Tımar Sistemi

28
SUNUŞ Uzun yüzyıllar boyunca üç kıtada at koşturmuş bir imparatorluğun elbette ki basit bir toprak ve askeri sistemi olamaz. Bu çalışmamızda bu husus üzerinde bir takım bilgiler paylaştık. Kuruluşundan çöküş dönemine kadar sistem hakkında bilgiler beyan ettik. Osmanlı Devleti ile ilgili bilgilere yabancı yazar ve ehli kalemlerin yazmış oldukları eserlerden ulaşabilmekteyiz. Bunun en büyük nedenlerinden biri şüphesiz Türk tarihçiliğinin kendini hala mistik tarih anlatımından alamamış olmasıdır. Kendilerini bu husustan soyutlayamamış yazarlarımız nedeniyle yeterli düzeyde eserler ortaya koyulmamıştır. Hiç kimse de çıkıp bu durumu sorgulamamaktadır. Esas sorun da burada vukuu bulmaktadır. Eskiden beri millet olarak mistizm yüklü olaylara merak duymaktayız ve bu bağlamda yazarlardan eserler beklemekteyiz. Bu çalışmamızda bir nebze de olsa bu konulardan kendimizi soyutlayarak uzun yüzyıllar boyu hüküm sürmüş bir devletin askeri ve ekonomik örgütlenmesi üzerine bazı konuları kaleme aldık. 1

Transcript of Tımar Sistemi

SUNUŞ

Uzun yüzyıllar boyunca üç kıtada at koşturmuş bir

imparatorluğun elbette ki basit bir toprak ve askeri sistemi

olamaz. Bu çalışmamızda bu husus üzerinde bir takım bilgiler

paylaştık. Kuruluşundan çöküş dönemine kadar sistem hakkında

bilgiler beyan ettik.

Osmanlı Devleti ile ilgili bilgilere yabancı yazar ve ehli

kalemlerin yazmış oldukları eserlerden ulaşabilmekteyiz. Bunun

en büyük nedenlerinden biri şüphesiz Türk tarihçiliğinin

kendini hala mistik tarih anlatımından alamamış olmasıdır.

Kendilerini bu husustan soyutlayamamış yazarlarımız nedeniyle

yeterli düzeyde eserler ortaya koyulmamıştır. Hiç kimse de

çıkıp bu durumu sorgulamamaktadır. Esas sorun da burada vukuu

bulmaktadır. Eskiden beri millet olarak mistizm yüklü olaylara

merak duymaktayız ve bu bağlamda yazarlardan eserler

beklemekteyiz.

Bu çalışmamızda bir nebze de olsa bu konulardan kendimizi

soyutlayarak uzun yüzyıllar boyu hüküm sürmüş bir devletin

askeri ve ekonomik örgütlenmesi üzerine bazı konuları kaleme

aldık.

1

Ali YILDIRIM1

Giriş

Balkanlar, Anadolu, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’ ya

kadar yayılan Osmanlı Devleti bu toprakları fethettiğinde

farklı ekonomik sistem ve çeşitli kültüre sahip toplulukları da

bünyesine katmıştır. Bu toprakların idare edilmesi ve merkezi

otoritenin sağlanması için de bir sistemin oluşması gerekliydi.

Oluşturulacak bu sistem hem merkezden uzak toprakların

idaresini hem de toprağın işlenmesini sağlamalıydı. İşte

Osmanlı Devleti de daha önce de çeşitli devletlerin kullandığı

sistemi geliştirip tımar sistemini ortaya çıkarmıştır. Bu

çalışmamızda tımar kelimesi ve ihtiva ettiği anlamlar, bu

1 081370560 No’lu Öğrenci, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü(İÖ)

2

sistemin uygulanışı, tımar türleri, sistemin bozuluşu, çöküşü

ve Osmanlı Devleti’ne olan katkılarını işleyeceğiz.

OSMANLI DEVLETİ’NDE TIMAR SİSTEMİ

I.BÖLÜM

TIMAR SİSTEMİ

1.Sistemin Kökeni ve İçerdiği Anlamlar

Konuya geçmeden önce sistemin genel özellikleri ve nereden

geldiği hususu üzerinde durmak gerekir. Nicoara BELDICEANU’ya

göre; terime Pehlevi dilinde elem, acı, ızdırap, endişe,

şefkat, dikkat sadakat veya bakım anlamına gelmek üzere

rastlanmıştır. Rumcadaki ‘timarion’a gelince, bu yalnızca

Osmalıca’dan geçmiş bir kelimeden ibarettir.2 Fatma Acun’a göre

ise; Farsça kökenli olan “tımar” kelimesi Farsça da “acı,

ızdırab, sadakat ve bakım” gibi çeşitli anlamlara gelmektedir.

Bu kelimeye ne Moğolca da ne de Türkçe de rastlanmıştır. Rumca

da ki tımarion ise Osmanlıcadan geçmiştir. Türklerde bu

kelimenin kullanılmasına dair en eski atıfa Büyük Selçuklu

Sultanı Sencer’in Farsça bir hükmünde rastlamaktayız. Bu

hükümde tımar kelimesi yönetim anlamında kullanılmakla beraber

henüz kurumsal manasına sahip değildir. Kaynaklara göre

kurumsal manasına, Sultan Orhan zamanında rastlanmaktadır. Aşık

paşazade’de, Sultan Osman Bey’in silah arkadaşlarına tımarlar

dağıttığı belirtilmektedir. Ancak bu daha çok yut ve Doğu

Anadolu’da ki Türkmen devletlerinde rastlanan ülke ye

2 Nicoara Beldiceanu , “Tımar Terimi İhdası ve En Eski Atıflar”, XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti’nde Tımar, Çeviren: M. Ali Kılıçbay, Ankara: Teori Yayınları, 1985, s.11.

3

benzetilmektedir. Bu kelimeler miras bırakılabilen arazi

parçalarını tanımlamak üzere anıldığı

bölgede Osmanlı Devleti döneminde de devam etmiştir.

