Eastern Mediterranean Energy Geopolitics: Will Aphrodite's Lure Fuel Peace in Cyprus?

124
Indexed by sayı 51 tarafından taranmaktadır tarafından taranmaktadır ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ Egypt’s Foreign Policy under Mohamed Morsi Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren Unsurlar Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası Mart 2013 Cilt 5 aylık uluslararası ilişkiler dergisi

Transcript of Eastern Mediterranean Energy Geopolitics: Will Aphrodite's Lure Fuel Peace in Cyprus?

Mithatpaşa Caddesi No: 46/3-4 Kızılay/ANKARA Tel: +90 (312) 430 26 09 & Faks: +90 (312) 430 39 48

Arap Baharı ve Mısır Dış PolitikasıM

art 2

013

Cilt 5

Say

ı : 51

Indexed by

sayı 51

tarafından taranmaktadırtarafından taranmaktadır

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Egypt’s Foreign Policy under Mohamed Morsi

Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren Unsurlar

Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma

Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası

Mart 2013 Cilt 5 aylık uluslararası ilişkiler dergisi

ORTADOĞUETÜTLERİ

ORSAM KİTAPLARI

ORSAM İNTERNET YAYINLARI

ORSAM SÜRELİ YAYINLAR

sayı

tarafından taranmaktadırtarafından taranmaktadır

Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren

Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma

Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası

aylık uluslararası ilişkiler dergisi

(Aylık)(6 Aylık)

ORSAM Kitapları No: 4ORSAM Orta Asya Kitapları

No: 1Enerji Güvenliği, Şanghay İşbirliği

Örgütü ve Orta Asya

ORSAM Kitapları No: 5Ortadoğu Kitapları No: 3

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Musul

ORSAM Kitapları No: 6Ortadoğu Kitapları No: 4

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Basra

ORSAM Kitapları No: 7Ortadoğu Kitapları No: 5

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Bağdat

ARAŞTIRMALARI PROGRAMI

STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ

ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

TarihçeTürkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stra-

tejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Orta-

doğu özelinde yoğunlaştırmıştır.Ortadoğu’ya BakışOrtadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halk-

ları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halkların-

dan aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatileri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Tür-

kiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dahil olmadan, taralar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam et-mesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendire-

bilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir.Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın ÇalışmalarıORSAM, Ortadoğu algılamasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kav-

ranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmala-

rına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren ikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek il-gililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden dev-

let adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır.

* ORSAM, The Middle East Studies Association (MESA) üyesidir.

www.orsam.org.tr/tr/

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES

HistoryIn Turkey, the shortage of research on the Middle East grew more conspicuous than ever during the early 90’s. Center for Middle Eastern Strategic Studies (ORSAM) was established in Janu- ary 1, 2009 in order to provide relevant information to the general public and to the foreign policy community. The institute underwent an intensive structuring process, beginning to con- centrate exclusively on Middle Eastern affairs.

Outlook on the Middle Eastern WorldIt is certain that the Middle East harbors a variety of interconnected problems. However, ne- ither the Middle East nor its people ought to be stigmatized by images with negative connota- tions. Given the strength of their populations, Middle Eastern states possess the potential to activate their inner dynamics in order to begin peaceful mobilizations for development. Respect for people’s willingness to live together, respect for the sovereign right of states and respect for basic human rights and individ-ual freedoms are the prerequisites for assuring peace and tranquility, both domestically and interna-tionally. In this context, Turkey must continue to make constructive contributions to the establishment of regional stability and prosperity in its vicinity.

ORSAM’s Think-Tank ResearchORSAM provides the general public and decision-making organizations with enlightening in- for-mation about international politics in order to promote a healthier understanding of interna- tional policy issues and to help them to adopt appropriate positions. In order to present effective solutions, ORSAM supports high quality research by intellectuals and researchers that are com- petent in a variety of disciplines. ORSAM’s strong publishing capacity transmits meticulous analyses of regional developments and trends to the relevant parties. With its website, books, reports, and periodicals, ORSAM supports the development of Middle Eastern literature on a national and international scale. ORSAM facilitates the sharing of knowledge and ideas with the Turkish and international communi-ties by inviting statesmen, bureaucrats, academicians, strategists, businessmen, journalists, and NGO representatives to Turkey.

* ORSAM is a member of the The Middle East Studies Association (MESA). �

www.orsam.org.tr/en/

STRATEGIC INFORMATION MANAGEMENT ANDINDEPENDENT THOUGHT PRODUCTION ORSAM

CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES

Egypt’s Foreign Policy under Mohamed

Morsi

������������ ������������ ��

����������

����������

������������� ���������������

������������������

Elements Shaping Foreign Policies of Egypt

and Jordan

��������!"

Kapak Konusu / Cover Story

#�$%���������� ������������The Arab Spring and Egyptian Foreign Policy

����

Indexed by

����������������������

��������������� ���

The Current Stalemate On The Iranian Nuclear Crisis: Is There A Way Out Of This Impasse? ������������� � ���� � ������������������������������������������� ������������

� ��������������������

Energy Geopolitics of the Eastern Mediterranean: Will Aphrodite’s Lure Fuel Peace in Cyprus?!����"��� �# ��$���% �&��'� � � ��"(��� �# ��)�� *�+ ���*��+#�������������,��� �$����

�������������� � !�"��#���$�%������&

Saudi Arabia and Iran in the New Middle East��� �-�������#���.��� �"��* +�����������

�'()���&��

�� �� ��

���������� ������������������������������������)/'��+�)���������0 �1 ���1�������2���(��",-3$4�.�����5 ��6������+1 '

* � +�������

Suriye Türkmenleri: Siyasal ��� � � ��� ���� ������������./� ���,�����+��6� � �����������+������ ���/�.��������

�'� ����,��

� �

����������������������������� ���������������� ������21 January 2012 – 20 February 2013

���

������ �����������������!�"�����

��������������� ���

Eurasian Union = Energy Union?"���+/��� � � �7�$���% �� � �

&(��'' ������

�������!����� ��"���# ��$�% &�' �� � ���(��)��� ��,1��"��*�.'� �5�����,���/�8))�.����+�9��� ��+

�-.����'��)����/�

New Wave in Turkish-EU Relations: *����+�&��,�.����� ��+�������Exploring Turkey’s Eurasian Options?,�� /�3"��� � �� ������� �!�5���"���'�#/������ �:�'1�� � �. /�+����������� ���+��,�� /�#� ��"���+/��.�;����� ����������

��� '�&�$% ���

&���'�+/3&#������4����5��'����

Prof. Dr. Meliha Benli AltunışıkHasan KanbolatDoç. Dr. Hasan Ali KarasarYrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen

ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ORSAM BaşkanıORSAM Danışmanı, he Black Sea International Koordinatörü - Bilkent Üniversitesi ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Mart 2013

Dr. İsmet Abdülmecid Irak Danıştayı Eski Başkanı Prof. Dr. Ramazan Daurov Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü, Direktör Yardımcısı Prof. Dr. Vitaly Naumkin Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Hasan Alsancak İhlas Holding, Gn.Md.Yrd., Statejik İs Gelistirme ve Dış İliskiler Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ahat Andican Devlet Eski Bakanı, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Dorayd A. Noori Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Yardımcısı Prof. Dr. Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan İstanbul Üniversitesi, Tarih Bölümü Büyükelçi Shaban Murati Arnavutluk Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Başar Ay Türkiye Tekstil Sanayii İşveren Sendikası Genel Sekreteri Hediye Levent Gazeteci (Suriye) Prof. Dr. Mustafa Aydın Kadir Has Üniversitesi Rektörü Doç. Dr. Ersel Aydınlı Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı & Fulbright Genel Sekreteri Yaşar Yakış Büyükelçi, Dışişleri Eski Bakanı Patrick Seale Ortadoğu ve Suriye Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Aftab Kamal Pasha Hindistan Batı Asya Araştırmaları Merkezi Başkanı Itır Bağdadi İzmir Ekonomi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Bölümü Prof. Dr. İdris Bal TBMM 24. Dönem Milletvekili Yrd. Doç. Dr. Ersan Başar Karadeniz Teknik Üniversitesi, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Bölüm Başkanı Dr. Sami Al Taqi Orient Research Center Başkanı Kemal Beyatlı Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı Barbaros Binicioğlu Ortadoğu Danışmanı Safarov Sayfullo Sadullaevich Tacikistan Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Birinci Polis Akademisi Doç. Dr. Mustafa Budak Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Hasan Canpolat Milli Savunma Bakanlığı Danışmanı E. Hava Orgeral Ergin Celasin 23. Hava Kuvvetleri Komutanı Volkan Çakır ORSAM Danışmanı, Afrika Doç. Dr. Mitat Çelikpala Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Çetiner Çetin Gazeteci (Orta Doğu) Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya YÖK Başkanı Doç. Dr. Didem Danış ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü Prof. Dr. Volkan Ediger İzmir Ekonomi Üniversitesi, Ekonomi Bölümü Dr. Serdar Aziz ORSAM Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cezmi Eraslan Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Çağrı Erhan Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Amer Hasan Fayyadh Bağdat Üniversitesi, Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı Dr. Farhan Ahmad Nizami Oxford Üniversitesi İslami Çalışmalar Merkezi Yöneticisi Av. Aslıhan Erbaş Açıkel ORSAM Danışmanı, Enerji-Deniz Hukuku Cevat Gök Irak El Fırat TV Türkiye Müdürü Mete Göknel BOTAŞ Eski Genel Müdürü Osman Göksel BTC ve NABUCCO Koordinatörü Timur Göksel Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhamad Al Hamdani Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Numan Hazar Emekli Büyükelçi Habib Hürmüzlü ORSAM Danışmanı, Ortadoğu Doç. Dr. Pınar İpek Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Tuğrul İsmail TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Prof. Dr. Alexandr Koleşnikov Diplomat Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) ORSAM Avrasya Danışmanı

��������� �������

����������

�����+ �67 78���/:�;�������<����=���+>�'����8�������/<���<�����=������+8���5�$���&�����<�;�!���������+4�'�'4���;��

Yönetim Merkezi: /����:�&����@��#������������;�B/3&#�D����������K������>�+LQUVXL5�;���ZX#����[8��+\V]^LV\^Q\_����+\V]^LV\V_L`

��{�8�����+5���=�#@���<�Z��=�������'��=����������Z��K��7|\U_5�;���Z#����[8��+\V]^LV]|L`Vwww.karincayayinlari.net - [email protected]

%����+#������'��=����~�'�Z��4�������75�;��5��'���K��7>�+_|X]##������:X#����[8��+\V]^VL]L�L`

����:���+#���=���������

Dergisi abonesidir.

%�������Z�����Z�;���������:���������������'��������-���6�/3&#������������������Z��������������7

�^\]V/3&#� ����������Z�;����������������/3&#���������$�|`LQ&�Z���������&����������5�������Z���=���Z����������������-���Z�$���=�����������������Z�����������������6'������-����=�����;�����������;�������������;�Z������Z�Z��������;7

�&&>]V\`X�|L]&�Z�|]�K���|����^\]V<���&����<�Z��%����8����+]���^\]V

/38# /��&83#8��!5#3#�8�3�#"#3��35�~!Z�Z�����7

Doç. Dr. Hasan Ali Karasar ORSAM Danışmanı, he Black Sea International Koordinatörü - Bilkent Üniversitesi Doç. Dr. Şenol Kantarcı Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Selçuk Karaçay Vodofone Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Nilüfer Karacasulu Dokuz Eylül Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Prof. Dr. M. Lütfullah Karaman İstanbul Medeniyet Üniversitesi - (SBF) Uluslararası İlişkiler Bölümü Doç. Dr. Şaban Kardaş TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Doç Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli Çukurova Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aleksandr Knyazev Rus-Slav Üniversitesi (Bişkek) Prof. Dr. Erol Kurubaş Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Talip Küçükcan Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Arslan Kaya KPMG,Yeminli Mali Müşavir İlhan Tanır Vatan Gazetesi Washington TemsilcisiDr. Hicran Kazancı Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi İzzettin Kerküklü Kerkük Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Max Georg Meier Hanns Seidel Vakfı Proje Müdürü (Bişkek) Prof. Dr. Mosa Aziz Al Mosawa Bağdat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahir Nakip Erciyes Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tarık Oğuzlu ORSAM Danışmanı, Ortadoğu - Uluslararası Antalya Üniversitesi Prof. Dr. Çınar Özen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Murat Özçelik Büyükelçi Muhammed Nurettin Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Doç. Dr. Harun Öztürkler ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Prof. Dr. Victor Panin Pyatigorsk Üniversitesi (Pyatigorsk, Rusya Federasyonu) Doç. Dr. Fırat Purtaş Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Suphi Saatçi Kerkük Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Yaşar Sarı ORSAM Danışmanı, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniv. Ögretim Üyesi Ersan Sarıkaya Türkmeneli TV (Kerkük,Irak) Dr. Bayram Sinkaya ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlşkiler Bölümü Doç. Dr. İbrahim Sirkeci Regent’s College (Londra, Birleşik Krallık) Dr. Aleksandr Sotnichenko St. Petersburg Üniversitesi (Rusya Federasyonu) Zaher Sultan Lübnan Türk Cemiyeti Başkanı Dr. Irina Svistunova Rusya Strateji Araştırmaları Merkezi, Türkiye-Ortadoğu Araştırmaları Masası Uzmanı Semir Yorulmaz (Gazeteci, Mısır) Doç. Dr. Mehmet Şahin ORSAM Ortadoğu Danışmanı,Gazi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin Gazi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Mehmet Şüküroğlu Enerji Uzmanı Doç. Dr. Oktay Tanrısever ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölümü Prof. Dr. Erol Taymaz ODTÜ, Kuzey Kıbrıs Kampusü Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sabri Tekir İzmir Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Dr. Gönül Tol Middle East Institute Türkiye Çalışmaları Direktörü Av. Niyazi Güney Prens Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Özlem Tür ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölümü M. Ragıp Vural 2023 Dergisi Yayın Koordinatörü Dr. Ermanno Visintainer Vox Populi Direktörü (Roma,İtalya) Dr. Umut Uzer İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Prof. Dr. Vatanyar Yagya St. Petersburg Şehir Parlamentosu Milletvekili, St. Petersburg Üniversitesi (Rusya Federasyonu) Dr. Süreyya Yiğit ORSAM Avrasya Danışmanı

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

������������������ ������������ ���

Değerli Okurlar,

Ortadoğu Analiz’in Mart sayısını Arap Baharı ve Mısır dış politikası kapak konusuyla çıkarıyoruz. Orta Doğu’da son iki yıldır yaşanmakta olan gelişmelerden en fazla etkilenen ülkelerden birisi hiç şüphesiz Mısır’dır. Bu bağ-lamda iki çalışmayı sizlerin dikkatine sunuyoruz.

Mehmet Özkan makalesinde Mısır’ın dış politikasına tarihsel olarak yön veren faktörleri inceledikten sonra özellikle Mursi’nin iktidara gelmesiyle ortaya çıkmaya başlayan dış politika yaklaşımını detaylı bir şekilde tartı-şıyor. Bu süreçte etkili olan kimliksel faktörleri özellikle mercek altına alıyor.

Ertan Efegil ise makalesinde daha kuramsal ve tarihsel bir yaklaşımını kullanıp bağımsızlığından bu yana Mısır dış politikasında etkili olan faktörleri karşılaştırmalı bir şekilde tartışıyor. Bu süreçte etkili olan stratejik, coğrafi, ideolojik, kimliksel ve tarihi nedenleri örnek olaylar ışığında analiz ediyor. Efegil, ayrıca Ürdün’ün dış politikası-na yön veren unsurları da inceliyor.

Nurşin Ateşlioğlu Güney makalesinde uluslararası toplumla İran arasında yaşanmakta olan nükleer gerginliğin aşılması adına bugüne kadar Batılı aktörlerin, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin, takip ettikleri strate-jilerin neden olumlu sonuçlar üretemediğini irdeleyen Güney, alternatif metotların olup olamayacağını ve bu süreçte Türkiye’nin olası katkılarını mercek altına alıyor.

Emre İşeri ve Panagiotis Andrikopoulos birlikte kaleme aldıkları çalışmalarında Doğu Akdeniz bölgesinde Kıb-rıs adası açıklarında bulunan doğal gaz kaynaklarının bölgenin barış ve istikrarını nasıl etkilediğini tartışıyorlar. Bu minvalde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail arasında Türkiye’ye karşı alterneatif bir bloğun oluştuğunu öne süren yazarlar, hangi şartlar altında bölgenin doğal gaz zenginliklerinin barışa hizmet edebile-ceğini inceliyorlar.

Eyüp Ersoy çalışmasında Orta Doğu bölgesinde İran ile Suudi Arabistan arasındaki rekabet ilişkisini çesitli yön-leriyle inceliyor ve iki ülkenin Arap Baharı’na karşı neden farklı yaklaştıklarını tartışıyor.

Süreyya Yiğit incelemesinde son yıllarda gündeme gelen Avrasya Birliği projesini değerlendiriyor. Bu projenin ortaya çıkmasında etkili olan faktörleri, Rusya Devlet Başkanı Putin’in jeopolitik düşüncesi başta olmak üzere, tartışan Yiğit Avrasya Birliği’nin kurumsal yapısın da inceliyor.

Özden Zeynep Oktav makalesinde Arap Baharı öncesi ve sonrası Türkiye’nin Körfez bölgesi ile ilişkilerini ince-liyor. Oktav, Türkiye’nin İran ve Suriye ile izlediği politikalarının değişimiyle Körfez ile ilişkilerinin sadece ticari boyut olmaktan çıkarak, daha çok güvenlik odaklı bir ilişkiye döndüğünü tartışıyor.

Giray Sadık makalesinde son yıllarda Türkiye’de artmakta olan Avrupa-şüpheciliğini inceliyor. Bu sonucun orta-ya çıkmasında etkili olan faktörleri tartışan Sadık, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinden uzaklaşıp, farklı strate-jik alternatifler peşinde koşup koşmadığını da mercek altına alıyor.

Burak Tangör ise çalışmasında Avrupa Birliği ile NATO arasında güvenlik alanında yaşanmakta olan ilişkileri ve bu süreçteki zorlukları tartışıyor. Tangör özellikle Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünün iki kurum arasındaki ilişkilerin seyrini nasıl etkilediğini detaylı bir şekilde analiz ediyor.

Oytun Orhon makalesinde Suriye’de yaşamakta olan Türkmen toplumunu detaylı bir şekilde analiz ediyor. Arap Baharının Suriyeli Türkmenlerin siyasi, sosyal ve askeri durum, düşünüş ve örgütlenmelerini ne yönde etkiledi-ğini inceleyen Orhon’un çalışması alanında bir ilki oluşturuyor.

Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere,

Keyifli okumalar,

ORSAM’dan

Hasan KanbolatORSAM Başkanı

Tarık OğuzluOrtadoğu Analiz Editörü

www.orsam.org.trORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Kapak Konusu

9 ���� ������������������

Kapak Konusu

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası

Kapak Konusu

10 ���� ������������������

Mohamed Morsi as a new leader of Egypt will certainly add new dimensions too, but whether he will initiate a radical shift or not is not yet clear in foreign policy.

Egypt’s Foreign Policy under Mohamed Morsi

Muhammed Mursi Döneminde Mısır Dış Politikası

Mehmet ÖZKAN

ÖzetDevrim sonrasında Mısır’da nelerin değişeceği hususunda en çok üzerine düşünülen ve bazıları tarafından da ‘korkulan’ dönüşüm dış politika konusundaydı. Peki devrim sonrası Mısır dış politikasında neler değişti? Mısır dış politikası nereye gidiyor? Bu makale Mısır dış politikasının tarihten beri gerek coğrafi konumu gerekse ülke çıkarları açısında hep üçayak üzerinde yürüyebildiği müddetçe güçlü ve etkili olduğundan yola çıkarak Mursi dönemimin dış politikasını incelemektedir. Buna göre ne zamanki bu üçlü saç ayağından ba-zıları ihmal edilmiş, Mısır hem stratejik konumunu hem de etkisini kaybetmiştir. Bu üçlü saç ayağı (Afrika, Avrupa/Batı ve Ortadoğu) aynı zamanda Mısır kimliğini ve ‘etki alanını’ oluşturan en temel öğe olagelmiş-tir. Mursi temel olarak bu üçlü saç ayağını yeniden oluşturmak için adımlar atmaya çalışmaktadır fakat Mısır’dan kısa bir sürede ciddi bir dış politika aktivizmi beklemek de doğru değildir. Mısır için en temel ön-celiğin iç politikada dengeleri oturtmak olduğu göz önüne alındığında Mısır’a haksızlık da etmemek gerekir.

Kapak Konusu

11 ���� ������������������

<1 ���1�������+1 '� ��$5/'����' �� �����1��=�+������ ���1� ��(����>� ���1��?@AB+>��1��+������'�� ��������*�����+ �������+���� ++������C���0�$5/'�� +������ �5����1 ���'�� ���0 �1��1�����'�+�� �3'� � �����3+������� �5��(��1��"��*�0�����(�����1��'�'���������� ��+C

Abstract

One of the fundamental issues and the source of ‘fear’ for many in the West after the revolution in Egypt was a possible radical change in the foreign policy area. But what has changed in the foreign policy of Egypt after the revolution? This article explains the foreign policy of Egypt under Morsi by arguing that Egyptian foreign policy has al-ways faced the historical problem of creating a coherent balance in its triple identity. Egyptian foreign policy has always been strong, sustain-able and beneficial for the country whenever it is based on triple identity (Arab, African and Eu-ropean/West) and its articulation in a coherent way. Whenever this balance is out of consider-ation in foreign policy-making, Egypt has lost its influence and strategic position in the region and beyond. Morsi is basically trying to link this triple identity in his foreign policy. However, one should not misjudge President Morsi and have over-expectations from him as the domestic political transformation requires more attention.

Keywords: Mohamed Morsi, Egypt’s Foreign Pol-icy, Africa, the Middle East, and the West

Introduction

As Egyptians are celebrating the second anniver-sary of the popular revolution, many still doubt about the direction and the future of the coun-try. Domestic political turmoil, protests and op-position to the decisions of President Mohamed Morsi are everyday issues both in domestic and international media. However, the recon-struction of the country is taking place almost

in every field, including foreign policy. Indeed, one of the fundamental issues and the source of ‘fear’ for many in the west after the revolution in Egypt was a possible radical change in the for-eign policy area. Apparently this did not happen so far. But what has changed in the foreign policy of Egypt after the revolution? Although there is not yet a clear answer whether Egypt is return-ing to its influential position in the region as it was in the past, the time has come for an evalu-ation of Cairo’s foreign policy inclination since the revolution. Where is the Egyptian foreign policy heading? What are the regional and global implications? Can we talk about a ‘new’ or ‘revo-lutionary’ foreign policy as a natural result of the revolution?

Legacy

In order to contextualize better the direction of current Egyptian foreign policy, a background to developments and the legacy of Hosni Mobarek is essential. Indeed, one can talk about three mo-ments in the modern history of Egypt when Cai-ro has had a chance to shape the developments deeply in the region. First one was the period of the 1950s and the 1960s; and the second one was the time after the Iranian revolution. While the leadership in Egypt capitalized the first one in their favor, in the 1980s, the second period could be considered as a missed one. Now Egypt is entering a third period with the deep social-political restructuring of the Arab world after the popular revolutions. As always happened in each period, expectations from Egypt is huge and only time will tell about the destiny of this opportunity?

Kapak Konusu

12 ���� ������������������

A general overview of the first period would in-dicate that Cairo was the mover-and-shaker of the region in the 1950s and 1960s. This was ac-counted for by several reasons. Most important one, among others, was intellectual/discursive and policy leadership on the key issues that were overall dominated by Egyptian leaders in the re-gion. Cairo championed the pan-Arabism and had even a short-lived integration with Syria un-der the name of the United Arab Republic be-tween 1958 and 1961. Cairo had also used the Arab League, initiated and headquartered by Egypt for long time, actively as a forum to discuss the Middle Eastern issues. Cairo was the main capital for the consultation and policy formula-tion trips for foreign and regional leaders dur-ing this time. Egyptian President Gamal Abdul-Nasser was regarded as the natural leader of the Arab world both at the public and the govern-ment levels in the region. This position both for Nasser and Egypt started to stray away gradually after the 1967 War and such process escalated in the mid-1970s when the then-President Anwar Sadat visited Israel and subsequently signed a peace treaty in 1978.1

While this was to be, regional dynamics began to change again – the second period – in favor of Egypt politically and strategically after 1980s onward. In the Middle East, after the Iranian Revolution in 1979, to some extent Iran was ex-cluded from regional politics creating a power vacuum that could have been filled by Egypt. And two major powers, Iran and Iraq, were at war with each other for eight years between 1980 and 1988, creating another vacuum to be filled. Iraq had always wanted to be the champion of Arab leadership and in that sense Iraq was the main competitor of Egypt. In the 1980s, virtu-ally regional dynamics changed positively for Egypt; there was no influential rival to Cairo in the Middle East. At the same time, although Cairo was also excluded due to its peace agree-ment with Israel, thanks to the Iranian Revolu-tion, Cairo’s returning to both inter-Arab and the Middle Eastern political system did not take long, since it was re-admitted to organizations such as the OIC in 1984.2 Furthermore, at the end of the 1980s, both international and regional

dynamics changed again completely once more in favor of Cairo: Iraq invaded Kuwait, and it fol-lowed by an American-led intervention to pro-tect Kuwait. Iraq was no longer powerful to claim Arab leadership as the main rival of Egypt in the Middle East. Similarly, the ending of the Cold War in 1989 opened a wide arena where Cairo could play a determining role at least in regional affairs. There were peace efforts to put an end the conflict between Israel and Palestine in early 1990s. In other words, there was an arena within which Cairo’s influence could be felt benignly, if not strongly. But it did not happen. Instead, both Egypt’s influence and credibility in the region declined and many started to see Egypt as the ‘agent’ of the West, especially the US.3

In short, during this period, it is fair to argue that Egyptian politicians and diplomats joined most of the key meetings related to the Middle East, however their influence in comparison to the size, population and resources of their coun-try were limited, even non-existent. With the revolution in 2011, the third period has started. Egypt again is becoming the center of attraction and both regional and global players look at Cai-ro for different expectations.

Challenges

This new period is not without challenges. One of the biggest, and maybe the most important, challenge in Egypt’s foreign policy is directly related to its historical heritage and identity. Foreign policy is an extension of existing iden-tities in the society and it can only be viable as along as it correspondents to them. Indicating this, Egyptian foreign policy has always faced the historical problem of creating a coherent bal-ance in its triple identity of Arab, African and European, through the Mediterranean. Since the time of Muhammad Ali Pasha, this has been an intellectual, as well as a political, challenge. In the early period of the twentieth century, gain-ing independence was the main concern, and the independence movement and anti-colonial discourse, coupled with Islam, was an important element in the Egyptians’ understanding of the world. This was more prominent in Egypt’s ap-

Kapak Konusu

13 ���� ������������������

proach to the Palestinian issue, especially in the 1930s.

After Gamal Abdel Nasser came to power, this triple balance changed to in favor of pan-Ara-bism over other identities, although there was an African connection through the Non-Align-ment Movement and the anti-colonial discourse. However, this was nothing more than a populist discourse that produced almost nothing sustain-able in concrete terms in terms of foreign policy. During Anwar Sadat’s time, this shift started to focus more on the Western identity, slowly leav-ing the pan-Arabism and African elements, espe-cially after the Camp David agreement. After the assassination of Sadat, new president Hosni Mo-barek continued the same logic and African and Arab dimensions became less visible in making of foreign policy, except some occasional crisis forced the Egyptian leadership to take a position,

such as Intifada, Oslo peace process etc. Even in many of these cases, Egypt is considered as a follower of the international concern rather than producing an original foreign policy perspective. Therefore, the Western dimension in foreign policy had been a dominant and single-handed approach of the Mubarak’s presidency.

In 2011, after the revolution, it was clear that this one-sided approach is not only sustainable but also dangerous for the vital interest of Egypt in the region and beyond. Indeed, Egypt, by vir-tue of its location and history, does not have the luxury of choosing one over the others, as doing so has proven to be disastrous. Ongoing debates on sharing Nile water with various Af-rican countries (especially Ethiopia) should be considered as the direct result of neglecting the African dimension in previous years. Similarly, Egypt’s relatively small influence on Palestinian

When he participated in the African Union summit in Addis Ababa, President Morsi underlined Africa’s outstanding importance for Cairo.

Kapak Konusu

14 ���� ������������������

and inter-Arab issues is a direct result of neglect-ing the Arab dimension.

The question is whether and if Egypt can rec-oncile its triple identity in its foreign policy. It is still not clear. However, there are signs that it wants to do so. After the revolution at the begin-ning of 2011 the foreign ministry initially gained ground in shaping foreign policy at the expense of the intelligence service, which has had the upper hand in the foreign relations in the past. Nabil al-Arabi, a popular figure from the for-eign policy establishment, was appointed as for-eign minister as a sing of this. Nabil al-Arabi’s openings to Africa and direct engagement with Ethiopia should be seen as much a part of this desire to reconcile the triple identity although they are direct results of the urgent situation of the Nile basin. His efforts to reach reconciliation between the two Palestinian groups, Hamas and Fatah; a strong intention to open diplomatic ties with Iran and having frank talks with the Gulf partners, especially Saudi Arabia, may also be interpreted as efforts to normalize Egypt’s Arab and Middle Eastern identity in foreign politics. Going beyond the traditional approach, he initi-ated the rapprochement with Iran and a limited opening of the Gaza border. When al-Arabi left to become secretary-general of the Arab League in July 2011, however, the Foreign Ministry’s domination and visionary face disappeared.4

His successor, the career diplomat Mohamed Kamel Amr, is not attributed any foreign policy ambitions of his own, nor did any substantive impulses come from the military leadership. However, when Mohamed Morsi elected as pres-ident, foreign policy has become again an impor-

tant topic on the state agenda. President Morsi himself does not make foreign policy alone as foreign policy decisions are apparently made in close consultation with leading figures within the movement and its Freedom and Justice Party (FJP). This is better reflected in the appointment of Essam el-Haddad as Presidential Assistant for Foreign Relations and International Coopera-tion. El-Haddad, a member of the Brotherhood’s Guidance Office, has been considered by many as the group’s “foreign minister” due to his ex-tensive network of contacts to Western actors. Whoever is contributing to the foreign policy-making, observing the developments, Morsi as Egyptian President and the FJP as the ruling party want to continue the path that al-Arabi wanted to take.

The second biggest challenge for Egypt’s foreign policy is to regain confidence in region and be-yond. From a theoretical perspective, Egypt’s Palestinian-Israeli policy has been an influential element on defining its regional standing and possible role since the 1930s. It can be argued that Cairo’s policy toward Palestine is not only very critical for the conflict itself, but also Cairo’s overall influence in regional affairs. Whenever Cairo takes a leading role on the key regional issue, its influence has also increased on other regional issues. Whenever, Cairo took a more narrowed approach, its credibility and influ-ence is highly damaged. Egypt is viewed as the natural Arab leader in the region, and therefore expectations are high. Egypt, due to its weight and history, cannot afford to be sidelined from any issue, especially the Palestinian one, in the area, because it affects Egypt anyway. Therefore, if Egypt wants to play a leading role in the region

��* ��3"��* #+��'�� �5+����"(� �������� �������5�5������0 �1�$�1 �3' ��+1����*��+�����+����1���'�����(��1 +���+ ������������ ���1���� '�� ���� �/���1��51��1�/������ �������+��+��(��1����5����+ ���� ����(��1��� ��*�+ �C

Kapak Konusu

15 ���� ������������������

and regain the confidence again, it should start re-formulating a new discourse on the Palestin-ian-Israeli issue in its foreign policy. This could be very important not only for finding a possible peace for the decades-old conflict, but also for Egypt’s international standing.

Many argue that when the government and lead-er change, a state’s identity and national interest will change accordingly.5 This new definition might be similar to the past practices, but a new shape will gradually take hold. Historically, each president of Egypt has added different dimen-sion to already existing foreign policy tenets, some being very radical in shift, some preserv-ing the existing status quo. Mohamed Morsi as a new leader of Egypt will certainly add new di-mensions too, but whether he will initiate a radi-cal shift or not is not yet clear in foreign policy. What is clear is that for Egypt to come back to the Middle East and regain its confidence and influence, a discursive/identity change in foreign policy is required.

Third biggest challenge is charting a foreign pol-icy that goes very much in line with the domestic needs and urgencies. Democratic consolidation in domestic politics and economic development are the key themes in that sense. While the do-mestic consolidation of democracy is likely to take time, as the opposition is trying to find every single mistake to use for questioning the legitimacy of President Morsi; economic devel-opments are of particular importance for the new Egypt. After all, now that President Morsi, to some extent, has managed to consolidate his power, the Egyptian people realize that he has no excuses for poor performance. Egypt faces both macro-economic and distributional chal-lenges. With regard to the former, his position is strengthened by the work of the Central Bank in sustaining a stable economy over the past year and a half, but weakened by the fact that US$21 billion left the country due to capital flight, loss of tourism revenue, and corrupt money seeking havens elsewhere. In fact, Foreign Direct Invest-ment rates are close to zero, while tourism has ground to a halt and prices have been slashed in an attempt to attract business.6 Given these tight

constraints, it was estimated that the Morsi gov-ernment needs time but act quickly to put things in order. Otherwise it will face a social crisis with all of its attendant dangers. Economic issues in Egypt have also a domestic dimension to consid-er. There are many capable economists in Egypt, but not all are willing to cooperate with the new government. Bringing them to the service of the country and creating an atmosphere that a de-veloped Egypt is for everybody’s interest is also part of the challenge in the near future.

What President Morsi is doing?

What the former foreign minister Nabil al-Ara-bi tried to change in terms of ‘ideational’ and ‘structural’ levels at Egyptian foreign policy had been interrupted due to his sudden move to the Arab League. Morsi after being elected as presi-dent is not as ambitious and eager for a radical transformation of foreign policy as al-Arabi but he is trying to follow the same path in a more gradual way. However, economic priorities and the efforts to reposition Egypt in regional and global politics for now have been the hallmarks of Egypt’s foreign policy. President Morsi’s trip to China, accompanied by seven ministers and an 80-man trade delegation;7 and his attendance to annual meeting of the Non-Alignment Move-ment in Tehran, in simple terms, could be seen as a new interest to develop relations, to re-lo-cate Egypt in global economic transformation and to seek cooperation in a serious ways with the most neglected regions after Nasser in for-eign relations.

As discussed in the earlier section, Egyptian foreign policy has always been strong, sustain-able and beneficial for the country whenever it is based on triple identity and its articulation in a coherent way. Whenever this balance is out of consideration in foreign policy-making, Egypt has lost its influence and strategic position in the region and beyond. The balance of this triple identity has defined the scope of Cairo’s foreign policy and the ‘sphere of influence’. Looked from this perspective, it is possible to argue that Presi-dent Morsi has been taking steps to establish this triple links and connections. Perhaps, this ex-

Kapak Konusu

16 ���� ������������������

plains why his first trips were not to the United States or Europe, but to Ethiopia, Saudi Arabia, China and Iran. When he participated in the Af-rican Union summit in Addis Ababa, President Morsi underlined Africa’s outstanding impor-tance for Cairo. Although the urgency and pres-sure on the Nile River are very much persistent on Egypt, Morsi has been the first Egyptian head of state since 1995 to participate in a meeting of the African Union.8 Furthermore, his visits to Sudan and Ethiopia do not only show his inter-est in developing African dimension in foreign policy, but also it is an indication of the recogni-tion of Africa by Egypt as more than football and possibly as a strategic partner.9

The fact that President Morsi comes from an Is-lamic background, people wondered more about his relations with the West (and the US). So far, he seems to prefer a rational and mutual inter-est based relations with the West, instead of an emotionally driven foreign policy, with a special reference that Egypt is not a ‘passive’ actor in this relation, rather it is one of the ‘active’ ones. His trip to the US for the UN General Assembly, his interaction with the EU officials in Brussels and his visits to Italy and Germany seem to have been intended to pave the way for a rational and mutually constructive relationship. However, as of now there is still an ongoing debate about the scope and the nature of ‘political’ relations with the West, with the western support to Egypt’s economy being the main issue in the minds of the both sides.10

Perhaps, the most assertive aspect of Cairo’s for-eign policy could be seen in its moves toward the Middle East. For example, President Morsi during his visit to Riyadh evoked the close ties between Egypt and Saudi Arabia, as the two larg-est Arab nations. He continued to build up for a possible normalization of diplomatic ties with Iran. Iranian President Mahmud Ahmadinejad returned President Morsi’s visit to Cairo by par-ticipating in the high level meeting of the Orga-nization of Islamic Cooperation. Cairo started a peace initiative to resolve the Syria conflict, involving Iran alongside Turkey and Egypt. The tripartite initiative is likely to be ineffective as

along as Syria’s Bashar Assad did not go, how-ever, it may contribute to restructuring period after he steps down or any other middle ground has been found toward a lasting solution. This initiative may evolve into an organ where Egypt shows its influence in regional affairs and also a platform where the three key states of the Middle East discuss the regional issues for consultation.

Despite all this activism in the region, one also should note that the Middle East has been the weakest link in Egyptian foreign policy until the Israeli attack on Gaza in November 2012. Cairo has been surprisingly silent on Gaza and other developments in Palestine. When Israel attacked on Gaza in November 2012, Egypt did not have any chance but to respond to the developments. Egypt called its ambassador back to Cairo for consultation and the Arab League sent a del-egation to Gaza led by Secretary-general Nabil al-Arabi. President Morsi during all this process has been very active in finding a truce between Israel and Hamas. This latest Gaza attack forced Egypt for the first time in last decades to take a seriously strong pro-Palestinian position and asserted itself as an independent actor in the re-gion.

After all these considerations, perhaps the most fundamental question is how accurate and rea-sonable it would be to expect a serious foreign policy change in Egypt in a short time. If one considers the fact that the main priority is to or-ganize the domestic politics of Egypt, one should not misjudge President Morsi and create over-expectations from him. Indeed, re-designing the civil-military-bureaucratic relations, reforming the local governments to produce efficiency, and most importantly to make serious structural changes to pave the way for economic develop-ments are the issues to strengthen or weaken the Egypt’s foreign policy in near future. From this point of view, the distinction between domestic politics and foreign policy is not very significant in today’s world. For Egypt, the key issue is to organize both in a supportive manner and act accordingly. Although we need time to see what Egypt can do in this process and assess the im-plications of its foreign policy actions, it is fair to

Kapak Konusu

17 ���� ������������������

say that Cairo under President Morsi is eager to be more influential in its region and beyond.

Conclusion: What does the future look like?

Revolutions in the Arab world and Egypt opened new horizons and challenges in terms of foreign policy, while opening up new opportunities both in the region and beyond. For the first time, a ci-vilian president is elected and the process for de-mocratization has gained momentum in Egypt. The future of the country has been debated not only by a few elite but larger segments of the society. Although domestic issues have always been considered as the most important, foreign policy seems to have been inserted in the debate at critical times.

One can observe two observations that are seemingly contradictory at societal level in post-revolutionary Egypt. One the one hand, there is growing patriotism in Egypt; national pride is increasing, albeit sometimes in a chauvinistic way. On the other hand, there is a growing fear, sometimes paranoia, that perhaps they will not succeed, or, if they do succeed, that they will get something they were not looking for. This mood between optimism, high expectations and disap-pointment is the most widespread among Egyp-tians. Whether the fear or the optimism will win will become clear in time, but what is clear is that they are in a deep struggle at every level: eco-nomic, social, political and psychological. This is also valid in the making of foreign policy. How-ever, it is clear that Egypt will continue to be a

trend-setter for the region as a whole in terms of foreign policy, despite different trajectories of transition countries and heightened diversity within the Arab world following the uprisings. It is in Egypt where both the aspirations and the contradictions of Arab reform are most evident. But as long as Egypt remains rocked with insta-bility, it will not be possible for the country to play a major regional role.

Despite these huge challenges, President Morsi is on the right track in terms of consolidating the triple identity and paving the way for charting a new discourse. Perhaps, as a sign of this, his as-sertive foreign policy is extremely popular across the broader population. However, time has come for an accelerated effort to re-formulate a long-term and coherent standing on foreign policy is-sues. Such an outcome will show Cairo’s serious-ness and feed its credibility as well as being an important milestone in building trust. As demo-cratic construction, change and revolutions are being discussed in the Middle East, the role and the contribution of regional states come to the fore again. In that sense, bringing Egypt’s intel-lectual contribution back to the Middle East is more than necessity. It is simply because, with-out Egypt, Arabs can have neither war nor peace with regional or international rivals. Without Egypt’s involvement and encouragement in Af-rica, creating the United Nations of Africa is just a dream. Similarly, as long as there is no active Egyptian involvement in African issues and poli-tics, North Africa never will be an essential part of Africa in intellectual, political and economic

6��+ ��������+ #+��� '����)1 ��>������'�� ���*/�+������ � +���+��������AB3�������������5�� ��D�����1 +������������������������� �5��(� �1�����3" 5��������������� �� ,�1���>� �� + �'�� ����+>� �����*��+�����+�����0� �����+����������'����� ��+>������3������$5/'�� ��5�*�������� ������+(����� ����������+������'���� ��� ����+�� ��+�0�/+�0 �1� �1����+����5������ ��5 ��+��(������++��� �� (��� 5�� ���3� ��+C

Kapak Konusu

18 ���� ������������������

terms. It is time for Egypt to discover that there are more opportunities in Africa than football, there are more opportunities in Arab politics than the Palestinian burden, and there are more benefits in a healthy engagement with the West-ern countries than American aid. Beyond all of

this, it is certain that there will be more dignity, respect, benefit and influence (and sometimes burden, too) in foreign relations once Egyptians understand that they are much more important for regional and global politics than they think.

?� ���������1 +�+�����1����-���>�0"���!���"1�2'��3����� �������4"1 ��"�5�6��78$�3����!������"1��"3��!')�����������..1��� #�>�.���*�������E�'�E��*���>�FB??C�

F� �C.C�.1� 1>�������9��"1���2#�"3�%#1 �5�� �8%#1 ��2�0"���!���"1�2'���� �:"�1.�"3�&� ��#>�E�������9���3��5�)�����>�FBBG>�'CHIC

G� .�����1����-���>�J��+���!���6� � �+�����K +� �������5�+�����+������L>��+ .���+���� �$"; >����I>����?>�FBB@>�''C�A?3?B?C

4 J��0��1 �(� ������� ���1���� �1��"��*�E��5��L>� ?H���/�FB??>�1��'�MM000C������0+C���MFB??MBNM?HM��03�1 �(3������3��31���3�1�3���*3��5��M��O?B�K�*����/�FB?GP

N� QC�6� ��>�� ��"� 1�%.�����'� �.�0"���!���"1�2'>�)��*� �5���)��*� �5��4� ���+ �/�6��++>�?@@A>�'C?ICH� ���������1 +��+'���+�+���&��� +�8� �������.��'1���9�>��!')�� ��0"���!���"1�2'� �.����"� ��.�

�"�#�5� $"��#��2� <"�#�.�� ��"�#� �.� �2"�"��2� <"�#�� ���#=� .<6� )������+� GN>� �����*��� FB?F>�1��'�MM000C+0'3*�� �C��5M=���� �M�������+M'������+M�������+MFB?F)GNR5��R�C'�(� � OA� &�����/�FB?GPC�

7 J$5/'�#+����+ �K ��+�)1 ���, �+L>�����: 11�&������>" � 1>�F@"�5�+��FB?F>�1��'�MM�� ��C0+%C���M��� ��M.�?BBBBASFG@HG@BIIIFGBNBINSSH?SFS?NNBGBIBAFC1����ON�&�����/�FB?GPC�

A� J���+ #+� $�1 �' �� � + �� + 5��+� '�+ � ��� �1��5�� �� ���� ��+�� "�*�++����L>��1� ��� ����1���>� ?H� &�/�FB?F>� 1��'�MM��5 +1C�1���C��5C�5M��0+)������M?MHIMISAGBM$5/'�M6� � �+3M���+ 3� + �3��3$�1 �' �3+ 5����+3'�+ � ��3�1��5�3 �C�+'2��OF@�&�����/�FB?GP

@� J���� ���"(� ����$5/'�#+����+ � ��� ��+� ��"�� +�"*�*��.����/L>��1���� ����1���>� FF� &�����/�FB?G>�1��'�MM��5 +1C�1���C��5C�5M��0+)������M?MHIMHGBNAM$5/'�M6� � �+3M���3��3"(� ��3$5/'�+3���+ 3��3� ��+3 �3"�� +3"*�*�C�+'2��OF@�&�����/�FB?GPC�

?B� .�����1����-���>�J��+���!���6� � �+������/�L>������& 3 +=�?A������*���FB?FC

DİPNOTLAR

O

Kapak Konusu

19 ���� ������������������

Devlet Başkanı Enver Sedat döneminde, siyasal sistem temel olarak otoriter karakterini muhafaza etmiştir. Başkan Sedat, dış politikada yegâne otorite olarak hareket ediyordu.

Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren Unsurlar

Elements Shaping Foreign Policies of Egypt and Jordan

Ertan EFEGİL

AbstractDue to the fact that Egypt was ruled by the foreign policies for a long time, a strong nationalism emerged in this country. President Nasser used nationalism as an instrument to consolidate his regime and to make Egypt as a regional power. But President Sadat and Mubarek did not prefer to give priority to nationalism in their foreign policies because of Egypt’s economic and political difficulties. Nowadays President Mursi does not mention in his speeches extensive nationalist discourses. Egypt’s geopolitical position has encour-aged the Presidents to pursue regional domination policies. But Egypt has always perceived a threat from Israel. Although Egypt’s national identity is not combined with Arabism, Arab-Islam identity has played very determinative role in the foreign policy planning. Due to its authoritarian regime, Egypt’s foreign policy was heavily determined by the personalities of presidents. President Mursi has desired to pursue more free policies, but he has to act within the internal and external limitations. He has to pursue more or less similar policies that previous regimes followed. Jordan, being a small country, has very close relations with the Unit-ed States and it describes its relations with the Western World as an essential issue for its national security and stability. Jordan, in its foreign policy, has envisaged a peace-maker role.

Keywords: Egypt, Jordan, Foreign Policy, Nationalism, Geography, Mursi

Kapak Konusu

20 ���� ������������������

Özet

Uzun zamandır dış politikalarla yönetildiği için, Mısır’da güçlü bir milliyetçilik ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı Nasır, rejimini sağlamlaştırmak ve Mısır’ı bölgesel bir güç hâline getirmek adı-na milliyetçiliği araç olarak kullanmıştır. Ama Cumhurbaşkanı Sedat ve Mübarek, Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi zorluklar sebebiyle dış politikalarında ulusalcılığa öncelik vermeyi tercih etmemişlerdir. Bugünlerde Cum-hurbaşkanı Mursi, konuşmalarında kapsamlı ulusalcı söylemlere yer vermemektedir. Mısır’ın jeopolitik konumu, Cumhurbaşkanlarını böl-gesel hegemonya politikaları izlemeye teşvik etmiştir. Ancak Mısır daima İsrail için bir teh-dit olarak algılanmıştır. Mısır’ın ulusal kimliği Arapçılık ile bir olmasa da, Arap-İslam kimliği Mısır’ın dış politika planlamasında çok belirleyi-ci bir rol oynamıştır. Otoriter yönetim biçimin-den dolayı Mısır’ın dış politikası büyük oranda cumhurbaşkanlarının kişiliklerine göre şekillen-mektedir. Cumhurbaşkanı Mursi daha serbest politikalar izleme niyetinde olmasına rağmen, iç ve dış kısıtlamalar doğrultusunda hareket etmek durumundadır. Önceki rejimlerle aşağı yukarı benzer politikalar izlemek mecburiyetindedir.

Küçük bir ülke olan Ürdün’ün ABD ile ilişkileri oldukça yakındır ve Batı dünyası ile ilişkilerini ulusal güvenlik ve istikrar açısından elzem ola-rak tanımlamaktadır. Ürdün, dış politikasında arabulucu bir rol öngörmüştür.

MISIR

7. yüzyılda İslam ordularının Mısır’ı ilhak etme-siyle birlikte, Mısır halkı, kısa sürede Araplaştı-rıldı ve İslam dinini benimsedi. Mısır’ın yüzyıl-larca yabancı güçlerin yönetimi altında kalması ve İngiliz İmparatorluğu’na karşı uzun yıllar bağımsızlık mücadelesi vermesi, Mısır’da çok güçlü bir milliyetçiliğin yeşermesine neden oldu. Örneğin, söylemlerinde ve politikalarında, Arap milliyetçiliğine aşırı vurgu yapan Devlet Başkanı Nasır, kendi rejimini sağlamlaştırmak, Batı he-gemonyasına karşı koymak ve Mısır’ı bölgesel güç haline getirmek için milliyetçi söylemlerden faydalanmıştır. Diğer taraftan Devlet Başkan-ları Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek, ekonomik ve siyasi sıkıntılardan kurtulabilmek amacıyla Mısır’ın dış politikasında milliyetçi tutkulara yer vermemeye özel gayret gösterdiler. Günümüzde Devlet Başkanı Mursi, dış politikasında aşırı mil-liyetçi söylemlere yer vermemektedir.

"(� �>�"��'>��+������� �������������������� �� ��� � � �/�'�����+��>�"��'3�+�� �+��������>�+������*������������/��*������������3����+������������������������/��������C������� �� ����������>���+��>�*�5�� ������� ��� ����������/��;��������C

Kapak Konusu

21 ���� ������������������

Coğrafi Konum

Mısır, coğrafi açıdan çok önemli bir ülkedir. Çünkü coğrafi konumu, Mısır’a, Afrika ile Orta Doğu ülkeleri arasında bir geçiş kapısı olma fır-satı vermektedir. Diğer bir ifadeyle, Mısır, iki kıta arasında (Afrika ve Asya) bir kara köprüsü ve iki temel deniz yollarını (Akdeniz ile Hint Okyanu-su) birbirine bağlayan bir hat olarak stratejik bir konumu işgal etmektedir. Süveyş Kanalı, petrol sevkiyatı açısından temel güzergâhı oluşturmak-tadır. Afrika, Arap, İslam ve diğer kalkınmakta olan ülkelerin liderliğini yapan Mısır, Arap-İs-rail sorununda, savaşa başvurmada veya barışın oluşturulmasında temel aktör olarak rol oyna-mıştır. Mısır, bölgenin seçkin medeniyet merke-zidir. Mısır, kalabalık bir nüfusa ve güçlü askeri yapıya sahiptir. Bu özelliklerinden ötürü, Mısır, bölgenin doğal lideri olarak ortaya çıkmaktadır.

