Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın - Yrd. Doç. Dr. Zeynep Oral, "İşitme Engellilerin Eğitiminde...

58

Transcript of Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın - Yrd. Doç. Dr. Zeynep Oral, "İşitme Engellilerin Eğitiminde...

İşaret dili nedir?

İşitme engellilerin kendi aralarında

iletişim kurmak amacıyla geliştirdikleri

parmak, el ve yüz hareketlerinden

oluşan görsel dile işaret dili denir.

İşaret dili, yalnızca kendi aralarında

değil işitme ve konuşma yeteneğine

sahip insanlarla da iletişim kurmada

yararlandıkları bir araçtır.

İşaret dili evrensel midir?

Doğal diller gibi işaret dili de ulusal,

bölgesel, yerel özellikler taşır.

Yeryüzündeki bütün işitme engellilerin

anlaşabileceği tek bir işaret dili

olmadığı gibi aynı ülkedeki işitme

engellilerin işaret dili arasında

değişkeler görülür.

Dillerin ağız özellikleri gibi işaret

dillerinin de değişkeleri bulunmaktadır.

İşaret dillerinden kimilerinin kendi

dillerinde adlandırılması ve kısaltmaları

ise şöyledir:

Türk İşaret Dili (TİD)

Langue des Signes Française (LSF)

Deutsche Gebärdensprache (DGS)

Lingua dei Segni Italiana (LIS)

Lengua de signos o señas española (LSSE)

Русский Жестовый Язык (РЖЯ) Magyar Jelnyelv (MJ)

5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve

Kanun Hükmünde Kararnamelerde

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

15. Madde - İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin

sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı

tarafından Türk işaret dili sistemi oluşturulur. Bu

sistemin oluşturulmasına ve uygulanmasına yönelik

çalışmaların esas ve usulleri Türk Dil Kurumu

Başkanlığı koordinatörlüğünde, Millî Eğitim

Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme

Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi

Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle

belirlenir.

14 Nisan 2006 günlü Resmî

Gazete’de yayımlanan Türk

İşaret Dili Sisteminin

Oluşturulması ve

Uygulanmasına Yönelik

Usul ve Esasların

Belirlenmesine İlişkin

Yönetmelik yürürlüğe

girmiştir.

Türkiye’de ilk kez 7-8 Haziran

2007 günlerinde Türk Dil

Kurumu tarafından Birinci

Türk İşaret Dili Çalıştayı

düzenlenmiştir. Bugüne kadar

ihmal edilen Türk işaret dili,

uluslararası katılımlı bir

toplantıyla ülkemizde bilimsel

bir etkinlikte gündeme

getirilmiştir.

Türk Dil Kurumunun

çalışmaları

Bu çalıştayda Türk İşaret Dili

Parmak Alfabesi de

belirlenmiş ve kabul

edilmiştir. Türk İşaret Dili

Bilim ve Onay Kurulu

tarafından onaylanan parmak

alfabesi ilk kez 12 Temmuz

2007 günü Türk Dil

Kurumunun kuruluşunun

yetmiş beşinci kuruluş yıl

dönümü töreninde

kamuoyuna tanıtılmıştır.

Parmak alfabesi Türk Dil Kurumu tarafından hareketli bir

biçimde sanal ortama aktarılmış ve ağ ortamındaki Güncel

Türkçe Sözlük’te her sözcüğün açıklamasının yanı sıra

parmak alfabesi ile gösterilmesi de sağlanmıştır.

Ülkemizdeki işitme engellilerin

iletişimde kullandıkları Türk İşaret

Dilinin (TİD) tarihi ne yazık ki

yeterince aydınlatılamamıştır.

Kaynaklardaki en eski

bilgiler TİD’in niteliği,

kapsamı, özelliklerinden

çok, işitme engellilerin

kişilikleri ve yaşamları ile

ilgili anlatılardır.

Sultanın sadrazam

veya kızlar ağası

yahut başka bir

yüksek memurla gizli

görüştüğü zaman,

herhangi birisinin içeri

girmemesi için

dilsizler kabul

salonunun perdesini

kapalı tutarlardı.

Kızlarağası’nın Padişah II.

Ahmed’e Sadrazam

Köprülü’yle ilgili yanlış

bilgilerle suçlamada

bulunması üzerine kapı

perdesini tutan Dilsiz

Mehmed Ağa, dudak ve el

hareketlerinden Sadrazamı

azlettirmek istediklerini

anlayarak derhâl odadan

çıkmış ve Köprülü’ye giderek

işaret diliyle olup biteni

anlatmıştır.

