Bir Şehrin Markalaşmasının Yaşayanların Memnuniyeti Üzerine Etkisinin Araştırılması
Müsameretnâme Üzerine Bir İnceleme
Transcript of Müsameretnâme Üzerine Bir İnceleme
Geleneksel Türk Hikayesinin Sonlandığı Noktada Yer
Alan Emin Nihat’ın Müsâmeretnâme Eseri Üzerine Bir
İnceleme
Yasemin Usta Demirlikan
Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Karşılaştırmalı Edebiyat Yükseklisans Programı
ÖZET
Emin Nihat Türk edebiyatında çok bilinen bir yazar değildir.
Müsameretname’nin yazarı Emin Nihat Bey’in hayatı, edebi kişiliği
ve eserleri hakkında pek fazla bilgi yoktur. Cevdet Kudret’in1
belirttiği üzere daire arkadaşı olduğu anlaşılan Yusuf Neyyir
isminde bir kişinin “Gülzâr-ı Hayâl”2 adlı hikâyesinin başında
yazdığı bir ‘takriz’ vardır. Bu takrizden onun “mektubi-i hariciye
hulefasından” olduğu anlaşılmaktadır. Son kitabı 1875’te basılan
yazarın, doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir.
‘Eğlenme’anlamına gelen “müsâmeret” kelimesinden türetilerek
adını almış eser, 7 hikayenin anlatıldığı kış sohbetlerini konu
almaktadır. Ahbapların her akşam bir başka yerde toplanıp gece
boyunca okuyup sohbet ettikleri, gerçeklerden ve yaşanılanlardan
bahsettikleri bu sohbetlerdeki 7 hikâye, ayrı ayrı kişiler
tarafından anlatılmaktadır. Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğunda
yüzeyde yenileşme hareketlerine paralel olarak,Emin Nihat
tarafından yazılmış ilk hikaye ve roman örneklerinden biri olan ve1Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, İnkîlap Kitapevi, İstanbul1987, s. 642Yusuf Neyyir, “Gülzar-ı Hayâl” A. Mithat Efendi Matbaası, İstanbul 1289.
1871-1875 arası cüz cüz yayımlanan Müsâmeretnâme’nin, Şark
hikayeciliği ve Batı hikayeciliği arasındaki ilk geçiş
eserlerinden biri olarak durduğu nokta incelenmiştir.Batı
hikayeciliğinde Geoffrey Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri3, Giovanni
Bocaccio’nun Decameron’u4ve Antonie Galland tarafından ilk defa
derlenen ve Fransızca’ya çevrilen Şark hikayeciğilinin bir ürünü
olan Binbir Gece Masalları5’nda izlerine rastlandığı üzre çerçeve
tekniğiyle6 yazılmıştır. Gerçeğe bağlı kalma, gerçek kişiler
çizme, somut mekanlar ve zaman ölçütü kullanma ve Şark
hikayeciğili anlatı kalıplarından kurtulma gibi gözlemlerle
yazılmış bu eser, Tanzimat Edebiyatı’nda öykü türünün başlangıcı
olarak teknik, tema,mekan, kahramanlar, ve dil ve uslüp
özelliklerine göre çözümlenmiştir.
Anahtar Kelimeler
Müsameretnâme, Emin Nihat Bey, hikâye, Şark Hikâyeciliği, Batı Hikâyeleri
0. Giriş
1872 yılında cüzler halinde yayımlanmaya başlayan, Emin
Nihat’ın Müsameretnameadlı yapıtı, içerdiği sekiz metinle ilk
öykü örnekleri arasında sayılmaktadır. Kitabın yeni harflerle
basımındaki “Müsameretname’ye Dair” başlıklı yazısında3Geoffrey Chaucer, Canterbury Hikâyeleri, (çev. Nazmi Ağıl), Yapı KrediYayınları, İstanbul 20064Giovanni Boccacio, Decameron I-II, (çev. Rekin Teksoy), Oğlak Yayınları,İstanbul 19995Orjinal adı Elf Leyle ve’l-leyle olan Binbir Gece Masalları’nin Türkçe’de çoksayıda baskısı yapılmıştır. Bunların içinde en sağlam metin Âlim ŞerifOnaran tarafından yayımlanan sekiz ciltlik tercümedir: Yapı KrediYayınları, İstanbul 2001.6Çerçeve tekniği,bir veya birden fazla öykünün bir başka öykü ileçerçevelenerek, biraraya getirildiği bir anlatım tekniğidir. 14. yüzyıldaen önemli örnekleri olarak Boccaccio'nun Decameron'u, Chaucer'ın CanterburyHikâyeleri, veBinbir Gece Masalları örnek gösterilebilir.
Sabahattin Çağın, Müsameretname’nin “ilk hikaye ve roman
örneklerinden biri olmasının yanında, yapı bakımından iç içe
geçmiş olay örgüsüyle yazılması ve Doğu’da ve Batı’da bir
geleneğin devamı olması bakımından da önemli bir eser” (9)
olduğunu söyler.7Bu gelenekte kastedilen 14. Yüzyılda yazılan
Geoffrey Chaucer’ın Canterbury Talesve Boccacio’nun Decamerongibi
yapıtlarında da kullanılmış olan çerçeve öykü tekniğidir.
