İKTİSADİ BÜYÜME VE KALKINMAYA KURUMSAL DEĞİŞİM YAKLAŞIMI: YATAY KESİT ANALİZİ
İnşaat Sektörünün Ekonomik Büyümeye Etkisi (2002-2014) ve Sürdürülebilir Büyüme
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
3 -
download
0
Transcript of İnşaat Sektörünün Ekonomik Büyümeye Etkisi (2002-2014) ve Sürdürülebilir Büyüme
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ (2002-2014)
VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME
Sosyal Bilimler Enstitüsü
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
ANIL İNAL
Yüksek Lisans
İŞLETME ANA BİLİM DALI
TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ
ANKARA
Ağustos 2014
Bu projenin Yüksek Lisans derecesi için gereken tüm koşulları yerine getirdiğini
onaylarım.
________________________________________
Prof. Dr. Serdar SAYAN
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
Bu projeyi okuduğumu ve kapsam ve içerik olarak Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
Ana Bilim Dalında bir yüksek lisans projesi olabilecek yeterlikte olduğuna kanaat
getirdiğimi onaylıyorum.
________________________________________
Yrd. Doç. Dr. Atılım MURAT
Proje Danışmanı
________________________________________
Prof. Dr. Ali ALP
Proje Jüri Üyesi
________________________________________
Yrd. Doç. Dr. Hakkı Arda TOKAT
Proje Jüri Üyesi
i
Proje içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde
edilerek sunulduğunu, ayrıca proje yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu
çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
ANIL İNAL
ii
ÖZET
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ
(2002-2014)
VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME
İnal, Anıl
Yüksek Lisans, İşletme Bölümü
Proje Danışmanı: Yrd.Doç.Dr. Atılım MURAT
Ağustos 2014
İnşaat sektörü 200 civarı alt sektörü destekleme karakterinden dolayı ekonomiler için
öncü sektördür. Türkiye ekonomisi cumhuriyet devriminden itibaren bir dizi krizler
tecrübe etmiştir. Bunlardan sonuncusu 2001 krizidir ve krizden sonra politik roller
değişime uğramıştır. Bu çalışmada hükümet tarafından desteklenen inşaat sektörünün
2002 – 2014 yılları arası makroekonomik göstergeleri, 2014 ve sonrası durumlar
incelenmiş ve ayrıca Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi için yorumlara
yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İnşaat Sektörü, Türkiye Ekonomisi, Sürdürülebilir Büyüme
iii
ABSTRACT
THE EFFECT OF BUILDING TRADE TO THE ECONOMICAL
DEVELOPMENT (2002 - 2014) AND SUSTAINABLE
DEVELOPMENT
İnal, Anıl
Master of Business Administration
Supervisor: Dr. Atılım MURAT
August 2014
Building trade is a leading sector for economics because of the character to trigger
about two hundred sub sectors. Turkish economy has experianced couple of crisis
since the republican revolution and the last one was 2001 crisis. Political roles
changed after crisis. In this study, the macroeconomic statistics between 2002 and
2014, situation for 2014 and later of the building trade which is supported by
goverment has been examined. Morover, comments are mentioned for sustainable
development for Turkish economy.
Keywords: Building Trade, Turkish Economy, Sustainable Development
iv
TEŞEKKÜR
Bu projeyi bitirmem için beni motive eden ve desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen
Seval Yaman’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
v
İÇİNDEKİLER
ÖZET………………………………...…………………………………....………...iii
ABSTRACT…………………………………………………...…………….……....iv
TEŞEKKÜR…………………………………………………………………………v
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………..vi
TABLOLAR LİSTESİ………………..…..……………………………………….vii
ŞEKİLLER LİSTESİ………………………………………………………..……viii
KISALTMALAR LİSTESİ…………………………………..………………........ix
BİRİNCİ BÖLÜM: GİRİŞ………………………………………………………….1
İKİNCİ BÖLÜM: CUMHURİYET SONRASI
EKONOMİ POLİTİKALARI……………………………………………………...3
2.1. 1923 – 1930 Arası Dönem…………………………………………...4
2.2. 1930 – 1950 Arası Dönem…………………………………………...7
2.3. 1960 – 1980 Arası Dönem……………………………………….......9
2.4. 1980 – 2001 Arası Dönem ……………………………………........11
2.5. 2001 Krizi ve Sonrası Ekonomi Politikaları………………………..12
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TÜRKİYE’DE İNŞAAT SEKTÖRÜ……………………..14
3.1. Cumhuriyetten Günümüze İnşaat Sektörüne Genel Bir Bakış………………14
3.2. İnşaat Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki Yeri…………………..…….....17
3.2.1. Milli Gelir ve Büyüme………………………………………..….….18
3.2.2. İşsizlik ve İnşaat Sektörünün İstihdama Katkısı……………...……..22
3.2.3. Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgeleri……………...…........26
3.2.4. Kamu ve Özel Sektör İnşaat Yatırımları……………………..….…..29
3.2.5. Konut Talep Analizleri ve Fiyatları……………………….…..…….32
3.2.6. Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri………………………….…......….42
3.2.7. Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları……………………….…….….…47
3.3. 2014 Yılı Genel Değerlendirmesi………………………………….….….....49
vi
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN
KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKONOMİYE
KATKISI İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE
GELECEK PROJEKSİYONLARI………………………………………….…....53
4.1. İnşaat Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar………………………………….....53
4.2. İnşaat Sektörü için Sürdürülebilir Ekonomi…………………………….…..55
4.3. İnşaat Sektöründe Gelecek Projeksiyonları ve 2023 Hedefleri……………..58
4.3.1. İnşaat Sektörünün Belirlediği 2023 Hedefleri……………………....58
4.3.2. 2023 Hedefleri Üzerine Görüşler…………………………………....61
BEŞİNCİ BÖLÜM: SONUÇ……………………………………………………....63
KAYNAKÇA……………………………………………………………………….67
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1 GSYH Ve İnşaat Sektörünün GSYH İçindeki Payı (2002 - 2014) ……….19
Tablo 2 Sabit Fiyatlarla GSYH ve İnşaat Sektörü Gelişme Hızları……………….20
Tablo 3 İnşaat Sektöründeki İstihdamın Toplam İstihdamdaki Oranı…………..…..24
Tablo 4 İnşaat İstihdam Endeksi (2005-2013)……………………...……………….25
Tablo 5 Yapı Ruhsatı İstatistikleri (2002-2014)……………..……………………...26
Tablo 6 Yapı Kullanma İzin Belgesi İstatistikleri (2002-2014)………..…………...27
Tablo 7 Kamu Ve Özel Sektör İnşaat Yatırımları ve Gelişim Hızları (2002-2014)...30
Tablo 8 İpotekli Satışların Toplam Satışlardaki Payı (2009-2014)………..………..34
Tablo 9 Konut Kredileri Ve Gelişim Hızları (2005-2014)………..………………...36
Tablo 10 Bina Maliyet Endeksi Ve Değişim Oranları (2005-2014)……….………..38
Tablo 11 Konut Fiyatları Endeksi (REIDIN)…………………….………………….40
Tablo 12 Stok Erime Hızları (2010-2014)…………………………………………..41
Tablo 13 Yurtdışı Müteahhitlikte Proje Bedelleri Ve Alınan Paylar………….…….44
Tablo 14 Yurtdışı Müteahhitlikte Proje Bedeli, Proje Sayısı ve Ülke Sayısı …... …44
Tablo 15 Yurtdışında Çalışan Sayısı (2003-2013)……………….………………….46
Tablo 16 GYO Sayısı Ve Piyasa Değeri (2002-2014)…………………….………...48
Tablo 17 Konut Satışları ve Değişim Oranı (2013-2014)…………………………...50
vii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1 İnşaat Sektörünün GSYH İçindeki Payı (2002-2014)…………………...….18
Şekil 2 İnşaat Sektörü ve GSYH Gelişme Hızları (2002-2014)…………...……….20
Şekil 3 İnşaat Sektörü İstihdamı ve İşsizlik (2002-2014)…………………………...24
Şekil 4 Yıllara Göre Yapı Ruhsatı ve İzin Belgesi Verilen
Daire Sayısı (2002-2014)……………………………………………………27
Şekil 5 Yapı Ruhsatları (Yüzölçümü), İnşaat Sektörü
Değişimleri (%) (2003-2013)………………………………………………..28
Şekil 6 Kamu, Özel Sektör ve İnşaat Yatırımları Gelişim Hızları(2002 - 2014)……31
Şekil 7 Konut Satış İstatistikleri (2008-2014)……………...……………………….33
Şekil 8 Banka Kredi Faizleri (2002-2014)…………………………………………..35
Şekil 9 Konut Kredileri Büyüklüğü (2005-2014)………...…………………………37
Şekil 10 İnşaat Maliyet Endeksi……………….……………………………………38
Şekil 11 Bina İnşaatı Maliyeti Endeksi (2005-2014)………………..………………39
Şekil 12 Yeni Konut Fiyat Endeksi (REIDIN ve TCMB Endeksleri) ……………...39
Şekil 13 Konut Kredisi Oranları ve Stok Erime Hızları (2010-2014)………….…...42
Şekil 14 Yurtdışı Müteahhitlik Proje Bedeli ve Proje Sayısı (2002 -2014)…………44
Şekil 15 GYO Sayısı ve Piyasa Değeri (2002-2014)………………..………………49
viii
KISALTMALAR LİSTESİ
TOKİ: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ENR: Engineering News Record
IMF: International Monetary Found
OECD: Organisation for Economic Co-operation and Development
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
KİT: Kamu İktisadi Teşebbüsü
GEGP: Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı
GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla
GSYH: Gayri Safi Yuriçi Hasıla
FED: Federal Reserve System
KDV: Katma Değer Vergisi
TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu
BDDK: Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu
TCMB: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
REIDIN: Real Estate Information
GYO: Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
SPK: Sermaye Piyasası Kurulu
İMKB: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
GYODER: Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği
TOBB: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
ix
İNTES: Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası
İMSAD: İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği
TMB: Türkiye Müteahhitler Birliği
1
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
İnşaat, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ekonominin en önemli sektörlerinden
biridir. Hem yüzlerce alt sektörü beslemekte, hem yüksek bütçeli projeler ile
ekonomiyi canlandırmakta, hem kentsel dönüşüm ve TOKİ’nin hayatlarımıza
girmesiyle sosyal yaşamı etkilemekte hem de ciddi bir istihdam yaratmaktadır.
Ayrıca 1972 yılında Libya ile başlayan yurtdışı müteahhitlik serüveni bugün geldiği
noktada, Türkiye’nin ihracat rakamlarına çok büyük katkı sağlamaktadır.
Çalışmamızda, inşaat sektörü mercek altına alınacaktır. Bu kapsamda, ilk olarak
Cumhuriyetten günümüze Türkiye ekonomisi ve Türkiye ekonomisindeki önemli
gelişmeler ve politika değişiklikleri ele alınacaktır. Cumhuriyet sonrası Türkiye
ekonomisi 1923-1930, 1930-1950, 1960-1980, 1980-2001, ve 2001 sonrası dönem
olmak üzere 5 bölümde özetlenmiş, her bir dönemin kendine has özelliklerinden
genel hatlarıyla bahsedilmiştir.
2
Çalışmamızın ikinci bölümünde, hem Türkiye ekonomisindeki dönemler üzerinden
inşaat sektörünün tarihsel gelişimi ele alınacak hem de inşaat sektörünün Türkiye
ekonomisindeki yeri tespit edilmeye çalışılacaktır. İnşaat sektörünün Türkiye
ekonomisindeki yerinin tespit edilmesi için sektöre ait büyüme, milli gelirdeki payı,
istihdama katkısı, yatırımlar, konut talepleri gibi veriler yorumlanacaktır.
Çalışmamızda inşaat sektörünün özellikle 2002-2014 dönemi incelenecek, bu
dönemdeki değişim ve gelişmeler, sebep ve sonuçlarıyla ele alınacaktır. Bilindiği
gibi 2002 dönemi Türkiye siyaseti ve ekonomisi açısından önemli bir dönemeçtir.
Türkiye, 2001 yılında ciddi bir ekonomik kriz yaşamış ve yaşanan gelişmeler
Türkiye’de (şimdilik) 12 yıl süren AK Parti iktidarını ve bu süreçte gerçekleştirilen
ciddi yapısal değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Bu sebeple çalışmamız temel
olarak bu 12 yıllık süreçte inşaat sektörünün incelenmesine odaklanmıştır. Öyle ki
bugün gelinen noktada ENR'nin (Engineering News Record) yayınladığı “Dünyanın
En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinde 2014 yılında 42 Türk firmasının
yer alması ve bu rakamla, Türkiye’nin Çin’den sonra ikinci sırada yer alması inşaat
sektöründeki gelişmenin çok açık bir göstergesidir.
Çalışmamızın son bölümü, hem ihale mevzuatı, müteahhitliğin standartlarının belli
olmaması ve yapı denetimi gibi sektörün mevcut sorunlarını içerecek hem de enerji
ve su verimliliği, ar-ge yatırımları, nano teknoloji, yeşil binalar ve kentsel dönüşüm
gibi sürdürülebilir bir inşaat sektörü ve ekonomi için önerileri ve yapılması gereken
değişiklikleri kapsayacaktır. Bu önerilerin oluşturulmasında, hem AK Parti iktidarı
tarafından hazırlanan 2023 vizyonu hem de müteahhitlik sektörü tarafından
hazırlanan 2023 vizyonu değerlendirilecek ve Türkiye’de müteahhitliğin geleceği
tartışılacaktır.
3
İKİNCİ BÖLÜM
CUMHURİYET SONRASI EKONOMİ POLİTİKALARI
Cumhuriyet sonrası ekonomi politikalarını ve Cumhuriyet’in nasıl bir ekonomik yapı
ile kurulduğunu anlamak için Osmanlı’dan davranılan ekonomik miras hakkında
fikir sahibi olmak gereklidir. Cumhuriyetin ilanıyla yapılan süreklilik ve kopuş
tartışmalarında, ekonomik alan aslında bir kopuşu değil, bir sürekliliği ifade
etmektedir. Ekonomik yapı, kağıt üstünde yapılan mevzuat değişiklikleriyle, bir anda
değiştirilemeyecek kadar kalıtsaldır, ekonomik yapının ve ilişkilerin değişmesi ancak
zaman içinde gerçekleşebilir.
Osmanlı’da ekonomik yapı, büyük ölçüde toprağa ve tarımsal üretime dayanıyordu.
Tarım kesimi, milli gelirin yarısından fazlasını oluşturuyor ve nüfusun %80’ini
istihdam ediyordu. Osmanlı’nın son döneminde, çoğunluğu gayri Müslimlerin veya
yabancıların elinde olan az sayıda fabrika ve atölye bulunuyordu ve bunlar özellikle
I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrasında ciddi hasar görmüştü. Cumhuriyetin
devraldığı Türkiye’de ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde sanayi yoktu. 1913
4
yılı sanayi sayımına göre ülkede en az 10 işçi çalıştıran toplam 564 sanayi işletmesi
bulunmaktaydı. Bu işletmeler arasında en az 100 kişi çalıştıran 53 işletme vardı. 564
işletmenin 316’sı yani yarısından fazlası ülkenin batı bölümünde bulunmaktaydı.
Osmanlı sanayinde gıda, dokuma ve deri imalatı başı çekmekteydi. 1913 sanayi
sayımına göre sınai üretimin toplam değerinin % 73’ü, 1915’te ise % 73,7’si gıda ve
dokuma imalatından oluşmaktaydı (Çokgezen, . Batmaz ve Emiroğlu, yeni Türkiye
Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı ekonomik mirası, tam bir ayak bağı olarak
değerlendirmektedir. Çünkü hem savaşlar üretici insan sayısını düşürmüş hem de
Osmanlı’nın dış borçlarını Türkiye Cumhuriyeti üstlenmek zorunda kalmıştır
(Batmaz vd., 2006: 49).
