TÜRKİYE'DE KENTLEŞME
Transcript of TÜRKİYE'DE KENTLEŞME
TÜRKİYE’DE KENTLEŞME
*Kentleşme Kavramı:
Kentleşme dediğimiz olay; genelde kent olgusunun
oluşumunu ve gelişimini belirleyen bir olgudur.Bu ilk bakışta;
kentte olan yaşamı, kent olgusunun gelişimini, biçimini
yönlendiren bir nüfus olayıdır. Ama bu biçimde yapılan bir
tanımlama kentleşmenin demografik faktörlerin etkisiyle yapılan
tanımlamasıdır ki yanlış değil, eksik bir tanımlamadır.
Bilindiği gibi kentleşme salt demografik bir olay
değildir.Demografik yönünden daha önemli olan sosyal, ekonomik
yönleri olan bir olgudur. Demografik ağırlığı olmama olayı,
kentleşmeye iki açıdan bakmamıza neden olmaktadır:
1) Dar anlamda kentleşme (demografik içerikli yaklaşım)
2) Geniş anlamda kentleşme
Dar anlamda kentleşme açısından konuya
baktığımızda; kent olgusundan soyutlanması mümkün olmayan
demografik faktörler, doğum, ölüm ve göç olaylarıdır.
Kentleşmenin bu faktörler çerçevesinde incelenmesi dar anlamda
kentleşme olgusuna yaklaşımdır.
Geniş anlamda kentleşme açısından konuya baktığımızda da;
kentleşme olayı bir takım ekonomik ve sosyal faktörlerin etkisi
altında ortaya çıkmaktadır.Kentleşme dediğimiz olayı anlamak
için; ekonomik, soysa ve kültürel yapıyı incelemek zorundayız.
Kentleşme tanımında yer alan ekonomik yapının türü; diğer bir
deyişle baskın ekonomik uğraşlar sanayi ve hizmet
sektörlerinin, tarım sektörüne göre ağırlıklı olması
gerekliliğidir.
Bu bağlamda Ruşen Keleş’in kentleşme tanımını da anımsamak
yerinde olacaktır ki Keleş’in kentleşme tanımı şöyledir:
Sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının
artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum
yapısında, artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma
yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü
değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi sürecidir.
*Kentleşme Nedenleri:
Kentleşme olayının üç temel faktör altında ortaya çıktığı ileri
sürülmektedir. Bu faktörler:
1)İtici faktörler
2)İletici faktörler
3)Çekici faktörler
1)İtici faktörler:Kırsal kesimde makinalaşma, nüfus artışı
nedeniyle toprağın parçalanması, marjinal verimliliğin sıfır
olması, bir diğer deyişle gizli işsizliğin ortaya çıkması gibi
faktörlerin oransal ağırlığının etkisi bu çerçevede
sayılabilir.
2)İletici faktörler: Kırsal kesimle, kentsel kesimin
etkileşimi, sanayileşmenin yarattığı çekiciliğin kırsal kesime
ulaşması gibi faktörler de bu çerçevede sayılabilir (ulaştırma
ve iletişim sektörünün gelişmesi sonucu, basın, radyo,
televizyon gibi araçlarının etkisiyle).
3)Çekici faktörler: Sanayileşmeyle birlikte sosyo-ekonomik
yaşam biçiminde, gönenç düzeyinde bir yükseliş olması gibi
nedenler bu çerçevede sayılabilir.
Kentleşme olgusunu katı bir ayrımla; demografiktir ya da
ekonomiktir diye kesinleştirmek yanıltıcı olabilir. Çünkü
kentleşme olayı bir bütündür. Gerçekte itici faktörlerin,
çekici faktörlere zemin hazırladığı ileri sürülmektedir.
Kentleşme olayından giderek, kentlileşme sürecine girdikçe bu
faktörlerden yalnızca birine değer vermek yerine birlikte
değerlendirmek daha anlamlı olacaktır.
*Türkiye’de Kentleşme:
Ülkenin tarımsal ağırlıklı ekonomik yapısı, sanayi
ağırlıklı bir yapıya dönüştükçe, sanayileşme ile birlikte
kentleşme olgusu da Türkiye için gündeme gelmeye başlamıştır.
Sanayi sektörünün önemi ve gelişmesi 1950’lerden ve özellikle
1960’lardan sonra artmaya başlamıştır. Sanayileşme, üretim
aracı üretme anlamına geldiğinden, bir yerde ekonomik
kalkınmanın göstergesi sayılmaktadır. 1950’lerden sonra, dış
ilişkiler ve Marshall yardımı ile ülkede belli bir değişim
başlamış, köyün içine kapalı yapısı çözülmüş, ulaşım
olanakları, altyapı hizmetleri, savaş sonrası hızlı nüfus
artışı gibi nedenlerle köy-kent arası akım hızlanmıştır.
Tarımda makinalaşma ve kentlerdeki yeni iş olanakları, diğer
bir deyişle kırın itmesi, kentin çekmesi bu akıma neden
olmuştur. Ülkenin geleneksel yapısında çözülme başlamıştır ki
bunu başlatan etkenler arasında öncelikle politik yapının
değişmesi (çok partili sisteme geçiş) ve kitle iletişim
araçlarının etkisi (radyonun yayılması) sayılabilir. Bu devrede
tarım sektörünün itmesiyle, kentlerdeki sanayi sektörüne
yönelen nüfus, hem belli bir yerleşme ve nüfus yığılmasını, hem
de bu nüfusun kentli kültürü denilen değerleri, tutumları,
davranış biçimlerini benimsemesi başlamıştır.
Cumhuriyet’le birlikte başlatılan tüm sanayileşme
çabalarına karşın Türkiye ekonomik açıdan, az gelişmiş ya da
gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almaktadır.
Sanayileşmenin özellikle Türkiye’nin Batısı’nda yer alması,
kırın ittiği işgücü için Batı’da bir çekim alanı oluşturmuştur
ki bu da ülkemizin işgücü yapısal dağılımını etkilemektedir.
Bilindiği gibi kentleşme ile işgücünün demografik ve sosyo-
ekonomik yapısı arasındaki ilişkiler ekonomik gelişmenin
açıklanmasında anahtar kavramlardır. Genellikle tarımsal
ülkeler olarak da bilinen AGÜ’lerde gerek tarım sektörünün
toplam üretimdeki payı, gerekse tarım sektöründe çalışan faal
nüfusun toplam nüfus içindeki payı oldukça yüksektir. Gelişmiş
ülkelerde tarım sektöründe çalışanlar faal nüfusun yaklaşık
yüzde 10’luk bir bölümünü oluştururken, az gelişmişlerde bu
oran yüzde 50’nin üzerindedir. Aynı şekilde gelişmişlerde tarım
sektörünün toplam üretimdeki payı yüzde 10’un altına inmişken,
az gelişmişlerde söz konusu oran yaklaşık yüzde 50
dolaylarındadır. AGÜ’lerin dikkat çeken bir başka özelliği de
hizmet sektörünü şişkinliğidir.Çünkü AGÜ’lerde verimli işlerde
çalışma olanağı bulamayan büyük bir kitle boyacılık, kapıcılık,
odacılık, işportacılık gibi düşük verimli işlerde çalışmakta ve
bütün bu işlerin hizmet sektörü içinde gösterilmesi de hizmet
sektörünün yükselmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte
aktif nüfusun üç ana sektöre dağılışı ile ekonomik kalkınma
arasında bir ilişki olduğu varsayılmıştır. Simon Kuznets bu
konuda; 3 SEKTÖR TEORİSİ kurarak, ekonomik gelişme arttıkça
ücretlilerin oranının artacağını belirtmiştir. Gerçekten de
gelişmiş ülkelerin süreçleri bu teoriyi doğrulayan bir eğilim
göstermiştir. Ne var ki bu teori AGÜ’lerde yanıltıcı bir
görünüm ortaya koymaktadır. Kırın ittiği işgücü fazlası kentte,
hizmet sektöründe (ki bu sektör de marjinal işlerden
oluşmaktadır) yer almaktadır ve bu durum ekonomik gelişmenin
değil, gelişmemenin bir sonucudur.