Ancak Çağın, Müsameretname’nin bu yapıtlardaki gibi “kompleks
bir çerçeve hikâyeye sahip olduğunu söylememiz mümkün
değildir" diyerek bir farkı ortaya koyar. Her metnin
sonundaki ve diğer metnin başındaki bazı kısa bilgiler
dışında gerçekten de çerçeve öyküyü genişletecek veriler elde
edilememektedir. Ancak bu, yazarın çerçeve dışında ayrıca
geniş bir öyküleme yaratmayı tercih etmemesi olarak da
görülebilir. Nitekim Decameron’da da her öykü anlatımından
önce çerçevede aynı oranda bilgi verilmemektedir.Dolayısıyla
yine Batı edebiyatıyla yapılan bir karşılaştırmanın ardından
“eksiklik”ler belirlenmektedir.8
Emin Nihat’ın Müsameretname’si Boccaccio’nun Decameron adlı
yaptının oldukça gevşek dokunmuş bir çeşitlemesidir. Masallar,
1872-1875’te yayımlanmıştır. Emin Nihat eski öykü anlatma
geleneğinin birçok ayrıntısından, yönteminden yararlanmıştır.
Yapıtın adını bile buna örnek olarak gösterebiliriz;geceleri
masal anlatma geleneğine bir göndermedir bu başlık. Bu
yapıtta, Ahmed Mithat’ın sayısı oldukça kabarık çalışmaları
bütünüyle ele alındığında gördüğümüz “daha Avrupalı bir roman
7Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. Çev.SabahattinÇağın ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.8Aydın, Hilal. “19. Yy Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü” , 2008
anlayışı”na yönelme çabasıyla karşılaşmaktayız. Masallar
devşirmeci bir tavrı yansıtırlar, kimi Leyla ile Mecnun gibi
geleneksel Yakındoğu izleklerine9, kimi de Hristiyanlarla
evlilikleri işleyen güncel izleklere dayanır10. Gerek kişilerin
bireyselleştirilerek sunulmasıyla, gerek seçilen ortamın tek
renkliliğiyle İngilizce okurlarına Chaucer’dan bir takım
yankılar getiren bu masallarda, görücü usûlu evliliklere ve bu
evliliklerden doğabilecek kötü sonuçlara değinilir11. Diğer bir
hikâye bir kölenin yaşadığı haksızlığı, tragedyayı sorgular12.
Bu izlek, Türk romancılığının ilk döneminde inceden inceye
işlenen belli başlı birkaç izlekten biridir.
Müsâmeretnâme’de çerçeve hikâye’nin içine yerleştirilmiş yedi
ayrı hikâye mevcuttur. 1871-1875 yılları arasında yayınlanan
bu eser on iki cüzden oluşur.
1. Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti (I. Cüz)13
2. Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ınSergüzeşti
(II-III. Cüzler)14
3. Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti(IV. Cüz)15
4. Gerdanlık Hikayesi (V. Cüz)16
5. Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti (VI. – VIII. Cüzler)17
9Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım Sergüzeşti10Bir OsmanlıKaptanının Bir İngiliz Kızıyle Vuku Bulan Sergüzeşti11Vasfı Bey ile Mukaddes Hanımın Sergüzeşti12 Faik Bey ile Nuridil Hanımın Sergüzeşti13Emin Nihat Bey, “Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti”, Müsameretname (Cüz I),Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul 128914Emin Nihat Bey, “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti ”Müsameretname (Cüz II-III), İstanbul 1289 15Emin Nihat Bey, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti ”Müsameretname (Cüz IV), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 128916Emin Nihat Bey, “Gerdanlık Hikayesi” Müsameretname (Cüz V), Ahmet Midhat EfendiMatbaası, İstanbul 1290
6. Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti (VIII.- IX. Cüzler) 18
7. İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti(X.-XII.
Cüzler)19
Emin Nihat’ın yapıtı, Doğu ile Batı anlatı kavramları
arasındaki eşiktedir. Gerçeğe bağlı kalma, gerçek kişiler
çizme ve Yakındoğu anlatı geleneğinin kalıplarından kurtulma
gibi özlemleriyle Batı’ya dönüktür. Ne var ki tam anlamıyla
başarılı değildir. Konu seçmede nesnellikten kaçınma çabasıyla
atılan ilk adım anlatımda öznellikten kaçınamama
beceriksizliğiyle garip bir biçimde birleşmiştir20.
Müsâmeretnâme’nin bellibaşlı özellikleri (rastlantılara çokça
yer vermesi- falanla falancanın öykü sonunda kardeş çıkması
vb. -, yazarın bilgi dağarcığını okura aktarması- nezle
konusunda kocakarı öğütleri-, iyi kötü ayrımı ve ayrımı-
iyileri beğenme, kötüleri yerme; iyiyle kötüyü ak-kara
biçiminde değerlendirme-, vb.). Tanzimat edebiyatında da
öykünün gelişemediğini, bir öykü “kavrayışının” oluşmadığını
imler. Dolasıyla Batı’ya açılmanın çağcıl bir öykü yaratımında
büyük, sağlam bir etkisi olmadığını söyleyebiliriz21.