İnşaat sektörü açısından bakıldığında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e milyonlarca liralık
dış borç, çoğu millileştirilmeyi bekleyen 4.000 kilometrelik demiryolu, 13.885
kilometresi bozuk yüzeyli dar şose ve 4.450 kilometresi toprak yol olmak üzere
toplam 18.335 kilometre yol ve 94 köprü ve iç pazarın bütünleştirilmesine yönelik
yarım çalışmalar gibi bir çok miras kalmıştı.
2.1. 1923 – 1930 Arası Dönem
Savaş sonrası Türkiye Cumhuriyeti, hem savaşın getirdiği ekonomik tahribi
düzeltmeye çalışırken hem de Osmanlıdan devraldığı yükümlülüklerle (Osmanlı
İmparatorluğunun 129 Milyon TL dış borcu ve devam ettirilen kapitülasyonlar) karşı
karşıya kalmıştır. Cumhuriyet siyasi anlamda her ne kadar eskiden bir kopuşu ifade
ediyor olsa da ekonomik alanda Boratav’ın da iddia ettiği gibi geçmişten kopmak
yerine şaşılacak bir süreklilik vardır (Tunçay vd. 1989: 179-180).
5
Bu dönem Türkiye ekonomisi tarıma dayanmaktadır. Osmanlı’dan önemli bir
tarımsal yapı miras kalmış ancak uzun savaş yılları sebebiyle hem üretim azalmış,
hem istihdam yapısı değişmiştir. Bir tarım toplumu olan Türkiye bu yıllarda (her ne
kadar bu dönemin sonuna doğru tablo değişmiş olsa da) buğday, un ve şeker gibi
ürünleri ithal etmek zorunda kalmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi yapısı maalesef yok denecek kadar kötü bir
durumdadır. 1927 sayım sonuçlarına göre 65.245 işyerinden 23.316’sında sadece 1
kişi (yani sadece iş sahibi), 4.914 firmada ise iş sahibi ve yakın aile bireyleri
çalışmaktaydı. İşyerlerinin % 36’sı ise “2 veya 3 kişi çalıştıranlar” kategorisinde yer
alıyordu. 65.245 işletmeden 28.330’nda ücretli çalışan yoktu. 1927 sanayi sayım
sonuçlarına göre sanayinin tamamına yakını hafif tüketim sektörlerinden oluşmakta
idi. Bunlar pazara kendi ürettikleri ürünleri satıyordu (Aşiyok, 2006: 5).
Bu dönem, ayrıca görece liberal bir ekonomi politikasının uygulandığı bir dönemdir
ve bu durum, 1929 yılına, yani dünyada patlak veren Büyük Buhran’a kadar devam
etmiştir. Cumhuriyet’in ilk yılında (1923) Türkiye’nin toplam gayri safi milli hasılası
570 milyon Dolar, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla ise sadece 45 Dolardır
(Akyıldız vd. 2004: 45). Bu dönem içerisinde devlet, doğrudan ekonomik faaliyet
içinde bulunmamış ancak çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemelerle özel sektörü
yatırım yapmaya yöneltmeye çalışmıştır (Özçelik, Tuncer, 2007: 257). Cumhuriyetin
ilk yıllarında özel sektörde bir sermaye birikimi olmadığından ve bu durum özel
6
teşebbüsün önündeki en temel engel olarak görüldüğünden devlet, özel sektörü
destekleme politikaları yürütmüş, ancak bu çabalar maalesef sonuç vermemiştir.
Akyıldız ve Eroğlu özel sektörün gelişmemesini iki önemli etkene bağlamıştır.
Bunlardan birincisi Osmanlı döneminde Batılılara tanınan kapitülasyonların Lozan
Anlaşmasıyla 1929 yılına kadar aynen devam etmesi nedeniyle korumacılığın sonuç
vermemesi, ikincisi ise 1929 tarihli Büyük Buhran’dır. Bu olumsuzluklara rağmen
bu dönemde toplam gayrı safi milli hasıla 1923 yılında 570 milyon Dolardan 1929
yılında 1.052 milyon Dolara ulaşmış, daha sonra 1930 yılında 803 milyon Dolara
gerilemiştir. Aynı dönemler itibariyle kişi başına milli gelir 45 Dolardan önce 74
Dolara kadar çıkmış, daha sonra tekrar 55 Dolara gerilemiştir (Akyıldız vd. 2004:
47-48).
Bu dönemde iktisat politikaları için önemli bir gelişme 1923 tarihli İzmir İktisat
Kongresi’dir. Kongre çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi temsilcilerinden oluşan toplam
1135 temsilcinin katılımıyla 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılmıştır.
Kongre ile Türk Hükümeti bir yandan Lozan’da karşılaşılan zorlukları kamuoyuna
duyurmak, diğer yandan da ekonominin çeşitli sorunlarını tartışmak istemiştir (Kaya,
Durgun, 2009: 236). Bu kongrede ulaşılan üç ilkeyi Akyıldız ve Eroğlu “1)
Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı, 2) Milli egemenliğin demokratik
müesseselerle kurulması 3) Türk milletinin çağdaş medeniyete ulaştırılması”
(Akyıldız vd. 2004: 46) olarak özetlemektedir.
1924 yılında kurulan İş Bankası, yerli ve yabancı sermaye ile siyasi iktidar arasındaki
bütünleşme sürecinde fevkalade aktif bir rol oynamış ve çeşitli iktisat politikası
7
kararlarını sermaye çevrelerinin istekleri doğrultusunda yönlendirmede çok etkili bir
baskı grubu oluşturmuştur (Boratav, Türkiye İktisat Tarihi).
2.2. 1930 – 1960 Arası Dönem
1929 tarihli Büyük Buhran, hem dünyada hem de Türkiye’de ekonomi politikalarının
değişmesine neden olmuştur. Yedi yıllık bir liberal ekonomi denemesinden sonra
Buhran ile baş etme yolu olarak dünyada olduğu gibi Türkiye’de de devletçiliğe ve
müdahaleci ekonomiye geçilmiştir.
Devletçilik, bilindiği gibi en genel anlatımıyla devletin ekonomiyi kontrol etmesi,
çeşitli mekanizmalarla ekonomiye müdahale etmesidir. Bu tip ekonomilerde devlet,
ayrıca bir işletme gibi ekonominin içinde yer almakta, üretim ya da ticaret de
yapmaktadır. Her zaman böyle olması gerekmese de 1930’lu yıllarda devletçilik,
aynı zamanda görece kapalı bir ekonomiyle birlikte yürütülmüştür. Kapalı
ekonomilerde amaç, sadece o ülkenin vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılamaktır, bu
sebeple ülke içinde üretilen, o ülke içinde tüketilir, üretilmeyen ürün ithal edilmediği
gibi üretim fazlası da ihraç edilmez. Bu aynı zamanda ithal ikame tarzı bir politikaya
da işaret etmektedir. Bu dönemde yurt dışında ithal edilmekte olan malların yurt
içinde üretilmesini sağlayacak şekilde adımlar atılmıştır.
1930 sonrası ekonomi politikasına damgasını vuran devletçilik Mete Tunçay’a göre
geri bir tarım toplumunu sanayileşme yoluna itecek dinamik bir özel girişim ve özel
sermaye o dönemde olmaması sebebiyle, temel altyapı ve sanayi tesislerini bizzat
devlet üstlenerek yapmak zorunda kaldığından Mustafa Kemal ve Celal Bayar için
8
zorunluluğun bir ifadesi iken İsmet Paşa ve Recep Bey için devletçilik, kamu
yararından yola çıkarılarak sürekliliği olan bir politika olarak görülmektedir (Tunçay
vd. 1989: 110).
Türkiye’nin dünya ekonomisine entegrasyonun düşük olması sebebiyle her ne kadar
Avrupa’daki etkisi kadar şiddetli olmasa da Büyük Buhran Türkiye ekonomisini de
derinden sarsmıştır. Paranın değeri ve buna bağlı olarak ihraç mallarının fiyatları
düşmüş, ihracattaki bu düşüş dış ticaret dengesini bozmuş, ayrıca, tarım ürünlerinin
fiyatının düşmesiyle tarımsal üretim azalmıştır. Türkiye Büyük Buhran’ın etkilerini
azaltmak amacıyla Özçelik ve Tuncer’e göre iki önlem almıştır: 1) Kamu
harcamalarını kamu gelirlerine uygun olarak dengelemek 2) İthalata sınırlamalar
getirerek, dış ticaretin açık değil fazla vermesini sağlamak (2007: 257).
Türkiye’de bu dönemde ilk planlı kalkınma denemesini yapılmış ve 1934-38 yılları
için ilk Birinci Beş Yıllık Sanayi Planını hazırlanmıştır. Yine bu dönemde çok sayıda
kamu iktisadi teşekkülü ve Merkez Bankası kurulmuştur. Birinci planı 1938 yılında
ikincisi takip etmiştir. Bu dönem içinde İkinci Dünya Savaşının çıkması ve her ne
kadar kaçınsa da Türkiye’nin savaşa katılması ihtimali ve bu amaçla uygulanan
seferberlik politikaları ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. Üçüncü kalkınma
planı yine bu dönemde 1947 yılında yapılmıştır. Bu planda, II. Dünya Savaşı Sonrası
sağlanan Marshall Yardımlarının kullanılmasının planlanması amaçlanmıştır. Bu
dönem, ayrıca Türkiye’nin global piyasalara ısınma ve bu kapsamda uluslararası
kuruluşlara üye olma dönemidir. Türkiye 1944’te IMF’ye, 1947’de Dünya
Bankasına, 1948’de OECD’ye üye olmuştur.
9
1930-1950 arası dönemde 1946 yılı önemli bir dönüm noktasıdır. Bu yıldan sonra,
1930 sonrası izlenen kapalı ekonomi politikaları gevşetilmiş, ithalat
serbestleştirilmiştir. Ekonomide özellikle bu dönemden sonra dış yardım, kredi,
yabancı sermaye yatırımlarına bağımlılık artmıştır. Bu dönemler ayrıca Soğuk Savaş
dönemidir ve Türkiye açıkça tarafını Batı bloğu olarak seçmiş, bu durum
Türkiye’nin ABD ile yakınlaşmasını sağlamıştır. Türkiye bu yakınlığın
pekiştirilmesinde etkili olan Marshall Yardımlarını almış, bu yardımlar aracılığıyla
tarımsal üretimi artırmayı amaçlamıştır. Diğer taraftan özel sektör gelişmediği için,
yeni KİT’ler kurulmuş, aynı zamanda alt yapı yatırımları da devam etmiştir.
2.3. 1960 – 1980 Arası Dönem
Bu dönem ithalat yerine yerli üretimin tercih edildiği ve korunduğu bir dönemdir ve
bu yolla sanayileşmenin gerçekleştirilmesi gerektiğine inanılmış, iç piyasanın
gümrük vergileri ile korunmuştur. Tarım ürünlerinin ihracatı ve Avrupa’daki
işçilerin dövizlerinin ekonomiye olumlu katkısı olmuştur. 1960-1972 arası Türkiye
yıllık ortalama %6 büyümüştür.
Bu dönemde iktisat politikalarının temeli planlamadır. 1960 darbesi ekonomide
yaşanan bunalımlarla baş etmek, geri kalan sanayiyi güçlendirmek ve yüksek
enflasyonla mücadele etmek amacıyla planlı ekonomi fikri toplumun farklı kesimleri
tarafından desteklenmiş ve1961 yılında Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur.
1963’ten itibaren üç tane 5 yıllık plan hazırlanmış ve politikalar bu planlar üzerinden
oluşturulmuştur. Bu planlar makro planlar olup, hem kamu hem de dolaylı olarak
özel kesim plan kapsamına alınmıştır. Planlarla yıllık büyüme rakamlarına (1.
10
Plan’da büyüme %7, 2. Planda 57,9, 3. Plan’da %8,2) ulaşmaktır. Planlar,
sanayileşme öncelikli olarak tasarlanmış, sanayide yapısal dönüşümü hedeflemiş
ama her bir plan ayrı hususlara ağırlık vermiştir. Bu dönemin çıkmazı, her ne kadar
planlarla dışa bağımlılığın azaltılması amaçlanmış ve bu sebeple Türkiye’de belli
bazı sanayiler kurulmuş olsa da, bu sanayilerin çoğunlukla montaja dayanması,
kaynağın yurtdışında olması, üstelik vatandaşların dayanıklı tüketim mallarına olan
talebinin artması sebebiyle ithal ikameciliğin azalmak yerine artmasıdır.
Bu dönemde de ekonomide korumacılık benimsenmiş ve bu sistemin tıkandığı
dönemlerde istikrar paketleriyle ekonomiye el atılmıştır. Örneğin bu dönemde 3 kere
devalüasyon yapılmıştır. Yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme ve dış ticaret açığı
dönemin karakterini oluşturmuştur. Bu dönem ayrıca, dış borç yoluyla kalkınma
dönemidir. Ancak bu kalkınma dengesiz ve koordinasyonsuz bir şekilde
gerçekleşmiştir.
Planlı kalkınmaya dayalı ekonomik model 1960 Darbesi sonrası hazırlanan 1961
Anayasası’na girmiştir. 1963-1967 yılları arasındaki Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı ile 1968-1972 yıllarını arasındaki İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, ekonomik
ve siyasi bunalımların sonunda istikrarlı bir büyüme hızı ve kalkınma sağlanması
amacıyla 15 yıllık bir perspektif içinde hazırlanmıştır. Bu iki dönem içinde 10 adet
yıllık program da uygulanmıştır.
Bu döneme dünyada yaşanan petrol krizi damgasını vurmuştur. Krizin Türkiye’nin
ödemeler dengesi üzerine yaptığı baskı çok ağır olmuş ancak şokun ilk etkileri o
11
dönemdeki yüksek işçi dövizi girişleri sayesinde beklenenden hafif olmuştur
(Karabıçak, 2000: 54).
2.4. 1980 – 2001 Arası Dönem
1970’lerde yaşanan krizler sonrası ekonomide yaşanan tıkanma Türkiye’ye de
yansımış ve ekonomi politikalarında paradigma değişmiştir. Bu dönemi en iyi 24
Ocak kararları anlatmaktadır. Bu kararların amacını Akyıldız ve Eroğlu, enflasyonu
aşağı çekmek, piyasa ekonomisini harekete geçirmek ve ekonomiyi dışa açarak döviz
gelirlerini artırmak olarak ifade etmektedir (Akyıldız vd. 2004: 55). Bu kararlar, aynı
zamanda Türkiye için ithal ikamesine dayalı yapının terkedilmesi anlamına da
gelmektedir. Bu kararlarla birlikte Türkiye’de liberal ekonomiye geçişin temelleri
atılmıştır. Serbest piyasa geçiş kapsamında sabit kur sistemi yerine, esnek kur
sistemine geçilmiştir.
Bu politikaların da ekonomiye iki türlü etkisi olmuştur. Bunlar dış borç ve kamu
kesimi borçlanma oranıdır. Her ikisi de bu dönem artış göstermiştir. Bu etkenler
sebebiyle ekonomi yine sekteye uğramış ve bu Türkiye ekonomisine 5 Nisan İstikrar
Tedbirleri olarak geri dönmüştür. Bu tedbirler sonucunda, ihracatın artırılarak dış
ticaret açığının kapatılması için Türk lirası devalüe edilmiştir, devalüasyon ise
ekonomide daralma ve yüksek enflasyona sebep olmuştur.
1990’lı yıllarla birlikte ekonomide ciddi bir değişim olmuştur. Bu dönemde devlet,
üretici ya da müdahale edici değil, düzenleyici bir rol üstlenmiştir.