*Cumhuriyet Öncesinde Kentleşme:
Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfusa dair bilgiler
olmadığından, olsa bile gerçeği yansıtmadığından (örneğin;
kadınların sayılmaması gibi nedenlerle), bugünkü anlamda köy ve
kent nüfus hareketlerini izlememiz olanaksızdır. Bununla
birlikte 19. yüzyıla değin savaşlar, iç karışıklıklar ve salgın
hastalıklar nedeniyle nüfusta artış değil, azalışlar olduğu
ileri sürülmektedir. Tanzimat’la birlikte ülkede yaşanan
değişiklikler, nüfusa da yansımış ve nüfusta da artışlar
gözlenmiştir. Bu döneme değin ülke nüfusunun büyük bir kısmı
Batı’da, özellikle İstanbul’da toplanmasına karşın, 19.
yüzyıldan başlayarak Anadolu nüfusunda az da
olsa artışlar olmuştur.
Nüfus hareketlerine neden olan bir diğer etken de; savaşlarda
Balkanlar’daki toprakların yitirilmesi ile birlikte, oradaki
Türk asıllıların Anadolu’ya göçmesidir ki bunun sonucunda
Anadolu nüfusunda bir hareketlilik ve artış olmuştur.
Nüfus hareketlerine bir diğer örnek olarak o
dönemde yaşanan iç göçler verilmektedir. Dış borçlar nedeniyle
Devlet’in, yabancı devletler adına kendi köylüsünü sömürmesi iç
göçlere zemin hazırlamıştır. Köylü, dış borçları ödemek için
bir bakıma emperyalist güçler için çalışmıştır. Bu durumdan
dolayı bazen köylü kentlere göçmüş ve daha büyük ekonomik
sorunlarla karşılaşmıştır. Çünkü köylü; kentlerde çekim
alanları oluşturacak olanaklar nedeniyle değil, çaresizlikten
kentlere gelmiştir.
*Cumhuriyet Sonrasında Kentleşme:
1920-1932 Dönemi (Kuruluş Yılları)
Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy ve kent nüfus
dağılımlarında önemli değişiklikler olmadığı, nüfusun yaklaşık
yüzde 80’inin kırsal alanda yerleştiği ve geçimlerini tarımla
sağladığı bilinmelidir. Henüz tarımda makinalaşmayla birlikte,
insan gücünün açığa çıkması sonucu kırdan kente göç
başlamamıştır. Ülkenin toplumsal yapısı gelenekçi özelliklerini
korumuştur. Bu dönemde kentleşmenin kriteri olan tarımdan
sanayiye geçiş söz
konusu olmamıştır.
1933-1938 Dönemi (Planlı Devletçilik Yılları)
Dönemin en önemli gelişmesi olarak; okuma-yazma
öğrenenlerin artışı gösterilebilir. Bunun dışında toplumsal
hak ve özgürlükler alanında sınırlayıcı uygulamalar
sürdürülmüştür. Bu değişimlere karşın, kırsal ve kentsel
alanlar arasındaki akım henüz başlamadığından, toplumsal
hareketlilik söz konusu olmamıştır. Bu dönemde de,
Cumhuriyet’in tüm devrimlerine karşın gelenekçi yapı
etkinliğini korumuştur.
1939-1949 Dönemi (Savaş ve Savaş Sonrası Yılları)
II.Dünya Savaşı nedeniyle genç erkeklerin silah
altında olmaları; nüfusta gerilemeye, en azından durgunluğa
neden olmuştur. Bu dönemde kayda değer bir diğer gelişme de
eğitim-öğretim alanında olmuştur. Özellikle Almanya’dan kaçan
savaş karşıtı bilim adamları üniversitelerde görev almışlar,
kültür ve eğitimin gelişmesinde olumlu işlevler görmüşlerdir.
Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla; tarımsal eğitim-öğretim
birlikte uygulanmıştır. Devlet’çe yürütülen sanayileşme
çabaları, kırsal yapının değişimine etken olamamıştır.
1950-1960 Dönemi (Enflasyoncu Gelişme Yılları)
Bilindiği gibi Türkiye’de kentleşme olgusunu
etkileyen temel neden; kırsal alanlardan kentlere olan göçtür.
Bunun nedeni de tarımda makinalaşma ile birlikte toprakların
miras yoluyla parçalanarak, küçülmesi sonucunda ekonomik
verimliliğin düşmesine bağlanmıştır. Bu koşullarda yoksul düşen
kırsal insan, yeni arayışlar için kente göç etmeye başlamıştır.
Bu dönemde traktör kullanımı ile başlayan tarımda makinalaşma
olayı, kırsal insanı kente iten birinci etken olmuş, göçler
sonucu toplumsal değişimin hızı artmaya başlamıştır.
Dönemin bir diğer özelliği de toplumsal değişimle birlikte,
nüfus artışının da hızlanmış olmasıdır. II.Dünya Savaşı’nın
bitmesiyle birlikte, doğumlarda artışlar görülmüştür. Bununla
birlikte halk sağlığına verilen önem, ortalama insan yaşamını
da uzattığından doğal ölüm olaylarında azalma görülmüştür.
Kentlere yönelik göç; kentsel nüfusun, kırsal nüfusa göre artış
göstermesinde önemli bir etken olmuştur.
*1960’dan Sonraki Planlı Dönem.
1)Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)
Bu dönemde nüfus planlaması için; aile planlaması
uygulamaları gerekli görülmüştür. Bu döneme değin nüfusu
arttırıcı politikaların benimsenmesine karşın, artık nüfus
planlaması yapma gerekliliği duyulmuştur. Bu nedenle de okul
ders programlarından, orduya değin her alanda aile planlaması
eğitimi çalışmaları başlatılmıştır. 1950-1960 yılları arasında,
Türkiye’de tarımdaki yapısal değişimin hızlanması (tarımda
makinalaşma) nedeniyle kırdan, kente göç başlamıştır. Bunun
sonucunda köy ve köylü sorunlarına özel bir önem verilmesi
gerekliliği duyulmuştur. Bu bağlamda köy ve köylü sorunları
toplum kalkınması çerçevesinde ele alınmıştır. Hızlı nüfus
artışı nedeniyle işsizlik ve gizli işsizlik büyük boyutlara
ulaşmıştır. Bu plan döneminde, nüfus artış hızı ile birlikte
işgücü arzı da yüksek, buna karşın istihdam olanakları da o
ölçüde az olduğundan işsizlik sorununa çözümler aranmıştır.
