en-NUMÛR Fİ’L-YEVMİ’L-‘ÂŞİR VE ŞEFTALİ BAHÇELERİ ADLI HİKAYELERDE YABANCILAŞMA VE...

22
en-NUMÛR Fİ’L-YEVMİ’L-‘ÂŞİR VE ŞEFTALİ BAHÇELERİ ADLI HİKAYELERDE YABANCILAŞMA VE KONFORMİZM TEMASI Yusuf KÖŞELİ ÖZET Yabancılaşma, birçok farklı alanda ele alınan ve sebepleri üzerinde birbirinden farklı görüşlerin doğmasına neden olan bir olgudur. Konformizm ise yabancılaşmanın temeli olarak kabul edilir. 20. yüzyıldan itibaren edebiyatın ilgi alanına da giren bu iki kavram, roman ve hikâye tarafından kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Bu bağlamda, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar) ve Şeftali Bahçeleri adlı hikâyelerin tematik olarak bir benzerlik gösterdiği dikkat çekmektedir. en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar) adlı hikâye, sembolik bir hikâye olması itibarıyla hem hikâyenin kahramanı olan kaplanın gerçek anlamda evcilleştirilmesini hem de mecazi anlamda kaplanın sembolize ettiği toplumun, statüko tarafından ehlileştirilmesini konu eder. Vahşi ormanlardan yakalanıp getirilerek bir kafese hapsedilen mağrur kaplan, kendisini halen çok özlediği ormanlarda özgürce koşan, avlanan, güçlü bir kaplan olarak görmektedir. Hayvan terbiyecisi ise kafesin etrafında toplanan öğrencilerine, vahşi bir kaplanın en kısa sürede nasıl terbiye edilebileceğini anlatmaktadır. Ona göre bunun en etkili yolu, ilkönce hedefin midesine yönelmektir. Şeftali Bahçeleri’nde ise mülkiyeden mezun olduktan sonra Avrupa’ya kaçan ancak nüfuzlulardan birinin tavassutuyla Yrd. Doç. Dr. Muş Alparslan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili Ve Belağatı Anabilim Dalı, [email protected].

Transcript of en-NUMÛR Fİ’L-YEVMİ’L-‘ÂŞİR VE ŞEFTALİ BAHÇELERİ ADLI HİKAYELERDE YABANCILAŞMA VE...

en-NUMÛR Fİ’L-YEVMİ’L-‘ÂŞİR VE ŞEFTALİ BAHÇELERİ ADLIHİKAYELERDE YABANCILAŞMA VE KONFORMİZM TEMASI

Yusuf KÖŞELİ

ÖZET Yabancılaşma, birçok farklı alanda ele alınan ve

sebepleri üzerinde birbirinden farklı görüşlerindoğmasına neden olan bir olgudur. Konformizm iseyabancılaşmanın temeli olarak kabul edilir. 20. yüzyıldanitibaren edebiyatın ilgi alanına da giren bu iki kavram,roman ve hikâye tarafından kapsamlı bir incelemeye tabitutulmuştur.

Bu bağlamda, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar)ve Şeftali Bahçeleri adlı hikâyelerin tematik olarak birbenzerlik gösterdiği dikkat çekmektedir.

en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar) adlı hikâye,sembolik bir hikâye olması itibarıyla hem hikâyeninkahramanı olan kaplanın gerçek anlamdaevcilleştirilmesini hem de mecazi anlamda kaplanınsembolize ettiği toplumun, statüko tarafındanehlileştirilmesini konu eder. Vahşi ormanlardan yakalanıpgetirilerek bir kafese hapsedilen mağrur kaplan,kendisini halen çok özlediği ormanlarda özgürce koşan,avlanan, güçlü bir kaplan olarak görmektedir. Hayvanterbiyecisi ise kafesin etrafında toplanan öğrencilerine,vahşi bir kaplanın en kısa sürede nasıl terbiyeedilebileceğini anlatmaktadır. Ona göre bunun en etkiliyolu, ilkönce hedefin midesine yönelmektir.

Şeftali Bahçeleri’nde ise mülkiyeden mezun olduktan sonraAvrupa’ya kaçan ancak nüfuzlulardan birinin tavassutuyla Yrd. Doç. Dr. Muş Alparslan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili VeBelağatı Anabilim Dalı, [email protected].

İstanbul’a dönüp sebepsiz yere dört ay hapis yatan vedaha sonra Anadolu’nun küçük bir kasabasına sürülenidealist bir tahrirat müdürünün kasabada yaşadıkları konuedilir. İdealist tahrirat müdürü bir süre sonra kasabanınsüregelen alışkanlıklarını benimsemek ve kasabalınınkendisi için tasarladığı kalıbın içine girmek zorundakalır.

Çalışmanın amacı, bu iki hikâyeyi, sözü edilenkavramlar açısından mukayese etmek ve iki hikâyenintematik açıdan analizini yaparak benzer ya da farklıyönlerini ortaya koymaktır.

Anahtar Kelimeler: Hikâye, Karşılaştırma,Yabancılaşma, Konformizm.

THEME OF ALIENATION AND CONFORMISM IN THE STORIESTIGERS ON THE TENTH DAY AND ŞEFTALİ BAHÇELERİ

ABSTRACTAlienation is a phenomenon dealt with in many

different field, and which led to very different views onthe reasons. Conformism is also considered the basis ofalienation. since 20th century, these two concepts whichare of interested in literature especially are subjectedto rewiev thorough by novels and story.

In this context, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Tigers On The TenthDay) and Şeftali Bahçeleri stories are remarkable as athematic similarity.

As a symbolic story, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir(Tigers On The Tenth Day) is subject that domesticatingin real sense the tiger of hero of the story both and inthe figurative sense, community symbolized by tiger istaming by status quo. Captured and brought from wildforests and imprisoned in a cage, the proud tiger stillsees himself run freely, hunted, as a strong tiger, inthe forests where so much longed. The animal trainer to

2

students gathered around the cage, describes that thewild tiger can be tamed how as soon as possible.According to him, the most effective way of that isfirstly take aim at the target’s stomach.

As to Peach Orchards, is subject that eventsexperience by the town, an idealist tahrirat manager whofled to Europe, after graduating from Mülkiye but returnto İstanbul by the agency of important men and imprisonedcauseless for four months and then was exiled to smalltown in Anatolia. After a while, idealist tahriratmanager was forced to adopt going on town habits and wasforced to enter into the mold which townsfolk designingfor him.

The aim of the study is to compare the two story, interms of mentioned concepts and put forth similar ordifferent aspects by analyzing them in terms of thethematic.

Key Words: Story, Comparison, Alienation, Conformism.

GİRİŞ Refik Halit Karay’ın 1919 yılında yayımladığı Şeftali

Bahçeleri ve Zekeriyâ Tâmir’in, 1978 yılında yayımladığı en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar) adlı hikâyelerintematik olarak bir benzerlik gösterdiği dikkatçekmektedir.