1. TEKNİK
17Emin Nihat Bey, “Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti” Müsameretname (Cüz VI-VIII), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 129018Emin Nihat Bey, “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti” Müsameretname (Cüz VIII-IX), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 129219Emin Nihat Bey, “İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” Müsameretname(Cüz X-XII), Tasvir-I Efkâr Matbaası, İstanbul 129220Finn P. Robert. Türk Romanı (İlk Dönem 1872-1900)21İleri, Selim. Çağdaş Öykücülüğümüze Kısa Bir Bakış Türk Öykücülüğü’nün Genel Çizgileri,Türk Dili Dergisi
Müsâmeretnâme, ilk hikâye ve roman örneklerinden biri
olmasının yanında, yapı bakımından iç içe geçmiş olay
örgüsüyle yazılması ve Doğu’da ve Batı’da bir geleneğin devamı
olması bakımından önemli bir eserdir.
Dünya edebiyatında bu geleneğin kaynağı sayılan, Fransız
Antonie Gallard tarafından ilk defa derlenen ve Fransızca’ya
çevrilen Binbir Gece Masalları, gerek muhtevası gerekse yapısı
bakımından çeşitli milletlere ait anlatı tarzındaki bir çok
eseri etkilemiştir.
Binbir Gece Masalları olay örgüsü bakımından iç içe geçmiş olay
örgüsü adını verdiğimiz bir teknikle yazılmıştır. Bu tip
eserlerde dışta bir çerçeve hikâye bulunur ve bu çerçevenin
içinde bir veya daha fazla hikâye anlatılmaktadır.22
Bu teknik, bilindiği gibi batıda Geoffrey Chaucer’ın Canterbury
Hikâyeleri, adlı eserinde de kullanılmıştır. Chaucer, Canterbury
Hikâyeleri eseriyle kendi tarzını yakalamıştır. Ama elbetteki
şair bu eseri birdenbire, bütün etkilenmelerden uzak, yepyeni
bir yapıt olarak ortaya çıkarmış değildir. Aslına bakılırsa
şairin anılan eserde kullandığı “çerçeveleme” yönteminin uzun
bir geçmişi vardır. “Çerçeve” den kasıt, her ne kadar kendisi
tek başına ilginç olsa da esas olarak bir dizi hikâyeyi
birbirine bağlayıp bütünlük oluşturma amacını güden
anlatımlarıdır.
22Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. Çev. SabahattinÇağın ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.
Bir de bir dizi hikâyenin bir grubun değişik üyeleri
tarafından eğlence amacıyla sunulduğu anlatımlar vardır.23
Ovidius’un Boccacio ve Chaucer’a ilham vermiş olması muhtemel
eseri Metamorphosesbu türe girer24. Boccaccio’nun da Ovidius’tan
etkilenmiş olabileceğini belirttik, çünkü o da Decameronadlı
eserinde çerçeveleme yöntemine başvurur. Bu eser veba
salgınındankaçıp bir sığınakta toplanan yüz kişinin anlattığı
yüz hikâyeden oluşur.
İşte bu tekniğin bizim edebiyatımızdaki ilk örneği Emin Nihat
Bey tarafından kaleme alınan Müsâmeretnâme adlı eserdir. Ancak
Müsâmeretnâme’ nin yukarda saydığımız eserlerde olduğu gibi
kompleks bir çerçeve hikâyeye sahip olduğunu söylememiz mümkün
değildir. Buradaki çerçeve sadece bir arkadaş topluluğunun
bazı kış geceleri bir araya gelmesi, bazı şeyler okumaları ve
bir süre sonra başlarından geçen bir olayı birbirlerine
anlatmaya karar vermelerinden ibarettir.25
Tüm bu hikâye külliyatlarının sonuç olarak tek bir orta
noktada kesiştiğini gözlemlemekteyiz: Hepsi bir grubun üyeleri
tarafından art arda anlatılırlar, aralarında anlatıma ya da
karşılıklı konuşmalara dayalı bağlantılar vardır, grup üyeleri
bir takım sebeplerle bir araya gelmişlerdir.
23Aynı Emin Nihat’ın Müsâmeretnâme eserinde olduğu gibi: uzun ve soğuk kışgecelerini faydalı bir eğlenceyle değerlendirmek isteyen bir arkadaş grubuher gece bir evde toplanarak sırayla başlarından geçen bir “sergüzeş”ianlatır. Böylece toplam yedi hikaye ve on iki cüzden oluşan bir hikâyekülliyatı ortaya çıkar.24Bu kitapta Kral Milas’ın festivale gitmektense evde oturup yün eğirmeyi vebu arada hikâyeler anlatmayı seçen üç kız, bu davranışlarıyla şarap ve bağtanrısı Bacus’u kızdırırlar. Kızgın tanrı bu kızları yarasalara dönüştürür.25Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. (çev.Sabahattin Çağın ve Fazıl Gökçek) İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.
2. TEMA
Müsâmeretnâme, ilk Türk romanlarında geniş kapsamda ele alınan
üç tema üzerinde durması nedeniyle önemli bir eserdir.