Osmanlı tımar sisteminin belli nitelikleri Büyük Selçuklu

Devleti ve Mısır Memlukları’nda görülmektedir.3

Tımar en yaygın tanımı ile geçimleri veya hizmetlerine ait

masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, belli

bölgelerden nam ve hesaplarına tahsili salahiyetiyle birlikte

tahsis edilmiş olan senelik gelirleri 20.000 akçeye kadar olan

dirliklerdir. Tımar sahiplerine ise ehli tımar veya tımarlı

sipahiler denilmektedir.4 Çıplak mülkiyeti devlete ait tımar

arazisinin sipahiye tahsil edilmiş bölümü “kılıç”, “kılıç

yeri”, “hassa yeri”, “hassa çiftlik” adlarıyla anılırdı.5

Sistemin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı kesinolmamakla beraber, bazı araştırtmacılara göre Orhan Beydöneminde ilk tımar örneklerinin bulunduğundan sözedilmektedir.

Bizans Kurumu olan “pronoia” ile benzerliği üzerine

yoğunlaşmıştır. Rumca "bakim" anlamına gelen “pronoia” terimi,

Farsça olan tımar teriminin tam karşılığıdır. Bizans “pronoia”

sistemi, 7. yüzyıldan beri var olan “theme” sisteminin

gerilemesinin bir sonucu olarak 12. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Normalde askeri birlikleri tanımlamak için kullanılan “theme”

terimi, büyük askeri bölgelere ayrılan Bizans toprakları için

3 Fatma Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi veUygulanması”, Türkler, C. 9, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 800.4 Yılmaz Kurt, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, C. 3, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s. 59–65. 5 Erol Özbilgen, Bütün Yönleriyle Osmanlı Adab-ı Osmaniye, İstanbul: İz Yayınları,2004, s. 680.

4

de kullanılmıştır. Her “theme”nin başında, geniş askeri ve

sivil yetkilere sahip bir şahıs bulunmaktadır. Askeri

birliklerin yerleştirilmesiyle sistem Anadolu'ya getirilmiş ve

böylece “thenieler”, idari bölgeler olmalarının yani sıra, askeri

birlikler tarafından yerleşilen bölgeleri de tanımakta

kullanılmıştır. Babadan oğula geçebilen hizmet karşılığında

askerlere toprak tahsislerinin yapılmasıyla, “theme” sistemi

mahalli ordunun beslenmesi önemli bir kurum haline gelmiştir.

Her Diğer yandan, tımar sisteminin kökeni üzerine yapılan

sonraki araştırmalar, sistemin bir asker kendisine tahsis

edilen toprağa yerleştirilerek savaş zamanında silahı ve atıyla

sefere katılmakla yükümlü kılınmıştır.6

2. Sistemin Özellikleri ve Uygulanışı

Osmanlı Devleti’nin askeri ve ekonomik yapısının temelini

tımar sistemi oluşturmaktaydı. Sistemin en faal şekilde

çalıştığı dönem şüphesiz Osmanlı Klasik Dönem’i olmuştur. Bu

dönemi en iyi şekilde Halil İnalcık’ın da belirttiği gibi;

Batıdaki fetihlerde Osmanlı iradesinin ve İslamiyet’in

yerleşmesini sağlayan esas manivela, tımar sistemidir ve bu

sistem yerleşirken dini ve ırki bir tekelcilik hiçbir zaman

devletin hareketlerinde amil olmamıştır.7

6 Fatma Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi veUygulanması”, Türkler, C. 9, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 898.7 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, İstanbul: YKY Yayınevi, 2001, s.80.

5

Yüzyıllar boyunca üç kıtada at sürmüş bir imparatorluk

elbette ki Bizans “theme”si gibi basit bir düzenle idare

edilemezdi. Bu sistemin asıl amaçlarında biride devlet

hazinesinden para çıkmadan hazır kıta bir askeri birlik

bulundurmaktı. Bu konuya da Ahmet Tabakoğlu Türk İktisat Tarihi adlı

eserinde şöyle belirtmiştir; Osmanlı mali sisteminde devletin

tarımdan elde ettiği gelirin büyük bir kısmı tımar sistemi

içindeydi. Buna göre devlet, ziraattan alacağı vergiyi, kendisi

araya girmeden, doğrudan doğruya büyük bir kesimi asker olan

tımar sahiplerine bırakıyordu. Tımar sistemi Selçuklu ikta

sisteminin bir devamıdır. Devletin mülkiyeti altındaki

toprakların yine devlet memuru olan ve maaşlarını tımarlarının

gelirinden alan sipahilerin gözetiminde, kullanım hakkına sahip

köylüler tarafından işletilmesidir. Tımar topraklarını işlemek

hak ve görevine sahip olan köylünün idaresi, işletmeye bakan ve

vergilerin tahsilini yapan, toprak sahibi olarak kabul edilen

dirlik sahiplerine bırakılmıştır. Bu yetkinin ve sistemin

denetlenmesi görevi ise kadıya aitti. Böylece özellikle çoğu

sipahi olan dirlik sahiplerinin toprak ve köylü üzerindeki

yetkileri hukuk çerçevesine alınmış olunuyordu. Tapu sayıları

ile her köyün geliri, nüfusu, otlakları, ormanları yani mali

yapısı tespit edilirdi. Böylece eyaletler oluşturulur, bunlarda

sancaklara ayrılır, sancaklarda tımar, vakıf ve ocaklık olarak

hak sahiplerine tahsis edilirdi. Tımar, Osmanlı uygulamasında

üç kısma ayrılmıştır; senelik geliri 20.000 akçeye kadar olan

topraklara tımar, 20.000 akçe gelirli topraklara zeamet, 100.000

den fazla gelirli topraklara da has denilmiştir. Has toprakları

genel itibari ile beylerbeyi ve sancak beylerine tımarlar

6

genellikle, sipahi denilen eyalet askerlerine tahsis edilirdi.