Coğrafi konumundan ötürü Mısır, tarih boyun-ca büyük devletlerin hedefi haline gelmiştir. Bu

nedenle Mısır halkı, şu görüşü savunmaktadır: Mısır, ya kendi bölgesel çerçevesinde lider ya da büyük devletlerin kurbanı olacaktır. Bu düşünce-den ötürü, Mısırlı yöneticiler, geleneksel olarak, Sudan, Suriye ve Arap Dünyasında güç gösteri-sinde bulunmaya çalışmıştır. 1940 ve 1950’lerde, Mısır, kendi ülkesindeki İngiliz üslerini kaldır-mak için Arap Birliği’ni bölgesel baskı aracı ola-rak kullanmıştır.

1952 yılındaki askeri darbe sonrası dönemde, Mısır’ın jeo-stratejik konumu, liderlerin ihtiras-larını şekillendirmiştir. Devlet Başkanı Nasır, Mısır’ın, Afrika, Arap ve İslam Dünyasının mer-kezinde yer aldığına inanmaktaydı. Mısır’ı, özel/çekirdek Arap devleti olarak gören Nasır, Arap Dünyası’nı, Mısır’ın doğal etki alanı olarak nite-lendirmekteydi. Bu nedenle, Batılı ülkeler tara-fından bölgenin kontrol altında tutulmasına kar-şı sert politikalar izledi.

İsrail’den algıladığı tehdit, Mısır’ın güvenlik po-litikasının en temel belirleyici unsurunu oluş-

. � �"*���9�1���

"�!$��T

E���"

�+����� /� 6����.� �

�+�� �U�K +� ����5�+

���+�������1

BB

?NB��@B��

MISIR

8 �� .���/���1 ��

K�//�����1�+�

��� �.���/(�

� �/�

���0

��0 �

. 0�

V�+���3K���(��

.��1��

E�+��

W��5���

�����!�� �

!�1�*

X9!X�

.44!��"9"��.,"�

�1��5�

���� �.����

��+���8��

���+��"��

����� ��"+���

���!�1����1�+�

���5�;�!������+

.4!"�

� ���1�

K�//��

Kapak Konusu

22 ���� ������������������

turuyordu. ABD tarafından desteklenen İsra-il, Mısır’ın sınırının hemen ötesindeydi ve bu ülkenin Doğu’daki Arap ülkelerine ulaşmasını engelliyordu. Böylece 1950 ve 1960’larda, Arap dünyasında siyasi ve askeri imkânlarından dolayı hegemon güç olabilecek ve İsrail’i caydırabilecek yegâne ülke Mısır idi. Son olarak, 1952 Devri-minden sonra, Mısır, Bağlantısız ülkelerin lider-lerinden birisi haline geldi.

Kimlik ve İç Siyaset

Mısır’ın Arap-İslam kimliği, dış politikasını şe-killendirmiştir. Mısır’ın ulusal kimliği, hiçbir za-man Arapçılık/Arap Birliği (Arabism) anlayışıyla bütünleştirilmemiştir. İslam öncesi mirası ve et-nik homojenliği ile bütünleşmiş, kısmen soyut-lanmış Nil Vadisi merkezli medeniyeti, Mısır’a, diğer Orta Doğu ülkelerinden farklı, kendisine özgü bir kimlik edinmesinde yardımcı olmuştur. Mısırlı entellektüeller, kendi ülkelerini, Akdeniz-li olarak da görmektedir. Aynı zamanda Mısır, İslam Medeniyetinin merkezinde de yer almak-tadır. Her şeye rağmen Mısır’ın popüler kültürü, İslam’dır. Bu nedenle Mısır halkı, kolayca İslami refleksler sergileyebilmektedir.

Diğer Arap ülkeleri gibi, Mısır da, aynı emper-yalist ve Siyonist düşmanlar ile tarihi boyunca yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, Devlet Başkanı Nasır’ın Pan-Arap mesajı, Arap coşkun-luğuna neden olmuştur. Böylece Nasır’ın rejimi, sistematik olarak Mısır’da Arap kimliğinin pro-pagandasını yapmıştır. Yine de Mısır’daki Arap-çılık (Arabism) anlayışı, göreceli olarak üstün-körü bir şekilde muhafaza edilmiştir. Çok sayıda Mısır vatandaşı ve entelektüeli, çok sığ bir şekil-de diğer Arap devletleri ile birlikteliğe (Arapçılı-ğa) duygusal olarak bağlı kalmıştır.

Çoğu Mısırlı için, Mısır kimliğinin temel un-suru, Arap-İslami’dir. Mısırlılar, Arapça ko-nuşmaktadır ve nüfusun yaklaşık yüzde 90’nı Müslüman’dır.

Yine de Devlet Başkanı Nasır, bölge halkını, ken-dilerini, Arap dünyasının bir parçası olarak dü-şünmeleri yönünde teşvik etmiştir. Böylece Na-sır, bölgedeki halk için, Arap ulusunun yeniden

canlanmasını temsil ediyordu. Devlet Başkanı Nasır da kendisini Arap dünyasının lideri olarak görüyordu. Ancak Devlet Başkanı Enver Sedat, Pan-Arap söylemlerden/yaklaşımlardan kendisi-ni uzakta tutmaya gayret etmiş ve daha çok Mı-sır-merkezli kimliği teşvik emiştir.

Güvenlik, Emperyalizm-Karşıtlığı ve Ekonomi

Emperyalizm-karşıtlığı görüşleri ile ekonomik yetersizliği, Mısır’ın ikilemli/paradoksal dış po-litika gütmesine neden olmaktadır. Uzun yıllar yabancı güçlerin yönetimi altında kalması nede-niyle, Mısır’da oldukça güçlü milliyetçilik duy-guları bulunmaktadır. Mısır’ın ulusal ideali, hem Doğu’dan hem de Batı’dan bağımsız hareket ede-bilmektir. Zaten şimdiki Devlet Başkanı Mursi de sürekli olarak bu noktayı vurgulamaktadır.

Diğer taraftan fakir ülke olmasından ötürü, ka-labalık nüfus, sınırlı kaynaklar ve sürekli oluşan ödemeler dengesindeki negatif durum arasın-daki yapısal dengesizlik, Mısır dış politikasını doğrudan etkilemektedir. Böylece Mısır, dış yar-dımlara ve kredilere bağımlı hale gelmiştir. Bu sebeple, Mısır, çok yüksek derecede dış pazarlara ve kaynaklara bağımlıdır.

Böylece Mısır, iç istikrarını ve dış güvenliğini muhafaza edebilmek ve ekonomik kalkınması-nı sağlayabilmek amacıyla, dış finansal ve askeri yardımları kesintisiz alabilecek şekilde dış politi-kasını belirlemek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Mısır, dış politika alanında, birbirine zıt iki he-defin meydan okuması ile karşı karşıya kalmıştır: a. Ülkenin özerkliğini ve güvenliğini koruma ve b. Kalkınma için ekonomik kaynakları harekete geçirme.

Jeo-politik merkeziliği ve Arap Dünyasında-ki ağırlığı, Mısır’ı, Arap Dünyasının merkezine oturtacak güç kaynaklarına yatırım yapmaya teş-vik etmiştir. Böylece Mısır, kendisini, bölgesel ve uluslararası sistemler arasında bir köprü olarak sunmuştur. Fakat Mısır’ın ekonomik kaynaklar açısından yetersizliği, bu ülkenin, diğer devletle-ri kendi etki alanının içerisine almasını engelle-miştir.

Kapak Konusu

23 ���� ������������������

Jeostratejik konumundan ötürü, Devlet Başkanı Nasır, dış politikayı, ulusal kazanımlar ve ekono-mik kalkınma ile birleştirmek için kullanmıştır. Nasır’ın Arap milliyetçiliği söylemi, Mısır’ın, sü-per güçlerden ekonomik yardım elde etmesine olanak sağlamıştır. Fakat güvenlik ihtiyaçları ve Nasır’ın ihtirasları, Mısır’ın elde ettiği ekonomik kazanımları kısa sürede tüketmiştir.

Devlet Yapısı

Dış politikanın planlamasında, Devlet Başkanı ayrıcalıklı bir konuma sahiptir ve otoriter dev-letin anayasası1, Devlet Başkanı’na bu bakımdan uygun yetkiler vermektedir: Devlet Başkanı, Baş-komutandır. Savaş ilan etme yetkisine sahiptir. Uluslararası antlaşmalar imzalayabilir.

Devlet Başkanı, eğer kendi kişilik özellikleri izin verirse, dış politika yapım sürecinde elitlere ve dış politika uzmanlarına danışabilmektedir. Bu elitlerin ve uzmanların dış politikayı etkileme güçleri ise, devlet başkanıyla olan kişisel ilişkile-rine bağlıdır.

Göreve geldiği ilk yıllarda, Devlet Başkanı Nasır, diğer Devrim Konseyi üyelerine danışarak dış politikasını belirliyordu. Bu nedenle Nasır, o dö-nemde elitler arasında görüş birliğini sağlamaya özel gayret gösteriyordu. Ancak zamanla Devlet Başkanı’nın mutlak kontrolü altında olan, askeri elitler tarafından liderlik yapılan tek partili oto-riter-bürokratik bir rejim inşa eden Nasır, parla-mento, basın ve yargıyı, otoriter rejimin emrinde yapılar haline getirmiştir. Nasır’ın karizmatik liderliği, rejime geniş halk kitlelerinin desteğini sağlamıştır. Yine de ordu, bürokrasi, orta sınıf ve halk arasında bir koalisyon ortaya çıkmıştır. Bu güçlü rejim, iç sınırlamalardan özerk kalmayı tercih etmiştir.

Devlet Başkanı Enver Sedat döneminde, siyasal sistem temel olarak otoriter karakterini muhafa-za etmiştir. Başkan Sedat, dış politikada yegâne otorite olarak hareket ediyordu. Hatta Sedat, tek taraflı olarak dış politika kararlarını belirleme yetkisini kendi tekelinde tuttu. Bu tutumundan ötürü, İsrail ile antlaşmayı kimseye danışmadan imzaladı. Ancak 1973 yılında İsrail’e savaş ilan

ederken, askeri ve siyasi elitler ile istişarede bu-lunmuştu. Fakat zamanla diğer elitler karşısında gücünü pekiştiren Sedat, savaş sonrası dönem-de barış görüşmelerini tek başına sürdürmeyi tercih etti. Devlet Başkanı’nın hâkim konumuna rağmen, yine de Mısır’ın dış politika bürokrasisi, Arap dünyasında en fazla kurumsallaşmış etkili bir kurumdur.

Devlet Başkanı Mübarek ise, kararlarını alırken, kendisine yakın danışmanlarıyla istişarelerde bulunmuştur.

Nasır, Sedat ve Mübarek, yine de üç temel konu-da benzerlik sergilemektedir: a) Her üçünün reji-mi, askeri elitler ile ittifak ilişkileri içerisindeydi, b) İstihbaratın etkisi çok fazlaydı ve c) demokra-siye karşı nefret besliyorlardı.

Ordu, Mısır toplumunun temel köşe taşlarından birisiydi. İstihbarat birimi de, Mısır toplumunun kontrol altında tutulması için hayati rol oyna-maktaydı.

Devlet Başkanı, devletin başıdır. Ulusal Par-lamento, yasama yetkisini elinde tutmaktadır. Devlet Başkanı, Parlamento tarafından kabul edilen yasaları veto etme ve Başkan Yardımcısını, Başbakanı ve Bakanları atama yetkisine sahiptir. Başkomutan olan Devlet Başkanı’nın kararları, kanun hükmünde kabul edilmektedir.

Mısır’daki Pan-Arap milliyetçilik, güçlü İslami motiflere sahiptir. Bu milliyetçilik anlayışı, Müs-lüman Kardeşlerin İslam Birliği’ne köprü olarak hareket etmekteydi. Hıristiyanlara karşı ciddi bir ayrımcılık yapılıyordu. Mısır’a hâkim olan anla-yış, Nasır’ın Arap sosyalizmi ve militan siyasal İslam’ı içermekteydi.Sonuç olarak Mısır dış politikası, farklı değerler, devlet başkanlarının algılamaları/ihtirasları ve çevresel koşullar tarafından esaslı bir şekilde be-lirlenmiştir.

Dış Politikasının İşleyişi

Devlet Başkanı Nasır, Mısır’ın gerçek anlamda bağımsızlığı üzerine güçlü duygulara sahipti. Nasır, Mısır’ın uzun yıllardır Batı emperyalizmi-

Kapak Konusu

24 ���� ������������������

nin siyasi olarak doğrudan kontrolü altında kal-masını sona erdirmeyi, Arap-İslam kimliğini ye-niden inşa etmeyi ve bağımsız ulusal ekonomik yapının kurulmasını savunmuştur. Arap devlet sisteminde Batı’nın üstünlüğünü ortadan kaldır-maya gayret etmiştir. Bu düşüncesinden ötürü, Bağdat Paktı’na karşı çıkan Nasır, Bağlantısızlık Hareketi’nin bir üyesi oldu ve Arap devletleri arasında müşterek güvenlik arayışlarını destek-ledi.

Başkan Nasır, Bağdat Paktı’nı, Arap bağımsızlığı-na ve özerkliğine karşı bir tehdit olarak görüyor-du. İsrail’in Gazze’ye saldırısı üzerine, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirdi.

Nasır’a göre Batılı devletler ve İsrail, Arap ülke-leri arasındaki ayrılıkları derinleştirerek, bölge üzerindeki hâkimiyetlerini pekiştirmeye gayret etmektedir ve bu nedenle bu durumu engelle-menin yegâne yolu Mısır’ın liderliği altında Arap dünyasının birlikteliği idi. Arap-İslam kimliğine vurgu yapan Nasır’ın Arap Birliği politikasını, İsrail’in saldırıları daha fazla pekiştirmiştir.

Başkan Nasır, bu tür politikalar sayesinde Mısır’ın Arap liderliğinin pekiştiğini düşünüyordu ve bu sayede dünya siyasetinde ülkesinin stratejik ağır-lığının arttığını hissediyordu. Bu politikaları için, Nasır, her iki süper güç ile ilişkilerini geliştirdi ve her ikisinden de arzu ettiği askeri ve mali yardım-ları sağlamaya çalıştı. Ancak Nasır’ın politikaları, Batı yanlısı Arap ülkeleri (Suudi Arabistan gibi) tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Fakat 1967 Sa-vaşı, Mısır’ın kişisel ihtiraslarını bir kenara koy-masına neden oldu. 1979 yılında, İsrail ile Camp David Antlaşması imzalayan Mısır, antlaşmanın ardından Arap dünyasında yalnızlaştırılmıştır.

Başkan Sedat, 1967 Savaşında kaybedilen top-rakları geri almak için sadece Amerikan yöneti-minin İsrail üzerinde zorlayıcı tedbirler alabile-ceğini düşünüyordu. ABD aynı zamanda Mısır’a ihtiyaç duyduğu ekonomik yardımı sağlayabi-lirdi. Sedat göreve geldiği zaman, ABD’nin des-teğinde barışı sağlamaya ve İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi için çözüm bulmaya hazır idi.

Sedat, Suudi Arabistan’ın liderliğindeki muhafazakâr Arap devletleri ile yakın ittifak iliş-kileri kurdu. Suudiler, Sovyetler Birliği’ne bağım-lılığını azaltmak için Mısır’a petrol yardımında bulundu. Pan-Arap politikaları terk eden Sedat, bölge devletleri üzerinde hâkimiyet kurmak ye-rine, bu devletler ile işbirliği arayışı içerisinde oldu. 1973 yılında Sedat, kaybettiği toprakları geri kazanabilmek için sınırlı bir savaş başlattı. Fakat başarısız oldu. Bunun üzerine ABD’nin önerilerini kabul etmek zorunda kaldı.

Devlet Başkanı Mübarek, Mısır’ı, Arap dünya-sına yeniden entegre etmeye gayret etti. Petrol zengini Arap ülkeleri de İran karşısındaki kor-kuları ve bölgeye yayılan köktendinci hareketler üzerine, Mısır’ı bölgede dengeleyici güç olarak görüyorlardı. 1989 yılında Mısır, yeniden Arap Birliği’nin toplantılarına katılmaya başladı. Irak, Yemen ve Ürdün ile birlikte, Mısır, Arap İşbirliği Konseyi’ni kurdu. Mübarek, Mısır’ı, Arap Dün-yasının moderatörü ve dengeleyici unsuru olarak lanse etti.

Mübarek, bütün Arap rejimleri ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Muhtemel tehditler olan İsrail ve İran’a karşı caydırıcı unsur olan ve iyi silah-lanmış askeri yapısını daha fazla güçlendirdi. Mübarek’e göre, ABD ile stratejik ittifak içeri-sinde olunması, Mısır’ın uluslararası sistem ile bağlantı kurmasına yardımcı olan unsurdur. ABD’nin ekonomik, askeri ve güvenlik yardımla-rına karşılık olarak, Mısır, ABD’nin Arap Dünya-sına dâhil olmasında en önemli aracı devlet rolü oynamıştır. Washington’ın yanı sıra, Mübarek, Batı Avrupa ve Sovyetler Birliği ile de ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. Irak’a yaptırımlar konusun-da, ABD’nin sert çizgisinden Mısır’ı uzak tuttu.

Devlet Başkanı Mübarek, Arap-İsrail çatışma-sında, görüşmeler yoluyla çözüm bulunmasını desteklemiştir. İsrail ile yapılan barış antlaşma-sına sadık kalan Mübarek, ABD ile yakınlaştı, Arap devletleriyle ilişkilerini geliştirerek, Arap dünyasındaki yalnızlığını sona erdirmeye çalış-mıştır. Ilımlı Arap devletleriyle ilişkilerini geliş-tirme konusunda başarılı olmuştur.

Devlet Başkanı Muhammed Mursi, dış ilişkile-rinde Mısır’ın özgür iradesini yansıtmasını ve

Kapak Konusu

25 ���� ������������������

böylece daha bağımsız dış politika izlenmesini istemektedir. Hatta bu bağlamda İran’daki Zir-ve sırasında, Mursi, ABD ve Batılı ülkeleri dış-layan, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Suriye Temas Grubu’nun kurulmasını önermiştir. Diğer devletler ile dostane ilişkilerin geliştirilmesi-ni savunan Mursi, Çin ve İran’ı ziyaret etmiştir. Arap Dünyası ile İslam âlemine, işbirliğine dayalı ilişkilerin geliştirilmesi için katkı yapmaya hazır olan Mısır, İslam devletleri ile diğer devletlera-rasında karşılıklı anlayışın gelişmesini savunan Medeniyetler Arası Diyalog girişimlerine destek vermektedir. Mısır’ın Arap Dünyası ile Afrika ül-keleri arasında işbirliği merkezi haline gelmesini arzulayan Mursi, Afrika’da ekonomik gelişmenin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Körfez ülkeleri ile dengeli ilişkilerin kurulmasını, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılma-sını ve Birleşmiş Milletler’de reform çabalarını destekleyen Mursi, Amerikan yönetimi ile ilişki-lerin geliştirilmesi taraftarıdır. Bunun da iki ne-deni vardır. Birincisi, bu ikili ilişkiler sayesinde, bölgede demokratikleşmenin ve istikrarın geliş-tirilmesi için yoğun çaba harcamayı düşünmek-tedir. Zaten Mursi, bölgedeki demokratikleşme taleplerini desteklemektedir. İkincisi ise, Mısır, ciddi düzeyde mali yardımlara ve dış yatırımlara ihtiyaç duymaktadır. Amerikalı, Türk, Katar ve Suudi firmalar, Mısır’a yatırım yapma sözü ver-mişlerdir. ABD, 450 milyon dolar mali yardım sağlama sözü vermiştir. IMF’nin de 6 milyar do-lar kredi vermesi beklenmektedir. Fakat yine de Mısır halkı, Amerika karşıtı duygular beslemek-tedir.

Demokratik, modern ve sivil bir devletin kurul-masını düşünen Mısır yönetimi, hukukun üstün-

lüğünü, demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı devletin temel ilkeleri olarak görmektedir. Dev-letlerarası ilişkilerde karşılıklı saygıyı ve eşitliği benimseyen Mursi, ülkesinin ulusal güvenliğinin içerisine, Afrika, Arap Dünyası, İslam alemi ve diğer bölgeleri de dahil etmektedir.

İsrail-Filistin sorununda, tarafların müzakereler yoluyla soruna çözüm bulması gerektiğini düşü-nen Mursi, el Fetih ve Hamas arasında arabulucu rolü oynamaya hazırdır. Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını isteyen Mursi, Suriye’de insanlık dramının bu-lunduğunu belirterek, çatışmaların bir an önce bitirilmesini arzu etmektedir. Sorunun çözümü konusunda ortaya konulan çabaları destekleyen Mursi, Suriye’ye dışarından askeri müdahaleye karşıdır.

ÜRDÜN

Ürdün devlet sınırları, Avrupalı sömürgeci dev-letler tarafından suni bir şekilde belirlenmiştir. Ürdün’ün sınırları, komşuları ile arasında doğal korunaklı çizgilere/yapılara sahip değildir. Çün-kü topraklarının çoğu çöllerden oluşmaktadır. Ürdün, küçük ve göreceli olarak fakir bir ülkedir. Ürdün’de temel olarak iki etnik grup bulun-maktadır: Filistinliler ve Doğu Şeria’da yaşayan Ürdünlüler. Filistinlilerin nüfusu, Ürdünlülerin nüfusunun yarısından fazladır. Lübnan’ın aksine, 1948 yılından bu yana, Ürdün yönetimi, Filistin-lilere vatandaşlık hakkı tanımıştır. Ürdünlüler, daha çok resmi kurumlarda, yönetimde, kamuya ait sanayi kuruluşlarında ve askeriye de görevler üstlenmektedir. Filistinliler ise, ağırlıklı olarak özel sektörde faaliyet göstermektedir.

��+��#�� �6��3"��'�� /��; >�5�;���+�� ���� Y����+�1 '� �C����� 3 /��; ����/���>���+������������� ���+���� � � #����'��������1������������/� C�W�� +� /������������ �� �* ���/�������/�'��/����C���+��#��1Z ���������/��>���+��#���"��'�+�+/� �� ����� ����+ /�+���+��#�� ;������/� C

Kapak Konusu

26 ���� ������������������

Ürdün halkının çok büyük bir kısmı, Arap kö-kenlidir. Doğu Şeria’daki Ürdünlülerin çoğun-luğu, Sünni Müslüman’dır. Az sayıda, Hıristiyan azınlık ülkede yaşamaktadır.

Doğu Şeria, ekonomik anlamda, önemli kaynak-lara (sanayi ve madenler gibi) sahiptir. Fakat bu duruma rağmen, Ürdün yönetimi, petrol üreten Arap ülkelerinden mali yardımlar almakta ve yurtdışında çalışan Ürdünlülerin gönderdiği pa-ralara ihtiyaç duymaktadır. 1980’lerde, Ürdün’ün ekonomik kalkınma oranları düşüş göstermiş-tir. Bu nedenle 1988 yılında Ürdün, Uluslararası Para Fonu ile antlaşma imzalamak zorunda kal-mıştır.

Yaşadığı bu sıkıntılardan ötürü, 1990’larda, Ür-dün, Körfez ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi ve

bu ülkeler ile ekonomik işbirliğini arttırdı. Aynı zamanda Ürdün yönetimi, ABD ile askeri ve gü-venlik alanlarında ilişkilerini geliştirdi ve Ame-rikan yönetimi ve Avrupa Birliği ile Serbest Ti-caret Antlaşmaları imzaladı. 2000 yılında Ürdün, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu. Kral Abdul-lah, ülkesinin ekonomik ve siyasi geleceğinin, güçlü Batılı ülkeler ve kurumlar ile yakın işbir-liğine bağlı olduğunu düşünmektedir. Ekonomik kalkınma, Kral Abdullah’ın en önemli politik hedefidir. Bu nedenle Kral Abdullah, Akabe böl-gesinde ve civarında, serbest ticaret ve yatırım bölgeleri inşa etti.

Küçük/zayıf ülke olmasından ve Orta Doğu’nun bölge politikasının merkezinde yer almasından ötürü, Ürdün, bölgesel sürtüşmelere ve krizlere karşı açık halde bulunmaktadır. Bu durumundan

Amerikalı Başkanlar ve yetkililer, Ürdün’ü, radikal Arap rejimlerine ve Komünizme karşı muhafazakâr siper olarak algılamıştır. Aynı zamanda ABD’liler için Ürdün, Arap-İsrail çatışmasında, ölçülü mütteik ülkedir.

Kapak Konusu

27 ���� ������������������

ötürü, Ürdün, önceleri Büyük Britanya ve daha sonraları Amerikan yönetimleri ile yakın stra-tejik ilişkilerini muhafaza etmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşından sonra, Ürdün, ABD ile çok yakın ilişkiler kurmuştur. Çünkü Amerikalı Baş-kanlar ve yetkililer, Ürdün’ü, radikal Arap rejim-lerine ve Komünizme karşı muhafazakâr siper olarak algılamıştır. Aynı zamanda ABD’liler için Ürdün, Arap-İsrail çatışmasında, ölçülü mütte-fik ülkedir.

Diğer bölge devletleri gibi, Ürdün’ün dış politi-kası, rejimin mevcudiyetinin devam ettirilmesi anlayışına uygun olarak planlanmıştır. Rejimin güvenliği, hem askeri hem de ekonomik unsurlar içermektedir.

Ürdün yönetimi, ülkelerine,“barış yapıcı” rolü uygun görmüştür. Bu role dayanarak, Ürdün, Birleşmiş Milletler Barış Gücü operasyonları-na askeri personel göndererek destek vermiştir. Bölgesel politikada, Ürdün, İsrail ile imzaladığı barış antlaşmasına, halkın tepkisine rağmen, sa-

dık kalmıştır. Ürdün, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında barış antlaşmasının imzalan-masını her zaman desteklemiştir. Çünkü Ürdün yönetimi için, Filistin sorunu, Orta Doğu bölge-sinde istikrarı tehdit eden en öncelikli sorundur. Bu amaçla, Ürdün yönetimi, ABD, İsrail ve FKÖ arasında arabulucu rolü oynamayı önermiştir.

Ürdün’ün ABD yönetimiyle yakın işbirliği içeri-sinde olmasını, Ürdün halkı ve muhalif gruplar, sürekli olarak eleştirmektedir. Bu gruplar, İsrail ile yapılan bir antlaşmayı desteklememekte ve bu ülkeyle karşılıklı ilişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkmaktadır. Fakat Kral Abdullah, halktan farklı düşünmektedir. Kral Abdullah’a göre, İsrail ile imzalanan antlaşmayı sürdürmek ve güçlü Ba-tılı ülkeler ile yakın müttefiklik ilişkileri içerisin-de olmak, rejimin istikrarı, uluslararası ticari ve yatırım ilişkileri ile ekonomik kalkınma için ke-sinlikle gereklidir. Yine de 2001 yılında ABD’nin Afganistan’a operasyonunu destekleyen Ürdün, 2003 yılında Amerikan yönetiminin Irak’ı işga-

ÜRDÜN

MISIR

�.9"�E

ÜRDÜN

.44!��"9"��.,"�

Q9"�

.49��$

,�*�� /��Gölü

,��"� �

����+E���Gölü

Q�* ���(��b

&���+1

"����.�� V�+�3��3W��*�

����*�

����

,�=�

6����

��/ �

"���

.�(��

"��9�0�/+1 �

��#��&�*�����*�(1927)

&�*���"��� �(1927)

"�*�

:"�

00

NB��GB��

Kapak Konusu

28 ���� ������������������

line iç tepkilerden ötürü karşı çıkmıştır. Ancak Ürdün, işgal sonrası Irak’ın yeniden yapılandırıl-ması çalışmalarına iştirak etmiştir.

Ürdün, anayasal krallık rejimine sahiptir. Kral, mutlak olarak egemenlik yetkilerini (otoriteyi) kendi kontrolü altında tutmaktadır. Yürütme or-ganı, Kralın mutlak hâkimiyeti altındadır. Bakan-ları ve Başbakanı, Kral atamaktadır. Ürdün’ün si-yasal hayatında, siyasi partiler güçlü değildir. Ço-ğunlukla kişilikler ve karizmatik kişiler, siyasal hayatta etkili rol oynamaktadır. Medya, devletin ulusal güvenliğini tehdit etmeyecek yayınlar yap-makla yükümlüdür gibi muğlâk ifadeler içeren yasal düzenlemelere uymak zorundadır. Bu du-rumda, gazeteciler ve diğer medya mensupları, kendi haberlerinde oto-sansür uygulamaktadır.

Sivil toplum kuruluşları ise devlet kurumlarının gözetimi altında faaliyet göstermek zorundadır. Halkın taleplerine rağmen, Ürdün yönetimi, si-yasi reformlardan ziyade ekonomik alanda adım-lar atmayı tercih etmektedir. Ancak Arap Baharı ile birlikte Ürdün yönetimi, bazı siyasi reformlar için adımlar atmıştır. Yine de demokratikleşme-nin, rejimin güvenliğini herhangi bir şekilde teh-dit oluşturmasına onay verilmemektedir.

Sonuç

Diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, Mısır’da da güçlü milliyetçi duygular bulunmaktadır. Bu duygular, dış politikada daha riskli adımların atılmasına neden olabilmektedir. Özellikle Dev-let Başkanı Nasır, bu duyguları, kendi rejimini sağlamlaştırmak ve Mısır’ı bölgesel lider haline getirmek için kullanmıştır. Fakat Devlet Başkan-ları Sedat ve Mübarek, siyasi ve ekonomik sıkın-tılardan ötürü, Nasır’ın dış politikasını radikal bir şekilde terk etmişlerdir.

İran ve Türkiye’de olduğu gibi, Mısır, coğrafi ko-numundan ötürü bölgesinde lider ülke galine gelmek istemiştir. Hatta günümüzde Devlet Baş-kanı Mursi, benzer bir anlayışı dış politikasında benimsemiştir. Fakat kalabalık nüfusu, ekono-mik sıkıntıları ve yetersiz kaynaklarından ötürü, Mısır, istediği şekilde bölgesinde lider ülke hali-ne gelememiştir.

Ayrıca İsrail’e komşu olması, bu ülkeden sürek-li olarak tehdit hissetmesine neden olmuştur. Bu nedenle 1979 yılında İsrail ile Camp David Antlaşması’nı Arap Dünyasına rağmen imzala-yan Mısır, ABD ile askeri ve ekonomik ilişkilerini günümüze kadar geliştirmiştir.

Mısır’ın kimliğinde, her ne kadar Arap-İslam kimliği bulunsa da yine de Nil Vadisi merkezli medeniyeti ve Akdeniz’in kültürüyle olan etki-leşimi, Mısır’ı, Arap Dünyasından ayırmaktadır. Bu nedenle Mısır, tam olarak Arap Birliği fikrine gönülden destek vermemiştir.

Mısır, bölgedeki diğer ülkeler gibi, otoriter rejim ile yönetilmektedir. Bu nedenle Devlet Başkanla-rının kişilik özellikleri, dış politikanın temel be-lirleyicileridir.

Devlet Başkanı Mursi, günümüzde daha bağım-sız dış politika gütmeyi arzulamaktadır. Ancak yine de yukarıda ifade ettiğimiz gibi, dış ve iç unsurların etkisi nedeniyle, Mursi, geçmiş yö-netimlerden radikal şekilde farklılık gösteren dış politika güdememektedir.

Ürdün, zayıf ülke olmasından ötürü, Batılı ülkeler ile işbirliğine dayalı dış politika gütmek zorunda kalmıştır. Çünkü Ürdün bölgedeki çatışmaların yakınında yer almaktadır. Bu nedenle Ürdün yö-netimi, Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde olma-yı, ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarı için elzem görmektedir.

?� ������*�����������+��#����+ ����/�+������ � ��+�+��������C�

DİPNOTLAR

O

İnceleme

29 ���� ������������������

Secretary State of Hillary Clinton has already announced that so long as Tehran fulills its corresponding NPT and IAEA duties, Washington does not deny Iran the right to enrichment as enshrined in Article 4 of the NPT Treaty.

The Current Stalemate On The Iranian Nuclear Crisis: Is There A Way Out Of This Impasse?

İran Nükleer Krizine İlişkin Mevcut Çıkmaz: Bu Kördüğümden Kurtulmanın Bir Yolu Var mı?

Nurşin ATEŞOĞLU GÜNEY

ÖzetP5+1 Görüşmelerinin toplantıları İstanbul, Bağdat ve Moskova gibi şehirlerde düzenlenince, İran nükleer anlaşmazlığına taraf olan ülkeler Şubat 2013’te varılması planlanan karar öncesinde bir başka girişim arifesindeler. Ne var ki, bu toplantının akıbeti hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Diplomatik cephede kayda değer bir ilerleme olmadıkça ve güce başvurma seçeneği varlığını sürdürdüğü müddetçe bu kördüğümün çözülmesi pek mümkün görünmemektedir. Söz konusu çalışma, Emanuel Adler’in de belirttiği gibi “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumunda her iki taraf için de mümkün görünen seçenekleri analiz etmeye çalışacaktır. Bu anlamda, tek taraflı İsrail hareketi veya ABD-İsrail ortak girişimi ile Tahran reji-minin nükleer silah edinme kararını içeren riskler incelenecek, sonrasında ise diplomatik yaklaşımın başarı şansları değerlendirilebilecektir. Son olarak, Türkiye’nin İran nükleer krizindeki tutumunun altını çizerek Ankara’nın öncelikleri, tercihleri ve seçeneklerini değerlendirmeyi amaçlıyoruz.

İnceleme

30 ���� ������������������

Abstract

Since the last meeting of the P5+1 Talks convened at venues like Istanbul, Baghdad and Moscow, the parties to the Iranian nuclear conflict are on the eve of another attempt at resolution scheduled for February 2013. However, the possible outcome of this meeting remains uncertain. Without a sub-stantial progress on the diplomatic front and the continued presence of the option of force, dead-lock remains a distinct possibility. This paper will try to analyze the options available to the two sides, in a situation described by Emanuel Adler as “damned if you do, damned if you don’t.” In this regard, the risks involved in a unilateral Is-raeli action or a joint US-Israeli initiative against Iran and the Tehran regime’s decision of to ac-quire nuclear weaponry will be examined, after which the chances of success for the diplomatic approach shall be assessed. Finally, in stressing Turkey’s stance in the Iranian nuclear crisis, we aim to provide an evaluation of Ankara’s priori-ties, preferences and options.

Keywords: Iran, NPT, IAEA, P5+1, Turkey, US, CBMs

Introduction

It is true that, except for a brief period – be-tween 2003 and 2005 – the two camps in the highly controversial Iranian nuclear affair have failed to create measures that could help resolve the issue. The situation reached a real deadlock in 2005 after Tehran’s proclamation that it was determined to continue with its uranium en-richment program. This decision by Iran came despite the continuing allegations since 2002

regarding the refusal to fulfill the obligations of the NPT and IAEA safeguard agreements. Little progress was reported until the announcement of a policy of engagement with Iran by US Presi-dent Obama in his first term in office. With this new approach, Obama sent out a firm message to Iran that they were now ready to use diploma-cy and dialogue in their approach to the regime’s nuclear program. However, by 2008, this rap-prochement policy had not been reciprocated by the Iranians. On the contrary, Tehran contin-ued to view the new US position with traditional suspicion.1

Though the Obama administration made it clear in 2008 that Washington, in line with its new en-gagement policy, had now decided to dismiss the use of coercion as an option, Iranian supreme leader Ayatollah Ali Khamenei did not see this new move as any different from previous initia-tives and defiance, as per the dictates of the Ira-nian revolutionary regime’s identity, persisted. In fact, when Khamenei declared in 2009 that “the US continues to want a regime change in Iran but not a behavior change about its nuclear program”, he was reflecting the rigid anti-West-ern mindset prevalent in Iran.2

The Obama administration’s efforts of to put Tehran’s nuclear program back on track via the use of new engagement instruments – such as the swap deal of 2009 – has not had the intend-ed results. Unfortunately, Iran’s defiant stand, coinciding with the discovery of a clandestine Fardow nuclear enrichment facility outside the city of Qom, led the Obama administration to rapidly abandon its engagement policy in favor of coercive diplomacy, including the option of

,1 +� ��0� ��3����� �5� �(� �1�� ���� ��+1 '� +�����5/� *��0���� �1�� + 2�0����'�0��+�����Q����� �����=�����3*� � �5����1��+� +���0�����3���������1����������� �'��������� ��+��1���1����*��������� ���� �5�(���+����� ��C

İnceleme

31 ���� ������������������

force together with that of sanctions.3 In adopt-ing the coercive diplomacy mindset, the Obama administration, together with other members of the UNSC – due to its overwhelming suspi-cions about the pace of Iran’s nuclear program – missed the chance to use the Turkish-Brazilian swap agreement which would have been an im-portant confidence-building measure (CBMs) in terms of laying the groundwork for a future non-proliferation agreement between the two sides. Unfortunately, the situation has not improved, especially after the revelation that the Tehran re-gime has succeeded in enriching uranium at 20 percent. The two sides have subsequently found themselves in a stalemate which Adler describes as, “if you do you are damned, but if you don’t you are also damned”.4

Just before the convening of three new rounds of the P 5+1 meetings with Iran in Istanbul, Bagh-dad and Moscow in the spring and summer of 2012, there were two approaches in American political circles concerning the deadlock. Af-

ter evaluating these two American approaches, this paper shall emphasize the possibility of an alternative strategy which takes the realities on the ground into account. In light of the fact that the Iranian regime has yet to acquire a nuclear capability and that it currently has no intention either to develop one, there is still time to gen-erate ideas that could boost diplomatic negotia-tions and that can focus on ‘win-win’ proposals. Moreover, even if Iran does now decide to de-velop a military nuclear capability, the interna-tional community is well aware of the fact that it would take several years for that intention to become a reality. Thus, after analyzing a third approach to the crisis, the second part of the paper will explore the possibility of using CBMs in preparing a deal between the Tehran regime and the six world powers that would aim to keep Iran within the framework of the NPT. This deal would require two primary condition; the first being the P5+1 group’s recognition of Iran’s le-gitimate right to enrichment, and the second be-ing a guarantee of Iran’s ratification of its duties

In the aftermath of the meeting in Moscow in June 2012, both sides have felt obliged to move their talks to the technical level.

İnceleme

32 ���� ������������������

under the NPT and its safeguard agreement via legally binding mechanisms. With any luck, if the six global powers at the end of the negotiations set for February 2013 can somehow reach, if not a comprehensive agreement, but a precedent or decision that would ensure a cap on the Iranian nuclear program, this would both help free Iran of the allegations against it as well as help the two sides create an atmosphere of mutual trust that has been lacking for quite some time. This new re-ordering of the relationship strategy between the six world powers and Iran via confidence-building methods is now needed more than ever to improve relations that have been deteriorating for some time. In this way, both the P5 states and the Tehran regime can eventually be expected to overcome the existing impediments to Tehran’s nuclear program and hopefully, at the end of the process, when the required conditions of mutual trust have finally been reached, then Iran can be expected to fully engage with the world commu-nity on many crucial issues, not just the nuclear issue. Finally, the paper shall take a brief look at the traditional stand taken by Turkey on this delicate issue.

From Engagement to Coercion: Isn’t there any alternative way of dealing with Iran?

Currently, there exist two conflicting views in American political circles about how the US ad-ministration should approach Iran, especially after the discovery of a secret uranium enrich-ment facility at Fordow outside the holy Shia city of Qom in 2009. According to the first school of thought, Iran, due to its defiance regarding its nuclear duties, cannot be trusted. Proponent of this viewpoint are thus of the belief that Tehran should not be allowed to continue with its en-richment program and therefore do not hesitate in confirming the legitimacy of the six UNSC res-olutions that call on Iran to suspend all enrich-ment-related activity. However, in this approach, the risk of waging war against Iran outweighs the possibility of living with a nuclear Iran. The ad-vocates of this approach dismiss the threat of a future nuclear Iran as they are confident that US military supremacy, which rests on the twin axes of deterrence and containment, could not pos-

sibly is challenged by any future Iranian regime. On the contrary, according to this framework of analysis, an Israeli or American attack on Iran would make Tehran more, rather than less, likely to produce and deploy nuclear weapons. In this regard, Kenneth Waltz claims5 that an Iranian bomb, in reducing the current military imbal-ances in the volatile Middle East, would not be a threat but would in fact be a regional or even global stabilizer.6

The fundamental change in the Obama adminis-tration towards Iran after 2009 can be seen as a departure from engagement in favour of a more assertive diplomacy. This new policy is based on both the threat of force and the enforcement of severe economic sanctions. Via this coercive strategy, the Obama administration hopes and aims to force the Tehran regime to move towards meaningful and binding compromises regard-ing its suspicious nuclear program. However, as Jervis7 argues in Foreign Affairs (‘Getting to Yes with Iran: The Challenges of Coercive Diplo-macy’), the implication of coercive diplomacy has historically rarely yielded a successful end.8 The Iranian case, unfortunately, has proved to be unexceptional in this context. The reality is that Iran has so far managed to resist all kinds of co-ercive measures and despite sanctions and their dire consequences on the economy; it has suc-ceeded in enriching its uranium at 20 percent. In this impasse, whereby the two parties to the con-flict gauge the other’s attitude before making a critical strategic move, surely Western attitudes in general and the US stance in particular will be crucial in shaping Tehran’s response. Accord-ing to Jervis, the history of coercive diplomacy shows that the simultaneous use of threats and promises does not always pay dividends. Hence, Jervis argues, the application of further pressure on the eve of new talks with Iran in the form of increased sanctions coupled with the threat of force may be counterproductive, in that Tehran could be led to conclude that the West does not sincerely wish to pursue a genuine agreement of partners. Although Iran knows that an escalation of its status to fully a nuclear power would be ex-tremely costly, Tehran may yet decide to purse weapons development if it is convinced the West is not sincere in its negotiations.9

İnceleme

33 ���� ������������������

Under the present conditions, since Iran has not yet decided to attain nuclear weapon capabil-ity10, the Obama administration should explore alternative approaches in order to avoid the worst case scenario and should integrate and ac-commodate its policies with this third way. Ac-cording to proponents of this view, during ne-gotiations with Tehran the US should agree to allow Iran to continue enriching uranium up to 5 percent U-235 – the upper end of the range for most civilian uses – with the assurance that the Iranian government agrees to unrestricted IAEA inspections and various UN Security Council safeguards.11 The likely negative outcomes of the use of force are primary factors behind the reasoning that shapes this approach. According to the proponents of this school of thought, it is possible to both ensure Iran limit its nuclear program to civilian use and submit to IAEA in-spections by tabling ‘win-win’ proposals while there is still time and a window of opportunity to do so. However, according to the arguments put forward, the window that is temporarily and intriguingly open also, conversely, be slammed shut if the opportunity is missed.12

The road to negotiations: Any motivation left out there?

It is worth noting that Secretary State of Hillary Clinton, despite the presence of hawkish ele-ments in America, has already announced that so long as Tehran fulfills its corresponding NPT and IAEA duties, Washington does not deny Iran the right to enrichment as enshrined in Ar-ticle 4 of the NPT Treaty13. In the light of the fact that there is still time for diplomatic negotiations to yield a mutually beneficial deal and knowing

the likely negative repercussions if the option of force is made use of, it is hoped that the US and Iran will act rationally .

However, the general propensity in the West has been to commit to a new round of sanctions led by the EU and Washington exceeding that of the six original UN-led sanctions. The rationale be-hind this behavior was to force Tehran back to the negotiating table and reach a deal that would limit its nuclear program. This coercive diplo-macy may be understood and justified under certain conditions; however the net result has been that the strategy has backfired and caused the failure of the P5+1 talks with Iran. In the af-termath of the meeting in Moscow in June 2012, both sides have felt obliged to move their talks to the technical level.

So far, although the trajectory of these Western coercive measures – sanctions and the possible use of force, etc. – has managed to both slow the pace of Iran’s nuclear program and put pressure on Tehran to respond favorably to P5+1 over-tures, these tough measures have not been able to bring Iran’s nuclear pursuit to a halt. More-over, this more assertive Western approach has succeeded in strengthening the prevalent sense of mistrust between the sides more than ever. From the point of view of the West’s and Iran’s imminent security interests, strengthened coer-cive measures are likely to be counterproductive. IR scholar Alon Ben Meir14 states that, in the event of the use of force, Iran’s nuclear program would be expected to be delayed by only a few years. Additionally, it is feasible that such a mili-tary assault on the regime’s nuclear facilities will both give Iran the legitimacy it needs to pursue

)������/>��1�����2 +���0�����Y �� �5�� �0+� ��"��� ����'� � ���� ���+��*����1�0� �1��4.���� � +���� ��� +1�����''����1� Q���>� �+'�� �/��(�����1��� +�����/��(���+���������� ������ �1�����(�� �/����K����0����+ ����1��1�/�.1 ��� �/��(�V��� ��FBB@C

İnceleme

34 ���� ������������������

a full nuclear military capability15 as well as the motivation to withdraw from the NPT mecha-nism. Likewise, in the aftermath of any military attack, it can be argued that the legitimacy of the existing regime and its policies would be en-hanced in the eyes of the Iranian public. Those in the West who argue against the use of force augment their objections further by highlighting the reality of other risks like; (i) the danger of los-ing the foundation of international cooperation in isolating Iran; (ii) the likelihood of an Iranian bomb triggering a cascade of nuclear prolifera-tion in the new Middle East, and; (iii) the pos-sibility, owing to Tehran’s likely military retali-ation to any western-led military attack, of the outbreak of a regional conflict between an Iran-led axis and its rivals, 16

On the other hand, if it were to reach the point whereby the Iranian regime is forced to decide between developing a bomb or reaching a deal with the P5+1, a decision to obtain a nuclear or near-nuclear military capability could very well lead to a western military attack led either by the US or Israel. Moreover, it is more likely that in the immediate aftermath of such an assault, the Tehran regime will have to accept drastically deprived domestic economic conditions that would be the likely result of its prolonged and increased international isolation.

Now that Tehran has announced the intention to use a quantity of its high-enriched uranium reserves for medical purposes17, a new window of opportunity via the use of CBM conditions should not be missed and the necessary condi-tions required for (re-)convening diplomatic negotiations should be utilized. As Pierre Gold-schmidt emphasizes, if a deal with Iran, hopefully via new ‘win-win’ proposals, is realized, it would surely go some way to averting certain unwanted scenarios. However, Goldschmidt also goes on to state that certain legally binding breaks are re-quired as a guarantee against the re-emergence of a defiant Iran in the future.18

It is true that some IR scholars, myself included, frequently emphasize the fact that in its dealing with Iran, the West has missed several chances

to utilize CBMs, such as the 2009 and 2010 swap agreements, which is why these political circles are now forced to search for more innovative ways to re-engage Iran in the hope that these measures may avert worst case scenarios. Never-theless, more optimistic and creative IR scholars continue to come up with a number of proposals that coincide with the Turkish stand, well-known from the inception of the Iranian nuclear crisis, which emphasizes the importance of using dip-lomatic means in dealing with the situation.

What would be next in P5+1 Negotiations with Iran and likely reaction of Turkey?

From the very beginning of the Iranian nuclear crisis, Turkey cited diplomatic negotiations as the preferred approach. It was always Ankara’s belief that coercive methods would be both counterproductive and costly. Throughout the crisis, Turkey has stressed the importance of the use of an engagement policy with Iran that guar-antees non-nuclear states’ right to nuclear en-richment under Article 4 but with the condition that Iran – like other non-nuclear states – pro-vides assurances that it will restrict itself to civil-ian use of nuclear energy. With this framework, Ankara has supported all new non-proliferation ideas in principle but with the condition that the nuclear haves of the UNSC continue to respect the nuclear have-nots’ legitimate right to enrich-ment for civilian purposes19. It is the Turkish au-thorities’ conviction that a diplomacy-based ap-proach is the only course of action that can pre-vent Iranian nuclear weapon acquisition. Pursu-ing such a course naturally presents challenges, but as Ankara emphasizes, it is the most effective and reliable option available.20 Ankara therefore continues to support the pursuit of diplomatic negotiations with Iran that would ensure a halt to the accumulation of 20 percent enriched ura-nium and restrict its enrichment operations and stockpiles to normal power reactor-grade levels and peaceful civilian requirements. Of course, as Pierre Goldschmidt21 and Kelsey Davenport rightly highlight, there is a mandatory require-ment for the international verification and mon-itoring of Iran’s commitments – via extensive and possibly intrusive IAEA monitoring – in any

İnceleme

35 ���� ������������������

future deal, in order to prevent any attempts by Iran to acquire weapons-related material. How-ever, as many IR specialists argue, these verifica-tion and monitoring efforts by the P5+1 need to be coupled with concurrent efforts to first ensure recognition of Iran’s legitimate right to peaceful enrichment – to be set at certain levels so as to not lead to future military-related efforts – to-gether with the gradual removal of international sanctions in an appropriate and timely fashion.22

As the proponent of a ‘nuclear free world’ vis-à-vis his 2009 Prague speech, US president Obama together with other P5+1 leaders should work together to take advantage of the newly opened window of opportunity and hence try once more to engage Iran in serious and sustained negotia-tions. If such an initiative shows sign of promise, then there is a real possibility that the opposing parties to the conflict may create arrangements that would safeguard the international non-pro-liferation community against the possibility of a nuclear-armed or a near-nuclear Iran material-izing in the foreseeable future.

Conclusion

In light of the fact that the two sides on the Ira-nian nuclear crisis have been unable to forge a legally binding agreement that would satisfy the expectations of both the P5+1 and the Tehran regime, the two sides should attempt to use new, smaller confidence-building measures before convening the negotiations so that the Iranian-P5+1 relationship, imprisoned in a ‘security di-lemma’, may be overcome and replaced by a new relationship of trust. Of course, much remains to be done. Hence, at this point it is crucial that the negotiators take note of the prognosis offered by Jervis, who suggests that once negotiations have started, Tehran and the international non-pro-liferation community should scrupulously avoid dealing with the essential and most complex is-sues with which they are confronted until an at-mosphere of mutual trust has been successfully created.23

At this point, it would be prescient to cite John H. Herz’s remarks in the foreword of Ken Booth and Nicholas J. Wheeler’s The Security Di-lemma: Fear, Cooperation and Trust in World Politics, in which he writes, “a great opportunity exists for the sole remaining superpower after the Cold War to lead the world towards mitigat-ing the security dilemma through arms control and nuclear disarmament and towards collec-tive global steps to save the human habitat for future generations”.24 The US administration has ultimate responsibility to value and take notice of eminent American specialists’ suggestions to use the ‘freeze-for-freeze approach’25 a principle based on a US decision to not take further ag-gressive steps at the inception of negotiations in its dealing with Iran in anticipation of a favorable and comparable reaction by Iran. Taking such a principle into account could be a valuable asset in building the trust essential for the realization of a deal between Iran and the P5+1.

The best preferable scenario for Turkey at the next rounds of the P5+1 talks scheduled for 2013 succeed would be a deal in which the six world powers recognize Tehran’s legitimate right to enrichment while also guaranteeing that Iran re-main within the boundaries of the NPT, includ-ing legally binding firewalls, such a deal would also ideally debar Iran developing warheads and would only let her continue enriching up to 5 percent U-235.

