Ebeveyn Olarak İş ve Yaşam Dengesini Kurmada Zorlanan Kadına Yönelik İnsan Kaynakları...
Transcript of Ebeveyn Olarak İş ve Yaşam Dengesini Kurmada Zorlanan Kadına Yönelik İnsan Kaynakları...
EBEVEYN OLARAK İŞ VE İŞ DIŞI YAŞAM DENGESİNİ SAĞLAMADA ZORLANAN
KADINA YÖNELİK İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI;
ÇALIŞANLARIN ALGILARINA YÖNELİK
BİR ARAŞTIRMA* Bu makale, Uluslararası Multidisipliner Kadın Kongresi IMWC 2009’da sunulmuş ve 21.Yüzyılın Eşiğinde Kadınlar:
Değişim ve Güçlenme adlı kitapta basılmıştır.
Elif Sungur
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, İstanbul, Türkiye
&
Mezunlarla İletişim ve Kariyer Araştırma Merkezi- MİKAM
Özet
Kuruluşların toplumsal sorumluluklarıyla ilgili birincil alan, kendi çalışma alanı, işyerleri ve
çalışanlarıyla ilişkileri, onlara karşı sorumluluklarıdır.
Çalışanlar modern yaşamın zor koşuları nedeniyle iş ve iş dışı yaşam dengesini kurmakta zorluklar
yaşarlar. Kadınların iş gücüne katılımlarının artmasına paralel olarak, “İkili kariyer” aileler kurulmakta, iki
eşin de “yüksek derecede bağlılık gerektiren ve devamlı gelişime açık” işlerde çalışması bulgulanmaktadır.
Bireyin çalışma yaşamına ilişkin koşullarının iyileştirilmesi, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarının azaltılması,
çalışma yaşamı kalitesinin arttırılması kurumların başarılı iş sonuçlarını etkiler. Bu uygulamalar işletmelerde
insan kaynakları ve kurumsal iletişim fonksiyonlarının ortak sorumluluğunda yönetilmektedir.
Özde, çalışanların mutluluğunu ve kuruma bağlılığı artırarak tatmin sağlamayı ve kurumsal başarıyı
artırmayı amaçlayan insan kaynakları çalışmaları, iletişim hedefleri açısından farklı iç hedef kitlelere
yönelmektedir. İlgili literatür incelendiğinde, ebeveyn çalışanların işe devamsızlık, iş- iş dışı yaşam dengesi
sorunları, iş doyumlarında düşüklük, işverenlerinden yasal haklarını dahi isteyemeyecek ölçüde ağır baskı
hissetmeleri, kadın veya erkeğin iş yaşamından ayrılmaya karar vermesine uzanan durumlar bulgulanmakta ve
konunun çalışma yaşamının önemli sorunlarından biri olduğu görülmekte, ebeveynlikle ilgili erkeğin
sorumluluklarının şirketler ve toplum tarafından göz ardı edildiği bilinmektedir. Dünyada, ebeveynler nezdinde
şirket değerini artırma amaçlı uygulamalar izlenmekte, ebeveynler için esnek iş saatleri, danışmanlık hizmetleri
verme, çocuk bakımı uygulamaları ile iş - yaşam dengesinin sağlanmasına katkı sağlanması beklenmektedir.
Çalışmada, ebeveyn çalışanlar için yapılan insan kaynakları uygulamaları, Türkiye’deki işletmeler için
popüler insan kaynakları periyodikleri taranarak incelenmiş, iş ve yaşam dengesini sağlamada zorlanan
ebeveyn çalışanların algıları ise, bir vakıf üniversitesinde odak grup görüşmesi yöntemi kullanılarak
sorgulanmıştır.
Çalışmanın giriş bölümünde, taklit edilemeyecek tek üretim faktörü olarak tanımlanan çalışanların
önemi, kadın çalışanlar ve çalışma yaşamında kadına yönelik engeller kavramsal olarak ele alınmaktadır. İkinci
bölümünde iş ve iş dışı yaşamı destekleyen insan kaynakları uygulamalarının neler olabileceği belirtilmektedir.
Üçüncü bölümde tarama ve araştırma sonuçları paylaşılmış, dördüncü bölümde bu bulgular tartışılarak
işletmelere çeşitli stratejiler önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kadın çalışanlar, ebeveyn çalışanlar, iş ve iş dışı yaşam dengesi, insan kaynakları
uygulamaları, kurum içi iletişim.
HUMAN RESOURCES APPLICATIONS FOR WOMEN, WHO HAVE DIFFUCULTIES IN
BALANCING THE PROFFESSIONAL AND PRIVATE LIFE AS PARENTS:
A RESEARCH ON THE PERCEPTION OF EMPLOYEES
Abstract
The primary facet of social responsibility of enterprises is its own workspace, relations with workers
and responsibilities for workers.
Workers usually have difficulties in balancing the professional and private life, because of the heavy
conditions of modern life. “Double career” families have been established in parallel with increasing number
of working women. It is observed that, both of the partners have jobs which need “high adherence and
continuous development”.
Betterment of working conditions and decrement of problems regarding business life, affect the
successful business results for enterprises. Such applications are directed by the collective responsibility of
human resources and corporate communication functions.
The main goal of human resources is to increase corporate achievements, through employer happiness and
adherence to company. Communicational targets of human resources focus on various internal target groups.
When we analyse the related literature, we observe; high non-attendance of parent workers, problems
regarding the balance of professional and private life, low professional satisfaction, high pressure and
decisions of resignation of one of the partners. These are among the most important problems of business life. It
is also observed that, the responsibilities of men as parents are disregarded by companies and society.
Companies tend to implement applications such as flexible work hours for parents, advising services,
child care help. These applications aim at helping parent workers to balance their professional and private life
and thus increasing the company value.
In this research, human resources applications for parents are analyzed through the investigation of
popular human resources periodics in Turkey. The perception of parent workers is studied by focus group
interview method.
In the first section, the importance of workers who are defined as the only inimitable production factor
and the barricades against women workers are analyzed. In the second section, alternative human resources
applications that support professional and private life are implied. Third section involves the investigation
results and, in the last section, findings are discussed and various strategies for companies are suggested.
Keywords: Women workers, parent workers, balance of professional and private life, human resources
applications, internal communication.
Giriş
Kapitalist sistemde kadın emeği ucuz iş gücü olarak görülmekte ve pek çok durumda salt bu
yüzden tercih edilmektedir. Günümüzde en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile kadınların erkeklerden
daha düşük ücret aldıkları, dünyanın en yoksul işçilerinin kadınlar olduğu bilinmektedir. Bugüne
değin, özellikle toplum için zor anlarda emek piyasasına davet edilen kadınlar, zorluğun görece
azaldığı dönemlerde piyasa dışına çıkarak pek çok toplumda kabul gören kadim rollerine geri
dönmektedirler.
Gerek Birinci, gerekse İkinci Dünya Savaşı dönemlerinde kadınları üretime çekmek için
afişlerle, filmlerle devasa propaganda kampanyaları düzenlenmiş ve milyonlarca kadın işgücüne dahil
edilmiştir. Kadınlar kapitalizmin ihtiyacı olduğunda erkeklerle aynı işi yapan eşitler olarak kutsanırken
(ücrette değil işte eşitler!), işler kötüye gittiğinde, görevlerinin iyi bir eş ve iyi bir anne olmak olduğu
hatırlatılarak evin yolu gösterilir. Örneğin, Birinci Dünya Savaşında Almanya'da kadın işçi sayısı
yüzde 230 artmış, savaş sonrasında ise bu işçiler yerlerini erkek işçilere bırakarak eve dönmek zorunda
bırakılmışlardır. (Meriç: 2006)
2008’den beri dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz ortamında kadın aleyhine durumlar
görülmektedir. Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye İstatistik Kurumu’nun
(TÜİK), 2008’in Kasım-Aralık ve 2009’un Ocak döneminde 838 bin kişinin daha işsiz kaldığını
bildirmesi üzerine bu sayının aslında 150-200 bin olduğunu açıklayarak işsizliğin artmasına neden
olarak kriz dönemlerinde özellikle kadınların işgücüne katılım oranının artmasını göstermiş, konu
medyada tartışma konusu olmuştur. Ekonomik krizin kadınları daha derinden etkilediği bilinmektedir.
Krizlerde işini ilk kaybedenler kadınlar olurken, paradoksal biçimde çalışmayan ev hanımlarının
evdeki iş yükü bu dönemlerde artış göstermekte veya çalışmayan kadınlar iş piyasasına çıkarak daha
kötü çalışma şartlarına razı biçimde iş aramaktadır.
Kadınlar için çalışma yaşamında başka bir sorun, onlara uygun görülen ve görülmeyen işlerdir.
ABD de yapılan Velvet Ghetto araştırmasına göre; “Pembe yakalılar” olarak anılan kadınların 2/3 ü 20
mesleki kategoride kümelenmiş durumdadır ve ABD’de Halkla İlişkiler alanındaki 40 yıllık bir
kariyerde kadın ve erkek maaş farkı 1 milyon dolara kadar çıkmaktadır. (Grunig,2005:445)
Bazı kuramcılar, sanayileşmenin kadınları işgücü piyasasına çekerek ve eşitlikçi, başarı
yönelimli bir ideolojiyi destekleyerek cinsler arası eşitsizliği azaltacağına inanır. Beklenti, patriarkal
kontrolün önemini azaltarak kadınların gücünün artacağı yönündedir. Ancak profesyonel mesleklerde
kadınların böyle kazanımları olduğu, diğerlerinin dezavantajlı ve ikincil evrensel ortak paydada
konumlandıkları görülür.