Sipahi tımarının bu hizmetini yapanlara verilen kısmına “kılıç”

denilirdi. Bu toprak parçası zamanla sipahinin gösterdiği

yararlılıklara göre büyüyebilirdi 8

Ayrıca konuyla ilgili olarak; Osmanlı Devleti de, diğer

Türk devletlerinde olduğu gibi yaptığı fetihlerde bu sistemi

uygulamış ve devam ettirmiştir. Bu suretle dirlik sahipleri

kendilerine bırakılmış olan bu yerlere karşılık devletin

korunması görevini üzerlerine almışlardır.9 Tımar sahipleri

kendilerine tahsis edilen tımarın gelirine göre savaşa asker

götürürlerdi. Gelirlerin ilk 3.000 akçesi kendilerinin

ihtiyaçlarına ayrılırdı. Bunun dışında ki her 3.000 akçesi için

ise bir cebelü(atlı asker) beslerdi. Mesela, 9.000 akçelik

geliri olan bir tımar sahibi ilk 3.00 akçeyi kendisi için

ayırır, kalan 6.000 akçe için iki cebelüyü savaşa götürürdü.

Bir savaş esnasında o memleketteki bütün eşkinci, zuema ve

erbab-ı tımarı bağlı oldukları baş askerin mahiyetine girerek

savaşa katılırlardı.10

Osmanlıların Rumeli ve Balkanlar'da ilerlemesi için

gerekli olan teşkilatı ve itici gücü tımar sistemi ile birlikte

sipahi ordusunun sağladığı söylenebilir. Öyle ki, fethedilen

topraklara zaman geçirilmeden tımar sistemi uygulanmış, bu

yolla her türlü gelir kaynağı ile birlikte mahalli halk da

kontrol altına alınmıştır. Karşılıklı olarak yapılan nüfus

kaydırmaları ve yeni fethedilen bölgelerin Müslüman nüfus8 Ahmet. Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1999, s. 197.9 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 1, Ankara: Türk Tarih KurumuYayınları, 2008, s. 516.10 Yusuf Halaçoğlu,”Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Genel Türk Tarihi,C. 6, Ankara: Balkan Yayınları, 2002, s. 171–174.

7

tarafından iskanı da, yine tımar sistemi aracılığıyla

gerçekleştirilmiştir. İlk dönemlerde bazı bölgelerde, örneğin

yukarıda belirtilen Bosna-Hersek’te,mahalli asilzade

gruplarının Osmanlı öncesi imtiyazlı durumlarının tanınarak

kabul edilmesine rağmen, Balkanlar’ın genelinde tımar

sisteminin tamamıyla yerleştiği ve hatta buraların tımar

sistemi yoluyla imparatorluğun diğer bölgelerine nispeten daha

iyi kontrol ve idare edildiği söylenebilir. Konu üzerine

yapılan son araştırmalar, Dimetoka bölgesinde

(Rumeli'dedir),Osmanlı tımarının klasik haliyle işlediğini

göstermektedir.11

Bu bölümde de üzerinde durduğumuz gibi tımar sisteminin

işleyişi ve uygulanışı üzerine küçük çaplı bilgiler verdik.

Sistemin sadece askeri açıdan ele alınmamsı gerektiği, bu

sistemin sadece askeri yönün olmadığı bunun yanında ekonomik

yönünde olduğu hususu üzerinde durduk.

3.Tımarın Şartları

Elbette ki böylesi muazzam bir sistemde böylesi dağıtımlar

yapılırken bazı hususlara dikkat etmek gerekir. Herkese tımar

verilemeyeceği için bunun da kendine göre şartlarının olması

gerekmektedir. Bu kısımda bu husus üzerinde duracağız.

Özbilgen’e göre; Tımarın süresi sahibinin ömrü ve

sipahilik hizmetini aksatmaksızın yerine getirmesiyle

sınırlıdır. Yararlığı görülen sipahilere başlangıçta tımarın

11 Fatma Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulanması”, Türkler, C. 9, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 901.

8

yalnızca “kılıç hakkı” denen çekirdeği verilirdi. Bu çekirdek

kısma zamanla yeni “terfi” ve “iltihaklar” olarak gelirini

toplayabileceği bazı köyler ya da mezralar eklenirdi. Sipahi

öldüğünde yetişkin oğluna yalnızca kılıç hakkı devletin yeniden

değerlendirilmesine bağlı olarak verilebilir. Ancak

yararlılıkları karşılığı babasının tımarına sonradan yapılmış

“terakki”, “terfi”, “iltihak” gibi eklentiler varsa onlar geri

alınır.12

Tımar sahipleri toprak üzerinde sınırsız bir tasarruf

hakkına sahip değillerdi. Tımar ve zeametlerini başkasına

satamazlar; istediği gibi dağıtamazlar ve vakıflara da tahsis

edemezler. Şu kadar var ki bunların asıl sahibi hükümet

olduğundan her tımar sahibinin ölümünde erkek çocukları

hükümdar tarafından berat almak durumundadırlar.13 Tımar

sahibi, kendi bölgesinde ki suçluları izleyip yakalamak gibi

sıkı düzen yetkilerine de sahipti. Ancak imparatorluğun ceza

hukuku çerçevesinde yerel kadının verdiği bir hüküm olmaksızın,

hiçbir cezalandırma işlemine girişemez, en küçük bir para

cezası dahi uygulayamazdı. Görevleri, kısaca, tımar bölgesinde

kendi üzerine yazılan köylerin şahıslarını ve haklarını korumak

ile sefere çağırıldığında imparatorluk ordusuna katılmaktan

ibaretti. Tımar hiyerarşisinin zeamet sahibi üst kademeleri de

kendi kontrol alanlarında ki güvenlikten sorumluydular ve daha

alt düzeyde ki sipahilerin tımar’larında kesilen para

cezalarının gelirini paylaşırlardı. Tabi bu yüzden çoğunlukla

12 Erol Özbilgen, Bütün Yönleriyle Osmanlı Adab-ı Osmaniye, İstanbul: İz Yayınları,2004, s. 682.13 J. Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 2, İstanbul: İlgi KültürYayınları, 2007, s. 117.

