Müsameretnâme Üzerine Bir İnceleme

22
Geleneksel Türk Hikayesinin Sonlandığı Noktada Yer Alan Emin Nihat’ın Müsâmeretnâme Eseri Üzerine Bir İnceleme Yasemin Usta Demirlikan Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Karşılaştırmalı Edebiyat Yükseklisans Programı ÖZET Emin Nihat Türk edebiyatında çok bilinen bir yazar değildir. Müsameretname’nin yazarı Emin Nihat Bey’in hayatı, edebi kişiliği ve eserleri hakkında pek fazla bilgi yoktur. Cevdet Kudret’in 1 belirttiği üzere daire arkadaşı olduğu anlaşılan Yusuf Neyyir isminde bir kişinin “Gülzâr-ı Hayâl” 2 adlı hikâyesinin başında yazdığı bir ‘takriz’ vardır. Bu takrizden onun “mektubi-i hariciye hulefasından” olduğu anlaşılmaktadır. Son kitabı 1875’te basılan yazarın, doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir. ‘Eğlenme’anlamına gelen “müsâmeret” kelimesinden türetilerek adını almış eser, 7 hikayenin anlatıldığı kış sohbetlerini konu almaktadır. Ahbapların her akşam bir başka yerde toplanıp gece boyunca okuyup sohbet ettikleri, gerçeklerden ve yaşanılanlardan bahsettikleri bu sohbetlerdeki 7 hikâye, ayrı ayrı kişiler tarafından anlatılmaktadır. Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğunda yüzeyde yenileşme hareketlerine paralel olarak,Emin Nihat tarafından yazılmış ilk hikaye ve roman örneklerinden biri olan ve 1 Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, İnkîlap Kitapevi, İstanbul 1987, s. 64 2 Yusuf Neyyir, “Gülzar-ı Hayâl” A. Mithat Efendi Matbaası, İstanbul 1289.

Transcript of Müsameretnâme Üzerine Bir İnceleme

Geleneksel Türk Hikayesinin Sonlandığı Noktada Yer

Alan Emin Nihat’ın Müsâmeretnâme Eseri Üzerine Bir

İnceleme

Yasemin Usta Demirlikan

Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Karşılaştırmalı Edebiyat Yükseklisans Programı

ÖZET

Emin Nihat Türk edebiyatında çok bilinen bir yazar değildir.

Müsameretname’nin yazarı Emin Nihat Bey’in hayatı, edebi kişiliği

ve eserleri hakkında pek fazla bilgi yoktur. Cevdet Kudret’in1

belirttiği üzere daire arkadaşı olduğu anlaşılan Yusuf Neyyir

isminde bir kişinin “Gülzâr-ı Hayâl”2 adlı hikâyesinin başında

yazdığı bir ‘takriz’ vardır. Bu takrizden onun “mektubi-i hariciye

hulefasından” olduğu anlaşılmaktadır. Son kitabı 1875’te basılan

yazarın, doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir.

‘Eğlenme’anlamına gelen “müsâmeret” kelimesinden türetilerek

adını almış eser, 7 hikayenin anlatıldığı kış sohbetlerini konu

almaktadır. Ahbapların her akşam bir başka yerde toplanıp gece

boyunca okuyup sohbet ettikleri, gerçeklerden ve yaşanılanlardan

bahsettikleri bu sohbetlerdeki 7 hikâye, ayrı ayrı kişiler

tarafından anlatılmaktadır. Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğunda

yüzeyde yenileşme hareketlerine paralel olarak,Emin Nihat

tarafından yazılmış ilk hikaye ve roman örneklerinden biri olan ve1Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, İnkîlap Kitapevi, İstanbul1987, s. 642Yusuf Neyyir, “Gülzar-ı Hayâl” A. Mithat Efendi Matbaası, İstanbul 1289.

1871-1875 arası cüz cüz yayımlanan Müsâmeretnâme’nin, Şark

hikayeciliği ve Batı hikayeciliği arasındaki ilk geçiş

eserlerinden biri olarak durduğu nokta incelenmiştir.Batı

hikayeciliğinde Geoffrey Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri3, Giovanni

Bocaccio’nun Decameron’u4ve Antonie Galland tarafından ilk defa

derlenen ve Fransızca’ya çevrilen Şark hikayeciğilinin bir ürünü

olan Binbir Gece Masalları5’nda izlerine rastlandığı üzre çerçeve

tekniğiyle6 yazılmıştır. Gerçeğe bağlı kalma, gerçek kişiler

çizme, somut mekanlar ve zaman ölçütü kullanma ve Şark

hikayeciğili anlatı kalıplarından kurtulma gibi gözlemlerle

yazılmış bu eser, Tanzimat Edebiyatı’nda öykü türünün başlangıcı

olarak teknik, tema,mekan, kahramanlar, ve dil ve uslüp

özelliklerine göre çözümlenmiştir.