Biri Türk, diğeri Arap olan ve hikâyelerininyayınlanması arasında yaklaşık altmış yıllık bir zamanbulunan bu iki yazarın, aynı konuyu benzer bir şekildeele almış olmaları; edebiyatın, evrensel etkileşimi ileaçıklanabilir. Zira edebiyatta etkileşim meselesi; “bireserden, yeni eserlerin doğmasına sebep olan karmaşık, hassas ve esrarengizbir mekanizma” (Kefeli 2000: 71) olarak nitelenmiş veKarşılaştırmalı Edebiyat biliminin temel konuları arasınagirmiştir.

3

Bu çalışmada; her iki hikâyenin ana kahramanını,bireysel ve toplumsal açıdan etkileyen yabancılaşma vekonformizm kavramlarından kaynaklanan etkileşim elealınacaktır. Hikâyelerin analizine geçmeden önce bu ikikavram hakkında kısaca bilgi vermek, konunun açıklığakavuşması açısından yararlı olacaktır.

Batı dillerine Latince’den giren yabancılaşmakavramı1, İngilizce’de alienation kelimesiyle kullanılmaktave yabancılaşmak, yabancılaştırmak, değişmek,değiştirmek, başkalaştırmak, olduğundan farklı bir haledönüştürmek anlamlarına gelmektedir (Burchield 1989;

315). Arapça’da bu kavram, رب� (ğ-r-b) غ���������� kökünden gelenت�راب� kelimesiyle kullanılmaktadır.2 (el-iğtirâb) الاغ�

Fransızca kökenli bir kelime olan konformizm ise,uymacılık, uyumluluk, uygunluk anlamına gelir.3

Crutcfield ve Wilson’un ifadesiyle, yaratıcılık karşıtı

1 Yabancılaşma kavramı hk. geniş bilgi için bkz. Finifter, A., W., Alienation

And The Social System, J., Wiley and Sons, NewYork 1972; Overend, Tronn,“Alienation: A Conceptual Analysis,” Philosophy and Phenomenological Research,Cilt: 35, Sayı: 3, 1975, s. 301–322; Fischer, Claude S. “Alienation: Tryingto Bridge the Chasm,” The British Journal of Sociology, Cilt: 27, Sayı: 1, 1976, s.39–49; Kızıltan, Güven Savaş, Kişinin Silinen Yüzü Çağımızda Yabancılaşma Sorunu, MetisYayınları, İstanbul 1986; Fromm E., Yeni Bir Insan Yeni Bir Toplum, Çev.: N. Arat,Say Yayınları, İstanbul 1989; Bottigelli, E., Karl Marx, 1844 El Yazmaları, Çev.:K. Somer, Sol Yayınları, Ankara 1993.2 Bkz. Kâmûsu’l-Me’ânî, http://www.almaany.com/home.php?language=arabic&lang_name=English&word=%E2%80%8EAlienation&category=%D9%85%D8%A7%D9%84%D9%8A%D8%A9. Erişim Tarihi: 28.07.2012.3 Arapça’da conformism kavramını karşılayan belirli bir kullanım yoktur.

Conformity (uygunluk) ifadesi ise �اق س��ي� ,(el-insiyâk) الان�� اق� ي��� ت� ام ,(el-intibâk) الان�� ظ��� الال�ت�(el-iltizâm), ام س������ج� .gibi birçok farklı kelimeyle kullanılır (el-insicâm) الان��

وق� اق� kökünden gelen (s-v-k) س������ س�����ي� kelimesi daha çok (el-insiyâk)ال�ن� اق� س�����ي� ح�����ة� الان�� م�كاف��(mukâfehatu’l-insiyâk) şeklinde, olumsuzluğu ifade etmek için kullanılananti-conformism anlamını karşılar. Bkz. Kâmûsu’l-Me’ânî,http://www.almaany.com/home.php?language=arabic&word=conformity&category%5B%5D=%D9%85%D8%A7%D9%84%D9%8A%D8%A9&lang_name=English&type_word=0&dspl=0.Erişim Tarihi: 28.07.2012.

4

bir kavramdır ve “istenileni, beklenileni yapmak;başkalarını rahatsız etmemek ve başkaları için sorunyaratmamak olarak tanımlanır. Çevrenin konformistbaskılarına boyun eğmeyen ve bağımsız düşünceleriniözgürce ortaya koyabilen bireyler, yaratıcı bireylerdir.”(Aktaran: Öncü, 1992: 256). Bu durumda konformist:standartlara-kurallara uymaya eğilimli birey anlamınagelmektedir.

Her fikir akımının benzer ya da farklı tanımlamalargetirdiği yabancılaşma, 20. yüzyıldan itibaren edebiyatında temel motiflerinden biri haline gelmiş ve genel olarakMarx’ın, toplum ve birey eksenli yabancılaşmafikirlerinden hareketle iki boyutta ele alınmıştır.Birincisi, kişinin toplumdan kopması ve özündenuzaklaşması şeklinde ifade edilen “özel yabancılaşma”dır. Buyabancılaşmada kişi fetiş, saplantı ve tutku derecesindebir şeye bağlanarak kendini toplumdan soyutlar ve kimizaman da ya komik/ironik ya da trajik bir duruma düşer. Onesne elinden alındığı ya da uzaklaştığı zaman kişikendini bir hiç ve anlamsız olarak görmeye başlar” (İlhan2012: 44). Diğeri ise bu çalışmanın konusu olan vebireyin dışından gelen zorlamalarla ortaya çıkan “genelyabancılaşma”dır. Genel yabancılaşmayı, insanın yaşadığıtoplumla ifade etmeye çalışan Heidegger’e göre insan,toplumda hem hiç kimse hem de herkes olan bir güç, bir kamutarafından uyumlu, sessiz ve sıradan hâle getirilmeyezorlanır. Bu güç, kişinin kendisi olmasına asla izinvermez. “O, insanı aynı kalıplar çerçevesinde düşünmeye, aynı normlaragöre davranmaya, aynı amaçlar için harekete geçmeye, aynı şekilde sevmeye,inanmaya zorlayan bir diktatör” olduğundan kişinin kendi özünüyansıtmasını engeller ya da pasifize etmeye çalışır(Aktaran: İlhan 2012: 44).

Toplumda uygulamaya konulan moral yasalar veprogramlar, insanı ehlileştirme yolunda, vahşi bir ormaniçerisinde sadece küçük bir alanı çitle çevirmek gibi birşeydir. Bu alan içerisinde sıkışıp kalan birey ise, ya

5

Lawrance’in dediği gibi; özgür doğası gereği bu çitlerdenkurtulmak için mücadele edip yaratıcı bir birey (Lawrance1977: 15) ya da; düzen için sorun yaratmamak ya da aykırıbir birey olmamak için bekleneni, isteneni yapan birkonformist olacaktır.

Bireyin özüne ve şahsiyetine yabancılaşmasıkonformizmin temelinde yatan asıl etkendir. Dolayısıyla,yabancılaşma kavramıyla yakın bir alakası vardır veYeniçeri’ye göre, özüne yabancılaşan bireyin geleceğisonraki aşama ister istemez konformizm aşaması olacaktır.