12
1990’lar Türkiye’nin yüksek enflasyon yılları olmuştur. Özellikle 1994 yılı hiper
enflasyon yılı olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde ayrıca kamu borçlarının çok
artması ve bu borçların Merkez Bankası aracılığıyla karşılanması krizin sinyallerini
vermiştir. 1990’lı yıllar, siyasi olarak da oldukça çalkantılı yıllar olup, terör ve faili
meçhul cinayetlerinin çok arttığı yıllardır. Siyaseten zor dönemlerin yaşanması ise,
ekonomi için gerekli yapısal reformların yapılmasına engel olmuştur.
Bu koşullar altında, enflasyonu düşürmek ve ekonomiyi düzene sokmak için 1999
yılında IMF ile bir stand-by imzalanmış ve yapısal reformların bu kapsamda sıkı
maliye, kur ve para politikası yapılması taahhüt edilmiştir. Ancak 2000 yılında
bankacılık sektöründe yolsuzluklar ortaya çıkmış ve bu durum bankacılık sektörüne
karşı bir güven sorunu ortaya çıkarmıştır. İnsanların bankalardan paralarını çekmeye
başlamasıyla bankalar da çözüm olarak döviz biriktirmeye başlamıştır. Bankacılık
sisteminin güvenirliliği yabancı yatırımcı için hayati önem taşımaktadır ve bu
güvenin azalması yabancı yatırımcının ülkeyi terk etmeye başlamasına sebep
olmuştur. Kasım 2000’de Merkez Bankasından 3 milyar Dolar çekilmesi ile piyasada
para sıkıntısı baş göstermiş, bankalar para kıtlığı çekmeye başladı ve bu gelişmeler
sonrasında IMF programı çöktü.
2.5. 2001 Krizi ve Sonrası Ekonomi Politikaları
1929 yılında dünyayı sarsan ekonomik krizin Kara Perşembe olarak anılması gibi
Türkiye’de 2001 yılında çıkan ve ekonomiyi alt üst eden kriz de Kara Çarşamba
olarak adlandırılmaktadır. Dönemin Cumhurbaşkanı (Ahmet Necdet Sezer) ve
13
Başbakanı (Bülent Ecevit) arasında Milli Güvenlik Toplantısında (19 Şubat 2001)
çıkan tartışma sonrası Bülent Ecevit’in Anayasa kitapçığını fırlatması ve bu durumu
basın ile paylaşması sonucunda Türkiye çok şiddetli bir ekonomik kriz ile karşı
karşıya kalmıştır. 2001 Krizi ile birlikte, Türkiye’de önemli miktarda sıcak para ve
uluslararası sermaye yurtdışına kaçmış, dış borçlarında önemli artışlar yaşanmış,
üretim düşmüş, işsizlik artmış, enflasyon yükselmiş, rezervler azalmıştır.
Hükümet krizi çözmesi için Dr. Kemal Derviş’i ekonominin başına geçirmiştir.
Derviş’e o dönemde “büyük kurtarıcı” gözüyle bakılmış ve elinde bir sihirli değnek
varmışçasına Derviş’ten beklenti büyük olmuştur. Derviş, ekonominin başına
geçince 14 Mart 2001 tarihinde 3 aşamalı kurtuluş planını açıklamıştır. Ülkeyi bu
kötü durumdan kurtarmak için Derviş tarafından önerilen plana Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı (GEGP) denilmektedir. GEGP’in amacı kur rejiminin terk edilmesi
nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı süratle ortadan kaldırmak ve
eşanlı olarak bu duruma bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve
ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmak olarak
özetlenmektedir. Bu hedeflere ulaşmak için Meclis’ten Şeker Kanunu, Telekom
Kanunu, Bankalar Kanunu, Vergi Kanunları, Elektrik Piyasası Kanunu, Türk Sivil
Havacılık Kanunu, Sendikalar Kanunu, Hazine arazileriyle ilgili kanun gibi 15 adet
kanun çıkarılmıştır. Ülkede her ne kadar bir miktar istikrar oluşmuşsa da hükümet
üzerindeki baskılar devam etmiş ve bu bir erken seçimle sonuçlanmış ve bu
seçimlerde AK Parti tek başına iktidar olabilecek oranda oy almıştır.
14
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE İNŞAAT SEKTÖRÜ
3.1. Cumhuriyetten Günümüze İnşaat Sektörüne
Genel Bir Bakış
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1923-1929) inşaat sektörünün durumuna bakıldığında,
ilk olarak ulaştırma ve özellikle demiryolu alanında yapılanlar dikkat çekmektedir.
Ulaştırma altyapısının kurulması, hem ekonomik hem de askeri açıdan önem
taşıdığından ilk olarak 1924 yılında Anadolu demiryolları devletleştirilmiştir.
Demiryollarının devletleştirilmesinin ardından bugün de üzerinde sıkça tartışılan ve
müteahhitler için en önemli yasal metinlerden biri olan Kamu İhale Kanunu’nun
atası diyeceğimiz ilk kanun olan Hükümet Namına Vuku Bulacak Müzayede ve
Münakasa ve İhale Kanunu 12 Mayıs 1925’te yürürlüğe girmiştir. Türkiye
Müteahhitler Birliği tarafından hazırlanan İnşaatçıların Tarihi adlı kitapta, bu
kanun kapsamı dışında tutulan ve özel kanunlarla inşa ettirilen başta demiryolları
olmak üzere limanlar ve hava meydanları inşaatlarının, Türk müteahhitlik
firmalarının ilk büyük sermaye birikimini sağlamasında büyük bir etki yarattığı ifade
15
edilmektedir (Batmaz vd., 2006: 50-55). Demiryollarının yapımı ve işletilmesi için
kurulan Nafia vekaletine bağlı müdürlükler 1927’de birleştirilerek Devlet
Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi kurulmuştur (Özçelik, Tuncer, 2007:
258). Bir Türk müteahhidinin üstlendiği ilk demiryolu yapımı, Ankara-Yahşiyan
arasında, 1914 yılında Harbiye Nezareti tarafından inşasına başlanan hattın
tamamlanması projesidir. Bu hat 17 Nisan 1925’te işletmeye açılmıştır(Batmaz vd.,
2006: 55).
1930-1950 arası inşaat sektörü ile ilgili dikkat çeken gelişme 2 Haziran 1934 tarihli
“Artırma, Eksiltme ve İhale Kanunu”dur. Bu kanunda zaman içinde değişiklik
yapılmış olsa da, yaklaşık 50 yıl boyunca inşaat ihalelerinde kullanılmıştır.
1930’ların sonunda büyük Türk müteahhitleri ve müteahhitlik şirketleri her çeşit
inşaat projesini gerçekleştirmeye girişebilecek kadar birikim ve deneyim kazanmış
görünüyorlardı: büyük zorluklar ve son derece sınırlı kaynaklarla sağlanan bu
birikim ve deneyim 1940’lı yılların sonundan itibaren ulaşım politikalarının
değişmesiyle birlikte, ne yazık ki demiryolları inşaatlarında kullanılamamıştır
(Batmaz vd., 2006: 57).
1960-1980 arası dönemin inşaat sektörü için ayrı bir önemi vardır. Günümüzde
yurtdışında büyük projelere imza atan Türk müteahhitlerinin yurt dışına ilk çıkışları
bu dönemde olmuştur. Libya ve Mısır’ın ilişkilerinin bozulması ve Mısırlı
müteahhitlerin Libya’yı terk etmesi sonucunda, STFA firması 1972’de Libya’da
Trablus Limanının inşasını gerçekleştirmiştir. Müteahhitlik hizmetlerinde bu
dönemde büyük baraj ihaleleri ile ciddi bir sermaye birikimi olmuştur. 1960-1975
16
arası 84 baraj ihalesi yapılmış, daha sonra yapılacak çok sayıda barajın projeleri de
bu dönemde hazırlanmıştır. Ancak bu hareketli dönem hep böyle gitmemiş,
1970’lerin ikinci yarısından itibaren işler, döviz sıkıntısı sebebiyle durma noktasına
gelmiş ve Türkiye’nin diğer sektörleri gibi inşaat sektörü de zor günler geçirmiştir.
Diğer taraftan yüksek enflasyon hem ithalatı düşürmüş, hem de ihalelerde fiyat
anlaşmazlıklarına neden olmuştur.
1980 sonrası askeri hükümet ekonomiyi istikrara kavuşturmaya çalışmış ancak
sonrasında başlayan Özal dönemiyle ekonomi yeni bir yola girmiştir. 1980’lerden
sonra inşaat sektörü ciddi bir gelişme göstermiş ve yüksek büyüme oranlarına
ulaşmıştır. 1990’lar ise hem Türkiye’deki politik dengesizlikler ve olaylar, hem de
Orta Doğu’daki sıkıntılar inşaat sektörünü yakından etkilemiştir. Müteahhitlerin yeni
pazar arayışı 1972 yılında Libya ile başlayan yurtdışı müteahhitlik serüvenine hız
katmıştır. Ayrıca, 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nin dağılması sonucunda yeni
devletlerin kurulması müteahhitleri, bu yeni kurulan devletlerde projeler yürütmeye
itmiştir. Bu dönem sonrası 2001 yılında yine Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz,
müteahhitlerin artık iyice tecrübe kazandıkları yurtdışı pazarlarında etkinliğini
artırmıştır.
17
3.2. İnşaat Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki Yeri ve
Makroekonomik Göstergeler ile İnşaat Sektörünün
İlişkilendirilmesi
İnşaat sektörüne ait rakamlar, Türkiye ekonomisine dair çok fazla şey söylemektedir.
Çalışmamızın bu bölümü inşaat sektörünün Türkiye ekonomisindeki yerine ve
rakamların gösterdiği gibi önemine odaklanmıştır. Bu kapsamda, hem milli gelir
içindeki payı, büyüme oranları ve hızları, hem yatırımları, hem de ihracata büyük
katkısı sebebiyle yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine dair verilerle sektörün resmi
çizilmeye çalışılacaktır.
Türkiye’de inşaat sektörünün durumuna geçmeden önce, dünyada sektörde nasıl bir
eğilim olduğuna bakmakta fayda görülmektedir. İstanbul Ticaret Odasının Raporuna
(2012) göre inşaat sektörünün dünya ekonomisindeki büyüklüğünün 3,5 trilyon
Dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir ve bu rakam dünyadaki toplam
GSMH’nin yaklaşık %8’lik bir kısmını oluşturmaktadır. Önümüzdeki 10 yıl
içerisinde inşaat sektörünün küresel anlamda %67’lik bir büyüme ile 7,2 trilyon
Dolarlık bir üretimin 12 trilyon Dolara ulaşacağı ve bu artışta Çin, Hindistan ve
ABD’nin %54’lük payı olacağı öngörülmektedir (Özorhon, 2012: 21-23).
Dünyadaki bu büyüme eğiliminin Türkiye’de de gerçekleşip gerçekleşmeyeceği,
inşaat sektörüne ait verilerin yorumlanmasıyla çalışmamızda değerlendirilecektir.
18
3.2.1. Milli Gelir ve Büyüme
Türkiye ekonomisi 1982-2002 arasındaki 20 yıllık dönemde ortalama %4.1 büyüme
sağlamıştır. 2003- 2013 arasında ise yıllık ortalama büyüme %4.9 düzeyinde
gerçekleşmiştir. Bunda 2001 krizi sonrasında ağırlıklı 2002 reformlarının, sermaye
hareketlerinde bollaşan küresel likiditenin, siyasal ve makroekonomik istikrarın
önemli katkısı olmuştur. Ancak, gelinen noktada; reformların etkisinin azaldığı,
küresel likiditenin geçmiş 6-7 yıldaki kadar ekonomik büyümeye katkı sağlamadığı
bir sürece girilmiştir.
Yarattığı katma değer ve istihdam olanaklarıyla ülke ekonomileri için çoğu zaman
kaldıraç görevini üstlenen inşaat sektörü, 2001 krizinde sonra “Güçlü Ekonomiye
Geçiş” programı çerçevesinde devlet politikalarıyla krizden çıkış sürecinde
desteklenmiş ve bir lokomotif olarak ekonomiyi canlandırması hedeflenmiştir.
Şekil 1 İnşaat Sektörünün GSYH İçindeki Payı (2002-2014)
4,2 4,04,4 4,4
4,7 4,9 4,7
3,84,2
4,5 4,4 4,44,7
0,0
1,0
2,0
3,0
4,0
5,0
6,0
İnşaat Sektörünün GYSH İçindeki Payı 2002-2014
19
Tablo 1 GSYH ve İnşaat Sektörünün GSYH İçindeki Payı (2002-2014)
Türkiye inşaat sektörü, yüzlerce meslek dalını ilgilendirmesi nedeniyle istihdam ve
üretim sürecini önemli ölçüde etkilemektedir. Sektör kendisine bağlı 200'den fazla
alt sektörü harekete geçirme özelliğine sahiptir. Sektöre girdi sağlayan ve
faaliyetlerini bu sektördeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren öteki sektörlerin
katkısı da dikkate alındığında, inşaat sektörünün GSMH içindeki diğer sektörlere
etkisinden dolayı GSYH içindeki reel payının yaklaşık %30 bandında olduğu
yorumu getirilebilir (İNTES, 2014).
Sektörün GSYH ile ilişkisini daha iyi analiz edebilmek için GSYH ve inşaat
sektörünün büyüme hızlarının da incelenmesi gerekmektedir.
İnşaatın GSYH
İçindeki Payı Yıllar İnşaat Sektörü GSYH
2002 14.707.328.659 350.476.089.498 4,2
2003 18.405.464.200 454.780.659.396 4,0
2004 24.660.999.858 559.033.025.861 4,4
2005 28.694.133.986 648.931.711.812 4,4
2006 35.849.263.172 758.390.785.210 4,7
2007 41.013.267.389 843.178.421.420 4,9
2008 44.657.644.372 950.534.250.715 4,7
2009 36.577.636.585 952.558.578.826 3,8
2010 45.669.500.016 1.098.799.348.446 4,2
2011 57.751.313.559 1.297.713.210.117 4,5
2012 62.156.828.152 1.416.798.489.819 4,4
2013 68.929.506.621 1.561.510.015.457 4,4
2014/1Ç 18.987.038.244 407.309.998.031 4,7
20
Tablo 2 Sabit Fiyatlarla GSYH ve İnşaat Sektörü Gelişme Hızları
İnşaat Sektörünün
Gelişme Hızı (%) Yıllar GSYH Gelişme Hızı (%)
2002 6,2 13,9
2003 5,3 7,8
2004 9,4 14,1
2005 8,4 9,3
2006 6,9 18,5
2007 4,7 5,7
2008 0,7 -8,1
2009 -4,8 -16,1
2010 9,2 18,3
2011 8,5 11,3
2012 2,2 0,6
2013 4,0 7,1
2014/1Ç 4,3 5,2
Şekil 2 İnşaat Sektörü ve GSYH Gelişme Hızları (2002-2014)
-20,0
-10,0
0,0
10,0
20,0
30,0
İnşaat Sektörü ve GSYH Gelişme Hızları (2002-2014)
GSYH GELİŞME HIZI (%) İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN GELİŞME HIZI (%)
21
Bu grafik iç ve dış etkenlerin makroekonomik göstergeler üzerine etkisini kavramak
için önemlidir. 2001 krizinin ardından hızla küçülen inşaat sektörü, 2002 yılından
itibaren ortaya koyulan devlet politikaları ile toparlanma sürecine girmiştir. 2004-
2006 yıllarında da büyümesini artırmayı sürdüren sektör, 2007 yılındaki siyasal
risklerin artması ve seçimin getirdiği ekonomik belirsizliklerin çoğalması ile
durgunluk dönemine girmiştir. 2007 yılında ABD’de ortaya çıkan Mortgage Krizi ile
başlayan finansal kriz, 2008 yılı Eylül ayından itibaren global boyutlara ulaşmıştır.
Küresel krizden en çok etkilenen sektörlerin başında inşaat sektörü gelmiştir.
