Foucault ve Beden (Sunum Slaytları)

31
FOUCAULT VE BEDEN Deniz ERDOĞAN

Transcript of Foucault ve Beden (Sunum Slaytları)

FOUCAULT VE

BEDEN

Deniz ERDOĞAN

I Foucault ve İktidar

�  Foucault’ya göre iktidar ilişkilerinin özneyi kurma, değiştirme ve

dönüştürme eylemleri, bedenin ihlali anlamına gelmektedir. Beden, iktidarın gözünde politik bir argümandır, kişisizleştirilmiştir. İktidarın yalnızca devlet aygıtı ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini, devlet aygıtının dışında ve üstünde çok daha küçük düzeylerde işleyen iktidar mekanizmalarının varlığının da dikkate alınması gerektiğini savunan Foucault, bireylerin günlük eylemlerinde, yaşantılarında, bedenlerine varıncaya kadar üzerlerine işleyen, kimliklerine nüfuz eden mikro iktidarlar dizisinin varlığını savunmaktadır. Buna göre iktidar yalnızca dışlama, engel, sansür ve bastırma pratikleriyle işleyen negatif bir olgu değil, aynı zamanda bilgi ve arzu düzeyindeki pozitif etkisiyle de var olur. iktidar arzuyu ve zevki kışkırtır, bilgiyi üreterek bastırma ve engelleme yoluyla cezalandırmaktan çok daha fazlasını yapar; bedeni çalıştırır, davranışlarına nüfuz eder, arzu ve zevkle iç içe girer. Böylelikle kendisini sürekli var eder.

II İktidarın Bedenleri Kuşatması

�  Foucault modern dönemin beden üzerindeki etkilerine değinirken, dikkatini özellikle dışlanan, ayırt edilen-ötekileştirilen- bedenler üzerinde yoğunlaştırır. Ona göre modernlik, ayırt edilen bedenlerin üzerinde işleyen bir mekanizmadır. İktidarın bedenleri kuşatması güvenlik bölgelerinin yerleştirilmeleriyle gerçekleşmiş, 18. Yüzyıldan, 20.yüzyıla kadar olan süreçte iktidar bedeni ağır, etkili ve sabit bir biçimde kuşatmıştır. Söz konusu, okullarda, hapishanelerde, kışlalarla, ailelerde ortaya çıkan disiplinin asıl kaynağı da budur.

Hopital General �  Foucault, “Deliliğin Tarihi” adlı ilk önemli eserinde 17.

yüzyılda Avrupa’da meydana gelen büyük değişimi “büyük kapatılma” olarak adlandırmıştır., Bu değişim surecinde meydana gelen en önemli olayı 1656 yılında Paris’te kurulan Hopital General (genel hastane) adında bir kurumda, birkaç ay gibi kısa bir sure içinde Paris nüfusunun oldukça büyük bir bölümü gözetim altına alınmıştır. Ama Foucault ‘ya göre, Hopital General’in, isleyişi ya da amacı bakımından hiçbir tıbbi düşünce ya da amaçla ilgisi yoktur. Tersine bu kurum o donemde Fransa’da örgütlenmekte olan monarşinin ve burjuva düzenin önemli bir parçası, hatta makamıdır. Kapatılanlar ise, deliler, hastalar, fakirler, eşcinseller gibi farklı özellikler taşıyan karışık bir gruptur.

�  Bu gruba ait olanların bir ortak özelliği; bedensel özürlü oldukları için ya da başka nedenlerle çalışamayan ya da çalışmak istemeyen, sabit isi ya da evi olmayan yersiz yurtsuz insanlardır ve başlangıçta hiçbir ayrım gözetilmeden aynı yere kapatılmışlardır. Foucault, bu kapatılma surecinin arkasında yatan nedenin doğrudan doğruya ekonomik ve siyasi bir neden olduğunu öne sürer: 18. yüzyıla kadar, bireyleri sınıflandırarak ayrıştıracak ve kapatacak akıl hastanesi, hastane ya da hapishane gibi modern kapatılma kurumlarının var olmadığından hareketle 17. yüzyılda meydana gelen bu önemli değişim uzun sureli bir kapatma ya da cezalandırma mekanı olarak hapishane kurumunun temelini atmıştır. Etkin bir önlem olarak kapatmaya ancak kapitalizm, işsizlik ya da el emeği gibi sorunlarla karsı karsıya gelindiğinde ve 17. yüzyıl Avrupa toplumları (Fransa, İngiltere, Almanya vb.) büyük isyanlarla tanıştığında başvurulmuştur.