İşsizlik sorunu için aşağıdaki önlemler alınmıştır:
-Artan işsizliğin bir sonucu olan kente göçü önlemek, köyde
istihdam olanakları yaratmak…
-İstihdam yaratıcı sektörleri geliştirmek…
-İşgücü fazlasının, işgücü isteği olan Batı ülkelerine
göndermek…
-Uzun süreli çözüm yolu olarak; nüfus artış hızını düşürmek…
I.Plan’da kentleşme doğrudan, doğruya ele alınmamış, kentleşme
ve nüfus sorunlarıyla büyük kent sorunlarının çözümünde bölge
planlamasının bir araç olarak kullanılacağı belirtilmiştir.
2) İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)
Bu planda; gizli işsizlik-açık işsizlik kavramları
yerine, “işgücü fazlası” kavramı getirilerek, istihdam sorunu
ele alınmıştır. Özellikle eğitimle ilgili sorunlar çözülerek,
istihdam sorununa yaklaşılması, ekonominin gelişmesiyle
istihdam sorununa çözüm bulunabileceği belirlenmiş ve daha çok
kentlerde ortaya çıkan istihdam sorunları üzerinde durulmuş,
istihdamı en yüksek düzeye çıkarmak hedeflenmiştir.
İstihdam sorununu çözmek için zamana gerek olduğundan, gizli ve
açık işsizliği azaltmak için yeni iş olanakları yaratmak
gerektiği üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda sanayiye ağırlık
verilerek, kentlerde istihdam olanaklarının arttırılması ve
istihdam sorunu büyük olan yerlere öncelik verilmesi
planlanmıştır.
İstihdam düzeyini yükseltmek için alınan önlemler şunlardır:
-İstihdam olanakları fazla olan sektörlere öncelik verilmesi,
uygun teknoloji seçimi üzerinde araştırmalar yapılması…
-El sanatlarının yaygınlaştırılarak, tarımdaki işsizlerin bir
kısmının buraya çekilmesi…
-Yurt dışına işçi transferiyle, işgücü fazlası ile ilgili
sorunların çözülmesi…
Bu planda köy ve köylü sorunları daha geniş olarak
ele alınmıştır. Bu dönemde belirlenen amaçlar şöyledir:
-Köylülerin yaşam düzeylerini yükseltmek, artan milli gelirden
sosyal adalet ilkeleri doğrultusunda pay almalarını sağlamak…
-Altyapı hizmetlerinin dengeli dağılımını sağlamak…
-Verimliliği ve toplam üretimi arttıracak önlemler almak,
toprak-insan ilişkisini düzenlemek…
-Kooperatifçiliği teşvik etmek…
-Etkinliğin arttırılması için her kademede eşgüdüme gitmek…
-Köylerdeki eğitim sorununu çözmek…
Yine bu dönemde; toprak-insan ilişkilerinin düzeltilmesi ve
tapulaştırma işlemleri ile toprak reformu anlayışı getirilmiş,
çiftçinin topraklandırılarak, tarımsal ürün bedellerindeki
dalgalanmaların azaltılması yönünde önlemler alınmıştır.
İkinci Plan’da, kentleşmeden; sanayileşme ve kalkınma için
itici bir güç olarak yararlanılabileceği görüşü temel
alınmıştır. Bu arada sanayileşme, kentleşme ve tarımda
modernleşmenin birbirinden ayrı düşünülemeyeceği ilkesi de
getirilmiştir.
3) Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977)
Nüfus ve istihdam sorunları arttığı için bu planda
daha çok bu konulara yer verilmiştir. Bununla birlikte faal
nüfusun artışına oranla istihdamı daha düşük
gerçekleştirilmiştir. Tarım kesiminde gizli işsizliğe çözüm
bulunamamıştır.
Üstelik istihdam edilmiş olanlar da sosyal güvenlik ve sendikal
sistemin dışında kalmıştır. Kısa dönemde emek yoğun
teknolojiler seçilmesi ya da işsizlik sigortası getirilmesi
çözüm olarak düşünülmüştür. Ama bunların kalkınma hızını
engelleyeceği gerekçesiyle uygulamaya geçirilmemiştir. İstihdam
sorununa çözümün yalnızca hızlı sanayileşmede aranması
gerektiği, bununla birlikte inşaat ve hizmet sektörlerinde
istihdam olanaklarının yaratılması ve emek yoğun teknoloji
kullanımının uygun olacağı ileri sürülmüştür. Bu plan döneminde
de yurt dışına işçi gönderme bir çözüm olarak düşünülmüş, bu
kez Batı Avrupa ülkeleri yerine Ortadoğu ülkelerine işçi
gönderilmesine başlanılmıştır.
Tüm sanayileşme çabalarına karşın, kentleşme
hızını arttıran sanayileşme ülkemiz için gerçekleşmediğinden,
kentlerde hizmet sektöründe bir büyüme olmuştur. Üstelik bu
büyüme fırsatçı, geçici ve çözücü olmayan marjinal işler
(türedi işler) dediğimiz kesimde olmuştur. Bununla birlikte
ülkemizde kentleşme olayı, köyleşen kentler biçiminde tarımsal
üretimin ve gecekondulaşmanın yaygın olduğu biç biçim almıştır.
Üçüncü Plan’da kentleşme ilkeleri ve önlemleri belirlenirken;
büyük kent merkezlerine yönelen nüfus ve yığılmaları yerine,
sosyal, ekonomik ve kültürel organizasyon bütünleşmesini
sağlayacak bir kentleşmenin gerçekleştirilmesi, kentin
çevresiyle bütünlüğünün sağlanması, kır ve kent yerleşmeleri
arasında sürekli ve karşılıklı işlevsel ilişkilerin
gerçekleştirilmesi, kente göçenlerin kentle bütünleşmelerini
kolaylaştıracak, iş bulma ve sosyal güvenlik kapsamına
alınmalarını sağlayacak programlar düzenlenmesi ilke
edinilmiştir. Göçerlerin istihdamını sağlamak için Organize
Sanayi Bölgeleri’nin araç olarak kullanılması, kentsel alan
düzenlemesinin ve altyapı hizmetlerini büyük kentlerde
Metropolitan Planlama, küçük yerleşmelerdeyse İmar Planları
aracılığıyla düzenlenmesi, planlı kentleşmeyi sağlamak ve arsa
spekülasyonunu engellemek amacıyla önlemler alınması
kararlaştırılmıştır. Tüm bu önlemlere karşın, kentleşme
politikalarının yönlendirilmesinde yetersiz kalınmış, kurumsal
düzenlemelere gidilememiştir. Kent topraklarının arsa
spekülatörlerince kötü amaçla kullanımı engellenememiştir.
Ayrıca istihdam konusunda, diplomalı işsizler sorunu gündeme
gelmeye başlamıştır.
4) Dördünce Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)
Bu planda kentleşme hızının yüzde 6.3 olacağı
öngörülmüş, 1980 yılında toplam kent ve kır nüfuslarının
eşitleneceği varsayılmıştır. Büyük kentlerin ve metropollerin
ülkenin dengeli kalkınmasında ekonomik ve sosyal etkilerine
olumlu bakıldığından, kentleri yaşanabilir kılmak ve kent
halkının gereksinimlerini karşılayabilmek temel ilke
edinilmiştir.