Anahtar Kelimeler

Müsameretnâme, Emin Nihat Bey, hikâye, Şark Hikâyeciliği, Batı Hikâyeleri

0. Giriş

1872 yılında cüzler halinde yayımlanmaya başlayan, Emin

Nihat’ın Müsameretnameadlı yapıtı, içerdiği sekiz metinle ilk

öykü örnekleri arasında sayılmaktadır. Kitabın yeni harflerle

basımındaki “Müsameretname’ye Dair” başlıklı yazısında3Geoffrey Chaucer, Canterbury Hikâyeleri, (çev. Nazmi Ağıl), Yapı KrediYayınları, İstanbul 20064Giovanni Boccacio, Decameron I-II, (çev. Rekin Teksoy), Oğlak Yayınları,İstanbul 19995Orjinal adı Elf Leyle ve’l-leyle olan Binbir Gece Masalları’nin Türkçe’de çoksayıda baskısı yapılmıştır. Bunların içinde en sağlam metin Âlim ŞerifOnaran tarafından yayımlanan sekiz ciltlik tercümedir: Yapı KrediYayınları, İstanbul 2001.6Çerçeve tekniği,bir veya birden fazla öykünün bir başka öykü ileçerçevelenerek, biraraya getirildiği bir anlatım tekniğidir. 14. yüzyıldaen önemli örnekleri olarak Boccaccio'nun Decameron'u, Chaucer'ın CanterburyHikâyeleri, veBinbir Gece Masalları örnek gösterilebilir.

Sabahattin Çağın, Müsameretname’nin “ilk hikaye ve roman

örneklerinden biri olmasının yanında, yapı bakımından iç içe

geçmiş olay örgüsüyle yazılması ve Doğu’da ve Batı’da bir

geleneğin devamı olması bakımından da önemli bir eser” (9)

olduğunu söyler.7Bu gelenekte kastedilen 14. Yüzyılda yazılan

Geoffrey Chaucer’ın Canterbury Talesve Boccacio’nun Decamerongibi

yapıtlarında da kullanılmış olan çerçeve öykü tekniğidir.

Ancak Çağın, Müsameretname’nin bu yapıtlardaki gibi “kompleks

bir çerçeve hikâyeye sahip olduğunu söylememiz mümkün

değildir" diyerek bir farkı ortaya koyar. Her metnin

sonundaki ve diğer metnin başındaki bazı kısa bilgiler

dışında gerçekten de çerçeve öyküyü genişletecek veriler elde

edilememektedir. Ancak bu, yazarın çerçeve dışında ayrıca

geniş bir öyküleme yaratmayı tercih etmemesi olarak da

görülebilir. Nitekim Decameron’da da her öykü anlatımından

önce çerçevede aynı oranda bilgi verilmemektedir.Dolayısıyla

yine Batı edebiyatıyla yapılan bir karşılaştırmanın ardından

“eksiklik”ler belirlenmektedir.8

Emin Nihat’ın Müsameretname’si Boccaccio’nun Decameron adlı

yaptının oldukça gevşek dokunmuş bir çeşitlemesidir. Masallar,

1872-1875’te yayımlanmıştır. Emin Nihat eski öykü anlatma

geleneğinin birçok ayrıntısından, yönteminden yararlanmıştır.

Yapıtın adını bile buna örnek olarak gösterebiliriz;geceleri

masal anlatma geleneğine bir göndermedir bu başlık. Bu

yapıtta, Ahmed Mithat’ın sayısı oldukça kabarık çalışmaları

bütünüyle ele alındığında gördüğümüz “daha Avrupalı bir roman

7Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. Çev.SabahattinÇağın ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.8Aydın, Hilal. “19. Yy Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü” , 2008

anlayışı”na yönelme çabasıyla karşılaşmaktayız. Masallar

devşirmeci bir tavrı yansıtırlar, kimi Leyla ile Mecnun gibi

geleneksel Yakındoğu izleklerine9, kimi de Hristiyanlarla

evlilikleri işleyen güncel izleklere dayanır10. Gerek kişilerin

bireyselleştirilerek sunulmasıyla, gerek seçilen ortamın tek

renkliliğiyle İngilizce okurlarına Chaucer’dan bir takım

yankılar getiren bu masallarda, görücü usûlu evliliklere ve bu

evliliklerden doğabilecek kötü sonuçlara değinilir11. Diğer bir

hikâye bir kölenin yaşadığı haksızlığı, tragedyayı sorgular12.

Bu izlek, Türk romancılığının ilk döneminde inceden inceye

işlenen belli başlı birkaç izlekten biridir.

Müsâmeretnâme’de çerçeve hikâye’nin içine yerleştirilmiş yedi

ayrı hikâye mevcuttur. 1871-1875 yılları arasında yayınlanan

bu eser on iki cüzden oluşur.

1. Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti (I. Cüz)13

2. Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ınSergüzeşti

(II-III. Cüzler)14

3. Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti(IV. Cüz)15

4. Gerdanlık Hikayesi (V. Cüz)16

5. Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti (VI. – VIII. Cüzler)17

9Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım Sergüzeşti10Bir OsmanlıKaptanının Bir İngiliz Kızıyle Vuku Bulan Sergüzeşti11Vasfı Bey ile Mukaddes Hanımın Sergüzeşti12 Faik Bey ile Nuridil Hanımın Sergüzeşti13Emin Nihat Bey, “Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti”, Müsameretname (Cüz I),Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul 128914Emin Nihat Bey, “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti ”Müsameretname (Cüz II-III), İstanbul 1289 15Emin Nihat Bey, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti ”Müsameretname (Cüz IV), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 128916Emin Nihat Bey, “Gerdanlık Hikayesi” Müsameretname (Cüz V), Ahmet Midhat EfendiMatbaası, İstanbul 1290

6. Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti (VIII.- IX. Cüzler) 18

7. İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti(X.-XII.