İşaret diliyle iletişimi

saraydaki diğer

görevliler de anlamakta,

sultanın kendisinin bile

bunların dilinden

anlaması gerekmektedir.

Çünkü sultan, dilsizlere

bir şeyler emretmek

yahut bunlara

eğlenceden söz etmek

istediğinde hiçbir zaman

başka dil kullanamaz.

Osmanlı Devleti’nde

sarayda, haremde bu

kadar yaygın bir biçimde

kullanıldığını bilmemize

karşın ne yazık ki bu

işaret dilinin

sözcüklerinden yalnızca

birkaçının kaynaklarda

tanımı bulunmaktadır.

Bunlardan biri

Seyahatname’de yer alır.

Hatta lisanları olmayan kavm-i bî-zebânlarda

yani dilsizler lisanı üzre şeytânın işâreti sağ

elinin salavat parmağın sağ gözü yanına koyup

parmağın eğri etse şeytan demek işaretidir.

Evliya Çelebi, Seyahatname, Topkapı Sarayı nüshası, C. IV, v.

365a

Uzun yıllar boyunca sarayda kalan

dilsizler, işaret dilinde

uzmanlaşmakta ve her şeyi

işaretlerle ifade edebilecek duruma

gelmekteydiler. Yaşlandıklarında

maaş bağlanıp ihsanlarda

bulunularak saraydan çıkarılan bu

dilsizler, yeni alınan genç dilsizlere

işaret dilini öğretmek için zaman zaman saraya ziyarete

gelmektedir. Çeşitli masallar ve öyküler anlatarak,

Kur’an okuyarak, peygamberlerin adlarını ve dilsiz

dilinin her türlü ilginç sözcüklerini belleterek genç

dilsizleri yetiştirirlerdi. Albertus Bobovius (Ali Ufki Bey), s. 29

Saraya gelen genç

dilsizler, işaret dilini

bütün olarak

öğrenememiştir. İşaret

dilinin bütün sözcüklerini

ancak sarayda yetişmiş

yaşlı dilsizlerden

öğrenmektedirler.

Kur’an yazısını

okuyamadıklarını, yine

yaşlı dilsizlerden Kur’an’ı

öğrenebildikleri

anlaşılıyor.

İşaret dilinde uzmanlaşmış

dilsizlerin Kur’an’ı işaret

diliyle nakletmeleri onların

Arap kaynaklı yazıyı

bildiklerini göstermektedir.

Yazı dışında özel adların,

peygamberlerin adlarının

öğretilmesi ise ancak

parmak alfabesiyle

mümkündür. Bu da o

dönemde parmak

alfabesinin kullanıldığı

sonucunu çıkarmamıza

yardımcı olmaktadır.

Saraydaki dilsizlerin

yaşayışı, öğrenim durumu

ve işaret dilini

kullanmaları konusundaki

bu sınırlı bilgilere karşılık

saray dışındaki işitme

engellilerin yaşayışı,

iletişimleri ve öğrenimleri

konusunda ne yazık ki

hiçbir bilgiye sahip

değiliz.

Osmanlı Devleti’nde saray dışındaki dilsizlerin eğitimi

konusundaki ilk girişim XIX. yüzyıl sonunda Ferdinand

Grati tarafından açılan Dilsiz Mektebi’dir.

Ticaret Mektebi Müdürü olan Avusturya uyruklu Grati

Efendi’nin verdiği layiha ile Maarif Nazırı Münif Paşa’nın

da desteği ile 19 Eylül 1305 (1 Ekim 1889) tarihinde Dilsiz

Mektebi yaklaşık otuz öğrenci ile öğretime başlamıştır.

İşbu darüttedris Türkçe, Fransızca, coğrafya,

ilm-i hesap, hendese, resim, hüsn-i hat dersleri

ve bazı kelimatın telaffuzu taraf-ı

acizanemden ittihaz olunmuş ve bittecrübe

netayici nafia istihsal edilmiş olan usul-i mahsusaya

tevfikan tedris

olunacaktır.

