Mesnevî-i Baba Kaygusuz

330
Mesnevî-i Baba Kaygusuz By Zeynep OKTAY

Transcript of Mesnevî-i Baba Kaygusuz

Mesnevî-i Baba Kaygusuz

By

Zeynep OKTAY

DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARININ KAYNAKLARI 116

Yayınlayanlar

Cemal Kafadar·& Gönül Alpay Tekin TÜRKÇE KAYNAKLAR CVI

Mesnevî–i Baba Kaygusuz

Hazırlayan

Zeynep OKTAY

Yayınlandığı yer Harvard Üniversitesi

Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü 2013

THE SOURCES OF ORIENTAL LANGUAGES AND LITERATURES

116

Edited by Cemal Kafadar & Gönül Alpay Tekin

TURKISH SOURCES CVI

Mesnevî-i Baba Kaygusuz

By

Zeynep OKTAY

Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations

Harvard University 2013

Copyright ® 2013 by the Editors

All rights reserved •

Bütün telif hakları yayınlayanlara aittir.

KİTAP MATBAACILIK

Managing Editor of THE SOURCES OF ORIENTAL LANGUAGES AND LITERATURES

Günay KUT

Composer of the Series

İbrahim TEKİN

Library of Congress Catalog Card Number 70-131003

V

İÇİNDEKİLER

Abstract in English VII

ÖNSÖZ IX

1. GİRİŞ 1

2. KAYGUSUZ ABDAL’IN HAYATI VE ESERLERİ 5

2.1. Kaygusuz Abdal’ın Menkıbevi Hayatı 5

2.2. Kaygusuz Abdal’ın Tarihi Hayatı 7

2.2.1. İsmi 7

2.2.2. Yaşadığı Devir 8

2.2.3. Hayatı 9

2.3. Eserleri 11

2.3.1. Manzum Eserleri 11

2.3.2. Mensur Eserleri 13

2.3.3. Manzum ve Mensur Karışık Eserleri 15

3. MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN YAPISI VE ANLAM KATMANLARI 17

3.1. Akıl 18

3.2. Fark 20

3.3. Hâl 22

3.4. Değişken Muhataplar 25

3.5. Hz. Ali Öğretisinin Katmanları 27

3.6. Değişken Zaman Birimleri 29

4. MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’DA DOKTRİNAL ÖĞELER 35

4.1. Teşbih-Tenzih İlişkisi 35

4.2. Karşıtların Birlikteliği ve Dil 44

4.3. Rakamlar 49

5. SONUÇ 53

6. MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN ŞEKİLSEL ÖZELLİKLERİ 55

6.1. Vezin 55

7. MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN TENKİTLİ METNİ 57

7.1. Nüsha Tavsifleri 57

7.1.1. Metin Tespiti İçin Seçilen Nüshalar 57

7.1.2. Nüsha Değerlendirmesi 63

7.1.3. Metin Tespiti İçin Seçilmemiş Olan Nüshalar 67

7.2. Metin Tespitinde Dikkat Edilen Hususlar ve Transkripsiyon Sistemi 75

7.3. TENKİTLİ METİN 79

VI

8. BİBLİYOGRAFYA 203

9. TIPKIBASIM 209

9.1. B nüshası 210

9.2. M nüshası 261

9.3. AE nüshası 285

VII

KAYGUSUZ ABDAL’S MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ: CRITICAL EDITION AND TEXTUAL ANALYSIS

Abstract

The book in your hands includes the textual analysis and critical edition of a mathnawi consisting of 1033 couplets composed by Kaygusuz Abdal (fl. Second half of the 14th century - First quarter of the 15th century), famous and prolific member of the dervish group named Abdâls of Rûm and a founder of Bektashi literature. The first part of the book is entitled “Kaygusuz Abdal’s Life and Works.” In this part, I present an overview of previous research and findings on Kaygusuz Abdal’s life and works.

The second part is entitled “Structure and Layers of Meaning in Mesnevî-i Baba Kaygusuz.” In this part, I demonstrate that Mesnevî-i Baba Kaygusuz and Kaygusuz Abdal’s other works contain teachings which differ according to the spiritual level of their audience, in conjunction with the doctrine of the four gates. This is reflected in the Sufi terminology of the work, where different meanings of the same term occur simultaneously. This hierarchy of teachings also allows us to give meaning to teachings which initially seem to contradict one another. The resulting multiplicity in the text is mirrored in the text’s language, as well as in its conceptions of time and space.

The third part of the book is entitled “Doctrinal Elements in Mesnevî-i Baba Kaygusuz.” In this part I argue that, while Kaygusuz Abdal’s notion of theophany adopts several theoretical elements from those of the school of Ibn Arabi, it also radically differs from this school in its conceptualization of God’s Essence. For Kaygusuz, God’s Essence is absolutely immanent and accessible within this world. This leads to the understanding that all of reality is suffused with God’s Essence –and with the Perfect Man who is the embodiment of God’s Essence. In the text, the esoteric’s absolute comprehension of the exoteric is also visible in the symbols which represent these two concepts. In this respect, the relationship between the esoteric and the exoteric also determines the hierarchical teaching which takes shape within the framework of the doctrine of the four gates. Many times in Kaygusuz’s works, the esoteric teaching encompasses the exoteric teaching which comes before it and thus renders it invalid.

I also argue in this part that the most visible doctrinal and literary aspect in Mesnevî-i Baba Kaygusuz is the coincidence of opposites. This coincidence appears first of all as an element of doctrine, such as in the coincidence of God’s similarity and incomparability. Secondly it is also used as a prevalent literary device which determines the choice of symbols. According to Kaygusuz, the main feature of the Perfect Man’s language is that it is the locus of the coincidence of opposites. This is due to the fact that in being the bearer of God’s Word, he also becomes the bearer of Its structure.

VIII

Lastly in this part I give a list of the numbers which frequently appear in Mesnevî-i Baba Kaygusuz, with explanations as to their meaning and content. After this comes the section where I discuss the formal features of Mesnevî-i Baba Kaygusuz, such as its very particular use of the aruz meter.

In the last part of the book, before the text of the critical edition comes the section on the manuscripts of the work. I describe all manuscripts of the work, with an in-depth evaluation and stemma of the three selected manuscripts. This is followed by the critical edition and endnotes including detailed information on mistakes and particularities in each manuscript. The facsimiles of each of the manuscripts used in the critical edition are given at the end of the volume.

The research leading to these results has received funding from the European Research Council under the European Union's Seventh Framework Programme (FP/2007-2013) / ERC Grant Agreement n. 208476, "The Islamisation of Anatolia, c. 1100-1500".

IX

ÖNSÖZ

Elinizde tuttuğunuz çalışma 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı

Bölümü’nde değerli hocam Doç. Dr. Zeynep Sabuncu’nun danışmanlığında hazırladığım Yüksek Lisans tezinin revize edilmiş ve bazı kısımları yeniden yazılmış versiyonudur. Bu revizyonu temel olarak iki ana hatta gerçekleştirmeye çalıştım: Birincisi, Kaygusuz Abdal’ın dinsel doktrininin kendine has özelliklerini ortaya çıkaracak bir metin analizi; ikincisi, tenkitli metinde kullanılan nüshaları daha yakından tanımayı mümkün kılacak bir tenkitli metin formatı.

Bu süreçte yaptığım çalışmada emeği geçen çok kişi var. Öncelikle, bu kitabın hazırlanışında çok büyük uğraşı olan, yazdıklarımı sabırla okuyan ve önerilerini ileten, kendi bilgi ve birikimleri doğrultusunda beni yönlendiren, sonsuz yardımseverlikleriyle beni her zaman şaşırtan değerli hocalarım Prof. Dr. Günay Kut ve Prof. Dr. Gönül Tekin’e minnettar olduğumu söylemek istiyorum. Bunun yanı sıra, hem çalışmalarıyla, hem de ilgisi ve yardımseverliğiyle bana ilham olan, çalışmalarıma çok büyük katkıda bulunan Prof. Dr. Ahmet T. Karamustafa’ya şükranlarımı sunuyorum.

Tasavvufla gerçek tanışmamı derslerine borçlu olduğum, tez aşamasındayken çalışmamla satır satır ilgilenen, sonrasında ise yardımına ihtiyacım olduğunda her zaman beni mutlulukla kabul eden Doç. Dr. Zeynep Sabuncu’ya şükranlarımı iletmek istiyorum. Yüksek Lisans öğrencisi olduğum süre boyunca ve doktora yıllarımda fikir, öneri ve yardımlarıyla çalışmalarımda emeği geçen ve desteğini her zaman hissettiğim değerli hocam Prof. Dr. Zehra Toska’ya teşekkür ediyorum. Ayrıca “The Islamisation of Anatolia, c. 1100-1500” projesi kapsamında Kaygusuz Abdal’a ait el yazmalarını incelememi destekleyen ve her türlü bilimsel ve teknik sorumu titizlikle cevaplayan Dr. Andrew Peacock ile Dr. Sara Nur Yıldız’a şükran borçluyum.

Metin neşriyle ilgili karşılaştığım zorluklar konusunda yardımına başvurduğum, benimle beraber sabırla çalışan meslektaşım ve dostum Hande Çetin Ongun’a tüm emeği için çok teşekkür ediyorum. Yüksek Lisans tezim aşamasında acele ve yoğunluktan kendisine teşekkür etmeyi unuttuğum, o dönemde nüshalardaki Farsça beyitlerle ilgili bilgisine başvurduğum, aynı zamanda Farsça bilgimin temellerini atmış olan değerli Hocam İsmet Verçin’e teşekkürlerimi sunuyorum. Bana elde etme olanağı bulamadığım Kaygusuz Abdâl Dîvânı adlı çalışmasını gönderme nezaketi gösterdiği için Prof. Dr. Abdurrahman Güzel’e minnettarım.

Son olarak, tüm çalışmamı titizlikle ince ince okuyan ve bu vesileyle hayattaki en büyük desteğim olduğunu bir kez daha gösteren eşim Mehmet Fatih Uslu’ya her zaman olduğu gibi yine şükran borçluyum.

İstanbul, Aralık 2014

1

GİRİŞ

Anadolu’da Türkçe’nin edebi dil olarak teşekkülü ve Alevi-Bektaşi edebî ve dinî geleneğinin oluşumu bakımından önemi hesaba katıldığında, hakkında yapılan tüm çalışmalara rağmen Kaygusuz Abdal’ın fazlasıyla gölgede kaldığı düşünülebilir. Bunun bir sebebi ülkemizde 20. yüzyıl akademik geleneğinde “Halk Edebiyatı” adı verilen edebi ürünlere ikincil bir değer atfedilmesiyse, diğer bir sebebi de Alevi-Bektaşi geleneği tarafından benimsenen müellifler üzerine yapılan çalışmalardaki ideolojik konumlanmadır. İşte bu nedenlerle “hamse sahibi ilk şair” ünvanının Kaygusuz Abdal’a verilmesi hiç düşünülmemiştir ve Kaygusuz Abdal külliyatının içerik ve boyutu göz ardı edilmiştir.

Kaygusuz Abdal’ın eserlerinin büyük bir kısmı Abdurrahman Güzel tarafından, bazıları tenkitli olacak şekilde neşredilmiştir.1 Bunun yanı sıra çok sayıda derlemede Kaygusuz Abdal’a ait şiirler yayımlanmıştır2 ve hakkında bazı makaleler kaleme alınmıştır. Bununla birlikte, Kaygusuz Abdal üzerine yapılan çalışmalara baktığımızda, eserlerinin edebi ve tasavvufi içerikleri üzerine kavramsal yanı ağır basan incelemelerin çok sınırlı olduğunu3, tasavvufi kişiliği hakkında belirtilen görüşlerin çoğu zaman meşhur şathiyelerine odaklandığını veya “Bektaşi midir değil midir” ekseninde şekilsel bir tartışma etrafında döndüğünü görürüz.4 Bunun kaynağının ideolojik tartışmaların yanı sıra bir miktar da

1 Bk. “Eserleri” bölümü.

2 Bk. Abdülbaki Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet (İstanbul: Varlık Yayınevi, 1962); A.g.m, haz.

Alevî-Bektaşî Nefesleri (İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1992); a.g.m., haz. Türk Tasavvuf Şiir Antolojisi (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1972); Mehmet Akalın, “Kaygusuz Abdal’ın Gevher-nâme’si,” Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi 10 (1979): 189-197; Sadettin Nüzhet Ergun, haz., Bektaşi Şairleri (İstanbul: Devlet Matbaası, 1930); a.g.m., Bektaşî Şairleri ve Nefesleri (İstanbul: Maarif Kitaphanesi, 1956); İsmail Özmen, haz. Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1973); Vahit Lütfi Salcı, “Kaygusuz Abdal Hakkında Etütler,” Türk Folklor Araştırmaları 1 (Ağustos 1949): 14-15, 2 (Eylül 1949): 31-32, 4 (Kasım 1949): 52-53, 5 (Aralık 1949): 74-75, 7 (Şubat 1950): 102-103.

3 İki adet kavramsal incelemeyi bu durumdan muaf tutmak gerekir. İlki, Catherine Pinguet’nin “Remarques sur la Poésie de Kaygusuz Abdal” [Kaygusuz Abdal Şiiri Üzerine Düşünceler] adlı makalesi (Turcica 34 (2002):13-38), ikincisi ise Ahmet Karamustafa’nın “A Medieval Turkish Saint and the Formation of Vernacular Islam in Anatolia” (Unity in Diversity: Mysticism, Messianism and Construction of Religious Authority in Islam içinde, haz. Orkhan Mir Kasimov (Leiden: Brill, 2014), 329-342) adlı makalesidir. Bu makalelerin ilki Kaygusuz Abdal’ın şathiyeleri üzerine, ikincisi ise Kaygusuz Abdal’ın tasavvufi düşüncesi, siyasi konumu ve bu ikisinin Türkçe eser üretmesindeki rolü üzerinedir.

4 Kaygusuz Abdal’ın tasavvufi kişiliği üzerine yapılan çalışmalar için bk. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk

Mutasavvıflar (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966), 291; a.g.m., “Mısır’da Bektaşılık,” Türkiyat Mecmuası C. VI (1939): 18; a.g.m., “Abdal Musa” maddesi, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi: Ortaçağ ve Yeniçağ Türklerinin Halk Kültürü Üzerine Coğrafya, Etnografya, Etnoloji, Tarih ve Edebiyat Lûgati (İstanbul: Burhaneddin Basımevi, 1935), 60-64; Muhtar Yahya Dağlı, Kaygusuz Abdal (İstanbul: Maarif Kitaphanesi, 1939); Irene Mélikoff, Hadji Bektach: Un Mythe et Ses Avatars (Leiden: Brill, 1998), 224-226; Abdülbaki Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet (İstanbul : Varlık Yayınevi, 1962); Annemarie Schimmel, Mystical Dimensions of Islam (Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1975), 335-337; a.g.m., “Drei türkische Mystiker: Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal,” 60 Jahre Deutsch-Turkische Gesellschaft içinde, haz. Norbert

2

ülkemizdeki akademik geleneğin “sınıflandırma” adı verilen bilgi üretme biçimine verdiği önem olduğu düşünülebilir. Gerçekte bahsi geçen soru çok daha geniş bir sorunun, “Rum Abdalları ile Bektaşilik arasındaki ilişki neydi?” sorusunun bir parçasıdır.

God’s Unruly Friends [Tanrı’nın Kuraltanımaz Kulları] adlı eserinde5 Ahmet Karamustafa, Rum Abdalları’nı İslam Coğrafyası’nda 13. ve 16. yüzyıllar arasında ortaya çıkan yeni bir zühd hareketinin parçası olarak tanımlar. Rum Abdallarını ilk etapta Anadolu’daki diğer derviş gruplarından ayıran şeyin Türkçeyi yazı dili olarak benimsemeleri olduğunu savunur. Karamustafa’ya göre Rum Abdalları 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16.yüzyılın ilk yarısında kıyafet ve pratikleriyle diğer gruplardan daha fazla ayrışmış, 17. yüzyılda ise resmî Bektâşîye tarikatinin bir parçası olmuştur.6 Karamustafa aynı zamanda bir başka makalesinde Ahmet Yaşar Ocak’ın, Rum Abdalları hareketinin Kalenderîliğin bir parçası olduğu ve Bektaşiliğin Kalenderîliğin içinden doğduğuna yönelik tezini ayrıntılı olarak incelemiş ve eleştirilere tabi tutmuştur.7

Gölpınarlı’nın “Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu” adını verdiği8 Kaygusuz Abdal, Rum Abdalları’nın en tanınmış ve en üretken üyesi sayılabilir.9 Edebi eser üreten ilk abdal olmasının yanı sıra, aynı zamanda kendine Bektaşi adını veren ilk şairdir. Kaygusuz’un Mesnevî-i Baba Kaygusuz’unun sonunda bulunan şu beyti, Muhtar Yahya Dağlı’nın Kaygusuz Abdal10 adlı eseri dışında hiçbir araştırıcı tarafından zikredilmemiştir:

Reitz (Norderstedt: Books on Demand, 2014), 171-185. Bu konudaki en kapsamlı çalışma, Abdurrahman Güzel’in Kaygusuz Abdal (Alâaddîn Gaybî) adlı kitabıdır, fakat bu çalışma da Kaygusuz eserlerinde bahsi geçen tasavvuf terimlerini listelemekle birlikte kavramsal bir inceleme içermemektedir; Bk. Abdurrahman Güzel. Kaygusuz Abdal (Alâaddîn Gaybî) (Ankara: Akçağ, 2004).

5 Bk. Ahmet T. Karamustafa, God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle Period 1200-1550 (Salt

Lake City: University of Utah Press, 1994). Yine aynı meseleyle ilgili olarak bk. Ahmet T. Karamustafa, “Kalenders, Abdâls, Hayderîs: The Formation of the Bektâşîye in the 16th Century,” Süleymân the Second and His Time içinde, haz. Halil İnalcık ve Cemal Kafadar (İstanbul: The Isis Press, 1993), 121-129.

6 Bk. A.g.e.; a.g.m., God’s Unruly Friends, 70-72. 7 Bk. Ahmet T. Karamustafa, “Yesevîlik, Melâmetîlik, Kalenderîlik, Vefâîlik ve Anadolu Tasavvufunun Kökenleri Sorunu,” Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler içinde, haz. Ahmet Yaşar Ocak (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2005), 61-88. Ahmet Yaşar Ocak “Kitâbiyât” adlı makalesinde ve Kalenderîler adlı eserinde Kaygusuz’un bir Kalenderî şeyhi olduğunu öne sürer; bk. Ahmet Yaşar Ocak, “Kitabiyat,” Osmanlı Araştırmaları : The Journal of Ottoman Studies 2 (1981): 243-252; a.g.m., Kalenderîler (XIV.-XII. Yüzyıllar) (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992), 88 ff. Catherine Pinguet de makalesinin ve kitabındaki bölümün tarihsel zeminini Ocak’a dayandırmıştır; bk. Catherine Pinguet, La Folle Sagesse (Paris: Patrimoines, 2005), 84-99.

8 Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet, 5; “Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları,” Türk Dili 19/207: Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı (1968): 370. Aynı vurgu Karamustafa’da da mevcuttur; bk. Karamustafa, “Kaygusuz Abdal,” 331.

9 Kaygusuz Abdal’ın hayatı ve eserlerini daha ileride ayrıntılı olarak inceleyeceğim.

10 Bk. Dağlı, 14.

3

Rūm ilinde Bekdāşīdür ol ‘āşıḳ Abdāl olmış cümle ‘ālemden fārıḳ [1029]

Bu beyit aynı zamanda Rum Abdalları ile Bektaşiliğin Kaygusuz’un yaşadığı dönemde –14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılın başında- geçişken kategoriler olduğunu da göstermektedir. Kaygusuz Abdal’ın Hacı Bektaş ile bağlantısı, mürşidi Abdal Musa’nın, Hacı Bektaş’ın manevi kızı Kadıncık Ana’nın muhibbi olmasından ileri gelmektedir.11 Bektaşi geleneğine göre dilimli Kalenderî tacını12 kabul eden Kaygusuz Abdal’dır; bu konuda bir tercüman da mevcuttur. Bektaşi meydanındaki on iki posttan biri Kaygusuz’un, biri de Abdal Musa’nın olup, onları nakip ve ayakçı hizmetlerine bağlamaktadır. Mısır’daki Kaygusuz tekkesi ise halife makamına sahip dört Bektaşi tekkesinden biridir.13

Kaygusuz Abdal’ın Alevilik-Bektaşi gelenek ve inancındaki konumu Anadolu’nun dinsel tarihi bakımından önemini gösteriyorsa, yazdığı 100-120 şiir, dört uzun mesnevi, iki kısa mesnevi, iki mensur eser ve iki manzum-mensur karışık eser de edebi tarihi bakımından önemini tartışmasız olarak ortaya koyuyor. Bununla birlikte, elimizde Kaygusuz’u anlamamızı mümkün kılacak çok az sayıda ikincil kaynak bulunmasının başta bahsettiklerimin yanı sıra bir sebebi daha olduğunu düşünüyorum. Bu sebep ise Anadolu’da Tasavvuf Edebiyatı üzerine yapılan çalışmaların büyük kısmında karşımıza çıkan bir sorun olarak görülebilir. Edebiyatçıların metinleri edebi eser olarak ele alıp, tasavvufi öğretiyi bir edebi unsur gibi işleyen yaklaşımlarıyla, tarihçilerin metinleri tarihsel belge olarak görüp, tasavvufi öğretiyi bir tarihsel kaynak gibi okuyan perspektifleri arasında tasavvufi içeriğin çoğu zaman unutulduğu, göz ardı edildiği, çarpıtıldığı kanaatindeyim.

Bu çalışmamın ağırlığını metin neşri oluşturacak olsa da, inceleme bölümünde Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un yapı ve içeriği aracılığıyla ortaya koyduğu inanç ve düşünce bütününü masaya yatırmaya çalışacağım. Çeşitli edebi ve tasavvufi öğelerin nasıl temsil edildiklerini teker teker incelemek yerine bütünlüklü bir resim ortaya koymayı amaçlayacağım. Elbette doktrinal öğelerin tümünü incelemek mümkün olmayacak. Fakat Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un bir tasavvufi eser olarak anlaşılmasını sağlayacak bir perspektifin oluşacağını umuyorum. Bu çalışmanın kapsamında Kaygusuz Abdal düşüncesinin Alevi-Bektaşi düşüncesiyle ilişkisi üzerinde durma şansım da ne yazık ki yok. Bununla birlikte Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz Abdal eserlerinde günlük yaşamdan beslenen unsurlar üzerinde de

11

Bk. Âşıkpaşazade, ‘Ashiqpashazādeh ta’rikhī: A History of the Ottoman Empire to A.H. 993 (A.D. 1478) (Farnborough: Gregg, 1970), 205. Yine aynı sayfada Rum Abdalları Anadolu’daki dört derviş grubundan biri olarak verilmektedir.

12 Kalenderî tacı için bk. Erdoğan Ağırdemir, “Bektaşilikte Taç Şekilleri ve Anlamları,” Türk Kültürü ve Hacı

Bektaş Velî Araştırma Dergisi 60 (2011): 365-378. 13

Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet, 7; Gölpınarlı, “Kaygusuz Abdal,” 396; Dağlı, 32-33.

4

duramayacağım. Bu unsurlar Kaygusuz Abdal eserlerinde önemli yer tutsa da hâlihazırda bugüne kadar yapılan çalışmalarda bir miktar da olsa işlenmiş bulunuyor.14

Kaygusuz Abdal eserleri, aynı zamanda, Türkiye’deki akademik çalışmalarda Tekke Edebiyatı’nı, müelliflerin ya Halk Edebiyatı ya da Klasik Edebiyat sahasına ait sayıldığı bölünmüş bir alan olarak kodlamanın ne kadar yanlış olduğunu da ortaya koyuyor. Kaygusuz Abdal’ın Fars edebiyatının meşhur mutasavvıflarına ve Âşık Paşa gibi Anadolulu müelliflere yaptığı göndermeler, tasavvuf terminolojisini kusursuz kullanışı ve çok sayıda başka öğe, bir değer sorgulamasını gereksiz hâle getiriyor.15 Osmanlı mecmua toplayıcılarının da böyle bir sorgulama içinde bulunmadıklarını görüyoruz. Kaygusuz Abdal eserlerinin çok sayıda mecmuada çeşitli padişahların şiirleriyle bir arada bulunması bunun en canlı örneği. Bu açıdan Kaygusuz Abdal eserlerinin yakından okunması ve yeniden konumlandırılması, akademik geleneğimizde var olan üst kültür-alt kültür ayrımının sorgulanması açısından da ayrı bir önem taşıyor.

14

Bk. Orhan Şaik Gökyay, “Kaygusuz Abdal ve Sımâtiyeleri,” Türk Folkloru 1/13 (1980): 3-5, 2/14 (1980): 3-6; Abdurrahman Güzel, “Kaygusuz Abdal’ın Eserlerinde Yiyecek Adları,” Türk Folkloru Araştırmaları 3 (1983): 97-111.

15 Erken dönem Anadolu Tasavvufu bağlamında bu tartışmayla ilgili olarak bk. Ahmet T. Karamustafa, “Early Sufism in Eastern Anatolia,” Classical Persian Sufism: from its Origins to Rumi içinde, haz. Leonard Lewisohn (Londra : Khaniqahi-Nimetullahi Publications, 1993), 175-198.

5

KAYGUSUZ ABDAL’IN HAYATI VE ESERLERİ

Kaygusuz Abdal’ın hayatı hakkında bildiklerimiz ne yazık ki eserlerindeki yer, şahıs ve zümre adları ile kendisinin ve mürşidi Abdal Musa’nın menakıpnamelerinde anlatılanlarla sınırlıdır. Bu menakıpnamelerin birçok diğer menakıpnamede bulunan ortak anlatılar içermesi ve tarihsel bilgi olarak addedilememeleri nedeniyle Kaygusuz Abdal’ın hayatını iki ayrı bölümde özetlemeyi uygun gördüm.

Kaygusuz Abdal’ın Menkıbevi Hayatı

Kaygusuz Abdal Menakıpnamesi nüshalarını bir araya toplayan tenkitli bir çalışma

bulunmamaktadır. Eldeki metin ve özetler iki kola ayrılmaktadır: Mehmet Fuat Köprülü ve Muhtar Yahya Dağlı’nın ellerindeki nüshalardan verdikleri detaylı özetler16 Kaygusuz’un Mısır’a yolculuğuyla son bulurken, Rıza Nur, Abdurrahman Güzel ve Vahit Lütfi Salcı tarafından yayımlanan metinlerde bu yolculuğu Kaygusuz’un hacca gidişi, dönüş yolunda yaptığı ziyaretler ve Abdal Musa tekkesine varışı izlemektedir.17 Köprülü’nün ve Dağlı’nın özetlerinde Kaygusuz’un hacca gitmek için şeyhinden icazetname aldığı kısmın bulunması,

16

Bk. Mehmet Fuat Köprülü, “Mısır’da Bektaşılık,” Türkiyat Mecmuası C. VI (1939): 14-16; Dağlı, 7-14. Dağlı bu çalışmasında elindeki nüshayı yer yer neşretmiş ve yer yer özetlemiştir. Nihat Azamat tarafından yazılan İslam Ansiklopedisi “Kaygusuz Abdal” maddesinde özetlenen menakıpname de yine aynı şekilde Kaygusuz’un Mısır yolculuğuyla sona erer (Nihat Azamat, “Kaygusuz Abdal,” TDVİA, c. 25. (2002): 74-76), “Kaygusuz Abdal” maddesi, 417-418). Abdurrahman Güzel, Rudolf Tschudi’nin verdiği özetin de bu yönde olduğunu kaydeder (Güzel, Kaygusuz Abdal, 42. Künye bilgisi için bk. a.g.e., 487).

17 Bk. Rıza Nour. “Kaygusuz Abdal Gaybî Bey,” Türk Bilik Revüsü / Revue de Turcologie II/5 (1935): 77-98;

Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi; Vahit Lütfi Salcı, “Kaygusuz Abdal Hakkında Etütler,” Türk Folklor Araştırmaları 1 (Ağustos 1949): 14-15, 2 (Eylül 1949): 31-32, 4 (Kasım 1949): 52-53, 5 (Aralık 1949): 74-75, 7 (Şubat 1950): 102-103. Vahit Lütfi Salcı, Dağlı’nın eksik menakıpnamesini tamamlamak niyetiyle elindeki menakıpnameden yalnızca Kaygusuz’un Mısır seyahatinden sonraki kısımları yayımlamış, Kerbelâ ziyaretinden sonrasını ise “Kaygusuz, nihayet bu kırk arkadaşile beraber Alâ’ye’ye dönerek Abdal Musa ile kavuşuyor” diyerek özetlemiştir (Salcı, 7: 102). Rıza Nur ise elindeki menakıpnameyi 1917 yılında Kahire’de Mukattam dağının eteklerindeki mağaralarda bulunan Bektaşi tekkesinde bulduğunu belirtmiştir (s.77). Menakıpnamenin bir kısmını Arap harfleriyle vermiş, bir kısmını özetlemiştir. Arap harfleriyle verilen kısımda Kasr-ı ‘Ayn dergâhı postnişini Kâsım Baba’ya ve 857 (1453) yılına ait bir vakıf kaydı bulunmaktadır. Sonuç itibariyle her ne kadar Rıza Nur’un makalesinde bahsi geçen ve şu an nerede bulunduğu bilinmeyen nüsha bildiğimiz en eski nüsha olsa da, elimizdeki tek tam neşir Abdurrahman Güzel’in çalışmasıdır. Güzel metnini oluştururken kendi kütüphanesindeki istinsah tarihi ve müstensihi bilinmeyen bir nüsha ile istinsah tarihini 1229 (1813) olarak belirttiği (Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 19), Millet Kütüphanesi’nde bulunan ikinci bir nüshayı kullanmıştır. Abdurrahman Güzel’in kütüphanesindeki nüshanın dil özelliklerini açıklarken –acak / -ecek ve -yor eklerine rastlandığını belirtmesi nüshanın oldukça geç bir tarihte istinsah edildiğine işaret etmektedir. (bk. a.g.e., 19).

6

Vahit Lütfi Salcı’nın, Dağlı’nın nüshasının eksik olduğu yönündeki savını doğrular niteliktedir.18

Bu menakıpnamelerde Kaygusuz’un Teke İli Alâiye Sancağı Beyi’nin oğlu olduğu ve adının Gaybî olduğu yazılıdır. Gaybî iyi tahsil görmüştür; silahşorluk ve ok atma gibi işlerde hüner sahibidir. Meşhur menkıbeye göre Gaybî avlanırken bir geyik vurur, fakat oku geyiğin sol koltuk altına saplanır ve geyik kaçar. Gaybî geyiği takip ederek Abdal Musa tekkesine varır. Abdal Musa kendisini yanına çağırdığında okunun Abdal Musa’nın koltuk altına saplanmış olduğunu görerek Abdal Musa’ya intisap eder. Durumu öğrenen Alâiye Beyi Teke Beyi’ne müracaat eder, fakat Teke Beyi Abdal Musa’ya mağlup olur ve ölür. Bunun üzerine Alâiye Beyi Abdal Musa’nın elini öperek oğlunu kendi rızasıyla teslim eder. Bundan sonra şeyhi Gaybî’ye, “Ḳayġudan rehâ bulduñ, şimden ṣoñra Ḳayġusuz olduñ”19 diyerek kendisine Kaygusuz mahlasını verir.

Kaygusuz, Abdal Musa tekkesinde kırk yıl hizmet ettikten sonra hacca gitmek ister ve şeyhi ona bir icazetname yazar. Kaygusuz bu icazetnameyi ayranına doğrayarak yer ve şeyhine kâğıdı saklamaya kalbinden daha uygun yer bulamadığını söyler. Bunun üzerine şeyhinin “Ġayrı kimesneler ṭaşradan söyler, sen içüñden söyleyesin”20 demesiyle Kaygusuz “her kelāmın ḥikmet söziyle söylemeġe”21 başlar.

Bundan sonra Kaygusuz kırk müridiyle beraber Mısır’a gider ve burada keramet göstererek tek gözü kör olan Mısır padişahının gözlerini açar. Dağlı ve Köprülü’nün özetleri burada biter. Salcı ise, Dağlı’da “Kasr-ı Ayn”a dair malumatın eksik olduğunu belirtmesine rağmen22 kendi neşrinde bu malumata yer vermez. Rıza Nur ve Abdurrahman Güzel’in menakıpnamelerinde ise, Kaygusuz ve müritlerinin Nil Nehri kenarında konakladığını öğrenen Mısır padişahı burada büyük bir kasır inşa ettirir ve bu kasra “Ḳasru’l-‘Ayn”23 adı verilir. Kaygusuz bir süre burada kaldıktan sonra Hacca doğru yola çıkar. Mekke’den sonra Medine’ye gelerek burada Peygamber’in kabri başında “Gevher-nâme” adlı mesnevisini söyler.

Kaygusuz’un bundan sonraki çok sayıdaki durakları arasında Şam, “Kasîde-i Dolâb”24 adlı kasidesini söylediği Hamâ kalesi, Halep, Kilis, Antep, Bağdat, Kûfe, Necef ve Hz. Ali’ye bir

18

Salcı, 1: 14. 19

Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 100. Çalışma boyunca basılmış kaynaklardan yaptığım alıntılardaki anlam, imlâ, transkripsiyon ve noktalama hataları tarafımdan düzeltilmeye çalışılmıştır.

20 A.g.e., 102. Abdal Musa’nın bu sözleri Rıza Nur’un nüshasında geçmemektedir. Bunun yerine Kaygusuz’un hizmetine verilen kırk dervişi bir başka kırk dervişle değiştirmesi konu edilir; Bk. Nour, 82.

21 A.g.e., 102.

22 Salcı, 14.

23 Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 113; Nour, 84. Nur elindeki nüshada Kasru’l-‘Ayn’ın ayrıntılı bir tasvirinin bulunduğunu belirtir ve bu tasvirin özetini paylaşır.

24 Bu eserin iki bölümü menakıpnamede “Ḳaṣîde-i ṭolâb min-kelâm-ı Ḳayġusuz Baba Sulṭân” ve “Cevâb-

dâden-i ṭolâb Baba Ḳayġusuz Sulṭân” ismiyle verilmiştir (Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 124-125).

7

methiye söylediği Kerbelâ bulunmaktadır. Kaygusuz daha sonra Bağdat, Samarra ve Nusaybin üzerinden Anadolu’ya geçerek şeyhinin tekkesine ulaşır; burada “Sultan Abdal Musa’ya” redifli nefesini söyler25. Rıza Nur ve Abdurrahman Güzel menakıpnameleri Kaygusuz’un, ziyaret ettiği bir şehirde gittiği caminin hatibinin kendisine saygısızlık etmesi üzerine “Minber-nâme-i Kaygusuz Baba” adlı kısa mesneviyi26 ve “Salât-nâme” adlı koşmayı27 söylemesiyle sona erer.

Kaygusuz Abdal’a dair ikinci bir menkıbevi kaynak Abdal Musa Velâyetnâmesi’dir.28 Abdurrahman Güzel bu eserin yazılış tarihinin 1040 (1630) olduğunu ve müellifinin kaynaklarda adına rastlanmayan Veli Baba adlı bir şahıs olduğunu ifade eder. Bu velayetnamede Kaygusuz, Abdal Musa’nın müritlerindendir. Burada Kaygusuz’un, şeyhinin pınarlardan yağ ve bal akıtmasına şahit olamadığı için üzülmesi, ettiği sitemin şeyhine malum olması, Kaygusuz’un kendisini affettirebilmek için kendini ateşe atması, şeyhinin eşiğinde yatmakla kendini affettirmesi anlatılmaktadır.29

Kaygusuz Abdal’ın Tarihi Hayatı

İsmi

Kaygusuz Abdal üzerine yapılan araştırmaların çoğunda Kaygusuz’un asıl adının menakıpnamesinde geçen Gaybî olduğu kabul edilmiştir. Gaybî isminin bir mahlas olması gerektiği düşüncesi ilk olarak Muhtar Yahya Dağlı tarafından öne sürülmüş30, Abdurrahman Güzel ise bu ismin Alâeddin olduğunu savunmuştur.31 Güzel’in iki dayanağı vardır:

Fakat bu kasideden bahsederken Güzel ve diğer araştırmacılar “Dolâb-nâme” ismini tercih etmişlerdir. Gönül Tekin ise “Kasîde-i Dolâb” ismini korumuştur. Bk. Gönül Tekin, “Eski Türk Edebiyatında Ağaç Motifi ve Sembolizmi,” Edebiyat ve Dil Yazıları Mustafa İsen’e Armağan içinde, haz. Ayşenur Külahlıoğlu İslam ve Süer Eker (Ankara: Grafiker Yayınları, 2007), 493-509. Ben de bu şiirden bahsederken menakıpnamede geçtiği biçim olan “Kasîde-i Dolâb” ismini tercih edeceğim.

25 Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 130-131. Rıza Nur bu bölümü “şiirleri var” diyerek geçmiştir.

26 A.g.e., 136-140; Nour, 87.

27 Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 141-142; Nour, 87.

28 Bk. Abdurrahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnâmesi (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999).

Abdurrahman Güzel, eserin mevcut tek nüshası olduğunu belirtmektedir (s. 61). 29

A.g.e., 150-151. 30

Dağlı, 36-37. 31

Güzel, Kaygusuz Abdal, 85-87. Bunun yanı sıra Güzel, Kaygusuz’un babasının Alâiye beylerinden Hüsâmeddin Mahmud ve dedesinin de Alâeddin bin Yusuf olma ihtimali üzerinde durur ve bu durumda Alâeddin adının geleneğe uygun olarak dededen toruna geçmiş olabileceğini öne sürer. Güzel tarafından verilen örnekler kesin kanıt işlevi görmemekle beraber kendisinden sonraki literatüre yön vermiştir. Güzel’in Kaygusuz’un ismine ilişkin bu savı, “Remarques sur la Poésie de Kaygusuz Abdal [Kaygusuz Abdal Şiiri Üzerine Yorumlar]” adlı makalesinde ve La Folle Sagesse [Deli Bilgelik] adlı eserinde Catherine Pinguet tarafından kabul edilmiştir (Bk. Pinguet, “Remarques,” 13; La Folle Sagesse, 84).

8

Bunlardan ilki, Minber-nâme’de geçen “Âşık olsam adum tenbel ‘Alâyî / Eğer sofu isem dirler mürâyi”32 beytidir. İkincisi ise, Sadeddin Nüzhet Ergun’un Bektaşî Şairleri ve Nefesleri’ndeki “Kasîde-i Dolâb” neşrinde “Alâî Gaybi bundan tekke kılmaz”33 şeklinde okunan mısradır. Oysa Nihat Azamat’ın belirttiği gibi34, Alâî bir isim değil, şairin Alâiyeli olduğunu gösteren bir nisbedir. Aynı mısra Rıza Nur’un menakıpname neşrinde “Alaylı Gaybî bunda tekye kılmaz” biçimindedir; Rıza Nur bu ifadeyi Kaygusuz’un Alanyalı olduğuna dair menakıpnamedeki ifadeleri doğrulayan bir kanıt olarak yorumlamıştır.35 Sonuç itibariyle Kaygusuz Abdal’ın ismiyle ilgili kesin bir sonuca varamayacağımızı kabul etmek zorundayız.

Kaygusuz Abdal’ın bazı şiirlerinde kullandığı Sarâyî mahlası Vasfi Mahir Kocatürk tarafından ikinci bir Kaygusuz Abdal’ın varlığına işaret olarak addedilmiş olsa da, bu şiirlerin Kaygusuz eserlerini içeren en eksi nüshada mevcut olması bu iddiayı çürütmektedir.36

Yaşadığı Devir

Tarihi belgelerde Kaygusuz’un doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili bilgi yoktur. Konu ile ilgili ikincil kaynaklar Nihat Azamat tarafından ayrıntılı olarak tartışılmıştır.37 Bu kaynaklar arasından Rıza Nur’un, Kaygusuz Abdal’ın Dil-güşâ’sındaki “bu derviş dahi Muhammed Mustafa’nın sekiz yüz yılında geldi” ibaresini Kaygusuz Abdal’ın Mısır’a gidiş yılı olarak kabul etmesi önemlidir38. Ayrıca Kahire Kaygusuz Sultan Bektaşî Dergâhı’nın son şeyhi Ahmed Sırrı DedeBaba, Kaygusuz’un hayatındaki önemli tarihlere dair çok sayıda sözlü bilgiyi kaydeder39. Ahmed Sırrı Dedebaba’ya göre Kaygusuz Mısır’a ilk defa 791 (1389) yılında el-Melikü’s-Sâlih Hâccî döneminde gelmiş, 796 (1394) yılında Hacca gitmiş, Necef ve Kerbelâ ziyareti sonrası 799 (1397) yılında Kahire’ye dönmüş ve Kasrü’l-‘ayn dergâhına yerleşmiştir. Ölüm tarihi 848 (1444) yılıdır. Azamat burada verilen tarihlerin Mısır’daki Bektaşiler arasındaki rivayetleri yansıtması bakımından önemli ve kabul edilebilir olduğunu belirtir.40 Aynı zamanda da menakıpnamede dergâhın inşası için verilen 807(1404) tarihi ile Ahmed Sırrı Dedebaba’nın verdiği 806(1403) tarihi arasındaki yakınlığın altını çizer.

32

Güzel, Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi, 138. 33

Ergun, 26. 34

Azamat, 74. 35

Nour, 87. 36

Bk. Nüsha Tavsifleri Bölümü; Berlin (B) Nüshası. Bu nüshada bulunan Sarâyî mahlaslı şiirlerin sayfa numaraları için bk. Abdurrahman Güzel. Kaygusuz Abdâl Divânı (Ankara: MEB, 2010), 48.

37 Bk. Azamat, 74-75.

38 Nour, 88.

39 Bk. Ahmed Sırrı Baba, er-Risâletü’l-Ahmediyye fî târîhi’t-tarîkati’l-‘Aliyyeti’l-Bektaşiyye (Mısır: Matbu‘atu’ş-Şarki’ş-Şerîk, 1353/1934).

40 Azamat, 75.

9

Kaygusuz Abdal’ın, tarihi kaynaklarda Bursa fethine (1326) katıldığı belirtilen Abdal Musa’nın müridi olduğunun şiirlerinden kesin olarak anlaşılması ve eldeki diğer bilgilerin ışığında 14. (8.) yüzyılın ikinci yarısıyla 15. (9.) yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı sonucuna varabiliriz.

Hayatı

Tarihi belgelerin eksikliği nedeniyle Kaygusuz Abdal’ın yaşamı üzerine yapılan tetkikler eserlerindeki kişi ve yer isimlerine ve menakıpnamesinde bu isimlerle uyum gösteren ifadelere dayanmaktadır. Alâiye Beyi’nin oğlu olduğu, Rum Abdalları zümresine mensup Abdal Musa’nın müridi olduğu, bir müddet şeyhine hizmet ettikten sonra Mısır’a giderek burada bir tekke kurduğu kabul edilmektedir. Bektaşi geleneğine göre Kaygusuz Abdal Mısır’a Bektaşiliği Mısır’a getiren kişidir.41

“Kaygusuz Abdal” adlı makalesinde Abdülbaki Gölpınarlı, Kaygusuz’un şiirlerinden iyi tahsil gördüğünün anlaşıldığını dile getirir.42 Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet’te ise bu görüşünün kaynağının “tasavvuftan, dinden, mezheplerden, mezhep hükümlerinden, âyet ve hadislerden, büyük sûfîlerden, İran klasik edebiyatındaki unsurlardan bahset[mesi] ve her iki vezni de kudretle kullan[ması]” olduğunu söyler.43 Kaygusuz’un bazı şiirlerinde rastlanılan Sarâyî mahlasını ise bey oğlu olmasına yorar.44 Ahmet Karamustafa da Kaygusuz’un eğitimiyle ilgili benzer bir yorumda bulunarak iyi seviyede Farsça ve okur-yazarlık seviyesinde Arapça bildiğini söyler.45 Kaygusuz’un Şâh-nâme’ye, Ferîdüddîn Attâr’a, Sa‘dî’ye ve daha başka şairlere yaptığı göndermeler, Dil-güşâ adlı eserinin Farsça bir bölümünün bulunması ve eserleri arasında karşılaşılan Farsça beyitler ile Arapça ifadeler bahsi geçen yorumları doğrular niteliktedir. Kaygusuz’un şiirlerinden çehar-darb olduğu, kepenek ve börk giydiği, nefir taşıdığı46, esrar kullanmayı47 ve iyi yemek yemeyi sevdiği anlaşılmaktadır.

41

Bk. Köprülü, “Mısır’da Bektaşılık,” 14 ff. Mısır’daki dergâhın tarihi için bk. F. De Jong, “The Takīya of ‘Abd Allāh al-Maghāwirī (Qayghusuz Sulṭān) in Cairo,” Turcica 13 (1981): 242-260.

42 Abdülbaki Gölpınarlı, “Kaygusuz Abdal,” Türk Dili 19/207, Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı (1968): 397-8.

43 Abdülbaki Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet (İstanbul: Varlık Yayınevi, 1962), 2.

44 Gölpınarlı, “Kaygusuz Abdal,” 397. Gölpınarlı’nın bu görüşü Abdurrahman Güzel tarafından da kabul edilmiştir (Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal, 88).

45 Karamustafa, Kaygusuz Abdal, 336.

46 Kaygusuz Abdal’ın ve Abdal Musa dervişlerinin kıyafetleriyle ilgili olarak bk. Karamustafa, God’s Unruly

Friends, 63. Karamustafa’nın burada bahsettiği şiir için bk. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdâl Divânı (Ankara: MEB, 2010), 358-359. Kaygusuz Abdal’ın Kitâb-ı Maglata’sında bahsi geçen derviş de Kaygusuz gibi kepenek ve börk giymektedir; bunun yanı sıra bir de kötek taşımaktadır; bk: Kitâb-ı Maglata, Berlin Staatsbibliothek Ms.or.Oct. 4044, 267b.

47 Gölpınarlı Kaygusuz’un şiirlerinde açıkça dile getirdiği bu yönü üzerinde özellikle durur; bk. Gölpınarlı, “Kaygusuz Abdal,” 398.

10

Menakıpnamede bu konuda bir kayıt olmamakla beraber, Kaygusuz’un bazı şiirlerinde geçen Rumeli’ye ait yer adları, araştırmacıları şairin Rumeli’de dolaştığı sonucuna götürmektedir. Muhtar Yahya Dağlı ve Abdurrahman Güzel, bu yer adlarını ve Manastır’da Kaygusuz Mahallesi ve Kaygusuz Çeşmesi bulunmasını Kaygusuz’un bu bölgede uzun yıllar yaşamasına bağlarlar.48 Dağlı, Kaygusuz’un kendisine burada gösterilmiş olan hürmeti kazanabilmesi için bu bölgeye ileri yaşta gelmiş olması gerektiğini savunur. Bununla birlikte diğer araştırmacıların aksine Köprülü, bu bölgede mevcut geleneğin Kaygusuz’un şöhretinden kaynaklandığını ve tarihi bir esasa dayanması gerekmediğini iddia eder.49

Kalenderîler adlı çalışmasında Ahmet Yaşar Ocak, Tekke Köyü’ndeki zaviyenin Abdal Musa’nın ölümünden sonra bir süre Kaygusuz Abdal gözetiminde kaldığını ifade eder fakat kaynak göstermez.50 Bununla birlikte, DİA “Abdal Musa” maddesinde Orhan Köprülü, bu zaviyenin Bektaşiliğin 16. yüzyıldaki gelişmesinden sonra kurulduğunun ve Finike’de Kâfî Baba Tekkesi adıyla bilinen tekkeyle bağlantılı rivayetlerin yavaş yavaş buraya geçtiğinin tahmin edildiğini söylemiştir.51

Kaygusuz’un ölüm yeri konusunda ise iki ayrı gelenek mevcuttur: Bunlardan biri Ahmed Sırrı Baba’nın verdiği bilgiler doğrultusunda Kaygusuz’un Mısır’da öldüğü ve mezarının buradaki Mukattam dağında bir mağarada olduğu yönündedir. Kaygusuz’a Mısır halkı tarafından verilen Abdullahü’l-Magaravî’den bozma Abdullahü’l-Magavrî isminin kaynağı bu gelenektir.52 İkinci gelenek ise Kaygusuz’un Tekke Köyü’ndeki Abdal Musa Türbesi’nde gömülü olduğu yönündedir.53 Evliya Çelebi’nin bu türbeyi betimlerken Kaygusuz’un mezarından bahsetmemesi,54 Şahabeddin Tekindağ’ın bu türbede bulunduğunu belirttiği ve sonradan konulmuş olduğunu söylediği kitâbedeki,55 Kaygusuz’un burada gömülü olduğuna dair ifadenin doğruluğunu şüpheli hale getirir. Bununla birlikte Rıza Nur’un Kahire’de bulduğu, menakıpnamenin bilinen en eski nüshası bu ikinci geleneğe uymaktadır.

48

Güzel, Kaygusuz Abdal, 93; Dağlı, 18-19. 49

Köprülü, “Mısır’da Bektaşılık,” 20. 50

Ahmet Yaşar Ocak, Kalenderîler, 194. 51

Orhan Köprülü, “Abdal Musa.” TDVİA, c. 1 (1988): 64. 52

Nur, 93; Gölpınarlı, Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet, 7. Bursalı Mehmed Tâhir’in Osmanlı Müellifleri’ndeki ifadeleri de bu gelenek doğrultusundadır. Kaygusuz’un Karamanlı olduğunu, mezarının Mısır’da bir mağarada bulunduğunun ve halk arasında “Abdullah Mağaravî” ismiyle anıldığını, divanı ve Budalanâme’si olduğunu ve Abdal Musa’dan nasip aldığını belirtir. Bk. Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri I-II-III (Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2000), 144-145.

53 Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal, 95-96; Irène Mélikoff, Hacı Bektaş: Efsaneden Gerçeğe, çev. Turan Alptekin (İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, 1999), 280.

54 Bk. Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005) C. II. 14; C. IX. 140-141.

55 Bk. Şehabettin Tekindağ, “Teke-eli ve Teke-Oğulları,” Tarih Enstitüsü Dergisi 7-8 (1977): 55-95; alıntılandığı

yer için bk. Güzel, Kaygusuz Abdal, 96.

11

Eserleri 56 Manzum Eserleri 1. Divan

Kaygusuz’un mürettep bir divanı yoktur. Şiirlerini toplu olarak içeren en eski nüsha

Berlin Staatsbibliothek’te Ms.or.Oct. 4044 numarada kayıtlı olan nüshadır. Bu nüshada Kaygusuz’un 130 kadar şiiri “dîvân” başlığı altında verilmektedir.57 Abdurrahman Güzel tarafından nüshadaki tüm şiirler ile menakıpnamesinde görülen şiirler bir arada Kaygusuz Abdâl Divânı adı altında basılmıştır.58 Güzel’e göre bu nüshada Kaygusuz’un hece ile yazılan şiirleri yüzde yirmi oranındadır.

Berlin nüshasından çok daha fazla şiir içeren erken tarihli ikinci bir nüsha ise Milli Kütüphane Mil Yz A 7621/2 nüshasıdır.59 H. 920 (1514) tarihinde istinsah edilmiş olan bu nüshada numaralandırılmış olan toplam 610 adet şiir ile numaralandırılmayan şiirler vardır.

Kaygusuz’un aynı zamanda neşredilmiş olan “Kasîde-i Dolâb” adlı bir kasidesi60 ve menakıbında “Salât-nâme” adıyla geçen bir koşması mevcuttur61.

56

Kaygusuz Abdal’ın eserlerinin tam bir dökümü ilk defa Abdurrahman Güzel tarafından, Kaygusuz Abdal (Alaaddin Gaybî) adlı çalışmasında verilmiştir. Bu tarihten önceki çalışmalar belirtilen eser sayısı bakımından eksiktir; daha sonradan Kaygusuz’a ait olmadıkları anlaşılan eserler Kaygusuz’a atfedilmiştir ve birçok defa eser isimlerinin birbirlerine karıştıkları görülür. Bu çalışmanın kapsamı içinde Kaygusuz’un basılmamış olan eserlerinin bir kısmını inceleme olanağı bulamadığımdan bu eserlerin özetleri için Güzel’in çalışmasından yararlanacağım.

57 Bk. Barbara Flemming, Türkische Handschriften, Teil I (Wiesbaden: Steiner, 1968-1981): 330-331 (No: 424); nüsha tavsifleri bölümünde bu nüshayı ayrıntılı olarak betimleyeceğim.

58 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdâl Divânı (Ankara: MEB, 2010). Bu çalışmada yazar, mürettep divan sıralamasına göre şiirleri baştan düzenlemiş, aruz vezni ile yazılan şiirlerle hece vezniyle yazılanları birbirinden ayırmıştır. Kaygusuz’un şiirlerinden yapılan neşirler arasında Güzel’in çalışmasından sonra en geniş çaplısı, İsmail Özmen tarafından hazırlanan Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi’nde bulunmaktadır. Bu antoloji Kaygusuz’un mesnevilerinden, düzyazılarından ve Kasîde-i Dolâb’dan parçaların yanı sıra otuz adet şiirini içerir (Bk. İsmail Özmen, Haz., Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1998), 215-247.

59 Bk. Nüsha Tavsifleri Bölümü.

60 Parça ve bütün halinde çok defa yayımlanmış olan bu kasidenin en uzun şekli Abdurrahman Güzel’in

Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi’nde mevcuttur; Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, 124-127.

61 Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî Menâkıbnâmesi), 141-142.

12

2. Gülistân

Kaygusuz’un bu mesnevisi yayımlanmamıştır ve en uzun nüshası yukarıda bahsi geçen Berlin Staatsbibliothek’teki nüshadır. Bu nüshanın sonunda eserin 3700 beyitli olduğu kayıtlıdır; fakat nüshanın baş kısmı eksik olduğu için eldeki beyit sayısı 2140’tır. Bu eserde lâ-mekân, kâinatın ve insanın Muhammed’in nurundan yaratılışı, Âdem, Şît, Nuh, İbrahim, Musa, Davut ve İsa peygamberler, Hz. Muhammed’le nübüvvet devrinin bitişi ve velayet devrinin başlangıcı, velayetin anlamı anlatılmaktadır. Daha sonra ise sade ve didaktik bir üslupla çeşitli tasavvufi konular işlenmektedir.

3. Mesnevî-i Baba Kaygusuz

Abdurrahman Güzel’in “Birinci Mesnevi” ismini verdiği bu mesneviyi Mesnevî-i Baba Kaygusuz olarak isimlendirmemin sebebi, eserin en eski nüshasında görülen isimlendirme olması ve tüm nüshaları arasında en sık bu isme rastlanmasıdır.62 1033 beyittir ve aşağıda ayrıntılı olarak inceleyeceğim gibi çeşitli tasavvufi konuları işlemektedir. Bazı yazmalarda İkinci Mesnevî ve Üçüncü Mesnevî ile bir arada bulunur.

4. İkinci Mesnevî63

İkinci Mesnevî, Konu bakımından Mesnevî-i Baba Kaygusuz ile benzerlik gösterir. Tek bir hikâye etrafında toplanmadan çeşitli tasavvufi konular anlatılmaktadır. En eski nüshası olan Berlin Staatsbibliothek Ms. Or. Oct. 4044 (B) nüshasında 392 beyittir. Yayımlanmamıştır.

62

B, M, HP ve AÖ1 nüshaları; bk. Nüsha Tavsifleri. B ve M nüshalarından sonra tenkitli metin için seçilen üçüncü nüsha olan AE nüshasında “Kitāb-ı Mes nevī-i büzürg-i evvel-i Ḳaygusuz Baba Sulṭān” başlığı vardır.

63 Berlin Staatsbibliothek Ms. Or. Oct. 4044 (B) nüshasında “güççük mesnevî” başlığına sahiptir. En eski ikinci nüshası olan Milli Kütüphane Mil Yz A 7621 (A) nüshasında ise “ikinci mesnevî” adıyla geçmektedir (sayfa numaraları için bk. Nüsha Tavsifleri Bölümü). Üçüncü Mesnevî A nüshasında “üçünci mesnevî” adına sahiptir. B nüshasında Üçüncü Mesnevî’nin başlığı olmaması nedeniyle bu iki eser için A nüshasındaki başlıkları kullanmayı tercih ettim. Aynı zamanda literatürde hâlihazırda dolaşımda olan isimler de bunlardı; bk. Güzel, Kaygusuz Abdal, 122 ve 126.

13

5. Üçüncü Mesnevî

Konu bakımından Mesnevî-i Baba Kaygusuz ve İkinci Mesnevî ile benzerlik gösteren bu mesnevi B nüshasında 369 beyittir. Yayımlanmamıştır.

6. Gevher-nâme

Kaygusuz’un Gevher-nâme adlı mesnevisinin en uzun neşri Abdurrahman Güzel’in Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi’nde bulunmaktadır ve 70 beyittir.64 Konusu, “gevher” olarak adlandırılan Muhammedî özdür. Kaygusuz, derya, gevher, sedef sembolleriyle varlığın birliğini anlatır.

7. Minber-nâme

Kaygusuz’un bu mesnevisi Tanrı’yı bildiğini iddia ederek minbere çıkıp dervişler aleyhine vaaz verenlerin ikiyüzlülüklerinden ve günahkârlıklarından bahsederken, bir yandan da Hak yoluna, tasavvuf yoluna çağrıda bulunur. Abdurrahman Güzel tarafından Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi’nde yayımlanmıştır ve 61 beyittir.65

Mensur Eserleri

1. Delîl-i Budalâ

Kaygusuz bu eserinde sembolik bir dil ve lirik bir ifadeyle çeşitli tasavvufi konulardan bahseder. Ara ara “daḫı rūşenter ḫaber söylerem. Eger añlamaduñısa bu ḫaberden añlayasın”66 ve benzeri ifadelerin tekrarıyla, aynı konuyu başka bir biçimde tekrar

64

Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, 118-123. Bu mesnevinin diğer yayımları için bk. Salcı, 2: 31-32; Akalın, 189-197; Müjgan Cunbur, “Gülşehri ile Kaygusuz Abdal’ın Şiirlerini Kapsayan XV. Yüzyıldan Kalan Bir Mecmua,” X. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler içinde (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1964), 25-28. 61 beyit uzunluğunda olmakla beraber Mehmet Akalın ve Müjgan Cunbur’un Gevher-name neşirleri transkripsiyonlu metinlerdir ve Güzel’inkine göre daha doğrudurlar. Kaygusuz’a ait eserlerin bulunduğu en eski yazma olan H. 895 (1490) istinsah tarihli Mecmûa-i Latîfe’ye dayanmaktadırlar.

65 Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, 136-140.

66 Bilâl Yücel, “Kaygusuz Abdal’ın Budalanâme’si,” Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri 2 (2002): 53. Aynı ifade

Abdurrahman Güzel’in neşrinde “Sana dahı rûşen haber söyleyem. Eger anlamadunsa bu haberden anlıyasın” biçimindedir; bk. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1983), 52.

14

anlatmaya başlar ve böylece kendini tekrarlayarak derinleşen bir anlatı oluşturur. Üç adet tenkitsiz neşri mevcuttur.67 Arapça çevirisi vardır.68

2. Kitâb-ı Maglata

İki adet tenkitsiz neşri bulunan69 bu eser, bir dervişin teferrücünü, yani manevi yolculuğunu konu etmektedir. Derviş tekrar tekrar uyuyup uyanarak düşünde Kur’an’da isimleri geçen çeşitli peygamberlerle karşılaşır, şeytanla olan mücadelelerinde bu peygamberlere yardım eder ve her seferinde şeytanı mağlup bırakır. Kırklar meclisinde bulunur. Dervişin karşılaştığı hâller bir rüya anlatısı niteliği taşır; Hz. İsa’nın Firavun ile karşı karşıya gelmesi gibi örnekler çoktur. Uykusundan her uyanışında kendisinden başka kimse olmadığını fark eder ve vahdet-i vücut öğretisine kendi yorumunu getirdiği birer rubai söyler.

67

Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 49-74; Yücel, “Kaygusuz Abdal’ın Budalanâme’si,” 50-80; Tahir Galip Seratlı, haz. “Budalaname,” Vahdet-i Vücut ve Tevhid Risaleleri içinde (İstanbul: Furkan Kitaplığı, 2006), 11-128. Bu neşirlerde eserin adı Budalanâme şeklinde geçmektedir. Bununla birlikte bu isim eserin nüshalarında görülmemektedir.

68 Bk. Ahmad Said Sulaiman, “ ‘Abdullāh al-Maġārawī wa Risalatuhu Daftar al-‘Ushshāq,” Majallat Kullīyat al-

ādāb XIV/I (1962): 31-82. 69

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 82-130; Bilal Yücel, “Kaygusuz Abdal’ın Kitâbu Maglata’sı,” Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri 2 (2002): 83-117. Güzel neşri için birden fazla nüsha kullanmış, fakat varyant göstermemiştir. Yücel ise 1262 (1846) tarihli bir nüsha kullanmıştır. Yücel’in metni transkripsiyonludur. İki metin arasında büyük farklılıklar vardır. Eserin ismini Abdurrahman Güzel “Kitâb-ı Miglâte,” Bilâl Yücel ise “Kitābu Maġlata” şeklinde okumuştur (Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 75; Yücel, “Kitābu Maġlata,” 74). Eserin ismini Berlin Staatsbibliothek nüshasındaki biçiminden aldığını belirten Güzel, “ ‘birini şaşırtmak, yanıltmak için söylenen zihin karıştırıcısı saçma sapan söz’ manasına gelen ‘mağlata’ kelimesi böyle bir esere isim olarak uygun düşmemektedir. ‘Miglât’ ise ‘yayın gerilmesi suretiyle uzağa atılan, isabet kaydeden ok’ manasına gelmektedir” demektedir (Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 75). Kaygusuz’un, ileride bahsedeceğim şathiyeleri akla geldiğinde ve eserin konusu dikkate alındığında bu ilk anlamın uygun düşmemesi için hiçbir sebep yoktur. Nitekim Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da “maġlaṭa” sözcüğü eseri tanımlamak için kullanılmıştır:

Maġlata dimiş bunı ḫoş söylemiş

Bir nice sözler beyānuñ eylemiş [1031]

Aşağıda “Nüsha Tavsifleri” bölümünde ayrıntılı olarak örneklendireceğim gibi, Berlin Staatsbibliothek nüshası imlası oldukça bozuk bir nüshadır. Özellikle Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerde uzun ve kısa ses ayrımı yapılmamış, harf seçimine dikkat edilmemiş ve sözcükler okundukları gibi yazılmıştır. Bu nedenle Abdurrahman Güzel’in “miġlāte” olarak okuduğu sözcük “maġlaṭa” sözcüğünün nüshadaki yazımından başka bir şey değildir. Yücel’in transkripsiyonlu başlığında ise “maġlata” sözcüğünün [ṭ] ile yazılması ve arada atıf vavı yerine izafe bulunması gerekir.

15

3. Vücûd-nâme

Vücûd-nâme’nin konusu insan bedenidir. Eserde insan bedenindeki çeşitli ögelerle yedi gök, on iki burç, yedi hâsiyyet,70 dört ruh, nefsin dört mertebesi, dört vech, dört melek, dört âlem, dört sıfat ve on sekiz bin âlem arasındaki ilişki verilmiştir. İnsanın vücudunun çeşitli organ ve uzuvları Arap alfabesindeki harflere benzetilmiştir. Bunun yanı sıra eserde çeşitli tasavvufi konular didaktik bir üslupta anlatılmaktadır. Abdurrahman Güzel tarafından yayımlanmıştır.71

Manzum ve Mensur Karışık Eserleri

1. Dil-güşâ

Kaygusuz Abdal’ın bu eseri, bahsi geçen diğer mesnevileriyle aynı doğrultuda çeşitli tasavvufi konular işlemektedir. Mensur kısımlarda tasavvufi konular daha ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Eser ayrıca Farsça bölümler içermektedir. Abdurrahman Güzel tarafından tenkitli neşri yayımlanmıştır.72

2. Serây-nâme

Kaygusuz Abdal’ın bu eserinde, dünya bir saraya benzetilmiştir. Bu sarayın süsüne kanmamak, saraya bağlanmamak, sarayın padişahının Allah olduğunu unutmamak gerekir.

70

Hayal, akıl, fikir, fehm, hıfz, vehm, zabt. (Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 137). 71

Bk. Güzel, a.g.m., 135-152. Hurufilik adlı çalışmasında Fatih Usluer, bu eserde organların harflerle belirtilmesinin Ahmet Yaşar Ocak’ın söyleminin aksine tipik bir Hurufi bir yaklaşım olmadığına değinmektedir (Bk. Fatih Usluer, Hurufilik: İlk Elden Kaynaklarla Doğuşundan İtibaren (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2009), 179). Bununla beraber, eserdeki “bu hazinenün genci âdemün vechinde yazılıdır” (Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 146) benzeri ifadeler, bu hurufi etkisini doğrular niteliktedir. Kaygusuz’un diğer eserlerinde bu yoğunlukta bir hurufi etkisi görülmediği gibi, eserin dili de Kaygusuz’un diğer eserlerine göre daha kuru ve didaktiktir. Kuran ve Hadis alıntıları Kaygusuz’un diğer eserlerine göre fazladır. Eserin istinsah tarihi belli olan en eski nüshası 1212 (1797) yılına aittir (Bk. Millet Yazma Eser Kütüphanesi Ali Emiri Koleksiyonu Aesry909). Bununla birlikte, içerik ve kelime dağarcığı bakımından eserin Kaygusuz’a ait olması muhtemeldir. Oldukça didaktik bir üslupta ve Kur’an ve Hadis alıntılarıyla dolu olan Risâle-i Kaygusuz Abdal’ın ise Kaygusuz’a ait olmadığını kesin bir surette söyleyebiliriz. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri’nde yayımladığı (155-169) bu eserin başındaki ibareden tercüme bir eser olduğunun anlaşıldığını belirtmekte, fakat tercümenin Kaygusuz’a ait olduğu görüşünü savunmaktadır. Eserin tek bilinen nüshası 1280/1864 tarihinde istinsah edilmiştir.

72 Bk. Kaygusuz Abdal, Dil-güşâ, haz., Abdurrahman Güzel (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2009).

16

Eserde şeriat odaklı Sünni akideler vahdet-i vücud öğretisini anlatan coşkulu ifadelerle bir arada bulunmaktadır. Abdurrahman Güzel tarafından tenkitli olarak yayımlanmıştır.73

73

Bk. Kaygusuz Abdal, Saraynâme, haz., Abdurrahman Güzel (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2010).