Kadınlar iş gücü piyasasına çekilirken ucuz iş gücüdür. İşe almada ayrımcılığa uğrarlar. Düşük
ücret alırlar. Uzun dönemli güvenceden yoksun, vazgeçilmesi kolay, piyasa dışına atılması yüksek
ihtimallidir. Kadınların kollektif örgütlenmeleri güçlü biçimde gelişmemiştir. İşlerin toplumsal
cinsiyete göre ayrıştığı piyasada kendileri için belirlenmiş işler arasından seçim yaparlar.
İşyerlerindeki iş bölümünde düşük statülü işlerde yoğunlaşırlar. (Ecevit,1998 :268 )
Ülkemizde büyük oranda kadınlara iş olanağı sağlayan kamuda, bakanlıklar dahil 75 kurumda
% 28 çalışan kadın, müsteşar-daire başkanı seviyesinde kadın oranı %11.8’dir. 1994 den bu yana ise
kamu istihdamında erkeklerin lehine artış görülmektedir ve kritik eşik olan %33 ‘ün çok altında kadın
istihdamı belirlenmektedir. (İris eşitlik gözlem gurubu, kamuda yönetici kadınlar araştırması)
Çalışan Kadınlara Yönelik Engellerin Nedenleri
Kadınlar çalışma yaşamına girerken ve çalışma yaşamında engellerle karşılaşmaktadır. Bu
engelleri fark etmek ve saymak kolayken, nedenlerini anlamak ve kavramsallaştırmak görece zordur.
Bu engeller, kadınların geleneksel rolleri ve bu rollere uygun toplumsal beklentilerle çalışma
yaşamının bağdaşmaması, çocuk bakımı ve ev işleri desteği veren kuruluşların olmaması veya bu
hizmetlerin pahalı olması, belli islerin kadınlara yazılı olan ve olmayan kurallara göre kapalı olması, iş
yaşamında yükselmelerinin engellenmesi ve desteklenmemesi, cinsel taciz olarak özetlenebilir
(Gelegen, 2001: 27) Çalışma yaşamında kadınların karşı karşıya kaldığı bu zorlukları açıklayabilecek
ilk kavram, “açık veya kapalı cinsiyet ayrımcılığı”dır. Açık cinsiyet ayrımcılığı (dolaysız ayrımcılık),
kadın ya da erkek çalışanların benzer özelliklere sahip olmasına karşın, iki taraftan birine, ayrıcalıklı
davranılması anlamına gelmektedir.
(http://www.adviceguide.org.uk/index/your_rights/civilrights/taking_action_about_sex_discrimination.
htm) Bu tür ayrımcılıkta; cinsiyetler arasında, doğrudan ayrımcılık yapıldığı somut bir biçimde
görülebilir. Personel gereksinimini karşılamak için verilen bir ilanda yalnız erkek adayların
başvurmasının istenilmesi, ücretlerde erkekler lehine bir fark olması, kadınların, hamilelikleri gerekçe
gösterilerek isten çıkarılmaları gibi uygulamalar bu türden ayrımcılığın somut örnekleridir.
Objektif olarak düşünüldüğünde, ayrımcılığı düşündürecek hiçbir şüpheli durum bulunmadığı
halde, bu durumdan özellikle belirli bir cinsiyet grubunun olumsuz olarak etkilenmesine örtülü cinsiyet
ayrımcılığı (dolaylı ayrımcılık) adı verilir. (Arısoy ve Demir 2007:714) Çalışma yaşamının kadınlar
açısından özel olarak düzenlenmesi ve cinsiyetler arasındaki hukuki eşitliğin sağlanması, kadınlara
yönelik açık ayrımcılık uygulamalarını önlemede önemli adımların atılmasını sağlar. Ancak cinsel
kökenli ayrımcılık uygulamalarının büyük bölümünü oluşturan örtülü ayrımcılık uygulamalarının yasal
önlemlerle azaltılamadığı açıktır (Altan, 2003)
Özellikle ebeveynlik durumu, kadın çalışanların maruz kaldığı ayrımcılığın güçlü
nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Yeni isçi alımlarında küçük çocuğu olan annelerin tercih
edilmemesi, işletmenin işten çıkarılacaklar listesinin ilk sıralarında daha çok yarı zamanlı isçi olarak
çalışan kadınların yer alması, çalışanlara verilen teşvik primlerinde tam-zamanlı çalışanların tercih
edilmesi, seyahat gerektiren islerde bekâr kadınların tercih edilmesi vb.
(http://www.equalityhumanrights.com/)
Cinsiyete ilişkin inanç ve değerler toplumun etkisi ile oluşmakta ve organizasyonları
etkilemektedir. Toplum içinde kadın ve erkeğe ilişkin yapılan tanımlamaların örgütün yapısına ve
kültürel değerlerine yansıdığı görülmektedir. Cinsiyet kavramının, bireyden bağımsız olarak toplumu
ve toplumsal yapı içerisinde yer alan örgütsel yapıları etkilediği görülmektedir.
Çalışma yaşamında kadınlara engel oluşturan durumlardan biri de, “cinsiyet temelli
işyerleri”dir. “Gendered organizations” (cinsiyet temeline dayalı organizasyonlar) kavramı tüm iş
kurallarının kadın ve erkek arasında sistematik olarak bir ayrıma tabi tutulduğu yapıyı ifade etmek için
kullanılmaktadır. Diger bir ifadeyle, bir organizasyonun cinsiyet temeline dayalı organizasyon olarak
tanımlanabilmesi için organizasyonun fonksiyonlarının cinsiyete bağlı olarak yapılandırılması,
organizasyondaki güç ve statülerin cinsiyete göre simgelenmesi, belirli bir cinsiyete verilen değerin
hissedilmesi gerekmektedir. Cinsiyet temeline dayalı organizasyonları “erkek egemen
organizasyonlar” ve “kadın egemen organizasyonlar” olmak üzere iki şekilde incelemek mümkündür.
Acker bir organizasyondaki cinsiyet temeline ilişkin algılamanın yapılanması şu şekillerde oluştuğunu
ifade etmektedir: (Temel vd. 2006:31)
• Cinsiyete dayalı ayrılıkların olması, ( is, ücret, hiyerarşi, güç gibi)
• Semboller, imajlar, metaforlar yaratılarak organizasyondaki cinsiyet farklılıklarının
doğrulanması,
• Kadınlar ve erkekler arasındaki etkileşimlerde kadınların kendi aralarında ve erkeklerin kendi
aralarında yarattıkları ittifakların ve dışlamaların organizasyonunun somut bir parçasını oluşturması,
• Kişisel olarak işin işleyişinin ve işyerindeki destek yapısının algılanması, cinsiyete uygun
davranışların belirlenmesi.
“Cam tavan sendromu” olarak adlandırılan bir başka engel de çalışma yaşamının bir parçası
olan kadınların erkeklerle eşit yükselme haklarına sahip olmadıklarını, yönetici pozisyonlara
gelememekte olduklarını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Çalışan kadın sayısının işyerlerinde artışına rağmen erkek egemen sistemlerin varlığı nedeniyle
kadınlar daha çok orta kademedeki pozisyonlarda takılmakta ve daha yüksek pozisyonlara
ulaşamamaktadırlar. Hatta çoğu zaman üst pozisyonlara erişmek için erkeklerden daha yüksek kişisel
maliyetlere (zaman, emek, baskılar, önyargılar vb.) katlanmaktadırlar (Yaylacı, 2004:77).
Kadınların yaşadığı maaş ve statü eşitsizlikleri tüm dünyada araştırmalarla gösterilebilmektedir.
Örgütsel rollerde de kadınlara genellikle destek rolleri tanımlanmakta, kimi durumlarda kadınlar da
kendilerini bu pozisyonlarla uyumlu olarak algılamaktadırlar. Dolaysıyla, başkalarının ve toplumun
oluşturduğu engeller yanında kadınların da kendi kendilerine engel odluları söylenebilmektedir.
Kadınların sosyalleşme süreçleri, çalışan olarak kendilerine biçtikleri değeri, profesyonel rolleri ile
annelik rolleri arasında yaşadıkları çatışmayı etkilemektedir.
Türkiye’de üst düzey kadın yöneticilerin profilini belirlenmesi adlı eserinde Arat tarafından
belirtilen bir başka ilginç olgu ise, en başarılı ve sosyal statü açısından en üst seviyeye mensup
kadınların ön plana çıkmaktan kaçınmalarıdır. Erkeklerden farklı olarak kadınlık kültürünün evrensel
bir özelliği, bağımlılık ve ilişkilere önem vermek olduğundan, en başarılı kadınlar bile toplum önünde
ön plana çıkmaktan kaçınmaktadırlar. (Kabasakal, 1998:303) Ayrıca, örgütsel güç de , çoğu kez
kadınların önünün tıkanması, karar ağlarına katılamamaları biçiminde kendini göstermektedir. Bazen
tepe yönetici olarak çok az kadın bulunması bazen de tepede olan kadınların hemcinslerine karşı
duyarsızlığı, bilgi ve profesyonel öneri değiş tokuşunun dışına itilme biçiminde kadın çalışanları
zorlamaktadır. Sayılan tüm engeller, kadının çalışma yaşamına dahil olmasını ve orada denge içinde
ve memnun olarak kalmasını zorlaştırmaktadır.