“Öze yabancılaşma, bireyin rahatına kıyma yeteneğinikaybetmesiyle başlar. Özüne yabancılaşan konformist, yumuşak başlıolur. Nasıl ve kimler tarafından yönetildiğini dahi zamanla meraketmez duruma gelir. Yönetenlerin hem en iyisini bildiklerini hem de herşartta mutlaka bir bildiklerinin var olduğunu düşünür. Gözlerinikapatıp vazifesini yapma algısı konformist bireyin rehberidir. Suyasabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, evet efendimci birgeleneğe sahip olmuştur.” (Yeniçeri 2011: 70-71).en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir (Onuncu Günde Kaplanlar) Zekeriya Tamir4, kısa hikâye türünde yüzlerce hikâye

kaleme almış bir yazar olarak özelde Suriye, genelde Arap

4 Zekeriya Tamir 1931 yılında Şam’da dünyaya geldi. Ailesinin maddi durumu

elvermediği için ilkokuldan sonra okuyamamış ve küçük yaşta iş hayatınaatılmak zorunda kalmıştır. Muhtelif işlerde çalışırken aynı zamanda kendiniokumaya adamış; daha yirmili yaşlarına gelmeden, dünya edebiyatına damgasınıvurmuş birçok yazar ve fikir adamının eserlerini okumuştur. 1956 yılında ilkhikayesini yayınlayan yazar, 1960-63 yılları arasında Kültür Bakanlığıbünyesindeki Telif ve Tercüme Müdürlüğü görevine getirilmiş, bu tarihtenitibaren de hikaye çalışmalarına ağırlık vermiştir. Suriye’de bulunduğuyıllarda, muhtelif kamu görevlerinin yanı sıra Mârife, el-Mevkıfu’l-Edebî veçocuk dergileri olan Usâme ve Tâliî gibi birçok derginin editörlük göreviniyürütmüştür. 1981 yılından itibaren Londra’da yaşamaya başlayan yazar,burada da haftalık ed-Düstûr dergisinde edebi ürünlerini ve siyasidüşüncelerini aktarmaya devam etmiştir. Hayatı ve eserleri hk. Geniş bilgiiçin bkz. Tâmir, Zekeriyyâ, Onuncu Günde Kaplanlar, (ç. Faruk Bozgöz) AraştırmaYay., Ankara, 2004; Bostancı, Ahmet, Çağdaş Arap Edebiyatçısı Zekeriya Tâmir: EdebîKişiliği & Hikayeciliği, Nûn Yayıncılık, İstanbul 2007; Bozgöz, Faruk, SuriyeliÖykücü Zekeriya Tamir ve Edebi Dünyası, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi,S. 1, Ankara 2007, s. 155-173.

6

öykücülüğünün en verimli yazarlarından biri olarak kabuledilmektedir. Hikâyelerinde genellikle, gençlikyıllarında okuyup etkilendiği Franz Kafka (1883-1924),Albert Camus (1913-1960) ve Jean Paul Sartre’ın (1905-1980) fikirleri ön plana çıkmaktadır. Özellikle, Sartreve Camus’nun varoluşçuluk ve saçmacılık; Kafka’nın isetoplumsal ve bireysel yabancılaşma yönündeki fikirleri,birçok hikâyesinin temel malzemesi olmuştur. (Samâdî1995: 24-25; Bozgöz 2003: 156; Can 2006: 11-12).

Genel olarak Sembolizm akımının etkilerini taşıyanhikâyelerinde, üslup akıcı; dil, günlük konuşma dilineyakındır. Çoğu zaman toplumun yozlaşmış adetlerini,sosyal çarpıklıkları; siyasi otoritenin zulüm vebaskılarını, ezilmiş ve sindirilmiş halkın çaresizliğiniironik bir dille eleştirmiş (Bağdâdî 2000: 46; Bozgöz2003: 158) ve ezilen halk adına, Camus’dan edindiği“başkaldırı” felsefesini dile getirmiştir. Başkaldırınınişe yaramadığı durumlarda ise Sartre’dan edindiği“yazgıcılık” felsefesini adeta hep elinin altındabulundurmuştur.

Yazarın 1978 yılında yayınlanan en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşiradlı eserinde bulunan aynı adlı hikâyesinde5 ise,Kafka’nın fikirlerinin etkisi daha ağır basmaktadır.

“Kafka, birçok eserinde toplumun, toplumsal yaşamın vetoplumsal kurumların yarattığı adı konmamış, niteliği tamolarak açıklanmamış otoriteler karşısında tüm çıkış yollarıkapatılmış olan bireyin ne yazık ki hiçbir zaman başarıylasonuçlandıramayacağı sonsuz savaşımını anlatmaktadır. Busavaşımda başarıya ulaşamayacağını hisseden bireyinumutsuzluğu güçlü biçimde eserlerde görülmektedir.”(Tokdemir-Diler 2004: 73)en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir, sembolik bir hikâye olması

itibarıyla hem hikâyenin kahramanı olan vahşi kaplanıngerçek anlamda evcilleştirilmesini hem de mecâzi anlamda

5 Tamir, Zekeriya, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir, Dâru’l-Âdâb, (tsz), s.54-58.

7

kaplanın sembolize ettiği toplumun, statüko tarafındanehlileştirilmesini konu eder. Vahşi ormanlardan yakalanıpgetirilerek bir kafese hapsedilen mağrur kaplan,kendisini, halen çok özlediği ormanlarda özgürce koşan,avlanan, güçlü bir kaplan olarak görmektedir. Hayvanterbiyecisi ise kafesin etrafında toplanan öğrencilerine,vahşi bir kaplanın en kısa sürede nasıl terbiyeedilebileceğini anlatmaktadır. Ona göre bunun en etkiliyolu, ilkönce hedefin midesine yönelmektir.

Kaplan etrafında toplananları görünce mağrur birtavırla yemek vaktinin geldiğini ve hemen kendisine yemekhazırlanmasını ister. Hayvan terbiyecisi ise artıkormanların özgür kaplanı değil sadece kafese hapsedilmişbir esir olduğunu, bundan sonra yemek yiyebilmesi içinverilen emirlere kayıtsız şartsız itaat etmesigerektiğini söyler. Ancak kaplan, hiç kimsenin kaplanlaraemir veremeyeceğini söyleyerek hayvan terbiyecisininisteklerini de, verilecek yemeği de reddeder.

İkinci gün hayvan terbiyecisi tekrar gelir vekaplana, eğer aç olduğunu itiraf ederse kendisineistediği kadar et vereceğini söyler. Açlıktan bitkinleşenkaplan aç olduğunu itiraf eder ve o gün için istediğindenfazla ete kavuşur.