17

MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN YAPISI VE ANLAM KATMANLARI

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un dilini, tasavvufi öğretisini ve dünya algısını anlamanın yolu eseri yapısal bir incelemeye tabi tutmaktan geçer. Bu ise başta imkânsız bir uğraş gibi görünür, çünkü eserde anlatılan tek bir hikâye yoktur. Konu bütünlüğünü sağlayan vahdet-i vücûd öğretisi, farklı mertebelere göre birbirine bazen taban tabana zıt görünen ifadeleri içinde barındırır ve bu ifade ve anlatılar birbirlerini herhangi bir sıralama olmadan takip eder. Yani eserde dört kapı öğretisi ile temsil edilen kemale erme süreci, tasavvufta hiyerarşik bir öğretinin işlendiği diğer birçok eserin aksine74 Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinin yapısını belirlemez.

Eserdeki bu sırasızlık yalnızca farklı mertebelerdeki öğretilerle sınırlı değildir. Dilbilimci gözüyle bakıldığında aynı karmaşadan payını alan iki unsur göze çarpar: Şahıs ve Zaman. Eserde tüm varlığın birlik olduğu ve birliği söylediği, görülen geçmiş zaman ile yazılmış beyitler; Tanrı’nın veya velinin vasıflarını niteleyen, geniş zaman ve üçüncü tekil şahısla yazılmış beyitler; bir kısmı velinin, bir kısmı doğrudan Tanrı’nın ağzından, veli ve Tanrı arasında fark gözetilmeden geniş zaman ve birinci tekil şahısla yazılmış beyitler75; geniş zaman ve ikinci tekil şahısla doğrudan Tanrı’ya hitap eden beyitler; geniş zamanla yazılmakla beraber şimdiki zaman anlamı taşıyan76, müridin değişmesi gereken özelliklerini anlatan beyitler; iltizami veya emir kipiyle yazılmış, müride öğüt veren ahlaki nitelikli didaktik beyitler bir arada bulunmaktadır. Diğer bir deyişle eserde, birbirine zıt görünen çeşitli zaman birimleri, birlik ve çokluk halleri herhangi bir sırayı takip etmeden birbirini izlemektedir. Bunun sebebi ise anlatıcının konumunun konuya göre sık sık değişmesidir. Anlatıcı Tanrı’nın ağzından kuluna, kulun ağzından Tanrı’ya, mürşidin ağzından müride seslenir.77

Farklı mertebeler arasındaki bu eşzamanlılık, Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da birden fazla anlam katmanının varlığına işaret eder. Bu katmanları birbirinden ayrıştırabilmek için öncelikle

74

Örneğin bk. Kaygusuz Abdal’ın sıkça gönderme yaptığı Mantıku’t-Tayr veya dört kapı öğretisini içeren, Hacı Bektaş Veli’ye isnad edilen Makâlât ile Ahmed Yesevî’ye isnad edilen Fakr-nâme. Makâlât ve Fakr-nâme’deki dört kapı sıralaması şeriat, tarikat, marifet, hakikat şeklindedir, bk. Hacı Bektaş-ı Veli, Makâlât, haz. Esad Coşan (Ankara: Kültür Bakanlığı, 1996); Kemal Erarslan, Yesevî’nin Fakrnâmesi, (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1977).

75 “Geh oluram ḳamu ‘ālemde mevcūd / Gehi ḳamu göñül içinde maḳṣūd” [112]

76 Eski Anadolu Türkçesi’nde şimdiki zaman yoktur; bk. Faruk Kadri Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi: XV. Yüzyıl (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1994), 126. Zaman adları için bu eserin terminolojisi kullanılmıştır.

77 Bu yapısal özellik aynı zamanda eserin sözlü metinlerle olan bir ortaklığına işaret etmektedir. Bu çok önemli meseleyi burada irdeleme fırsatı olmasa da, çalışmamın “Vezin” bölümünde ayrıntılı olarak göstereceğim gibi eserin sözlü olarak telif edildiğini gösteren çok önemli bulgular vardır. Tekerlemeler bağlamında Kaygusuz Abdal ve sözlü edebiyat ilişkisi için bk. Pertev Naili Boratav, Zaman Zaman İçinde (Ankara: İmge Kitabevi, 2007), 45-53.

18

dört kapı öğretisinin78, ardından da eserde sık geçen bazı kavramların eserde işlenişine bakacağım. Bu çalışmanın kapsamı içinde eserdeki tüm kavramları ayrıntılı bir incelemeye tabi tutmak mümkün olmasa da79, bir kavramın farklı mertebelerde nasıl anlam değiştirdiğini ortaya koyduğumuz zaman, anlam katmanlarının da nasıl ayrıştığına tanık olacağız.

Aşağıdaki iki beyit Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki dört kapı anlayışını en iyi özetleyen beyitlerdir:

Şerī‘atda küllī işi pür-kemāl Ṭarīḳatda ol kişidür ehl-i ḥāl Ḥaḳīḳatda ḳüllī Ḥaḳḳdur pes hemān Ma‘rifeti kendüye yeter nişān [873,874]

Bu beyitlerde şerî‘at80 amel olarak; tarîkat ise hal ehli olunan yola girmiş olmak, yani aşağıda bu mertebeye bağlı olarak hal kavramını incelerken göreceğimiz gibi Tanrı’nın bağışladığı türlü türlü hallerin tecrübesi olarak tanımlanır. Hakîkat birliğin tecrübesine yani fenâ mertebesine, ma‘rifet ise bu birlikten doğan bilgiye, yani bekâ mertebesine tekabül eder. Bu anlamda ma‘rifet, yolun ulaştıracağı yerdir81 ve ileride de göreceğimiz gibi, kâmil insanın kelâmını Hakk’ın kelâmı yapan şeydir. Kaygusuz Abdal’ın tasavvuf terminolojisine bu dörtlü yapının gözünden baktığımızda, aynı terimin her bir beytin bulunduğu mertebeye göre farklı anlamlara geldiğini göreceğiz. Tek bir sözcüğün anlamları arasındaki bu hiyerarşiyi örneklendirmek için akıl (‘aḳl), fark (farḳ) ve hâl (ḥāl) terimlerini seçtim.

Akıl

Kaygusuz Abdal Delîl-i Budalâ adlı eserinde iki farklı akıl tanımı yapar. Bu dünyaya odaklı ve bağlı olan akla ‘akl-ı ma‘âş adını verir ve bu aklın bineğinin topal olduğunu ve

78

Dört kapı öğretisi için bk. Hüseyin Özcan, “Bektâşîlikte dört kapı kırk makam" Journal of Turkish Studies = Türklük Bilgisi Araştırmaları: Kaf Dağının Ötesine Varmak = Festscrift in Honor of Günay Kut, Essays Presented by Her Colleagues and Students III 28, s. 1 (2004): 241-45.

79 Kavramlarla ilgili ayrıntılı bir inceleme için bk. Zeynep Oktay, “Kaygusuz Abdal’ın Mesnevî-i Baba

Kaygusuz’u : Tenkitli Metin ve İnceleme” (Yüksek Lisans Tezi. Boğaziçi Üniversitesi, 2010). 80

Çalışmam boyunca Kaygusuz’un tasavvuf terminolojisine ait terimleri ve Kaygusuz’da görülmemekle birlikte günümüz Türkçesi’ndeki anlamlarından farklı bir anlama sahip olan tasavvuf terimlerini italik harflerle göstereceğim.

81 “Her kimde kim ola bu üç ḫaṣṣiyyet / Şerī‘at u ṭarīḳat u ḥaḳīḳat

Ma‘rifet anda biter kān ol durur / Ma‘rifet cevheri ma‘den ol durur” [366-367]

19

kendisinin de kör olduğunu söyler.82 ‘Akl-ı ma‘âd adını verdiği aklın ise bâtın yahut marifet ilmini anlamak için şart olduğunu söyler.83 Aynı eserin bir başka yerinde ise felsefe ve tasavvuftaki ‘akl-ı evvel kavramını84 hatırlatan bir şekilde aklın Cebrail olduğu ifadesiyle karşılaşılır.85

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ise bu bahsi geçen akıl türleri, aralarında terimsel fark gözetilmeden kullanılır.

‘Aḳıllar azdı cānlar yolda ḳaldı Da‘vā ḳılanlaruñ fikri üzildi [48]

beytinde akıl, Tanrı’nın kendisinde tecelli ettiği câna karşıt olan, Tanrı’yı bilme yetisinden yoksun ‘akl-ı ma‘âş’tır. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz’un diğer eserlerinde aklın sahip olamadığı bu yeti mutasavvıfın gönlüne ait olup, aşk olarak tanımlanmıştır.86

‛Āḳil iseñ terk idegör dünyāyı Gel berü çekme beyhūde sevdāyı [811] Nefsine uymaya perhīz eyleye İşini ‛aḳl ile temiz eyleye [901]

beyitlerinde, Kaygusuz’un Kitâb-ı Maglata’da87 Hz. Muhammed’i ‘akıl bâzârının sultânı’ olarak tanımlamakta kullandığı ‘akl-ı ma‘âd kastedilmektedir.

Fehm iderseñ saña delīldür bu söz Görsedür ‛aḳluña yüz biñ dürlü yüz [973]

82

Yücel, “Budalanâme,” 50; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensûr Eserleri, 49-50. 83

Yücel, “Budalanâme,” 51; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensûr Eserleri, 49-51. 84

Bk. Azîzüddîn Nesefî, Al-Insân al-Kâmil, haz. M. Molé. (Tahran-Paris: Institut Franco-Iranien, 1962), 189 ve 225; Abdülkerim el-Cîlî, İnsân-ı Kâmil, çev. Abdülaziz Mecdi Tolun (İstanbul: İz Yayıncılık, 1998), 241 ve 268-272.

85 Yücel, “Budalanâme,” 67; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensûr Eserleri, 71. Kitâb-ı Maglata’da Kaygusuz, akıl pazarının sultanının Hz. Muhammed, aşk pazarının sultanının ise Hz. Ali olduğunu söyler (266a-b); konu ile ilgili olarak bk. Hz. Ali Öğretisinin Katmanları Bölümü.

86 Bk. 525, 527, 683. beyitler; Dil-güşâ, 111; Güzel, Budalânâme, 53, 55; Serây-nâme, 31b, 39a, Kitâb-ı Maglata, 280a, 282b. İnceleme bölümünde alıntı ve göndermeler için verilen varak numaralarının tümü B nüshasına aittir. Kaygusuz Abdal’ın edebi açıdan öncüsü olan Yunus Emre’de aşk kavramı için bk. Ahmet Karamustafa, “İslam Tasavvuf Düşüncesinde Yunus Emre’nin Yeri,” Yunus Emre içinde, haz. Ahmet Yaşar Ocak (Ankara : T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012), 287-304.

87 Kitâb-ı Maglata, 266a. Bu tanımlama ile Hz. Ali’nin ‘aşk bâzarının sultânı’ olarak tanımlanışı arasındaki ilişkiye daha ileride değineceğim.

20

beyti ise, ‘akl-ı küllî’nin sureti olan idrak yetisine işaret etmektedir. Bu verilen üç örneğin sırayla şerî‘at, tarîkat ve hakîkat mertebelerine tekabül ettiklerini söyleyebiliriz. İlk örnekte dinin zahirî yönüne takılıp kalanlar, ikinci örnekte tarikat mertebesinde nefsiyle mücadele edenler, üçüncüde ise rüyet ve müşahede anlatılmaktadır. Fark 88

“Fark” sözcüğünün Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki en sık kullanımı, “insan” ve “hayvan” olarak adlandırılan kâmil insan ve kâmil olmayan insan arasındaki ayrımı yapabilmenin önemini vurgulayan ifadelerdir. Bu eserde ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinde çoğu zaman “Hakk’ı batıldan fark etmek” olarak geçen bu kavram, çeşitli hayvanlar ve yemekler arasındaki farklar aracılığıyla çok defa tekrar edilir. Delîl-i Budalâ’da Kaygusuz veliyi, “şey’ ṣıfātından ḳurtılup Ḥaḳḳ ṣıfātıyla ṣıfatlanmış”89 kişi olarak tanımlar. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ise kâmil insan ile kâmil olmayan insan arasındaki farkın bu ikisinin kullandıkları dilden anlaşıldığını söyler:

Sözine baḳup bilürler ādemi Söz durur farḳ iden puḫteden ḫāmı [389]

Bunun sebebi, aşağıda ayrıntılı olarak bahsedeceğim gibi velinin sözünün Tanrı’nın sözü olması ve bu durumun velinin sözünün içerik ve yapısına yansımasıdır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da fark kavramının ikinci kullanımı ise tasavvuf sözlüklerinde “fark-ı tam”90 olarak tanımlanan mertebeye ilişkindir. Bu mertebede mutasavvıf, dünyayla tüm alakasını keser ve tüm varlığıyla Allah’a, birliğe gark olur. Aşağıdaki örneklerde fark teriminin kullanımı bu yöndedir:

Ḳaṭresin ‘ummān içinde ġark ide Özini cümle ‘ālemden farḳ ide [758]

Rūm ilinde Bekdāşīdür ol ‘āşıḳ Abdāl olmış cümle ‘ālemden fārıḳ [1029]

88

Bu kavramın Mesnevî-i Baba Kaygusuz bağlamında cem‘ kavramı ile ilişkisi için bk. Oktay, 58-61. 89

Yücel, “Budalânâme,” 65; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 68. Yücel’in metninden yararlanılmış, alıntıda imla bozuklukları düzeltilmiştir. Güzel’in metninde aynı ifade “her şeyi sıfatından kurtulup Hak sıfatına girmiş” şeklindedir.

90 Bk. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü (İstanbul: Rehber Yayınları, 1997), 265.

21

Fark sözcüğünün eserdeki üçüncü kullanımı ise tasavvuf sözlüklerinde “fark-ı cem”91 terimiyle açıklanan kavrama yöneliktir. Terimin işaret ettiği olgu, birliğin çokluk hâlinde zuhur etmesidir. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da bir defaya mahsus olarak bu yönde bir ifadeyle karşılaşmaktayız:

Zihī nūr kim ‘ālemler ġark olupdur Özi ferd ü eḥaddur farḳ olupdur [150]

Fark teriminin bu üç kullanımı birbiriyle karşılaştırdığımızda, bir öncekine benzer olup bir yandan da farklılık içeren bir mertebeler silsilesiyle karşılaşıyoruz. Bu mertebeleri dört kapı öğretisi bağlamında tarîkat, hakîkat ve ma‘rifet olarak sınıflandırabiliriz. Birinci kullanımdaki didaktik bir öğreti görünümüne sahip bu fark etme anlayışı, neredeyse her zaman nefsi köreltmeyi öğreten bölümlerde karşımıza çıkmaktadır.

Her kişi kim ḥaḳḳı bāṭıldan seçer Aña dimişler bu yolda gerçek er

Gel berü altuna ḳatmaġıl baḳır Ġaflet ile cān yüzin eyleme kir [742-743]

Bu ve benzeri örnekler bize “fark etme” yetisinin, yola yeni girmiş müridin tekâmül süresince edinmesi gereken bir vasıf olduğunu göstermektedir. Bu tekâmülün başlıca vasıtası da yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi kâmil insanın kelamı olacaktır. Bahsi geçen ikinci kullanım ise yukarıda fenâ fi’llâh mertebesiyle eş anlamlı olduğunu belirttiğim hakikat mertebesine gönderme yapmaktadır.

Fark sözcüğünün üçüncü kullanımı birbirine bağlı iki ayrı kavramsallaştırmaya gönderme yapar. Bunlardan birincisi, aşağıda daha ayrıntılı olarak bahsedeceğim, Kaygusuz’un dil ve üslubunda belirleyici rol oynayan zıtların birliği (cem beyne’l-ezdâd) kavramına işaret etmektedir. Bu kavram bu bağlamda, tecellî kavramının ortaya koyduğu, teşbîh (Tanrı ile tecelligâhı arasındaki benzerlik) ve tenzîh (Tanrı’nın tecelligâhından mutlak olarak farklı oluşu) arasındaki birlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise ancak en ileri mertebedeki bir sûfî tarafından idrak edilebilecek bir yaratılış tanımıdır.

Yoldaki ilk aşamada Yaratan ve yaratılan arasındaki ayrım net bir şekilde yapılırken, ikinci aşama olan fenâ mertebesinde ağırlık tümüyle teşbîh’tedir. Ancak son aşamaya varıldığında, teşbîh ile tenzîh bir arada tecrübe edildiğinde tecellî’nin hakikati anlaşılabilir. Bu son mertebe sûfînin fenâ mertebesinden bekâ mertebesine geçişine tekabül eder. Bu mertebede sûfî, Tanrı’yla bâkî olmakla birlikte, kesret âleminde kul olarak, kullar arasında kulluk ederek yaşamını sürdürür. Tecelliyi ve mutasavvıfın mertebesini tanımlayan bu iki

91

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001), 133; Cebecioğlu, 265.

22

kavramsallaştırma ise beyitte bir arada bulunmalarıyla, birbirlerinin aynası oluşlarına gönderme yapmaktadır.

‘Akl kavramının şerî‘at, tarîkat ve hakîkat mertebelerine işaret ettiğini, fark kavramının ise tarîkat, hakîkat ve ma‘rifet mertebelerine gönderme yaptığını gördük. Nitekim ‘akl kavramının ma‘rifet mertebesinde karşımıza çıkmamasının sebebinin bu mertebedeki öğretinin aklın erişemeyeceği, ancak gönülle tecrübe edilebilen bir öğreti olması, fark kavramının şerî‘at mertebesinde karşımıza çıkmamasının sebebinin ise ancak tarîkat mertebesindeki bir kişinin bu yetiye sahip olabilmesi olduğunu düşünebiliriz. Bu bağlamda üzerinde duracağım son kavram olan hâl kavramında ise, dört kapıdan her birinin temsil edildiğini görüyoruz.

Hâl Hâl sözcüğü Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da en sık geçen terimlerden biridir ve yine farklı mertebelere göre farklı anlamlar taşır. Bilmedüñ ki bu ne ḥikmetdür ne ḥāl Ne imiş ortada dönen māh u sāl [549] ‘Aceb pergāl ‘aceb tertīb ‘aceb iş

‘Aceb ḥāldür ‘acāyib dürlü gerdiş [162] beyitlerinde hâl, bu âlemin içinde bulunduğu durum ve işlediği düzendir. Kaygusuz bu hâlin yalnızca Tanrı tarafından bilinebildiğini söyler: Yaraṭılmış ḳamu bilmez ne ḥāldür

Bu ḥāli ol bilür kim bī-zevāldür [53] Bu anlamıyla hâl sözcüğü, Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da tekil olarak kullanılmakla beraber, Serây-nâme’de çoğul biçimde de karşımıza çıkar ve bu biçimiyle kesrete işaret eder. Nitekim kesretin insanı kendisine bağlayan hâlleri aslında tek bir hâldir ve aşağıda bu hâli incelerken de göreceğimiz gibi, bu hâli bilmek kâmil insân olmak demektir: “[Bu sarayın tabakalarının] cümlesine Allāh’uñ ḫalḳı ṭolmış. Her birisi bir ḥāle meşgul olmış, bu serāyda geçer. Ādemden artuḳ kimse bu ḥāli fikr eylemez ki bu serāy ne yirdür. […] Bu serāyda cümle eşyā her birisi bu ḥāl içinde giriftār olmış ḳalmış, velī insān-ı kāmil añladı ki ḥāl nedür.”92

İkinci bir hâl tanımı ise müridin kişisel durumudur. Kendi hâlini bilmek, yukarıda bahsi geçen, Hak ve halkı birbirinden ayırmaya yarayan fark yetisine sahip olmayı mümkün kılar:

Kendü ḥālüñden ġāfil olma ġāfil

92

Serây-nâme, 14a-b.

23

Tā ki saña rūşen ola ḥaḳḳ bāṭıl [745] Aşağıdaki beyitte hâl, hem müridin kişisel durumunu, hem de şimdiki zaman olarak adlandırılan zaman birimini ifade etmektedir93:

Yören kendüziñe gör kim ḥālüñ ne Āḫirüñ nolısardur evvelüñ ne [83]

Bu ikinci kullanım biçiminde hâl, sözcüğün tasavvuf terminolojisindeki tanımına da uygun olarak, sabit ve kazanılan bir şey olan makamın aksine geçici ve Tanrı tarafından verilen bir durum olarak tanımlanır:

Baña bir ḥāl ‘aceb geldi cihānda Bu kimdür söylenür her bir lisānda [120]

Üçüncü hâl tanımı ise tüm varlıkların bir olduğu ve birliği söylediği tekil hâle, ezelî bir şimdiki zamana gönderme yapar. Bu zaman dilimi Kaygusuz’un tüm eserlerinde merkezî bir yer tutar ve Kaygusuz’un bezm-i elest’e işaret etmek için kullandığı “ezel demi” sözüyle ifade edilir. Aşağıdaki Kitâb-ı Maglata, Mesnevî-i Baba Kaygusuz ve Dil-güşâ’ya ait üç beyit bu hâl tanımını ortaya koymaktadır:

Gāhi ‘ıyān gāhi pinhān geçerdüm Benüm ḥālüm bu idi her zamānda94

Bu ḥāli her ki bildi ḫāmūş oldı Ṣanasın arṣlan öñinde mūş oldı [166]

Kamu varlık kadîm ü pür-kemâldür Hayâl yokdur arada cümle hâldür95 Bu örneklerde de görüldüğü gibi bu hâl mutlak ve değişmezdir. Âlemin hâli gibi anlatılamaz, ancak tecrübe edilebilir. Bu tekil hâl hayalin, diğer bir deyişle kesretin zıddı, mutlak hakikatin yani vahdetin ta kendisidir. Bu bağlamda fenâ mertebesindeki vahdet tecrübesi olduğunu söyleyebiliriz.

Hâl teriminin son kullanımı ise bâtın anlamındadır96. Bu bağlamda hâl görünmeyen, içkin olandır; söylenen sözün gizli kalan mânâsıdır.

93

İbn Arabi düşüncesinde hâl sözcüğünün tasavvufi anlamı ile şimdiki zaman arasındaki ilişki için bk. Suad el-Hakîm, İbnü’l-Arabî Sözlüğü, çev. Ekrem Demirli (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), 242.

94 Kitâb-ı Maglata, 276b.

95 Dil-güşâ, 72.

24

Her ṣıfat içinde yüz biñ dürlü ḥāl Her ḥāl içinde ‛aḳıllar pāy[i]māl [831] Ol durur söz kim bilesin ḥāl nedür Bir elifden bunca ḳīl u ḳāl nedür [393]

Nitekim Kaygusuz’un hâli bilmenin susmakla eşdeğer olduğuna yönelik yukarıdaki sözleri, hâlin ancak “sözle” bilinebileceğine dair ifadeleriyle bir arada bulunur: Söz bilendür kendü ḥālin añlayan

Ne bilür sözi ṭuşına bañlayan [388] Kaygusuz, anlatılamaz olan hâli sözle anlatabilmenin ipucunu verir:

Ḥaḳīrem faḳīrem pīrem ü pīrem Saña remz ile bu ḥālümi direm [103]

Burada anahtar sözcük “remz”dir. Hâli anlatan dilin, anlattığı şeyi aynalayacak şekilde zahirinin –yüzünün- altında bâtıni bir boyutu olmak zorundadır. Kaygusuz Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da “kuş dili” [102] olarak geçen bu dile Serây-nâme’de “hâl dili” adını verir.97

Bahsi geçen bu hâl tanımlarını, yukarıdaki örnekler ışığında dört kapı öğretisi doğrultusunda sınıflandırmaya çalıştığımızda, her tanımın ayrı bir kapıyı temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda, yaratılmışların bağlandığı kesret âlemini temsil eden hâl kavramının parçası olduğu öğreti şerî‘at mertebesine aittir, yani muhatabı ve işaret ettiği tarikata adımını atmamış kişilerdir. Bunların tasavvuf yoluna davet edilen muhipler olduğunu düşünebiliriz. Müridin kendi hâlini bilmesinin öneminin vurgulandığı ve Tanrı tarafından gönderilen değişken hâllere gönderme yapılan beyitler tarîkat mertebesine tekabül eder. Nitekim bu tanım yukarıda tarîkatın tanımlandığı beyitte de aynı şekilde geçmektedir.

Tüm varoluşun tek bir hâl olduğunun ifade edildiği beyitler, kesretin vahdette kaybolduğu hakîkat kapısına tekabül etmektedir. Hâlin remizle konuşulan bir dil olması ise marifet mertebesine karşılık gelir. Bu mertebede velî halkın arasına geri dönmüştür; kendisi bî-nişân olmakla birlikte sözleri bulunduğu mertebeye nişân vererek müridlerine tekâmül yolunu gösterir. Bu bağlamda hakîkatten ma‘rifete geçiş aynı zamanda sessizlikten –Kaygusuz’un diliyle hâmûş olmaktan- söze geçiştir.

96

Bu bağlamda el-Hakîm’in İbnü’l-Arabî sözlüğünde “hâli” “sözün aksine bâtın olan” olarak tanımladığını hatırlayalım; bk. Suad el-Hakîm, 244.

97 Serây-nâme, 15a. “Hâl dili” ifadesinin İbn Arabi tarafından kullanılışı için bk. Willim C. Chittick, The Sufi

Path of Knowledge : Ibn al-‘Arabi’s Metaphysics of Imagination (Albany: State University of New York Press, 1989), 387, n. 14.

25

Değişken Muhataplar

Bir kavramın farklı mertebelere göre farklı anlamlarda kullanılması, her bir mertebeye göre muhatabın değişmesinin doğal sonucudur. Kaygusuz Abdal’ın metinlerinde karşılaştığımız zorluk, mertebeler arasındaki hiyerarşinin eserin yapısına yansımamasından ileri gelmektedir. Yani Kaygusuz’un eserlerinde farklı mertebelerdeki bu muhatap değişimi herhangi bir düzeni takip etmez; tüm öğretiler eşzamanlı olarak ifade bulur.

Serây-nâme ve Dil-güşâ’daki mensur bölümlerde değişik muhataplara açıkça seslenilir. Birçok defa aynı öğretinin farklı mertebelerdeki müridler tarafından farklı yorumlanması gerektiği vurgulanır: “Pes ey tâlib-i Hakk, eger bu kavli dutarsan ki her nesne kişiye kendüden kendüyedür, bir bâbdur. Eger dir isen ki hayr u şerr Tanrı’dandur, bu da bir bâbdur. Eger küllî Hakk’dur tutarsan, sen ortadan git. Eger senden sana ise ibâdetün temiz eyle.”98 Bu cümlelere yakından baktığımızda yine üç kapıyla karşılaşırız. Birinci öğreti tarikat kapısına, ikincisi şerî‘at kapısına, üçüncüsü de hakîkat kapısına denk düşer. Müridin hangi mertebede olduğunu bilen ve ona göre öğretiyi biçimlendiren ise mürşittir: “Pes eyle olsa ḳulısañ ḳulluk ḥālince debren. Sulṭānsañ mülküñdür emīn ol. Eger nidügin bilmeseñ mürşide ṣor.”99

Öğretiler arasındaki farklılıkları bir mertebeler silsilesi olarak görmediğimiz takdirde birçok öğretinin birbiriyle çeliştiği bir durumla karşı karşıya kalırız. Aşağıda biri Serây-nâme’den, diğeri Dil-güşâ’dan iki örnek, birbirinden apayrı peygamber, melek ve evliya anlayışları içerdikleri izlenimini vermektedir. Ancak birincisinin şerî‘at mertebesindeki muhibbe, ikincisinin ise öğretideki bir sonraki aşama hakkında bilgi edinen müride yönelik olduğunu düşündüğümüzde, bu öğretilerin birbirlerini tamamladıkları sonucuna varabiliriz.

İnsān oldur ki öz ‘aḳlına yörene. Göre ki bu mülk ü serāy bār-gāh kendüzinüñ midür yoḫsa ṣāḥibi mi vardur. Eger şöyle ki özinüñ ise emīn ola. Ṣāḥibi var ise edeb bekleye. […] Pes Ādem ḫalīfe olduġınuñ nişānı budur ki Ḥaḳḳ’dan ḳorḳa, peyġamberden utana, evliyālara iḳrār eyleye, ġayr-ı ḥaḳḳ işlerden perhīz eyleye, baḳışın ‘ibret ile baḳa.100

Dahı kalmaya gümânun özüne

Sücûd eyleyesin sen kendüzüne O menzile irişicek seferün Nûr idi dahı nûr ola nazarun O demde göresin bu cümle pergâl

98

Dil-güşâ, 120. 99

Serây-nâme, 52a. 100

Serây-name, 9b-10a.

26

Dem ü sâ‘at gice gündüz meh ü sâl Bu hayâller ki görünür ‘âlemde O sıfatlar ki söylenür kelâmda Yol u menzil yakın ırak dimeklik Hall ü müşkil ya hakk bâtıl dimeklik Velî Nebî tarîk peygamber ü Cibrîl Yalan gerçek dimek noksân u kâmil Cihân içinde gördügün hayâller Hayâl içindeki mu‘ammâ hâller Hemân bir noktadur bir harf-i elif Hakîkat şöyle ki cân bigi latîf Dahı bundan latîfdür ki direm ben İrebilmen nice nişân virem ben101

Birinci örnekte yine iki ayrı mertebeye göre öğreti değişmektedir. Öğretinin ilk kısmı, varlığın birliğini vurgular ve müride “emîn olmayı” telkin eder. İkinci kısım bu aşamaya varmamış müridin “edep beklemesini” söyler ve bunun aracı olarak da korkuyu telkin eder. İkinci örnek ise tümüyle bâtıni bir öğretidir ve “menzile erişen” kâmil insana “mevcûdâtın” bâtını olan “vücûdu” gösterir, vahdetin tecrübesinin tüm mevcûdâtın mânâsını nasıl değiştirdiğini ortaya koyar. Vücûdun kendi vücûdu olduğunu anladığı zaman mürid “emîn” olacaktır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinde korku ve eminliğin telkin edildiği beyit ve bölümler birbirini sıklıkla takip eder. Bu bölümlere yakından baktığımızda korkunun tarikata girmemiş halkın, yani tasavvufi terimiyle avâmın içinde bulunduğu durumu betimlemekte kullanıldığını görürüz: “Hemân bir mülk, bir sultân, bir meclis, bir sâkî. ‘Acâ’ib danlamak şey‘ tasavvurıdur. Zîrâ ki ‘acâ’ib nesne yok; meclis dost tecellîsidür. Havf u recâ insân zarûretidür. Zîrâ ki, mahlûk sıfâtında giriftâr olupdur, kurtulabilmez ki Hâlik sıfâtına irişe”.102 Kaygusuz eserlerinde korku, şeriat kapısındaki kişinin ibadetiyle nefsini terbiye etmesini sağlamaya yarayan bir araçtır: “Yirde gökde cümle ḫalḳa Muḥammed-i Muṣṭafā’yı baş eyledi. Çün ol bu derecāta ‘ibādet ile irişdi, pes cümle ḫalḳa delīl oldı kim Ḥaḳḳ’a ‘ibādet eyleye. Zīrā ki sebeb söz nesne yoḳ. Ḥaḳḳuñ raḥmetine ḳuluñ ṭā‘ati sebebdür ve daḫı cümle ṭā‘atüñ aṣlı Allāh’dan ḳorḳmakdur”.103 “Emîn olmak” ise, yukarıdaki örnekte de açıkça görüldüğü gibi, şüphenin kalmadığı, nazarın nur olduğu menzilde mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, okura hangi duygunun telkin edildiğine bakarak muhatabın da hangi okur olduğunu anlama şansımız olmaktadır.

101

Dil-güşâ, 124-127. 102

Dil-güşâ, 149. 103

Serây-nâme, 22b.

27

Hz. Ali Öğretisinin Katmanları

Kaygusuz Abdal eserlerinde öğretinin muhatabın mertebesine göre değişmesine

ikinci bir örnek ise Hz. Ali inancının ortaya konuş biçimidir. Bu inanç bir önceki örnekte olduğu gibi yine birbirine karşıt görünen öğretileri barındırmaktadır. Büyük çoğunluğu tarikata yeni girmiş müritler ve talipler için yazılmış olan Delîl-i Budalâ'da104 Hz. Ali, Hz. Muhammed’i mürşid kabul etmiş ve ahlâki tekâmül yolunda ilerleyen bir mürit gibi anlatılır:

Zîrâ Hazret-i ‘Alî her gâh Peygamber Aleyhisselâm'ı halvet buldukça eydür kim: “Yâ Resûlullâh ne amel idem ki ömrümi zâyi‘ itmemiş olam?”. Hazret-i Resûl sallallâhu aleyhi ve sellem eydür ki: “Hakk'ı bulmak istersen kendüni bil, ârifler sohbetine gir. Sâdık olup sözi tasdîk eyle. Bir dilden iki söz söyleme. Kimseye mekr ü hîle eyleme. Kendüne ne sanursan, halka dahı anı san. Bir kimseyi, rencîde idüp hor u hakîr

bakma. Elün ile komadıgun şeyi götürme. Dâ’imâ özün özüne devşir. Hemân kendüni bildün ve Hakk'ı buldun, bu kerre seyrün arşa ferşe irer. Ömrini zâyi' itmemiş oldun!” dir.105

Tümüyle remizlerden oluşan, bâtıni âlemde bir teferrüc hikâyesi olan Kitâb-ı Maglata’da ise şeriat mertebesinde ve tarikat mertebesine girişte önder Hz. Muhammed iken, sıra bâtının keşfine geldiğinde mürşit Hz. Ali olur:

Bu kerre ‘aḳl bāzārına girdi, ‘aḳl ile baḳdı. Gördi ki sulṭān Muḥammed Muṣṭafādur. ‘Işḳ bāzārına baḳdı; ‘ışḳ bāzārında ‘Alīyi sulṭān gördi. Yöridi ilerü ki sulṭāna ḥālini ‘arż ḳıla.[…] Şāh-ı Merdān ‘Alī dervīşi gördi. Şāh-ı Merdān ‘Alīnüñ elin öpdi. Eydür ki: “Yā ‘Alī ben saña mürīd oluram, erkān töre bilmezem ögrenmek içün” dir. Dervīş bir zamān Şāh-ı Merdān ḳulluġında oldı.106

Aşkın akla üstünlüğünü ve aşk ile keşf olunan hakikatlerin akıl ile anlaşılamayacağını eserlerinde birçok defa vurgulayan Kaygusuz, bu bağlamda Hz. Ali ile Hz. Muhammed arasında bir önceki örnekte gördüğümüz hiyerarşiyi de tersine çevirmiş olur. Kitâb-ı Maglata Kaygusuz’un Hz. Ali öğretisine dair çok önemli ipuçları taşır. Yukarıda alıntıladığım, peygamber ve evliyanın, daha doğrusu tüm kâinâtın hakiki mânâsına dair bâtınî öğreti, Kitâb-ı Maglata’da karşımıza Hz. Ali inancının bir parçası olarak çıkar. Bu eserde Hz. Ali,

104

Burada bu kanaate nasıl ulaştığımı ayrıntılı olarak açıklamam mümkün olmasa da, çalışmamın bu bölümünde Kaygusuz’un eserlerini anlam katmanlarına ayırmakta kullandığım metod Delîl-i Budalâ’ya uygulandığında karşımıza çıkan tablonun bu yönde olduğunu söyleyebilirim.

105 Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 70. İmlâ ve anlam bozuklukları tarafımdan düzeltilmiştir.

106 Kitâb-ı Maglata, 266a-b.

28

bâtınî bilginin, marifetin taşıyıcısıdır ve dervişe Kur’an’dan kıssaların gizli mânâlarını gösterir. Peygamberler de dâhil olmak üzere her suretin altında yatan hakikattir:

Bir gün dervīş düşinde gördi ki Süleymān peyġamber zamānında. Süleymān peyġamberüñ dīvānı ṭurmış. Şāh-ı Merdān ‘Alīyi gördi ki Süleymān peyġamberüñ kirpügi altından baḳar. Dervīş der-ḥāl bildi; tażarru‘ eyledi. Didi ki: “Yā Şāh-ı Merdān, ben senüñ ḳatuñda intiẓār ḳaldum; maḳṣūdum çoḳdur” didi dir. Şāh-ı Merdān ‘Alī dervīşe dişin ḳısdı. “Söyleme” didi. “Süleymān peyġamber ile bile geldüm” dir. “Süleymān peyġamber beni özini ṣanur. Dek ṭur; ḫāṭırı ḳalmasun” didi dir. Pes dervīş ḫāmūş oldı. Bir zamān fırṣat gözledi. Bir gün Şāh-ı Merdān ‘Alīyi ḫalvet buldı. Eydür ki: “Yā ‘Alī, Yūsuf peyġamberden su’āl eyledüm ki seni ḳuyuya düşdi dirler, ṭoġrı mıdur? Eydür belī ḳuyu didükleri bu cism idi. Bu ḳuyudan ki çıḳdum Mıṣra sulṭān oldum didi dir. Toġrı mıdur?” dir. Şāh-ı Merdān-ı ‘Alī eydür: “Dervīş baḳ.” Dervīş baḳdı, gördi ki yüz biñ yigirmi dört biñ peyġamber cümle-i evliyā vü enbiyā ‘aleyhim esselām ṭurmışlar her birisi taḥsīn iderler ‘Alīye.107

Bu parçayı ayrıntılı incelediğimizde Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’in müridi olduğu öğretiden tümüyle farklı bir Hz. Ali inancıyla karşılaşıyoruz. Hz. Ali dervişin mürşidi olmakla kalmıyor, Kaygusuz Abdal’ın Vücûdname’de Kutbu’l-Aktâb adını verdiği veliye dönüşüyor.108 İmam sözcüğü Kaygusuz Abdal eserlerinde geçmese de, Hz. Ali bu anlatıda tüm varlığın bâtını oluşuyla, tüm peygamber ve evliyanın temsil ettiği hakikat oluşuyla erken dönem Şiiliğindeki İmam öğretisiyle ciddi anlamda örtüşüyor.109

Bu konudaki doktrinal meselelerin ayrıntısına girme fırsatım olmasa da, artık tek bir müellifin eserlerinde neden bu kadar ‘uyumsuz’ görünen öğretilerin bir arada bulunabileceğini anlamamızı sağlayacak bir araca sahibiz. Bu bağlamda birinci öğretinin muhibbe, talibe veya yeni intisap etmiş bir müride yönelik olduğunu ve Hz. Ali’ye dair bâtınî öğretinin ancak belli bir mertebenin aşılmasıyla müridin eğitimine dâhil olduğunu söylemek mümkündür. Bu fikri destekleyen bir başka şey ise Hz. Ali doktrininin Kaygusuz Abdal eserleri arasında yalnızca Kitâb-ı Maglata’da ve bazı şiirlerinde dile getirilmesidir. Kitâb-ı Maglata’nın özelliği ise yukarıda da belirttiğim gibi Mesnevî-i Baba Kaygusuz bağlamında incelemekte olduğum öğretiler hiyerarşisini taşımaması, yalnızca hakîkat ve ma‘rifet kapılarına ait bâtınî öğretiler içermesidir.

Gördüğümüz iki ayrı Hz. Ali anlayışı arasındaki fark bizi bir başka önemli gözleme götürür. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinde karşımıza çıkan anlam katmanlarının aksine, bu doktrinde öğretinin farklı katmanları eş zamanlı olarak var olup

107

A.g.e, 267a. 108

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 150. 109

Bk. Mohammad Ali Amir-Moezzi, Le guide divin dans le shî’isme originel (Paris: Éditions Verdier, 2007).

29

birbirlerini tamamlama durumunda değildir. Aksine, bâtıni öğreti zahiri öğretinin kırılmasıyla, yani ondan radikal bir kopuş olarak tecrübe edilir.

Değişken zaman birimleri

Kaygusuz Abdal eserlerindeki anlam katmanları, öğretinin, terminolojinin ve muhatabın değişmesinin yanı sıra zaman ve mekân algısının da sürekli olarak değişmesine sebep olur. Bu değişimi en kolay izleyeceğimiz alan, dem sözcüğünün kullanım biçimindeki değişim ve buna bağlı olarak ahiret inancının dönüşümüdür. Şerî‘at mertebesinde korku ve ibadet öğretisiyle ilişkili olarak ahirete, cennete ve cehenneme vurgu yapılır: “Pes senüñ işüñ ol deme ḳaldı ki Tañrı ḳaḍı ola, peyġamber şefā‘atçi ola. Ol dem cümle ḫalḳıla sen daḫı bile gelesin. Ol dem n’olursa ola dirseñ bu daḫı var.”110 Müminin en büyük arzu ve mükâfâtı cennete ulaşmaktır.111

Şimdiki zamandan farklı bir zaman olan ahiret, aynı zamanda da farklı bir mekândır: “İmdi Muḥammed Muṣṭafā ‘Aleyhisselām eydür ki ‘pādişāhun daḫı bir serāyı vardur, ol bundan laṭīfdür’ dir. ‘Bunda gelen ḫalḳ anda daḫı varmaḳ gerek’ dir”.112 Oysa birkaç varak sonra Kaygusuz bize bambaşka bir mekân algısı sunar:

Bu serāyda biter işi insānuñ

Maḳṣūdı bunda ḥāṣıldur her cānuñ Bu serāyda ḥāṣıl olur ḫayr u şerr Cümle ḥāṣıl insāna bunda yeter Bu serāyda biten iş bitti hemān Bu mekāndan ma‘lūm oldı lā-mekān […] Bu serāydan vardı Mi‘rāca Nebī Bu serāydadur her işüñ sebebi113

Tek mekânın içinde bulunduğumuz mekân olması tek zaman biriminin şimdi olmasına, tüm mevcûdâtın bu zaman biriminde vücûda gelmesine ve tüm hadiselerin bu zaman biriminde gerçekleşmesine paraleldir:

Muṣṭafā bu demde ḳıldı mi‘rācı

Lāyıḳ oldı başına devlet tācı114

110

Serây-nâme, 28a. 111

“Zīrā cümle ḫalḳ içinde seni Ḥaḳḳ / Ögdi saña cenneti virdi duraḳ.” A.g.e., 58b. 112

A.g.e., 19b. 113

A.g.e., 24b.

30

Tasavvuftaki İbnü’l-Vakt115 anlayışının ortaya konduğu bu tür beyitlerde, Tanrı’yı tüm âlemde hâzır görmenin önemi vurgulanır ve suretin geçici zaman dilimlerinin karşısına hakikatin tecrübesinin tekil demi konulur. Giden gitdi gelecek ḫod ġā’ibdür

Bu demdür dem bize bu dem naṣībdür [232] Kaygusuz’un “dem-i ene’l-Hakk”116 adını verdiği bu demi tecrübe etmek kâmil insanı hayvandan ayıran şeydir.117 Vahdet deminin şimdide tecrübesi ise gerçekte “Elestü bi Rabbiküm demi[nin]”118 tecrübesidir. Bu zaman birimi Kaygusuz Abdal eserlerinde çok önemli bir yer tutar. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da geçmiş zaman ile yazılan tüm beyitler Kaygusuz’un Serây-nâme’de “ezel bezmi”119 adını verdiği bu zaman birimine gönderme yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında tüm varlıkların Tanrı’nın birliğini “söylemesi”120, Elest bezminde Tanrı’nın “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” sorusuna “Evet öyledir” diye cevap vermelerine işaret eder (A’râf, 172). Bununla birlikte ezeli bir geçmiş olarak tanımlanan bu dem, aynı zamanda ebedi geleceğin de ta kendisidir:

Gel iy ṭālib irte oldı bir uyan Sa‘ādet mülkine irdi cümle cān Āfitāb irişdi sürdi ẓulmeti Cümle ‘ālem āşkāre gördi ẕātı121

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da bu ezelî ve ebedî demin özellikleri, Tanrı’yla birliğe ermiş dervişin yaşadığı demle aynıdır. O hâlde yukarıda gerçekte tek bir demin var olduğu söylenirken kastedilen bu ezeli dem, yani vahdet demidir. Bu demin mekânı ise lâ-mekândır:

Ān ki būd ender serāy-ı lā-mekān Hemān ūst evvel ü āhir cāvidān122 [669]

114

Serây-nâme, 39a. 115

Açıklama için bk. Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003), 218 ve 351.

116 Bkz. Mesnevî-i Baba Kaygusuz, 825. beyit.

117 “Bu demi va‘deye koyan ġāfilüñ / Kendü ḥayvān ‘aḳlı eksikdür bilüñ.” Serây-nâme, 39a.

118 Delîl-i Budalâ, 63.

119 Serây-nâme, 69b.

120 Bkz. 492, 567, 608, 672, 868 ve 1026. beyitler.

121 Serây-nâme, 47a.

122 Lâ-mekân sarayında kim ki vardı, evvel ve ahir olan, dâimî olan da odur.” Çeviri bana aittir.

31

Tekâmül yolundaki sâlikin de ulaşmayı arzu ettiği yer cennet değil, bu lâ-mekândır. Şerî‘at kapısındaki cehennem korkusu ve cennet arzusunun yerine tarîkatte Kaygusuz Abdâl lâ-mekân arzusunu koyar ve mahşer anlatısı da buna göre değişime uğrar:

Ol vakt kimine nûrdan sûret olur, kimine nârdan kisvet olur. Cümle yaradılmış dile gelür söyleşür; anları sen rûşen görürsin. Ol vakt Hakk Ta‘âlâ’yı dolu ay gibi rûşen görürsin.[…] Anda temâşâ bâkî, dîdâr bâkî, şarâb u ‘îş bâkî, Rab sâkî. Sekâhum Rabbuhum123 bâkî; ol şarâb Hakk olmışdur. Anı içen ganî-i mutlak olur. Dahı ne cennet içün şâd olur, ne cehennem içün havf çeker. Anda ne ‘akl ne idrâk kalur. Mest-i bî-bâk olur. ‘Îş de budur; lezzet de budur; şerbet de budur. Dahı Hûr u Gılman bu sohbete sıgmaz.124

Mekân ve lâ-mekân bakanın gözündedir. Kaygusuz’un “hakîkat nazarı” veya “cân gözi”125 adını verdiği gözle bakıldığında hakikat “küllî nûr” olur; kâmil olmayan insanın kör gözüyle bakıldığında ise kesretin türlü türlü mekânıyla karşılaşılır:

Gel imdi ḥaḳīḳat naẓar ile bir naẓar eyle. Gör ki bunda ne serāy ne kārbān-serāy; her yaña ki baḳsañ nūr-ı tecellīdür, ṣānī‘uñ ṣun‘ıdur. Ḥaḳīḳat şöyle aydan güneşden rūşen, yirden gökden daḫı ‘ıyān. Zīrā ki ‘ālem-i tevḥīdde pādişāhdan artuḳ bu serāyda kimse yoḳ. Her naḳş u ḫayāl ki var, bu serāyda ṣānī‘uñ ṣun‘ıdur. Pes olmış maḫlūḳāt kendi ‘aḳlınca; baḳışı görüşidür ki naḳş u ḫayāl görür. Zīrā ki fi’l-cümle āyāt-ı nūr-ı muṭlaḳdur. Pes īy ṭālib ḥāżır ol ki yoluñ bu serāyda yabana düşmeye.126

Mekân ve lâ-mekânın tecrübeleri arasındaki ayrımla bağlantılı olarak Kaygusuz Abdal eserlerinde dem sözcüğü ikinci bir anlamda daha karşımıza çıkar. Bu bağlamda dem, lâ-mekânın vahdet demini değil, mekânın yani kesretin çoğul demlerini ifade eder:

Her göñülde sırr-ı esrār bitmeye Dünki dem bugünki deme yitmeye [313]

Dem sözcüğünün değişken ve aralarında bir süreklilik bulunmadan birbirini izleyen anlar olarak tanımlanması, kesrete işaret etmenin yanı sıra, Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde geniş yer tutan halk-ı cedîd kavramına gönderme yapmaktadır. İbn Arabî Tasavvufunda Yaratıcı Muhayyile adlı eserinde Henry Corbin, İbn Arabî felsefesinde çok önemli yeri olan bu kavramı

123

İnsân Suresi, 21. ayet: “Rableri onlara tertemiz bir içki içirir”. 124

Delîl-i Budalâ, 55. 125

Bu mesele üzerinde aşağıda daha ayrıntılı duracağım. 126

Serây-nâme, 40b.

32

“varlığın her an yeni bir kabukla tezahür ettiği ezeli ve devamlı hareket”127 olarak tanımlar. Kronolojik ve kesintisiz bir zaman algısının aksine, Tanrı’nın her an farklı bir surette tecelli edişine işaret eden, “O her gün bir iştedir” (Rahmân, 29) ve “İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler” (Kaf, 15) ayetlerine dayandırılan bu yaratılış anlayışı, Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da sık sık karşımıza çıkmaktadır:

Nāgāh bir dem bir ‘azīz cān olursın Gehī ḥayvān ile ḥayvān olursın [95]

Bu yaratılış tanımı, hem yukarıda bahsi geçen ve tasavvufta “ân-ı dâ’im”128 adı verilen sonsuz tekil zamana, hem de hakikatin an be an bir başka surette tecelli edişine işaret eder. Bu ise Mevlânâ’nın Mesnevî’deki meşhur “Ben kansız bir şeyken, gelişip bitki olup büyüdüm. Bitkiyken ölüp hayvan suretinde göründüm. / Hayvanken ölüp bu sefer insan oldum. Öyleyse ölüp yok olmaktan niye korkayım?”129 beyitleri gibi, ‘tarihsel’ olmayan bir zaman diliminde gerçekleşmektedir. Corbin hulul anlayışının işaret ettiği zaman algısını, bir geri dönüşsüz olaylar zinciri olan nicel fiziksel zaman, tecellinin işaret ettiği zaman algısını ise süreksiz, nitel ve psişik zaman olarak tanımlar.130 Bu ikinci zaman birimi, “bir müzik parçasının, sırayla çalınmalarına rağmen “şimdi”de bir arada kalarak bir parça oluşturan notaları gibi, […] geçmişin gelecekte mevcut olduğu, geleceğin geçmişte çoktan bulunduğu bir şimdiki zaman”dır.131

Kaygusuz Abdal eserleri arasında bu zaman biriminin en önemli yer tuttuğu eser Kitâb-ı Maglata’dır. Rüyadan rüyaya geçen mensur anlatıda dervişin Firavun’a karşı birlikte mücadele ettiği kişinin Hz. Musa yerine Hz. İsa olması ve dervişin Firavun ve şeytanı, Calut’u yenen Davut gibi sapan taşıyla alt etmesi132 gibi unsurlar, zamanın süreksizliği ve iç içe geçmişliğiyle eserdeki rüya hâlini oluşturur. Nitekim tüm tarihsel kişilerin birbirlerine dönüştükleri bir rüyalar zinciri, yukarıda “süreksiz, nitel ve psişik zaman” olarak tanımladığımız şeyin mükemmel bir ifadesidir. Eserdeki manzum kısımlar ise birer şathiye oluşlarıyla tekil zamana, yani vahdet demine işaret ederler.133 Bu bağlamda bütün rüya

127

Henry Corbin, Bir’le Bir Olmak: İbn Arabî Tasavvufunda Yaratıcı Muhayyile, çev. Zeynep Oktay (İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2013), 215-216.

128 Bk. Uludağ, 41; Cebecioğlu, 116.

129 Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Mesnevî-i Şerîf, çev. Süleyman Nahîfi, Sad. Âmil Çelebioğlu (İstanbul: Timaş Yayınları, 2007), 380: III. Cilt, 3924-3925. beyitler.

130 Corbin, 44.

131 Corbin, 44.

132 Bu örnekler üzerine kısa bir tartışma için bk. Fatıma Keskin, Kaygusuz Abdal (İstanbul: Kastaş Yayınevi,

2006), 68. 133

Eserdeki ilk dörtlüğü örnek olarak verelim: “ ‘Ālem küllī vücūddur cān ben oldum / Vücūda cān cāna cānān ben oldum / Ṣūretümi gören dėr ki ādemdür / Ṣūretde ṣıfat-ı raḥmān ben oldum” (263b).

33

akışının işaret ettiği hakikatin bu tekil ve sonsuz an olduğunu tekrar tekrar vurgulamış olurlar.

Fenâ fi’llâh mertebesinin zaman birimi olan bu tekil ve sonsuz an, hakîkat kapısından ma‘rifet kapısına geçişte, kesretin zaman biriminde korunması gereken bir bilgiye dönüşür:

Hem añaram ol ezel geçen demi Hem bilürem bu ṣūret-i ādemi134

Bu iki bilgiyi kendinde birleştirebilmesi kâmil insanı kâmil kılan şeydir: “Kâmillik nişânı budur ki zamân u mekân ahvâlin bilür.”135 Kaygusuz Abdal eserlerinde farklı zaman birimlerinin bir arada bulunmalarını da bu bağlamda değerlendirebiliriz. Kesretin an be an değişen deminin şerî‘at ve tarîkat kapılarını, vahdet deminin tecrübesinin hakîkat kapısını, halk-ı cedîd’in bilgisinin, yani bu iki demi birleştiren bilginin de ma‘rifet kapısını temsil ettiğini düşünebiliriz. Böylelikle herhangi bir öğretideki zaman birimini teşhis ettiğimizde öğretinin mertebesini ve muhatabını da teşhis etme olanağı bulmuş oluruz.

Buraya kadarki bölümde farklı öğretileri birbirlerinden ayrıştırmak ve birbirleriyle çelişen öğretileri birarada anlamlandırabilmek için bir yöntem oluşturmaya çalıştım. Bu bağlamda Mesnevî-i Baba Kaygusuz ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerindeki öğretileri dört kapı anlayışı doğrultusunda mertebelerine, terminolojilerine, muhataplarına, zaman ve mekân birimlerine göre anlam katmanlarına ayırmayı denedim. Şimdi ise yukarıda ortaya koyduğum yöntemin ışığında Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinin de yardımıyla Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da öne çıkan doktrinal öğeleri masaya yatırmak istiyorum.

134

Serây-nâme, 54b. 135

Dil-güşâ, 111.

35

MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’DA DOKTRİNAL ÖĞELER Teşbîh-Tenzîh İlişkisi ‘Azīz Nasafī adlı çalışmasında Lloyd Ridgeon, İbn Arabî’nin tecellî anlayışı doğrultusunda Azîzüddîn Nesefî’nin felsefesini Allah ve yaratımı arasındaki ilişkiyi betimleyen iki karşıt kavram olan tenzîh (uzaklık, aşkınlık) ve teşbîh (yakınlık veya benzerlik) üzerinden okur. Nesefî’nin Kitâb-ı Tenzîl adlı eserinin ilk faslında betimlenen altı makam üzerinde durarak, birinci makâmın tenzîh, ikinci makamın teşbîh, üçüncü makamdan sonrasının ise hem tenzîh hem de teşbîh ilişkisini ortaya koyduğunu gösterir136. Aynı perspektifle Kaygusuz Abdal’ın dört kapı öğretisine baktığımızda, Kaygusuz eserlerindeki dinsel doktrini anlamak adına bu kavramsal çerçevenin anahtar niteliği taşıdığını görürüz.

Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde şerî‘at mertebesinde tenzîhin, diğer mertebelerde teşbîhin öne çıktığı görülür. Serâynâme’de yukarıda gördüğümüz farklı mekân tanımlarının hangisinin tenzîhi tanımladığı açıkça anlatılır:

Bir bāb daḫı budur ki, pādişāh münezzehdür. Serāydan, bār-gāhdan bu tertībi [Ḥaḳḳ] tebāreke ve ta‘ālā ḳulları içün düzmişdür ki hem burayı mekān idineler, hem ‘ibādet ideler, hem bu ni‘metlerüñ şükrin bileler, hem bu serāyda sulṭānı bileler, hem peyġamberlere ikrār eyleyeler, hem evliyā ḥāline inṣāf ideler, hem ġayr-ı Ḥaḳḳ işlerden perhīz ideler.137

Burada gönderme yapılan saray, vahdet deminin lâ-mekânına eş olan saray değil, kesretin göz boyayıcı tuzaklarıyla dolu, hidayete ancak ibadetle nefsi körelterek ulaşmanın mümkün olduğu saraydır. Dolayısıyla bahsi geçen yoktan yaratılış öğretisi şerî‘at mertebesine aittir138. Oysa yine Serây-nâme’de Kaygusuz Abdal yaratıcının sarayın “içinde” bulunduğunu çok defa yineler:

Bu serāydur sulṭānun seyrāngāhı Bu serāy içinde iste sen şāhı Zīrā cümle dürlü ḥikmet bundadur Bu serāyı düzen üstād bundadur139

136

Bk. Lloyd Ridgeon, ‘Azīz Nasafī (Surrey: Curzon Press, 1998), 17-41. 137

Serây-nâme, 61a. 138

Nesefî’de de tenzîhin ön plana çıktığı birinci makamda yoktan yaratılış doktrini anlatılır, bk. Ridgeon, 21-22.

139 A.g.e, 5a.

36

Bu ise vahdet-i vücûd öğretisindeki tecellî kavramı doğrultusunda yukarıda geçen zaman ve mekân algısının mertebesine işaret eder. Kaygusuz’un bu bağlamda sık sık yinelediği Tanrı’nın kâinatın içinde bulunması konusu, zâhir ve bâtın kavramlarını tanımlayışıyla doğrudan ilgilidir. Kaygusuz bâtın kavramının görünmezlik ve içkinlik yönlerini ön plana çıkarır ve Tanrı’nın “bu pergâlün içinde sırr”140 olduğunu söyler. Bu içkinliği ifade etmek için en sık başvurduğu benzetme insânın bedeni ve ruhu arasındaki ilişkidir. “Cân” ve “vücûd” sözcükleriyle ifade ettiği bu ilişkiye Kaygusuz eserlerinde büyük yer ayırır:

Cümle ‘ālemüñ hemān oldur cānı Cümle vücūdlar içinde pinhānı141 Kaygusuz’un vücûd-cân ikilisiyle açıkladığı kul-Tanrı ilişkisi, bize İbn Arabî’nin aynı ilişkiyi sûret-rûh ikilisiyle açıklayışını hatırlatmaktadır: “[Onun hak olduğunu görmek, senin O’nun sureti ve O’nun senin ruhun olması bakımından mümkündür. Bundan dolayı O’nun için sen, sana ait cisimlik formu gibisin. Buna karşın senin için O, bedenini yöneten ruh gibidir.”142 Bu bağlamda bâtın vurgusunun Kaygusuz’a özel olmadığını, vahdet-i vücûd öğretisinin ve daha genelde tasavvufun ana öğelerinden biri olduğunu hatırlamamız gerekir. Bununla birlikte, Kaygusuz’un içkinlik anlayışında temel bir farklılık vardır ve “cān” sözcüğünün kullanılış biçimini incelemek bu farkı ortaya koyacaktır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’a baktığımızda “cān” sözcüğünün her zaman teşbîhin vurgulandığı ifadelerde karşımıza çıktığını görürüz. Kaygusuz Abdal kâmil olma yolunda ilerleyen mürîdin Tanrıya ulaşmaktaki, Tanrı’yı “görmekteki” aracının “can gözü” olduğunu söyler.143 Can gözü kâmil insandaki zahirde gizli olan bâtını görebilme yetisidir:

Cān gözi gördi ki cānān ḳandadur

Bildi bī-nişāna nişān ḳandadur [691] Hakîkat ve ma‘rifet mertebelerinin anlatıldığı bu beyitlerde insan kâinatın canıdır ve Kaygusuz kâmil insanın ağzından konuşarak kendinin Zât olduğunu söyler:

Ḳamu varlıḳdan murād insān durur

140

Dil-güşâ, 99. 141

Serây-nâme, 37a. Bu bağlamda yukarıda halk-ı cedîd kavramı üzerinde dururken bahsi geçen hulul karşılaştırmasını da aklımıza getirmemiz gerekiyor. “İnsānun seyrāngāhıdur bu serāy / İnsān ile bile geldi bunda Ḥayy / Yüzine niḳāb idindi insānı /Geldi ki bu mülke ḳıla seyrānı” (A.g.e, 6a) ve benzeri ifadeleri cân ve vücûd ikilisi doğrultusuda birer remiz olarak mı göreceğiz, yoksa birincil anlamlarını mı doğru kabul edeceğiz? Kaygusuz Abdal öğretisini bir bütün olarak ele aldığımızda ilk yaklaşımın doğruluğunun kendiliğinden ortaya çıktığı kanaatindeyim.

142 İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem, çev. Ekrem Demirli (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006), 63.

143 Bk. Mesnevî-i Baba Kaygusuz, 94, 690, 691 ve 872. beyitler.

37

Ḳamusı ṣūretdür insān cān durur [648]

Ḥaḳīr naẓarile baḳma iy civān

Bu ẕāt ḳadīm velī kim adum insān [116] Tanrı’nın ağzından konuştuğunda ise tüm âlemin kendi Zâtı olduğunu söyler: Bu görünen ‘anāṣır ṣūretümdür

Ḳamu ‘ālem benüm ṭolu ẕātumdur [115] Görüldüğü üzere, Nesefî öğretisinde teşbîhin keşfinin, tenzîhe göre daha ileri bir bilgi ve mertebeye tekabül etmesi Kaygusuz Abdal eserleri için de geçerlidir. Bununla birlikte Kaygusuz eserlerinde teşbîhin ilerisinde, tenzîh ile teşbîhin bir arada bulunduğu bir noktaya varılmaz. Vahdet-i vücûd öğretisindeki, tecellisi tarafından hiçbir zaman kapsanamayan ve bilinemeyen aşkın Zâtın yerini144, ulaşılabilir ve tümüyle içkin Zâtın alması Kaygusuz’un tüm eserlerinde karşılaşılan bir durumdur.

Serây-nâme’de ve Dil-güşâ’da kemâle ermek Tanrı’nın sıfatlarından zâtına ulaşmak olarak tanımlanır:

Ādem oldur ki bile bu ḥikmeti Ṣıfātı içinde bula bu ẕātı145 Ẕāt u ṣıfāt birlige bitdi hemān Cism içinde āşkāre görindi cān146 Sen olasın kamu şey’ün murâdı Kamu sıfâtlarun içinde zâtı147 Kaygusuz’un Serây-nâme’de çok defa irfanı tanımlamak için, “Allah ile bilişmek” 148 ve “zâtile birlige bitmek”149 ifadelerini kullandığını görürüz. Marifetin karşılıklı bilişme olarak tanımlanışı Kaygusuz’un mirasçısı olduğu öğretilerle uyumludur, fakat karşımıza yine aynı

144

Bk. Chittick, 16. 145

Serây-nâme, 65a. 146

A.g.e., 42b. 147

Dil-güşâ, 76. 148

Bk. Serây-nâme, 21a, 23a, 24b, 25b. 149

A.g.e., 62b.

38

önemli ayrım çıkar: İbn Arabî öğretisinde kulun Rabbi ile arasındaki şahsi ilişkinin yerini150 Allah’la, yani sıfât yerine Zât ile doğrudan bir ilişki almıştır. Bu ise bize, İbn Arabî ve Nesefî öğretilerinde “Zât” ile temsil edilen tenzîh ve “Sıfât” ile temsil edilen teşbîhin birbirini tamamlayıcılığının yerini, tenzîhi yok eden bir teşbîhin aldığını gösterir. Aynı zamanda Kaygusuz eserlerinde farklı öğretilerin birbirleriyle neden çeliştiğinin de anahtarını verir: Bâtının açığa çıkarken zahiri yok etmesi, yol içinde ilerledikçe bir sonraki mertebedeki öğretinin bir öncekini yok etmesi anlamına gelmektedir.

“Kaygusuz Abdal: Bir Türk Orta Çağ Velisi ve Anadolu’da Yerel İslam’ın Oluşumu” adlı makalesinde Ahmet Karamustafa, Tanrı’nın Kaygusuz’a göre her yerde hâzır oluşuna vurgu yapar ve Kaygusuz’un şeriatı tümüyle içselleştirerek kendi ahlaki kurallarına indirgediğini söyler. Kitâb-ı Maglata örneği üzerinde durarak Kaygusuz için yaratılış tarihi, kıyamet, peygamberler ve Şeytan’ın nasıl gerçekte her insanın şahsi manevi yolculuğunun simgeleri olduğunun altını çizer.151 Karamustafa’nın yorumları hem Kaygusuz eserlerinde insanın Zât ile doğrudan ilişkisini, hem de Kaygusuz’un bâtının zahiri yok ettiği bir yaşam biçimini benimsediğini ve bunun da Kitâb-ı Maglata adlı eserine doğrudan yansıdığını ortaya koymaktadır.

Kitâb-ı Maglata bağlamında daha önce de değindiğim bu meseleye daha derinden bakabilmek için Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerindeki zahir-bâtın ilişkisi üzerinde durmamız gerekir. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’a yakından baktığımızda bu ilişkinin en sık “sırr,” “pinhân,” ve “âşkâre”152 sözcükleriyle ifade edildiğini görürüz. Kaygusuz’a göre tek varlık olan Tanrı, birbirlerine karşıt ve birbirlerini tamamlayıcı olan gizlilik ve görürlük vasıflarına sahiptir:

Zihī bāṭın ki hergiz ẓāhir olmaz Zihī ẓāhir ki ebeden sırr olmaz [153]

Aşağıda daha ayrıntılı inceleyeceğim bu karşıtların birlikteliği, İbn Arabî öğretisiyle benzerlik taşır: “Dolayısıyla Hak, her anlamda görünen olduğu gibi [aynı zamanda] her anlayıştan gizli kalandır. Hakkın gizli kalmadığı tek anlayış, ‘Âlem Hakkın sureti ve hüviyetidir’ diyen insanın anlayışıdır: [Bu yorumda görünen] ez-Zâhir [zuhur eden] ismidir. Aynı zamanda Hak, anlam bakımından, ortaya çıkan her şeyin ruhudur. Bu durumda Hak el-Bâtın’dır [gizlenen].”153 Fusûsu’l-Hikem’deki bu kavramsallaştırma Tanrı’nın “Zahir” ve “Bâtın” sıfatlarının ancak kâmil insanda birleştiğini ortaya koyar. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da İbn Arabî öğretisindeki hazarât, yani âlemler anlayışı bulunmasa da, tecellinin katmanlar halinde gerçekleştiği bir tezahür tasavvuru vardır:

150

Bk. Corbin, eserin tümü. 151

Karamustafa, “Kaygusuz Abdal”, 334-335. 152

Âşikâr sözcüğünün eserde çoğunlukla aldığı biçim budur. 153

bk. Fusûs, 62.