2008 yılını, inşaat sektörü yüzde 8,1 küçülme ile tamamlamıştır. 2009 yılına kriz
beklentisi ile başlanılması inşaat sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Özel
sektör yatırımlarının da durma noktasına gelmesi ile yıllık bazda 16,1 oranında
küçülme görülmüştür.
2010 yılında dünyadaki parasal genişleme politikalarının ekonomideki
makroekonomik göstergelere olumlu yansıması ile 18,3 gibi yüksek oranlı büyüme
performansı göstermiştir. 2011 yılında da bir önceki gelişmelerin etkisinde
makroekonomik göstergeler iyi gelmiş ve buna oranla inşaat sektöründe 11,3
seviyesinde büyüme gerçekleşmiştir.
2012 yılı küresel piyasalar için negatif bir yıl olmuştur. ABD’den gelen zayıf
büyüme rakamları, Euro bölgesindeki durgunluk, Ortadoğu ve Afrika’daki
çalkantılar ve Çin’in büyümesinin yavaşlaması küresel boyutta sektörü etkilemiştir.
Yurt içinde ise kamu ve özel sektör yatırımlarının gerilemesi ve konut talebinin hız
22
kesmesine bağlı olarak ciddi bir durgunluk yaşanmış ve buna bağlı olarak inşaat
sektörü 0.6 büyüme rakamında kalmıştır.
2013 yılında Amerikan Merkez Bankası FED’in tahvil alım programında azalıma
gideceğini açıklamasından sonra gelişmekte olan ülkelerin risk primlerinin artması,
Gezi olayları ile yaşanan siyasal gerginlik gibi faktörlerin olumsuz etkisine rağmen
seçim dönemine özgü kamu yatırımlarının ve büyük projelerin hayata geçirilmesi ile
inşaat sektörünün büyümesi GSYH’den daha fazla 7.1 olarak gerçekleşmiştir. Bu
artış, sektörde kamu harcamalarının önemini de ispatlar niteliktedir.
Bu noktada 2002-2014 yılları arasındaki GSYH büyüme hızı ile inşaat sektörünün
büyüme hızı arasında %93’lük bir korelasyon olduğu görülmektedir. Katsayının
yüksekliği, sektörün gelişimi ile ülke ekonomisinin gelişimi arasında aynı yönde ve
kuvvetli bir bağlantı olduğunu ve yurt içi ile dışı faktörlerin ekonominin
makroekonomik göstergelerini etkilediği ölçüde inşaat sektörüne de etki ettiği
göstermektedir.
3.2.2. İşsizlik ve İnşaat Sektörünün İstihdama Katkısı
Türkiye’de işsizlik ekonomik ve sosyal yapı değişkenlerine bağlı olarak 1980’den
itibaren temel problemlerin başında gelmektedir. Sağlanan istihdamın kalemleri
tarım, sanayi, inşaat ve hizmet sektörleri olarak sınıflandırılmıştır. Hızla yaşanan
kentleşme, yoğun iç göç gibi faktörler tarım istihdamının azalmasına neden
olmuştur. İşsizlik probleminin temel nedenlerinden biri bu tarım istihdamından
azalan kesimin diğer sektörlerde yeterince istihdam edilememesidir. İnşaat
23
sektörünün istihdam yapısının genellikle düşük eğitim düzeyine sahip ve mevsimlik
işçilerden oluştuğu dikkate alındığında, bilhassa kırsal kesimden kente göç kaynaklı
işsizliğinin absorbe edilebilmesinde, diğer sektörlere nazaran (sanayi ve hizmetler
sektörü) daha avantajlı olduğu düşünülmektedir.
1980-2000 yılları arasında Türkiye’de işsizlik oranı ortalama %8 civarlarındadır ve
bu %8 bandı Türkiye’nin olması gereken işsizlik oranı olarak yorumlanır. Olması
gereken oranın diğer ülkeler ile karşılaştırılıp hedef olarak belirlenmesi hatalara
neden olur. Örneğin bu oran ABD için %5 dolaylarındadır çünkü ABD ekonomisinin
istihdam sağladığı sektörlerin dağılımı, uyguladığı politikalar farklılık gösterir ve bu
oran hedef olarak belirlenir.
İnşaat sektörünün işsizlik üzerine etkileri incelendiğinde istihdam gücü en yüksek
sektörlerin başında geldiği görülmektedir. Sektörün yapısından dolayı alt sektörlerle
olan ilişkisi ile birlikte değerlendirildiğinde inşaat sektörünün istihdama katkısı daha
da önemli olmaktadır. Ayrıca yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin artış göstermesi ile
birlikte sektörde istihdam edilen kişi sayısının düzenli olarak da artış gösterdiği
gözlemlenebilmektedir.
Aşağıdaki tabloda 2002-2014(Nisan) arasındaki toplam istihdam, inşaat sektörünün
yarattığı istihdam, inşaat sektörünün toplam istihdam içindeki payı ve işsizlik
oranları gösterilmektedir.
24
Tablo 3 İnşaat Sektöründeki İstihdamın Toplam İstihdamdaki Oranı
Yıllar
(Bin Kişi)
Toplam
İstihdam
İnşaat Sektörü
İstihdamı
İnşaat İstihdamı
(%)
İşsizlik
(%)
2002 21.354 958 4,5 10,3
2003 21.147 965 4,6 10,5
2004 19 632 967 4,9 10,8
2005 20 067 1 107 5,5 10,6
2006 20 423 1 196 5,9 10,2
2007 20 738 1 231 5,9 10,3
2008 21 194 1 242 5,9 11
2009 21 277 1 306 6,1 14
2010 22 594 1 431 6,3 11,9
2011 24 110 1 676 7,0 9,8
2012 24 821 1 709 6,9 9,2
2013 25 524 1 782 7,0 9,7
2014/NİSAN 26 194 1 906 7,3 9
Şekil 3 İnşaat Sektörü İstihdamı ve İşsizlik (2002-2014)
4,5 4,6 4,9 5,5 5,9 5,9 5,9 6,1 6,3 7,0 6,9 7,0 7,3
10,3 10,5 10,8 10,6 10,2 10,311
14
11,9
9,8 9,2 9,7 9
0
2
4
6
8
10
12
14
16
İnşaat İstihdamı (%) İşsizlik % Doğrusal (İnşaat İstihdamı (%))
25
İnşaat sektörünün 2002-2014 arası istihdam oranlarına bakıldığında (2005-2009
arasındaki sabit dönem hariç) istikrarlı bir artış içinde olduğu ve Türkiye inşaat
sektörü istihdam oranının dünya ortalaması olan %7 rakamına yakın bir bantta
seyrettiği gözlemlenmektedir.
2005 yılından itibaren çeyrek dönemlerde yapılan inşaat istihdam endeksi, çalışan
saat endeksi, brüt ücret-maaş endeksi hesaplamalarının 2013 yılına kadar olan
değişimleri aşağıda gösterilmektedir.
Tablo 4 İnşaat İstihdam Endeksi (2005-2013)
Yıllar
İstihdam
Endeksi
Çalışılan Saat
Endeksi
Brüt Ücret-
Maaş Endeksi
2005 110,6 110,7 60,7
2006 127,5 127,6 77,9
2007 127,9 129,4 85,5
2008 121 121 94
2009 97,5 98,4 87,9
2010 100 100 100
2011 102,7 101,6 114,2
2012 104 102,1 131,7
2013 98,5 95,8 144,4
26
3.2.3. Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgeleri
Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgeleri: Yapı ruhsatı inşaatın yapımına
başlama izin belgesidir.(3194 sayılı İmar Kanunu 26. Madde) Yapı kullanma izin
belgesi ise yapımı tamamlanmış inşaatların kullanımı için gerekli izin belgesidir.
Yapı ruhsatları ile yapı kullanma izin belgelerindeki sayısal değişimlerin arza ilişkin
eğilimleri tam olarak değilse de önemli ölçüde ortaya koyar.
Ülkemizdeki mevcut yapı stokunun %70 kadarının ya yapı ruhsatına ya da kullanma
iznine sahip olmaması nedeniyle tam olarak temsil etmesi mümkün değildir. Talep
konusundaki değişimleri yansıtan üç önemli gösterge ise konut satış istatistikleri,
stok erime hızı ve konut kredileridir. Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgelerine
ilişkin 2002-2014 yılları arasındaki rakamlar aşağıda belirtilmiştir.
Tablo 5 Yapı Ruhsatı İstatistikleri (2002-2014)
200
2
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
2014/1.
Ç
Yüzölçüm
ü (m2)
36
187
021
45
516
030
69
719
611
106
424
587
122
909
886
125
067
023
103
846
233
100
726
544
176
429
366
123
621
864
153
699
641
168
885
535
62 950
508
Değişim(
%)
25,7
8
53,17
6
52,64
7
15,49
1,755
1
-
16,9
6
-
3,004
75,15
7
-
29,9
3
24,3
3
9,880
2
89,062
Daire
Sayısı
161
920
202
854
330
446
546
618
600
387
584
955
503
565
518
475
907
451
650
127
752
715
816
090
279
306
Değişim(
%)
25,2
8
62,89
8
65,41
8
9,836
7
-
2,570
-
13,9
1
2,960
9
75,02
3
-
28,3
5
15,7
8
8,419
5
71,442
27
Tablo 6 Yapı Kullanma İzin Belgesi İstatistikleri (2002-2014)
Şekil 4 Yıllara Göre Yapı Ruhsatı Ve İzin Belgesi verilen Daire Sayısı (2002-2014)
Yapı kullanma izin belgeleri inşaatlar tamamlandıktan sonra alınabilmektedir.
Grafikteki yatay seğirin üstünde kalan alanlar inşaatı devam eden stok sayılan
200
2
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
2014/1.
Ç
Yüzölçüm
ü (m2)
31
676
425
30
936
681
31
028
172
50
324
600
57
207
320
63
403
212
70
957
036
94
567
729
85
281
468
105
650
512
104
492
668
134
059
394
53 507
891
Değişim
(%)
-
2,335
0,295
7
62,19
13,67
7
10,83
1
11,91
4
33,27
5
-
9,81
9
23,88
4
-
1,09
5
28,29
6
81,032
Daire
Sayısı
161
491
162
908
164
994
249
816
295
389
326
484
357
286
469
981
429
755
556
769
549
094
700
619
255
231
Değişim
(%)
0,877
4
1,280
5
51,40
9
18,24
3
10,52
7
9,434
5
31,54
2
-
8,55
9
29,55
5
-
1,37
8
27,59
5
66,384
Daire Sayısı
Yapı Ruhsatı Yapı Kullanma İzin Belgesi
28
yapıları göstermektedir. 2010 yılında inşaatların tamamlanma sürelerinin yavaşladığı
görülmektedir. 2003-2013 yıllarındaki yapı ruhsatlarındaki değişim ile inşaat
sektöründeki değişim benzerlik göstermektedir. Bu, inşaat sektöründeki üretimin,
sektörün gelişmesine yaptığı etkiyi göstermektedir.
Şekil 5 Yapı Ruhsatları (Yüzölçümü), İnşaat Sektörü Değişimleri (%) (2003-2013)
2003-2006 yılları arasındaki konut talebinin yüksek seviyede olması bu dönemdeki
ruhsat sayılarının artmasında en önemli etken olmuştur.2007 ile başlayan ve 2008
yılından itibaren küresel krizin etkileri ile de ruhsat sayılarında azalma meydana
geldiği görülüyor. 2009 yılında yapı ruhsat sayıları ile yapı kullanma izin
belgelerindeki rakamların birbirlerine yaklaşmaları dikkat çekmektedir. Bunun
sebebi, 2009 yılında gerçekleşen KDV indirimi, kredi faizlerindeki düşük seviye ve
stokları eritmek için uygulanan kampanyaların satışları artırmasıdır. Satışların yanı
sıra 2009 yılındaki ruhsat talebinin düşük olması da iş yapma isteğinin o yıl
azaldığına ve stokları eritme stratejisinin uygulandığına işaret etmektedir. 2010
-40
-20
0
20
40
60
80
100
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Yapı Ruhsatı Değişim İnşaat Sektörü Değişim
29
yılında iki gösterge arasındaki büyük farka büyük ölçekli konut projelerinin
artmasına rağmen satışlarda bu orana ulaşılamaması sebep olmuştur.
2014 yılında ruhsat ve izin belgelerine ilişkin birinci çeyrek rakamları oldukça
önemlidir. 2014 yılının bir önceki dönemine göre yapı ruhsat belgelerinde, bina
sayısında %76,8, yüzölçümünde %89,1, değerlerinde %110,0 ve daire sayısında
%71,5 oranında artış gözlenmiştir. Yapı kullanma izin belgelerinde ise bina
sayısında %87,1, yüzölçümünde %81,0 , değerinde %103,2 ve daire sayısında %66,4
artış yaşanmıştır. 2014 rakamlarının bu denli yüksek çıkması fakat konut satışlarının
aynı dönemde %7,8 oranında küçülmesi endişe verici bir durum ortaya
çıkarmaktadır. 2013 yılından gelen stok fazlalığı ve 2014 yılındaki satışların düşük
olmasına rağmen üretimin rekor seviyelere çıkması sektörün balon tehlikesi
potansiyelini ortaya çıkarmaktadır.
3.2.4. Kamu ve Özel Sektör İnşaat Yatırımları
Türkiye’deki inşaat yatırımları kamunu ve özek sektörün yatırımları olarak
sınıflandırılır. İnşaat sektörü, tarım, ulaştırma, enerji gibi alanlarda büyük projeleri
de kapsadığından kamu yatırımları büyük önem arz etmektedir. Hastaneler,
demiryolları, barajlar, limanlar ve son dönem gündemimizde olan üçüncü köprü,
üçüncü havalimanı gibi mega projeler ancak kamu yatırımları ile gerçekleştirilebilir
niteliktedir. Sektörün gelişimini sürdürebilmesi için yatırımların devamlılık
göstermesi önemlidir. 2023 hedefleri arasında, 100 milyar Doların üzerinde enerji,
50 milyar Doların üzerinde nükleer santrali yatırımının yanında, hızlı tren başta
olmak üzere demiryolu, raylı sistem ve metro projeleri, havaalanı, otoyol, köprü,
30
tünel ve liman yatırımlarına 250 milyar Doların üzerinde yatırım yapılması
planlanmaktadır.
Tablo 7 Kamu ve Özel Sektör İnşaat Yatırımları ve Gelişim Hızları (2002-2014)
2002 – 2007 yılları arasında özel sektör yatırımlarının artış göstermesinin birinci
sebebi yurt çapında yeni konutlara artan taleptir. Ayrıca 2001 krizinden sonra
toparlanma sürecine giren Türkiye ekonomisindeki makroekonomik göstergelerin
iyileşmesi doğrulusunda yapılan faiz düzenlemeleri ve faizlerin aşağı yönlü hareketi
yatırım iştahını arttırmıştır. 2002 – 2007 arası kamu harcamaları ise çeşitli altyapı,
Kamu
Yatırımları
Değeri
Kamu
Yatırımları
Gelişim Hızı
Özel Sektör
Yatırımları
Değeri
Özel Sektör
Yatırımları
Gelişim Hızı
İnşaat Sektörü
Gelişim Hızı
2002 10.857.569 43,6 17.645.133 49 13,9
2003 11.651.822 7,3 23.512.197 33,3 7,8
2004 12.468.784 7 33.945.840 44,4 14,1
2005 16.363.747 31,2 38.875.118 14,5 9,3
2006 21.193.674 29,5 51.119.375 31,5 18,5
2007 23.705.042 11,8 58.956.909 15,3 5,7
2008 30.071.436 26,9 60.221.606 2,1 -8,1
2009 29.112.751 -3,2 44.959.753 -25,3 -16,1
2010 36.750.576 26,2 55.731.467 24 18,3
2011 41.727.595 13,5 76.239.630 36,8 11,3
2012 45.000.115 7,8 82.108.302 7,7 0,6
2013 61.253.546 36,1 80.444.903 -2 7,1
2014/1.Ç 14.845.411 17,9 23.866.115 18,2 5,2
31
otoyol projeleri, Marmaray projesi, ayrıca 2004 yerel seçimleri ve 2007 genel
seçimleri öncesi yapılan harcamalar olarak dikkat çekmektedir.