Hopital General

III “Disiplinci İktidar”

�  Fransız Devrimiyle bir değişim meydana gelmiş ve kapatılanlar içinde ayrım yapılmaya başlanmıştır. Akıl hastaları tımarhaneye, gençler ıslahevlerine, suçlular hapishaneye kapatılmaya başlanır. Yine bu donem, kapitalizmin ihtiyaç duyduğu emek gücünün kaynağı olan insan bedeni ve bu bedenin sahip olduğu üretim gücünün doğrudan doğruya ekonomik ve siyasi müdahalelerin nesnesi haline geldiği donemdir.

�  Ekonomik tasarruf amacıyla oluşturulan bu kurumlar giderek verimsiz ve pahalı hale gelmiştir. Foucault, olumsuz sonuçlarına rağmen söz konusu kurumlarda niçin ısrar edildiği konusundaki sorgulamasını, kapatma pratiğinin güçlü bir toplumsal denetim sağlaması ve kapitalizmin ihtiyaç duyduğu işgücünü üretmek için görünürden çok daha ince ve etkili bir işlev yerine getirmesi olarak yanıtlar. Emek gücünü fiilen üretken hale getirilebilmek için kullanılan eski tekniklerin aşırı pahalı ve etkisiz hale gelmesiyle birlikte yeni bir teknik gerekmiştir.

III “Disiplinci İktidar”

�  Foucault’a göre bu yeni teknik kapitalist üretim biçiminin gerektirdiği disiplin ve uysallığın insanlar tarafından benimsenip içselleştirilmesine ve gönüllü olarak uygulanmasına dayanır. Böylece 18. yüzyıl sonunda Avrupa’da ortaya Foucault’nun adını verdiği yepyeni bir iktidar türü çıkmış ve bu iktidarın uysallaştırma ve verimli hale getirme yöntemi ise şiddet ve bedensel zorlamayı değil, insanlara belli öznellik biçimlerinin dayatılmasını esas alan daha etkili bir sistemdir. Foucault insanın batı kültüründe özneye dönüstürülme sürecinde özel bir yer tuttuğunu düşündüğü delilik, hastalık, suç ve cinsellik gibi deneyimleri kurmuş olan sorunsallaştırma süreçlerinin tarihsel açılımını göstermeye ve bu politikalardan kurtulma olanaklarını araştırmaya çalışarak, İktidar ilişkilerinin özneyi kurma süreci içinde, bedenin genellikle dışlanan ve görmezden gelinen bir olgu olarak görüldüğü, dolayısıyla tarihsel süreçte bu ilişkilerin bazen bedeni bastırma pratikleriyle kontrol etmeye, bazen de ona içkin olan arzuları yüz üstüne çıkararak, bedeni denettim altına almaya çalıştığını ileri sürmektedir.

III “Disiplinci İktidar”

�  Foucault’nun incelemeleri sonucunda bedenin öncelikle kilisenin denetimi altına girdiği, daha sonra kapitalizm ve siyasi kurumların modeline dönüştüğü̈ gözlemlenir. Hıristiyan geleneğin bedeni kullanarak bireyleri kontrol altına alması, aydınlanma dönemiyle birlikte ortaya çıkan iktidarın, bu kontrol mekanizmalarını çoğaltarak, beden üzerinde siyaset yapma etkinliğine dönüşmüştür. Böylece Foucault’a göre cinsellik modernizm ile birlikte daha yoğun olarak söylemin nesnesi haline getirilmiştir. Bu şekilde inşa edilen öznenin cinselliği, bilimsel bir söylem olarak sunulmuştur.

IV Biyo- İktidar

�  Foucault, belli bir söylemi açığa çıkarıp, topluma yayılan söylemler aracılığıyla bireyler üzerinde yaratılan iktidar etkisini göz önüne çıkarmaya çalışır. Foucault’nun açımladıgı iktidar ilişkileri, doğrudan gözlemlenebilir ilişkiler değil, etkiler aracılığıyla açımlanan dolaylı ilişkilerdir. Bu nedenle Foucault ‘un iktidar ilişkilerinde analiz etmeye çalıştığı şey, bilgiler üzerinde etkili olan ve toplumsal gövdeyi kat eden, hukuk dışı kısıtlamalardır. Bu açıdan Foucault, delilikle ilgili olarak doktorların hastalar üzerindeki iktidarını, klinikle ilgili olarak hukuksal aygıtların suçlular üzerindeki iktidarını, cinsellikle ilgili olarak, söylemim bireyler üzerindeki iktidarını incelemeye çalışır.