Spekülatif kazançları önlemek bu planda da vurgulanmış ve kamu
yararına uygun yasal düzenlemelere gidilmesi
kararlaştırılmıştır. Kentlerin alan kullanımlarında tarımsal
amaçlı ve dinlence gereksinimlerine yönelik alanların
korunmasında, ülke çapında verilmiş alan kullanım kararlarına
uyulmasını sağlamak ilke edinilmiştir. Bu planda ilk kez çevre
sorunlarına da yer verilmiş ve toplumsal değişim süreci ile
birlikte çevre sorunlarını çözümlemek temel ilke edinilmiştir.
Sorunun yaratılmadan önlenmesi kararlaştırılmıştır. Özellikle
hava kirliliği ile ilgili önlemler ve yeşil alanların korunması
gerekliliği bu planda vurgulanmıştır.
5) Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)
Bu plan döneminde de kentleşme hızının yılda
ortalama yüzde 4.6 olacağı varsayılmış ve dönem sonunda kır ve
kent nüfuslarının eşitleneceği ileri sürülmüştür.Ekonomik
uğraşların yer seçiminde, yerleşmelerin de bundan etkileneceği
varsayımıyla, yer seçiminde geliştirilmesi istenen yörelerin
özellikle belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Kentleşmenin
ekonomik ve toplumsal yapıya etkileri göz önüne alınarak,
kentlerde hizmet standartını yükseltecek yatırım ve
politikalarına ağırlık verilmesi, kalkınmada öncelikli
yörelere, özellikle yan sanayilerin de geliştirilebileceği
yatırımların seçilmesi öngörülmüştür. Organize Sanayi Bölgeleri
yer seçiminde, çevre sorunları ve ulaşım olanaklarının birlikte
değerlendirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır. En önemlisi de
aşırı kentleşmenin doğal sonucu olan konut sorununa bu planda
yer verilmiş, konut yapımına yönelik kararlar alınmış ve bu
amaçla “Toplu Konut Fonu Kredileri” oluşturulmuştur.
6) Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)
Bu dönem için kentleşme hızının, Beşinci Plan
Dönemi’ne oranla biraz azalarak, yüzde 4.58 olacağı, kent
nüfusunun toplam nüfus içindeki payının dönem sonunda yüzde
56.75’e ulaşacağı, toplam kentli nüfusunun 35.1 milyona
ulaşacağı ve plan dönemi başında 20 bin nüfusun üzerindeki 218
yerleşme biriminin de dönem sonunda 235’e ulaşacağı
varsayılmıştır.
Bu dönemde belirlenen amaçlar, ilkeler ve politikalar şöyle
sıralanabilir:
-Kentlerde yaşayan nüfusun, kent yaşamına uygun bir yapıya
kavuşturulması, yerleşme alanlarında nitelikli ve sağlıklı bir
yaşam çevresi oluşturulması…
-Yerleşme derecelendirilmesinin ülke genelinde dengeli
dağılımını gerçekleştirmek için orta büyüklükteki (50.000-
500.000 nüfuslu) kentlerin gelişmesinin desteklenmesi…
-Öncelikle geliştirilmesi gereken yerleşme merkezlerinin
belirlenmesi…
-Kentler arasında uzmanlaşmanın sağlanması amacıyla, varolan
niteliklerinin öne çıkarılarak; kentlerin sanayi, turizm,
eğitim gibi işlevlerine ağırlık verilmesi…
-Büyük kentlerin, metropollerin ve metropolleşen yörelerin
nüfuslarının artacağı, ekonomik ve sosyal etkilerinin
genişleyeceği göz önüne alınarak, bu yerlerde fiziki plan,
arsa, altyapı, eğitim, sağlık gibi alanlarda artacağı
varsayılan sorunların giderilmesi…
-Her türlü yerleşme derecelendirmelerinde fiziki planlara
uyulması; bu planlarda tarihi, kültürel ve doğal değerlerin
korunması ve varolan kent yoğunluğunun arttırılmaması…
-Kent planlamasıyla ilgili yürürlükteki yasaların bir çerçeve
yasa içinde yeniden düzenlenmesi…
-Planlama standartları; yerleşme yapısına ve özelliklerine
uygun olarak belirlenmesi…
-Mücavir alanlar, deniz ve göl kıyıları, ulaşım aksları,
sanayinin yerleşebileceği alanlar gibi arazi kullanım
taleplerinin yoğunlaştığı yörelerde, gelişmeleri
yönlendirebilmek için arazi kullanma planlarının yapılması…
-Kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni bir yasal
düzenlemeye gidilmesi…
-Kent imar planlarının hızla tamamlanarak, arsa üretiminin
sağlıklı biçimde arttırılması,imar planları dışındaki
yapılaşmanın denetim altında tutulması…
-Kent işletmeciliği bir model içinde değerlendirilerek, varolan
kurumların yapısında gerekli düzenlemelerin yapılması…
-Organize sanayi bölgelerinin çevrelerinde oluşabilecek konut,
yan sanayi gibi ögelerin planlama ve kamulaştırma aşamalarında
göz önüne alınması…
-Organize sanayi bölgesi bulunan yerlerde gerektiğinde
tamamlayıcı uğraşların yer alacağı küçük sanayi sitelerinin
kurulmasının desteklenmesi…
-Organize sanayi bölgeleri içinde çalışanların hizmet içi
eğitim gereksinimlerini karşılayacak eğitim merkezlerinin
kurulması…
7) Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)
Bu plan döneminde doğrudan kentleşme kavramı
olgusu, oluşumu yerine; KENTSEL ALTYAPI sorunlarına değinilmiş,
dolayısıyla kentsel altyapı hizmetlerinin iyileştirilmesi
amaçlanmıştır. Varolan durum irdelenerek, yetersizliklerin
giderilmesi için de aşağıdaki amaçlar, ilkeler, politikalar
belirlenmiştir:
-Su kaynaklarının yönetimi konusunda yeni bir yapılanmaya
gidilmesi…
-Kentlerin uzun dönemli içmesuyu gereksinimlerinin
karşılanmasına yönelik çalışmalar yapılması...
-DSİ tarafından yaptırılan içmesuyu barajlarının yatırım geri
dönüş sisteminin yeniden düzenlenmesi…
İçmesuyu şebeke kayıplarının önlenebilmesi için çalışmalar
yapılması…
-İçmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin
uyumlaştırılması, ülke, bölge ve yerleşme koşullarına uygun
teknolojilerin kullanılmasına özen gösterilmesi…
-İçmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerinin yap-işlet-devret
modeliyle yapılmasına özendirilmesi…
-İçmesuyu ve kanalizasyon hizmetlerinin etkin bir şekilde
yerine getirilmesinde belediyelerle, İller Bankası arasında
işbirliğinin geliştirilmesi…
-İller Bankası tarafından yapılacak olan evsel atıksu arıtma
tesislerinin projelendirilmesinde havza bazı yaklaşımına
ağırlık verilmesi…
-Su tarifelerinin, işletme, bakım ve onarım maliyetlerini
kapsayacak ve yeni yatırımlar için kaynak yaratacak şekilde ve
modern işletmecilik temellerine göre belirlenmesi amacıyla
çalışmalar başlatılması…
-Nüfusu 100bini geçen belediyelerde su ve kanalizasyon yönetim
birimlerinin kurulması…
-Belediyelerin; kent altyapısıyla ilgili tesislerin, altyapı
haritalarını hazırlaması ve su kaçaklarını önleme programları
geliştirmesi…
-Kırsal alandaki bütün köylere içmesuyu götürülmesi…
-Kırsal alanda yeniden yerleşim uygulamalarına yönelik
politikaların belirlenmesi…
Sonuç olarak; kentleşme sürecini tamamlayan yerleşmelerin, daha
yaşanabilir yerler, yöreler olması için öncelikle içmesuyu,
kanalizasyon ve atıksu sorunlarının çözümlenmesi için yapılacak
çalışmalara öncelik verilmiştir.
8) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)
Bu plan döneminde de, Yedinci Plan’da olduğu gibi;
yerleşme ve kentleşme konusunda önce varolan durum
irdelenmiştir. Yine Sekizinci Plan döneminde de kentleşme
hızının, yıllık ortalama yüzde 4.75 oranında gerçekleşeceği ve
2000 yılında 43.3 milyon olduğu varsayılan kentsel nüfusun,
2005 yıllı sonunda 54.7 milyona ulaşarak, toplam nüfusun yüzde
78’ini oluşturacağı öngörülmüştür. 2005 yılında kentsel
yerleşme birimlerinin 345’e ulaşacağı, bu yerleşme
birimlerindeki nüfus artışının yaklaşık 11.4 milyon olacağı
düşünülmüştür...
Kentleşmeyle doğru orantılı artan toplumsal değişmenin de
sürekliliği bağlamında bu plan döneminde; kültürel yozlaşmayı
ve değer yargılarındaki aşınmayı önlemek amacıyla “milli
kültürün temel belirleyiciliği çerçevesinde” kent ve kentlilik
kültürünün oluşturulması için çalışılması üzerinde durulmuş ve
bir takım amaçlar, ilkeler ve politikalar belirlenmiştir ki
onları şöyle sıralayabiliriz:
-Uluslar arası düzeyde yeterli altyapıya sahip ticari ve mali
merkezler oluşturulması…
-Kentsel altyapının geliştirilerek, kentlerin özgün kültürel
dokularının ve turistik özelliklerinin korunması…
-Uygulama birimlerinin nitelikli elemanlarla desteklenmesi,
denetim mekanizmalarının yeniden yapılandırılması ve
güçlendirilmesi…
-Kentlerdeki toplumsal ve teknik altyapı yatırımlarını
gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanması…
-Kamunun kullanım yetkisindeki alanların belirlenmesi ve
planlanması işlemlerinin hızlandırılması…
Sonuç olarak bu plan döneminde kentleşme bağlamında kentlerin;
alansal, toprak kullanımı anlamında denetiminin yanı sıra,
kentlilerin de bir bakıma denetlenmesi gibi daha önceki
planlarda olmayan bir ilk uygulama da işte bu Sekizinci Plan
döneminde karşımıza çıkmaktadır.
9)Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013)
Bu plan döneminde “küreselleşme” olgusundan ve
AB’ye giriş koşullarını sağlamış bir Türkiye’den söz edilerek,
bu nedenle Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde planın
hazırladığı belirtilmiştir.
Küreselleşme bağlamında ülke ekonomisinin yanı sıra, gelişmiş
ülkelerin ekonomilerine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.
Yine bu planda; “Çevrenin Korunması ve Kentsel Altyapının
Geliştirilmesi” başlığı altında; hızlı nüfus artışı ve doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımı ilişiklerindeki
olumsuzluklara değinilmiş ve bir, kaç tümceyle olumsuzlukların
giderilmesi eleştirisi yapılmıştır.
Yine bir başka başlıkta; “Kültürün Korunması, Geliştirilmesi ve
Toplumsal Diyaloğun Güçlendirilmesi” başlığı altında; “yoğun
göç ve çarpık kentleşmenin oluşturduğu uyum sorunlarının; terör
ve asayiş başta olmak üzere toplumsal bütünlüğü ve uyumu
zedeleyici ortamlar hazırladığı…Bu kapsamda ulusal ve yerel
düzeyde, topluma entegrasyon ve aidiyet duygusunu geliştirici
önlemlerin alınması ve bu alanlarda yerel yönetimlerin
kapasitelerinin ve STK’larla diyaloğun arttırılması” üzerinde
durulmuştur.
Bir bakıma bu planda; kentlerden çok, bölgesel planlama ve
ülkenin başta ekonomik yapısı olmak üzere tüm kurum ve
kuruluşlara ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Amaçlar,
ilkeler, politikalar; ülke geneli için değerlendirilmiş,
kentleşme konusu ayrıca özel bir başlık altında değerlendirmeye
alınmamıştır. Bunun yanı sıra ULAŞIM başlığı altında; “Kentsel
Ulaşım” konusuna yer verilerek bazı amaçlar, ilkeler,
politikalara değinilmiştir.
-Her kentin özgün yapısı, dinamikleri ve potansiyalleri göz
önüne alınarak, kentiçi ulaşım türlerinde çeşitlilik ve
bütünleşme sağlanması…
-Kent bilgi sistemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması…
-Kentiçi ulaşım projelerinin finansmanında dışa bağımlılığı en
aza indiren ulusal indirim, istihdam ve finansman
olanaklarından yararlanılması…
-Dış finansman sağlanması düşünülen kentiçi projelerin
seçiminde; proje maliyetleriyle, iç-dış finansman
düzenlemelerinin belediyelerin mali yapılarıyla uyumlu olması…
-Ulusal ve yerel düzeyde kentiçi ulaşım karar, politika,
uygulama ve denetiminden sorumlu birimlerin görev, yetki
sorumluluklarını tanımlayan düzenlemelerin yapılması…
Yine Dokuzunca Plan’da; “Çevrenin Korunması ve Kentsel
Altyapının Geliştirilmesi” başlığı altında çevre sorunları
bağlamında bir takım önlemlerle birlikte, kentsel altyapı
sorunlarına ilişkin aşağıdaki amaçlar belirlenmiştir:
-Kentsel altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde
belediyelere verilecek mali ve teknik hizmetlerin
etkinleştirilmesi…
-Ülke genelinde çevre korumaya yönelik kentsel altyapı
gereksinimlerinin belirlenmesi için belediyelerin içmesuyu,
kanalizasyon, atıksu arıtma ve katı atık sorunlarını çözücü
altyapı ana planı ve finansman stratejilerinin hazırlanması…
Dokuzuncu Plan için son bir değerlendirme yapıldığında ve plan
döneminin; 2007-2013 yıllarını kapsıyor oluşu bir yana,
gerçekte içerik anlamında, yoğunluk olarak ya da sayfa sayısı
ölçek alındığında “ki 101 sayfalık bir metin” en kısa yazılmış
bir plan olduğu, bununla birlikte oldukça uzun bir dönemi “ki
2001-2023 yıllarını” hedeflediği söylenebilir.