İnsan Kaynakları Yaklaşımları ve Çalışanlarla İlişkiler
İşletmeler, toplumsal sorumlulukları dikkate almadan itibar kazanamazlar. (Özgen, 2006:15)
Kuruluşların toplumsal sorumluluklarıyla ilgili performans gösterebilecekleri birincil alan, başta kendi çalışma
alanı, işyerleri ve çalışanlarıyla ilişkileri ve onlara karşı sorumluluklarıdır. Buna rağmen, kuruluşlar genellikle
dışarıdakilerle ilgilenmeyi öncelikli görmektedirler. Oysa, çalışanları, kuruluşun en yakından, en güçlü en
dolaysız etki edebilecekleri hedef kitleleri ve üretim faktörleri arasında sahip oldukları eşsiz tek kaynaktır.
Farklılık yaratmak isteyen kuruluşların müşterilerinin olduğu kadar çalışanlarının da gönüllerine hitap etmesi
gereği bir zorunluluk halini almaktadır.
Kurumda çalışan işgörenler birer araç olarak değil, amaç olarak irdelenmelidir. İşletme, varlığını borçlu
olduğu insan gücüne, onun kişiliğine, görüş ve önerilerine saygılı davranmalıdır. (Sabuncuoğlu, 1992:13)
Çalışanların iş güvenliğini sağlamak, aile hayatlarına saygılı ve yardımcı olmak, farklı fikirler sahip olanları
saygıyla karşılamak ve çalışanların gelişimine yönelik yatırımlar yapmak sorumlu işverenlerin özen göstermesi
gereken konulardır. (Özgen, 2006:49-50) Örgütsel iletişimin tarihi ile ilgili gözden geçirmelerde çalışanlarla
iletişim çabaları dönemlere ayrılarak incelenmektedir. 40’lı yıllarda “çalışanları eğlendirme”, 50’ lerde
“çalışanları bilgilendirme”, 60’ larda “çalışanları ikna etme”, 70 ve 80’ lerde “açık (simetrik) iletişim“. Son
dönemde çalışanlarla kurulan iletişimin ilişkisel boyutları (güven, memnuniyet v.b) üzerinde durulmaktadır.
Çalışanlarla iletişim programlarının stratejik yönetim, tümleşik bir iletişim işlevi, yönetim rolü ve halkla
ilişkilerin çift yönlü simetrik modeli üzerine kurulu olduğu görülmektedir. (Grunig, 2005:242,562,)
Kadın çalışanlar için daha önce var olmayan yeni çalışma kavramları özellikle ABD’de ortaya
koyulmaya başlanmıştır. Bunlar;
– Yarı zamanlı çalışma (Alternative career paths): ABD için özellikle hukuk ve
muhasebeyle ilgili işlerde görülmektedir ve yarı zamanlı işler için PwC öncüdür.
– Ücretsiz izin (extanded leave) Çağrıldığında part time çalışabilmek kaydıyla ve işe
dönüldüğünde benzer işte çalıştırma garantisi ile çalışma hayatına 2-3 yıllık ara
vermeler söz konusu olmaktadır.
– 10 yıl çalıştıktan sonra 8 hafta ekstra ücretli izin alınabilmektedir- sabbatical- .
– İş paylaşımı –Kanada Bankası kadın yöneticiler örneği verilebilir.
– Uzaktan çalışma (teleworking) telefonla ya da mesajla işe katılmak vb.
(Cascio, 2006:137)
Bu gelişmelere ek olarak, iş ve iş dışı yaşam dengesi adı verilen kavram, insan kaynakları
uygulamalarına yön vermeye başlamıştır. Çalışanlar iş ve hayat dengesini kurmakta zaman zaman
zorluklar yaşarlar. Bu bağlamda “çalışma psikolojisi” bilim dalı, bireyin çalışma yaşamına ilişkin
koşullarının iyileştirilmesi, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarının azaltılması ve bireyin çalışma yaşamı
kalitesinin arttırılmasını sağlamayı hedefleyen bir disiplindir ve bu konudaki uygulamalar kuruluşlarda
insan kaynakları yönetimi tarafından yürütülmektedir. (Sungur, 2007: 356) Bütün bu yeni yaklaşımlar
çalışma yaşamında zorlanan insanlar için, farklı ihtiyaç ve beklentilerine uygun olarak insan
kaynakları programları geliştirmenin bir zorunluluk halini aldığını göstermektedir.
Çalışma Yaşamında Zorlanan Ebeveyn Kadınlar
Çift kariyerli ailelerin toplumlarda artış göstermesiyle birlikte, önceleri aile işleri konusunda daha çok
sorumlulukları bulunan çalışan kadınlar iş – aile dengesi çatışmalarını yaşarken günümüzde çalışan babalar için
de benzer durumlar ortaya çıkmaktadır. Ekonomik kriz öncesi ABD de 100 bin çalışan baba özellikle çocuk
bakımı problemleri nedeniyle ev erkeği olmayı seçmişken, krizle birlikte bu sayı 1.000.000’a
yükselmiştir.(Hürriyet İK,2009) Ancak ülkemizde çocuk bakımı, çalışan kadının birincil sorumluğu olmaya
devam etmektedir. Bu durum, toplumumuzun eril özellikler taşıması nedeniyle, erkeğe ait görevler arasında
çocuk bakımı ve gözetimini görmeyişi ile açıklanabilir.
Kadının çocuk sahibi olması çalışma yaşamı ve aile ilişkileri üzerinde belirleyici olmaktadır. Çoğu
toplumda çocukların bakımı ve eğitimi konusunda kadına duyulan ihtiyaç ve anneliğe toplumda atfedilen
değerler kadının çalışma yaşamına katılım kararı ve kariyerinde oldukça büyük öneme sahiptir. Çalışan çocuklu
kadının davranışlarını ve sorunlarını inceleyen, birbirinden farklı yaklaşımlar vardır. Kimi yaklaşımlar,
kadınların ücretli çalışmayı ve çocuk sahibi olmayı birleştirerek, ikisini birden yap stratejisine
yönlendirildiklerini ve çocuk sahibi olup ona bakma isteğinin, çevrenin kadınlara annelik yapma baskısının bir
içe yansıması olduğunu belirtmektedir. Bunun yanında, evde oturup çocuk yetiştirmeyi tercih eden kadınların
gerçek dünyaya katılmayı seçmediklerini vurgulayan görüşler de vardır. Ayrıca, bazı uzmanlar çalışan anneleri
çocukların gelişim problemleri yüzünden suçlarken, diğerleri bütün enerjilerini çocuklarına harcayan annelerin
onların gelişimlerini engellediklerini ifade etmişlerdir (Mardin, 2000) Günlük yaşam pratiğinde, çalışma
yaşamında ebeveyn olarak var olan kadın, erkeğe göre iş ve iş dışı yaşamını dengelemekte daha fazla zorluk
çekmekte, evde aile içi konumundan dolayı kendisinden beklenenleri yapmaya uğraşırken, işinde de yüksek
performans göstermek zorundadır.
Workingmum adlı popüler web sitesinde verilen bilgilere göre, ABD de yapılan bir araştırmada g
çalışanların % 80’ i çocuk bakımı problemleri nedeniyle işe devamsızlık yapmakta, çalışan anneler yılda 8 gün,
babalar 5 gün işe gelmedikleri belirtilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde ise çocuk sayısı arttıkça kadınların
çalışma oranları çarpıcı bir şekilde düşmektedir. En büyük fark tek çocuklu kadınlarla üç ve daha fazla olanlar
arasında ortaya çıkmaktadır.
Çocuklu kadınların çalışma yaşamından nasıl etkilendiklerini incelerken, toplumsal statüleri ve
yaptıkları meslekler nedeniyle önemli farklılıklar gösteren şartlara sahip oldukları görülür. Örneğin, üst yönetici
olan nadir sayıdaki kadınların büyük çoğunluğu, Türkiye’de evli ve çocukluyken, Alban, Metcalfe ve
Nicholson’un İngiltere’de yaptığı cinsiyetler arası karşılaştırmalı araştırmaya göre, evli kadınların sayısı daha
az, boşanmış kadınların sayısının erkeklere göre 4 kat fazla, çocuksuzların oranının bundan da fazla olduğu
bulunmuş, bu durum kariyerde başarılı olmanın kadınlar için bedelinin ailesizlik olduğu biçiminde
yorumlanmıştır. (Kabasakal:1998: 311) İnsanlığın Mahrem Tarihi adlı kitapta yazarın hayatından örnekler
aktardığı Katherine Delcroix, “Hayatımı kazanmak için çalışıyorum ama hepsinden önemlisi toplumsal
konumumu sağlamlaştırmak” demekte, “Kızıma çok az vakit ayırabiliyorum, şikayetin anlamı yok, ev işleri için
yardımcı tutabilenler sadece psikolojik sorunlarla uğraştıkları için kendilerini şanslı hissetmeliler”diye devam
etmektedir.Delcroix üst düzey yöneticidir, kendisine bağlı bulunan 300 mühendisi yönetmektedir ve babasıyla
ağabeyine kadınların da mühendis olabileceğini göstermek istemiştir. (Zeldin, 2003: 154) İfadelerinden iş ve iş
dışı yaşamını dengelemekte zorlandığını anlamak mümkündür, muhtemelen zirvede olmasının bedeli iş
saatlerinin uzayıp gitmesi ve bütün hayatın mesleğe göre düzenlenmesi olmaktadır.
Çalışma yaşamını düzenleyen kural ve uygulamalar zaman zaman kadınların hamilelik durumlarındaki
çalışma koşullarını da zorlaştırmaktadır. Hamile çalışanların ihtiyaçları, hamileliğin durumuna ve yapılan işin
niteliğine göre farklılıklar göstermektedir. Eğer iş koşulları, kadınlar için uygunsa, doğuma çok az bir süre
kalana kadar iş gereklerini yerine getirebilmektedirler.