9

anlaşmazlık çıkar ve yeni uygulamalar kendini hissettirirdi.14

Tımar sistemine dâhil olan yüksek rütbeli devlet görevlileri

ise, kendilerine ait yerlerde sürekli olarak oturmuyorlar,

tarıma ve mal üretimine katılmıyorlardı. Tımar sistemi, onların

çıkarlarını toprağa değil, geçici olarak toprağın gelirine

bağlamalarını zorunlu kılıyordu.

Herhangi bir sebeple toprağını terk eden köylü, tımar

sahibi tarafından yakalanır ve eski yerine yerleştirilirdi. Bu

husus iskân kanununda kesin şekilde hükme bağlanmıştır. Sipahi,

yerini terk eden reayadan on yılı geçirmemiş olanlarını

yerleştikleri yerden kaldırarak eski yerlerine iskân ederdi.

Buna karşılık arazilerini boş bıraktıkları için kendilerinden

çift bozan adında bir vergi alırdı. Bununla beraber sipahi ile

köylü arasındaki münasebetler sadece sipahi lehine değildi,

ancak kanunlar çerçevesinde hareket edilebilirdi. Mesela Bozok

Kanunnamesi’nde haksız yere sipahiye el kaldıran raiyyetten on

altın alınması, buna karşılık raiyyeti inciten sipahi dövülürse

reayadan ceza alınmaması ve bir sipahinin emir almadan köylüden

ulak beygiri isteyerek davar boğazlatması sonucu dövülmesi

halinde dövenin suçlu sayılmaması gibi hükümlerin yer alması,

aradaki ilişkileri göstermektedir.15

II. BÖLÜM

TIMAR ÇEŞİTLERİ

1. Sahiplerinin Mesleklerine Göre Tımar Çeşitleri:

14 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300–1600), C. 1,İstanbul: Eren Yayınevi, 2000, s. 157. 15Yusuf Halaçoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Genel Türk Tarihi,C. 6, Ankara: Balkan Yayınları, 2002, s. 173.

10

a) Eşkinci Tımarı (mülk tımar): Sefer vuku bulduğunda alay

beylerinin bayrağı altında bizzat sefere gitmekle yükümlü

sipahilerin tasarrufunda bulunan dirliklerdir. Tımarlar

içerisinde en fazla sayı ve fonksiyonu olan tımar çeşidi bu

tımardır. Osmanlı ordusunun eyalet askeri kısmını eşkinciler

oluştururdu.

b) Mustahfız Tımarı: Osmanlı topraklarında bulunan

kaleleri muhafaza etmekle görevli sipahilere tahsis edilen

tımarlardır. Her kalenin “dizdar” denilen kumandanı, “kethüda”

denilen kumandan yardımcısı ve onların komutasında bulunan ve

“kale erenleri” denilen askerleri bulunurdu. Bunlar “gedik”

olarak adlandırılan icmallü tımar tasarruf ederlerdi.

c) Hademe Tımarı: Sınırlardaki bazı camilerin imamed ve

hitabette hizmetini gerçekleştiren kişilere yöneltilirdi.

Saraya özel, sümbül soğanı yetiştirmek, şahin ve çakır

kuşlarını temin ve takdim gibi bazı hizmetleri yerine getiren

kişilere de hademe tımarı verirlerdi. Bu tımarın diğer

tımarlardan farkı yoktur. Bu kişiler asker değillerdir, fakat

sınırlarda bulunmaları dolayısıyla bir nevi askerlikle ilgileri

vardır. Yine sınırlardaki bir kısım vazifelere de bu tür

tımarlar verilirdi. Bu tımarlara hizmet tımarları da denilirdi.

Tımar’ın ayrıca; münavebe tımarı, mülk tımarı, mensuhat tımarı

ve sepet tımarı gibi çeşitleri de vardır.

Münavebe Tımarı; buna “kar-ı be-nevbet tımar” da

denilirdi. İcmal defterlerinde kaç kişiye kayıtlı ise, bunlar

ortaklaşa tasarruf ederler ve harp zamanlarında da nöbetle

sefere giderlerdi. Sefere bizzat kendileri gitmekle

11

yükümlüdürler, cebelü gönderemezlerdi. Tımar sahibi öldüğünde

arazi oğluna verilir, oğlu yoksa ya da tımara talip olmazsa

başkasına verilirdi. Eğer babadan kalma tımar ise kardeşe de

verilirdi.

Mülk Tımarı; sefer olduğu zaman cebelü göndermesi şartı

ile verilen tımarlardır. Tımar sahibinin bizzat sefere gitmesi

şart değildir. Anadolu eyaletlerinde mevcut olan bir tımardır.

Bu tımar da cebelü göndermediği zaman tımarına el konulmaz,

yalnız cebelü göndermediği yılın geliri ceza olarak alınırdı.

Bu tımar, tımar sahibi öldüğünde oğullarına ve varislerine

geçerdi. Buna malikâne tımarı, eşkincilü mülk ya da mülk

eşkincilü tımarlar da denilirdi.

Mensuhat Tımarı; ihtiyaç halinde, bir hizmet karşılığında

tevcih olunmak üzere ayrıca idare ve kaydedilmiş olan

tımarlardır. Bu tımarlar daha sonraları fazla bir miktara

vardığında “Derya kalemi” namı ile teşkil olunan kaleme

nakledilmiş, “levent” teşkilatında onlara tevcih olunmuştur.

Hizmete gitmedikleri zaman yerlerine bedel gönderirlerdi.