Hikâyelerden birinde kölelik meselesi işlenir; bu
Çerkezistan’da köle olarak satın alınan iki çocuğun sonunda
bir orta sınıf hayatına yükselmesini konu alan melodramatik
bir anlatıdır. Gerçi, daha sonraki romanların bir kısmında
gözlendiği şekilde, kölelik meselesi irdelenmez burada.
Köleliğin halen yürürlükte bir kurum olması tartışılmaz, ancak
bu temadan, hikâyelerin kahramanlarının imparatorluğun
yarısında seyahat etmelerini sağlamakta yararlanılır.
Melodram, hikâyenin, normal hayatlarını sürdürürken sempatik
sahiplerince korunmakta olan delikanlıların başlarına gelen
maceralara yoğunlaşmasıyla birlikte, dokunaklılıktan ziyade
pikareskin bir sonucudur.26
Çeşitli hikâyelerde işlenen ikinci tema, genç erkeklerin
yabancı ya da gayrimüslim kadınlarla (ki bazı hikâyelerde
başroldeki kişiyi Hristiyanlığa geçirmeye çalışmaktadırlar)
ilişki kurmalarıdır. Bu hikâyelerden birinde, İngiltere’de
eğitim gören bir Türk kaptanının bir İngiliz kadının
cazibesine kapılması ve sonunda kendini kadının tuzaklarından
kurtarması anlatılır.27 Söz konusu hikâye, geleneksel macera
hikâyelerinin coğrafyasını Doğu dünyasından Avrupa’ya doğru
genişletmeyi amaçlamış olabilir, ancak tasvirli düzyazı
yazmadaki deneyimsizlik sonucunda ortamın portresi öylesine26Faik Bey ile Nuridil Hanımın Sergüzeşti (İstanbul, 1873)27Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti (İstanbul, 1873)
kötü çizilmiştir ki, “ne Londra Londra’dır, ne de İngiltere
İngiltere”.
Diğer bir tema öğesi ise o dönemde ayarlanmış evliliklerin
uygun görülmesine karşı çıkma eğilimini yansıtankur yapma ve
evlenme temasıdır. Müsâmeretnâme’nin bir başka cildinde, bir
parkta rastladığı ve sonradan mektuplaşmaya başladığı kadına
aşık olan genç bir adamın hikâyesi anlatılır.28Oğlunu zengin
yeğeniyle evlendirmek isteyen baba, onun bir erkekle
mektuplaşma cürretini gösteren ‘gevşek’ bir kadınla evlenme
niyetlerine karşı çıkar. Aşkların birleşmesiyle gelen ve
Müsâmeretnâme’deki bütün hikâyelerin yüzeysel niteliğiyle uyum
içinde olan mutlu son ise, ayarlanmış evlilikler geleneğine
daha iyi bir alternatif bulunduğu mesajını vermektedir. Bu
hikâye, kuşak çatışmasını yakalayan, buna bağlı olarak on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında daha liberal bir hayat
görüşünün yükselmesine işaret eden ilk metinlerden biridir;
ayrıca daha sonraki romancıların yeni aşklar doğuran
rastlaşmalar tasarlarken bolca başvurdukları, halkın en çok
vakit geçirdiği yer olan halka açık parklarda yapılan
gezintilerin ilk örneklerindendir.29
Tüm hikâyelerde kısa kısa temalara değinecek olursak:
1. Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti adlı bir cüzden oluşan hikâyenin
konusunu Batıyla temas halindeki Türk erkeğini tehtid
eden Hristiyanlaştırma teması oluşturur.
2. Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ınSergüzeşti adlı iki
cüzden oluşan hikâyenin kurgusunu aşk şekillendirir.28Vasfı Bey ile Mukaddes Hanımın Sergüzeşti (İstanbul, 1973)29Evin, Ahmet Ö, Türk Romanının Kökenleri ve Gelişimi, İstanbul, 2004.
Divan edebiyatındaki mesnevilerden ‘Leyla ve Mecnun’
hikâyesinin belirgin izleri görülen bu hikâyede, aynı
mektepte okurken birbirine âşık olan iki gencin öyküsü
anlatılır.
3. Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti adlı
hikâyede modern bir Türk gencinin bir İngiliz kızıyle
yaptığı evlilik ve bu gençlerin temsil ettiği Doğu-Batı
medeniyetleri arasındaki farklılıklar anlatılır.
4. Gerdanlık Hikayesi30adlı hikayenin kurgusu Kraliçe’nin Gerdanlığı
hikâyesinde olduğu gibi Fransız Kralı 17. Lui’nin karısı
Mari Antuanet için yapılan gerdanlık üzerinde oynanan
oyunlara dayanır.
5. Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâye Vasfı Bey ile
Mukaddes Hanım’ın aşklarını anlatır.
6. Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti adlı iki cüzden oluşan
hikâye, Tanzimat edebiyatında sıkça işlenen esaret teması
ve Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın aşkı üzerine kuruludur.
7. İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti, Müsâmeretnâme’nin
son hikâyesidir ve üç cüz halinde yayınlanmıştır. Bu
hikâyede bir çok tema işlenir. Atiye Hanım’ın kaçırılarak
başka bir ailede büyütülmesi, kandırılarak evlendirilmesi
ve kocasının ihanetleri karşısında boşanmasının
anlatıldığı bu hikâyenin baş kahramanı Müsâmeretnâme’nin
en modern kadın tipidir. Kurgu bakımından diğer
hikâyelere oranla daha gelişmiş olan bu hikâyenin
30Mustafa Nihat Özön bu hikâyenin Alexandre Dumas’ın Kraliçe’nin Gerdanlığı adlı eserinin bir tercümesi olduğunu belirtir. Ahmet Hamdi Tanpınar da bu hikâyeyi tercüme olarak ele alır ve bu nedenle 19uncu Asır Türk Edebiyat Tarihi’ndeMüsâmeretnâme’deki hikâye sayısını altı olarak belirtir.
sonundaki tesadüfler sonun gerçeklik boyutuna gölge
düşürür.
3. MEKÂN
Çalışmamda konu aldığım ve anlatım öğelerinden biri olan
diğer bir unsur ise öykülerde yer alan mekânlardır. Mekân,
anlatıdaki kişileri, zamanı ve olayları bir yere bağlar.
Yazarın mekân seçimini birçok unsur belirleyebilir. Emin
Nihat Müsâmeretnâme’nin çerçeve hikâyesinde kapalı mekân
kullanmıştır.Fakat eserinde bu mekâna dair hiç bir bilgi
vermemiştir, yalnızca toplanan arkadaş grubunun kış
gecelerinde kapalı bir mekanda birbirlerine hikâyeleri bir
yerde anlattığı çıkarımına varılabilmektedir.
Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti adlı hikâye açık mekânla başlar,
kapalı mekânla sona erer. Hikâye Beyoğlu’na yapılacak bir
pazar gezmesiyle başlar. Bu hikâyede aynı zamanda bir vapur
yolculuğu ve kapalı bir mekân olan bir ecnebinin evi de yer
alır. Fakat Nihat’ın tasvirleri ayrıntılı değildir. Bu
tasvirlerde amaç mekân tanıtımı, ya da kişiyi anlatmak değil
olayların gerçekleştilirebileceği alanlar oluşturup,
kurgunun ilerlemesini sağlamaktır.
Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâyede mekân
tasviri ile okuyucu üzerinde merak uyandırılmaya
çalışılmıştır. Aynı durum Gerdanlık Hikâyesi için de
kullanılmıştır. Bu hikâyede kardinal ve kraliçenin görüşme
yaptığı bir açık mekân kullanılmıştır fakat mekânın tasviri
yapılmamıştır. “O gece berrak bir gece olup biraz da ay
ışığı var idi. Lâkin mükâlemeye tayin olunan mahal ormanlar
içinde olduğundan karanlığa benzer bir gölgelik idi.”31
Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti adlı
hikâyede ise Naci Bey’in annesinin evindeki eşyalardan
bahsedilir fakat mekânın tasvirine rastlanmaz.32
Emin Nihat hikâyelerini yalnızca kapalı mekanlarda
kurgulamamıştır. İnsanların zor tabiat şartları karşısında
güçsüz kalabileceklerini betimlemek amacıyla Faik Bey ile Nuridil
Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâyenin başlangıç bölümünde
Kabartaylı isimli bir esir tüccarının kış mevsiminde yaptığı
zorlu ve çetin bir yolculuk anlatılmaktadır. Mekânın zorlu
coğrafi yapısı hakkında tasvirlere rastlanır.
“...cadde yollar bittabi ekseriya dağlık ise de Kabartaylı
kendisine müsait mahallerde beytutet edebilmek üzere ca-be-
ca caddeyi terke mecbur olduğundan bazı kere daha beter
sarp, dağlık ve kayalık, bazen dahi sa’bü’l-mürur ırmak,
çalılık, sazlık, bataklıklardan geçerlerdi.”33
Hikâyede tasvir edilen tek açık hava öğesi yalnızca bu zorlu
coğrafya ögesi değildir. Bunun dışında güçlü bir fırtınaya
yakalanan bir geminin çırpınışları, doğaya karşı koyma
çabası ve hayranlıkla anlatılan bir İstanbul da
resmedilmektedir.
31Müsâmeretnâme (Cüz: V), s. 199.32“çifte kalıplı müzeyyen fağfur kavonoz, üç katlı billur sürahi, o mahut
delikli gırgır”
33Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 275
“Sinop’tan hareketle volta yelken üçüncü günü Karadeniz
Boğazı’ndan içeri girerek oradan Sarayburnu açıklarına
gelinceye kadar serapa İstanbul’un letafet-i mevkiiyesiyle o
iki geçeli şehrin cesamet ve memuriyetine ve her bir ciheti
başkaca calib-i meftuniyet olan o kışlalar, saraylar ve
cami-i şeriflerin ulviyet-i manzarasına Biçuk’un ne rütbe
hayran olduğu tasvir olunamaz!”34
İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti adlı hikâyede de
İstanbul’un izlerine rastlanmaktadır. Mekân öğesi yine
olayları ve entrikaları kurgulamak amacıyla kullanılmıştır.