39

Her yüze baḳsañ hezārān dürlü ḥāl Her ḥālüñ içinde gizlü biñ ḫayāl

Her ḫayāl içinde yüz biñ perde var Degme bir perde ḥicābdur ṣad hezār

Ṣad hezār perdeyi yırtar ‛ışḳ eri ‛Işḳ erine degdi ma‛nā defteri [511-513]

Son beyitten de anlaşıldığı gibi, bu mânâ katmanlarını aşabilen kişi velidir. Bunun sebebi Tanrı’nın velinin gönlünde gizli olmasıdır:

Odur kim dil-ārām u mihribāndur

Göñül içinde sırr cānda nihāndur [178] Kâmil insan, Tanrı’nın zahiridir.154 Tanrı’nın kendi gönlünde gizli olduğunu bilen veli için sır kalmaz, varlık âşikâr olur.155 Bu sırrı bilen velinin kendisi sır olur, çünkü “O’nun sureti” olmak O olmak, sır olmak demektir:

Bu sırrı añlayan hemān sırr oldı

Anuñ fāş olduġı kendüye ḳaldı [143] “Sırr-ı ezel” [562] ve “sırr-ı ebed” [625] olarak tanımlanan şey ise, sır olan velinin gönlündeki sır olan Tanrı’dır. Bu nedenle Tanrı, “sır içinde sır”dır:

Gehī ġanī gehī faḳīr olursın

Geh olur sırr içinde sırr olursın [29] Bu ifadenin işaret ettiği, yukarıda dem kavramını incelerken bahsettiğim, ezel ve ebed sözcükleriyle betimlenen, Tanrı’nın yaratılmış zaman ve mekânın ötesindeki varlığı, Zâtıdır:

Ḳamu ‘ālem benüm ben ḳamu ‘ālem

Baña ḳulluḳ ider bu cümle ‘ālem

Henüz yoḳ idi evvel var idüm ben Sırr içinde nihān esrār idüm ben [109]

154

“Ol ne deñizdür ki dutmış ‛ālemi / Ol ne sırrdur ki geyüpdür ādemi” [598] 155

“Gözi açıla göre kim iş nedür / Āşkāre görmek ne imiş düş nedür” [364]

40

Letâifu’l-a’lâm fî işârâtı ehli’l-ilhâm adlı eserinde Abdürrezzak Kâşânî, sırru’r-rubûbiyye kavramını Rabbin ‘rab’ oluşunun ‘merbûba’ bağlı olması, sırru sırri’r-rubûbiyye [Rablığın sırrının sırrı] kavramını ise bu nisbetle kula mevcut denilebilmesi olarak tanımlar.156 Bu doğrultuda Henry Corbin İbn Arabî Tasavvufunda Yaratıcı Muhayyile adlı eserinde sırru’r-rubûbiyyeyi müşahede ettiğin Tanrı’nın sen olman, sırru sırri’r-rubûbiyyeyi ise sen kendin olan Tanrı’yı müşahede ederken gerçekte müşahede edenin Tanrı olması olarak açıklamıştır.157 Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da bu durum kâmil insanın tüm fiilleri için geçerlidir:

Āşkāre dervīş görünür ol kişi Velī kim aṣlıyla işler her işi [969]

Velinin bu özelliği, onun sözünün de sır olmasına sebep olur:

Ṭālibe maṭlūb hemān söz bildürür

Söz içinde sırr ile rāz bildürür […] Sözi söyleyen özidür diñlegil

Sözi ne kendüzi nedür añlaġıl [390, 392] Bu sırrın ise yalnızca sırrın dilini bilenlere söylenmesi gerekir.158 Bununla birlikte yukarıda bahsi geçen, tüm varlığın birliği söylediği zaman biriminde, gizli ve âşikâr arasındaki fark ortadan kalkar ve tüm varlığın birliği söylemesi de bu şekilde mümkün olur:

Gün gibi rūşen göründi gizlü sırr

İkilik gitdi aradan ḳaldı bir [612] Mevlâna Fîhi Mâ Fîh’de bu kıyamet algısını hayal kavramı üzerinden anlatır: “Bu hayaller örtüdür âdeta; örtü ardında birisi gizli. Hayaller ortadan kalktı da gerçekler hayal örtüsü olmadan yüz gösterdi mi kıyamet kopar orda. […] Seni çeken her gerçek odur, […] ‘O gün, gizli şeyler meydana vurulur.’”159

Bununla beraber, birlik deminde gizli ve görünür arasındaki farkın ortadan kalkması, sadece gizlinin görünür olması demek değildir. Gizliyle görünürün birleştiği yer, yukarıda Mevlânâ’dan yapılan alıntıdaki “gerçek,” zahir değil bâtındır. Aradaki farkın ortadan kalkması, tüm varlığın sır olması anlamına gelir:

156

Abdürrezzak Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, çev. Ekrem Demirli (İstanbul: İz Yayıncılık, 2004), 298-299. 157

Corbin, 130-131. 158

Bk. 653. ve 752. Beyitler. 159

Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, çev. Abdülbaki Gölpınarlı (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1959), 5. Tırnak içindeki kısım: Târık Suresi, 9.

41

Bir sırr oldı ṭālib ü maṭlūb hemān Her şeye yitdi ḥayāt-ı cāvidān [615]

Böylece Kaygusuz eserlerindeki zahir-bâtın ilişkisinin bir yönü daha ortaya konmuş olur: bâtın, karşıtı ve tamamlayıcı eşi olan zahiri kapsayandır. Kaygusuz’un “baḥr-ı muḥīt”160 adını verdiği bu kapsayıcılık Dil-güşâ’daki “Hakk tebâreke ve ta‘âlâ küllî kâ’inâtı zâtı birle kaplayupdur”161 cümlesi gibi ifadelerle sık sık tekrarlanır. Vücûd-nâme’de ise Kaygusuz “ve Allah her şeyi kuşatmıştır” (Nisâ, 126) ayetine değinerek Hakk’a nişânın bu âlemde bulunduğunu söyler.162

Bâtının zahiri kapsayıcı oluşu Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinde zahir ve bâtını simgeleyen tüm sembollerde görülebilen bir husustur. Bu semboller arasından güneş-nur-zerre üçlüsüne yakından baktığımızda bunun bir örneğini görürüz.163 Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da âlem, hem nur hem zulmet olarak tanımlanır:

Bu ne meydāndur ki başlar oynanur Bu ne ẓulmetdür ki ‛ıyān oldı nūr [606]

Bu tanımı İbn Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem’in Yusuf Fassı’nda açıkladığı gölge kavramı üzerinden anlamlandırabiliriz. İbn Arabî âlemin Tanrı’nın gölgesi olduğunu söyler. Gölgenin duyularla algılanabilir olması, kendisinde ortaya çıktığı şahsın varlığını gerektirir. İbn Arabî’ye göre varlık nurdur; gölgenin siyahlığı ise, kendisinde ortaya çıktığı şahıstan uzaklığıyla orantılıdır (İbn Arabî buna örnek olarak dağların uzaklaştıkça siyah görünmesini verir). Bu özellikleriyle gölge, hem Tanrı, yani vahdet, hem âlem, yani kesrettir: “Dolayısıyla gölgenin [her durumda] gölge olmasının salt birliği bakımından, O Hak’tır; çünkü Hak, bir ve mutlak Tek’tir. Suretlerin çokluğu bakımından ise âlemdir.”164 Bu nedenle, vahdetin kesreti kendisinde barındırması gibi nur da gölgesini, Kaygusuz’a göre karanlığı, kendisinde barındırır. Bu anlayıştan yola çıkarak Kaygusuz eserlerinde vahdet deminde nûr ve zulmetin birlikteliği nûr olarak tanımlanır:

Nūr u ẓulmet birlige yitdi tamām Birlik içinde bir oldı ḫāṣṣ u ‛āmm [570]

Nūr göründi geçdi ẓulmetüñ çaġı

160

Bu ifadenin Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da kullanımı için bk. 521. beyit. 161

Dil-güşâ, 139. 162

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 145. 163

Nûr sözcüğünün Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki farklı kullanımları için bk. Oktay, 75-82. 164

Fusûs, 107.

42

Nūr ile ārāste oldı cān bāġı [614]

Böylelikle yukarıda gördüğümüz, içinde gizli olan bâtın tarafından kapsanan ve birlik hâlinde bu bâtında yiten zahir kavramının bir örneğiyle daha karşılaşmış oluyoruz.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da zahir-bâtın ikilisinin yanı sıra, zahir-bâtın-bâtınu’l-bâtın üçlüsünü de temsil eden sembol grupları mevcuttur. Hatta bazen aynı kavramın bağlamına göre ikili veya üçlü sembol gruplarının parçası olduğu ve buna göre anlamının değiştiği görülür. “Ten-Cān-Cānān” üçlüsü buna bir örnektir. Zahir ve bâtın arasında ikili karşıtlık kurulan beyitlerde “cān” sözcüğünün karşısına “ten,” “vücūd”165 ve “ṣūret” sözcükleri konur. Cân bu kavramların karşıtı olarak, insanın bâtıni yönünü, ruhunu veya özünü ifade eder:

Kendüzine geldi fāriġ oldı cān Cān bu ten içinde oldı bī-nişān [692]

Ten veya vücûd ile cân arasındaki ilişki, yukarıda bahsi geçen mânâ mertebeleri gibi, zahirden bâtına giden dereceler içerir:

Vücūddan cāna dek bunca sefer var

Hezārān perdedür bunca ḫaber var [75] Cân sözcüğü eserde aynı zamanda evrende gizli olan, zahir içindeki bâtın olan Tanrı’ya işaret etmektedir:

Cümle bu cism ü ṣūretüñ cānı bir

Yirde gökde cümlenüñ sulṭānı bir [999] Yukarıda bahsi geçen “can gözü” ve insanın kâinatın canı olduğu ifadeleri de, tüm varlığın canı olduğu gibi insanın da canının Tanrı olmasından ileri gelmektedir.

Bununla birlikte, cân sözcüğünün tüm kâinâtın bâtını anlamında kullanılmasının yanı sıra, kendi içindeki bâtının taşıyıcısı konumunda da karşımıza çıktığı olur. Kaygusuz’un “sır içinde sır” dediği bâtınu’l-bâtın ise bu bağlamda “cānān” sözcüğüyle karşılanır:

Mülk-i vaḥdetde ulu sulṭān ola

Teni küllī cān cānı cānān ola [751]

165

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da “vücūd” sözcüğü varlık anlamında kullanılmamıştır; aşağıdaki örnekteki gibi tenle eş anlamlıdır.

43

Bu beytin de ifade ettiği gibi, cânın amacı cânâna ulaşmaktır; bunun için de tenden, yani bu dünyadan ve bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmesi gerekmektedir.166 Cânâna ancak câna ulaşılarak varılabilir, fakat bu da yeterli değildir; cândan da vazgeçmek gerekir.167 Ten ve cân terk edildiğinde birliğe ulaşılır. Birlik demi veya makamı, ten, cân ve cânânın cananda bir olduğu yerdir:

Ten ü cān cānāna birlik oldılar

Birlik içinde cāna yol buldılar [687] Bu beytin ilgi çekici bir özelliği, yukarıda bahsi geçen iki cân kavramının bir arada kullanılmış olmasıdır. İlk mısrada ikinci olarak açıkladığım, terk edilmesi gereken cân, ikinci mısrada ise ilk açıkladığım, cânân kavramına eş, merbûbun Rabbi olan, ulaşılması gereken cân kastedilmiştir.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki cân kavramı böylelikle çok boyutlu bir zahir-bâtın ilişkisi ortaya koymaktadır. Cânânla beraber kullanılışıyla cân sözcüğü, hem diğer örneklerdeki gibi zahirde gizli olan ve zahiri kapsayan bir bâtın, hem de, zahiri yönü olan ve kendisinden daha bâtın olan tarafından kapsanan bir bâtındır. Cânân olan can ise, bâtın olan insanın cânının da bâtını olması sebebiyle sırrın sırrıdır. Kaygusuz, Muhtar Yahya dağlı tarafından yayımlanan bir terciibendinde bu durumu açıkça ifade eder:

Cân-ı cânânım bu ten içinde Nûr-ı nihânım nihân içinde168 Kaygusuz’un eserlerinde işlediği bu üçlü sır/bâtın anlayışı, Kaygusuz’un tecelli tasavvurunu da ortaya koyar. Bunun sebebi aynı yapının Zât-Sıfât-Sûret üçlüsü için de geçerli olması, daha doğrusu diğer tüm sembol ve kavramsallaştırmaların bu üçlü tecelli anlayışından doğmasıdır:

Her ṣıfat içinde ẕāt oldur hemān

Var ḳarār anuñ iledür cism ü cān [797] Degme bir vücūdda bir dürlü ṣūret

Her ṣūret içinde bir dürlü ṣıfat [830]

166

“Ten götürdi cān yüzinden perdeyi / Cānānuñ burcında ṭoġdı cān ayı” [686] 167

“Cān baġında gülistān ol gel beri / Cānı ḳo bile cānān ol gel beri” [479] 168

Dağlı, 69.

44

Karşıtların Birlikteliği ve Dil

Bu bölümde yukarıda zahir ve bâtın kavramlarını işlerken örneklerini gördüğümüz, Kaygusuz Abdal eserlerinin belki de en temel ifade özelliğini oluşturan karşıtların birlikteliği veya İbn Arabî terminolojisine göre cem beyne’l-ezdâd kavramı üzerinde duracağım169. İbn Arabî öğretisine göre Allah ismi Allah’ın tenzîh ve teşbîh ifade eden isimlerini bir araya getirmesiyle karşıtları birleştirendir. Kavramsallaştırmasını “O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir” (Hadîd, 3) ayetine dayandıran İbn Arabî, Tanrı’nın karşıtları bir araya getirme kuvvetini –Kavî ismini- ortaya koymak için misal âlemini yarattığını söylemiştir. Çünkü misal âlemi karşıtların bir araya geldiği yerdir. Duyular ve akıl karşıtları bir araya getirme yetisine sahip değildir; bu yeti yalnızca hayâl istidadına aittir ve yalnızca ârifte bulunur.170

Kaygusuz Abdal’ın eserlerinde Hazarât’a ve ‘âlemü’l-misâl kavramına tekabül eden bir hayâl anlayışına rastlanılmasa da, kâmil insanın karşıtları birleştirici yönü sürekli olarak vurgulanır. Mevlânâ’nın Fîhi Mâ Fîh’indeki “zıddı olmadıkça, zıddını söylemedikçe hiçbir şey, tarif edilemez; imkân yoktur buna”171 sözleri gibi Kaygusuz’a göre de karşıtların birlikteliği sözün –kâmil insanın sözünün- vazgeçilmez niteliğidir. Bu niteliğe yakından baktığımız zaman Kaygusuz öğretisinin inceliklerine de yeniden ışık tutmuş olacağız.

Kaygusuz Abdal eserlerinde karşıtların birlikteliği, vahdet deminin başlıca özelliklerinden biridir ve bu demden bahsedilen neredeyse tüm beyitlerde karşımıza çıkar:

Biliş oldı İbrāhīm Nemrūd ile Birlige birikdi ziyān sūd ile172 Gel ki varlıḳ küllī nūr oldı tamām Ma‘nāda bir nūra döndi ṣubḥ u şām173

Kaygusuz’un bu birlikteliğin “ma‘nāda” gerçekleştiğini özellikle vurgulaması, zahirle bâtının bâtında birleşmesi ve zâtın tüm âlemi kaplaması gibi, suret perdesinin altında gizli mânânın kâmil insanın benliğinde açığa çıkmasına gönderme yapar. Bu birleşme ve açığa çıkmanın yolu ise Tanrı’yla bir olmaktan geçer:

169

Bu kavramın Hallâc-ı Mansûr ve Aynu’l-Kudât Hemedânî’nin eserlerinde aldığı şekil için bk. Carl W. Ernst, Words of Ecstasy in Sufism (Albany: State University of New York Press, 1985), 65 ve 84.

170 Bk. Chittick, 59, 115-116, 375. İbn Arabî Tasavvufunda Yaratıcı Muhayyile adlı eserinde Henry Corbin, “eşler arasındaki, varlıkların ikili boyutlarını belirleyen bu eşzamanlılık” olarak tanımladığı birleşmeye Latince Coincidentia Oppositorum adını verir; bk. Corbin, 227.

171 Fîhi Mâ Fîh, 68.

172 Serây-nâme, 47a.

173 A.g.e., 51a.

45

Hem cānam āşkāre hem vücūdam Hem ḳamu vücūdda cāna mevcūdam Hem ḳamu ḫalḳuñ ḥālinden āzādam Hem bilişem cümleye ben hem yadam Hem benüm vaṣfumı söyler cümle dil Hem bu serāyda delüyem hem ‘āḳil174 Son beytin de ifade ettiği gibi, mânânın açığa çıktığı yer sözdür. Mesnevî-i Baba Kaygusuz, sözün sahip olduğu, sahip olamadığı ve sahip olması gereken birçok özelliği tanımlamakla kendi mistik dil tanımını ortaya koyar. Bu mistik dil Kaygusuz’a göre Tanrı’yla birliğe ulaşmış olan velinin dilidir ve gücünü içinde barındırdığı ve ifadesi olduğu karşıtlıklardan alır. Velinin dili, kâinatta ikili karşıtlıklar biçimini alan zahir-bâtın ilişkisini kendi yapısında barındıran ve bu özelliğiyle Tanrı’nın Kelâmının taşıyıcısı konumunda olan dildir. Tefsir ve Mistik Dil [Exégèse Coranique et Langage Mystique] adlı çalışmasında Paul Nwyia, mutasavvıfların kullandığı dilin, asıl işlevi olan hakikati taşıma ve ifade etme yetisini yeniden bulmuş olan bir dil olduğunu, bunun sebebinin ise dilin ve tecrübenin aynı fiilde gerçekleşmesi olduğunu söyler. Nwyia’ya göre mutasavıfların tevhîd sözcüğüne verdikleri anlam, Tanrı’nın Kelâmını bir hâline getirmek suretiyle kendini bir hâline getirmeyi ifade eder.175 Nwyia’nın mistik dil tanımı Kaygusuz’un eserlerindeki tanımlamaya çok yakındır. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da tekrar tekrar yinelenen ve Kaygusuz eserlerini anlamakta anahtar niteliği taşıyan “söz” kavramı üzerinde durduğumuzda bu dilin özellikleri de açığa çıkmaya başlar.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da sözün temel vasfı, Tanrı’nın sözü olmasıdır. Söz degül mi āyet-i Ḳur’ān zīre Tañrı söyledi evvel peyġāmbere [383]

beytinde sözün Tanrı’nın sözü olduğu ve kaynağının Kur’ân-ı Kerîm olduğu anlatılmaktadır. Söz, tüm varlığın özüdür: “Cümle bu dirlikden aṣlı söz durur” [382]. Tanrı kâinâtı sözle yaratmıştır; söz, Tanrı’nın tecellisidir.

Bir elifden āşikār oldı cihān Ne ki var elifden oldı cism ü cān [508]

beytinde yaratılış, yani bâtının zahir, gizlinin görünür oluşu söz ile gerçekleşir. Bu tecelli –yukarıda üzerinde durulduğu gibi- nasıl bir defaya mahsus bir yaratılış olmak yerine

174

Serây-nâme, 57a. 175

Paul Nwyia, Exégèse Coranique et Langage Mystique: Nouvel essai sur le lexique technique des mystiques musulmans (Beyrut: Dar el-Machreq sarl Éditeurs, 1991), 3-4.

46

kendine ait zaman biriminde her an gerçekleşmekte olan bir olay ise, Tanrı’nın sözü de her an söylenmekte olan bir sözdür:

Çarḫ [u] felek senüñ içün debrenür Varlıġuñ cümle cihānda söylenür [492]

Tanrı’nın sözünün her an söylenmesi, kâmil insanın sözünün Tanrı’nın sözü olmasıyla mümkündür. Kaygusuz’un Muhtar Yahya Dağlı tarafından gazel, İsmail Özmen tarafından koşma biçiminde yayımlanan şu mısraları velinin sözünün bu özelliğini açıkça ifade eder:

Evliyadan gelen kelâm, okunan Kur’an değil mi? Gerçek velinin sözleri, sure-i Rahman değil mi?176

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un aşağıdaki beyitlerinde Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-tayr’ına yapılan göndermeyle velinin, Tanrı’nın varlığının ta kendisi olduğunu bilen kişi olduğu ve söylediği sözün de bu bilgiden başka bir şey olmadığı anlatılmaktadır:

Budur Manṭıḳu’ṭ-Ṭayruñ işārātı

Ne vardur daḫı bu sözden murādı

Baḳan gözgüde öz naḳşını gördi Nişān ṣorana nişān anı virdi

Olar kim yol varup menzile yitdi Bu sözi söyledi bunu işitdi [229-231]

Yukarıdaki son beyitte söz, hem söylenen hem işitilendir.

Ol bilür ki her işüñ aṣlı neden Ne kişidür söylenüben söyleden [876]177

beytinde ise velinin sözünün, hem Tanrı’dan çıktığı, hem de Tanrı’ya geri döndüğü anlatılır. Benzer bir ifade de Delîl-i Budalâ’daki “söyleyeni ko söyledene bak”178 şeklindeki ifadedir. Burada akla, Tanrı’nın kendini kâmil insanın gözünden müşahede etmek için kâinâtı yarattığı inancı gelir. Bu inanç Delîl-i Budalâ’da şu şekilde ifade edilir: “Ol ḳadīm ü lā-yezāl diledi kim, gizlü gencin āşikāre ėde, kendüsini temāşā ėde. Tecellī ėyledi ẕātına. Ẕātı

176

Dağlı, 50; Özmen, 219. Özmen’de iki mısra biçiminde olan ikinci mısra “Gerçek evliyanın sözü / Sure-yi Rahman değil mi?” şeklindedir.

177 “Söylenüben söyleden” sözcükleri M ve AE nüshalarında “söyleyen ve söyleden” biçimindedir.

178 Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 54. Yücel neşrinde bu ifade hatalıdır.

47

bilünsün dėyü esmā ve ṣıfātı kendüsi kendüsine nāz ėyledi.”179 O halde bu ifadelere göre, müşahede eden ve edilen nasıl tek bir şahıssa, söyleyen ve söylenen, söyleyen ve söyleten de tek bir şahıstır, çünkü yukarıdaki beyitlerden de anlaşıldığı gibi söz, yani hakiki söz, bu müşahedenin ifadesidir.

Kaygusuz’a göre velinin sözü, birliğin sözüdür. Velinin her sözü “tevhid” olmalıdır, [431] “bütün” olmalıdır [704], “hikmet” olmalıdır [777]. Bir sözle bin söz söylemelidir [423]. Yukarıda verilen parçada böyle bir dilin nasıl mümkün olacağına dair ipuçları görülür. Söz, bir defa daha nişân olarak, yani gizli olanın ifadesi olarak tanımlanır. Bu ifade ise bir işaret biçiminde gerçekleşir. İşaret, bî-nişândan söylenen nişândır [755].

Ṭālibe maṭlūb hemān söz bildürür Söz içinde sırr ile rāz bildürür [390]

beytinde, velinin sözünü tevhid yapan özellik ortaya konmuş olur: söz, şekil ile mânânın, zahir ile bâtının, görünenle gizli olanın birleştiği yerdir. Kaygusuz, Ferîdüddîn Attâr’ın eserini de karşıtların birlikteliğiyle tanımlar:

O ‘Aṭṭār ki bu Mantıḳı o düzmiş Ḳuruyı ıslamış deryāyı süzmiş [222] İbn Arabî’nın karşıtların birlikteliğini Allah’ın Kavî sıfatının tecellisi olarak görmesini aklımıza getirecek şekilde, Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da söze büyük bir kuvvet atfedilmiştir. Kaygusuz’a göre velinin sözü, kişiye kendini gösterir [947], onu küfürden imana yönlendirir [978], Tanrıya ulaştırır ve hatta Tanrıyla bir yapar:

Fehm iderseñ saña delīldür bu söz Görsedür ‛aḳluña yüz biñ dürlü yüz Ḥaḳḳ ile vuṣlata iltür cānuñı Ḳā’im eyler ‛ışḳ ile īmānuñı […] Ṣūretüñ āyine eyler cümleye Görsedür seni bu cümle eşyāya

Nāgehān sulṭān olursın ķul iken Ķızıl altun olur işüñ pul iken

179

Yücel, Budalanâme,” 58. Güzel’de aynı kısım “Ol Kadîm ü lâ-yezâl diledi ki genc-i mahfîsin âşkâre idüp kendi kendisin temâşâ ide. Bilünsin diyü zâtına tecellî eyledi ve bu esmâ ve sıfâtıyla kendü kendüsine nâz eyledi” biçimindedir; bk. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 59. Bu alıntı aynı zamanda Kaygusuz’un zât kavramından bahsederken değindiğim, teşbîhin bilinebilirlik ve ulaşılabilirlik yönlerini de örneklemektedir.

48

Cān olursın cümle eşyāya tamām Āşkāre seni tanurlar ḫāṣṣ u ‛āmm [972-980]

Kaygusuz bu dili “aşk dili” [527], “hâl dili” veya kuş dili [102] olarak tanımlar. Bu dil tüm dillerin özüdür ve pir tüm dillerde konuşabilen kişidir [374]. Budalanâme’de bu dilin aslının gönül olduğunu, gizli anlamının gönülde yazılı olduğunu, anlatmakta olduğu şeyin yalnızca kendi şahsı olduğunu belirtir. Kitâb-ı Maglata’da rüyasında cümle âlemin dil olup Allah’ın birliğini söylediğini görür. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ise aynı konuyu

Küllī tevḥīd oldı sözi her ḳuluñ Tesbīḥi ene’l-Ḥaḳḳ oldı bülbülüñ [567]

Birligi söyler birikdi cümle dil Her göñülde bitdi birlikden ḥāṣıl [1026]

ve benzeri ifadelerle anlatır. Vahdet deminin bu beyitlerde yukarıda gördüğümüz mutlak bir sessizlik veya dilin alanı dışında bir yer olarak değil, tüm varlığın birliği “söylediği” bir yer olarak tanımlanması ise yine Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da karşıtların birlikteliğinin ne sıklıkla karşımıza çıktığını kanıtlar niteliktedir. Nitekim Kaygusuz kâmil insanın dilinin sahip olduğu kuvveti ve tüm kâinata yayılmasını işlerken, bir yandan da bu ifadelerinin karşıtını söylemekte, Tanrı’nın bilinemezliğine ve söylenemezliğine vurgu yapmaktadır: Māt olupdur vaḥş u ṭayr u ‛aḳl u cān

Bu ṣıfātı söyleyibilmez lisān [843]

Buraya kadarki bölümde Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki doktrinal unsurları ve eserin içeriğine nasıl şekil verdiklerini bir bütün olarak ele almaya çalıştım. Şimdi ise eserdeki kozmolojik unsurları yansıtan kısa bir sözlük niteliğinde olacak şekilde Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da rakamların kullanışlarını ele almak istiyorum. Bu sayede ayrıntılı bir incelemeye tabi tutamadığım kozmolojik unsurlarla Kaygusuz’un tasavvuf anlayışı arasındaki ilişkiyi görmenin ve daha ileriki çalışmalarda ortaya çıkacak metinler arası etkileşimlerin yolunun açılacağını ümit ediyorum.

49

Rakamlar

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da âlemi, insanı ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi tasvir etmekte çeşitli geleneklerden gelen rakamlar kullanılır. Âlemde görülen sayılarla insan bedenindeki sayılar arasında ortaklık kurularak kâmil insanın tüm âlemi kendi vücudunda barındırdığı ve âlemin varlık sebebi olduğu düşünceleri ifade edilir.

İki: Dervişin gezdiği şehir iki direk üzerine kurulmuştur. İki direk insanın iki bacağına tekabül eder. Vücûd-nâme’de yaratılmışların ve padişahlarının iki kısım olduğu anlatılmaktadır. Bu padişahlardan biri kutb-ı zâhirî, biri kutb-ı bâtınîdir. Kutb-i bâtınînin diğer adı kutbu’l-aktâbdır. 180

Üç: Dervişin gezdiği şehrin üç kat suru vardır [259]. İnsan bedeni ile üç sayısı arasındaki ilişkinin, üç sayısının tasavvufta çok sayıdaki anlamlarından, Esat Korkmaz’ın “Alevi-Bektaşi terbiyesinin temelini oluşturan ‘eline-beline-diline’ sözcüklerini simgeleyen sayı”181 olarak tanımladığı anlam üzerinden insanın eline, beline ve diline işaret ettiği düşünülebilir. Vücûd-nâme’ye göre kutbu’l-âlem üç adettir.182

Dört : Eserde dört rakamı dört mevsimi [33] ve âlemle insanı oluşturan dört unsuru [34] tasvir etmek için kullanılır. Dört unsur Budalanâme’de “od ve ṭopraḳ ve ṣu ve yel”183 şeklinde ifade edilmiştir. Vücûd-nâme’de insan hayatının dört dönemi olduğundan bahsedilir ve bu dönemlere oğlanlık, yiğitlik, kırgıllık ve pîrlik adları verilir. Bu dönem adları Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da da geçmektedir.184 Vücûd-nâme’de aynı zamanda dört kapı öğretisi doğrultusunda şerî‘at mertebesi ana rahmine, tarîkat mertebesi doğmaya, yaşam sürmek hakîkat mertebesine, bu dünyadan ayrılmak da ma‘rifet mertebesine benzetilmiştir. Yine aynı eserde insanda bulunan dört ruhtan ve bunların dört unsurla ilişkisinden, dört nefsten ve bunların dört unsur ve dört melekle ilişkisinden, insan hayatının dört dönemiyle dört mevsim arasındaki benzerlikten, dört melekle insanın dört organı arasındaki benzerlikten, insanda hayatın farklı dönemlerinde edinilen dört kuvvetle bunların tabi oldukları unsurlardan, dört âlemden ve bunların farklı isimlerinden bahsedilmektedir.185

180

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 49. 181

Esat Korkmaz, Alevilik ve Bektaşilik Terimleri Sözlüğü (İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2005), 695. 182

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 150. 183

Yücel, “Budalanâme,” 62; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 63-64. 184

Bk. 416-420. beyitler. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ‘kırgıllık’ döneminden bahsedilmemiştir. 185

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 137-140.

50

Altı: Eserde altı rakamı altı ciheti [taraf] temsil eder [34]. Devellioğlu sözlüğüne göre bu altı taraf, ön, arka, sağ, sol, üst ve alttır.186 Serây-nâme’de cihan altı kapılı bir eve benzetilmiştir.187 Dil-güşâ’ya göre Hakk’ı istemenin altı kaidesi vardır: “Pes iy tâlib! Hakk’ı istemek ‘âdet iledür, kâ‘ideden taşra degüldür. Bu kâ‘idenün aslı üç nesnedür. Evvel bu kim Tanrı’yı her yirde hâzır göre. İkinci bu ki özinden küllî fenâ ola. Üçünci bu ki tâ‘ati temiz kıla. Bu üç nesne ki aslîdür, üç nesne dahı fer‘îdür. Evvel mürşid-i kâmil gerekdür. İkinci mülâzemet, üçünci kâbiliyyet gerekdür. Bu altı nesne ki bir yirde ola, Allâh’dan hidâyet irişse ‘aceb degüldür.”188

Yedi: Eserde kâinat yedi kat yer ve yedi kat gök olarak betimlenir. Yedi kat yer, yedi gök yerine sekiz uçmak [cennet] ve dokuz felekle beraber de anılır. Vücûd-nâme’de çağın astronomi bilgisiyle uyumlu olarak yedi göğün isimleri Zühal, Müşteri, Merih, Güneş, Zühre, Utarit ve Ay’dır.189 Vücûd-nâme’de ise bu sıralama Zuhal, Mirrîh, Zühre, Şems, Utârid, Kamer ve Müşteri şeklindedir.190 Yedi kat yer ise eserde “yedi ṭamu” olarak anılan yedi cehennemdir.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da insan vücudunun yarısından yukarısı yedi kat gök [256], yarısından aşağısı yedi kat yer olarak anlatılır [258]. Daha aşağısı ise ferş, öküz, balık, derya ve yelden oluşur [259]. Buna mukabil Vücûd-nâme’de insanın göbeğinden boğazına kadar yedi kat gök, göbeğinden dizine kadar da yedi kat yer olduğu belirtilir.191 Buna göre boğazdan yukarısının da sekiz ve dokuzuncu felek olduğu düşünülebilir. Dil-güşâ’da ise vücudun yarısından aşağısı dize kadar yedi kat yer, sonrası öküz ve balıktır; yarısından yukarısı boğaza kadar yedi kat gök, sonrası arştır.192 İskender Pala, dünyanın şekline dair bu inancı şu şekilde tanımlar:

Eski bir inanışa göre dünya düz olup kendisini çevreleyen Kaf dağı ile birlikte bir deniz içinde çalkalanıp durmaktaydı. Allah bir melek gönderdi ve balığı omzuna almasını emretti. Meleğin altında bir kaya, kayanın altında bir öküz, öküzün altında balık, balığın altında okyanus, okyanusun altında cehennem, cehennemin altında da fırtınalı bir rüzgâr bulunuyordu.193

186

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat (Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 2006), 142. 187

Serây-nâme, 2a. 188

Dil-güşâ, 139. 189

A.g.e., 452. 190

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 136. Vücûd-nâme’de ayrıca bu yedi gezegenin tekabül ettiği iç organlar ve dış organlar ile hayal ve akıl gibi soyut yetiler anlatılmaktadır; bk. 136-137.

191 A.g.e., 142.

192 Dil-güşâ, 88.

193 Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İskender Pala (İstanbul: Kapı Yayınları, 2004), 294.

51

İskender Pala’nın bu ifadeleri, eserde

Daḫı ferş ü öküz balıḳ u deryā On sekiz biñ ‛ālem bu ṭaġ u beriyyā [35]

beytiyle ve diğer benzer beyitlerle anlatılan inanca uymaktadır. Bununla birlikte Kaygusuz’un anlatımında deniz ve rüzgâr arasındaki cehennem kalkmıştır. Kaygusuz Abdal Kitâb-ı Maglata’da bu inancı ayrıntılı olarak işler.194

Eserde ayrıca yedi iklimden [816] ve yedi denizden bahsedilmektedir [36]. İskender Pala’ya göre Klasik Türk Edebiyatında yedi deniz, Bahr-ı Muhît (Atlas Okyanusu), Bahr-ı Sînt (Hint Okyanusu), Bahr-ı Lut (Lut Gölü), Bahr-ı Rûm (Akdeniz), Bahr-ı Nitaş (Karadeniz), Bahr-ı Hazer (Hazar Denizi) ve Bahr-ı Kulzüm (Kızıldeniz, Şap Denizi) olarak kabul edilmektedir.195

Eserde “Yediler” adı verilen gayb erenlerine bir gönderme bulunmaktadır:

Her şeye tevḥīdden irdi fā’ide Yediler ma‛nā ḫˇānından mā’ide [986]196

Sekiz: Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da sekiz sayısı, yedi cehennemle beraber “sekiz uçmaḳ” olarak geçer ve sekiz cenneti ifade eder.

Dokuz: Eserde dokuz sayısı, yedi kat yerle beraber “ṭoḳuz felek” veya “ṭoḳuz eyvān” şeklinde görülür. Derviş dokuz feleğin de kendi mülkü olduğunu söyler [105]. Bahsi geçen yedi göğü müteakip eserde dokuz ve sekizinci felek “ʿarş u kürsī” olarak geçer [833, 865] ve bir bütün olarak kozmoloji “ʿarş u kürsī yir ü gök levḥ ü ḳalem” biçiminde sıralanır [865]. Budalanâme’de insan vücudunun dokuz cevherden oluştuğu anlatılır. Bunlar “ata cânibi” olan kemik, sinir, damar ve deri, “ana cânibi” olan ilik, et, kan, yağ ve kıldır. 197

On iki: Eserde on iki sayısı, gökteki on iki burç ve insan bedenine tekabül eden şehrin on iki kale burcu olarak geçer. Şehirdeki on iki kale burcu Dil-güşâ’da bazıları açık bazıları kapalı on iki kapı şeklini almıştır.198 Kitâb-ı Maglata’da ise şehrin hem on iki burcu, hem on iki kapısı

194 Bk. 268b, 274a, 277b, 282a, 284b.

195 Pala, 111.

196 Yediler için bk. Uludağ, 387; Korkmaz, 452.

197 bk. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 64; Yücel, “Budalanâme,” 62. İhvân-ı Safâ bağlamında İslam düşüncesinde bedendeki dokuz anatomik öğe için bk. Seyyed Hossein Nasr, An Introduction to Islamic Cosmological Doctrines (Londra: Thames and Hudson, 1978), 99.

198 Dil-güşâ, 88.

52

vardır.199 Esat Korkmaz on iki kapıyı, “insan gövdesinde bulunan ve insanın içine açılan kapılar olarak algılanan iki göz, iki burun deliği, iki kulak, iki meme, bir göbek bağı ve iki dışkı yeri olmak üzere toplam on iki delik”200 olarak tanımlar. Vücûd-nâme’de gökteki on iki burca tekabül eden on iki bedensel öğe201 ve ilahi vasıflara tekabül eden on iki organ ve uzuvdan202 bahsedilmektedir.203

Üç yüz altmış altı: Eserde dervişin gezdiği şehrin üç yüz altmış altı çarşı ve pazarı vardır [253]. Kitâb-ı Maglata’da ise şehirde üç yüz altmış altı ark [su kanalı] vardır (282a). Dil-güşâ’da bu rakamın insan vücudundaki üç yüz altmış altı damara işaret ettiği belirtilir.204 Aynı damar sayısı Vücûd-nâme’de de mevcuttur.205 Budalanâme’de ise bu sayı üç yüz altmıştır ve ark sayısına benzetilmiştir.206

Dört yüz kırk dört: Eserde şehri dört yüz kırk dört sipahi korur [254]. Kitâb-ı Maglata’da ise şehrin dört yüz kırk dört çarşı pazarı vardır (282a). Dil-güşâ ve Vücûd-nâme’ye göre bu rakam insan vücudundaki dört yüz kırk dört kemiğe işaret eder.207 Budalanâme’de kemikler direğe benzetilir ve sayıları dört yüz kırktır.208

Yedi yüz yetmiş yedi: Eserde şehrin yedi yüz yetmiş yedi mahallesi vardır [252]. Aynı rakam Kitâb-ı Maglata’da da yedi yüz yetmiş yedi mahalle olarak geçer (282a). Dil-güşâ ve Vücûd-nâme’de bu sayı yedi yüz yetmiştir ve yedi yüz yetmiş sinire işaret ettiği belirtilir.209 Budalanâme’de ise sinirler yedi yüz yetmiş bent olarak anılır.210

199

Yücel, “Kitâbu Maġlata,” 107; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 116. 200

Korkmaz, 334. 201

Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 136. 202

A.g.e., 141. 203

İslam düşüncesinde oniki rakamının bedenle ilişkisi için bk. Nasr, 97. 204

Dil-güşâ, 88. 205

Bk. Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 142. 206

Yücel, “Budalanâme,” 62; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 64. İslam düşüncesinde insan vücudundaki üç yüz altmış damar için bk. Nasr, 100. Esat Korkmaz Alevi-Bektaşi inancındaki üç yüz altmış menzili “tarikat yolunda, yolda, olgunluk aşamalarının simgeleri olarak algılanan, Güneş’in Dünya çevresinde […] dolanırken geçtiği kabul edilen üç yüz altmış durak” olarak tanımlar (Korkmaz, 443).

207 Dil-güşâ, 88; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 142.

208 Yücel, “Budalanâme,” 62; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 64.

209 Dil-güşâ, 88; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 142.

210 Yücel, “Budalanâme,” 62; Güzel, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, 64.

53

SONUÇ

Mesnevî-i Baba Kaygusuz ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserleri, dört kapı doktrini doğrultusunda farklı mertebelerdeki muhataplara yönelik olarak değişen öğretiler içermektedir. Bu ise eserdeki tasavvuf terminolojisine yansımakta, aynı terimin farklı anlamları eserde eşzamanlı olarak kullanılmaktadır. İlk bakışta birbiriyle çelişiyor görünen öğretiler de aynı hiyerarşi doğrultusunda düşünüldüklerinde anlam kazanmaktadır. Eserdeki bu çoğulluk aynı zamanda eserin diline, zaman ve mekân tasavvuruna yansımaktadır.

Kaygusuz Abdal’ın tecelli anlayışı vahdet-i vücûd öğretisine ait çok sayıda kavramsal öğeyi içinde barındırmakla birlikte, bu ekolden ve Allah’ın Zâtına yönelik doktrininden radikal biçimde ayrıldığı noktalar bulunmaktadır. Kaygusuz’a göre Zâtın mutlak içkinliği aynı zamanda mutlak yakınlığı ve ulaşılabilirliği demektir. Bu ise tüm kâinâtın Zât ile dolu olması ve Zâtın tecellisi olan kâmil insanla dolu olması demektir. Bâtının zahiri mutlak biçimde kapsayışı eserde bu iki kavramı temsil eden sembollerde de karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda dört kapı öğretisi çerçevesinde şekillenen hiyerarşik öğreti de zahir-bâtın ilişkisi doğrultusunda belirlenmekte, birçok zaman bâtıni öğreti kendisinden önce gelen zahiri öğretiyi tümüyle ihtivâ ederek geçersiz kılmaktadır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’daki en belirgin doktrinal ve dilsel unsur karşıtların birlikteliğidir. Bu birliktelik hem tenzîh ile teşbîh’in veya zâhir ile bâtın’ın birlikteliği gibi doktrinal bir husus olarak, hem de eserlerdeki simgeleri ve üslubu belirleyen estetik bir unsur olarak karşımıza çıkar. Kaygusuz’a göre kâmil insanın kullandığı dilin temel özelliği karşıtları birleştirici oluşudur. Bu ise Tanrı’nın Kelâmının –veya Kaygusuz’un Türkçesiyle Sözünün- taşıyıcısı olmasıyla bu Sözün yapısını da taşır hâle gelmesinden kaynaklanmaktadır.

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’da ve Kaygusuz Abdal’ın diğer eserlerinde rakamlar, kozmolojik unsurlarla insan bedeni ve cismani hayatı arasında, yani âlem-i kebîr ile âlem-i sagîr arasında parallellik kurmak amacıyla kullanılırlar. Böylece insanın kendi varlığında tüm âlemi ihtivâ ettiği inancı vurgulanmış olur.

55

MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN ŞEKİLSEL ÖZELLİKLERİ

Mesnevî-i Baba Kaygusuz, dize sayısı, vezin ve kafiye düzeni bakımından mesnevi

tipindedir.211 Eserde yarım, tam ve zengin kafiye kullanılmakla birlikte yarım kafiyelerin çokluğu dikkat çekmektedir. Arapça ve Farsça kelime ve terkipler az olduğu gibi, eserin Türkçe sözcükler bakımından zengin bir söz dağarcığı vardır. Bu dağarcıkta hayvan ve yiyecek isimleri özgün bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vezin

Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un vezin özellikleri eserin son derece kendine has bir yönünü

ortaya koymaktadır. Bu nedenle de özel bir dikkat gerektirmektedir. Aşağıda ayrıntılı olarak inceleyeceğim özelliklerin tümü eserin sözlü olarak veya sesli okunuşa göre kaleme alındığını ispatlar niteliktedir.

Eserin 1-251. arasındaki beyitleri mefâîlün mefâîlün feûlün veznine göre, 251-1033. arası beyitler ise fâilâtün fâilâtün fâilün veznine göre kaleme alınmıştır. Bununla birlikte özellikle birinci kısımda imale, zihaf ve hata çoktur. Eser aynı zamanda hecenin 11’li kalıbına uygun düşmektedir. Medli hecelerin bulunmayışı Kaygusuz’un eserini hem aruz, hem de hece veznine uydurmayı hedeflediği izlenimini vermektedir.

Eserde hece değerleri hecelerin konuşma dilindeki söylenişlerine göre belirlenmiştir. Örneğin 15. beyitte “ʿasel” sözcüğü “āsel” şeklinde okunarak sözcüğün birinci hecesi uzun hece sayılmıştır. 40. beyitteki “āvāre” sözcüğü konuşma diline göre “avāre” şeklinde okunarak feûlün kalıbına uydurulmuştur. Aynı şekilde 45. beyitte “mürīd” sözcüğü “mūrid” şeklinde okunarak sözcüğün birinci hecesi uzun hece sayılmıştır. Eserde bunun gibi yüzü aşkın örnek mevcuttur. “Cān”, “māl”, “nūr”, “ḥayvān”, “insān”, “meydān” “vīrān”, “sulṭān”, “şīrīn” gibi çok sayıda sözcüğün hece değerleri söylenişlerine göredir.

Bu özelliğin doğal bir sonucu olarak hece sonlarındaki hemze ve ayın harfleri hecelerin değerlerini belirlerken göz ardı edilmiştir. Örneğin 48b’deki “da‘vā” sözcüğü ve 58a’daki “dā’im” sözcüklerinin birinci heceleri zihaf ile kısa okunmuştur. Bununla birlikte, bazen de içinde hemze ve ayın bulunan açık hecelerin konuşma diline paralel olarak uzun okunduğu görülür. 280b’deki “meş‘ale” sözcüğünün “meşāle” şeklinde okunarak vezne uydurulması gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Eserde bu tür örneklerin yaygınlığına bakarak müellifin hemze ve ayın harflerine herhangi bir işlev atfetmediğini, bu harflerin bulunduğu sözcüklerinin hece değerlerinin konuşma diline göre belirlendiğini söyleyebiliriz.

211

Halk tipi mesnevilerin özellikleri için bk. Âmil Çelebioğlu, Türk Edebiyatı’nda Mesnevi (İstanbul: Kitabevi, 1999), 45.

56

Eserde ses değerlerinin belirlenmesinde ses ulaması çok büyük yer tutar. 183a’daki “cān oldur” ifadesindeki “cān” sözcüğünün kısa okunması ve ulama yoluyla feûlün’e uydurulması gibi örnekler sayısızdır. Bununla birlikte, ulama ve zihafın bir arada kullanılması konuşma dilindeki okunuşlarına uyum sağlanabilen sözcüklerle sınırlı kalmamıştır. 64b’deki “ḫāk u bād” ifadesinin “ḫak ū bād” şeklinde okunarak feûlün’e uydurulması gibi örnekler de son derece fazladır.

Eserde bir diğer önemli vezin özelliği ise şeddeli ünsüz harflerin gerekli görüldüğünde tek ünsüz olarak sayılıp, aruz ölçüsüne buna göre uydurulmasıdır. Örneğin 143a’daki “sırr oldı” ve 149a’daki “dürr-efşān” ifadelerinde şedde göz ardı edilerek ulama yapılması sonucunda feûlün’e uyum sağlanmıştır. Bu gibi çok sayıda örneğin yine sözcüklerin hece değerlerinin okunuşa göre belirlenmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Bununla birlikte, okunuşa uymayan şeddeli sözcükler için de aynı durumun geçerli olduğu görülmektedir. Örneğin 97b’de “Ḥaḳḳa” sözcüğü vezin gereği “ḥaḳā” şeklinde, 383b’de “evvel” sözcüğü vezin gereği “evel” şekilde okunmuştur. Eserde bu tür onlarca örnek mevcuttur.

Eserde imale ve zihaflar her zaman konuşma diliyle uyum içinde değildir. Kulağı tırmalayan okunuşlar yaygındır. 48a’daki “ʿāḳil” sözcüğünün “ʿaḳil”, 61a’daki “ṣūretde” sözcüğünün “ṣuretde”, 83a’daki “āḫirüñ” sözcüğünün “aḫirüñ” ve 115b’deki “ẕātumdur” sözcüğünün “ẕatumdur” şeklinde okunması gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Çok defa sözcüklerin yazılışları da konuşma diline veya imale ve zihaf ile okunuşlarına göre değişmiştir. Bu durum özellikle B nüshasında belirgin olmakla beraber, M nüshasında da karşımıza çıkmaktadır. B’ve M’de 23a’daki “ḳamış” sözcüğünün “ḳāmış” şeklinde yazılması, B’de 4b’deki “sā‘ati” sözcüğünün “sa‘āti”, 95a’daki “nāgāh” sözcüğünün “nagāh”, 154b’deki “ḳūt” sözcüğünün “ḳut” şeklinde yazılması gibi örnekler çoktur.

Bütün bu hususiyetlerin yanı sıra, eserde ünsüz harfle bitmeleri ve ulama yapılamaması nedeniyle açık hece olarak okunamayan kapalı hecelerin yol açtığı vezin bozuklukları da yaygındır. Fâilâtün fâilâtün fâilün vezninin kullanıldığı kısımda vezin bozuklukları daha azdır ve eserin sonuna doğru azalma göstermektedir. Şairin bu ikinci vezinde daha başarılı olduğunu ve eserin sonuna doğru vezne alıştıkça hatalarının azaldığını düşünmek mümkündür. Eserdeki vezin bozuklukları sonnot olarak belirtilmiştir. Diğer vezin hususiyetleri ise yaygınlıkları ve bu bölümde ele alınmaları dolayısıyla sonnot olarak belirtilmemiştir.

57

MESNEVÎ-İ BABA KAYGUSUZ’UN TENKİTLİ METNİ

Nüsha Tavsifleri Metin Tespiti için Seçilen Nüshalar 1. Berlin- Staatsbibliothek, Ms. or. Oct. 4044 (B Nüshası)212

Eser 345 varaktan oluşan külliyâtın 71b-105a numaralı varakları arasındadır. Meşin

cilt içinde, 195x125-140x90 mm ölçülerinde, 15 satırdan müteşekkildir. Filigranlı ceneviz, filigranlı kahverengi ve sarı kâğıt kullanılmıştır. Ciltlenme sonucu bazı sayfalar birbirine yapışmış ve nüshanın diğer kısımlarında metin kaybı olmuştur. Yer yer harekeli nesih hatla yazılmıştır. Bazı varaklarda hat değişmektedir; bu varaklarda metin baştan sona harekelenmiştir. Flemming kataloğuna göre bu durum metnin sonradan tamamlanmış olduğuna işaret etmektedir.213 Yer yer kenarlarda notlar bulunmaktadır. Başlıklar kırmızı kalemle yazılmıştır. 340b’deki ketebe kaydından H. 907 (1501/1502) tarihinde Derviş Ali Horasânî adlı bir müstensih tarafından istinsah edildiği anlaşılmaktadır.

Külliyât içindeki diğer eserlerin dökümü şu şekildedir: 1b-70a arasında Serây-nâme, 70a-70b arasında iki gazel, 70b-71a arasında “Na‘t-ı ‘Aliyyü’l-Mürtezâ”, 105a-107a arasında Gevher-nâme, 107a-120a arasında İkinci Mesnevî214, 120a-121b arasında beş gazel, 122a-134a arasında Üçüncü Mesnevî, 134a-137b arasında terciibent, 137b-139b arasında terkibibent, 140a-210b arasında Gülistan, 211a-211b arasında iki gazel, 211b-260b arasında Dil-güşâ, 261a-262b arasında şiirler, 263a’da sonradan eklenmiş bir şiir, 263b-288b arasında Kitâb-ı Maglata, 288b-340b arasında ise yüz otuzdan fazla şiir bulunmaktadır. 340b-341b arasında dört gazel, 342a’da “Du‘â’u’l-Kunût”, 342b-343a arasında reçete, 343b-344a arasında hadis, 344b’de Ebced ve 345a’da bir gazel vardır.

B nüshası Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un bilinen en eski nüshasıdır ve 1012 beyitten oluşmaktadır. Eksik beyit sayısı 23’tür (18 beyit ve 10 mısra). Seçilen nüshalar arasından yalnızca B’de bulunan beyit yoktur. Toplam beyit sayısı bakımından AE nüshasından kısa görünse de, eksik beyit sayıları hesaplandığında AE’den daha tam bir nüsha olduğu görülür. Bunun sebebi AE’de tekrarlanan beyitlerin çokluğudur.215 B nüshası seçilen üç nüsha arasından beyit dizilimi en doğru olan ve vezin bozuklukları en az olanıdır. Nüshanın imlası dikte yoluyla yazıldığı izlenimini vermektedir. Vezne uymaları için uzatılan bazı hecelerin

212

Bu nüshanın fiziksel özellikleri için bk. Flemming, 326-331 (No: 424). Katalogda verilen içerik bilgilerindeki yanlışlar yazmanın mikrofilmine bakılarak giderilmiştir.

213 Flemming, 326.

214 Nüsha tavsiflerinde eser adları yukarıda belirtilen eser isimleri doğrultusunda verilmiştir. 215

Beyit sayıları ile ilgili bilgiler için bk. “Nüsha Değerlendirmesi” bölümü.

58

uzun yazıldığı görülür (örn. 23. beyitteki “ḳamış” sözcüğü “ḳāmış” şeklinde yazılması216). Yazım bilgisi zayıf, Arapça ve Farsçayı iyi bilmeyen bir müstensihin elinden çıktığı görülmektedir. Arapça ve Farsça sözcükler çoğunlukla okundukları gibi yazılır; Türkçe’de telaffuz edilmeyen harfler birçok zaman yazılmaz ve kısa sesler gösterilir. Türkçe sözcüklerde [ا] harfinin sözcük ortasında [e] ve [a] seslerini karşılamak için kullanıldığı, sözcük sonlarında [ه]’nin yerini aldığı görülür. Sözcükler bazen hecelere bölünerek yazılır. Örneğin 212. beyitteki “eylemişem” sözcüğü B nüshasında “ايلمىشم ” şeklinde yazılmıştır217. Bazı sözcükler ise yöresel ağızdaki telaffuz şekliyle yazılır. 412. beyitteki “üstine” sözcüğünün “اوسدينه” şeklindeki yazımı218; 501. beyitteki “geyikdür” sözcüğünün B nüshasında “geyükdür” biçimini alması219 gibi örnekler çoktur.

B nüshasında atıf vavları [ى] ile verilir; [و] ile yazımları çok nadirdir. Nüshada [d]-[ṭ] değişimi gösteren Türkçe sözcükler [d] ile yazılır; [ḳ], [ḫ] veya [ġ] ile yazılabilen Türkçe sözcükler için [ġ] kullanılır. Bazı ek ve sözcüklerin ünlü uyumuna göre düzleştiği veya yuvarlaklaştığı görülür. Örneğin 293. beyitteki “bilürseñ” sözcüğü “بيلرسك” şeklinde yazılmış, [ل] ve [ر] arasında esre konmuştur220. 427. beyitteki “ṭoġrıla” sözcüğü nüshada “دوغروال” biçimini almıştır221. Aynı sözcüğün yuvarlak ve düz yazımları birarada görülür. 867. beyitteki “kendüzini” sözcüğü B nüshasında “كندىزينى” biçiminde iken, bir sonraki beyitte “كندوزين” olarak yazılmıştır222. Nüshada -uban -üben bağlama gerundiumu -ıban -iben biçiminde de görülür223.

2. Ankara- Milli Kütüphane 06 Hk 645 (M Nüshası)

Milli Kütüphane Adnan Ötüken Koleksiyonu 06 Hk 645 numarada kayıtlı yazmanın

94a-115b numaralı yaprakları arasındadır. 217x135-185x100 mm ölçülerinde ve 24 satırdan müteşekkildir. Çaharkuşe meşin, mıklepli ebru cilt içindedir.224 Nesih hatla beyaz yerli kağıda yazılmıştır. Çok nadiren harekeli kısımlara rastlanır. Aralarda kısa süreli olarak ikinci bir el yazısıyla karşılaşılmaktadır. Sayfa sonlarında reddade mevcuttur.

216

Bk. 72a’da 22. beyit. 217

Bk. 78a’da 207. beyit. 218

Bk. 84b’de 402. beyit. 219

Bk. 87b’de 489. beyit. 220

Bk. 81a’da 286. beyit. 221

Bk. 85a’da 417. beyit. 222

Bk. 99b’de 849. ve 850. beyitler. 223

Bk. 84b’de 396. beyit. 224 Nüshanın fiziksel özellikleri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Yazmaları internet sitesinden alınmıştır, erişim: www.yazmalar.gov.tr.

59

Külliyât toplam 131 varaktır. 1a, 1b, 2a ve 132a’da Ḥüseyin el-Ḥayretī mührü basılıdır. 1a ve 132a’da Hacı Bektaş Veli dergâhının vakıf kaydı vardır. Kapağın iç yüzünde Arap harfli bir kütüphane kaydı ve “Kitāb-ı Dilgüşā-i Ḳayġusuz” ibaresi bulunmaktadır. Ia’daki “Ḳayġusuz Risālesi” ve “Kitāb-ı Dilgüşā” başlıkları ile IIIb’deki Arap harfli kütüphane kaydı dışında ilk üç yaprak boştur. Nüsha latin rakamlarıyla bu üç varak sayılmadan numaralandırılmıştır. 1b-21b arasında Dil-güşâ225, 21b-54a arasında Gülistân, 54a’da “ile” redifli bir gazel, 54b-94a arasında Serây-nâme, 115b-123b arasında İkinci Mesnevî, 123b-131b arasında Üçüncü Mesnevî bulunmaktadır. Külliyatın sonunda, 132a’daki mühür ve vakıf kaydı hariç boş olan, latin rakamlarıyla sonradan numaralandırılmış 4 yaprak vardır.

M nüshasının müstensihi ve istinsah tarihi belli değildir. 1b’de “Nām-ı īn kitāb dilgüşāst der tārīḫ-i nüh ṣad-ı peyġāmber īn kitāb rā dervīş taṣnīf kerd der Ḳasṭamonı … der zamān-ı Emīr İsfendiyār Allāhu a‘lemu bi’ṣ-ṣavāb” 226 ibaresi bulunmaktadır. Abdurrahman Güzel, bu ibaredeki “taṣnīf” sözcüğünü “naẓīf” şeklinde okuyarak, nüshanın 900 (1494/1495) tarihinde Derviş Nazif adlı bir müstensih tarafından istinsah edildiğini öne sürmüştür.227 Bununla beraber, aynı ibarenin başka nüshalarda da bulunması, bu tarihin istinsah tarihinden ziyade hatalı bir telif tarihi olması ihtimalini kuvvetlendirir. B nüshasında 211b’de Dil-güşâ adlı eserin başında küçük farklarla aynı ibarenin bulunduğu görülür.228 Gölpınarlı ise aynı ibarenin Ankara Kütüphanesi 579 numaradaki Dil-güşâ mesnevisinin başında bulunduğunu belirtir.229 İsfendiyar Bey’in 743-759 (1443-1459) yıllarında hüküm sürdüğünü ve Kastamonu’nun 866 (1461) yılında Osmanoğulları’na geçtiğini söyleyerek bu kaydın uydurma olduğu sonucuna varır. 230 Nitekim “Kaygusuz Abdal’ın Hayatı ve Eserleri” adlı bölümde verilen tarih ve bilgiler dikkate alındığında, Kaygusuz’un 900 (1494/1495) tarihinde hayatta olması mümkün değildir.

225 Nüsha tavsiflerinde eser adları yukarıda belirtilen eser isimleri doğrultusunda verilmiştir. 226

Okunamayan sözcük üç nokta […] ile gösterilmiştir. “İst” sözcüğünün yanlış bir yazımı olması mümkündür; fakat bu durumda da anlam tam olarak çıkarılamamaktadır.

227 Güzel, Kaygusuz Abdal, 102. 228 Bu durum M ve B nüshaları arasında bir akrabalığa işaret eder; nüshalar arasındaki akrabalıklar “Nüsha Değerlendirmesi” bölümünde incelenecektir.

229 Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1961), 235 [dipnot]. Abdurrahman Güzel, Ankara Genel Kitaplığı’nda 579 numarada kayıtlı olduğunu belirttiği nüshanın istinsah tarihinin bilinmediğini söyler. Milli Kütüphane’de olması gereken bu nüsha www.yazmalar.gov.tr adresinde bulunamamıştır.

230 Gölpınarlı’nın, İsfendiyar Bey’in hükümdarlık dönemi için verdiği Hicri ve Miladi tarihlerin arasında 100 yıl olması Hicri tarihin yazımındaki bir hatadan kaynaklanmış görünmektedir. Bununla beraber, Gölpınarlı tarafından verilen Miladi tarih TDV İslam Ansiklopedisi “Candaroğulları” maddesindeki tarihe uymamaktadır. Bu kaynakta İsfendiyar Bey’in hüküm sürdüğü yıllar 805 (1402) ve 843 (1439) olarak verilmiştir (Bk. Yaşar Yücel, “Candaroğulları,” TDVİA, c. 7. (1993): 148). Bununla birlikte beyliğin Osmanlı topraklarına katılma tarihi iki kaynakta da 866 (1460/1461) olarak geçmektedir. Dolayısıyla Gölpınarlı’nın İsfendiyar Bey’in 900 (1494/1495) yılında Kastamonu’da hükümdar olamayacağı yönündeki savını kabul edebiliriz.

60

M nüshası 1020 beyitten oluşmaktadır. Tenkitli metin için Mesnevî -i Baba Kaygusuz’un en tam nüshası olması nedeniyle seçilmiştir. M’de eksik beyit sayısı 14’tür. M’de mevcut olup seçilen diğer nüshalarda mevcut olmayan beyit ve mısralar 62ab, 736b ve 737a’dır. M nüshasında yazım hataları yaygın olmakla beraber Arapça ve Farsça terkipler bazı diğer nüshalarda olduğu gibi tümüyle yanlış değildir. Bununla beraber müstensih oldukça dikkatsiz bir müstensihtir: bir veya birden fazla kelime atlanarak kısalan ve vezni tutmayan mısraların sayısı çoktur. Bunun yanı sıra M nüshası beyitlerin sıralanışında diğer nüshalardan büyük farklılık göstermektedir. 671-843 arası beyitler (111b-115a) 844-1002 arası beyitlerle (108a-111b) yer değiştirmiştir. Değişikliğin sayfa ortasında olması, daha eski bir nüshaya dayandığı izlenimini vermektedir.

İmla Eski Anadolu Türkçesi özelliklerini taşımaktadır. Bu dönemde [d]-[ṭ] değişimi gösteren sözcükler nüshada [d] ile yazılmıştır. Nitekim 969. beyitteki “ṭopṭolu” sözcüğünün “dopṭolu” şeklinde yazılması gibi karışık yazımlara da rastlanır231. M nüshasında [ḳ], [ḫ] veya [ġ] ile yazılabilen Türkçe sözcükler için [ḳ] kullanılmıştır. Nüshada atıf vavlarının hareke ile verildiği görülür.

Yer yer eklerde ünlü uyumuna göre düzleşme ve yuvarlaklaşma ile karşılaşılır. Örneğin 321. beyitteki “ṣūretüñ” sözcüğü, “صورتیک” şeklinde yazılmıştır232. Bazen de yine aynı ekte aradaki ی sesi esre ile gösterilmiştir (Örn. 394. beyit233). İkinci bir örnek de, 1023. beyitteki “görinen” sözcüğünün, “ ڪورونن” şeklindeki yazımıdır234. Nüshada -uban -üben bağlama gerundiumu -ıban -iben biçiminde de görülür (Örn. 926. Beyit235). Sesli harfle biten sözcüklerde akuzatif eklerinin hemze ile gösterildiği olur. Örneğin 885. beyitteki “Yaḥyāyı”

sözcüğü “ ءیحیا ” biçiminde yazılmıştır236. Bunun yanısıra bazen eklerin yazılmadan atlanmış olması (Örn. 547. beyit237), nüshanın harekeli bir metinden kopyalandığını düşündürmektedir.

231

Bk. 110b’de 787. beyit. Yazmadaki beyit numaralarıyla tenkitli metindeki beyit numaraları arasındaki uyumsuzluk bir önceki paragrafta bahsi geçen yer değiştirmeden ve eksik beyitlerden kaynaklanmaktadır.

232 Bk. 101a’da 317. beyit.

233 Bk. 102b’de 390. beyit.

234 Bk. 115a’da 1012. beyit. Aynı yazım nüshanın başka yerlerinde de görülmektedir. Benzer özellik gösteren diğer ekler, yuvarlaklaşan akuzatif eki (yoluñu, 590. beyit, 106b/585) ve görülen geçmiş zaman 1. tekil şahıs ekidir (söyledim, eyledim, 595. beyit, 106b/590). [Taksim işaretinden sonra gelen rakamlar bahsi geçen nüshadaki beyit numarasına işaret etmektedir.]

235 Bk. 109b’de 747. beyit.

236 Bk. 109a’da 704. beyit.

237 Bk. 105b’de 542. beyit.

61

3. İstanbul- Millet Kütüphanesi AE Manzum 797 (AE Nüshası)238 Millet Kütüphanesi Ali Emiri Koleksiyonu 797 numarada bulunan yazmanın 65a-92a

numaralı varakları arasındadır. 197x150-152x100 mm ölçülerinde ve 19 satırdan müteşekkildir. Mukavva zemin üstü, kırmızı renkte, yaldız zencirekli ve mıklepli deri cilt içindedir. Beyaz, orta kalınlıkta, aharlı, su yollu, filigranlı Avrupa kağıt kullanılmıştır. Nesih hatla yazılmıştır. Başlıklar kırmızı kalemledir. 168b’de nüshanın Seyyid Derviş Ali b. Yusuf Tursun Baba (halîfe-i âsitâne-i hazret-i Hünkâr Hacı Bektaş Velî) tarafından 21 Ramazan 1229 (13 Mart 1814) tarihinde istinsah edildiğine dair bir ketebe kaydı bulunmaktadır.

Külliyât içindeki diğer eserlerin dökümü şu şekildedir: 1a’da “Kitābiyāt-ı Ḳayġusuz Sulṭān” başlığı vardır. Bu başlığın altında 1a-b’de devam eden “der beyān-ı enfüs-i āfāḳ-ı kelām-ı na’īmī mi‘rāc-ı ḥaḳîḳat-ı ḳadīm- kuddise sırruhu’l-‘azīz” başlıklı bir manzume bulunur. 2a-b’de külliyatın içeriği hakkında bilgi veren, müstensih tarafından yazılmış olması muhtemel bir bölüm vardır. 3b-34b arasında Kaygusuz Abdal Menâkıbnâmesi ile menakıpname içinde Kasîde-i Dolâb, Minber-nâme ve Salât-nâme adlı şiirleri yer almaktadır. 35a-64b arasında Dil-güşâ, 92b’de “olsun” redifli bir gazel,239 92b-102b arasında Üçüncü Mesnevî ve 102b-112a arasında İkinci Mesnevî bulunmaktadır. İkinci Mesnevî’nin başı eksiktir.240 112a-143b arasında Kaygusuz’un terciibent, kaside ve gazellerinin yer aldığı bir divançe oluşturacak sayıda şiiri vardır. 143b-168b arasında Kitâb-ı Maglata bulunur. 169a’da farklı bir el yazısıyla bir doğum tarihi yazılmıştır. Eserin sonunda asıl yapraklardan farklı numarasız üç boş yaprak vardır.