Sepet Tımarı; sahibinin bir varis bırakmaksızın vefatı ile

mahlûl olmuş ve kimseye yönlendirilmeyerek sahipsiz kalmış,

gelirleri az olan tımarlardır. Bu tımarlara gördükleri

muameleden dolayı kinaye olarak bu ad verilmiştir. Bu tımarlar

daha sonraları devlet ricali ile sancak beylerine yemeklik

olarak bırakılmıştır.16

16 Mehmet Oflaz, “Tımar”, Türkler, C. 10, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002s. 703–706.

12

Beldiceanu bunlara artı olarak Selçuklular döneminde şöylebir tımar sisteminin de olduğundan bahsetmiştir; “Divani Tımar”Osmanlı tahrir defterleri, eskiden Anadolu Selçuklu devletineait olmuş topraklarda karma bir tasarruf sistemi olduğunu vebunun adının “malikâne-divanı” olduğunu göstermektedir. Divanitımara geçmeden önce, malikâne tipi mülkiyet üzerinde durmakgerekir. Sahib-i malikâne örfi resimleri almamakta, sadece öşürile yetinmektedir. Bu arada tımarlı ise, durumların çoğuitibariyle sadece örfi vergilerden yararlanabilmektedir.Belirtelim ki, sahib-i malikâne şer’i resimlerin malikidir.17

“Bütün Tımar” Anadolu Selçuklularına ait olmamış olan veOsmanlılar tarafından fethedilen bazı Anadolu topraklarındaolduğu kadar, Balkanlarda da tımar hem örfi vergilerden hem debaş haracı hariç, şer’i vergilerinden meydana gelmekteydi.Gerçekten de tımarlını baş vergisini tahsil ettiği durumlarnadirdir.18

2. Veriliş Şekillerine Göre Tımarlar:

a) Tezkiresiz tımarlar: Beylerbeyinin doğrudan vermeye

yetkili olduğu tımarlar olup yıllık geliri 5.000 akçeden düşük

olan tımardır.

b) Tezkireli tımarlar: Senelik geliri 5.000 akçeden yüksek

olan ve merkezden verilen tımarlardır.

Mali durumuna göre dirlikler:

17 Nicoara Beldiceanu , XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti’nde Tımar, Çeviren:M. Ali Kılıçbay, Ankara: Teori Yayınları, 1985, s. 27.18 Nicoara Beldiceanu, a.g.e. , s.28.

13

a) Serbest dirlikler: Tımar sahibinin tapu, kışlak

ve yaylak, cürüm ve cinayet vergileri gibi miktarı önceden

belli olmayan ve bad-ı heva denilen vergileri toplamaya yetkili

oldukları tımarlardır.19 Serbest türden tımarlar Rumeli ve

Balkanlara açılma dönemlerinde, bu bölgelerin fethini ve

yerleşimini kolaylaştırmak ve cazip hale getirmek üzere

komutanlar, şeyh, derviş gibi imparatorluğun teşkilatlanmasında

nüfuz ve enerjilerinden yararlanabilecek şahıslara geniş

muafiyetlerle tahsis edilmekteydi. Bu türden tımarlar sahibinin

mülkü anlamına geliyor ve geniş yetkilerle tasarruf ve idare

ediliyordu. Bunların çoğu, askeri ya da diğer hizmetlerle

yükümlü kılınmamıştı.20 Serbest tımar sahibine bırakılan diğer

bir vergi de,

kaçak köle ve cariyeler yakalandığında sahiplerinden müjde

(müjdegane,mupuluk) adi altında alınan harçlardır.Kaçak köleler

bulunduğunda sahipleri ortaya çıkmazsa,köleler satılmakta ve

bedeli serbest tımar sahibine teslim edilmekteydi. Belirtilen

vergilerin yani sıra vaşak, kaplan

gibi değerli av hayvanlarının postlarının, cüzi bir miktar para

karşılığında sancakbeyine teslim edilmesi gerekiyordu. Bu

şekilde sancakbeyine gelir sağlanırken, hayvanların avlanması

da denetim altına alınmış oluyordu. Genelde

değerlendirildiğinde, serbest olan ve olmayan tırnarların en

önemli özelliği, değişik düzeylerde müdahalelere açık olması ve

sahiplerine devredilen vergi gelirlerinin her türlü hukuk ve

19 Abdullah Saydam, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, Trabzon: Derya Kitabevi Yayınları,1999, s. 138.20 Fatma Acun, a.g.e. , s. 930.

14

rüsumu kapsamayıp, beratlarında kayıtlı olan yekun miktarı ile

sinirli olmasıdır

b)Serbest olmayan dirlikler: Sahibinin bad-ı heva

denilen vergiyi alamadığı dirlikler idi. Bu tür dirlik

sahibinin sadece köylünün ürettiği ürünün vergisini almaya

yetkisi bulunmaktaydı.21 Serbest olmayan tımarlarda serbest

olan tımarlarla ortak olan ve dikkati çeker mahiyette görülen

bir takım hususlarda vardı. Örneğin; köylerde kır bekçiliği

salahiyeti ve bu münasebetle tahsis edilecek cezalar her

ikisine de aitti.22

III. BÖLÜM

TIMAR SİSTEMİNDE ORDU

1.Tımarlı Sipahi Ordusu:

İmparatorluk idaresinin sipahiliğini avam halka kapalı ve

ayrıcalıklı bir şekilde bulundurmak maksadı ile türlü tedbirler

almasına rağmen, denilebilir ki bu sınıf, bilhassa kuruluş

devirlerinde, türlü kaynaklardan beslenmek ve genişlemek

ihtiyacında olan kadro sayısını daima dışarıdan sağlamak

mecburiyetinde kalmış ve bilhassa yüksek kademelerinde köle ve

devşirmelikten gelen kimselerle beslenmişti. Tımarlı sipahiler,

tasarruf etmekte oldukları tımarın geliri düzeyinde ve

belirlenen kurallar dahilinde seferlere katılmak

mecburiyetindeydiler. Bu kurallar, sistemin başlangıcından beri

mevcuttu ve kesin bir şekilde uygulanmaktaydı. Buna göre,

21 Abdullah Saydam, a.g.e. , s. 327.22 Ö. Lütfi Barkan, “Tımar”, İslam Ansiklopedisi, C. 12/1, Eskişehir: MEBYayınları, 1997, s. 187–332.