Özetleyecek olursak; kitapta çoğunlukla iç mekânlar
kullanılmıştır. Bunun yanında İstanbul’un farklı ve açık
mekânları da bir olaya bağlı olarak Emin Nihat tarafından
konunun öğelerinden birini oluşturur. Dış mekanların az sayıda
kullanılması Emin Nihat’ın dış mekân konusundaki
betimlemelerdeki yetersizliğini mi göstermektedir? Yoksa
hikâye türünün başlangıcı olan Müsâmeretnâme’de Emin Nihat dış
mekân kullanımını yeterince aklına getiremeyip hikâye örgüsüne
bu gereci hakkiyle kullanamamış mıdır?
Kuşkusuz pek çok araştırmacıya göre sözlü kültür etkisine
bağlanabilecek olan mekâna ilişkin bu ilgisizliğin nedeni,
Walter Benjamin’in Son Bakışta Aşk adlı kitabında yer alan
“Hikâye Anlatıcısı” yazısında dile getirdiği “ağızdan ağıza
aktarılan deneyimin” inandırıcılık yaratmaktan çok “ hayatın
pratik meseleleriyle ilgilenme” ve bilgi vererek uyarmak
yönünde işlev taşımasıdır. 35
34Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 29535 Aydın, Hilal, 19. Yüzyıl Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü, Ağustos, 2008, Ankara.
4. KARAKTER ANALİZLERİ
Cevdet Kudret’e göre “ Emin Nihat hikâyelerinde, Divan
edebiyatı hikâyeleri ile halk hikayelerinden yeni hikâyeye
geçisin belirtileri kendini göstermektedir. Eskiden yeniye
geçişin bu ilk ürünlerinde eski ile yeninin özellikleri her
noktada iç içe yürümektedir.36
Emin Nihat Bey hikâyelerindeki kahramanları oluştururken
gerçek yaşamdan hareketle yola çıkmıştır. Hikâyelerin arkadaş
sohbetlerinde toplanan kişilere ait olduğunu çerçeve hikâyenin
anlatıcısına söyleterek kişilerin gerçekliğini vurgulamak
istemiştir. Ancak hikâyelerdeki kişiler Emin Nihat Bey’in
oluşturduğu kurmaca dünyada var olan kurmaca kişilerdir. 37
Müsâmeretnâme’nin karakter özelliklerini şu şekilde
sıralayabiliriz:
Başlıklar “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule
Hanım’ın Sergüzeşti”, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz
Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti” gibi ana karakterlerin
sergüzeştlerini imleyen kalıplar biçiminde
kullanılmıştır. Geleneksel anlatılarda görülen bir
özellik olan bu durum örneğin Decameron’da da metinlerin
yalnızca sayılarla birbirinden ayrılması biçiminde
görülür.
Metinler, aşk konusuna ağırlık veren niteliktedir.
36 Kudret, Cevdet. “Hikâyeler”. Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman. İstanbul: İnkîlap Kitapevi, 1987. 66-8737 Aras, Yasemin. “Bir Hikâye olarak Emin Nihat Bey’in Müsâmeretnâmesi Üzerine Bir İnceleme” Kayseri, 2006.
Metinlerde olayların gelişimi yer yer karakter
özelliklerinden kaynaklanmakla beraber, tesadüflerin rolü
gözardı edilmez. Karakterlerin iç yaşantılarından çok
olayların anlatımı temel alınmıştır.
Karakterlerin karmaşık olduğu söylenemez ve
birbirlerinden ciddi ölçüde ayrılacak farklılıklar
sergilememektedirler. Ayrıca çok uzun yıllar geçse de
karakterler birbirlerini unutmamakta ve fiziki
özellikleri dışında konuşmaları, kişilikleri de dikkat
çekici bir değişime uğramamaktadır. Bu açıdan
bakıldığında metinlerin sıradan insan gerçekliği ve
psikolojisi üzerine eğilme gibi amaçlarının olmadığı
ortadadır.38
Emin Nihat Bey hikâyelerinde kahramanlarının birçok
özelliğini anlatıcılar ve bazı tekniklerle okuyucuya
vermiştir. Böylece oluşturduğu kurmaca kişileri yine
oluşturduğu kurmaca dünyanın içine yerleştirerek onları
gerçek insanlardan ayırmıştır.
Kahramanlarını gerçek hayattaki insanlardan farklı kılan
diğer bir unsur kişilerin hayatlarının bazı bölümlerinin
anlatının içine yerleştirilmesidir. Hiçbir hikâyesinde
kahramanların doğumu verilmez. Doğumla ilgili hiçbir
ayrıntının bulunmadığı hikâyelerin bazılarında ölüm
insanların bu dünyadan ayrılıp başka âlemlere ya da
yaşamın bilinen gerçeklerinden ölümün bilinmeyen
karanlığına göçüşün verildiği bir durum değildir. Ölüm
burada geleneksel anlatılardaki gibi işlevsel bir görev
38 Aydın, Hilal, 19. Yüzyıl Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü, Ağustos, 2008, Ankara. 107-109.
için vardır. Hikâyelerde kişilerin ölümleri genellikle
geleneksel anlatılarda olduğu gibi sevgililerin
evlenmesinde bir engel, kötülerin cezalandırılmasında bir
araç olarak kullanılmıştır. Kapı Kethüdası Behçet Efendi
ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti ‘nde Behçet Efendi’nin
babasının ölümü para kazanmak için gurbete çıkmasına bu
da Makbule Hanım’dan uzaklaşmasına neden olmuştur. Vasfı
Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti’nde Hüsrev’in ölümü
masallarda ve destanlardaki ölüm motifiyle aynı işleve
sahiptir. Sözlü gelenek ürünlerindeki ölüm, kötülerin
cezalandırılma şeklidir. Hüsrev’de söylediği yalanlar ve
yaptığı kötülüklerin sonucunda ölümle cezalandırılır.