Üçüncü gün hayvan terbiyecisi, kaplandan, eğer bugün de yemek istiyorsa ayaklarının üzerinde dikilmesiniister. Kaplan, bunun çok ezici bir istek olmadığınıdüşünerek kabul eder ve ayakları üzerinde dikilir. O güngene karnını doyurur.

Dördüncü gün kaplan, hayvan terbiyecisini görürgörmez ayakları üzerinde dikilir ve bunu yaparak genekendisine yemek verileceğini zanneder. Ancak hayvanterbiyecisi, bugün yemek istiyorsa kedi gibimiyavlamasını ister. Verilen emirlere alışmaya başlayankaplan, aç kalmamak için kedi gibi miyavlamaya çalışır.Ancak hayvan terbiyecisi bu taklitten pek memnun kalmazve o gün kaplanın yemeğini vermez.

8

Beşinci gün kaplan, kedi gibi miyavlamayıbaşarmıştır ve ödül olarak büyük bir parça etekavuşmuştur.

Altıncı gün hayvan terbiyecisi gelince kaplan,derhal kedi gibi miyavlamaya başlar. Ancak hayvanterbiyecisi bunun yeterli olmayacağını, bugünkü yemekiçin eşek gibi anırması gerektiğini söyler. Kaplan, bunaitiraz eder ve ormanların kralının asla eşek taklidiyapmayacağını söyler.

Yedinci gün epey acıkmış olan kaplan, zorla da olsaeşek taklidi yapar. Hayvan terbiyecisi bu taklidi pekbeğenmediğini, sırf kendisine acıdığı için bir parça etvereceğini söyleyerek çekilir.

Sekizinci gün hayvan terbiyecisinin isteği birazfarklılaşmıştır. Kaplana; kendisine bir söylevsunacağını, bittiği zaman söylenenleri anlasa da anlamasada, beğense de beğenmese de alkışlaması gerektiğinisöyler. Kaplan ilkönce, söylenenlerden hiç bir şeyanlamadığını söyler. Ancak hayvan terbiyecisinin, benimsöylediğim her şeyi beğenmeli ve alkışlamalısın ihtarıüzerine, hararetle hayvan terbiyecisini alkışlamayabaşlar. Hayvan terbiyecisi, yalakalığı ve yalakaları hiçsevmediğini söyleyerek kaplanın o günkü yemeğini devermez.

Dokuzuncu gün hayvan terbiyecisi, kaplanın yanınabir tutam otla gelir ve otu önüne atıp, yemesini emreder.Kaplan şaşırır ve kendisinin etobur olduğunu söyler.Ancak hayvan terbiyecisi ona, bundan sonra sadece otyiyeceğini söyler. Kaplan çaresizdir. Açlığı dayanılmazbir hal alınca otları yemeğe çalışır. Tadı pek hoşunagitmese de açlıktan ölmemek için yemeğe gayret sarf eder.

Onuncu gün kaplan, vatandaş; kafes, ülke olmuştur.Şeftali Bahçeleri

9

Refik Halit Karay’ın6 1919 yılında yazdığı ŞeftaliBahçeleri7 adlı hikâyede ise mülkiyeden mezun olduktan sonraAvrupa’ya kaçan ancak nüfuzlulardan birinin tavassutuylaİstanbul’a dönüp sebepsiz yere dört ay hapis yatan vedaha sonra Anadolu’nun küçük bir kasabasına sürülenidealist bir tahrirat müdürünün kasabada yaşadıkları konuedilir.

Memleketin içinde bulunduğu sefahat ve tembelliktenoldum olası yakınan Agâh Bey, kasabaya gelirken türlühayaller kurar. Gider gitmez, durmadan dinlenmedençalışıp yapacağı ve herkese parmak ısırtacak icraatlarınıdüşünür. Ne var ki daha kasabaya ayak bastığı ilk günsukut-u hayale uğrar. Hükümet konağında bir iki kişidışında hiç kimse yoktur. Başta mutasarrıf, kadı, cezareisi gibi bütün amirlerle beraber bütün memurlar da işigücü bırakıp, kasabanın dışında alabildiğine uzanan veeğlenceleri dillere destan olan şeftali bahçelerinde zevkü sefaya dalmışlardır. İş güç kimsenin umurunda değildir.Agâh bey kendi kendine burayı mutlaka düzelteceğine veherkesi yola getirip yapmaları gereken işleriyaptıracağına dair söz verir.

Birkaç gün sonra şeftali bahçelerinde düzenleneneğlenceye katılma daveti alınca şiddetle reddeder. Artıkhem kasabanın üst düzey bürokratıyla hem de memurkesimiyle arasında bir soğukluk başlamıştır. Günler

6 1888 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultanisi ve daha sonra HukukMektebi’nde öğrenim gören yazar, bir süre gazetecilik yaptı. Fecri ÂtiEdebiyat topluluğunun kuruluşu aşamasında aktif rol oynadı. Siyasi yazılarıyüzünden, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından beş yıl süreyle Anadolu’nunçeşitli vilayetlerine sürgün edildi. I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğruİstanbul’a döndü ve Robert Kolej’de öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığıve Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Yirmi civarında romanve birçok hikâye kaleme alan yazar, eserlerinde genellikle, sürgün hayatıboyunca yakından tanıma fırsatı bulduğu “Anadolu Gerçeği”ni dilegetirmiştir. 1965 yılında İstanbul’da öldü. Hayatı ve eserleri hk. bkz.Yardım, Mehmet Nuri, Refik Halit Karay Hayatı-Sanatı-Eserleri, Boğaziçi Yay., İstanbul1997; Ekiz, Osman Nuri, Refik Halit Karay, Toker Yay., İstanbul 1999.7 Karay, Refik Halid, Memleket Hikayeleri, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul 1979, s.38-49.

10

geçtikçe sıkılmaya başlar Agâh Bey. Uzun yaz günlerindene yapacak bir iş vardır dairede ne de kasabada konuşupgörüşebileceği bir kimse. Üstelik mesai arkadaşları daondan dert yanmaktadır. Kendisinden önceki müdürler hertürlü eğlenceye memnuniyetle katılmış ve zamanla bueğlencelerin müdavimi olmuşlardır. Oysa Agâh Bey geleliiki ay olmasına rağmen bir tek eğlenceye bile iştiraketmemiş, bütün davetleri geri çevirmiştir.

Bir gün muhasebeci, kasabanın sadece üst düzeybürokratlarından dört beş kişinin katılacağı eğlenceyekatılması için ısrarda bulunur. Sıkıntıdan neredeyseboğulacak hale gelen Agâh Bey bu daveti kabul eder ve birkerecik olsun o kadar methedilen yerleri ve eğlencelerigörmek ister. İlk kez gittiği bu gezinti ve eğlence AgâhBey’in hoşuna gider. Hatta kendisine sunulan şeftalirakısını bile ilk anda çok tuhaf gelse de çok beğenir. Ogün geç vakte kadar eğlenirler. Eve döndüğü zaman AgâhBey, önceki gecelerin aksine huzurla uyuduğu bir gecegeçirir. Ertesi gün yapılan daveti reddetmek ister ancakkasabada tek başına sıkılacağını düşünerek kabul eder.