15

geliri 1,000 akçe veya 2,000 akçeye kadar olan tımar sahibi,

silahlı olarak sefere katılmak zorundaydı. Gelirleri 2,000

akçeye yükseldiğinde, savatsa yakalanmış bir köle (gualm) veya

bir oğlan getirmeliydi. Bu gulam daha sonra cebelü pozisyonuna

terfi ediyordu. 3,000 akçelik tımar sahibi ise bürüme giymeli

ve bir cebelü getirmeliydi. 5,000 akçeye sahip olduğunda ise,

bürüme giymeli ve sefere bir gualm, bir cebelüve bir çadır

getirmeliydi. tımar sahibi, tasarruf ettiği her 3,000 akçe

gelir için bir cebelü, zeamet sahibi ise, her 5,000 akçe için

bir cebelü getirmek mecburiyetindeydi. Tımarlı sipahi sefer

esnasında ihtiyacı olan bütün araç gereçleri ve yiyeceğini

kendisi tedarik etmek ve seferi getirmekle yükümlüydü.23

Bu askeri grubun oluşumu doğrudan doğruya Osmanlı toprak

sistemi ve eyalet idaresi ile ilgilidir. Kendilerine topraklı

süvariler de denilmekteydi. Sistemin esasını önceki Türk

devletlerinde de olan ikta teşkil etmekteydi. Devlete ait

toprakların gelirlerini toplayan dirlik sahipleri, senelik

gelirlerine göre her türlü masrafları kendileri tarafından

karşılanmak üzere cebelü asker yetiştirmek zorundaydılar.

Dirliğin gelirine göre her bir sipahinin kaç cebelü ile sefere

katılacağı, beraberinde ne kadar çadır ve benzeri malzeme

bulunduracağı ayrıntısı ile kaydedilirdi. Örneğin üç tür

tımarlı dizdar vardı: a) Süvari olmayan ve sefere süvari ile

çadır getirmek zorunda olmayanlar, b) Bütün süvari tımarlıların

yükümlü oldukları diğer askeri görevlere bağlı olan ve bizzat

atlı olarak sefere katılmak zorunda olanlar, c) sefere katılmak

zorunda olmayan ama süvari göndermek zorunluluğu olanlar.24

23 Fatma Acun, a.g.e. , s. 900-905.16

Tımarlı sipahi sefer esnasında ihtiyacı olan bütün araç

gereçlerini ve yiyeceğini tedarik etmek ve sefer zamanında

sefere getirmekle yükümlüydü. Atlı askerlerden meydana gelen

sipahi ordusunun miktarını Osmanlı vekayinameleri 1473

tarihinde 20.000 ve Rumeli’de 24.000 olarak vermektedir. Resmi

Osmanlı kayıtlarına göre, 1527–28 yılında toplam olarak 37.521

sayıda tımarlı sipahi bulunuyordu. Bunun 9.633’ü hisar eri ya

da kale muhafızı geriye kalan 27.633’ü ise tımar sahibi atlı

askerlerdi. Cebelileri ile birlikte ordunun toplam sayısının

70.000–80.000 olduğu tahmin edilmektedir.25 Tımarlı sipahi sağ

iken olgunun tımar sahibi olması ihtimali çok düşüktür.

Genelde, babalarının ölümünden ortalama sekiz yil sonra

oğulları tımar sahibi olabilmektedir. Bu süre 1588'li yıllarda

on yıla çıkmıştır. Oğullar bu kadar uzun süreyi, "kılıç tutmaya

kadir" olacak yasa gelmek için beklemektedir. Bu da, tımarlı

sipahilerin, en büyük oğulları olgun yasa gelmeden 8-10 yıl

önce ve çok genç yasta öldüklerini göstermektedir. Ruznamçe

defterleri üzerinde yapılan hesaplamalara göre, tımarlı

sipahiler ortalama 18 yıl tımar tasarruf etmekte, dolayısıyla,

bir sipahinin on sekizli yaslarda başlayan kariyeri otuz beşli

yaslarda sona ermektedir.41 Bir sipahi, fiziken savaşa

katılamayacak hale geldiğinde kariyeri sona ermekte ve tekaüde

ayrılmaktadır. Yerini oğluna bırakan mütekaide sipahi

muhtemelen başka islerle uğraşmaktadır.26

24 Abdullah Saydam, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, Trabzon: Derya Kitabevi Yayınları,1999, s. 328.25 Fatma Acun, a.g.e. , s. 902.26 Fatma Acun, a.g.e. , s. 902-903.

17

IV. BÖLÜM

FEODALİTE-TIMAR SİSTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

1. Feodalite Sistemi ile Tımar Sistemi Arasındaki Farklar:

Tımar sistemi, uygulanış açısından Batı’daki feodal

sistemle karşılaştırıldığında, bazı benzerlikler göstermekle

beraber, muhteva ve amaç açısından değerlendirdiğimizde,

aralarında önemli farklılıkların olduğu tespit edilmektedir.27

Bu farlılıkları şöyle sıralayabiliriz;

a)Feodalite sisteminde halk köle ya da yarı köle

durumundadır. Toprağın gerçek sahibi senyörler ise tam anlamı

ile efendidir. Tımar sisteminde ise durum tamamen farklıdır.

Tımar sisteminde sipahi ya da sahib-i arz denilen şahıslar

arazinin gerçek sahibi değildir. Halk da bunun kölesi değildir.

Halk hürdür devletin kiracısıdır ve sipahilerde devletin vergi

memurudur. Ancak topladıkları vergi gelirleri, belli hizmetler

karşılığında kendilerine aitti. Bu gelirleriyle münasip bazı

askeri hizmetleri yerine getirirlerdi.

b) Avrupa feodalitesinde merkezi idare ve devlet, zaafa

uğramıştır. Ülke genelinde devletin devlet’in tek siyasi

otoritesi geçerli değildir. Bunun yerine senyörlüklerin sayısı

kadar küçük devletçik ve krallık örnekleri vardır. Oysa Osmanlı

Devleti’nde, tam tersine merkezi otorite çok güçlüdür.

Sipahiler devletin sadece vergi memurudur. Devlet tarafından

tayin edilir ve görevden alınırlar.

27 Yusuf Halaçoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Genel Türk Tarihi,C. 6, Ankara: Balkan Yayınları, 2002, s. 173.