Müsâmeretnâme’deki hikâye kişilerini kurmaca yapan bir
başka yönleri de beslenme ve uyku alışkanlıklarıdır.
Hikâyelerin hemen hiçbirinde kahramanların yemek yediği
veya uyuduğundan bahsedilmez. Sadece Faik Bey ve Nuridil
Hanım’ın Sergüzeşti’ndeki kahramanlardan Biçuk ve
Kabartaylı, gerçek insanlar gibi yemek ve uyku ihtiyacı
hissederler.
Müsâmeretnâme’de rüya gören tek kişi Vasfi Bey ile
Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti’ndeki Vasfi Bey’dir:
“Derken bir gece rüyamda kendimi bir ormanda gördüm ve
kemal-i melâletimden sevgilime yâr olmayan dünyadan
büsbütün teenni ve istikrah ederek gönlümde yine terk-i
hayat fikri cevelâna başlar. Baktım sol kolumda takılı
bir kemane ve omzumdan aşağı asılı bir tirkeş duruyor.
Rüya bu ya!...” 39
39 Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 261-262
Yazar anlatısının kurmaca gerçekliğinde oluşurduğu
kahramanları dış dünyadaki insanlar gibi gerçek kişiler
kılmak için insanlara ait özellikleri kahramanlarına
yükler. Yazar, kahramanını gerçek bir kişi haline
getirmek için öncelikle ona bir ad verir. Ardından da
yaşından, fiziksel ve kişilik özelliklerinden,
becerilerinden bahsederek onları okuyucuya anlatır. Emin
Nihat, Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti hariç diğer
hikâyelerindeki kahramanların hemen hepsine bir ad
vererek onlara kişilik kazandırmaya çalışmıştır. Anlatı
Kahramanlarını gerçek yaşamdaki insanlarla ortak kılan
özelliklerden biri de yaştır. Yazar anlatının başında ve
sonunda kişilerin yaşlarını ya doğrudan ya da tarihlerle
dolaylı olarak verir. Müsâmeretnâme’de Gerdanlık Hikâyesi
dışındaki diğer bütün hikâyelerde kurguda ön planda yer
alan kişilerin yaşları verilmiştir. Hikâyelerin çoğunda
kahramanların yaşları anlatının başında ve sonunda ya
kesin yaş ifadeleriyle ya da tarihlerin kullanımıyla
belirtilir. Anlatı kişilerinin fiziksel özelliklerinin
betimlenmesi onların okurun gözünde canlanmasını
sağlayacaktır. Kurmaca kişisine etten kemikten bir insan
şeklini aldıracaktır. Yazar bu nedenle, anlatının okurun
zihninde yer etmesi için kahramanların birçok fiziksel
özelliğini anlatıya yerleştirir. Emin Nihat, bir tercüme
olan Gerdanlık Hikâyesi’ hariç hikâyelerin bir çoğunda
kişilerin fiziksel özelliklerini betimlemelerle verir. Bu
betimlemelerin pek çoğu belirli amaçlarla yapılmıştır.
Kişilerin fiziksel özellikleri onların kişilik
özellikleri ve davranışlarının nedeninin ya da gelişen
olayların sebebinin anlaşılması için verilmiştir. Kapı
Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın
Sergüzeşti’nde, Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz
Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti’nde, Vasfı Bey ile Mukaddes
Hanım’ın Sergüzeşti’nde, Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın
Sergüzeşti’nde kadın ve erkek kahramanların fiziksel
özelliklerinin verilmesinin nedeni daha çok bu gençlerin
birbirlerine karşı oluşan duygularına etkisini göstermek
içindir. Fiziksel yönden oldukça güzel ve dikkat çekici
özelliklere sahip bu gençlerin birbirine âşık olması
kaçınılmazdır.40
5. SONUÇ
Emin Nihat’ın 1871-1875 yılları arasında yayımlanan
Müsâmeretname adlı eseri batılılaşma hareketlerine paralel
olarak, Batı Edebiyatı’nı taklit eden ve aynı zamanda
Geleneksel Türk Edebiyatından izler taşıyan Modern Batı
edebiyatına ilk geçiş özelliği taşımaktadır. Bu eser çerçeve
tekniğiyle yazılmış, Doğu Edebiyatının geleneksel anlatı
biçimini ve iç hikâyelerin halk hikâyelerine benzer
kurgulamasıyla Türk sözlü edebiyat geleneğinin anlatım
şeklini, ele aldığı toplumsal ve güncel konularla Batı
edebiyatının tavrını barındıran bir geçiş dönemi eseridir.
40 Aras, Yasemin. “Bir Hikâye olarak Emin Nihat Bey’in Müsâmeretnâmesi Üzerine Bir İnceleme”. Kayseri, 2006. 147-159
Bu çalışmada kişiler ve onların iç dünyalarından çok olay
anlatımına odaklanma, ders verme, gerçeklik etkisi gibi genel
özellikler bulunmaktadır.
Müsâmeretnâme’deki çerçeve tekniği Doğu Edebiyatı’na ait
Binbir Gece Masalları, ve Batı Edebiyatı’ndaki Canterbury
Hikâyeleri ve Decameron’un kurgulama şekline benzer. Bu
eserlerden ayrılan yönü ise gece sohbetlerinde anlatılan
hikâyelerin kurgusu oldukça basit olmasıdır. Binbir Gece
Masalları, Decameron ve Canterbury Hikâyeleri gibi eserlerin
hikâyeleri daha karmaşık olay çerçevelerine dayanırken
Müsâmeretnâme’deki çerçeve öyküsü sözlü Türk geleneğinde
hikâye anlatma yöntemine dayanır.
Müsâmeretnâme’de Emin Nihat’ın kapalı ve açık mekânları
kullanma amacı kişileri tanıtma ve olay örgüsü başlangıcı
oluşturma amacı güder. Bu mekânlar dış dünyadan alınan
yerlerdir ve çoğu da -dış mekânlarını İstanbul’un oluşturması
kaydıyla- gerçek dünyadaki yerlerle özdeştir. Fakat bu
mekânların kullanımı öyküye geçtiğinde kurgu mekânlara da
dönüşmüştür.
Hikâyelerde kahramanların adları, yaşları, fiziki ve kişilik
özellikleri bu karakterlere gerçek birer insan özelliği
kazandırır. Fakat bu karakterler tam olarak günlük bir
yaşamsal süreci tamamlamaktan yoksundur.
Müsâmeretnâme’de geleneksek anlatılardan gelme kadın ve erkek
tiplemelerinin yanında modern izler taşıyan karakterler de
vardır. Bu eserin en modern karakteri İhsan Hanım yahut Atiye
Hanım’la Uşakkının Sergüzeşti cüzzünde ana karakterlerden biri
olan Atiye Hanım’dır.
Emin Nihat’ın 12 cüzden meydana gelen bu ederi Türk
Edebiyatında Batı Edebiyatının etkisinde ortaya çıkan ilk
hikâye örneğini bazı eksikliklerle taşımasının yanında,
geleneksel hikâyeden batılı tarzda hikâyeye geçişin dönüm
noktalarından biri olması açısından edebiyat tarihinde önemli
bir yere sahiptir.
KAYNAKÇA
Aydın, Hilal, “19. Yy Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü”, Ankara2008.
Çağın, Sabahattin, “Müsâmeretnâme’ye Dair”, Çev. Sabahattin Çağın
ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.
Emin Nihat Bey, “Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti”,Müsâmeretnâme (Cüz I), Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul1289.
Emin Nihat Bey, “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile MakbuleHanım’ın Sergüzeşti”,Müsâmeretnâme (Cüz II-III), İstanbul1289.
Emin Nihat Bey, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz KızıylaVuku Bulan Sergüzeşti” Müsâmeretnâme (Cüz IV), Hacı MustafaEfendi Matbaası, İstanbul 1289.
Emin Nihat Bey, “Gerdanlık Hikayesi” Müsâmeretnâme (Cüz V),Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul 1290.
Emin Nihat Bey, “Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti”Müsâmeretnâme (Cüz VI-VIII), Hacı Mustafa Efendi Matbaası,İstanbul 1290.
Emin Nihat Bey, “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti”Müsâmeretnâme (Cüz VIII-IX), Hacı Mustafa Efendi Matbaası,İstanbul 1292.
Emin Nihat Bey, “İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la UşşakınınSergüzeşti” Müsâmeretnâme (Cüz X-XII), Tasvir-I EfkârMatbaası, İstanbul 1292.
Evin Ahmet Ö., “Türk Romanının Kökenleri ve Gelişimi”,İstanbul, 2004.
Finn, P. Robert., “Türk Romanı, Bilgi Yayınevi”, Ankara, 1984,
Geoffrey Chaucer, “Canterbury Hikâyeleri”, (çev. Nazmi Ağıl),Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.
Giovanni Boccacio, “Decameron I-II”, (çev. Rekin Teksoy),
Oğlak Yayınları, İstanbul,1999.
İleri, Selim, “Çağdaş Öykücülüğümüze Kısa Bir Bakış TürkÖykücülüğü’nün Genel Çizgileri”, Türk Dili Dergisi.
Kudret, Cevdet, “Hikâyeler”. Türk Edebiyatında Hikâye veRoman. İstanbul: İnkîlap Kitapevi, 1987. 66-87.
Tanpınar, Ahmet Hamdi, “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi”,Çağlayan Kitabevi, İstanbul 1997.
Yusuf Neyyir, “Gülzar-ı Hayâl”, A. Mithat Efendi Matbaası,İstanbul 1289.