2008 küresel piyasalarda yaşanan kriz nedeni ile özel sektör yatırımları azalma
sürecine girdi. Esasen bu dönemdeki inşaat sektöründeki düşüşün en önemli
etkenlerinden biri özel sektördeki yatırımların düşüşü oldu. Çünkü 2002 – 2013
yılları arası yarımların ortalamasına bakıldığında kamu sektörünün ortalama
28.346.388 TL, özel sektörün ortalama 51.980.019 TL yatırım yaptığı görülmektedir.
Yani bu aralıkta inşaat sektörün yatırımlar açısından desteklenen bölümünde özek
sektörün yatırımlarının payı %65 kamu yatırımlarının payının ise %35 olduğu
görülmektedir. Bu nedenle sektörün gelişimi için özel sektörün yatırımlarının devam
etmesi önem arz etmektedir.
Şekil 6 Kamu, Özel Sektör ve İnşaat Yatırımları Gelişim Hızları (2002-2014)
43
,6
7,3
7
31
,2
29
,5
11
,8
26
,9
-3,2
26
,2
13
,5
7,8
36
,1
17
,9
49
33
,3
44
,4
14
,5
31
,5
15
,3
2,1
-25
,3
24
36
,8
7,7
-2
18
,2
13
,9
7,8
14
,1
9,3
18
,5
5,7
-8,1
-16
,1
18
,3
11
,3
0,6
7,1
5,2
2 0 0 2 2 0 0 3 2 0 0 4 2 0 0 5 2 0 0 6 2 0 0 7 2 0 0 8 2 0 0 9 2 0 1 0 2 0 1 1 2 0 1 2 2 0 1 3 2 0 1 4 / 1 . Ç
Kamu Y. Gelişim Hızı Özel Sektör Y.Gelişim Hızı İnşaat Sektörü Gelişim Hızı
32
2009 yılı krizin artçı etkileri sonucunda özel sektör ve kamu yatırımlarının düştüğü
kayıp bir yıl olmuştur. 2010 ve 2011 yılları, krizden çıkış yılları olarak algılansa da
küresel daralmanın en çok hissedildiği 2012 yılında yatırımlarda, inşaat sektörüne
paralel olarak daralma yaşamıştır. %65’lik payın önemi bir kez daha 2013 yılında
ortaya çıkmıştır. Yerel seçimler ve çılgın projeler gibi etkenler ile kamu kesiminin
%36,1 oranında yatırımını arttırmasına rağmen özel sektör yatırımındaki düşüş inşaat
sektörünün büyümesini etkileyen faktör olmuştur.
2014 yılına gelindiğinde ise ilk çeyrek verilerine bakılacak olursa, 6 milyon konutu
kapsayan kentsel dönüşüm projeleri, üçüncü köprü inşaatı, yeni havaalanı gibi
projeler ile sektöre yapılan yatırımda artışlar gözlemlenmiştir.
Son dönemde Merkez Bankası’na yapılan faiz indirimi baskıları, bu indirimin özel
sektörü rahatlatarak yatırımlarını arttıracağı ve inşaat sektörüne nefes aldıracağı
böylelikle de hedeflenen büyüme rakamlarına ulaşılacağı yorumu %65 - %35
rakamlarından çıkarılması gereken başka bir sonuçtur.
3.2.5. Konut Talep Analizleri ve Fiyatları
Konut piyasası inşaat sektörünün ana arterlerindendir. Yapı ruhsatları ve yapı
kullanım izinleri konut arzı rakamları olarak değerlendiriliyor ise konut satış
rakamları da bu arzın talebi olarak ifade edilebilir. Talebi belirleyen diğer istatistik
verileri ise stok erime hızı ve konut kredisi kullanımı verileridir.
33
Arz ve talebin birleştiği noktada konut fiyatı belirlenir. Fiyatı etkileyen diğer önemli
etken ise bina inşaatı maliyetleridir. Bu değişkenler harmanlandığında konutun
olması gereken fiyatı ortaya çıkacaktır. Teoride bu girdiler ile üretilen fiyat çıktısı
rasyonel olan fiyat olacaktır ve bunun üzerindeki rakamlar için konut ederinden fazla
değerli (overvalue) veya balon oluşuyor yorumu yanlış olmayacaktır. Ayrıca konut
fiyatlarındaki dalgalanmalar milli gelir, enflasyon, hane halkı refahı gibi
makroekonomik göstergelerde de dalgalanmalara neden olacağından fiyatların
olması gereken kabul edilebilir seviyelerde olması önemlidir.
Konut satış istatistikleri TÜİK tarafından 2008 yılından aynı şekilde ipotekli
satışların rakamları da 2009 yılından itibaren tutulmaya başlanmıştır. Buna göre
2008 ila 2014’ün Haziran ayına kadar gerçekleşmiş ipotekli satışların ve tüm
satışların verileri aşağıda gösterilmektedir.
Şekil 7 Konut Satış İstatistikleri (2008 -2014)
2008 2009 2010 2011 2012 20132014/İlk
Yarı
İpotekli Satışlar 0 22 726 246 741 289 275 270 136 460 112 165 806
Tüm Satışlar 427 105 555 184 607 098 708 275 701 621 1 157 190 524 776
0 22 726
246 741 289 275 270 136
460 112
165 806
427 105555 184 607 098
708 275 701 621
1 157 190
524 776
Konut Satış İstatistikleri
İpotekli Satışlar Tüm Satışlar
34
2013 yılına gelene kadar yatay bir artış trendi izlenildiği gözlemlenmektedir. 2013
yılındaki sıçramanın nedeni ise TOKİ’nin gerçekleştirdiği ve yavaş yavaş yaşamın
başladığı büyük çaplı toplu konut projelerinin tamamlanması ve 2013 yılında
büyükşehirleri kapsayan ve tüketiciye fayda sağlayan KDV oranlarındaki yeni
düzenlemenin etkisidir. Türkiye’deki aile yapıları ve konut biçimleri
düşünüldüğünde büyük bir çoğunluğa %10’luk bir vergi avantajı sağlamıştır. İpotekli
satışlara bakıldığında ise bu noktada faizlerin düşüşü ile bankacılık sektörünün
çıkarttığı düşük faizli 10-20 yıl gibi vadeli konut kredisi enstrümanları ipotekli
satışların artışında büyük fayda sağlamıştır.
Tablo 8 İpotekli satışların toplam satışlardaki payı (2009 – 2014)
2009 2010 2011 2012 2013 2014/İlk Yarı
4,09 40,64 40,84 38,5 39,76 31,59
Bu noktada 2012 yılında başlayan azalışın önemli nedeni olarak 2011 yılında
BDDK’nın konut kredisi tutarının evin bedelinin %75’inden fazlasını
karşılayamayacağına dair kararı gösterilmektedir.
2014 yılında 17 Aralık operasyonundan sonra ülke risk primlerinin artışı, Doların
önlenemez yükselişi gibi olağandışı durumlar nedeni ile TCMB’nin almış olduğu
sert faiz artışı kararının konut kredilerine de yansıdığı ve bunun satışlardaki ipotekli
satış oranını düşürdüğü gözlemlenmektedir.
35
Bankalarca uygulanan kredi faizleri sektörün gelişiminin en önemli parçasıdır.
Aşağıdaki grafikte gözlemlenebileceği gibi 2001 krizinden sonra rekor seviyelere
ulaşan faiz oranları 2002 sonrasında hızla düşmeye başlamıştır. Global krize kadar
olan süreçte yıllık süreçteki en düşük seviyeler 2006 yılında olmuş buda gözlem
yapılan 12 yıllık süreçteki sektörün %18,5’lik en büyük büyümesini sağlamıştır.
Şekil 8 Banka Kredi Faizleri (2002-2014)
2006 yılından sonraki süreçte global kriz etkisiyle yükselen faizler tekrar kendini
toparlama sürecine girmiştir. Elbette ki bu faiz oranlarının TCMB’nin politika
faizine paralel olarak karakter gösterdiği unutulmamalıdır. Nitekim TCMB’nin 2014
yılındaki sert faiz yükseliminin etkileri tüketici kredilerini doğrudan etkilemiştir.
Bu noktadan sonra kademeli olarak azaltılan faizler tüketici kredilerine yansımıştır
fakat bankalar, risklerinin yüksek olduğu düşünmektedir ve TCMB’nin indirdiği
faizler tüketici kredilerine daha az oranda yansımaktadır. Tüketiciler bankalara bu
2002 - 2014 Bankalarca Uygulanan Kredi Faizleri
İhtiyaç Taşıt Konut
36
eleştirileri yöneltirken bankalar da risklerin aynı politika faizli zamanlardan daha
yüksek olduğunu belirterek kendilerini savunmaktadır.
Bankalarca uygulanan kredi faizlerinin yıllar arası gelişimi bu yönde iken tüketici
tarafından kullanılan kredi hacimlerini de analiz etmek gereklidir. Kullanılan kredi
hacimlerinin istatistikleri 2005 yılından başlanarak aylık olarak TCMB tarafından
açıklanmaktadır.
Aşağıdaki veri seti istatistiğin tutulmaya başlanmasından itibaren yılsonlarında ve
Haziran 2014 tarihli konut kredileri hacmini belirtmektedir.
Tablo 9 Konut Kredileri ve Gelişim Hızları (2005- 2014)
Tarih Konut Kredileri Büyüklüğü Gelişim Hızı
Aralık 2005 12.376.360.000 -
Aralık 2006 22.106.204.000 78,62
Aralık 2006 30.693.931.000 38,85
Aralık 2008 37.187.735.000 21,16
Aralık 2009 42.518.865.000 14,34
Aralık 2010 57.406.287.000 35,01
Aralık 2011 69.554.965.000 21,16
Aralık 2012 79.412.307.000 14,17
Aralık 2013 101.094.923.000 27,30
Haziran 2014 105.148.584.000 13,87*
*Haziran 2013 tarihindeki 92.339.377.000 rakamı ile karşılaştırılmıştır.
37
Yukarıda da belirtildiği gibi 2006 yılı en büyük gelişimin yaşandığı yıl olarak kredi
hacimleri değişiminde de gözlemlenebilir.
Konut kredileri hacminin 2002’den başlayarak Haziran 2014 tarihine kadar olan
aylık değişimleri aşağıdaki grafikte belirtilmiştir.
Şekil 9 Konut Kredileri Büyüklüğü (2005 -2014)
Üretimde fiyatı belirleyen bir diğer faktör bina inşaatı maliyetleridir. Bina inşaatı
maliyetleri TÜİK tarafından 1991 yılı baz yılı alınarak hesaplanmaktaydı. Ancak
sonrasında bas yıl 2005 olarak değiştirilmiştir. 2014 itibari ile %64,5 inşaat
malzemeleri, %21,2 işçilik giderleri ve %14,3 tesisat malzemesi giderleri olduğu
görülmektedir.
0
20.000.000.000
40.000.000.000
60.000.000.000
80.000.000.000
100.000.000.000
120.000.000.000
Ara
.05
May
.06
Eki.0
6
Mar
.07
Ağu
.07
Oca
.08
Haz
.08
Kas
.08
Nis
.09
Eyl.0
9
Şub
.10
Tem
.10
Ara
.10
May
.11
Eki.1
1
Mar
.12
Ağu
.12
Oca
.13
Haz
.13
Kas
.13
Nis
.14
Konut Kredileri Büyüklüğü
38
Şekil 10 Bina Maliyet Endeksi
Genel inşaat malzemeleri,bina maliyetinin en önemli kısmıdır. Tesisat malzemeleri
de hammadde gideri olarak düşüldüğünde %79’luk bir gider değişken maliyetlere
bağlıdır. Bu durum, maliyet enflasyonu ile karşı karşıya kalındığında bina üretim
maliyetlerinin artmasını kaçınılmaz kılmaktadır. 2005 yılı baz alınarak oluşturulmuş
bina maliyet endeksi ve değişim oranları aşağıda gösterilmektedir.
Tablo 10 Bina Maliyet Endeksi ve Değişim Oranları (2005-2014)
Yıllar Endeks Değişim Oranı
2005 100,0
2006 116,0 16,0
2007 125,7 8,4
2008 142,8 13,6
2009 136,7 -4,3
2010 144,6 5,8
2011 162,5 12,4
2012 171,3 5,4
2013 180,1 5,1
2014/İlk
Yarı 198,5 11,4
Genel İnşaat Malzemeleri
65%
İşçilik Giderleri
21%
Tesisat Malzemesi Giderleri
14%
Genel İnşaat Malzemeleri İşçilik Giderleri
Tesisat Malzemesi Giderleri
39
Şekil 11 Bina İnşaatı Maliyeti Endeksi (2005-2014)
Bina inşaatı maliyetleri yeni konut fiyatlarına yansıyacaktır fakat maliyetlerdeki
artışların yeni fiyatlara ne denli yansıdığı iyi analiz edilmelidir. Bu analizi
yapabilmek için yeni konut fiyatları endeksi raporları ile çalışılmalıdır.
Türkiye’de konut sektörüne yönelik veri sağlayan kurumlardan biri olan REIDIN
tarafından hazırlanan “Yeni Konut Fiyatları Endeksi” 2010 yılının Temmuz ayından
bu yana yayımlanmaktadır. Aynı zamanda TCMB sektördeki fiyat gelişmelerini daha
kapsamlı şekilde ele alan endeksi de aynı işlevi görmektedir. İkisi arasındaki fark
REIDIN 22 firma verileri ile hesaplama yaparken TCMB’nine29 il istatistikleriyle
çalışmasıdır.
Şekil 12 Yeni Konut Fiyat Endeksi (REIDIN ve TCMB Endeksleri Karşılaştırması)
0,0
50,0
100,0
150,0
200,0
250,0
2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014/İlkYarı
Bina İnşaatı Maliyet Endeksi
0,0
50,0
100,0
150,0
200,0
Oca
.10
Nis
.10
Tem
.10
Eki.1
0
Oca
.11
Nis
.11
Tem
.11
Eki.1
1
Oca
.12
Nis
.12
Tem
.12
Eki.1
2
Oca
.13
Nis
.13
Tem
.13
Eki.1
3
Oca
.14
Nis
.14
Tem
.14
Yeni Konut Fiyat Endeksi
REIDIN Endeksi TCMB Endeksi
40
Tablo 11 Konut Fiyatları Endeksi (REIDIN)
Yıllar
REIDIN
Endeksi
TCMB
Endeksi
Ocak 2010 100,0 96,9
Mart 2010 100,5 97,3
Haziran 2010 101,7 99,2
Eylül 2010 103,0 102,1
Aralık 2010 105,3 104,0
Mart 2011 106,7 106,4
Haziran 2011 108,2 110,5
Eylül 2011 113,2 112,7
Aralık 2011 115,7 114,7
Mart 2012 119,1 120,1
Haziran 2012 121,8 122,3
Eylül 2012 123,9 126,5
Aralık 2012 127,0 129,1
Mart 2013 129,3 133,4
Haziran 2013 132,8 137,4
Eylül 2013 141,0 142,4
Aralık 2013 144,3 145,6
Mart 2014 146,1 151,0
Temmuz 2014 149,9 -
REIDIN yeni konut fiyatları endeksindeki yıllık ortalama artış %8,3 düzeyinde iken,
TCMB’nin endeksinde konut fiyatları yıllık ortalama %10’luk artış kaydetmiştir. Bu
sonuçlara göre yıllık bazda Türkiye’de konut fiyatlarının bu ortalamalar düzeyinde
artıyor yorumu yapılabilir.
41
2010 yılı baz alınarak 2014 ilk yarısına kadarki süreçte bina maliyetlerinin yeni
konutların fiyatları ile ilişkileri incelenecek olursa; bu süreçte bina maliyetleri
endeksinin %37,3 yeni inşaat fiyatları endeksinin ise %48,8 (REIDIN’e göre) artış
gösterdiği tespit edilmektedir.