IV Biyo- İktidar

� Mevcut iktidar söylemi özneler üzerinde, onları disipline etme yoluyla kendi söylemine uygun özneleri yaratır. Fakat Foucault’a göre iktidar söylemine uygun özneler yaratma çabası, baskı ya da zorlamayla değil, onları empoze ederek, beden ve ruhlarına sahip olarak, gizli bir söylemle yaratılır. Dolayısıyla iktidar, toplumsal dokunun tüm alanına yayılan, her yerde isleyen, hem özne olmayı oluşturan hem de söyleme tabiiyeti gerektiren bir olgudur.

�  Foucault’a göre devlet, iktidar ilişkilerinin en öne çıkan biçimidir. Devlet, bireyleri tahakküm yoluyla kurulmuş deneyimlerin özneleri haline getirip, bilinç yoluyla kendi dayattığı kimliğe bağlar ve bu yolla denetim altına alıp, öznelliğe boyun eğdirir. Bu açıdan iktidar söyleminin öznesi, kendini asan ve yaratan bir özne değil, söylem alanında dağılan bir öznedir. Foucault’a göre beden olayların kaydedildiği yüzey, tözel bir birlik yanılsamasını benimseyen çözülmüş bir benliğin mekanı ve sürekli dağılan bir hacimdir.

�  Beden iktidar söylemlerinin bir ürünüdür ve özneyi beden olarak dönüştürmek, bedensiz özneler yaratmak amaçlanmıştır. Cinselliğin Tarihi’ne bakıldığında beden, modern öncesi dönemde Hıristiyanlık düşüncesinde baskıcı bir iktidarın denetimi altında işlemiş; modern dönemle birlikte rasyonel bir iktidarın yönetimi altına girmiş ve mevcut iktidarın söylemi haline dönüsmüstür. Bedenin düzenlenmesine dair tıbbı örnek veren Foucault’a göre; akıllıca bir yaşam bir sağlık pratiği olmaksızın sürdürülemez, bu pratik her an neyin nasıl yapılması gerektiğinin bilinmesini sağlayarak bir anlamda gündelik yaşamın sürekli iskeletini oluşturur. Bir anlamda yaşama ilişkin yada en azından içinde yaşadığımız uzam ve koşullara ilişkin tıbbi bilgi içerir.

�  Tıp böylece iktidarın denetim mekanizmalarından biridir ve bir iktidar söyleminin arzu ve tutkuları dizginlemek istemesinin nedeni, onların başkaldırıp, yeni ve farklı olanı ortaya çıkarması gerçeğidir. Akıl ise düzene ve söyleme itaat etmesi, farklılıkları düzene uyması koşuluyla kabullenmesi ve sistemin sürdürülebilirliği için çabalaması nedeniyle, söylemin en önemli taşıyıcısı olarak görülür. Bir söylemi topluma dayatmanın yolu, onları disiplin altına alıp, toplum üzerinde sürekli bir denetim mekanizması kurmakla olanaklıdır. Bu nedenle iktidar, her türlü ̈ aykırılık ve farklılıkları söyleme tabii kılıp, yok ederek, varlığını sürdürmeyi amaçlar

�  18. yüzyılda iktidar tekniklerinin gelişi ve nüfus yoğunluğu, cinselliğe yeni bir yönelimi gerektirmiş; doğum oranı, evlenme yası, cinsel ilişkinin başlama yası ve sıklığı ve gebeliği önleyici uygulamalar, cinsellik temelinde çözümlenmeye çalışılmıştır. Böylece toplumun cinsel tutumlarına müdahale edilip, iktidar söylemine tabii kılınmaya başlanmış ve bu dönemde tıp içinde hastalık ve sapkınlıklar ayrı bir alanda ele alınmaya başlanmıştır. Buna göre, Psikanaliz bu durumun en önemli alanı haline gelmiş ve Foucault’a göre kurumsallaş t ır ı lmış denetim mekanizmaları olan tıp, psikiyatri ve psikanaliz kurumları aracılığıyla cinsellik, iktidar söylemini içine dahil edilmiştir. Böylece cinsellik her yerde konuşulabilir hale getirilerek, sorgulanmaya, gözlenmeye ve kontrol edilmeye çalışılmış ve modern dönemle birlikte iktidar söylemi, cinselliğin bilimsel araştırma konusu olan kliniklere taşınmıştır.