AE nüshasında Mesnevî-i Baba Kaygusuz, yukarıda da belirtildiği gibi241 “Kitāb-ı -Mes nevī-i büzürg-i evvel-i Ḳayġusuz Sulṭān” başlığıyla verilmiştir. 1015 beyittir. Bununla beraber, B nüshasının 1012 beyit uzunluğunda olmasına rağmen, AE nüshasında eksik beyit sayısı 26,5 (23 beyit ve 7 mısra) iken B nüshasında bu sayı 23’tür (18 beyit ve 10 mısra).242 Bunun sebebi AE’de tekrarlanan beyit sayısının 8,5 (8 beyit ve 1 mısra), B’de ise 2 olmasıdır. Bu nedenle AE nüshası seçilen üç nüsha arasından en eksik olanıdır. Bununla birlikte, aşağıda Nüsha Değerlendirmesi bölümünde ayrıntılı olarak göstereceğim gibi, AE nüshasının metin tenkidi için seçilmesinin sebebi Süleymaniye Kütüphanesi Özel 532 (Ö) nüshası hariç diğer tüm nüshalardan farklı bir koldan gelmesidir. Ö nüshası ise istinsah kaydı bulunmayan, AE

238

Bu nüshanın fiziksel özellikleri ve içeriği için Millet Yazma Eser Kütüphanesi Eser Katalog Fişi’nden yararlanılmıştır.

239 Katalog fişinde Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un 92b’de bittiği yazılıdır ve aradaki gazel hakkında bilgi yoktur.

240 Katalog fişinde bu varak numaralarında iki ayrı mesnevi olduğu belirtilmiş fakat mesnevilerin nüshada isimlendirilmemiş olmasından dolayı bu mesnevilerin hangi mesneviler olduğuna değinilmemiştir.

241 Bk. ”Eserleri” bölümü, 62. dipnot.

242 Beyit sayıları ile ilgili bilgiler için bk. “Nüsha Değerlendirmesi” bölümü.

62

nüshasına kıyasla eksik bir nüshadır.243 Bu durumun bir sonucu olarak diğer nüshalardaki bazı hatalar AE nüshasında doğru biçimleriyle görülmektedir. Nitekim B ve M’de bulunmayıp AE’de bulunan beyit sayısı 9,5’tir (7 beyit ve 5 mısra). Bu ise bu nüshayı geç tarihine rağmen değerli bir nüsha yapmaktadır.

Yalnızca AE’de bulunan beyit ve mısralar: 3b, 4a, 213ab, 311a, 466b, 467b, 674ab, 733ab, 820ab, 1031ab, 1032ab, 1033ab.

AE nüshası yazım bakımından hem istinsah edildiği 19. yüzyılın, hem de Eski Anadolu Türkçesi’nin özelliklerini taşımaktadır. Aynı eki tek bir beyit içinde hem arkaik hem modern biçimiyle görmek mümkündür. Örneğin,

Bu cümle ‛ālemüñ maḳṣūdı oldur Bu ḳamu bendenüñ ma‛būdı oldur [175]

beytinde “ ‛ālemüñ” sözcüğü “ عالمين” biçiminde, “bendenüñ” sözcüğü ise “بندهنوك” biçiminde yazılmıştır.244 Bazen de farklı dönemlere ait eklere tek bir sözcükte rastlanır. Örneğin 290. beyitteki “özini” sözcüğü, “ اوزينو ” biçimindedir245. Eklerin bir kısmında müstensihin, arkaik eki kullanmak amacıyla hata yaptığı görülür. Yine aynı beyitteki “özümi” sözcüğünün “اوزيمو ” biçimindeki yazımı buna örnektir. Nitekim müstensihin arkaik ekleri veznin bozulmasına sebep olacak şekilde modernleştirdiği de olur. “Ḳamu varlıḳdan murād insān durur” [648a] mısrası AE nüshasında “Ḳamu varlıḳdan murād insāndır” biçimini alır ve “dır” eki “ دير ” şeklinde yazılır246.

Bununla beraber, AE nüshasının yazımı B ve M nüshalarıyla karşılaştırıldığında, aynı ek veya sözcüğün AE’de, M ve B nüshalarındaki biçiminden daha eski bir biçim aldığı da görülür. Örneğin 115. beyitteki “görinen” sözcüğü AE’de “görinen”247, M’de ve B’de “görünen”248 şeklindedir.

AE nüshasında [d]-[ṭ] değişimi gösteren sözcükler [ṭ] ile yazılmıştır; [ḳ], [ḫ] veya [ġ] ile yazılabilen Türkçe sözcükler için [ḫ] kullanılmıştır. Nüshada Emir kipinin ikinci tekil şahıs ekleri olan -gil ve -ġıl ekleri birbirine karışmaktadır. Ünlüyle biten sözcüklerde akuzatif ekinin hemze ile gösterildiği görülür. Arapça ve Farsça sözcüklerde imla çoğunlukla doğru olmakla beraber arada yanlışlara da rastlanır. Bu yanlışların bir kısmına “Nüsha Değerlendirmesi” bölümünde değineceğim.

243

Bk. İleride Ö Nüshası tavsifi. 244

Bk. 69b’de 171. beyit. Tamlama ekinin AE nüshasında en yaygın yazımı ك iledir (örn. “ 458 ,”انسانك. beyit, 77a/455). Nazal n’lerin üzerine tek nokta konmuştur.

245 Bk. 72b’de 287. beyit.

246 Bk. 82a’da 638. beyit.

247 Bk. 68a’da 112. beyit.

248 Bk. M nüshasında 96b’de 113. beyit; B nüshasında 75a’da 110. beyit.

63

Nüsha Değerlendirmesi Bu bölümde seçilen üç nüsha arasındaki ortaklıklar ve farklılıklar

değerlendirilecektir. Bu ortaklıklardan ilki B ve M nüshaları arasındaki, yukarıda B ve M nüshalarında Dil-güşâ adlı eserin başında ortak olan ibareye değinirken ortaya koyduğum ortaklıktır. Nitekim metinde verilen varyantlara bakıldığında bu ortaklık açıkça görülebilir. Yine aparata bakıldığında B ve M’de genellikle aynı beyitlerin eksik oldukları görülür. Bunun dışında B ve M’deki hata ortaklıkları da çok sayıdadır. Örneğin

Bu sırrı añlayan hemān sırr oldı Anuñ fāş oldıgı kendüye ḳaldı [143]

beytinin ilk mısrası M ve B’de “Bu sırr idi hemān sırr oldı” biçimindedir ve vezne uymamaktadır249.

Aşağıda verilen beyit sayılarının önemli bir sonucu daha vardır: B ve M nüshaları, ortak bir koldan gelmekle beraber, birbirlerinden kopya edilmemişlerdir. M’nin B’den kopyalanmış olması mümkün değildir; çünkü B’de eksik olan çok sayıda beyit M’de bulunmaktadır. B’nin M’den kopyalanmış olması da mümkün değildir; çünkü M’nin tavsifinde de belirtildiği gibi, M’de eksik sözcükler ve vezin bozuklukları çok fazladır.

Aşağıdaki tablo aynı zamanda AE nüshasının seçilme sebebini de ortaya koyar: B ve M’de bulunmayan çok sayıda beyit AE’de bulunmaktadır. Nitekim ondört nüshayla birlikte yapılan bir karşılaştırmada, AE nüshasının Ö nüshası hariç diğer tüm nüshalardan farklılıklar gösterdiği görülmektedir. Örneğin

Bilürsin her ḳuluñ nedür murādı Virirsin eyleyüp göñlini şādī

Ḳapuñda her ḳuluñ var bir ḥāceti Daḫı her bir ḥāli vaḳti sā‛ati [3-4]

beyitlerinde, 3. beytin ikinci mısrası ile 4. beytin ilk mısrası diğer oniki nüshada eksiktir ve bu nedenle kafiye bozuklukları ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde eserin son üç beyti de yalnızca AE ve Ö nüshalarında bulunmaktadır.

Bununla beraber, AE ve M’nin birbirine uyduğu ve B’nin bu iki nüshadan ayrıldığı, AE ve B’nin birbirine uyduğu ve M’nin ayrıldığı yerler mevcuttur. Bu durum hem varyantlarda hem de hata ortaklıklarında görülür. Aşağıdaki beyitteki “girme” sözcüğü, AE ve M nüshalarında hatalı olarak “gezme” biçimini almıştır250:

249

Bk. M nüshasında 98a’da 141. beyit; B nüshasında 76a’da 138. beyit. 250

Bk. M nüshasında 100b’de 303. beyit; AE nüshasında 73a’da 303. beyit.

64

Her ṣaġīrden istemegil ‛anberi Yol ile gel yola girme serserī [306]

M ve AE arasında ortak imla hataları da vardır. Örneğin 356. beyitteki “ḳademinde” sözcüğü her iki nüshada da “قده منده” şeklinde yazılmıştır251. Bunun yanısıra M ve AE nüshalarında akuzatif eklerinin hemzeyle yazıldığı sözcükler çoğunlukla aynı sözcüklerdir.252

Başka bir beyitte ise B ve AE arasında hata ortaklığı görülür; “yüzi” sözcüğü hatalı olarak “yöni” olmuştur:

‛Ālemüñ yüzi yöneldi bir yaña Birlik oldı cümle varlıḳ baḳsaña [998]

B ve AE’nin birbirine uyduğu ve M’nin varyant olarak verildiği bazı beyitlerde, aradaki fark oldukça büyüktür. Örneğin,

Gelen gitdi giden gelmez ne ḥāldür Bu ḥāli ol bilür ki bī-zevāldür [163]

beytinde ikinci mısra M’de “ʿAceb düzgün ‘aceb naḳş u ḫayāldür” biçimindedir.

Aşağıda nüshalar arasında farklılık gösteren beyit sayılarının verildiği tablo üç nüsha arasındaki bu yakınlık ve farklılıkları ortaya koymaktadır:

251

Bk. M nüshasında 101b’de 352. beyit; AE nüshasında 74b’de 353. beyit. 252

Örneğin bk. 450, 873, 877, 883, 884, 885, 892. beyitler (M: 103b/446-AE: 77a/447; M: 108b/695-AE: 88a/860; M:108b/699-AE: 88a/264; M:109a/705, 706, 707-AE: 88b/870, 871, 872; M:109a/714-AE 88b/879).

65

BEYİT SAYILARI

Tek Nüshada Bulunan Beyitler AE M B

7 beyit + 5 mısra 1 beyit + 2 mısra 0

İki Nüshada Bulunan Beyitler M+B, -AE AE+B, -M AE+M, -B

22 beyit + 5 mısra 2 beyit + 5 mısra 10 beyit + 3 mısra

Toplam Eksik Sayısı AE M B 26,5 14 23

Tekrarlanan Beyit Sayısı

AE M B 8 beyit + 1 mısra 1 beyit 2 beyit

Bu değerlendirmelerin sonucunda, seçilen üç nüsha arasındaki akrabalık ilişkileri aşağıdaki şemada gösterilebilir:

O X

X1

M B AE

66

AE ve Ö dışındaki diğer oniki nüshanın yukarıda bahsi geçen hata ortaklığı ve AE ve Ö nüshalarındaki son üç beytin diğer nüshalarda bulunmaması, seçilmeyen A, DB, E, AK, T, AÖ1, HP, AÖ2, H ve U253 nüshalarının da X1 kolundan geldiğine işaret etmektedir. Sondaki üç beytin yalnızca AE ve Ö’de bulunması, ya X1’de bu beyitlerin eksildiği, ya da AE ve Ö’nün bulunduğu kolda bir ekleme gerçekleştiği anlamına gelir.

253

Kısaltmalar için bk. “Metin Tespiti için Seçilmemiş Olan Nüshalar” bölümü.

67

Metin Tespiti için Seçilmemiş Olan Nüshalar254

1. Ankara- Milli Kütüphane Mil Yz A 7621/2 (A Nüshası)

Ankara Milli Kütüphane koleksiyonunda bulunan Mil Yz A 7621 numaralı yazmanın 286a-311b numaralı yaprakları arasındadır. Gömme şemseli, zencirekli, mıklepli, yıpranmış, kahverengi meşin cilt içerisindedir. Harekeli nesih ile suyolu filigranlı kâğıda yazılmıştır. Reddade mevcuttur. 205x145-170x120 ölçülerinde, 19 satırdan müteşekkildir. Sözbaşları ve duracaklar kırmızıdır. Nüsha Arap rakamlarıyla sayfa sayısına göre, Latin rakamlarıyla yaprak sayısına göre numaralandırılmıştır. 286a’da nüshanın H. 920 yılında Recep ayının son Pazar gününde (27’sinde) tamamlandığına dair bir istinsah kaydı mevcuttur (Miladi takvime göre 17 Eylül 1514).

Yazma toplam 325 varaktır.255 Kapaktan sonra boş bir varak gelmektedir. Ön yüzünde Mısrî dergâhı şeyhi Muhammed Şemseddin Efendiye ait, 19 Recep 1334 (22 Mayıs 1916) tarihi bulunan vakıf mührü ve kaydı vardır. Arka yüzünde kurşun kalemle alınmış bir takım notlar bulunur. 1a-11a arasında İkinci Mesnevî, 11b-21a arasında Üçüncü Mesnevî, 21b-73b arasında Serây-nâme, 73b-112b arasında Dil-güşâ, 113a-114b arasında Gevher-nâme, 114b-117a arasında terciibent, 117a-119a arasında gazeller, 119a-121a arasında terkibibent, 121a-122b arasında terkibibent, 122b-123b arasında müstezatlar, 123b-125a arasında gazeller ve rubailer, 125a-235a arasında müstensih tarafından birden itibaren numaralandırılmış 441 gazel, 235a-286a arasında kısa mesnevilerle karışmış bir şekilde 63’ten itibaren rakamlandırılmış 190 adet gazel ile sonunda birkaç adet numaralandırılmamış gazel ve rubai vardır. 312a’da bir adet düvazdeh ve yine aynı sayfadan 316b’ye kadar 446 sayısından 459’a kadar numaralandırılmış şiirler mevcuttur. 317a’dan 323a’ya kadar görülen şiirler 35’ten başlayarak 62’ye kadar numaralandırılmış, arada atlamalar olmuştur. 323a-325b arasındaki şiirler numaralandırılmamıştır. Son varak farklı bir müstensih tarafından yazılmıştır. Arka kapağın içinde bir takım notlar vardır.

A nüshası toplam 985 beyitten oluşmaktadır. Her ne kadar istinsah kaydı bu nüshayı Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un ikinci en eski nüshası kılsa da, eksik bir nüsha olması nedeniyle tercih edilmemiştir. B ve M nüshalarıyla aynı koldan gelmektedir.

254

Sıralama nüshaların beyit sayısı bakımından tamlık sırasına göre yapılmıştır. 255

Yazmalar.gov.tr’de hatalı olarak 1a-112b arasında Dîvân, 113a-325b arasında Gevher-nâme olduğu yazılıdır.

68

İstanbul- Süleymaniye Kütüphanesi Düğümlü Baba 00411 (DB Nüshası)

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Düğümlü Baba Koleksiyonu’nda 00411 demirbaş numarasına sahip yazmanın 1b-27b numaralı yaprakları arasındadır. Sırtı kahverengi, kapakları vişneçürüğü rengi meşin cilt içindedir. 256 210x145-150x80-85 mm ölçülerinde, 19 satırdan müteşekkildir. 131b’deki istinsah kaydına göre 1208 (1793/1794) tarihinde istinsah edilmiştir. Nesih hatla yazılmıştır. Reddade mevcuttur. Her sayfada Düğümlü Baba’nın vakıf mührü vardır. Nüshada Vecîhî Paşazâde Kemâl’e ait 1292 (1875/1876) tarihli bir vakıf mührü mevcuttur. Nüsha Arap rakamlarıyla numaralanmıştır. Aralarda kırmızı kalemle yazılmış, fakat silinerek okunaksız hâle gelmiş beyitler vardır.

Külliyât toplam 132 varaktır. Nüshanın iç kapağında “Ḳaygusuz Dīvān Delīl-i Budalā” yazmaktadır ve silinmiş beyitler bulunmaktadır. 1a’da başka bir müstensih tarafından yazılmış manzum ve mensur parçalar vardır. 1b’de “Dīvān-ı Kebīr-i Sulṭān Ḳaygusuz Abdāl ḳuddise sırruhu’l-‘alā” başlığı altında Mesnevî-i Baba Kaygusuz başlamaktadır. Bu sayfada Süleymaniye Kütüphanesi mührü vardır. 1b-27b arasında Mesnevî-i Baba Kaygusuz, 27b-28a arasında üç gazel, 28b-32a arasında bir başka müellife ait isimsiz bir mesnevi, 32a-81b arasında Serây-nâme,257 81b-83b arasında beş şiir, 83b-108b arasında Dil-güşâ bulunmaktadır. 109a boştur. 109b-131b arasında Kitâb-ı Maglata vardır.258 Nüshanın arka kapağına farkı bir el yazısıyla çeşitli not ve beyitler yazılmıştır.

DB nüshası 985 beyitten oluşmaktadır. İmlası düzgündür. Eklerin arkaik ve modern biçimleri bir arada bulunur.

2. Ankara- Milli Kütüphane Eskişehir İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu 26 Hk 273/1 (E Nüshası)

Milli Kütüphane Eskişehir İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu 26 Hk 273 numarada kayıtlı yazmanın 1b-27b numaralı yaprakları arasındadır. Nesih hatla yazılmıştır.259 Reddadelidir. Başta bir varak boştur. 1a’da Seferihisar Kütüphanesi Vakfına ait bir adet vakıf mührü vardır. Müellifin adı 108b’de Seyyid Muhammed Emîn Halvetî ve’l-‘Alevî şeklinde, 132a’da ise Halvetî mensubiyeti belirtilmeden geçmektedir. 131b’de H. 1021(1786/1787)

256 Nüshanın fiziksel özellikleri için Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki tespit fişinden yararlanılmıştır. 257

Bu nüshada Saraynâme’nin sonu eksiktir. 258

Bu eser Süleymaniye Kataloğunda diğer eserlerden ayrı kaydedilmiş ve hatalı olarak Delîl-i Budalâ şeklinde isimlendirilmiştir.

259 TÜYATOK katalog bilgilerinde yazmanın fiziksel özellikleri belirtilmemiştir. Yazmanın içeriği konusunda verilen bilgiler ise hatalıdır. Bk. Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu Eskişehir İl Halk Kütüphanesi Yazmaları Kataloğu, haz. Servet Bayoğlu ve E. Selma Kutlu, vd. (Ankara: Milli Kütüphane Basımevi, 2002), 341 (no: 809-810).

69

yılına ait bir istinsah kaydı bulunmaktadır. 28b-32a arasında Kays adlı bir şahıs tarafından yazıldığı belirtilen isimsiz bir mesnevî, 32a-81b arasında Serây-nâme, 81b-83b arasında çeşitli şiirler, 83b-108b arasında Dil-güşâ vardır. 109a boştur. 109b-131b arasında Kitâb-ı Maglata vardır.

E Nüshası 985 beyittir. İmlâ düzgündür ve Eski Anadolu Türkçesi’ne uygundur.

3. İstanbul- Atatürk Kitaplığı Oe Yz 001950 (AK Nüshası)

Kiremit rengi karton kapak içinde, 190x120-160x95 mm ölçülerinde, 34 varak, 15 satırdan oluşmaktadır. Koyu beyaz aharlı kâğıda nesih hatla yazılmıştır. Reddadelidir. 34a’daki istinsah kaydında Kumruzade Durmuş el-Antakî adlı müstensih tarafından 26 Rabiülahir 1311 / 25 Teşrinievvel 1309 (6 Kasım 1893) tarihinde istinsah edildiği belirtilmektedir. Eserin başında “İsim” sözcüğü büyük olarak müsenna şekilde yazılmıştır.

AK nüshası Mesnevî-i Baba Kaygusuz ‘dan oluşmaktadır ve 975 beyittir. Nüshada [u] sesi içeren ve kalıplaşmış yazımlarında [و] harfi kullanılmayan eklerdeki [و] harfleri nüsha boyunca üstleri çizilerek düzeltilmiştir. “دور” şeklinde yazılan -dur ekindeki [و] harfi260 , “دون” şeklinde yazılan -duñ -düñ ekinin [و] harfi261 buna örnektir. İkinci örnekteki [ن] harfinin [ك] biçiminde düzeltilmemiş olması, düzeltmeleri yapan kişinin de eklerin yazımı hakkında çok bilgili olmadığını gösterir. Bu nedenle düzeltmeler müstensih tarafından yapılmış olabilir. Nüshada düzeltilen başka ekler de vardır. Az sayıda olmakla beraber içeriğe dair düzeltmeler de mevcuttur.

4. İstanbul- Süleymaniye Kütüphanesi Tercüman 00297/5 (T Nüshası)262

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Tercüman Gazetesi Koleksiyonu’nda 00297 demirbaş numarasına sahip yazmanın 74a-103a numaralı yaprakları arasındadır. Koyu kahve mukavva cilt içindedir. Rutubetten üst ve alt kapakta şişme olmuştur. Kitabın alt cilt kenar yapraklarının üzerinde Mustafa Baba’nın kitabı olduğuna dair temellük kaydı vardır. Aharlı, orta kalın ve nohudî kâğıda nesih hatla yazılmıştır. Reddadelidir. 190x129-143x107 mm ölçülerinde, 17 satırdan oluşmaktadır. Cetveller kırmızı ve mavi olmak üzere ikidir.

Külliyât toplam 109 varaktır. 1b-17a arasında Tercüme-i Câvidânnâme isimli, Fazlullâh Hurûfî’nin meşhur Câvidânnâme adlı eserinin mütercimi bilinmeyen bir çevirisi yer almaktadır. 17b-25a arasında, mecmû‘a adı altında kataloglanmış olan çok sayıda manzum ve mensur parça mevcuttur. Bunların çoğu Muhyî’ye aittir. 26a-68a arasında Nesîmî’nin

260

Bk. 1a’da 9. beyit. 261

Bk. 4a’da 82. beyit. 262 bk. Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, haz. Günay Kut (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1989), No: 122.

70

takipçilerinden Refî’î’nin Beşâretnâme adlı mesnevisi yer almaktadır. 68b-73b arasında Refî’î’nin Gencnâme adlı eseri mevcuttur. 103b’de Kutb-ı âlem ile ilgili bir daire vardır. 104a-109b arasında müellifinin ismi geçmeyen Risâle-i İnsân adlı eser yer almaktadır.

T nüshası 972 beyitten oluşmaktadır. 19. yüzyılda istinsah edildiği izlenimini vermektedir. Bununla birlikte imlâ Eski Anadolu Türkçesi’ne uymaktadır ve oldukça hatasızdır. Müstensih metnin aralarına kırmızı kalemle konu başlıkları koymuştur.

5. İstanbul- Süleymaniye Kütüphanesi Özel 532 (Ö Nüshası)

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Özel Koleksiyon 00101 numarada kayıtlı yazmanın263 70b-103b numaralı yaprakları arasındadır. Ebru kaplı mukavva cilt içindedir264. 225x155-210x120 ölçülerinde, 15 satırdan müteşekkildir. Nesih hatla yazılmıştır. Reddadelidir. Yazmanın son kısmı eksiktir. Baştaki boş varaktaki müstensih notunda nüshanın müellif kopyasından istinsah edildiği belirtilmektedir. Bu notun içeriğinden nüshanın eksik kısmının Kitâb-ı Maglata’yı veya Delîl-i Budalâ’yı içerdiği sonucunu çıkarmak mümkündür.

Yazma toplam 154 varaktır. Başta bir varak boş olup üstünde çeşitli notlar ve karalamalar vardır. 1a-36a arasında “Risâle-i Kaygusuz Baba Sultân” başlığı altında Menâkıpnâme-i Kaygusuz Abdal, 36a-70a arasında Dil-güşâ, 103b-115b arasında Üçüncü Mesnevî, 115b-126a arasında Gülistân, 126b-154b arasında şiirler mevcuttur. Ayrıca Kaygusuz’un menakıpnamesinin içinde 22b-25a arasında Gevher-nâme, 26a-27b arasında Kasîde-i Dolâb, 34b-36b arasında Minber-nâme, 36b-37a arasında Salâtnâme adlı şiirleri vardır.

Ö Nüshası 961 beyittir. Tüm nüshalar içinde AE nüshasıyla aynı koldan gelen tek nüshadır. İmlası düzgündür. Ekler Eski Anadolu Türkçesi’ne uymakla beraber ara ara düzleşmeler görülür.

6. Ankara- Milli Kütüphane Hk 167/4 (AÖ1 Nüshası)

Milli Kütüphane Adnan Ötüken Koleksiyonu Hk 167 numarada kayıtlı yazmanın 124b-153a numaralı varakları arasındadır. Kahverengi meşin sırtlı, mıklepli, kırmızı bez kaplı mukavva cilt içindedir. 265 Başta ve sonda birer adet karton kâğıt vardır. 180x110-249x155 mm ölçülerinde, 17 satırdan oluşmaktadır. Esmer cedid kâğıda rika hatla yazılmıştır. 71b,

263

Katalogda nüsha Risâle-i Kaygusuz Baba olarak kataloglanmış olup eserlerin hiçbirinin isimleri geçmemektedir.

264 Süleymaniye koleksiyonundaki nüshanın özel bir koleksiyonda bulunan bir yazmanın fotokopisinden ibaret olması nedeniyle yazmanın fiziksel özellikleri hakkında bilgi edinemedim.

265 Nüshanın fiziksel özellikleri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Yazmaları internet sitesinden alınmıştır.

71

175a ve 175b’de ebced hesabıyla ve rakamla verilmiş olan tarihten 1296 (1878/1879) tarihinde istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Başlıklar ve aralarda bazı sözcük ve söz grupları kırmızı kalemle yazılmıştır.

Külliyât toplam 175 varaktır. Ia’da el yazısıyla karalamalar ve bir beyit vardır. Ib boştur. IIa’da Arap harfli bir kütüphane kaydı ve sahibiyet kaydı olması muhtemel bir kayıt vardır. IIb boştur. IIIa’da iki adet Arap harfli kütüphane kaydı vardır. IIIb boştur. 1a’da kırmızı kalemle yazılmış bir beyit, birkaç not ve Ankara Genel Kitaplık kaşesi vardır. Nüsha 1b’den itibaren Arap rakamlarıyla sayfa sayısına göre 174b’ye kadar numaralandırılmıştır. Aynı zamanda 20a’dan itibaren, 180’e kadar ara ara Latin rakamlarıyla numaralandırılmıştır. 1b-28a arasında Dil-güşâ, 28a-71b arasında Gülistân, 71b-124b arasında Serây-nâme vardır. 124b’de “Post-nişīn-i Ḥacı Bektāş-ı Velī Es-Seyyid Ḥāfıẓ ‘Alī Dede 1297” yazılı 3 tane mühür bulunmaktadır. 124b-153a arasında Mesnevî-i Baba Kaygusuz, 153a-164b arasında İkinci Mesnevî, 164b-175a arasında Üçüncü Mesnevî vardır. 175b’de bir gazelle tarih düşürülmüştür. 176a-180a arası boştur. 180b de bir ilaç terkibi yer alır.

AÖ1 nüshasında Mesnevî-i Baba Kaygusuz 935 beyittir. Arapça ve Farsça sözcük ve terkiplerin yazımları genellikle doğrudur. Eklerin hem Eski Anadolu Türkçesi’ne hem modern Türkçeye uyduğu görülür. Bu durum zaman zaman sözcüklerin yazımında tutarsızlıklara neden olur. Örneğin 3. beyitteki “bilürsin” sözcüğü AÖ1 nüshasında “بيلورسون” biçimini almıştır (bk. 127b).

7. İstanbul- Süleymaniye Kütüphanesi Haşim Paşa 00019 (HP Nüshası)266

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Haşim Paşa Koleksiyonu’nda 00019 demirbaş numarasına sahip “Mes neviyyāt-ı Ḳayġusuz Baba” başlıklı yazmanın 1b-20b numaralı yaprakları arasındadır. Alafranga uydurma kaplı, avrupa kâğıtlı, 287x177-180x100 mm ölçülerinde, 24 satırdan oluşmaktadır. Rika hatla yazılmıştır; reddadelidir. 1309 (1891/1892) tarihinde Ali Haydar b. Ahmed Muhtâr tarafından istinsah edilmiştir. 20b, 22b, 24b, 30b, 34a, 42a, 44b, 62b ve 71a’da her bölümün bittiği aya göre istinsah tarihi verilmiştir. Bu aylardaki karışıklık, nüshanın tekrar ciltlenirken yanlış sıralandığına işaret etmektedir. Nitekim nüshanın içeriği de bu durumu onaylar niteliktedir. Nüsha Latin harfleriyle numaralanmıştır.

Külliyât toplam 70 varaktır. 1a boştur. 1b-20b arasında Mesnevî-i Baba Kaygusuz, 21a-22b arasında Gevher-nâme, 23a’da hece vezniyle yazılmış bir şiir, 23a-24b arasında bir terkibibent, 25a-34a arasında Dil-güşâ vardır. 34b boştur. 35a-42a arasında Üçüncü Mesnevî vardır. 42b boştur. 43a-44b arasında bir terciibent vardır. 45a-62b arasında Dil-güşâ devam etmektedir. 63a-70b arasında İkinci Mesnevî bulunmaktadır.

HP nüshası 872 beyitten oluşmaktadır. İmlası düzgündür. Eklerin yazılışı Eski Anadolu Türkçesi’ne uymaktadır.

266 Nüshanın fiziksel özellikleri için Süleymaniye Kütüphanesi tespit fişinden yararlanılmıştır.

72

8. Ankara- Milli Kütüphane 06 Hk 805/1 (AÖ2 Nüshası)

Milli Kütüphane Adnan Ötüken Koleksiyonu Hk 805 numarada kayıtlı yazmanın 1b-27a numaralı varakları arasındadır. Mıklepli, kırmızı renkli pandizot mukavva içindedir. Yazmanın başında ve sonunda birer adet karton kâğıt bulunmaktadır. Çiçek filigranlı kâğıda yazılmıştır. AÖ2 nüshasının ölçüleri 200x140-150x105 mm’dir. 15 satırdan oluşmaktadır ve sülüs hat ile yazılmıştır. Yer yer harekelidir. İstinsah kaydı yoktur. 25a’dan itibaren yazım beyit düzeninden nesir düzenine geçer ve mısralar birbirlerinden kırmızı nokta ile ayrılır.

Yazma üç ayrı müellifin birer eserini içermektedir. Toplamda 65 varaktır. Üç eser de reddadelidir. 4a’dan itibaren Arap rakamlarıyla numaralandırılmıştır, fakat bu numaralar 129’dan başlamaktadır. Bu durumun nüshanın daha önce başka bir nüshanın parçası olduğunu düşündürmektedir. 1a’da bir pul, Ankara Genel Kitaplık mührü, bir takım notlar ve karalamalar vardır. 1b’de “Mes nevī-i Ḳayġusuz Baba Sulṭān ḳuddise sırruhu’l-‘azīz” başlığıyla Mesnevî-i Baba Kaygusuz başlar ve 27a’da biter. 1a’dan başlayarak Latin rakamlarıyla numaralandırılmıştır. 27b-53a’da “Cāmi‘ü’l-esrār fi’t-taṣavvūf” isimli, müellifi bilinmeyen bir mesnevi vardır. İç ölçüleri 155x100 mm’dir. Her sayfada 17 satır vardır. Kırma talik hatla yazılmıştır. 53a’daki istinsah kaydından 23 Recep 1064 (9 Haziran 1654) tarihinde Beşiktaş’ta istinsah edildiği anlaşılmaktadır. 53b-54a arasında ilaç tarifi vardır. 54b-65b arasında Fethullah b. Muhammed Emin b. Sadrüddin eş-Şirvânî’ye ait Risâle fî Beyânı Hikmeti Halki’l-Cinn ve’l-İns isimli267 bir risale mevcuttur. Risalenin iç ölçüleri 140x70 mm’dir ve 17 satırdan oluşmaktadır. Sülüs hatla yazılmıştır. Yazmanın başındaki Mesnevî-i Baba Kaygusuz’la aynı müstensihin elinden çıktığı görülmektedir.

AÖ2 nüshası 835 beyitten oluşmaktadır. İmla Eski Anadolu Türkçesi’ne uyar; hem Arapça ve Farsça hem Türkçe sözcüklerde imla hataları çok azdır.

9. Hacı Selim Ağa Yazma Eser Kütüphanesi Hüdâî Efendi Koleksiyonu 1831/11 (H

Nüshası)

Hacı Selim Ağa Yazma Eser Kütüphanesi Hüdâî Efendi Koleksiyonu 1831 numarada kayıtlı mecmuanın 118b-139a numaralı yaprakları arasındadır. Yumuşak meşin cilt içindedir. İnce normal sarı kâğıda rika hatla yazılmıştır.268 Reddadelidir. Sayfalar kurt yeniklidir. 205x140-185x110 ölçülerinde, 19 satırdan müteşekkildir. Derkenarda çapraz biçimde yazılmış olarak 118b-131b arasında İkinci Mesnevî, 131b-139a arasında Üçüncü Mesnevî adı altında Mesnevî-i Baba Kaygusuz’un bazı bölümlerinin tekrarı vardır. Son sayfalarda ıslanma

267

Bu isim yazmalar.gov.tr’den alınmış olup risalenin başında mevcut değildir. İsimsiz risalenin sağ üst köşesine kurşun kalemle ve rika hatla “risāle fī ḥalli deverāni’s-ṣūfiyye” yazılmıştır.

268 Nüshanın fiziksel özellikleriyle ilgili bana bilgi veren Hacı Selim Ağa Kütüphanesi çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.

73

sonucunda mürekkep dağılmış, okuma zorlaşmıştır. Mesnevî-i Baba Kaygusuz’dan bir önceki metnin sonunda (117b’de) 23 Cemaziyelahir 1167 (17 Nisan 1754) tarihi bulunur. Bununla birlikte bu metindeki el yazısı Mesnevî-i Baba Kaygusuz’dakinden farklıdır. 21b’de Müfti Ali Efendi isimli müstensihe ve 1066 (1655/56) yılına ait bir istinsah kaydı ile 29a’da İmam Ali isimli müstensihe ve 1067 (1656/1657) yılına ait bir başka istinsah kaydı vardır.

Mecmua toplam 141 varaktır.269 El yazısı sık sık değişmektedir. Varak numaralarının bir sayı ileriden gitmesi bir yaprağın kaybolduğu izlenimini vermektedir. 1a-2b arasında kısalı uzunlu notlar ile manzum ve mensur parçalar vardır. 3a-18a arasında tevhid, naat, hadis, dua, mevize, zikir adabı gibi içerik ve konular yer almaktadır. 18b-21b arasında Risâle-i Sünbül Efendî isimli bir risale vardır. 22a boştur. 22b-29a arasında Kitâb-ı İrşâdnâme-i Hakîkî isimli bir risale mevcuttur. 29b boştur. 30a-36a arasında Kavâ’id-i Kur’ânü’l-‘azîm, 36b-58a arasında katalogda Sergüzeşt-i Vefâ adı verilmiş olan isimsiz bir mesnevi vardır. 58b-70b arasında Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i vardır. 71a-76a arasında muhtelif konularda fevaid, 76b-90b arasında başı eksik bir mesnevi vardır. 91a boştur. 91b-108a arasında bulunan isimsiz mensur eser katalog bilgilerine göre Mevlânâ Firâkî’nin Kırk Sual adlı eseridir. 108b boştur. 109a’da Dâsitân-ı Çoban adlı bir mesnevi mevcuttur. 109b-110b arasında ise Dâsitân-ı Geyik adlı bir mesnevi vardır. 111a boştur. 111b-117b arasında deverân-ı sûfiyye hakkında bir risale, 117b’de Risâle-i Mevlânâ Kemâlpaşazâde isimli eserden yarım sayfalık bir bölüm vardır. 118a boştur. 139b’den itibaren 141b’nin sonuna kadar Üçüncü Mesnevî adı altında verilen Mesnevî-i Baba Kaygusuz metni devam etmektedir.

H Nüshası 795 beyittir. İmlâ düzgündür ve Eski Anadolu Türkçesi’ne uygundur.

10. İstanbul- Süleymaniye Kütüphanesi Uşşaki 00101/2 (U Nüshası)

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Uşşaki Tekkesi Koleksiyonu 00101 numarada kayıtlı yazmanın 51b-63a numaralı yaprakları arasındadır. Ebru kaplı meşin cilt içindedir. Cilt kurt yeniklidir ve su almıştır. Şirazesi düzgündür. 240x180-180x110 ölçülerinde, 21 satırdan müteşekkildir. Cetvel çekilmiş aharlı sarı Avrupa kâğıt üzerine talik hat ile yazılmıştır.270 Reddadelidir. Yer yer su lekeleri vardır. Kaygusuz Abdal eserleri başladığı yerden itibaren kurşun kalemle Arap rakamlarıyla numaralandırılmıştır. 1270 (1853/1854) yılına ait istinsah kaydı mevcuttur. 1a, 22a ve 63b’de Uşşaki Tekkesi vakıf mührü vardır.

Yazma toplam 63 varaktır. Başta bir adet boş yaprak mevcuttur. 1b-28b arasında Eşrefoğlu Rûmî Dîvânı yer almaktadır. Bu bölüm nesih hatla yazılmıştır. 29a boştur. 29b’de “Dīvān-ı Ḳayġusuz” başlığı altında Kaygusuz Abdal eserleri başlar. 29b-46a arasında Dil-güşâ, 46a-51b ve 63a-63b arasında şiirler mevcuttur.271

269

Katalog bilgileri eksik ve hatalıdır. 270

Fiziksel özelliklerinin tavsifi için yazmayı görmemi sağlayan Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi çalışanlarına çok teşekkür ederim.

271 Süleymaniye kataloğunda Kaygusuz’un eserleri belirtilmeyip tümü “Dīvān” olarak kaydedilmiştir.

74

U Nüshası son derece eksik bir nüsha olup 445 beyitten oluşmaktadır. İmlası düzgündür. Eklerin yazılışı Eski Anadolu Türkçesi’ne uymaktadır.

75

METİN TESPİTİNDE DİKKAT EDİLEN HUSUSLAR

1. Nüshalardaki hata ve yazım tutarsızlıklarının çokluğundan dolayı, yalnızca anlam veya

ifade değişikliği yaratan farklılıklar sayfa altındaki aparatta varyant olarak verilmiştir.

Varyantın bulunduğu mısraların yanına [*] işareti konularak okuma kolaylığı

sağlanmıştır.

2. Bir veya birden fazla nüshada görülen imlâ, vezin, anlam ve ifade bozuklukları ile sözcük

veya ek unutulması gibi hatalar metnin sonundaki sonnot bölümünde belirtilmiştir.

Sonnotlar numaralandırılmıştır. Böylelikle müellif nüshasına dair olabilecek farklılıklar

sayfa altında görülürken, tenkitli metinde kullanılan nüshalara ait özelliklerin sonnot

olarak gösterilmesi amaçlanmıştır. Bu yöntemle dipnot çokluğundan doğacak

karışıklığın önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

3. Bir veya birden fazla nüshada eksik olan beyitler aparatta belirtilmiştir.

4. Üç nüshanın da hatalı olduğu durumlarda metin tamiri yapılmış ve metin tamiri sonnot

ile belirtilmiştir.

5. Eserde kapalı hecelerin açık okunamamasından doğan vezin bozuklukları sonnot olarak

belirtilmiştir. Diğer vezin hususiyetleri ise yaygınlıkları ve “Vezin” bölümünde ele

alınmaları dolayısıyla sonnot olarak belirtilmemiştir.

6. Beyitlerin sıralamasında en eski nüsha olan B nüshasının sıralaması izlenmiştir. Bu

sıralamada hata olduğu durumlarda diğer nüshalar esas alınmıştır.

7. Türkçe eklerin yazılışında dönemin yazım özellikleri esas alınmıştır.

8. Çeşitli hal eklerinin birbirleri yerine kullanıldıkları durumlarda günümüz Türkçesine

uyan hal eki tercih edilmiştir.

9. [d]-[ṭ] değişimi gösteren sözcükler [ṭ] ile yazılmıştır. Üç nüshada da [d] ile yazılan

sözcüklerde [d] yazımı tercih edilmiştir. Bu konudaki nüsha hususiyetleri Nüsha

Tavsifleri bölümünde belirtilmiştir.

10. [ḳ], [ḫ] veya [ġ] ile yazılabilen Türkçe sözcükler için [ḳ] kullanılmıştır. Bu konudaki nüsha

hususiyetleri Nüsha Tavsifleri bölümünde belirtilmiştir.

76

11. “Kim” ve “ki” biçimini alan “ki” bağlacı için B nüshasındaki yazım takip edilmiştir.

12. Farsça kökenli sözcüklerin seçilen nüshalardaki imlalarının Türkçe söyleyiş biçimini

yansıttığı durumlarda, kafiye veya vezin gerektirdiği takdirde Türkçeleşmiş yazım tercih

edilmiş, bu durum sonnotta belirtilmiştir. Bahsi geçen yazım özelliği Nüsha Tavsifleri

bölümünde farklı nüshalar bağlamında ayrıntılı olarak incelenmiştir.

13. B nüshasının her beyitte karşımıza çıkan imla hususiyetleri Nüsha Tavsifleri bölümünde

ele alınmıştır.

14. Metinde Türkçe sözcüklerde kalın ve ince ünsüzlerin yazımında yapılan [s-ṣ], [k-ḳ], [g-ġ],

[t-ṭ] ayrımlarına uymayan sözcükler bu ayrıma göre düzeltilmiştir.

15. “İle” edatı vezne göre “-le/-la” biçiminde okunmadığı sürece ayrı yazılmıştır.

16. “Durur” sözcüğü kendinden önceki sözcükten ayrı yazılmıştır.

17. Metinlerde “ṣıfat” ve “ṣıfāt” sözcükleri arasında yazım ayrımına dikkat edilmediğinden,

metin tespitinde bu ayrım anlama göre yapılmıştır.

18. Farsça ve Arapça sözcüklerin, eklerin ve terkiplerin yazımında İsmail Ünver’in

“Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler” adlı makalesinde belirlediği kurallara

uyulmuştur.272 Bununla birlikte “pādşāh” ve “āftāb” gibi Farsça sözcükler, ilk heceden

sonra Türkçe okunuşa göre ses türemesi yapılarak “pādişāh” ve “āfitāb” şeklinde

okunmuştur. Sözcüklerin türetilmiş biçimlerinin sözlüklerde bulunmadığı takdirde,

vezin gereği türetme yapılmış, türetilen harf “dest[i]gīr” [995] örneğinde olduğu gibi

köşeli parantez içinde verilmiştir.

19. Çeviri yazı için aşağıda verilen transkripsiyon sistemi kullanılmıştır.

272

İsmail Ünver, “Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler,” Türkoloji Dergisi 11/1 (1993): 53-89.

77

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ

’ ,a, e ءٲ

ā, a آ b ب p پ t ت s ث c ج ç چ ḥ ح ḫ خ d د ẕ ذ r ر z ز j ژ s س ş ش ṣ ص ż, ḍ ض ṭ ط ẓ ظ ‛ ع ġ غ f ف ḳ ق k, g, ñ ك l ل m م n ن v, o, ö, u, ü, ū و h ه y, ı, i, ī ي

78

79

Tenkitli Metin

MES NEV -İ BABA ḲAYĠUSUZ AE 65a 1 İlāhī ‛ālimü’s-sırr ve’l-ḫafiyyāt1 B 71b Senüñ sırruñda ‛āḳiller olur māt M 94a

Bu cümle iş içinde sen ḥāżırsın Naẓīrüñ yoḳ ‘ālemde bī-naẓīrsin2

Bilürsin her ḳuluñ nedür murādı Virirsin eyleyüp göñlini şādī*

Ḳapuñda her ḳuluñ var bir ḥāceti* Daḫı her bir ḥāli vaḳti sā‛ati*3

M 94b 5 Bu cümle eşyāya mevcūd olan sen

Bu mevcūd olana vücūd olan sen

Ṭolusın yirde gökde her mekānda Bī-nişān sırr olursın her nişānda4

Şol ay yüzlerdeki çeşm-i siyāh sen Ḫoca sensin daḫı her bir metā‛ sen5

Ḳamu göñüller içinde çıraḳ sen6 Yaḳına yaḳın ıraġa ıraḳ sen

Ḳadīrsin her bir işte ḳudretüñ var Kerīmsin ‘āmm u ḫāṣṣa raḥmetüñ var*

10 Münezzeh pādişāhsın ferd ü yektā7

Bu ḳullar ortasındadur bu ġavġā*

* 3b AE : -B, -M

* 4a AE : -B, -M

* 4b vaḳti : vaḳt ü M

* 9a ‘āmm u ḫāṣṣa : ḫāṣṣ u ‛āmma AE

* 10b ortasındadur : ortasında var M

80

Geh olur ‛ālemü’l-esrār olursın* Gehī Aḥmed gehī Ḥaydar olursın8

Gehī Ādem gehī Şīt ü geh Eyyūb Gehī Mūsā olursın geh Şu‛ayyūb9

Gehī Yaḥyā gehī İdrīs olursın Gehī Ya‛ḳūb gehī Circīs olursın

AE 65b Geh odı Ḫalīle gülşen idersin10 B 72a Geh özüñ ẕerrede pinhān idersin

15 Gehī Yūnus ile baṭn-ı semekde Gehī ‛asel olursın her petekde

Gehī Yūsuf ile Mıṣırda sulṭān11 Gehī Fir‛avn ile Mūsāya düşmān

Gehī Ḫıżr u gehī İlyās olursın Gehī Maḥmūd gehī Ayās olursın12

Gehī Nūḥ ile keştīde selāmet13 Gehī münkir ile bile melāmet

Gehī koç ile İsmā‛īle ḳurbān Gehī emre muṭī‛ kim ḥükme fermān*14

20 Geh olur Hūd ile ‛uzlet idersin15

Geh olur ki anı da māt idersin*

Gehī Manṣūr ile ber-dār olursın16 Gehī Dānyāle defterdār olursın*

Gehī geyik gehī nāfe gehī müşk Gehī ‛āşıḳ gehī ma‛şūḳ gehī ‛ışḳ17 Gehī ḳamış gehi şekker olursın

* 11a ‛ālemü’l : ‘ālem-i AE : ‘āleme M

* 19b kim : ü M, -AE

* 20b ki anı da : kim oyunda AE

* 21b Dānyāle defterdār : Dāniyele defter B M

81

Gehī ṣadef gehī gevher olursın

Geh olursın bu işlerden müberrā Gehī güneş olursın gāhī ẕerre

25 Gehī Mūsā ile ṣoḥbetde hemdem* Gehī ‛ sā gehī Mesīḥ-i Meryem*

Gehī Ḳayṣer gehī faġfūr-ı Çīnsin Geh olur ki yaḳından da yaḳınsın*18

Gehī Dāvūd olursın geh Süleymān Gehī Ḫüsrev gehī Sām ü Nerīmān*

Gehī Cümcüm geh ‛adl-i Nūşirevān*19

Gehī Behrām gehī Rüstem-i destān* B 72b Gehī ġanī gehī faḳīr olursın M 95a Geh olur sırr içinde sırr olursın

30 Ḳamu nişān içinde bī-nişān sen Daḫı kim var hemān sensin hemān sen20 Ḳamu ‛ayyārlaruñ üstādı sensin21

Bu cümle ḥikmetüñ bünyādı sensin

Yaratduñ yedi ḳat yiri muṭabbaḳ Ṭokuz eyvān ki dönedür mu‛allaḳ22

AE 66a On iki burc yedi yılduz ki vardur

Bu çār faṣl u gice gündüz ki vardur*23

Daḫı bu dört ‛anāṣır kim bedendür

* 25a ṣoḥbetde : ṣoḥbet-i B M

* 25b Mesīḥ-i : Mesīḥ ü M AE

* 26ab: 27ab ile yer değiştirmiştir M

* 27ab: 26ab ile yer değiştirmiştir M / 28ab ile yer değiştirmiştir AE

* 28ab: 27ab ile yer değiştirmiştir AE

* 28b Behrām gehī Rüstem-i destān : Behrām gāh Rüstem-i devrān AE : Behrām-ı gūr Rüstem-i destān M

* 33b bu çār : çehār AE

82

Bu altı cihet olduġı nedendür

35 Daḫı ferş ü öküz balıḳ u deryā On sekiz biñ ‛ālem bu ṭaġ u beriyyā24

Daḫı kürsī ḳalem hem levḥ-i maḥfūẓ*

Aḳarsular bıñarlar yedi deñiz

Ṣırāṭu’l-müstaḳīm yevmü’l-ḳıyāmet* Ṣorġu ḥesāb bu cümle dürlü ḥikmet*25

Daḫı bu yedi ṭamu sekiz uçmaḳ Şeh [ü] esb [ü] fil [ü] ferzīn ü baydaḳ26

Sidretü’l-müntehā vü ‘arşü’l-mecīd* Zebūr u İncīl ü Furḳān u Tevrāt27

40 Daḫı her bir felekde ki melek var28

Tamām yirlü yirince her ne kim var*

Daḫı bu yedi gökteki sitāre Bular ḥükmüñ ile dün gün āvāre29

Bu cümle evliyā enbiyā mürsel Daḫı bu sa‘ādet devlet ü iḳbāl30

Daḫı her şu‘arā cihāna geldi* ‘Aḳıl irdürdügi lisāna geldi31

B 73a Daḫı her ‘ābid ü zāhid ki vardur*

34b bu altı : anuñ şeş AE

* 36a kürsī ḳalem hem : kürsī vü ḳalem B

36ab B, AE : -M

* 37a yevmü’l-ḳıyāmet : yevm-i ḳıyāmet AE

* 37b dürlü : baḥr-ı B / ḥikmet : raḥmet AE

* 39a ‘arşü’l-mecīd : ‘arş-ı mecīd M AE

* 40b her ne kim var : ne gerek var B M

* 43a şu‘arā : bir şā‘ir AE

* 44a ‘ābid ü zāhid : zāhid ü ‘ābid M AE

83

Bu cümle şeyḫ ü hem mürīd ki vardur32

45 Daḫı taḥte’s -s erādan tā S üreyyā* Yaraṭılmış bu cümle dürlü eşyā

Bu ḥikmetde be-küllī oldılar māt* Didiler āḫiri heyhāt u heyhāt*33

Ṣıfātuñ söylemekde oldılar lāl

Ki bilmezler ne ḥikmetdür nedür ḥāl

‘Aḳıllar azdı cānlar yolda ḳaldı Da‘vā ḳılanlaruñ fikri üzildi34 Bu ḥikmetde ne küstāḫ yā ne müştāḳ* Bu deñizde ne keştī yā ne zevraḳ*

50 Velī nebī bu yolda ḥayrān oldı

Ḳalan maḫlūḳ ḳıyās it ḳanda ḳaldı

Gök ehli dir ki yirde ola ol şāh35 Yir ehli dir ki gökde ṭoġar ol māh

AE 66b Ḳamu eşyā biri birinden ister

Biri bilmez ki ḳandadur bu ‘ayyār*36

Yaraṭılmış ḳamu bilmez ne ḥāldür Bu ḥāli ol bilür kim bī-zevāldür

M 95b Zīrā kim ḥaddi yoḳ baḥr-ı muḥīṭdür

Hezārān ‘aḳl bunda nā-bedīddür37

55 Gelen gördi ki hemān gök ü yirdür

* 45a taḥte’s-s erādan tā : taḥte’s-s erā tā be B M

* 46a be-küllī : dükeli AE

* 46b āḫiri : ki āḫir B M

47b ki bilmezler : bilimezler B M / nedür ḥāl: ne pergāl B M

* 49a yā : ü M

* 49b yā : vü M

* 52b biri bilmez ki : bilimezler ki M

84

Eger biñ yıl olursa bir naẓardur

Gice gündüz döner bu çarḫ-ı gerdiş*

Bilinmez ki ne ḥikmetdür ne cünbiş

Ne vaḳt düzüldi bu künbed-i gerdūn38 Çü bilmezsin bāri tek ṭur iy mecnūn

Dā’im ṭurmaz döner bu çarḫ-ı ezraḳ* Ṭılısm-ı bü’l-‘aceb ü kār-ı muġlaḳ39

B 73b Ol üstād ki bu hengāmeyi ḳurmış

Hezārān ḥoḳḳabāzuñ boynın urmış

60 Odur her hünerüñ de ibtidāsı Odur her ḫaberüñ de intihāsı*40

Odur naḳş u ḫayāl her bir ṣūretde41

Odur leẕẕet olan ḳand u nebātda Odur her ‛ayn içinde nūr olupdur

Odur her ẕerrede mestūr olupdur

Odur her bir göñülde fikr ü tedbīr Odur her bir kemāndan atılan tīr42

Hemān yaycı daḫı özidür üstād* Odur āteş odur āb u ḫāk [u] bād43

65 Bu dört dīvār içindeki çerāġ ol44

Daḫı kim var yaḳın oldur ıraḳ ol

* 56a döner bu çarḫ-ı gerdiş : döner geçer bu gerdiş B : geçer döner bu gerdiş M

56b ne cünbiş : nedür iş AE

* 58a ṭurmaz döner : dönedurur M

60a hünerüñ de : bir menzilüñ M / ḫaberüñ de : bir ḫaberüñ M

* 60ab M, AE : -B

61ab M, AE : -B

62ab M : -B, -AE

* 64a daḫı : yine B

85

Bu cümle ‘ālemüñ oldur ḥayātı Ḳamu andan bulup durur necātı45

Çün ādemsin beri gel ḥayvān olma46 Bir avuç ḫāḳ içinde pinhān olma

Saña bir ḫaberüm vardur işitgil47 Eger bilüriseñ baña eyitgil

Elüñ ṭutduġı nedür baña söyle Dilüñ söyledügin ḥikāyet eyle

70 Sebeb ne kim ayaġile yürürsin48

Ḳulaḳdan işidüp gözden görürsin

Bu ḥikmet sen misin kimse mi vardur Baña di kim bu ḫaber ne ḫaberdür

AE 67a Bu ṭonı geymedin ḳanda idüñ sen

Ṣūret midüñ yā cān mıduñ nidüñ sen49

Bilürseñ bunı söyle baña abdāl

Neñe gerek daḫı bunca ḳīl [u] ḳāl

Saña ben diyeyin baḥr-ı muḥīṭsin*50 Çün özüñ ten bilürsin pes vücūdsın*

75 Vücūddan cāna dek bunca sefer var51

Hezārān perdedür bunca ḫaber var

Tenüñ çün aṣlı bünyādı türābdur* Cān olmasa tenüñ işi ḫarābdur

B 74a Zī nā-dān ki teni bilmedi cāndan

Avadanlıġı farḳ itmez yabāndan

73b neñe : neye M AE / bunca ḳīl [u] ḳāl : bu güft ü bu ḳāl B M

* 74a ben diyeyin : diyeyidüm AE

* 74b pes : sen B : bir AE

* 76a aṣlı bünyādı : bünyādı aṣlı B M

86

M 96a Saña dünyā şīrīn geldi ḫoşalduñ

Tama‘ ṭoldı içün ‘ışḳdan boşalduñ

Bu nefsüñ dilegin ‘ışḳ mı ṣanursın Yoluña dön ki ṣoñra utanursın*

80 Ulular ḳılmaduġı işi ḳılma

Ṣaḳın şeyṭān bigi işüñ yañılma52

Edebi ṣaḳla kim ḥāżırdur Allāh ‘Alīmdür ol ḫabīrdür s ümme v’allāh*53

Bu ġafletde sen uyursın ḫabersüz Uyan aḫi gözüñ aç iy naẓarsuz

Yören kendüziñe gör kim ḥālüñ ne54 Āḫirüñ nolısardur evvelüñ ne

Seni nefsüñ kemendi ḳıldı ber-dār* Ṭutulduñ çün ebed ḳalduñ giriftar

85 ‘Aceb kim ṣūretüñ insāna beñzer

‘Amelüñ dīv ile şeyṭāna beñzer

Etmegin yiyüben ṭuzın baṣarsın55 O kimesne ki sen anuñla yārsın*

Nişün ḳonşulıġa ṭoġrı degülsin56 Yoluñca var eger uġrı degülsin

Ḳonşınuñ ḥaremini gözedürsin*57 Ya’ni Ḫū sırrıla iş düzedürsin

Ḫalḳuñ ‘iyāline egri baḳarsın58

* 79b yoluña dön : yol ile gel AE

* 81b v’allāh : bi’llāh M

* 84a ḳıldı : itdi AE

* 86b kimesne ki sen anuñla yārsın : kimesneñ kim anuñla gezersin AE

* 88a ḥaremini gözedürsin : ḥaremine göz idersin B / Ḫū : kim AE

87

Ya‘ni ‘āriflik ile göz ḳaḳarsın

90 Bir dem ‘avrat seversin bir dem oġlan Tañrıdan ḳorḳ aḫi ādemden utan59

AE 67b Māluñ fesād yire çoḳ ḫarc idersin60

Bu nefsüñ dilegin çoḳ derc idersin

Daḫı erenlere münkir baḳarsın

Gözüñ kördür nūrı yoḳ bī-baṣarsın B 74b Erenler Ḫū saña senden yaḳındur

Yaḳīn baḳsañ cānuñdan daḫı çındur*61

Velī sen baş göziyle ṭaşra baḳduñ

Erenlerden özüñ ıraḳ bıraḳduñ62

95 Nāgāh bir dem bir ‘azīz cān olursın

Gehī ḥayvān ile ḥayvān olursın63

Hiç yire ‘ömrüñi telef idersin64 Ma‘nāsuz da‘vāyı güzāf idersin

Gehī kibr ü menī ‘ucb u tekebbür65 Ḥaḳḳa ‘āsī olursın ere münkir

Gehī lāf idüben gögsüñ gerersin66 Saḳaluñ sıġayup bıyıḳ burarsın

Geh olursın ‘āciz derdmend [ü] miskīn67 Ne ḥased kimseye ne kibr ü ne kīn*

100 Göñül birdür ḳarındaş Tañrı birdür

91ab M, AE : -B 92b kördür : görmez AE / bī-baṣarsın: kör baḳarsın B M

* 93b cānuñdan : cānuñda M

94b ıraḳ: ṭaşra AE

95ab B, M : -AE

* 99b ḥased kimseye ne kibr ü ne : ḥusūd kimseye ne kibr ü ne M : ḥācet kimseye yā kibr ü yā B

88

Ṭaġılma her yaña kim Ḥaḳḳ ḥāżırdur

Ben söz bilsem saña bu sözi dirdüm*68 Gözüñ görmez seni yolca yiderdüm

M 96b Ḳuş dilin bilmezem ki söyleyidüm69

Süleymān bigi ḫoş seyr eyleyidüm

Ḥaḳīrem faḳīrem pīrem ü pīrem*70 Saña remz ile bu ḥālümi direm

Dā’im kirpügüñ altından görenüm71

Cānuñ sevdügi ḳarşuñda duranum*

105 Yedi ḳat yir benüm seyrān-gāhumdur Ṭoḳuz felek daḫı mülk ü cāhumdur72

Ay u gün benüm içün şem‘ olupdur73 ‘Ālem göñlüm içinde cem‘ olupdur

Egerçi bu ṣūretde pinhānem ben74 Beni gören bilür ki ne cānem ben*

B 75a Ḳamu ‘ālem benüm ben ḳamu ‘ālem75

Baña ḳulluḳ ider bu cümle ‘ālem Henüz yoḳ idi evvel var idüm ben

Sırr içinde nihān esrār idüm ben76

110 Āḫir olsa daḫı baña ne noḳṣān77 100b her yaña kim Ḥaḳḳ : dört yaña Tañrı AE

* 101a bu sözi dirdüm : bir söz diridüm AE : bu ḥāli di[r]düm M

102b seyr: şerḥ AE

* 103a pīrem ü pīrem : pīrem ben pīrem AE : pīr ü müdbirem B

* 104ab B, M : -AE

104b ḳarşuñda : ḳarşuña M 107a ṣūretde : vücūdda M

* 107b beni gören bilür : bilen bilür meni AE

109b nihān : pinhān AE

89

Baña irmez hezār ḥikmet-i Loḳmān

Gehī taḥte’s -s erāyem geh S üreyyā Geh olur ki benem bu cümle eşyā78

AE 68a Geh oluram ḳamu ‘ālemde mevcūd79

Gehī ḳamu göñül içinde maḳṣūd Gehī mescidler içinde ḫaṭībem80

Gehī kilisede büt ü ṣalībem

Gehī cehūdlara ser-i kösele Gehī meyḫānede cām u piyāle

115 Bu görinen ‘anāṣır ṣūretümdür

Ḳamu ‘ālem benüm ṭolu ẕātumdur*

Ḥaḳīr naẓarile baḳma iy civān81 Bu ẕāt ḳadīm velī kim adum insān*

mān ehlī isen gümāna düşme Yolı terk eyleyüp yābāna düşme

Hele bu bunda ḳaldı bir beri baḳ* Eger ‘āḳil iseñ olmaġıl aḥmaḳ82

Benüm ḳıṣṣama bir laḥẓa ḳulaḳ ṭut Anuñ ḥaḳḳıyiçün kim adı ma‘būd83

120 Baña bir ḥāl ‘aceb geldi cihānda

Bu kimdür söylenür her bir lisānda*

O kimse kim cihānı ma‘mūr itdi ‘Aceb özin ne yirde mestūr itdi

113b kilisede büt ü ṣalībem : kiliselerde büt çelīpem AE

* 115b ṭolu : dürlü M

* 116b bu ẕāt ḳadīm velī kim : ẕāt-ı ḳadīmem velī AE

* 118a bu : söz AE

* 120b söylenür her bir : söylenidür her B : söyleyidür her M

90

Bu yirde mi ki ‘aceb yā felekde Ādemde sırr mı ki yoḳsa melekde*

B 75b Güneşde mi ki di kim yoḳsa ayda84 Bize de bu ḫaberden ola fāyda

Yoḳsa yılduz ile bile gezer mi85

Vücūd mı cān mı yā ‘avrat mı er mi

125 Yoḳsa ‘arşda mıdur bize ḫaber vir

Ḳuşam yoḳdur ḳanadum bāl u per vir86 M 97a Bu yiri didiler ki yedi ḳatdur

Anda nihān mıdur yoḳsa āzāddur87

Ferşde midür öküzde yā balıḳda* Nirde ola di yā aḫi ṣalıḳda*88

Bulardan ayru mekānı mı vardur* O da vücūd mıdur cānı mı vardur89

Yoḳsa bu cümlesinden ol münezzeh Türkçe Tañrı adı ‘Arabca Allāh90

130 Yoḳsa bir söz midür ki dilde vardur*91

İlerüden işidilmiş ḫaberdür

Evvel zamānda ki gelmiş ādemler* Bir ‘aceb dürlü fikir ḳılmış anlar92

* 122b mı ki : mıdur M

123a güneşde mi ki de kim yoḳsa : güneşde midür yoḳsa yāḫū M : ‘aceb güneşde mi ki yoḳsa AE

124b vücūd : cesed AE 125ab B, M : -AE

* 127a ferşde midür öküzde : ‘aceb öküzde midür AE

* 127b nirde ola di yā aḫi : nirede ola bu daḫı AE

* 128a ayru : ġayrı AE

* 130a bir : bu M

* 131a ādemler : erenler AE

91

AE 68b Dimişler bir evi yapmasañ olmaz* Özi ḫod kendü kendüden yapılmaz93 Ādem işlemese bitmeye her iş Nişin eyleyesin efsāne teşvīş94

Yiri gögi de bir üstād düzüpdür95 Anuñ çün şöyle durmışdur bu ma‘mūr

135 Benüm istedügüm ol kimsenedür96

Odur bāḳī ḳalan küllī fenādur

Bilürseñ bunı söyle yā müfessir

Bu derd ü ḥālüme ne ola tedbīr97

Anı sen gördüñ ise bir nişān di98 Eger āşkāre dimezseñ nihān di

B 76a Görmeden söyleme yalan olursın99

O kim şeyṭān diridüñ sen olursın*

Bilmezseñ efsāne söyleme tek ṭur Muḥammed yolıdur şarṭdur yasaḳdur*100

140 Öli ḥalvāsı degül ki yiyesin*101

Ḳolayuñca ne gerekse diyesin

Bu ḫaber ol ḫaberdür cān içinde* Diyen başın ḳodı meydān içinde*

Bu sırruñ perdesin her kim ki açdı

* 132a yapmasañ : yapmasa AE

136b bu derd ü ḥālüme ne ola : budur ḥālüm nola derdüme AE

* 138b o kim şeyṭān diridüñ : ki ol şeyṭān ki dirler AE

139a bilmezseñ efsāne söyleme tek : bilmeseñ efsāne söyleme tek B: bilmez[i]señ epsem ol söyleme AE

* 139b şarṭdur yasaḳdur : şarṭ u yasaḳdur B : şarṭı edebdür M

* 140a öli ḥalvāsı : ol ḥalvā vü aş M

* 141a ḫaber ol ḫaberdür : ḫaberdür bu ḫaber AE

* 141b diyen : o ki M / başın : başı AE

92

Anuñ boynına dārāyī ṭolaşdı*

Bu sırrı añlayan hemān sırr oldı*102 Anuñ fāş olduġı kendüye ḳaldı

Zīrā bu ḫazīne genc-i ḳadīmdür* Bu gencüñ ṣāḥibi ḥayy [u] ‘alīmdür*103

145 Hezāran ḥikmet ü ṭılsım u perde104

Bu gencüñ ḳapusında her dīvārda

Bu sırrı fāş iden geçdi başından Elin öz ḳanıyla yudı yaşından105

Zihī ḫazne zihī bāb u zi miftāḥ*106 Zihī perde zihī ḫalvet zihī şāh

Zihī Hümā ki gölgesi sa‘ādet* Zihī mülk-i ‘imāret zihī üstād107

M 97b Zihī deryā zihī mevc-i dürr-efşān*

Zihī ‘ilm ü zihī delīl ü bürhān*108 M 97a 150 Zihī nūr kim ‘ālemler ġark olupdur*

Özi ferd ü eḥaddur farḳ olupdur109 M 97b Zihī sulṭān ki ebed ma‘zūl olmaz

Zihī devlet ki hergiz zā’il olmaz110 AE 69a Zihī ṭālib zihī maṭlūb zihī ḥāl

* 142b boynına dārāyī : dārāyī boynına B

* 143a sırrı añlayan : sırr idi yine B, M

* 144a bu ḫazīne : bir ḫazīne AE

* 144b ḥayy [u] ‘alīmdür : ḥayyu’l-‘alīmdür B, M

* 147a u zi miftāḥ : zihī miftāḥ AE

* 148ab: 154ab’den sonra yer almaktadır AE

* 149ab: 150ab ile yer değiştirmiştir M

* 149b ü zihī delīl ü : zihī delīl zihī AE : ü zihī delīl zihī M

* 150ab: 149ab ile yer değiştirmiştir M

93

Zihī ḳısmet zihī ṭāli‘ zihī fāl111 B 76b Zihī bāṭın ki hergiz ẓāhir olmaz

Zihī ẓāhir ki ebeden sırr olmaz112

Zihī cān ki tene muḥtāc degüldür Ḳūt-ı ma‘nādur etmek aş degüldür*

155 Beri gel ey ṭālib söyle ḥālüñ ne

Ne istersin digil kim aḥvālüñ ne

Cihāna gelmeñe ne idi maḳṣūd* Ne işe viribidi seni ma‘būd113 Saña secde neçün ḳıldı firişte114 Bize de di sebeb nedür bu işde*