18

c) Feodalite sisteminde senyöre fief yani arazinin

sahipliği de verilmekte idi. Hâlbuki tımar sisteminde, sipahiye

verilen arazinin kendisi değildir. Kuru mülkiyeti devlete ait

olan miri arazide devlete ait olan vergileri toplama hakkına

sahiptirler. Bu vergilerde şeriat ve kanun çerçevesinde

alınırdı.

d) Feodali sisteminde fief’e sahip olan senyörler, arazi

üzerinde yaşayan halk üzerinde siyasi hâkimiyet sahibidir; bu

sebep ile yasama, yürütme ve yargı yetkileri de bizzat kedisine

aittir ve kendisi bu hakları kullanır. Bundan farklı olarak

tımar sisteminde sipahilerin sadece askeri açıdan bazı

yetkileri vardır. Bunlar dışında halk üzerinde yasama, yürütme

ve yargı hakkına sahip değildir. Zira halka tatbik edilen hukuk

İslam hukukudur; bunları icra eden sancak ve kaza teşkilatıdır;

yargı ise şer’i ye mahkemelerinin elindeydi. Gerektiğinde

sipahilerde yargılanmaktaydı.

e) Feodalite sisteminde her senyörün müstakil bir askeri

ve ordusu vardır. Bununla krala karşı bile savaşabilirlerdi.

Orduyu senyör kurar ve askeri ise yine senyör toplardı. Hâlbuki

tımar sisteminde cebelü denilen askerler, Osmanlı ordusunun bir

parçası olarak, sadece sipahi tarafından yetiştirilirdi.

f) Feodalite sisteminde halk, asiller, hürler ve yarı

köleler çeşitli sınıflara ayrılmakta idi. Özellikle çoğunluğu

oluşturan serfler, mutlu azınlığın kölesi durumundadırlar.

Hâlbuki Osmanlı toplumunda bu sınıflaşma bulunmamaktadır.

Askeri olan ve olmayan şeklindeki ayırım ise, devlet memuru

olan olmayan tarzındaki ayrıma benzemektedir. Zira bu

19

tabakalaşma, mali sebeplerden kaynaklanmaktadır. Özellikle

reaya adı verilen halk kesiminin, askeri kesim olarak tabir

edilen mülki, askeri ve ilmiye tabakalarının kölesi olması ise,

kesinlikle söz konusu değildir.

g) Feodalite sisteminde serfler, istedikleri ile

evlenemezler. Başka senyörlerin serfleri ya da özgür kadınlar

ile evlenmeleri yasaktı. Serflerin mirası mirasçılarına özgür

insanların mirası gibi devredilemezdi. Serflerin istediği

mesleği seçmekte ve yerlerini değiştirmekte, çalışıp

çalışmamakta serbest oldukları söylenemez. Serfler senyörlere

karşı zorla çalışmaya, hediyeler takdim etmeye ve belli

hizmetler karşılığında çalışmaya mecburdular. Serfler hakkında

dava açmak, yargılama yapmak ve hatta cezalandırmak senyörlerin

yetkisindeydi. Serfler dini sınıfa ve manastırlara giremezler

ve mahkemelerde şahitlikleri özgür kişilere karşı kabul

edilmezdi. Kısaca serfler hukuki açıdan eski köleleri

andırmaktaydı. Hâlbuki tımar sisteminde yer alan sipahiler,

hiçbir zaman halk üzerinde bu tarz yetkilere sahip

değillerdi.28

h) Kıyaslamaya senyör ve sipahi arasındaki benzerlikten

başlayacak olursak Sipahinin

köyde oturup toprak tasarrufu ve vergi tahsilâtını kontrol

ettiği Osmanlı Tımar rejimi feodal bir toplumun bazı

çizgilerini taşımakta. Mesela Avrupa’daki senyörlük gibi

Osmanlılarda da sipahilik soyluluk göstergesidir. Osmanlılar

Balkanlar’da Hıristiyan süvari askerini soylu sayıp Tımar

28 Ahmet Akagündüz- Said Öztürk, 700. Yılında Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul: OsmanlıAraştırmaları Vakfı Yayınları, 1999, s. 502–503.

20

vermişler, fakat yaya askeri reaya saymışlardır. Aynı şekilde

Müslüman reayaya olduğu gibi Gayrimüslim reayaya da ata binme

yasağı vardı. Ancak yine de Osmanlılarda Avrupa’da olduğu gibi

bir soylular sınıfının olduğunu söylemek zordur. Çünkü

Osmanlı’da soyluluk devleti yöneten Osmanlı ailesine ve siyasi

ağırlığı sınırlı olan peygamber soyundan gelenlere mahsustu.

Bunlardan başka siyaset sınıfının tüm üyeleri kendilerini

padişahın kulları olarak görmekteydi. Yani sipahi olmak askeri

sınıftan olmak bir soyluluk ve üstünlük idiyse de bu padişahın

takdirine bağlıydı. Gerçekten de çok az Osmanlı yöneticisi

birkaç kuşak aktarılabilecek kalıcı bir konum elde

edebilmiştir.29

V. BÖLÜM

TIMAR SİSTEMİNİN ÇÖKMESİ

1)Sistemin Bozulması ve Çökmesi:

Tımar dağıtımında uyulması gereken kanun ve nizamların

aksine tımar ehli kişilere verilmeyip, rüşvetle askerlikle

ilgisi olmayan şahıslara verilmiş, bu durum sistemin

bozulmasına yol açmıştır. Nitekim 17 asrın başlarında, 22

sancaktan meydana gelen Rumeli eyaletinde cebelüleriyle

birlikte 33. 000 tımarlı sipahi bulunurken, bu sayı ikibinin

altına düşmüş; 18. 700 askeri bulunan Anadolu’da da bu sayı

bine düşmüştür. Tımarın bu şekilde bozulması ve eski

29 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çeviren: Halil Berktay, İstanbul: ErenYayıcılık, , 2000, C.2, s. 674.

21

fonksiyonunu kaybetmesi, devletin her fırsatta tımar gelirini

hazineye aktarmasına neden olmuştur. I. Abdülhamid ve III.