(http://www.workplace.gov.au/workplace/Category/SchemesInitiatives/WorkFamily /Pregnancyatwork.htm).
Buna rağmen, iş yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılığın belki de en fazla hissedildiği durum kadınlar
için hamilelik dönemleri olmaktadır.
Yapılan bir araştırmada, katılımcıların finansal bir kriz halinde işten çıkarmayı düşünecekleri ilk
personel olarak “hamile” seçeneğini işaretledikleri görülmektedir. Bu seçeneğin ortalamasında kadın
katılımcıların, erkek katılımcılara oranla daha yüksek oranda katıldığı görülmektedir. İkinci sırada ise, kadın
yöneticiler “bekâr erkek”, erkek yöneticiler ise “bekâr kadın” seçeneğinde yoğunlaşmıştır. Sıralamada
dördüncülüğü, her iki cinsiyetteki yöneticiler için de “evli kadın” seçeneği olmuştur. Yöneticiler isten
çıkarmayı düşünecekleri en son personel olarak “evli erkek” seçeneğini işaretlemişlerdir. (Dalkıranoğlu, T.,
Çetinel, F.2008:286) Çalışma hayatı kadın ve erkeğin aile hayatı üzerinde farklı etkilere sahiptir. İngiltere’de gerçekleştirilen
bir araştırmaya katılan yönetici kadınların %29’u bekâr, %10’u boşanmış iken, yönetici erkeklerdeki bekâr ve
boşanmışların oranı sadece %3 ‘tür. Kadınların eşlerinin %90’ı tam zamanlı bir işte çalışırken, erkeklerin
eşlerinin sadece %25’i tam zamanlı bir işte çalışmaktadır. Aynı çalışma erkek ve kadınların ev konusunda farklı
bakış açılarına sahip olduklarını ortaya koymuştur. Erkekler, evi rahatlayabilecekleri ve ‘pillerini şarj
edebilecekleri’ bir yer olarak görürken, kadınlar ise ev hayatını, onlardan artı bir şeyler bekleyen, özel zamanın
kaybına yol açan stres verici bir yer olarak tanımlamaktadırlar. Bir başka çarpıcı bulgu, erkekler için evliliğin
fayda getirici olarak değerlendirilmesi, kadınlar içinse sorumluluk olarak görülmesidir. Bu bulgular, kadın
yöneticilerin iş ortamındaki gerginliklerini kısmen de olsa açıklayabilir. Erkek, iş dışında fazlaca bir sorumluluk
yüklenmediğinden, iş ortamında kendini tamamen işine verebilmekte, kadın ise çalıştığı süre içinde işinin yanı
sıra evdeki sorumluluğunun yükünü de taşımaktadır (Ablan-Metcalfe&West,1993’den aktaran Mardin 2000:
20).Koray ve arkadaşları (1999: 187) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada “çocuk sahibi kadın çalışmamalı”
diyen kadınların oranı %12 dolayında kalırken, iki çocuğu olanların %37’si, dört ve daha fazla
çocuğu olanların %33’ü “çocuk sahibi kadın çalışmamalı” yanıtı vermektedir. Yine “ekonomik açıdan zorunlu
ise çalışmalı” diyenler üç ve daha fazla çocuğu olanlarda %46’ya çıkarak ortalamadan biraz daha
fazlalaşmaktadır. Çocuk sayısı iş ve aile yaşamı üzerinde etkili olmaktadır. Çocuk sayısının artması annenin
bakım rolü nedeniyle çalışmasını engellerken aynı zamanda artan çocuk sayısına paralel olarak
ekonomik ihtiyaçların artması erkeğin gelirinin az olduğu ailelerde kadının çalışmasını da zorunlu kılmaktadır.
İstanbul’da konfeksiyon işlerinde çalışan kadınlara yönelik bir araştırma ilginç bulgulara sahiptir. Çok
ağır çalışma yükü altında olan kadınların çoğunluğunun çalışma yaşamı dışındaki görev ve sorumluluklarından
fazlaca yakınmak istemedikleridir. Bu kadınlar çalışma yaşamına evlilik ve çocuk sorunlarını yansıtmalarının
kendileri için bir dezavantaj olacağına inanmaktadır (Eraydın, 1998: 47). Ekonomik düzeyi düşük ailelerden
gelen ve para kazanmaları gereken bu kadınların, İstanbul gibi işgücü rekabetinin çok olduğu bir yerde zorla
edindikleri işlerinden olmamak için böyle bir davranışı benimsedikleri düşünmek rasyonel görünmektedir.
İşverenlerle yapılan görüşmelerde kadınların erkeklerden daha devamlı oldukları, mazeretler sunarak işe
gelmemek gibi yöntemleri daha az kullandıkları belirtilmektedir. Yani kadınlar her ne kadar iş ve ev arasında
gerilim yaşasalar bile bunları dışa vurmak istememektedirler.
Evdeki sorumluluklar ve çocuk bakımı halen kadının görevleri arasında iken, kadının ev dışında iş
sahibi olduğu durumlarda bile erkeklerin yardımlarını göstermelik olarak artırdıkları ve kadınların ev, çocuk ve
iş dünyası arasında sıkıştıkları görülmektedir. Kadınların genellikle bu sorumlulukları yerine getirmek için
yarım günlük, evde yapılabilecek ya da aile işinde yardımcı konumunda, bir başka deyişle marjinal işlerde
çalışmak yönünde güçlü bir eğilimi olduğuna işaret edilmektedir (Başbakanlık KSSGM, 1999: 173). Bu tür bir
çalışma kadının eviyle ve çocuklarıyla ilgili geleneksel cinsiyet rollerini yerine getirmesinde kolaylık
sağlamaktadır. Ancak bu durum, kadınları yeterli iş güvencesine sahip olmaktan, eğitim ve yükselme için
çabalamaktan, seyahat ve düzensiz iş saatleri gerektiren işlere girmekten alıkoymaktadır. Sonuçta bu tür
kısıtlamalar kadınların gelirlerini, iş seçimlerini ve kariyerlerini önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir.
(Mardin, 2000:13). Belki daha da önemlisi toplumda cinsiyete dayalı işbölümünün çözülmesini de
engellemektedir.
Esnek çalışma veya part time çalışma olarak bilinen çalışma yaşamı uygulamaları en çok kadın
çalışanlara sunulmaktadır. Bu yöntemle, evden çalışma veya rijit mesai saatleri ile kısıtlanmayan çalışmalar
yapılması mümkündür. İdeolojik olarak bunun çalışma yaşamını esnekleştirdiği ve çalışanlara kendilerine
uygun çalışma koşullarını seçme şansı verdiğini savunanların yanında, esnek çalışmanın derin bir sömürü
sistemine ortam hazırladığını ve çalışma yaşamı haklarını azaltma yönünde özellikle kadın çalışanları piyasa
dışına itmeye veya eşitsiz durumlarını daha güçlendirmeye yol açacağını savunan karşıt görüşler öne
sürülmektedir. Avrupa’da 12 yaş ve altı çocuğu olmayan part time çalışan kadın oranı %23 iken çocuğu
olanlarda bu oran %15’e düşmektedir. En çok part time çalışan anne oranı Hollanda (%55), İngiltere (%36),
Almanya (%35), Avusturya (%32) dır. En düşük oranlara ise Slovekya ve Slovenya (%2) sahiptir
(http://europa.eu.int/comm/eurostat/ 5.5.2005). Aslında part time çalışma kadının genel olarak ev işlerini
yürütme sorumluluğundan çok annelikle ilgilidir. Türkiye’de de evli ve çocuklu kadınlar çocuklarının bakımına
daha fazla vakit ayırabilmek için yarım zamanlı çalışmayı tercih etmektedir. Türkiye’de işsiz kadınlar üzerine
yapılmış bir çalışmada genel olarak her 10 işsiz kadından 6’sı yarım günlük, 4’ü tam günlük işlerde çalışmayı
tercih ettiği görülmüştür (Başbakanlık KSSGM, 1999: 176). Türk toplumuna özgü bir gözlem olarak, kadınların
öğretmenlik mesleğini tercih etmeleri de yine öğretmenlik mesleğine özgü olarak kadınların tam gün mesai
yapmalarına gerek olmamasıyla yakından ilişkilidir.
Ev ve iş sorumluluklarının uzlaştırılması çoğu zaman sadece kadınla ilgili bir problem olarak
algılanmaktadır. Kadınlar içinde bulundukları gerilimi azaltmak için daha esnek çalışma sağlayan iş kollarına
veya yarım zamanlı çalışmaya yönelmekte bu sayede işlerinden artırdıkları zamanı aileleriyle kullanmaktadırlar.
Ancak yarım zamanlı çalışma, iş piyasasına girerek özgürleşmeye başlayan ve geleneksel rollerini değiştirmeye
çalışan kadın için önemli engel olmaktadır. Çünkü yarım zamanlı çalışma kadının geleneksel rollerinin
değişmesine değil devam etmesine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle bazı gelişmiş ülke aile içi işbölümünün eşit
ve demokratik bir zemine oturabilmesi için yarım zamanlı işleri özendirici hale getirmek yerine aile
politikalarıyla buna çözüm bulmaya çalışmaktadır. Çocuk bakımının politik bir sorun olarak görüldüğü
ülkelerde toplumun kamu kurumlarının, ebeveynin ve işverenin rolleri tartışılmakta, öncelikli sorumluluğun ise
sadece annede değil anne-babada olduğu kabul edilmektedir. Fakat geleneksel ilişkilerin kısmen de olsa
etkisinin devam ettiği toplumlarda bu sorumluluk babadan ziyade anneye verilmektedir.