REIDIN’in aktif olarak satışa sunulan projelerin aylık verileri baz alınarak hazırlanan
Stok Erime Hızı verileri de konut talebi göstergesidir.Stok erime hızı, markalı konut
projelerindeki mevcut konut stokunun aylık bazdaki yüzdesel “net” değişimini ifade
etmektedir.
Tablo 12 Stok Erime Hızları (2010-2014)
Kas.10 8,07 Eyl.11 2,56 Tem.12 1,61 May.13 5,77 Mar.14 6,4
Ara.10 4,92 Eki.11 1,86 Ağu.12 1,81 Haz.13 6,15 Nis.14 4,5
Oca.11 3,65 Kas.11 3,43 Eyl.12 2,25 Tem.13 5,8 May.14 4,5
Şub.11 6,12 Ara.11 1,41 Eki.12 1,69 Ağu.13 5,97 Haz.14 6
Mar.11 2,1 Oca.12 1,68 Kas.12 4,56 Eyl.13 5,94
Nis.11 3,77 Şub.12 3,07 Ara.12 2,74 Eki.13 5,91
May.11 2,21 Mar.12 4,2 Oca.13 3,55 Kas.13 7,74
Haz.11 4,86 Nis.12 1,54 Şub.13 2,2 Ara.13 6,3
Tem.11 6,06 May.12 1,51 Mar.13 2,52 Oca.14 4,2
Ağu.11 2,14 Haz.12 1,01 Nis.13 6,81 Şub.14 4,3
42
Şekil 13 Konut Kredisi Oranları ve Stok Erime Hızları (2010-2014)
Konut kredisi oranlarının stoklara etkisi yukarıdaki grafikte gözlemlenebilmektedir.
Faizlerin düşüklüğünün ve zaman zaman yapılan özel kampanyaların hane halkının
konut iştahını attırıcı etkenler olduğu ortaya çıkıyor.
"Gelişen Ülkeler ve Türkiye'de Gayrimenkul Sektörü; Değerlendirme ve Öngörüler"
raporuna göre, Türkiye'de gayrimenkul stokunun 2020 yılında 582 milyar Dolara
ulaşması öngörülmektedir.
3.2.6. Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri, inşaat sektörünün sürdürülebilir olarak büyüme
rakamlarına ulaşabilmesi için önem arz etmektedir. Yurtiçindeki stok fazlası
konutlara rağmen, yapı ruhsatlarının rekor seviyelerde artmasına rağmen ilerleyen
0
2
4
6
8
10
12
14
16
Kas
.10
Oca
.11
Mar
.11
May
.11
Tem
.11
Eyl.1
1
Kas
.11
Oca
.12
Mar
.12
May
.12
Tem
.12
Eyl.1
2
Kas
.12
Oca
.13
Mar
.13
May
.13
Tem
.13
Eyl.1
3
Kas
.13
Oca
.14
Mar
.14
May
.14
Stok Erime Hızı Konut Kredisi Oranları
43
yıllarda nüfusun köyden kente göç oranının ilerleyen yıllarda bu denli hızlı
olmayacağı düşünüldüğünde, teorik olarak sektörün yurtiçi faaliyetler ile büyümesini
sürdürmesini beklemek zor olacaktır. Bu nedenle inşaat sektöründe büyümenin
devamı yurtdışında üstlenilen işler ile sağlanabilir. Bunun farkında olan sektör
oyuncuları da bu faaliyetlerini arttırarak sürdürme çabası içerisindeler.
Türk müteahhitlik sektörü hizmetleri 1972 yılında Libya’da başladı. İlk projeden
itibaren 2014 yılı ortasına kadar 103 farklı ülkede üstlenilen 7,488 projenin toplam
değeri 284.6 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. 1972’den 2013 yılının sonuna
kadarki süreçte firmalar en fazla işi Rusya ile yapmıştır. 2013 yılında ise en fazla
proje (65) Irak’ta gerçekleşti.
Bu noktada yurtdışı faaliyetlere verilen devlet desteğinin önemi vurgu yapmak
gerekmektedir. Ekonomi Bakanlığı müteahhitlik firmalarının yurtdışı fuar, konferans
ve seminerlere katılımlarını ve yurtdışına heyet ziyareti düzenlemelerini
desteklenmektedir. Hazine ise 1 milyar Dolar ve üstü bedelli projelerde müteahhitlik
firmalarına garantör olmaktadır. Eximbank ise müteahhitlik sektöründe faaliyet
gösteren firmaların mevcut pazarlarda kalıcılığının sağlanmasının yanı sıra, yeni
pazarlara açılmalarını teminen yurt dışında üstlenilen projeler için teminat mektubu
vererek ve inşaat faaliyetleri devam eden ülkelerdeki ulusal ve/veya uluslararası
işverenlerden iş almış olup tahsil edilemeyen alacağı olan müteahhitlik firmalarına
köprü kredi kredi kullandırarak destek olmaktadır. Tüm bu destekler Türk
müteahhitlik firmalarının finansmana daha rahat ulaşmasını sağlamakta, bu da
yurtdışında daha fazla sayıda proje almalarını kolaylaştırmaktadır.
44
Tablo 13 Yurtdışı Müteahhitlikte Proje Bedelleri ve Alınan Paylar
Tablo 14 Yurtdışı Müteahhitlikte Proje Bedeli, Proje ve Ülke Sayısı (2002-2014)
Yıllar Proje Bedeli (milyar ABD $) Proje Sayısı Ülke Sayısı
2002 2,6 132 32
2003 4,5 270 37
2004 11,4 429 39
2005 12,4 408 34
2006 24,1 518 36
2007 25,3 570 44
2008 24,8 620 40
2009 21,7 474 45
2010 23,1 583 50
2011 20,5 505 47
2012 29,4 485 44
2013 31,7 374 45
2014/İlk Yarı 10,0 116 33
Şekil 14: Yurtdışı Müteahhitlik Proje Bedeli ve Proje Sayısı (2002-2014)
2,6 4,511,4 12,4
24,1 25,3 24,8 21,7 23,1 20,5
29,431,7
10,0132
270
429 408
518570
620
474
583505 485
374
0
100
200
300
400
500
600
700
0,0
5,0
10,0
15,0
20,0
25,0
30,0
35,0
2002 - 2014 Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri
Proje Bedeli (milyar ABD $) Proje Sayısı
Ülkeler Proje Bedeli ($) Pay (%)
Rusya Fed. 49.382.401.985 16,50%
Türkmenistan 39.911.779.803 14,30%
Libya 27.960.117.482 10,80%
Irak 19.514.900.904 7,20%
Kazakistan 17.412.337.869 6,80%
S.Arabistan 13.052.179.179 4,90%
Katar 12.367.321.033 4,80%
BAE 8.857.375.674 3,30%
Azerbaycan 8.208.466.904 3,00%
Cezayir 8.208.466.904 2,90%
Diğer Ülkeler 68.672.174.480 25,10%
45
2002 – 2013 yılları arasında büyümesini sürdüren yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin
2014 yılında jeopolitik nedenlerden yaşadığı daralma dikkat çekmektedir. 2011 yılı
başında Tunus'ta başlayan daha sonra Kuzey Afrika ülkeleri ile Ortadoğu'ya yayılan
ve Libya'da iç savaşa dönüşen Arap Baharı’nın etkisi ile 2011 yılında proje sayıları
azalmaya başlamış, 2014 yılında ise komşu ülkelerdeki şiddetin artarak devam
etmesi nedeniyle alınan proje sayıları iyice düşmüş ya da devam eden projelerin
alacaklarında ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlanmıştır.
Müteahhitlik sektörü için Arap Baharı’nın ilk büyük krizi Türk müteahhitlerinin ilk
göz ağrısı olan ve yurtdışı projelerine ilk başladıkları ülke olan Libya’da patlak
vermiştir. Libya’da hem işçiler mahsur kalmış, hem makine ve teçhizatlar hasar
görmüş ya da parçalanmış hem de alacaklar tahsil edilememiştir. Sektör firmaları
hala alacaklarını tahsil etmeye çalışmaktadır.
Irak ise Libya kadar önemli başka bir pazardır. 2013 yılında Irak’ta 65 projenin
yürütüldüğünden hareketle Musul, Kerkük, Selahattin, Diyala, Anbar, Bağdat ve
Basra kentlerinde ortaya çıkan ciddi güvenlik sorunları firmaları ve çalışanlarını
derinden etkilemiştir. Irak pazarını bırakmak istemeyen firmalar, tüm olumsuz
şartlara rağmen Irak’ta kalma mücadelesi vermektedir.
Yurtdışı Müteahhitlik hizmetleri ülkeye yarattığı katma değerin yanı sıra ülke dışında
istihdam edilen çalışanlar düşünüldüğünde işsizliğe de katkıda bulunmaktadır.
Burada söz konusu işçiler Türkiye’den ülke dışına çalışmaya giden kişilerdir, dış
ülke vatandaşlarının istihdamının Türkiye’nin işsizlik rakamlarına tabii ki herhangi
bir etkisi yoktur.
46
Tablo 15 Yurtdışında Çalışan Sayısı (2003-2013)
Müteahhitlik hizmetleri sektörünün önde gelen yayınlarından “Engineering News
Record (ENR) Dergisi’nin, bir yıl içerisinde üstlenilen projelerin toplam bedeli
üzerinden her yıl belirlediği dünyanın en büyük 250 müteahhitlik firmasını gösteren
ENR Top 250 Listesi’nde de 2014 yılında ilk 100 firma arasında 5 Türk firması yer
aldı; liste genelinde ise 42 Türk firması bulunmaktadır (İNTES, 2014: 32). Bu rakam
ile Türk müteahhitlik firmaları, listede toplam 62 firma ile birinci sırada yer alan
Çin’in ardından 2. sırada yer almaktadır.
Geride kalan 12 yıllık süreçte yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin başarılı bir
performans sergilediği yadsınamaz bir gerçektir. Fakat 2014 yılında başlayan
daralma, hizmetlerin belli alanlarda kümelendiğini ve jeopolitik risklerden
etkilenme olasılıklarının çok yüksek olduğunu göstermektedir. Hükümet tarafından
YILLAR Yurtdışında Çalışan Sayısı
003 34.151
2004 40.198
2005 60.355
2006 81.379
2007 70.024
2008 58.602
2009 59.479
2010 54.847
2011 52.491
2012 57.593
2013 55.369
47
koyulan Yurtdışı Müteahhitlik hizmetlerinin 2023’e giden yolda 100 milyar dolar
müteahhitlik projesi üstlenme ve en az Hollanda, İtalya, İsveç kadar dünya çapında
teknik müşavirlik firmaları çıkarması hedeflerine ulaşması için pazarını ve böylelikle
risklerini yayması çok önemlidir. Yeni pazarlara açılmada son 12 yılda olduğu gibi
devlet desteğinin inşaat firmalarının arkasında olması elzemdir
3.2.7. Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları
Gayrimenkul yatırım ortaklığının amacı, getiri potansiyeli yüksek gayrimenkullere,
gayrimenkule dayalı projelere yatırım yapmak, portföyündeki gayrimenkullerden
kira geliri ve gayrimenkul alım satım kazancı elde etmektir. Portföyündeki
varlıklardan kazanç elde eden gayrimenkul yatırım ortaklığı, yılsonunda bu kazancı,
Sermaye Piyasası Kurulu düzenlemeleri çerçevesinde, ortaklarına temettü olarak
dağıtabilmekte ve böylece gayrimenkul gelirini ortaklarına aktarabilmektedir.
GYO’ların 35 ülkede yürürlükte olan GYO mevzuatı uyarınca dünyada en yaygın
oldukları ülke ABD’dir. Başlangıçları yaklaşık 45 yıl önceye dayanan GYO’ların
bugünkü sayısı 300’ün üzerindedir. Türkiye’de Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları
(“GYO”) ilk olarak 1995 yılında kurulmuştur. 1997 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
(“SPK”) düzenlemeleri gereğince halka açılıp İMKB’ye kote olmuşlardır. GYO’ların
halka açık şirketler olması, hem sektör, hem de yatırımcılar açısından önemli
avantajları beraberinde getirmektedir. Sektörde faaliyet yürüten şirketler, halka
açılmak suretiyle kapsamlı gayrimenkul projeleri geliştirmeye olanak sağlayacak
şekilde finansman imkânlarını güçlendirmektedir. Yatırımcılar ise, GYO
şirketlerinde pay sahibi olarak bireysel tasarruflarıyla gerçekleştiremeyeceği
48
projelere dolaylı olarak ortak olmaktadır (Türkiye Gayrimenkul Sektörü Temel
Göstergeleri 2013: 62).
Tablo 16 GYO Sayısı ve Piyasa Değeri(2002-2014)
Yıllar GYO Sayısı GYO Piyasa Değeri (Bin TL)
2002 9 338.714
2003 9 543.092
2004 9 1.445.753
2005 9 2.489.225
2006 11 2.081.671
2007 13 3.189.974
2008 14 3.045.946
2009 14 2.853.765
2010 21 11.062.318
2011 23 20.769.996
2012 25 24.086.877
2013 30 37.572.732
2014/1.Ç 30 37.948.972
Türkiye’de GYO piyasası 2010’da Emlak Konut ve Torunlar GYO’nun halka arzı ile
ivme kazandı. Zaten verilerin gösterdiği de piyasaya en büyük girişin 2010 yılında
olduğudur. Emlak Konut’un bu piyasaya girmesi devletin de piyasanın aktif rol
oynayanlarından olacağından diğer özel inşat firmalarını cesaretlendirdi ve 2010
yılındaki büyük sıçrayış meydana geldi. Bundan sonraki süreçte günümüze kadar
yatay yükselen bir seyirde devam ediyor görünmektedir.
49
Şekil 15 GYO Sayısı ve Piyasa Değeri (2002-2014)
GYO’lar özellikle büyük şehirlerde gerçekleştirdikleri alışveriş merkezi, büyük
konut projeleri ve otel yatırımları gibi projelerin başarılar sağlamalarından dolayı
özellikle alış veriş merkezlerinden edinilen kira bedelleri düşünüldüğünde piyasa
değerlerini yukarı yönlü yükseltmeleri sürpriz olmamıştır. Toplanan finansman
kaynakları ile de büyük projelerin yatırımlarına devam etmektedirler. Tabi iki inşaat
sektörünün barındırdığı riskleri GYO’lar da barındırmakta ve oluşabilecek bir
daralmada etkiyi hissedecek sektörlerin başında gelmektedirler.
3.3. 2014 Yılı Genel Değerlendirmesi
İnşaat sektörünün 2014 yılında büyümesinin hız kestiği gözlemlenebilmektedir.
2013’ün ilk çeyreğinde %5,8 büyüyen sektör 2014’ün ilk çeyreğinde kamunun mega
projelerine rağmen %5,2 büyümüştür. Bu yavaşlama sektörün %60’ını oluşturan
konut sektöründeki gelişmelerden etkilenmektedir ve sorunların detaylı analiz
edilmesi gerekmektedir.
0
5
10
15
20
25
30
35
0
5.000.000
10.000.000
15.000.000
20.000.000
25.000.000
30.000.000
35.000.000
40.000.000
Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları
GYO Piyasa Değeri GYO Sayısı
50
Tablo 17 Konut Satışları ve Değişim Oranı (2013-2014)
2014 yılı itibari ile Türkiye’deki stok fazlası emlak adedi 700-800 bin dolaylarında
tahmin edilmektedir. Yapı ruhsatları ve izin belgeleri incelendiğinde ilk çeyrek
verilerine göre yapı ruhsatlarında %89,1, kullanım izinlerinde %81’lik rekor
seviyelerdeki artış söz konusu olmuştur. Diğer taraftan konut satışlarının ilk yedi
aylık verilerine bakıldığı zaman 2013’e göre %10,78’lik bir gerileme mevcuttur.