Cüzler)19

Emin Nihat’ın yapıtı, Doğu ile Batı anlatı kavramları

arasındaki eşiktedir. Gerçeğe bağlı kalma, gerçek kişiler

çizme ve Yakındoğu anlatı geleneğinin kalıplarından kurtulma

gibi özlemleriyle Batı’ya dönüktür. Ne var ki tam anlamıyla

başarılı değildir. Konu seçmede nesnellikten kaçınma çabasıyla

atılan ilk adım anlatımda öznellikten kaçınamama

beceriksizliğiyle garip bir biçimde birleşmiştir20.

Müsâmeretnâme’nin bellibaşlı özellikleri (rastlantılara çokça

yer vermesi- falanla falancanın öykü sonunda kardeş çıkması

vb. -, yazarın bilgi dağarcığını okura aktarması- nezle

konusunda kocakarı öğütleri-, iyi kötü ayrımı ve ayrımı-

iyileri beğenme, kötüleri yerme; iyiyle kötüyü ak-kara

biçiminde değerlendirme-, vb.). Tanzimat edebiyatında da

öykünün gelişemediğini, bir öykü “kavrayışının” oluşmadığını

imler. Dolasıyla Batı’ya açılmanın çağcıl bir öykü yaratımında

büyük, sağlam bir etkisi olmadığını söyleyebiliriz21.

1. TEKNİK

17Emin Nihat Bey, “Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti” Müsameretname (Cüz VI-VIII), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 129018Emin Nihat Bey, “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti” Müsameretname (Cüz VIII-IX), Hacı Mustafa Efendi Matbaası, İstanbul 129219Emin Nihat Bey, “İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” Müsameretname(Cüz X-XII), Tasvir-I Efkâr Matbaası, İstanbul 129220Finn P. Robert. Türk Romanı (İlk Dönem 1872-1900)21İleri, Selim. Çağdaş Öykücülüğümüze Kısa Bir Bakış Türk Öykücülüğü’nün Genel Çizgileri,Türk Dili Dergisi

Müsâmeretnâme, ilk hikâye ve roman örneklerinden biri

olmasının yanında, yapı bakımından iç içe geçmiş olay

örgüsüyle yazılması ve Doğu’da ve Batı’da bir geleneğin devamı

olması bakımından önemli bir eserdir.

Dünya edebiyatında bu geleneğin kaynağı sayılan, Fransız

Antonie Gallard tarafından ilk defa derlenen ve Fransızca’ya

çevrilen Binbir Gece Masalları, gerek muhtevası gerekse yapısı

bakımından çeşitli milletlere ait anlatı tarzındaki bir çok

eseri etkilemiştir.

Binbir Gece Masalları olay örgüsü bakımından iç içe geçmiş olay

örgüsü adını verdiğimiz bir teknikle yazılmıştır. Bu tip

eserlerde dışta bir çerçeve hikâye bulunur ve bu çerçevenin

içinde bir veya daha fazla hikâye anlatılmaktadır.22

Bu teknik, bilindiği gibi batıda Geoffrey Chaucer’ın Canterbury

Hikâyeleri, adlı eserinde de kullanılmıştır. Chaucer, Canterbury

Hikâyeleri eseriyle kendi tarzını yakalamıştır. Ama elbetteki

şair bu eseri birdenbire, bütün etkilenmelerden uzak, yepyeni

bir yapıt olarak ortaya çıkarmış değildir. Aslına bakılırsa

şairin anılan eserde kullandığı “çerçeveleme” yönteminin uzun

bir geçmişi vardır. “Çerçeve” den kasıt, her ne kadar kendisi

tek başına ilginç olsa da esas olarak bir dizi hikâyeyi

birbirine bağlayıp bütünlük oluşturma amacını güden

anlatımlarıdır.

22Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. Çev. SabahattinÇağın ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.

Bir de bir dizi hikâyenin bir grubun değişik üyeleri

tarafından eğlence amacıyla sunulduğu anlatımlar vardır.23

Ovidius’un Boccacio ve Chaucer’a ilham vermiş olması muhtemel

eseri Metamorphosesbu türe girer24. Boccaccio’nun da Ovidius’tan

etkilenmiş olabileceğini belirttik, çünkü o da Decameronadlı

eserinde çerçeveleme yöntemine başvurur. Bu eser veba

salgınındankaçıp bir sığınakta toplanan yüz kişinin anlattığı

yüz hikâyeden oluşur.

İşte bu tekniğin bizim edebiyatımızdaki ilk örneği Emin Nihat

Bey tarafından kaleme alınan Müsâmeretnâme adlı eserdir. Ancak

Müsâmeretnâme’ nin yukarda saydığımız eserlerde olduğu gibi

kompleks bir çerçeve hikâyeye sahip olduğunu söylememiz mümkün

değildir. Buradaki çerçeve sadece bir arkadaş topluluğunun

bazı kış geceleri bir araya gelmesi, bazı şeyler okumaları ve

bir süre sonra başlarından geçen bir olayı birbirlerine

anlatmaya karar vermelerinden ibarettir.25

Tüm bu hikâye külliyatlarının sonuç olarak tek bir orta

noktada kesiştiğini gözlemlemekteyiz: Hepsi bir grubun üyeleri

tarafından art arda anlatılırlar, aralarında anlatıma ya da

karşılıklı konuşmalara dayalı bağlantılar vardır, grup üyeleri

bir takım sebeplerle bir araya gelmişlerdir.

23Aynı Emin Nihat’ın Müsâmeretnâme eserinde olduğu gibi: uzun ve soğuk kışgecelerini faydalı bir eğlenceyle değerlendirmek isteyen bir arkadaş grubuher gece bir evde toplanarak sırayla başlarından geçen bir “sergüzeş”ianlatır. Böylece toplam yedi hikaye ve on iki cüzden oluşan bir hikâyekülliyatı ortaya çıkar.24Bu kitapta Kral Milas’ın festivale gitmektense evde oturup yün eğirmeyi vebu arada hikâyeler anlatmayı seçen üç kız, bu davranışlarıyla şarap ve bağtanrısı Bacus’u kızdırırlar. Kızgın tanrı bu kızları yarasalara dönüştürür.25Çağın, Sabahattin. “Müsameretname’ye Dair”. Müsameretname. (çev.Sabahattin Çağın ve Fazıl Gökçek) İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.

2. TEMA

Müsâmeretnâme, ilk Türk romanlarında geniş kapsamda ele alınan

üç tema üzerinde durması nedeniyle önemli bir eserdir.

Hikâyelerden birinde kölelik meselesi işlenir; bu

Çerkezistan’da köle olarak satın alınan iki çocuğun sonunda

bir orta sınıf hayatına yükselmesini konu alan melodramatik

bir anlatıdır. Gerçi, daha sonraki romanların bir kısmında

gözlendiği şekilde, kölelik meselesi irdelenmez burada.

Köleliğin halen yürürlükte bir kurum olması tartışılmaz, ancak

bu temadan, hikâyelerin kahramanlarının imparatorluğun

yarısında seyahat etmelerini sağlamakta yararlanılır.

Melodram, hikâyenin, normal hayatlarını sürdürürken sempatik

sahiplerince korunmakta olan delikanlıların başlarına gelen

maceralara yoğunlaşmasıyla birlikte, dokunaklılıktan ziyade

pikareskin bir sonucudur.26

Çeşitli hikâyelerde işlenen ikinci tema, genç erkeklerin

yabancı ya da gayrimüslim kadınlarla (ki bazı hikâyelerde

başroldeki kişiyi Hristiyanlığa geçirmeye çalışmaktadırlar)

ilişki kurmalarıdır. Bu hikâyelerden birinde, İngiltere’de

eğitim gören bir Türk kaptanının bir İngiliz kadının

cazibesine kapılması ve sonunda kendini kadının tuzaklarından

kurtarması anlatılır.27 Söz konusu hikâye, geleneksel macera

hikâyelerinin coğrafyasını Doğu dünyasından Avrupa’ya doğru

genişletmeyi amaçlamış olabilir, ancak tasvirli düzyazı

yazmadaki deneyimsizlik sonucunda ortamın portresi öylesine26Faik Bey ile Nuridil Hanımın Sergüzeşti (İstanbul, 1873)27Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti (İstanbul, 1873)

kötü çizilmiştir ki, “ne Londra Londra’dır, ne de İngiltere

İngiltere”.

Diğer bir tema öğesi ise o dönemde ayarlanmış evliliklerin

uygun görülmesine karşı çıkma eğilimini yansıtankur yapma ve

evlenme temasıdır. Müsâmeretnâme’nin bir başka cildinde, bir

parkta rastladığı ve sonradan mektuplaşmaya başladığı kadına

aşık olan genç bir adamın hikâyesi anlatılır.28Oğlunu zengin

yeğeniyle evlendirmek isteyen baba, onun bir erkekle

mektuplaşma cürretini gösteren ‘gevşek’ bir kadınla evlenme

niyetlerine karşı çıkar. Aşkların birleşmesiyle gelen ve

Müsâmeretnâme’deki bütün hikâyelerin yüzeysel niteliğiyle uyum

içinde olan mutlu son ise, ayarlanmış evlilikler geleneğine

daha iyi bir alternatif bulunduğu mesajını vermektedir. Bu

hikâye, kuşak çatışmasını yakalayan, buna bağlı olarak on

dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında daha liberal bir hayat

görüşünün yükselmesine işaret eden ilk metinlerden biridir;

ayrıca daha sonraki romancıların yeni aşklar doğuran

rastlaşmalar tasarlarken bolca başvurdukları, halkın en çok

vakit geçirdiği yer olan halka açık parklarda yapılan

gezintilerin ilk örneklerindendir.29

Tüm hikâyelerde kısa kısa temalara değinecek olursak:

1. Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti adlı bir cüzden oluşan hikâyenin

konusunu Batıyla temas halindeki Türk erkeğini tehtid

eden Hristiyanlaştırma teması oluşturur.

2. Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ınSergüzeşti adlı iki

cüzden oluşan hikâyenin kurgusunu aşk şekillendirir.28Vasfı Bey ile Mukaddes Hanımın Sergüzeşti (İstanbul, 1973)29Evin, Ahmet Ö, Türk Romanının Kökenleri ve Gelişimi, İstanbul, 2004.

Divan edebiyatındaki mesnevilerden ‘Leyla ve Mecnun’

hikâyesinin belirgin izleri görülen bu hikâyede, aynı

mektepte okurken birbirine âşık olan iki gencin öyküsü

anlatılır.

3. Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti adlı

hikâyede modern bir Türk gencinin bir İngiliz kızıyle

yaptığı evlilik ve bu gençlerin temsil ettiği Doğu-Batı

medeniyetleri arasındaki farklılıklar anlatılır.

4. Gerdanlık Hikayesi30adlı hikayenin kurgusu Kraliçe’nin Gerdanlığı

hikâyesinde olduğu gibi Fransız Kralı 17. Lui’nin karısı

Mari Antuanet için yapılan gerdanlık üzerinde oynanan

oyunlara dayanır.

5. Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâye Vasfı Bey ile

Mukaddes Hanım’ın aşklarını anlatır.

6. Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti adlı iki cüzden oluşan

hikâye, Tanzimat edebiyatında sıkça işlenen esaret teması

ve Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın aşkı üzerine kuruludur.

7. İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti, Müsâmeretnâme’nin

son hikâyesidir ve üç cüz halinde yayınlanmıştır. Bu

hikâyede bir çok tema işlenir. Atiye Hanım’ın kaçırılarak

başka bir ailede büyütülmesi, kandırılarak evlendirilmesi

ve kocasının ihanetleri karşısında boşanmasının

anlatıldığı bu hikâyenin baş kahramanı Müsâmeretnâme’nin

en modern kadın tipidir. Kurgu bakımından diğer

hikâyelere oranla daha gelişmiş olan bu hikâyenin

30Mustafa Nihat Özön bu hikâyenin Alexandre Dumas’ın Kraliçe’nin Gerdanlığı adlı eserinin bir tercümesi olduğunu belirtir. Ahmet Hamdi Tanpınar da bu hikâyeyi tercüme olarak ele alır ve bu nedenle 19uncu Asır Türk Edebiyat Tarihi’ndeMüsâmeretnâme’deki hikâye sayısını altı olarak belirtir.

sonundaki tesadüfler sonun gerçeklik boyutuna gölge

düşürür.

3. MEKÂN

Çalışmamda konu aldığım ve anlatım öğelerinden biri olan

diğer bir unsur ise öykülerde yer alan mekânlardır. Mekân,

anlatıdaki kişileri, zamanı ve olayları bir yere bağlar.

Yazarın mekân seçimini birçok unsur belirleyebilir. Emin

Nihat Müsâmeretnâme’nin çerçeve hikâyesinde kapalı mekân

kullanmıştır.Fakat eserinde bu mekâna dair hiç bir bilgi

vermemiştir, yalnızca toplanan arkadaş grubunun kış

gecelerinde kapalı bir mekanda birbirlerine hikâyeleri bir

yerde anlattığı çıkarımına varılabilmektedir.

Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti adlı hikâye açık mekânla başlar,

kapalı mekânla sona erer. Hikâye Beyoğlu’na yapılacak bir

pazar gezmesiyle başlar. Bu hikâyede aynı zamanda bir vapur

yolculuğu ve kapalı bir mekân olan bir ecnebinin evi de yer

alır. Fakat Nihat’ın tasvirleri ayrıntılı değildir. Bu

tasvirlerde amaç mekân tanıtımı, ya da kişiyi anlatmak değil

olayların gerçekleştilirebileceği alanlar oluşturup,

kurgunun ilerlemesini sağlamaktır.

Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâyede mekân

tasviri ile okuyucu üzerinde merak uyandırılmaya

çalışılmıştır. Aynı durum Gerdanlık Hikâyesi için de

kullanılmıştır. Bu hikâyede kardinal ve kraliçenin görüşme

yaptığı bir açık mekân kullanılmıştır fakat mekânın tasviri

yapılmamıştır. “O gece berrak bir gece olup biraz da ay

ışığı var idi. Lâkin mükâlemeye tayin olunan mahal ormanlar

içinde olduğundan karanlığa benzer bir gölgelik idi.”31

Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti adlı

hikâyede ise Naci Bey’in annesinin evindeki eşyalardan

bahsedilir fakat mekânın tasvirine rastlanmaz.32

Emin Nihat hikâyelerini yalnızca kapalı mekanlarda

kurgulamamıştır. İnsanların zor tabiat şartları karşısında

güçsüz kalabileceklerini betimlemek amacıyla Faik Bey ile Nuridil

Hanım’ın Sergüzeşti adlı hikâyenin başlangıç bölümünde

Kabartaylı isimli bir esir tüccarının kış mevsiminde yaptığı

zorlu ve çetin bir yolculuk anlatılmaktadır. Mekânın zorlu

coğrafi yapısı hakkında tasvirlere rastlanır.

“...cadde yollar bittabi ekseriya dağlık ise de Kabartaylı

kendisine müsait mahallerde beytutet edebilmek üzere ca-be-

ca caddeyi terke mecbur olduğundan bazı kere daha beter

sarp, dağlık ve kayalık, bazen dahi sa’bü’l-mürur ırmak,

çalılık, sazlık, bataklıklardan geçerlerdi.”33

Hikâyede tasvir edilen tek açık hava öğesi yalnızca bu zorlu

coğrafya ögesi değildir. Bunun dışında güçlü bir fırtınaya

yakalanan bir geminin çırpınışları, doğaya karşı koyma

çabası ve hayranlıkla anlatılan bir İstanbul da

resmedilmektedir.

31Müsâmeretnâme (Cüz: V), s. 199.32“çifte kalıplı müzeyyen fağfur kavonoz, üç katlı billur sürahi, o mahut

delikli gırgır”

33Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 275

“Sinop’tan hareketle volta yelken üçüncü günü Karadeniz

Boğazı’ndan içeri girerek oradan Sarayburnu açıklarına

gelinceye kadar serapa İstanbul’un letafet-i mevkiiyesiyle o

iki geçeli şehrin cesamet ve memuriyetine ve her bir ciheti

başkaca calib-i meftuniyet olan o kışlalar, saraylar ve

cami-i şeriflerin ulviyet-i manzarasına Biçuk’un ne rütbe

hayran olduğu tasvir olunamaz!”34

İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti adlı hikâyede de

İstanbul’un izlerine rastlanmaktadır. Mekân öğesi yine

olayları ve entrikaları kurgulamak amacıyla kullanılmıştır.

Özetleyecek olursak; kitapta çoğunlukla iç mekânlar

kullanılmıştır. Bunun yanında İstanbul’un farklı ve açık

mekânları da bir olaya bağlı olarak Emin Nihat tarafından

konunun öğelerinden birini oluşturur. Dış mekanların az sayıda

kullanılması Emin Nihat’ın dış mekân konusundaki

betimlemelerdeki yetersizliğini mi göstermektedir? Yoksa

hikâye türünün başlangıcı olan Müsâmeretnâme’de Emin Nihat dış

mekân kullanımını yeterince aklına getiremeyip hikâye örgüsüne

bu gereci hakkiyle kullanamamış mıdır?

Kuşkusuz pek çok araştırmacıya göre sözlü kültür etkisine

bağlanabilecek olan mekâna ilişkin bu ilgisizliğin nedeni,

Walter Benjamin’in Son Bakışta Aşk adlı kitabında yer alan

“Hikâye Anlatıcısı” yazısında dile getirdiği “ağızdan ağıza

aktarılan deneyimin” inandırıcılık yaratmaktan çok “ hayatın

pratik meseleleriyle ilgilenme” ve bilgi vererek uyarmak

yönünde işlev taşımasıdır. 35

34Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 29535 Aydın, Hilal, 19. Yüzyıl Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü, Ağustos, 2008, Ankara.

4. KARAKTER ANALİZLERİ

Cevdet Kudret’e göre “ Emin Nihat hikâyelerinde, Divan

edebiyatı hikâyeleri ile halk hikayelerinden yeni hikâyeye

geçisin belirtileri kendini göstermektedir. Eskiden yeniye

geçişin bu ilk ürünlerinde eski ile yeninin özellikleri her

noktada iç içe yürümektedir.36

Emin Nihat Bey hikâyelerindeki kahramanları oluştururken

gerçek yaşamdan hareketle yola çıkmıştır. Hikâyelerin arkadaş

sohbetlerinde toplanan kişilere ait olduğunu çerçeve hikâyenin

anlatıcısına söyleterek kişilerin gerçekliğini vurgulamak

istemiştir. Ancak hikâyelerdeki kişiler Emin Nihat Bey’in

oluşturduğu kurmaca dünyada var olan kurmaca kişilerdir. 37

Müsâmeretnâme’nin karakter özelliklerini şu şekilde

sıralayabiliriz:

Başlıklar “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule

Hanım’ın Sergüzeşti”, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz

Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti” gibi ana karakterlerin

sergüzeştlerini imleyen kalıplar biçiminde

kullanılmıştır. Geleneksel anlatılarda görülen bir

özellik olan bu durum örneğin Decameron’da da metinlerin

yalnızca sayılarla birbirinden ayrılması biçiminde

görülür.

Metinler, aşk konusuna ağırlık veren niteliktedir.

36 Kudret, Cevdet. “Hikâyeler”. Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman. İstanbul: İnkîlap Kitapevi, 1987. 66-8737 Aras, Yasemin. “Bir Hikâye olarak Emin Nihat Bey’in Müsâmeretnâmesi Üzerine Bir İnceleme” Kayseri, 2006.

Metinlerde olayların gelişimi yer yer karakter

özelliklerinden kaynaklanmakla beraber, tesadüflerin rolü

gözardı edilmez. Karakterlerin iç yaşantılarından çok

olayların anlatımı temel alınmıştır.

Karakterlerin karmaşık olduğu söylenemez ve

birbirlerinden ciddi ölçüde ayrılacak farklılıklar

sergilememektedirler. Ayrıca çok uzun yıllar geçse de

karakterler birbirlerini unutmamakta ve fiziki

özellikleri dışında konuşmaları, kişilikleri de dikkat

çekici bir değişime uğramamaktadır. Bu açıdan

bakıldığında metinlerin sıradan insan gerçekliği ve

psikolojisi üzerine eğilme gibi amaçlarının olmadığı

ortadadır.38

Emin Nihat Bey hikâyelerinde kahramanlarının birçok

özelliğini anlatıcılar ve bazı tekniklerle okuyucuya

vermiştir. Böylece oluşturduğu kurmaca kişileri yine

oluşturduğu kurmaca dünyanın içine yerleştirerek onları

gerçek insanlardan ayırmıştır.