…muallim yazılması matlup

olan kelimedeki harflerin

işaretlerini eliyle verir. Talebe

yazar. Fakat Türkçedeki harflerin

ekserisi birbirine bitiştiğinden

muallim yerine göre Ayır! ve

Bitiştir! gibi hususi işaretler de

vererek bizce maruf ve müstamel

olan şekilde kelimeleri yazdırır.

Dilsiz mektebinde birden fazla

muallim var ise bunların parmak

işaretleri ve imlaları birbirinin

tamamıyla aynı olmalıdır.

Talebeye aynı kelime, mesela ~ ~ muhtelif şekillerde dikte edilirse semi

kıraatten mahrum olan bu bîçarelerin tedaileri karma karışık olur. İstimali zait ve lisana mal

edilmemiş olan Arabi ve Farisi kelimelerin taliminden mümkün mertebe içtinap edilmektedir. Talebeye

sade ve açık Türkçe bir lisan öğretilmektedir. Mücerret mefhumlar ile fiillerin mazi sigalarını mesela

“Şu köprü yıkılmış” gibi bir ibareyi öğretmek müşkil oluyormuş

Talebeye aynı kelime, mesela

muhtelif şekillerde dikte edilirse semi kıraatten

mahrum olan bu bîçarelerin tedaileri karma

karışık olur. İstimali zait ve lisana mal

edilmemiş olan Arabi ve Farisi kelimelerin

taliminden mümkün mertebe içtinap

edilmektedir. Talebeye sade ve açık Türkçe bir

lisan öğretilmektedir. Mücerret mefhumlar ile

fiillerin mazi sigalarını mesela “Şu köprü

yıkılmış” gibi bir ibareyi öğretmek müşkil

oluyormuş

İşaret dili öğretim yöntemini

okulun diğer öğretmenlerine

kazandıran da F. Grati

olmuştur. Daha sonra bu

okulun yöneticiliğine

gelecek olan Hüseyin

Sabri Bey ile Besim Bey

işitme engellilerin eğitimi

konusundaki öğrenimlerini F.

Grati’den almışlardır. Hüseyin Sabri Bey

İksir-i Hikemi, Rehber-i Sıhhat,

Rehber-i Mekûlat, Şişmanlığa

Mahsus Hıfz-ı Sıhhat, Sinir

Zafiyetine Mahsus Hıfz-ı Sıhhat

gibi koruyucu hekimliğe yönelik

kitaplar yazan

Hekimbaşızade Doktor Muhiddin,

Dilsiz Mektebi’nin açılması üzerine

Hamidiye Etfal Hastanesi

Mecmua-i Tıbbiye’ye yazdığı

makaleyi genişleterek

Kulağın Hıfz-ı Sıhhati Sağırlık

adıyla kitaba dönüştürmüştür.

Kulağın yapısı,

yenidoğanların kulaklarıyla

ilgili dikkat edilecek

özellikler, öğrenim hayatında

kulağın önemi, kulak bakımı,

kulak uğultuları, sağırlık gibi

konular alt başlıklarda ele

alındıktan sonra 21. sayfadaki

Sağır, Dilsiz ve Âmâ

Çocukların Usul-i Talim ve Terbiyesi başlığı

altında işitme ve görme engellilerin eğitiminin ve

öğretiminin önemi ele alınır.

İşitme engellilerin eğitimi ve

öğretimi konusunda dünyadaki

uygulamalardan söz ederken

işaret diliyle öğretim konusu

ve “Abe de Lepe (Charles

Michel de l'Épée) usulünce

dilsiz elifbası” tanıtılır.

Ancak Hekimbaşızade Doktor

Muhiddin, işitme

engellilerin işaret diliyle iletişim

kurmasından çok konuşturulma üzerinde

durmaktadır.

Salisen sırasıyla evvela huruf-ı

savtiyye, sonra huruf-ı salime ile

kemal-i sabr ü metanetle talim ve

tedris olunur. Çocuklar daima

esvat-ı musikiye ve terennümat

arasında bulundurulur.

Mubassırları, muallimleri

tarafından bir oyuncak veya diğer

bir madde gösterilip aynı zamanda

kulağa yüksek ses ve düzgün seda

ile manası söylenir. O suretle ki

sahih olarak dimağda aynı

zamanda hem sem’î hem basrî iki

his ve tasvir nakş-pezir olmalıdır

İmdi muallim tedrise

evvela huruf-ı savtiyeden

sehlü’t-telaffuz olan آ

kelimesinden başlar.