Selim zamanında yapılan yenilikler yetersiz kalmış ve 1844

yılından itibaren zabtiye ve başka hizmetlerde kullanılmak

üzere eski fonksiyonunu kaybetmiş ve sessiz sedasız yavaş yavaş

ortadan kalkmıştır. 30

Tımar sistemin çöküşü, çağdaş Osmanlı kaynaklarında, çok

sayıda reayanın tımarlı sipahi sınıfı arasına karıştığı,

tımarların ehil olmayan kişilere verildiği seklindeki

ifadelerle anlatılmaktadır. 1578-1618 yılları arasında

Avusturyalılarla ve İran’la yapılan uzun süren harpler, bu

duruma fazlaca tolerans gösterilmesine neden olmuş ve çok

sayıda Anadolu insani imtiyazlı sınıf olan sipahiler arasına

dahil olmuştur. Tımar tahsisini bekleyen çok sayıda sistemin

içindeki kişiler bu yeni gelenleri "ecnebi" diye adlandırılarak

memnuniyetsizliklerini dile getirdiler. Bu gayri memnunlar

grubu, devlete karşı yapılacak her türlü harekete destek

vermeye, katılmaya hazırdı. 16. yüzyıldaki şehzadeler

arasındaki mücadelelere ve nihayet Celali İsyanlarına (l 591-

1611) katılmakta tereddüt göstermediler. Giderek zorlasan

ekonomik şartlar karsısında, pahalıya mal olması nedeniyle,

uzak mesafelere yapılan ve uzun süren seferlere katılmaya

gönüllü olmuyorlardı. Özellikle de 1584'ten sonra meydana gelen

%100 oranındaki enflasyon karsısında tımarların değerlerinin

ayni kalması, bardağı taşıran son damla oldu. Masraflarını

karşılamakta büyük sıkıntılara düsen sipahiler, reayadan fazla

vergi talep ederken seferler de ihmal etmeye basladır. 4230 Yusuf Halaçoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Genel Türk Tarihi,C. 6, Ankara: Balkan Yayınları, 2002, s. 174.

22

Haçova Seferi'ne (l596) çok sayıda sipahi katılmamıştı. Sefer

esnasında yoklama yapıldığında hazır bulunmayanlar "firari"

ilan edilerek tımarları ellerinden alındı. Bu suretle, issiz

kalmış binlerce sipahi Anadolu'ya yayıldı. Bu makul sipahilerin

Anadolu'da pek çok kargaşaya yol açtığı veya eşkıyaya karıştığı

bilinmektedir. Bu esnada, devletin rotasyon mekanizmasını

isleterek, beklemekte olan çok sayıdaki sipahiye is bulmaya

çalıştığına dair bir girişimde bulunup bulunmadığı belli

değildir. Ateşli silahlarla çarpışan Avusturya orduları

karsısında savaş meydanında yetersiz kalmaları neticesinde,

giderek artan sayıda tüfek kullanan yeniçeri ve saruca ve

sekban birlikleri yerlerini almaya başlayınca sipahi ordusu

iyice gerilemiş, tımarları merkez hazineye veya saraya yakin

kişilere devredilmeye başlanmıştır. Böylece, devletin

kurulmasında ve büyüyerek imparatorluğa dönüşmesinde önemli rol

oynayan tımar sistemi, 17. Yüzyıldan itibaren önemini

yitirerek, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde bütünüyle tasfiye

olmuştur.31

Sonuç

Osmanlı Devletinin ekonomik ve askeri yapısının temeli

oluşturan tımar sistemi devletin kuruluşundan sonra,

topraklarını hızla genişletmesini ve fetihlerde kalıcılığı

yakalamasını sağlamıştır. Devlet bu sistem ile toprağın

işletilmesini sağlamış, vergileri kolayca toplayabilmiş,

hazineden herhangi bir ücret harcamadan asker yetiştirmiştir,

en güçlü dönemini sistemi en iyi uyguladığı dönemde yaşamıştır.31 Fatma Acun, a.g.e. , s. 910.

23

Bu sistem ile birçok farklı kültür Müslümanlığı kabul etmiştir.

Son dönemlerde tımar sisteminde ki usulsüzlükler yüzünden

sistemin bozulması ile devlette gerilemeye başlamış ve çöküşe

geçmiştir.

24

BİBLİYOGRAFYA

I.KİTAPLAR:

AKGÜNDÜZ Ahmet-ÖZTÜRK Said, 700. Yılında Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul:

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1999.

BELDİCEANU Nicoara, “Tımar Terimi İhdası ve En Eski Atıflar”, XIV.

Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti’nde Tımar, Çeviren: M. Ali Kılıçbay,

Ankara: Teori Yayınları, 1985.

ÖZBİLGEN Erol, Bütün Yönleriyle Osmanlı Adab-ı Osmaniye, 2. Baskı,

İstanbul: İz Yayınları, 2004.

TABAKOĞLU Ahmet, Türk İktisat Tarihi, 7. Baskı, İstanbul: Dergâh

Yayınları, 2005.

UZUNÇARŞILI İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, C. 1, 9. Baskı, Ankara: Türk

Tarih Kurumu Yayınları, 2008.

HAMMER J. Von, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 2, İstanbul: İlgi

Kültür Yayınları, 2007.

İNALCIK Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, İstanbul: YKY

Yayınevi, 2001.

II. MAKALELER:

ACUN Fatma, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar

Sistemi ve Uygulaması”, Türkler, C. 9, Ankara: Yeni Türkiye

Yayınları, 2002.

BARKAN Ö. Lütfi, “Tımar”, İslam Ansiklopedisi, C. 12 / 1,

Eskişehir: MEB Yayınları, 1997.

HALAÇOĞLU Yusuf, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”,

Genel Türk Tarihi, C. 6, Ankara: Balkan Yayınları, 2002.25

KURT Yılmaz, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, C. 3, Ankara:

Yeni Türkiye Yayınları, 1999.

OFLAZ Mehmet, “Tımar”, Türkler, C. 10, Ankara: Yeni Türkiye

Yayınları, 2002.

SAYDAM Abdullah, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, Trabzon: Derya Kitabevi

Yayınları, 1999.

İNALCIK Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300–1600), C.

1, İstanbul: Eren Yayınevi, 2000.

26

27

28