Ayrıca ipotekli satışlarda da %39,76’dan %31,59’a gerileme mevcuttur. Hal böyle
iken iktisadın temel kuralı arz talep yasasına göre fiyatlarda bir düşüş beklemek
gayet olağan bir sonuçtur. Fakat REIDIN-GYODER “Yeni Konut Endeksi”
verilerine göre konut fiyatlarında 2013’ün Temmuz ayına göre %10,79 oranında artış
gözlemlenmektedir.
Bu verilere bakıldığında konut sektörünün piyasa gerçekleri ile değil, gelecekteki
getiri potansiyeli ile alım yapılan bir yapıya dönüştüğünü söylemek yanlış
Konut Satışları 2013 2014 Değişim
Ocak 87 444 87 639 0,2
Şubat 88 519 82 597 -6,7
Mart 97 956 87 617 -10,6
Nisan 95 381 83 610 -12,3
Mayıs 103 261 90 377 -12,5
Haziran 96 424 92 936 -3,6
Temmuz 106 636 85 101 -25,3
Toplam 675 621 609 877 -10,78
51
olmayacaktır. Özellikle büyük kentlerde yoğunlaşan devasa ulaşım ve kentsel
dönüşüm projeleri, çevredeki konutlarla ilgili ’gelecekte çok iyi prim yapacak’ algısı
yaratmaktadır. Elindeki konutu satmak isteyen mal sahipleri ise henüz
gerçekleşmemiş olan bu primden kendi payına düşeni bugün almak istediğinde,
gerçekliği olmayan spekülatif fiyatlar oluşmaya başlamaktadır. Prim potansiyeli
algısı pazarlamanın en önemli silahıdır ve belirleyici olan satıcının istediği fiyatı
alıncaya kadar göstereceği sabırdır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde emlak
piyasasının kilit unsuru “bekleme gücü” olacaktır (Forbes, Ağustos 2014: 55).
S&P'nin "Gelişmekte Olan Ekonomilerde Konut Sektörü" başlıklı raporunun
Türkiye'ye bölümünde yapılan "Türkiye konut piyasası kredi odaklı iç talepten uzak
olarak daha fazla ihracata dayalı hareket edecektir. Türkiye'de reel ve nominal konut
fiyatları 2014 ve 2015'te yavaşlayacak" öngörüsüne rağmen konut sektörünün aşırı
değerlendiği ve bir balon tehlikesi ile karşı karşıya olduğu apaçık ortadadır.
Bir diğer REIDIN verisi yukarıda bahsedilen hayal satma durumunu destekler
niteliktedir. Verilere göre maketten konut satışı oranı oldukça yüksektir. İstanbul
Avrupa yakasındaki markalı satışların %70,9’u bitmemiş durumdadır. Anadolu
yakasında ise bu oran %83,4 ile daha da yüksektir. Bu durumda fiyatlardaki sert bir
düşüşün inşaat şirketlerini geri dönülemez noktalara getirebileceği tehlikesi
bulunmaktadır.
Türkiye’deki mortgage sistemi, karşılaşılacak problemlerde sorunu derinleştirmeye
yönelik bir yapıya sahiptir. Mortage sistemi esasında bankaların verdiği konut
kredilerine dayalı tahviller çıkartarak yeniden finansman yaratması prensibine
52
dayanmaktadır (Forbes, Ağustos 2014: 58). Fakat Türkiye’deki işleyişin tüketici
kredilerinden bir farkı bulunmamaktadır. Yani banka her zamanki gibi topladığı
mevduatı uzun vadeli kredi olarak tüketicilere sunmaktadır. Açıkça görülüyor ki
oluşacak bir krizin zincirleme reaksiyonlar göstermesi riski oldukça yüksektir.
Gelinen noktada konut üreticilerinin 12 yıldır devletin desteğini arkalarına alarak,
2014 ve devamında faizlerin düşürüleceğine inanarak hız kesmeden saldırgan şekilde
devam ettikleri yatırım projelerine bakış açılarını sorgulamaları gereksinimi ortaya
çıkmaktadır. Çünkü Türkiye ekonomisinde lokomotif olma rolü biçilmiş inşaat
sektörünün, ibre tersine döndüğünde hangi metafor ile özdeşleştirileceğini düşünmek
zaman alıcı olacaktır.
53
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKONOMİYE KATKISI İÇİN ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ VE GELECEK PROJEKSİYONLARI
4.1. İnşaat Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar
İnşaat sektörünün, ekonomi için kilit bir sektör olması sebebiyle gelişmesinin
önündeki engellerin kaldırılması ve sorunlarının çözülmesi, Türkiye’de sürdürülebilir
bir ekonominin koşullarının oluşması açısından büyük önem arz etmektedir. Elbette
ki inşaat sektörünün de Türkiye’deki diğer sektörlerde olduğu gibi çok sayıda sorunu
vardır. Bunların tamamının bu çalışmada yer alması mümkün değildir, ancak en
önemlilerinden bahsetmek faydalı olacaktır.
İnşaat sektörünün en zengin müşterilerinden birinin kamu olması sebebiyle kamu
alımları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük önem arz etmektedir. Kamu
alımları ile ilgili temel mevzuat olan Kamu İhale Kanunu, inşaat sektörü için hayati
önem taşımaktadır ve maalesef bu mevzuat, gelişmelerin gerisinde kalmakta ve
54
sektörün ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Örneğin TOBB bünyesinde faaliyet
gösteren ve Türkiye’deki en büyük müteahhitlik firmalarının yer aldığı Türkiye
Müteahhitlik Hizmetleri Meclisi’nin 2014 yılında yayınlanan VII. Türkiye Sektörel
Ekonomi Şurası Raporunda dile getirdiği ilk konu kamu ihalelerinde yaşanan
sorunlar ve suistimallerdir. VI. Şura’da ise Meclis kamu ihalelerinde aşırı düşük
teklifler ve iş deneyim belgelerini en önemli sorunları olarak dile getirmişlerdir.
Meclise göre, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu ve ikincil mevzuatta bugüne kadar sayısız değişiklik yapılmış olmasına
karşın yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretilememiştir. Aksine, kanunun kapsamı
daraltılmış, birçok idarenin ihaleleri kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır. Şeffaf ve
adil bir ihale sistemi oluşturulamaması, kamu ihalelerinde yaşanan sorunların en
temel nedenidir. Sistemdeki eksiklikler uygulamada aşırı düşük teklifler, yaklaşık
maliyetin doğru hesaplanamaması, iş deneyim belgeleri ve keşif artışları gibi çok
ciddi sorunlara yol açmaktadır (7. Şura Raporu, 2014: 131).
Aynı Rapor’da yap-sat müteahhitlerinin üye olduğu Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli
Müteahhitlik Meclisi ise en önemli sorunlarını, yapı müteahhitliğine ilişkin standart
ve faaliyet kriterlerinin olmaması olarak belirlemişlerdir. Rapor’a göre ihtisas
gerektiren yapı müteahhitliği faaliyetinde bulunan gerçek ve tüzel kişilerde herhangi
bir kriter aranmadığı için, sektörde faaliyet göstermek kolay ve kontrolsüzdür. Bunun
sonucunda ülkemiz acı bedeller ödemiş, son 50 yılda deprem nedeniyle 54.313
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Deprem kuşağında ve %98’i deprem riski altında
olan Türkiye’de, inşaat yapacak müteahhitlerin sektöre giriş ve faaliyet
standartlarının belirlenmesi gerekmektedir (7. Şura Raporu, 2014: 108).
55
İnşaat sektörünün önemli diğer bir sorunu yapı denetimlerinin yetersizliğidir.
Türkiye’de depremlerdeki can ve mal kaybının çok yüksek olması, binaların
birçoğunun hasar görmesi ya da yıkılması bunun en açık göstergesidir. Her ne kadar
depremlerden sonra bazı yasal düzenlemeler (4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu)
getirilerek yapı denetim daha ciddiyetle sağlanmaya çalışılsa da, sektörden yapı
denetiminin işleyişine (denetleyenin parasının denetlenen tarafından verilmesi gibi)
dair ciddi eleştiriler yöneltilmektedir. Son dönemlerde yapı denetim sağlıklı bir
şekilde yapılabilmesi için yeni çözüm arayışları ve yöntem geliştirilmeye
çalışılmaktadır.
Kalifiye işçi ihtiyacı, Türkiye’deki pek çok sektörde olduğu gibi inşaatta da önemli
bir sorundur. İnşaat sektöründe çalışanların sertifikalandırılmasına yönelik Mesleki
Yeterlilik Kurumu tarafından bazı çalışmalar yapılmakta ise de maalesef bunlar
yetersiz kalmaktadır.
4.2. İnşaat Sektörü için Sürdürülebilir Ekonomi
Sürdürülebilirlik; ekonomik, çevresel ve toplumsal gereksinimlerin gelecek
kuşakların yaşam koşullarına zarar vermeden karşılanmasını hedefleyen bir dünya
görüşüdür. Sürdürülebilirlik kavramı ilk olarak 1987 yılında Dünya Çevre ve
Kalkınma Komisyonu’nun yayınladığı Brundtland Raporu’nda kullanılmıştır.
Sürdürülebilirlik, hem bugünü hem geleceği kapsayan bir kavramdır ve bugünün
ihtiyaçları kadar gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da dikkate almaktadır.
56
İnşaat sürdürülebilirlik kavramının merkezinde bir sektördür. Bu sektör çevresel
problemlere inşaatlarda kullanılan malzemesiyle ve atıklarıyla, gerek inşa edilen
yapıların tükettiği enerjisiyle gerekse kent planıyla doğrudan ya da dolaylı olarak
katkıda bulunmaktadır. Geleneksel anlayışta, inşaatlarda daha yüksek oranlarda tatlı
su, ağaç, toprak ve enerji kaynakları kullanılırken, sürdürülebilir inşaat binaların ve
altyapılarının planlanması, inşa edilmesinden, hammaddelerin elde edilmesine
atıkların yönetimine kadar tüm safhaların çevre dostu bir anlayışla tasarlanmasını
gerektirmektedir.
Türkiye’de sürdürülebilir bir inşaat sektörü kurulmasının önünde bazı engeller
bulunmaktadır. Öncelikle göç sebebiyle hızlı şehirleşme, konut ve altyapının
yetersizliği, çevre bilinci olmayan planlamacılar, çevreyle uyumsuz, enerji
verimliliği kaygısı taşımayan imarlar ve oy endişesi ile verilmiş bazı politik kararlar
bunlardan bazılarıdır. Bina dikmesi ne kadar kolaysa, yıkması bir o kadar zordur ve
daha arsaların ve arsaya uygun malzemelerin belirlenmesinde ve binaların inşasında
başlayan zincirleme hatalar maalesef sürdürülebilir bir inşaat sektörü kurulmasını
engellemektedir. Sürdürülebilirlik ilkeleri bir bütün olarak ele alınmalı ve sosyal ve
çevresel sorumluluk anlayışıyla uygulanmalıdır.
İkinci olarak inşaat sektörünün 2023 hedeflerine ulaşabilmesi ve sürdürülebilir bir
sektör olabilmesi için Türkiye’nin hem Ar-Ge yatırımlarına önem vermesi hem de
nano teknolojinin kullanımını artırması gerekmektedir.
İnşaat sektörü ve inşaat malzemesi sanayinde teknoloji ve inovasyon faaliyetlerini
tetikleyen temel unsurlar maliyetler, verimlilik ve etkinlik alanlarında performans
ihtiyacı, sürdürülebilirlik ve çevre alanındaki ihtiyaçlar, müşterilerin artan ve değişen
57
talepleri, uluslararası standartlar ve kamu düzenlemeleri, küresel ölçekte artan
rekabet ile tasarım eğilimleridir (İnşaat Malzemesi Sektöründe Kentsel Dönüşüm
Çerçevesinde Yenilikçilik ve Ar-Ge, İMSAD, 2013: 36).
İnşaat ve inşaat malzemesi sanayinde rekabet küresel ekonomik kriz sonrası oluşan
yeni koşullarda daha da artmaktadır. Nitekim gelişmiş ülkelerde yaşanan sektörel
durgunluk, buna karşın işlerin gelişen ülkelerde toplulaşması rekabeti artırmaktadır.
Şirketler giderek daha çok sınır ötesi pazarlara yönelmekte ve rekabet gücü için
farklılaşma ihtiyacı duymaktadırlar. Teknoloji ve inovasyon faaliyetleri de burada
belirleyici olmaktadır (İnşaat Malzemesi Sektöründe Kentsel Dönüşüm Çerçevesinde
Yenilikçilik ve Ar-Ge, İMSAD, 2013: 36).
Türkiye’de inşaat sektörünün dönüşümüne katkısı olacak son güncel gelişmelerden
biri de kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşüm eski dayanıksız yapıların, yeni
modern, enerji verimli ve dayanıklı yapılara dönüştürülmesi inşaat sektörünün
gelişimi için yeni bir fırsat doğurmuştur.
Türkiye’de kentsel dönüşüm 1999 yılında Marmara depremi sonrasında gündeme
gelmiş ve yerel yönetimlerin yöresel uygulamaları ile sınırlı kalmıştır. Kentsel
dönüşüm Türkiye’de uzun yıllar yaşanan çarpık yapılaşmanın ve kentleşmenin
giderilerek ekonomik ve sosyal gelişmenin hızlandırılmasını ve hane halkları ve
bireyler için yaşanabilir kentler yaratılmasını sağlayacak önemli bir araçtır. Bununla
birlikte kentsel dönüşüm, Türkiye’de gayrimenkul ve inşaat sektörünün gelişimi için
de yeni ve önemli bir unsur olacaktır.
58
“Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” kentsel dönüşüm
sürecinde önemli bir eşiği oluşturmaktadır. Bu Kanun’un amacı, afet riski altındaki
alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve
sanat norm ve standartlarına uygun sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil
etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir
(İnşaat Malzemesi Sektöründe Kentsel Dönüşüm Çerçevesinde Yenilikçilik ve Ar-
Ge, İMSAD, 2013: 29).
4.3. İnşaat Sektöründe Gelecek Projeksiyonları ve 2023 Hedefleri
İnşaat sektörünün 2023 hedeflerini ekonominin 2023 hedeflerinden ayırmamak
gereklidir. Bu bölümde inşaat sektörü üçün 2023 yılı hedefleri ve hedeflere
ulaşabilmek için stratejilere değinilecektir. Ayrıca hedeflere ulaşma yolunda
sektörün güçlü ve zayıf olduğu noktalar vurgulanacak son olarak da hedeflerin
ulaşılabilirliği üzerine görüşler bildirilecektir.
4.3.1. İnşaat Sektörünün Belirlediği 2023 Hedefleri
Sektörün 2023 hedefleri meslek örgütleri tarafından üyelerinden alınan beslemeler ile
rapor haline getirilmiş ve kamuoyuna sunulmuştur. Örgütler hedeflerinde farklı
görüşlere yer vermektedirler.
İNTES ise düzenli olarak yayınladığı inşaat sektörü raporunda bulunan 2023
hedeflerinde ise sektörün 300 milyar $ ciro yaratması ve bu rakamın 100 milyar
$’luk kısmını yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinden sağlamayı hedeflemektedir.
59
INTES bu rakama ulaşma için sektörün GSYH büyümesindeki katkısının
yükseltmesi gerektiğini, bu nedenle Türkiye’de özel sektör ve kamu sektörü
tarafından gerçekleştirilen toplam sabit yatırımların her yıl reel olarak en az yüzde 15
artmasını, inşaat sektörü yatırımlarının da en az yüzde 20’lik bir artış yakalaması
gerektiğini vurgulamıştır. Bu konu hakkında görüşler “2023 Hedefleri Üzerine
Görüşler” bölümünde incelenmektedir.