10)Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2014-2018)
Bu plan döneminde de; Dokuzuncu Plan’da olduğu gibi
KENTLEŞME konusu, başlı, başına yer almamıştır. Bununla
birlikte; “Yaşanabilir Mekanlar, Sürdürülebilir Çevre” başlığı
altında “kentsel dönüşüm ve konut” ile “ketsel altyapı”
başlıkları altında bazı amaçlar, ilkeler ve politikalar
belirlenmiştir.
Özellikle “kentsel dönüşüm ve konut” başlığı altında yer alan
amaç, ilke ve politikalar incelendiğinde; her koşulda, her ne
olursa olsun, kentsel dönüşümün en öncelikli amaç, ilke ve
politika olarak belirlendiği görülecektir.
“Kentsel Dönüşüm ve Konut” başlığı altında öncelikle durumsal
bir irdeleme yapılmış, kentsel dönüşüme gerekçe oluşturacak
koşullar belirlenmiştir. Bu belirlenen koşulların
iyileştirilmesinde de tek çözüm yolu olarak bir bakıma; KENTSEL
DÖNÜŞÜM uygulaması dayatılmıştır.
Dolayısıyla; kentlerde afet riski taşıyan, altyapı darboğazı
yaşayan, eski değerini ve işlevini yitiren, mekan kalitesi
düşük bölgeleri sosyal, ekonomik, çevresel ve estetik boyutlara
özen gösterilerek yenilenmesi, kentsel gönenç, yapı ve yaşam
kalitesinin yükseltilmesi gibi amaçlarla da bu dayatmanın
içeriği doldurulmuştur.
Onuncu Plan’da; kentleşme, nüfus artışı, yenileme ve afetten
kaynaklanan konut gereksiniminin toplam 4.1 milyon olacağı
varsayılmıştır ve KENTSEL DÖNÜŞÜM’e ilişkin politikalar da
şöyle belirlenmiştir:
-Afet riski taşıyan alanlar başta olmak üzere, üretim ve ortak
kullanım alanlarında yüksek fayda ve değer üreten, büyüme
kalkınmaya ketkı sağlayan, mekan ve yaşam kalitesini yaygın
şekilde arttıran dönüşüm projelerine öncelik verilmesi…
-Kentsel dönüşüm projelerinin, farklı gelir guruplarının yaşam
alanlarını kaynaştıran, işyeri-konut mesafelerini azaltan,
kentin tarihi ve kültürel birikimiyle uyumlu sosyal
bütünleşmeyi destekleyen bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi…
-Kentsel dönüşümde ideal alan büyüklüğü ve bütünlüğü
gözetilerek, planlama araçlarından en üst düzeyde
yararlanılması, plan ve projelerin niteliklerini
önceliklendirme, hazırlama, uygulama, izleme, değerlendirme,
denetim ve yönetişim süreçlerini tanımlayan yöntem ve
kuralların geliştirilmesi…
-Kentsel dönüşüm uygulamalarının finansmanında kamu
harcamalarını en aza indiren model ve yöntemlerin kullanılması…
-Kentsel dönüşüm projelerinde yenilikçi ve katma değer yaratan
sektörlere, yaratıcı endüstrilerle yüksek teknolojili ve
çevreye duyarlı üretimi destekleyen uygulamalara öncelik
verilmesi…
-Dar gelirliler başta olmak üzere, halkın temel konut
gereksinimin daha yüksek oranda karşılanması için gerekli
önlemlerin alınması, barınma sorununa sağlıklı, değişik
çözümler getirilmesi…
-Kamunun, konut piyasasında yönlendirici, düzenleyici,
denetleyici ve destekleyici rolü güçlendirilerek, altyapısı
hazır arsa üretilmesi…
Onuncu Plan’da da; Dokuzuncu Plan’da olduğu gibi “Kentsel
Altyapı” başlığı altında; öncelikle altyapıya ilişkin gerçek
durum irdelemesi yapıldıktan sonra, konuya ilişkin aşağıdaki
amaç ve hedeflere yer verilmiştir:
-Nüfusun sağlıklı ve güvenilir içme ve kullanma suyuna
erişiminin sağlanması…
-Atıkların insan ve çevre sağlığına etkilerinin en aza
indirilerek etkin yönetilmesi…
-Kentlerimizde arazi kullanım kararlarıyla uyumlu politikalar
yoluyla trafik sıkışıklığını azaltan, erişilebilirliği ve yakıt
verimliliği yüksek, konforlu, güvenli, çevre dostu, maliyet
etkin ve sürdürülebilir bir ulaşım altyapısının oluşturulması…
-Ankara’da Kızılay-Çayyolu, Batıkent-Sincan ve Tandoğan –
Keçiören metro projeleri ile Esenboğa raylı sistem projesinin
tamamlanması…
-İstanbul’da Üsküdar-Ümraniye, Otogar-Bağcılar, Aksaray-
Yenikapı, Bakırköy-Beylikdüzü, Şişhane-Yenikapı, Kartal-
Kaynarca, Kabataş-Mahmutbey, Bakırköy-Kirazlı metro
projelerinin tamamlanması…
-İzmir’de; Trafik Yönetim Sistemi, Deniz Ulaşımı Geliştirme,
Üçyol-F.Altay metro ile Konak ve Karşıyaka Tramvay projelerinin
tamamlanması…
-Bursa’da 3. Aşama metro projesinin tamamlanması…
-Kayseri’de 2. ve 3. aşama hafif raylı sistem projesinin
tamamlanması…
-Gaziantep’de 3. aşama tramvay projesinin tamamlanması…
-Konya’da 2.aşama tramvay projesinin tamamlanması…
Türkiye’de Kentleşmenin Genel değerlendirmesi:
Günümüzde kalkınma ve modernleşme; sanayileşme ve
kentleşmeyle eş sayılmaktadır. Dolayısıyla da ülkeler ekonomik
kalkınmalarını sanayileşme girişimleriyle sağlamayı
amaçlamaktadırlar. Ülkemiz açısından yapılacak değerlendirmeler
de aynı amaca yönelik olarak sanayileşme çabalarının varlığını
ortaya koymaktadır. Ne var ki Osmanlı Dönemi’nden başlayarak,
Cumhuriyet Hükümetleri’nce de sürdürülen tüm sanayileşme
çabalarına karşın, ülkemiz için “sanayileşmiş bir ülke”
tanımlamasını yapabilmek olanaksızdır. Üstelik sanayileşme
özlemleri; ülkemizin tarımsal bir ülke oluş özelliklerini de
geriletmiştir. Bu da kırsal yörelerdeki işsiz nüfusun kentlere
yönelmesine neden olmuştur. Kentlerimizse bu nüfusu istihdam
olanaklarından yoksun olduğundan, ülkemiz açısından
kentleşmenin olumsuz etkileri ortaya çıkmaktadır.
Oysa Batı’da yaşanan; sanayileşmeyle birlikte gelişen bir
kentleşme oluşumdur ve bu yaklaşık 150-200 yıllık bir sürede
gerçekleşmiştir. Üstelik ekonomik gelişmeye olumlu katkıları
olmuştur. Özellikle sömürgeci ülkeler tarım kesimindeki nüfus
fazlasını, yeni sömürgelerine aktarmışlar ve onların doğal
kaynaklarını kendi ülkelerine getirerek ekonomik gelişmelerini
sağlamışlardır. Gelişmekte olan ülkeler bu olanaklardan yoksun
olduklarından, kentleşmenin olumsuz etkileriyle karşı, karşıya
kalmışlardır ki konut sorunu, kentiçi ulaşım sorunu, altyapı
hizmetlerinin eksikliğinden kaynaklanan sorunlar ve en önemlisi
de çevre kirlenmesi olmak üzere kentleşmenin olumsuz yan
etkilerine verilecek örneklerdir.