Bunu lahn-ı vahit üzere

muttariden kemal-i sabr

ü itina ile birkaç defa

tekrar eder. Seda gayet

açık, vazıh, oldukça

mutasavvıt ve pürüzsüz

olmalıdır.

nın istima ve’آ

tekellümüne muvaffakiyet

hasıl olduktan sonra

huruf-ı salimeden ب ve ف

harfleri öğretilmelidir.

Böylece bir müddet

devam olunup bunların

fikir ve lisanda

takarrürünü müteakip sıra

ile:

آپا پا آپ

بابا آبا با آب

آفا فا آف

Git gide ا ile پ ش ن ى ق ف ب

kelimelerinden mürekkep

پاشا پاش

باشا باش

ياشا ياش

Nihayet ك ص ط harflerinin de

istimaline başlanılarak

صاچ طاش

كيت كل

Hasılı ber-vech-i maruz evvela esvat

işittirildikten sonra vazıh huruflar,

kelimeler en nihayet kelimelerden

mürekkep olan kelamın –lisan-ı

beşerin– tedris ve talimine ibtidar

olunur.

Bu yöntemde yazının

öğretilmesinden çok

seslerin çıkarılması

hedeflenmektedir.

Hekimbaşızade Doktor

Muhiddin’in tavsiye

ettiği bu yöntem, yazının

öğretilerek yazı dilinin

de yardımıyla

konuşmanın

edinilmesine yönelik bir

uygulama değildir.

Değineceğimiz üçüncü

örnek Dr. Necati Kemal’in

uyguladığı yöntemdir.

Osmanlı Türk yazı dilinin

işitme engellilere öğretim

yöntemiyle ilgili bilgiler ve

derste kullanılan malzemeler

Dr. Necati Kemal’in Sağır

Dilsizler ve Körler

Müessesesi adlı kitabının

birinci cildinde yer

almaktadır

Dr. Necati Kemal, İzmir

Sağır Dilsizler ve Körler

Müessesesi müdürlüğüne

atanır atanmaz işitme

engellilerin eğitimi ile

ilgili yöntem değişikliğine

gider. İşitme engellilerin

işaret diliyle eğitimi

yerine onları

konuşturmaya yönelik

çalışmaları başlatır.

Dr. Necati Kemal, uyguladığı

bu yöntemi ortaya koyan

eserinde Arap kaynaklı

alfabenin işitme engellilerin

konuşturulmasında nasıl

kullanıldığını aşama aşama

ele almıştır.

Elifbadaki harfler sesçil bir

yazımla konuşmaya

yardımcı olacak bir

biçimde kullanılmaktadır.

Kalıplaşmış

imla yerine

söyleyişe

dayalı

yazılış

biçimi tercih

edilmiştir.

İşitme engellilerin eğitiminde

uygulanacak yöntemin amacı

onları konuşturmaktır.

Üzerinde durulması gereken

ilk iş ise telaffuzdur:

Sağır dilsizler için

tedrisata başlangıç ve

programın ilk harfi

telaffuzdur. Gaye,

evvela dilsizlere dilini

iade etmek, saniyen

malumattır…

Bu yöntemde Osmanlı

Türkçesi yazısındaki

harfler resimlerle,

ağzın sesleri çıkarırken

aldığı biçimlerle,

açıklık dereceleriyle

birlikte

öğretilmektedir. Harflerin seslendirilmesi

çalışması mimik aynası önünde de yapılmakta

böylece harflerin karşılığı olan seslerin ağızdan

çıkış biçimleri uygulamalı olarak

kavratılmaktadır.

Harflerin kavratılmasında

oluşum noktaları ortak seslerin

ötümlü ötümsüz

farklılıklarından da

yararlanılmaktadır. Elifbanın

bilinen sıralamasıyla değil

seslerin oluşum noktasına göre

gruplar hâlinde öğretilmesi söz

konusudur:

Örneğin ب ve و - پ ve د - ف ve ت

harfleri birlikte ر ve ل

öğretilmektedir.

İkinci dönem çalışma

programında ise öncelikle

harflerden Arapçaya özgü

olanların konuşmada ayrı ayrı

öğretilmesinin gereksizliği

üzerinde durulmaktadır.

Örneğin ھ خ ح harflerinin

Türkçede ses karşılığının

yalnızca tek bir /h/ sesi olması

dolayısıyla tek bir sesin

öğretilmesinin doğru olacağı

belirtilmektedir.