İMSAD ise 2023 hedeflerini;
İnşaat malzemeleri ihracatında 100 milyar $
Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinden 100 milyar $
Yurt içi Pazar büyüklüğünde 100 milyar $ olmak üzere toplam 300 milyar $
seklinde rakamlar üzerinden koymaktadır.
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) 2023 hedeflerini belirlemek için 2011 yılında
"İnşaat Sektörü 2023 Vizyonu: Sorunlar ve Çözüm Önerileri" adında bir çalışma
gerçekleştirmiş ve üyelerinden aldığı geribildirimler doğrultusunda sektörün
hedeflerini belirlemiştir.
TMB'nin yapmış olduğu çalışma neticesinde 2023 yılına dair ortaya koyduğu
vizyonşu şekildedir: "TMB öncülüğünde, yurtiçinde yapılanmasını tamamlamış,
dünya taahhüt sektöründe ağırlığı olan ve bölgesinde lider "Türk Müteahhitliği"
markasını oluşturmak." (TMB, 2011) vizyonu altında aşağıdaki hedefler
belirlenmiştir:
Yurtdışı ve yurtiçi 100 milyar Dolar seviyesinde ciro yakalamak
60
Kayıtlı çalışan nüfusu %12 ' ye çıkarmak
Sayısı 2-3 olan 1 milyar Dolar üstündeki ciroya sahip Türk şirketi sayısını en
az 10'a çıkarmak
Karın en az %1 'ini Ar-Ge harcamalarına ayırmak
Katma değeri yüksek, ileri teknoloji ve inovasyonu ön plana çıkaran, doğal
kaynakları verimli kullanabilen projeleri gerçekleştirerek, bu projelerin
üstlenilen işler içerisindeki payını en az %30'a çıkarmak
Beş tane EPC müteahhidi yaratmak
Gelişmiş ülke pazarlarına girmek
Kurumsallaşma anlamında profesyonelleşmeyi arttırmak; uluslararası
kuruluşlar tarafından denetlenebilir, şeffaf mali yapıya ulaşmak, denetlenme
oranını %10'dan %100'e çıkarmak; şirketlerin çevre, iş sağlığı ve güvenliği,
kalite gibi yönetim sistemlerinde uluslararası standartları yakalamalarını
sağlamak; Türk inşaat şirketlerinin halka açılmasını sağlamak
Dünyanın ilk 250 firması arasında 40 firma ile yer almak
Yurtdışındaki hasılatın Türkiye'ye dönüş miktarını 3 kat arttırmak
İşlerin %20 müşavirlik hizmetinin Türk firmalarınca yapılmasını sağlamak.
Yurtiçinde kamu özel sektör ortaklığı (PPP), yap işlet devret gibi finans
modellerinin uygulandığı toplam proje büyüklüğünü10 yılda 5 kat arttırmak
TMB’nin ortaya koyduğu hedefler doğrultusunda belirlediği ve hedeflere ulaşmak
için stratejik olarak izlenmesi gerektiğini vurguladığı adımlar ise;
Tasanın yönümüzün geliştirilmesi,
Yurtdışında Türk müteahhitliği markasının oluşturulması,
İş makinesi imalat sanayinin geliştirilmesi,
61
Dışa bağımlılığımızı azaltacak girişimlerin desteklenmesi,
Dünya ile rekabet gücümüzün arttırılması,
Yurtiçi pazarda büyük ölçekli ve know-how gerektiren projelerde yerli
firmaların katılım payının desteklenmesi,
Yurtdışı işlerle ilgili ülkelerin stratejik yatırımlarında yer alabilmek için
uzun vadeli politikaların geliştirilmesi,
Türk müteahhitlerinin stratejik öneme haiz katma değeri yüksek işlere
dahil olmasının desteklenmesi,
Ucuz işçiliğin kaybedilmemesi.
Devletin yurtdışı ihalelerinde yeterlilik kriteri oluşturması,
Uzun vadede prestijli projelerin desteklenmesi,
Götürü bedel/anahtar teslim bazında katma değeri yüksek projelerin
desteklenmesidir.
4.3.2 2023 Hedefleri Üzerine Görüşler
Sektörü oluşturanların hedef koyarak stratejik planlar doğrultusunda hedefe ulaşma
çabaları çok önemlidir fakat burada hedeflerin ne denli gerçekçi olduğu ve koyulan
hedeflerin faydası tartışılmalıdır.
Gelecek vizyonu doğrultusunda TMB’nin koyduğu strateji, hedef rakamlara
ulaşmasının yanı sıra sektörün ileri teknoloji ile entegre olabilmesi,
kurumsallaşabilmesi ve katma değeri yüksek projelere imza atılabilmesi kabiliyetini
geliştirmeye yöneliktir. Zaten hedeflenen rakamlara ulaşmak için bu altyapıyı
tamamlamak gereklidir. Fakat bu doğrultuda TMB devletin son 12 yılda yaptığı gibi
62
gelecek stratejisinde de inşaat sektörünü sübvanse etmesi, verilecek makroekonomik
kararların ilk önce inşaat sektörüne etkilerini düşünmesini arzu etmesi tartışılmalıdır.
Çünkü sektör yurtiçinde doygunluk seviyesine yaklaşmaktadır. Ayrıca sektörün
yurtdışından sağladığı katma değerin önemi yüksektir. Bu nedenle yurtiçi desteklerin
makul ölçülerde kalması, burada makul ölçülerden kasıt devlet organlarının
verdikleri kararların sadece inşaat sektörüne etkileri değil diğer tüm sektörlere
etkilerini düşünebilme özgürlüğüdür ve yurtdışı faaliyetlere desteğinin kurumsal
düzeyde, hedef ve stratejiler doğrultusunda devam etmesi gerekmektedir.
İNTES’in 2023 hedeflerine göre ekonominin 1,5 trilyon Dolar büyüklüğü hedefinde
inşaat sektörü hedefi de 300 milyar Dolar yer tutması amaçlanmaktadır. Bu rakam
2014 itibariyle milli gelir içindeki payı %4,7 olan sektörün %20 oranında bir yer
alması anlamına geliyor. 300 milyar Dolarlık inşaat sektörünün de 100 milyar
Dolarlık bölümünü yurtdışı müteahhitlik faaliyetlerinden elde etmesi planlanıyor.
2002 – 2013 yılları arasında ortalama %16,2 büyüme ile geçiren yurtdışı faaliyetler
bu ortalama ile devam etmesi durumunda 2023’deki rakam 77,4 milyar Dolar olarak
gerçekleşiyor. 1972 yılından bu yana 284,6 milyar Dolar geliri bulunan yurtdışı
faaliyetlerden 2014’ün ilk yarısında 2013’e göre proje bedelleri azalan ayrıca proje
yapılan ülkelerin jeopolitik riskleri göz önüne alındığı zaman bu koyulan hedeflerin
arzu edilen sansasyonel rakamlar olarak değil hesaplamalar doğrultusunda makul bir
biçimde koyulması önem arz etmektedir.
63
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ
Bu çalışmanın amacı cumhuriyetin kuruluşundan 2001 yılına gelinene kadarki
süreçte Türkiye ekonomisinde uygulanan politikaları incelemek, 2001 krizi ertesinde
iktidara gelmiş hükümetin inşaat odaklı ekonomik modelini son 12 yıl düşünülerek
analiz etmek ve ekonominin ve inşaat sektörünün 2023 hedefleri doğrultusunda
gelecek projeksiyonları ile ilgili görüşleri vurgulamaktır.
2001 yılında yaşanan krizin ardından Türkiye ekonomisi yeniden yapılanma sürecine
girdi ve ekonomik modellerde değişiklikler meydana geldi. Büyüme modeli
kamunun liderliğindeki yatırım ve harcamalardan özel sektörün yatırım ve
harcamalarına kaydırıldı. Bu model bütçe dengesindeki başarıları peşinden getirdi.
Bütçe açığı gitgide düştü, bu enflasyondaki düşüşü peşinden getirdi ve ardından
faizlerdeki kademeli olarak düşüş yaşandı ve oranlar yatırım yapmaya teşvik edecek
seviyelere inmeye başladı. Bu göstergeler 12 yıldır siyasal istikrarı da sağlamayı
başarmış hükümetin başarıları olarak adlandırılmalıdır. Fakat bu süreçte işsizlik ve
aslında büyüme modelinin bir sonucu olarak cari açık fazlalığı göstergeleri de
başarısızlıklar olarak ortaya çıkıyor.
64
12 yıllık süreçte inşaat sektörü bir devlet politikası olarak desteklendi ve faizlerin git
gide aşağıya çekilmesi inşaat sektörüne ekonomik büyümedeki lokomotif olma
vasfını yükledi. Kendine bağlı alt sektörleri de canlandıran inşaat sektörü yukarıdaki
başarılı olarak addedilen göstergelerin de en önemli faktörü oldu. Fakat bu süreçte
yapısal reformlarını tamamlayamayan hükümetin, 2014 yılında gelinen noktada 2023
hedeflerini inşaat sektörü ezberlerini bozmadan gerçekleştirmeyi planladığı gerçeği
ortaya çıkıyor.
İnşaat sektörünü ekonominin temeline oturtma ve buna bağlı büyüme girişimleri
daha önce de ABD, İngiltere, İspanya ve Uzakdoğu ülkelerinde uygulandı. Fakat bu
ülkeler büyüme süreçlerinde başka konularda uzmanlaşmalarını tamamladılar.
Örneğin ABD ilaç sektöründe, Uzakdoğu ülkeleri elektronikte uzmanlaştılar, piyasa
değerleri yüksek markalar geliştirdiler ve mallarını ihraç ederek milyarlarca dövizi
ülkelerine gelir olarak sağladılar. Yabancılara sürekli olarak konut satmadıkça veya
oluşan inşaat kültürünü (know-how) dış ülkelere çıkaramadıkça inşaattan
ekonominin omurgası olması beklenmemelidir.
İnşaat üzerine omurga kurulmasının bir diğer sıkıntısı da orta gelir tuzağı kavramı ile
çelişkili olmasından kaynaklanır. Son dönemde yapılan Türk ekonomisinin orta gelir
tuzağına doğru gittiği yorumlarına da kulak verilmelidir. “Fert başına düşen milli
gelirimiz son 6 yıldır 10 bin Dolarda takıldı kaldı.” Orta gelir tuzağı kişi başına
düşen milli gelirin bir noktaya geldikten sonra daha fazla ilerleyemeyip yerinde
sayması durumları için kullanılan bir terimdir. Kişi başına düşen milli gelirin 12.275
doları aşmadığı ekonomiler (1.006 $ - 12.275 $) orta gelirli ekonomiler olarak
65
adlandırılır (Dünya Kalkınma Raporu, 2012: 389). Orta gelir tuzağının bir sonucu
olarak ekonominin hantallaşması, yatırımların artmaması ve üretimde artış
yaşanmaması gibi sıkıntılar ortaya çıkar. Bu konunun inşaat sektörü ile kesiştiği
nokta ise faizlerdir. Orta gelir tuzağına yakalanmamak için iç tasarrufların artış
göstermesi gerekmektedir buda insanları tasarruf etmeye teşvik edecek faiz oranları
ile mümkündür. Fakat faizlerdeki yüksek seyir de inşaat sektörünün en istemediği
durumdur. Buradaki negatif ilişki ve çıkmaz ekonomi yönetiminin önümüzdeki
süreçte sonuçları geniş kapsamlı zor kararları alması gerektiğini gösteriyor.
Geçmiş, mevcut durum ve gelecek incelemeleri yapıldığı zaman tekrar ve tekrar
olarak yapısal reformların yapılması ihtiyacı olmazsa olmaz bir konuma geliyor. Bu
kadar iki ucu keskin bıçak kararlar vermek zorunda kalmamak için, öngörülmeyen
gelişmelerden mümkün olduğunca az yara almak için ve sistemi daha üretken ve
verimli çalışabilmesi için yapısal reformlar şarttır. Yapısal reformlar sadece
ekonomik kararlar olarak değerlendirilmemeli, hukuk, yasalar, demokrasi üzerine
alınacak kararlarda bu reformlar kapsamına girmektedir. Ekonomik olarak ise acil
konular; sermaye girişlerine bağımlı hale gelen büyüme, borçlanarak ve ithal ederek
oluşan cari açık, vergi sistemindeki düzenlemeler ve enerji ithalatı konularıdır.
Likidite bolluğu yaşanan süreçte sermaye girişleri konusunda bir problem
yaşanmıyordu fakat artık ortada ki önümüzdeki süreçte FED sıkı parala politikasına
başlayacak ve faizlerde artırıma gidecek ve gelişmekte olan ekonomi ülkeleri bundan
etkilenecek. Bu nedenledir ki yapısal reformların üzerinde bir an önce düşünülmesi
gerekli adımların mantık çerçevesinde atılması çok önemlidir.
66
Türkiye 2002 – 2014 yıllarında bankacılık dışında yapısal reformlarını hatta dünya
likidite bolluğu içerisindeyken bile yapmamıştır. İnşaatın lokomotif olama karakteri,
sermaye girişleri gibi yöntemler ile büyüme rakamları yıllık bazda stratejiler ile
ortaya çıkmıştır. Yapısal reformlar şimdi uygulamaya geçilse 10 yıllık bir süreçte
faydaları gün yüzüne çıkmaya başlayacaktır ve ilk senelerdeki göstergeler siyasi
yönetimi mutlu etmeyecektir ama hedeflere ulaşılmak isteniyorsa reformları
gerçekleştirmek yeter değil ancak gerek şarttır. Yani 2023 hedeflerine 12 yıllık
süreçte olduğu gibi inşaat ile ulaşmayı amaçlamak iyi planlanmamış bir uz görüdür.
67
KAYNAKÇA
VII. Türkiye Sektörel Ekonomi Şurası, TOBB Yayınları, Ankara, 2014, s. 108,131.
B. Ali Aşiyok, İktisadi Dönemler İtibariyle Türkiye Ekonomisinde Kalkınma
(1923-2004), Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Raporları, 2006.
Dilek Göze Kaya, Ayşe Durgun, “1923–1938 Dönemi Atatürk’ün Maliye
Politikaları: Bütçe ve Vergi Uygulamaları”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Mayıs 2009, S.19, ss.233-249.
Doç. Dr. Hüseyin Akyıldız, Doç. Dr. Ömer Eroğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Dönemi
Uygulanan İktisat Politikaları”, SDÜ İİBF Dergisi, 2004, S.1.
Dr. Başak Candemir, Dr. Berna Beyhan, Selçuk Karaata, İnşaat Sektöründe
Sürdürülebilirlik: Yeşil Binalar Ve Nanoteknoloji Stratejileri,
İMSAD,TUSİAD,UNG, Kasım 2012
Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Raporu, 2012, sf:389
Eftal Şükrü Batmaz, Kudret Emiroğlu, Süha Ünsal, İnşaatçıların Tarihi, İstanbul,
Türkiye Müteahhitler Birliği Yayını, 2006.
Emlak Raporu 2014, Ağustos 2014, Forbes, sf.55,58
İnşaat Malzemesi Sektöründe Kentsel Dönüşüm Çerçevesinde Yenilikçilik ve
Ar-Ge, İMSAD, 2013.
.
Mete Tunçay, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir vd, Çağdaş Türkiye Tarihi: 1908-
1980, İstanbul, Cem Yayınevi, 1989.
Murat Çokgezen, Hamdi Genç, Murat Koraltürk, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında İş
Dünyası Profili” http://www.academia.edu/3007021/CUMHURIYETIN_
ILK_YILLARINDA_IS_DUNYASININ_PROFILI (Erişim Tarihi: 25.08.2014)
Özer Özçelik, Güner Tuncer, “Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt IX, S. 1, Haziran 2007, ss.
253–266.
Rıfat HİSARCIKLIOĞLU, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, 23 Mayıs
2014, TOBB 70. Genel Kurul Toplantısı Konuşmasından
Türkiye Gayrimenkul Sektörü Temel Göstergeleri 2013, GYODER, sf.62