Agâh Bey artık bütün eğlencelere katılır olmuştur.Bir zaman sonra, evkaf memurunun uzun süredir ballandıraballandıra anlatıp durduğu, evinin alt katındaki kadınlıâlemlere de gitmeye başlamıştır. İlk geldiği zamandoğrularından taviz vermeyen idealist müdür o günleranıldığı zaman “toyluk” diyerek dalga geçen; eğlencesiz,içkisiz ve kadınsız yapamayan, rahatını hiçbir şeyedeğişmeyen bir konformist durumuna gelmiştir.

İki Hikâyenin KarşılaştırılmasıKısaca özetlenen her iki hikâyede de, iki kahramanın

zaman içinde geçirdikleri değişim konu edilmiştir. Ancakbu değişim, kahramanların, ilk planda tabiatlarınauymadığı için şiddetle reddettikleri halde zamanla yapmakzorunda kaldıkları şeylerden dolayı geçirmiş olduklarıdeğişim, yani diğer bir deyişle yabancılaşmadır. Nitekimyabancılaşmayla başlayan bu değişim, her iki kahramanı

11

birer “konformist” yapana kadar devam etmiştir. OysaŞeftali Bahçeleri adlı hikâyenin başında Agâh Bey, “dik başlı”bir adam olarak tanıtılmış ve:

“Durmayacak, dinlenmeyecek, çalışacaktı… Cüret lazım, diyordu,mutasarrıftan tutarak amir ve memurların hepsini yola getireceğindenemindi. Memleketi kaplayan tembelliği, durgunluğu havsalasıalmıyordu. “Bu uyuşukluk, bu kayıtsızlık ne?” diye kendi kendine soruyor,cevabını bulamıyordu.” ifadeleriyle de ona, çevresininetkisi altına girmek şöyle dursun, çevresindekilerietkisi altına alabilecek özgüvene sahip idealist birbirey imajı çizilmiştir. (Karay 1979: 40) Aynı şekilde, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâyenin

başında, kaplan da; “özgürlüğü ve gücü ile övünen mağrurbir kaplan” şeklinde tanıtılmış ve:

“Hiç kimse kaplanlara emir veremez.” “Asla hiç kimseye köleolmayacağım” (Tâmir (tsz): 54) ifadeleriyle de, baskılaraboyun eğmeyecek ve asla özünü kaybetmeyecek bir bireyimajı çizilmiştir.

en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâyenin ana kahramanı,kafese hapsedilen kaplandır. Hayvan terbiyecisi veetrafındaki öğrenciler, kaplanı on gün sonra görmekistedikleri şekilde ehlileştirecek “güç” olaraktanımlanabilir. Şeftali Bahçeleri’nde ise bu “güç”;muhasebeci, evkaf memuru, mutasarrıf, ceza reisi, kadıvs. kasabanın bürokrasi kadrosudur ve en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir’deki hayvan terbiyecisi ile aynı konumdadır.Tıpkı onun, kaplanı ehlileştirmek için, yapmasınıistediği her hareketin sonunda bir parça etleödüllendirdiği gibi bunlar da; Agâh Bey’i ehlileştirmekiçin ona sürekli bir şeyler sunan birer terbiyecidurumundadırlar. Birincisinde hayvan terbiyecisi,muhatabının en zayıf noktası olarak gördüğü midesinehükmetmeye çalışırken; ikincisinde, muhatabın en zayıfnoktası nefsanî arzularıdır ve terbiyeciler de doğalolarak o zayıf noktayı hedef almıştır.

12

“İçlerinden birisi sakin ve emreder bir sesle konuşuyordu: “Eğersizler gerçekten bu mesleği, hayvan eğiticilik mesleğini öğrenmekistiyorsanız, düşmanınızın midesinin ilk hedefiniz olduğunu bir an bileunutmamanız gerekir... Şimdi şu kaplana bakın! Bu, kötü huylu,kendini beğenmiş, özgürlüğüyle, gücüyle ve saldırganlığıyla övünen birkaplan. Fakat bir müddet sonra o değişecek ve küçük bir çocuk gibi,uysal ve itaatkâr olacak. Şimdi seyredin! Yiyeceğe sahip olanlaolmayan arasında geçen olayları seyredin ve öğrenin.” (Tâmir(tsz): 54)“Mutasarrıf ona bu memlekette işlerin az olduğundan, rahatına

bakmasından, yorgunluk almasından bahsetti. Kadı Yahya’dan beyitlerokuyarak aşkın sefasını, rintliğin lüzumunu anlattı. Muhasebeci, yerdentemennalar, gevrek kahkahalar arasında vesile getirip kuru üzümden ikiçekilme tam yirmi iki grado sert rakısını methetti. Bal ile yapılmışbaklavanın envâını sayıp döktü. Evkaf memuru daha ileri varmış, bekarolduğunu anlatınca burada yokluk çekilmeyeceğini müjdelemişti.”(Karay 1979: 41)

en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâyede, vahşi kaplanıdaha hikâyenin başında, doğal ortamından alınmış ve birkafese hapsedilmiş olarak görürüz.

“Ormanlar, bir kafese hapsedilen kaplandan çok uzaklardakalmıştı. Ama o bir türlü unutamıyordu ormanları. Gözlerini öfkeyle,kafesin etrafını çevreleyen insanlara dikti.” (Tâmir (tsz.): 54).Şeftali Bahçeleri adlı hikâyede ise Agâh Bey’in, doğal

ortamından kopup kendi rızasıyla esir olmak için gittiğikafesin uzun uzadıya tasviri yapılır. Bu tasvirin,konformizmin tanımı ve ideolojisi ile birebir örtüşmesidikkat çekmektedir.

“Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca göz alabildiğineuzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından geçerdi. Haziran içindebile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeliyerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, kızgıngüneş ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken rutubetlitoprakla birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı.

13

Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereket içinde baharbu bahçelerde ta kışa kadar uzanıp giderdi.

Burası Anadolu’nun Sadabat’ı idi… Tıpkı Sadabat gibiburada da mütemadiyen sazlar çalınıp çengiler oynar; gazellerokunup şiirler yazılırdı. İçki düşkünü mutasarrıflar, müdürleriçinde çoğu şairdi; Nedimâne gazeller yaparlar; arzudan,tasavvuftan bahisler ederler; Mevlevîlikten, Melamilikten demvururlardı. Ömürleri sazla, sözle tatlı tatlı geçerdi. Bu keyifdüşkünü memurlar, suya sabuna dokunan işlerekarışmadıklarından senelerce yerlerinde kalırlar, adeta kasabayıbenimseyip evler yaptırırlar; havuzlar açtırıp kameriyelerkurdururlardı…” (Karay 1979: 38-39)

en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâyede kaplanın, özüneyabancılaşıp, konformist bir birey haline dönüşme süreci,hikâyenin adından da anlaşılacağı üzere on gündür. ŞeftaliBahçeleri’nde, Agâh Bey için bu süreç, bir yıllık zamandilimine yayılır. Ancak bu süreç içerisinde her ikikahraman üzerinde uygulanan ehlileştirme yöntemleri veiki kahramanın bu yöntemlere tepkisi hemen hemen aynıdır:

“Eğitici yüzü aydınlanarak gülümsedi sonra kaplana alaycı birüslupla seslendi: “Değerli konuğumuzun durumu nasıldır acaba?”Kaplan: “Bana yiyeceğimi hazırla, yemek vakti geldi.” Hayvan eğiticisiyapmacık bir şaşkınlıkla: “Esirim olduğun halde bana emir miveriyorsun!..” “Bana boyun eğmek zorundasın. Çünkü yemek benimelimde.” Dedi Kaplan: “Senin yemeğini istemiyorum.” dedi…”(Tâmir(tsz.): 54-55)

“Agâh Bey şaşkına dönmüştü. Muhasebecinin: “ Arzubuyurursanız bahçelere gidelim, merkep hazırlattık, eğleniriz!” teklifiniderhal sert bir yüzle reddetti.” (Karay 1979: 41)Şiddetle reddedilen bu ilk tekliften sonra kaplan

sancılı bir açlığa; Agâh Bey ise sonu gelmez biryalnızlığa mahkûm edilmiştir.

“Kaplan acıktı. Avlarının peşinde, hiçbir engel olmadan bir rüzgargibi koştuğu günleri hatırladı.” (Tâmir (tsz.): 55)

14

“Agâh Bey, Hükümet konağında bir başına kalmıştı. İkindigüneşinin gözler alan çiğ aydınlığı içinde bilmediği sokakları yabancıyabancı dolaşmaya mecbur oldu.” (Karay 1979: 41)Buna rağmen, kaplan ikinci gün aç olduğunu itiraf

edip, kafese konulan etlerle karnını doyurmuş olsa bile,her ikisi de; asla baskılara boyun eğmeyecekleriyönündeki kararlılıklarını tekrarlar ve kendi kendilerinedik durma telkinlerinde bulunurlar.

“Hayvan terbiyecisi kaplana seslendi: “Eğer bu gün yemekkazanmak istiyorsan senden isteyeceğim şeyi getirmelisin.” Kaplan: “Aslasana itaat etmeyeceğim.” (Tâmir (tsz.): 58)

“Ertesi günden itibaren daha ciddi, daha azimli görünmek, bubayağı duygulu, adi ömürlü adamlara daha haşin, daha kaba muameleetmek kararıyla yumrukları kısılı, yüreği kinli, tekrar uyudu…” (Karay1979: 42)Ne var ki, kaplanın mahkûm edildiği açlık ve Agâh

Bey’in mahkûm edildiği yalnızlık, etkisini göstermektegecikmemiş ve iki kahraman, bu şekilde daha fazladayanamayacaklarını anlamıştır. Kaplan, kendisindenistenen şeylerin çok basit olduğunu ve buna inat edip açkalmaya değmeyeceğini düşünerek, verilen emirleri yerinegetirmeye başlar. Agâh Bey ise bu sonu gelmezyalnızlıktan bıkmış; tahsisatın azlığı ve arkadaşlarınıntembelliği bahanesiyle ilk şevkini ve hizmet arzusunukaybetmeye başlamıştır. Bu aldanış, yabancılaşmasürecinde hem kaplan hem de Agâh Bey için “mağlubiyet”inilk sinyali ama aynı zamanda terbiyeciler için de“galibiyet”in ilk adımı olarak değerlendirilebilir.Nitekim kaplan, ikinci gün aç olduğunu itiraf eder vekarnını doyurur. Agâh Bey ise kasabaya geldiği ilk gündenyaklaşık iki ay sonra bir gün muhasebecinin yoğunısrarlarını kıramaz ve kasabanın ileri gelenleriylebirlikte şeftali bahçelerine yapılacak gezinti teklifinikabul etmek zorunda kalır.

15

“Hayvan terbiyecisi: “… Senden istediğim şey çok basit. Sana“Ayaklarının üzerine dikil” dediğimde hemen ayakların üzerindedikilmen gerekecek.” Kaplan kendi kendisine: “Gerçekten çok önemsiz biristek. İnatçı olup acıkmama değmez, diye mırıldandı.” (Tâmir(tsz.): 56)

“Artık büsbütün kabalık olur diye Agâh Bey korktu, “peki”,dedi.Kasabada kimsesizlikten işsizlikten de boğuluyordu. Bir defa gidip şuâlemi görmesi elbette muvafık olurdu, belki de eğlenirdi; tabiatıngüzelliğinden bu kadar çekingen durmak saçmaydı.” (Karay 1979:43-44)Bu aşamadan sonra kaplan da, Agâh Bey de, kendilerine

dikte ettirilen yeni yaşam tarzına uyum sağlamayaçalışırlar. Hata bir süre sonra bu yeni hayatlarıhoşlarına bile gitmeye başlamıştır. Kaplanın bu süreçtenmemnuniyetini:

“Kaplan, hayvan terbiyecisine: “Ben açım, benden iki ayağımüzerine dikilmemi istesene!” dedi. Bunun üzerine hayvan terbiyecisiöğrencilerine hitaben: “İşte, bakın, emirlerimi sevmeye başladı bile…”(Tâmir (tsz.): 56) ifadelerinden çıkarabiliriz.Agâh Bey’in memnuniyetini ise:

“Agâh Bey hoşlandı. İlle şeftali bahçelerinin arasına girip detozdan, güneşten kurtuldukları zaman yosun gibi koyu yeşil, yarı ıslakyoncalar ve su sesi büsbütün keyfine gitti.” “şeftalilerin kokusu sinirlerinigevşetmişti. Eğile kalka meyve devşiren kızlara şimdi tuhaf, istekli birgözle bakıyordu… Memleketin âdetiydi; yazın hepsi açıkta dereyegirerler, oynaşa haykırışa uzun uzun yıkanırlardı. Ne de iri kalçalı,endamlı kadınlardı… Yüreğe fazla bir sıcak gibi çarpıntılar getiren sarıcı,iştahlı bakışları da vardı…” (Karay 1979: 44) ifadelerindençıkarabiliriz.Artık ne kaplanın ne de Agâh Bey’in, verilen emirlere

itiraz edecek gücü kalmamıştır. Kaplan, ta ki kendisindeneşek taklidi yapması istenene kadar, bütün emirleriderhal yerine getiren “kâğıttan bir kaplan” (Tâmir (tsz.): 56)olmaya başlamıştır. Ormanların kralı, eşek taklidiyapmaz, diyerek bu emre itiraz etse de bir süre sonra

16

açlığı daha ağır basar ve istemeyerek de olsa eşektaklidi yapar. Ancak hayvan terbiyecisi, zoraki yapılanbu taklidi beğenmez; buna rağmen sürecin bir gerekliğiolarak sırf acıdığından dolayı onu aç bırakmayacağınısöyler.