Finally, Turkish foreign minister Ahmet Davutoğlu’s suggestion, at the recent Munich Se-curity Conference, to reorganize the P5+1 talks as P5+3 talks that would also include Turkey and Saudi Arabia is perhaps worth a try. If such an extension of the P5+1 could be accomplished, a fresh impetus could be given to the currently stalled negotiation process.26 Turkey’s previous success, together with Brazil, in convincing Iran to accept the swap agreement of 2010 can be cit-ed as concrete proof in this regard.

O

İnceleme

36 ���� ������������������

?� W������K��� 5�����.�++����8��� �+>�JQ������������������Q����5/3�� ����K��� 5��6� � �+� ��)��'�� +��L� ��!�� ��K���+�O��P>���!�"� 1��� .��#��)���������1"? 1�&'#���=��%.� #=�%����8�#�#� �.�&�� ��!��#�"3���!�"� 1��"9��#=�"+15����6�* +1��+>�"���+1��>�FB?B>�''>�?H@3?A@C

F� ��� ��.��%��'��������8���5��6���� �1>� jj,1�� Q��� ����������,1����##>�8�*��,����)1�3��5�+� ����-''����� � �+� (���� 1�� 6��+ ����� �� FB?G>� F@������*��� FB?F>� 1��'�MM000C����3�5 �����0����C��5M5�*����M (�7NB?IB�k�+��� + ����FA�!����*���FB?Fm

G� ����K ��'��� �>� jj,1�� Q��� ����������)� + +� �"�� � �5��1��0��+�3��+��-������+##>��.�1)���� )��#>���CIA>���C�G@A>�FBBA>�''CS3ANC

I� $������"���>�")@2��@N� ������1�<���>�J<1/�Q����.1����8����1�����*L�0"���!���33 ��#>���C@?MI>�&�/M"�5�+��FB?F>�

''>�F3NCH� W�++� �����+�� ��>� JQ���>� �1��4.�����<��'��+��(���++�!�+����� ��L>�& �4�4 1=� ��C� NIMN>�

-���*��M�����*��>�FB?F>�''>�?AG3FBFCS� 9�*�����&��� +>�J8��� �5������+�0 �1�Q�����,1��)1���5�+��(�)���� ���! '����/L>�0"���!���38

3 ��#�>���C@FM?>�&�����/MK�*����/�FB?G>�''>�?BN3??NCA� %?�.@@� %?�.@?B� W�++� �����+�� ��>� JQ���>� �1��4.�����<��'��+n>�'>�?ASD�8���5��6���� �1��+��+1���+�

�1��� �0��1���Q����1�+����������'������������'�* �/�/��C�.���.��5 �"��;����>�JQ����+� ������ ��������� �5��������0��'��+�*�������1��+1��L��". 'A#� � �=�?F�-���*���FB?FC

??� 9�*�����&��� +>�")@2��@=��'>�??FC�K���(���1��� ���+�����1 +���*���>�+��D�"����0�6���+ � >�J)�+ �5��1��!���0 �1�Q���L>�& �4�4 1=�/"1@�NIMI>�''>�GG3I?C

?F� "����0�6���+ � >�")@2��=�'>�G@C?G� W�++� �����+�� ��>�JQ���>��1��4.�����<��'��+n>�'>�?AHC?I� "��������� �>�jj<1/�"���� �5�Q���� +������E �/##>�, 33)"#��:"�1.=�?S�&����FB?FC?N� "�����)�1��>�jj"���0��������9���� ��##>�, ���->�?G������*���FB?FC?H� ��� ��.��%��'��������8���5��6���� �1>�")@2��@?S� ,1�����+����0+��1���Q����1�+� �(�������1��Q"$"��1��� ��'��+������������������ (�5�+������� �1�

���� ���+���+����1���5�� ��� �1����0�0 ���0��(��''����� �/� (�����5�� �� ��+�01 �1�1�+�*�����'�����*/��1��Q��� ������ + �������+����b���� �/��(���� �1������� ���(������ ���'��3'�+�+C�)������/>��1��'��+�� ���1��5��0�1��(�Q���#+�FBo�+���' �� +�'��+���+�����1���+�� �5��1���5���1�����(��1����5�� �� ��+�+���(���K�*����/C��.����&�*/�<��� �>�JQ������+��1��Q"$"� ��'��+�����������1 ��+������� �1����� ��L�����: #���!�"���"#�=�G?�&�����/�FB?FC�1��'�MM000C0�+1 �5���'�+�C���M0���M��� ���3+���� �/M ���3��+3 ���3 �3'��+3��3���3���1 ��+3��3��� �13���� ��MFB?GMB?MG?MI���*AHH3H*�*3??�F3*�GH3�B(�H?�FBN(HR+���/C1���CkE�+��� +3 ����S�K�*����/�FB?GmC

?A� 6 �����8��+�1� ��>�J,1��Q��� ����������Q++����"�1 �� �5�< �3< ��! '���� ��.��� ��L�����"�8��"1�3�� ��"�� �.� $�# �� ����� <"�3����2�=� I� K�*����/� FB?F� >� 1��'�MM�����5 �����03����C��5MFB?FMBFMBIM ��� ��3������3 ++��3��1 �� �530 �30 �3� '���� �3+��� ��M@1*G� k�+��� + ����?B�!����*���FB?FmC

?@� ���� ��"�������8���/>�jjQ+��1���������)�+�����.���/� ���1��� ����$�+��9�� ##>����2�)��"�#�>" �� 1�"3�%����� ��"� 1���1 ��"�#>���C?HMF>�.������FB??>�''C�IG3N@C���

FB� ���� ��"�������8���/>�J,�� +1��������.���� �/��(����Q��� ��������� ��� ��L>�<"����)"� �'�&�2 ���'��"1�2'=���CGGMG>�!����*���FB?F>�''>NFF3NFHC

F?� 6 �����8��+�1� ��>")2��@D���+�/�!����'���>�J-'� ��+�(������! '���� ��.��� �������1��Q��3� ����������)1���5�L� %� ��� 21� ��*���3=��������#�<"���"1��##"2� ��"�=�@�&�����/�FB?G>�1��'�MM000C���+������C��5M( �+MQ���R�� �(RB?RB@RFB?GC'�(�k�+��� + ����?�K�*����/�FB?Gm

FF� ��+�/�!����'���>�")@2��@FG� 9�*�����&��� +>�")@2��@FI� &�1��WC�W���>�JK���0���L� ������&�2 ���'�$�1��� =�0� �=�<"")�� ��"�� �.�� #�����:"�1.��"1�8

��2#=���������13�� �1��+�&C�<1�����O��+P>�6�5����3���� ��>����>�FBBA>�'>�� 3 2FN� "*�����1 +� �����1��� �0'� ��+��(�&��� +�����!����'��������*������� �������+ ����� ��C�.���

������ ����������2 2CFH� K��� 5��� � +����!��������J-''��++ ��� ��./� �� +�����+��(����1��4�C�<��0 �+���01��1����1��

4��0 �'�++��1����+��������� ���1������+���(��1��� ��L>�1��'�MM000C�(�C5��C��M(��� 5�3� � +���3������5�3�''��++ ��3 �3+/� �3 +3�3��+�3(��3�1�3��C��C�(�>�k�+��� + ����S�K�*����/�FB?GmC

DİPNOTLAR

İnceleme

37 ���� ������������������

Turkish Prime Minister Erdoğan harshly criticized the Israel embargo on Gaza at the 2009 World Economic Forum conference in Davos.

Energy Geopolitics of the Eastern Mediterranean: Will Aphrodite’s Lure Fuel Peace in Cyprus?*

Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği: Afrodit’in Cazibesi Kıbrıs’ta Barışı mı Teşvik Edecek?

Emre İŞERİ & Panagiotis ANDRIKOPOULOS

Özet1974 yılından beri Türkler ve Rumlar arasında bölünmüş olan Kıbrıs adası, İsrail kara sularının yakının-daki Afrodit sahasında tespit edilen doğal gaz kaynakları nedeniyle tekrardan dünya gündemini meşgul etmeye başlamıştır. Kıbrıs Rum Yönetiminin anılan kaynaklar üzerinde İsrail’le oluşturduğu güç-birliği, Türkiye’nin zaten sorunlu olduğu adayla ilişkilerini daha da sıkıntılı bir hale sokmuştur. Bu bağlamda birçok analist Akdeniz’de enerji savaşının patlak verebileceği öngörüsünde bulunmaktadır. Hakikaten de Yunanistan-Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail arasındaki “yeni enerji üçgeni” bu ülkelerin Türk tehdidine karşı oluşturmuş oldukları “yumuşak-dengeleme” buzdağının görünen tarafıdır. Bir diğer ifadeyle, bu ülkelerin enerji işbirliği Türkiye’ye karşı siyasi ittifak zemini üzerinde meydana gelmektedir. Bahsedilen rekabet or-tamı içerisinde Afrodit’in cazibesi, tarafları Doğu Akdeniz’de “pozitif barış” veya “sıcak barış” tesis etmeye yetmeyecektir. Bu noktada asıl belirleyici olacak faktör Türkiye’nin güvenlik ve enerji çıkarları arasında kuracağı denge yoluyla tehditkâr tutumundan ne oranda kaçınabileceği olacaktır.

������������ ������������������������������������������������������������������������

İnceleme

38 ���� ������������������

Abstract

Cyprus Island, which has been divided between Greeks and Turks since 1974, is again in the spot-light due to a pristine rivalry over the natural gas reserves found nearby the Israeli waters, known as the Aphrodite field. To further complicate the island’s already complex relations with Turkey, the Greek Cypriot’s new partner in this gas en-deavor is Israel. In this context, many analysts have warned about the deterioration of security in the region in light of these new discoveries and even some are anticipating “a coming Mediterra-nean energy war.” Actually, this “new energy tri-angle” among Greece-Greek Cyprus-Israel is the tip of the iceberg—that is, a “soft-balancing” act against an emergent threat perceived from Tur-key. To put it another way, their energy coopera-tion is built on an alliance that already exists, al-beit unofficially, against Turkey. At a time of such a regional “rivalry,” it is therefore unlikely to ex-pect Aphrodite to lure the sides to reach a “warm peace” within the Eastern Mediterranean. In this light, this paper argues that Ankara’s efforts to-wards balancing its security and energy interests will be detrimental to Aphrodite’s prospects in re-vitalizing the Cyprus peace process, but not the other way around.

Keywords: Energy Geopolitics, Eastern Mediter-ranean, Turkey, Cyprus, Israel

Introduction

Cyprus Island, which has been divided between Greeks and Turks since 1974, is again in the spotlight due to a pristine rivalry over the natu-

ral gas reserves found nearby the Israeli waters, known as the Aphrodite field. To further com-plicate the island’s already complex relations with Turkey, the Greek Cypriot’s new partner in this gas endeavor is Israel. In this context, many analysts have warned about the deterio-ration of security in the region in light of these new discoveries and even some are anticipating “a coming Mediterranean energy war.”1 Actually, this “new energy triangle”2 among Greece-Greek Cyprus-Israel is the tip of the iceberg—that is, a “soft-balancing”3 act against an emergent threat perceived from Turkey. To put it another way, their energy cooperation is built on an alliance that already exists, albeit unofficially, against Turkey. At a time of such a regional “rivalry,” it is therefore unlikely to expect Aphrodite to lure the sides to reach a “positive peace” or “warm peace” within the Eastern Mediterranean.4 In this light, this paper argues that Ankara’s efforts towards balancing its security and energy inter-ests will be detrimental to Aphrodite’s prospects in revitalizing the Cyprus peace process, but not the other way around.

The outline of the paper is as follows. The first part discusses whether partnership on energy can serve as means of ensuring “positive peace.” The second part examines the origins of the Is-raeli-Greek Cypriot alliance against Turkey. The third part will illuminate escalating regional ten-sions following the aforesaid energy discover-ies and export projects, coming at the expense of the prospective regional hub Turkey. It will conclude with the assertion that Turkish foreign policy conduct will be one of the most important determinants of whether, or not, Aphrodite will bring peace to Cyprus.

!�+' ��� �1���'� � +� ��� �0+� �1���"'1��� ��#+�5 (��0 � (���'��������)/'��+>��1 +�0 ����� �/����1�''���0 �1��������+(��� �5��1��'��+����J����'����L���5 ����+���� �/���� �������� ������J0����'����>L�*��������1����1���0�/�������C

İnceleme

39 ���� ������������������

Pipe Dreams for Positive Peace

Good relations between states are a pre-condi-tion for the success of energy projects. Indeed, as an essential study providing extensive analy-sis on many case studies about cross-border gas pipelines, Natural Gas and Geopolitics indicates that there is “no evidence that gas pipelines are a means to peace.”5 Notwithstanding this phenom-enon, many policy-makers, academics, and ana-lysts have proposed the idea of “peace pipelines.”

For instance, in the 1990s, despite the state of war over Nagorno-Karabakh, Washington pro-moted a pipeline project that would run from Azerbaijan through Armenia as a means to be-stow peace to the South Caucasus. In addition to this failed attempt, Washington has promoted a gas pipeline from Qatar to Israel6 and the Medi-terranean oil pipeline, which used to run from the northern Iraqi city of Mosul to Israel’s north-ern port of Haifa up until 1948, to bring peace to the Middle East.7

More recently, several American officials such as Philip Gordon, US Assistant Secretary of State for European and Eurasian Affairs, have been promoting the idea that “hydrocarbon reserves could prove beneficial for both communities [in Cyprus].”8 In parallel, US Ambassador to Cyprus John Koenig stated that “[Cyprus’] oil and gas resources, like all of its resources, should be eq-uitably shared between both communities in the context of an overall settlement.”9 Even former US diplomat Matthew Bryza proposed that “Tur-key can build a pipeline to Turkish Cyprus and extend it to Greek Cyprus… [and] over time, gas produced in the Eastern Mediterranean could be sent to Turkey.”10 Despite these optimistic views that Aphrodite’s gift will fuel peace on Cyprus, this will not likely to happen without transform-ing the present “cold peace” regional security en-vironment into a “warm peace,” but not the other way around. Before going further, it will be plau-sible to illuminate the origins of the Israeli and Greek Cypriot “soft-balancing” against Turkey, which has been followed by on-going intensified tension over new energy discoveries.

Soft Balancing against Turkey

Due to Israel’s perception that former ally Tur-key poses a threat, Israeli leadership has begun to look for allies to “soft-balance” it position vis-à-vis Turkey. In this respect, Israel has found Greek Cyprus and Greece as ideal candidates in the Eastern Mediterranean area. Given that Is-rael has been the driving force behind this alli-ance, it would plausible to examine the evolution of Israel’s perceptions of Turkey as an emergent regional power, followed by the motivations en-couraging Greece and Greek Cyprus in this di-rection.

The story of the bilateral relations between Israel and Turkey is one of a great alliance that lasted throughout the Cold War years and reached its peak after the mid-1990s, when the two powers started a promising cooperation that enhanced each other’s security.11 A new balance of power in the Middle East was needed to maintain sta-bility and within this framework the two states worked closely together.12 But as the saying goes, “what goes up must come down,” and this is ex-actly what happened to the relations between Turkey and Israel.

In 2002, the Turkish people voted into power the conservative and Islamic-oriented Justice and Development Party (AKP), along with the party’s leader Recep Tayyip Erdogan as the new Prime Minister. As Turkey’s export market has been shifting from Europe to the Middle East,13 the AKP has embarked on elevating its profile among Arab people by utilizing its geographic position, historical Ottoman heritage and cul-tural links with other Islamic nations.14 In this respect, Ankara has discerned that active en-gagement with the Palestine conflict would be instrumental in raising Turkish “prestige” in Arab public opinion.15

This mindset has led Turkey to make a dra-matic shift in its traditional policy by recogniz-ing Hamas - which is considered as terrorist or-ganization by the US, the EU and Israel - as an equal and legal actor in the region.16 Moreover, in 2006, Ankara invited Hamas leader Meshal

İnceleme

40 ���� ������������������

to Turkey after his electoral victory, prompt-ing debates whether Turkey’s axis had shifted.17 Turkish-Israeli relations became further strained when Israel launched a war against Gaza at the same time that Ankara-brokered peace negotia-tions were underway between Israeli Prime Min-ister Olmert and Syrian President Assad. This incident not only diminished Turkey’s role as a mediator in the Middle East peace process, but set a precedent whereby Israel dictated the limits

In September 2011, the American oil company Noble Energy began exploratory drilling in Cyprus Block 12

of Turkey’s field of activity. Clearly, this was by no means seen as acceptable for a regional power like Turkey.18 In return, Turkish Prime Minister Erdoğan harshly criticized the Israel embargo on Gaza at the 2009 World Economic Forum con-ference in Davos.19 This incident marked Turkey as a champion of the Palestine cause, thereby boosting Turkey’s popularity among Arabs at the expense its relations with Israel. 20 From that point onwards, the entire region started pressur-ing Israel regarding its policies directed towards the Palestinians, and Erdoğan contributed to this trend. And, undoubtedly, the bloody raid result-ing in the deaths of nine Turkish civilians at the hands of Israeli forces in international waters on the civilian aid ship Mavi Marmara, an aid proj-ect which was allegedly supported by the AKP, has overshadowed all previous diplomatic ten-sions between Turkey and Israel.

Turkey emerged from these developments as a more dominant and confident actor in the Mid-dle East and its popularity was clearly increasing. In the wake of another ground-shaking event in the region, the “Arab Spring,” Arab people start-ed even talking about a “Turkish Model.” In this way, Turkey has been strengthened while Israel has become further isolated in an environment that grows more and more hostile as time goes by.21 For this reason, both Turkey and Israel have been increasingly resorting to traditional balance of power politics in the Eastern Mediterranean.22

In this context, Israel has ramped up its search for allies to acquire a “soft-balancing” edge over Turkey, and a prime candidate was Greece/Greek Cyprus, whose relations with Turkey have been troubled for many years, mainly due to the Aegean and Cyprus disputes. Indeed, during the post-Cold War era, relations between Athens and Ankara have remained one of Europe’s most dangerous flashpoints. Clearly, there are a mul-titude of factors underpinning the Aegean and Cyprus issues that have resulted in a tense secu-rity dilemma. 23

The Aegean dispute is at the heart of the threat perceived to be arising from Turkey, and it is the greatest “thorn” in the countries’ bilateral rela-

İnceleme

41 ���� ������������������

tions. The dispute, which arose in the 1970s, is centered on a set of interrelated, controversial is-sues concerning sovereignty and related rights in the area of the Aegean Sea. Because of this issue, twice Athens and Ankara were brought to the brink of an escalated conflict (1987 and 1996). Although both Greece and the EU pressed Tur-key to lift the casus belli, it seems that to date Ankara has refused to back down. Problems such as the delimitation of the Exclusive Eco-nomic Zones (EEZ) are still to be resolved - an issue pertaining to ongoing energy tensions in Cyprus, as will be discussed below - since there is hesitation on both sides to decide whether it would be better to solve it bilaterally or take the issues to an international court.24

Recently, the financial crisis that hit both Greece and Greek Cyprus led to a greater sense of un-ease as regards Turkey’s increasing influence in the region. In other words, as Greece becomes weaker, Turkey is strengthened and this increases the sense of a perceived Turkish threat. It is clear, therefore, that Israel took into account this ten-sion between Athens and Ankara when choosing Greece as a potential ally. The same holds true for Greek Cyprus as well, as the Greek Cypriot leadership is keen to explore gas reserves in the region. In this way, the collaboration between Greece and Israel is obviously an attempt to off-set the threat of Turkey’s growing power in the region.

Energy Blessing or Curse?

The region is blessed with gas but cursed with an inability to exploit. And that’s not a joke.25 Throughout the centuries, the Eastern Mediter-

ranean has maintained its geopolitical impor-tance for global hegemony and the international system, largely due to its critical position for trade, and its prospects for conflict have height-ened as regional power politics have intensified over centuries.26 In fact, the current conflictive state of affairs in the region is a continuation of this historical pattern, but this time around it would appear that rivalry is over new energy dis-coveries.

In September 2011, the American oil company Noble Energy began exploratory drilling in Cy-prus Block 12 (Aphrodite) in parallel with its operations in Israeli waters and found between 5 and 8 trillion cubic feet (tcf ), or between 142 and 227 billion cubic meters (bcm), more than Cyprus can consume in a century.27 As soon as Greek Cyprus declared that she would start drilling in cooperation with Israel, Turkey an-nounced that it would do “whatever necessary” to defend Turkish and Turkish Cypriot rights.28

This strident Turkish response did not arise from thin air. Indeed, those discoveries in the disput-ed EEZ zones of Eastern Mediterranean basin29 adjoining Israel posed a significant challenge to Turkey both in terms of its tense relations with those countries in the region and its energy pri-orities (Map 1). From a political perspective, those resources were discovered at a tense con-juncture when Turkey’s relations with Israel had sharply deteriorated and when renewed efforts to resolve the Cyprus problem under United Na-tions mandate stalled.30 From the perspective of energy security, Turkey as a net energy importer (93% in oil and 97% in natural gas) aims to ful-fill its incrementally increasing demand (Turkey

!������Q+���#+�'����'� ����1���(�������/�,���/�'�+�+����1����>�Q+3��� ������+1 '�1�+�*�5���������(���� �+����J+�(�3*�����L� ��'�+ 3� ���� +3p3� +�,���/C� Q���1 +���+'���>� Q+����1�+�(�����8����)/'��+�����8�������+� �������� ����+� ���1��$�+�������� ��������������C

İnceleme

42 ���� ������������������

consumed 48-50 bcm of natural gas in 2012 and around 70 bcm by 2020) through diversifying procurement options - particularly away from Russia - at a time when the Iraqi energy conun-drum remains unresolved and heavy energy sanctions have been imposed on Iran.31

Moreover, in February 2012, Greek Cyprus an-nounced a second licensing round for the re-maining twelve blocks; including ones which Turkey claims overlap its continental shelf where Turkish Cypriots granted Turks explora-tion licenses (Map 1). In response, Turkey initi-ated “bullying behavior” aimed at preventing the continuation of exploration and drilling in the region. Large-scale exercises carried out in the area by the Turkish military represented an at-tempt to intimidate the Cypriots and show them that Turkey will not sit back and let the Greek Cypriot-Israeli partnership continue with their ambitious plans, as they would be a major blow to Turkish interests.32

Soon after such Turkish actions, Cypriot officials warned that “Turkey is threatening our coun-try and its associates. […] It is causing tension in the region, sending the message that it acts like a troublemaker and violates international norms.”33 Under such circumstances, therefore, as the “soft-balancing” approach foresees, the Greek Cypriot-Israel energy cooperation has been transformed into a military alliance to en-sure the security of gas exploration (and export of those resources) against the Turkish threat.34

At the moment, Nicosia and Tel Aviv are facing the difficulty of how to export this huge amount of natural gas reserves. While each has its pros

and cons, there are five primary options avail-able to Cypriots: 1) A pipeline to Greece 2) A land-based Liquefied Natural Gas (LNG) plant 3) Off-shore energy plant 4) Floating, produc-tion, storage and offloading (FPSO) facilities 5) A pipeline to Turkey. (Map 2)

Nicosia’s decision on export route will determine whether new natural gas discoveries are blessing or curse for the region. Of these five, the Turk-ish route promises a low-cost opportunity. Ad-ditionally, by intensifying economic interdepen-dencies among Israel-Greek Cypriot-Turkey, the Turkish route has significant potential to facili-tate regional dialogue. This has prompted sev-eral analysts to argue that proper management of those discoveries is “a last window of oppor-tunity” 35 for Cyprus, if not for the whole region. Indeed, those resources may bring two commu-nities of the island together in a positive-sum or win-win game in which all participants’ interests will be accommodated. Moreover, Turkish route will not only meet Turkey’s growing energy im-ports and heighten its prospects to become “the fourth [energy] corridor”36 of Europe, but also enable EU countries to reduce their high depen-dency on Russian gas that is around 40%. Fur-thermore, additional supplies from Israel and Egypt will render the Turkish route more feasible and viable.

Notwithstanding all these political/economic merits of the Turkish route, there are at least two problems to hold back realization of this mutually beneficial venture. First, the prolonged dispute over Cyprus must be resolved through a lasting settlement and Greek Cypriots need to reassure the Turkish side that Turkish Cypriots

,1�� $�+����� ��� ���������� 1�+� �� ��� ���� �+� 5��'� � ��� �'��3������(���5�*��1�5����/������1�� ������� ����+/+���>���5�/�������� �+� �� � ��� '�+ � ��� (��� �����>� ���� �+� '��+'���+� (��� ���Y ��� 1����1� 51�������+���5 ����'�0���'� � �+�1���� ����+ =�������������� �+C

İnceleme

43 ���� ������������������

will be reaping the benefits of gas exploitation as well. Without a harmony of opinions over these issues, Turkey will likely refuse any other agree-ment with Greek Cyprus. Furthermore, the fear that Turkey could suddenly switch off the taps in case of a dispute with Cyprus (just as it hap-pened between Ukraine and Russia) also hinders cooperation. Second, whereas building a pipeline would limit Cyprus’s exports with the European market, with an LNG plant, the export range can include the entirety of world. A careful eye will detect that these two obstacles derive from the Greek Cypriot’s well-established perception of Turkey as a hostile country. Hence, there is an urgent need for Ankara to balance its regional security and energy interests in a manner that placates Nicosia’s (and also Tel Aviv’s) security concerns. If Ankara manages to find this bal-ance, prospects will be bolstered for the Turkish route to become a “peace pipeline.”

Conclusion

Dark clouds have been gathered over the sunny island of Cyprus making predictions concern-ing the hot issue of natural reserves exploration and exports along with the ongoing Turkey’s problems with both Israel and Greek Cypriot

extremely difficult to make. Regardless of the results of the latest election in Israel and the up-coming one on the island, the new government will not have time to celebrate their win as they will be forced to deal with domestic issues. The discovery of huge amounts of natural reserves in the “Aphrodite” block of the Cyprus EEZ may have caused many Cypriot officials to think that a bright future is ahead. But the island is at a crossroads. The newly elected government must make choices that will both fill treasury coffers and at the same time help smooth over disputes with Turkey and Turkish Cypriots.

The option of building Israel-Cyprus-Turkey pipeline has the potential to i) facilitate dialogue, ii) be a relatively low-cost project and iii) gener-ate revenue for the whole island. Although such an approach might seem ideal for both sides in that it deals with a number of issues at once, it is, however, highly unlikely to occur at a time of rivalry in the Eastern Mediterranean. If Ankara can balance its security and energy interests, this can trigger a regional conflict transformation process and bolster prospects for Israel-Cyprus-Turkey “peace pipeline” to bring peace to the is-land.

İnceleme

44 ���� ������������������

Map 2: The East Med Pipeline and Possible Connections by-passing Turkey

O

Map 1: Exclusive Economic Zone and Potential Energy Reserves in the Eastern Med

İnceleme

45 ���� ������������������

?� &� ��!�� �����>�J,1��)�� �5���� ����������$���5/�<��>L������ ��"� 1�%�����#��>�?GCBFCFB?FC�F� 8���5��.���� +>�J�,1����0�$���5/�,� ��5���(�)/'��+38�����3Q+�����)�+� �5�������(���,���/L>�

� �+�#���"1�2'�B ����1'>�??�F>�.������FB?F>''CAS3?BIC�G� K����1��'��'�+�+��(��1 +�'�'��>�J+�(��*���� �5L����(��+�������1�+����� ��+�3�(��0���*/�0��3

���+����+�3��1�����������1���5����'�0��(��+����� ����� �����0�/>�*����1���51����� ���/���3��+�O� '����/�>������� �>� �+� ��� ��� ��� ��P� �����������J���/>�(��+���������������� ��L��1��'�0��(��+����#+�� ���/���M���������� ��'� � �+C�Q���1 +���+'���>��1 +������'�� +��������������� *�� ������)���<���� ������1���/��(�J*�������(��1����L�+���++ �5����� ���/�(�����(�*���� �5��(��0����������+����+��5� �+����+����5�����'�+ �5�����������1����C�,1�������'���(�J+�(�3*���� �5L� +� � � �/�'��'�+��������' ���+�����3� ���+����+#�q�)1 �������9�++ ��3���0�(�����(�� ������5� �+��"��� ����+�'�����/� ���1���� 3'����0���C�K�������++ ����������+����*�������(��1������1���/>�+��D�.��'1���<��>�����"��!��#�"3� 11� �2�#>�Q�1�����)�����4� ���3+ �/�6��++>�?@ASC�K����1����� ��/��+�5�+��(��1 +������'�>�+��D�6��>�,C�C�OFBBNP>�J.�(������� �5� ���1��"5���(�4C.C�6� ���/>L�%����� ��"� 1�&�2 ���'>�GBO?P��IH3S?D�<1 ����>��C$C�OFB?BP>�J.�(������� �5�����5�<���.����+ �$� ������(����"(� ��>L�%����� ��"� 1��33 ��#>�AHONP��??B@3FSC��

I� ,1 +�'�'������+ ���+��1��������+� ���1��'�����+�����?P�9 ���/�>�FP���5�� ���6�����>�GP�6�3+ � ���6����C�K��������'����� +��++ ��+�����1����� ��/��(�'�����+���+>�+��D����%�� ��� 3��>�J,1��8�*��.�����+��(�9�5 ����,���+(����� ��+�(����<������6����>L�>" �� 1�"3��� 2����#� �2�>�GA>�FBB?>�''C?@@3FFNC�&���+�6C��� �>�8��/�8����������6���KC�! �1>�J,1��6�����.�����)����'��� � �5�����-'���� ��� � �5����39 ���/�����6����>L �<"�31�2��� � !������ �.��� 2��&2���2��FN>�FBBA>�''CHS3ABC���

N� ����WCW�/�+�����!�� ��8C� ����>�J6� � �+>������+>������1��.1 (�����8�+L� ��!�� ��8C� ����>�"�/��C� &�((�>�������� WCW�/�+O��+CP>�� � � 1� � #� �.���")"1���2#5� 0�"�� CDEF� �"� GFHF, )��*� �5��4� ���+ �/����0�����>�FBBH>''CGIH3GISC�

H� �������.1�((��>�����!'��"1���2#>�4� ���+ �/��(�6���+/��� ��6��++>�FBB@>�'CS?3SFC�S� J4C.C��1�� �5�'�++ * �/��(�'��' �5�� �(��������1����Q��b����W� (�>�� ��&�����>L�, ���-�>�

FNCBACFBBGCA� JW/������*���9�+����+�)����6���������( � �� (������1�)����� � �+>����>�8������.�53

5�+�>L�����+���9#=�B?C?BCFB?FC@� J��0�4.���*�++��������)/'��+���0+����0���(������� ( ��� ��>���5�5��,���/>L��0�� �2� 1�

����"�>?ACBSCFB?FC�?B� J)/'� ���5�+�j�1��'�*���������+/#L>�, ���'���$ �1'���9#�>�B?C??CFB?FC??� �C"��� + >J,1�� ,�� +13Q+��� � 9�''���1������ �� �1�� 6�+�3)���<��� ���>L���..1�� � #�����

&� .��#>�GH�F>�FBBB>''C�?SF3?@??F� !C�<�2���>J,���/�����Q+�����"���0���������(�6�0��� ���1��� ����$�+�>L�����: #���!�"��

B ����1'>�FF�?>�?@@@>�''C�FG3GF?G� Q���1��'�� ����(�FBBF3FBB@>�01 ��,�� +1��2'����+1�����(�� ����$�+����������� �+�1�+�����3

����(����o�@����o�?A>�$4#+�+1�������''���(����NHo����IHoC�?I� "C��� �+��>� J,1��.�����5 ��!�'�1�!���� ����(�,�� +1�K��� 5��6� �/>L���..1��� #�����&� 8

.��#>�IF��H>�FBBH>''C@IN3@HIC�.����+�>�W�51�6�'�>�J6�2�-�������� �,1��� 2���.���++��(�,���/#+�K��� 5��6� �/L>�0"���!���33 ��#=������*��M!����*���FB?B>''C?H?3?S?D�K������3��;>�J.�����5 ��!�'�1����W�5���� ��!�'�1 �"�)� � ���9�� +��"��/+ +��(�,���/#+�6�+ � ��� ���1��<����./+���L>�%����� ��"� 1���1 ��"�#>�FHCF>�&����FB?F>�''C?HN3?AB

?N� $�1����������>�J,���!���6� � �+�#����K +� ��.���������,�� /�3K +� ��� � �� L�OJ,1��6�3�+� � ���b��+� ��� ��,�� +1�K��� 5��6� �/�����,���/36��+� ������� ��+LP� ��K����.����3����>��������r�5������������>����r����,��� �O��+CP>�II%@��(-'J1. ��(�+�$J���"1���+ #J�J���� 1�-� �O�� 1'#�#�"3�� �+�#��0"���!���"1�2'��������GC#��2��� �'P>�!�����/������>��+���*�>FB?F>�'CHSBC�K������� � ������������(�,�� +1� ������� ����'��+� 5�������'��� ��� ��+>�+��D�$�������� �U�"C-����! �>�J��/������,�� +1������ ��,���+(��� �5��1��6����������� ����$�+���,1����2�+��(�!���+� ��"��1�� �/�����Q������� ����6��+� 5�>L���� ."; ���(�1���>�������G>����F>�&�����/�FB?F>�''C??@3?IFC

?H� ��+���r����>�JK����.�����5 ��6������+1 '����.����++ ���)� +�+��,�� +13Q+��� �9��� ��+� ���1��FBBB+L� ��r�����T�/��'�-����O��CP>�� �+�'��������GC#��<��� �'�5�B �#��3"�� ���9�0"���!���"1�2'>��"+15����>�.����/>�FB??>�'CG@C��

DİPNOTLAR

İnceleme

46 ���� ������������������

?S� .��>�.���������'��/>�JW���+�� + �+�"������,1��"�6�.1 (�+�,���/#+�9��� ���1��� ����$�+�>L��"1�2'9 �2��?BA?>�,1��<�+1 �5����Q�+� �����(��������$�+��6� �/>�?HCBFCFBBHC

?A� )��5 ��������>�J�+�� � ��.����+���.����>L�� .�+ 1=�BACBHCFB?BC?@� J.����/�!�*���� ��!���+������8���>L��1K -��� >�GBCB?CFBB@CFB� J�Q+�������+ ���*��+�+�,���/�'�'��� �/�����5�"��*+>L��� ?���9#�>�BFCBHCFB?BCF?� $���1�4+��>�J,���/3Q+���� ���� ��+� �� �1��+1���0��(� �1��"��*�.'� �5��,1������� (�������0�

'���� 5�>L��". 'A#� � �>�GBC?FCFB?FFF� ,����-����>�J,�� /�3�+�� �� � �� ������ �����j8�;���!��5�+ #�6� � ����L�OJ)� + +� ��,�� +13

Q+����9��� ��+�����j���������(�6�0��#�6� � �+LP�>���� ."; ��� 1�-�>�G�GG>�.�'���*���FB??>�''CGB3GSC�

FG� .���"/� �>��C�����Q(��� +>��C�O��+P�OFBBIP>������ �+�#�8����+���1 ��"�#5�����&�2 ���'�$�1��� ����������!� �>���0������9�����5�C

FI� "����� �5�����1��4� ������� ��+�)������ �������1��E�0��(��1��.��>�01 �1�0�+�+ 5���� ��?@AF�����'��� �� �((���� �� ?@@I>� �1��$2��+ ���$����� ��T���� O$$TP� +� �� +����������� �2���� �5�*�/����FBB����� ���� �+�(�����1��*�+� ��+�(����01 �1��1��*�����1��(��1������ ��� ��+��� +����+����>������01 �1������+���+�����1�+���+�� �+��(�+'�� ��� 51�+C�-����(��1��>������� �5�����1��"�� ���NH��(��1��)������ ��>� +��1��+����� 5��� 51��J(����1��'��'�+���(��2'�� �5������2'� 3� �5>����+��� �5���������5 �5��1�����������+�����+>�01��1��� � �5�������3 � �5>��(��1��0����+�+�'��%����������1��+��*��������(��1��+��*������� �+�+�*+� >�����0 �1���5���������1������ � � �+�(����1�������� ���2'� ��� ��������2'���� ����(��1������>�+��1��+��1��'������ ����(�����5/�(�����1��0����>��������+�����0 ��+CL�.��>�J6�������$2��+ ���$����� ��T���>L������.�� ��"�#�<"�4����"��"������� 9�"3�����&� =�1��'+�MM000C��C��5M��'�+M�+M������� ��R�5�������+M��2�+M����+M'���NC1���OF?CB?CFB?GPC

FN� J�8�+� ���1����+�������� ������������!� >���b������ L�>��2"�"��#�>�?FCB?CFB?GC�FH� ����� :C$� 5��>� �����!����� ���!�� �� � �5����!����>� JE�����#��� ��/��-/���� !����

"��� �# ��$���% �&��'� � � >L��1 #1 � � #J��1��+�1���>�@�GG�>�.'� �5�>�FB?F>''CSG3@FC��FS� Q������� ����)� + +�8���'�>�J"'1��� ��#+�8 (���)���)/'� ���5�+�'�0�������0�� ��5��� L�� �")��

��)"����sF?H�>�F�"'� �FB?F>'CGC�FA� J6��++�����+�����C?A?���5��� �5��1��8����)/'� ���"�� � +���� ��#+�5�+��2'���� ������ � � �+�

���1����+�������� ���������>L�NCB@CFB??>�000C�(�C5��C���CF@� ,1������+��(��1��$$T�� +'���� ���1��$�+�������� ��������������+�*������FBBI>�01���)/'��+�

�� ���� �+�$$T>� �������������0 �1��1��?@AF�)������ ��>�01 �1� ��1������ ( ��� ��?@AAC�,���/>�����1����1���1���>�1�+�����/������ ( ����1��)������ �������1�+������� ���� �+��0��$$TC�-���1���������/>�01���"������� �+� +��1��(��������(��1��1 51�+��+C�,���/#+�'��� ������*%��� ���������1��)/'��+#�$$T�1�+�������0 �1��1��+����� 5��/��(��1�� +���C�,1��,�� +1�5�������������+���������5� ����1��)/'� ���+��������� �+���� + ������5������2'���� ��������� �5�� 51�+������ �+�+��3����>��� �/�*����+��+��1���������2����+��1��,�� +1�)/'� ��������� �/��(��1�� +���C�K���,���/>�01���1�+����*�������( �+���(��� +�( �����+��� �������1��������+3��5�)/'� ���'��*��C�W�0����>�01������+��1��,�� +1��� �+�+����0��� +��1��(�����1����1��9�'�* ���(�)/'��+�1�+�*��������5� ����*/��1��4������$4�O*� �5���(�����*��P��+�'�++�++ �5�+����� 5��/���������1������ ���/��(�)/'��+C�.��>�,1�������)C���� �� +>�JW/������*��+������1��E�0��(��1��.��� ���1��$�+�������� �����������Q�' ��� ��+�(���)/'��+>�8�����>����,���/>L���.����� �� ��B ����1'>�FF�F>�FB??>''CIN3NHC��

GB� ��1����r���;�>�J9 ���/� ���1��$�+�������� �����������,1��,�� +1�! ���+ ��>L���0��"1�2'�*���3>�&����FB?F>�'C?C

G?� .���$�������� >�J��������������6��5�����$���% ��; �+� �,�� /�#� ��$���% �8���� � ������+�3�����L�OJ<1��� (�Q���#+��������6��5���� +�(���$���5/ �Q�' ��� ��+�(���,���/#+�$���5/�.���3� �/LP>���� ."; ��� 1�->�I��IF>�&�����FB?F>�''C�NN3HHD�$�������� �U�-����! �>�J,1����2�+��(�,���/#+�����5/�����(��� 5��'� �/�0 �1�Q��b ����� +1�� ��,1��Q��� ���)������ ��>L���� ."; ��� 1�-�>�K�*����/�FB?GC�

GF� J8����)/'��+�����+�+�,���/��(�*�/ �5������5�+�( ��>L��". 'A#� � �>�?NCFCFB?FCGG� J8����)/'��+>�,���/�+'��������5�+��� �5>L��". 'A#� � �>�?GCFCFB?FCGI� .����+�W��% 5���5 ��>�J)/'��+>�Q+����K����� ���/�" �����,��6�������W/������*���K ��+>L�

<')� #���)"��>�FBCBFCFB?FC�GN� )1�/+�+����+�6�� ����+>�J)/'��+��"�E�+��< ���0��(�-''����� �/ ��������8�+�9�� ��+�.��3

� ���!/��� �L>�%�#�!���� �+�'>�?I�?>�FB?F>''C�@G3?BAC�GH� 8����1��C< ���0>�J�6��*��+�����'��+'���+�(����1��(����1����� �����,1��'�+ � ��+����������(�

,���/� ��5�+�����+ �����$���'�L�>�-2(����Q�+� �����(���$���5/�.��� �+�>��8GB>�&����FBB@C�

İnceleme

47 ���� ������������������

The rivalry between Saudi Arabia and Iran is not a novel phenomenon in the Middle East.

Saudi Arabia and Iran in the New Middle East

Yeni Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve İran

Eyüp ERSOY

ÖzetOrtadoğu bölge jeopolitiğinde, çok sayıdaki aktör arasındaki rekabet, genelde aktörlerin birbirine karşı güç ve nüfuz mücadelesidir. Ortadoğu’daki yakın zamandaki gelişmeler ile bölgedeki güç ve nüfuz mücadeleleri daha aşikâr olan iki devlet Suudi Arabistan ve İran’dır. Ortadoğu bölge jeopolitiğinde Suudi Arabistan ve İran arasındaki rekabetin siyasi sebepleri ve maddi şartlarına ek olarak, bu iki devlet arasındaki rekabete kendine has doğasını kazandıran dini sebepler ve fikri şartlar bulunmaktadır. Ortadoğu’nun mevcut böl-ge jeopolitiğinde, Suudi Arabistan ve İran arasındaki rekabet, Bahreyn, Irak, Lübnan, Filistin, Yemen ve Mısır’da ciddi olarak devam etmektedir.

İnceleme

48 ���� ������������������

Abstract

Competition among the many actors in the re-gional geopolitics of the Middle East is in general a struggle of actors against each other over power and influence. �e two states whose struggle over power and influence in the region has become more palpable with recent developments in the Middle East are Saudi Arabia and Iran. In ad-dition to the political causes and material con-ditions of the rivalry between Saudi Arabia and Iran in the regional geopolitics of the Middle East, there are religious causes and ideational conditions, which imports the rivalry between the two states its peculiar nature. In the current re-gional geopolitics of the Middle East, the rivalry between Saudi Arabia and Iran continues in ear-nest in Bahrain, Iraq, Lebanon, Palestine, Yemen, and Egypt.

Keywords: Middle East, Saudi Arabia, Iran, Ar-ab Spring

In the regional geopolitics of the Middle East, a political move of an actor, be it a state or a non-state one, invariably manifests itself as a trigger, part, dimension, or result of a rivalry. The Mid-dle East is a sub-system of international politics where every actor is with at least one rival, and where some actors can only exist with at least one rival. Rivalry between actors in the Middle East involves a competition for various ends which has so far culminated in shifting alliances, wars by proxies, covert operations, and much destruction, among others.

A myriad of manifestations notwithstanding, there are fundamentally two forms of competi-tion in international relations. The first form is

the competition of an actor against one or more actors, which involves a zero-sum relational mechanism meaning that one actor’s gain is another actor’s loss, that is, for an actor to win, another actor must lose. Wars, such as the Iran-Iraq War (1980-1988), are examples even though the ultimate result could be a stalemate or mu-tual devastation, which mean the same in many cases. The second form is the competition of an actor with one or more actors over a desired end. The classical dictum of Hans J. Morgenthau that “international politics, like all politics, is a strug-gle for power” is a famous statement for the sec-ond form of competition, even though, besides power, the desired end of the competition could be “freedom, security, [or] prosperity” as Mor-genthau affirms.1

Competition among many actors in the regional geopolitics of the Middle East is in general perti-nent to the second form of competition in inter-national relations wherein actors struggle against each other over power and influence. The two states whose struggle over power and influence in the region has become more palpable with re-cent developments in the Middle East are Saudi Arabia and Iran.

One prominent recent development in the Mid-dle East is the advent of Saudi Arabia to the fore of regional geopolitics as a strong actor willing to, if not capable of, altering the course of events in accordance with its own foreign policy inter-ests and objectives. Ahmet Davutoğlu, for exam-ple, cites Saudi Arabia among secondary actors in his triangular positioning of main actors in the regional geopolitics of the Middle East, which he calls “the strategic triangle mechanism,” in

9 ���/�*��0���������+� ���1��� ����$�+�� �����+������'�� � ���(������ ��+����+�01 �1�1�+�+��(������ ������ ��+1 (� �5�� ����+>�0��+�*/�'��2 �+>���������'���� ��+>��������1���+����� ��>�����5���1��+C

İnceleme

49 ���� ������������������

which Turkey, Egypt, and Iran are the primary actors and constitute the outermost triangle; Saudi Arabia, Iraq, and Syria are the secondary actors and constitute the middle triangle; and Jordan, Lebanon, and Palestine are the tertiary actors and constitute the innermost triangle.2 Nonetheless, as it has appeared, the middle tri-angle has ruptured, and while there is another small triangle in Iraqi politics now, Saudi Arabia constitutes one important center of gravity in the Middle East arguably on a par with other pri-mary intra-regional actors. The outermost tri-angle of Davutoğlu has become a quadrilateral, perhaps a rhombus, in the new Middle East with Turkey, Egypt, Saudi Arabia, and Iran constitut-ing the primary actors.

The rivalry between Saudi Arabia and Iran is not a novel phenomenon in the Middle East. Never-theless, the ascent of Saudi Arabia to a more ca-pable position in the Middle East and and drastic developments and transformations in the region - such as the US invasion of Iraq, and the ensu-ing disputes in Iraqi politics, and the Arab Spring with all its consequences from revolutions to civil wars - has increased the depth, intensity, and scope of the rivalry between the two states.

The Sources of Rivalry between Saudi Arabia and Iran

It is generally acknowledged that, in conformity with the previous discussion of the second form of competition in which actors compete against each other over a desired end, “as the two most politically and religiously influential states in the Gulf region, Saudi Arabia and Iran have long maintained a binary balance of power, with each seeking to maximize its position relative to the other and relative to important outside players.”3 One fundamental source of the rivalry between the two states in the Middle East is their regional struggle for power and influence “in which both sides have refrained from open hostility, and have aimed at steering the course of events, shaping developments, and influencing decisions in the region according to their political preferences and interests.”4 It should be noted here that it is not the only struggle for power and influence in

the Middle East, and besides Saudi Arabia and Iran, “there are intra-regional and extra-region-al, intra-state and non-state, direct and indirect, resolute and irresolute, and in-line and in-limbo parties of the rivalry.”5

In addition to the regional struggle for power and influence, the security dilemma, as it is ar-ticulated in international relations discipline, is a dynamic at work constituting another important source of rivalry between Saudi Arabia and Iran. Security dilemma, as a concept, was first intro-duced by John. H. Herz in 1950, which denotes a mechanism in relations among actors in an an-archical setting in which actors are “concerned about their security from being attacked, sub-jected, dominated, or annihilated” by other ac-tors, and in their pursuit for more security, “they are driven to acquire more and more power in order to escape the impact of the power of oth-ers”, which, “in turn, renders the others more insecure and compels them to prepare for the worst.”6 Ultimately, a cycle of power accumula-tion underpinned by reciprocal distrust is in-advertently set out in which “none can ever feel entirely secure.”7

One factor aggravating the existing security di-lemma in the relations between Saudi Arabia and Iran, which are both, for example, in pursuit of rapid military modernization, is Iran’s nuclear program. Saudi Arabia’s acute sensitivity to the existence and development of Iran’s nuclear pro-gram, which it claims for only peaceful purposes, can be seen in the leaked diplomatic documents of the US, called the Wikileaks. According to a document, which attracted much attention in international media, in a meeting between Gen-eral David Petraeus, the highest ranking Ameri-can military commander in the Middle East at the time, Ryan Crocker, the US ambassador to Iraq at the time, King Abdullah, and other se-nior Saudi officials in April 2008, Adel Al-Jubeir, the Saudi Ambassador to the US, “recalled the King’s frequent exhortations to the US to attack Iran and so put an end to its nuclear weapons program.”8 Al-Jubeir was reported to have told the American participants of the meeting that “‘He [King Abdullah] told you to cut off the head

İnceleme

50 ���� ������������������

of the snake,’ adding that working with the US to roll back Iranian influence in Iraq is a strate-gic priority for the King and his government.”9 A consequence of the security dilemma in rela-tions between Saudi Arabia and Iran has been the rapid military modernization of Iran, and es-pecially Saudi Arabia. While Iran could justify its military modernization program on a couple of security threats, predominantly from the US, the only security threat that would justify the mod-ernization of the military forces of Saudi Arabia, in which the Saudi monarchy has invested im-mensely, is Iran.

In addition to the struggle for power and influ-ence, and the security dilemma, another source of the rivalry between Saudi Arabia and Iran is what can be called ‘insecurity dilemma’. In secu-

rity dilemma, the unit of analysis is state. How-ever, in cases where state security and regime security are not identical, regimes can be prone to create, promote, or capitalize on a tolerable degree of external insecurity for the state to as-sure internal security for the regime. Accord-ingly, a regional setting, where regimes create, promote or capitalize on external threats to the state to ensure internal security for regimes, be-comes more insecure for all, and again ‘none can ever feel entirely secure’. In terms of the rivalry between Saudi Arabia and Iran, one point to em-phasize is the continuous internal insecurity of both regimes, which induces them to divert their domestic insecurity to their external relations, to create, promote, or capitalize on conflicts abroad, to ‘enjoy’ a tolerable degree of insecurity abroad, and thereby to ensure internal security

Al-Jubeir was reported to have told the American participants of the meeting that “‘He [King Abdullah] told you to cut of the head of the snake,’ according to the Wikileaks documents.

İnceleme

51 ���� ������������������

for the regime. The cumulative effect of this ‘in-security dilemma’ has been the extension of the depth and scope of Saudi Arabia’s and Iran’s in-volvement in regional conflicts abroad for the purpose of ensuring regime security at home.

In addition to the political causes and material conditions of the rivalry between Saudi Arabia and Iran in the regional geopolitics of the Mid-dle East, there are religious causes and ideational conditions, which imports the rivalry between the two states its peculiar nature that stems from the religious identities and worldviews of the rivals. Being not specific to the rivalry between Saudi Arabia and Iran, “the metaphysics of rival-ry is as important as the physics of rivalry, and the most important variable determining the metaphysics of rivalry is the self-identifications of the parties.”10 The form of self-identification in Iran emphasizes that Iran is a non-Arab and a non-Sunni country, that is, a Persian and Shia country. On the other hand, the Saudi state “con-siders the defense, representation, and expan-sion, in theory and in practice, of a worldview that is centered on religion [Salafism] an exis-tential mission,”11 and, more relevantly, in this worldview prevailing in Saudi Arabia, Shi’ism is one foremost ‘other’.