Özellikle Beşinci Plan Dönemi’nden başlayarak; artık
kentsel sorunların ortaya çıkmasına, olumsuzluklarının
tartışılmaya başlamasına karşın, kentlere yönelim durmamış,
tersine bu yönelimin süreceği de beklenmiştir. Kukusuz bu
durumda kentleşme ile ilgili sorunların artacağı da
beklenilmelidir. Üstelik giderek artan nüfusla birlikte;
kentlere ilişkin sorunların yanı sıra, nüfusa ilişkin
sorunların da artacağı kaçınılmaz bir sonuçtur ve sorundur.
Ki bu bağlamda artan nüfusun beslenmesinden eğitimine,
sağlığından istihdamına değin bir çok soruna çözüm bulunması
gerekeceği de bir gerçektir. Üstelik istihdam sorun da çarpık
kentleşmeyi tetikleyen en önemli nedenlerden birisi olmaktadır.
Bunu önlemek için de öncelikle nüfusun kontrol altına alınası
akılcı bir çözüm gibi görünürken, tersine çok çocuklu ailelere
özendirilen söylemler ülkeye egemen olmaktadır.
Bilindiği gibi ülkemizde 1960’lara değin uygulanan nüfus
politikaları, nüfus artışını özendirici nitelikte olmuştur.
1960’lı yıllarda ortaya çıkan nüfusun istihdamı sorunuyla
birlikte, nüfusun planlanması gerekliliği de duyulmaya
başlanmıştır.
Günümüzde nüfusta kantite (nicelik) değil; kalite
(nitelik) önemlidir. Ama henüz ülkemizde sağlıklı olarak nüfus
planlama yöntemlerinin de uygulanamadığı bir başka sorundur.
Ayrıca genç nüfusu olan ülkeler arasında olduğumuz ve bu
nüfusun istihdamı sorunuyla karşı, karşıya olduğumuz
bilinenleri yinelemektir. Çoğunlukla kırsal yörelerde toplanan
bu nüfus; kentlere yönelmekte, sanayileşmenin oluşturduğu
çekime kapılmaktadır.
Ne var ki; genellikle vasıfsız olan bu nüfusu istihdam
edebilecek düzeyde bir sanayileşme varolmadığından, bunlar
hizmet sektöründe gerçekteyse marjinal kesimde yığılmaktadır.
Bu durum da çarpık kentleşme de dediğimiz ekonomik
yetersizliğin somut görüntüsüdür. Dolayısıyla da çarpık
kentleşmenin sağlıksız bir kentlileşmeye neden olacağı da
açıktır.
Bu konuya doğrudan değinilmese de; Sekizinci Plan’da “kültürel
yozlaşma” kavramı yer almıştır. Yine Dokuzuncu ve Onuncu
Planlar’da da; bu soruna dolaylı olarak değinilmiş, “aile ve
kadın” konularına yer verilmiş, ailenin ve dinamik nüfus
yapısının korunmasından söz edilerek, yalnızca kentlerin değil,
kentte yaşayanların, kentlilerin de denetimi, kontrolü edinilen
en birincil amaç olmuştur. İşte bu bağlamda kadının toplumsal
konumuyla, nüfus planlaması arasındaki ilişki ortaya
çıkmaktadır. Ne yazık ki son yıllarda; kadının bilinç düzeyi,
sahip olacağı çocuk sayısını belirlemede birincil önemi göz
ardı edilmekte, kadının doğuracağı çocuk sayısına bile
karışılmaktadır. Kuşkusuz bilinçli kadın; kendisine bedensel ve
toplumsal anlamda yük olacak sayıda çocuk istemeyecektir ya da
bir diğer deyişle; kadınlığını kanıtlaması için çok sayıda
çocuğa sahip olması gerekmediğini algılayabilecektir. Oysa
bugün kadın, Cumhuriyet’in kadına sağladığı bunca kazanımlarına
karşın ; giderek toplumsal yaşamdan soyutlanmak, eve kapatılmak
ve yalnızca çocuk doğurma işlevini görecek konuma getirilmek
istenmektedir.
Son yıllarda ısrarla göz ardı edilmek istense de, ülkemiz
açısından nüfus artışı toplumsal bir sorundur. Dolayısıyla bu
sorun ekonomik yapımızı da derinden etkilemektedir. Bu soruna
çözüm bulmada; genelde ailelerin, özelde ise kadınların
bilinçlenmesi gerekmektedir ki toplumumuzdaki ailelerin ve
kadınların yapısına bakmakla ne denli başarılı olunabileceği de
umutsuz bir çırpınıştan başka bir şey değildir.
Ve bir yakınma: BU KENTLER KİMİN ?...
Biz Yeşilçam filmleriyle büyüdük…O filmlerin oyuncularını da gözlerimizde büyüttük…Ulaşılmazdı onlar; güzel, yakışıklı, cazibeli, çekici, varlıklı, becerikli…Filmlerdeki öyküler öyle anlatıyordu bize; film yıldızlarını, sinema artistlerini…Ve ülkemizin gözbebeği kenti; İstanbul’u…Ve İstanbul; siyah-beyaz Türk filmlerindeki düşlerimizin kenti…Boğazın iki yakasına eteklerini yaymış da oturmuş bir prenses, bir sultan, belki de bir kraliçe…Gücün, güzelliğin büyülü kentiİstanbul ve sinema artistleri…Yeşilçam öyküleri de bize onlarınayrılmaz birlikteliğini öylesine işlemişlerdi ki benliklerimize, eğer o günlerde sorulsaydı “İstanbul kimin ?”