Agâh Bey ise, çok hoşlandığı ilk gezinin ertesi günü,önce ırmakta yıkanma, öğlen, değirmende kuzu çevirme veakşam da mutasarrıfın yeni yaptırdığı havuzun başındaakşam rakısı keyfi teklifini ilkönce kabul etmek istemezfakat bu gübreli, tozlu kasabada uzun bir günü tek başınanasıl geçireceğini düşünerek mecburen kabul eder. İkikahraman da, yerine getirdikleri her isteğin ardından,kendilerini haklı gösterecek gerekçeler üretmeyebaşlamışlardır.

“Ne olacak sanki! Kendi gibi miyavlama taklidi yapsam birazeğlenmiş olurum.” (Tâmir (tsz.): 56)

“Agâh Bey ırmakta yıkanmak fikrinde değildi. Fakat baktı ki bu hiçde fena bir iş değildi; akşamki ispirto ile zehirlenmiş şu sıcak terlivücudu serin suda elbette zevk duyacak, fayda görecekti.” (Karay1979: 46)Terbiyecilerin mutlak bir başarıya ulaşması için

geriye sadece bir aşama kalmıştır. Bu son aşamadakaplandan istenen şey, onun etobur doğasına tamamenaykırı bir şeydir. Bundan sonra ya ot yemeğe alışacak yada açlıktan ölecektir.

“Açlığı şiddetlenince kaplan, otları yemeğe çalıştı ancak buyiyecek onu şoke uğratmıştı. Tiksintiyle oradan uzaklaştı. Ne var ki ikincikez geldiğinde yavaş yavaş otları yemeğe çabaladı.” (Tâmir (tsz.):58)Agâh Bey için de son aşamadır artık. Son zamanlarda,

evkaf memurunun bir süredir ballandıra ballandıraanlattığı benât-ı Havva’ya karşı bir arzu hissetmekte veiçin için erimektedir. Nitekim bir gece, evkaf memuru onugizlice evinin zemin katında basık bir odaya sokar.İçerde iki kadın vardır.

17

Bu son aşama, terbiyecilerin, kaplanın midesini; AgâhBey’in ise nefsanî arzularını hedef almalarının ne kadarisabetli bir karar olduğunu da gözler önüne sermektedir.Neticede, hem kaplan hem de Agâh Bey: Suya sabunadokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, evet efendimci bir geleneğe sahip”konformist bireyler olmuşlardır.

“Daha geçen sene dar redingotu sırtında uyuşukluk aleyhinenutuklar veren Agâh Bey şimdi bu rayihalı havayı ciğerlerine kadarderin derin çektikten sonra yenleri sıvalı bol entarisi içinde rahat rahatgeriniyor, yeni atılmış minderin üzerine yan gelip: “Gel Keyfim gel!...”diye söyleniyordu.” (Karay 1979: 49)

“Açlığı şiddetlenince kaplan, otları yemeğe çalıştı ancak buyiyecek onu şoke uğratmıştı. Tiksintiyle oradan uzaklaştı. Ne var kiikinci kez geldiğinde yavaş yavaş otları yemeğe çabaladı. Onuncu günne hayvan terbiyecisi ve öğrencileri ne de kaplan ve kafes vardı. Artık,kaplan bir vatandaş; kafes ise ülke olmuştu.” (Tâmir (Tsz.):58).Toplumsal boyutları göz önüne alındığında, en-Numûr Fi’l-

Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâye, şanlı geçmişiyle övünen birtoplumun geldiği son noktayı gözler önüne serer. Kendiniormanlarda özgürce koşan ve avlanan bir kaplan olarakhayal eden kaplan, aynı zamanda şanlı Arap mirasınıtemsil eder. Oysa şimdi kaplan, o eski gücünden çokuzaktır ve bir kafese hapsedilmiştir. Günümüz Araptoplumunun genel durumu da budur. Eski gücünden eserkalmamış, esaret altında, her söyleneni yapan, acınacakbir haldedir.

Şeftali Bahçeleri adlı hikâyeden de benzer birçıkarım yapılabilir. Zira altı yüz yıl, üç kıtayahükmeden bir imparatorluk yıkılmış; birçok cephedeyıllarca süren savaşlar, halkın belini bükmüştür. Ülkeniniçinde bulunduğu kaos, toplumu da bir boşluğa sürüklemiş;otorite boşluğu, toplumun bazı kesimlerinde ciddi birrehavete neden olmuştur. Nitekim hikâyede anlatılanAnadolu kasabasının durumu, aslında ülkenin geneldurumudur ve sanki en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir’de, şanlı geçmişe

18

duyulan özlemin aksine Şeftali Bahçeleri’nde geçmişe duyulanderin bir kin vardır ve bu kinden kaynaklanan ideolojikbir hesaplaşma söz konusudur.

SonuçRefik Halit Karay’ın Şeftali Bahçeleri ve Zekeriyâ

Tâmir’in en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir adlı hikâyeleri aynı temayıbirbirine paralel olarak işleyen iki farklı hikâyedir.Karay, hikâyesinde, başlangıçta kendine has bir çizgisive kararlılığı olduğu halde bir süre sonra toplumsaldüzenin çarkları arasında kalıp özüne yabancılaşan birkahramanı ele alır. Tâmir’in kahramanı ise,ehlileştirilip, özüne yabancılaştırılan vahşi birkaplandır. Ancak Tamir, kaplanın nezdinde, ehlileştirilipbenliğini kaybeden ve sıradanlaşan Suriye ve Araptoplumunu konu eder.

Zekeriya Tamir, hikâyesinde, özüne yabancılaşanbireyleri ve toplumları eleştirmektedir. Aslında onuneleştirdiği, özünü kaybeden kaplanın nezdinde, birazcıkbaskı görünce, kimliğini kaybetme noktasına gelen ve özdeğerlerini unutan Suriye hatta tüm Arap toplumudur.Dolayısıyla Tamir’in bu tipe bakış açısı tamamenolumsuzdur ve sanki kahramanını, hiç istemeden böyle birsona sürükler. İşte, yukarıda bahsedilen “başkaldırınınyetersiz kaldığı bazı durumlarda Sartre’ın “yazgıcılık”fikrini hep elinin altında bulundurur teşhisinden kasıtburada ortaya çıkar. Yani denilebilir ki, gücününtükendiği en son noktada kadere boyun eğen yazar,mecburen kahramanına da, kadere boyun eğdirir.

Refik Halit ise, idealist bir bireyden bile, özüneyabancılaşan bir birey yaratmak ister gibidir. AgâhBey’in, kasabaya gelmeden önceki hali, Tamir’in kendicoğrafyasında görmeyi arzuladığı bir tiptir ve toplumdakibireylerin bu şekilde olmasını ister. Oysa Karay, bununtamamen zıddı bir fikirde olsa gerektir ki, idealist birbireyi yabancılaştırmak, konformist bir birey yapmak içinneredeyse her yolu dener.