There have been arguments, especially before the Arab Spring, against the significance of ideational factors in Iran’s foreign policy in the Middle East. For example, Ali Fayad, Direc-tor of the Consultative Centre for Strategic and Documentation Studies in Lebanon, affiliated with Hezbollah, contended that “at the heart of Iran’s foreign policy are two key issues; the Pal-estinian cause and confronting Washington’s hegemonic schemes in the region,” and “there is nothing particularly Shia about the two issues.”12 For Fayad, “indeed both have been presented as the causes for the majority Sunni Arabs. In this sense Iran’s foreign policy is Sunni,” and accord-ingly, “one can say that the Islamic Republic has transcended the sectarian issue in its foreign policy.”13 However, especially with the advent of a Shia-dominated government in Iraq, Shia poli-tics has come to dominate the foreign policy dis-course and practice of Iran,14 which have become

more conspicuous during the Arab Spring, from Bahrain to Syria.

It is true that the Saudi government was prone to view “Iran’s efforts to spread its influence in the Arab world-in Iraq, Lebanon, among Pal-estinians and in Arab public opinion generally-through the lens of balance of power politics, not sectarian identities,” and was not keen on playing the sectarian card in the previous crises of the Middle East.15 However, three recent develop-ments seem to have changed this attitude. The first is the establishment of a Shia-dominated central government in Baghdad closely aligned with Tehran. The second is the outbreak of inter-nal unrest within Saudi Arabia caused by small but persistent demonstrations of Shia minor-ity in the country. The third is the outbreak of a civil war in Syria, which has assumed a sectarian appearance, and the parties of which have ap-proached external actors for assistance on sec-tarian grounds.

Related to the role of sectarian identity in Saudi foreign policy, “the Salafi interpretation of Is-lam has performed the function of an alterna-tive foreign policy tool used to project Saudi power across the Muslim world,”16 and it seems that Saudi Arabia has “made a conscious deci-sion to increase the salience of the Sunni-Shia divide since the beginning of the Arab upheav-als, to increase support for their allies, and to isolate Iran and its allies in the Arab world.”17 It should be added that besides religious identity, political identity of state has also a part in the rivalry between Saudi Arabia and Iran as “since the Islamic Revolution, the ruling philosophy of Iran has been anti-monarchy, populist, quasi-democratic, and draws its ruling authority from the role of the Supreme Leader and the Shiite clerical elite,” while “Saudi legitimacy rests on their custodianship of Islam’s two holiest sites, dynastic privilege, and a close relationship with the conservative clerical establishment.”18

This ideational politics of the rivalry between Saudi Arabia and Iran, in brief, “gives both sides the means to mobilize material and non-material resources more, to provide legitimacy more eas-

İnceleme

52 ���� ������������������

ily for their policies, to make the basis of their support more widespread, and to broaden the sphere of their policies.”19

The Rivalry between Saudi Arabia and Iran in Practice

After 1989, with the end of the Iran-Iraq War, there appeared a détente in the relations between Saudi Arabia and Iran which were strained dur-ing the war in which Saudi Arabia opted to side with Iraq. Rafsanjani and Khatami governments in Iran pursued cordial relations with Saudi Ara-bia. For example, under the presidency of Rafsan-jani, “Iran tried to diffuse tensions with its Arab neighbors by choosing neutrality position in the Second Persian Gulf in 1990-1991...avoided sup-porting Bahrain’s Shiite insurgency in 1996, halt-ed propaganda against the Gulf monarchs.”20 In addition, in 1999, Khatami visited Saudi Arabia, which was the first visit of an Iranian president to Riyadh since 1979, and took “a crucial step in a process of fence-mending that is every bit as significant and tricky as the warmer relationship he [Khatami] has begun with the West.”21 It did prove tricky.

In the current regional geopolitics of the Mid-dle East, the rivalry between Saudi Arabia and Iran continues in earnest in Bahrain, Iraq, Leba-non, Palestine, Yemen, and Egypt. Anthony H. Cordesman and Robert M. Shelala, for example, specify the existing tensions in ‘Saudi-Iranian competition’ as tensions over Saudi Shia, ten-sions over energy resources, tensions over the Hajj, tensions over Bahrain, tensions over ter-rorism and covert operations, tensions over Iraq,

tensions over the Iranian nuclear program, and tensions over Middle East competition.22 The rivalry between Saudi Arabia and Iran has been called ‘the new Cold War’ in the Middle East, the existence of which has been reportedly affirmed by senior Saudi officials.23

In the rivalry between Saudi Arabia and Iran, the first front seems to be the Gulf in the current regional geopolitics. With the Arab Spring, the rivalry between the two states has intensified in the Gulf, which has traditionally been character-ized by reciprocal accusations, disinformation campaigns, and mutual suspicion.

In March 2011, the Gulf Cooperation Council, in which Saudi Arabia is the most influential member, ordered military troops from its mili-tary wing, the Peninsula Shield Force, to station in Bahrain. This deployment was at the request of Sunni Bahraini monarchy, which has been in close partnership with Saudi Arabia, against the demonstrations in Bahrain, especially in the cap-ital Manama. These demonstrations were largely organized by the Shiite majority of the Bahraini population with popular demands for social, economic, and political rights. For some observ-ers, GCC military deployment in Bahrain, which was practically a deployment of Saudi troops, is a strategic blunder as “it greatly increases the chance of an Iranian-Saudi confrontation...it will likely roil oil markets, something the Saudis try hard to avoid...it will deepen the region’s Shi’a-Sunni divide in a way that benefits Iran...[and] it will further strain U.S.-Saudi relations.”24 On the other hand, it is also contended that “given the perception of increased Iranian involvement

Q����� � �������1����5 ����+���55��(���'�0������� �Y�����>��1��+�3��� �/�� ����>��+� �� +���� ������� �� ������� �������� ��+�� +� ' ��>� +����/��� �����0������+� ��� �5�����1��� �'�������+�������(�� ���/�*��0����.��� �"��* ������Q���C

İnceleme

53 ���� ������������������

within Bahrain and the ensuing empowerment of the Shia across the Middle East and thus Iran, Saudi Arabia has been left with little choice but to become involved in securing the regime of the Al Khalifa.”25

To secure the moral ground as well, the GCC authorities continued to accuse Iran of violating the sovereignty of the countries in the Gulf and interfering in their internal affairs after the de-ployment of military personnel in Bahrain. These sorts of statements prompted a number of severe responses from Iranian officials. For example, in addition to official government statements, Has-san Kamran, a member of Iranian Majlis, stated that “the recent statement of the PGCC [Persian GCC] contains repetitive words that are always uttered to delight their friends and themselves… They are errand boys of the Americans,” while Daryoush Qanbari, another member of Irani-an Majlis, stated that “they [GCC] have always sought to show Iran as an anti-security ele-ment… They attempt to accuse Iran of meddling in the regional countries’ affairs, while all these protests are self-driven and the result of cruelty of tyrant rulers against the oppressed people.”26

Egypt, on the other hand, seems to become the latest front in the rivalry between Saudi Arabia and Iran. “The governments of both countries, being of the opinion that in the post-Mubarak era Egypt will be a more active and a more influ-ential state in the Middle East, are revising their policies according to the changing circumstanc-es.”27 When the popular uprisings first started in Egypt, Saudi Arabia adopted an opposing at-titude against the demonstrations, and, for ex-ample, they were characterized as fitnah by King Abdullah. Nonetheless, with the changing po-litical landscape of Egypt, Saudi Arabia has shift-ed its attitude as well, and decided to establish stronger relations with the Morsi government. To that end, for example, Saudi Arabia has sup-plied Egypt with considerable financial aid since the Morsi government took office.

Iran, on the other hand, has launched what can be called a peace offensive towards Egypt. The official discourse, mainly to find a common ideo-logical ground with Egypt, is that for Iran, the

transformation in Egypt is part of ‘the Islamic Awakening’ in the Middle East. In practice, in April 2011, Iran appointed an ambassador to Egypt after reaching an understanding with the Egyptian government on putting the diplomatic relations between the Egypt and Iran on a nor-mal path. It was the first exchange of ambassa-dors between the two states after the Revolution of 1979 in Iran. Finally, Iranian President Mah-moud Ahmadinejad visited Egypt on February 5, 2013. Again, it was a historic visit as Ahmadine-jad became the first Iranian president who ever visited Egypt after the Revolution in 1979.

Conclusion

The rivalry between Saudi Arabia and Iran is in-creasingly becoming a determining parameter in the course of political, economic, military, and social developments in the Middle East. The struggle for power and influence, and security dilemma, as the basic sources of rivalry between two states, it can be contended, is not peculiar to Saudi Arabia and Iran nor is related to the sys-tems of regimes in these states. However, what is called ‘the insecurity dilemma’ is directly per-tinent to regime types, and as the resistance of regimes both in Saudi Arabia and Iran to the domestic repercussions of the Arab Spring indi-cates a continuation of ‘the insecurity dilemma’ between two states. Accordingly, overcoming ‘the insecurity dilemma’ would be a mitigating factor in the rivalry between Saudi Arabia and Iran.

In practice, in almost all parts of the Middle East, the rivalry between the two states is prevalent and is inclined to increase in depth, in scope, and in intensity. From Bahrain to Egypt, the two states aim at steering the course of events, shap-ing developments, and influencing decisions ac-cording to their political preferences and inter-ests, with the assistance of relevant external and/or internal actors. As far as Turkey’s foreign pol-icy in the regional geopolitics of the Middle East is concerned, the rivalry between Saudi Arabia and Iran is of great significance and thus needs to be put under constant supervision to preclude possibly adverse repercussions of the rivalry on Turkey’s interests.

O

İnceleme

54 ���� ������������������

?� W��+�&C����5���1��>��"1���2#� �"�!�� ��"�#5�����&�� !!1��3"���"9��� �.��� 2��O)����� �����8��03W >�k?@IAm�?@@GP>�'C�F@C�

F� "1����!�������>�&�� ��K�+�$����1�+5��(�+�'�A�����1 #1 � � #J�"� � �O�+���*����������/������kFBB?m�FB?FP>�''C�GNG3GHBC

G� )�+�/�EC�"�� +>�����C>�JQ����9�5 ����6�+'��� ��+�����4.�6� �/>L�<"�!��##�"� 1���#� �2��&��4�2�>�?G�&�����/�FB?BC�

I� $/�'�$�+�/>�J,1��9 ���/�*��0����.��� �"��* ������Q���� ���1��� ����$�+�>L��". 'A#� � �>�G?�!����*���FB?FC

N� Q* �CH� &�1��WC�W���>�JQ��� +��Q������� ��� +�������1��.���� �/�! ����>L�:"�1.��"1���2#>���C�F>���C�

F�O?@NBP>�''C�?NS3?AB>�'C�?NSCS� Q* �CA� J4.�$�*�++/�)�*�+��.��� �� �5�4�5�+�4.�.�� �����Q���>L�� �.� �>�FA������*���FB?BC@� Q* �C?B� $/�'�$�+�/>�J,1��9 ���/�*��0����.��� �"��* ������Q���� ���1��� ����$�+�CL??� $/�'�$�+�/>�J.��� �"��* +�������"��'���1���>L��� 1�#�>���C�F>���C�FI�OK�*����/�FB?GP>�''C�NF3

NG>�'C�NGC?F� -��/���"*��3E�� (>�J,1��.1 �3.��� �! � �����/�1+�����9�� �/>L��1���� ��:��+1'>���C�AGI>�

?3S�����1�FBBSC?G� Q* �C?I� ��/1��������5��>�J,1��.1 ��K������ ��Q���#+�K��� 5��6� �/>L�<������3"��&�� ��!�2���#� �2�>��

�����*��� FBBA>� 1��'�MM000C�+�C �M��'�������+C�+'2 �57��U�*� �7BSUU��' �7SIU+�� �7?IF?C

?N� KC�8��5��/�8��+�>�QQQ>�J.��� �"��* ���Q���>�Q��b>��1��9�5 ����������>������1��.����� ���V��+3� ��>L�&�� ��!�2�%�#�!��#>���C�S>���C�F�O����1�FBBSP>�'C�GC

?H� J,1��6� � ���-�����(���.��� �"��* �>L�<� �� ��," #�>���/�FB??>�'C�SC?S� KC�8��5��/�8��+��QQQ>�J.��� �"��* �� ���1����0�� ����$�+�>L�<" �2�1�"��0"���!����1 ��"�#>���C�

HG>�!����*���FB??>�'C�F?C?A� ��� ++��" +��>�J4.�����Q��� ���.�����5 ��)��'�� � ����.��� �"��* �������1��8�(�.����+>L�

<������3"��&�� ��!�2� �.�%����� ��"� 1�&� .��#>�H�!����*���FB?B>�'C�??C?@� $/�'�$�+�/>�J,1��9 ���/�*��0����.��� �"��* ������Q���� ���1��� ����$�+�CLFB� 9����$1� �� �"� � ��������W�+� ������.��+�>�J.���� �/�)��'���� ����(�Q��������.��� �"��3

* �>L�%����� ��"� 1�>" �� 1�"3�* #���##� �.�&"2� 1�&2���2�>���C�F>���C�?H�O.�'���*���FB??P>�''C�FIH3FNF>�'C�FISC

F?� !��5�+�&�1>�J-��,� '���������, �+>�Q���#+�6��+ ���������+�.��� �6� ���>L���9��"�+�����#>�?S���/�?@@@C

FF� "��1��/�WC�)����+��������9�*�����C�.1����QQ>�J,1��8�(������1��"��* ���6�� �+��>L�<��8����3"��&�� ��!�2� �.�%����� ��"� 1�&� .��#>�S�&�����/�FB?G>�''C�IS3N@C

FG� � �.' �����������5�����)���>�J,1����0�)���<��>L�: 11�&������>" �� 1>�?H�"'� �FB??CFI� 9��1������+��>�J.��� �"��* �#+�Q�������� ��� ����1�� ���"�����++��/�$� ����"�.�����5 �����3

��� L��0"���!���"1�2'���#� �2��%�#��� ��>�����1�FB??>�'C�?CFN� . ������*��>�J,1��������(�����1�� ���Q��� ��3.��� �9 ���/>L���..1��� #���"1�2'>���C�?@>���C�

F�O.������FB?FP>�''C�AI3@S>�'C�@GCFH� V������ ��"��1��/�WC�)����+��������9�*�����C�.1����QQ>�J,1��8�(������1��"��* ���6�� �3

+��CLFS� $/�'�$�+�/>�J,1��9 ���/�*��0����.��� �"��* ������Q���� ���1��� ����$�+�CL

DİPNOTLAR

İnceleme

55 ���� ������������������

President Nazarbayev has continued to encourage greater eforts at regional integration most notably through his February 2005 speech where he called upon the Turkic states to cooperate much more closely.

Eurasian Union = Energy Union?

Avrasya Birliği = Enerji Birliği?

Süreyya YİĞİT

ÖzetBu makalede Avrasya Birliği ve örgütün iskeletini oluşturan merkezi kurumlar tanımlanıp Avrupa Birliği’nin kurumları ile karşılaştırılarak farklılıkları not edilmektedir. Dugin’in neo-Avrasyacılığının temel ilkeleri belirlenip tanıtılırken, Avrasya Birligi’ni teorik olarak nasıl açıkladığına dair ışık tutulmaktadır. Avrasya Birliği’nin kuruluş ve genişleme amacında enerjinin rolü, ne kadar itici güç olup olmadığına dair yanıt aranmakta ve Rus dış politikasında enerjinin tarihte çok mühim bir yer edindiği kabullenerek bu gerçeğin Birliğe nasıl yansıdığı analiz edilmektedir. Avrasya Birliği’nin çekici gücünü ölçmek için coğrafi olarak ya-kın devletlerin tutumlarını belirlemekte fayda vardır. Bu perspektiften bakıldığında Türki devletlerin yak-laşımları Avrasya Birliğinin geleceği hakkında önemli ipuçları vermektedir. Son olarak, Avrasya Birliği’nin Rusya’nın akıllı güç bağlamındaki etkisi belirlenmektedir.

İnceleme

56 ���� ������������������

Abstract

�is article aims to provide insights as to the the-oretical explanation ascertaining to the Eurasian Union and identifying the central institutions that form the nucleus of the organisation. �e main tenets of neo-Eurasianism relating to the Eurasian Union are identified and introduced. Resemblances and differences comparing it with the European Union are entered into, measuring up relevant powers and institutions before evalu-ating the role of energy. Answers to the question concerning whether energy is the driving force be-hind the Eurasian Union are sought for. Pursuing an analysis of the centrality of energy in Russian foreign policy, the level of internal and external attractiveness of the Eurasian Union is gauged with specific reference being made to potential Central Asian expansion.

Keywords: Eurasian Union, Energy, Central Asia, Neo-Eurasianism

2013 is a year which commemorates many anni-versaries relating to regional integration. In fact, 2013 has been declared the year of Africa by the African Union; as it is fifty years since the found-ing of the Organisation of African Unity. 2013 is also the forty-fifth anniversary of the establish-ment of the Association of South East Asian Na-tions, as well as the fortieth anniversary of the first enlargement of the European Union. It was also thirty years ago that the U.S. Congress ap-proved of the North American Free Trade Area. Integration efforts are magnets of attraction, as the more successful they are, the more states queue up to join. In some ways they are examples of what Nye has termed ‘soft power’1, the ability

to attract others due to their desire to emulate. One of the most significant contemporary inte-gration efforts underway is, without doubt, the Eurasian Union.

Regional Integration

As with all integration schemes it is important to discover the theoretical explanations for such efforts as well as identifying the key institutions that form and shape future trajectories. Fur-thermore, it is essential to discern which forces and economic sectors drive the integration pro-cess forward. In this respect, the role that ener-gy plays in defining the Eurasian Union is one theme that has been publicly raised.2 Finally, to fully understand and evaluate any regional inte-gration effort, it is constructive to measure the level of external attraction.

President Putin is widely touted as the chief ar-chitect of the aforementioned Eurasian Union. Whilst taking nothing away from the Russian President, such an evaluation completely ignores the fact that the original instigator of Eurasian integration was in fact the Kazakh President Nursultan Nazarbayev having first proposed it in a speech made in 19943. President Nazarbayev has continued to encourage greater efforts at regional integration most notably through his February 2005 speech where he called upon the Turkic states to cooperate much more closely4.

Theoretical Underpinning

Probably the most popular theory providing an explanation for the existence and deepening of the Eurasian Union is what is termed as neo-

<1 +�� �� �5� ���1 �5� �0�/� (���� �1�� 9�++ ��� 6��+ ����>� +��1� ��������� ������'���/� 5����+� �1�� (���� �1��� �1���� 5 ��� �+� 5������(�$���+ ��� ���5��� ���0�+� ��(�����1������1�6��+ ��������+��������3��*�/���1�� �5�=�+��'��'�+��� �� ����+'���1������ ��?@@IC

İnceleme

57 ���� ������������������

Eurasianism, which emerged in the second half of the 1980s. The most well-known proponent of this idea is Alexander Dugin. The central notion of the theory is the rejection of the universalism of Atlanticism and Americanism5. The theory states that it belongs to a new political language and an intellectual context that is in the process of creation. As seen in Figure: 1, it is a strategy that encompasses the whole globe, whilst ac-knowledging the end of the nation-state. Dugin believes the neo-Eurasian idea does not fully correspond to the geographical borders of the Eurasian continent6.

Figure: 1 Neo-Eurasian Map of a Multi-polar World

Source: http://evrazia.org/modules.php?name=News

&file=article&sid=1886

The nation-state is considered to be undergoing a transformation into a global state, additionally, it is suggested that there are several global zones which provide alternative versions of globalisa-tion7. This particular globalisation is one which opposes the current dominant Atlanticist ver-sion. The Eurasian idea that is espoused offers “autonomous living spaces [whereby]…. coali-tions of states, [can be] reorganised into conti-nental federations or ‘democratic empires’ with a large degree of inner self-government»8.

Figure: 2 Multi-polar World 4 Zones Big Spaces

Source: http://evrazia.org/modules.php?name=News

&file=article&sid=1886

Neo-Eurasianism views the world as consist-ing of four poles and as can be seen in Figure: 2, within the Russia-Eurasian Big Space, great im-portance is attached to the Russian Federation closely integrating with the member states of the CIS. This integration is meant to expand further beyond to attract the Muslim countries of Tur-key, Iran, Pakistan and Afghanistan. The third and final stage is to branch beyond the Asian members of the CIS, to incorporate India into the Pan-Eurasian zone.

Within this zone, Iran, India and Turkey all play crucial roles. The most important region, how-ever, remains Central Asia. Dugin asserts that «Central Asia must move towards integration into a united, strategic and economic bloc with the Russian Federation within the framework of Eurasian union, the success of this CIS»9. More-over, within this context he also highlights the fact that the Russian Federation has «energetic interests (and) a common strategic security sys-tem» with Central Asia10. The energy linkage topic will be analysed in greater detail later on.Neo-Eurasianism, when broken down into its basics, is simply the process of (re-) integrat-

İnceleme

58 ���� ������������������

ing the post-Soviet territories. After referring to the Czarist empire and the Soviet Union, Dugin declares that «today, the Eurasian Union is con-tinuing these traditions of integration through a unique ideological model that takes into con-sideration democratic procedures; respects the rights of nations; and pays attention to the cul-tural, lingual, and it features of all union mem-bers»11.

Embryonic Eurasian Union President Putin shares some of the central tenets of Eurasianism, such as rejecting the Atlanticist interpretation of globalisation and remains a firm believer in the states of the former Soviet Union establishing closer relations with each other. Whilst this already takes place in several fora such as the Commonwealth of Independent States and the Collective Security Treaty Organ-

isation, the degree of contact and the level of integration have not been seen as sufficient by the Russian President. This was made clear in an article he wrote for Izvestia in October 201112, outlining his vision for the current Eurasian Eco-nomic Community (EEC) developing into a Eur-asian Union (EU) whilst providing examples that would be adapted from the process of European integration.

President Medvedev made clear a month later that both the positive and negative experiences of the EU had been noted with caution, putting forward the view that the Eurasian Union would avoid the problem of economic diversity be-tween member states as witnessed in the euro-zone as the three countries all had a comparable level of economic development, as well sharing a common history and values.13

Dugin declares that “today, the Eurasian Union is continuing these traditions of integration through a unique ideological model”.

İnceleme

59 ���� ������������������

The Eurasian Union that Vladimir Putin foresees is a work in progress. In July 2011, physical con-trols between Russia, Belarus and Kazakhstan were abolished, heralding the Eurasian Customs Union (ECU). These meant Chinese trucks laden with domestic goods could enter Polish territory whilst crossing only one customs point; located at the Kazakh-Chinese border. In 2015 they will metamorphosise into President Putin’s declared goal of the Eurasian Economic Union.

It is primarily trade that is at the heart of Eur-asian integration, which is why internal tariffs and non-tariff barriers needed to be eliminated first, so that a large single market and investment area could be created. The central aim in creat-ing the ECU was to ensure economies of scale, accelerating not only trade specifically, but eco-nomic development in general. The impressive credentials so far of this ECU are a market con-sisting of 165 million people, a territory of more than 20 million square km with a GDP in excess of $2.5 trillion.14

INSTITUTIONS

I. Eurasian Commission

In terms of institutions of the Eurasian Union, the Eurasian Economic Commission - loosely modelled on the European Commission - came to existence on 1 Jan 2012 as the supranational governing body of the ECU. It is headquartered in Moscow with expenses relating to infrastruc-ture and accommodation of commission admin-istrators funded by Russia.15 The budget of the

Commission is financed by all three countries, dependent on taxation shares received from the Customs Union.

Alongside the Eurasian Commission is – simi-lar to the EU - the Council, which is composed of three Vice Premiers from the three member states with each providing three more represen-tatives to undertake the operational management and oversee the day-to-day work of the organiza-tion. Here one notices the initial formula of the European Commission consisting of a represen-tative from each member state. In terms of vot-ing decisions, a consensus needs to be reached, which means each commissioner yields a veto.

The Commission consists of several depart-ments, once again with its management struc-ture quite similar to the European Commission’s Directorates-General. In terms of staffing there is a big difference compared to the European Commission, as a quota system has been adopt-ed. The Eurasian staffs reflect the proportions of the populations of the member states: namely, 84% Russian, 10% Kazakh and 6% Belarusian.16

Within the Commission, an executive body termed the Commission Board is composed of three representatives from member states, each of whom is in charge of a particular depart-ment.17 Board decisions can be made unani-mously or with a qualified majority vote, de-pending on the issues being discussed. The areas in which the Commission Board has jurisdiction relates to monitoring and implementation of the main policies, which leads to the conclusion that

"(������(��� �5�����1��)��� +����' ��������1��.�� ���4� ��>�!�5 ����3����+��1���J����/>��1��$���+ ���4� ��� +����� �� �5��1�+������ � ��+��(� ���5��� ����1���51����� b��� ����5 ���������1������+� �������3+ ����� ����������� ��'��������+D���+'���+��1��� 51�+��(���� ��+D�����'�/+������� �������1��������>� �5��>����� ��(������+��(����� ������3*��+L

İnceleme

60 ���� ������������������

a two tier system of work within the commission exists. This is very different from the European Commission.

The Eurasian Commission, as the regulating body, has responsibility for ensuring the proper functioning and development of the customs union. It has the authority to make decisions not only with regard to customs policies, but in the wider realm of macro economy, regulating competition, procurement, migration, energy policy as well as financial policy.18 Overall when compared to the European Commission, the ca-pacities of the Eurasian Commission are more limited; for example, it can only outline its own budget, whereas the European Commission can consolidate a draft budget and after receiving Council approval, implement the budget.

Furthermore, the Eurasian Commission can only make representations in member states and third countries, whereas European Commission has the power to exercise full external represen-tation as well as negotiating trade agreements with third states according to a mandate received from the Council.19 The Eurasian Commission, on the other hand, is very much controlled by the Council through its decisions and existing legislation.

II. Eurasian Court

In terms of law, there is a similarity with the European Union, in that a Court has been es-tablished to deal with disputes. In 2004, due to an agreement between the Eurasian Economic Community and the CIS, the CIS Economic Court of Justice had assumed the functions of the Court of Justice of the Eurasian Economic Community.20 In 2009, this Court was given the authority to settle disputes arising from the Eur-asian Customs Union. A year later, “an amended version of the Statute of the EurAsEC Court of Justice was adopted”.21 It is this Eurasian Court which can pass judgments on disputes which have an economic or commercial dimension. The Court possesses the monopoly in interpret-ing the treaty and can rule in disputes between member states and the Commission as well as

concerning interstate complaints and cases be-tween individual firms and the Commission. It was precisely this latter matter that attracted the attention of interested observers when, despite the Eurasian Court having full jurisdiction for just two years, it arrived at a momentous deci-sion in September 2012, in the case of “Yuzhny Kuzbass”.22

The case concerned a major energy supplier disputing acts adopted by the Eurasian Com-mission. Yuzhny Kuzbass defended its action of no longer declaring its shipments of coal, bas-ing this on a decision of the Council which had abolished customs clearance of goods between member states of the Eurasian Customs Union.

The Court ruled in favour of the firm, uphold-ing its decision to no longer submit customs forms, declaring that the relevant article stipu-lating a customs declaration was contrary to the Council decision. When the court’s decision was discussed in the camber of appeals two months later, it was upheld. The true significance of this decision is its proclamation that the laws of the Customs Union are superior to national laws, which is the very same principle that enshrines supranational law within the European Union.

This decision could in time be seen to be path breaking as it could be very useful in consoli-dating the integration process. It remains to be seen whether this is indeed a landmark deci-sion which will have far-reaching consequences or that member states institutions will obstruct those decisions that are not in their national/commercial interests. Having said this, it must be noted that when viewed from the perspective of the economy, the court with this decision was very helpful in terms of abolishing an important non-tariff barrier to customs union trade.

Energy Origins

When noting the development of Eurasian inte-gration, one argument that is put forward is of energy being the driving force behind the Eur-asian Union. This would be a repetition of Eu-

İnceleme

61 ���� ������������������

ropean integration, given the fact that energy, in the form of coal, was the co-driving force behind the European Coal and Steel Community estab-lished in 1952.

The rationale underlying the energy assertion stems from the fact that Russia is a global energy supplier. It should be remembered that energy has always played a very significant role in Rus-sia’s external relations. During the Khrushchev era, the energy sector in the Soviet Union had be-come the mainstay upon which the States’ politi-cal economic and military strength relied upon.23 In the 1950s, oil export revenues accounted for half of total Soviet export earnings.24 Currently, in terms of reserves, Russia possesses the largest proven reserves of natural gas in the world and depending on which source to trust, is either the world’s top or second most oil producer behind, or in front of, Saudi Arabia.25

Traditionally, the export market of Russia lay to the west of its borders and this is still true giv-en the fact that a third of Europe’s natural gas and oil is supplied by Russia26. Over the past few years, however, it has been the East Asian mar-kets that have attracted Moscow’s attention. It can be asserted that the present is simply a con-tinuation of the past, whereby the energy sector remains a very important factor in strengthening and stabilising Russia. Given the fact that energy revenues make up half of the national budget, Goodrich and Mark note that «the Kremlin has designated energy security as the primary issue for Russia’s national security, especially since re-cent changes in global and domestic trends have cast doubts on the energy sector is continuing strength»27.

It should not be forgotten that it is the energy sector which has pushed forward the frontiers of

The Eurasian Economic Commission to existence on 1 Jan 2012 as the supranational governing body of the ECU.

İnceleme

62 ���� ������������������

industrialisation in Russia and helped create do-mestic stability. Moreover, energy has also been used as a lever in external relations. At times prices have been subsidised towards friendlier governments and friendly countries that are part of the energy distribution infrastructure, at other times prices have been raised for countries such as Ukraine, that have not seen eye to eye with Russia.28

Russia has benefited from high energy prices over the last decade and while it is a fact that major international crises and instability tend to increase energy prices, it would not be ra-tional for Moscow to consistently rely on high energy prices to finance the domestic economy. Despite the fact that established and projected new distribution measures have been completed or started, namely the North Stream29 and the South Stream30 gas pipeline projects, Europe alone cannot be contemplated as the sole cus-tomer of Russian energy. No natural resources exporter prefers to have a client which resembles a monopsony, with the implication being the price of the resource being lowered to near the cost of production.

Just as energy poor countries desire to diversify their choices from where to import, the reverse is equally true of exporters, who also prefer to diversify their markets. This is a lesson that has been taken on board by Moscow which has been focusing on the growing East Asian energy mar-kets. Diversification of the Russian export port-folio is a logical step to take, especially when considering the continuation of a diminishing

European market for Russian oil and gas.31 Hav-ing said this however, such a plan of diversifica-tion also requires very deep pockets. To illus-trate the point, the cost of the Altai gas pipeline project between Russia and China which was discussed at the Energy Dialogue in Moscow in December 2012, is thought to be $14 billion32, whereas the cost of the proposed Eastern Sibe-ria-Pacific Ocean oil pipeline is estimated to be $15 billion.33

External Support for the Eurasian Union

The success of all integration schemes can be measured through two means. Firstly the level of support in the existing member states and secondly, the level of attraction in neighbouring states. It is quite challenging to obtain reliable information regarding Kazakh, Russian and Be-lorussian views concerning the Eurasian Union. One fact that is noticeable, however, is the ab-sence of any noticeable dissent or opposition to this integration scheme. It is far easier to gauge the popularity of the Eurasian Union with regard to the interest it has aroused in its surrounding region.

Russia being the main dynamo behind Eurasian integration, invited all the CIS states to join the Eurasian Union. The countries that have so far expressed an interest are not to the west of Rus-sia, but to its south-east. As its name signifies, this integration project involves not only Euro-pean countries, but also Asian ones that formed the ancient Silk Road.

Q������+��(� �+� ��� ��+��(��1��$���+ ���4� ��>��1��$���+ ���$����� ��)��� ++ ���3���+�/������������1��$���'����)��� ++ ���3����������2 +���������?�&���FB?F��+��1��+�'����� ����5����� �5�*��/��(��1��$)4C

İnceleme

63 ���� ������������������

Opposing: Uzbekistan and Turkmenistan

Uzbekistan and Turkmenistan do not contem-plate joining, with Dugin acknowledging that both of these countries are firmly opposed to the integration process.34 The Uzbeks are con-cerned about the direction the Eurasian Union would take; possibly entailing deeper political integration. Turkmenistan on the other hand, remains committed to its policy of neutrality, maintaining an arm’s length distance towards all regional organisations. Furthermore, Turkmeni-stan is very different compared to Kyrgyzstan and Tajikistan given the fact that it has proven and probable reserves of slightly more than half the size of Russia in terms of natural gas, with the south of the country being identified as pos-sessing the second largest gas field in the world.35 Turkmenistan, sharing Russia’s concerns of a drop in European demand, joined Russia in con-centrating its efforts on attracting China as an ever hungry customer.

In terms of export routes to China, the Turk-menistan-China pipeline heads the list. This consists of two lines, the first of which was com-missioned in December 2009, the second a year later.36 The third line is due to be completed in two years time. The pipeline starting in Turk-menistan crosses Uzbek territory for more than 500 km before travelling close to 1400 km on Kazakh territory.37 This pipeline is forecast to expand further with capacity being added in Ka-zakhstan.

Kazakhstan’s energy relations with China relat-ing to pipeline and gas exports began in earnest in the 2000s and were supplemented in 2011 with a new cooperation agreement concerning oil and gas signed by both presidents.38 Com-pared to Turkmen-Chinese energy relations, the Kazakh agreements have not been implemented as quickly and in some cases, not been imple-mented at all.39 During the 2012 SCO summit it was reported that another pipeline initiating from Turkmenistan, cutting through Afghani-stan and Tajikistan before entering China was reported in the Chinese press.40 This was indica-tive of the fact that China has alternatives to im-porting Kazakh gas.

Supporting: Kyrgyzstan and Tajikistan

The Eurasian Union is certainly high on the agen-da of Kyrgyzstan and Tajikistan, both of which, according to World Bank reports would benefit in the short run through accession.41 Both coun-tries may well be poor economically, but they are giants in terms of hydropower. Given the fact that they are the most enthusiastic supporters of Eurasian integration within the post-Soviet area, energy is once more pushed to the forefront of the Eurasian Union, especially when one bears in mind the fact that both Kazakhstan and Rus-sia are well endowed in terms of hydrocarbon resources. In fact, Russia and Kazakhstan have reaped generous benefits from high energy pric-es and given the fact that oil is reaching $120 a barrel presently, the prospects for large profits from energy exports seem almost guaranteed.

A particular energy project that would benefit from the enlargement of the Eurasian Union is the CASA 1000 proposal.42 The neighbouring countries of Afghanistan, India and Pakistan are all in need of importing greater amounts of electricity. But for India especially, while Central Asian electricity is very attractive, it is simply too far away, therefore, the cost becomes a vi-tal obstacle. It has been estimated that Tajikistan alone could produce 527 billion kWh per year from its natural hydropower potential - which still remains significantly underutilised.43 The expectation is that even in the next two years the total hydroelectricity production of Tajikistan will only reach around 26 billion kWh.44 Kyrgyz-stan in this respect is also very important as it possesses the third largest hydropower potential in the post-Soviet Republics. Kyrgyz electricity exports are expected to more than quadruple in the next eight years to close to 7 billion kWh in 2020.45

The Vitality of Energy

Related to this Southwest Asian - Central Asian energy cooperation should be added the pro-posed TAPI pipeline project.46 The central idea underlining this is to transport Turkmen natu-ral gas via Afghanistan and Pakistan to India. As

İnceleme

64 ���� ������������������

mentioned Pakistan and India as well as Afghan-istan are all energy poor countries clamouring to diversify their energy imports. The construction of such a gas pipeline would enable Turkmeni-stan to diversify its export routes, Afghanistan and Pakistan to benefit from cheaper gas im-ports, as well as transit fees and finally India also gaining from increasing its level of energy secu-rity. Therefore, an expanding Eurasian Union potentially offers greater opportunities for ex-porting energy as well as maintaining energy se-curity.

Within this context, when states possess a choice, they are tempted more by appeals to emulate others’ successes, than joining ventures that offer a limited economic outlook. Thus, the challenge facing the prospect of the Eurasian Union is to make it attractive to other states. Pursuing this trail of thought, the country President Putin has in mind borders the European Union: Ukraine - Russia’s relations with which has had its ups as well as downs, primarily related to energy.47

What would be a feather in the cap of the Eur-asian Union idea is for Ukraine opting to become a member of this integration scheme at the ex-pense of the European Union. So far, however, Kiev has been hesitant about jumping on board the Eurasian express, preferring to maintain its European vocation. This has been most unwel-come for President Putin.

In this respect, for integration to be a success, neo-Eurasianism makes clear that «it is enough to gain the support of Kazakhstan and Ukraine to succeed in the creation of the Eurasian union. The Moscow-Astana-Kiev geopolitical triangle is a frame able to guarantee the stability of the Eurasian union, which is why negotiations with Kiev are urgent».48

The strategic and economic relevance of Belarus is relegated to below Ukraine and Kazakhstan as Dugin believes «the domination of Moscow-Minsk axis will harm integration with Ukraine and Kazakhstan, which is why integration with Belarus must proceed fluently without any sud-den incidents-along with other vectors of the

Eurasian integration process».49 So far the Ka-zakhs have boarded the Eurasian express, whilst the Ukrainians have yet to state openly their re-jection.

Future Projections

A union which is so diverse as to potentially in-clude parts of two vast continents cannot be fully assembled in a short time period. In this respect, there are two factors that are necessary for such a construction: genuine political will as well as economic sense. In order for the Eurasian Union to be successful - perhaps even becoming a ri-val to the European Union - the “four freedoms”, namely the free movement of persons, services, goods and capital as well as the rule of law have to be firmly established. The institutions that have been created must also perform as intended and endure the test of time.

To sum up, President Putin’s Eurasia idea is of a metaphorical fast train. Without a doubt this is an express train with few stations. If the Cus-toms Union proceeds and develops as forecast, then the final destination of Eurasian Union will be reached. The question remains what kind of an outpost that will be. Will it resemble more the magnetic European Union in terms of demo-cratic institutions and pooled sovereignty, or will it look more similar to the rather stale and inef-ficient Commonwealth of Independent States?

When investigating the potential impact of such a development, the realisation of another but dif-ferent EU - this time Eurasian, and not Europe-an – may add further capabilities to the Russian Federation. Accepting the sayings of Heraclitus - that change is the only constant in life - as times have changed, so can states and institutions.

Enhanced Smart Power Capability

The Cold War is over. Military forces do not have the impact in terms of fear that they once caused. The preferred weapons of today are not the hard power of missile launchers and aircraft carriers, but the soft power of values, success-ful role-models and culture. As Nye has offered,

İnceleme

65 ���� ������������������

what states need to focus on is ‘smart power’ the “combination of hard and soft power to create optimal strategies in particular contexts”50.

Nye developed this concept a decade ago to counter the misperception that soft power alone could produce effective foreign policy.51 He fore-saw that “Power is one’s ability to affect the be-haviour of others to get what one wants. There are three basic ways to do this: coercion, pay-ment, and attraction. Hard power is the use of

coercion and payment. Soft power is the ability to obtain preferred outcomes through attrac-tion. If a state can set the agenda for others or shape their preferences, it can save a lot on car-rots and sticks. But rarely can it totally replace either. Thus they need for smart strategies that combine the tools of both hard and soft power”.52 If one accepts the premise that all states engage in and aspire to increase their power, then the realisation of a fully fledged Eurasian Union is more than likely to add to Russia’s smart power.

O

?� �/�>�&�+�'1�OFBBIPC�&"3���"9��5������� �#��"�& 22�##����:"�1.��"1���2#C���0������6�* ��"((� �+

F� JW�0�"�$���+ ���4� ���)����)������,1��<���#+�$���5/>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C ���+��'�� �C���M( ���� �3��5�M????M1�03�3����+ ��3�� ��3����3������3�1�30���+3����5/C�+'2t�2��F��5)I�QC

G� �����*�/��� +� J�1�� (��1����(� �1��$���+ ��������'�C�"����/� ������1�?@@I>� ��� �� ������� ���1�� E�����+���4� ���+ �/� ����+��0>� 1�� +�55�+����)Q.� ���*�� ����+(������ ����$���+ ����� ��nC�Q��������+��������6�� �>���������*�/�����*����+������� ��'��5��� +������+����+��1����1���� � �5�(����+������1��J������ �� �����+�+����������*+������ ���+�����+�5��+LC�W +���� �������/�+1�0+��1���"+��������+�����(��0����/��1��� ���� ���+���*/���+��0C�,1 +���� �����1�+�����2'���� �����1 +���+��������/� +�� �1� ��� �����5�+>� �����+���������+����� �� '��+��+� �+� �0�� 5��+� �1��� ���� ���� ����++�� /� ���� ��� 0 �1� �1�� 1�5���� �� �����+� �(����� �C�"����� �5���������*�/��>��1��$���+ ��� ���5��� ���+1����*��( �+���(����������/�����+1�������� ����/�0�/�+�55�+���++��(�'� � ���+����� 5��/C�����1�+�(3���( ������ +��*� 3��+��J-*%��� ��/>�����1+��������9�++ �������1����5 ��+��(�$���+ ��� ���5��� ��L>�J$���+ ���4� ���q���,� ����(���,1����)������+>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C�� �+ ��C��M��M���/+�+M$���+ �34� ��36�� �3����1+���3�����+C

I� �����*�/���'��'�+����1������� ����(�J��4� ����(�)������"+ ���.����+C�,1��,����/��(��������(� ���+1 '� *��0��������1+���>�4�*� +���� �����/�5/�+���� ���� +����� �+� �� +� �� (�����3� ���(���+��1��� ��C�-�1��������� �+���/��+��0 +1����%� �C�Q���1����5 ��>�0��+1���������� �� �����+�+>��������1�� ��5�>���5��5�>��� 5 ��>�������� ����������1���5�+>�����(�������3�����2�������1����+C�,1��(���� �5�(��1��+��(��1��$���'����4� ����������/�0 +1��1�/�1���+�����1� ��������C�<��+1����� ����������((���+���0���+�����+��������� �� ���5��� ��>����������������������+ �5���������/C�Q�+��� ���5��� ����+��1����/�0�/����*������0���1/��(������������5���������+���+�01���0�/+���� + ������+���5��1��C�,1��)��� +��$�' �������.�� �#+���1� ��'� �/��*1�������1 +��� �/D��1�/�*����������5 ��� ������� � +���� ������� ��� �+C�,1� ��'� �/�0�+��1����(�J� � ����������LC�,1����/�1�+������(����+������*����������0����� �� +'��+�*��'��1��1����1����2��5������ ��+��(��b���'��'�+� ���1 +���5 ���0 �(��0��(�����+LC� J��++�5�� (���� �1��6��+ ������(�����1+���>�����+����������*�/��>L�����++���K�*3����/� ?I>� FB?G>� 1��'�MM000C5��5�C���C��M�� +�7�U���7%Ub7U�+��7+U+�����70�*U��7IU���7�%�U���7B)!BVK%"!U��71��'oG"oFKoFK'��+ ��+3���1��*�+C1���+����C���oFK"����++R*/R6��+ ����R���+����R�����*�/��C���U� 7!$�4��S$N.,15��@Q85!5U�+57"KV%)�8'@'2u.*�0���6�������?�W./65��

DİPNOTLAR

İnceleme

66 ���� ������������������

N� J�������������� ���������������3�!�������+�v�"C!�5 ��v�$���+ ���Q����v�FBBI>L���3��++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C����� �C �(�M��� ��M?AAIC

H� * �CS� * �CA� * �C@� * �C?B� * �C??� * �C�?F� J"�� ���*/�6� ���� � +������� � ��6�� �� j"���0�Q���5��� ���6��%���� (���$���+ ���,1��K������

���1���� �5#�OjQ���+� �#>�G�-���*���FB??P�v�9�++ ���� ++ ��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C��++ ��� ++ ��C��M��M��0+M��� ��3'� ��3� � +���3��� � �3'�� �3��03 ���5��� ��3'��%���3����+ �3(�����3�� �53 ���+� �3G3C

?G� w��������� ������������>������������������������ �������x�O ��9�++ ��PC���� �C��C�?A������*���FB??>�����++���?I�K�*����/�FB?G>�w������������� ��������������������! �� �������������� �"x�O ��9�++ ��PC���0+C�� C��C�?A������*���FB??>�����++���?I�K�*3����/�FB?GC

?I� J6��+ �������� � ��6�� �������1��$���+ ���4� ��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C����/+�����C���M��0+3GBINGG3'��+ ����3��� � �3'�� �3���3�1�3����+ ��3�� ��C1��C

?N� JW/�U.'���� $���+ ��� 4� ��� ���� $���+ ��� )��� ++ ��>L� ����++��� K�*����/� ?I>� FB?G>�1��'�MM1/�3�3+'��C*�5+'��C���MFB?FMB@M����+ ��3�� ��3���3����+ ��3���� ++ ��C1��C

?H� J9�++ ��.��+�. �5��)������/��+��1��6��+�(���$���+ ���4� ���$���5��v�,���+� ++ ��+>L�����++��� K�*����/� ?I>� FB?G>� 1��'�MM����+� ++ ��+��� �C���M��++ �3+��+3+ �5�3�������/3�+3�1�3'��+3(��3����+ ��3�� ��3����5�MC

?S� J.������ ������+>� W����� ��+���/��>� Q��5��� ����* ��C>� j,�0���+� �� $���+ ��� $����� ��4� ����,1���1���5���(� ���5��� ��������� �/#L>�)������(���$���'����6� �/�.��� �+�.'�� ��9�'���>�?I�!����*���FB?FC

?A� J9�++ ��.��+�. �5��)������/��+��1��6��+�(���$���+ ���4� ���$���5��v�,���+� ++ ��+CL?@� � J.������ ������+>� W����� ��+���/��>� Q��5��� ����* ��C>� j,�0���+� �� $���+ ��� $����� ��

4� ����,1���1���5���(� ���5��� ��������� �/#L>�)������(���$���'����6� �/�.��� �+�.'�� ��9�'���>�?I�!����*���FB?FC

FB� J$��"+$)3����/R��5C'�(>L� ����++��� K�*����/� FG>� FB?G>� 1��'�MM000C������+C���M M��1��M$��"+$)3����/R��5C'�(C

F?� * �CFF� J.������ ������+>� W����� ��+���/��>� Q��5��� ����* ��C>� j,�0���+� �� $���+ ��� $����� ��

4� ����,1���1���5���(� ���5��� ��������� �/#L>�)������(���$���'����6� �/�.��� �+�.'�� ��9�'���>�FG�!����*���FB?FC

FG� J?C?C�9�++ �#+�- �����8�+�Q���+��/�3���W +��� ���9�� �0�3������>L�?>�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C*����C��5M��'���+M��'���M??@SFNSAFACFGC

FI� J,1��6�+�>�6��+��������K�������(�9�++ ���$���5/�.�����5/�v�.����(��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C+����(��C���M0��/M'�+�3'��+���3���3(�����3��++ ��3����5/3+�����5/C

FN� J. ���� 6 ��� >� )������ "+ ��� ���� )�+' ��� 8�+� 6������ ��� ���� �1�� )��+��� ��+� ���$2'���L>-2(����Q�+� �����(���$���5/�.��� �+�<�� �5�6�'��>�!����*���FB?FC

FH� J,1��6�+�>�6��+��������K�������(�9�++ ���$���5/�.�����5/�v�.����(��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C+����(��C���M0��/M'�+�3'��+���3���3(�����3��++ ��3����5/3+�����5/C

FS� * �C�FA� .��� �1�� (��0 �5�0��+�*/�. ����6 ��� ��w<1������+�9�++ �����' �� +����� ��+'��+�� ���

9�+���!����+��L>� ��!�*������ %������ �(� ������'����/� ������� ���� ��+����� $���'�>� FB??���+C�?3FC>�$�+ ���6����� ����������8�+�)��+��'� ��� ���1��)Q.������1��V��+��(���$(( � ���/>�-2(����Q�+� �����(���$���5/�.��� �+�<�� �5�6�'��>�&�/�FB??C

F@� "����� �5�����1�������.������0�*+ ��>�J,1�������.�������0 ��' '� ���+/+�����1���51��1����� ��.������+� (�����/*��5>�9�++ �� ���E�*� �������8�� (+0��>�8�����/nCC�����.���������������++�+��1��$2��+ ���$����� ��T���+��(�9�++ �>�K ����>�.0����>�!����������8��3���/>��+�0���+��1������ ��� ��0����+��(�9�++ �>�!�����>�����8�����/nC,1���0��?>FFI3 3

İnceleme

67 ���� ������������������

��������((+1����' '� ��+������1����+��� ������������ ���*��0�����1����+��5�+���+����+� ��9�++ ����������5/������+� ���1��$���'����4� ��C�)��* ���>��1���0 ��' '� ��+�1�����1����'�� �/��������+'���������* ����������(�NN�* �����* �������+�O*��P��(�5�+���/�������*�+ 3��++�+�����1��+�1��+� ���1��$4�(��������+��NB�/���+L>�J<1��<��"���3������.������"8>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C����3+�����C���M�*���3�+MC

GB� "����� �5�����1��.���1�.������0�*+ ���J,1��.���1�.������'��%���� +�� �������+����5�1�� �5��1��$���'��������5/�+���� �/C�Q�� +��1���/�'��%���� ���1��� ���+ ( ��� ���+�����5/�(���5�+�+�'3'/������+�����1��$4C�,1��.���1�.������5�+�' '� ���0 ���+������� ������������ ���*��0����1/������*��+�+�'' ��+��������+����+��1�+��� + �5�+ 5� ( ����/��1������5/�+�''/�+���� �/�����1����� ���$���'�������� ����C�$2'���+�+1�����1���' � ����1��� ���1����� ���������5������5�+��������0 �5��0� ���1��$���'����4� ��nC,1����%����*%��� ����(��1��.���1�.������'��%3���� +����� �5�$���'�#+���� � �����������(����������5�+>��1����+����� ��������/3(� ���/�����+������(�++ � (��L>�J.���1�.�������6��%����. 5� ( �����>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C+���13+�����C �(�M��M' '� ��M+ 5� ( �����MC

G?� J,1��K������-(�,1��$���'����8�+�.�''/�3�- �U�8�+�K��������"�� ���3�"C,C�������/>L���3��++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C�������/C���M� 35�+M(�������3��� ��M3M�++��R'�* +13��M.N4-B�/B���M�������M�1�3(�����3�(3�1�3����'���35�+3+�''/M?B?@FC

GF� J8�+�6 '� ���(����9�++ �����)1 ���,1������+�<����W�� ��5��. ��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>� 1��'�MM000C�1 ��� ��5��C���M��� ��M+1�0M+ �5�M��MNNBF38�+3' '� ��3(���39�++ �3��3)1 ��3�1������+30���31�� ��5�3+ ��C

GG� JE",$.,��$<.� 3� Q���+��/���0+�����51�� �������*/��������8�+�$���'��v�$���'����8�+�)��(������>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM000C����'���5�+3���(������C���M�55��35����M+�����+MGC