Türk toplumunda da kadının çalışmaya başlaması ve para kazanması onun ev içi rollerinden tamamen sıyrılması
neden olmamış, gerginlikleri beraberinde getirmiştir. Kadının ev dışında çalışmasıyla birlikte ailedeki rolünün
yanında iş yaşamında da bir rol üstlenmesi söz konusu olmuştur. Böylece, çalışan kadından hem iyi bir eş ve
anne hem de iyi bir çalışan olması beklenmiştir. Bu iki farklı göreve ayrılacak zaman ve enerjinin her zaman
dengeli olmaması kadın üzerinde gerginliğe yol açabilmektedir. Türkiye’de ne tamamen geleneksel normların
ne de tamamen modern değerlerin egemen olmaması kadını iş ve aile arasına sıkıştırmıştır. Özellikle çocuk
bakımı ile ilgili kurumsallaşmanın çok iyi olmadığı toplumumuzda çocuk bakımı önemli problemlerin başında
gelmektedir. Bunun çözümü kadının evine geri dönmesi değil, cinsiyetler arası eşitliğin sağlanarak, devletin
aileyi politikalarıyla desteklemesiyle mümkün gözükmektedir.
Türkiye’de bankacılık sektöründe yapılan bir araştırmaya göre, çalışanlar iş rolleri nedeniyle aile
rollerini yeterince yerine getiremediklerini düşünmektedirler. Bu duyguyu daha yoğun yaşayanlar özellikle
kadın çalışanlar olmaktadır. Yine aynı araştırmaya göre, çalışanlarca en fazla önemsenen konu iş ve aile rolleri
arasındaki dengenin sağlanmasıdır. Aile işlerine verilen önem incelendiğinde ise, eşi çalışan ve çocukları okul
öncesi yaşlarda olanların eşi çalışmayan ve çocukları okul çağında olanlara göre aile işlerini daha çok önemli
buldukları görülmüştür. (Çarıkçı, 2001)
Özellikle kadınların yoğun biçimde işgücüne katılmalarına rağmen, çocuk bakımı gibi aile işleri
konusunda öncelikli sorumluluğa sahip olmaları şiddetli seviyede çatışma yaşamalarına neden olmaktadır.
Bununla birlikte, iş yaşamını çocukları büyütene kadar terk etmek gibi çözümler de söz konusu olmaktadır.
İngiliz çalışanlarla yapılan bir araştırma, 2002 de düzenlenen ve bu konuda kazanımlar sağlamış olan yeni iş
yasasına rağmen, ebeveyn olan çalışanların çocuk bakımı için işverenlerinden esneklik istemek konusunda çok
endişeli olduklarını göstermektedir. 6000 çalışanı kapsayan araştırma, katılımcıların dörtte birinin ebeveynlik
uğruna kariyerlerini ertelediklerini belirtmektedir.(Personel Today, 2003)
Kamu sektöründe çalışan kadınların sorunlarının belirlenmesine yönelik yapılan bir çalışmaya göre ;
(Yılmaz, A., vd, 2008: 111) Kadın işgörenlerin kamu örgütleri içerisinde kadın olmaktan dolayı yaşadıkları
tedirginlik, amir ve yöneticilerin yönetsel tutumlarının iyi olmayışı, fiziki ortamla ilgili yaşanan sorunlar ve
meslek hastalıklarının yaşanması kadın işgörenlerin çalıştıkları işyerindeki çalışma sürelerini etkilemektedir.
• Çalışma yaşamında karşılaşılan kadın-erkek ayrımcılığı, kadınlara yönelik taciz, fiziki ortamla ilgili
yaşanan sorunlar ve geleceğe yönelik kaygıların oluşu kadın işgörenlerin sık sık işyeri değiştirmelerine neden
olmaktadır.
• Çocuk sahibi olan kadın işgörenler işyerinde ilerleme ve çalışırken çocuklarını bırakabileceği kreş
imkânlarının olmaması gibi konularda sorunlar yaşamaktadırlar.
• İşyerinde yükselme konusunda kadın işgörenlerin, eğitim seviyeleri yüksek dahi olsa kadın-erkek
ayrımcılığı ile karşı karşıya oldukları görülmektedir.
Kadınlara Yönelik İyi İnsan Kaynakları Uygulamaları
Kaliteli iş yaşamı için gerekli olan psikolojik ortamın özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır: İş içinde
öğrenme olanağı, çalışanın kendi kararlarını alabilmesi, işyerinde sosyal destek, bireyin iş yerindeki
performansına göre takdir edilmesi, işin bireyin geleceği açsından arzu edilir olması. (Belek, 2004:79) Bu
ortamın sağlanmasında kuruluşların insan kaynakları yönetimi politikaları ve uygulamaları belirleyici olacaktır.
Yazarın 2004 yılından bu yana yürüttüğü İnsan Kaynakları Yönetimi dersinde öğrencilerle birlikte
yapılan popüler insan kaynakları medyası taramaları gözden geçirilerek bulunan kadın çalışanlara yönelik insan
kaynakları uygulamalarına, iyi uygulama örnekleri oluşturması açısından bu makalede yer verilmiştir.
Bu taramaya göre, Microsoft’ta çalışan annelerin bebeklerini işe götürebilecekleri günler
düzenlenmekte, şirketteki diğer çalışan annelerle deneyim alışverişi yapmalarına olanak sağlanmakta, çocuk
bakımı vb. konularda yardım alabilmeleri için çalışan annelere kurumsal web sitesinde özel bölümler
hazırlanmaktadır. Dünyada en fazla çalışılmak istenen şirket olan Google, çalışanlarının çocukları ve kendini
hala çocuk hissedenler için işyerinde oyuncaklarla dolu bir oyun odası oluşturmuştur.
Türkiye’de ise, Danone Children Day, Ely Lilly çocuk günü adlı etkinliklerde çalışanların çocuklarıyla birlikte
şirkete gelmeleri ve çocukların ailelerinin çalıştığı işyerini tanımaları ve güzel bir gün geçirmeleri
hedeflenmektedir.. Perfetti Van Melle, FNSS, TEMSA gibi firmaların da bu tip organizasyonları olduğu
bilinmektedir. Mercedes Benz, şirket çalışanlarının ailelerini ihmal etmeyerek yaz ve kış aylarında çocuklar için
spor okulları oluşturmakta, DHL, çalışanlarının çocukları için Unicef ve Deutsche Post World Net ile ortak
resim yapma projesi geliştirerek çalışanların çocuklarının resimlerinin takvim ve yılbaşı kartlarında yer almasını
sağlamaktadır. British American Tobacco Türkiye çalışanlarının çocuklarını yaratıcı fikirlerinden dolayı
ödüllendirmek amacıyla, İmBAT adlı kurum içi dergisi kanalıyla “resim yarışması” düzenlemektedir. Turkcell
Çocuk Kulübü çalışanların çocukları için eğlenceli ve eğitici etkinlikler düzenlemektedir. Kulüp üyeleri,
kostümlü parti, çocuk tiyatroları, bilim merkezi gezileri gibi aktivitelere katılırken, Turkcell Akademi'de okuma
derslerine katılmaktadırlar. Çocuklar, e-learning uygulamasıyla evlerinden internet üzerinde İngilizce eğitimi
alabilmektedir. Yeşim Tekstil çalışanlarına sağladığı sosyal ayrıcalıklarla ve çeşitli organizasyonlarla, kreş
hizmeti ve çocuk kulübü ile çalışanlarına ve ailelerine ulaşmayı hedeflemektedir.
“Schering İlaç, Avrupa’nın en eşitlikçi işyeri seçildi. Schering İlaç, işyerinde cinsiyet eşitliği
konusunda Avrupa Komisyonu tarafından verilen bir ödül kazandı. Ödül, Brüksel’de "2003 yılının en
iyi işyerleri" araştırması kapsamında verildi. 15 Avrupa Birliği üyesi ülkeden 1000’den fazla şirketin
katıldığı elemede 11 Avrupa şirketi cinsiyet eşitliği konusunda yarıştı. Schering Yönetim Kurulu’nun
İnsan Kaynaklarından Sorumlu Üyesi Dr. Jörg Spiekerkötter "Cinsiyet eşitliği konusunda Avrupa
Ödülü’nü kazanmak Schering olarak bizim şirket politikamızı doğrulamaktadır. Çalışanlarımızı
işyerinde bireysel potansiyellerinin farkına varabilmeleri için cesaretlendiriyoruz. Profesyonel ve özel
yaşamlarını uyumlu hale getirmeleri için onları destekliyoruz. Çalışanlarımıza sürekli eşit fırsatlar
sunarak onların farklılıklarını ve çeşitliliklerini ortaya koymalarını sağlıyoruz" dedi. Schering’in genç
bilim kadınları için düzenlediği workshop, genç kadın yöneticilere yönelik eğitim programı, "Kadınlar
ve Erkekler Dialog Kuruyor" programı firmanın ödülü kazanmasında önemli bir etken oldu.
http://www.milliyet.com.tr/2003/04/13/isyasami/is04.html)
“Her ay farklı konuk ve konuşmacılarla bir araya gelen Doğuş Grubu çalışanları,
“21’inci Yüzyıl Yaşam Kültürü Söyleşileri” adı verilen seminerlerde, aile-iş hayatı-çocuk dengesi
üzerine yaşadıkları sorun ve deneyimleri masaya yatırıyor” (İşte İnsan – 24.05.09)
“Yabancı Bankacılar Çocuklarına Okul İstedi. İlk kriter çocuklar oldu.