� Foucault’a göre bu dönemde cinselliğe ilişkin dört iktidar ve bilgi mekanizması vardır:

� Kadın Bedenlerinin Histeriklestirilmesi, � Çocuk Cinselliğinin Eğitime Dahil Edilmesi,

� Doğurganlık Davranışının Toplumsallaştırılması � Sapkın Hazların Psikiyatrilestirilmesi

� Foucault’a göre 17. yüzyıldan itibaren yasam üzerindeki iktidar iki biçimde gelişmiştir:

� Birincisi bedeni makine olarak alır ve bireyi disipline etmek için, beden terbiyesi, yeteneklerin arttırılması, güdülerin açığa çıkarılması ve yararlığı, bireyin etkili

ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleşmesini amaçlamaktadır.

�  Böylece Biyo-politika, canlı bedenlere yaptırım yapıp, onun değerlendirilmesini ve güçlerinin dağıtım amaçlı olarak işletilmesini sağlamıştır ve disiplinden denetime dönüşen iktidar, tüm nüfusun sömürülme tekniklerini geliştirerek, bedenler adına bedenlerin yasam sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu sorumluluğu g e r ç e k l e ş t i r m e k i ç i n i k t i d a r, d ü z e n l e y i c i mekanizmalar la gerek duyar. Foucaul t bu mekanizmaları Biyo-politikanın normları olarak adlandırır, ama Foucault’a göre bu normlar doğaldır ve cezalandırıcı değil, düzenleyicidirler. Dolayısıyla Biyo-politika, yasamı merkeze alan bir iktidar teknolojisinin sonucu olan, normalleştirici bir söylem olarak islemektedir. 19. yüzyılda gelişen bu yeni iktidarın tüm söylemlerinin cinsellik üzerine olmasının nedeni ise bedeni kullanılan bir nesneye dönüştürmektir.

�  Bu açıdan Biyo-iktidarın üretimi olan nüfus, sanayi üretiminin temel ögesi olan is gücünün sürekliliğini üretme, denetleme ve güvence altına alma gerekliliğine tekabül eder. Dolayısıyla nüfusu işgücüne dayalı olarak düzenleyip, toplumu bireyselleştiren iktidar, bunu yaparak bireylerin birbiriyle değistirilebilirliğini sağlar; işgücü̈ için üretilen bireyin yalnızca verimli olması amaçlanır. Bu açıdan öznelliklerin reddedildiği, bireyler arası farklılıkların gözden kaybolduğu bu söylemde, nesnellik ön plana çıkar; öznellik bedenle özdeşleştirilip, duygu, düşünce, arzu gibi tinsel olgular reddedilir. Buna göre, Biyo-iktidarı ilgilendiren şey, insanların bedeni olduğu için, tüm iktidar söylemleri, bedeni korumaya yönelik olur ve iktidarın amacı için bir araç olarak kullanılan beden, iktidar söylemiyle tahrip edilir.

�  Ayrıca, iktidar yasama dair bütün olguları kategorize edip, düzene sokar ve bireyleri bu düzen temelinde normal-anormal ayrımına göre ıslah etmeye çalışır. Bireysel mutluluğun güvencesi de, iktidarın belirlediği yasam tarzına bağlanır. Bireylerde bu söyleme dayanarak, kendi denetimlerini kendileri sağlayarak, yaşamlarının belirleyicisi olma hissini duyumsarlar. Böylece iktidarın nüfus üzerindeki etkisi, görünmez bir etki altında gerçekleşmiş ve bedenler tahrip edilmiş olur.

�  18. yüzyılda ortaya çıkan siyasi kutup ise canlı varlığın mekaniğinin etkisinde olan ve biyolojik süreçlerin

dayanağını oluşturan bedeni merkez almaktadır. Sağlık düzeyi, yasam süresi, doğum ve ölüm oranlarına

odaklanarak, yasamı kaliteli kılmayı amaçlayan bu iktidara Foucault nüfusun Biyo-Politikası adını verir. Fazlalaşan

nüfusun açığa çıkardığı konut, göç, kamu sağlığı, doğurganlık ve uzun yasama sorunları, dil, kolejler, atölyeler,

kışlalar gibi yeni siyasi pratikler ortaya çıkarır. iktidar bu tekniklerle nüfusu düzenleyerek, bedenleri kendine tabii kılar.

Çünkü̈ nüfus, artık insanların yararlılığı ve uysallığının değil, bütün yaşamlarının ele geçirilebilmesi için, iktidarın

zorunlu bir icadıdır.

Teşekkürler…