GI� J����������#��� �����#���������3�!�������+�v�"C!�5 ��v�$���+ ���Q����v�FBBICLGN� J. ���� 6 ��� >� )������ "+ ��� ���� )�+' ��� 8�+� 6������ ��� ���� �1�� )��+��� ��+� ���

$2'���L>-2(����Q�+� �����(���$���5/�.��� �+�<�� �5�6�'��>�!����*���FB?FC�GH� J,1��&���+��0��K������ ����,1����)������"+ ���)����� �+�Q���5������8�+�$2'����6 '� ���

���)1 ��>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C%���+��0�C��5M+ �5�M �2R����0+oN���R��0+oN!7GNAGAC

GS� * �CGA� J���5��������� ��+ �� K���+� "*���� )1 ��3����1+���� 9��� ��+>L� ����++��� K�*����/� ?N>�

FB?G>�1��'�MM��0+C2 �1�����C���M��5 +1FB?BM�1 ��MFB??3BHM?FM�R?G@FIANNC1��CG@� J�"T"9�"�$�#.� �Q.Q,� ,-� )WQ�"� 9$�$"E.� �"T"�W.,"�#.� �"E"�)Q�8� .,9",$8�� v�

)������"+ �3)����+�+�Q�+� �����"��/+�>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C��� ���3/+�C��5M b7����MNNBNC

IB� J,1��&���+��0��K������ ������ % �5�6��'�+�+�,����� +���3)1 ���8�+�6 '� ���,1���51�����1����"(51�� +���>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C%���+��0�C��5M+ �5�M ��R���1�7?U�2R����0+oN���R��0+oN!7G@N?BC

I?� J"�.����� 5��.��5�>����� ��.�� ���9�+��5������,1������� +���(�$���+ ���9� ���5��� ��>L�����++��� K�*����/� ?N>� FB?G>� 1��'�MM000C+��+C��5M�R+����� 5�R+��5�R���R�R+�� ��R��+��35����R�1�R����� +�R�(R����+ ��R�� ���5��� ��C

IF� J4������1��)"9$)�'��5�����(��1��"!�>��1�������'������(��1��)"."9$��1�+�*�������������+���5���������'��( ��*��'��5����(�����5 ���������� �� ���5��� �������'�����/������� ���+�����5/� ���1����5 ��C�"(�����1���������+��(��� *���� ��>��������������0�+�+ 5����*/��1��5���������+��(�"(51�� +���>�6� +���>��/�5/�+��������,�% +���� O���*��+��(�)"."9$�P� �������*���FBBS����(���������������5/����� �5�'��%����������+�J)"."�?BBBLnC'��%����� �+��������+� ������5/�(�����/�5/��9�'�* ������9�'�* ���(�,�% +�������"(51�� +��������6� +�����1���51���5�+������� � �/�����+� ++ ��� ��C�,1��)"."�?BBB�'��%���>� ��+���+��+��(���0>�0 �*����3( �������*/��1��<�������>�"!�>�Q+�� ��!����'���������OQ!�P�������1���'� ����� ���+���+L>�JK����3"!�>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C(����3��*C��5M �3���C'1' +��7?GU��(7�2���+U �7?I?C

IG� J,�% +����$���5/�-''����� � �+� 3�"�� Q����� �0�0 �1�,�% +���#+�"�*�++����� ��� �1��4� ����.����+>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM� '� ��C���M$���5/M$���5/38�����M,�% +���3$���5/3-''����� � �+3"�3Q����� �03< �13,�% +���+3"�*�++����3,�3,1�34� ���3.����+C1��C

İnceleme

68 ���� ������������������

II� JQ�� ������6� +���#+�$���5/�.���� �/��)���"(51�� +����6�/���)� � ���9�� �v�$�+�<�+��Q�+� 3����>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C�0 C �(�M �� �3'� +���3����5/3+���� �/C

IN� * �CIH� "����� �5� ��� �1�� "!�� J,1�� ,����� +���3"(51�� +���36� +���3Q�� ���������8�+� 6 '� ���

O,"6QP�6��%���� � �+� ��� �2'���� �'� ��� GG�* ��� ��* �������+� O*��P��(� ������� 5�+�'��� /�����1���51���'��'�+����''��2 ����/�?>ABB3 ������� O�P�' '� ��� (����,����� +���� ���"(351�� +���>�6� +��������Q�� �C�,"6Q�'��+���+�����''����� �/�(�����5 �������'���� �����������3'�����������+���� � �5��1�������� �+��(��1��I������� �+���5��1��C�,1��)������"+ ��9�5 ��3��)��'���� ���+�O)"9$)P�.�����5/�(���9�5 ����)��'���� ��� ���1��$���5/�.������ ���� ( �+�,"6Q��+������(��1�� �+� ���1�� ����3����5/����� ��+1 '�����5�)"9$)������� �+L>JIIIHG3B?G��,����� +���3"(51�� +���36� +���3Q�� ���������8�+�6 '� ���6��%���>�61�+��G�v�"+ ���!�3���'��������>L�����++���K�*����/�?N>�FB?G>�1��'�MM000C��*C��5M'��%���+MIIIHG3B?GM��3�� +C

IS� .���. ����6 ��� C>�J9�++�34�� � ���8�+�<��+������1��)�����,���+ ��8���������L>� ��)���3 ���������>�"���� ���/ >�"�����+�8���1�������� �1������� �5�O��+CP>�!/��� �+��(�$�3��5/�8���������� ��$���'������9�++ �>���+ �5+���>�6�5��������� ��>�FB?FC>�,1��"'� �FB?B�9�++�34�� � ��� 5�+� �5�������� ���� �+� �' ��� ��+� (��� $���'�>�-2(���� Q�+� ����� (���$���5/�.��� �+�<�� �5�6�'��>�&����FB?BC>,1��9�++�34�� � ���5�+�� +'�����(�FBB@�������3'��1��+ ����++�++����>�-2(����Q�+� �����(���$���5/�.��� �+�<�� �5�6�'��>�K�*����/�FBB@C

IA� J����������#��� �����#���������3�!�������+�v�"C!�5 ��v�$���+ ���Q����v�FBBICLI@� * �CNB� JQ����� �0��!�C� &�+�'1��/�>� &�C>L� ����++���K�*����/�?I>� FB?G>�1��'�MM000C� '���� ���� ��C

���M��0+M��' �+M� '����/MSFBCN?� �/��1�+���(���������1����'�0����+�J*�+ ��/�� ���/����������� ��� 51��O����� �������'�/3

����+P�q� +���� ���������>�*����+�0�#���+����������1��'�+��(�0�/���+>� �����+�#������++�� /�����+���� ���� �(������ ������/#+�0���C�.�����'�0��� +��*������'' �5� ����� ���+��+�����+��(�"��� ����'�0��>� ���� �5�����+�(��'�0��>��������������1��+C�Q�� +��*����1�0�0������5�����1��������� �+� ��� +1��������5��+�0 �1���� ��+��� �5� ��� ����� ��>�01 �1� +� � ���� ���� ��� ��*/���+�/CL�3�J<1���Q+�.�����6�0���3�.�����6�0���)��� ++ ��>L�����++���K�*����/�?I>�FB?G>�1��'�MM�+(��� 5�'� �/C�*���C���M��M*��5�����1 +���/M�M+����'�0��C1��C�

NF� J8���.����� v� K��� 5��"((� �+>L� ����++���K�*����/� ?I>� FB?G>� 1��'�MM000C(��� 5��((� �+C���M��� ��+MHN?HGM%�+�'13+3�/�3%�M5��3+����C

İnceleme

69 ���� ������������������

Kuveyt ve Katar gibi ülkelerin İran ile ilgili görüşleri Suudi Arabistan’a göre daha farklı olmuş, İran’la ekonomikbağlarını geliştirmek istemişlerdir.

Arap Baharı ve Türkiye-Körfez Devletleri İlişkileri

The Arab Spring and Turkey GCC States Relations

Özden Zeynep OKTAV

AbstractTurkey and GCC partnership has started to gain momentum since 2008 when the foreign ministers of GCC declared a country (Turkey) outside the region as a strategic partner for the first time in Jeddah. Thus, Turkey and the GCC countries would be able to build institutionalized relations with each other. In parallel with this, Turkey also developed good neighbourhood relations with Iran whose nuclear efforts were perceived as principal threat to GCC countries’ exis-tence. Turkey’s increasing trade relations with Iran and Syria did not have a negative impact on Turkey-GCC countries relations, on the contrary, Turkey with its NATO membership, Sunni population, relatively developed democracy and economy was perceived by the GCC countries as a partner who could balance the assertive policies of Iran. With the outburst of the Arab spring, Turkey’s Middle East activism based on trade relations with the regional countries changed into a negative way.This study will mainly analyze possible consequences of the Arab spring on Turkey’s relations with GCC countries with a special reference to the changing dimension of the bilateral relations between the two sides. Put differently, after the outburst of the Arab spring, economy-based relations with the GCC states changed to a large extent and became more security-oriented due to both sides’ decreasing trust towards the West and the increasing assertiveness of Iran’s policies supporting the Assad regime. After a brief historical background of bilateral relations between Turkey and GCC, in the first part of the article, the reasons for the rapprochement between the two sides will be analyzed. Turkey’s trade-based foreign policy will be explained with respect to understanding the reasons why the AKP government wanted the bilat-eral relations with the GCC countries to take a new turn beginning with 2005. Secondly, it will be discussed that while Turkey’s belonging to and its institutional relations with the West have been a barrier in its relations with the neigh-bouring countries, principally Iran, those relations with the West, especially Turkey’s membership to NATO furthers the relations with the GCC countries on the basis of stopping aggressiveness of Iran in the region. Thirdly, the study will explain the impact of Iran on Turkey-GCC relations so as to understand whether Turkey’s improving relations with Iran had a negative impact on Turkey-GCC relations. The most important of all, the study will discuss the impact of Turkey’s diverging interests with Iran and deteriorating relations with Syria on Turkey-GCC relations at a time when Arab spring shakes up regional power balance.

Keywords: Arab Spring, Syrian uprising, strategic partnership, NATO, sectarian division

İnceleme

70 ���� ������������������

Özet

Türkiye’nin Körfez bölgesine ilgisi 2000’lerin ikinci yarısından itibaren en üst noktaya varmış-tır. Pek çok analiste göre, bu durumun temelinde yatan ana neden, Türkiye’nin ticarete dayalı, yeni ekonomik bağlantılar sağlamaya yönelik diplo-masiyi öncelikli kılan bir dış politika izlemesidir. Bu makalede araştırılacak temel soru, gelişen karşılıklı ilişkilerin itici gücünün sadece ticare-te dayalı olup olmadığıdır. Çünkü Arap Baharı sürecinin Ortadoğu’da yaşanmaya başlamasıyla birlikte Türkiye’nin bölgeyle ilişkilerinde öne çı-kan unsur daha çok güvenlik boyutlu olmuştur. Her ne kadar Türkiye ve Körfez devletleri gelişen karşılıklı ilişkilerin İran karşıtı olmadığını vurgu-lamışlarsa da özellikle Arap Baharı süreci boyun-ca iki tarafın güvenlik temelli çıkarlarının gide-rek daha örtüşmesi, İran’ın tehdit algılamalarını en üst noktaya tırmandırmıştır. Diğer bir deyişle, Arap Baharı, Türkiye’nin İran ve Suriye ile izle-diği “iyi komşuluk” ilişkilerini sekteye uğratmış, ancak Körfez ile ilişkilerinin sadece ticari boyut-lu değil, güvenlik boyutlu da olmasına ve her iki tarafın bölgedeki çıkarlarına aynı perspektiften bakmalarına yol açmıştır. Tarihsel süreç göz önü-ne alınırsa, Türkiye’nin bölgeye olan ilgisinin çok eskilere dayanmadığını ve Ankara’nın Körfez’e gereken alakayı göstermediği anlaşılmaktadır.

Türkiye- Körfez Devletleri Arasındaki İlişkilerin Kısa Geçmişi

Bölgenin Türkiye nezdinde önemini artırması-nın iki önemli nedeni vardır. Birincisi, 1979 Şu-bat’ında İran’da İslam devriminin gerçekleşmesi, ikincisi sekiz yıl sürecek olan İran-Irak Savaşı’nın

1980 yılında başlamasıdır. Bu iki gelişme aynı zamanda ABD ve Körfez açısından Türkiye’nin öneminin artmasına yol açmış, 1980 darbesin-den sonra Ankara’ya kutlama mesajı gönderen ilk ülkelerden birisi Suudi Arabistan olmuştur. Sıcak ilişkiler, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, 1984’de Suudi Arabistan’ı ziyareti ve “Askeri Eğitim ve İşbirliği” Anlaşmasının imza-lanmasıyla önemli bir ivme kazanmıştır.1 1981’de altı Körfez ülkesi tarafından Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) kurulması, Amerikalılar tara-fından “Acil Müdahale Gücü’nün oluşturulması gibi gelişmeler İran İslam Cumhuriyeti’nin reji-mini komşu ülkelere yayma politikasının sadece Türkiye’yi değil, Körfez’i ve Washington’ı da ne kadar telaşlandırdığını açıkça göstermiştir. An-cak, bütün bu gelişmelere rağmen 1980’ler ve 1990’larda Körfez ve Türkiye arasında işbirliği olanakları ve girişimleri oldukça kısıtlı kalmıştır. Bunun en temel nedeni Türkiye’nin iç politika-sında demokrasiye geçiş çabalarına yoğunlaşma-sı, bir başka neden ise Soğuk Savaş sisteminin yerini farklı bir uluslararası sisteme bırakması ve güvenlik tanımının önemli bir değişime uğrama-sıdır.

2000’lerde, başta Suudi Arabistan olmak üzere, bazı Körfez ülkeleri ABD ile ilişkilerini gözden geçirme ihtiyacı duymuştur. Özellikle 11 Ey-lül olayları, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde olumsuz yönde bir değişim ve dönüşüm noktası olmuştur. Suudi kökenli El Kaide militanlarının sayısının artması Washington’ın bu en önemli Körfez ülkesi ile arasına mesafe girmesine neden olmuştur.2 Hemen sonrasında, Irak’ın 2003 yılın-da Amerika tarafından işgal edilmesi, Sünni Sad-dam yönetiminin yıkılması, Sünni El-Kaide’nin

$���� + �5 �����5� ���>�"�!#����*����+���* ������'� � �� ��/�3���-�������#���'�'��� ��+ � ������������������� + ����.��� �"��3* +����5 * ����(������� � ��"�!� �� � �� � �/��5����/���* ����������,�� /�>����(������� ����� �������� � ���1����������������C

İnceleme

71 ���� ������������������

pasifleştirilmesi ve Şiilerin öne çıkması İran’ın bölgede nüfuzunun artmasına yol açmış, Körfez ülkelerinin güvenlik endişelerini artırmıştır.

Bütün bu gelişmeler sonucunda Suudi Arabis-tan gibi bölge ülkeleri iki önemli politika izle-mişlerdir. Birincisi uluslararası sistemde ABD’ye endeksli ilişkiler yerine farklı ülkelerle yakın iliş-kiler geliştirerek özellikle güvenlik alanında çe-şitlendirilmiş bağlar kurma yoluna gitmişlerdir. İkincisi, Körfez ülkeleri kendi askeri yetenekleri-ni ve kapasitelerini geliştirmek, hatta kendi ara-larında savunma sistemi kurma arayışına girmiş-lerdir.3 Aynı döneme denk gelen önemli bir başka gelişme ise Bush’un 11 Eylül sonrası izlediği dış-layıcı politikalarının Ortadoğu’da zaten var olan Amerikan karşıtlığını en üst noktaya tırmandır-masıdır. Bu da Suudi Arabistan gibi Filistin da-vasında ABD ve İsrail’e karşı gerektiği gibi tavır almamasından dolayı eleştirilen ülkelerin ABD ile ilişkilerinde daha mesafeli olmalarına yol aç-mıştır.

Böyle bir atmosfer içerisinde ekonomisi giderek gelişen, ABD’den bağımsız bir dış politika izle-yerek Ortadoğu’da popülaritesini artıran ve en önemlisi de Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri-nin ABD ile ilişkilerini yargılamayan bir ülke ola-rak Türkiye, Körfez ülkeleri nezdinde önemini daha da artırmıştır. Türkiye, başta Suudi Arabis-tan ve Katar olmak üzere 2005 yılından itibaren Körfez devletleriyle ilişkilerini o zamana kadar görülmedik bir biçimde geliştirmiştir.

Karşılıklı İlişkilerde Türkiye’nin Artan Önemi ve İran Faktörü

Türkiye’nin 2009 yılının başındaki Davos Zirvesi’nden sonra zaten var olan popülaritesi-nin en üst noktaya ulaşması ve Körfez ülkeleri halkının gözünde Başbakan Erdoğan’ın presti-jinin artması, Mavi Marmara olayından sonra Türk halkının sokaklardaki protesto gösterileri-nin anında bölge ülkelerinin bazılarında naklen yayın yoluyla televizyon kanallarında gösteril-

NATO’nun devreye girmesini ve Batı’nın Suriye’de akan kanı durdurmak için çaba göstermesini bekleyen Ankara, Batı’dan umduğu gibi bir yanıt alamamıştır.

İnceleme

72 ���� ������������������

mesi, Türkiye ile Körfez arasında ilişkilerin sa-dece devlet adamları düzeyinde değil, halk düze-yinde de gelişmesine yol açmıştır. Bu durum en çok Batı yanlısı politikalar izlediği için eleştirilen Kral Abdullah gibi liderlerin işine yaramıştır. Böylece hem Türkiye gibi bölgesel önemde bir ülkenin dostluğunu kazanarak ilişkilerini çe-şitlendirmiş, hem de Suudi yönetiminin sadece Batı’ya endeksli/bağımlı bir yönetim olmadığını kendi kamuoyuna bir şekilde göstermiştir.4

Bu çerçevede, Türkiye-Körfez ülkeleri arasın-da 2002’de 2,1 milyar dolar olan ticaret hacmi 2009’da 8 milyar dolara çıkmıştır.5 2005’de Tür-kiye ve Suudi Arabistan arasında, ekonomik işbirliğini artırmaya yönelik, serbest ticaret sa-hası oluşturma girişimlerine bir ön hazırlık ola-rak önemli bir anlaşma yapılmış ve üst düzeyde karşılıklı ziyaretlerde bulunulmuştur.6 2008’de Türkiye’nin KİK dışişleri bakanları tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmesi ikili ilişkilerde bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü ilk defa böl-ge dışından bir ülke olarak Türkiye’ye KİK tara-fından “stratejik ortak” statüsü verilmiştir.7

Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki baş dön-dürücü hızda gelişen ilişkilerin bölgede özellikle İran’ı yakından ilgilendirdiği apaçık ortadadır. Hem Türkiye hem de KİK aralarında sağladık-ları işbirliği ve yakınlaşmanın üçüncü taraflara karşı olmadığı konusunda hassas davranmışlar-dır. Sözgelimi Türkiye’nin stratejik ortak olarak nitelendirilmesinin ardından, Davutoğlu 2008 yılında verdiği bir demeçte, karşılıklı gelişen iliş-kilerin yeni bir blok arayışı veya karşı bir blok olmadığını, bölgesel entegrasyonun derinleştiği-ni belirtmiştir. Aynı şekilde, KİK genel sekrete-ri, Hamad Abdul Rahman Al Attiyah, “stratejik terimi kimseyi rahatsız etmemelidir. Bu stratejik diyalog daha çok kalkınma ve ekonomik açıdan gelişme amaçlıdır” demiştir.8 Özellikle bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin Körfez’in güvenliği ko-nusunda önemli bir ülke haline gelme potansi-yelinin olması, 2005 yılında Suudi Arabistan ile imzalanan Güvenlik İşbirliği Anlaşması İran’ın dikkatini çekmiştir. Ancak bu gelişmelere paralel olarak Ankara, Tahran ile ilişkilerini yine ticari bağlarını güçlendirme yoluyla önemli ölçüde ge-liştirmiş ve en önemlisi de gerek Körfez’de gerek

Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde mezhep bağla-mında bir politika izlemekten özellikle kaçınmış-tır. Türkiye’nin Sünnilere ve Şiilere eşit mesafe-de politikalar izlemesi, topraklarında önemli Şii nüfus barındıran Sünni Körfez yönetimlerinin de elini rahatlatmıştır. Öyle ki Körfez ülkeleri, Türkiye’nin bölgede artan etkisini, İran’ın Şiiler üzerindeki nüfuzunu dengeleyebilecek bir unsur olarak görmüşlerdir.

Ankara açısından, İran’ı karşısına almak pahası-na KİK ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek politikası çeşitli nedenlerden dolayı çok da akılcı değildir. En önemli neden, 2000’ler boyunca İran’a ihra-catı neredeyse ikiye katlanan Türkiye’nin giderek artan bir şekilde İran doğal gazına ve petrolüne bağımlı hale gelmiş olmasıdır.9 En önemlisi, her iki ülke de bölgede Kürt milliyetçiliği ve bağım-sız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı işbirliği yapmaya başlamışlardır. Bir başka kayda değer neden ise Türkiye, İran ve Batı arasında orta-ya çıkacak bir krizden dolayı petrol fiyatlarının yükselmesini hiç bir zaman istememiştir. İran da Türkiye ile olan ilişkilerini özellikle Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile ilişkilerinin krize gir-mesinden ve 2010 yaptırımlarının uygulanmaya başlamasından sonra tehlikeye atmak isteme-miştir. Ancak, Arap Baharı sürecinin başlaması, en önemlisi bu sürecin Suriye’yi de etkisi altına alması ile Ankara hem Tahran hem de Körfez ile ilişkilerini dengede tutmak suretiyle devam ettir-meyi daha fazla sürdürememiştir.10

Arap Baharı ve Türkiye-KörfezDevletleri-İran İlişkileri

Arap Baharı sürecinin Körfez ülkelerinin Sün-ni yönetimlerini bu kadar tehdit altına almadı-ğı dönemde, bölge ülkelerinin, İran’la ilgili bazı tutum ve politikaları Ankara’nın öncelikleriyle örtüşmekteydi. Sözgelimi, Suudi Kralı 2010’da İran’a BM yaptırımlarının uygulanmasının İran’ı daha da revizyonist bir ülke haline getireceği-ni, Batı’nın yaptırım politikalarının Körfez’in güvenliğini sağlayacak bir yol olmadığını açık-lamıştır. Ayrıca Riyad, uzun vadeli bir çözüm olarak gördükleri yaptırımların halihazırdaki güvenlik endişelerini giderici olmaktan uzak ol-duğunu her fırsatta belirtmiştir.11 Ayrıca Kuveyt

İnceleme

73 ���� ������������������

ve Katar gibi ülkelerin İran ile ilgili görüşleri Su-udi Arabistan’a göre daha farklı olmuş, İran’la ekonomik bağlarını geliştirmek istemişlerdir. Sözgelimi, İran Parlamentosu sözcüsü, Katar’a 2009’da yaptığı ziyareti esnasında Katar’ı strate-jik ortak olarak tanımlamış, Katar Emiri ise aynı ziyaret esnasında İran’ın her zaman Filistinlilerin ve Arapların arkasında durduğunu belirterek, “bazıları İran’a karşı fikirleri olumsuz yönde et-kilemeye çalışıyor. Bizim İran ile ilgili bir soru-numuz yoktur, İran her zaman dostumuzdur ve kötü fikirlilerin sorun yaratmasına izin verme-yeceğiz”12 demiştir. Ancak, Arap Baharını takip eden olaylar Türkiye-İran ve Körfez ülkelerinin ilişkilerinde dinamiklerin tamamen değişmesine yol açmış, en önemlisi, olayların Suriye’ye sirayet etmesi ile bir yanda Türkiye, Körfez ülkeleri di-ğer yanda İran, Irak ve Suriye olmak üzere bölge ülkeleri saflarını keskin biçimde belirlemişlerdir.

Suriye Kalkışmaları ve Gelişen Türkiye-Körfez Devletleri İlişkileri

Arap baharı adı verilen süreç ve bu sürecin Suriye’ye sirayet etmesi aslında bölge ülkelerinin dış politikalarında yürüttükleri uygulamaların ve benimsedikleri söylemlerin çelişkili yanlarını or-taya çıkarmıştır. Sözgelimi İran, Arap Baharı’nın İran İslam Devrimi’nden ilham alınarak ya-pılan bir İslami uyanış olduğunu söyleyerek, Yemen’de muhalefet guruplarını desteklerken ve Bahreyn’de muhalefet gruplarının üzerinde etkinlik sağlamaya çalışırken, Suriye’deki muha-lif grupların karşısında yer almış, Esad rejimini desteklemiştir. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Ra-min Mehmanparast, açıkça “Suriye bir istisna-dır” demiştir.13

Türkiye’ye gelince, Ankara, hem Libya hem de Suriye’de çıkan olaylar karşısında statükonun ko-runmasını istemiştir. Libya’ya yapılacak NATO müdahalesine şiddetle karşı çıkmış ve en yetkili ağızlardan başını AB ve ABD’nin çektiği koalis-yon hükümetlerinin bu müdahalesinin bilinme-yen niyetleri olduğunu ve tıpkı Irak gibi Libya’nın da yutulabileceği belirtirken,14 Batı’nın giderek artan bir şekilde Libya muhalefetine verdiği des-tek15 karşısında Geçici Ulusal Konsey’i tanımış, hatta isyancılara yardım yollamıştır.16 Ankara’nın bu tepkisinin en önemli nedeni Libya’daki ticari çıkarlarının söz konusu müdahale ile tehlikeye girecek olmasıdır. Aynı sebepten dolayı Anka-ra, statüko yanlısı politikasını Esad rejimi için de uygulamak istemiş ve defalarca Esad rejimini Suriye’nin istikrarı için reform yapma yönünde uyarmıştır. Ancak, Esad yönetimi Ankara’nın uyarılarına yanıt vermemiş, başını ABD’nin çek-tiği uluslararası toplum Suriye konusunda Lib-ya’dakinden farklı olarak, inisiyatif almak yerine Suriye’de olan bitene seyirci kalmıştır. Bu durum bölgede en çok Türkiye’yi zor duruma sokmuş-tur. Ekim 2012’de Suriye’den gelen 100 bin sınırını aşan mülteci sayısı, sadece Türkiye’nin ekono-misini olumsuz etkilememiş, aynı zamanda da sınır güvenliğini tehlikeye sokarak ülkenin yu-muşak karnı ayrılıkçı Kürt meselesinin de farklı boyutlar kazanmasına yol açmıştır. 2011 Ekim ayında sınırda bir askeri tatbikat yapan Türki-ye, bölgede askeri varlığını artırmış, en önemlisi de Suriye’nin istikrarını yitirmesi, Türkiye’yi en çok iyi komşuluk politikalarıyla ekonomik/poli-tik ilişkilerini geliştirdiği İran, Rusya gibi ülkeler karşısında nasıl bir yol izleyeceği konusunda zor-

,�� /�#� ��.��� �������: ������ ����+�(����'� � ���� ����+ >���'3������������� �: ���(�+�*����������.��� ����(���/���� ��� � ������ � ���1����������C�r/�� ����(������� >�,�� /�#� ��*�5������������ + � >�����#���: ������� ��� ���(���������5��/�* ����* ����+��������5�������� �C

İnceleme

74 ���� ������������������

lamıştır. Türkiye’nin tek taraflı bir askeri müda-halesinin, Rusya-İran ittifakını güçlendireceğini, Kürt sorununu daha da uluslararasılaştıracağını gören Türkiye, Esed rejiminin uluslararası bir gücün müdahalesiyle devrilmesini istemiştir.17 Burada NATO’nun devreye girmesini ve Batı’nın Suriye’de akan kanı durdurmak için çaba göster-mesini bekleyen Ankara, Batı’dan umduğu gibi bir yanıt alamamıştır. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in açıkça “NATO’nun Suriye’ye müdahale etmeye hiç niyeti yok” “NATO dünyanın polisiymiş gibi hareket etmek zorunda değildir” gibi beyanatlar vermesi, sivil-leri koruma amaçlı bir BM mandası kurulması halinde bile NATO’nun müdahalesinin bölgenin karışık etnik yapısı itibarıyla çok zor olacağını belirtmesi,18 Türkiye’nin Batı, özellikle ABD ile ilişkilerinde farklı bir dönemin başladığını gös-termiştir. Bir başka deyişle, Suriye sorunu konu-sunda Türkiye kısa vadeli ve Esed rejiminin son

bulmasıyla nihayetlenecek bir çözüm umut eder-ken, Batı, Annan planı gibi diplomatik çözümle-re yönelmiş, bu durum Suriye’deki çatışma ve savaş halinin sürmesine sebep olmuş ve bir cep-he ülkesi olan Türkiye’nin bu istikrarsızlık içine çekilme ihtimalini güçlendirmiştir.19

Burada dikkat çekici olan, Suriye kalkışmaları-nın geleneksel Türk dış politikasında benimsen-miş olan uluslararası ilişkilerde diğer ülkelerin iç işlerine karışılmazlık ilkesinde önemli bir de-ğişimi gözler önüne sermiş olmasıdır. Başbakan Erdoğan’ın, Ankara’nın tüm diplomatik çabaları-na karşın istikrarsızlığın sürmesi üzerine “Suriye bizim iç meselemizdir, gereğini yapmak zorun-dayız”20 beyanatını vermesi Türk dış politika-sında bir ilktir. Türkiye başbakanının bu sözleri, Ankara’nın bölgenin kaderinde belirleyici olma ve pasif değil, aktif bir dış politika izleme kararlı-lığını kesin bir şekilde göstermiştir.

Bahreyn’de çıkan olayların Suudi Arabistan’ın Bahreyn yönetimiyle birlikte gerçekleştirdiği Suudilerin liderliğinde 15.000 askerin katıldığı bir askeri operasyon ile bastırılması ve ABD’nin yardımının alınmaması dikkat çekicidir.

İnceleme

75 ���� ������������������

Bu çerçevede, daha önce izlediği her tür etnik, ulusal ve mezhepsel gruba eşit mesafede durma politikasını değiştirmek durumunda kalan An-kara, Sünni muhalif gruplara yakın durmuş, Sün-ni muhalefet grubunu, Özgür Suriye Ordusu’nu desteklemiştir. Bu süreçte Fransız dışişleri ba-kanı, Alain Juppe ve ABD başkan yardımcısı Joe Biden gibi önemli isimlerin teker teker Türkiye’yi ziyaret etmesi, muhalif grupların Türkiye’de top-lantılar düzenlemesi,21 2011 yılının sonunda Türkiye’nin bölgeye müdahale edeceği konusun-da beklentileri artırmıştır. Ancak Washington’ın sorumluluk almayacağını anlayan Ankara, Suriye’ye karşı bazı yaptırım kararları almakla yetinmiştir.22

Suriye’deki ayaklanmalar, aynı zamanda mesele-nin sadece bölgesel olmadığını göstermiş, global aktörler arasındaki çekişme ve rekabetin de su yüzüne çıkmasına yol açmıştır. Rusya, Batı’nın bölgedeki her türlü müdahalesini kendisine ya-kın ülkelerde rejim değişikliği gerçekleştirmek için düzenlediği bir komplo olarak gördüğü için, Esed rejiminin yanında durmuş, diploma-tik, siyasi, finansal ve lojistik destek vermiştir. ABD’nin, Rusya’nın aksine Suriye meselesinde yeterince inisiyatif almaması, Türkiye’nin ulus-lararası arenada yalnız bırakıldığı tartışmalarını beraberinde getirmiştir.23

Bu noktada, Türkiye ve Körfez ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan, Suriyeli muhalif gruplara silah yardımı yapılmasını talep ederken, ABD bu si-lahların radikal grupların eline geçmesinden en-dişe duymuş, Esed yönetiminin elindeki kimya-sal silahların kullanılması ihtimalini göz ününde bulundurmuş, Rusya Federasyonu’nu karşısına almak istememiş ve Irak, Afganistan deneyimin-den sonra acil çıkarlarının bulunduğuna inan-madığı Suriye’ye ne askeri operasyon gerçekleş-tirmek ne de muhalif gruplara silah temin etmek istemiştir.

Burada ilginç olan, global düzeyde bir yanda Rusya, Çin, İran, Suriye diğer yanda ABD-AB-İsrail-Türkiye-Suudi Arabistan-Katar gibi ülkeler ittifak grupları oluştururken, Türkiye ve Körfez ülkelerinin acil çıkarları ile ABD ve AB’nin çıkar-larının tam örtüşmediği ve kendi içlerinde anlaş-mazlığa düşmesidir.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, uluslararası toplum-dan, Türkiye’nin Suriye’den gelen mültecilerin yükünü paylaşmalarını isterken, Ağustos 2012’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada, durumun artık Türkiye’nin kapa-sitesini aştığını, her gün 400 civarında mülteci-nin sınır kapısına dayandığını bildirdikten sonra ‘’Milyonlarca Suriyeli, Suriye’de ve çevre ülke-lerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden güçlü bir insani mesaj beklerken, bu konuda bile bir mutabakatın sağlanamamış olması Birleşmiş Milletler için büyük bir zaaftır, bu anlamda tarihi bir fırsat kaçmıştır’’ demiştir.24

Ankara BM gibi uluslararası toplumun önemli bir örgütüne ve ABD/AB gibi global aktörlere karşı hayal kırıklığına uğramış, ve buna paralel olarak, Körfez ülkeleriyle Suriye meselesindeki işbirliğini artırmıştır. Özellikle Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin Suriye sorununun çö-zümünde Türkiye ile işbirliğine ağırlık vermesi aynı nedene, Batı’ya duyulan güven eksikliğine dayanmaktadır. Sözgelimi, Mısır’da çıkan ayak-lanmalar sonucu 30 yıllık ABD’nin sadık mütte-fiki Mübarek’in devrilmesine sessiz kalan, hatta ağırlığını sokaklardan yana koyan Obama yöne-timi25 Riyad’ın büyük tepkisine yol açmış, Suudi Arabistan’da benzer bir durumun ortaya çıkması halinde Washington’ın aynı şekilde davranacağı inancı oluşmuştur.26 14 Mart 2011’de Bahreyn’de çıkan olayların Suudi Arabistan’ın Bahreyn yö-netimiyle birlikte gerçekleştirdiği Suudilerin li-derliğinde 15.000 askerin katıldığı bir askeri ope-rasyon ile bastırılması ve ABD’nin yardımının alınmaması dikkat çekicidir. İran’ın Bahreyn’de-ki olaylar esnasında benimsediği politikalar ve İranlı yetkililerin beyanatları, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’deki Sünni yönetim-lerin tehdit algılamalarının en üst noktaya ulaş-masına yol açmıştır. Hamaney’in Mart 2011’de verdiği yeni yıl mesajında açıkça “gönülden ina-nıyorum ki ulusların uyanışı İslami hedeflere uy-gundur ve sonunda mutlak zafere ulaşacaktır”27 sözlerini sarf etmesi, İran ve Suudi Arabistan ve diğer Sünni yönetimler arasındaki İslam’ın uy-gulanışı ve siyasi ayrılıklar konusundaki derin düşmanlığı Şiiler üzerinden nasıl yürüttüklerini göstermektedir.

İnceleme

76 ���� ������������������

Türkiye açısından Körfez devletleri ile ilişkile-rin gelişmesinde rol oynayan diğer bir neden İran ve Suriye ile bozulan ilişkiler sonucu oluşan ekonomik kayıpların ve kaybedilen pazarların ikame edilmesi isteğidir. Örneğin, Kuveyt, hem Türkiye’deki ekonomik yatırımlarıyla hem de Türkiye’nin 2015-2016 BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini, 2016 İslam İşbirliği Teşkilatı baş-kanlığını desteklemesiyle ön plana çıkmıştır.28 Oluşturulan ortak komite her iki ülkenin Irak’ta-ki mezhep çatışmalarının ve Suriye iç savaşının önlenmesi konusunda ortak görüşlere sahip ol-duğunu göstermektedir.29

Ancak burada dikkat çeken nokta Körfez ül-kelerinin Sünni yönetimleriyle yakınlaşan Türkiye’nin bölgede Şii-Sünni ekseninde ayrışan bölgesel güçlerden biri olarak yerini almasıdır. Bu durum aslında Ankara’nın gerçekte yürütmek istediği bir politika olmamakla beraber, bölgesel düzeyde ortaya çıkan resimde Türkiye, Sünni-leri Şiilere karşı savunuyor rolünü üstlenmiştir, en azından bu izlenimi vermektedir. Amerikan askeri birliklerinin Irak’tan ayrılmasından son-ra doğan Irak’taki güç boşluğunu doldurma ko-nusunda İran ve Türkiye arasında ortaya çıkan rekabet, Suriye konusunda daha da hız kazan-mıştır. Bugün bölgesel düzeyde Türkiye, İran, Irak’ın Şii yönetimlerine ve bu iki komşu ülke-nin desteklediği Esed rejimine karşı bir mücade-le vermektedir. Bu mücadele hiç kuşkusuz Esed rejiminin sona ermesiyle sonuçlanacaktır. Ancak gerçek olan Ankara’nın büyük özveriyle adeta il-mek ilmek oluşturduğu komşularıyla sıfır sorun politikasının tamiri çok zor bir şekilde yara al-mış, enerji, ticaret ve kültürel boyutta bu ülke-lerle ilişkilerinin bozulmuş olması ve en uzun sınırı olan Suriye sınırının güvenliğinin zayıfla-masıdır. Bu çerçevede, Türkiye’nin, Suudi Ara-bistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle geliştirdiği ilişkileri başlangıçta ekonomi temelli olmakla birlikte daha sonra güvenlik boyutu ağır basan, İran’ın bölgede Esed rejimine destek vermesine karşı yürütülen, İran’ı kontrol altına almaya yö-nelik ilişkiler olarak farklı bir boyut kazandığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun ne kadar Türkiye’nin çıkarına ve sürdürülebilir olacağını zaman gösterecektir. Ancak bölgede ABD gibi bir global aktörün çıkarları hilafına yürütülen politikaların uzun ömürlü olmadığı ortadadır.

Sonuç

Arap Baharı sürecinin Suriye’ye sirayet etmesiyle ortaya çıkan durum Türkiye’nin bölgesel ve glo-bal düzeyde kendisi için önem arz eden pek çok ülkelerle ilişkilerinin yeniden şekillenmesine ve farklı boyutlar kazanmasına yol açmıştır. Kuşku-suz Türkiye’nin genelde Batı ve özelde ABD ile ilişkilerinde Arap Baharı süreci bazı sorunları su yüzüne çıkarmıştır. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin kendisini çevreleyen bölgedeki sınır güvenliği gibi acil çıkarlarının ABD gibi global bir gücün acil çıkarlarıyla bazı noktalarda örtüşmediği söylenebilir. Özellikle Esed rejiminin ve muhalif güçlerin yürüttüğü savaş ve istikrarsızlık ortamı-nın Türkiye’nin yanı başında sürekli hale gelme-si ve bunda ABD, AB ve NATO’nun bir sakınca görmediği inancının Türk kamuoyunda yaygın-laşması Ankara’nın sürece dair yeni politikalar belirlemesine neden olmuştur. Bölgesel düzeyde Körfez ülkeleriyle daha da yakınlaşma yoluna gitmiş, böylece komşu ülkelerde kaybettiği pazar ve ticari kayıplarını telafi etme yoluna gitmiştir. İran ve Irak’la çatışan ve giderek ayrışan çıkar-ları da Körfez ülkeleriyle yakınlaşmasına yol aç-mıştır. Ayrıca Ankara, giderek artan bir şekilde istikrarsızlaşan bölgede daha çok diplomasiyi devreye sokmaya ve 5 kişinin ölümüyle sonuç-lanan Akçakale ve Cilvegözü sınır kapısındaki patlamalar gibi olaylar karşısında soğukkanlılığı-nı koruyarak sıcak bir savaşın içine çekilmemek konusunda kararlı davranmaktadır.

Körfez ülkeleri açısından da Arap Baharı süre-ci, bölge ülkelerinin Batı/ABD ile ilişkilerinde bir litmus test işlevi görmüştür. Arap Baharı’nın domino etkisi yaratarak, Körfez ülkelerinde Sün-ni yönetimler altında, petrolün en fazla olduğu coğrafyada yaşayan Şii grupları harekete geçir-mesi Körfez’in istikrarını tehlikeye sokmuştur. En önemlisi de özellikle Suudi Arabistan’ın ve diğer Sünni Körfez ülkelerinin yönetimlerinin ABD’nin Mısır örneğinde olduğu gibi sokaklar-dan yana takındığı tutumundan son derece ra-hatsız olmalarıdır. Sonuçta, Batı’ya dair güven eksikliği Türkiye ve Körfez ülkelerini Suriye me-selesinde birbirlerine yakınlaştırmıştır.

11 Eylül olaylarını gerçekleştiren El Kaide mili-tanlarının pek çoğunun Suudi Arabistan kökenli

İnceleme

77 ���� ������������������

olması ve bu militanlara Suudi Arabistan tara-fından destek veriliyor olması geçmişte ABD ve Suudi Arabistan arasında büyük sorun yaratmış-tı. Bugün de Suriyeli muhalif grupların arasında Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ile birlikte Esed re-jimine karşı savaşan cihatçı, el-Kaide’nin Suriye uzantısı El-Nusra gibi radikal grupların olması ve bu gruplara Katar ve Suudi Arabistan’dan para ve silah yardımı yapılıyor olması ABD için büyük bir sorun yaratmaktadır. Clinton, SUK’u açıkça eleştirerek hâlihazırdaki mücadelenin Suriye’nin içinden gelen gruplarca yapılmadığını ve radikal grupların varlığının sorun yarattığını söylemiş-tir.30 Aralık 2012’de Washington Nusra cephesini El-Kaide bağlantılı olduğu için terör örgütleri lis-tesine eklemiştir. Diğer bir deyişle, laik Esed reji-mi sonrasında yönetimin radikal grupların eline

geçmesi ve bölgede İsrail’in varlığının daha da tehdit altına girmesi ihtimali ABD ve AB’nin en önemli kaygısını oluşturmaktadır. Bu, Ankara’nın da kaygı duyacağı bir nokta olmakla beraber, şu anda Türkiye’nin en can alıcı sorunu olan Kürt ayrılıkçı hareketini provoke eden Esed rejiminin en kısa zamanda sona ermesi ve onun bölgesel destekçisi konumundaki İran ve Irak’ın pasifize edilmesi Türkiye’nin en acil çıkarıdır. Bu durum Ankara’yı daha çok bölgesel düzeyde ittifaklar arayışı içine itmektedir. Bu çerçevede önceleri daha çok ekonomi temelli olan Türkiye-Körfez devletleri ilişkileri günümüzde güvenlik odaklı ilişkiler olarak ön plana çıkmıştır ve bu ilişkilerin yakın gelecekte ivme kazanarak devam edeceğini söylemek hiç de zor değildir.

O

?� �C�W�+�/ ��������>�J?@HI3?@AI�"��+��,�� /�����"�!#� �����(���X��� ������� �8���� �6� � ����>L�������J11J+>�/��G>�+�/��G>�FBBAC

F� !�1��(����* 5 � ; ��*�������r�����T�/��'�-���>�* #� �L�3�-�A����$�;�����$�� ��+1���=��� �8�*$8& .���� ?�#� ���1��+�1���=�O�+���*�������>�FB??P>���++C�?3F?IC

G� � ��������>�J,���/38))�)����� �+�Q+�,1����"�K����� L�%�#�!���� �+�'>���C�?G>���C�?>�FB??>�+C�?HFC

I� ��/+��"/1��>�J,�� /�#� ���8�����6� � �+�������+������(�� �X��� ��� �.���;�����.�1��"��������+����!�/���� ��"�� �>L���� ."; ��� 1�->������FBB@>�) �C�?�.�/��G>�+C�NFC

N� !�1��(����* 5 � ; ��*�C������ ���� *���� �>J,���/������1��8))�.����+��"���0�$����(�� �3�����$����� ��9��� ��+>L�� 13��"���"�>��Q++��>�??O-���*��>�FBBAP>�++C?N3F?C�

H� J����"*���1>�FBBH����FBBS�/��������IB�/���������+�����,�� /�#/ �� /�������� �>�)��1��3*������"*���1�8�� +��FBB@#���*��� /�������������������.��� �"��* +���#��5 �� �� �CL���31 �� ��"�����>�J,�� /�3.��� �"��* +����� � �� �,�� � � � � ���������,���Y��� � �� ��>L���&��=���� ."; ��� 1�->�$/��FBB@>�) ��?�.�/��@>�+CSSC

S� ��� ���"�W����>�J8))�����+�,���/�=�+��+�����5 ��'����������+ ����1��8�(L>�� 13���9#@<"�>�.�'���*���G>�FBBA>�1��'�MM5�(��0+C���M��0+M5�(M���M5�����M5��3����+3����/3=�+�3+�����5 �3'������3���+ ��3�1�35�(3?C?F@HG?�O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

A� ��� ���"�W����>�J8))�����+�,���/�=�+��+�����5 ��'����������+ ����1��8�(L>�� 13���9#@<"�>�.�'���*���G>�FBBA>�1��'�MM5�(��0+C���M��0+M5�(M���M5�����M5��3����+3����/3=�+�3+�����5 �3'������3���+ ��3�1�35�(3?C?F@HG?�O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

@� J,�� /��1���5�������#����?A�� /����������'������5�����������C9�+/�#����+����������,�� /�#� �� ���������5�������� ; + � �CL�O"++�� �����6��++�FBB@PC

?B� r����� T�/��'� -���>� J9�5 ��� +�� ��� .1 (�� �(� "2 + � ,�� +13./� ��3Q��� ��� 9��� ��+>L�� ; ���� � �+�'� ��� ���� GC#�� <��� �'5� B �#�� 3"�� � ��9� 0"���!�� �"1�2'>� r����� T�/��'�-����O��CP>"���+1��>���� �5�����"+15���>�FB??C

??� ,1��,��5��'1>�J.��� �<��� �5�,1���.���� ��+�"5� �+��Q������/�����<��>L�?H�:�*���FB?B>�1��'�MM000C���5��'1C��C�M��0+M0�����0+M� �����+�M ���MSFIASANM.��� 30��� �53�1��3+���� ��+3�5� �+�3Q���3��/3���30��C1���O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

DİPNOTLAR

İnceleme

78 ���� ������������������

?F� JV����3Q���� K��� 5�� 9��� ��+>L� "��� ���� $����'� +�� Q�+� ����� Q���� ,�����>� OK�*����/� FG>�FB?BP>� 1��'�MM000C ���������C��5M(��� 5�3���� ��+Mb����3 ���3(��� 5�3���� ��+� O$� � �� ,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

?G� 9����"1�51 >� JQ���#+�K��� 5��6� �/�� +3�� +�"��*�4'� + �5+L>�0"���!���"1�2'��##"2� ��"�>�.�'���*��G>�FB??>�1��'�MM(��� 5�'� �/*�5+C���MFB??MB@MBGM ���o$FoABo@@+3(��� 5�3'� ��/3� +3�3� +3���*3�'� + �5+M�O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

?I� KC�.��'1���E����*��>� J,���/�����,1��8�(�)��'���� ���)���� >L�� �+�#��&� .��#>����?F>�Q++���I>�!����*���FB??>�+CH@IC

?N� J� ���� ��� �����8���� ����+�/ �?A��������� 1 �?@SG�+�/������������+ � �� ������� ; ���;����/�+��*�5�� ������������������>�"��'�� � � �������� ����*����������+���� �� �CL�1��'�MM000C��C��5M��0+M6��++M���+MFB??M+�?BFBBC���C1���O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

?H� ������W�* * � ���� &�+1���<C�<���>� J,���/#+�8������ +������ ��� ��� E */�>L�����1� H>�FB??>���+���C���>�1��'�MM000C*�+���C���M*�+���5�*�M�� ��� �R�' � ��M*�5+M�1�R��5�MF�B??MBGM����/+R5����R�C1���O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

?S� ���� �8��+�>�J��� 1���$���� ; ��.�� /�#/��"��/��>L���11�'��>�FH������FB?FC?A� �� ���#>�J�",-����.��/������(�./� ��$����Q(�4����������$���5�+L>�K�*����/�?S>�FB?F>�1��'�MM

000C������+C���M��� ��MFB?FMBFM?SM�+3+/� �3����3 �4.,9$A?8BTKFB?FBF?S� O$� � �� ,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

?@� .�� 1��� �>�J"�������#� ��.�� /��.���� ���������.���L>���11�'��>�FH������FB?FCFB� ./� ��4���+�>�,���/�6��++�+�"++������$���)�����0�L>�**<���9#=�@�"��+��+�FB??C�"��3

1��/�.1�� �>� J,���/�<���+�./� �� ���.��'�)�����0�L>�������9��"�+�����#>�?N�"��+��+�FB??C

F?� Q'�������� >�J.������./� ������� ��W���/L>�, ���'���$ �1'���9#>�F@���+���FB??>�1��'�MM000C1��� /���� /��0+C���M��(���C�+'2 '�5� �7IGAU�7+�����3+/� �3����3 �31���/3FB??3??3F@�O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GPC

FF� J.�� /�#���1��/��*������������* ��/���� �� �*������5������������+��!���/ �.�����% ���* � � ����+�/ ����� ���+������+�/�������+�C�.�� /�#�������� ��� �����+�����+�*����'>�1��������1���������� ���������1��������/���������*��������������� �� �� ����*������*����/�� ����+�/�1���/�+���������+�����*�� � �� ����� ��� ������������������������+�C�.�� /����% � � ������� ���+��; + ��������� �*���� ��������������*���������* ��� ��5�� � ��+ C�.�� /������+����1��������+ �1�����+�� �������� ��+������������� 3� �����������+�C�,�� /����'�����>�1����+�1�+��������+������������+���� /���;�������������.�� /�#/��+ �1�����+�� ������������+(�� �/�'���+�������+�����+��1�����/5����������5�����+ C�.�� /������������+�� �� � �� �����������+�C�.�� /��1����� � ��,�� /�#�� �=���+�������������������������+�C�.�� /��1����� � ����� � � �� � �����3������+�C�������� ������1�� ;�.�� /��, ����������+�� �� ����� �����������+�C�.�� /�#��3 ���/�'��'��%��� � ��=���+����� ; �� ��������$2 �*������ �������+������+�/�������3+�CL�,(���'��>�J,�� /�#����.�� /�#/����� ���'�������>L�GB���+���FB??C

FG� .�����$�5 �>�J.�� /������+�������/�������������>L�,(���'��>�I�$/��FB?FCFI� & ? �>� J��� ,�� 1 � � �� K��+���� ��;����>L� G?� "��+��+� FB?F>� 1��'�MM000C+�*�1C���C��M8��3

���MFB?FMBAMG?M*�3��� 1 3* �3=�+�� 3�� �� �O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GPFN� W�����)��'��� ����9�*���� KC�<���1=� ������9�"�+� ����#=� JQ��"��*�.'� �5>�-*����K ��+�

"� .1��'� ,�+�>L .�'���*��� FI>� FB?F 1��'�MM000C�/� ��+C���MFB?FMB@MFNM�+M'� � �+M���*3+'� �53'����+3�31��+13��+�3(��3�*���+3� '���� �3+ C1�� '�5�0�����7�UR�7B� O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

FH� r�����T�/��'�-���>�* #� �L�3�-�A����$�;�����$�� ��+1���=��� �8�*$8& .���� ?�#� ���1��+�81���=��+���*�������>�FB??>�+C?NFC

FS� . ����, +��>� JQ����W�+������ Q+������*/� �1��"��*�.'� �5=N� � �� �.� �@�<"@�+>� ?S���/�+�FB??>�1��'�MM000C5���� ��C��C�M������� +(���MFB??M��/M?SM ���3���*3+'� �5�O$� � ��,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

FA� ������ 3 +>�J!�������#���������/�#��,�*� >L�?F�:�*���FB?GCF@� , ?��� �+>�J!�������#�����6������������>L�?F�:�*���FB?GCGB� "����0�V� ��>�J) �����)�+�-���1���(���./� ���-''�+ � ��>L�9�����+>�G?�$ ��FB?F>�1��'�MM

000C������+C���M��� ��MFB?FM?BMG?M�+3+/� �3�+�3 �4.�9$A@4?"�FB?F?BG?� O$� � �� ,�� 1 ��FI�:�*���FB?GP

İnceleme

79 ���� ������������������

In light of growing distrust among Turks toward the EU, it will be more diicult for the government to sustain EU-driven domestic political reforms.