19

İki karakter arasındaki bu farklılık, iki yazarındünya görüşü arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadırdenilebilir. Refik Halit, varlıklı sayılabilecek biraileden gelmiş ve çok rahat bir gençlik devresigeçirmiştir.8 Ne var ki; önce İttihat ve Terakki dahasonra Ankara Hükümeti aleyhinde yazdığı yazılardan dolayıuzun süre maruz kaldığı sürgünler, devlete küsmesine veotoriteyle zıtlaşmasına yol açmış olsa da, 1938 yılındaçıkarılan umumi aftan faydalanıp ülkeye dönmesininardından, ölümüne kadar “tarafsız sularda yüzen” kendi halindebir yazar olarak yaşamıştır. Bizzat kendisi, hayatfelsefesini: “Olmuştan soğumak, olana sevinmek ve olacağa rızagöstermek… İste rahatlık felsefesi, benim felsefem…” Karaer 1998: 28)şeklinde özetler. Bu ifadeler, onun, yokluklar içindegeçen uzun bir sürgün döneminin ardından kavuştuğu“huzur”u tekrar kaybetmemek adına, ister istemez birkonformist olma yoluna girmiş olabileceğini akıllaragetirmektedir.

Zekeriyâ Tâmir, Refik Halit’in aksine çok zor birçocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş, küçük yaşlardanitibaren “mücadele” ile iç içe olmuştur. Onun da mevcutyönetimlerle münasebetleri çok iyi değildir. Hatta Devletotoritesi ve yasalar aleyhinde çok ağır eleştirilerdebulunmasından dolayı vatanından kopmak zorunda kalmış veİngiltere’ye yerleşmiştir. (Can 2006: 18-19) Buna rağmenTâmir, küsmek ve kendini soyutlayıp yabancılaşmak yerine,hayatı boyunca kötü yönetimlerin ve baskıların karşısındaolmuş hiçbir zaman “etliye sütlüye karışmayan birkonformist” olma yoluna gitmemiştir.

8 Çağdaşı, Ruşen Eşref’in ifadesiyle Refik Halit: “Her gün elbise ve potin değiştiren,

akşamları ya Lebon’da ya İsketin Palas’da bir dubone şarabı içtikten sonra Tokatlıyan’da birasıyla vebifteğiyle yemek yiyen, beyzade olarak yaşamaya hevesli, parasız edebiyat ve sanat heveskârlarındanziyade, şık Tokatlıyan adamlarını tercih eden” biridir. Aynı şekilde, yakın arkadaşıYakup Kadri (Karaosmanoğlu) de onu, Aşkı Memnu’nun hoppa ve sorumsuzkarakteri Behlül’e benzetir. Bkz. Nihat Karaer, Tam Bir Muhalif (Refik Halid Karay),Temel Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 27-28.

20

Kaynaklar

Bağdâdî, Şevkî., “Ma’a Zekeriyâ”, Mecelletu’l-Mevkıfi’l-Edebî, S. 352, Damascus 2000.Bostancı, Ahmet, Çağdaş Arap Edebiyatçısı Zekeriya Tâmir: Edebî Kişiliği& Hikâyeciliği, Nûn Yayıncılık, İstanbul 2007.Bottigelli, E., Karl Marx, 1844 El Yazmaları, Çev.: K. Somer,Sol Yayınları, Ankara 1993.Bozgöz, Faruk, “Suriyeli Öykücü Zekeriya Tamir ve EdebiDünyası”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 1,Ankara 2003, s. 155-173.Burchield, R. W., The Oxford English Dictionary, Claredon Press,Oxford 1989.Can, Ahmet Hamdi, Zekeriyâ Tâmir Ve ‘İbâdullah Adlı Eserinin Teknik VeTematik İncelemesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum2006.Ekiz, Osman Nuri, Refik Halit Karay, Toker Yay., İstanbul 1999.Finifter, A., W., Alienation And The Social System, J., Wiley andSons, NewYork 1972. Fischer, Claude S. (1976); “Alienation: Trying to Bridgethe Chasm,” The British Journal of Sociology, Cilt: 27, Sayı: 1, s. 39–49.Fromm E., Yeni Bir Insan Yeni Bir Toplum, Çev.: N. Arat, SayYayınları, İstanbul 1989.İlhan, Nilüfer, “Yabancılaşma Olgusu Ve Kürk MantoluMadonna Romanı”, Uluslararası Sosyal AraştırmalarDergisi, Cilt: 5, S. 20, 2012. Karaer, Nihat, Tam Bir Muhalif (Refik Halid Karay), Temel Kitabevi,İstanbul, 1998.Karay, Refik Halid, Memleket Hikâyeleri, İnkılap ve Aka Yay.,İstanbul 1979.Kızıltan, Güven Savaş, Kişinin Silinen Yüzü Çağımızda YabancılaşmaSorunu, Metis

21

Yayınları, İstanbul 1986.Kefeli, Emel, Karşılaştırmalı Edebiyat İncelemeleri, Kitabevi Yay.,İstanbul 2000Overend, Tronn, “Alienation: A Conceptual Analysis,”Philosophy and Phenomenological Research, Cilt: 35, Sayı: 3,1975, s. 301–322.Öncü, Türkan, “Yaratıcılığın Betimlenmesi Ve YaratıcılıkÜzerine Çevresel Etkiler”, Ankara Üniversitesi Dil veTarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi, Cilt:14, Ankara 1992, s. 255-264.es-Samâdî, İ. O., Zekeriyâ Tâmir Ve’l-Kıssatu’l-Kasîra, Vuzârâtu’s-Sekâfe, Amman 1995.Tamir, Zekeriya, en-Numûr Fi’l-Yevmi’l-‘Âşir, Dâru’l-Âdâb, Beyrut,(tsz.).---------------------, Onuncu Günde Kaplanlar, çev:, FarukBozgöz, Araştırma Yay., Ankara, 2004.Tokdemir, Aslıhan, Diler, Elif, “Franz Kafka ve DieVerwandlung (Değişim) isimli Eseri”, DumlupınarÜniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi S.11, Kütahya 2004,s. 69-83.Yardım, Mehmet Nuri, Refik Halit Karay Hayatı-Sanatı-Eserleri,Boğaziçi Yay., İstanbul 1997.Yeniçeri, Özcan, “Konformizm, Yozlaşma ve İtaatsizlik”,Sosyoloji Konferansları Dergisi, S. 44, Prof Dr. MustafaErkal’a Armağan Özel Sayı 2, 2011, s. 69-90.http://www.almaany.com/home.php?language=arabic&lang_name=English&word=%E2%80%8EAlienation&category=%D9%85%D8%A7%D9%84%D9%8A%D8%A9. Erişim Tarihi: 28.07.2012.http://www.almaany.com/home.php?language=arabic&word=conformity&category%5B%5D=%D9%85%D8%A7%D9%84%D9%8A%D8%A9&lang_name=English&type_word=0&dspl=0. Erişim Tarihi: 28.07.2012.

22