama…Bunlar Bursa’yı, İzmir’i yakan Yunanlı’dan daha beter kentlerimizi verdiler ateşe; yaktılar, yıktılar, talan ettiler kentleri ve kentli kültürünü…Ve şimdi kentsel dönüşümde en çok yaygara koparanlar da onlar ?... Dün kenti; yakan, yıkan, işgaleden, kentin topraklarını kirleten saldırganlar…Kentlerin gerçek sahibi olan yurttaşlar; yasalar karşısında saygılı, boyun eğmiş otoriteye, üstelik de haksızlığa uğradığını bile, bile…Ama dün kente gelip kentin doğal,tarihselve kültürel değerlerini tozumaya uğratanlar, kentin gerçek sahiplerinin gönencinden çalanlar bugünlerde de kavgalılar kentlerle, kentlilerle, onların bunca yıldır bozduklarını düzeltmek isteyenlerle…Ve kurunun yanında yaş da yanar örneği; onların bozduğu kentleri yeniden düzenlemek isteyenlerin ellerikentin yerleşiklerinin düzenine de dokundukça…Yine düşüyor usumuza; “bu kentler kimin ?” sorusu… Kentsel dönüşüm sürdükçe dağılmayacak kentlerin gerçek sahiplerinin geleceklerine, konutlarının sahipliğine/iyeliğine ilişkin kaygısı, korkusu…

Selma ERDAL; Kentleşme ve Çevre Sorunları Uzmanı, İstanbul, 15

Nisan 2014

Kaynakça:

1) Ruşen Keleş; Kentleşme ve Konut Politikası, Ankara

Üniversitesi, SBF Yayınları: 540, Ankara, 1984

2) Ruşen Keleş; Kentleşme Politikası, Ankara, 2000

3) Beşir Atalay; Sanayileşme ve Sosyal Değişme, DPT Yayın no:

1917, Ankara, 1985

4) Turan Yazgan; Şehirleşme Açısından Türkiye’de İşgücünün

Demokgrafik ve Sosyo-Ekonomik Bünyesi, İstanbul

Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1968

5) İlhan Tekeli; “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kentsel Dönüşüm”,

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt:4,

İletişim Yayınları, İstanbul, 1985

6) Güven Gülöksüz-Yiğit Gülöksüz; “Kırsal Yapı”, Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları; Cilt:5,

İstanbul, 1985

7) Yakup Kepenek; Türkiye Ekonomisi,Ankara, 1984

8) Emre Kongar; Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, 1981,

4.Basım

9) Besim Üstünel; “Kentleşme –Ekonomi Üzerine Bazı

Düşünceler”,Şehirleşme ve Çevre Konferansı, Türkiye Çevre

Sorunları Vakfı Yayını, Kasım; 1987

10) Türkiye’de Nüfus Planlaması, Kadın ve Hukuk, Türkiye

Çevre Sorunları Vakfı yayını, Ekim, 1985

11) DPT; 1967 Yılı Programı

12) DPT; 1971 Yılı Programı

13) DPT; Beş Yıllık Kalkınma Planları (3.plandan, 10.

plana kadar)