New Wave in Turkish-EU Relations: Politicizing Euroskepticism or Exploring Turkey’s Eurasian Options?

Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Dalga: Avrupa’ya Yönelik Şüpheciliği Siyasallaştırmak mı? Yoksa Türkiye’nin Avrasya Seçeneklerine Bakmak mı?

Giray SADIK

ÖzetTürkiye’deki AB-karşıtlığı son yıllarda giderek artmaktadır. Bunun sonucunda, Avrupa Birliği (AB) tam üye-lik müzakerelerinin hedefi yerine sert eleştirilerin odağı haline gelmiştir. Türkiye’deki AB-karşıtlığının önü-müzdeki yıllarda Türk dış politikasına olası etkileri nelerdir? AB’ye karşı oluşan düşkırıklığı Türkiye’yi Av-rasya alternatifleri arayışına mı itmiştir? Yoksa hükümet, Avrasya seçeneğini, aksayan AB-müzakerelerinde bir koz olarak mı ortaya koymuştur? AB-müzakerelerinde yaşanan sorunlar Türkiye’ye ne ölçüde sürdürü-lebilir bir Avrasya alternatifi sunmaktadır? Dahası, böylesi bir Avrasya seçeneğinin Türkiye’nin Avrupalı, Amerikalı ve Ortadoğulu partnerleriyle olan ilişkilerine etkileri nelerdir? Bütün bu sorulara cevap aramak, Türkiye’deki artan AB-karşıtlığının hem iç-politikadaki hem de uluslararası etkilerinin çok yönlü irdelen-mesini gerektirmektedir.

İnceleme

80 ���� ������������������

Abstract

Euroskepticism has been growing among Turks in recent years. As a result, the EU has become the target of harsh critiques instead of target for ac-cession. To what extent Turks’ increasing anti-EU attitudes are likely to influence Turkish foreign policy in the years to come? On the one hand, have the disillusionment with the EU pushed Turkey to search for Eurasian alternatives? On the other hand, has the Turkish government de-cided to put forward its Eurasian options as a bargaining leverage against lagging EU-accession negotiations? All in all, does the fact that Turkey has been experiencing problems with the EU of-fer viable Eurasian alternatives for the future of Turkish foreign policy? What are the likely policy implications of such alternatives for Turkey’s re-lations with its partners in Europe, the United States, and the greater Middle East? Addressing these questions requires multifaceted analysis of the relationship between growing public Euro-skepticism among Turks and its policy implica-tions for Turkey at domestic and international levels.

Keywords: European Union (EU), Eurasia, Tur-key, Euroskepticism, foreign policy

Euroskepticism has been increasing among Turks in recent years. Anti-EU sentiments have been mobilized by nationalist, Islamist, and left-wing opposition on various grounds ranging from the rise of the European threat against Turkish sov-ereignty to depicting the European Union (EU) as a ‘Christian-Club’ with a double-standard at-titude toward Turkey. While it is less surprising

to hear such claims from the opposition parties, which have also been critical to government’s rapprochement with Muslim countries and Rus-sia, it is more surprising to hear arguments fu-eling anti-EU sentiments among Turks by their current Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan, who was heading the government that managed to start the accession negotiations with the EU in 2005. Since then, what has changed in Tur-key and Europe, so that the EU has become the target of harsh critiques instead of target for ac-cession? To what extent Turks’ increasing anti-EU attitudes are likely to influence this process and Turkish foreign policy in the years to come? On the one hand, have the disillusionment with the EU pushed Turkey to search for Eurasian al-ternatives? On the other hand, has the Turkish government decided to put forward its Eurasian options as a bargaining leverage against lagging EU-accession negotiations? All in all, does the fact that Turkey has been experiencing problems with the EU offer viable Eurasian alternatives for the future of Turkish foreign policy? What are the likely policy implications of such alterna-tives, or searches and declarations of searches, for Turkey’s relations with its partners in Europe, the United States, and the greater Middle East?

Addressing these questions requires multifac-eted analysis of the relationship between public Euroskepticism and its recent politicization in Turkey. To this end, I will start by illustrating the unprecedented increase in anti-EU sentiments among Turks since 2005 to analyze their policy implications at domestic and international lev-els. What is the allure of playing with Euroskep-ticism for politicians so that even the ruling elite

"����� �5����$���*���������+����/+��(�,�� +1���� ����+>�'�* ��+�'3'����(���$43���*��+1 '�1�+���� ���������� ��/� ��,���/�(�����'����AB�'�������+1���/�*�(���� �1��+������(�����++ ��� ��+� ��-���*���FBBN>����IF�'������� ��FB?BC

İnceleme

81 ���� ������������������

have been becoming increasingly vocal in their criticisms to the European Union? Is it another anomaly of Turkey or does this have to do with the EU’s attitude toward Turks as well? Can mo-bilizing anti-EU sentiments by the government offer a kind of rally-around-the-flag effect for the next elections? To address these questions, I will proceed by analyzing the pros-and-cons of politicizing Euroskepticism in Turkey. In light of these findings based on public opinion surveys and the remarks of the policymakers, I will of-fer an assessment of the policy implications of the domestic and international utility of Turkey’s new Eurasian card on the Turkish-EU negotia-tions table. Is this another bargaining-leverage to cross the Turkish-EU impasse or an extra public-confidence-booster for domestic consumption? Alternatively, does Turkey have a genuine Eur-asian opportunity or just a complementary op-tion to its longstanding European vision? Analy-ses aiming to address these questions throughout

the article will help us to better assess if Turkish-EU relations are indeed witnessing a new-wave or just another cold-shower in the decades-long Turkey’s EU-odyssey…

The Rise of Euroskepticism in Turkish Public Attitudes and Its Policy Implications

According to Eurobarometer surveys of Turkish attitudes, public support for EU-membership has declined dramatically in Turkey from up to 80 percent shortly before the start of accession talks in October 2005, to 42 percent in 2010.1 There are two main factors behind increasing anti-EU sentiments among Turks in recent years. The first one is related with the long-standing principled opposition inside the EU against Tur-key. The second one is the growing Turkish self-confidence. Undoubtedly, these key factors need to be addressed by Turkish policymakers. What is less obvious is the fact that they are coming

The proportion of Turkey’s trade with the EU as a proportion of its total trade decreased, while its trade with the Middle East and Russia has been growing.

İnceleme

82 ���� ������������������

with the risk of political manipulation at the same time, leading to further politicization of Euroskepticism in Turkey.

First of all, Turks have been frustrated with the uncertain and stagnant EU accession process since 2005. Endless debates among EU-members about Turkey’s European qualifications have ru-ined Turks’ trust in the EU as an institution. In addition, concrete actions of some EU-countries to sabotage the accession negotiations such as France’s unilateral blocking of five chapters, as their opening would allow Turkey to address is-sues directly pertaining to membership such as financial and economic matters have raised ques-tions among many in Turkey about the eventual viability of the EU-accession. As a result, claims about the double-standard treatment of the EU to make Turkey’s accession impossible, even if all of the chapters are completed successfully have become commonplace in Turkish society. As a matter fact, considering the stagnant accession process these arguments are not entirely baseless. More specifically, of the 35 chapters that must be successfully negotiated by any candidate coun-try as a condition for membership, only 13 have been opened by Turkey; 17 have been blocked and four have not yet been opened – only one is provisionally closed, on science and research. No chapters have been opened since June 2010. As a reaction to this impasse, Reuters reported that Turkish Prime Minister Erdoğan made it clear in Prague on February 4, 2013 that “This delay for Turkey in the process is unforgivable”.2

In 2011, when Transatlantic Trends survey asked Turks with whom Turkey should act in closest cooperation on international matters, 27 percent of them, the largest group among respondents, replied with: Turkey should act alone!3 This can be interpreted as the clear signal of growing self-confidence among Turks, and hence, a reflec-tion of Turkish public attitudes on the direction of Turkish foreign policy. Accordingly, it can be expected that the more Euroskepticism grows among Turks the more likely Turks will support assertive Turkish foreign policy in the years to come. Another sour finding for Turkish-EU rela-tions is the fact that for the same question more

Turks opted to act with the countries of the Mid-dle East than the EU-countries. This is another indication that the EU is not only losing traction at domestic level by declining support for pro-EU reforms, but also as Turkey’s foreign policy partner. Faced with increasing public pressure of anti-EU sentiments, it is understandable that the Turkish government has felt the need to di-versify its international partnerships, and thus exploring other relations alongside the one with the EU.

Politicizing Euroskepticism: Addressing or Manipulating anti-EU sentiments?

It looks reasonable that Turkish government needs to address increasing anti-EU sentiments in Turkey. Liberal scholars such as Putnam have claimed that in democracies, the public’s attitude towards certain countries provides boundaries for the government actions.4 Countries’ relations with international organizations such as the EU can be interpreted using the similar perspective as well. Therefore, increasing anti-EU sentiments among Turks are likely to restrict pro-EU policy options of the Turkish government at home and abroad. More specifically, in light of growing dis-trust among Turks toward the EU, it will be more difficult for the government to sustain EU-driv-en domestic political reforms. Internationally, as Turks’ hopes for the EU-accession fade away, the government is unlikely to find public support on a number of regional and global issues that may necessitate aligning Turkish foreign policy with that of the EU. Considering Turkey’s geopolitical position and NATO membership, Turkey’s role in the energy-transit to EU and in Common Eu-ropean Security and Defense Policy (CESDP) are among the major issues that first come to mind when assessing Turkey’s strategic importance for the EU. Bearing in mind these key factors and his need to maintain public support in the com-ing elections, when Erdoğan is asked if Turkey would become a full member of the EU by 2023, he said: “They won’t keep us waiting that long, will they?” If they did, he added, “then the EU will lose, at least it will lose Turkey”.5 At home, Erdoğan has become the voice of many frus-trated Turks with the endless EU-accession ne-gotiations. Hence, he is more likely to win over

İnceleme

83 ���� ������������������

their hearts and minds when it comes to Turkish foreign policy. Internationally, his remarks can be interpreted as a warning to Europe’s leaders that Turkey is willing to be an EU-member, but unwilling to wait forever to this end.

Alternative interpretation of Erdoğan’s recent EU-criticisms can be found by asking: what if he aims to manipulate anti-EU sentiments in Turkey to boost his electoral support or to steer Turkish foreign policy toward Eurasia? Recently, Erdoğan has said on more than one occasion that Turkey could drop its EU-accession bid and seek membership in the Shanghai Cooperation Organization (SCO) instead because the EU has been stalling in negotiations with Turkey for five decades. On the one hand, this looks like a clear message to Brussels that the EU is no longer the only way to go for Turkey. On the other hand, there are increasing number of scholars and col-umnists pointing out to the domestic dimension of his message. Recently, Emre Uslu in his To-day’s Zaman column argued that as part of his new strategy, “Erdoğan has started criticizing the EU on a number of fronts because he sees that people’s support toward the EU accession process has dropped to its lowest point and peo-ple feel confident that Turkey can survive with-out the EU. Thus, Erdoğan chose the EU as his current political enemy and it is very likely that he will continue this fight against the EU to make sure he has a solid enemy to rally public support as he enters into a new election campaign”.6 Does Erdoğan aim to manipulate Turks’ grow-ing anti-EU sentiments to boost his support in

the coming elections or is he putting a new Eur-asian card on the Turkish-EU negotiations table? Can this be another bargaining-leverage to cross the Turkish-EU impasse or a timely warning to Brussels? Alternatively, can this be another bridge-project for Turkey akin to the previous ones between East and West, Christian Europe and Muslim Middle East, and now, between de-clining-EU and growing Eurasia?

Turkey’s Eurasian Options…

I prefer to use the word options instead of alter-natives, because I do not think that the Europe-an and Eurasian paths are necessarily mutually exclusive. Instead, they may cross each other in certain key policy domains such as security and energy-transit; and Turkey can indeed be at the heart of this intersection. This emerging struc-ture has the potential of becoming the basis for Turkey’s strategic alignment in the years to come. Hence, this can be interpreted as the un-derlying strategic deliberation behind Erdoğan’s recent remarks.

As a matter of fact Erdoğan’s speech in Prague on February 4, 2013 offers support for Eurasian options instead of alternatives or substitutes to Turkey’s EU-accession. In his recent Prague speech Erdoğan emphasized that “any deviation from the goal of EU membership is absolutely out of the question for our government. We are not looking for alternatives on this issue. But we are unhappy. I am bringing up the issue of the Shanghai Cooperation Organization. Some be-

�����+'�� =��/>� �� 51���(�5��0 �5�� +���+������5�,��+���0�����1��$4>� ��0 �*�������� (=���� (��� �1��5�������������+�+�� ��$43�� ��������+� ��'� � �����(���+C�Q������� ���/>��+�,��+#�1�'�+�(����1��$43����++ ���(�����0�/>��1��5���������� +��� �/����=���'�* ��+�'3'������������*����(���5 ��������5�*�� ++��+��1�����/�����++ ������ 5� �5�,�� +1�(��� 5��'� �/�0 �1��1����(��1��$4C

İnceleme

84 ���� ������������������

come annoyed. And why are you annoyed? Is the Shanghai Cooperation Organization an alterna-tive to the EU? Those are two separate, unrelated structures”.7 Therefore, although the EU has been losing traction as a driver of Turkish foreign and domestic policy as a result of declining popular support for EU-membership, in the official dis-course of Turkish policymakers EU-accession remains the main objective.

Although, official discourse remains loyal to the European vision in Turkey, overall prac-tice in economy and foreign policy tends to better reflect growing Euroskepticism among Turks. More specifically, according Transat-lantic Trends surveys in 2011 majority of Turks thought that the relations with the countries of the Middle East (43 percent) are relatively more important for Turkey’s security and economy than those of the EU countries (33 percent).8 These public preferences are reflected in Turk-ish foreign policy by improving relations with the countries of the Middle East and increas-ingly so with Russia. As a result, Russia has be-come Turkey’s second largest trade partner af-ter Germany. At the same time, the proportion of Turkey’s trade with the EU as a proportion of its total trade decreased, while its trade with the Middle East and Russia has been growing. These trends paved the way for several scholars to argue that the new economic and strategic op-tions have made the EU accession a less impor-tant issue for the AKP government. For example, Öniş and Yılmaz observed that the foreign policy of the AKP has shifted in the middle of its first

term in government from a commitment to deep Europeanization to loose Europeanization along with a parallel shift to a soft Euro-Asianism.9

In the past, as Ömer Taşpınar observed, Ameri-cans and Europeans would often ask whether Turkey had any realistic geopolitical alternatives and complacently reassure themselves that it did not. But today such alternatives are starting to look more realistic to many Turks.10 What is even more striking today is the fact that the Turkish government has become increasingly eager and vocal about its determination to explore these options. However, this does not mean that Rus-sia and Turkey are certainly planning to create a balancing organization against the EU. Instead, the rapprochement between Turkey and Russia is based on substantive issues such as energy-security that are likely to have significant policy implications for the EU and Transatlantic rela-tions as well.

Policy Implications and Conclusions

We can contemplate about two main interre-lated policy implications for Turkey and the EU. Undoubtedly, these policy outcomes are likely to influence both Turkey’s and EU’s relations with their Eurasian, Middle Eastern, and American partners.

Starting with the policy implications for Turkey, speaking after a meeting with EU ambassadors in Ankara, Erdoğan insisted that Turkey was continuing to take the necessary steps to achiev-

"�1��51>��(=� ��� +����+������ �+� �/�� ��� �1��$���'����� + ��� ��,���/>�������'���� ��� ��������/�����(��� 5��'� �/�����+����*��������Y����5��0 �5�$���+�'� � +������5�,��+C������+'�� =��/>���3���� �5�,���+����� ��,����+�+����/+� ��FB??���%�� �/��(�,��+��1��51���1����1������ ��+�0 �1��1�������� �+��(��1��� ����$�+���������� ��/������ �'�������(���,���/#+�+���� �/�����������/��1����1�+���(��1��$4������� �+C

İnceleme

85 ���� ������������������

ing membership and said it was now the EU’s turn to act. “Turkey has never given up on its Eu-ropean Union targets. There may be some that are expecting [us] to steer away, but it is clear that we are continuing to take determined steps” Erdoğan said.11 This looks like the most recent and clear affirmation of Turkey’s European vi-sion.

Nevertheless, even the clarification of the Prime Minister is unlikely to assure us that the squab-bles in Turkish-EU relations are over. Neither, this means that the EU can make Turkey wait forever on the uncertain EU-accession process. A hint of simultaneous determination and self-confidence can be observed in recent remarks of Turkish government, and this is likely to contin-ue, if not becoming increasingly more vocal, at the very least until the next elections. Recently, Turkish Minister for EU Affairs Egemen Bağış was invited by Stockholm University to talk

about the future of Turkish-EU relations, and his conclusion was: “Turkey needs Europe, but Eu-rope needs Turkey more”.12 As a matter fact, Tur-key can indeed have unique assets that are nec-essary for the EU to become a global actor. On the one hand, Turkey is a key country in NATO and in Eurasian energy-transit; direct hard-pow-er considerations that the EU needs to take into account bearing in mind its security and energy dependency. On the other hand, Turkey’s grow-ing soft-power in the MENA countries and many Eurasian countries with Turkic and Muslim heri-tage needs to be weighed carefully; if the EU can ever shift its eyes from the declining path it has been heading in recent years and can start to look around the world surrounding both Turkey and the EU and their connections with each other. Therefore, Turkey’s EU-accession might indeed be the only chance to prove that the EU has final-ly become a truly multicultural and global actor.

O

?� � �"? �"�����>�J��� ����9�'����$2���� ���.�����/�,���/>L���C�SI>�FB?BCF� �� ���#>�J$���5����$4����/������,���/� +���(��5 ��*�L>�K�*����/�N>�FB?GCG� �� �# �1 ���2�����.#>�8���������+1��K�����(��1��4� ����.����+>�FB??CI� 6�����>�9�*���>� J! '����/���������+� ��'� � �+>� �1�� �5 ���(� �0�3����5���+L>� %����� 8

��"� 1���! ��- ��"�>���C�IF>���C�G>�?@AA��IFSqHHBCN� )1� +��(�./��0>�$���5���.��+�!��� ���(���$4�"���++ ��L>�&)��!�1>�K�*����/�FB?GC�"�� �*��

���� 1��'�MM000C+' �5�C��M ������� ���M����'�M��� +13'� ��3� � +���3����5��3+��+3���� ��3(��3��3��� ++ ��3�3AHINS@C1��C

H� $����4+�>�J$������#+���0�����/���1��$4L>��". 'A#� � �>�K�*����/�?B>�FB?GCS� )��5 ��������>�J$���5���������++�+3.1��51� �6������L>��18�"���"��� �+�'�� 1#�>�K�*��3

��/�H>�FB?GCA� �� �# �1 ���2�����.#>�8���������+1��K�����(��1��4� ����.����+>�FB??C@� TC�r� ������.C�����>�J���0����$���'��� ��� �������$���3"+ �� +���K��� 5��6� �/�"�� � +��

��,���/���� �5��1��"�6����L>�� �+�#��&� .��#>���C�?B>���C�?>�FBB@��SqFIC?B� KC�W �����-C�,�+' ���>�J,���/�����9�++ ���"2 +��(��1��$2����� L�& �4�4 1>��CIA>��C?>.'� �5�

FBBH�A?3@FC??� , ���'���$ �1'���9#>�J6�� �+ +�+�,���/�+� �0���+����*��+1 '>��� � � ��+�$4��������+�����L>�

K�*����/� ??>� FB?GC� "�� �*�� ���� 1��'�MM000C1��� /���� /��0+C���M'�3����5��3��3����/+3����30 �13+�*+���� �3�5����C�+'2 '�5�Q!7FGAU�Q!7IBAANU��0+)��Q!7GGAC

?F� $5����������#+�+'���1����.���1���4� ���+ �/>�J,�� +1�� � +����0���+�����1��$4L>�&���3��/� ?H>� FB?G>� "�� �*�� ���� 1��'�MM000C+�C+�M��5 +1M+�� ��/3���3*�+ ��++M��� +13� � +���30���+3��3�1�3��3?C??@IABC

DİPNOTLAR

İnceleme

86 ���� ������������������

Eylül 2008’den beri NATO (Okyanus Kalkanı) ve AB deniz kuvvetleri (EUNAVFOR Atalanta), diğer aktörlerle birlikte, Somali kıyılarında korsanlığa karşı misyonlarda yan yana konuşlanmaktadırlar.

NATO-AB Stratejik Ortaklığı Bağlamında Kıbrıs Sorunu

Cyprus Conundrum within the context of NATO-EU Strategic Partnership

Burak TANGÖR

Abstract�is article aims at unveiling the main institutional obstacles related the Cyprus conundrum in the imple-mentation of NATO-EU strategic cooperation. �e Greek Cypriot Administration as an EU member has hindered Turkey’s possible involvement in EU’s Common Security Defence Policy so far. Correspondingly, Turkey as a NATO member has vetoed Greek Cypriots’ participation in official NATO-EU meetings. If there is no progress in Cyprus negotiations and if there is no movement on Turkey’s road to the EU, no positive development should be expected on the NATO-EU strategic partnership. In this manner Turkey would play a decisive role in NATO-EU relations.

Keywords: Berlin-Plus arrangements, Cyprus, NATO-EU strategic partnership, the Nice Implementation Document of 2002

İnceleme

87 ���� ������������������

Giriş

Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne ilave olarak şimdi de Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak’taki istikrarsızlıkların yarattığı güvenlik teh-ditleri ile karşı karşıyadır. İran’a karşı yaptırımla-rın sertleştirilmesi ihtimali de göz önüne alındı-ğında Türkiye’nin güney sınırlarında uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler-NATO-AB önder-liğinde kriz yönetimi operasyonları gerçekleştir-mesi olasılığı üzerinde durmak gerekmektedir. Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da patlak veren siyasi krizlerin ortaya çıkardığı sınamalar ile yaşan-makta olan ekonomik kriz koşullarının zorla-ması sonucu olası kriz yönetimi operasyonların-da bir NATO-AB işbirliği çok muhtemeldir. Ne var ki, NATO-AB operasyonlarının tatminkâr bir şekilde yürütülmesi, Kıbrıs sorununun çö-züme kavuşturulmasına bağlıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin NATO-AB ilişkilerindeki rolü kilit konumdadır.

Stratejik çıkarlarının uyuştuğu durumlarda NATO ve AB; kriz önleme, kriz yönetimi ve ça-tışma sonrası istikrar operasyonlarında ve sa-vunma yeteneklerini geliştirme konularında iş-birliği yapmakta, bu konularda birbirleriyle siya-si istişarelerde bulunmaktadır. NATO-AB strate-jik ortaklığının özü, karşılaştırmalı üstünlükler kuramında yatmaktadır. Gerek NATO gerekse AB küresel güvenlik tehditleri ile yalnız kendi varlık ve yeteneklerine dayanarak başa çıkama-dıklarından ötürü aralarında böyle bir stratejik işbirliği kaçınılmazdır. Avrupa Birliği ve NATO farklı niteliklere sahip kurumlardır. NATO, sahip olduğu askerî imkân ve yetenekler bakımından sert güç uygulamaları için gereklidir ancak siyasi

çözümler için yeterli yumuşak güç uygulamala-rına sahip değildir. AB’nin ise NATO’dan farklı olarak, herhangi bir ulus-inşası operasyonu için elinin altında geniş bir sivil yetenek imkânı bu-lunmaktadır.

Çatışmaların değişen çehresiyle birlikte kriz yö-netimi operasyonlarında hem NATO’nun hem de AB’nin siyasa araçlarına gereksinim duyul-duğu görülmektedir. Günümüz uluslararası gü-venlik ortamında her iki kurum arasında aske-ri kapasite, yetenek ve değerler bakımından bir rekabet söz konusu değildir. Üyeleri arasında bir “güvenlik topluluğu” oluşmuştur. Transatlantik ilişkilerde daha önce gündemde olan soru hangi koşullar altında AB’nin NATO’nun imkânlarına ulaşabileceği iken günümüzde bu soru hangi ko-şullar altında NATO’nun AB’nin sivil imkânlarına ulaşabileceği biçimine dönüşmüştür.1 Tehdit al-gılamalarında örtüşme gözlenmekte; ancak bu tehditlere karşı kullanılan siyasa araçlarda bir farklılaşma söz konusudur. Karşılıklı ihtiyaçlar NATO-AB ilişkilerini yakınlaştırmaktadır.

Ne var ki Kıbrıs sorunu, AB-NATO arasındaki ilişkileri de olumsuz yönde etkilemektedir. Ma-yıs 2004’te Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), tüm Kıbrıs’ı temsil eder bir biçimde AB’nin tam üyesi yapılmıştır. Kıbrıs sorunu kalıcı bir çözü-me kavuşturulmadan GKRY’nin Kıbrıs’ın meşru tek temsilcisi olarak AB üyesi yapılması; buna karşılık, NATO içinde, Türkiye’nin vetosu ne-deniyle, GKRY’nin AB’dekine benzer bir statüye (Kıbrıs’ın meşru tek temsilcisi) sahip olamaması NATO-AB ilişkilerinde sorunlar yaratmaktadır. Bu çerçevede önce NATO-AB kurumsal ilişkileri ortaya konarak mevcut sorunların kaynağı olan

����/� "���� � ���+�/ >� ��+��� FB?B#�� � E �*��� T ���+ �����",-3"��+�����% ����������� ������������������* �������1�����5��������C��",-#����/�� �.�����% ����+�'� ����"�#� ���� (������ �����+�����,���+����� �*�5�� ��5���� � ���������*����������;�;��*� �� 3����� �C

İnceleme

88 ���� ������������������

kurumsal düzenlemeler açıklanacaktır. Daha sonra Kıbrıs sorunun NATO-AB ilişkilerine olan etkisi üzerinde durularak, tarafların çözüm öne-rileri eleştirel bir biçimde analiz edilecektir.

NATO-AB Kurumsal İlişkileri

NATO ve AB arasındaki kurumsal ilişkiler, 2001 yılında başlamıştır. Bu iki kurum arasındaki iliş-kiler 1990’lı yıllarda savunma konularında Av-rupalıların daha fazla sorumluluk almaları ge-reği tartışmaları çerçevesinde şekillenen NATO ve Batı Avrupa Birliği (BAB) arasındaki işbirliği temelinde kurulmuştur.2 BAB, 1992 Maastricht Antlaşması uyarınca güvenlik ve savunma ala-nında AB adına hareket etmekteydi.3 BAB’ın kriz yönetimi rolü 1999 yılında Avrupa Birliği’ne ak-tarıldı.4

24 Ocak 2001 tarihinde NATO Genel Sekreteri ve AB Başkanı arasındaki mektup teatisi iki ku-rum arasındaki işbirliğinin kapsamı ve güvenlik konuları üzerindeki istişare yöntemlerini tanım-lamıştır.5 NATO-AB ilişkisinin siyasi prensip-leri ise 16 Aralık 2002 tarihli AGSP Hakkında NATO-AB Bildirgesi’nde ortaya konmuştur.6 Bil-dirgede AB’nin kendi askeri operasyonları için NATO’nun planlama yeteneklerine güvenceli erişimi teyit edilmiştir. Ayrıca, stratejik ortaklı-ğın siyasi prensipleri yinelenmiştir: (a) etkili kar-şılıklı istişare; (b) eşitlik, AB ve NATO’nun karar alma özerkliğine saygı; (c) AB ve NATO üyesi ülkelerin çıkarlarına saygı; (d) BM Şartı ilkeleri-ne saygı; (e) tutarlı, şeffaf ve karşılıklı olarak iki kurumun ortak askeri yetenek gereksinimlerinin karşılanmasının sağlanması.7

17 Mart 2003 tarihinde işbirliğinin çerçevesi-ni çizen anlaşmanın imzalanmasıyla iki kurum arasındaki işbirliği daha da geliştirilmiştir. Kabul edilen işbirliği çerçevesinin bir parçası olarak Berlin Artı düzenlemeleri, komuta düzenlemele-ri ve operasyon planlamasında yardım dâhil AB önderliğindeki operasyonlar için NATO’nun ko-lektif varlıkları ve yeteneklerine AB’nin erişimi-ne olanak tanıyarak kriz yönetiminde NATO-AB işbirliğinin temellerini sunmaktadır.8 Diğer bir deyişle, Berlin Artı düzenlemeleri NATO üyele-rinin tamamının devrede olmadığı AB önderli-

ğindeki operasyonlara İttifakın destek vermesine olanak sağlamaktadır.

Kuzey Atlantik Konseyi, Kasım 2010’daki Liz-bon Zirvesinde NATO-AB stratejik ortaklığını ilerletme kararlılığını bir kez daha vurgulamıştır. NATO’nun yeni Stratejik Konseptinde AB’nin aktif ve etkin olmasının Transatlantik bölgenin güvenliğine katkıda bulunacağı açıkça belirtil-mektedir.9 İttifak üyeleri karşılıklı açıklık, şeffaf-lık, tamamlayıcılık ruhu içinde ve her iki örgütün idari bağımsızlığına ve kurumsal bütünlüğüne saygı çerçevesinde AB ile olan stratejik ortaklı-ğını güçlendirmeye karar vermiştir. Her iki ku-rum da eşgüdüm planlamadan sahada karşılıklı desteğe kadar krizin tüm safhalarındaki operas-yonlarda uygulamaya dönük işbirliğini geliştir-mek arzusu içindedir. Ayrıca, değerlendirmeler ve görüşleri paylaşmak amacıyla ortak ilgi alanı-na giren tüm konuları kapsayacak şekilde siya-si istişarelerin genişletilmesi arzu edilmektedir. Bunlardan başka tekrarın (duplikasyonun) en aza indirilmesi ve maliyet etkinliğini en yüksek seviyeye çıkartmak için savunma yeteneklerini geliştirme konusunda tam bir işbirliği içinde ol-mayı taahhüt etmişlerdir.10

Gerçekten de AB, NATO ittifakı için çok büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce tam 21 ülke hem NATO hem de AB üyesidir. Bu durum, her iki kurumun ortak değerler üzerinde mutabık olduklarını işaret etmektedir. Mayıs 2012’deki Kuzey Atlantik Konseyi’nin Chicago Zirvesinde ise NATO ve AB’nin ortak değerler ve stratejik çıkarları paylaştığı bir kez daha vurgulanmıştır.11 Devlet bütçelerinde kesintiye gidildiği ve kemer sıkma politikalarının uygulandığı mevcut or-tamda her iki kurum arasındaki stratejik ortaklık daha da önem kazanmıştır.

NATO ve AB ortak çıkar konularını tartışmak üzere düzenli olarak toplanmaktadır. Bu toplan-tılar dışişleri bakanları arasında gerçekleştirildiği gibi kimi zaman büyükelçiler, askeri temsilciler ve savunma danışmanları gibi değişik düzeyler-de de gerçekleştirilmektedir. Ayrıca NATO’nun uluslararası personeli ile onların AB’deki mua-dilleri12 arasında düzenli olarak temaslar sağlan-maktadır. Operasyon düzeyinde işbirliğini ko-

İnceleme

89 ���� ������������������

laylaştırmak üzere daimi askeri irtibat düzenle-meleri oluşturulmuştur. Kasım 2005’ten bu yana NATO Daimi İrtibat Timi (Permanent Liaison Team), AB Askeri Personeli’nde faaliyet göster-mektedir. Karşılık olarak, Mart 2006’dan bu yana SHAPE’de bir AB Takımı (EU Cell) görev yap-maktadır.13

NATO ve AB arasındaki yakın işbirliği kriz ön-leme, kriz yönetimi ve çatışma sonrası istikrar operasyonlarında siyasi, askeri ve sivil araçla-rın etkin bir şekilde uygulandığı kapsamlı bir yaklaşımın gelişmesi adına önem taşımaktadır. Bu bağlamda Temmuz 2003’te Avrupa Birliği ve NATO “Batı Balkanlar için Ortak Yaklaşım” (Concerted Approach for the Western Balkans) adlı bir belge yayımlamıştır. Bu belge Batı Bal-

kanlar bölgesine istikrar getirmek üzere işbirliği-nin temel alanlarını ortaya koymuştur.14 NATO ve AB’nin, önce Batı Balkanlar’da daha sonra Afganistan, Sudan, Somali’de askeri operasyon-lar ve sivil misyonlarda birbirini tamamlayıcı ve destekleyici bir biçimde işbirliğinde bulundukla-rı görülmektedir. Güvenlik ve kalkınma, güven-lik ve demokratikleşme, güvenlik ve iyi yönetişim arasındaki ilişkilerin daha belirgin hale gelmeye başlaması gelecekteki operasyonların artık hem askerî hem de sivil yönlerinin olması gerektiğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.15

31 Mart 2003 tarihinde AB önderliğindeki Ope-ration Concordia Makedonya’da NATO önderli-ğindeki Operation Allied Harmony misyonunun sorumluluklarını devraldı. Aralık 2003’te sona

NATO ile AB, Makedonya ve Bosna’da iyi bir şekilde çalışmıştır; ancak buradaki operasyonlarla ilgili kararların çoğu GKRY, AB üyesi olmadan önce alınmıştı.

İnceleme

90 ���� ������������������

eren Operation Concordia, Avrupa Birliği’ne NATO varlıklarının hazır bulundurulduğu ta-rihteki ilk Berlin Artı operasyonudur. Operation Concordia’dan alınan olumlu sonuçlara dayana-rak NATO önderliğindeki İstikrar Kuvvetinin (SFOR) sonuçlanmasını takiben Avrupa Birliği, Bosna-Hersek’te 2 Aralık 2004 tarihinde Ope-ration Althea misyonunu konuşlandırmıştır. AB kuvveti (EUFOR), NATO planlama uzmanlığı ve diğer varlıklar ve yeteneklerini kullanarak Berlin Artı düzenlemeleri çerçevesinde faaliyette bu-lunmuştur. NATO Avrupa Müttefik Başkomutan Yardımcısı (DSACEUR), Operation Althea’nın komutanıdır. Bundan başka AB Operasyon Karargâhı da SHAPE’de konuşlanmaktadır.

NATO, 1999 yılından bu yana Kosova’da bir ba-rışı koruma kuvvetine (KFOR) önderlik etmek-tedir. Avrupa Birliği ise Kosova’daki BM Misyo-nuna (UNMIK) yıllardır sivil varlıklarıyla katkıda bulunmaktadır ve bundan başka BM Misyonu-nun polis bileşenini devralmaya karar vermiştir. Aralık 2008’de konuşlanan AB Kosova Hukukun Üstünlüğü Misyonu (EULEX), Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) çerçevesinde baş-latılan bugüne kadarki en büyük sivil misyondur. EULEX misyonunun temel amacı Kosova yetkili-lerine hukukun üstünlüğü alanında -özellikle po-lis, yargı ve gümrük alanlarında- yardımcı olmak ve destek vermektir. EULEX, KFOR ile yakın bir işbirliği içinde faaliyet yürütmektedir.

NATO ve AB, Afganistan’a barış ve istikrar getir-mek adına önemli roller üstlenmişlerdir.16 NATO önderliğindeki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF), Afgan hükümeti ve diğer ulusla-rarası aktörlerin ülkede demokratik kurumların

oluşturulması ve hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim kılınması çabalarına ve ülkenin inşasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. AB, bu çaba-lara paralel olarak Haziran 2007’de OSGP Huku-kun Üstünlüğü misyonunu (EUPOL) başlatmış-tır. Buna ilaveten AB, bir adli reform programı başlatmış ve bir AB üyesi ülkenin başkanlığını yaptığı NATO yönetimindeki Bölgesel İmar Timlerinde (Provincial Reconstruction Teams –PRT) sivil projelere mali kaynak temin etmekte-dir. Bundan başka gerek NATO gerekse AB, Afri-ka Birliği’nin Darfur (Sudan) misyonuna her ko-nuda destek vermektedir. Ayrıca, Eylül 2008’den beri NATO (Okyanus Kalkanı) ve AB deniz kuv-vetleri (EUNAVFOR Atalanta), diğer aktörlerle birlikte, Somali kıyılarında korsanlığa karşı mis-yonlarda yan yana konuşlanmaktadırlar.17

Operasyonlarla birlikte savunma yetenekleri ge-lişimi NATO-AB işbirliğinin bir diğer tarafıdır. Mayıs 2003’te teşkil edilen NATO-AB Yetenek Grubu her iki kurumun da yetenek geliştirme çabalarının tutarlı ve karşılıklı olarak takviye edilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Temmuz 2004’te savunma yetenekleri, silahlanma konu-sunda işbirliği, silah satın alma ve savunma ar-ge faaliyetleri konularında AB’deki çalışmaları ko-ordine etmek üzere Avrupa Savunma Ajansı’nın kurulmasını takiben Ajans uzmanları Yetenek Grubu’nun çalışmalarına katkıda bulunmaya başlamışlardır. Yetenek Grubu, diğer konuların yanında patlayıcı cihazlarla mücadele ve tıbbi destek gibi alanlarda ortak yetenek eksiklikleri-ni ele almıştır. Grup, ayrıca, NATO’nun ‘Akıllı Savunma’ çalışması ile AB’nin imkânların ortak havuzlarda toplanıp paylaşılması (pooling and sharing) girişimi arasında şeffaflık ve tamamlayı-cılığı sağlamakta önemli bir rol oynamaktadır.18

W����",-�1������"�>������ ��������������� ��� �1��+ �1�����/�/���+����� ������+ � � +������� '� � �������� ���� � ����������+��������������� �C�W��� ��������� �/�+�>�* /��% >����/�3�% ����������+��������������+ � �1����������+��������� �(�� 3/���� �1������* �* ��� � �* 5 ��� ������ ���C

İnceleme

91 ���� ������������������

Hem NATO hem de AB, terörizmle mücadele ve kitle imha silahların yayılmasının önlenmesini savunma politikalarının öncelikli konuları ara-sında addetmektedir. Her iki kurum da kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer saldırılara kar-şı sivil halkın korunması alanındaki faaliyetleri hakkında birbirlerini bilgilendirmektedirler. Bu iki kurum, sivil acil durum planlaması alanında da işbirliği yapmaktadır. Bunlardan başka özel-likle enerji güvenliği ve siber savunma konula-rında işbirliğini artırmanın koşullarını belirle-mek amacıyla NATO ve AB personeli karşılıklı istişarelerde bulunmaktadır.19

NATO ve AB arasındaki bu stratejik ortaklık-ta her iki örgüte birden üye olmayan üyelerin bu çabalara tam olarak katılımı yaşamsal önem taşımaktadır. Hâlihazırda 21 ülke, hem NATO hem de AB üyesidir. Hırvatistan’ın da 1 Temmuz 2013’te AB tam üye ülke statüsüne kavuşmasıy-la bu ortak ülke sayısı 22’ye çıkacaktır. Türkiye, ABD, Arnavutluk, İzlanda, Kanada ve Norveç NATO üyesi olan fakat AB üyesi olmayan ülke-lerdir. Bu ülkeler tüm NATO-AB toplantılarına katılmaktadır. Aynı şekilde, AB üyesi olan ve aynı zamanda NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programı üyesi olan Avusturya, Finlandiya, İr-landa, İsveç ve Malta da her toplantıya katılmak-tadır.

Bunlara karşılık, BİO üyesi olmayan GKRY, gizli belgelerin teatisine ilişkin NATO ile bir güvenlik anlaşmasına sahip değildir. GKRY, bu nedenle, resmî NATO-AB toplantılarına katılamamak-tadır. Bu, Aralık 2002’de NATO ve AB tarafın-dan alınan kararların bir sonucudur.20 Kıbrıs’ın da dâhil olduğu gayrı resmî toplantılar dışişleri bakanları, büyükelçiler, askeri temsilciler gibi değişik düzeylerde zaman zaman gerçekleştiril-mektedir. Bu toplantılarda hiçbir şey kayıt altına alınmamaktadır. İki kurum arasındaki istihbarat paylaşımı ise dolaylı yollardan yapılmaktadır. Özetle, Kıbrıs sorunu, aşağıda açıklanacağı gibi AB ve NATO arasındaki işbirliğini olumsuz bir şekilde etkilemektedir.

NATO-AB Stratejik Ortaklığı Bağlamında Kıbrıs Sorunu

Yukarıda değinilen karşılıklı ihtiyaçlar NATO üyesi olan ama AB’nin üyesi olmayan Türkiye’yi

NATO-AB stratejik ortaklığında kilit bir ak-tör haline getirmektedir. Berlin Artı düzenle-meleri hangi şartlar altında AB’nin NATO’nun imkânlarına erişebileceğini düzenlemektedir. NATO ile AB arasında stratejik işbirliğine yeşil ışık yakılırken iki koşulun yerine getirilmiş olma-sı gerekmektedir: (i) işbirliği yapılacak ülkelerin Barış İçin Ortaklık (BİO) katılımcısı olması; (ii) NATO ile güvenlik anlaşması imzalaması gerek-mektedir.21

GKRY bu koşulları yerine getirmemektedir. Türkiye açısından bakıldığında AB-NATO ara-sındaki bütün stratejik işbirliği Berlin Artı dü-zenlemelerine tâbi olmalıdır. AB ise NATO’nun askerî imkânlarını kullandığı durumlarda Berlin Artı düzenlemeleri etkili olsun isterken, stratejik işbirliğini ilgilendiren diğer bütün alanlarda yeni düzenlemeler arzulamaktadır. Örneğin, AB’nin şu anda Kosova’da ve Afganistan’da icra etmekte olduğu polis ve hukuk misyonları, aynı yerlerde bulunan NATO misyonları ile verimli bir etkile-şim içerisinde değildir ve NATO’nun askerî ko-rumasından mahrumdur.22 Türkiye’nin AB ile di-ğer yandan Kıbrıs’ın da NATO ile güvenlik konu-sunda bir anlaşmanın bulunmaması yüzünden Afganistan’da NATO’nun askeri güçleri ile AB’ye bağlı polis gücü arasında bir düzenlemeye gidi-lememektedir.23 NATO ile AB, Makedonya ve Bosna’da iyi bir şekilde çalışmıştır; ancak bura-daki operasyonlarla ilgili kararların çoğu GKRY, AB üyesi olmadan önce alınmıştı.

Türkiye, GKRY’nin varlığını gerekçe göstererek, NATO’nun istihbarat bilgilerinin NATO dışın-daki AB ülkeleri tarafından kullanılamayacağını belirtip, Berlin Artı düzenlemeleri çerçevesinde NATO istihbaratının AB ile paylaşılmasına onay vermemektedir. Türkiye ve GKRY arasındaki çe-kişme Kosova’daki NATO barışı koruma kuvvet-lerinin yanında AB polis gücünün de yer alması planlarında da kendini göstermiştir. Türkiye, Kosova’daki çok-uluslu AB görev gücüne katkı-nın bir parçası olarak GKRY (Kıbrıs) polis eki-binin yer alacak olmasını veto etmiştir. Mevcut durumda AB ve NATO resmî olarak toplandık-larında sadece Bosna’daki askerî operasyonu ve müttefiklerin askerî imkânlarının nasıl artırılabi-leceğini konuşmaktadırlar.

İnceleme

92 ���� ������������������

AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye’nin, Avrupa Savunma Ajansı ile işbirliği yapması için gerekli idari düzenlemeleri sonuç-landırılmamıştır. Türkiye’nin katılımını sağlaya-cak metnin imzalanması GKRY tarafından veto edilerek engellenmektedir. Aynı sorun, AB ile bilgi alışverişine olanak sağlayacak bir güvenlik anlaşmasında da yaşanmakta, GKRY bu anlaş-manın imzalanmasını da veto yoluyla engelle-mektedir.

Türkiye, AB’nin Gürcistan ve Irak’ta yaptığı gibi yakın çevresinde icra ettiği operasyonlar hakkın-da kendisine bilgi vermemesinden, danışmama-sından ve de katılım yönündeki isteklerini kabul etmemesinden dolayı AB operasyonlarından ra-hatsızdır. AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin AB yönetiminde icra edilen operasyonlara tam yetki ile katılmasının AB tarafından engellenme-si yüzünden Türkiye, AB operasyonuna katılsa dahi karar mekanizmasında söz sahibi olama-maktadır. AB operasyonlarına katkıda bulunan Türkiye, bu operasyonların planlama boyutuna kısmen katılmakta; ancak karar ve komutası-na katılamamaktadır.24 Nisan 1999’daki NATO Washington Zirvesinde, Türkiye’nin BAB’da ya-rarlandığı haklar ve ayrıcalıklara benzer hak ve ayrıcalıkları kullanacağı sözü verilmişti.25 Ancak NATO’nun verdiği bu söz AB tarafından onay-lanmamıştır. Türkiye BAB düzenlemeleri altında yararlandığı aktif role, AB’nin özerkliği ilkesi ge-reği ve BAB’dan ayrı bir kurum olmasından ötü-rü, AB çatısı altında sahip olamamıştır.26

AB, AB üyesi olmayan NATO üyelerinin AB yönetiminde icra edilecek operasyonlara tam yetki ile katılmasını engellemeye devam etmek-tedir. Diğer yandan; NATO-AB arasında danış-ma amacı ile yapılması öngörülen stratejik ve as-keri kapsamlı ortak politik toplantıların önü de Türkiye’yi tatmin edici bir çözüm bulunamadığı takdirde tıkalı kalacaktır. Çünkü yukarıda açık-lanan Berlin Artı düzenlemelerindeki koşulları yerine getirmeyen GKRY’nin bu ortak toplantı-lara katılamayacağına dair açık hükümler halen geçerlidir.

Sonuç

NATO’nun oluşturmaya çalıştığı ‘kapsamlı gü-venlik’ anlayışının başarısı için AB’nin ortaklığı

artık bir seçenek değil, zorunluluktur. AB’nin ise, NATO’nun askeri yeteneklerine ihtiyacı vardır. Karşılıklı ihtiyaçlar NATO-AB ilişkilerini yakın-laştırmaktadır. Ne var ki Kıbrıs sorunu giderek artan bir şekilde tüm müttefiklerin sorunu haline gelmektedir. Taraflar bu sorunun üstesinden gel-mek için çeşitli önerilerde bulunmaktadır.

AB tarafından yayınlanan “AB Güvenlik Mima-risinde NATO’nun Rolü” başlıklı raporda, Kıbrıs sorununun NATO ve AB arasındaki işbirliğinin gelişmesini kötü şekilde etkilemesinden duyu-lan üzüntü dile getirilerek, Türkiye’ye “NATO üyelerinin, AB ülkelerinin İttifak’a katılımını veto etmekten kaçınması” çağrısında bulunul-muştur. Belgede, özellikle Türkiye kastedilerek, AB’yle üyelik müzakeresi yürüten NATO ülke-lerinin OGSP çalışmalarına ve Avrupa Savunma Ajansı’na daha yakın bir şekilde dâhil edilme-si istenmiştir.27 Yine bir başka raporda Avrupa Parlamentosu, AB-NATO stratejik işbirliğinin geliştirilmesini Türkiye’nin engellediği ve bunun dış misyonlarda görevlendirilen AB personeli-nin güvenliğini olumsuz etkilediğini vurgulamış, Türkiye’ye GKRY yüzünden engellediği AB ve NATO arasındaki siyasi diyaloga izin vermesi; buna karşılık, GKRY’de Türkiye’nin Avrupa Sa-vunma Ajansına katılımı konusundaki vetosunu kaldırması çağrısında bulunmuştur.28 Görüldüğü gibi AB tarafı, AB-NATO stratejik ortaklığının önündeki Kıbrıs sorununun aşılması için Türkiye ve GKRY’ye karşılıklı ödünlerde bulunulmasını tavsiye etmektedir. Ne var ki bu ödünlerin karşı-lıklı olarak verilmesi çok zordur, çünkü böyle bir durumda Türkiye’nin GKRY’yi Kıbrıs’ın meşru temsilcisi olarak tanıması söz konusu olacaktır.

Buna karşılık, NATO’nun 2010 Stratejik Kon-sept belgesinde stratejik ortaklık için AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin AB’nin Ortak Gü-venlik ve Savunma Politikasına tam katılımının elzem olduğu vurgulanmıştır.29 NATO’nun da Türkiye’nin bir şekilde OGSP karar mekanizma-sına dâhil edilmesini desteklediği öne sürülebilir. Hem NATO hem de AB üyesi olan 21 ülkenin bu konuda NATO şapkasıyla benimsedikleri yakla-şımı AB şapkası altında sürdürüp sürdürmeye-cekleri ilişkilerin gelişme performansı konusun-da belirleyici rol oynayacaktır.

İnceleme

93 ���� ������������������

AB ile NATO arasındaki işbirliği sorununun çözümü için Türkiye temelde üç talepte bu-lunmaktadır. Bunlardan birincisi, AB’yle genel güvenlik anlaşmasının imzalanmasıdır. İkinci-si ise AB üyesi olmayan Norveç’e yapıldığı gibi Türkiye’nin Avrupa Savunma Ajansı’na davet edilmesi ve İdari Düzenlemeler Belgesinin onay-lanmasıyla Ajansın bir üyesi olmaktır. Üçüncüsü de, AB operasyonlarının karar mekanizmasına dâhil edilmesidir. Bu taleplerin karşılanması, Türkiye’nin iki kurum arasındaki ilişkilerin is-tenen düzeye ulaşmasını sağlayacak adımların atılmaya başlanması için olmazsa olmaz şartla-rıdır. Buna karşın AB, tam üye olmayan ülkelerin OGSP karar mekanizmasında tam yetkili olma-

sını ilkelerine ve hukukuna aykırı bulduğu için bu üçüncü talebin AB tarafından kabul görmesi olası değildir.