Uluslar arası Finans Enstitüsü’nün İstanbul’da yapılan genel kuruluna İstanbul’a kurulacak Finans
merkezi damgasını vurdu. Babacan merkezin özelliklerini öne çıkarırken, yabancı bankacılar
İstanbul’a gelmek için öncelikle çocuklarının okuyacağı okullar talep etti.” (Radikal, 2009)
Tüm bu örnekler, çalışma hayatının ve kurumların çalışan ebeveynlerin yaşadıkları iş – aile dengesi
kaynaklı çatışmaların işe negatif etkisinde korktuklarını göstermektedir. Babalar, annelere göre grup oluşturma
ve öğrenme faaliyetlerinde farklı olduklarından, genellikle kendi aralarında ebeveynlik hakkında
konuşmamakta ve bu nedenle duygusal destekten mahrum kalmaktadırlar. Anneler ise çocukların
sorumluklarını daha fazla yüklendiklerinden gerilimleri artmaktadır. Anne ve baba çalışanlara yönelik, iş ve iş
dışı yaşam dengesine olumlu katkıda bulunabilecek uygulamalar, çalışanların iş tatminine katkıda bulunacaktır.
Araştırma Yöntemi ve Bulgular:
İş ve iş dışı yaşam dengesini sağlamada zorlandıkları bilinen ebeveyn çalışanların günlük hayatlarını
nasıl yönettikleri, yönetmekte zorlandıkları hususlar ve işyerinden beklentilerinin belirlenmesi, bir vakıf
üniversitesinde çalışanlarla odak grup görüşmesi (OGG) yöntemi kullanılarak sorgulanmıştır. Niteliksel bir
araştırma yöntemi olan odak grup görüşmesi tekniğinin seçilme nedeni, araştırmacının kadın ve erkek
ebeveynlerin ortak sorunlardan söz ederken sinerji oluşturacakları ve anahtar konular hakkında daha ayrıntılı
bilgi verecekleri beklentisidir. Bilindiği gibi, niteliksel araştırma yöntemleri, ağırlıklı olarak sosyal bilimlerin
kullandığı, istatistiksel sonuç vermeyen araştırmalardır. Odak grup görüşmesi, derinlemesine görüşme, yarı
yapılandırılmış görüşme, sohbet, katılımlı gözlem vb. gibi yöntemlerle yapılır. Mahrem ve kişisel alanlarda,
nedenlerin derinlerde yattığı, ince ayrıntılara dayanan olaylarda kullanılır. Bu yöntemlerin kullanıldığı
araştırmalarda Nasıl ? sorusuna yanıt aranır. OGG’de örnek seçilmez, 6-8 kişi ile yapılır, temsiliyet kaygısı
yoktur, sonuçlar görüşme yapılan grupla ilgilidir ve yalnızca onlara ulaştırılır.
Araştırma çalışması öncesi ebeveyn olarak iş ve iş dışı yaşam dengesini sağlamada zorlanan çalışanların
algılarının konuşulmasına rehber oluşturmak üzere OGG konu rehberi hazırlanmıştır. Rehberde yer alan sorular
aşağıda belirtilmektedir.
İş ve iş dışı yaşam dengesini kurmada sizi en çok zorlayan olgu, durum, şartlar nelerdir?
Çalışan bir anne-baba olmak iş ve iş dışı yaşam dengenizi nasıl etkiliyor?
Kaç çocuğunuz var? Çocuğunuz olmadan önceki iş yaşamınızı, iş ve iş dışı yaşam dengenizi
düşündüğünüzde farklılıklar nelerdir?
İşverenler toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde kadın ve erkek ebeveynlere nasıl bakıyor? Çalışma
yaşamının günümüzdeki pratikleri ve işyerleri açısından düşünüldüğünde aile yaşamı destekleniyor
mu?
Cinsiyetçi iş bölümü hakkında kendi pratiğiniz nedir? İş ve iş dışı yaşam dengenizi nasıl etkiliyor?
Eşiniz çalışıyor mu? Eşinizin çalıştığı iş yerinin ebeveynlere yönelik insan kaynakları uygulamaları var
mı?
İş ve iş dışı yaşam dengesinde İK’nın rolü nedir? Şimdiki çalışma yerinizi ve daha önceki iş yerlerinizi
kıyaslayarak, İK uygulamaları cinsinden örneklendirin; esnek çalışma, çocuk bakımı hizmetleri,
danışma hizmetleri, destekleyici iletişim, eğitimler vb..
İş ve iş dışı yaşam dengesini destekleyen bir iş yerinde çalışma yaşamı politikaları nasıl olmalı? Siz
neye ihtiyaç duyuyorsunuz? İK uygulamaları cinsinden neler yapılabilir?
Kadın ve erkek katılımcılar, iş ve iş dışı yaşam dengesini kurmada en çok zorlandıkları konu olarak
çocuklarıyla geçirdikleri sürelerin azlığı ve ev ile aileye saf zaman ayıramama durumlarını öne çıkarmışlardır.
Çalışan bir anne-baba olmanın iş ve iş dışı yaşam dengelerini etkilediğini, çocukları olmadan önce çocuklu
hayatlarına oranla çok farklı ve kolay bir hayat sürdürdüklerini belirtmişlerdir.
Erkek katılımcılardan biri kendine özel zaman ayıramadığını belirtmiş, diğer bir erkek katılımcı iş
başarısının evdeki mutluluktan etkilendiğini vurgulamıştır. En çok zorlandıkları konuları ayrıntılı biçimde
betimleyen annelerin, çocukların sorumluluğunu direk olarak üstlendikleri bu ifadelerinden rahatlıkla
anlaşılmaktadır. Bu çıkarımları destekleyecek ifadeler aşağıda kümelenmiştir.
“Annenin evde olduğu durumda çocuklar mutlu oluyor.”
“Bankacı olsam hesapları kapattıktan sonra iş düşünmem evde, akademisyen olunca olmuyor öyle.”
“Oğluma kardeşin var mı? dediler, yok, şu an annem doktora tezi yazıyor, yapamaz dedi.”
“Çocuklarımdan biri sağlık sorunu yaşayınca 1 yıl ders saat ücretli olarak okula devam edip onunla daha fazla
ilgilendim.”
“Eşler çocuk doğana kadar istediklerini daha rahat yapıyor, çocuk doğduktan sonra kadının hayatı çocuk
oluyor.”
“16.10 da çıkabilirsem 17.00 de evde oluyorum ve kızımla dolu dolu vakit geçiriyorum, o zaman kızım erken de
uyuyor, uyumazsa okulda daha fazla kalıyorum.”
“Aile en önemli şey benim için, bu şehirde akrabamız yok, karım işini, yüksek lisansını çocuklarımız için
bıraktı.”
“Bir baba olarak aile benim için önemlidir, İş yaşamındaki başarı ailedeki mutluluğa bağlıdır.”
“Eşimle her şeyimiz yarı yarıyadır.”
“Eşler bebek yaptığında erkeğin işe olan ilgisi daha da artabiliyor.”
“İş ailemi mutlu etmek için gerekli.”
“Kadınların eşlerine kişisel alan bırakmayacak bir tavırları oluyor, kadınlar evim, çocuğum, eşim üçgeninden
çıkmıyor.”
“Kızımla zaman geçirme sorunum var. İş yaşamı insanı zorluyor. Onun yapmak istediklerini yapamıyorum çoğu
zaman. Son iki yılda çocuğuma ayıracağım zamanı teze ayırdım.”
“Sabah 08.00-08.30 gibi geliyorum, akşam 19.30 da evde oluyorum, yorgun oluyorum.”
“Eşimle el ele tutuşup sinemaya gitmeyeli 8 yıl oldu, iki farklı hayat.”
“Haftada 1 gece kendimize ayırma kararı aldık.”
İşverenlerin toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde kadın ve erkek ebeveynlere nasıl baktığı ve çalışma
yaşamının günümüzdeki pratikleri ve işyerleri açısından düşünüldüğünde çocuklu ebeveynlerin desteklenip
desteklenmediklerine ilişkin görüşleri, işverenlerin bu olguyu yok saydıkları yönünde ortaklaşmaktadır.
Katılımcılar, erkek ile çocuk kavramının yan yana düşünülmediğini, özellikle kadınların hamilelik ve ilk
çocukluk çağındaki çocuklarını büyütürken iş yerinde çok sorun yaşadıklarını, kurumsal olarak hiçbir destek
görmediklerini, yöneticilerin tutumlarının şahsi eğilimlerine göre değişmekle birlikte performansı gözetmek
olduğunu belirtmişlerdir. Bu çıkarımları destekleyecek ifadeler aşağıda kümelenmiştir.
“Yöneticim çocuklusun, hasta olurlar vb, istediğin saatte gel derdi, ama ben bunu başka hiç kimsede
görmedim.”
“Özel sektörde kadınları bu nedenle işten ayırmıyorlar ama gerekli yükseltmeleri yapmıyorlar.”
“Bebeğim için süt sağıp doktora dersine giderken durakta bekleyen babama verirdim, o kadar yoruldum ki o
yıl, 4 kg. verdim.”
“Annemden coğrafi olarak uzaklaşınca dertlerim arttı.”
“Özel sektörde kadınlar pozitif ayrımcılıkla karşılaşmıyor, işten ayırmıyorlar ama gerekli yükseltme ve
düzeltmeleri de yapmıyorlar.”
“Bazen işverenler kadın çalışanlara daha dikkatli bakıyorlar. Hamilelik, doğum. ….de izledim bunu.”