Kahramanlarını gerçek hayattaki insanlardan farklı kılan

diğer bir unsur kişilerin hayatlarının bazı bölümlerinin

anlatının içine yerleştirilmesidir. Hiçbir hikâyesinde

kahramanların doğumu verilmez. Doğumla ilgili hiçbir

ayrıntının bulunmadığı hikâyelerin bazılarında ölüm

insanların bu dünyadan ayrılıp başka âlemlere ya da

yaşamın bilinen gerçeklerinden ölümün bilinmeyen

karanlığına göçüşün verildiği bir durum değildir. Ölüm

burada geleneksel anlatılardaki gibi işlevsel bir görev

38 Aydın, Hilal, 19. Yüzyıl Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü, Ağustos, 2008, Ankara. 107-109.

için vardır. Hikâyelerde kişilerin ölümleri genellikle

geleneksel anlatılarda olduğu gibi sevgililerin

evlenmesinde bir engel, kötülerin cezalandırılmasında bir

araç olarak kullanılmıştır. Kapı Kethüdası Behçet Efendi

ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti ‘nde Behçet Efendi’nin

babasının ölümü para kazanmak için gurbete çıkmasına bu

da Makbule Hanım’dan uzaklaşmasına neden olmuştur. Vasfı

Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti’nde Hüsrev’in ölümü

masallarda ve destanlardaki ölüm motifiyle aynı işleve

sahiptir. Sözlü gelenek ürünlerindeki ölüm, kötülerin

cezalandırılma şeklidir. Hüsrev’de söylediği yalanlar ve

yaptığı kötülüklerin sonucunda ölümle cezalandırılır.

Müsâmeretnâme’deki hikâye kişilerini kurmaca yapan bir

başka yönleri de beslenme ve uyku alışkanlıklarıdır.

Hikâyelerin hemen hiçbirinde kahramanların yemek yediği

veya uyuduğundan bahsedilmez. Sadece Faik Bey ve Nuridil

Hanım’ın Sergüzeşti’ndeki kahramanlardan Biçuk ve

Kabartaylı, gerçek insanlar gibi yemek ve uyku ihtiyacı

hissederler.

Müsâmeretnâme’de rüya gören tek kişi Vasfi Bey ile

Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti’ndeki Vasfi Bey’dir:

“Derken bir gece rüyamda kendimi bir ormanda gördüm ve

kemal-i melâletimden sevgilime yâr olmayan dünyadan

büsbütün teenni ve istikrah ederek gönlümde yine terk-i

hayat fikri cevelâna başlar. Baktım sol kolumda takılı

bir kemane ve omzumdan aşağı asılı bir tirkeş duruyor.

Rüya bu ya!...” 39

39 Müsâmeretnâme (Cüz VII), s. 261-262

Yazar anlatısının kurmaca gerçekliğinde oluşurduğu

kahramanları dış dünyadaki insanlar gibi gerçek kişiler

kılmak için insanlara ait özellikleri kahramanlarına

yükler. Yazar, kahramanını gerçek bir kişi haline

getirmek için öncelikle ona bir ad verir. Ardından da

yaşından, fiziksel ve kişilik özelliklerinden,

becerilerinden bahsederek onları okuyucuya anlatır. Emin

Nihat, Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti hariç diğer

hikâyelerindeki kahramanların hemen hepsine bir ad

vererek onlara kişilik kazandırmaya çalışmıştır. Anlatı

Kahramanlarını gerçek yaşamdaki insanlarla ortak kılan

özelliklerden biri de yaştır. Yazar anlatının başında ve

sonunda kişilerin yaşlarını ya doğrudan ya da tarihlerle

dolaylı olarak verir. Müsâmeretnâme’de Gerdanlık Hikâyesi

dışındaki diğer bütün hikâyelerde kurguda ön planda yer

alan kişilerin yaşları verilmiştir. Hikâyelerin çoğunda

kahramanların yaşları anlatının başında ve sonunda ya

kesin yaş ifadeleriyle ya da tarihlerin kullanımıyla

belirtilir. Anlatı kişilerinin fiziksel özelliklerinin

betimlenmesi onların okurun gözünde canlanmasını

sağlayacaktır. Kurmaca kişisine etten kemikten bir insan

şeklini aldıracaktır. Yazar bu nedenle, anlatının okurun

zihninde yer etmesi için kahramanların birçok fiziksel

özelliğini anlatıya yerleştirir. Emin Nihat, bir tercüme

olan Gerdanlık Hikâyesi’ hariç hikâyelerin bir çoğunda

kişilerin fiziksel özelliklerini betimlemelerle verir. Bu

betimlemelerin pek çoğu belirli amaçlarla yapılmıştır.

Kişilerin fiziksel özellikleri onların kişilik

özellikleri ve davranışlarının nedeninin ya da gelişen

olayların sebebinin anlaşılması için verilmiştir. Kapı

Kethüdası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın

Sergüzeşti’nde, Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz

Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti’nde, Vasfı Bey ile Mukaddes

Hanım’ın Sergüzeşti’nde, Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın

Sergüzeşti’nde kadın ve erkek kahramanların fiziksel

özelliklerinin verilmesinin nedeni daha çok bu gençlerin

birbirlerine karşı oluşan duygularına etkisini göstermek

içindir. Fiziksel yönden oldukça güzel ve dikkat çekici

özelliklere sahip bu gençlerin birbirine âşık olması

kaçınılmazdır.40

5. SONUÇ

Emin Nihat’ın 1871-1875 yılları arasında yayımlanan

Müsâmeretname adlı eseri batılılaşma hareketlerine paralel

olarak, Batı Edebiyatı’nı taklit eden ve aynı zamanda

Geleneksel Türk Edebiyatından izler taşıyan Modern Batı

edebiyatına ilk geçiş özelliği taşımaktadır. Bu eser çerçeve

tekniğiyle yazılmış, Doğu Edebiyatının geleneksel anlatı

biçimini ve iç hikâyelerin halk hikâyelerine benzer

kurgulamasıyla Türk sözlü edebiyat geleneğinin anlatım

şeklini, ele aldığı toplumsal ve güncel konularla Batı

edebiyatının tavrını barındıran bir geçiş dönemi eseridir.