Türkiye’nin AB’ye katılımı ve Kıbrıs sorunu-nun adil bir şekilde çözüme kavuşturulmasıyla NATO-AB stratejik ortaklığı kurumsal olarak daha etkin işleyebilmeye başlayacaktır. Bu sürece giden aşamada ise daha kestirme bir yol olarak Türkiye’ye OGSP çerçevesinde ortak üyelik sta-tüsü ya da ona benzer bir statü tanınabilir. Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde bir ilerleme olmaz-sa, AB ve NATO, güvenlik aktörleri olarak, gide-rek kendi etkinliklerini riske sokacaklardır.

O

?� ,����-����>�J$43�",-�9��� ��+L>�0"���!���"1�2'=�0"���!���"1�2'�%�#��� �������A#���9�&�� 8��!�2�<"�2�)��<"�3����2�>���C�GH>���C�?>�FB?B>�+C�IBC

F� �����,��5��>��4� ) �*��1�;���(4��1�+�4��& 4 �� ��"1���+ #J�J����1�����>�"����>�.�; �>�FBB@>�+C�SG3?NAC

G� ���+�� �1��"������+�>�������&�ICFCI� )��5���$���'����)���� �OG3I�&����?@@@P>�)����+ ��+��(��1��6��+ ����/>�"���2�QQQ�3�$���3

'����)���� �!�������������.����5�1����5��1��)������$���'����6� �/����.���� �/�����!�(����>�'���5��(�NC

N� 6��+ ����/�9�'���� ��� �1��8���*��5�$���'����)���� ����$���'����.���� �/�����!�(�����6� �/>����++�+>�??�&����FBB?>�'���5��(�GFC

H� �",-3$4�!������ ������$.!6>�?H�!����*���FBBF>��1��'�MM000C����C ��M����M'�MFBBFM'BF3?IF�C1����O$� � ����� 1 ��FG�-��FB?GPC

S� * �CA� �������$43�",-��,1��K����0���(���6���������9��� ��+�������� ��6�+>�1��'�MM000C���3

+ ��C����'�C��M�����+M��+4'���MBG3??3??oFB��� �oFB6�+oFB'��++oFB����oFB�EC'�(�O$� � ����� 1 ��BF�:�*���FB?GPC

@� �",->�"�� ���$�5�5�����>��������!�(������.�����5 ��)����'��(����1��!�(���������.���� �/��(��1�����*��+��(��1������1�"���� ��,����/�-�5�� ��� ��>�?@������*���FB?B>�'���5��(�GFC

?B� * �C??� )1 ��5��.��� ��!������ ��� ++����*/��1��W���+��(�.���������8����������'��� � '�� �5� ��

�1������ �5��(��1������1�"���� ��)���� � ��)1 ��5�����FB���/�FB?F>�'���5��(�FBC?F� ���+�/�.������/�+�>�"���'��!���$/���.��� + >�"��"+�� �6��+���>�"���'��.�������"%��+�>�

��� +/������"���'��6��������+�����+ � �� ���������������C�?G� .W"6$>���; �#�������+���� ��� ��",-��'���+/�����+�����% ����������������������"���3

'�������=��������� ���+�������5Z1�C?I� $4� ���� �",-� �5���� ���������� �''����1� ��� �1�� <�+����� ����+>� �",-� 6��++� 9���+��

OFBBGPBA@>�F@�&�/�FBBGC?N� 4�+�����+��5���� � �� ����+ ��������/��/�����+�����+��5���� ���5���� ����+���� � �3

* � � � �����+��* ��;��;����+�������;��/���* ��;������ ; ��*�����������,��5��>��4� ) ��(4��1�+��L��������>�"����>�.�; �>�FBBAC

DİPNOTLAR

İnceleme

94 ���� ������������������

?H� �����1��������1������/�� * �� * 5 � ; ��*������.�����r���>�)�����4/+��-���>�.�����"����>�J�",-����"�#� ��!�� ����8���� �.�����% �� � ��"(5�� +����r���� ����!������� � 3��+ L> �+.���-��@�@*@0@�$��!�#�>�?@�OFB?BP>�+C�FNS3FANC

?S� �",-3$4��"�+�����5 ��'������+1 '>�1��'�MM000C����C ��M�'+M��M���� ��M��' �+RI@F?SC1���O$� 3� ����� 1 ��?G�:�*���FB?GPC

?A� * �C?@� * �CFB� �",-3$4�!������ ������$.!6>�?H�!����*���FBBF>��1��'�MM000C����C ��M����M'�MFBBFM'BF3

?IF�C1���O$� � ����� 1 ��FG�-��FB?GPCF?� $43�",-��,1��K����0��� (���6���������9��� ��+�������� ��6�+>�1��'�MM000C���+ ��C

����'�C��M�����+M��+4'���MBG3??3??oFB��� �oFB6�+oFB'��++oFB����oFB�EC'�(�O$� � ����� 1 ��BF�:�*���FB?GPC

FF� J�",-#��� ,�� /�#� �� +�+ ��� 1� /������� ���L>� 1��'�MM���/�C� /��C���C��M3����3��3��� /�3� �3+�+ ��3 1� /�� � �3���3M���/�M���/�����/MB@CBFCFB?FM?NBB?NHM��(���C1��� O$� � �� ��� 1 ��B@�:�*���FB?GPC

FG� .�� ���1��>�J�",-3"���+��������,�� /�CCCL>���11�'��>�?�$/��FBB@CFI� )���� ��(��1��$���'����4� ��>�6��+ ����/�)����+ ��+>�"���2�QQ��$.!6��Q�'������� ����(�

�1��� ���6��� + ��+�����1��Q�����������(��1�����3$4�$���'����" �+>����++�+>�FI3FN�-���3*���FBBF>�+C�?S3FBC

FN� ����1�"���� ��)���� >�<�+1 �5����.��� ��)����� b��>�"��" �����(����1��F?+��)�����/>�<�+1 �5����!)>�FI�� +���?@@@C

FH� �����1����������/��* 5 � ; ��*�����������,��5��>��4� ) �*��1�;�A����$J���(4��1�+�4��& 4 �8� ��"1���+ 1 �J5���&�=�"����>�.�; �>�FB?B>�+C�?FG3?@BC

FS� $���'���� 6�� �����>� 9�'���� ��� �1�� ���� �(� �",-� �� �1�� +���� �/� ���1 �������� �(� �1�� $4>�FBBAMF?@S�OQ�QP>�FA�&�����/�FBB@C

FA� $���'����6�� �����>�$���5������9�'����(���,���/>�FB??MFAA@�O9.6P>����++�+>�F@�����1�FB?F>��'���5��'1�ISC

F@� �",->�"�� ���$�5�5�����>��������!�(������.�����5 ��)����'��(����1��!�(���������.���� �/��(��1�����*��+��(��1������1�"���� ��,����/�-�5�� ��� ��>�?@������*���FB?B>�'���5��'1�GFC

İnceleme

95 ���� ������������������

Suriye Türkmenlerinin siyasal örgütlenme çalışmaları diğer Suriyeli muhaliler gibi daha çok Türkiye merkezli olarak ortaya çıkmıştır.

Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler veAskeri Yapılanma

Syrian Turkmens: Political Movements and Military Structure

Oytun ORHAN

AbstractOne of the consequences of one-party regime that has been in power in Syria for more than four decades is that, except for the groups in power, none of social or ideological groups in Syria has found an opportunity to become organized. The authority gap, caused by the upheaval that broke out in Syria on March 2011, helped the aforesaid groups which had been excluded from the government for many years to be organized in a short time. Another group that could not find a chance to be organized in Syria for many years was Syr-ian Turkmens. In the first stage Turkmens strived to be politically organized abroad, especially in Turkey. After the military dimension of the uprising came to the forefront, Syrian Turkmens started to form military units particularly in Latakia and Aleppo. In this article, political and military organization efforts of Syr-ian Turkmens in the post-uprising period will be discussed. First of all, formation process and positions of a supra-party initiative and two political movements that emerged in a year will be handled. Then, the paper will try to list the military formations that appeared almost all across the Syrian Turkmen settlements.

Keywords: Syria, Syrian Turkmen, Syrian Uprising, Arab Spring

İnceleme

96 ���� ������������������

Giriş

Suriye’de kırk yılı aşkın süredir devam eden tek parti iktidarının sonuçlarından biri, iktidarı elin-de tutan grupların dışında hiçbir Suriye toplum-sal kesiminin ve ideolojik grubunun örgütlenme imkânı bulamamış olmasıdır. Suriye’de Mart 2011 tarihinde başlayan olaylar neticesinde olu-şan otorite boşluğu uzun yıllar iktidar alanından dışlanan söz konusu kesimlerin kısa sürede ör-gütlenmesini sağlamıştır. Suriye’de iktidar müca-delesi ayaklanmanın başlamasından yaklaşık altı ay sonra siyasal ve sivil alandan askeri alana kay-maya başlamıştır. Bunun sonucunda hiyerarşik bir yapıya sahip olmayan, birbirinden bağımsız hareket eden ve kontrol ettikleri alan, bulun-dukları semt ya da köy ile sınırlı dağınık askeri gruplar ortaya çıkmıştır. Rejim ile muhalefet ara-sındaki mücadele silahlı gruplar üzerinden yürü-tülmeye başlamıştır. Bu da dış siyasal muhalefet ile iç askeri muhalefet arasında askeri yapının daha güçlü ve söz sahibi olduğu bir ilişki biçimi doğurmuştur. İçerde örgütlenen askeri muhale-fet ülke dışı ile bağlantı kurabileceği bir bağlantı ihtiyacı hissetmiştir. Dışarıda örgütlenen siyasal muhalefet de meşruiyetini içerde askeri gruplar ile kurduğu bağ sayesinde oluşturmaya çalışmış-tır. Böylece her bir dış siyasal muhalefet grubu ve etkili siyasal figürün kendisine yakın askeri grup-lar ortaya çıkmıştır.

Suriye’de uzun yıllar örgütlenme imkânı bula-mayan gruplardan biri de Suriyeli Türkmenler olmuş ve yukarıda kısaca değinilen siyasal ve askeri örgütlenme sürecini yaşamıştır. İlk aşa-

mada büyük ölçüde Türkiye olmak üzere Suriye dışında siyasal örgütlenme çabalarına girişilmiş-tir. Ayaklanmanın askeri boyutunun öne çıkması ile başta Lazkiye ve Halep olmak üzere Suriyeli Türkmenler askeri birlikler oluşturmaya başla-mıştır. Halen kırsal kesimde yer alan Türkmen yerleşim birimlerinin birçoğunu Türkmenlerin oluşturduğu birlikler kontrol etmektedir. Ayrıca bazı şehir merkezlerinde diğer Arap birlikler ile birlikte Suriye ordusuna karşı mücadele yürütül-mektedir. Bu çalışmada Suriye Türkmenlerinin ayaklanma sonrası siyasal ve askeri örgütlenme çabaları ele alınacaktır. İlk olarak bir yıllık bir süre içinde ortaya çıkan iki siyasal hareket ve bir partiler üstü girişimin oluşum süreci ve pozis-yonları anlatılacaktır. Ardından neredeyse Suri-ye Türkmen yerleşimlerinin tamamında ortaya çıkan askeri yapılar sıralanmaya çalışılacaktır.

1. Suriye Türkmenleri Siyasal Hareketleri

Suriye Türkmenlerinin en büyük eksikliği Esad yönetimi altında herhangi bir örgütlenme imkânına sahip olamamalarıdır. Dolayısıyla siya-sal muhalefet geleneğine sahip bir hareket, Su-riye Türkmen toplumunu yönlendirebilecek bir örgüt ve lider/lider kadro eksikliği yaşanmakta-dır. Diğer tüm Suriyeli muhalif gruplar gibi Türk-menler de Suriye’de ayaklanma başladıktan son-ra ve ülke dışında örgütlenme imkânı bulmuştur.

Suriye Türkmenleri adına siyasal örgütlenme çabalarının ilki, 2011 yılında Suriye’de ayaklan-manın başlamasının ardından ülkeyi terk ede-rek Türkiye’ye yerleşen Avukat Ali Öztürkmen

.�� /��,������� � �����*�/���+ � �$+���/���� � ��������1��31��5 �* ����5������� �Z�����+�1 '�������������C�!��/�+�/��+ 3/�+����1��(���5����� ���+�1 '�* ��1�����>�.�� /��,������ ��'3������/����� ��* ����* ����5������ ���M ����������+ � �/�3����������C�! ���� ����.�� /� ���1� (�5��'���5 * �,�����������.�� /�#����/������*���������+���������������������5������� �Z���*�������C

İnceleme

97 ���� ������������������

(Silo)’in kurduğu “Suriye Türkmen Hareketi”dir. Sosyal paylaşım siteleri üzerinden örgütlenen hareket, Suriye içinde Türkmenlerin “Türkmen” adı ile sokağa inmesi yönünde çaba sarf etmiştir.1 Bunun yanı sıra, Suriye Ulusal Konseyi’nin oluş-masına giden süreçte ilk adım olan ve 1 Haziran 2011 tarihinde Antalya’da gerçekleşen “Suriye İçin Değişim” konferansına katılmıştır. Ardından İstanbul’da gerçekleşen tüm Suriye muhalefeti toplantılarına katılarak “Türkmen” adının sonuç belgelerinde geçmesi için mücadele vermiştir.2

Sonraki dönemde Suriye Ulusal Konseyi’nin kurulması ve Türkmenlere yer verilmemesi ne-ticesinde Suriye Türkmen Hareketi ile beraber Türkiye’de yaşayan veya ayaklanma başladıktan sonra göç eden Suriyeli Türkmenler, Konsey’de yer almak ve diğer kesimler gibi kendi etnik hak-ları çerçevesinde mücadele yürütmek ihtiyacı hissetmiştir. Türkmenlerin Konsey’e katılma is-teklerine karşılık örgütlerinin olmaması ve çaba-ların daha çok kişisel boyutta olması nedeniyle Konsey’de temsil hakkı kazanılamamıştır. Bu-nun üzerine önde gelen Suriye Türkmenlerinin girişimleri ile Türkiye’de bulunan 180 Suriyeli Türkmen bir araya gelerek örgütlenme ve Türk-menlerin haklarını savunma konusunda fikir

birliğine varmıştır.3 Bunu takiben “Suriye Türk-menler Birliği” adıyla bir dernek çalışması yapıl-mıştır. Bu derneğin başkanlığını uzun zamandır Türkiye’de yaşayan Suriyeli Türkmen Bekir Ata-can üstlenmiştir. Ardından dernek 2011 yılının Kasım ayında Ali Öztürkmen’in Suriye Türkmen Hareketi ile birleşerek siyasi harekete dönüşmüş ve adı “Suriye Türkmen Kitlesi” olarak belirlen-miştir. Bu hareketin ilk Genel Başkanı Bekir Ata-can ve Genel Başkan Yardımcısı da Ali Öztürk-men olmuştur. Ocak 2012 tarihinde ise Atacan ve Öztürkmen, Kitle’den ayrılmıştır. Mart 2012 ayı içinde de Kitle’den ayrılanlar ve diğer bazı Su-riyeli Türkmenler ile birlikte Suriye Demokratik Türkmen Hareketi kurulmuştur.4

Böylece 2012 yılı Mart ayı itibarıyla Suriye Türk-menleri adına faaliyet gösteren “Suriye Türkmen Kitlesi” ve “Suriye Demokratik Türkmen Hareke-ti” adı altında iki siyasal hareket ortaya çıkmıştır. Bu iki hareket etkili oldukları bölgeler, ideoloji, ilişki içinde oldukları Türkmen askeri birlikler gibi unsurlar açısından birbirlerinden farklılık taşımaktadır.

Siyasal hareket olmamakla birlikte Türkiye mer-kezli olarak ortaya çıkan Suriye Türkmenleri

���# ��"��� ����� ���� )�����������

�$� �����������+�(����>�"1����: � �>��+���:�/1�"1���>����������>�. ������� �>���1������:�/1��*��1 �>���+��(��:�/1�"1���>�,��5�/�������+�>�"/1���-� >�K ���W��'���>�W������

8�������������+�(�������/��� � � ��. ������� ���+�� ��������� � � ��"1����: � �. /�+ �������"/1���-� ��� *�������+���,��5�/�������+�

8����.����������1������:�/1��*��1 �,�� �������� � � ��T /���������� ���������+��(��:�/1�"1����������������W������W���� � � ��$����!���8��; ����.'���� � � ��K ���W��'���

,������!���������

İnceleme

98 ���� ������������������

Platformu isimli oluşum da Suriye Türkmenleri hareketinin liderliğini üstlenmek adına partiler üstü bir girişim olarak faaliyet göstermeye baş-lamıştır. Bu girişim uzun yıllardır Türkiye’de ya-şayan, Türkiye’de siyaset veya iş dünyasında belli bir konuma gelmiş Suriyeli Türkmenler tarafın-dan yürütülmektedir.5

Dolayısıyla Suriye Türkmen siyasal hareketinin liderliğini üstlenmeye çalışan, Suriye Türkmen-lerinin temsilcisi olma yönünde çaba gösteren üç farklı “grup/siyasal parti/güç odağı”nın olduğu söylenebilir.

1.1. Suriye Türkmen Kitlesi

Suriye Türkmen Kitlesi Suriye’de ayaklanmanın başlamasını takiben Türkiye’de yaşayan Suriyeli Türkmenler tarafından başlayan örgütlenme ça-balarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İlk başta Suriye muhalefeti içinde Türkmen hakla-rının elde edilmesi çerçevesinde mücadele yü-rüten Türkmenler, Suriye’de çatışmanın giderek etnik ve mezhepsel boyutunun öne çıkması ile Suriye Türkmenleri adı ile örgütlenme düşüncesi içine girmiştir. Bu çerçevede ilk çalışmalar 2011 yılının Ağustos ayında başlatılmış ve 15 Şubat

2012’de Suriye Türkmen Kitlesi’nin kuruluşu ilan edilmiştir. Kısaca Kitle adıyla bilinen hareketin liderliğini uzun yıllardır Türkiye’de yaşayan Suri-ye Türkmeni Yusuf Molla üstlenmiş ve bu görevi günümüze kadar devam ettirmiştir.6

Kitle, Suriye Türkmenleri sorununa ilişkin ola-rak, Türkmenlerin en büyük sorununun tek bir bölgede toplanmamış olmaları olarak görmek-tedir. Esad sonrasında bölgesel federasyonun mümkün olmadığını ve Suriye’nin vatandaşlık esasına dayalı bir yaklaşımla yönetilmesi gerek-tiğini düşünmektedir. “Suriye birdir!” sloganını benimseyen Kitle, yeni Suriye’de Türkmenlerin siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel haklarını kazanması ve ayrımcılığa maruz kalmadan eşit Suriye vatandaşları olarak yaşaması yönünde bir yaklaşıma sahiptir. Suriye’nin bölünmesine kar-şı çıkılmaktadır. Merkezi otoritenin korunduğu ancak yerel yönetimlerin daha güçlendirildiği medeni, demokratik bir devlet talep edilmekte-dir. Ancak yerel yönetimlerin güçlenmesini fede-ralizme gitmeyi engelleyecek boyutu ile sınırla-maktadırlar.7

Kitle genel olarak Lazkiye ve Bayır-Bucak mer-kezli bir harekettir. En güçlü ve aktif olduğu,

���# �' ���������"��� ����� � ��� )�����������

8��; �������W�+�/ ����1�����

��; �r�5������1������W�

W��'#���" ���� �#�������,������"+�� �� � ����

6��� ������ � �������T /���W�+��

��������������+���,����.���)�� �� 9���,��+ � + ����+�(���1

W���+�,��+ � + ����++�������W���+�,��+ � + ��W� ��W����

. � �,�� �����3�.�� /��,������� �����������!�����

3�:�1 ��" ��� >�8�� ������,��+������������!����� 3���+�� ��������������� 3�.�� /��,������� �.�+ �

9��/�+�

İnceleme

99 ���� ������������������

Türkmen askeri birliklerle en derin ilişkiye sahip olduğu bölge Bayır-Bucak’tır ve yönetimin de önemli bir kısmını Bayır-Bucaklılar oluşturmak-tadır. Kitle, Suriye içinde etkili olmak ve sahaya yönelik çalışmak stratejisi çerçevesinde ilk adım olarak Suriye sınır bölgelerinde irtibat büroları kurmuştur. İlk olarak Yayladağı, ardından Akça-kale ve sonrasında Gaziantep ofisleri açılmıştır. Bu ofisler sayesinde Kitle’nin Suriye Türkmen bölgeleri ile yakın irtibatı sağlanmaktadır. Yay-ladağı Ofisi Lazkiye Türkmenlerine, Gaziantep ofisi Halep Türkmenlerine ve Akçakale ofisi Rak-ka Türkmenlerine yönelik olarak faaliyet göster-mektedir.

Suriye Türkmen Kitlesi Bayır-Bucak bölgesinde yer alan Türkmen askeri birlikler ile yakın ilişkisi söz konusudur. Lazkiye’de faaliyet gösteren 12 ci-varındaki Türkmen askeri birlikler bu birliklerin çatı örgütlenmesi olan “Türkmen Dağı Bölüğü”

Kitle’ye yakın duran bir tugaydır. Kitle’nin aske-ri anlamda Halep’te etkinliği bulunmamaktadır. Halep’e sadece insani yardım gönderebilmekte-dirler. Ancak Halep’e de askeri olarak açılma yö-nünde stratejileri ve çabaları söz konusudur.8

Suriye Türkmen Kitlesi, 15 Aralık 2012 tari-hinde İstanbul’da düzenlenen Suriye Türkmen Platformu 1. Toplantısı sonrasında Demokratik Hareket’ten istifa edenler ile birlikte yeni bir olu-şuma gidilmesi konusunda anlaşmıştır. Ancak Kitle bu durumu Demokratik Hareket’in kendi-sine katılımı olarak görmektedir. Sadece partinin isminde değişikliğine giderek ve istifa eden isim-lere parti yönetiminde görev vererek Kitle’nin ismen olmasa da pratikte devamı yönünde bir bakış açısına sahiptir. Böylece mevcut teşkilat-lanma yapısı korunarak Demokratik Hareket’ten istifa edenlerden faydalanılması yoluna gidile-cektir.

Suriye Türkmenleri Platformu 1. Toplantısına katılan Dışişleri Bakanı Davutoğlu Türkiye’nin Suriye Türkmenlerinedestek vereceği taahhüdünde bulunmuştur.

İnceleme

100 ���� ������������������

Suriye Türkmen Kitlesi, önümüzdeki dönemde Suriye içinde seçimler yaparak 200 delege belir-lemeyi ve partinin lider ve yönetim seçiminin bu delegeler tarafından yapılmasını planlamaktadır. Delegeler her Türkmen bölgesinin nüfusları ile orantılı sayıda seçilecektir. Buna göre en fazla delege Halep-Rakka bölgesinden ve sonrasın-da sırasıyla, Lazkiye-Tartus, Humus ve Şam’dan seçilecektir. Böylece Suriye Türkmen Kitlesi’nin yönetimi, lideri delegeler tarafından belirlene-cektir. Bu çaba Suriye Türkmen Kitlesi’nin par-tileşme ve partiyi tabana yayma düşüncelerinin ürünüdür.9

1.2. Suriye Demokratik Türkmen Hareketi

Suriye Demokratik Türkmen Hareketi, Kitle’nin ardından Suriye Türkmenlerini temsil iddiası ile kurulan ikinci siyasal harekettir. Kısaca “Hare-ket” olarak adlandırılan partinin kurulması dü-şüncesi Suriye’de olayların başlamasını takiben, Suriye Türkmenlerinde örgütlenme eksikliğinin anlaşılması ve Türkiye’deki Suriye Türkmenleri-nin bir araya gelerek örgütlenme çabalarının bir sonucudur. İlk olarak Suriye Türkleri Derneği kurulmuş ve ardından Suriye’deki Türkmenleri siyasallaştırma kararı alınmıştır. Bunun netice-sinde 21 Mart 2012 tarihinde İstanbul’da Suriye Türkmen Demokratik Hareketi’nin kuruluşu ilan edilmiştir.

Hareket, Suriye Türkmen Kitlesi’nden ayrılan bazı isimler ve Türkiye’de yaşayan genç Suriye Türkmenlerinden oluşan ekip tarafından kurul-muştur. İlk aşamada Hareket yönetiminde her Türkmen bölgesinden temsilciler yer almıştır. Suriye Demokratik Türkmen Hareketi’nin Ge-nel Başkanlığı’nı 1 yıla yakın bir süre Abdülke-rim Ağa yürütmüştür. 15 Aralık 2012 tarihinde gerçekleşen Suriye Türkmenleri Platformu 1. Toplantısı sırasında Suriye Türkmenlerini tek çatı altında toplama hedefi çerçevesinde Suri-ye Türkmen Demokratik Hareketi’nin önde ge-len isimleri ile Suriye Türkmen Kitlesi birleşme kararı aldıklarını açıklamıştır. Suriye Türkmen Demokratik Hareketi’nin önde gelen isimleri-nin büyük çoğunluğu partiden istifa ederek yeni ortak parti altında hareket edeceğini açıklasa da Suriye Türkmen Demokratik Hareketi kalan

isimlerle birlikte siyasi faaliyetlerine aynı par-ti çatısı altında devam edeceğini açıklamıştır. Parti yönetiminde yer alan Ziyad Hasan Genel Başkanlık ve Tarık Sulo Cevizci de Genel Baş-kan Yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Hareket Aralık 2012 sonunda gerçekleştirilen kurultay ile farklı Türkmen bölgelerinden temsilcilerin oldu-ğu yeni bir yönetim oluşturulmuştur.

Demokratik Türkmen Hareketi çalışmalarını sa-haya kaydırıp sonuç odaklı çalışmak yönünde bir yaklaşıma sahiptir. Yeni yönetim yapısı ile bera-ber Demokratik Türkmen Hareketi büyük ölçü-de Halep merkezli bir hareket olarak öne çıkma-ya başlamıştır. Siyasal, sivil ve askeri faaliyetlerin neredeyse tamamına yakını Halep’te sürdürül-mektedir.

Suriye Demokratik Türkmen Hareketi, en baştan bu yana doğrudan Suriye içi ile ilişki kurmanın yanı sıra Türkiye ve Suriye muhalefeti nezdinde diplomasi çabalarına da ağırlık vermiş bir hare-kettir.10 Bu çerçevede Demokratik Hareket’in ça-baları ile Suriye Ulusal Konseyi içinde 16 ve Suri-ye Ulusal Koalisyonu içinde 3 Türkmen temsilci-nin görev alması sağlanabilmiştir. Bundan sonra-ki dönemde kısa vadeli planlarını; yeni kurulacak geçici hükümette bakanlık elde etmek, Suriye içinde sivil örgütlenmelere ağırlık vermek, Halep ve kurtarılmış bölgelerde yerel yönetimlere gir-mek şeklinde özetlemektedirler.11

Hareket, Suriye Türkmenlerinin sorunlarının çözümüne ilişkin şu şekilde bir bakış açısına sahiptir; Suriye Türkmenlerinin farklı şehirler-de yaşıyor olmaları ve coğrafi bütünlüklerinin olmaması nedeniyle Suriye genelinde yaşana-cak bir bölünme Suriye Türkmenlerine büyük zarar vereceği düşünülmektedirler. Dolayısıyla ilk hedeflerini Suriye’nin birlik ve bütünlüğünü korumak olarak görmektedirler. Yeni Suriye’de vatandaşlık esasına dayalı yeni bir sistem kurul-ması talep edilmekte, uluslararası kamuoyunun denetiminde özgür seçimin yapılmasını, dünya şartlarına uygun bir anayasanın yazılmasını ve Suriye topluluğunu oluşturan gruplara hem kül-türel, hem siyasal hem de vatandaşlık haklarının verilmesini istemektedirler.

İnceleme

101 ���� ������������������

Demokratik Türkmen Hareketi örgütlenmesi bünyesinde yer alan teşkilatlar ve Suriye için-de Hareket’e bağlı sivil örgütler şu şekildedir: Gençlik Kolları, İşçi Örgütü, Suriye Türkmenleri Yardımlaşma Derneği, Şehit Aileleri, Gazileri ve Tutsakları Koruma Derneği, İnsani Yardım Mer-kezleri, Türkmen Haber Ajansı. Yakın zamanda Suriye Türkmenlerinin Sesi Radyosu’nun yayına başlatılması ve Türkmenler adına dergi ve gazete çıkarılması planlanmaktadır. Halep’e bağlı Ço-banbey ve Bab-ı Limon’da Türkçe eğitim veren iki okul da Demokratik Hareket’in çabaları ile hayata geçmiştir.12

Suriye Demokratik Türkmen Hareketi’nin Türk-men askeri birliklerle ilişkisi Halep bölgesi ile sınırlıdır. Halep’teki Türkmen Tugayları’nın Koordinatörlüğü’nü yürüten Ali Beşir, Hareket ile birlikte hareket edildiğini belirtmektedir.13

1.3. Suriye Türkmenleri Platformu

Suriye Türkmen Platformu fikri 2012 yılı içinde ortaya çıkmıştır. İlk toplantı 42 katılımcı ile ger-çekleşmiş ve 5 kişilik bir komite oluşturulmuştur. İlk hedef Türkiye ve dünya kamuoyunda Suriye Türkmenleri konusunda kamuoyu oluşturmak olmuştur. Sivil bir inisiyatif olarak ortaya çıkmış-tır. Türkmen Platformu girişimi bünyesinde yıl-lardır Türkiye’de yaşayan, iş ve ticaret hayatında nispeten iyi yerlere gelmiş Suriyeli Türkmenler yer almaktadır.

Bu girişimin hedefi Suriye içinden seçilecek de-legeler yoluyla bir Meclis’in oluşturulması ve bu Meclis’in seçeceği komitenin Suriye Türkmen-

leri adına konuşacak, temsil görevi üstlenecek yapı olmasıdır. Böylece partiler üstü bir yapı-lanma ile mevcut iki Türkmen partinin bu olu-şum içinde yer alması istenmektedir. Bu girişim Türkiye içinde sahip olduğu siyasal etki ile Su-riye Türkmen Platformu’nun düzenlenmesi için Dışişleri Bakanlığı’ndan destek almayı başarmış-tır. Bu çerçevede Suriye Türkmenleri Platformu 1. Toplantısı 15 Aralık 2012 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliği ve Başbakanlığın des-teği ile İstanbul’da düzenlenmiştir.

Suriye Türkmenleri Platformu bir Türkmen Meclis’i kurulmasını ve bunun partiler üstü bir kuruluş olmasını istemektedir. Suriye içinden 350 delegenin getirilmesi düşünülmektedir. Bu delegelerin seçimi ile 9 kişilik bir komite oluş-turulacaktır. Bu komite Suriye Türkmenlerinin karar organı olacaktır.14 Platform bunu Suri-ye Türkmen Kitlesi ve Demokratik Türkmen Hareketi’ne alternatif üçüncü bir parti olarak değil, ortak çalışacak partiler üstü bir yapılanma olarak düşünmektedir. Bu karar organı Suriye Türkmenlerini her yerde temsil edecek Suriye Türkmenleri adına yürütülecek her türlü müza-kereyi yürütecektir.

Suriye Türkmenlerinin temsilcisi olma, liderliği-ni üstlenme çabasındaki üç başlıca grubun yanı sıra bazı ufak çaplı siyasal ve sivil girişimler de söz konusudur. Islahiye’de bulunan ve Suriyeli Türkmenlerin yaşadığı kamplarda ufak çaplı ör-gütlenmeler oluşmaya başlamıştır. Bu çerçevede Islahiye’deki kampta yaşayan Türkmenler “Suriye Türkmen Partisi” isimli bir hareket kurduklarını açıklamıştır. Bu oluşum Suriye Türkmen Plat-

.�� /�� ,������� � 6��(����� * �� ,������ ��� +# � �����+���� ���*�����'��� ����+���* �����������+���� +������� �C�.�� /�� ; �����GNB����5�� ��5�� � ��+ ������������ �C�������5��� ��+�; � � ��@� � �* ���� ����������������C������ ���.�� /��,������� � ���������5�����������C

İnceleme

102 ���� ������������������

formu Toplantısı sırasında açıklanan yeni ortak cephe içinde yer alacağını açıklamıştır. Bunun yanı sıra yine Islahiye’deki kampta “İslam Birliği Partisi” adı altında küçük bir oluşum daha orta-ya çıkmıştır.15 Suriye içinde Lazkiye Vilayeti’nde “Lazkiye Türkmenler Birliği” adı altında bir olu-şum da siyasal partiye dönüşme çalışmaları yü-rütmektedir.16

Siyasal oluşumların yanı sıra protestolar düzen-lenme, sivil yardımların dağıtımı, askeri birlik-lere adam sağlama gibi işlevler gören Türkmen gençlik örgütleri de bulunmaktadır. Bu gruplar şu şekildedir:

- Türkmen Gençlik Hareketi, Yerel İdareler Gençliği Hareketi, Suriye Türkmen Gençlik Bir-liği, Suriye Türkmen Gençleri, Özgür Türkmen Gençleri.

2. Suriye Türkmenleri Askeri Yapılanması

2.1. Lazkiye Vilayeti (Bayır-Bucak Bölgesi) Türkmen Askeri Birlikleri

Lazkiye’de vilayetin kuzeyine düşen bölgede Ha-tay sınırına kadar Türkmenler yaşamaktadır. Bu-cak bölgesi kıyı şeridinde yer alırken Bayır daha çok iç kısımlar yer alan bölgedir. Hatay sınırın-dan Lazkiye şehir merkezine kadar yer alan kıyı hattı rejimin kontrolü altındadır. İçerde kalan Bayır bölgesi ise muhaliflerin kontrolü altında-dır.

Lazkiye Vilayeti’nin Bayır-Bucak bölgesinin bü-yük bölümü Türkmen birliklerin kontrolündedir.

Nusayri köyler ile Türkmen ve Sünni Arap köy-ler arasında bir çatışma sınır hattı oluşmuştur. Kapaklı ve Gımam Türkmen köylerinin oluştur-duğu bu sınır hattında karşılıklı olarak nöbet tu-tulmakta ve zaman zaman çatışmalar yaşanmak-tadır. Türkmen köylerin çoğunda muhaliflerin kontrolü söz konusudur. Sadece sınır hattının güneyinde Buruç ve Şulayip isimli Türkmen köy-leri rejimin kontrolü altındadır. Bu köyler Nusay-ri yerleşimleri ile çevrili olduğu ve muhaliflerin kontrolündeki bölge ile coğrafi bağları kesik ol-duğu için son derece riskli bir bölgede yer al-maktadırlar.17

Lazkiye Vilayeti’nde Türkmen askeri yapılan-ması 12 birlik ve bu birliklerin üst yapılanması olan “Türkmen Dağı Bölüğü”nden oluşmaktadır. Lazkiye Vilayeti Türkmen askeri birliklerinin üst örgütlenmesi olan Türkmen Dağı Bölüğü’nün komutanı Albay Muhammed Avad’dır. Mu-hammed Avad, Antalya’da gerçekleşen toplantı neticesinde Suriyeli askeri muhaliflerin oluş-turduğu Yüksek Askeri Konsey’de de 30 kişilik yönetim kademesinde de yer almıştır. Türkmen Dağı Bölüğü’ne bağlı 12 adet birlik (ketibe) yer almaktadır. Bunun dışında Hizbullah al Galibu adında Türkmen Dağı Bölüğü’ne bağlı olmayan bir Türkmen birlik daha mevcuttur.18

Türkmen Dağı Bölüğü’nü oluşturan birlikler şu şekildedir:19

- Nurettin Zengi, Zahir Baybars, El Huva Billa, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Mem-duh Colha, Bin Tamime, Katib El Mustafa, Fırsan Tevhid (Birleşik Süvariler), Sukur ul Turkmen (Türkmen Şahinleri).

.�� /�� ,������� � 6��(����� * �� ,������ ��� +# � �����+���� ���*�����'��� ����+���* �����������+���� +������� �C�.�� /�� ; �����GNB����5�� ��5�� � ��+ ������������ �C�������5��� ��+�; � � ��@� � �* ���� ����������������C������ ���.�� /��,������� � ���������5�����������C

İnceleme

103 ���� ������������������

2.2. Halep Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Halep Vilayeti’ndeki Türkmen askeri birlikle-rin büyük çoğunluğu Halepli Suriye Türkmeni Ali Beşir’e bağlıdır. Ali Beşir geçmiş dönemden bu yana Halep’te Suriye Türkmen toplumunun önemli isimlerinden biridir. Ali Beşir’e bağlı olan gruplar Halep’te neredeyse tüm Türkmen köy-lerinin güvenliğini sağlamaktadır. Bu birlikler yaklaşık 350 kilometrelik bir bölgeyi kontrol et-tiğini belirtmektedir. Halep şehir merkezinde de 6 Türkmen mahallesini korunması bu birlikler tarafından sağlanmaktadır.20

Ali Beşir’e bağlı 6 askeri birlik bulunmaktadır. Bu gruplar yeni bir askeri yapılanmaya gitme dü-şüncesi içindedir. 6 askeri birlik 2 büyük tugay altında birleştirilecektir. Ali Beşir’in Koordina-törlüğü altındaki Halep Türkmen askeri birlikleri şu şekildedir:21

- Fatih Sultan Mehmet, Zahir Baybars Tuga-yı, Şehit Ali Yılmaz Birliği, Buhari Birliği, İma-dettin Zengi Birliği (Buhari ve İmadettin Zengi Birlikleri’nin Süleyman Şah adı altında ile birleş-tirilmesi planlanmaktadır.), Alparslan Birliği. Halep’te Ali Beşir’e bağlı gruplardan bağımsız hareket eden üç Türkmen askeri birlik daha bu-lunmaktadır:

- Fatih’in Torunları (Ahfad ul Fatih), Yıldırım Be-yazıt Tugayı, Sultan Abdülhamit.

2.3. Humus Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Humus Vilayeti’nde 43 Türkmen köyü bulun-maktadır. Humus’taki muhalif Türkmen askeri birlikleri kırsalda faaliyet göstermektedir. Hu-mus merkezde çok sayıda Türkmen bulunmak-la beraber Türkmenler Araplarla birlikte rejime karşı savaşmaktadır. Merkezde sadece Türkmen-lere özel bir birlik yoktur ancak Humus merkez-de Babı Amr, Bab el Siba, Bab el Turkmen, El Var, El Karabis, El Haldi gibi mahallelerde Türkmen-ler yerleşiktir ve bu semtlerde mücadele veren birlikler içinde çok sayıda Türkmen, Sünni Arap-larla birlikte rejime karşı savaşmaktadır.22

Humus’ta Türkmen askeri birlikleri birkaç farklı gruba ayrılmıştır. Türkmen birliklerin merkezi

Zara’dır. Humus’taki Türkmen askeri birlikler şu şekildedir:23

- Humus Kalkanı (Ketibe Dıra Humus), Rahman Şehitleri (Şuheda er Rahman), Hak Şehitleri (Şu-heda el Hak), Fatih Sultan Mehmet, Zara’nın Öz-gür Askerleri, Alparslan, Humus Türkmenleri.

Bu birlikler dışında Humus kırsalında sadece Türkmenlere ait askeri birlik bulunmamaktadır. Ancak Kusayr, Nizariye, Causia, Burç Kai, Tısnin, Hulaya, As Sabunin, Jibab el Zeyd gibi Türkmen-lerin yaşadığı köy ve kasabalarda askeri birlikler içinde çok sayıda Türkmen asker yer almaktadır.

2.4. Rakka Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Rakka Vilayeti’ne bağlı Tel Abayad ilçesi merke-zinde ve ona bağlı köylerde Türkmen nüfusu yer almaktadır. Rakka’daki toplam Türkmen nüfusu 15-20 bin arasındadır. Rakka’da da Türkmenlerin oluşturduğu bir tane askeri birlik bulunmaktadır. Hakkın Nuru Birliği (Enver ul Hak) isimli birlik Urfa iline bağlı Akçakale karşısında yer alan Tel Abayad ilçesi ve ona bağlı Türkmen köylerin-de faaliyet göstermektedir. Enver ul Hak Birliği yakın zamana kadar Suriye Türkmen Kitlesi ile birlikte hareke etmekle beraber son dönemde Ali Beşir grubuna yakınlaşma söz konusudur.24

2.5. Şam Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Başkent Şam’daki Türkmen askeri birlik örgüt-lenmelerini Golan Türkmenleri oluşturmaktadır. Bu birliklerin en önde geleni İmam Zahabi Birli-ğidir. Yakın zaman içinde adını “Türkmen Şehit-leri Tugayı” olarak değiştirmeyi planlamaktadır. Şam’da aynı zamanda Imam Zahabi’ye bağlı ola-rak Türkmenlerden oluşan 12 kişilik özel hare-kat birliği bulunmaktadır. Şam’da İmam Zahabi dışında birinin adı Amr Şubat olan 3 Türkmen birliği daha bulunmaktadır.25

2.6. İdlib Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

İdlib’te Türkmenlerin askeri ve sivil örgütlenme-leri bulunmaktadır. Sivil kanadın liderliğini Fadıl Talip yürütürken askeri birlikler sivil kanat ile yakın ilişki içindedir. İdlib Vilayeti Türkmen as-keri birlikleri ise şu şekildedir:26

İnceleme

104 ���� ������������������

O

?� �" �r�������� ��5��;���� � ���5������>�?�W�� ����FB??C�F� �"���/�#���5��;������J.�� /���; ��!�� � �L����(����+������+���*�#���5��;������.�� /� ���1� Y�3

� ����'�����������/�'����5������CG� �.�� /��,������!������ �W����� ����.�� /��,������� ��+ �6��� �� � ���������X/��� ������� ��

"������ ��5��;���� � ���5������>�?S�"����FB?FCI� �.�� /��,������!������ �W����� ����.�� /��,������� ��+ �6��� �� � ���������X/��� ������� ��

"������ ��5��;���� � ���5������>�?S�"����FB?FCN� � .�� /�� ,������� � 6��(����� 1������ 5�� �� * 5 � ; �� *�C�� 1��'�MM������'��(����C��5M ���2C'1'M

1���CH� �.�� /��,������� ��+ ����������+�(����� ��5��;���� � ���5������>�F?�"����FB?FCS� �.�� /��,������� ��+ ����������+�(����� ��5��;���� � ���5������>�F?�"����FB?FCA� ���/���q������*�5�+ ����(�� /���5�+������,�������+�� �* � ��������������.�� /��,������� ��+ �

/�� �� � ��/�'����5��������>�FB3FF�"����FB?FC@� �.�� /��,������� ��+ ������ � ��/��� � ��5��;���� � ���5��������>�F?�"����FB?FC?B� �.�� /��!������ �,������W����� �8�����������T /���W�+��� ��5��;���� � ���5������>�FI�:�*���

FB?FC??� �.�� /��!������ �,������W����� �8������������������+��,����.���)�� �� � ��5��;���� � ���

5������>�FI�"����FB?FC?F� �.�� /��!������ �,������W����� �8������������������+��,����.���)�� �� � ��5��;���� � ���

5������>�FI�"����FB?FC?G� �W��'�,������"+�� �,�5�/�������� �������" ���� �� ��5��;���� � ���5������>�FB�"����FB?FC

DİPNOTLAR

- Rıcaül Allahul Ahrar (Allah’ın Özgür Adamla-rı), Hananu Kalkanı, Özgür Türkmenler. 2.7. Hama Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Hama’da tamamını Türkmenlerin oluşturduğu askeri birlik yer almamaktadır. Arapların oluş-turduğu askeri birlikler içinde çok sayıda Türk-men asker yer almaktadır.27

2.8. Tartus Vilayeti Türkmen Askeri Birlikleri

Tartus’ta Türkmenlerin yaşadığı 6 köy bulun-maktadır. Bunlar içinde El Mitras halkı rejime karşı ayaklanmıştır. Humus’taki Türkmen yerle-şim birimi Zara’dan destek alan El Mitras kendi bölgelerini korumak üzere bir askeri birlik kur-muştur.28

Sonuç

Suriye Türkmenleri sadece Türkiye için de-ğil Suriye’nin demokratik geleceği için anahtar

halklardan birisidir. Suriye’nin gelecekteki yöne-timi, barındırdığı tüm etnik ve mezhepsel grup-larla barış içinde ve bir arada yaşanabilecek bir ülke inşa etmek istiyorsa Türkmenlerin varlığını kabul etmek ve diğer halklarla birlikte eşit dere-cede siyasal temsil vermek zorundadır. Suriye’de ilk demokratik gösterilerin başlamasından bu yana otoriter uygulamaların karşısında cesaretle direnen Suriye Türkmenleri ülkenin bütünlüğü-nü savunma konusunda diğer hiçbir topluluktan geri kalmamaktadır. Suriye’de yeni bir dönemin başlamasında oynadığı rol nedeniyle Türkmenle-re Suriye muhalefeti tarafından da hak ettiği yere ulaşmasında kolaylık sağlanmalıdır. Esad yöneti-minin baskısından ve insan hakları ihlallerinden bugüne kadar acılar çekmiş olan Türkmenlerin; Sünni Araplar, Arap Aleviler, Hıristiyanlar, Kürt-ler, Dürziler, Şiiler ile birlikte yeni Suriye siyasal ve toplumsal yaşamında eşit bir aktör olarak yer alması Suriye ve bölge için kritik önem arz et-mektedir.

Yazarlar

105 ���� ������������������

?I� �.�� /��,������� �6��(���������� �������W�/+�������" � ��5��;���� � ���5������>�FI�"����FB?FC?N� �.�� /��,������6��(�����?C�,�'����+��+���+������� � ���* 5 ��>�?N�"����FB?FC?H� �.�� /��,������!������ �W����� ����.�� /��,������� ��+ �6��� �� � ���������X/��� ������� ��"������

��5��;���� � ���5������>�?S�"����FB?FC?S� �.�� /��,������!������ �W����� ����.�� /��,������� ��+ �6��� �� � ���������X/��� ������� ��"������

��5��;���� � ���5������>�?S�"����FB?F?A� ���/���q������*�5�+ ����(�� /���5�+������,�������+�� �* � ��������������.�� /��,������� ��+ �/�� 3

�� � ��/�'����5��������>�FB3FF�"����FB?FC?@� ����* 5 �� �����������/���q������*�5�+ ����(�� /���5�+������,�������+�� �* � ��������������.�� /��

,������� ��+ �/�� �� � ��/�'����5������������ ��+ ���������� � �� �>�FB3FF�"����FB?FCFB� �W��'�,������"+�� �,�5�/�������� �������" ���� �� ��5��;���� � ���5������>�FB�"����FB?FCF?� ����* 5 �� ���������W��'�,������"+�� �,�5�/�������� �������" ���� �����.�� /��!������ �W����� �

8������������������+��,����.���)�� �� � ��5��;���� � ���5������������ ��+ ���������� � �� �>�?@3FI�"����FB?FC

FF� �.�� /��,������� ��+ �,�� �������.�����+��T /������������W���+�� �/�� �!��� �����+�/ �X/�+ ����W���+���5�+ ������/����������++�������� ��5��;���� � ���5��������>�?N3?@�"����FB?FC

FG� ����* 5 �� ���������.�� /��,������� ��+ �,�� �������.�����+��T /������������W���+���5�+ ������/����������++�������� ��5��;���� � ���5������������ ��+ ���������� � �� �>�?N3?@�"����FB?FC

FI� �9���� �/�� �,�������+�� �* � �� �1����� �* 5 ���.�� /��,������� ��+ �8�������������+�(��������W��'�,������"+�� � ,�5�/�������� �������" � ��� �� �� 5��;���� � ���5��������� ��� ��+ ���� ������ � �� �>�?@3FB�"����FB?FC

FN� �:������������� ��+/������ ��+ ����/��.�����+����������"1���� ��5��;���� � ���5������>�?N�"����FB?FC

FH� ��� *�� �/�� �,�������+���* � �� �1����� �* 5 ����� *�,������� �. � �E ��� �K����,� '� ��5��;���3� � ���5���������� ��+ ���������� � �� �>�?N�"����FB?FC

FS� �.�� /��,������� ��+ �,�� �������.�����+��T /��������� ��5��;���� � ���5������>�?@�"����FB?FCFA� �.�� /��,������� ��+ �,�� �������.�����+��T /��������� ��5��;���� � ���5������>�?@�"����FB?FC

106 ���� ������������������

Bu Sayıda Katkıda Bulunan Yazarlar

Mehmet ÖZKAN1982 Konya/Taşkent doğumlu. 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslara-rası İlişkiler bölümünü bitirdikten sonra Güney Afrika’daki Johannesburg Üniversitesi ve İsveç’teki Linkopings Üniversitesi’nde sırasıyla Afrika ve Avrupa siyaseti üzerine master yaptı. 2009 yılında Kolombiya’nın Medellin şehrinde bulunan Universidad Pontificia Bolivariana’da, 2010’da Hindistan Yeni Delhi’de bulunan Institute for Defense and Security Analysis (IDSA) adlı araştırma merkezin-de ve 2011 yılında Mısır’daki Kahire Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulunmuştur. 2012 yılında ise Bosna-Hersek’te bulunan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak dersler vermiştir. Halen doktora çalışmalarına İspanya’daki Sevilla Üniversitesi’nde devam etmek-te ve SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nda Araştırmacı olarak çalışmaktadır. Akademik çalışmaları Perceptions, �e Journal of Modern African Studies, Review of African Poli-tical Economy, Insight Turkey, Journal of International Development, Strategic Analysis, Journal of Global Anlaysis ve Akademik Ortadoğu dâhil birçok dergide yayımlanan Özkan halen çesitli gazete ve dergilerde yorumlar yayımlamaktadır.

Doç. Dr. Ertan EFEGİLDoç. Dr. Efegil Sakarya Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Dış politi-ka analizi, Türk dış politikası, Orta Asya ve Kıbrıs konularında çeşitli sayıda makaleleri ve derleme kitapları bulunmaktadır. Halen daha dış politika analizi teorileri üzerine çalışan yazar, “Dış Politika Analizi ders notları” ismiyle bir kitap yayınlamıştır. Yazar, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-titüsü Orta Doğu Çalışmaları Yüksek Lisans programlarında “Foreign Policy Making in the Middle East” ismiyle ders anlatmaktadır.

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu GÜNEYYıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü›nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney’in güvenlik çalışmaları, uluslararası ilişkiler, Amerika’nın güvenlik ve dış politikası, Avrupa Birliği, NATO ve Türkiye, silahların kontrolü ve silahsızlanma gibi konularda yayınları bu-lunmaktadır. Yayınlanan son makalesi ise ‘Turkish Nuclear Security after Iranian Nuclearization’›dır (Contemporary Security Policy, Vol. 33/3, Aralık 2012).