Bu dönemde elifbadaki چ ج ژ ظ ز ذ ص ش س

harflerinin karşılığı olan sesler tanıtılırken

seslerin birleşmeleriyle ilgili uygulamalara da

gidilmektedir.

Örneğin badem sözünü oluşturan harflerin

seslendirilmesi dudak hareketleriyle birlikte

gösterilmiştir.

Bu bölümde Dr. Necati Kemal’in

ilgi çekici bulduğu üç gözlemine

değinmek gerekir:

- Doğuştan işitme engelli

Giritli bir çocuğun seslerin

çıkarılması aşamasında bir

Rum veya Rumlar arasında

uzun süre kalmış bir Türk gibi;

- Doğu Anadolu’dan, Harput ve

Diyarbakır’dan gelen

doğuştan işitme engelli iki

çocuğun Kürt şivesiyle;

- Konya çevresinden gelen

işitme engelli çocukların da

harfinin söylenişinde ق

beceriksizlik gösterirken bu

sesi غ gibi

söylediklerini kaydeder.

Oysa bu çocuklar doğdukları

andan itibaren hiçbir ses

duymamışlardır…

İkinci dönemden itibaren

artık metinler üzerinde

çalışmalara

başlanmaktadır.

Metinler, çocukların

anlamını bildiği kelimelerle

küçük parçalar hâlinde

hazırlanmaktadır. Ancak

bu metinlerin yazılışında

da uygulanan yöntem

tamamen sesçil (fonetik)

bir yazımdır.

deyirmen s.165 د ه يى ر مه ن şimşekler s.173 ش ى م ش ه ك له ر

ekşi s.171 ۂ ك ش ى

tabiat s. 181

asker s. 183

memleketin s. 183

sā git “sağa git” s. 170

dālardan “dağlardan” s. 173

yāmur “yağmur” s. 173

ālamaya “ağlamaya” s. 173

souk “soğuk” s. 181

yār “yağar” s. 181

ۇ

yāmur s. 173

ālamaya s. 173

souk s. 181

yār s. 181

sana s. 169, 170 س ا ن ا

senin s. 170 س ه ن ى ن

arkana s. 170 آ ر ق ا ن ا

sonra s. 173 صو ن ر ا

pirsola s. 174 پ ى ر سو ال

fasulya s. 174 ف ا صو ل ى ا lāna s. 174 آل ن ا

südlaş s. 174 سو د ال ش

muallebi s. 174 مو آ ل له بي

Telaffuzu gösteren birkaç örnek:

TİD ve işitme engellilerin sözlü dil öğretimi tarihine yönelik belgelere, kaynaklara ve çeşitli malzemeye dayalı olarak yürüttüğümüz çalışmada ne yazık ki en eski dönemlerde yeterince bilgi, belge, kaynak bulunmamaktadır.

Yakın döneme ait malzemeler bulunsa da bunlar TİD ve işitme engellilerin sözel eğitim tarihi konularında yeterli bilgi verecek kapsamda değildir.

Bununla birlikte eldeki kaynaklardan ve malzemelerden birtakım çıkarımlarda bulunmak mümkün olabilmektedir.

İşitme engellilerin sözel eğitiminde Osmanlı

yazısının kullanılması konusunda da ne

yazık ki yeterince malzemeye sahip değiliz.

Üç ayrı malzemede Osmanlı

yazısının kullanımıyla ilgili

çıkarımlarda bulunduğumuz bu

bildirimizde Dr. Necati

Kemal’in kısmen Enver Paşa’nın

“huruf-ı munfasıla”sına benzer

bir yöntemle işitme engellilere

sözel öğretim yapmaya

çalıştığını görmekteyiz.

Hatt-ı Enverî

Dr. Necati Kemal,

Arap kaynaklı

alfabeyle sesçil bir

yazım kullanılarak

seslerin doğru

çıkarılmasını

sağlamak

amacıyla klasik

yazımdan çok

farklı bir tutum

izlemiştir.

Daha önceki dönemlere ait malzemenin ortaya

çıkarılmasıyla yalnızca işitme engellilerin

Osmanlı yazısıyla konuşmayı öğrenme

yöntemleri belirlenmeyecek, dönemin ses

özelliklerinin

belirlenmesinde

de yararlı

olacaktır.