40 Aras, Yasemin. “Bir Hikâye olarak Emin Nihat Bey’in Müsâmeretnâmesi Üzerine Bir İnceleme”. Kayseri, 2006. 147-159

Bu çalışmada kişiler ve onların iç dünyalarından çok olay

anlatımına odaklanma, ders verme, gerçeklik etkisi gibi genel

özellikler bulunmaktadır.

Müsâmeretnâme’deki çerçeve tekniği Doğu Edebiyatı’na ait

Binbir Gece Masalları, ve Batı Edebiyatı’ndaki Canterbury

Hikâyeleri ve Decameron’un kurgulama şekline benzer. Bu

eserlerden ayrılan yönü ise gece sohbetlerinde anlatılan

hikâyelerin kurgusu oldukça basit olmasıdır. Binbir Gece

Masalları, Decameron ve Canterbury Hikâyeleri gibi eserlerin

hikâyeleri daha karmaşık olay çerçevelerine dayanırken

Müsâmeretnâme’deki çerçeve öyküsü sözlü Türk geleneğinde

hikâye anlatma yöntemine dayanır.

Müsâmeretnâme’de Emin Nihat’ın kapalı ve açık mekânları

kullanma amacı kişileri tanıtma ve olay örgüsü başlangıcı

oluşturma amacı güder. Bu mekânlar dış dünyadan alınan

yerlerdir ve çoğu da -dış mekânlarını İstanbul’un oluşturması

kaydıyla- gerçek dünyadaki yerlerle özdeştir. Fakat bu

mekânların kullanımı öyküye geçtiğinde kurgu mekânlara da

dönüşmüştür.

Hikâyelerde kahramanların adları, yaşları, fiziki ve kişilik

özellikleri bu karakterlere gerçek birer insan özelliği

kazandırır. Fakat bu karakterler tam olarak günlük bir

yaşamsal süreci tamamlamaktan yoksundur.

Müsâmeretnâme’de geleneksek anlatılardan gelme kadın ve erkek

tiplemelerinin yanında modern izler taşıyan karakterler de

vardır. Bu eserin en modern karakteri İhsan Hanım yahut Atiye

Hanım’la Uşakkının Sergüzeşti cüzzünde ana karakterlerden biri

olan Atiye Hanım’dır.

Emin Nihat’ın 12 cüzden meydana gelen bu ederi Türk

Edebiyatında Batı Edebiyatının etkisinde ortaya çıkan ilk

hikâye örneğini bazı eksikliklerle taşımasının yanında,

geleneksel hikâyeden batılı tarzda hikâyeye geçişin dönüm

noktalarından biri olması açısından edebiyat tarihinde önemli

bir yere sahiptir.

KAYNAKÇA

Aydın, Hilal, “19. Yy Osmanlı-Türk Edebiyatında Öykü”, Ankara2008.

Çağın, Sabahattin, “Müsâmeretnâme’ye Dair”, Çev. Sabahattin Çağın

ve Fazıl Gökçek. İstanbul: Özgür Yayınları, 2003. 9-22.

Emin Nihat Bey, “Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti”,Müsâmeretnâme (Cüz I), Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul1289.

Emin Nihat Bey, “Kapı Kethüdası Behçet Efendi ile MakbuleHanım’ın Sergüzeşti”,Müsâmeretnâme (Cüz II-III), İstanbul1289.

Emin Nihat Bey, “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz KızıylaVuku Bulan Sergüzeşti” Müsâmeretnâme (Cüz IV), Hacı MustafaEfendi Matbaası, İstanbul 1289.

Emin Nihat Bey, “Gerdanlık Hikayesi” Müsâmeretnâme (Cüz V),Ahmet Midhat Efendi Matbaası, İstanbul 1290.

Emin Nihat Bey, “Vasfı Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti”Müsâmeretnâme (Cüz VI-VIII), Hacı Mustafa Efendi Matbaası,İstanbul 1290.

Emin Nihat Bey, “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti”Müsâmeretnâme (Cüz VIII-IX), Hacı Mustafa Efendi Matbaası,İstanbul 1292.

Emin Nihat Bey, “İhsan Hanım Yahut Atiye Hanım’la UşşakınınSergüzeşti” Müsâmeretnâme (Cüz X-XII), Tasvir-I EfkârMatbaası, İstanbul 1292.

Evin Ahmet Ö., “Türk Romanının Kökenleri ve Gelişimi”,İstanbul, 2004.

Finn, P. Robert., “Türk Romanı, Bilgi Yayınevi”, Ankara, 1984,

Geoffrey Chaucer, “Canterbury Hikâyeleri”, (çev. Nazmi Ağıl),Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.

Giovanni Boccacio, “Decameron I-II”, (çev. Rekin Teksoy),

Oğlak Yayınları, İstanbul,1999.

İleri, Selim, “Çağdaş Öykücülüğümüze Kısa Bir Bakış TürkÖykücülüğü’nün Genel Çizgileri”, Türk Dili Dergisi.

Kudret, Cevdet, “Hikâyeler”. Türk Edebiyatında Hikâye veRoman. İstanbul: İnkîlap Kitapevi, 1987. 66-87.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi”,Çağlayan Kitabevi, İstanbul 1997.

Yusuf Neyyir, “Gülzar-ı Hayâl”, A. Mithat Efendi Matbaası,İstanbul 1289.