Yrd. Doç. Dr. Emre İŞERİ Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Lisans eğitimini 2002 yılında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde tamamlamıştır. Daha sonra Marmara Üniversitesi AB

Yazarlar

107 ���� ������������������

Enstitüsü AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler bölümünde ve İngiltere’deki Kent Üniversitesi Ulusla-rarası Çatışma Analizi bölümünde yüksek lisans derecelerini almıştır. Doktorasını ise İngiltere’deki Keele Üniversitesinde Prof.Bülent Gökay danışmanlığında hazırladığı “Yirmi Birinci Yüzyıl Amerikan Büyük Stratejisi ve Avrasya Kalpgahı: Hazar Petrolleri Temel İhraç Boru Hattı Bakü-Tiflis-Ceyhan” isimli teziyle 2008 yılında tamamlamıştır. Uppsala Üniversitesi İpek Yolu Çalışmaları Enstitüsünde araştırmalarda bulunmuştur. Yurda döndükten sonra 2009 yılında Kadir Has Üniversitesi Uluslara-rası İlişkiler Bölümü’nde yardımcı doçent olarak öğretim üyeliğine başlamıştır. Uluslararası İlişkiler Teorileri, Uluslararası Çatışma Analizi ve Çözümü, Enerji Güvenliği, Avrasya Jeopolitiği ve Ortado-ğu Politikaları konulu dersler vermektedir. İşeri’nin araştırma alanlarını uluslararası siyasi ekonomi, enerji güvenliği, Avrasya siyaseti ve Türk Dış Politikası oluşturmaktadır. Bilimsel makaleleri çeşitli uluslararası/ulusal kitap ve dergilerde yayınlanmıştır. Bu dergiler arasında Geopolitics, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Turkish Studies, and Energy Policy sayılabilir.

Panagiotis ANDRIKOPOULOSKadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Doktora öğrencisidir. Lisans derecesini si-yaset bilimi ve tarih, yüksek lisans derecesini ise uluslararası ilişkiler ve stratejik çalışmalar üzerine Atina’daki Panteion Üniversitesinden almıştır. Andrikopoulos’un araştırma alanlarını Güvenlik Ça-lışmaları, Ortadoğu Siyaseti, Türk Dış Politikası oluşturmaktadır.

Eyüp ERSOYBilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nda doktora adayı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisidir. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden almıştır. Çalışma alanları, uluslararası ilişkilerde güç ve nüfuz, uluslararası ilişkiler ve zihniyet, uluslararası ilişkiler ve kimlik, uluslararası ilişkiler ve din ve Ortadoğu siyasetidir.

Dr. Süreyya YİĞİT Süreyya Yiğit ORSAM’ın Avrasya Danışmanıdır. Lisansını Uluslararası İlişkiler konusunda London School of Economics’den aldı. Uluslararası İlişkiler’de yüksek lisansını ve doktora araştırmalarını Cambridge Üniversitesinde sürdürdü. Kendisinin Pedagojik Bilimler konusunda Fahri Doktorası vardır. Aalborg Üniversitesi, Semerkant Devlet Üniversitesi, Semerkant Yabancı Diller Devlet Ens-titüsü, Kırgız-Türk Manas Üniversitesi, Kırgızistan-Rus Slavyan Üniversitesi, Amerikan Orta Asya Üniversitesi ve Uluslararası Atatürk Alatoo Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler konusunda ders vermiştir. Mevcut araştırma ve çalışmaları enerji güvenliği, Moğolistan’ın siyasal yapılanması ve Kır-gız parlamenter rejimi üzerinedir. Cambridge Review of International Affairs ve openDemocracy gibi uluslararasi hakemli dergilerde Avrasya alanında, özellikle Avrupa Birliği, Türk Dış Politikası ve Orta Asya ile ilgili yayınları bulunmaktadır. 2012’de Energy Security, Shanghai Cooperation Organi-sation and Central Asia adlı kıtabı yayınlanmıştır. 2012 yılından beri İstanbul Aydın Üniversitesinde ders vermektedir.

Doç. Dr. Özden Zeynep OKTAV1999 yılından itibaren Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ders vermektedir. Master derecesini 1987’de Doktora derecesini 1992’de Boğaziçi Üniversitesi’nden alan Özden Zeynep Oktav 2006 yılında Doç. Dr. unvanını almıştır. Limits of Rela-tions with the West: Turkey Syria and Iran, Beta, Istanbul, 2008, Turkey in the 21st Century Quest for a New Turkish Foreign Policy, Aldershot, Burlington: Ashgate, ve Basra Körfezi’nin Değişen Dinamikleri, İran-ABD-Suudi Arabistan İlişkileri, İstanbul: Beta, 2011, başlıklı üç kitabın yazarı olan Oktav’ın çeşitli kitaplarda bölüm ve Türkçe/İngilizce makaleleri mevcuttur.

Yazarlar

108 ���� ������������������

Yrd. Doç. Dr. Giray SADIKDr. Sadık, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktorasını (PhD) ABD’nin Georgia Üniversitesi’nden (�e University of Georgia) almıştır. Sonrasında İsveç’in Malmö Üniversitesi, Küresel Siyasi Etüdler Bölümünde (GPS: Global Political Studies) doktora sonrası (postdoc) araştırmalarını sürdürmüş-tür. Dr. Sadık, araştırmalarını, halen öğretim üyesi olarak ders vermekte olduğu Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümünde sürdürmektedir. Araştırma alanları arasında dış politika ve kamuoyu etkileşimi, uluslararası güvenlik, Transatlantik ilişkileri ve Amerikan dış politikası bulunan Dr. Sadık’ın bu alanlarla ilgili iki kitabı ve de uluslararası yayınları bulunmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Burak TANGÖRTürkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) öğretim üyesidir. Lisans eğitimini 1998 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamış-tır. Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları-Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalından ve daha sonra University of Essex’ten Avrupa Bütünleşmesi alanında yüksek lisans derecelerini almıştır. Doktorası-nı ise Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda 2007 yılında tamamlamıştır. Avrupa bütünleşmesi ve güvenlik konularında araştırmalar yapmakta ve dersler vermektedir. Yayınlanmış 3 kitabı, uluslararası ve ulusal hakemli dergilerde makaleleri, kitap bölümleri vardır.

Oytun ORHANLisans eğitimini Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Orhan, yük-sek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde “Kimliğin Suriye’nin Bölgesel Politikalarına Etkisi (1946-2000)” başlıklı tezi vererek tamamlamıştır. Orhan, halen Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir. 1999 – 2009 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’nde Ortadoğu Araştırmaları Masası’nda çalışan Orhan, 2009 yılından bu yana Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)’nde araştırmacı olarak görevine devam etmektedir.

O

Ortadoğu Güncesi

109 ���� ������������������

Hazırlayan: Seval KÖK, ORSAM Uzman Yardımcısı

Günce No: 51

Ortadoğu Güncesi

21 Ocak-20 Şubat 2013

Ortadoğu Güncesi

110 ���� ������������������

21 Ocak 2013: Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bir İran ajansına verdiği mülakatında ülke-sindeki devrimi Arap Baharı değil, terör olarak değerlendirdi. Türkiye’yi de Suriye’de akan kan-dan Türkiye’yi sorumlu tuttu.

21 Ocak 2013: Suriye’de Özgür Suriye Ordusu(ÖSO)’nun, Dera ve Kuneytra bölge so-rumlusu Yasir el-Abbud, Suriye yönetiminin kimyasal silah kullanacağı yönündeki söylentiler konusunda , “Suriye kimyasal silah kullanamaz. Çünkü, o silahların hepsi Rusya’nın denetimi al-tında. Kimyasal silah kullanılması halinde tüm dünya sorumluluğu Rusya’ya yükleyecek’’ iddia-sında bulundu.

22 Ocak 2013: İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, üniversitelerde yapılacak çalışma-larla petrolün on katı gelir sağlayabileceklerini söyledi. Ahmedinejad, petrol almayan ülkelere hitaben, “Petrol almıyorsunuz, cehenneme kadar yolunuz var, iyi ki almıyorsunuz. Biz halkı sah-neye getirecek ve petrol satmıyoruz diyeceğiz. Yıllar yılı başarılar yaratan halkımız, petrolle mi bunları yaptı?’’ ifadesini kullandı.

22 Ocak 2013: İngiltere Dışişleri Bakanı Willi-am Hague, Ortadoğu’daki barış sürecinde büyük önem arz eden Filistin ile İsrail arasındaki “iki devletli çözüm” şansının hedefinden uzaklaşma-ya başladığı uyarısında bulundu.

22 Ocak 2013: İran’ın resmi haber ajansı IRNA, İran ve Rusya’nın organize suçlar, kara para akla-ma, sınır güvenliği, insan ve uyuşturucu kaçak-çılığıyla mücadeleyi öngören güvenlik anlaşması imzaladığını duyurdu.

23 Ocak 2013: İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ge-nel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Mali’deki olaylara hemen müdahale eden Batı’nın Suriye’ye sessiz kalmasını eleştirdi. İhsanoğlu, Suriye kri-zinde müzakereler yoluyla çözüm elde edilemese de bundan başka çarenin bulunmadığına dikkat çekti.

23 Ocak 2013: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriyelilere insani yardım konusunda bile karar alamadığını belir-

terek, “Suriyelileri sadece bombardımanlar değil, uluslararası toplumun sessizliği de öldürüyor” dedi.

23 Ocak 2013: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye muhalefetinin Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’i devirmek için yanlış yol izledikle-rini söyledi. Moskova’da düzenlenen yıllık basın toplantısında konuşan Lavrov, bu hedefin devam etmesi durumunda silahlı çatışmaların bitmeye-ceğini ve sivillerin ölmeye devam edeceğini kay-detti.

23 Ocak 2013: Suriye Muhalif ve Devrimci Güç-ler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye’deki geliş-meleri ele alan bir bildiri yayımladı. Yayımlanan bildiride, “Esad rejimi, Suriye halkının arasına fitne tohumları ekmeye ve Suriye devrimini su-istimal etmeye çalışıyor. Dini ve etnik sebepler-le Suriye halkına karşı düzenlediği saldırılarla, zalime karşı başkaldırma hareketi olan Suriye devriminin çehresini bozmaya uğraşıyor. Ancak Suriye halkı, fitneyi reddederek ve ulusal birliği sağlayarak bu çabaları boşa çıkarmıştır’’ denildi.

23 Ocak 2013: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran’ı bölgede tecrit etmenin ve İran’a açılacak olası bir savaşın büyük hata olacağını söyledi.

23 Ocak 2013: Suriye’de Esad güçlerinin, muha-liflerin yoğun olduğu kentlere düzenlediği ope-rasyonlara katılan Şebbiha milislerinin yanı sıra Irak ve Lübnanlı milislerin oluşturduğu Ebu’l Fazıl Abbas Tugayı adı altında silahlı bir grubun kurulduğu bildirildi.

23 Ocak 2013: İran’ın, su ihtiyacını karşılamak için komşu ve çevre ülkelerden su alabileceği bil-dirildi.

23 Ocak 2013: İsrail’de seçim sandıklarının yüz-de 90’ının açıldığı bildirildi. Yapılan sayım işlem-lerinde sona yaklaşılırken şuana kadar sayım ve tasnifi yapılan oylara göre 11 parti meclise gire-biliyor. Netanyahu’nun sağcı bloku mecliste 42 sandalyeden 31’e geriledi. İsrail Meclisi Kneset’te girecek partiler ve aldıkları sandalye durumu son duruma göre şöyle sıralandı: Netanyahu’nun Li-

Ortadoğu Güncesi

111 ���� ������������������

kud-Beitenu 31, Merkez sol parti Yeş Atid 19, İşçi Partisi 15, Şas 12, Yahudi Evi Habayit Yehudi 11, Birleşik Tevrat Yahudiliği 7, Hareket (Hattuna) 6, Sosyalist Meretz 6, Birleşik Arap listesi-Tal’al 4 ve Balad 3. Kadima ise halen yüzde 2’lik seçim eşiği barajını aşamadı.

24 Ocak 2013: Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısı için Davos’ta bulunan Dışişleri Baka-nı Ahmet Davutoğlu, Irak’ın kuzeyindeki Böl-gesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yle bir araya geldi. Heyetlerarası ve başbaşa yapılan görüşmede Davutoğlu’nun, Irak’ın refah ve is-tikrarına Türkiye’nin verdiği önemi vurguladığı, Ankara’nın etnik ve dini temele dayanan bir poli-tika izlemediği, Türkiye’nin aynı şekilde hareket eden tüm Iraklı siyasilerle diyalogunun süreceği-ni söylediği öğrenildi.

25 Ocak 2013: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu, Davos’ta katıldığı bir panelde, “Türkiye, Suri-yeli muhaliflere silah veriyor mu?” sorusuna ce-vap verdi. Türk milleti Suriyeli mültecilere hem insani yardım konusunda hem de kendilerini en iyi yöntem/imkanlarla savunmaları adına yardım etmiştir ve etmeye de devam ediyor.” diyen Da-vutoğlu, “Ne yazık ki Suriyelilerle ilgili hiçbir şey yapmayanlar Türkiye ve Suriye’ye yardım etmeye çalışan diğer ülkeleri suçluyor.” dedi. Bakan Da-vutoğlu, silah yardımı konusunda ise “Suriyeliler ne yaptığımızı ve onlara nasıl yardım ettiğimizi biliyor. Eğer kesin bir cevap almak isterseniz, bu doğru olmaz. Diplomatik olmak zorundayım.” dedi.

25 Ocak 2013: Irak’ta Başbakan Nuri Maliki hü-kümetini protesto için ülke genelinde düzenle-nen gösteriler çerçevesinde başkent Bağdat’ta da bir gösteri yapıldı. Bağdat’ın kuzeyindeki Azami-ye semtinde İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin türbe-sinin bulunduğu Ebu Hanife Camisinde Sünniler ve Şiiler birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra yapılan gösteriyle Maliki hükümetini protesto ettiler.

25 Ocak 2013: Mısır’da halk devriminin ikinci yıl dönümü için bugün başta başkent Kahire ol-mak üzere ülkenin çeşitli şehirlerinde gösteriler düzenleniyor.

25 Ocak 2013: Dünya Müslüman Alimler Bir-liği Başkanı Yusuf el-Karadavi, Mısır devrimi-nin kimsenin malı olmadığını söyledi. Başkent Kahire’de Ezher Camisi’nde cuma hutbesi veren Karadavi, devrimin kimsenin malı olmadığını, 25 Ocak 2011’de yapılanın bir “halk devrimi’’ oldu-ğunu belirterek, “Devrim ne İhvan’ın ne Selefile-rin ne de 6 Nisan hareketinin malı değildir. Dev-rim bütün Mısır halkının, eliyle, diliyle, gönlüyle devrime katılan herkesindir. Bütün Mısırlılar devrimi ayakta tutmak için çalışmalıdır “ dedi.

25 Ocak 2013: ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Martyn Indyk, Binyamin Netanyahu’nun zafe-riyle sonuçlanan İsrail seçimleri sonrası ülkenin politikasında bir değişiklik beklenmemesi gerek-tiğini belirtti. Seçimlerin İsrail halkının gözünde Filistin’in önemini de ortaya koyduğunu ifade eden Indyk, bu sonuçla İsrail halkının Filistin’e ‘Sizler bizim için öncelik değilsiniz’ mesajı ver-diğini söyledi.

26 Ocak 2013: İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti; Suriye’ye yönelik herhangi bir saldırıyı kendilerine yapılmış sayacaklarını söy-ledi.

26 Ocak 2013: Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, “Suriye krizi ancak diyalog yoluyla çö-zülebilir’’ dedi.

27 Ocak 2013: İsrail Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, Esad rejiminin elindeki kimyasal silah-ların muhalif güçlerin ya da Hizbullah’ın eline geçmesi durumunda müdahale edebileceklerini söyledi.

28 Ocak 2013: Avrupa Birliği (AB), Tahran yö-netiminin BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üye-leri ve Almanya’yla (P5 1) nükleer müzakerelerin 28-29 Ocak’ta İstanbul’da yapılmasını reddettiği-ni bildirdi.

28 Ocak 2013: Mısır Cumhurbaşkanı Muham-med Mursi’nin, mevcut krizin çözümü için yap-tığı diyalog çağrısı muhalifler tarafından redde-dildi.

Ortadoğu Güncesi

112 ���� ������������������

28 Ocak 2013: Fransa’nın başkenti Paris’te Su-riye Milli Koalisyonu’na destek toplantısı düzen-lendi. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya 50 ülke temsilci gönderdi.

28 Ocak 2013: İran, Irak’ta birlik ve beraberliğin korunması ve bu ülkedeki tüm gruplar ile taraf-ların haklarına saygı gösterilmesini istedi.

28 Ocak 2013: ABD Başkanı Barack Obama, ABD’nin Suriye’de yaklaşık 22 aydır devam eden kanlı olaylara askeri müdahalesini değerlendir-mek durumunda olduklarını söyledi. Obama önemli olanın müdahalenin “krizi çözeceği ya da daha kötüye götüreceği” değerlendirmesini yap-mak olduğunu söyledi.

29 Ocak 2013: Mısır’da Hüsnü Mübarek döne-mi başbakanlarından Atıf Abid’in serbest bırakıl-masına karar verildi.

29 Ocak 2013: Kuveyt’te düzenlenen Sivil Top-lum Kuruluşları Konferansı’nda Suriye halkı için 182 milyon dolar değerinde bağış taahhüdünde bulunuldu.

29 Ocak 2013: ABD Başkanı Barack Obama, Su-riye halkına 155 milyon dolarlık ek insani yardım yapacaklarını söyledi.

29 Ocak 2013: Mısır ordusu, ülkedeki mevcut siyasi krizin çözülmemesi durumunda “devletin çökmesine yol açabileceği” uyarısında bulundu.

30 Ocak 2013: Suriye’deki Süryaniler, Esad yö-netimine karşı “Suriye Süryani Askeri Konseyi’’ni kurdu.

30 Ocak 2013: Suriye Müslüman Kardeşler Teş-kilatı Sözcüsü Züheyr Salim, dün Halep’te çok sayıda kişinin başlarından vurulduktan sonra nehre atılmış cesetlerinin ortaya çıkması üzeri-ne bir açıklama yaparak, katliam nedeniyle Esad rejimini suçladı. Sözcü Salim, “Suriye’de, Beşşar Esad ve babasının uyguladığı terörden öte terör yok” ifadelerini kullandı.

30 Ocak 2013: Suudi Arabistan Dışişleri Baka-nı Suud el-Faysal, Tunus’un devrik lideri Zeynel

Abidin bin Ali’nin herhangi bir basın açıklama-sında bulunmasına izin vermeyeceklerini belir-terek, “Bin Ali’nin Tunus’un siyasi işlerine karış-masına izin vermeyeceğiz’’ dedi.

30 Ocak 2013: Kuveyt Emiri Şeyh El Ahmed El Sabah, ülkesinde düzenlenen uluslararası yardım konferansının açılışında Suriye’de 22 aylık kriz-den etkilenen halk için 300 milyon dolar yarım taahhüt etti.

30 Ocak 2013: BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi El Ahdar el İbrahimi, Güvenlik Konseyi’ne Suriye konusunda harekete geçme çağrısı yaptı. İbrahimi, Güvenlik Konseyi’ne ka-palı oturumda Suriye’deki son gelişmelere ilişkin brifing verdi.

30 Ocak 2013: İsrail Başbakanı Binyamin Ne-tanyahu, 2012 Aralık ayında el koyduğu Filistin-lilere ait vergi gelirlerini serbest bırakma kararı aldı.

31 Ocak 2013: Suriye’nin başkenti Şam yakın-larındaki askeri üsse düzenlenen saldırıyı İsrail değil Suriyeli muhalifler üstlendi.

31 Ocak 2013: İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, İsrail’in Suriye’deki bazı askeri hedefleri vurduğu iddiasıyla ilgili olarak, saldırıyı şiddetle kınadıklarını açıkladı. Salihi, devlet televizyonu IRINN tarafından da yayınlanan açıklamasında, “İsrail’in saldırısı, Suriye’nin egemenliği ve top-rak bütünlüğüne yapılan saldırıdır” dedi.

1 Şubat 2013: Tunus Devlet Bakanı ve Başbakan Hamadi el-Cibali’nin siyasi danışmanı Lutfi Zey-tun görevlerinden istifa etti.

1 Şubat 2013: Suriye muhalefeti, olayların başla-dığı 2011 Mart’ından bu yana ilk defa ülke içinde basın toplantısı düzenledi. Şam’ın Deraya beldesi Yerel Yönetim Komitesi üyeleri beldedeki insani krizi kamuoyu ile paylaştı.

1 Şubat 2013: İran Milli Güvenlik Yüksek Kon-seyi Başkanı Said Celili, İsrail’in Suriye askeri te-sisine yönelik operasyonunu kınadı. Celili, İslam dünyasının İsrail’in Suriye’ye saldırmasına izin vermeyeceğini söyledi.

Ortadoğu Güncesi

113 ���� ������������������

1 Şubat 2013: Beyaz Saray, İran’ın Natanz’daki tesisinde uranyum zenginleştirme çalışmaları-na hız verdiği iddialarının ardından Tahran yö-netimini uyardı. Böyle bir gelişmenin tansiyo-nu artıracağına dikkat çeken Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney, mevcut gelişmenin İran’ın uluslararası toplumdan daha çok soyutlanması-na davet çıkardığını söyledi.

2 Şubat 2013: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’de bulunan kimyasal silahların kontrol altında olduğunu söyledi. Münih’te ger-çekleşen Güvenlik Konferansı’nda konuşan Lav-rov, Suriye’ye insani yardım koridoru açılması ya da askeri müdahalede bulunulmasına kesinlikle karşı olduklarını yineledi.

3 Şubat 2013: İran meclisi; İş, Refah ve Koope-ratif Bakanı Abdulrıza Şeyhülislami’yi görevden aldı.

3 Şubat 2013: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu, “Gün, uluslararası camianın Suriye’yi yeniden değerlendirme günüdür’’ dedi.

3 Şubat 2013: Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Suriye ordusunun, kendisine yönelik saldı-rılara karşılık verebilecek güçte olduğunu söyle-di.

3 Şubat 2013: İsrail Savunma Bakanı Ehud Ba-rak, Türkiye’nin; Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge güvenliğinin mihenk taşlarından biri oldu-ğunu söyledi.

3 Şubat 2013: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Münih’te katıldığı güvenlik konferansı çerçevesinde Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonu lideri Muaz el Hatip’le görüştü. Rusya böylece Doha’da oluşturulan batılı ülkeler, ABD ve Türkiye’nin tek meşru temsilci olarak ta-nıdığı El Hatip’le ilk kez bir araya geldi.

4 Şubat 2013: Lübnan Askeri Mahkemesi, Lübnan’da terör saldırıları düzenlemeye yönelik girişimlerle ilgili soruşturma çerçevesinde Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu’nun Başkanı General Ali Memlük ile ismi Albay Adnan olarak açıklanan yardımcısı hakkında tutuklama emri çıkardı.

4 Şubat 2013: İran Ulusal Yüksek Güvenlik Kon-seyi Genel Sekreteri Said Celili, İsrail’in Suriye topraklarına düzenlediği iddia edilen hava saldı-rısıyla ilgili, “İsrail, Suriye saldırısından pişman olacak’’dedi.

4 Şubat 2013: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu, “Suriye’deki acımasız diktatörlük mümkün olduğu en hızlı şekilde gitmeli ve yerini demok-ratik geçişe bırakmalıdır. Bu süregelen şiddetin önlenmesi ve bölgeye istikrar ve güven gelmesi-nin tek yoludur’’ dedi.

5 Şubat 2013: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu, her fırsatta Türkiye’yi eleştiren Irak Başbakanı Nuri el Maliki’yi sert ifadelerle eleştirerek, “Ba-şarısızlıklarını örtbas etmeye çalışıyor.” dedi. Da-vutoğlu, Maliki’nin 7 yıldır başında bulunduğu dünyanın en zengin kaynaklarından birine sahip bir ülkeyi nereden nereye getirdiğinin ortada ol-duğunu vurguladı.

6 Şubat 2013: Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak ba-rışçıl, siyasi bir çözüm gerekli’’ dedi.

6 Şubat 2013: İran Cumhurbaşkanı Mah-mud Ahmedinejad, saldırı durumunda “İran’ın, İsrail’in üzerine yürümeye hazır olduğunu’’ be-lirtti.

6 Şubat 2013: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcı-sı Genadi Gatilov, Suriye krizinin çözümü ko-nusunda henüz bir mutabakat sağlanamadığını söyledi.

6 Şubat 2013: Mısır Cumhurbaşkanı Muham-med Mursi, “Mısır’da 25 Ocak’ta gerçekleştirilen devrim demokrasi, sosyal adalet ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi yolunda köşe taşı oluşturuyor’’ dedi.

7 Şubat 2013: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İs-lam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 12. Dönem Zirvesi’nin çalışma oturumunda yaptığı konuşmada, Suri-ye’deki olaylara ilişkin “Mevcut yönetimin artık gerçekleri görüp, Suriye ve Suriye halkının daha fazla imha olmasına imkan vermemek için göre-vi bırakması gerekmektedir’’ dedi.

Ortadoğu Güncesi

114 ���� ������������������

9 Şubat 2013: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye’deki şiddeti sona erdirmek için başta dip-lomatik olmak üzere ne gibi adımlar atılabilece-ğine dair seçenekleri gözden geçirdiklerini söy-ledi.

10 Şubat 2013: Mısır’da muhalif göstericiler, ta-leplerinin yerine getirilmesi için Tahrir Meyda-nı’ndaki devlet dairelerinin girişini kapattı.

11 Şubat 2013: Hamaslı milletvekili Yahya Musa, Mısır’ın başkenti Kahire’de iki gün süren görüşmelerin olumlu geçtiğini, ancak meclis ve başkanlık seçimleriyle ilgili pürüzlerin olduğunu söyledi.

11 Şubat 2013: Kuveyt’teki Müslüman Kardeş-ler Teşkilatı’nın siyasi kanadı olarak bilinen İsla-mi Anayasa Hareketi Partisi (HADES) milletve-kili Usame eş-Şahin, ülkedeki muhalifetin oluş-turmaya çalıştığı ittifakın çok önemli bir siyasi hamle olacağını belirtti.

11 Şubat 2013: Gazze ve Batı Şeria’da seçmen kayıt işlemlerinin başladığı bildirildi.

13 Şubat 2013: İran ve Uluslararası Atom Ener-jisi Kurumu (UAEK) nükleer konularda müzake-rede bulunmak üzere yeniden bir araya geliyor.

13 Şubat 2013: Rusya’nın silah ihraç şirketi Ro-soboronexport Başkanı Anatoli İsaykin, Suriye yönetimine İskender füzeleri ya da diğer saldırı silahlarını satmadıklarını iddia etti.

13 Şubat 2013: Mısır Kültür Bakanı Muham-med Sabir Arab, istifasını geri aldığını açıkladı.

13 Şubat 2013: Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile Şam’da görüşen Ürdün’den bir heyet, Esad’in halkın anlaşmaları durumunda görevi bırakmaya hazır olduğunu söylediğini belirtti. CNN Arabic televizyonuna açıklama yapan he-yetten Durğam Khaitan Helese ziyaretin Şam’dan gelen davet üzerine gerçekleştiğini söyledi.

14 Şubat 2013: Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Irak’ta yaşanan siyasi ve askeri sorunların anayasal çerçevede çözülmesi

gerektiğini söyledi. Barzani, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Irak Büyükelçisi Steven Beec-roft ile bir araya geldi.

14 Şubat 2013: Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, İngiltere’nin Ortadoğu temsilci-si Alister Bert ile Erbil’de bir araya geldi. Erbil’in Selehattin kasabasındaki Başkanlık Sarayı’nda gerçekleşen görüşmede Barzani, İngiltere’nin Irak Büyükelçisi Simon Kolis ve Erbil Başkonso-losu Hug Evans da hazır bulundu.

15 Şubat 2013: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye’de Esad rejimi üzerindeki baskıyı devam ettirmeleri ve Suriye halkının haklarına saygı gösteren muhalefet liderlerini destekleme-leri gerektiğini söyledi.

15 Şubat 2013: Irak’ın birçok kentinde Cuma namazının ardından “Sabret Bağdat’’ Cuması adı altında gösteriler düzenleniyor.

16 Şubat 2013: Hamas hareketi liderlerinden Halil el-Hayye, Mısır’ın arabuluculuğunda karşı-lıklı ateşkes ve ambargoya ilişkin İsrail ile dolaylı müzakereler yürütüldüğü iddialarını doğruladı.

17 Şubat 2013: Lübnan’nın başkenti Beyrut’ta Hizbullah Teşkilatı’nın ölenlerini anmak için dü-zenlenen merasimde toplanan kalabalığa video üzerinden hitap eden Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah, “İsrail eğer Lübnan’a saldırırsa ceva-bımız çok sert olacak ve bunun için Suriye ve İran’daki dostlarımızdan yardım almadan ken-di başımıza cevap verebilecek kadar güçlüyüz” dedi.

17 Şubat 2013: Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ül-kenin büyükelçisi, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile bir araya geldi.

17 Şubat 2013: Kosova’ya 5’inci yaş gününde Mısır’dan tanıma geldi. Kosova’nın bağımsızlı-ğının 5. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen resmi merasime katılmak için Kosova’ya gelen Mısır Cumhurbaşkanı Yardımcısı Pakinam Hasan Ha-lil El-Şarkavi, ülkesinin Kosova’yı resmen tanıdı-ğını açıkladı.

Ortadoğu Güncesi

115 ���� ������������������

18 Şubat 2013: Eski Irak Cumhurbaşkanı Yar-dımcısı Tarık el-Haşimi liderliğindeki Tecdid (Yenilenme) Hareketi, Irak’ta yaşanan ‘terör olayları’ndan Başbakan Nuri el-Maliki’yi sorum-lu tuttu.

19 Şubat 2013: Tunus Başbakanı Hammadi el-Cibali’nin, Cumhurbaşkanı Munsif el-Merzuki’ye istifasını sunduğu bildirildi.

20 Şubat 2013: Filistin İslami Cihat Örgütü, İs-rail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların herhangi bir zarar görmesi halinde İsrail ile Filis-tinli gruplar arasında yapılan ateşkes anlaşması-nın bozulacağını ileri sürdü.

20 Şubat 2013: Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), basında yer alan Kürt Halk Savunma Güçleri (PYD) ile anlaşma yaptıklarına ilişkin haberleri yalanladı.

20 Şubat 2013: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da düzenlenen Rusya-Arap Formu’nda yaptığı konuşmada Suriye krizinin güç kullanılarak çözülemeyeceğini, muhalefet ve iktidarın bunu anlamaya başladığını söyledi. Rus bakana göre krizin çözümünde diyalog süreci ze-min bulmaya başlıyor.

O

Ortadoğu Güncesi

116 ���� ������������������

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

������

117 ���� ������������������

ORSAM Rapor No: 1Mart 2009��������� ���������������������������������������������������(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 2Nisan 2009��!�"#�#���$ ������������(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 3�#%�&��'*���#������ �$�� %#�����+��(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 4�������&��'&��'�,�.�����/��������������1��.�����������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 53��% �%�&��'������4,�.���5��6��������,�.���#����%���������7�8%���:��8��#���������3�;#��%#�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 6�%#��&��'���7��� ���������������<���<6�#�����%��(Tr - Eng - Ar)

ORSAM Rapor No: 7�%#��&��'=�� ����6������������#�����(Tr - Eng - Ar)

ORSAM Rapor No: 8 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���C3��#��&��'�����������<� ����6��%��5/���3.7�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 9B���&�C�"�������������<D�;�%�����6���������F(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 10"�����5/���6#��5� �����������%�1�<D�;�%���? ��������������������5��6�����(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 11G�. �&�C�=�� �������������,�.����������H��#�#�I���J�?�;�J�3�K

ORSAM Rapor No: 12 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&G�. �&�C�@�%�L����%��������<�#6#��*���L� D�����������������B� �����P��� ��%#��? ��%��IC''�4&��QKI���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 13G�. �&�C�R��� �&�C��*�����/�����������%��G����D������P� �������/���������P��� �������#6��#�#��3�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 14G�. �&�C���/�������%��*��� ���%�������������/����5��6����<����� ����(Tr)

ORSAM Rapor No: 15�� �&�C�B�%����� �����R��� �&�C��*�����/���������5��6����:D�����@8���(Tr)

ORSAM Rapor No: 16$�%��&�C�B������ ��#�#�3�8�"�#��%#���:������%�������������� ��3�%#���<���S���(Tr)

ORSAM Rapor No: 17$�%��&�C�R��� �&�C��*���P����� ����/�������/��#�#�����"������%���������������������������%�(Tr)

ORSAM Rapor No: 18<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���U�#%�&�C����6���� ��� � �V���56.��������������4@�%�5��6������I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 19?����&�C����������"D��������������:D/�������������������������H��#�#(Tr)

ORSAM Rapor No: 20<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���W?����&�C��#�;#��% ��������� ������1�5� ��������6�������$�������������#%�H�������;D�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 21�%#��&�C�*��� ��*����&��U�����%#�*��� �����6��S��������������������"D������:D/���(Tr)

ORSAM Rapor No: 22B���&�CC������4"�����5��6����������"�����������������3�;#%#I���J�?�;�J�3�K

ORSAM Rapor No: 23B���&�CC� �4*��4������43���8������:��<����� #�P��V�%�����������F(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 24B���&�CC���� �?�����������6����<�#6�3�%#�����?���.7�5� ���#���������������5��6�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 25B���&�CC������������%��"D��������:�����������%�������5���3�.�;�%�(Tr)

ORSAM Rapor No: 26<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���XG�. �&�CC�#�;#��% ��������:���6����������1�<�;��1�"�#�I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 27G�. �&�CC�#%#�������������3����%������<�����������������F(Tr)

ORSAM Rapor No: 28<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$����G�. �&�CC=��%���%#�����������������##������ ��������:��������?������"� ��%������#�#���#��:����% ��#���������������������:��������?�����%#(Tr)

ORSAM Rapor No: 29G�. �&�CC����%������������������������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 30G�. �&�CC������� �������3��6���#���#���7�3�6 #��%#����#�<���Y�#6�(Tr)

ORSAM Rapor No: 31<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���R�� �&�CC3+;��% �����P��% ����"6���:���6���������=��%���%#�:���������? �������(Tr)

ORSAM Rapor No: 32�� �&�CC������3�.�% ����G�����7��+� �����������? ������(Tr)

ORSAM Rapor No: 33�� �&�CC*��� ���������H��#�#(Tr)

ORSAM Rapor No: 34�� �&�CC*��� ���������<%#�#I���J�3�K

ORSAM Rapor No: 35�� �&�CC*��� ������ ���%��������������������%��:���6�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 36B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���C��� �&�CC?��%�Z ���L���[��������� ����*�8����� ��������������7����+ �$ �����*�8����� ����P���(Eng)

ORSAM Rapor No: 37�� �&�CC����%��������������������%#(Tr)

ORSAM Rapor No: 38�� �&�CC,�.���6#1�=��%���%#����7�������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 39�� �&�CC���7 ���:��������,�.�(Tr)

ORSAM Rapor No: 40B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���&�� �&�CC5���������6�������:��������<�� �����B� ������? ������(Tr)

ORSAM Rapor No: 41�� �&�CC���� �����������������*���#�3����4C(Tr)

ORSAM RAPORLARI

118 ���� ������������������

ORSAM Rapor No: 42B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���U$�%��&�CC$���$�7������%#�#�������8��� ������7���������:���6�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 43$�%��&�CC�����*���#����%�4��%��"8#%#������� �<D�;�%���"D�� ������������������5��6������(Tr)

ORSAM Rapor No: 44B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���W$�%��&�CC����/�$�7������%#����"D�� ��������\=��%���%#�56.������]�^����������(Tr)

ORSAM Rapor No: 45$�%��&�CC���������������%�����5/���6��#F���8���%�4��%��"8#1�����6����������#���������������������? ��%�(Tr)

ORSAM Rapor No: 46�#%�&�CC���������5� �����������%�1�=��%���%#���8��������8��%�����������������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 47B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���X�#%�&�CC������4������5��6���������#�#�6��������������56.�������B����3%����% ����<�V#(Tr)

ORSAM Rapor No: 48�#%�&�CCB�%���D��6������4�&*���#�3�8��1�3�#��#�������3�����%�����4C(Tr)

ORSAM Rapor No: 49�#%�&�CCB�%���D��6������4�&*��������������4C(Tr)

ORSAM Rapor No: 50�#%�&�CCB�%���D��6������4�U*���#���� �"� �������1�3�����%���������:�� ������4C(Tr)

ORSAM Rapor No: 51<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���Q�#%�&�CCRX!�"#�#������ �D�<�������D���6��%����������������6���_��8��� ����Y��/���%����(Tr)

ORSAM Rapor No: 52<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���'�#%�&�CC3+;��% �����<D�;�%���:��������IB� ����1�B� ����:����3%1�@�%�L����%���KI���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 53�#%�&�CC��;%����<�#�%#��#�#��X�!�"#�#������#���1��/��L#�% �����������������5��6�����(Tr)

ORSAM Rapor No: 54�#%�&�CC*���#�:��8��#����������%����������<�#6#�����������5���5��6��������7�3�6 #��%#����#�<���Y�#6�(Tr)

ORSAM Rapor No: 55������&�CC��������7��+� ������3� ����8�� #%#�����/��1���������������<�#6���������������<����� ����(Tr)

ORSAM Rapor No: 56������&�CC��/���������3��P� �����������.�%�I���J�3�K

ORSAM Rapor No: 57������&�CCC&�������&�CC��������:�������/����������B� �����S�������������"�%#���#(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 58�������&�CC���� �����������������C&�������&�CC��������:�������/����������B� ���������"�%#���#(Tr)

ORSAM Rapor No: 59�������&�CC���� �����������������*���#�3�����4�&(Tr)

ORSAM Rapor No: 60 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$�����������&�CC�����;�$�7�������#�S��������56.����������57 ��+(Tr-Eng)

ORSAM Rapor No: 61�������&�CC3� ����C4&�������&�CC����7��������:��/����6���\�������������6������+���%#]��#�������6�+��%�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 623��% �%�&�CC���� �����������������*���#�3�����4�U(Tr)

ORSAM Rapor No: 63 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���R3��% �%�&�CC:D�������� � �V���������#�#�6��"��� #�����#(Tr)

ORSAM Rapor No: 643��% �%�&�CC3��P� ������C&�������&�CC�:�������/������������^+���I���J�3�K

ORSAM Rapor No: 653��% �%�&�CC���� �����������������3�8�<7�#�4�C(Tr)

ORSAM Rapor No: 663��% �%�&�CC���� �����������������,�.�5/�%�6#����=��%���%#����7���4�C(Tr)

ORSAM Rapor No: 673��% �%�&�CC�������<���=��%���"���B��6����������������5�%���"��#��:���6���(Tr)

ORSAM Rapor No: 68?����&�CC���� ��������=%���<���,����B8��%�������"��#��#(Tr)

ORSAM Rapor No: 69?����&�CC���� �����������������*���#�3�����4�W(Tr)

ORSAM Rapor No: 70<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���C�?����&�CC``*!�"��#���@�%���������������5���P��� ����#I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 71?����&�CC:������������5%����3.���%#1�=��%���%#������1�P�����@8������������������"��6#�#(Tr)

ORSAM Rapor No: 72?����&�CCB� �����S��������������5% �% �����(Tr)

ORSAM Rapor No: 73<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CC?����&�CC3������? ���3��#(Tr-Eng)

ORSAM Rapor No: 74<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���C&�?����&�CC=���������@�;��%%���7�����%7���������(Eng)

ORSAM Rapor No: 75<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CU?����&�CC�������������% ��#��(Tr)

ORSAM Rapor No: 76<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CW?����&�CC5 ����=�� ����6������H��#�#���������������(Tr - It)

ORSAM Rapor No: 77?����&�CC3<������Y������%�����3��#����*���P��� ��%#�#��<D�;�%��1�����%���? �������������������"�%#���#(Tr)

ORSAM Rapor No: 78B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���Q?����&�CC�������������5%�������"8������3���������3 #�%��3�# #�#����3 #�%���������3�/�#�B���������������#�#(Tr)

ORSAM Rapor No: 79?����&�CC"��6����/�������%������%� ���%�������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 80?����&�CC���� �����������������*���#�3�����4�X(Tr)

ORSAM Rapor No: 81<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CX?����&�CC<����:�/������3+;��% ��P��� ����#(Tr-Eng)

119 ���� ������������������

ORSAM Rapor No: 82<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���C�?����&�CC<D�;������� ��������P��%8�� �+������3+;��% �(Tr-Eng)

ORSAM Rapor No: 83�%#��&�CC�������������6�����B� �Y#���#�#���8����������������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 84B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���'�%#��&�CC����������3/�#��L���� ���\��%�������#�]��#�"��%������3+� ���F(Tr-Eng)

ORSAM Rapor No: 85�%#��&�CC������P��� ������ ����������7%���P�;� ���1�<�6��?%���D������������#6�P��� ��%#����������4������5��6������(Tr)

ORSAM Rapor No: 86�%#��&�CC:�/��6 ���:��������*�����������>�87�%������"8#%#����5����������(Tr)

ORSAM Report No: 87 �%#��&�CC�����������*�c�����7����L��;7 ��3�����;�87���d��% ���F�(Eng)

ORSAM Rapor No: 88�%#��&�CC*��� �<�� 6�����I�����������J�G�.������J�������K(Tr)

ORSAM Rapor No: 89�%#��&�CC����6���������������L%�����6�%���?�������F����������F(Tr)

ORSAM Rapor No: 90�%#��&�CC3�8����%#�#��5% �%�������#�#��"�����3� D��������3�845%����=�6���#�#�Y��/���%�����S���������#�#��#�������� ����6�������������(Tr-Eng)

ORSAM Rapor No: 913��#��&�CC����������3�8�<�������������������"8 #�#�������#����B�%#�����/��#(Tr)

ORSAM Rapor No: 92 3��#��&�CC*��� �57 ��+�#�<D�;�������������(Tr)

ORSAM Report No: 93B@�3��Z ���@�%���7�P��;�����@�8�� ��C������.���&�CC���������Z+��������� �����3������ 1�<� ���;��+��� �P����%%(Eng)

ORSAM Rapor: 94 3��#��&�CC������4L��%����������3�;#�#��@�����L��%#���#���������3�;#%#(Tr)

ORSAM Rapor No: 953��#��&�C&���� ��������3�8�<7�#�J�&(Tr)

ORSAM Rapor No: 963��#��&�CC���� �����������������*���#�3�����J���(Tr)

ORSAM Rapor No: 97B���&�C&���� �����������������*���#�3�����J�R�(Tr)

ORSAM Rapor No: 98<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CRB���&�C&�#�;#��% ����>��7��.6���#�#���/������������������5��6���������? ��%�(Tr)

ORSAM Rapor No: 99B���&�C&�������%��P� ���������� ��������������#�#���#�������%������3/#�����#����� �������%��P� �����%������������������ ������������B���#��"��6#���#I�� 43��#��&�CCK(Tr)

ORSAM Rapor No: 100B���&�C&*���5% �% ������(Tr)

ORSAM Rapor No: 101B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CCB���&�C&?���� ���5/������������� %������#(Tr)

ORSAM Rapor No: 102B���&�C&*�����;��G� ���1�$%#��P�/��.����F��?���D �����#��#��#�B���I���J�?�;K

ORSAM Rapor No: 103B���&�C&*��� �P� �����������%���Y���=��%���G���� ���1�=��%���%#�3��6�������3�%���� #6���#��*6#�#���<���3����(Tr)

ORSAM Rapor No: 104 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���C&G�. �&�C&�#�#�6��3��+��������������%������������S�������<����������������I���J�?�;K

ORSAM Rapor No: 105G�. �&�C&*�������������� #���3�#��#���#����%������#(Tr)

ORSAM Rapor No: 106G�. �&�C&*�������������� #���3�#��#���#����%������#(Tr)

ORSAM Rapor No: 107G�. �&�C&=��%���%#����������*���3�%%#�3/#%#����3�#��#���#��5�%������#(Tr)

ORSAM Rapor No: 108G�. �&�C&?��������56.���������6��� #��#��I?5�K�:�������(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 109G�. �&�C&�����������"��%���6�����e<���f�<D�;�%�(It)

ORSAM Rapor No: 110 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CU�� �&�C&5�������������#����"D�� ���(Tr)

ORSAM Rapor No: 111�� �&�C&��������� ���7��+� ����?��6 �����<���<�#6(Tr)

ORSAM Rapor No: 112�� �&�C&5���5%���>��7���� �����3�%����% ��������%��P� ����(Tr)

ORSAM Rapor No: 113 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���CQ$�%��&�C&���;�����3�������8��;��������������;�� �+���Mining(Eng)

ORSAM Rapor No: 114$�%��&�C&���� �����������������������3�����4�Q(Tr)

ORSAM Rapor No: 115$�%��&�C&���������:�������<D�;���� #6���#���������3/#%#����@�%����1�L#�% �������������(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 116 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CW$�%��&�C&L��P�6#�#�����#1��������3� 8#%#����P� ���"�%#���#(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 117$�%��&�C&��%����" #�#��:�������" #�#������� ��(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 118 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���C'��#%�&�C&�=����4��������������4�?�����������%�.� ��������AnaliziI���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 119 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&���#%�&�C&�<D�;�%���:���6���������������������#�#��3�6 #�#��%#�����3�/��_��8��� ������������I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 120 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&C��#%�&�C&�����% ����%����% �������:���6�����&�C&�P����� ����/�������(Tr)

ORSAM Rapor No: 121�#%�&�C&��%�����"�������%� ����*�����%� �����"��������������I�7�Y�#6�%#K(Tr - Eng - Ger)

ORSAM Rapor No: 122 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CX�#%�&�C&*��� ���������#�"D�� ���(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 123 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&&������&�C&����%���:D/����3���8�<����������������������:D/�P��� ����#�#��:���6���(Tr)

120 ���� ������������������

ORSAM Rapor No: 124�������&�C&�������3+�������?����P��#�#��=;����%#������������������B��<�6�"#������I���4�?�;�4�L�K

ORSAM Rapor No: 125 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&U��������&�C&�@�%��#��B� �����P��� ��%#(Tr)

ORSAM Rapor No: 126 B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���C��������&�C&"����Y��/��������������������������������%��#�S�������$� ��(Tr)

ORSAM Rapor No: 1273��% �%�&�C&������������ ������ �����(Tr)

ORSAM Rapor No: 128 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&W�?����&�C&�:�������G� ��#����������4�<����%�?�����������%�.� ��������:���6���I���4�@�%�4�?�;K

ORSAM Rapor No: 129 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&X�?����&�C&�<����%4������������� ����%#�56.����������P��� �+�����������I���4�@�%�4�?�;K

ORSAM Rapor No: 130 ������Y����%�����%#��&�C&(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 131 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&�\�7���7����Z��]��:��8��� ��%��+�P�% �������%��%#��&�C&(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 132�%#��&�C&�#6�6�����<��#�37�� ���� ����������������^��� �(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 133�%#��&�C&*��������% ��<D�;�%��������7��+� �������6�����:�������(Tr)

ORSAM Rapor No: 134�%#��&�C&*���Y����%����(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 135<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&R�%#��&�C&�����������?%������� �>��7���� ���������%�.� �������������������I���4�@�%�4�?�;K

ORSAM Rapor No: 136<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&Q�%#��&�C&����4=����5��6����������?� �;�%���L� D���B��������4�#�#�����%�.� ����I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 137 <,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���&'�3��#��&�C&�<����%����?���V��P��� ��%#����<����%����@�%����3<�����?���V��3��#���:���6 �������56.�������IC''&4&�CCKI���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 138 3��#��&�C&�<��������1�P"������:�/�:D% ���%����F�?�.���3��6�%#������������������ �����������(Tr)

ORSAM Rapor No: 139 3��#��&�C&������������� ����3�%#����;����1�@�V�����7��+����������������Y #6�45% �����3�#�#�����5��6���������� �%�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 140 3��#��&�C&������*��� �5/���%�����;��������� � �V���5 �+��#��:�������(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 141 3��#��&�C&*��� ���������?�� �������������(Tr)

ORSAM Rapor No: 142 B���&�CUP��%���� �B.��%������������������% ������L����;��>7����;�%(Eng)

ORSAM Rapor No: 143 B���&�CU&�C&�*����������������%�����*����������V�%�(Tr)

ORSAM Rapor No: 144B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CRB���&�CUB@�3������D��6������&�CC�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 145B@�3�����3�6 #����#�P��;��#�@8���$���CQB���&�CUB@�3������D��6������&�C&�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 146<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���U�B���&�CU&�CU�"#�#���3��%����%�����?��������3����(Eng)

ORSAM Rapor No: 147<,3>���?3�*$�?@$3�*B$3,�@8���$���UCB���&�CU��� ������3�%#�����;��5����=���<D�;�%������<����,� �������������<����%4,� ���� ���#I���4�@�%K

ORSAM Rapor No: 148B���&�CU=��%���%#�P��� ������=;��#����I=;��#����Y #6�%#��������;K�(Tr - Eng)

ORSAM Rapor No: 149G�. �&�CU�����>���������3<���D��6��B�������(Eng)

ORTADOĞUETÜTLERİ

ORSAM KİTAPLARI

ORSAM İNTERNET YAYINLARI

ORSAM SÜRELİ YAYINLAR

Indexed by

sayı 51

tarafından taranmaktadırtarafından taranmaktadır

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Egypt’s Foreign Policy under Mohamed Morsi

Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren Unsurlar

Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma

Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası

Mart 2013 Cilt 5 aylık uluslararası ilişkiler dergisi

(Aylık)(6 Aylık)

ORSAM Kitapları No: 4ORSAM Orta Asya Kitapları

No: 1Enerji Güvenliği, Şanghay İşbirliği

Örgütü ve Orta Asya

ORSAM Kitapları No: 5Ortadoğu Kitapları No: 3

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Musul

ORSAM Kitapları No: 6Ortadoğu Kitapları No: 4

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Basra

ORSAM Kitapları No: 7Ortadoğu Kitapları No: 5

Osmanlı VilayetSalnamelerinde Bağdat

ORSAM ORSAM (Eng)

ORSAM WATER

RESEARCH PROGRAMME

ORSAM SU ARAŞTIRMALARI

PROGRAMI

ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

TarihçeTürkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır.Ortadoğu’ya BakışOrtadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatileri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dahil olmadan, taralar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir.Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın ÇalışmalarıORSAM, Ortadoğu algılamasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren ikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır.

* ORSAM, The Middle East Studies Association (MESA) üyesidir.

ORSAMORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar MerkeziMithatpaşa Caddesi No: 46/3-4 Kızılay/ANKARA Tel: +90 (312) 430 26 09 & Faks: +90 (312) 430 39 48

www.orsam.org.tr

Arap Baharı ve Mısır Dış PolitikasıM

art 2

013

Cilt 5

Say

ı : 51

Indexed by

sayı

tarafından taranmaktadırtarafından taranmaktadır

Mısır ve Ürdün’ün Dış Politikalarını Şekillendiren

Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma

Arap Baharı ve Mısır Dış Politikası

aylık uluslararası ilişkiler dergisi