Sücūd cāna mı ḳıldı yā tene mi Yoḳsa cānı teni yaradana mı115

O dem şeyṭān ne içün ma‘zūl oldı116 İşi altun iken niçe pūl oldı

160 Sekiz uçmaḳ ne sebebden bezendi

Yedi ṭamu odı ne işe yandı*117

Bu ne ḥikmetdür bilürseñ eyitgil Eger bilmezseñ bilürden işitgil118

‘Aceb pergāl ‘aceb tertīb ‘aceb iş ‘Aceb ḥāldür ‘acāyib dürlü gerdiş119

Gelen gitdi giden gelmez ne ḥāldür*

Bu ḥāli ol bilür ki bī-zevāldür

* 154b ma‘nādur etmek : ma‘nā itmek ü AE

155b ne istersin digil kim : murāduñ ma‛lūm eyle AE

* 156a cihāna gelmeñe : cihāna gelmeñüñ B : cihānda gelmeñde AE

* 157b de di : söyle AE

* 160b ṭamu odı ne işe : ṭamuda od ne işe B : ṭamuda od ne içün M

* 163a gitdi : gider AE

94

Gice gider gelür gündüz pey-ā-pey Döner devrān ṭolınur gün ṭoġar ay*120

165 Bu ne ḥikmet ne ḥāldür ‘aḳıl irmez

Nişānından nişān kimesne virmez*121

Bu ḥāli her ki bildi ḫāmūş oldı Ṣanasın arṣlan öñinde mūş oldı122

Zīrā bir deryādur yoḳdur kenarı* Ġavvāṣ olan bulur bunda güheri123

B 77a Ṭolu oldur ḳamu cihān içinde

Odur mu’nis göñülde cān içinde124

Ḳamu şekl ü ṣūretde revnaḳ oldur Anı kim sizmeyesin muṭlaḳ oldur125

AE 69b 170 Neye kim bakar iseñ anda mevcūd

Neden kim ister iseñ anda maḳṣūd

Odur bir ḳaṭre ṣudan insān eyler Odur ḥüsni laṭīf cismi cān eyler*

Ḳamu ‛ālem ṭolu oldur māl-ā-māl Odur ḳāle ḳāl olupdur ḥāle ḥāl126

Aña her dürlü iş pinhān degüldür Cān oldur aña kimse cān degüldür

M 98a Odur ay u güneşdeki tecellī127

Ḳamu ‛ālem anuñ ile tesellī*

163b bu ḥāli ol bilür ki bī-zevāldür : ‘aceb düzgün ‘aceb naḳş u ḫayāldür M

* 164b devrān: bu çarḫ M

* 165b nişān kimesne virmez : nişānı kimse bilmez AE : kimesne nişān virmez M

* 167a bir : bu M

* 171b ḥüsni laṭīf cismi : ḥüsn ü laṭīf cism ü M : ḥüsn-i laṭīf cism-i AE

* 174b anuñ ile : anuñla ḫoş AE

95

175 Bu cümle ‛ālemüñ maḳṣūdı oldur Bu ḳamu bendenüñ ma‛būdı oldur128

Odur vaḥdet gülistānı odur cān Odur cān-ı cihān u naḳd-i insān129

Odur her cem‛ içinde şem‛ olupdur Odur nūr-ı baṣar u sem‛ olupdur*130

Odur kim dil-ārām u mihribāndur* Göñül içinde sırr cānda nihāndur*131

Ḳamu ‛ālem anuñ ile müzeyyen*132 Odur gevher odur ṣadef odur kān

180 Odur kim cümle şeyde cān olupdur

Odur kim āşkāre pinhān olupdur

Gül oldur bülbül oldur gülşen oldur Ṭop oldur çevgān oldur meydān oldur

Daḫı ne var digil ki andan ayru* Ki nesne ol ola sulṭāndan ayru*133

B 77b Ḳamu ‛ālem içindeki cān oldur

Bu ḳıṣṣa vü ḥikāyet dāstān oldur

Odur vaḥdet gülistānında bülbül Odur vuṣlat çemeninde biten gül

185 Gümān ḳılma ki ġayrı yoḳ cihānda*

Odur genc-i nihān her bir vīrānda

* 177b u : hem AE

* 178a dil-ārām u : bir dil-ārām AE

* 178b nihāndur : pinhāndur AE

* 179a anuñ ile : anuñla ḫoş AE

* 182a ki : bir AE

* 182b nesne ol ola : ola nite ola AE

* 185a ḳılma : itme AE

96

Yedi ḳat yirler anuñla sükūndur* Ṭoḳuz felek aña mest ü cünūndur134

AE 70a Anuñla tāzedür her bir gülistān*

Hüner anuñ odur ṣāḥib-i meydān

Odur cümle görinen naḳş u pergāl Anuñdur ‛ālemi ḳā’im ṭutan el135

El ü ayaḳ bu cümle dürlü endām Cānı oldur anuñ ile urur dem*136

190 ‛Āriflerden ṣoruñ bu ne dimekdür

Bu neye işāret ne söylemekdür

Yine vaḥdet gülistānı çin oldı Yine göñül āşüfte mecnūn oldı137

Yine ol sāḳī-i cān u dil-ārām

‛Āşıḳlara ṣunar ṭolu dem-ā-dem138

‛Āşıḳlar mest oluban yā Hū dirler Lā bilmezler hemān illā Hū dirler*

Bu meclisde kimi mest kimi ḥayrān* ‛Āşıḳ ḳatında ne dünyā vü ne cān139

195 Kimisi mest olup börkin yitirmiş140

Kimi destārını ḳavvāla virmiş*

Kimi nāmūṣ şişesin ṭaşa çalmış Kimisi kilimini ṣuya ṣalmış141

* 186a yirler anuñla sükūndur : yir anuñ ile sākindür B, M

* 187a anuñla tāzedür her bir : anuñ ile tāzedür her B, M

* 189b cānı oldur anuñ ile urur : cān oldur anuñ ile kim vurur B : cān oldur hem anuñla ḫoş urur AE

192b ṭolu dem-ā-dem : ḥalva-i bādām AE

* 193b bilmezler : dimezler M

* 194a kimi mest kimi : kimisi mest [ü] B, M

* 195b Kimi destārını : Kimisi destārın B, M

97

Kimi ser-ḫūş olup eyler hāy [u] hūy Ya‛nī dir kim bu ne ḥāldür ḫaber duy

B 78a Kimi mey-ḫānede ser-dih olupdur M 98b Kiminüñ işi dün gün āh olupdur*142

Kimisi bir hiçe ṣatmış cihānı* Ḳamu terk eylemiş sūdı ziyānı*143

200 Kimi ma‛şūḳ ile ṣoḥbet ü hemdem144

Kimisi kim ‛āḳildür şöyle sersem*

Kimisi bī-ḫaber kendü ḥālinden Bī-ḫod [u] mest olup ḳalmış yolından*

Kimi yol eridür menzili gözler Özinden pīş varanuñ izin izler145

AE 70b Kimi dün gün tā‛ate meşġūl olmış

Kimisinin du‛āsı maḳbūl olmış

Kimi dünyāda bir etmege muḥtāc

Kiminüñ başına devlet ḳodı tāc

205 Kimi ḳuldur kimi sulṭān olupdur Kiminüñ yataġı külḫān olupdur

Bu meclisde ḳamu ‛ālem ḥarīfdür

‛Ārifleri ṭanur sāḳī ‛ārifdür146

Niçe kim söyleyeyin söz öküşdür Didiler sözüñ azı özi ḫoşdur

* 198b āh : vāh AE

* 199a bir hiçe ṣatmış : hiçe ṣatmış bu AE

* 199b ḳamu terk eylemiş sūdı : terk eylemiş ḳamu sūd u M : terk eylemiş ḳamu sūdı B

* 200b ‛āḳildür : ‘aḳıldur B, AE

* 201b Bī-ḫod [u] : kimisi AE

204b ḳodı tāc : ḳuşı tāc AE

206b ‛ārifleri tanur sāḳī : ‛ārifler tanur insānı B

98

Ḳulaḳ ṭut diñle aḥvālüm işitgil Nedür keyfiyyet ü ḥālüm eyitgil**147

Cihān hengāmesinde ḳalmışam ben Melāmet ṭablın irden çalmışam ben

210 Bu nefsüm hevāsında ḳul olup men

Ne bellü altunam ne pūl olup men

Beni bu ḫām ḫayāl yoldan çıḳardı Yolı varan yol ile ṭoġrı vardı

Müsāfir dervīşem gezdüm cihānda Teferrüc eylemişem her mekānda*

Ne yire vardum ise gördügüm ol

Ne menzile kim irdüm irdügüm ol B 78b Ādem ḳanda ki var bu bir ādemdür

Resm [ü] ‛ādetleri ayruḳ ‛ālemdür148

215 Mā-taḳaddem ki yol varmış erenler149 Bī-nişāndan bize nişān virenler

Cihān içinde cāna ḳalmayanlar Cihān sevdāsına baş ṣalmayanlar

Olar kim kendüzini bildi taḥḳīḳ Özin bilene didiler muḥaḳḳıḳ

Özin bilen bilür cān neye dirler Ne imiş ḥayvān insān neye dirler*

‛Āşıḳ Paşa Ḫoca ‛Aṭṭār u Sa‛dī*150

208a ḳulaḳ ṭut diñle aḥvālüm : benüm ḥikāyetümi bir B, M

* 208b nedür keyfiyyet ü ḥālüm : benüm nola ḥālüm baña B, M

* 208ab: varyant 234ab’de tekrarlanmaktadır B M

* 212ab: 234ab ile 235ab arasında tekrarlanmaktadır B AE

213ab AE : -B, -M

* 218b ḥayvān insān : insān ḥayvān B

99

Bular kim bulmış idi her murādı AE 71a 220 Her biri bir ḫaber virdi bu yoldan151

Ne kim bilmiş idi bildügi ḥālden

Velī ‛aceb ḫaber söylemiş ‛Aṭṭār* O kim sırrı göñül içinde isrār*

O ‛Aṭṭār ki bu Manṭıḳı o düzmiş Ḳuruyı ıslamış deryāyı süzmiş152

M 99a Dimiş ki Ḳāf ṭaġında bir ulu ḳuş*

Añı gören özin ḳıldı ferāmūş* Adı Sīmurġ mekānı kūh-ı Ḳāfda* İşidüldi bu ḫaber her ṭarafda

225 Bu cümle ḳuşlaruñ sulṭānı oldur

Ḳamu ansuz ṣūretdür cānı oldur

Oṭuz biñ ḳuş anı isteyi gitdi Ḳalanı yolda ḳaldı biri yitdi

Yiten gördi cemāli āyinedür* Baḳan öz ṣūretin gördi yā nedür*

Hemān öz naḳşıdur gördügi anda153 Ne kim gördi anı söyledi bunda

B 79a Budur Manṭıḳu’ṭ-Ṭayruñ işārātı*154

* 219a Ḫoca : vü Şeyḫ AE

* 221a söylemiş : dimiş o AE

* 221b sırrı : sırrın B

* 223a bir : bu B

* 223b ḳıldı : ḳılur M

* 224a adı Sīmurġ : o Sīmurġuñ B

* 227a yiten : yaḳan AE : baḳan M

* 227b gördi : görür B

* 229a Manṭıḳu’ṭ-Ṭayruñ : Manṭıḳ-ı Ṭayruñ B, M

100

Ne vardur daḫı bu sözden murādı

230 Baḳan gözgüde öz naḳşını gördi Nişān ṣorana nişān anı virdi155

Olar kim yol varup menzile yitdi Bu sözi söyledi bunu işitdi156

Giden gitdi gelecek ḫod ġā’ibdür157 Bu demdür dem bize bu dem naṣībdür*

Bu dem idi o demde söylenen dem158 Naẓar eyle ki bu demde ne var kim*

Benüm ḥikāyetümi bir işitgil* Benüm nola ḥālüm baña eyitgil*

235 Müsāfir gezmişem ‛ālem içinde

Ādem ḳanda ki var ādem içinde

Var idi bir ḥācetüm ol sebebden159 Gezerdüm bu cihānda dā’imā ben*

AE 71b Nāgehān bir şehre yitdi seferüm*160

Ḳulaḳ ṭut baña bir işit ḫaberüm

‛Acāyibler öküş gördüm o şehrde161 Anı ki görmemişdüm her diyārda*

Nāgāh menzil ucı ol şehre yitdüm162 Tefekkür eyledüm kendüme gitdüm*

* 232b: B, AE : -M / bize bu dem : bu dem bize AE

* 233b: B, AE : -M

* 234ab: 208ab’deki varyantın tekrarıdır B M

* 234b benüm nola ḥālüm : nola ḥālüm benüm AE

235ab M, AE : -B / yerinde 212ab’nin tekrarı mevcuttur B / 212ab’nin tekrarından sonra gelmektedir AE

* 236b gezerdüm bu : gezer idüm B

* 237a bir şehre yitdi : irdi bir şehre AE

* 238b görmemişdüm : görmemişem M

* 239b eyledüm : eyleyüp M

101

240 Göñül eydür baña bu şehre girgil

Dervīşsin ḳarnuñ aç bir parsa urġıl*163

Yüz urdum ki girem bu şehr içinde Teferrüc eyleyem ne var içinde

Nāgāh bu ḳal‛eden bir kimse çıḳdı Naẓar ḳıldı baña üstüme baḳdı

Baña ṣordı ki ne yirden gelürsin Nedür naḳdüñ ne ṣatarsın alursın164

B 79b Didüm ki gelişüm dünyā evinden*

Ḳaçuban gelmişem dünyā dīvinden

245 Destūr var mı ki bu şehre girem ben*165

Teferrüc eyleyüp bir dem görem ben

Didi otur varam sulṭān ḳatına*

Bu ḥāli ‛arz ideyim cān ḳatına

M 99b Destūr olsa gelem sen de giresin166 Ne ise maḳṣūduñ bunda göresin*

Didügi yirde bir zamān oturdum İçeri vardı yine geldi gördüm*

Didi ki destūr oldı gel içeri Teferrüc eyle bu şehr ü bāzārı*167

* 240b aç bir : açdur AE

* 244a gelişüm : ‘azm idüp AE

* 245a destūr var mı : var mı destūr AE

245b eyleyüp bir dem görem : eyleyem yine varam B, M

* 246a ḳatına : ḳatında B, M

246b ideyim cān ḳatına : idem ben hażretinde B : idem ben ḫāss ḳatında M

* 247b bunda : şehrde B : anda M

* 248b içeri vardı yine : içerü girdi ṭaşra AE

* 249b şehr ü bāzārı : şehri bāzārı AE, B

102

250 Çū destūr virdiler içerü girdüm

Özüme yörenüp ‛aḳlumı dirdüm*

Görürdüm bir ulu şehr-i mu‛aẓẓam*168 Aña nisbet degül ne Mıṣr u ne Şām

Yedi yüz yetmiş yedi maḥallesi169 ‛Āleme ṭolmış o şehrüñ ġavġāsı

Üç yüz altmış altı çār-sūdur bāzār170 Her ne kim vardur cihānda anda var On iki burcı bedeni var tamām Dört yüz ḳırḳ dört sipāhi ṣaḳlar müdām*171

AE 72a 255 On iki ḳapudur üç ḳat bārūdur* B 80a Varudur her dem o şehre varudur*172 B 79b Yarusından yuḳarusı birez yir*

Yedi ḳat gökdür dimişler iḫtiyār173 Üstine yapmış bir ulu künbedi ‛Arşa nisbet itmiş anı üstādı174

Yarusından aşaġısı birez yir*175 Yedi ḳat yirdür dimişler iḫtiyār*

Aşaġısı ferşdür öküzdür balıḳ176 Deryādur yeldür hemān budur ṣalıḳ

B 80a 260 İki direk üstünedür bünyādı

* 250b özüme yörenüp : yörenüp özüme AE / ‘aḳlumı : ögümi M

* 251a görürdüm bir ulu şehr-i : bir ulu şehrdür gördüm AE

* 254b ṣaḳlar : bekler M

* 255ab: 259ab – 260ab arasında bulunmaktadır B M

* 255b her dem o şehre : o şehre her dem B, M

* 256a yarusından : bārūsından AE

* 258a aşaġısı birez yir : yukarusı iy dilīr AE

* 258b iḫtiyār : iy emīr AE

103

Şöyle bünyād itmiş anı üstādı

Çoḳ ‛acāyibler o şehrde görmişem Varuban sulṭāna yüzüm sürmişem*177

Nāgehān sulṭāna irişdi yolum ‛Arż ḳıldum sulṭāna küllī ḥālüm178

Ne idüm evvel bu demde hem neyem Diledüm sulṭān ḳatında söyleyem

Nirede ḳonup nireye göçdügüm* Niye ḳalup yolda neden geçdügüm*

265 Diledüm sulṭān ḳatında söyleyem

Şöyle muḫtasar ḥikāyet eyleyem Sulṭānı gördüm unutdum kendüzüm

Ḳıyās it kim nirede ḳaldı sözüm179

Ḳaṭre ‛ummāna yiticek ne ḳala* Ḳaṭre ḳalmaya hemān ‛ummān ola180

Ẕerreler güneş nūrıyla āşkāre Güneşüñ nūrıyla olmış āvāre181

Ḳanda güneş olsa ẕerre andadur* Güneş olmasa görünmez ḳandadur*

270 Ancılayın oldı benüm de ḥālüm

Ẕerre idüm güneşe yitdi yolum*

* 261b sulṭāna yüzüm sürmişem : sulṭān ḳatına irmişem AE

* 264a nirede ḳonup : nireden gelüp M / nireye : nirede AE

* 264b niye ḳalup : neye ṭalup M

266ab M, AE : -B

* 267a yiticek : iricek AE / 292a’da tekrar edilmiştir B M AE

* 269a olsa : doġsa M

* 269ab : 270ab ile yer değiştirmiştir AE

* 270ab : 269ab ile yer değiştirmiştir AE

104

M 100a Ḥasbet-en-lillāh bu sözi diñlegil Maḳṣūdı nedür bu sözüñ añlaġıl*

Teferrüc itdüm tamāmen ol şārı* Kūşe vü maḥalle çār-sū bāzārı182

İçerüde ṭaşrada her ne ki var Ḫoş teferrüc eylemişem iḫtiyār

Gördüm ol şehrde bu cümle ‛ālemi Ne ki var ‛ālem içinde tamāmı183

AE 72b 275 Nice gördüm diñlegil ki söyleyem184 B 80b Saña ol şehri ḥikāyet eyleyem

Şişede gözgü düzerler şöyle ṭop Bir laṭīf yirde aṣarlar anı ḫūb185

Her ne kim o gözgüye ḳarşu durur* ‛Aksini ol gözgü içinde görür*186

Ol şehrüñ anuñ gibidür misāli*187 Bünyādı şöyle düzülmiş evvelī*

‛Arşı gördüm şöyle ṭurmış ser-nigūn Çarḫı gördüm ki dönerdi dün ü gün*188

280 Gökleri gördüm muṭabbaḳ bir ḳal‛e

Ay u gün yılduzlar olmış meş‛ale189

Burçlara baḳdum ārāste pergāli Āyinede ma‛lūm resmi eşkāli*190

* 271b sözüñ : sözi AE

* 272a tamāmen ol şārı : tamāmet ol şehri B, M

* 277a o : var AE

* 277b ‛aksini ol gözgü içinde görür : ‘aksi ol gözgü içinde görinür B, M

* 278a ol şehrüñ anuñ gibidür : anuñ gibidür o şehrüñ AE

* 278b evvelī: iy velī M

* 279b ki dönerdi : döner idi M

* 281b resmi : oldı B

105

Yedi ḳat yir şöyle deprinmez ṭurur Deryālar cūşa gelüpdür mevc urur191

Şeş cihet her ne ki var durur tamām*192 Gözgü içinde görünür ve’s-selām

Evvel āḫir her ne ki var cümlesi Görinür ol gözgüde ser-māyesi*193

285 Çün ki irişdi seferüm ol şehre*

Ne ki var ol şehrde gördüm āşkāre194

Budur ol şehrüñ ṣıfātın söyledüm Velī yüz biñde birin şerḥ eyledüm195

Ẕīrā kim ‛aḳlum irişmez deryādur Yir ü gök anuñ ḳatında ẕerredür*

Müsāfirem şöyle bir şehr görmişem196 Añla ki bu yolda neye irmişem

Anı görelden ḥall oldı müşkülüm* Özümi bildüm ü añladum ḥālüm*197

B 81a 290 Özümi bildüm ki neyem iy ‛azīz198

Özini bilen olur ehl-i temiz*

Vücūdum ẕerresi yitdi güneşe Nūrı ṭutdı cihānı başdan başa

Ḳaṭre ‛ummāna yiticek ne ḳala*

* 283a şeş cihet her ne ki var durur : şeş cihetden her ne ki vardur AE

* 284b görinür ol : gör ki nedür M

* 285a şehre : şāra AE

* 287b ü gök anuñ ḳatında : gök anuñ ḳatında bir AE

* 289a görelden : gördükde AE

* 289b özümi : ḥaddümi M

* 290b olur : durur M

* 292a yiticek : iricek AE / 267a’nın tekrarıdır B M AE

106

Ḳaṭre ‛ummān küllīsi yek-sān ola* AE 73a Bu ne dimekdür bilürseñ söylegil

Baña bu ḥālden ḥikāyet eylegil*

Bilmeseñ dek ṭur fużūllıḳ eyleme Bilmedügüñ sözi zinhār söyleme199

M 100b 295 Aña kim yitmedüñ elüñ ṣunmaġıl

Ṣınacak budaġa zinhār ḳonmaġıl200

Sırruñı söyleme ṣaḳla naşiden Kim diye ṣaddaḳ sözüñi işiden201

Bitmeyecek yire toḫum ekmegil202 Boynuñı ṣun yola başuñ çekmegil

Yol ile var ki iresin menzile Dilegüñ ḳadrini bilenden dile

Yoluñı gözle yoluñdan çıḳmaġıl* Seyl gibi ḳanda gerekse aḳmaġıl

300 Yarasa güneşe ḳarşu uçmaya203

Yaḫşılıḳdan kimse hergiz ḳaçmaya

Saḳsıḳan şāh-bāza karşu durmaya204 Dānā ḳatında nā-dān dem urmaya

Bülbülüñ leglek degüldür ḥarīfi205 ‛Ārif olan kişi bilür ‛ārifi

Her dikende gül-i nesrīn bitmeye Naḳş olan göñülde hergiz gitmeye206

Altuna altun dimişler pūla pūl* Ṣaġa ṣaġ didi ulular ṣola ṣol*

* 292b küllīsi : cümlesi AE

* 293b ḥālden : yoldan AE

* 299a yoluñı : yolı sen AE

* 304a dimişler : didiler B AE

107

B 81b 305 Her göñül maḥrem-i esrār olmaya

Cehl olan ‛ışḳdan ḫaber-dār olmaya207

Her ṣaġīrden istemegil ‛anberi Yol ile gel yola gezme serserī*208

Ẕühd ile zerḳ u sālūslıḳ ṣanmaġıl209 Ḳalp olur altuna baḳır ḳatmaġıl

Ulu ḳatında fużūllıḳ eyleme Sözüñi bişürmeyince söyleme

Serçe bülbül ḳarġa şāh-bāz olmaya Her kişi şāh ile hem-rāz olmaya

310 Sevdügüñe ḳarşı zinhār çatma ḳaş

Ululara ser-keş olma çekme baş*210

Ṣaḳla dost sırrın raḳībe itme fāş*

Cāna cān dimiş ‛āşıḳlar başa baş AE 73b ‛Āḳil olan cāhile baş ḳoşmaya*211

Bilmezüñ işine bilen puşmaya

Her göñülde sırr-ı esrār bitmeye Dünki dem bugünki deme yitmeye212

Uġrıya ıṣmarlamazlar ḫazneyi213 Besleseñ şāh-bāz ola mı ḳarġayı*

* 304b didi ulular : dimiş ulular M : didi erenler AE

305b cehl olan ‛ışḳdan : cāhil Ḥaḳḳdan AE

* 306b gezme : girme B

* 310b B AE : -M / olma : olup AE

* 311a AE : -B, -M

311b AE M : -B

* 312a cāhile : cehl ile M

* 314b ola : olur AE

108

315 Evliyā bilür bu yolda menzili Ḥall idüpdür zīrā kim her müşkili

Evliyā ḥaḳḳına münkir olmaġıl Bī-naṣīb bedbaḫt u müdbir olmaġıl214

Erenler ṣaḳala dimez er diyi215 Er olan terk ide cümle sevdāyı*

Er olan iki cihāna ḳalmaya Zīrā er çindür sālūsdan olmaya216

Evliyādur cümle sırruñ defteri Er olan bilür hemān yine eri

M 101a 320 Evliyāya münkir olma iy baḫīl

İḳrār eyle īmānuñ ola ḥāṣıl* B 82a Ṣūretüñ ādem velīkin cünbişüñ*217

Deprenicek dīve beñzer her işüñ

Ṭopraḳ ol ‛aceb tekebbür eyleme218 Ḥaddüñden artuḳ keleci söyleme

Ḳanda bir miskīn görürseñ ṭut elin Böyle varmışlar bu yolı evvelīn*

Gül olġıl bu yolda diken olmaġıl Yol varan miskīne düşmān olmaġıl219

325 Bülbül iseñ gülsitāna gel beri Cānı ḳo bile cānāna gel beri*220

* 317b ide : itdi M

* 320b ola : ḳılġıl M : olsun AE

* 321a velīkin : velī kim B / cünbişüñ : sīretüñ AE

321b deprenicek : zīrā ancak M * 323b yolı evvelīn : yoluñ evvelin B, M

325a gülistāna : gülistān ol B

* 325b bile cānāna : billāh cānāna AE : bile cānān ol B

109

‛Işḳı bil kim irişesin menzile221 Ḥall idegör ḳalma yolda müşkile

Ṭuz etmek ḥaḳḳını ṣaḳla iy ṣafā222 Tā ki ḫoşnūd ola senden Muṣṭafā Öz işüñi kimseye inanmaġıl Her kişinüñ göñlüni bir ṣañmaġıl

Degirmene varan ögütdi unın* Evde oṭurup nöbet ṣormaḳ niçün*223

330 Sencileyin kim ‛aḳıl ḳanda ola224

Ḳısmeti ezelde degdi her ḳula AE 74a Bir güneşdür ki cihāna nūr virür*225

Tedbīrüñde fikrini taḳdīr virür Zīrā kim taḳdīre baġludur her iş Naḳş u pergāl gice gündüz yaz [u] ḳış226

Ortada ser-māye birdür cümlenüñ Ol durur ẕevḳ u ṣafāsı her cānuñ227

Cümle eşyānuñ göñülde sırrı ol Başda devleti gözinde nūrı ol*228

335 Cümle vücūdda cān oldur iy ḥabīb*

Oldur ehl-i naṣībe degen naṣīb

Oldur aḫi Aḥmedüñ alnında nūr*

Oldur aḫi Eyyūb-ı şükr ü ṣabūr229

* 329a ögütdi : ögüdür M

* 329b oṭurup : duruban M / nöbet : ḫaber AE

* 331a cihāna : cihānda B

* 334b devleti : devlet hem AE

* 335a vücūdda cān : vücūd cānı B / iy : yā M

* 336ab M, AE : -B

336b Eyyūb-ı : Eyyūba AE

110

B 82b Oldur aḫi Yūsufa ḥüsn ü cemāl Ya‛ḳūba hem firāḳ oldur hem viṣāl*230

‛ sīnüñ dilinde du‛ā ol durur Ölüyi zinde ḳıluban ḳaldurur*

Ol idi Muṣṭafādaki mu‛cizāt Anuñ ile ṭopṭoludur her bilād*

340 Ol idi kim tevbe eyledi Ādem*

Müşerref anuñ iledür her maḳām231

Evvel āḫir hemān oldur her hüner Daḫı kim vardur digil iy merd-i kār

Yola gel şeyṭāna nūker olmaġıl Pīr ṭutunġıl ḫudā-perver olmaġıl

Pīr gözüñ açup yoluñı göstere Seni bu yañlış ḫayālden ḳurtara232

M 101b Pīri olmayan irişmez menzile

Pīr gerek kim āyineñ her dem sile*

345 Pīr saña bildüre seni sen nesin Yā senüñ nedür dilegüñ ḳandasın*

Gözüñ açıla göresin sulṭānı İnsāndan farḳ eyleyesin ḥayvānı233

‛İlm-i şerī‛atı bildüre saña

Azuban ṭaġılmayasın her yaña234

* 337b Ya‛ḳūba hem firāḳ : hem Ya‘ḳūb firāḳı B : hem Ya‘ḳub-ı firāḳ M

* 338b ḳıluban : idüben AE

* 339b bilād : cihāt AE

* 340a tevbe eyledi : tevbeye geldi M

* 344b kim āyineñ : kim ayneñi M : āyineñi AE

* 345b yā senüñ : sen nesin B, M

347b her : dört M

111

Bilesin kim ne dimekdür şerī‛at Ne imiş bu orta yirde baġlu sedd*235

AE 74b Pīr saña erkān-ı ṣalāt bildüre

mān islām farż u sünnet bildüre236

350 Çün ki bildüñ şerī‛at nedür tamām Ṭarīḳat yolında ḳoyasın ḳadem*237

Pīr saña bildüre nedür ṭarīḳat Daḫı ṭarīḳat içinde her ṣıfat238

B 83a Ṭarīḳat dimek ‛arabca yol durur*

Yol ile var kim ṭarīḳat ol durur239

Zen ü ferzendi atayı anayı*

Terk ide ḳoya bu cümle sevdāyı

Her ne ki pīr dir ise anı ṭuta* Tā kim irişe bu yolda maḳṣūda*240

355 Zişt ü mel‛ūn u tekebbür olmaya*241

Miskīn ola cehlle maġrūr olmaya*

Pīr ne dir ise işide sözini242 Ḫāk ide pīr ḳademinde yüzini

Pīr yolında yüzini döndürmeye243 Anda kim baḳmışdı gözin ırmaya

* 348b bu : ol AE

* 350b yolında : yolına AE

* 352a ṭarīḳat dimek ‛arabca : ṭarīḳat ‛arab dilince AE

* 353a zen ü ferzendi : zeni ferzendi B : zen ü ferzend ü M

353b sevdāyı : ḳavġayı B

* 354a anı ṭuta : sen anı ṭut AE

* 354b tā kim irişe bu yolda maḳṣūda : bu yolda ṭā ki ḥāṣıl ola maḳṣūd AE

* 355a ü mel‛ūn u tekebbür olmaya : la‘net ‘aceb tekebbür olmaġıl AE

* 355b ola cehlle maġrūr olmaya : ola cehle maġrūr olmaya B : olġıl cümle maġrūr olmaġıl AE

112

Pīr aña ḥaḳīḳatini göstere Tā adı yolda yazıla deftere244

Her ne kim pīr dise andan çıḳmaya*245 Cehd ide bu yolda göñül yıḳmaya

360 Ḳanda kim baḳsa pīrin ḥāżır göre246

Her kime baḳarsa anı pīr göre

Şöyle kim birlige yite pīr ile Ol pīr ile bir ola birbiriyle247

İkilik ḳalmaya çün birlik ola248 Birlik içinde temiz dirlik ola

Çün ki pīri ḫoşnūd ola kendüden Ol kişi bu kez uyana uyḳudan249

Gözi açıla göre kim iş nedür*250 Āşkāre görmek ne imiş düş nedür

365 Şerī‛at bile ṭarīḳat añlaya

Ḥaḳīḳat pīri ne dirse diñleye251

Her kimde kim ola bu üç ḫāṣṣiyyet Şerī‛at u ṭarīḳat u ḥaḳīḳat*252

AE 75a Ma‛rifet anda biter kān ol durur B 83b Ma‛rifet cevheri ma‛den ol durur253

M 102a Yol eri bul yolda oldur yol varan*

Yol eridür yolsuza yol gösteren254

Ma‛rifetdür yol erinüñ hüneri Ma‛rifeti olan er bilür eri*255

* 359a dise : dirse AE

* 364a gözi açıla göre kim : gözin aça göre kim bu M

* 366b şerī‛at u ṭarīḳat u : şerī‛at hem ṭarīḳat hem AE

* 368a bul yolda oldur yol : ol durur bu yolda B, M

* 369b ma‛rifeti olan er : ma‛rifet olan eri M

113

370 Ma‛rifeti olmayan ḥayvān olur*256

Fi‛li İblīs ṣūreti insān olur*

Ol ḫaber yitdi bu kez geldüñ pīre Pīr odur kim yolsuza yol göstere257

Ṣaḳalı aġa dimezler pīr diyü Pīrlik oldur terk ide her sevdāyı*258

Pīr gerek ki kendüyi bilmiş ola Göñli içinde Ḥaḳḳı bulmış ola*259

Ḳalmaya bu dört ḳapuda müşkili Pīr gerek ki söyleye cümle dili

375 ‛İlm-i ledün ne dimekdür pīr bile* Pīr gerek ṭālibüñ aynasın sile

Ṭālibe göstere maṭlūb ḳandadur Pīr dimek uşbu ḫaberdür pes nedür

Pīr diyü çoḳ yaşa dimezler aḫı* Pīrlik oldur bilmiş ola ol şāhı

Pīr ü mürīd ṭālib ü maṭlūb hemān260 Cümle bir noḳṭadan oldı iy filān

Evvelī bir noḳṭa idi ḳā’ināt261 Noḳṭa içinde açıldı her ṣıfāt*

380 Noḳṭa çün kim çekilüp oldı elif

Elif üç ḥarf oldı diñle iy ḥarīf262

* 370a olur : durur M

* 370b olur : durur M

* 372b pīrlik oldur: pīr odur ki M

* 373b göñli : göñül B

* 375a dimekdür pīr : dimek durur AE

* 377a pīr diyü çoḳ yaşa dimezler : çok yaşa[ya]na dimezler pīr AE

* 379b içinde : içinden AE

114

Degme ḥarfüñ üstine bunca ḫaber Söylenür cümle cihānda āşikār

B 84a Bu yoluñ içinde delīl söz durur

Cümle bu dirlikden aṣlı söz durur* Söz degül mi āyet-i Ḳur’ān zīre Tañrı söyledi evvel peyġāmbere

Söz ile bildürdi Aḥmed bu yolı Söz ile bitdi her işüñ evveli

AE 75b 385 Söz ile ma‛lūm olupdur mertebe

Söz bilüp söz añlayana merḥabā263 Söz ucından ‛azīz olur her kişi*264 Hem yine sözden ḫarāb olur işi*

Bunca ḥikmet ‛ilm ü kitāb söz durur265

Daḫı emr ü nehy [ü] ḫitāb söz durur

Söz bilendür kendü ḥālin añlayan266 Ne bilür sözi ṭuşına bañlayan

Sözine baḳup bilürler ādemi Söz durur farḳ iden puḫteden ḫāmı*267

390 Ṭālibe maṭlūb hemān söz bildürür

Söz içinde sırr ile rāz bildürür268

Söz ile āşkāre oldı gizlü rāz269 Söz durur ortada hem nāz hem niyāz

M 102b Sözi söyleyen özidür diñlegil

* 383b aṣlı : aṣıl B

* 386a söz ucından ‛azīz olur her : sözi ucından ‛azīz olur AE

* 386b olur : oldı M

387b emr ü nehy ü ḫitāb : ne var ortada hep B M

* 389b söz durur farḳ iden : farḳ iden söz durur M

115

Sözi ne kendüzi nedür añlaġıl*

Ol durur söz kim bilesin ḥāl nedür*270 Bir elifden bunca ḳīl u ḳāl nedür

Bir elifdür aṣlı cümle varlıġuñ Her ne ki var yārlıġuñ aġyārlıġuñ

395 Elif içinde açıldı her hüner

Ne ki var elifden oldı āşikār Elifi bilen bilür ki iş nedür* Ṭoġup ölmek ḥikmet-i gerdiş nedür

B 84b Ādemüñ evvel nedendür bünyādı

Nicesi bünyād idüpdür üstādı Evvelī bir nuṭfedendür diñlegil Nuṭfenüñ aṣlı nedendür añlaġıl271

Nuṭfe aṣlı dürlü ni‛metdür ḫoca272 Ni‛meti yir bu ādem irte gice

400 Çün ki ādem yidi dürlü ni‛meti

Nuṭfe cem‛ oldı bu kez gör ḥikmeti*

Çün ki cem‘ oldı ādemüñ biline* Yine bir baḳġıl bu nuṭfe ḥāline*

Anda ḳalmadı yine ḳıldı sefer* Ana ḫaznesine düşdi iḫtiyār273

Çün ki düşdi ḫazneye nuṭfe biter*

* 392b sözi ne : söz nedür AE

* 393a ol durur söz : sözi oldur B M

* 396a bilür ki : bilüpdür M

* 400b oldı : olur AE

* 401a çün ki cem‘ oldı : cem‛ olur iner AE

* 401b yine bir baḳġıl bu : bir naẓar ḳıl yine AE

* 402a ḳalmadı yine : daḫı ḳalmadı AE

116

Diñlegil kim ne imiş işbu ḫaber*

AE 76a Çün ki bitdi nuṭfe baġlandı ṣūret* Nuṭfe gitdi ādem oldı bu kez ad274

405 Çün ki ādem oldı şekli ṣūreti275

Ḫaznede ḳaldı yitince sā‛ati Çün sā‛ati yitdi ṭaşra çıḳdı ol Çıḳuban dünyā yüzine baḳdı ol276

Baḳdı gördi dünyā ‛aceb gülistān Reng ü reng şekle ṭonanur her zamān*277

Gitdi ḳış yaz geldi bu kez oldı yay Güz gelür döner bu yıl on iki ay

Her faṣılda göresin ki kā’ināt Baġlanur bir dürlü ayruḳsı ṣūret*

410 Yedi yılduz ḳulluḳ ider oġlana*

Ya‛ni ki mu‛ṭī olupdur sulṭāna

Her birisi ḳulluġın eyler tamām* Bu kez oġlan ṭutar ayruḳsı maḳām

Üç yıl üstine geçer oġlan büyür Ḥikāyet bu kez nicedür diñle bir*

B 85a Baba ana dir bu kez söyler olur

Bardaḳ ile ṣu virür ḳulluḳ ḳılur*

* 403ab M, AE : -B

* 403b diñlegil kim ne imiş işbu : diñle bilesin ne imiş bu ḫaber AE

* 404a bitdi nuṭfe : nuṭfe bitdi M

* 407b reng ü reng şekle : reng reng şekiller AE

* 409b ṣūret : ṣıfāt AE

* 410a ider : eyler AE

* 411a ḳulluġın : ḫiẕmetin AE

* 412b bu kez nicedür diñle bir : nice bu kez diñle buyur AE

* 413b ḳulluḳ : ḫiẕmet AE

117

Sevgüsi ṭolar atası göñline* Anası da mihrin arturur yine278

415 Bir zamān bu resme varur ol kişi

Yine diñle ki niçe olur işi279

M 103a Geçdi oġlanlıḳ yigit oldı tamām Ṭanur oldı ḫayr u şerr ü ḫāṣṣ u ‛āmm280

Yitdi yigitlik bu kez ṭutdı kemāl* Dünyā içün eyler oldı ḳīl u ḳāl281

Bir zamān daḫı yigitlik devrānı Geçdi yaḳındur göçiser kervānı282

Yigitlikde geçdi ‛ömri bir zamān283 Vaḳtine pīrlik irişdi nāgehān

420 Pīrlik irişdi tamām oldı işi284

İşi bitdi gitmek oldı ol kişi* Ol kişi bundan gider oldı yine* Cem‛ olanlar yine yiter aṣlına*285

Aṣlına yiter ḳavuşur cem‛ olan* Yine şem‛e vuṣlat olur şem‛ olan286

AE 76b Biñ sözi bir söz idüben söylese

Güci yiten şöyle taḳrīr eylese

Ḳalmasa kendü yolında nesneye

Virmese başın bu ḳuru ġavġāya

* 414a ṭolar : düşer B

* 417a ṭutdı : düzdi AE

* 420b işi bitdi : bitdi işi AE

* 421a oldı : olsa B M

* 421b yiter : döner AE

* 422a yiter : varur AE

423b yiten şöyle taḳrīr : yitse taḳrīrin şerḥ AE

118

425 Kendüzini bilmiş olsa ol tamām

Keşf olurdı aña her dürlü maḳām

Yol erinüñ dirligi temiz gerek Cān içinde ‛ışḳ yolından iz gerek*

‛Işḳ odına yana cümle varlıġı Yola ṭoġrıla ḳoya ‛ayyārlıġı

B 85b Lāf idüben kendüzini ṣatmaya287

Ḥaḳīḳat ‘ışḳa mecāzı ḳatmaya

‛İzzete ḳalmaya ḳoya şöhreti Vaḥdete yitüre yolda ‛uzleti

430 ‛Ömri ḥāṣılın telef eylemeye

Beyhūde söz ṣaḳına söylemeye*

Söyler olsa tevḥīd ola her sözi* Tevḥīd ehline ḳul ola kendüzi

Ḳaynaya velī ki hergiz ṭaşmaya* Kendü ḥaddüñden aşurı aşmaya* Tañrıyı ḥāżır göre bu ortada Tevāżu‛ eyleye bilişe yada

Cehd ide kimseye ġayrı baḳmaya Bekleye ḥadd u ḳānūndan çıḳmaya*288

424b ġavġāya : sevdāya AE

* 426B yolından : yolına M : yolında B

429a ḳoya : boza B AE

* 430b ṣaḳına : ṣaḳınup AE

* 431a söyler olsa : söyleyicek M

* 432a velī : illā AE

* 432b aşurı : ziyāde AE

* 434b ḥadd u : ḥaddi B : ḥaddin AE

119

435 Yola boyun ṣuna ser-keş olmaya* Vesvās-ı şeyṭāna yoldaş olmaya*289

Yol erine ṣor ki bilür yol nedür Bu yoluñ içinde ṣaġ u ṣol nedür

Yol eri bilür ki nedür ḫayr u şer Yol içinde ne imiş ‛ayb u hüner290

Yol erinüñ ayaġına ṭopraḳ ol Yol erine küstāḫ olma müştāḳ ol291

Yol dimeklik yol erinüñ dirligi Yol eri ol ki bilesin erligi

M 103b 440 Yol eridür bu yol içinde çıraḳ*292

Yol eri yol ile varur yola baḳ Yol eri oldur ki cāna ḳalmaya Bī-nişān ola nişāna ḳalmaya

AE 77a Yol eri terk ide cümle varlıġı*

Bu yola lāyıḳ dirile dirligi*

B 86a Çün ki dirlik tamām oldı oldı er* Mu‛teber oldı bu yolda mu‛teber

Erlik oldur ṭuta birlikde maḳām Dimeye birlik yolında ḫāṣṣ u ‛āmm

445 Bir göz ile baḳa cümle varlıġa

Ḳatmaya ḳalb-ı ḥaḳīḳat dirlige

Cümlenüñ üstine ṭoġa gün gibi293

* 435a ṣuna : vire B

* 435b vesvās-ı : vesvāsı B M

* 440a yol eridür bu yol içinde : yol eridür yol içinde bu M : bu yol içinde yol eridür AE

* 442a ide : itdi M

* 442b dirile : dirildi M

* 443a dirlik tamām oldı oldı : dirligi tamām oldı ol M

120

Bir yire baḳa dā’im mecnūn gibi Çünki birlikde tamām oldı işi Bil ḥaḳīḳat evliyādur ol kişi

Aña ṣor bu Ḥaḳḳ yolını ol bilür Cümle maḫlūḳuñ ḥālini ol bilür

Zīrā keşşāfü’l-ḳulūbdur evliyā Özini taḥḳīḳ bilüpdür evliyā

450 Özini bilen bilüpdür Tañrıyı

Tañrıyı bilen ḳoyupdur ġayrıyı Ol kişidür ki dimişler yol eri* Aña ṣor kim ol görüpdür dil-beri

Dā’imā dil-ber ile hem-demdür ol* Yol içinde meş‛aledür şem‛dür ol

Kim anuñ nūrı ṭutmışdur ‛ālemi*294 İrte getürmiş gidermiş aḳşamı

Yol varana delīl oldur iy dede Ḳamunuñ çerāġı oldur ortada*

455 Yaḫtusı aya güneşe nūr virür

Gölgesi Hümāyı ġamdan ḳurtarur

Bu ḳamu eşyādan aṣıl ol durur295 Ol durur insān-ı kāmil ol durur*

Anı görseñ ḳademine ḳurbān ol* Dīv degülseñ ḥayvān olma insān ol

* 451a ol kişidür ki dimişler : kim dimişler ol kişidür AE

* 452a dā’imā dil-ber ile : dil-ber ile dā’imā AE

* 453a kim anuñ nūrı ṭutmışdur : anuñ nūrıdur ki ṭutmış B M

* 454b ḳamunuñ : cümlenüñ AE

* 456b ol durur : hem daḫı AE

* 457a ḳademine : ḳademinde B M

121

B 86b Zīrā insāndur ḳamunuñ maḳṣūdı

İnsānuñ göñlinde iste ma‛būdı

Yirde ṭurup göge baḳma iy ġāfil Özüñe yören ki sendedür delīl296

460 Ol ki istersin cihānda sendedür*

Ol ki söyler her lisānda sendedür*

AE 77b Sendedür cümlesi ne var dünyāda* Sen saña nişe ġāfilsin iy dede*

Sen seni bilseñ bilürdüñ sulṭānı Sende bulunurdı gevher ma‛deni

Zihī ḥayf ki bilmeyesin sen seni297 Şöyle serserī süresin devrānı*

M 104a Özüñe yören iy ġāfil ḳandasın298

Gördügüñ var mıdur sulṭān meclisin

465 Ḳanda gördüñ anı baña söylegil* Beni bu ma‛nā ḫūnından ṭoylaġıl*

Bize ma‛nā şerbetinden ṣun ḳadeḥ İçelim bu göñlümüz olsun feraḥ*

Bu deme yitince geçdi sāl u māh*299

Niceye deñlü çeküpdür diye āh

* 460a ol ki : anı AE

* 460b söyler her : söylersin AE

* 461a cümlesi : bu cümle AE / dünyāda : ortada AE

* 461b nişe : nite AE

* 463b süresin : sürersin B M

* 465a baña : bize M

* 465b beni : bizi M

* 466b AE : -B, -M

* 467a yitince : irince AE

122

Ṣad hezār ortada geçdi ay u yıl Tā ki ma‛nā ‛āşıḳa oldı ḥāṣıl

Çün göñülde bitdi ma‛nā bostānı Cānda çīn oldı açıldı gülşeni

470 Ġayrı gitdi ma‛nā ḳaldı cānda pes

Cān u göñül ma‛nādan geydi libās

Cān ilini ṭutdı ma‛nā leşkeri Göñüle yazıldı ma‛nā defteri

Ma‛nāsuz hiç nesne yoḳdur dünyāda Ḳulluḳ eyle kim bilesin üstāda300

Ma‛nā nedür saña üstād bildüre Ma‛nāda ṣoḥbet ü vaḥdet bildüre*301

B 87a Ma‛nādan sen de ḫaber-dār olasın

Ma‛nā berātına defter olasın*

475 Göñlüñ içinde bite her dürlü kān302 Bī-nişāndan sende buluna nişān*

Nefesüñ ölmüş kişiye cān ola*

Naẓaruñ derdlülere dermān ola Böyle olmak ister iseñ iy kişi303 Ma‛nā ile işlegil her bir işi

Ġāfil olma nāgehān kār-bān göçer*304

467b AE : -B, -M 468a ṣad hezār ortada geçdi: geçdi ortada nice biñ AE

* 473b ma‛nāda : ma‛nā[y]la B M

* 474b berātına : berātında B : āyetine M

* 475b sende buluna : buluna sende AE

* 476a ola : virür M

476b derdlülere dermān ola : derdlüyi derdden ḳurtara B : derdlüyi derdden ḳurtarur M

123

Şöyle sen yolda ḳalursın bī-ḫaber* Cān baġında gülistān ol gel beri305

Cānı ḳo bile cānān ol gel beri AE 78a 480 Kerkes olma yol içinde şāh-bāz ol306

Şāh ḳolına ḳon şāh ile dem-sāz ol

Dilkü gibi baḳma ṣaḳın arṣlana Ṭūṭī yir şekkeri virme ḥayvāna

Yapalaḳ şāh-bāz şikārın ṭutmaya Ḳarḳara loḳmasın serçe yutmaya307

İşüñi gülşen içinde baġlama308 Gevheri ḫār-mühre gibi çaġlama

Bir yiri gözetgil olma hercā’ī Ḳo başuñdan bu fuşāret sevdāyı309

485 Bu yolı bilmez kişiye ṣormaġıl

Uşanur şişeyi ṭaşa urmaġıl

Kendüzine gel ṭaġılma aç gözüñ Ol ki dirsin sen özüñ sensin özüñ310

Ol ki dirler ilm-i ledün sendedür Evvel āḫir kāf ile nūn sendedür*311

Sendedür cümle ‛ālemüñ varlıġı Cümlenüñ sensin yazılan yarlıġı

M 104b Kā’inātda ne ki vardur sendedür*

* 478a nāgehān : iy kişi AE

* 478b yolda : yurtdan B

479b bile cānān ol : billāh cānāna M 480b dem-sāz : hem-rāz AE

484a yiri: pīri AE

* 487b B, M : -AE

* 489a sendedür : sende var B

124

B 87b Anda ki var dirler ol hem sendedür*

490 Senüñ içün gülistān oldı cihān Senüñ ile müşerrefdür her mekān*312

Ḥūr u cennet senüñ içün intiẓār313 İḫtiyār sensin cihānda iḫtiyār

Çarḫ [u] felek senüñ içün debrenür*314

Varlıġuñ cümle cihānda söylenür Cümle varlıḳ sende cem‛ oldı yaḳīn* Bu yol içinde olasın ehl-i dīn*

Şekl ü ṣūretüñ ādemdür sen nesin315 Bir uyan sil aḫi göñlüñ aynasın

495 Gözüñ aç baḳ gör cihānda ḥāl nedür316

Ortada dönen bu māh u sāl nedür

Gice gündüz ne içün döner felek Yā bu yirler ne sebebden ṭurur dek*317

Ṭoġup ölmek gelüben gitmek nedür Yolda ḳalmaḳ menzīle yitmek nedür

Niçe sözdür iḳrār u inkār dimek*318 Yār dimek ne ne imiş aġyār dimek*

* 489b ol hem : o da M : onda B / sendedür : sende var B

* 490b senüñ ile müşerrefdür : müşerref senüñledür B : şerefi senüñ iledür M

* 492ab M, B : -AE

492b cihānda : lisānda M

* 493a oldı : ola M

* 493b M, AE : -B

494a M, AE : -B / şekl ü ṣūretüñ : ṣūret ü şeklüñ M * 496b ṭurur : ṭurdı B AE

* 498ab : 556ab’de tekrarlanmaktadır B M AE

* 498b ne ne : yā ne AE

125

Yedi ṭamu sekiz uçmaḳ olduġı Ḫayr u şerr ḥesābı ṣormaḳ olduġı319

AE 78b 500 Ka‛be putḫāne dimegüñ maḳṣūdı*

Ne imiş söyle ki ziyānı sūdı*320

Bir deñizdür ṣad hezārān mevci var Bir geyikdür yüz biñ avlar avcı var321

Gökde yılduz çok velī birdür güneş Ṣad hezārān naḳş u ṣūret bir naḳḳāş*322

Bir çıraḳdur ṣad hezārān pervāne* Ṣad hezārān dürlü ḳuşdur bir dāne*

Bir pādişāhdur hezārān mülki var Hezārān dürlü ṣadefdür bir gevher*

B 88a 505 Ṣad hezārān dürlü çiçek bir çimen Hezārān dürlü metā‛dur bir dükkān

Develer çoḳdur deveci bir durur323 Bir göñülde bunca ḥikmet sırr durur*

Cümle naḳşuñ bir kişidür üstādı Bir elifdür bu cihānun bünyādı

Bir elifden āşikār oldı cihān Ne ki var elifden oldı cism ü cān324

Yirde gökde her ne ki var cümlesi Bir elifdür ortada ser-māyesi

* 500a Ka‛be putḫāne : putḫāne Ka‘be B M

* 500b ne imiş söyle ki : söyle ki ne imiş B M

* 502b naḳş u ṣūret bir : naḳşı var birdür AE

* 503a ṣad hezārān : nice yüz biñ AE

* 503b ṣad hezārān : nice yüz biñ AE

* 504b B, M : -AE

505a B, M : -AE

* 506b göñülde bunca : göñüldür nice M

126

510 Cümle dilde söylenen bir söz durur

Her sözüñ içinde yüz biñ yüz durur

Her yüze baḳsañ hezārān dürlü ḥāl Her ḥālüñ içinde gizlü biñ ḫayāl*325

Her ḫayāl içinde yüz biñ perde var Degme bir perde ḥicābdur ṣad hezār

M 105a Ṣad hezār perdeyi yırtar ‛ışḳ eri*

‛Işḳ erine degdi ma‛nā defteri

‛Işḳ eri şem‛ ü delīldür ortada326 Şefī‛ oldur cümle bilişe yada

515 Cümle sırruñ defteridür ‛ışḳ eri

Deryādur ‛ışḳ eri ṭutmaz murdārı327 ‛Işḳ eri ‛ilm-i ledüne ḫaznedür* ‛Işḳ eri cümle ‛āleme aynadur328

‛Işḳ eri cümle ‛ālemde gülistān Gülistāndur ‛ışḳ erine her mekān

‛Işḳ eri ol kim bilesin ‛ışḳ erin329 ‛Işḳ eri bilür bu sırruñ defterin

AE 79a ‛Işḳ eridür yol içinde iḫtiyār

‛Işḳ eri olmaya degme kūr u ker330

B 88b 520 ‛Işḳ eri göñlinde sırrdur gizlü rāz ‛Işḳ eri iki cihānda ser-firāz

‛Işḳ eridür baḥr-ı muḥītde neheng331 ‛Işḳ eri ḳatında birdür ṣulḥ u ceng

‛Işḳ eri cāna cānāndur ‛ışḳ eri*

* 511b ḥālüñ içinde gizlü : ḥāl içinde görünür M

* 513a hezār perdeyi : hezārān perde AE

* 516a ‛ilm-i ledüne ḫaznedür : ‛ilm-i ledün ḫaznesidür AE

127

‛Işḳ eri cevher-i kāndur ‛ışḳ eri332 ‛Işḳ erinüñ etegin ṭut ‛ışḳ ile333 Kim bilesin ‛ışḳ nedür ḳıldan ḳıla*

‛Işḳ eri yolında cāna ḳalmaya Nāmı terk ide nişāna ḳalmaya334

525 Zīrā kim ‛ışḳdur ḳamunuñ bünyādı

Evvel ‛ışḳı bünyād itdi üstādı

‛Işḳ ucından ẓāhir oldı kā’ināt* ‛Işḳ ile olsa ḥāṣıldur her murād335

‛Işḳı bilen ḥall idüpdür müşkilin ‛Işḳ eri söyleyibilür ‛ışḳ dilin336

‛Işḳ gülistānında diken olmaya ‛Işḳ eri işine pişmān olmaya

Cümlesi ḳuldur bu ‛ışḳ sulṭān durur Mu‛āmele ‛ışḳ bāzāruñda cān durur337

530 ‛Işḳ eriyseñ cāna ḳalma gel beri

Geç ḳo bu vīrāna ḳalma gel beri338

Gözüñ aç baḳ kim göresin ḥikmeti Elde iken yile virme fırṣatı

Çarḫ [u] felek gör ki dün [ü] gün döner* Görsedür her dem bir ayruḳsı hüner339

Kimini devlet atına bindürür Kimini taḫtdan aşaġa indürür340

Kimüñ elin ṭutar iltür menzile341 Kiminüñ işini ṣalmış müşkile*

* 522a cāna cānāndur : cān-ı cānāndur B

* 523b kim bilesin : bilesin ki B M

* 526a ẓāhir : ẓuhūr B M

* 532a gör ki dün [ü] gün : dün [ü] gün gör ki AE

128

B 89a 535 Ġanī iken kimisin eyler faḳīr*

Kimi nev-civān idedür kimi pīr*342

Kimini ṭopraġa düşse ḳaldurur Kimine ṭabl-ı melāmet çaldurur343

M 105b Kimin ‛āḳil iken eyler dīvāne344

Kimi bu miḥnet oḳına nişāne

AE 79b Bu felek gerdişidür ki dönedür*345

Kim çıḳar yuḳarı kimi inedür Kim gelür beş gün cihānda eglenür346 Kimi ḫocadur kimisi beglenür

540 Kimi eydür ki benümdür mülk ü māl347

Kimi bu ġāflet içinde pāy[i]māl

Kimisi küllī ṭutam dir dünyāyı* Bişürür her dem bu yañlış sevdāyı348

Kimisi bildi ki cihān hiç durur* Kimseye siñmez aġulu aş durur349

Kimüñ ‛ömri hiç yire oldı telef Kimi bu kibr ü kīnden sīne-i ṣāf350

Kimisi yeñile geldi meydāna Ḫoş gelür kendüye çeng ü çaġana351

545 Kimine şīrīn gelüpdür bu cihān

Kime dikendür kimine gülistān352

* 534 ṣalmış : ṣalar M

* 535a kimisin : kimini AE

* 535b kimi nev-civān idedür : kimini nev-civān ider AE

* 538a bu felek gerdişidür ki dönedür : felekler gerdişidür [ki] döndürür AE

538b kim çıḳar yuḳarı kimi inedür : kimi ḳaldurur kimini indürür AE

* 541a ṭutam dir : ṭutupdur AE

* 542a kimisi bildi ki cihān : kimi bildi kim cihānı AE

129

Kimisi terk eylemişdür varlıġı Bir loḳma bir ḫırḳa ḳılmış dirligi353

Bu cihān bākī degüldür pāyidār Ṣūretā naḳş u ḫayāldür ser-be-ser354

Sen bu ḥālden bir ḫaber-dār olmaduñ* Uyuduñ ġafletde bīdār olmaduñ*

Bilmedüñ ki bu ne ḥikmetdür ne ḥāl Ne imiş ortada dönen māh u sāl355

B 89b 550 Sitāre göklerde niçün seyr ider

Bu güneş ḳandan gelür ḳanda gider

Ne içün döner felekler ṭurmadın* Dün gün yürür bu ṣular ṣıvarmadın*356

Deryānuñ dā’im nedendür cünbişi Ne imiş maḳṣūd felegüñ gerdişi*

Evvel āḫir ortada varlıḳ nedür ‛Aṣl u fer‛i yārlıḳ aġyārlıḳ nedür*357

Ẓāhir ü bāṭın dimegün maḳṣūdı Ne imiş söyle ki ziyānı sūdı

555 İkilik ne birlige yitmek nedür358

Ḫāmūş olmaḳ dimek işitmek nedür

Niçe sözdür iḳrār u inkār dimek359 Yār dimek ne ne imiş aġyār dimek*

* 548a ḥālden bir : aḥvālden AE

* 548b ġafletde : ġafletden AE

* 551a: 551b ile yer değiştirmiştir AE / ne içün : yā niçün AE

* 551b: 551a ile yer değiştirmiştir AE

* 552b felegüñ : felekler AE

* 553b ‛aṣl u fer‛i : ‛aṣlı fer‛i B M

* 556ab: 498ab’nin tekrarıdır B M AE

130

AE 80a Yirde gökde cümle cism ü cān nedür*360

Āşḳāre ne var di kim pinhān nedür* Ṣāḥibi kimdür bu cümle pergālüñ* Yā senüñ nedür āḫirüñ evvelüñ

Sen nesin şöyle mücerred söylegil Niteligüñden bize şerḥ eylegil

560 Sen hemān od u yil ṭopraḳ ṣu mısın*361

Daḫı nesneñ var mı hemān bu mısın

M 106a Sen nesin kendüzüñi bil iy ġāfil*362 Ġaflet uyḳusından uyan bir ayıl

Gözüñ aç baḳ ki güneş ṭoġdı güneş Sırr-ı ezel ‛ıyān oldı şöyle fāş363

Birlik içinde bulundı cāna yol Ḥaḳīḳat küllī nūr oldı ṣaġ u ṣol364

Sāye ḳalmadı güneş ṭoldı cihān Bir vücūd oldı mes elā cism ü cān365

565 İkilik ḳalmadı küllī oldı bir

Birlik oldı çi ġanī vü çi faḳīr366

B 90a Ẕerre içinde göründi āfitāb Āşikār oldı güneş gitdi ḥicāb367

Küllī tevḥīd oldı sözi her ḳuluñ368 Tesbīḥi ene’l-Ḥaḳḳ oldı bülbülüñ

* 557a cism ü : cisme B

* 557b var di : vardur M / pinhān : nihān M

* 558a bu cümle : cümle bu M

* 560a od u yil : od ile B AE

* 561a kendüzüñī bil : kendüñi bilgil M : kendü özin bil AE

563a cāna : Ḥaḳḳa M

131

Küllī gül oldı ve diken ḳalmadı369 Rūşen oldı nesne pinhān ḳalmadı

Naḳş u ṣūret gitdi ‛ıyān oldı cān Genc açıldı küllī ḳaṭ‛ oldı vīrān370

570 Nūr u ẓulmet birlige yitdi tamām*

Birlik içinde bir oldı ḫāṣṣ u ‛āmm371

Daḫı hiç cihānda ġayrı ḳalmadı372 İkilik bir oldı ayrı ḳalmadı

Ten ü cān birlikde eyledi ḳarār Birligi ḳıldı ḳamusı iḫtiyār

Birlik oldı il emīndür ṭura düz*373

Birlige bitdi ḳamu yaḫşı yavuz

Aṣlı fer‛i bir şey oldı kā’ināt Küllīsi bir oldı ‛Arab Türk ü Tat374

575 Çi cāy ‛Arab u Türk ü Tat durur375

Birlik içinde ḳamusı māt durur Çūn-ki meclis tamām oldı yatma ṭur376 Küllī nūr oldı ten ü cān küllī nūr

Sākī sulṭān oldı yatma iy civān377 Ḳalma bu ġaflet içinde bir uyan

AE 80b Bir naẓar eyle baḳ aḫi dört yaña*

Bu ne ġafletdür ṭolaşmışdur saña*378 Seni yoluñdan çıḳarur dem-be-dem

* 570a yitdi : bitdi B M

* 573a: 613a’da tekrarlanmaktadır B M AE

573ab B, M : -AE 575ab B, M : -AE

* 578a baḳ aḫi : aḫi baḳ AE

* 578b ne ġafletdür ṭolaşmışdur : ġafletdür ki ṭolaşmış bu B

132

Nefsi ulaldur velī kim ‛aḳlı kem*379

580 Ḳul idinmiş seni dün gün işledür Bitmedin bir iş birine başladur380

B 90b Kendüzine seni ḳul itmiş tamām

İşledür kendü işini dem-be-dem381 Boynuña düşmüş bu ġaflet urġanı382 Seni ḳomaz ki göresin sulṭānı

Gitdi kār-bān ṭur yoluñdan ḳalmaġıl383 Fikri ḳo yañlış ḫayāle ṭalmaġıl

Yaġmur gün işegüñ aḳsaḳ yol uzaḳ* Ḳarnuñ aç donuñ yufḳadur sen yayaḳ384

M 106b 585 Küllī ‛ıyān oldı açıldı busuñ Gürd gibi henüz ḳomazsın nāmūsuñ*

Ḳarnuñ aç ise utañma söylegil Ne ise ḥālüñi ‛ıyān eylegil*

İşegüñ çamura batmasın ṣaḳın Etmegi yigil ṣaḳınġıl ṭuz ḥaḳḳın

Yāra ḳardaşa ḫıyānet olmaġıl Eylük idene bī-minnet olmaġıl

Görmedügüñ yire zinhār atma ṭaş Ululara ser-keş olma çekme baş

590 Kimsenüñ yolında ḳuyu ḳazmaġıl*

Yoluñı gözle yoluñdan azmaġıl

* 579b nefsi ulaldur : ulaldur nefsi AE

* 584a yaġmur gün işegüñ aḳsaḳ yol uzaḳ : gün yaġar merkebüñ ḳısa yol ıraḳ AE

585a busuñ: pasuñ B

* 585ab B, M : -AE

* 586b ‘ıyān : i‘lām AE

* 590a yolında : yolına AE

133

Kem ṭama‛lıḳ eylemegil cān iseñ* Ḥayvān olma beri gel insān iseñ*

Bir lisāndan iki dürlü söyleme Yār iseñ yāra baḫīllıḳ eyleme

Kimsenüñ ‛aybın görürseñ ḳılma fāş* Yolı arıt yola zinhār dökme ṭaş

Bir göñülde iki sevgü ṣıġmaya İki dillüden ṣafālıḳ ṭoġmaya

595 Hele bu sözdür ki saña söylerem*

Añla ki neye işāret eylerem*

B 91a Türkçe bilürseñ beri gel bir çaġır Ol neyidi ki arada oldı sırr

Ol ne yüzdür ki gören ḥayrān olur Ol ne sözdür ki işiden cān olur385

AE 81a Ol ne deñizdür ki dutmış ‛ālemi

Ol ne sırrdur ki geyüpdür ādemi386

Ol ne sulṭāndur ki dā’im bāḳīdür Kimdür ol ortada her dem sāḳīdür*387

600 Ol ne güneş ki zevāle irmedi*388

Ol ne ḥāldür kimse nişān virmedi

Ol ne meclisdür ḳurulmış şāhāne389 Ṭolıdur cümle piyāle peymāne*

* 591a eylemegil : eyleme sen M

* 591b beri gel : gel beri B

* 593a ḳılma : itme M

* 595a bu : bir B AE / söylerem : söyledüm M AE

* 595b neye : neyi B AE / eylerem : eyledüm M AE

* 599b her dem : müdām B : dā’im M

* 600a güneş ki : güneşdür ki B M / zevāle : zevāl B

134

Bu ne bārgāh [u] sāyebāndur ‛aceb Bu ne leşkerdür bī-ḥadd ü bī-ḥisāb390

Bu ne ‛ışḳdur ki ‛ālem oldı esīr Bu ne şāhdur ne civān oldı ne pīr*391

Bu ne gülşendür ki hergiz ṣolmadı Bu ne māhdur ki gedilüp ṭolmadı

605 Bu ne cāndur ki ḥicāb olmaz teni

Bu ne evdür ki sulṭāndur mihmānı392 Bu ne meydāndur ki başlar oynanur393 Bu ne ẓulmetdür ki ‛ıyān oldı nūr