diye; film yıldızlarının, sinema artistlerinin diye yanıtlardıkbu soruyu büyük çoğunlukça…İstanbul; siyah-beyaz film yılları boyunca Yeşilçam artistlerinindi. Orhan Günşiray’ın, Neriman Köksal’ın, Ayhan Işık’ın, Belgin Doruk’un, Göksel Arsoy’un, Fatma Girik’in ve özellikle de “kitapsız ilim, Ahmet Tarık Tekçe’siz film” olmayacağına göre kesinlikle Ahmet Tarık Tekçe’nin ve elbettekiVahi Öz, Mualla Sürer, Mürüvvet Sim ve Hulusi Kentmen’indi…Ya Ayşecik ?...O İstanbul’a sahip tek çocuktu…Parla Şenol, AlevOraloğlu ortak olmak isteseler de onun İstanbul’una, tartışmasız Zeynep Değirmencioğlu’nundu İstanbul, en yoksulundan, en varsıl kıyısına, köşesine, harabesine, köşküne değin…
Renklendikçe filmler, siyah-beyaz filmlerin yıldızları düştükçegriye; İstanbul biraz daha sokuldu kurnaz, üç kağıtçı, kaypak, köşe dönücü, kolaycı serseriye…80’lerden sonrasında da İstanbul; orta direğin bel vermesiyle, el verdi borsacıya, mafya tarzı arsacıya, hayali ihracatçıya, yolsuzluklar sonucu ortaya çıkan türeme varsıllara…Bir başka anlatımla; İstanbul’un tapusu çıkarıldı sonradan görme çarıklı erkanına…Ve dünün Yeşilçam filmlerinde; “bunları eğitmek yerine, öğüteceksin, yok edeceksin” diye tanımlanan taşralı, kırsal kökenli fırsatçı magandalara…Ki onların elleri ekmek tutmak yerine, sürekli fırsat kolluyor ve ayakları kapkaç için koşuyordu…Kırdan kente göçen; dün aç yatarken, daha sonra kentte köşe başlarını tutup, racon kesen ve birazcık da kentin sunduklarından, olanaklarından yararlanarak bazen de çocuklarını okutan bu yeni kentliler her geçen yirmişer yıllık yaşam deneyimlerinin ardından…kimileri devrilse de kentin yozluğunda, çöplüğünde…kimileri de evrildiler ve kentin yeni sahipleri saydılar kendilerini…Bugün bunların bir bölümü tarikat zenginleri olup, otoriteyle hareket ederken, diğerleri de daha düne kadar “resmi söylemce” ötekileştirildiklerinin bastırılmayan,gizlenilmeyen kiniyle, öfkesiyle kenti; kendilerince sahiplendiler…Dün lahmacun kokularıyla, gecekondularıyla, arabesk müzikleriyle genelde İstanbul’u, özelde Beyoğlu’nu işgal ediyorlar diye yakındıklarımız; bugün bir bakıma İstanbul’un, özelde de Beyoğlu’nun tapusunu kendi üstlerine çıkarmışçasına kenti sahiplendiler…Yalnızca İstanbul’u mu ?...Bursa’yı da,
İzmir’i de sahiplendiler…Bugün ola ki onlara “kentler kimin?” diye sorulduğunda; hep bir ağızdan “bizim” diye yanıt vermekteler…
Kentleşme ve kentlileşme bağlamında Kemal KARTAL’ın kente uyum sürecinde gerekli/geçerli saydığı süre olan 20 yılı kentte geçirmiş, geçirmekle kalmamış bu kentte doğmuş, ana-babası dünün gecekondulusu bu nesil; her gün, kentin her köşesinde binbir türlü fasılla “İstanbul kimin ?” diye kafa tutuyor yerelve genel yönetimlere… Ve yok sayarak kentin gerçek sahiplerini;İstanbul bizim, Beyoğlu bizim, sokaklar bizim diyorlar gaylerle, lezbiyenlerle, pkk yandaşı bölücü örgütlerle… Ve yinebugün küçük kentsoyluluk yolunda elitist/seçkinci düşler kurarak;”İstanbul kimin?” diye hesap sorarken, dünde yarattıkları yıkımları görmezden, bilmezden, anımsamazdan gelip, bugünün düzenlemelerinin, değişimlerinin karşısında duruyorlar.
Bu kent virgine/bakir bir kent miydi ?...Öncelikle siz saldırdınız ormanına, en güzel manzaralı tepelerine…O günlerde tepelemedi de kentli sizleri, şimdi sıra size mi geldi ?...Bugün; dağdan gelip, bağdakini kovma dönemi mi ?...İstanbul’un 7 tepesi ve Bursa’nın Kuştepesi, Teferrüç sırtları,Uludağ’ın etekleri; yapılaşma şöyle dursun, neredeyse adım atmanın yasak olduğu orman sınırlarının içi; garibanın gecekondusunun ötesinde, şark kurnazının 5 katlı apartmanıyla tecavüze uğradı. Ve bizler bu yaşananlara öfke saçtık; ama ne yazık ki “oy uğruna” hiç kimseler aldırmadı… Ve o günlerde kentlere saldıran, kentin topraklarını, hazine arazilerini çalan, gasp eden o günlerin kent soysuzlarından türeyen ve bugün kendini kentin soylusundan sayanlar “İstanbul kimin ?” çığlıklarıyla her gün sokaklardalar.
İstanbul bir simge bu yaşananlar bağlamındaki yakınmalarda ama Bursa, İzmir ondan çok mu başka bir durumda ?... Elbetteki onlar da külliyen işgal altında…9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de Bursa; Yunan’ı denize döktü ama…Bunlar Bursa’yı, İzmir’i yakan Yunanlı’dan daha beter kentlerimizi verdiler ateşe; yaktılar, yıktılar, talan ettiler kentleri ve kentli kültürünü…Ve şimdi kentsel dönüşümde en çok yaygara koparanlar da onlar ?... Dün kenti; yakan, yıkan, işgaleden, kentin topraklarını kirleten saldırganlar…Kentlerin gerçek sahibi olan yurttaşlar; yasalar karşısında saygılı, boyun eğmiş otoriteye, üstelik de haksızlığa uğradığını bile, bile…Ama dün kente gelip kentin doğal,tarihselve kültürel değerlerini tozumaya uğratanlar, kentin gerçek sahiplerinin gönencinden çalanlar bugünlerde de kavgalılar kentlerle, kentlilerle, onların bunca yıldır bozduklarını düzeltmek isteyenlerle…Ve kurunun yanında yaş da yanar örneği; onların bozduğu kentleri yeniden düzenlemek isteyenlerin ellerikentin yerleşiklerinin düzenine de dokundukça…Yine düşüyor usumuza; “bu kentler kimin ?” sorusu… Kentsel dönüşüm sürdükçe dağılmayacak kentlerin gerçek sahiplerinin geleceklerine, konutlarının sahipliğine/iyeliğine ilişkin kaygısı, korkusu…
Selma ERDAL; Kentleşme ve Çevre Sorunları Uzmanı, İstanbul, 15
Nisan 2014
Kaynakça:
1) Ruşen Keleş; Kentleşme ve Konut Politikası, Ankara
Üniversitesi, SBF Yayınları: 540, Ankara, 1984
2) Ruşen Keleş; Kentleşme Politikası, Ankara, 2000
3) Beşir Atalay; Sanayileşme ve Sosyal Değişme, DPT Yayın no:
1917, Ankara, 1985
4) Turan Yazgan; Şehirleşme Açısından Türkiye’de İşgücünün
Demokgrafik ve Sosyo-Ekonomik Bünyesi, İstanbul
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1968
5) İlhan Tekeli; “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kentsel Dönüşüm”,
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt:4,
İletişim Yayınları, İstanbul, 1985
6) Güven Gülöksüz-Yiğit Gülöksüz; “Kırsal Yapı”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları; Cilt:5,
İstanbul, 1985
7) Yakup Kepenek; Türkiye Ekonomisi,Ankara, 1984
8) Emre Kongar; Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, 1981,
4.Basım
9) Besim Üstünel; “Kentleşme –Ekonomi Üzerine Bazı
Düşünceler”,Şehirleşme ve Çevre Konferansı, Türkiye Çevre
Sorunları Vakfı Yayını, Kasım; 1987
10) Türkiye’de Nüfus Planlaması, Kadın ve Hukuk, Türkiye
Çevre Sorunları Vakfı yayını, Ekim, 1985
11) DPT; 1967 Yılı Programı
12) DPT; 1971 Yılı Programı
13) DPT; Beş Yıllık Kalkınma Planları (3.plandan, 10.
plana kadar)