“Bu yok sayılan bir şey. Hiçbir işyerinde bireylerin anne baba olmasının önemsendiğini düşünmüyorum.”
“Çocuğun erkekten bağımsız düşünüldüğünü sanıyorum. Çocukların ilk yaşları özellikle ayırt edici. Anne
çalışan orada yöneticinin gözünde kayıplı oluyor, yöneticiler performans odaklı.”
“İşe başladım, 3 ay sonra hamile kaldım. Dekan hocaya söylerken kalbim ağzımdan çıkacaktı. Hoca çok
memnun oldu. Hamilelik ve sonrasında sorun yaşamadım, ama daha sonra ben sana tolerans tanıdım, şimdi
karşılığını bekliyorum lafını duydum”
“Yaz tatilinde oğlum haftanı 3 günü öğleden sonra ofisime gelmek zorunda kaldı.Yemekhaneye giderken hep
tedirgin oldum.”
“Aile sahibi olmayan akademisyenler, yöneticiler var, onlardan Allah insanı korusun, empati kurmayan
insanlarla zor, ben hamile kaldığımda ayyy, hamile mi kadın? Laflarını duydum.”
“Kadınlar doğum yaptıktan sonra işveren tarafından külfet olarak görülüyor.”
“…….beyin bebeği oldu, adam o gün işteydi, 3 gün yasal izni var normalde, babaların çocuğuyla ilgili destek
almadıklarını düşünüyorum.“
“İşveren de çocuğun kadına ait olduğunu düşünüyor.”
Eşlerinin çalışıp çalışmadığı ve cinsiyetçi iş bölümü hakkında kendi günlük yaşam pratikleri
sorulduğunda katılımcıların tamamının eşlerinin çalıştığı, eşleriyle aralarında bir iş bölümü olduğu ancak
çocuğa ilişkin görevlerin ağırlıklı olarak kadın ebeveynler üzerinde yoğunlaştığı belirtilmiştir. Bu çıkarımları
destekleyecek ifadeler aşağıda kümelenmiştir.
“İkimiz de çalışıyoruz, birimiz olmadığında işler otomatikman diğerine kalıyor. 2 gün bir seyahat olsa bile sorun
yaşanıyor.”
“ Çocuğum için daha iyi şartlar yaratabilmem için iş önemli.”
“Kızım beni yanında istiyor, ağlayarak arkamdan koşturuyor gitme diye işe giderken.”
“Erkekler çocuklarını seviyor, ama iş desteğe gelince yöntem sorunu yaşıyorlar.”
İş ve iş dışı yaşam dengesinin sağlanmasında İnsan Kaynaklarının rolü ve şimdiki çalışma yeri ile daha
önceki iş yerlerinin konuyla ilgili insan kaynakları uygulamaları bakımından kıyaslamaları istendiğinde, çocuk
bakımı ile ilgili kreşe ihtiyaç duyulduğu ve yasal bir zorunluluk olduğu halde bu hizmetin bulunmadığı, kamu
işyerlerinde bu hizmetlerin olduğu, işyerinde iş ve yaşam dengesinin sağlanmasına katkıda bulunan uygulamalar
bulunmayışının kurumsallaşma eksikliklerine bağlı olabileceği belirtilmiştir. Bu çıkarımları destekleyecek
ifadeler aşağıda kümelenmiştir.
“Yasal olarak kreş açılmalıydı ama açmadılar.”
“Daha önceki işyerimde çocuklar için kreş vardı, bu sosyal bir hizmettir. Burası eğitim kurumu olduğu halde
böyle bir imkan tanınmaması kötü.”
“Vodafone’a gitmiştim, orada emzirme odası yapmışlar, şaşırdım.”
“TRT’nin kreşi var, bazı devlet hastanelerinde de olduğunu biliyorum.”
“Okulda 17.30 a kadar çalışmam gerekiyor, çocuğu en fazla 16.50 ye kadar tutuyorlar kreşte.”
“Kurumsallaşmamakla ilgili buluyorum hiçbir şey yapılmamasını, insanlar aidiyet hissetmeyince, çocuklar için
bir şeyler yapılsa bile insanlar katılmayabilir burada.”
“Eşimin işyerinde alacağı bir ödül için otelde ailece ağırlandık, benim de törene katılabilmem için çocuğun
bakıcısı dahi düşünülmüştü.”
OGG’ne katılanlara iş ve iş dışı yaşam dengesini destekleyen bir iş yerinde çalışma yaşamı
politikalarının nasıl olması gerektiği ve kendilerinin ihtiyaç duydukları destekler sorulduğunda önerileri;
danışmanlık desteği sağlanması, kreş açılması, babalık izni alabilmek, evde yapılabilecek işler için esnek
çalışma yapabilmek, lojmanda oturabilmek, çocuklar için organizasyonlar gibi konularda yoğunlaşmıştır. Baş
etmekte zorlandıkları sorunları ise; yaz tatillerinin organizasyonu, ergenlik çağına geldiğinde çocuklarına daha
fazla zaman ayırma ihtiyacı duyabilecekleri endişesi olmuştur. Başka ülkelerdeki iyi uygulama örneklerinden
bahseden bir katılımcı ülkemizde bunun sağlanmasının zor olduğunu da eklemiştir. Erkek katılımcılardan biri,
çocuğu ile küçük yaşlarında uzak kaldığını, şimdi o uzaklığı aşmada zorluk yaşadığını ve desteğe ihtiyaç
duyduğunu belirtmiştir. Bu çıkarımları destekleyecek ifadeler aşağıda kümelenmiştir.
“Finlandiya’da doğum için erkeklere verilen izin kadınlara verilenin iki katı, teşvik etmek için bunlar gerekli
ama burada zor.”
“Çocukların yaşı büyüdükçe iş çocuk çatışması göreceli azalıyor.”
“Evime yakın, ucuz, uzun saatler çocuğumun kalabileceği bir okulu tercih ederim.”
“İş yeri hekimi gibi danışmanlık desteği alabilmek iyi olur.”
“Esnek işler var onları evde yapabilmemiz lazım. Ama üniversitede 08.30-17.30 dayatılıyor. Üniversitede bile
böyleyse özel sektörde hiç olmaz.”
“Lojman da önemli, kurumsal aidiyet yaratır bende bunlar.”
“Bebekken uzak kaldık, şimdi o uzaklığı aşmakta zorluk yaşıyorum. Çocuğuma nasıl yaklaşmam gerektiğini
bilemiyorum. Belki anne baba okulu gibi bir şeyler yapılabilir, buna çok ihtiyaç duyuyorum.”
“Nasıl özürlü çalıştırmak zorunluysa kreş de olmalı, bu hizmet olursa insanı işine bağlar, burası bana ne kadar
çok şey verirse ben de o kadar karşılık veririm. Burada hizmetli olarak çalışanları düşününce onların özlük
hakları daha da kötü, o ne yapacak asıl çocuğunu, onlar için bu hizmetler daha da önemli.”
“İnsanlar çocukların hakkındaki şeyleri paylaşmayı seviyorlar, küçük organizasyonlar olabilir. Çocuklara
yönelik şeyleri duyuran bir veri tabanı olabilir.”
“Çocukların okulunun olmadığı yaz tatilleri sorun.”
“Ergenlikte anne babanın daha fazla çocuklarla zaman geçirmeye ihtiyacı oluyor.”
“Ergenlikte anne babaların çocuklara daha fazla zaman ayırmaya ihtiyaçları var.”
“Profesör olan annesini öldüren genç kızı hatırlamak lazım”
Tartışma ve Sonuç:
Çalışanın kendi amaçlarını kurum amaçlarıyla uyumlaştırabildiği, kendi gelişim ve mutluluğunu
sağlarken bir yandan da kuruluşun hedeflerine ulaşması için üstüne düşen çabayı gösterebilmesi için kuruluşun
üyesi olmaktan memnuniyet duyması istenmektedir.
İş memnuniyetinin farklı boyutları üzerine yoğunlaşan tartışmalar, çalışanın işe yönelik memnuniyeti ile
bir bütün olarak kuruma yönelik memnuniyetinin ayrı şeyler olduğu uzlaşısına bağlanmış gibidir. Örneğin
Hage, moral ile (örgütten duyulan memnuniyet) bireylerin kendi işleri ya da rolleri ile ilgili memnuniyet
arasında bir ayrım yapmıştır. Bunlara göre, örgütsel memnuniyet, örgütsel iletişimin örgütün etkinliğine katkıda
bulunma derecesi konusunda elimizde bulunan en iyi gösterge gibidir. (Grunig, 2005:576-577) Öyleyse,
çalışanların iş ve iş dışı yaşam dengelerinin sağlanmasına katkıda bulunacak uygulamalar kuruluşların insan
kaynakları departmanları tarafından kadın ve erkek ebeveynlerin ihtiyaç ve beklentileri dikkate alınarak ve
katılımları sağlanarak tasarlanmalıdır. Çalışan beklentilerinin alınması aşamasından başlayarak kendileriyle çift
yönlü, eşit düzeyde bir iletişim ortamının sağlanmasını garanti altına alacak yöntemler kullanılmalıdır.