Küllī başdan başa nūr oldı cihān Ġayrı ne vardur digil ki iy filān

Ṭaġ u ṭaş cümle ene’l-Ḥaḳḳ söyledi Söz daḫı ol idi el-Ḥaḳḳ söyledi394

M 107a ‛İlm-i ledün ṭoldı göñül ḫaznesi*395

Cānı ‛ıyān ḳıldı bu cān aynası*

610 Ẓāhir ü bāṭın be-küllī oldı Ḥaḳḳ Çi cā-i īn ü īnest zīk ü zāk396

B 91b Ḥaḳīḳat oldı ki sulṭān bendedür*

Ne ki var ‛ālemde yek-sān bendedür

Gün gibi rūşen göründi gizlü sırr İkilik gitdi aradan ḳaldı bir397

* 601b ṭolıdur : ṭopṭolu M

* 603b bu ne şāhdur : bir şāhdur ki M

605ab B, M : -AE

* 609a ‛ilm-i ledün ṭoldı : ‘ilm ile ṭoldı bu AE

* 609b cānı : cān AE / aynası : āyīnesi AE

* 611a bendedür : bundadur AE

611b bendedür : bundadur AE

135

Birlik oldı il emīndür ṭura düz*398 Birlik ehli ṭurdı birlikde temiz

Nūr göründi geçdi ẓulmetüñ çaġı399 Nūr ile ārāste oldı cān bāġı

615 Bir sırr oldı ṭālib ü maṭlūb hemān

Her şeye yitdi ḥayāt-ı cāvidān400 Cāvidān oldı ebeden cümle şey* Çünki mevcūddur ḳamuda bile ḥayy401

AE 81b Bir sırr oldı evvel āḫir ne ki var*

Ne ene’l-Ḥaḳḳ ḳaldı ne Manṣūr ne dār402 Şeyṭānuñ ḳalmadı fend ü fitnesi* Gitdi bir oldı ikilik ḳavġası*403

Küfr ü īmān vāḥid oldı bir yire Çün bāṭıl gitdi ḥaḳḳ oldı āşkāre404

620 Yire göge ṭoldı bu birlik nūrı

Bir vücūd oldı mes elā yaş kurı405

Ḫāżır u ġā’ib birikdi oldı bir

Birlik içinde ne mürīd yā ne pīr406

Ṣūrete baḳsañ hezārān dürlü ḥāl Ma‛nāya gelseñ ḫayāldür ol ḫayāl407

* 613a : 573a’nın tekrarıdır B M AE

* 616b ebeden : ebed çün AE

* 617a bir : bu AE

* 618a fend ü : ṣındı AE

* 618b gitdi bir oldı : bir oldı gitdi B M

619a īmān: islām B AE 620ab M, AE : -B

621ab B, M : -AE

136

Reng reng devinen ṣūret şeklidür Ṣıfātı be-küllī nūrdur küllī nūr408

Gel beri aldanma naḳş u ḫayāle* Ḳalma bu leẕẕet-i şekker ü bala409

625 Giç ḳo bu dünyā āḫiret ḳavġasın

Sırr-ı ebed sendedür sen ḳandasın410 Baş göziyle görmek olmaz sulṭānı Cān göziyle baḳ ki göresin anı411

B 92a Yorġanuñ ḳadar uzatġıl ayaġuñ

Söz işit ṣaġır degülse ḳulaġuñ

Kimseye kem naẓar ile baḳma sen Göñlüñi ṣāf eyle ṭutma imtiḥān412

Fil yükini ḳarınca çekmek muḥāl Yirde ṭurup göge baḳmaḳ ne ḫayāl*413

630 Gel beri iy kem-‛aḳıllu bī-ḫaber*

Gözüñ aç ḳılma füşār ender füşār Azuġuñ düz yaraġuñ eyle tamām Puḫte gel bu ‛ışḳ yolında olma ḥām

Yoluña baḳ ayaġuñ ṭaşdan ṣaḳın Sırruñı sevdügüñ ḳardaşdan ṣaḳın414

M 107b Görüben her şem‛e olma pervāne*

‛Işḳ ile gelgil gelürseñ meydāna*415

Her çiçegüñ ḳoḳusı müşkīn degül

* 624a gel beri : beri gel M

629a B, M : -AE /yükini ḳarınca çekmek : yükin ḳarınca çekmek ne M

* 629b B, M : -AE / yirde : yire B

* 630a ‘aḳıllu : ‘aḳıl u M

* 633a görüben her şem‘e : her şem‘i görürseñ B M

* 633b gelgil gelürseñ : gel gelür iseñ AE

137

Her kişi yolında ehl-i dīn degül416

635 Degme ṭaş lu’lu’-i şehvār olmaya ‛Aḳīḳ ü kehrübā gevher olmaya417

Her kişi şāh ile olmaz hem-nişīn Düşmene ıṣmarlamazlar dost işin418

Niçe bu ‛illet ü ġafletde esīr419 Ṭutulup ḳalduñ yoluñdan sen āḫir

AE 82a İy ġāfil ki sen bu cihānda dā’im

Put idinüben ṭaparsın zer ü sīm420

Put-perest hergīz müselmān olmaya Puta ṭapan ehl-i īmān olmaya421

640 Ẓāhirā ol kim puta ṭapan kişi*

Ṣūretā put düzmiş altun gümüşi422

Dün ü gün ṭapar aña ma‛būd diyü Ḳalduġum yirde elümi ṭut diyü423

B 92b Göresin altun gümüşdür ṭapduġı

Secde ḳıluban ayaġın öpdügi mān ehli puta hergīz ṭapmaya*424 Başını vire yolından ṣapmaya*

Sen eger Muhammedīseñ gel beri425 Put-perest olma kesegör zünnārı

645 Nemrūd olma İbrāhīm ol İbrāhīm

Rencūr olmaġıl ḥakīm olġıl ḥakīm426

Yol içinde muḫannes olma er ol* Ebū Cehl olma zinhār Ḥaydar ol427

* 640a ẓāhirā ol kim : niçün kim ẓāhir B M : niçe kim ẓāhir B

* 643a īmān ehli : ehl-i īmān AE

* 643b vire : virüp B / ṣapmaya : çıḳmaya B

* 646a yol içinde muḫannes olma : muḫannes olma yol içinde AE

138

Cümle pergāl senüñ içün işdedür Ḥikmet ile her biri bir düşdedür*428

Ḳamu varlıḳdan murād insān durur Ḳamusı ṣūretdür insān cān durur429

İnsān idi kim sücūd ḳıldı melek Ḳaçan insān ola degme ḫār ḫāşek430

650 Degme kişi içebilmez peymāne

Degme kişiyi mi ḳorlar gülşene431

Degme göñülde bu ḥikmet bitmedi* Her kişi er menziline yitmedi *

Put ṣıyup her kişi zünnār kesmeye*432 La‛l-i cevāhir ola mı her ḳaya

Degme muḳallid ne bilür tevḥīdi433 Çün ki cān degül bu yolda maḳṣūdı

Her göñülde ma‛rifet keşf olmaya Her kişi ‛ömrinde leẕẕet bulmaya434

655 Her ḫāristānda tāze gül mi biter435

Hüner ehline yaraşur her hüner

Her pādişāh ‛adl ü insāf bilmeye* Her ḳuşuñ gölgesi Hümā olmaya

B 93a Her kişi vezīr ola mı sulṭāna436 AE 82b Her bī-hüner giribilmez meydāna

* 647b bir düşdedür : gerdişdedür AE

650b degme kişiyi mi ḳorlar gülşene : her canavarı ḳomazlar gülşene AE

* 651a bitmedi : bitmeye AE

* 651b yitmedi : yitmeye AE

* 652a put ṣıyup her kişi : her kişi put ṣıyup B : her kişi putı ṣıyup M

* 656a ‘adl ü : ‘udūl AE

139

Her kişiye ṣorma tevḥīdden ḫaber* Añlaġıl ‛aḳluñ var aḫi ol ḳadar

M 108a Her vīrānda istemegil genci sen

Ma‛rifet söyleyibilmez her lisān437

660 Her kişi yolda cānından geçmeye Her ḫasīs ḥaḳḳı bāṭıldan seçmeye

Dünyā bir köhne ribāṭdur hiç [ü] hiç438 Hiç olursın hiçe ḳalma giç ü giç

Sen nesin nedür dilegüñ baḳ u baḳ Niçe bu ṭabl u naḳḳāre taḳ u taḳ439

Niçe bu ‛işret tena‛‛um hāy u hūy Seyl gider yirinde ḳalur cāy u cūy440

Niçe bu köşk ü serāy u mülk ü māl Niçe bu sen sen ü ben ben ḳīl u ḳāl441

665 Niçe bu nuḳl u şarāb u tena‛‛um

Niçe bu ḥikmet ü şerbet iy ḥekīm442

Niçe bu ṣavul u yort u hāy [u] hūy Niçe bu dilber-i maḥbūb-ı ḫūb-rūy443

Niçe bu fikr-i fesād u ḫām ḫayāl Niçe bu gerdiş ü devrān māh u sāl444

Niçe bu muṭrib ḳavvāl u hengāme* Çīst īn berā-i çi buved īn heme445

Ān ki būd ender serāy-ı lā-mekān* Hemān ūst evvel ü āhir cāvidān446

* 658a tevḥīdden : vaḥdetden M

662a nedür dilegüñ : kendü ḥālüñe M

* 668a muṭrib ḳavvāl u : muṭrib u ḳavvāl M

* 669a ān : ū M

140

670 Ol ne meydür ki ḫumār olmaz kişi447 Ol ne eşyādur ki yoḳdur gerdişi448

M 111b Ol ne deñizdür ki cūşa gelmedi*

Ol ne vaḥdetdür ki kes ret olmadı

B 93b Ol ne sırrdur ki nişānı bī-nişān Ol ne sözdür anı söyler her lisān*

Ol ne şāh-bāzdur şikār eyler cānı449 Ol ne sulṭāndur göñülde seyrānı

Ol ne evdür dost olupdur mihmānı

Ol ne dostdur ‛ālemüñ cümle cānı

AE 83a 675 Ol ne göñüldür ki dā’im fikr-i Ḥaḳḳ* Ḥaḳḳ ile birlikde dā’im ittifāḳ450

Ol ne pinhāndur ki günden āşkāre Ol ne ḥikmetdür ki ṣıġmaz deftere

Ol ne ḥüsn ü zībā gülistān durur Ḥūr u melek ḥüsnine ḥayrān durur*451

Ol ne ma‛dendür ki anda cān biter Rence şifā derdlüye dermān biter452

Ol ne dilber-i dil-ārāmdur ‛aceb453 Cemālin görmek s evāb ender s evāb

680 Anı gören yoḳluġa ṣaydı varın*

Ḳalemi ṣındurdı ṣaldı defterin*

* 671ab - 843ab : 844ab – 1002ab arasındadır M

* 672b ne sözdür : nedür ki B M

674ab AE : -M , -B

* 675a fikr-i : fikri B AE

* 677b ḥūr u : ḥūrī AE B

* 680a varın : varı M

* 680b defterin : defteri M

141

Çün ki birlik güneşi ṭoġdı tamām Āşkāre rūşen göründi her maḳām

Her maḳāmda ne ki vardur āşkāre ‛Iyān oldı perde açıldı zīre

Sulṭānı göñül içinde buldılar Velīkin göñli içinde buldılar454

Güneşüñ yüzinde ḳalmadı bulut İbrāhīm āşkāre oldı ṣındı put

685 Cān bāġındaġı gülistān oldı çin

Cān u göñül cānāna oldı yaḳīn455 Ten götürdi cān yüzinden perdeyi Cānānuñ burcında ṭoġdı cān ayı

Ten ü cān cānāna birlik oldılar

Birlik içinde cāna yol buldılar456 İkilik mülkini ‛ışḳ ḳıldı ḫarāb Cān u ten cānān bir olsa ne ‛aceb457

B 94a Çün ki güneş ṭoġdı māt oldı meş‛al*

‛Iyān oldı ḥüsn ü zībā ḫaṭṭ u ḥāl458

690 Dilberüñ yüzinden açıldı niḳāb Cān gözinde ḳalmadı hergiz ḥicāb*459

Cān gözi gördi ki cānān ḳandadur* Bildi bī-nişāna nişān ḳandadur460

AE 83b Kendüzine geldi fāriġ oldı cān

Cān bu ten içinde oldı bī-nişān461

687ab M, AE : -B

* 689a ki güneş ṭoġdı māt oldı meş‛al : güneş ṭoġdı meh-i tābān mis āl AE

* 600b ḳalmadı hergiz : hergiz ḳalmadı M

* 691a cānān : o cān M

142

Āşkāre tendür görinen cān nedür Ten bir evdür evdeki mihmān nedür462

Aç gözüñi yırt bu ġaflet perdesin Tā ki sende bulına islām [u] dīn

M 112a 695 Degme yil öñinde pervāz urmaġıl*463

Özini bilmeze ḫaber ṣormaġıl Emānet ṣınıḳ yay ṣatma kimseye464 Ser-māyeñ var ise gelgil ortaya

Kimsenüñ ‛aybın görürseñ baḳmaġıl Şarṭ-ı edebdür edebden çıḳmaġıl465

Erlik oldur ki düşenüñ ṭut elin Añla her işüñ āḫirin evvelin466

Kendü ‛aybını bilenler oldı er* Ne bilür ehl-i hüneri bī-hüner

700 Ṭaş ṭokunmasun ṣaḳınġıl ḳandīle

Her işi işlerseñ işle ‛ilm ile467

Hüner ehlin bul hüner ögren hüner* Tā kim olasın bu yolda mu‛teber

Kendüzinden kimsene yol varmadı Yol bilene yoldaş olan ırmadı*468

Yol bilendür kendü ḥālin añlayan Yol bilene ḥāl ‛ıyān ender ‛ıyān469

B 94b Yol bilen ḳatında söyle yol sözin*

Tā ki sözüñ ṣınmaya ola bütün*

* 695a öñinde : öñince AE

* 699a bilenler : görenler M

* 701a ehlin bul : ehlinden AE

* 702b ırmadı : azmadı M AE

* 704a söyle : söyler AE

143

705 Yolsuza söylemegil yoldan ḫaber

Bilmeze çe seng ü ḫāra çe gevher*470 Her metā‛uñ issi bilür ḳıymetin Zīrā bahāsın virüp aldı ṣatun

Güneş öñinde delīl olmaz meş‛al Arṣlan öñinde çetüke ne mecāl*471

Ẕerreyi güneşe nisbet eyleme Gevhere boncuḳ bahāsın söyleme

Ululardan naṣīḥat eyle ḳabūl Tā ki maḥfilde olasın pür-uṣūl

710 Kil ṣatana kīmyādan ṣorma ḫaber

Hiç yire niçün çekersin derd-i ser472

AE 84a Ḳarġanuñ şekker degüldür loḳması Her başuñ ḳaçan bir ola sevdāsı*473

Bellūṭ aġacında ḫurma bitmeye Serçe şāh-bāzuñ şikārın ṭutmaya474

Ādem oldur nūrı ẓulmetden seçe Cān olan bu nefs dileginden geçe*

Ḳaṭrānı gül-be-şekere ḳatmaya475 Kīmyāyı ḫurde-fürūşa ṣatmaya

715 Sırrını göñli içinde ṣaḳlaya*

Ḥadden aşmaya edebin bekleye*476

* 704b sözüñ : sözi AE

* 705b çe seng ü ḫāra çe . sen gel ḫarc itme AE

* 707b mecāl : muḥāl AE

* 711b ola : olur AE

* 713b olan : ola B M

* 715a göñli : göñül B

* 715b edebin : edebi B M

144

Kibri terk ide tekebbür olmaya477 Ġaflet uyḳusında rencūr olmaya

Gel bu nāmūs şişesini ur ṭaşa478 Tā ki iltesin bu ‛ışḳı sen başa

‛Işḳ ile yırtġıl bu ‛āruñ perdesin479 Bilesin bu ‛ışḳ ne imiş sen nesin

M 112b Gel beri ḳalma bu dünyā naḳşına B 95a Tā ki ıraḳdan gelesin yaḳına

720 Penbe içinde ḳaçan gizlene od*480

‛Işḳ bir oddur penbeye beñzer vücūd

Her göñülde ‛ışḳ ḳaçan ṭutdı mekān* Ḳanda pinhān ide genci her vīrān

Her çiçegüñ ḳoḳusı müşkīn degül

Her kişi ‛ahdinde ḳavli çin degül481

Her maḳāmuñ bir ‛aceb menzili var Her ḥālüñ yanında bir müşkili var*

Her kişinüñ mertebesi bir degül*482 Her vīrāne genc ile ma‛mūr degül

725 Her göñülde Ḥaḳḳ ḳaçan ṭutdı ḳarār*

Ḫāṣṣiyyetde bir ola mı nūr u nār*483 Her cānuñ menzili cānān olmaya Her dikende gül-i ḫandān olmaya

* 720a penbe : pamuḳ B M

* 721 ṭutdı : ṭuta M

722ab B, M : -AE

* 723b yanında : içinde M

* 724ab: 741ab ve 743ab arasında tekrarlanmaktadır AE

* 725ab : 741ab ve 743ab arasında tekrarlanmaktadır AE

* 725b bir ola mı : bir mi ola B

145

Cümle eşyā bir güneşden aldı nūr ‛Āşıḳa her ḳanda ṭursa oldı Ṭūr484

Her göñülde dürr-i vaḥdet bitmedi Ḥikmet ünin her ḳulaḳ işitmedi485

Her ṣadefde mi biter dürr-i yetīm

Baḳır ile bir mi olur zer ü sīm*

730 Her göñülde sırr-ı vaḥdet sīr degül Degme bir cān ‛ışḳ ile ma‛mūr degül

İki cihān ‛ışḳ ile ṭutdı ḳarār* ‛Işḳa yesirdür benüm tek ṣad hezār*486

AE 84b Cümle maḳṣūd ‛ışḳ ile oldı ḥāṣıl487

‛Işḳ çıraġından uyandı her delīl

Cümle maḳṣūd ‛ışḳ ile ṭutdı ḳarār

Çoḳlar aġlar ‛ışḳ elinden zār zār488 ‛Işḳa yesir oldı cümle ins ü cān*489 Cānuñ aṣl-ı maḳṣūdı ‛ışḳdur hemān

B 95b 735 Kendü ḥālündeñ vāḳıf olġıl vāḳıf*

Bu ḥāl içinde geçersin zi-ḥayf490

Sen özüñi ten bilürsin ten misin Yoḳsa ṣūret ṣūrete cān mısın*491

729ab B, M : -AE

* 729b mi olur : ola mı M

730a sīr : bir B : sırr AE

* 731a ṭutdı : oldı B M

* 731b ‘ışḳa yesirdür : ‘ışḳla esīr AE / tek : gibi M AE

733ab AE : -B, -M

* 734a ‘ışḳa yesir : ‘ışḳla esīr AE

* 735a olġıl vāḳıf : ol iy ‛āḳil M

735b bu ḥāl içinde geçersin zi-ḥayf : bī-ḥāṣıl olma ḥāṣıl olġıl ḥāṣıl M

146

Bil aḫi özüñi tensin aynasın Ten ü cān sen küllīsi yek-sān nesin492

Dā’imā göñlüñ ḫayāl ender ḫayāl493 Gözüñ aç ḳılma bizümle ḳīl u ḳāl*

Sen bizi cennete da‛vet eyleme Efsāne ḳıṣṣa ḥikāyet söyleme

740 Ger bilürseñ ḥaḳḳ nedür bildir baña

Tā ki cānum ḳurbān idem ben saña

Baña söyle ki ne imiş ḥaḳḳ bāṭıl Ḥaḳḳ nedür bāṭıl ne dimekdür aṣıl*494

Her kişi kim ḥaḳḳı bāṭıldan seçer Aña dimişler bu yolda gerçek er*495

Gel beri altuna ḳatmaġıl baḳır Ġaflet ile cān yüzin eyleme kir

M 113a Vaḳti bekle fırṣatı virme yile496

Tā bu zincirde olasın silsile*

745 Kendü ḥālüñden ġāfil olma ġāfil Tā ki saña rūşen ola ḥaḳḳ bāṭıl

Uyana cān ẓulmet içinden çıḳa* Rūşen ola āşkāre Ḥayyu’l-beḳā

Fetḥ ola aña bu devlet kişveri*

* 736b M : -B, -AE

737a M : -B, -AE * 738b ḳılma bizümle : bizümle ḳılma M

* 741b bāṭıl ne dimekdür : bāṭılı bilmekdür B

* 742ab B, M : -AE / yerine 724ab ve 725ab’nin tekrarı bulunmaktadır AE

* 744b zincirde : zincire AE

* 746a içinden : ivinden M

* 747a kişveri : leşkeri M

147

Kān ola göñlinde ma‛nā defteri497 Cem‛ ola anda mekān u lā-mekān498 Gül ola anuñ ḳatında her diken

Cismi ḳalmaya be-küllī cān ola Ḳaṭre iken nāgehān ‛ummān ola499

AE 85a 750 Cennet ola aña cümle kā’ināt

Göñli içinde yazıla her ṣıfat500

B 96a Mülk-i vaḥdetde ulu sulṭān ola Teni küllī cān cānı cānān ola501

Cevheri ola bile her cevheri* Farḳ ide bile ‛aḳīḳden gevheri502

Degme bir naşiye sırrın açmaya Ne ki Ḥaḳḳ fermān ḳılursa ḳaçmaya*

Oynaya ‛ışḳ meydānında başını* Yandura ‛ışḳa içini ṭaşını*

755 Her sözi bişüre andan söyleye*

Nişānın ol bī-nişāndan söyleye*503 Bile kim cānān ne imiş cān nedür

Orta yirde görinen nişān nedür504 Terk ide küllī bu dünyā mülkini* mān ile ma‛mūr eyleye dīni

* 752a ola bile her : olan bilür çū AE

* 753b ḳılursa : iderse AE

* 754a oynaya : oynada AE

* 754b yandura ‘ışḳa : ‘ışḳla yandura AE

* 755a bişüre : bişürüp AE

* 755b nişānın ol : ol nişānın AE

756b görinen nişān: gevher-i rūşen B M

* 757a küllī bu : be-küllī M

148

Ḳaṭresin ‛ummān içinde ġarḳ ide Özini cümle ‛ālemden farḳ ide*505 Cān ola be-küllī teni ḳalmaya Bī-nişān ola nişānı ḳalmaya

760 Ẕerresi gün gibi ola yaḫtulu

‛ sī nefeslü ola Aḥmed ḫūlu

Göñli sırr-ı ma‛den-i esrār ola506 Cānı vaḥdet ‛ilmine defter ola

Her bir işe ṣabr ide Eyyūb gibi Gözleri yaşlu ola Ya‛ḳūb gibi

Ḫulḳı Muḥammed gibi şīrīn ola Her ne ki söylerse sözi çin ola*

Her nefesde biñ ‛ibādet eyleye507 Her sözi mīzāna ṭartup söyleye

765 Ḥikmet ile baḳa her neye baḳa508

Çıraġın ḥikmet çıraġından yaḳa B 96b Ẓāhir içinde bāṭını nūr ola509

Cismi vīrān kendüzi ma‛mūr ola Bu nişānı kimde görseñ bil yaḳīn* Oldur er ṭutġıl etegin öp elin510

M 113b Başuñı ḳo ayaġı ṭopraġına

Cānuñı yandurġıl ‛ışḳı ṭaġına*

AE 85b Ne kim ol söylerse oldur söz hemān*511

* 758b ‘ālemden : ‘ālemde M

761a ma‛den : maḫzen M AE

* 763b söylerse : söyleye M

* 767a bil : sen AE

* 768b ‘ışḳı : ‘ışḳuñ B AE

* 769a söylerse : söylese M / oldur söz : söz oldur AE

149

Ġāfil olma aña ġāfil iy filān*

770 Cümle ‛ālem cism ü ṣūret cāndur ol512 Cān içinde gevher-i rūşendür ol

Gün gibi bellü cihānda ol kişi

Āşikār eyler anı her gerdişi513 Bu cihān ḫalḳı içinde sırrdur ol Ṣad hezār ādem içinde birdür ol514

Her kişi ne bile kimdir er kişi Er ḳaçan ola cihānda her kişi

Er bilür kimdür cihānda evliyā515 Hümā gölgesi degüldür her sāye

775 Evliyā göñlinde oldı Ḥaḳḳ nihān*

Evliyādur ṭālibe maṭlūb hemān516

Her kime kim evliyā oldı delīl* Dünyāda āḫiretde olmaya ẕelīl517

mānı nūrı tecellī eyleye518

Söylese her sözi ḥikmet söyleye Nūr görüne çün ki ẓulmetden çıḳa Şükr ü minnet eyleye her dem Ḥaḳḳa519

Ḥālis ola dünyā dirliginden geçe*520

Temyīz ide ḥaḳḳı bāṭıldan seçe

* 669b añā ġāfil : ġāfil aña M

771b gerdişi: cünbişi M

* 775a oldı Ḥaḳḳ : Ḥaḳḳ oldı AE

* 776a oldı : olsa AE

777b ḥikmet : tevḥīd M

* 779a dünyā dirliginden : ıraya dirlikden B

779ab M, B : -AE

150

780 Ḳalmaya göñlinde hergiz ġayr-ı Ḥaḳḳ Bir çıraġından uyana biñ çıraḳ521

B 97a Sa‛ādet mülkine yite devleti

La ḫavfe ‛aleyhim ola āyeti522 Cānı bu ‛ışḳ nūrıyla ma‛mūr ola* Nirde ṭurursa ol aña Ṭūr ola*523

Ma‛nā defteri cānında cem‛ ola Uyana bu ‛ışḳ çıraġı şem‛ ola

Ḳalmaya göñlinde ayruḳ yad ḫayāl* Irmaya anı yolından mülk ü māl524

785 Ḥaḳḳ ḳala kendüzi gide ortadan

Divşüre göñlüni yañlış sevdādan525 İkilikden birlige yaḳīn ola Nefsi maẓlūm kendü ehl-i dīn ola

Yüzine açıla cümle gülistān Gül ḳatında ḳalmaya hergiz diken

AE 86a Cümle eşyānuñ cānı ola cānı*

Gün gibi āşkāre göre sulṭānı*

Ol ola ḳamu ‛ālemüñ maḳṣūdı* Göreler anuñ yüzinde ma‛būdı

790 Her nefesi biñ ‛ sāya cān ola

Biñ Mūsā sırrında ser-gerdān ola526 Ḥikmetinde māt ola biñ Eflāṭūn527

* 782a bu ‛ışḳ nūrıyla : ‘ışḳ nūrı ile AE

* 782b nirde ṭurursa ol : her ne yirde ṭursa AE

* 784a ayruḳ yad : ayruḳsı M

* 788a eşyānuñ cānı ola : şey‘in cānı ola ol AE

* 788b göre : ola AE

* 789a ḳamu : cümle AE

151

Sırrı içinde buluna kāf u nūn*

M 114a Yir ü gök öñinde ser-gerdān ola Degme bir ḳaṭresi biñ ‛ummān ola528

Ay u güneş naẓarında şem‛ ola529 Ẓāhir ü bāṭın ḳatında cem‛ ola

Ol ṣıfatlu insānı görsen ḥabīb Ḳurbān ol kim derdüñe oldur ṭabīb530

795 Cānuñı andan dirīġ eylemegil

Anı söyle daḫı söz söylemegil

B 97b Anı söyle kim hemān oldur murād Anuñ ile ‛ıyān oldı her ṣıfat*531

Her ṣıfat içinde ẕāt oldur hemān*

Var ḳarār anuñ iledür cism ü cān532 Cānı cihānuñ dimişler ol durur*

Sulṭān oldur ḳamu aña ḳul durur

Ḳamu sulṭānlaruñ oldur sulṭānı Ol kişidür ki geyüpdür insānı

800 Oldur aḫi aṣlı fer‛i insānuñ

Ġulġule ḳılan içinde her cānuñ ‛Ālemüñ maḳṣūdı oldur pes hemān

Oldur aḫi ol bī-nişāndan nişān

* 791b sırrı içinde buluna : sırr içinde çün buluna B : sırr içinde biline AE

* 796b B, M : -AE

* 797a B, M : -AE / oldur : oldı B

797b ḳarār anuñ iledür : iḳrār ḳıl anuñladur AE

* 798a cānı cihānuñ : cān u cihān ki M

798ab B, M : -AE

801b aḫi : āḫir B

152

Sa‛ādet mülkinde melik ol durur Ḥüsn ü ‛ışḳ ‛āşıḳ u ma‛şūḳ ol durur533

Sen anı bilmek dilerseñ gel beri* Ne içün şöyle gezersin ser-serī*

Hiç yire ‛ömrüñ telef oldı telef* Şöyle mi ṣanduñ cihānı sen güzāf*

805 Gözüñ aç bir ögüñi divşür yāra

Naḳdüñi aldurmayıgör ‛ayyāra Ne içün şöyle ġāfilsin sen ‛aceb* Niçe bu ġaflet içinde ḫurd u ḫˇāb534

Niçe bu çarḫ ile ser-gerdān göñül İnsān iseñ olmaġıl ḥayvān göñül535

Niçe bu ġaflet bu ‛illet ‛izz ü nāz* Ḳılmaduñ hergiz cihāndan iḥtirāz*

Dünyā leẕẕetinden eylegil ḥaẕer536 Bir ḫaberdür işidürseñ muḫtaṣar*

AE 86b 810 Dünyā bir hiç nesne durur ḳalmaġıl*

Cānuñı miḥnet odına ṣalmaġıl537 B 98a ‛Āḳil iseñ terk idegör dünyāyı538

Gel beri çekme beyhūde sevdāyı

* 803a bilmek : görmek B M

* 803b ne içün : sen niçün AE

* 804a oldı : itme AE

* 804b mi ṣanduñ : ṣanduñ bu AE

805ab M, B : -AE * 806a ne içün : sen niçün AE / sen : iy AE

* 808a bu ġaflet bu ‛illet ‛izz ü nāz : bu ‘illet [ü] ġaflet ‘izz ü nāz B : bu ġaflet ‘illet-i bī-ḳarār AE

* 808b cihāndan iḥtirāz : cihānda iḫtiyār AE

* 809b bir : bu M

* 810a durur : nedür B

153

Uyuma ġaflet içinde bir uyan Ne yatursın çün ki göçdi kār-bān*539

Bir ṭurıgel ‛aḳluñı divşür yāre540 Aldanup ḳalma yoluñdan bī-çāre*

Dünyā çoḳ senüñ gibiler aldadı Laḳabı ḳulmaş yalancıdur adı541

815 Ḳanı şol kim dünyāda sulṭān idi

Ḥükmi içinde ‛ālem ḥayrān idi*542

M 114b Yedi iḳlīmi ḳamu ṭutmış idi*

Hep murāduñ dünyādan ütmiş idi543

Dünyā āḫir anlara gör neyledi Gitdi anlar ortada ḳaldı adı*

Dünyā rıbāṭ ehli dünyā kār-bān Her ki ḳondı göçiserdür iy filān*544

Dünyā bir gör giç evidür bir naẓar Dünyāya gelen yine ḳıldı güẕer

820 Hep bilürler dünyānuñ ḥālüñ ‘ayyār545

Dünyā hiç kimseye ḳılmadı ḳarār

Bir naẓarda her ki gördi añladı*

812a içinde : içinden B / bir : ṭur AE

* 812b göçdi : göşdi B : geçdi AE

* 813b yoluñdan : bu yolda M

* 815b ḥükmi içinde ‛ālem ḥayrān : cümle ‘ālem ḥükminde fermān AE

* 816a iḳlīmi ḳamu ṭutmış idi : iḳlīm ṭopṭolu idi adı B

816b hep murāduñ dünyādan ütmiş idi : dünyādan almışlar idi murādı B : dünyādan murād almışlar idi M

* 817b ortada : ortadan AE

* 818b her ki ḳondı göçiserdür iy filān : kim ki ḳondı göçiser āḫir hemān AE

820ab AE : -B, -M

* 821a bir naẓarda her ki gördi : gördi her kim bir naẓarda AE

154

Ne imiş dünya dimegüñ murādı546

Dünyā dimekden murād dünyā mıdur* Yoḳsa daḫı bir ayruḳ nesne midür*547

Bir beri gel ‛aḳluñı dir başuña* Bir naẓar eyle içüñe ṭaşuña

Dünyāya gelmekden murād māl degül* Sen sen ü ben ben ü ḳīl u ḳāl degül*548

825 Murād oldur kim bilesin Ḥaḳḳ nedür

Her nefesde dem-i ene’l-Ḥaḳḳ nedür

Degme bir eşyāda bir cān olduġı Her gülüñ yanında diken olduġı

B 98b Her ṣadef içinde bir dürlü güher

Her güher mevzūn u ḫūb u mu‛teber549

Degme bir ẕerre içinde bir güneş Naḳş içinde āşikār oldı naḳḳāş550

AE 87a Ḳaṭrenüñ içinde deñiz olduġı

Degme bir cihetde bir yüz olduġı551

830 Degme bir vücūdda bir dürlü ṣūret

Her ṣūret içinde bir dürlü ṣıfat

Her ṣıfat içinde yüz biñ dürlü ḥāl Her ḥāl içinde ‛aḳıllar pāy[i]māl552

Ṣad hezārān ‛aḳl u pergāl cism ü cān

* 822a mıdur : mıydı M

* 822b daḫı : aḫi AE / midür : miydi M

* 823a bir beri gel ‛aḳluñı dir : beri gel ‘aḳluñı dirşür AE

* 824a gelmekden : gelmekde B

* 824b sen sen ü ben ben ü : sen ü sen ben ü ben M

826a bir cān : biñ cān B

830b bir : biñ B

155

Bu nişān içinde olmış bī-nişān553

Bu deñiz mevcinde maḥv oldı ‛ālem* ‛Arş u kürsī yir ü gök levḥ ü ḳalem554

Bu nişāndan kimse nişān virmedi Kimsenüñ ‛aḳlı bu sırra irmedi555

835 Evliyā enbiyā bunda oldı māt*556

Degme bir ṣūret içinde biñ ṣıfāt

Her ṣıfatda daḫı bir özge ḫayāl Her ḫayāl içinde yüz biñ dürlü ḥāl557

Birisi hergiz birine beñzemez Niçe kim fikr eyleyesin çoḳ u az*

Çün ṣūret naḳşında budur ḥālümüz Ma‛nāya ḳaçan irişür elümüz

Çün ki bu naḳş arada oldı ḥicāb Naḳḳāşı ḳaçan görevüz biz ‛aceb*558

840 Bu ḥāl içinde ḳamu eşyā tamām

Bilimezler māt olupdur ḫāṣṣ u ‛āmm559

M 115a Kimse bilmez bu ‛aceb pergāl nedür Bu ‛aceb ṣun‛uñ ṣāni‛i ḳandadur*560

B 99a Ḳamu ‛ālem cüst ü cū eyler velī

Bu ne ḥāldür kimsenüñ irmez eli Māt olupdur vaḥş u ṭayr u ‛aḳl u cān Bu ṣıfātı söyleyibilmez lisān561

* 833a mevcinde : içinde M

* 835a evliyā enbiyā : enbiyā evliyā AE

* 837b kim fikr eyleyesin : fikr eyleyesin sen AE

* 839b görevüz : görürüz M AE

841a pergāl : ḥikmet M

* 841b bu ‛aceb ṣun‛uñ : ‘aceb bu ṣun‘uñ AE

156

M 108a Bir ādemüñ miḳdārı bellü ola AE 87b Bu pāyānsuz baḥr içinde ne bula*562

845 Gel beri da‛vā-i güẕāf eyleme

Ḳadrüñce söyle artuḳ söyleme563 Vācib oldur kim bilesin miḳdāruñ Miḳdāruñca söyleyesin ḫaberüñ564

Dükkānuñda gör ki ser-māye ne var Ser-māyeñce eyleyesin sen bāzār*565

Ma‛nāsuz söz söylemekden ne ḥāṣıl Ma‛nāsuz da‛vāyı terk it iy ġāfil566

Bir sözi söyle ki aṣlı çin ola* Yol içinde menzili yaḳīn ola*

850 Gel beri işüñ ḥāṣıl eyle bugün

Sen bugün yarın diyince geçdi gün Sen uyursın geçdi ‘ömrüñ kār-bānı* Senüñ ile bile gelenler ḳanı567

Ḳanı şunlar ki cihānda var idi568 ‛Aḳl içinde tertībi ṭayyār idi*

Cihānı ṭutmışlar idi ser-be-ser Baña di kim ḳancarı vardı bular*

Ol pādişāhlar ḳanı kim leşkeri Fetḥ idüp ṭutmışlar idi kişveri*569

* 844ab - 1002ab : 671ab – 843ab arasındadır M

* 847b ser-māyeñce eyleyesin sen bāzār : ser-māyeñ miḳdārı idesin bāzār AE

* 849a bir : bu M

* 849b menzili : menzile M

* 851a ‘ömrüñ : ‘ömür AE

* 852b ṭayyār : deyyār AE

* 853b vardı : gitdi M

157

855 Anları gör kim āḫiri nitdiler570

Bir naẓar dünyāya ḳonup gitdiler* M 108b Dünyāda bunlar saña örnek yeter

Dünyā içün çekmeyesin derd-i ser*571 B 99b Anı iste kim aña yoḳdur zevāl

Neye gerek zen ü ferzend mülk ü māl572 Ol ayuñ bedrine hilāl irmedi* Hiç aña noḳṣān u melāl irmedi*573

Fānī olmaḳdan münezzeh ol ḳadīm Ol kerīmdür ol raḥīmdür ol ḥakīm*

AE 88a 860 Evvel āḫir hemān oldur pādişāh

Aña ne leşker ḥācetdür ne sipāh*

Andan artuḳ kimse var mı dünyāda Gözüñi bir sil yine baḳ iy dede*

Mülk içinde ṭopṭoludur ol ġafūr Ay u güneş daḫı andan aldı nūr574

Bu felekler döndügi oldur sebeb* Oldur aḫi cümleye ‛ilm ü edeb*575

Cümle bu yirler anuñ ile muḳīm*

* 854b ṭutmışlar : almışlar AE

* 855b dünyāya : dünyāda M

* 856ab B, M : -AE

* 858a hilāl : zevāl AE

* 858b hiç aña noḳṣān u melāl irmedi : nāḳıṣ olan hiç kemāli görmedi AE

* 859b ḥakīm : ḥalīm AE

* 860b ḥācetdür : gerekdür AE

* 861b bir sil : sil bir AE

* 863a oldur : budur B

* 863b cümleye ‛ilm ü edeb : ‘ilm ü edeb cümle bāb B M

158

Ḳıymeti andan bulupdur zer ü sīm

865 ‛Arş u kürsī levḥ ü ḳalem bu ṣıfāt Anuñ ile ḳā’im olmış kā’ināt Hemān oldur cümle şeyde debrenen Fikr idüben her lisānda söylenen*

Her ki kendüzini bildi ṣor aña* Bu nişāndan ol nişān vire saña576

Kendüzin bilen bilür kimdür Ḥaḳḳı Bu deñizde ol düzüpdür zevraḳı577

Ol kişidür yol içinde Ḥaḳḳ-şinās* Cān ile aña ‛āşıḳdur ‛āmm u ḫāṣṣ*578

870 Ṣūretā şekl-i ādemdür kendüzi*

Ḥaḳḳı görür açılupdur cān gözi579 Şerī‛atda küllī işi pür-kemāl Ṭarīḳatda ol kişidür ehl-i ḥāl

B 100a Ḥaḳīḳatda küllī Ḥaḳḳdur pes hemān

Ma‛rifeti kendüye yeter nişān

Ehl-i ḳıble secdeyi aña ḳılur Cümle bu sırruñ ṣıfātuñ ol bilür580

Ol bilür ki her işüñ aṣlı neden Ne kişidür söylenüben söyleden*

875 Kāf u nūndan ‛ālemi var eyleyen

* 864a cümle : hem AE / ile : iledür AE

* 866b idüben her : idüp her bir B

* 867a her ki kendüzini bildi ṣor : kim ki bildi kendüzin ṣorġıl AE

* 869a yol içinde : ki dimişler M

* 869b aña ‘āşıḳdur ‛āmm u ḫāṣṣ : ‘āşıḳdur aña cümle nās AE

* 870a ṣūretā şekl-i : ṣūret ü şekli M

* 874b söylenüben söyleden : söyleyen ü söyleden M AE

159

Gökleri şöyle bī-ḳarār eyleyen581

Yirleri depretmedin ḳā’im ṭutan* Ṣunmadın eli bu cümleye yiten

İrteyi iltüp giceyi getüren582 Sırr içinde bunca işler bitüren

Her göñülde ḳaynayup ḥikmet olan Ḥikmetinde ḳamu ‛ālem māt olan*

AE 88b Ḥüsnile şīrīn görinen Ferhāda

Oldur aḫi cümle varlıḳ ortada

M 109a 880 Leylīnüñ yüzinde ḥüsn-i ḫūb cemāl Mecnūna ‛ışḳ u ḥikāyet ḳīl u ḳāl583

Şeyṭānuñ ṭā‛atini hiç eyleyen Aḥmede ḥabīb diyüben söyleyen

Ḫalīli Nemrūd odından ṣaḳlayan Yūnusı balıḳ içinde bekleyen*584

Yaḥyāyı dünyāda her dem aġladan Eyyūbuñ derd ile baġrın ṭaġladan585

Mūsāyı şūrīde mecnūn eyleyen Circīsüñ ḥālin dīger-gūn eyleyen

885 Ẕerreyi gün gibi tābende ḳılan

Pinhānı gencini vīrānda ḳılan*

Cümle bu ḥikmetüñ aṣlı ol ṣabūr* Aṣlı fer‛i naḳş u ḫayāl nār u nūr586

* 876a depretmedin : deprenmedin B M

* 878b ḳamu : cümle AE

* 882b içinde : ḳarnında M

* 885b gencini : genc gibi AE

* 886a aṣlı ol : aṣlıdur M / 886a ile 886b yer değiştirmiştir M

160

B 100b Ol ki göründi bu cümle gözlere Aña ki ‛aḳl irdi geldi sözlere

Dört ṭabī‛at altı cihet her ‛ālem Bu ne pergāldür arada ṣubḥ u şām*587

Ẕiynet-i dünyā ḳumāş altun u māl Et ü ni‛met aş u etmek yaġ u bal588

890 Bu ḫaberler kim arada söylenür589

Bu ḫayāller kim dā’im fikr eylenür Ḳamu bunlar naḳş u ṣūret bir naḳḳāş Ẕerreler içinde hemān bir güneş590

Ol güneşdür cümleyi rūşen ḳılan Bu ṭılısmuñ adını insān ḳılan

İnsān oldur kim bile kendüzini Ḥadd ile ṣala her aşuñ ṭuzını591

Ulular ḳatında toz eylemeye Beyhūde söz ṣaḳına söylemeye*

895 Ṣapmaya ṭoġrı yolını gözleye

Ulular varduġı izi izleye Her işi aṣlın bilüben işleye* Ḳadrince gele gelse ortaya592

Yār ile yār ola aġyār olmaya593 Ṣūreti ādem özi ḫar olmaya*

AE 89a Her kim ol ister ise Ḥaḳḳı bula*

Ne ki gelse yolına Ḥaḳḳdan bile*

* 888b ne : ki B

* 894b ṣaḳına : ṣaḳınup AE

* 896a işi : işüñ M AE

* 897b ṣūreti : ṣūretā AE

* 898a ister : diler M

161

Neye kim baḳsa Ḥaḳḳı anda göre* Ġayrı terk ide demin Ḥaḳḳdan ura*594

900 Bilişe Ḥaḳḳ ile naşi olmaya595

Āşinā ḳatında vaḥşī olmaya Nefsine uymaya perhīz eyleye İşini ‛aḳl ile temiz eyleye*596

B 101a Olmaya her bir naşiyle hem-nişīn597

Ḥaḳḳı dā’im ortada göre yaḳīn Anı ki bulmışdur anı ṣaḳlaya*598 Anı ki bulmadı dā’im isteye

Her ki yavuzlıḳ iderse eylük it* Yol eriseñ yolı gözle yolca git*599

M 109b 905 Ṣūfī iseñ ẕikr ü tesbīḥ eylegil

Zāhid iseñ öz ḥużūruñ beklegil600 ‛Āşıḳ iseñ feryād u āh itseñe Dervīş iseñ öz yoluñ gözetseñe*601 Bülbül iseñ saña gülistān gerek Ṭāvūs iseñ seyrān u bostān gerek602

Şāh-bāz iseñ bu murdār neñdür señün* Kerkes iseñ üstine ḳon gövdenüñ*603

* 898b B, AE : -M

* 899a B, AE : -M

* 899b demin : demi M

* 901ab B, M : -AE

* 903a bulmuşdur : bulmuşdı AE / anı : her dem AE

* 904a her : kim AE

* 904b eriseñ : erisin B

* 906b öz yoluñ gözetseñ[e] : öz ḥālüñi gözetseñe M : er yoluña gitseñ[e] AE

* 908a şāh-bāz : şāhīn M

162

Ṭūṭī iseñ lāyıḳuñ şekker ola604 Ḳarġa iseñ maḳṣūduñ murdār ola

910 ‛Ārif iseñ vaḳtini bil her işüñ*

Cāhil iseñ neye gerek gerdişüñ*605 ‛Āḳil iseñ bekleyesin tertībi Delü iseñ yabana ṣal mektūbı

AE 89b İnsān iseñ keleci birdür hemān

Ḥayvān iseñ otuñ otla iy filān*

Kürd iseñ ṣavacaḳ ayran içseñe Türkmen iseñ vaḳti bilüp göçseñe*

Ḥarāmīseñ yolda kār-bān gözlegil Emīn iseñ öz yoluñı izlegil606

915 Abdāl iseñ dünyāyı terk eylegil

Söyleyicek sözi ḥikmet söylegil

Gözlegil ḳalya pilavı ḳandadur Ḳanda pilav olsa sen de anda dur*

B 101b Bal u yaġ olsa ṣoġandan ne ḥāṣıl*

Ḥalva gibi nesne mi var iy ‛āḳil

Eti semiz olucaġaz keşkegüñ* Ne dadı vardur yemege düglegüñ607

Herīse ḫoşdur yemege ṭanlacaḳ

* 908b gövdenüñ : murdāruñ AE

* 910a vaḳtini bil her işüñ : her işüñ vaḳtini bil B M

* 910b neye gerek gerdişüñ : neñe gerekdür cehil B

* 912ab-927ab : 944ab - 945ab arasındadır AE

* 913ab B, M : -AE

* 916ab B, M : -AE

* 917a bal u yaġ olsa : bal yaġ olursa AE

* 918a olucaġaz : olıcaḳ bil AE

163

Üstine pālūde yise ṭatlucaḳ*608

920 Sarı pilavuñ çoḳ olsa samsası Buġranuñ ḳalaba olsa ḳalyası609

Ṭoġrusı ḫoşdur boranı yimege* Her kişiye bir ulu gersen dege

Ṣaḳlaġıl her bir naşiden biryānı610 Etüñ ekmegüñ cānı vardur cānı

AE 90a Ṭoġrama darı çöregin ayrana611

Ayrandan yegdür bal ile ḳayġana Ṣoġan arpa ekmegini kürde vir612 Öyüni oldur ol anı yaḫşı yir*

925 Türkmene vir yaḫni ile yarmayı613

‛Arabuñ öñine dökgil ḫurmayı*

Aṣlını bilüben işle her işi* Tā ki soñra çekmeyesin teşvīşi*

Ṣalıvirmegil deveyi bostāna Ṣıġırı niçün ḳoyarsın ḫarmana614

AE 89a Leglegüñ yiri degüldür gülsitān

Bülbüle gül degdi bayḳuşa vīrān*

M 110a Ḳaçan öte ṣaḳsıġan bülbül gibi Degme bir çiçek ola mı gül gibi*

* 919b pālūde yise : pelte yise dem B : pālūde-i dem AE

* 921a ḫoşdur boranı : boranı ḫoşdur M

* 924ab B, M : -AE

* 925b öñine : öñinde B M

* 926a işi : işüñ AE

* 926b teşvīşi : teşvīşüñ AE

* 928ab-944ab : 911ab - 912ab arasındadır AE

* 929b bir çiçek ola mı : çiçek hiç ḳoḳar mı AE

164

930 Her ṭopraḳ kīmyā degüldür iy ‛āḳil615 Bu mes eldür ki ḫaṭā ḳılmaz aṣīl

Āb-ı ḥayvān ḳaçan ola degme ṣu Eyle olup gezmeyesin cū-be-cū

B 102a Her ṣadefden istemegil incüyi

Ser-māyeñ ḳadar gözetgil aṣṣıyı Degmegin demür pūlād olmaz pūlād616 Yirlü yirinde yaraşur her ‛ādet*

Ḳılıcı teşbīh itmeye ekine Ḳılıc işin ekine ḳaçan işleye*617

AE 89b 935 Ḳuş degül nola uçarsa kelebek*

At ile ḳaçan bir olısar işek*

Kerkesüñ şāh-bāza yoḳdur nisbeti* Cehle ne nisbet ‛ārifler ṣoḥbeti*618

Ṭāvūsuñ niresi beñzer ḳuzġuna Çetük arṣlan ile ṣunmaz bir ḫūna619

Cānı ṣudur ṣudan ayrulsa balıḳ* Diri ola mı ḳıyās it iy ‛āşıḳ

Uşadursın çölmeġi urma ṭaşa Saña ne ṣansañ anı ṣan yoldaşa*

940 Bir içim ṣuyuñ ḥaḳḳın bil ḥaḳḳ budur

Ḥaḳḳ ki dirler ḥaḳīḳat muṭlaḳ budur*

* 933b ‛ādet : ‛aded M AE

* 934ab B, M : -AE

* 935ab : 936ab ile yer değiştirmiştir AE

* 935b ḳaçan bir : bir ḳaçan B

* 936ab : 935ab ile yer değiştirmiştir AE

* 936b ‛ārifler: ‛āḳiller B AE

* 938a ayrulsa : ayrulmaz B

* 939b yoldaşa : ḳardaşa B

165

Āyineñ muṣaffā eyle iy ṣafā Ger umarsañ yolda Aḥmedden vefā

Kendü aṣlından bitüpdür her dāne Bir işāret ola hemān insāna*

Ḥayvānuñ nesine gerek bu ḫaber Ḥayvāna yig biñ bu sözden bir füşār620

Ḥayvānuñ maḳṣūdı zīrā cān degül Cānı nitsün çün kāmil insān degül

AE 90a 945 Ne dimekdür her ki bildi bu sözi

Kendüzini bilmiş ola kendüzi

Aña ṣor kim ol nişān vire saña Baḳıcaḳ görebilesin her yaña*621

B 102b Her bir işüñ aṣlını añlayasın

Farḳ ide cānuñ Hümādan sāyesin*622

Ne dimekdür ḫāliḳ u maḫlūḳ dimek Yaḳın ıraḳ var yok [u] az çoḳ dimek623

Gül dimegüñ maḳṣūdı ne söylegil Bülbülüñ ḥālin ḥikāyet eylegil

950 Ne dimekdür ṣadef ü incü dimek**

Yevm-i ḥaşr u ṣırāṭ-ı sencī dimek*624

‛Işḳ dimegüñ maḳṣūdı nedür ‛aceb ‛Āşıḳ u ma‛şūḳ dimekden ne sebeb625

* 940b Ḥaḳḳ ki dirler : Ḥaḳḳ dilersen M

* 942b ola hemān : hemān ola B M

* 946b baḳıcak : baḳıban M / her : dört M

* 947ab : 944ab ile 945ab arasında yer almaktadır AE

* 950ab B, AE : -M

* 950a ü incü : incü ne AE

* 950b u ṣırāṭ-ı sencī : ṣırāṭ-ı sencī ne AE

166

Niçe sözdür ḳaṭre vü ‛ummān dimek* Bāġ dimek ne ne imiş bāġbān dimek626

Ḫayr u şerr dünyā āḫiret ne imiş627 Sen ü ben şāgird [ü] üstād ne imiş*

M 110b Ne imiş maḳṣūd cihānda söylegil

Uşbu ṣūret cism ü cānda söylegil628

955 Ne dimekdür vaḥdet ü kes ret dimek629 Bir vücūda iki dürlü ad dimek*

Güneşi bulut içinde gizlemek630 Altunuñ yüzine baḳır yüzlemek

Kendü gibi ḥayvāna insān dimek* Ma‛nāsuz olmış kişiye cān dimek631

‛Ayyāra aldurmaḳ olur naḳdini Iraġa iletmek olur yaḳını632

Ol toz itmekdür bu vaḥdet meydānın*633 Hiç yire bozmaḳdur ‛ömri bostānın*

AE 90b 960 Bu ḫayāli eylemez insān olan

Dā’imā cānānı gözler cān olan634 Yol eri dā’im gözedür menzilin* Yol varan kişiye ṣorar müşkilin*

B 103a Ol sebebden yol eri olmışdur ol

* 952a ḳaṭre vü : ḳaṭre-i M AE

* 953b sen ü ben : ṣan‘at [u] AE

* 955b vücūda : vücūdda AE

* 957a ḥayvāna insān : insāna ḥayvān B

* 959a itmekdür : ekmekdür AE

* 959b ‘ömri : ‘ömrüñ AE

* 961a menzilin : menzili M

* 961b ṣorar müşkilin : soruñ müşkili M

167

Yol varuban menzilin almışdur ol* Ol bulupdur cān içinde maḳṣūdın Kendü nedür kendüzini bildi çün635

Añladı bildi ki nedür kendüzi Anuñ içün delīl oldı her sözi636

965 Her nefesinden hezārān cān biter*

Ḳaṭresinden deryā-i ‛ummān biter Ẕerresinden rūşen olur kā’ināt* Kendüzin bilmekdür aṣlı bu ṣıfāt*637

Ṣūretā cismi ādemdür āşkāre* Ma‛nāsı ṭopṭolu olmış her yire

Her yire kim ṣunsa irişür eli Evliyā ṭonında sırrdur ol velī

Āşkāre dervīş görünür ol kişi Velī kim aṣlıyla işler her işi

970 Her işüñ aṣlını bilür ḥāl nedür

Naḳş u ṣūret ne imiş pergāl nedür638

Ol bilür naḳḳāşı daḫı ṣor aña Bu ṣıfātdan ol nişān vire saña

Fehm iderseñ saña delīldür bu söz Görsedür ‛aḳluña yüz biñ dürlü yüz639

Ḥaḳḳ ile vuṣlata iltür cānuñı Ḳā’im eyler ‛ışḳ ile īmānuñı640

* 962b menzilin almışdur : menzile irmişdür M

* 965a her : bir AE * 966a kā’ināt : āfitāb M

* 966b bu : her AE / aṣlı bu ṣıfāt : özi bu sebeb M

* 967a cismi : cism-i AE

168

Bitürür göñlüñde dürlü ḥikmeti Giderür ḳomaz bu ġayrı ‛illeti

975 ‛Iyān eyler seni şöyle gün bigi

Ṣāfī eyler işüñi altun bigi641

Götürür perdesin açar gözüñi* Dermān eyler derdlüye her sözüñi

B 103b Seni iltür biliş eyler sulṭāna

Küfrüñi kesüben işler īmāna

M 111a Ṣūretüñ āyine eyler cümleye AE 91a Görsedür seni bu cümle eşyāya642

Nāgehān sulṭān olursın ḳul iken Ḳızıl altun olur işüñ pūl iken

980 Cān olursın cümle eşyāya tamām

Āşkāre seni tanurlar ḫāṣṣ u ‛āmm643

Nefesüñden gevher-i ma‛den biter* Naẓaruñdan ma‛mūr olur ḫuşk u ter644

İster iseñ buncılayın bir naṣīb Ḥaḳḳı seven kişi ile ol ḥabīb*645

Tūtiyā ḳıl ḫāk-i pāyın gözine*646 Ögüñi dir bir yören kendüzüñe

Niçe bir ḥayvān gezersin sen ‛aceb Gözüñ aç Ḥaḳḳ raḥmetinden açdı bāb647

985 Cümleye irişdi Ḥaḳḳuñ raḥmeti ‛Ālemi ġark itdi tevḥīd ni‛meti

Her şeye tevḥīdden irdi fā’ide

* 976a götürür : giderür AE

* 981a ma‛den: vaḥdet M

* 982b kişi ile : kişilerle AE

* 983a ḫāk-i pāyın : ayaġı tozın B M

169

Yediler ma‛nā ḫˇānından mā’ide ‛Ālemi ṭutdı bu günün şu‛lesi Her başa ṭopṭolu oldı sevdāsı*

Her göñül içinde gizlendi bu sırr Her şeye mürşid ü rehber destigīr*648

Her kişiyle yoldaş olupdur bile* Ḳıṣṣa vü destān olupdur her dile649

990 Ḫayāl u sevdā olupdur her başa

Her işde daḫı bir özge ḳarġaşa650 Sa‛ādet genci ṭolupdur her vīrān Her vīrān göñül içinde bitdi kān

B 104a Ol Hümā bu kez göründi āşkāre

Devleti gölgesi düşdi her yire Cāvidān devlete yitdi her faḳīr* Pādişāh cümleye oldı dest[i]gīr

Bir güneşden rūşen oldı her diyār ‛Iyān oldı āşkāre her ne ki var651

995 Mes elā bir oldı cümle kā’ināt

Birlik irişdi ikilik oldı māt Āşkāre açıldı birlik perdesi652 ‛Āleme ṭopṭolu oldı ġavġāsı*

AE 91b Bir yaḳadan baş çıḳardı cümle şey

Aṣlı fer‛i birlik oldı ḳand u ney653

* 987b başa : şeye B

* 988b mürşid ü rehber : rehber ü mürşid B AE

* 989a kişiyle : kişiye M

* 993a yitdi : irdi AE

* 996b ṭopṭolu oldı : ṭoldı ṭamāmet M

170

‛Ālemüñ yüzi yöneldi bir yaña* Birlik oldı cümle varlıḳ baḳsaña*

Cümle bu cism ü ṣūretüñ cānı bir654 Yirde gökde cümlenüñ sulṭānı bir

1000 Bir deñizdür ‛ālemi ġark eylemiş*

Cümle birlikden ḥikāyet söylemiş* Her aġacuñ fer‛i ‛aṣlından biter Aṣlını bilene yoḳdur derd-i ser655

M 111b ‛Ālemüñ maḳṣūdı birdür pes hemān*

Tevḥīd oldı birlik ehline nişān**

M 115a Reng ü būyı birlik oldı cümle gül656 Nedür ol ki bir ile ol bir degül*

Cümle ‛ālem birden oldı perveriş*657 Ḫayr u şerr birlige bitdi cümle iş*

1005 Birden artuḳ daḫı ne var söylegil658

İkilik ehli degülseñ bir digil*

Yirde gökde daḫı kim var ġayr-ı Ḥaḳḳ* Gözlerüñ egri degülse ṭoġrı baḳ659

* 998a yüzi : yöni B AE

* 998b varlıḳ : ‘ālem M

* 1000a bir : bu M / eylemiş : eyleyen M

* 1000b birlikden ḥikāyet söylemiş : dilde bir kişidür söyleyen M

* 1002a pes : bir AE

* 1002b ehline : ehlinden B

* 844ab - 1002ab : 671ab – 843ab arasındadır M

* 1003b ol bir : bir ol M

* 1004a oldı : aldı B M

* 1004b birlige : birlikde AE

* 1005b bir digil : birlegil AE

* 1006a kim : ne AE

171

B 104b Ḳanı şol kim birligi inkār ider* Āsān olmış işini düşvār ider660

Cehl ile ṣarf eylemişdür ‛ömrini Beri gelsün bir beri gel diñ anı*

Söylesün kim bu ‛aceb pergāl nedür661 Orta yirde bunca ḳīl u ḳāl nedür*

1010 Ne dimekdür Tañrı dimek söylesün

Aḥmedüñ ḥālin ḥikāyet eylesün Yāḫūd bize velīden virsün nişān Ortanuñdur söz degüldür imtiḥān662

Aṣlı nedür ne dimekdür bu ḫaber Bize daḫı söylesün ol iḫtiyār*

Bu ḫaberi bize beyān eylesün Ne ise sırrını ‛ıyān eylesün663

Bilmese geçsün bu sözden ol nā-dān Dirşürsün ṭasın ṭaraġın ortadan664

1015 Açmasun ol ‛ayıbı ki örtemez*665

O yüki götürmesün ki ṭartamaz

AE 92a Aġzına ṣıġar keleci söylesün Bildügi ḳadar ḥikāyet eylesün

Toz eylemesün ‛āşıḳlar meydānın Yoḳ ise disün ne imiş bürhānın*666

Cümle eşyānuñ öñinde bir çıraḳ667

* 1007a birligi : birlige B AE

* 1008b gelsün bir beri gel diñ : gel diñ bir beri gelsün AE

* 1009b orta : ara AE

* 1012b daḫı söylesün : disün bilürse AE

* 1015a ‛ayıbı ki : ‘aybı kim hiç AE

* 1017b ne imiş : görelüm B

172

Birlik ortasında ṣıġmaz zīḳ u zāḳ

Birlik ehlinde bulındı bu nişān Birlige birikdi cümle cism ü cān668

1020 Bir güneşden aydın olupdur ‛ālem*

Birlik oldı kem ü peş ü puḫte ḫām*669 Bir çıraḳ nūrına cümle pervāne* Ṣalādur gelsün bu cümle bir ḫˇāna*670

B 105a Bir pādişāhdur görinen bir serāy

Gāhi bedr ü gāh hilāldür bu bir ay671 Bir vücūd oldı bu cümle kā’ināt Birlige delīl olupdur her ṣıfat672

M 115b Cümle ‛ālem bir ṣadefdür bir gevher

Birlik oldı bir gör iy ṣāḥib-naẓar673

1025 Bir gülistāndur hezārān dürlü gül674 Bir yire geldi birikdi cümle yol

Birligi söyler birikdi cümle dil* Her göñülde bitdi birlikden ḥāṣıl

Ol kişi kim bu ḫaberi söylemiş Bir ‛aceb vaṣfı ḥikāyet eylemiş675

Ḳayġusuz Abdāl dimişler bir faḳīr Ḳulaḳ ol bir dem sözini diñle bir*

Rūm ilinde Bekdāşīdür ol ‛āşıḳ Abdāl olmış cümle ‛ālemden fārıḳ

* 1020a aydın : rūşen AE

* 1020b kem ü peş : peş ü kem AE

* 1021a nūrına : nūrında B

* 1021b gelsün bu cümle bir : ḳamu gelsünler bu AE

* 1026a birikdi : biriküp AE

* 1028b ol : ṭut AE

173

1030 Evliyā oldı delīli bürhānı676

İnsān-ı kāmilde gördi sulṭānı Maġlata dimiş bunı ḫoş söylemiş Bir nice sözler beyānuñ eylemiş* Oḳıyanlar ḫayr ile yād eylesün Hū diyüp rūḥuñ şād eylesün* 677

Söz budur kim söyledüm ḫātm-ı kelām Vir Resūluñ rūḥına yüz biñ selām*

* 1031ab AE : -B, -M

* 1032ab AE : -B, -M

* 1033ab AE : -B, -M

174

1 Birinci mısrada B ve AE nüshaları vezin bakımından hatalıdır.

2 M nüshasında “naẓīrüñ” yerine hatalı olarak “naẓaruñ” yazılmıştır. B’de “bī-naẓīrsin” sözcüğü yanlış yazılmıştır.

3 “Sā‘ati” sözcüğü M’de yanlış yazılmıştır.

4 “Bī-nişān sırr” yerine M’de vezni bozacak şekilde “bī-nişān sırrı”, AE’de anlamı bozacak şekilde “bī-nişānsın” yazılmıştır.

5 “Ḫoca” sözcüğü AE’de Farsça aslına uygun olarak “ḫ˅āce” biçimindedir, fakat bu şekliyle vezne uymamaktadır. M’de birinci mısrada “-ki” ekinin yazılmaması nedeniyle vezin bozuktur. Yine aynı nüshada ikinci mısrada “sensin” sözcüğünün yalnızca “-sın” ekinin yazılması nedeniyle vezin bozulmuştur. M’de ayrıca “metāʿ sen” ifadesi “metāʿsın” biçimindedir.

6 “Çıraḳ” sözcüğü üç nüshada da “چراق” biçiminde yazılmış olup, kafiye nedeniyle sözcüğün Farsça yazımı olan “çerāġ” yerine bu yazıma uyulmuştur. B ve M’de “çıraḳ sen” ve “ıraḳ sen” ifadeleri “çıraḳsın” ve “ıraḳsın” biçimindedir.

7 AE nüshasında atıf vavı eksiktir.

8 11. beyitten itibaren “gehī” sözcüğü AE nüshasında “gāh” şeklini, B nüshasında ise ara ara “gāhī” şeklini

almaktadır. Vezin açısından “gehī” biçimi doğrudur. AE nüshasında bu kısımdaki beyitler vezne uymamaktadır.

9 M nüshasında birinci mısrada “ü geh” yerine “ü gehī” yazılmış ve vezin bozulmuştur. Birinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. M ve B nüshalarında “Şu‘ayb” sözcüğü vezin gereği “Şu‘ayyūb” biçiminde yazılmış ve harekelenmiştir. AE’de “olursın” sözcüğünün ikinci mısranın sonuna yazılmasıyla vezin ve kafiye bozulmuştur.

10 M’deki “gehī” sözcüğü hece fazlasına ve dolayısıyla vezin bozukluğuna sebep olduğu için B nüshasında bulunan “geh” biçimi tercih edilmiştir.

11 AE’de “Yūsuf ile” yerine vezni bozacak şekilde “Yūsufla” yazılmıştır.

12 İkinci mısranın AE’deki biçimi anlam bakımından hatalı olup vezne de uymamaktadır. Birinci mısradaki

atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. B nüshasında atıf vavlarının [ي] ile gösterilmesiyle ilgili olarak bkz. Nüsha Tavsifleri.

13 AE’de “Nūḥ ile” yerine vezni bozacak şekilde “Nūḥla” yazılmıştır.

14 AE’de ikinci mısranın vezni bozuktur.

15 Birinci mısradaki “olur” sözcüğü AE’de unutulmuştur.

16 AE’de “Manṣūr ile” yerine vezni bozacak şekilde “Manṣūrla” yazılmıştır.

17 M nüshasında ikinci mısra vezne uymamaktadır.

18 M’de birinci ve ikinci mısralar vezne uymamaktadır. Yine aynı nüshada hatalı olarak birinci mısrada “Çīnsin” yerine “Çīn olursın” , ikinci mısrada da “yaḳīndan da” yerine “yaḳīnında” yazılmıştır.

19 Cümcüm sözcüğü B ve M nüshalarında “cümcüme” biçiminde olup bu şekliyle vezne uymamaktadır.

20 Birinci mısradaki “bī-nişān sen” ifadesi B ve AE’de “bī-nişānsın” biçimindedir. AE nüshasında ikinci mısra

eksik yazılmıştır. B nüshasında mısra sonlarındaki “sen” sözcüğünün imlası [سین] şeklindedir. 21

AE nüshasında “üstādı” sözcüğünün sonundaki akuzatif eki eksiktir.

175

22

M nüshasında birinci mısrada “muṭabbaḳ” sözcüğünün “muṭlaḳ”, ikinci mısrada ise “dönedür” sözcüğünün “düzüpdür” biçimini alması anlam ve vezni bozmuştur. AE’de “dönedür” yerine “döner” yazılması ikinci mısranın veznini bozmuştur.

23 İkinci mısrada M’de “ki”, AE’de ise “u” bağlacı eksiktir.

24 İkinci mısra vezne uymamaktadır. Mısranın AE’deki biçimi anlam bakımından hatalıdır. AE nüshasında birinci mısradaki atıf vavları gösterilmemiştir.

25 “Ṣorġu” sözcüğü hatalı olarak B nüshasında “ṣor”, AE nühasında ise “ṣorı” biçimini almıştır. Sözcüğün ilk

mısrasının kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. 26

Birinci mısradaki “ṭamu” sözcüğü M nüshasında “damu” biçimindedir. İkinci mısra B ve M nüshalarında vezin, anlam ve imla bakımndan hatalıdır. AE’deki “şāh” sözcüğü vezin gereği M nüshasında görülen “şeh” biçiminde yazılmıştır. AE’de “ferzīn” sözcüğünün yazımı hatalıdır.

27 B nüshasında birinci mısradaki atıf vavı eksiktir. M nüshasında ikinci mısra eksik yazılmıştır. AE’de ikinci mısradaki birinci ve üçüncü atıf vavları gösterilmemiştir.

28 M nüshasında “melek” sözcüğü yanlışlıkla “felek” biçimini almıştır.

29 M nüshasında birinci mısradaki “yedi” sözcüğü eksiktir. AE nüshasında ikinci mısradaki “bular” sözcüğü “bunlar” biçiminde yazılmıştır ve “ḥükmüñ ile” yerine “hükmüñle” yazılması vezni bozmuştur. “Dün gün” ibaresi M’de “dün ü gün” biçiminde olup bu şekliyle vezne uymamaktadır.

30 AE nüshasında birinci mısrada “evliyā” ve “enbiyā” sözcükleri hatalı olarak yer değiştirmiştir ve ikinci mısrada “sa‘ādet” sözcüğü yanlış yazılmıştır. M nüshasında “bu” sözcüğü, AE nüshasında ise atıf vavı yazılmamıştır.

31 Birinci mısrada AE’deki varyant vezne uymamaktadır. İkinci mısrada tüm nüshalarda müstensih hatası olduğu için metin tamiri yapılmıştır.

32 AE’de birinci ve ikinci mısralarda “vardur” sözcüğünün “-dur” ekinin eksik olması nedeniyle vezin bozulmuştur. Yine aynı nüshada birinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir. M nüshasında “hem” sözcüğünün eksikliği nedeniyle vezin bozulmuştur.

33 İkinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

34 Birinci mısra vezne uymamaktadır. Her üç nüshada da “ʿāḳiller” şeklinde görülen yazım anlam gereği “ʿaḳıllar” biçiminde düzeltilmiştir. AE nüshasında birinci mısrada “azdı” yerine “irdi”, ikinci mısrada da “üzildi” yerine “azaldı” yazılması her iki mısranın da anlamını bozmuştur.

35 AE nüshasında “ol” sözcüğünün eksik olması nedeniyle birinci beyitte vezin düşmüştür.

36 M nüshasında ikinci mısrada varyant verilen kısımdan sonrası vezin ve kafiye bakımından hatalıdır.

37 “ ʿAḳl” sözcüğü B nüshasında “ ʿaḳıl” biçiminde yazılmıştır. Bu yazılış hece veznine uymakla beraber aruz veznine uymamaktadır.

38 AE nüshasında “düzüldi” yerine hatalı olarak “oldı” yazılmıştır.

39 AE’de birinci mısrada “çarḫ-ı ezraḳ” yerine “çetr ü erzaḳ” ve ikinci mısrada “ü kār” yerine “dergāh” yazılması anlamı bozmuştur. M’de atıf vavı gösterilmemiştir.

40 M nüshasındaki varyant vezne uymamaktadır. AE nüshasında ikinci mısrada “de” bağlacı eksiktir.

41 AE’de birinci mısrada “naḳş u” yerine “her nakş” yazılması anlamı bozmuştur.

42 “Bir” sözcüğünün eksik olması nedeniyle AE’de vezin bozulmuştur.

176

43

İkinci mısradaki “ḫāk” sözcüğü vezin gereği kısa okunmak durumundadır. Bu vezin özelliğinin eserdeki diğer örnekleri için bkz. Eserin Şekilsel Özellikleri Bölümü. M’de birinci mısrada anlamı bozan yazım hatası vardır.

44 AE nüshasında “-ki” eki eksik olduğu için birinci mısranın vezni bozulmuştur.

45 “Bulup durur” yerine M’de “bulupdur” yazılması vezni, AE’de “bulupdur bir” yazılması anlamı bozmuştur.

46 M ve B’de “berü” sözcüğü “beri” biçimindedir.

47 M’de “ḫaberüm” yerine “ḫaber” yazılması vezni bozmuştur.

48 M ve AE’de “ayaġile” yerine “ayaġla” yazılmış olup bu şekliyle sözcük vezne uymamaktadır.

49 M’de birinci mısrada “geymedin” yerine “kimden aldun” yazılması anlam ve vezni bozmuştur. İkinci mısrada üç nüshada farklı farklı müstensih hataları bulunması sebebiyle metin tamiri yapılmıştır.

50 M’ de “diyeyin” yerine “didüm” yazılması vezni bozmuştur.

51 M’de birinci mısradaki “sefer” sözcüğü ile ikinci mısradaki “ḫaber” sözcüğü hatalı olarak yer değiştirmiştir.

52 M nüshasında “şeyṭān bigi” yerine “şeyṭāna” yazılması vezni bozmuştur.

53 Vezin gereği M ve B nüshalarındaki “ʿālimdür” yerine AE’deki “ʿalīmdür” biçimi tercih edilmiştir.

54 M nüshasında “kendüzine” yerine hatalı olarak “kendüzini” yazılmıştır.

55 Birinci mısranın “etmegin” sözcüğü ile başlaması vezin bozukluğuna sebep olmaktadır. Bu sözcük B’de eser boyunca “ekmegin” biçiminde yazılmıştır. Yine aynı nüshada “kimesne” sözcüğü yerine “kimse” yazılmış olması ikinci mısranın veznini bozmuştur.

56 “Nişün” sözcüğü AE ve M nüshalarında “nişe” biçimindedir. Vezin açısından birincisi daha doğrudur.

57 “Ḳonşınuñ” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

58 “Ḫalḳuñ” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

59 İlk mısradaki “bir” sözcüğü ile ikinci mısradaki “Tañrıdan” sözcüğünün ilk hecelerinin kısa okunamaması nedeniyle her iki mısrada da vezin bozukluğu vardır.

60 Birinci mısradaki “çoḳ” sözcüğünün M nüshasında eksik olması vezni bozmuştur.

61 İkinci mısra AE’de anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

62 M nüshasında “bıraḳduñ” sözcüğünün yerine “itdüñ” yazılması vezni ve kafiyeyi bozmuştur.

63 B’deki “gāhī” yerine vezin gereği M’deki “gehī” biçimi tercih edilmiştir.

64 “Hiç” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır.

65 “Ḥaḳḳa” sözcüğünün birinci hecesinin kısa okunması örneğinde olduğu gibi şeddeli sözcüklerin vezne uydurulması için bkz. Vezin Bölümü. 97-99. arası beyitlerde AE’de birinci mısrada “gehī” veya “geh” yerine “gāh” biçiminin kullanılması vezni bozmuştur.

66 AE nüshasında “lāf” sözcüğü yerine hatalı olarak “def” yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada “sıġayup” yerine “sıġayuban” yazılması vezni bozmuştur. B nüshasında “bıyıḳ” sözcüğünün yazımı hatalıdır.

67 “Geh” sözcüğü B ve AE nüshalarında “gāh” biçiminde yazılmış olup bu şekliyle vezne uymamaktadır.

Birinci mısrada AE nüshasında “ ‘āciz” sözcüğü yerine yanlışlıkla “ʿacz”, M’de ise “derdmend [ü]” yerine “derdmende” yazılmıştır.

177

68

“Ben” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. M nüshasında birinci mısrada “dirdüm” yerine “didüm” yazılması ve “söz bilsem” yerine “ne söz bilsem” yazılması vezni, manayı ve kafiyeyi bozmaktadır. AE nüshasında ise ikinci mısrada “yiderdüm” yerine hatalı olarak “yidedüm” yazılmıştır.

69 “Ḳuş” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

70 B ve AE nüshalarındaki varyantlar vezne uymamaktadır. İkinci mısrada B ve M nüshalarında hece eksiği vardır.

71 “Dā’im” sözcüğünün M’deki “dā’imā” biçimindeki yazımı vezne uymamaktadır.

72 İkinci mısradaki atıf vavı M ve AE nüshalarında gösterilmemiş, B nüshasında ise müstensihin çoğu zaman

yaptığı gibi [ي] ile gösterilmiştir. 73

Birinci mısradaki atıf vavı B’de ve AE’de gösterilmemiştir. 74

AE nüshasında “egerçi” sözcüğünün “gerçi” biçiminde yazılması vezni bozmuştur. 75

Birinci mısrada M nüshasında “benüm ben” yerine “ben benüm” yazılması vezni bozmuştur. 76

AE’deki varyant vezne uymamaktadır. B nüshasında “var idüm” yerine “vardum” ve “esrār idüm” yerine “esrārdum” yazılması vezni bozmuştur.

77 Birinci mısra AE’de anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

78 M nüshasında birinci mısrada “s erāyem” sözcüğü yanlış yazılmış olup, ikinci mısrada “bu” sözcüğünün atlanması vezin bozukluğuna sebep olmuştur. İkinci mısrada M ve AE’de görülen “gāh” sözcüğü yerine vezin gereği B’deki “geh” biçimi tercih edilmiştir. 111-114. beyitler arasında mısra başlarındaki “gehī” ve “geh” sözcükleri AE’de hatalı olarak “gāh” biçimindedir.

79 “Birinci mısradaki “geh” sözcüğü M’de hatalı olarak “gehī” biçimindedir. 112-114. beyitler arasında “gehī”

sözcüğü B nüshasında zaman zaman hatalı olarak “gāhī” şeklinde görülmektedir. 80

M nüshasında birinci mısrada “mescidler” sözcüğünün çoğul eki eksiktir ve bu nedenle vezin bozulmaktadır. B nüshasında ikinci mısrada atıf vavı gösterilmemiştir.

81 Birinci mısrada M’de anlam ve vezni, AE’de ise anlamı bozan müstensih hataları vardır.

82 B nüshasında “‘āḳil iseñ” yerine “‘āḳilseñ” yazılmış olup, bu nedenle vezin bozulmuştur.

83 AE nüshasında birinci mısrada “benüm” yerine “bir benüm” yazılması vezni bozmuştur. M nüshasında ikinci mısrada “ḥaḳḳı” sözcüğü unutulmuştur.

84 M’deki varyantta “midür” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması sebebiyle vezin bozukluğu vardır.

85 “Yoḳsa” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. “Yılduz” sözcüğü B nüshasında “ıldız” biçiminde yazılmıştır. AE nüshasında ikinci mısrada dikkatsizlik sebebiyle hece tekrarı olmuştur.

86 M’de atıf vavı yazılmamıştır.

87 “Anda” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

88 “Ferşde” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE’de birinci mısrada “yā” sözcüğü eksik yazılmıştır. “Nirede” sözcüğü M’de “nirede” biçiminde, B’de ise “nirde” biçimindedir. Hece sayısı bakımından daha doğru olduğu için B’deki okunuş tercih edilmiştir, fakat bu okunuş da ilk hecenin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğuna sebep olmaktadır. Her iki mısrada da AE’deki varyantlarda vezin bozukluğu yoktur.

178

89

Birinci mısrada AE nüshasında “bulardan” yerine “bunlardan” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur. İkinci mısrada her üç nüshada da “cānı” yerine “cān” yazılıdır. Bu nedenle vezin, hece sayısı ve mânâyı düzeltmek amacıyla metin tamiri yapılmıştır. B ve M’de ikinci mısrada müstensih hatası vardır.

90 “Yoḳsa” ve “Türkçe” sözcüklerinin ilk hecelerinin kısa okunamaması nedeniyle her iki mısrada da vezin bozukluğu vardır. M nüshasında ikinci mısrada “adı” sözcüğü atlanmıştır.

91 “Yoḳsa” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

92 Vezin gereği “fikr” sözcüğü “fikir” biçiminde okunmuştur. Sözcüğün B nüshasındaki yazımı da bu okunuşa uymaktadır. M nüshasında ikinci mısrada “fikir” ve “dürlü” sözcüklerinin yer değiştirmesi anlam ve vezni bozmuştur.

93 Birinci mısra M’de anlam ve vezin bakımından hatalıdır. AE’de birinci mısrada “yapmasañ” yerine “yapmasa” yazılması anlamı bozmuştur. B’de ikinci mısrada “özi” sözcüğünün akuzatif eki unutulmuş ve “ḫod” sözcüğü yanlış yazılmıştır. “Ḫod” sözcüğü M’de unutulmuştur.

94 Birinci mısrada M’de “her” sözcüğü eksiktir. İkinci mısrada vezin gereği M ve AE’deki “nite” yerine B’deki “nişin” biçimi tercih edilmiştir.

95 Birinci mısrada M ve AE nüshalarında vezin hatası vardır. AE’de “gögi” yerine “göge” yazılması anlamı bozmuştur. İkinci mısrada M nüshasında “çün” yerine “içün” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

96 AE’de birinci mısranın sonundaki “-dür” eki yerine “eydür” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

97 B nüshasında “ḥālüme” yerine “ḥālüm” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

98 M’de birinci mısrada vezin hatası vardır ve mısra sonunda “di” yerine “vir” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

99 “Görmeden” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısra vezne uymamaktadır.

100 Birinci mısradaki “bilmezseñ” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır. Birinci mısranın AE nüshasındaki varyantında “bilmezseñ” ifadesi doğru hece sayısı için tarafımdan “bilmez[i]señ” biçiminde yazılmış olup, bu yazıma göre “epsem” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamamasından dolayı varyant vezin bozukluğu göstermektedir. M nüshasında metin içinde ikinci mısra “şarṭı yoḳdur” ile biterken, vezne ve anlama uymayan bu ifadeyi ikinci bir müstensih sayfa kenarında “şarṭı edebdür” biçiminde düzeltmiştir. B nüshasındaki “şarṭı yasaḳdur” yazımı bu nüshada atıf vavlarının [ي] ile gösterilmesinden kaynaklanmaktadır; bkz. Nüsha Tavsifleri.

101 M’deki varyant “ol” ve “aş” sözcüklerinin kısa okunamamaları nedeniyle vezne uymamaktadır.

102 Birinci mısradaki varyantta M’de “yine” sözcüğü eksiktir.

103 “ʿAlīm” sözcüğü M’de hatalı olarak [علم] biçiminde yazılmıştır.

104 M nüshasında ilk, AE nüshasında ilk ve ikinci atıf vavı gösterilmemiştir.

105 Birinci mısradaki “geçdi” sözcüğü B’de “geşdi” biçiminde yazılmıştır. AE’de ikinci mısranın sonundaki “yaşından” sözcüğü hatalı olarak “başından"biçimindedir.

106 Birinci mısradaki atıf vavı B’de gösterilmemiş olup, M’de hareke ile gösterilmiştir. AE’deki varyanta

nazaran metin içinde verilen varyant vezne daha uygundur. 107

B nüshasında ikinci mısradaki “üstād” sözcüğü kafiyeyle uyumlu olarak “üstāt” biçiminde yazılmıştır. 108

M nüshasındaki varyant hece sayısı bakımından yanlıştır. AE’deki varyanta nazaran metin içinde verilen varyant vezne daha uygundur.

109 M’de atıf vavı gösterilmemiştir.

179

110

M nüshasında her iki mısrada da “ki” bağlacı eksiktir. 111

AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır. 112

M nüshasında birinci mısrada “bāṭın” yerine hatalı olarak “bāṭıl” yazılmış ve “ki” bağlacı unutulmuştur. M’de ikinci mısrada bulunan “ebeden” sözcüğü yerine AE’de “ebedī,” B’de ise “ebede” yazılıdır. Anlam bakımından yalnızca M’deki doğrudur.

113 AE nüshasında “viribidi” sözcüğü yerine hatalı olarak “viripti” yazılmıştır.

114 “Neçün” sözcüğü B’de “nişi”, M’de ise hatalı olarak “nişān” biçiminde yazılmıştır. M nüshasında “firişte” ve “işde” sözcükleri kafiyeli olarak “firişte” ve “işte” şeklinde, B nüshasında ise “firişde” ve “işde” şeklinde yazılıdır.

115 “Yoḳsa” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE nüshasında “cānı” yerine “cān” yazılmıştır. Bunun bir hata olma ihtimalinin yanı sıra, araya atıf vavı konularak “cān u teni” şeklinde okunma ihtimali de vardır.

116 M nüshasında birinci mısrada hatalı olarak “o dem” yerine “ādem,” “ma‘zūl” yerine “maġzūl” yazılmıştır. B nüshasında ikinci mısrada “niçe” sözcüğü “nişi” biçimindedir ve “altun iken” yerine vezni bozacak şekilde “altunken” yazılmıştır. AE nüshasında birinci mısrada “ne içün” yerine vezni bozacak şekilde “niçün” yazılmış, ikinci mısradaki “niçe” sözcüğü ise unutulmuştur.

117 M nüshasında birinci mısrada “bezendi” yerine hatalı olarak “yörendi” yazılmıştır. İkinci mısranın M’deki varyantı “içün” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu göstermektedir.

118 “Ḥikmetdür” ve “bilmezseñ” sözcüklerinin son hecelerinin kısa okunamaması nedeniyle her iki mısrada da vezin bozukluğu vardır.

119 AE nüshasında ikinci mısrada “dürlü” sözcüğü yanlış yazılmıştır ve “gerdiş” yerine “iş” yazılması vezni bozmuştur.

120 M’de “gün” sözcüğü eksiktir.

121 M’de birinci mısrada “ne” sözcüğü unutulmuş ve “ʿaḳıl” sözcüğü yanlış yazılmıştır. İkinci mısrada metin içinde verilen varyant anlam bakımından AE’deki varyanta kıyasla daha doğrudur. M’deki varyantta “nişān” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır.

122 İkinci mısradaki “oldı” sözcüğü B’de eksiktir.

123 İkinci mısrada “ġavvāṣ” ve “gevheri” sözcüklerinin ilk hecelerinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır; şeddeli sözcüklerin vezne uydurulması için bkz. Vezin Bölümü. AE’de “bulur” sözcüğü yerine hatalı olarak “bilür” yazılmıştır.

124 AE nüshasında “göñülde” sözcüğünden sonra “hem” sözcüğünün eklenmesi vezni bozmuştur.

125 Birinci mısradaki atıf vavı AE nüshasında eksiktir. Yine aynı nüshada ikinci mısra “Anı kim sizmeye sırr-ı

muṭlaḳ oldur” biçimindedir. Bununla birlikte bu versiyon hece sayısı ve vezin bakımından yanlıştır. 126

M nüshasında birinci mısrada hatalı olarak “ ‘ālem” yerine “ ‘āleme” yazılmıştır. AE nüshasında ikinci mısra anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

127 Birinci mısradaki “ay u güneşdeki” ifadesi B nüshasında hatalı olarak “ay-ı güneşdeki” biçiminde harekelenmiştir.

128 AE nüshasında ikinci mısranın başındaki “bu” sözcüğünün unutulması vezin bozukluğuna yol açmıştır.

129 İkinci mısrada “cān-ı cihān u naḳd-i insān” yerine M nüshasında hatalı olarak “cān u cihān u naḳd-i insān” yazılmış, AE nüshasında ise yine hatalı olarak “cān u cihān naḳdi insān” yazılmıştır.

180

130

Atıf vavı M’de gösterilmemiştir. AE’de “nūr-ı baṣar” tamlaması izafet kesresi yerine [ي] harfiye gösterilmiştir.

131 Birinci mısradaki atıf vavı M nüshasında gösterilmemiştir. İkinci mısrada AE’deki varyant “pinhāndur” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezne uymamaktadır.

132 M nüshasında “ile” sözcüğünün “ilen” biçimi tercih edilmiştir.

133 İkinci mısrada her üç nüshada da görülen “kim” sözcüğünün kısa okunamaması vezni bozmakta olup, yerine “ki” getirildiği takdirde vezin düzelmektedir. Yine aynı mısrada AE’deki varyant hece sayısı ve vezin bakımından hatalı olmakla beraber, “ol nite ola” şeklinde düzeltildiğinde bu hata ortadan kalkmaktadır.

134 AE’de atıf vavı gösterilmemiştir.

135 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir. AE’de ikinci mısradaki “ʿālemi” sözcüğünün

sonundaki akuzatif eki eksiktir. 136

B’deki varyanttaki “vurur” sözcüğü hatalı olarak “virür” biçiminde harekelenmiştir. 137

B nüshasında “āşüfte” sözcüğü “aşifte” biçiminde harekelenmiştir. 138

M nüshasında “ṭolu” sözcüğü hatalı olarak “dürlü” biçiminde yazılmıştır. 139

M’de “cān” sözcüğü yerine hatalı olarak “māl” yazılmıştır. 140

M nüshasında “olup” sözcüğünün “oluban” biçimini alması sonucu vezin bozulmuştur. 141

M nüshasında “kilimini” sözcüğünün “kilimin” biçimini alması sonucu vezin bozulmuştur. 142

“Ser-dih” sözcüğü B nüshasında “ser-deh” biçiminde harekelenmiş, M nüshasında ise [سرداه] şeklinde yazılmıştır. Aynı sözcük AE nüshasında hatalı olarak “ser-dār” sözcüğüne dönüşmüştür. M nüshasında “dün gün” yerine “dün ü gün” yazılması ikinci mısrada veznin bozulmasına sebep olmuştur.

143 “Terk” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle B ve M’deki varyantta vezin bozukluğu vardır. Metin

içinde gösterilen varyanttaki “ḳamu” sözcüğü AE nüshasında [قو] biçiminde yazılmış olup metin tamiri ile düzeltilmiştir.

144 “Kimi” sözcüğü B nüshasında eksiktir. M nüshasında “ma‘şūḳ ile” yerine “ma‘şūḳla” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur. AE nüshasında atıf vavı gösterilmemiştir.

145 M nüshasında “pīş varanuñ” yerine “pīş-vānuñ” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

146 “ʿĀrifdür” sözcüğü AE nüshasında “ʿarīfdür” biçiminde yazılmıştır. Bu yazım vezin ve kafiyeye daha uygun olmakla birlikte “ʿārifleri” sözcüğüyle uyumsuz olması nedeniyle tercih edilmemiştir.

147 M’de “nola” yerine “ne ola” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

148 “Resm” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. Birinci mısradaki “ādemdür” sözcüğü B’de yanlış yazılmıştır.

149 Birinci mısra AE’de anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

150 “Ḫ˅āce” sözcüğü vezne uygun olarak “ḫoca” biçiminde yazılmıştır. Sözcüğün geçtiği her iki nüshada da yazım bu yöndedir. M nüshasında atıf vavı eksiktir ve “Sa‘dī” sözcüğü yanlış yazılmıştır. AE nüshasında ikinci atıf vavı gösterilmemiştir.

151 “Her” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle birinci mısra vezne uymamaktadır. M nüshasında “bir ḫaber” yerine “bu ḫaberi” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

181

152

AE nüshasında “o” sözcüğünün eksik olması vezni bozmuştur. İkinci mısradaki “ḳuruyı ıslamış” ifadesi B ve AE’de hatalıdır.

153 AE nüshasında “naḳşıdur” yerine “naḳşı idi” yazılması veznin bozulmasına sebep olmuştur.

154 B ve M’deki varyant vezne daha uygundur. “İşārātı” sözcüğü AE’de yanlış yazılmıştır.

155 İkinci mısra M’de vezin bakımından hatalıdır.

156 AE nüshasında birinci mısrada “olar” yerine “anlar” yazılması vezni, “yitdi” yerine “irdi” yazılması ise kafiyeyi bozmaktadır. 231. beytin ikinci mısrası M’de eksik yazılmıştır.

157 “Ḫod” sözcüğü B ve M nüshalarında [خو] biçiminde yazılmıştır.

158 Birinci mısra M’de vezin ve anlam bakımından eksik ve hatalıdır.

159 AE nüshasında “var idi” yerine “vardı” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

160 “Nāgehān” sözcüğü B ve M nüshalarında [نكاهین] biçiminde yazılmıştır.

161 AE nüshasında “o şehrde” yerine “ol şehrde” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

162 AE nüshasında “yitdüm” sözcüğü hatalı olarak “yitdi” şeklinde yazılmıştır.

163 “Dervīşsin” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması sebebiyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE’de “urġıl” yerine yazılı olan “itgil” sözcüğü kafiye nedeniyle tercih edilmemiştir.

164 AE nüshasında “ṣatarsın” yerine hatalı olarak “istersin” yazılmıştır.

165 B ve M’deki varyantta “destūr” sözcüğünün ilk hecesinin, AE’deki varyantta ise “var” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle her iki varyantta da birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. M nüshasında birinci mısrada “ki” bağlacı unutulmuştur.

166 Birinci mısra AE’de vezin bakımından hatalıdır.

167 B’deki varyantın atıf vavının [ي] ile yazılmasından da kaynaklanıyor olması mümkündür; bkz. Nüsha

Tavsifleri. 168

AE nüshasındaki varyantta vezin bozuktur. M nüshasında “görürdüm” yerine “gördüm” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur. AE nüshasında ikinci mısrada atıf vavı gösterilmemiştir.

169 Bu mısradan itibaren vezin fâilâtün fâilâtün fâilün olarak değişmektedir. B nüshasında birinci mısranın vezni bozuktur. M’de “maḥallesi” yerine “meclisi” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

170 M’de “çār-sūdur” sözcüğünün “–dur” eki eksiktir. M ve AE’de “çār-sū” sözcüğünün yazımı “çarşu”

biçimindedir. 171

İkinci mısradaki “yüz” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır. M ve AE’de hatalı olarak “burcı” yerine “burç” yazılmıştır. AE’de ikinci mısrada “ṣaḳlar müdām” yerine hatalı olarak “ve’s-selām” yazılmıştır.

172 B nüshasında “bārū” sözcüğü “bārı” şeklinde, B ve M nüshalarında “varudur” sözcüğü “varıdur” şeklinde yazılıdır.

173 Birinci mısradaki “birez” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır. Birinci mısrada AE nüshasında “birez yir” yerine “ey birāder” yazılmış olup vezin ve kafiye bozulmuştur. M nüshasında “yuḳarusı” yerine hatalı olarak “aşaġası” yazılmıştır.

174 AE nüshasında birinci mısra ile ikinci mısra hatalı olarak yer değiştirmiştir ve ikinci mısradaki “ ‘arşa” sözcüğü hatalı olarak “ ‘arş” biçiminde yazılmıştır. M nüshasında “anı” sözcüğü unutulmuştur.

182

175

Birinci mısradaki “birez” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır.

176 “Öküzdür” sözcüğündeki “-dür” eki M ve AE’de eksiktir.

177 AE nüshasında “şehrde” yerine hatalı olarak “şehre” yazılmıştır.

178 İkinci mısranın vezni bozuktur. “Nāgehān” sözcüğü B nüshasında [نكاهین] biçiminde yazılmıştır.

179 M nüshasında ikinci mısrada “kim” bağlacı unutulmuştur.

180 M nüshasında ikinci mısrada “hemān” sözcüğü unutulmuştur.

181 İkinci mısradaki “nūrıyla” sözcüğü yerine M’de hatalı olarak “nūrında” yazılmıştır.

182 “Çār-sū” sözcüğü M nüshasında “çarşı,” AE nüshasında “çārşū” biçimindedir. B ve M nüshalarında “maḥalle” ve “çār-sū” sözcükleri arasında fazladan bir atıv vavı bulunmaktadır.

183 AE nüshasında ilk mısradaki “bu” sözcüğü unutulmuştur.

184 Birinci mısra AE’de vezin ve kafiye bakımından hatalıdır.

185 B nüshasında “şişede” sözcüğünde [ش] harfinin noktaları unutulmuştur. M nüshasında bu sözcükten sonra “bir” sözcüğünün eklenmesi vezni bozmuştur. Birinci mısra AE’de vezin bakımından hatalıdır.

186 B ve M’deki varyantta M nüshasında “görünür” yerine hatalı olarak “durur” yazılmıştır.

187 Birinci mısrada “şehrüñ” sözcüğünün ilk hecesi ve varyantta “anuñ” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle bu mısrada vezin bozukluğu vardır.

188 M nüshasında ikinci mısradaki atıf vavı yazılmamıştır. AE nüshasında ikinci mısra vezin bakımından hatalıdır.

189 İkinci mısradaki atıf vavı B ve M’de gösterilmemiştir. “Yılduz” sözcüğü B nüshasında “ıldız,” AE nüshasında “yıldız” biçiminde yazılmıştır.

190 “Ma‘lūm” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE nüshasında birinci mısrada “burç” sözcüğünün ve ikinci mısrada “āyine” sözcüğünün yazımı hatalıdır; ikinci mısrada “resmi” yerine “resm” yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada bulunan ve vezni bozan atıf vavı metin tamiri amacıyla çıkarılmıştır. B nüshasında “āyine” yerine “ayna” yazılması vezni bozmuştur.

191 M ve AE nüshalarında “gelüpdür” sözcüğündeki “-dür” eki unutulmuştur.

192 M nüshasında birinci mısrada “var durur” yerine “vardur” yazılması vezni bozmuştur.

193 B nüshasında ikinci mısrada “ol” sözcüğü unutulmuştur.

194 Birinci mısrada “şehre” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. AE nüshasında ikinci mısrada “ki” bağlacı unutulmuştur.

195 AE nüshasında ikinci mısrada “şerḥ eyledüm” yerine “söyledüm” yazılması vezni bozmuştur.

196 Birinci mısra AE’de anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

197 B nüshasında ikinci mısrada atıf vavı gösterilmemiştir.

198 AE nüshasında “neyem” yerine hatalı olarak “benem” yazılmış ve ikinci mısradaki “bilen” sözcüğü iki defa tekrarlanmıştır.

199 M nüshasında “bilmedügüñ” sözcüğü hatalı olarak “bildügüñ” şeklinde yazılmıştır.

200 AE nüshasında “yitmedüñ” yerine hatalı olarak “yitmedi” yazılmıştır.

183

201

M nüshasında birinci mısrada “söyleme ṣaḳla” yerine hatalı olarak “ṣaḳla söyleme” yazılmıştır. 202

Birinci mısra M’de vezin ve hece sayısı bakımından hatalıdır. 203

B nüshasında “uçmaya” yerine hatalı olarak “uçmayaġıl” yazılmıştır. 204

AE nüshasında “durmaya” yerine hatalı olarak “uçmaya” yazılmıştır. 205

“Leglek” sözcüğü AE’de “leylek” biçiminde yazılmıştır. 206

M nüshasında “diken” sözcüğü “tiken” biçiminde yazılmıştır. M ve AE’de “gül-i nesrīn” yerine hatalı olarak “gül ü nesrīn” yazılmıştır.

207 AE’deki varyant vezne uymamaktadır.

208 M’de “gel” sözcüğü unutulmuştur.

209 AE’de birinci mısrada eksik vardır.

210 B nüshasında birinci mısrada “sevdügüñe” yerine hatalı olarak “sevdügüñ” yazılmıştır.

211 AE nüshasında “olan” sözcüğü hatalı olarak “iseñ” biçimini almıştır.

212 AE nüshasında “bitmeye” yerine hatalı olarak “itmeye,” M nüshasında “dünki dem” yerine hatalı olarak “dün giden” yazılmıştır.

213 “Ḫazīne” sözcüğü vezne uygun olarak B nüshasındaki harekeleniş biçimine göre “ḫazne” şeklinde okunmuştur. M ve AE nüshalarında ise bu harekeleniş ortadan kalkmış ve sözcük “ḫazīne” biçimini almıştır. Her iki nüshada da mısra sonlarındaki akuzatif ekleri hemze ile gösterilmiştir. M nüshasında ikinci mısrada “besleseñ” yerine hatalı olarak “bilse” yazılmıştır.

214 Atıf vavı B ve AE’de gösterilmemiştir.

215 Birinci mısrada “erenler” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. M nüshasında hatalı olarak “dimez” yerine “dimezler” yazılmış ve vezin bozulmuştur.

216 AE nüshasında “er” sözcüğü unutulmuştur.

217 “Cünbişüñ” sözcüğü B’de “cümbüşüñ” biçiminde yazılmıştır.

218 İkinci mısrada “ḥaddüñden” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. B ve M nüshalarında “ ‘aceb” ve “tekebbür sözcüklerinin atıf vavı ile bağlanması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

219 M nüshasında “diken” sözcüğü “tiken” biçiminde, “düşmān” sözcüğü “düşmen” biçimindedir. AE nüshasında “olġıl” yerine hatalı olarak “olma”, “yol” yerine hatalı olarak “yola” yazılmıştır.

220 B ve AE nüshalarında hatalı olarak “cānı” yerine “cān” yazılmıştır. AE nüshasında “beri” sözcüğü “berü”

biçimindedir. 221

M’de “menzile” yerine kafiyeyi bozacak şekilde “maḳṣūda” yazılmıştır. 222

Birinci mısrada “etmek” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. 223

“Nevbet” sözcüğü vezin gereği “nöbet” biçiminde okunmuştur. 224

“ʿAḳl” sözcüğü vezin gereği “ʿaḳıl” biçiminde okunmuştur. 225

“Ki” bağlacı AE nüshasında unutulmuştur. 226

M ve AE’de atıf vavları yazılmamıştır. B’de “yaz” sözcüğü “yay” biçimindedir. 227

AE nüshasında atıf vavı gösterilmemiştir.

184

228

AE nüshasında “göñülde” yerine hatalı olarak “içinde”, “sırrı” yerine “sırr” ve “nūrı” yerine “nūr” yazılmıştır. M nüshasında “devleti” yerine hatalı olarak “devlet” yazılmıştır.

229 “Ṣabūr” sözcüğü AE nüshasında hatalı olarak “ṣabr” biçimini almıştır.

230 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de eksiktir. İkinci mısradaki “oldur” sözcüğü AE’de unutulmuştur.

231 İkinci mısrada “müşerref” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. B nüshasında “ol idi” ifadesi “oludı” biçiminde yazılmıştır. B ve AE nüshalarında “anuñ iledür” yerine “anuñladur” yazılması vezni bozmuştur.

232 AE nüshasında “ḫayāl” yerine hatalı olarak “ḫaber” yazılmıştır.

233 İkinci mısrada “insāndan” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır.

234 AE nüshasında “ṭaġılmayasın” yerine hatalı olarak “ṭaġılmasın” yazılmıştır.

235 M nüshasında “orta yirde” yerine “ortada” yazılması vezni bozmuştur.

236 AE nüshasında “erkān-ı ṣalāt” yerine “erkān-ı ṣalavātı” yazılması vezni bozmuştur. Yine aynı nüshada “bildüre” yerine hatalı olarak “ḳıldura” yazılmıştır. M ve AE’de ikinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir.

237 M nüshasında “ḳadem” yerine “bir ḳadem” yazılması vezni bozmuştur.

238 “Ṣıfat” sözcüğü B ve M nüshalarında tekil çoğul farkı gözetilmeden “ṣıfāt” biçiminde yazılmaktadır.

239 B nüshasında “yol ile” ifadesi “yolula” biçiminde yazılmıştır.

240 M nüshasında “dir ise” yerine “dise” yazılması vezni bozmuştur.

241 Birinci atıf vavı M’de gösterilmemiştir.

242 AE nüshasında “dir ise işide” yerine hatalı olarak “dirse işitgil” yazılmıştır.

243 “Yolında” sözcüğü M’de “yolından” biçimindedir.

244 AE nüshasında “ḥaḳīḳatini” yerine hatalı olarak “ḥaḳīḳat” yazılmıştır. M nüshasında “yolda” yerine “bu yolda” yazılması vezni bozmuştur.

245 M ve AE’de “pīr” sözcüğü unutulmuştur.

246 M nüshasında “pīrin” yerine hatalı olarak “pīr” yazılmıştır.

247 İkinci mısrada üç nüshada da hata bulunması nedeniyle metin tamiri yapılmıştır.

248 Birinci mısra AE’de vezin bakımından hatalıdır.

249 M nüshasında “kez” yerine hatalı olarak “gün” yazılmıştır.

250 AE nüshasında “açıla” yerine “açılur” yazılmıştır.

251 Birinci mısra M’ de, ikinci mısra AE’de vezin bakımından hatalıdır. B’de “diñleye” sözcüğü yerine hatalı olarak “añlaya” yazılmıştır. M’de “dirse” yerine “dir ise” yazılması vezni bozmuştur.

252 Birinci mısrada “kimde” sözcüğünün birinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. M nüshasında birinci mısrada “kim ola” yerine “ol” yazılması anlam ve vezni bozmuştur. Yine aynı nüshada ikinci mısrada atıf vavları gösterilmemiştir.

253 İkinci mısrada M’de “cevheri” yerine hatalı olarak “cevher ü”, AE’de “ol durur” yerine hatalı olarak yalnızca “durur” yazılmıştır.

254 Birinci mısrada “durur” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. M’de ikinci mısradaki ikinci “yol” sözcüğü unutulmuştur.

185

255

İkinci mısra AE’de vezin ve anlam bakımından eksik ve hatalıdır. 256

M’de birinci mısrada “ma‘rifeti” sözcüğünün akuzatif eki unutulmuştur. 257

İkinci mısrada vezin gereği “oldur” sözcüğü “odur” şeklinde düzeltilmiştir. “Yitdi” yerine B ve M nüshalarında hatalı olarak “bitdi” yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada “kim” sözcüğü unutulmuştur.

258 M’deki varyantta “oldur” sözcüğü vezin gereği “odur” şeklinde düzeltilmiştir. AE nüshasında “her” sözcüğü unutulmuştur.

259 “Göñül” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle B’deki varyantta vezin bozuktur.

260 Birinci atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

261 M nüshasında “bir” sözcüğü unutulmuştur.

262 AE nüshasında “iy” sözcüğü unutulmuştur.

263 B ve AE nüshalarında “añlayana” sözcüğü [اكاليانه] biçiminde yazılmıştır.

264 B nüshasında “söz ucından” yerine hatalı olarak “sözüyiçün” yazılmıştır.

265 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de eksiktir. AE nüshasında “söz durur” yerine “sözdür” yazılması vezni bozmuştur. B nüshasında beytin ikinci mısrası bir sonraki beytin ilk mısrasıyla hatalı olarak yer değiştirmiştir.

266 B nüshasında beytin ilk mısrası bir önceki beytin ikinci mısrasıyla hatalı olarak yer değiştirmiştir.

267 İkinci mısrada “iden” sözcüğünün ikinci hecesinin ve M’deki varyantta “durur” sözcüğünün ikinci hecesinin vezne uymaması nedeniyle vezin bozuktur.

268 AE nüshasında birinci mısrada “ṭālibe” yerine hatalı olarak “ṭālib” yazılması ve ikinci mısrada “sırr ile” yerine “sırrla” yazılması her iki mısranın da veznini bozmuştur.

269 AE nüshasında “söz ile āşkāre” yerine “sözle āşikār” yazılması vezni bozmuştur. Yine aynı nüshada “hem niyāz” yerine anlamı bozacak şekilde “u niyāz” yazılmıştır.

270 B’deki varyantta “sözi” sözcüğünün akuzatif ekinin yazılmaması vezni bozmuştur.

271 Birinci mısra M’de vezin bakımından hatalıdır. AE’de birinci mısrada ve M’de her iki mısrada “nuṭfe” sözcüğü hatalı olarak “noḳṭa” biçiminde yazılmıştır.

272 Ḫ˅āce” sözcüğü vezne uygun olarak “ḫoca” biçiminde yazılmıştır. Her üç nüshada da yazım bu yöndedir. M nüshasında “nuṭfe” sözcüğü hatalı olarak “noḳṭa” biçiminde yazılmıştır.

273 “Ana” sözcüğü M’de unutulmuştur.

274 “Ad” sözcüğü M nüshasında kafiye amaçlı olarak [آت] biçiminde yazılmıştır.

275 M nüshasında “şekli” sözcüğünün akuzatif eki eksiktir.

276 AE nüshasında “sā‛ati” sözcüğünün akuzatif eki eksiktir. Yine aynı nüshada mısra sonlarında “ol” sözcüğünün unutulması vezni bozmuştur.

277 İkinci mısradaki atıf vavı M’de eksiktir. M ve B de “ṭonanur” yerine anlamı bozacak şekilde “donadur” yazılmıştır. AE’deki varyantta vezin bozukluğu vardır.

278 B nüshasında ikinci mısrada “anası” yerine hatalı olarak “atası” yazılmıştır.

279 AE nüshasında birinci mısrada “varur” yerine “var” yazılması anlam ve vezni bozmuştur. İkinci mısranın AE’deki versiyonu hece sayısı ve vezin bakımından hatalı olması nedeniyle varyant olarak kabul edilmemiştir.

186

280

İkinci ve üçüncü atıf vavı AE’de, üçüncü atıf vavı M’de belirtilmemiştir. 281

Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. 282

Ses uyumu nedeniyle birinci mısrada AE ve M’deki “kār-bān” şekli yerine sözcüğün Türkçeleşmiş biçimi olan ve B nüshasında görülen “kervān” tercih edilmiştir. İkinci mısrada “göçiser” sözcüğü M ve AE nüshalarında yanlış yazılmıştır; M’deki hata anlamı, AE’deki hata vezni bozmuştur.

283 “Yigitlikde” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozuktur.

284 Birinci mısrada M nüshasında “irişdi” yerine “oldı” yazılması vezni bozmuştur. İkinci mısrada AE nüshasında “gitmek” yerine “gitmelü” yazılması vezni bozmuştur.

285 M nüshasında birinci mısrada “ol” sözcüğü hatalı yazılmıştır. AE nüshasında ikinci mısrada “döner” sözcüğü hatalı olarak iki kere yazılmıştır.

286 Üç nüshada da “vuṣlat” şeklinde olan sözcüğün “vāṣıl” anlamındaki bu kullanımına diğer Kaygusuz Abdal eserlerinde de rastlanılmaktadır. “Şemʿ” sözcüğü AE nüshasında hatalı olarak “cemʿ” şeklinde yazılmıştır.

287 AE nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır.

288 B nüshasındaki varyant bu nüshada atıf vavlarının [ي] ile gösterilmesinden kaynaklanıyor olabilir; bkz.

Nüsha Tavsifleri. 289

B nüshasındaki varyant bu nüshada izafet kesresinin [ي] ile gösterilmesinden kaynaklanıyor olabilir; bkz. Nüsha Tavsifleri.

290 AE nüshasında ikinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir.

291 “Müştāk” sözcüğü B nüshasında [كوستاق] biçiminde yazılmıştır.

292 “Çıraḳ” sözcüğü üç nüshada da “چراق” biçiminde yazılmış olup, kafiye nedeniyle sözcüğün Farsça yazımı olan “çerāġ” yerine bu yazıma uyulmuştur.

293 B nüshasında “gün” sözcüğünün son harfi unutulmuştur.

294 “Ṭutmışdur” sözcüğünün ilk hecesinin ve B ve M’deki varyantta “anuñ” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısranın vezni bozuktur. “Aḳşam” sözcüğü B nüshasında “aġşam,” AE nüshasında “aḫşam,” M nüshasında “şām” biçiminde yazılmıştır. Bu nedenle M’de ikinci mısranın vezni bozulmuştur.

295 “Aṣl” sözcüğü vezin gereği “aṣıl” şeklinde okunmuştur. Birinci mısrada AE nüshasında “bu ḳamu eşyādan” yerine “ḳamu eşyālardan” yazılmıştır; bu versiyon “eşyā” sözcüğünün Eski Anadolu Türkçesi’ndeki çoğul kullanımına uymadığı için varyant olarak gösterilmemiştir.

296 AE nüshasında ikinci mısrada yazım hatası vardır.

297 B ve M nüshalarında vezin hatası vardır.

298 AE nüshasında birinci mısrada imla ve vezin hatası vardır. B ve AE nüshalarında ikinci mısrada “meclisin” yerine anlam ve vezni bozacak şekilde “maḥallesin” yazılmıştır.

299 Atıf vavı M ve B’de gösterilmemiştir.

300 AE nüshasında “bilesin” yerine anlamı bozacak şekilde “bulasın” yazılmıştır.

301 M’de atıf vavı gösterilmemiştir.

302 AE nüshasında “içinde bite” yerine “içine yite” yazılması anlamı bozmuştur.

303 M’de vezin hatası vardır.

304 “Nāgehān” sözcüğü B nüshasında [نكاهین] biçiminde yazılmıştır.

187

305

Bu beyit yukarıda 325. beytin tekrarı olmakla beraber bu beyitten farklılıklar göstermektedir. 306

“Kerkes” sözcüğü B ve AE nüshalarında “kerkez” biçiminde yazılmıştır. 307

“Ḳarḳara” sözcüğünün yazımının üç nüshada da yanlış olması nedeniyle metin tamiri yapılmıştır. 308

AE nüshasında “gülşen” yerine “gülistān” yazılması birinci mısranın veznini bozmuştur. 309

“Fuşār” sözcüğü B ve AE nüshalarında “fuşāret” biçimindedir. Sözcüğün bu biçimi sözlükte bulunamadığından “fuşār” sözcüğün vezin gereği “fuşāret” şekline sokulmuş olabileceği düşünülmüştür. Bu sözcüğün “fesād” sözcüğünün yanlış bir yazımı olması da mümkündür. M nüshasında sözcük “fuşār” biçiminde olup mısrada hece sayısı ve vezin bozukluğu vardır.

310 B nüshasında “özün sensin” yerine “özünsin sen” yazılması anlam bozukluğuna sebep olmuştur.

311 AE nüshasında bu mısra yerine hatalı olarak 489b yazılmıştır.

312 B’deki varyantta “senüñ iledür” yerine “senüñledür” yazılması ikinci bir vezin bozukluğu yaratmıştır.

313 Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. AE nüshasında ikinci mısranın son sözcüğü yerine, bir sonraki beytin ikinci mısrasının son sözcüğü olan “söylenür” yazılmış, bu nedenle bir sonraki beyit atlanmıştır.

314 M nüshasında atıf vavı gösterilmemiştir. B nüshasında “senüñ” yerine “anuñ” yazılması anlam bozukluğuna sebep olmuştur.

315 M ve AE nüshalarında atıf vavı gösterilmemiştir. Vezin gereği “āyine” sözcüğü Türkçeleşmiş biçimine uygun olarak “ayna” şeklinde yazılmıştır.

316 M nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır. İkinci mısradaki atıf vavı AE nüshasında gösterilmemiştir.

317 AE nüshasında “bu yirler” yerine “bular” yazılması vezin ve anlam bozukluğuna sebep olmuştur.

318 Her üç nüshada da anlamı bozan müstensih hataları vardır: Birinci mısrada M nüshasında “inkār” yerine “īmān,” AE nüshasında “dimek” yerine “nedür” yazılmıştır. İkinci mısrada B nüshasında “yār” yerine “yad”, AE nüshasında “dimek” yerine “nedür” yazılmıştır.

319 M nüshasında vezin hatası vardır ve atıf vavı belirtilmemiştir. İkinci mısranın AE’deki versiyonu hece sayısı ve vezin bakımından yanlıştır.

320 B ve M’deki varyantta “imiş” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır.

321 AE nüshasında birinci mısrada, M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

322 AE nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır. M nüshasında ikinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir.

323 M nüshasında “deve” sözcüğünün yazımında müstensih hatası vardır.

324 İkinci mısranın M’deki versiyonu hece sayısı ve vezin bakımından hatalıdır. M’de birinci mısrada “āşikār” sözcüğünün Kaygusuz eserlerinde daha sık geçen biçimi olan “āşkāre” yazılıdır, fakat bu biçim vezne uymamaktadır. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

325 B nüshasında “biñ” yerine “her” yazılması anlam bozukluğuna sebep olmuştur.

326 Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

327 B nüshasında “murdārı” yerine anlamı bozacak şekilde “gevheri” yazılmıştır.

328 B nüshasında hatalı olarak izafet kesresi yerine atıf vavı yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısra anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

188

329

M nüshasında “erin” yerine “eri” yazılması anlam ve kafiyeyi bozmuştur. 330

İkinci mısradaki “eri” sözcüğü AE’de unutulmuştur. B’de atıf vavı gösterilmemiştir. 331

AE nüshasında anlam ve vezin bozukluğu vardır. 332

AE nüshasında birinci ve ikinci mısralarda “-dur” ekinin unutulması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. AE nüshasında “cevher” sözcüğü Farsça aslına uygun olarak “gevher” biçimindedir.

333 B ve M nüshalarında “ile” sözcüğü birleşik olarak “ʿışḳla” biçiminde yazılmıştır. Bu yazım kafiyeye daha uygun olmakla birlikte vezni bozmaktadır.

334 AE nüshasında “nişāna” yerine “nişānı” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

335 B nüshasında “murād” sözcüğünün “murāt” biçiminde yazılması kafiyenin halk dilindeki okunuşa göre yapıldığını ortaya koymaktadır.

336 M nüshasında “ʿışk dilin” yerine “ her dili” yazılması anlam ve kafiyeyi bozmuştur.

337 İkinci mısra vezne uymamaktadır. AE nüshasında “durur ekinin “-dur” biçiminde birleşik yazılması ikinci mısrayı vezne uyumlu hale getirirken birinci mısranın veznini bozmaktadır.

338 M nüshasında ikinci mısrada “ḳalma” sözcüğü unutulmuştur.

339 “Çarḫ u felek” ibaresindeki atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir. “Görsedür” sözcüğü M ve AE nüshalarında “gösterür” biçimindedir. M’de “dem” sözcüğü unutulmuştur.

340 M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

341 M nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır.

342 AE nüshasında “kimi pīr” ifadesine akuzatif eki eklenerek “kimini pīr” şeklinde yazılması vezni bozmuştur.

343 B nüshasında hatalı olarak izafet kesresi yerine atıf vavı yazılmıştır.

344 B ve M nüshalarında birinci mısrada “kimin” yerine “kimini” yazılması vezni bozmuştur. M nüshasında ikinci mısrada “bu” sözcüğü unutulmuştur.

345 B ve AE nüshalarında “gerdiş” sözcüğü “gerdüş” biçiminde yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada “kim” yerine “kimi” yazılması vezni bozmuş ve ikinci “kimi” sözcüğü önce yanlış yere yazılarak doğru yeri noktalı çizgi ile gösterilmiştir.

346 M nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır.

347 AE’de atıf vavı gösterilmemiştir.

348 “Bu” sözcüğü M’de unutulmuştur.

349 AE nüshasında “siñmez” yerine anlamı bozacak şekilde “ḳalmaz” yazılmıştır.

350 “Kīnden” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

M nüshasında birinci mısrada “kimüñ” yerine “kimi” yazılması anlamı bozmuştur. 351

M nüshasında atıf vavı belirtilmemiştir. 352

M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır. 353

“Ḳılmış” sözcüğü B nüshasında yanlış yazılmıştır. 354

Atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir. M’de vezin hatası vardır. 355

Atıv vavı AE’de gösterilmemiştir.

189

356

“Gün” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozuktur. “Dün gün” ifadesi B ve M’de arada atıf vavı ile “dün ü gün” biçiminde yazılmıştır; bununla birlikte bu okunuş hece sayısını bozmakla daha büyük bir vezin bozukluğuna sebep olmaktadır.

357 M nüshasında ikinci mısrada fazladan bir atıf vavı yazılması vezni bozmuştur.

358 AE nüshasında” ikilik ne” yerine “ikiligin” yazılması anlam bozulmasına sebep olmuştur.

359 M nüshasında birinci mısrada “inkār” yerine anlamı bozacak şekilde “īmān” yazılmıştır. B nüshasında ikinci mısrada “yār“ yerine anlamı bozacak şekilde “pīr” yazılmıştır. M ve AE nüshalarında iki “ne” sözcüğünden biri unutulmuştur.

360 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. AE’de birinci ve ikinci mısralarda “nedür” sözcüğü yerine yalnızca “-dur” eki yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

361 “Yil” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

362 AE nüshasında “iy” sözcüğünün unutulması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

363 AE nüshasında “şöyle” sözcüğünün noktaları unutulmuştur.

364 Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

365 M nüshasında birinci mısrada “ṭoġdı” yerine “ṭoldı” yazılması anlamı bozmuştur. İkinci mısradaki atıf vavı M’de belirtilmemiştir. AE nüshasında hatalı olarak “mes elā cism ü cān” yerine bir sonraki beytin ikinci mısrasının sonunda bulunan “çi ġanī vü çi faḳīr” ifadesi yazılmıştır.

366 AE nüshasında bu beytin ikinci mısrasının sonu hatalı olarak bir önceki beyitte yazıldığı için, ortaya çıkan yanlış düzeltilmeye çalışılmış, bir önceki beytin ikinci mısrası burada yazılarak kafiyeye uyacak şekilde modifiye edilmiştir. Buna göre ikinci mısra “bir vücūd oldı cism ü cān ser-ā-ser” biçimini almıştır.

367 B ve M nüshalarında “āşikār” sözcüğü Kaygusuz eserlerinde daha sık görülen “āşkāre” biçimindedir. Bununla birlikte birinci kullanım vezne daha uygundur.

368 AE nüshasında birinci mısrada imla hatası vardır.

369 AE nüshasında “küllī” sözcüğünün sonundaki [ي] harfinin unutulması anlam ve vezni bozmuştur.

370 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. AE’de ikinci mısrada imla hatası vardır.

371 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de, ikinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

372 Birinci mısradaki “hiç” sözcüğü M nüshasında unutulmuştur.

373 M nüshasında birinci mısrada imla hatası vardır.

374 “Aṣlı” sözcüğünün sonundaki [ي] harfi AE nüshasında eksiktir. Bunun sebebi terkibin “aṣl u fer‘i” biçimini aldığı ve aradaki atıf vavının hareke ile gösterildiği bir nüshadan istinsah edilmiş olması olabilir. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

375 Birinci mısranın vezni bozuktur. B nüshasında “çi cāy” ibaresi “çi cāy-ı” şeklinde harekelenmiştir. Bu okunuş vezin bozukluğunu gidermektedir. M nüshasında birinci atıf vavı gösterilmemiştir.

376 M nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

377 AE nüshasında “iy civān” yerine “cān” yazılması vezni bozmuştur.

378 B’deki varyantta “ġafletdür” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezin bozukluğu vardır. M nüshasında ikinci mısra hatalı yazılmış ve sonu bir önceki beytin ikinci mısrasının sonuyla karıştırılmıştır.

190

379

Tarama Sözlüğü’nde “ulalmak” yükleminin anlamı “büyümek, yetişmek, yaşlanmak; artmak çoğalmak” olarak verilmiştir, fakat sözcüğün sıfat biçimi yoktur. Bk. Cem Dilçin, Haz. Yeni Tarama Sözlüğü (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1983), 218. AE’deki varyant “ulaldur” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezne uymamaktadır. B ve AE’de “ʿaḳlı kem” ibaresinde akuzatif eki eksiktir. İbare “ʿaḳl-ı kem” şeklinde okunduğu takdirde ise anlam bozulmaktadır.

380 M nüshasında “bir iş birine” yerine “daḫı bir işi” yazılması anlamı bozmuştur.

381 AE nüshasında “kendü işini dem-be-dem” yerine “kendüsini ve’s-selām” yazılması anlamı ve vezni bozmuştur.

382 M nüshasında “bu” sözcüğünün unutulması vezni bozmuştur.

383 B ve M nüshalarında “gitdi kār-bān” yerine ḳāfile gitdi” yazılmıştır; bu yazım vezin ve hece sayısına uymamaktadır.

384 “Yaġmur” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada ve “merkebüñ” sözcüğünün son hecesininin kısa okunamaması nedeniyle varyantta vezin bozukluğu vardır. B ve M’de “yufḳa” sözcüğü “yuḳa” biçiminde yazılmıştır.

385 M nüshasında 596. beytin ikinci mısrası ile 608. beyit arasında yazı değişmiştir. Bu beyitleri farklı bir müstensihin kaleme aldığı düşünülebilir.

386 B ve M nüshalarında ikinci mısrada “ne” sözcüğünün unutulması nedeniyle vezin bozukluğu vardır.

387 “Müdām” sözcüğü B nüshasında vezne göre okunuşuna uygun olarak [مودم] biçiminde yazılmıştır. B nüshasındaki imla hususiyetleri için bkz. Nüsha Tavsifleri.

388 M nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır.

389 B nüshasında “ḳurulmış” ve “şāhāne” sözcükleri hatalı olarak yer değiştirmiş ve vezin bozulmuştur.

390 B ve M nüshalarında “sāyebān” sözcüğü, Farsça sözcüğün Türkçeleşmiş hâli olan “sayvan” şeklinde yazılmıştır; bu yazım vezni bozmaktadır. İkinci mısradaki atıf vavı AE nüshasında belirtilmemiş ve M nüshasında [ي] ile gösterilmiştir. Bu durum B ve M nüshalarının bulunduğu kolu oluşturan nüshada atıf vavlarının [ي] ile gösterilmiş olabileceğine işaret etmektedir. M nüshasında ikinci mısrada yazım hatası vardır.

391 Birinci mısradaki “esīr” sözcüğü B ve M nüshalarında aynı sözcüğün Türkçeleşmiş hâli olan “yesir” şeklinde yazılmıştır. M’deki varyant “şāhdur” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezne uymamaktadır.

392 M nüshasında ikinci mısrada imla hatası vardır.

393 M nüshasında “ne” ve “ki” sözcüklerinin unutulması vezni bozmuştur.

394 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir. AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır. İkinci mısradaki “ol idi” ifadesi B’de “oludı” biçiminde yazılmıştır.

395 Birinci mısradaki “ḫaznesi” sözcüğü B ve M nüshalarında yanlış yazılmıştır.

396 İkinci mısra vezne uymamaktadır. AE nüshasında müstensih hatası nedeniyle ikinci mısrada anlam bozulmuştur.

397 M nüshasında “aradan” yerine “arada” yazılması anlamı bozmuştur.

398 AE nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır. M nüshasında “ṭura düz” ifadesi yanlış yazılmıştır. B ve M nüshalarında ikinci mısrada “ṭurdı” yerine “ṭutdı” yazılması anlamı bozmuştur. B nüshasında “birlikde” yerine hatalı olarak “birlikden” yazılmıştır.

191

399

AE nüshasında “geçdi ẓulmetüñ çaġı” yerine anlamı bozacak şekilde “gitdi ẓulmet çerāġı” yazılmıştır. 400

Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir. AE nüshasında “şeye” sözcüğünün datif eki eksiktir.

401 AE nüshasında “ḥayy” yerine hatalı olarak “ḥaḳḳ” yazılmıştır. Bu hata işaretlenerek tüm beyit hemen alta ikinci defa yazılmış, bu ikinci yazımda hata düzeltilmiştir.

402 Birinci mısrada AE’de, ikinci mısrada M’de fazladan bir atıf vavı bulunması vezni bozmuştur.

403 B ve M’deki varyant “oldı” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle vezne uymamaktadır. M nüshasında “fend” yerine hatalı olarak “fenn” yazılmış ve yanlış yere yazılan sözcük noktalı çizgiyle işaretlenerek doğru yeri okla gösterilmiştir.

404 AE nüshasında “āşkāre” yerine “āşikār” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

405 M nüshasında ikinci mısrada fazladan bir atıf vavı yazılması nedeniyle vezin bozulmuştur.

406 M nüshasında “ḫāżır” yerine “ḫāss” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

407 B nüshasında birinci mısrada “ṣūrete” sözcüğünün datif ekinin eksik olması vezni, ikinci mısrada “ol” yerine “öz” yazılması anlamı bozmuştur.

408 B nüshasında “renk” sözcüğü [رك] biçiminde yazılmıştır. M’de ikinci mısrada “küllī” sözcüğünün

sonundaki [ي] harfinin eksik olması anlamı ve vezni bozmuştur. 409

B nüshasında “leẕẕet” ve “şekker” sözcüklerinin yer değiştirmesi anlamı bozmuştur. 410

M nüshasında birinci mısrada fazladan bir atıf vavı yazılması vezni bozmuştur. AE nüshasında “ebed” sözcüğü yanlış yazılmıştır. B nüshasında “ḳandasın” yerine “ḳandadur” yazılması anlam ve kafiyeyi bozmuştur.

411 B nüshasında “baḳ ki” yerine hatalı olarak “baḳa” yazılmıştır.

412 AE nüshasında ikinci mısrada anlamı bozan yazım hataları vardır.

413 B nüshasında “göge” sözcüğündeki datif eki eksiktir.

414 “Sevdügüñ” sözcüğünün son hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. M nüshasında “ḳardaş” yerine “ḳarındaş” yazılması hece sayısını bozmuş, vezin bozukluğunu arttırmıştır.

415 B ve AE’de “ʿışḳ ile” yerine “ʿışḳla” yazılmıştır; bu okunuş vezni bozmaktadır.

416 M nüshasında ikinci mısrada “yolında” sözcüğü yanlış yazılmıştır.

417 “Kehrübā” sözcüğü B’de “kehrübār” biçiminde yazılmış olup bu yazılış vezne uymamaktadır. Sözcüğün AE’deki yazımı hatalıdır.

418 M’de birinci mısrada, AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

419 Birinci mısradaki “esīr” sözcüğü B ve M nüshalarında aynı sözcüğün Türkçeleşmiş hâli olan “yesir” şeklinde yazılmıştır. Atıf vavı B ve AE’de gösterilmemiştir.

420 Birinci mısradaki “ki” bağlacı M ve AE’de unutulmuştur. Ortaya çıkan vezin bozukluğunu M nüshası “dā’im” yerine “dā’ime” yazarak gidermiştir. Kafiyeye uygun olarak ikinci mısranın son sözcüğünü “sīme” şeklinde değiştirmiş, ikinci mısranın vezninin bozulmasına sebep olmuştur. AE’de ikinci mısrada “idinüben” yerine “idinüp” yazılması vezni bozmuştur.

421 AE nüshasında birinci mısrada “her” yerine hatalı olarak “bir” yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada “īmān” yerine “dīn” yazılması vezni bozmuştur.

192

422

“Niçün” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle B’deki varyant vezne uymamaktadır. M’de birinci mısrada fazladan bir atıf vavı yazılması vezni bozmuştur. İkinci mısrada M’de “put” yerine “puta” yazılması vezni, AE’de “gümüşi” yerine “gümüşe” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

423 “Diyü” sözcüğü B ve M’de “diyi” biçimindedir. M’de birinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir ve ikinci mısradaki “elümi” sözcüğünün akuzatif eki unutularak veznin bozulmasına sebep olmuştur.

424 AE nüshasında “puta” yerine hatalı olarak “buna” yazılmıştır.

425 M’de birinci mısrada vezin hatası vardır.

426 AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

427 İkinci mısra vezne uymamaktadır.

428 “Gerdiş” sözcüğü AE’de “gerdüş” biçiminde yazılmıştır.

429 AE’de “durur” yerine “-dur” yazılması iki mısrada da vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

430 M’de birinci mısrada “insān idi kim” yerine “insān içün” yazılması, AE’de ikinci mısrada “degme ḫār ḫāşek” yerine “her ḫār ḫas” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

431 M’de “gülşene” yerine “gülistāna” yazılması vezni bozmuştur.

432 “Ṣıyup” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle varyantta vezin bozukluğu vardır. M nüshasında “put” yerine “putı” yazılması hece sayısını bozmuş, vezin bozukluğunu arttırmıştır.

433 653. ve 654. beyitler M’de sayfa kenarındadır.

434 B nüshasında “her kişi” yerine “kimse” yazılması vezni bozmuştur.

435 AE nüshasında “ḫāristānda” yerine hatalı olarak “ḫāristāna” yazılmış, “mi biter” yerine “bitmeye” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

436 M nüshasında “ola” yerine “olur” yazılması vezni bozmuştur.

437 M nüshasında “lisān” yerine “lisānda” yazılması vezni ve kafiyeyi bozmuştur.

438 “Kühene” sözcüğü vezin gereği aynı sözcüğün Türkçeleşmiş hâli olan “köhne” biçiminde okunmuştur. Atıf vavı nüshalarda belirtilmemiş olmakla beraber veznin doğruluğu için gereklidir.

439 Mısra sonlarındaki atıf vavları M ve AE’de gösterilmemiş, B’de genel yazımın aksine [و] ile gösterilmiştir.

440 “Hāy u hūy” yerine AE’de “hūy hāy”, B’de “hāy hāy” yazılmıştır. İki yazım da vezne uymayıp anlamı bozmaktadır. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

441 M nüshasında birinci mısrada “köşk” yerine “leşker” yazılması anlamı ve vezni bozmuştur. AE nüshasında birinci mısradaki atıf vavları gösterilmemiş, “bu” yerine hatalı olarak “bir” yazılmıştır. Yine aynı nüshada ikinci mısrada “sen” sözcüğü yalnızca bir defa geçmektedir ve bu durum mısranın veznini bozmaktadır. B nüshasında ikinci mısrada “ü ben” yerine “seni” yazılması anlamı bozmuştur.

442 B nüshasında “şarāb” sözcüğünün yerine önce “kebāb” yazılmış, hata üstü çizilerek düzeltilmiştir. AE nüshasında tüm atıf vavları eksiktir. M nüshasında ikinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir.

443 “Ḫūb” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. Birinci mısradaki atıf vavları M’de eksiktir. M’de ikinci mısrada “ḫūb-rūy” yerine hatalı olarak “duy” yazılmıştır; müstensihin bir sebeple okuyamadığı kısmı kendi doldurduğu düşünülebilir.

444 M ve B nüshalarında “fikr-i fesad” yerine anlamı bozacak şekilde “fikr ü fesad” yazılmıştır. “Gerdiş” sözcüğü B ve AE nüshalarında “gerdüş” biçimindedir. İkinci mısradaki atıf vavları AE’de gösterilmemiştir. İkinci mısradaki birinci atıf vavı M’de gösterilmemiştir.

193

445

AE’de ikinci mısrada imla hatası vardır. 446

AE nüshasında “ender”, M nüshasında “būd” sözcüğü yanlış yazılmıştır. İkinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de eksiktir.

447 Birinci mısradaki “ki” bağlacı M’de unutulmuştur.

448 AE ve M nüshalarında 670 ve 671. beyitler arasında hatalı olarak bulunan beyit için bkz. 844. beyit ve ilgili

dipnot. 449

“Şāh-bāz” sözcüğü B ve AE nüshalarında “şeh-bāz” şeklinde yazılmıştır. 450

AE nüshasında “Ḥaḳḳ ile” yerine “Ḥaḳḳla” yazılması vezni bozmuştur. 451

B’deki varyantın atıf vavının [ي] ile yazılmasından da kaynaklanıyor olması mümkündür; bkz. Nüsha Tavsifleri. M’de birinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir. Yine aynı nüshada “durur” yerine “-dur” eki yazılması her iki mısrada da vezni bozmuştur.

452 M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

453 B nüshasında “ʿaceb” sözcüğünden önce “iy” yazılması vezni bozmuştur.

454 B ve AE nüshalarında “göñli” yerine “göñül” yazılması anlamı bozmuştur. AE nüshasında ikinci mısradaki “içinde” sözcüğü hatalı yazılmıştır.

455 AE nüshasında birinci mısranın vezni bozuktur. Yine aynı nüshada “çin” yerine “cān” ve “cānāna” yerine “cennete” yazılması her iki mısrada da anlamı bozmuştur.

456 M nüshasında birinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir. Yine aynı nüshada “cānāna” ve “cāna” sözcüklerinin datif eklerinin unutulması anlam ve vezni bozmuştur.

457 B’de birinci mısrada vezin hatası vardır. M’de ikinci mısradaki atıf vavı gösterilmemiştir.

458 M nüshasında birinci mısrada “māt” yerine hatalı olarak “ʿıyān” yazılmıştır. İkinci mısrada M ve AE’de

“ḥüsn ü” yerine “ḥüsni” yazılması atıf vavlarının müellif kopyasında B’de olduğu gibi [ي] ile gösterilmiş olabileceğine işaret etmektedir. İkinci atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir.

459 “Hergiz” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle M’deki varyantta vezin bozukluğu vardır.

460 AE nüshasında “bī-nişāna” yerine “bī-nişānı” yazılması anlamı bozmuştur.

461 AE nüshasında “bu” sözcüğünün unutulması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

462 AE nüshasında birinci ve ikinci mısralarda “nedür” yerine “-dur” eki yazılması vezni bozmuştur.

463 B nüshasında “urmaġıl” yerine “olmaġıl” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

464 “Yay” sözcüğünün kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

465 “Edebdür” sözcüğü M’de unutulmuştur.

466 Birinci mısradaki “ki” bağlacı AE’de eksiktir. Yine aynı nüshada “añla” yerine “bile” yazılması şahıs uyuşmazlığına sebep olarak beytin anlamını bozmuştur.

467 AE’de birinci mısrada, M’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

468 M ve AE’deki varyant kafiyeye uymamaktadır. AE nüshasında birinci mısrada “yol” yerine “bula” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

469 M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

194

470

“Gevher” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE’deki varyant hece sayısına ve vezne uymamaktadır.

471 M nüshasında birinci mısrada birden fazla vezin hatası vardır. Yine aynı nüshada birinci mısra sonunda görülen “meş‘ale” sözcüğüne kafiye açısından uyması için ikinci mısranın sonundaki sözcük “mecāle” biçiminde değiştirilmiş, bu mısrada da vezin bozukluğu doğmuştur.

472 “Niçün” sözcüğü M’de “nişe”, AE’de “nite” biçimindedir.

473 AE nüshasında “sevdāsı” yerine “ġavġāsı” yazılması anlamı bozmuştur.

474 “Bellūṭ” sözcüğü B nüshasında “pālīẕ”, M nüshasında “pālūṭ” şeklinde yazılmıştır. “Şāh-bāz” sözcüğü B ve AE nüshalarında “şeh-bāz” şeklinde yazılmıştır.

475 M nüshasında “gül-be-şeker” yerine yalnızca “şeker” yazılması anlamı ve vezni bozmuştur.

476 M nüshasında “sırrını” yerine “kendüyi” yazılması birinci mısrada anlamı, “ḥadden” yerine “ḥaddinden” yazılması ikinci mısrada vezni bozmuştur.

477 M nüshasında “kibri terk” yerine “eyü” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

478 AE nüshasında “gel” yerine “göñül” yazılması anlam ve vezni bozmuştur. M nüshasında “nāmūs” sözcüğü hatalı yazılmıştır.

479 AE nüshasında “ ‘āruñ” yerine hatalı olarak “özüñ” yazılmıştır. B ve M’de “ʿışḳ ile” yerine “ʿışḳla” yazılması vezne uymamaktadır.

480 “Pamuḳ” sözcüğü B’de [پامیق], M’de [پاموغ] biçiminde yazılmıştır.

481 M nüshasında “ʿahdinde ḳavli” yerine “ḳavlinde ʿahdi” yazılması anlamı bozmuştur.

482 M ve AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

483 AE’de ikinci mısradaki “bir” sözcüğü unutulmuştur. Atıf vavı B ve AE’de belirtilmemiştir.

484 M nüshasında “ ‘āşıḳa” sözcüğünün datif eki eksiktir.

485 AE nüshasında ikinci mısrada imla hatası vardır.

486 B ve M nüshalarında birinci mısrada “ʿışḳla” şeklindeki yazım vezne uymamaktadır. “Benüm” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle AE’deki varyantta vezin bozukluğu vardır. M’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

487 B ve M nüshalarında birinci mısrada “ʿışḳla” şeklindeki yazım vezne uymamaktadır.

488 İkinci mısra vezne uymamaktadır.

489 Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

490 İkinci mısra vezne uymamaktadır. “Ḥayf” sözcüğü “ḥayıf” şeklinde okunduğu takdirde vezin

düzelmektedir. 491

İkinci mısra vezne uymamaktadır. M’de birinci mısrada fazladan bir “sen” yazılmasıyla vezin bozulmuştur.

492 B nüshasında bir önceki beytin ilk mısrasının arkasından gelen bu mısrada kafiye göz önüne alınarak “nesin” yerine “mısın” yazılmıştır.

493 B nüshasında “göñlüñ” yerine “göñül” yazılması anlamı bozmuştur.

494 AE nüshası anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

195

495

AE nüshasında bahsi geçen tekrarda 724. beytin başındaki “her kişinüñ” yerine B ve M’ye uygun olarak “her kişi kim” yazılmış olması, AE’deki tekrarın mısraların başlangıçları arasındaki benzerlikten doğmuş bir hata olabileceğini düşündürtmektedir.

496 AE’de birinci mısrada vezin hatası vardır.

497 AE nüshasında “göñlinde” yerine hatalı olarak “göñülde” yazılmıştır.

498 Atıf vavı AE’de gösterilmemiştir.

499 M nüshasında birinci mısrada “cān” yerine “nūr” yazılması kafiyeyi bozmuştur. AE nüshasında birinci mısrada “cismi” sözcüğünün sonundaki akuzatif eki unutulmuştur. “Nāgehān” sözcüğü B nüshasında .biçiminde yazılmıştır [نكاهین]

500 “Ṣıfat” sözcüğü tüm nüshalarda tekil çoğul ayrımı yapılmadan “ṣıfāt” biçiminde yazılmıştır.

501 M nüshasında “mülk-i vaḥdetde” yerine “mülk ü vaḥdetde” yazılması anlamı bozmuştur. AE nüshasında her iki mısrada da vezin hatası vardır.

502 B ve M nüshalarında “ʿaḳīḳden” yerine “gevherden” yazılması anlamı bozmuştur.

503 M nüshasında birinci mısrada “sözi” yerine “sözini” yazılması vezni, ikinci mısrada “bī-nişāndan” yerine “bu nişāndan” yazılması anlamı bozmuştur. AE’deki varyantta “nişānın” sözcüğü hatalı olarak “nişānuñ” biçiminde yazılmıştır.

504 M’deki varyantta “gevher-i” yerine hatalı olarak “gevherde” yazılmıştır.

505 B’de “ʿummān” yerine hatalı olarak “hemān” yazılmıştır.

506 M nüshasında “sırr” sözcüğü unutulmuştur. AE’de “göñli” yerine “küllī” yazılması anlamı bozmuştur.

507 M nüshasında “biñ” sözcüğü unutulmuştur.

508 M nüshasında “baḳa her neye baḳa” yerine vezni bozacak şekilde “her yaña baḳa” yazılmıştır.

509 AE’de “ẓāhir” yerine hatalı olarak “ẓālim” yazılmıştır.

510 AE’de “oldur er” yerine hatalı olarak “oldurur” yazılmıştır.

511 B nüshasında vezin hatası vardır.

512 Atıf vavı AE’de ve M’de belirtilmemiştir. M’de “ ‘ālem” yerine “ ‘āleme” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

513 “Āşikār” sözcüğünün Kaygusuz eserlerinde daha sık karşımıza çıkan, bu mısrada B ve M’de görülen “āşkāre” biçiminden ziyade vezin gereği AE’deki “āşikār” biçimi tercih edilmiştir.

514 M nüshasında vezin hatası vardır.

515 M nüshasında “er” yerine ol” yazılması anlamı bozmuştur.

516 B nüshasında “ṭālibe” sözcüğünün datif ekinin unutulması vezni bozmuştur.

517 İkinci mısra vezne uymamaktadır.

518 M nüshasında “nūrı” sözcüğünün akuzatif ekinin unutulması vezni bozmuştur.

519 B nüshasında birinci mısrada “ẓulmetden” yerine “ṣolmadın” yazılması anlamı bozmuştur. İkinci mısradaki atıf vavı AE ve M’de gösterilmemiştir.

520 Birinci mısra ve B’deki varyantı vezne uymamaktadır.

521 M nüshasında “biñ” sözcüğü yanlışlıkla iki kere üst üste yazılmıştır.

196

522

B ve AE nüshalarında ikinci mısrada imla hatası vardır. 523

M nüshasında “añā” yerine “kişiye” yazılması vezni bozmuştur. 524

“Irmak” sözcüğünün M’deki “ayırmak” biçimindeki yazımı vezne uymamaktadır. Atıf vavı AE’de belirtilmemiştir.

525 AE nüshasında “kendüzi” yerine “kendi” ve “yañlış” yerine “yad” yazılması birinci ve ikinci mısralarda vezni bozmuştur.

526 AE nüshasında birinci mısrada “ʿ sāya” sözcüğünün sonundaki datif ekinin yazılmaması anlam ve vezni bozmuştur. Yine aynı nüshada ikinci mısrada “Mūsā” yerine “Mesīḥ” yazılması anlamı bozan bir hatadır.

527 AE nüshasında “ḥikmetinde” yerine “ḥikmetde” ve “sırrı” yerine “sırr” yazılması birinci ve ikinci mısraların veznini bozmuştur. İkinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

528 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de [ي] ile gösterilmiştir. M nüshasında ikinci mısradaki “biñ” sözcüğü unutulmuştur.

529 Birinci mısradaki atıf vavı B ve AE’de gösterilmemiştir.

530 B nüshasında “ṭabīb” yerine hatalı olarak “ṭalīb” yazılmıştır. M ve AE’de mısra sonundaki sözcüklerin “ḥabib” ve “ṭabib” biçiminde yazılması bu imla yanlışının ortak bir nüshadan geldiği izlenimini vermektedir.

531 B nüshasındaki “anuñla” şeklindeki yazım vezne uymamaktadır.

532 AE’deki varyant vezne uymamaktadır. M’de ikinci mısrada imla hatası vardır.

533 M nüshasında birinci mısrada “melik” yerine “mülūk” yazılması anlamı bozmuştur. İkinci mısradaki birinci atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir.

534 AE nüshasında “ḫurd u ḫˇāb” yerine “ḫor u zār” yazılması kafiyeyi bozmuştur. M nüshasında ikinci mısrada imla hatası vardır.

535 AE nüshasında birinci mısrada “çarḫ ile” yerine “çarhla” şeklindeki yazım ile B nüshasında ikinci mısrada “insān iseñ” yerine “insānsañ” şeklindeki yazım bu nüshalarda vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

536 B nüshasında “leẕẕetinden” yerine “leẕẕetinde” yazılmıştır.

537 AE nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

538 M nüshasında “idegör” yerine “gör” yazılması vezni bozmuştur.

539 İkinci mısra vezne uymamaktadır.

540 “Divşür” sözcüğü AE’de “dirşür” biçimindedir.

541 B ve AE’de birinci mısradaki “gibiler” sözcüğünün çoğul ekinin unutulması vezni bozmuştur. AE’de “ḳulmaş” sözcüğü yerine “ḳalmamış” yazılması ikinci mısrada anlam ve vezni bozmuştur.

542 AE’deki varyantta “fermān-ber” şeklinde görülen yazımın vezin ve kafiyeyi bozması nedeniyle sözcüğün Kaygusuz eserlerindeki diğer kullanımlarına uygun olarak metin tamiri yapılmıştır. B nüshasında birinci ve ikinci mısralarda vezin hatası vardır.

543 M nüshasında birinci mısrada “ṭutmış” yerine “ṭutmışlar” yazılması vezni bozmuştur. İkinci mısrada M’deki varyant hece sayısı ve vezin bakımından hatalıdır.

544 AE nüshasında birinci mısradaki “ehli” sözcüğünün akuzatif eki eksiktir.

545 AE nüshasında “ ‘ayyār” sözcüğünün yazımı hatalıdır.

546 M nüshasında ikinci mısrada “murādı” yerine “adı” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

197

547

Mısra sonlarındaki soru eki M’de [مدي] biçiminde yazılmıştır. 548

M’deki varyant vezne uymamaktadır. 549

“Gevher” sözcüğü yalnızca AE nüshasında ikinci mısrada [كهر] biçiminde yazılmıştır. Bununla birlikte vezin gereği sözcüğü her iki mısrada da “güher” biçiminde okumak gerekmektedir. M nüshasında birinci mısrada “bir dürlü güher” yerine anlamı ve kafiyeyi bozacak şekilde “bir nūrlu güneş” yazılmıştır. İkinci mısradaki birinci atıf vavı B’de, her iki atıf vavı da AE’de belirtilmemiştir.

550 “Āşikār” sözcüğünün Kaygusuz eserlerinde daha sık karşımıza çıkan, bu mısrada B’de görülen “āşkāre” biçiminden ziyade vezin gereği AE ve M’deki “āşikār” biçimi tercih edilmiştir.

551 AE nüshasında “cihetde” yerine “çihrede” yazılması anlamı bozmuştur.

552 M nüshasında “ ‘aḳıllar” yerine “ ‘āḳiller” yazılması anlamı bozmuştur.

553 Birinci mısradaki atıf vavları M ve AE’de belirtilmemiştir. M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

554 İkinci mısrada M nüshasında ikinci atıf vavı, AE nüshasında birinci ve üçüncü atıf vavları

gösterilmemiştir. B nüshasında ikinci atıf avı [و] ile, diğerleri [ي] ile gösterilmiştir. 555

B nüshasında “sırra” sözcüğünün sonundaki datif eki unutulmuştur. 556

M nüshasında birinci mısrada fazladan bir atıf vavı yazılması vezni bozmuştur. 557

M nüshasında birinci mısradaki “bir” sözcüğü unutulmuştur. Yine aynı nüshada ikinci mısrada “dürlü ḥāl” yerine “ḳīl u ḳāl” yazılması anlamı bozmuştur.

558 AE nüshasında “biz” sözcüğü nokta unutulması sonucu “bir” şeklini almıştır.

559 Atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir.

560 “ʿAceb” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle AE’deki varyantta vezin bozukluğu vardır.

561 M ve AE nüshalarında burada hatalı olarak bulunan iki beyit için bkz. 1003-1004. beyitler ve ilgili dipnotlar. Birinci mısradaki atıf vavlarının tümü AE’de, birinci ve üçüncüsü M’de belirtilmemiştir.

562 AE nüshasında “bula” yerine “ḳala” yazılması anlamı bozmuştur. M nüshasında “baḥr” yerine “baḥrı” yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur. Bu beyit M nüshasında yer değiştirme sonucu 670. beyitten sonra görülmektedir. AE nüshasında hem hatalı olarak 670 ve 671. beyitler arasında, hem de doğru yerinde mevcuttur. Konu itibariyle beytin B’deki konumu doğrudur.

563 İkinci mısra vezne uymamaktadır. AE nüshasında “söyle” yerine “söyleye” yazılması anlamı bozmuştur.

564 AE nüshasında “miḳdāruñca” yerine bir önceki beytin ikinci mısrasının başında görülen “ḳadrüñce” sözcüğü yazılmış, bu nedenle vezin bozulmuştur.

565 B nüshasında “eyleyesin sen bāzār” yerine “söyleyesin sen ḫaber” yazılması anlamı bozmuştur.

566 “Ġāfil” yerine M’de “ʿāḳil”, B’de “ʿaḳıl” yazılmıştır. İki sözcük de beytin anlamına uymamaktadır.

567 AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

568 B nüshasında birinci mısrada vezin hatası vardır.

569 B’de ikinci mısrada yazım hatası vardır.

570 AE nüshasında “āḫiri” sözcüğünün sonundaki akuzatif ekinin unutulması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

571 B nüshasında “derd-i ser” yerine hatalı olarak “derd ü ser” yazılmıştır.

198

572

İkinci atıf vavı AE’de, her iki atıf vavı da M’de gösterilmemiştir. 573

Atıf vavı B’de belirtilmemiştir. 574

Birinci mısradaki “ol” sözcüğü AE’de, ikinci mısradaki atıf vavı B ve M’de eksiktir. 575

Atıf vavı AE’de belirtilmemiştir. 576

AE nüshasında “nişān vire sañā” yerine “saña vire nişān” yazılması kafiyeyi bozmuştur. 577

AE nüshasında ikinci mısrada yazım hatası vardır. B nüshasında “deñizde” yerine “deñizi” yazılması anlamı bozmuştur.

578 AE nüshasında “cān ile” yerine “cānla” yazılması vezni bozmuştur. Atıf vavı M’de belirtilmemiştir.

579 M nüshasında “açılupdur” yerine “açılur” yazılması vezni bozmuştur.

580 M nüshasında “sırruñ” ve “ṣıfātuñ” sözcükleri yer değiştirmiş, hata fark edierek noktalı çizgi ve okla düzeltilmiştir.

581 B nüshasında 875b ile 876a hatalı olarak yer değiştirmiş, bu nedenle kafiye bozulmuştur. Birinci msıradaki atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

582 M nüshasında “iltüp” yerine “iletüp” yazılması vezni bozmuştur.

583 AE’de birinci atıf vavı belirtilmemiştir.

584 “Ḳarnında” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle M’deki varyantta vezin bozuktur.

585 “Eyyūbuñ” sözcüğünün sonundaki genitif eki AE’de unutulmuştur.

586 Birinci atıf vavı M’de, ikinci atıf vavı B’de, her ikisi de AE’de gösterilmemiştir.

587 Atıf vavı AE’de belirtilmemiştir.

588 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de, ikinci mısradaki ikinci ve üçüncü atıf vavları AE’de belirtilmemiştir.

589 B nüshasında “arada” sözcüğü hatalı olarak “orada” biçiminde yazılmıştır.

590 Birinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir. İkinci mısrada M’de “ẕerreler” sözcüğünün çoğul eki unutulmuştur.

591 M ve AE nüshalarında “ḥadd ile” yerine “ḥaddla” yazılması vezni, B nüshasında “aşuñ” yerine “işüñ” yazılması anlamı bozmuştur.

592 İkinci mısra vezne uymamaktadır.

593 M nüshasında “yār ile” yerine vezni bozacak şekilde “yārla” yazılmıştır.

594 “Ḥaḳḳdan” sözcüğü AE’de unutulmuştur.

595 B nüshasında “Ḥaḳḳ ile” yerine vezni bozacak şekilde “Ḥaḳḳla” yazılmıştır.

596 M nüshasında “ʿaḳl ile” yerine “ʿaḳla” yazılması vezni bozmuştur.

597 M nüshasında “naşiyle” yerine “naşi ile” yazılması vezni bozmuştur.

598 AE nüshasında “bulmuşdı” yerine “bulmuşidi” yazılmış, bu nedenle vezin bozulmuştur. Hata varyant gösterilirken düzeltilmiştir.

599 M nüshasında birinci mısrada “ki” yerine “kim” yazılması vezni bozmuştur. B’de birinci mısrada “iderse” yerine “idersen” yazılması ve AE’de ikinci mısrada “yolı” yerine “yola” yazılması bu iki nüshada anlam bozukluğuna sebep olmuştur.

199

600

M nüshasında birinci mısrada “eylegil” yerine “itgil”yazılması, ikinci mısrada ise “öz” sözcüğünün unutulması her iki mısrada da vezni bozmuştur.

601 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de belirtilmemiştir. AE’de birinci mısrada “itseñe” yerine “itseñ” ve ikinci mısrada “gitseñe” yerine “gitseñ” yazılması vezni bozmuştur. B’de de aynı şekilde ikinci mısrada hatalı olarak “gözetseñe” yerine “gözetseñ” yazılmıştır. M’deki varyant vezne uymamakla birlikte “ḥālüñi” yerine “ḥālüñ” yazıldığı takdirde bozukluk giderilmektedir.

602 Atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

603 “Murdār” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. “Şāh-bāz” sözcüğü AE nüshasında “şeh-bāz” biçiminde yazılmıştır. AE’de birinci mısradaki “bu” sözcüğünün eksik olması vezin bozukluğunu artırmıştır. Yine aynı nüshada ikinci mısrada “kerkes” yerine “kerkesi” yazılması vezni ve anlamı bozmuştur.

604 AE’de birinci mısrada yazım hatası vardır. M’de “ṭūṭī” sözcüğü “ṭuṭu” biçiminde yazılmıştır.

605 “Cehl” sözcüğü B nüshasında vezin gereği “cehil” biçiminde yazılmıştır. M nüshasında ikinci mısrada “neye gerek gerdişüñ” yerine yazılan “neye gerek cāhil” ifadesi vezin ve anlam bakımından hatalıdır.

606 M nüshasında” ḥarāmīseñ” yerine “ḥarāmī isen” yazılması birinci mısranın veznini bozmuştur. M’de ikinci mısrada “izlegil” yerine “gözlegil” yazılması kafiyeyi bozmuştur.

607 AE nüshasında “vardur yimege düglegüñ” yerine yazılan “var yimege diñlegil” ifadesi anlam ve vezin bakımından hatalıdır.

608 B nüshasında “ḫoşdur” yerine “yegdür” yazılmış, sonradan üstüne “ḫoşdur” sözcüğü eklenmiştir. “Pālūde” sözcüğü AE’de hatalı olarak “pālūze” biçiminde yazılmıştır.

609 “Samsa” sözcüğü M ve AE nüshalarında, “buġra” sözcüğü AE nüshasında yanlış yazılmıştır. Ayrıca AE’de ikinci mısra sonunda “ḳalyası” yerine “ḳalyanuñ” yazılması anlam ve vezni bozmuştur.

610 M nüshasında “bir” sözcüğünün unutulması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

611 “Darı” sözcüğü M ve AE’de “daru” biçimindedir.

612 M nüshasında “ṣoġan” yerine “ṣoġanı” yazılması vezni bozmuştur.

613 B nüshasında “yaḫni ile” yerine “yaḫnile” yazılması vezni bozmuştur.

614 “Ḫarman” sözcüğü B’de “ḫırman” biçimindedir.

615 “Ṭopraḳ” sözcüğünün ilk hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır.

616 M ve AE’de “degmegin” yerine “degme” yazılması vezni bozmuştur. AE’de birinci “pulād” sözcüğü unutulmuştur.

617 İkinci mısra vezne uymamaktadır. B’de birinci mısrada “itmeye” yerine “itme” yazılması vezni bozmuştur.

618 “Şāh-bāz” sözcüğü M ve AE’de “şeh-bāz” biçimindedir. AE’de ikinci mısrada “ ‘āḳiller” yerine hatalı olarak “ ‘aḳıllar” yazılmıştır.

619 M nüshasında “niresi” yerine hatalı olarak “zārīsi” yazılması üzerine birinci mısranın anlamı bozulmuştur. AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

620 M nüshasında ikinci mısrada vezin hatası vardır.

621 M nüshasında “görebilesin” yerine “bilesin” yazılması vezni bozmuştur.

622 AE nüshasında “hümādan” yerine hatalı olarak “hemān” yazılmıştır.

200

623

M’de “var yoḳ” yerine hatalı olarak “varlıḳ” yazılmıştır. 624

AE nüshasında “ḥaşr” yerine “maḥşer” yazılması ikinci mısranın veznini bozmuştur. 625

AE nüshasında atıf vavı gösterilmemiş, “dimekden” sözcüğünün “-den” eki unutulmuştur. 626

AE nüshasında “ne” sözcüğün tek defa yazılması vezni bozmuştur. 627

B ve M nüshalarında vezin hatasına yol açacak şekilde “dünyā vü āḫiret” yazılmıştır. “Ḫayr u şerr” ve “sen ü ben” ibarelerindeki atıf vavları M’de gösterilmemiştir.

628 M nüshasında “uşbu” yerine “bu” yazılması vezni bozmuştur. İkinci mısradaki atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

629 Atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir.

630 M nüshasında “güneşi” sözcüğünün akuzatif eki unutulmuştur.

631 M nüshasında “olmış” ve “kişiye” sözcükleri yanlışlıkla yer değiştirmiş, hata noktalı çizgiyle düzeltilmiştir.

632 M nüshasında birinci ve ikinci mısralarda fazladan bulunan “mı” soru eki vezni bozmuştur. AE’de ikinci mısrada “iletmek” yerine hatalı olarak “ilet dimek” yazılmıştır.

633 M nüshasında “bu” sözcüğünün unutulması vezni bozmuştur.

634 M nüshasında “cānānı” yerine “cānı” yazılması vezni bozmuştur.

635 Birinci mısrada M’de “bulupdur” yerine anlamı bozacak şekilde “bilüpdür”, AE’de “maḳṣūdın” yerine kafiyeyi bozacak şekilde “maḳṣūdı” yazılmıştır. İkinci mısrada “kendü nedür kendüzini” yerine AE’de anlamı bozacak şekilde “kendüzindir kendüzini”, M’de vezni bozacak şekilde “kendüzi nedür kendüzi” yazılmıştır.

636 AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

637 AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

638 M ve AE’de atıf vavı belirtilmemiştir.

639 AE nüshasında birinci mısrada “delīldür bu söz” yerine “delīl bu sözdür” yazılmış, bu hata sonucu bozulan kafiyeyi düzeltmek adına ikinci mısranın sonuna “-dur” eki eklenerek ikinci mısranın vezni bozulmuştur. M ve AE’de “görsedür” sözcüğü “gösterür” biçimindedir.

640 B ve AE nüshalarında birinci ve ikinci mısralarda “ile” ekinin bir önceki sözcüğe eklenerek “-la” biçimini alması vezni bozmuştur.

641 “Bigi” sözcüğü M ve AE’de “gibi” biçimindedir.

642 “Görsedür” sözcüğü M ve AE’de “gösterür” biçimindedir.

643 Atıf vavı M ve AE’de gösterilmemiştir.

644 AE nüshasında birinci mısrada “gevher-i” yerine anlamı bozacak şekilde “gevhere” yazılmıştır. Yine aynı nüshada ikinci mısradaki atıf vavı belirtilmemiştir.

645 B’de ikinci mısrada”Ḥaḳḳı” sözcüğünün sonundaki akuzatif eki unutulmuştur.

646 B ve M’deki varyant vezne ve hece sayısına uymamaktadır. AE’de birinci mısrada “tūtiyā” yerine hatalı olarak “dünyā” ve ikinci mısrada “yören” yerine hatalı olarak “bürün” yazılmıştır.

647 AE’de birinci mısrada “sen ‘aceb” yerine anlam ve kafiyeyi bozacak şekilde “dünyāda” yazılmıştır. “Açdı” sözcüğü B’de “aşdı” biçimindedir.

201

648

“Dest-gīr” sözcüğü eserdeki vezin hususiyetlerine uygun olarak B’deki yazım biçimi olan “destigīr” şeklinde yazılmıştır.

649 Atıf vavı M’de belirtilmemiştir.

650 Birinci mısradaki atıf vavı AE’de belirtilmemiştir. “Ḳarġaşa” sözcüğü B ve AE’de “ḳarḳaşa” biçiminde yazılmıştır.

651 AE nüshasında “āşkāre” sözcüğünün “āşikār” biçiminde yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

652 AE nüshasında “āşkāre” sözcüğünün “āşikār” biçiminde yazılması vezin bozukluğuna sebep olmuştur.

653 AE nüshasında “aṣlı fer‘i” sözcüklerinin akuzatif eklerinin yazılmaması vezni bozmuştur.

654 B nüshasında “bu” yerine hatalı olarak “bir” yazılmıştır. Atıf vavı AE’de belirtilmemiştir.

655 B ve AE nüshalarında “derd-i ser” yerine hatalı olarak “derd ü ser” yazılmıştır.

656 Bu beyit AE nüshasında M’deki yer değiştirmeyle paralel olarak 843. beyitten sonra görülmektedir. Konu itibariyle beytin B’deki konumu doğrudur. Birinci mısradaki atıf vavı AE’de belirtilmemiştir. Yine aynı nüshada “birlik” sözcüğünün yazımı hatalıdır. M nüshasında ikinci mısrada “bir ile” yerine “birle” yazılması vezni bozmuştur.

657 Bu beyit AE nüshasında hem M’deki yer değiştirmeyle paralel olarak 843. beyitten sonra, hem de doğru yerinde mevcuttur. Konu itibariyle beytin B’deki konumu doğrudur.

658 B nüshasında “birden” sözcüğünün sonundaki “-den” ekinin unutulması sonucu anlam bozulması olmuştur. Yine aynı nüshada “var” sözcüğünün sonuna “-dur” eki eklenmiştir.

659 AE nüshasında “egri degülse” yerine “degülse kör” yazılması vezni bozmuştur.

660 M nüshasında “āsān” sözcüğü yazım hatası nedeniyle “insān” şeklinde yazılmıştır.

661 B nüshasında “söylesün” sözcüğünün “-sün” ekinin unutulması nedeniyle vezin bozulmuştur.

662 “Yāḫūd” sözcüğünün ikinci mısrasının kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. Bu sözcük B’de “yāḫū” biçiminde yazılmıştır ve bu okunuşa göre vezin bozukluğu oluşmamaktadır. M nüshasında birinci mısrada “velīden” yerine “evvelinden” yazılması hece sayısını bozmuş, vezin bozukluğunu arttırmıştır. AE’de ikinci mısrada “ortanuñdur” sözcüğünün yazımı hatalıdır. B’de “imtiḥān” sözcüğü “intihān” biçiminde yazılmıştır.

663 M’de ikinci mısrada vezin hatası vardır.

664 “Dirşürsün” sözcüğünün ikinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle ikinci mısrada vezin bozukluğu vardır. Bu sözcük B’de “divşürsün”, M’de “dişürsün” biçimindedir.

665 “ʿAybı” sözcüğü vezin gereği “ʿayıbı” biçiminde okunmuştur. Bu okunuş sözcüğün M’deki yazımına da uymaktadır.

666 “Eylemesün” sözcüğünün birinci hecesinin kısa okunamaması nedeniyle birinci mısrada vezin bozukluğu vardır. AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır. B’de “yoḳ ise” ifadesi “yoġusa” biçiminde yazılmıştır.

667 “Çerāġ” sözcüğü her üç nüshada da sözcüğün Türkçeleşmiş biçimi olan “çıraḳ” şeklinde yazılmıştır. Kafiye nedeniyle Türkçeleşmiş yazım tercih edilmiştir. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de belirtilmemiştir.

668 M nüshasında birinci mısradaki “birlik” sözcüğünün yerine “bir” yazılması vezni bozmuştur. İkinci mısradaki atıf vavı AE’de belirtilmemiştir.

669 İkinci atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir. “Peş” sözcüğü B’de Farsça yazımına uygun olarak “pīş” şeklindedir.

202

670

“Çerāġ” sözcüğünün her üç nüshada da “çıraḳ” biçiminde yazılması nedeniyle bu ikinci yazım tercih edilmiştir. B nüshasında “ṣalādur” yerine hatalı olarak “ṣalādı” yazılmıştır. B ve M’de “ḫˇāna” yerine anlamı bozacak şekilde “ḫūna” yazılmıştır.

671 M ve AE’de ikinci mısrada vezin hatası vardır. Atıf vavı M ve AE’de belirtilmemiştir. İkinci mısradaki “bir” sözcüğü AE’de unutulmuştur.

672 “Ṣıfat” sözcüğü üç nüshada da “ṣıfāt” şeklindedir. Bununla birlikte anlam gereği sözcüğün tekil hâli tercih edilmiştir.

673 AE nüshasında “ṣāḥib-naẓar” yerine anlamı bozacak şekilde “ṣāḥib-zamān” yazılmıştır. B nüshasında

“naẓar” sözcüğü [ندر] şeklinde yazılmış, doğru yazımı aynı müstensih tarafından sayfa kenarına eklenmiştir.

674 AE nüshasında “gülistān” sözcüğünün yazımı hatalıdır.

675 M ve AE nüshalarında “vaṣfı” sözcüğünün akuzatif ekinin eksik olması vezni bozmuştur.

676 “Delīli” sözcüğünün sonundaki akuzatif eki AE’de eksiktir.

677 İkinci mısra vezne uymamaktadır. Birinci mısrada “ḫayr ile” yerine vezni bozacak şekilde “ḫayrla” yazılmıştır.

203

BİBLİYOGRAFYA

Abdülkerim el-Cîlî. İnsân-ı Kâmil. Çeviren, Abdülaziz Mecdi Tolun. İstanbul: İz Yayıncılık, 1998.

Abdülkerim Kuşeyrî. Kuşeyrî Risâlesi. Çeviren, Süleyman Uludağ. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003.

Abdürrezzak Kâşânî. Tasavvuf Sözlüğü. Çeviren, Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık, 2004.

Ağırdemir, Erdoğan. “Bektaşilikte Taç Şekilleri ve Anlamları.” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 60 (2011): 365-378.

Akalın, Mehmet. “Kaygusuz Abdal’ın Gevher-nâme’si.” Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi 10 (1979): 189-197.

Amir-Moezzi, Mohammad Ali. Le guide divin dans le shî’isme originel. Paris: Éditions Verdier, 2007.

Âşıkpaşazade. ‘Ashiqpashazādeh ta’rikhī: A History of the Ottoman Empire to A.H. 993 (A.D. 1478). Farnborough: Gregg, 1970.

Azamat, Nihat. “Kaygusuz Abdal.” TDVİA, c. 25. (2002): 74-76.

Azîzüddîn Nesefî. Al-Insân al-Kâmil. Hazırlayan, M. Molé. Tahran-Paris: Institut Franco-Iranien, 1962.

Baba, Ahmed Sırrı. er-Risâletü’l-Ahmediyye fî târîhi’t-tarîkati’l-‘Aliyyeti’l-Bektaşiyye. Mısır: Matbu‘atu’ş-Şarki’ş-Şerîk, 1353/1934.

Bayoğlu, Servet ve E. Selma Kutlu, vd., haz. Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu Eskişehir İl Halk Kütüphanesi Yazmaları Kataloğu. Ankara: Milli Kütüphane Basımevi, 2002.

Birge, John Kinsley. The Bektashi Order of Dervishes. Londra: Luzac&Co. Ltd.: 1965.

Boratav, Pertev Naili. Zaman Zaman İçinde. Ankara: İmge Kitabevi, 2007.

Bursalı Mehmed Tâhir. Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2000.

Cebecioğlu, Ethem. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. İstanbul: Rehber Yayınları, 1997.

Chittick, Willim C. The Sufi Path of Knowledge : Ibn al-‘Arabi’s Metaphysics of Imagination. Albany: State University of New York Press, 1989.

Corbin, Henry. Bir’le Bir Olmak: İbn Arabî Tasavvufunda Yaratıcı Muhayyile. Çeviren, Zeynep Oktay. İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2013.

Cunbur, Müjgan.“Gülşehri ile Kaygusuz Abdal’ın Şiirlerini Kapsayan XV. Yüzyıldan Kalan Bir Mecmua,” X. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler içinde, 25-28. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1964.

Çelebioğlu, Âmil. Türk Edebiyatı’nda Mesnevi. İstanbul: Kitabevi, 1999.

204

Dağlı, Muhtar Yahya. Kaygusuz Abdal. İstanbul: Maarif Kitaphanesi, 1939.

De Jong, F. “The Takīya of ‘Abd Allāh al-Maghāwirī (Qayghusuz Sulṭān) in Cairo.” Turcica 13 (1981): 232-260.

Devellioğlu, Ferit. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 2006.

el-Hakîm, Suad. İbnü’l-Arabî Sözlüğü. Çeviren, Ekrem Demirli. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005.

Erarslan, Kemal. Yesevî’nin Fakrnâmesi. İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1977.

Ergun, Sadettin Nüzhet, haz. Bektaşi Şairleri. İstanbul: Devlet Matbaası, 1930.

----------. Bektaşî Şairleri ve Nefesleri. İstanbul: Maarif Kitaphanesi, 1956.

Ernst, Carl W. Words of Ecstasy in Sufism. Albany: State University of New York Press, 1985.

Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Hazırlayan, Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff, C. II. 14; C. IX. 140-141. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005.

Flemming, Barbara. Türkische Handschriften, Teil I. Wiesbaden: Steiner, 1968-1981.

Gökyay, Orhan Şaik. “Kaygusuz Abdal ve Sımâtiyeleri.” Türk Folkloru 1/13 (1980): 3-5, 2/14 (1980): 3-6.

Gölpınarlı, Abdülbaki. Alevî-Bektaşî Nefesleri. İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1992.

----------, haz. Türk Tasavvuf Şiir Antolojisi. İstanbul: Milliyet Yayınları, 1972.

----------. Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet. İstanbul: Varlık Yayınevi, 1962.

----------. Yunus Emre ve Tasavvuf. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1961.

----------. “Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları.” Türk Dili 19/207: Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı (1968): 357-375.

----------.“Kaygusuz Abdal.” Türk Dili 19/207: Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı (1968): 395-405.

Güzel, Abdurrahman. Abdal Musa Velâyetnâmesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999.

---------. Kaygusuz Abdal (Alâaddîn Gaybî). Ankara: Akçağ, 2004.

---------. Kaygusuz Abdal (Alâaddîn Gaybî) Menâkıbnâmesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999.

---------. Kaygusuz Abdal Divânı. Ankara: MEB, 2010.

---------. “Kaygusuz Abdal’ın Eserlerinde Yiyecek Adları.” Türk Folkloru Araştırmaları 3 (1983): 97-111.

---------. Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1983.

Hacı Bektaş-ı Veli. Makâlât. Hazırlayan, Esad Coşan. Ankara: Kültür Bakanlığı, 1996.

İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem. Çeviren, Ekrem Demirli. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006.

Karamustafa, Ahmet T. God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle

205

Period 1200-1550. Salt Lake City: University of Utah Press, 1994.

----------. “A Medieval Turkish Saint and the Formation of Vernacular Islam in Anatolia.” Hazırlayan, Orkhan Mir Kasimov. Unity in Diversity: Mysticism, Messianism and Construction of Religious Authority in Islam içinde, 329-342. Leiden: Brill, 2014.

----------. “Early Sufism in Eastern Anatolia.” Hazırlayan, Leonard Lewisohn. Classical Persian Sufism: from its Origins to Rumi içinde, 175-198. Londra : Khaniqahi-Nimetullahi Publications, 1993.

----------. “İslam Tasavvuf Düşüncesinde Yunus Emre’nin Yeri.” Hazırlayan, Ahmet Yaşar Ocak. Yunus Emre içinde, 287-304. Ankara : T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012.

----------. “Kalenders, Abdâls, Hayderîs: The Formation of the Bektâşîye in the 16th Century.” Hazırlayan, Halil İnalcık ve Cemal Kafadar. Süleymân the Second and His Time içinde, 121-129. İstanbul: The Isis Press, 1993.

----------. “Yesevîlik, Melâmetîlik, Kalenderîlik, Vefâîlik ve Anadolu Tasavvufunun Kökenleri Sorunu.” Hazırlayan, Ahmet Yaşar Ocak. Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler içinde, 61-88. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2005.

Kaygusuz Abdal. Dil-güşâ. Hazırlayan, Abdurrahman Güzel. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2009.

----------. Kitâb-ı Maglata. Berlin Staatsbibliothek Ms.or.Oct. 4044, H. 907 (1501/1502), 263b-288b

----------. Saraynâme. Hazırlayan, Abdurrahman Güzel. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2010. [Serây-nâme. Berlin Staatsbibliothek Ms.or.Oct. 4044, H. 907 (1501/1502), 1b-70a.]

Korkmaz, Esat. Alevilik ve Bektaşilik Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Anahtar Kitaplar, 2005.

Köprülü, Fuat. “Abdal Musa” maddesi. Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi: Ortaçağ ve Yeniçağ Türklerinin Halk Kültürü Üzerine Coğrafya, Etnografya, Etnoloji, Tarih ve Edebiyat Lûgati içinde, 60-64. İstanbul: Burhaneddin Basımevi, 1935.

----------. “Mısır’da Bektaşılık,” Türkiyat Mecmuası C. VI (1939): 13-40.

----------. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1966.

Köprülü, Orhan. “Abdal Musa.” TDVİA, c. 1 (1988).

Kut, Günay, haz. Tercüman Gazetesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu. İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1989.

Mélikoff, Irene. Hadji Bektach: Un Mythe et Ses Avatars. Leiden: Brill, 1998.

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî. Mesnevî-i Şerîf. Çeviren, Süleyman Nahîfi. Sadeleştiren, Âmil Çelebioğlu. İstanbul: Timaş Yayınları, 2007.

Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, çev. Abdülbaki Gölpınarlı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1959.

206

Nasr, Seyyed Hossein. An Introduction to Islamic Cosmological Doctrines. Londra: Thames and Hudson, 1978.

Nour, Rıza. “Kaygusuz Abdal Gaybî Bey.” Türk Bilik Revüsü / Revue de Turcologie II/5 (1935): 77-98.

Nwyia ,Paul. Exégèse Coranique et Langage Mystique: Nouvel essai sur le lexique technique des mystiques musulmans. Beyrut: Dar el-Machreq sarl Éditeurs, 1991.

Ocak, Ahmet Yaşar. Kalenderîler (XIV.-XII. Yüzyıllar). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992.

----------. “Kitabiyat,” Osmanlı Araştırmaları : The Journal of Ottoman Studies 2 (1981): 243-252.

Oktay, Zeynep. “Kaygusuz Abdal’ın Mesnevî-i Baba Kaygusuz’u : Tenkitli Metin ve İnceleme.” Yüksek Lisans Tezi. Boğaziçi Üniversitesi, 2010.

Özcan, Hüseyin. “Bektâşîlikte dört kapı kırk makam." Journal of Turkish Studies = Türklük Bilgisi Araştırmaları: Kaf Dağının Ötesine Varmak = Festscrift in Honor of Günay Kut, Essays Presented by Her Colleagues and Students III 28, s. 1 (2004): 241-45.

Özmen, İsmail, haz., Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1998.

----------, haz. Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. İstanbul: Milliyet Yayınları, 1973.

Pinguet, Catherine. La Folle Sagesse. Paris: Patrimoines, 2005, 84-99.

----------. “Remarques sur la Poésie de Kaygusuz Abdal.” Turcica 34 (2002): 13-38.

Ridgeon, Lloyd. ‘Azīz Nasafī. Surrey: Curzon Press, 1998.

Salcı, Vahit Lütfi. “Kaygusuz Abdal Hakkında Etütler,” Türk Folklor Araştırmaları 1 (Ağustos 1949): 14-15, 2 (Eylül 1949): 31-32, 4 (Kasım 1949): 52-53, 5 (Aralık 1949): 74-75, 7 (Şubat 1950): 102-103.

Schimmel, Annemarie. Mystical Dimensions of Islam. Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1975.

----------. “Drei türkische Mystiker: Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal.” Hazırlayan, Norbert Reitz. 60 Jahre Deutsch-Turkische Gesellschaft içinde, 171 185. Norderstedt: Books on Demand, 2014.

Seratlı, Tahir Galip, haz. “Budalaname.” Vahdet-i Vücut ve Tevhid Risaleleri içinde, 11-128. İstanbul: Furkan Kitaplığı, 2006.

Sulaiman, Ahmad Said. “ ‘Abdullāh al-Maġārawī wa Risalatuhu Daftar al-‘Ushshāq.” Majallat Kullīyat al-ādāb XIV/I (1962): 31-82.

Tekin, Gönül. “Eski Türk Edebiyatında Ağaç Motifi ve Sembolizmi.” Hazırlayan, Ayşenur Külahlıoğlu İslam ve Süer Eker. Edebiyat ve Dil Yazıları Mustafa İsen’e Armağan içinde, 493-509 .Ankara: Grafiker Yayınları, 2007.

207

Tekindağ, Şehabettin. “Teke-eli ve Teke-Oğulları.” Tarih Enstitüsü Dergisi 7-8 (1977): 55-95.

Timurtaş, Faruk Kadri. Eski Türkiye Türkçesi: XV. Yüzyıl. İstanbul: Enderun Kitabevi, 1994.

Uludağ, Süleyman. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001.

Usluer, Hurufilik: İlk Elden Kaynaklarla Doğuşundan İtibaren. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2009.

Ünver, İsmail. “Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler.” Türkoloji Dergisi 11/1 (1993): 53-89.

Yücel, Bilâl. “Kaygusuz Abdal’ın Budalanâme’si.” Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri 2 (2002): 50-80.

----------. “Kaygusuz Abdal’ın Kitâbu Maglata’sı.” Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri 2 (2002): 83-117.

Yücel, Yaşar. “Candaroğulları.” TDVİA, c. 7. (1993): 146-149.

208

209

TIPKIBASIM

210

B nüshası

211

212

213

214

215

216

217

218

219

220

221

222

223

224

225

226

227

228

229

230

231

232

233

234

235

236

237

238

239

240

241

242

243

244

245

246

247

248

249

250

251

252

253

254

255

256

257

258

259

260

261

M nüshası

262

263

264

265

266

267

268

269

270

271

272

273

274

275

276

277

278

279

280

281

282

283

284

285

AE nüshası

286

287

288

289

290

291

292

293

294

295

296

297

298

299

300

301

302

303

304

305

306

307

308

309

310

311

312

313

SOURCES OF ORIENTAL LANGUAGES & LITERATURES Edited by Şinasi TEKİN & Gönül Alpay TEKİN

• Published at Harvard University

Department of Near Eastern Languages and Civilizations 1. The Uighur Translation of Sthiramati's Commentary by Şinasi Tekin (231 pages, 1970)

2. Menāhicü'l-inşā, The Earliest Ottoman Chancery Manual by Şinasi Tekin (158 pages, 1971)

3. Ahmed-i Dā‘ī and His Cengnāmeby Gönül Alpay Tekin (58 pages, 1973)

4. Saltuk-nāme, The Legend of Sarı Saltuk, Facsimile with critical Analysis and Index by F. İz & Gönül A. Tekin(7 parts, 1287 pages, 1973-84)

5. HeştBihişt, The Tezkire by Sehī Beg, by Günay Kut (423 pages, 1978)

6. The Book of Advice, The Earliest Ottoman Version of Kābūsnāme; text in facsimile from the unique 14th Century Ms. by Eleazar Birnbaum (264 pages, 1981)

7. Mahmūd el-Kāşġarī, Compendium of the Turkic Dialects (DivanüLuġāt-it-Türk). Edited and translated with Introduction and Indices by Robert Dankoff in collaboration with James Kelly. Part I: xxii+416 pages, 1982. Part II: iv+381 pages, 1984. Part III: 337 pages, 1985

8. ShaikhJamālīDihlavī, MaanawīMir’atulMa‘ānī (Persian text) by Hameed-ud Din [Edition has been prepared by Gönül Alpay Tekin, 30, ixxvix pages, 1984]

9. Kanûn-nâme-i Sultânî li-‘AzîzEfendiby Rhoads Murphey (x+82 pages, 1985)

10. 'AlāuddawlaSimnānī, Opera Minora (Persian & Arabic texts) by W. M. Thackston, Jr. (xxxi+263 pages, 1988)

11. The Seyahatname of EvliyaÇelebi, Facsimile of TS Bağdat 304: Part 1 [la-106a] by Fahir İz (14+215 pages, 1989)

12. The Seyahatname of EvliyaÇelebi, Index (Part 1: by Şinasi Tekin and Gönül Alpay Tekin, 241 pages, 1989)

13. Munyatu'l-ghuzāt, A 14th Century Mamluk-Kiptchak Military Treatise by Kurtuluş Oztopcu (iv+223 pages, 1989)

14. An EvliyaÇelebi Glossary, Unusual, Dialectal and Foreign Words in the Seyahat-name by Robert Dankoff (131 pages, 1991)

15. Şem‘ üPervāne, FeyzīÇelebi, A Seventeenth Century Ottoman Mesnevi in Syllabic Meter; Text, Interpretation and Facsimile by Gönül Alpay Tekin (157 pages, 1991)

314

16. Cengnāme, Ahmed-i Dā‘ī, Critical Edition and Textual Analysis by Gönül Alpay Tekin (502 pages, 1992)

17. Vāhidī'sMenākıb-i Hvoca-i CihānveNetīce-i Cān, Critical Edition and Analysis by Ahmet T. Karamustafa (293 pages, 1993)

18. Zahiruddin Muhammad Babur Mirza, Bâburnâma, Chaghatay Turkish Text with Abdul- Rahim Khankhanan's Persian Translation; Turkish Transcription, Persian Edition and English Translation by W. M. Thackston (Along with Maps, Charts, Annotations and Indices) Part I: 1-245, Part II: 246-537, Part III: 538-904 (1993)

19. The Seyahatname of EvliyaÇelebi, Facsimile, Part 2: 106b-217b by F. İz (p. 216-438, 1994)

20. Ottoman Dervish Costumes, by Nurhan ATASOY [Not published!]

21. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations I: An Inter-Linear Translation of the Qur'an into Khwarazm Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile (Part I: Introduction and Text) by Gulden Sağol (410 pages, 1993)

22. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations II: An Inter-Linear Translation of the Qur'an into Old Anatolian Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile (Part I: Introduction and Text) by Esra Karabacak (396 pages, 1994)

23. Cemāli, Hayatı, EserleriveDīvānı. Critical Edition with Facsimile by İ. Cetin Derdiyok (170 pages, 1994)

24. Kkwandamir. Habibu's-Siyar, Tome Three. Translated and Edited by W. M. Thackston. Part One: Genghis Khan - Amir Temur, p. xxx, 1- 306. Part Two: ShahrukhMirza - Shah Ismail, p. 307-697 (1994).

25. Sources and Studies on The Ottoman Black Sea, I. The Customs Register of Caffa, 1487-1490, by Halil İnalcık. [OsmanlıKaradeniz'iUzerindeKaynaklarveAraştırmalar, I. Kefe Gumruk Bekāyā Defteri, 1487-1490], p. vii, 1-203 + maps and documents (1995).

26. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations III: An Inter-Linear Translation of the Qur'an into Khwarazm Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile (Part II: Glossary) by Gulden Sağol (310 pages, 1995)

27. Recognition of the Armenian Catholic Community and the Church in the Reign of Mahmud II. (1830) by Kemal Beydilli (298 pages, 1995)

28. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations IV: An Inter-linear Translation of the Qur'an into Old Anatolian Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile (Part II: Glossary: Section One, p. 1-384. Section Two, p. 385-786) by Esra Karabacak (1995).

29. Firdevsī-i Tavīl and His Da‘vet-Nāme. Interpretation, Transcription, Index, Facsimile and Microfiche by Fatma Buyukkarcı (277 pages, 1995)

30. TabibzâdeDervişMehmedŞükriibnİsmâil, Sheikhs of the Istanbul Chapter Houses, by Turgut Kut (156 pages, 1995)

315

31. Nevres-i Kadīm and his Turkish Dīvān, (Part 1: Textual Analysis) by Huseyin Akkaya (169 pages, 1995)

32. The Wedding Ceremony of Saliha Sultan: 1834 (Part 1: Textual Analysis and Critical Edition) by Hatice Aynur (204 pages, 1995)

33. Battalname(Part 1: Introduction and English Translation) by Yorgos Dedes (l-334 pages, 1996)

34. Battalname(Part 2: Turkish Transcription and Commentary) by Yorgos Dedes (335-697 pages, 1996)

35. Nevres-i Kadīm and his Turkish Dīvān(Part 2: Critical Edition and Index) by Huseyin Akkaya (380 pages, 1996)

36. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations V: An Inter-Linear Translation of the Qur 'an intoKhwarazm Turkish by Gulden Sağol (Part III: Facsimile of the MS Suleymaniye Library, Hekimoğlu Ali Paşa No.2, Section One: lb-300b, 1996)

37. MirzaHaydarDughlat'sTarikh-i-Rashidi, A History of the Khans of Moghulistan (Persian Text) by W. M. Thackston (xiii, 407 pages, 1996)

38. MirzaHaydarDughlat'sTarikh-i-Rashidi, A History of the Khans of Moghulistan (English Translation & Annotation) by W. M. Thackston (xvi, 307 pages, 1996)

39. The Wedding Ceremony of Saliha Sultan: 1834 (Part 2: Facsimile and Index) by Hatice Aynur (180 pages, 1997)

40. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations VI: An Inter-linear Translation of the Qur'an into Old Anatolian Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile by Esra Karabacak (Part III: Facsimile of the MS Manisa İl Halk Library No. 931, Section One: la- 224a, 1997)

41. DervişŞemsi and his MesneviDehMurg, Textual Analysis, Critical Edition and Facsimile by İdris Guven Kaya (225 pages, 1997).

42. The Prophet Solomon in Turkish Literature and the Süleymâniyye of ŞemseddinSivâsî. Textual Analysis, Critical Edition and Facsimile by Huseyin Akkaya (Part 1: Textual Analysis. 188 pages, 1997)

43. The Prophet Solomon in Turkish Literature and the Süleymâniyye of ŞemseddinSivâsî. Textual Analysis, Critical Edition and Facsimile by Huseyin Akkaya (Part 2: Critical Edition and Faxcimile.Pages 189- 427, 1997)

44. El-Fergânî, The Elements of Astronomy. Textual Analysis, Translation, Critical Edition and Facsimile by Yavuz Unat (201, 95 pages, 1998)

45. RashiduddinFazlullah, Jami'u't-Tawarikh, Compendium of Chronicles. A History of the Mongols. Translated and Annotated by W. M. Thackston. Part One (XLIV, 240 pages, 1998); Part Two (pp. 241- 514, 1999); Part Three (pp. 515-819, 1999).

316

46. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations VII: An Inter-Linear Translation of the Qur'an into Khwarazm Turkish by Gulden Sağol (Part III: Facsimile of the MS Suleymaniye Library, Hekimoğlu Ali Paşa No.2, Section Two: 301a-587b, 1999)

47. Old Turkish and Persian Inter-Linear Qur'an Translations VIII: An Inter-Linear Translation of the Qur'an into Old Anatolian Turkish, Introduction, Text, Glossary and Facsimile by Esra Karabacak (Part III: Facsimile of the MS Manisa İl Halk Library No. 931, Section Two: 224b-451a, 1999)

48. Hamdu'llāhHamdī'sMesnevīYūsufveZelīhāby Zehra Ozturk; Part I: Critical Edition (pp. XXVIII-271, 2001)

49. Hamdu'llāhHamdī'sMesnevīYūsufveZelīhāby Zehra Ozturk; Part II: Textual Analysis and Facsimile (pp. XXII-337, 2001)

50. Studies on Fuzulî's Divan by Cem Dilcin (pp. XXVIII-368, 2001)

51. The Treatise of AómedOġlıŞukru'llāh and Theory of Oriental Music in the 15th Century by Murat Bardakcı, (XXXVI+274 pages, 2008)

52. Ottoman Manual I by Şinasi Tekin, Ottoman Texts in Transcription, Facsimiles of the Ottoman Texts (226 pages, 2002)

53. Ottoman Manual II by Şinasi Tekin, Annotated Turkish Translation of the Ottoman Texts and Annotated Glossary (237 pages, 2002)

54. Dānişmend-Nāme(Four Parts:) by Necati Demir, Critical Edition. Turkish Translation. Linguistic Analysis & Glossary. Facsimile (923 pages, 2002)

55. Nureddin Abdurrahman ibni Ahmed-i Câmî, Yusuf veZuleyha. Translated into Turkish by A. N. Tarlan and edited by Günay Kut along with Facsimiles of the original Persian (436 pages) 2003

56. Şemsī Ahmed Paşa, Şeh-nāme-i SulţānMurād. Textual Analysis and Critical Edition along with Facsimile of Vaticana Barberiniani Orient No. 112. Edited by Günay Kut and Nimet Bayraktar (321 pages + facsimiles, 2003)

57. The Dīvān of 'Azmī-zādeHāletī, Introduction and Critical Edition of his Dīvān, Edited by Bayram Ali Kaya (XIV, 368 pages, 2003)

58. The Dīvān of ‘Azmī-zādeHāletī, Introduction and Facsimile Edition of the Manuscript, Topkapi Sarayi Muzesi Kutuphanesi Hazine 894, Edited by Bayram Ali Kaya (XIV, 204 pages, 2003)

59. The Ottoman Gentleman of the Sixteenth Century, Mustafa Ali's Mevā’idu'n-Nefā”isfī Kavā‘idi'l-Mecālis"Tables of Delicacies Concerning the Rules of Social Gatherings" Annotated English Translation by Douglas S. Brookes (XX, 193 pages, 2003)

60. This Most Excellent Shine of Gold, King of Kings of Sutras. The Khotanese Suvarnabhāsottamasūtra. Volume I: The Khotanese Text with English Translation and the Complete Sanskrit Text by Prods Oktor Skjaervo (LXXX, 381 pages, 2004)

317

61. This Most Excellent Shine of Gold, King of Kings of Sutras. The Khotanese Suvarnabhāsottamasūtra. Volume II: Manuscripts, Commentary, Glossary and Indices by Prods Oktor Skjaervo (VIII, 421 pages, 2004)

62. KefeliHüseyin, Rāznāme. Transcription and Facsimile Edition of the Manuscript Suleymaniye, Hekimoğlu Ali Paşa 539, by İ. Hakkı Aksoyak (XIV, 322 pages and 46 pages Facsimile, 2004)

63. Edirneli Ahmed BādīEfendī, Armağan, Proverbs and Idioms in the Classical Ottoman Poetry. Facsimile Edition of the Manuscript Edirne İl Halk Kutuphanesi Ty. 2304, by Sureyya Ali Beyzadeoğlu, Muberra Gurgendereli, Fatih Günay (XLIII, 270 pages and 68 pages Facsimile, 2004)

64. KemālPāşā-zāde, Ahmed binSüleymānŞemse'd-dīn, Yūsuf u Zuleyhā. Transcription and Facsimile Edition of the Manuscript Suleymaniye Lala İsmail Efendi 621, by Mustafa Demirel (LXX, 254 and 130 pages Facsimile, 2004)

65. Tāce'd-dīnİbrāhīm bin HızırAhmedî, History of The Kings of The Ottoman Lineage and Their Holy Raids Against The Infidels, by Kemal Silay (XXIV, 152 and 52 pages Facsimile, 2004)

66. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish I, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (XXVI, 310 pages, 2005)

67. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish II, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (VI, 382 pages, 2005)

68. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish III, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (VIII, 374 pages, 2005)

69. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish IV, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (VIII, 322 pages, 2005)

70. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish V, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (X, 366 pages, 2005)

71. Phonological Features of the 18th Century Ottoman Turkish VI, [Carbognano, Gramatica Turca - Viguier, Elements De La Langue Turque] by Mehmet Gumuşkılıc (IV, 302 pages, 2005)

72. Gelibolulu Mustafa Ali Divan I İnceleme, TenkitliMetin: Hazırlayan İ. Hakkı Aksoyak, (XV+360 pages, 2006)

73. Gelibolulu Mustafa Ali Divan II İnceleme, TenkitliMetin: Hazırlayan İ. Hakkı Aksoyak, (XIII+306 pages, 2006)

74. Gelibolulu Mustafa Ali Divan III İnceleme, TenkitliMetin: Hazırlayan İ. Hakkı Aksoyak, (XIII+238 pages, 2006)

75. Şeyh İmam el-BardahiCâmi‘ü'l-FürsI İnceleme - Metin: Hazırlayan Hatice Şahin, (LVII+236 pages, 2006)

318

76. Şeyh İmam el-BardahiCâmi‘ü'l-FürsII İnceleme - Metin: Hazırlayan Hatice Şahin, (VII+331 pages, 2006) 77. According to Archival Sources Fluctuations in the Ottoman Social Order Reactions to Changes in the Ottoman Social Structure: Edited by Yusuf Oğuzoğlu, (XI+245 pages, 2006)

78. The Tales of Sultan Mehmed, Son of Bayezid Khan: Edited By Dimitris Kastritsis, (XII+176 pages, 2007)

79. The Ottoman Judges And Their Registers. The Bursa Court Register B-90/295 (Dated AH 1081/AD 1670-71) Part I, By Nurcan Abacı, (XXII+377 pages, 2007)

80. The Ottoman Judges And Their Registers. The Bursa Court Register B-90/295 (Dated AH 1081/AD 1670-71) Part II, By Nurcan Abacı, (377-709 between pages, 2007)

81. Keçeci-zâdeİzzetMolla and Mihnet-Keşân, Part 1, by Ali Emre Ozyıldırım, (XV+263 pages, 2007)

82. Keçeci-zâdeİzzetMolla and Mihnet-Keşân, Part 2, by Ali Emre Ozyıldırım, ( XVII+318 pages, 2007)

83. SâlihÇelebi and Mecnûn u LeylâMesnevisi (Kıssa-i Pür-Gussa), Edited By Zehra Toska, (XIV+342 pages, 2007)

84. Ottoman Libraries: A Survey of the History, Development and Organization of Ottoman Foundation Libraries, By İsmail E. Erunsal, (XXIV+254 pages, 2008)

85. The Archival Sources of Turkish Literary History, By İsmail E. Erunsal, (XIV+392 pages, 2008)

86. Halîlî and His Fürkat-nâme, Edited by Orhan Kemal Tavukcu, (XVI+307 pages, 2008)

87. Kırımlu Hafız HüsamTeressül, By Şinasi Tekin, (XII+261 pages, 2008)

88. Emir Efsahuddin Hidayetullah Beg and His Divan, by İbrahim Sona, (X+293 pages, 2008).

89. Mustafa Çelebi, Varka and Gülşah, Part 1, by Ayşe Yıldız, (XVI+199 pages, 2009)

90. Mustafa Çelebi, Varka and Gülşah, Part 2, by Ayşe Yıldız, (VII+279 pages, 2009)

91. Mustafa Çelebi, Varka and Gülşah, Part 3, by Ayşe Yıldız, (VI+211 pages, 2009)

92. Cinâni, Bedâyiü’l-Âsâr, Part 1, by Osman Unlu, (XI+355 pages, 2009)

93. Cinâni, Bedâyiü’l-Âsâr, Part 2, by Osman Unlu, (V+368 pages, 2009)

94. Politics and Governance in the Ottoman Empire, TheRebbellion of 1730, by Selim Karahasanoğlu, (XI+215, 2009)

95 Kemâl Ahme Dede, Tercüme- i Menâkıb–ı Mevlânâ,Part I, by Betül Sinan Nizam (335 pages 2010)

96 Kemâl Ahme Dede, Tercüme-i Menâkıb–ı Mevlânâ, Part II, by Betül Sinan Nizam (336 pages 2010)

97 Sâlim Efendi, Hüşrev ü Şîrîn, Part I, by Elif Ayan (322 pages 2010)

319

98 Sâlim Efendi, Hüşrev ü Şîrîn, Part II, by Elif Ayan (336 pages 2010)

99 Celîlî, Leylâ vü Mecnūn, Part I, by Arzu Atik (257 pages 2010)

100 Celîlî, Leylâ vü Mecnūn, Part II, by ArzuAtik (247 pages 2010)

101 Lâmiî Çelebi, Şerefü’l- İnsân, Part I, by SaadettinEğri(2011)

102 Lâmiî Çelebi, Şerefü’l- İnsân, Part II, by SaadettinEğri (2011)

103 Câmiî, Muhabbet-nâme (Vâmık u Azrâ) Part I, by M. Esat Harmancı (423 pages 2011)

104 Câmiî, Muhabbet-nâme (Vâmık u Azrâ), by M. Esat Harmancı (515 pages 2011)

105 Gelibolu Mustafa Âlî, Mihr üMâh, by ZeynepSabuncu (2011)

106 Çȃkerȋ, Yusȗf ile Züleyha Haz. by M. Esat Harmancı, Gülçin Tanrıbuyurdu (2012)

107 Çȃkerȋ, Yusȗf ile Züleyha Haz. by M. Esat Harmancı, Gülçin Tanrıbuyurdu (2012)

108 Arifȋ Paşa, Diyarbakır Seyahatnȃmesi by Dr. B. Mermutlu (2012)

109 Kȃbilȋ, Şiir Mecmuası by Dr. M. Gürbüz (2012)

110 Kȃbilȋ, Şiir Mecmuası by Dr. M. Gürbüz (2012)

111 Kȃbilȋ, Şiir Mecmuası by Dr. M. Gürbüz (2012)

112 Za’ ifi’nin Gülistan Tercümesi byFatma B. Yılmaz (2013)

113 Za’ ifi’nin Gülistan Tercümesi by Fatma B. Yılmaz (2013)

114 Bravery and eloquence: poetry in the Arabic popular epics (siyar shaʿbīya) Part 1 by Peter TG Phillips with a preface, by Stefan Sperl (2013)

115 Bravery and eloquence: poetry in the Arabic popular epics (siyar shaʿbīya) Part 2 by Peter TG Phillips with a preface, by Stefan Sperl (2013)

116 Mesnevi – i Baba Kaygusuz by Zeynep Oktay (2013)

117 Türk Edebiyatında Sindbad-name çevirileri by Gülşah G. Fidan (2013)

320

Back issues of Sources of Oriental Languages & Literatures And the Journal of Turkish Studies are available through:

The Ottoman Studies Foundation FatihPostahanesi: PK 37

Fatih, İstanbul 34080

Turkey

http://www.ottomanstudiesfoundation.com

[email protected]