Kadın ve erkek katılımcılar, iş ve iş dışı yaşam dengesini kurmada en çok zorlandıkları konu olarak
çocuklarıyla geçirdikleri sürelerin azlığından yakınmışlardır. İşverenlerin toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde
kadın ve erkek ebeveynlere farklı baktığı, erkek ile çocuk kavramının yan yana düşünülmediğini, özellikle
kadınların hamilelik ve ilk çocukluk çağındaki çocuklarını büyütürken çok sorun yaşadıkları, kurumsal olarak
hiçbir destek görmedikleri, yöneticilerin tutumlarının ise şahsi eğilimlerine göre değiştiği belirlenmiştir. Ortak
görüş, çoğu işverenin ebeveyn çalışanlar olgusunu aslında yok saydıkları yönündedir. Aile içinde cinsiyetçi iş
bölümü hakkında kendi günlük yaşam pratiklerini ifade eden katılımcıların söylemlerinden, hepsinin eşlerinin
çalıştığı, çocuğa ilişkin işlerin çok büyük oranda yine de kadınlar tarafından üstlenildiği anlaşılmaktadır. İhtiyaç
duyulan insan kaynakları hizmetleri olarak; çocuk bakımı ile ilgili destekler, çocuklarla iletişim konusunda
danışmanlık desteği sağlanması, kreş açılması, babalık izni alabilmek, evde yapılabilecek işler için esnek
çalışma yapabilmek, lojmanda oturabilmek, çocuklar için organizasyonlar vb. gibi konularda yoğunlaşmıştır.
Çalışanların mutluluğu, şirkete bağlılıklarının artırılması açısından kritik öneme sahiptir. Çalışanlarla
kurulan iletişimin son dönemde üzerinde durulan boyutları, ilişkisel boyutlar olan güven, memnuniyet gibi
boyutlardır. Güven ve memnuniyetin sağlanması için kurum içi iletişim programları hazırlayan şirketlerin
çalışanlarını sahip oldukları özellikler ve farklı ihtiyaçlarını göz önüne alarak farklı hedef kitleler olarak
ayrıştırmaları ve bu hedef kitlelere yönelik amaçları bulunan program ve uygulamalarla hitap etmeleri
gereklidir. Şirketlerin kurum içi iletişimden sorumlu yöneticileri günümüzde çalışma hayatında önemli bir
dinamiği oluşturan çalışan anne ve babaları da ayrı ve özellikli bir hedef kitle olarak görmelidirler. Dünyada ve
Türkiye’de çalışanların çocuklarının bakımı ve gelişimi özel bir hedef olarak üzerinde çalışılmaya değer bir
konu olarak görülmeye başlanmıştır ve bu konuda çalışma yapan az sayıda firma çalışanlarının memnuniyetinin
arttığını ifade etmektedirler.
Son sözde, profesyonel ideolojilerin çalışma yaşamını kesintisiz bir adanmışlık gerektiren bir görev gibi
betimlediği, aynı zamanda örgütsel güçlerin kadınların önünü tıkadığı, sorunlarını da aynı biçimde göz önüne
almadığı söylenebilir. Örgütlerin kadın dostu yapılanmalara, servis ve yaklaşımlara sahip olmalarının özellikle
çalışan anneler açısından stresi azaltıcı ve performansı artırıcı bir etki yapması söz konusudur. Kadınların iş
yaşamında güçlendirilmesi (empowerment) iş ve iş dışı yaşam dengesini sağlamada zorlanan kadınların
öncelikle sıkıntılarını ortaya koymaları ve hak ettikleri eşit haklara kavuşmaları için ihtiyaç duydukları iş
ortamını oluşturabilir. Güçlendirme, başkalarına güç kazandırarak kendi gücünüzü oluşturma anlamı taşır ve
kadınsı bir liderlik modeli olarak algılanan bu yaklaşım örgütsel değişim modeli olarak ümit verici
görünmektedir. Bununla birlikte, çalışma yaşamındaki kadın ve erkekler daha önce yapmadıkları bir şeyi
yaparak birbirlerini eşitlik temelinde anlamaya çalışmalıdırlar. Kadınlar, kadın olmanın anlamına ilişkin sağlam
bir kavrayış geliştirmeli, bilinçdışlarına işlemiş eril önyargıları fark etmelidirler. Çalışma yaşamı ile iş dışı
yaşam dengesini kurmada çözüm, kadın merkezli ilkelerin hem meşru görüldüğü hem de saygıyla karşılandığı
yepyeni bir çalışma yaşamı yapısı kurmada olabilir. İletişim, işbirliği, elbirliği gibi kadınların çok uzun süre
bulundukları ev içi dünyada geliştirdikleri kadınsı diye tanımlanabilecek ilkelerin kullanılması hem iş
yaşamında iyi iş sonuçları almaya hem de çalışan ebeveynlerin dengede bir hayat sürdürmede yardımcısı
olabilir.
Kaynakça
Arısoy, A.Demir,N., Avrupa Birliği Sosyal Hukukunda Ayrımcılıkla Mücadele Kapsamında Kadın Erkek
Eşitliği , Ege Akademik Bakış 7(2) 2007: 707-725
Altan, Ö. Z. (2003). Sosyal Politika. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.
Belek, İlker. (2004). Esnek Üretim Derin Sömürü, İstanbul: NK yayınları
Cascio, W. (2006) Managing Human Resources: Productivity, Quality of Work Life, Profits. McGraw-Hill
NY
Çarıkçı, İ. (2001) “ İş –Aile Çatışmaları:Etkileşim, Süreç ve Nedenler Türkiye’deki Banka Çalışanlarında Bir
Uygulama” İstanbul: 9. Ulusal Yönetim Organizasyon Kongresi
http://wfnetwork.bc.edu/loppr/wf_conflict_turkish_bank.pdf, 31.8.2007.
Dalkıranoğlu, T., Çetinel, F. , Konaklama İşletmelerinde Kadın Ve Erkek Yöneticilerin Cinsiyet Ayrımcılığına
Karsı Tutumlarının Karşılaştırılması, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20, Nisan 2008,
S.277-298
Ecevit, Y. (1998) “Türkiye’de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet Temelinde Analizi”, 75 Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 267-284.
Gelegen D. G. (2001). “Çalışma Yaşamında Kadın Olmak”, TTB Mesleki Sağlık Ve Güvenlik Dergisi, Ocak
2001.
Grunig., J. E. (2005). Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik, İstanbul:Rota yayınları
Her ay farklı konuk ve konuşmacılarla bir araya gelen Doğuş Grubu çalışanları,
“21’inci Yüzyıl Yaşam Kültürü Söyleşileri” adı verilen seminerlerde, aile-iş hayatı-çocuk dengesi üzerine
yaşadıkları sorun ve deneyimleri masaya yatırıyor” İşte İnsan – 24.05.09
İris Eşitlik Gözlem Gurubu Araştırması, Kamuda Yönetici Kadınlar Araştırması,
http://www.kadiniz.com/makale.php?baslik=kamuda-kadinin-koltugu-yok&id=803 erişim tarihi: 13.08.2009
Kabasakal, H., (1998) “Türkiye’de Üst Düzey Kadın Yöneticilerin Profili”, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler,
Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 303-312
Koray, M. (1999) Gıda İş Kolunda Çalışan Kadınların Koşulları ve Geleceği, T.C. Başbakanlık Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara
Krizde İşsiz Kalan 1 Milyon ABD’li Baba Çocuk Bakıyor, Hürriyet İK, 2009
Mardin Bekata N., Tulun,A.M, B. (2000) Sağlık Sektöründe Kadın, T.C.Başbakanlık Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara
Meriç.,İ., Emekçi Kadınlar Mücadeleyle Özgürleşecek, Mart 2006
http://www.marksisttutum.org/emekcikadinlar.htm erişim tarihi: 15.7.2009
Özgen, E. (2006). Kurumsal Sosyal Sorumluluk, İstanbul: Mavi Ağaç Yayınları
Sungur, E. (2007) Örgütsel İletişim İçin Yeni Bir Hedef Kitle: Çalışanların Çocukları, 4. Uluslar arası Çocuk ve
İletişim Kongresi Bildiri Kitabı, 355-362
What is sex discrimination ?
http://www.adviceguide.org.uk/index/your_rights/civilrights/taking_action_about_sex_discrimination.htm
erişim tarihi 15.09.2009
Working and earning, http://www.equalityhumanrights.com/ erişim tarihi: 19.10.2009
Yılmaz, A., Bozkurt, Y. ,İzci,F., Kamu Örgütlerinde Çalışan Kadın İşgörenlerin Çalışma Yaşamlarında
Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir Araştırma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
2008,9 (2):89-114
Working parents are affraid to ask for flexible hours (2003) Personel Today , 28/10/2003
Pregnancy at work, http://www.workplace.gov.au/workplace/Category/SchemesInitiatives/WorkFamily
/Pregnancyatwork.htm, erişim tarihi:15.07.2009
Sabuncuoğlu, Z. (1992). İşletmelerde Halkla İlişkiler, Bursa: Rota Ofset
Temel,A., Yakın,M., Misci,S., Örgütsel Cinsiyetlerin Örgütsel Davranışa Yansıması,
Yönetim ve Ekonomi, Yıl:2006 Cilt:13 Sayı:1, S.27-38
Yaylacı, G. Ö. (2004). “Kadın yöneticiler için kariyer gelişmelerinde örgütiçi ‘kişilerarası ilişki ağları’nı
yönetmek” Kadın ÇalışmalarındaDisiplinler arası Buluşma Sempozyumu, 1-4 Mart 2004,s: 75-82.
Schering İlaç, Avrupa’nın en eşitlikçi işyeri seçildi. http://www.milliyet.com.tr/2003/04/13/isyasami/is04.html
erişim tarihi: 24.09.2006
Yabancı Bankacılar Çocuklarına Okul İstedi, Radikal 2009
Zeldin, T. (2003) İnsanlığın Mahrem Tarihi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul