AKDENİZ’DE TÜRK-AMERİKAN TİCARİ İLİŞKİLERİNİN BAŞLAMASINDA KAPTAN WILLIAM...
Transcript of AKDENİZ’DE TÜRK-AMERİKAN TİCARİ İLİŞKİLERİNİN BAŞLAMASINDA KAPTAN WILLIAM...
Tarih Dergisi, Sayı 54 (2011 / 2), İstanbul 2012, s. 119-146
AKDENİZ’DE TÜRK-AMERİKAN TİCARİ İLİŞKİLERİNİN
BAŞLAMASINDA KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN
İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
Göknur AKÇADAĞ
Özet
Amerikalıların Akdeniz'de ticaret yapma imkanı elde etmeye
çalışmaları, Osmanlı Devleti’ne bağlı Garp Ocakları ile temasa
geçmeleri ile başlamıştır. 1797’den itibaren ABD ticaret
gemilerinin İzmir'e gelmeye başlamaları sonucunda, ABD ile
Osmanlı ülkeleri arasında ekonomik sahada bağlantılar da
kurulmaya başlamıştır. Nitekim Akdeniz’de Amerikan ticari
kapasitenin artmasıyla Başkan Jefferson tarafından ilk olarak
İzmir’e bir Amerikan konsolosu atanmıştır1. Osmanlı ile ticaret
anlaşmasının imzalandığı 1830 öncesinde iki ülkenin hedeflerini ve
yaklaşımlarını anlamamıza imkan tanıyan bazı bilgileri vererek,
Akdeniz ticaretinin devletler arası çatışma konusu oluşunda
Osmanlı-ABD-Garp Ocakları ilişkileri, İngiltere ve diğer Avrupa
devletlerinin konuyla ilgisi, literatürde fazla kullanılmamış bazı
hedef kaynaklar da esas alınmak suretiyle bu makalede ele
alınacaktır. Bu konuda özellikle Thomas Harris’in Kaptan William
Bainbridge’in hayatı ve faaliyetlerini anlattığı kitapta Türkler ile
ilişkiler konusunda ayrıntılı bilgiler vermesi, Edward S. Ellis’in
ABD-Garp Ocakları ilişkileri üzerine anlatımları önem
taşımaktadır. ABD Milli Arşivi’nde Ortadoğu ve Akdeniz ile
alakalı kayıtlar 1783’te başlamakta ve giderek yoğunluk
kazanmaktadır2. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde ise ABD ile
ilişkilere dair belgelere 1797’den itibaren rastlanmaktadır. Bu
belgeler dışında ABD’nin diğer devletlerle ilişkilerine dair daha
Yrd. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Ed. Fak., İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü;
[email protected]. 1 Geniş bilgi için bkz. Çağrı Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, Turkish-
American Relations, (ed. Mustafa Aydın-Çağrı Erhan), New York 2004, s. 3-4, 6. 2 ABD-National Archive’da Türkiye ile ilgili en eski kayıtlar 1802-1906, T238 No, 15 roll,
Smyrna Consular Despatches ve 1818-1906 tarihleri arasındaki Diplomatik yazışmaları
içeren M46, 77 roll. İçlerinde ilk ikisi 1830 öncesine ait yazışmaları içermektedir. Tunus
Diplomatic İnstructions: 1798-1801, M28, roll 5; Tunisian Legation, 1805-6, M67, 1.roll;
Consular Despatches:1797-1906, T303, 12 roll.
GÖKNUR AKÇADAĞ
120
eski tarihli az sayıda belge bulunmaktadır. Nitekim bu makale
arşiv kaynaklarını esas alarak yapılan geniş kapsamlı bir çalışma
olmayıp, sadece iki ülke arasındaki ilişkilerin hangi tarihlerden
itibaren başladığını izah açısından, bazı arşiv kayıtlardan
bahsedilmiştir. Kaptan William Bainbridge’nin Akdeniz’de ABD
adına faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ABD’yi Osmanlı Devleti ile
ilişkiye geçirme sürecinin önemi anlatılmıştır.
Anahtar kelimeler: Akdeniz, Amerika Birleşik Devletleri,
Osmanlı İmparatorluğu, Garp Ocakları, Ticaret, William
Bainbridge
Giriş
Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşundan beri izlediği politika,
Avrupa’nın siyaseten işlerine karışmamayı fakat yabancı milletlerle ticari
ilişkileri genişletmeyi esas alan izolasyonist bir dış politika olmuştur. Bu
politikanın ilk yansıması, ABD’nin ilk Başkanı Washington’un 19 Eylül
1796’da görevden ayrılırken yaptığı “Veda Konuşması”nda, daha sonra ise
ABD Başkanı Monroe’nun “Monroe Doktrini” olarak anılacak olan 2 Aralık
1823’te Kongre’ye göndermiş olduğu mesajında görülmektedir. Nitekim
Monroe bu mesajında ABD’nin Avrupa devletlerinin sorunlarına
karışmayacağını ve Avrupa devletlerinin de ABD’nin sorunlarına karışmaması
gerektiğini ifade etmiştir3. ABD’nin bu iki başkanının ifadeleri Amerikan dış
politikasını uzun süre etkileyerek, 19. yüzyılın büyük bir bölümünde içine
kapanık bir dış politika izlemelerine yol açmıştır. ABD’nin diğer ülkelerle
ilişkilerini ticari alanla sınırlayan bu anlayış, Osmanlı Devleti ile diplomatik
ilişkilerin kurulup gelişmesinde de olumsuz biçimde etkisini göstermiştir4.
ABD 18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyılda bu hedef doğrultusunda
ürünlerini satabileceği yeni bölgelere yayılmada Akdeniz’i de hedef bölgeler
arasına koymuştur. 1776’da bağımsızlık ilanı öncesinde Kuzey Amerika
kolonilerinin ticaret gemileri, Garp Ocakları ile anlaşma imzalamış olan
3 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara 1997, s. 708 vd.; Amy Kaplan, The
Anarchy of Empire in The Making of U.S. Culture, Cambridge 2002, s. 26; Daniela Rossini,
“İsolationizm and İnternationalizm in Perspective: Myths and Reality in American Foreign
Policy”, From Theodore Roosvelt to FDR: İnternationalizma and Isolationism in American
Foreign Policy, Staffordshire 1995, s. 12. 4 Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökleri, Ankara 2001, s. 103
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
121
İngiltere’nin bayrağı altında Akdeniz’de seyredebilmekteydi. Akdeniz’de
serbest ticaret yapamadığı ve güvenliği olmadığı için, uzun mücadele sonrası
Garp Ocakları ile anlaşma yapmaya ve vergi vermeye mecbur kalmıştır.5
Gemicilikte kuvvetli Garp Ocakları ile yapılan anlaşmalar, dolaylı olarak
Osmanlı ile de bağlantıyı sağlamıştır. ABD’nin Akdeniz’de ticari çıkarları ile
başlayan Osmanlı-ABD ilişkileri de 19.yüzyılda başlamıştır. Akdeniz’in ticari
potansiyelini ve Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki rolünü önemseyen ABD,
Osmanlı Devleti ile de ayrıca anlaşma yapmayı istemiş, bunu gerçekleştirmek
için gönderdiği görevlileri aracılığıyla 1830’a kadar devam eden bir görüşmeler
süreci başlamıştır.
1783’te bağımsızlığını ilan ettikten ve devlet haline gelişinden sonra,
Akdeniz’de İngiliz bayraklı gemilerle ticaret yapabilen Amerikalılar, bir süre
sonra mallarını İngiliz gemilerinde taşıyamaz duruma gelmeleriyle çözüm
arayışına girişmiştir. O dönemde Akdeniz’de kendileriyle anlaşma yapmayan
devletlerin gemilerine rahat vermeyip gelir sağlayan Fas, Tunus, Cezayir ve
Trablusgarp ile ticaret anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır.6 Amerikan
kamuoyuna yansıyan Cezayir korsanlarının Amerikan gemilerine saldırısı ve
esir alınmaları, bu konuda Amerikalıların adım atmasını zorunlu kılmış ve
anlaşma yapmakta çözümü bulmuşlardı. Bu ticaret anlaşmaları ABD’nin
Akdeniz’de ticaretini geliştirmek için önemli rol oynamıştır. ABD, Akdeniz’de
etkili olan Berberi Beylikleri ile diğer Avrupa ülkeleri gibi Akdeniz ticaretinden
faydalanabilmek için uzlaşma yoluna gitmiştir.7 28 Haziran 1786’da Fas, 5
Eylül 1795’de Cezayir, 17 Haziran 1796’de Tunus8 ile ABD arasında
5 Erhan, ABD’nin Mağrib bölgesiyle ilişkilerinin gelişimi hakkında geniş bilgi ve
değerlendirmeler için bkz. Erhan, s. 35 vd. 6 Mine Erol, “Amerika’nın Cezayir ile Olan İlişkileri 1785-1816”, İÜEF Tarih Dergisi,
XXXII/32 (1979), s.689-690 7 Long, s.15-16 8 “The Barbary Treaties 1786-1816, Treaty of Peace and Friendship, Signed at Tunis August
28, 1797: Treaty of Peace and Friendship, signed at Tunis August 28, 1797, and, with
alterations, March 26, 1799. Original in Turkish. Submitted to the Senate February 21, 1798.
Resolution of advice and consent, on condition, March 6, 1798. Resubmitted to the Senate
December 13, 1799. Resolution of advice and consent to altered Articles 11, 12, and 14,
December 24, 1799. Ratified by the United States January 10, 1800. ” The following pages
of Turkish are a reproduction of the articles of the original of the altered treaty; but they are
arranged in left-to-right order of pagination, and of necessity the Turkish script runs length-
ways of the pages. They are followed by the French translation which is written in the
GÖKNUR AKÇADAĞ
122
anlaşmalar yapılmıştır9. Taraflar arasındaki mücadele ABD’nin çıkarlarına
dönük yeni anlaşmaların kabulüne yol açmıştır. Trablusgarp ve Cezayir’e karşı
çatışmalarda başarı elde eden ABD, bu iki beylikten sonra Tunus ile de 26
Şubat 1824’te bir anlaşma yapmıştır.
A- 18-19. YÜZYILDA AKDENİZ’DE BAŞLAYAN İLİŞKİLER
Dünyanın iki ayrı kısmındaki Osmanlı ve ABD ilişkilerini başlatan yer
Akdeniz idi. Uzak Doğu ticaret yolunun Güney Afrika’ya kaymasının yarattığı
endişe, Doğu’nun geleneksel müşterisi olan güçlerin ABD’ne ilgi duymaları
gibi yeni gelişmeler, Osmanlıların yabancılar için daha elverişli koşullarla ticari
ilişkiler kurmalarında kolaylık sağlamıştı. İngilizler, 17.yüzyılda Akdeniz
ticaretinde öncelikli egemen iken, 18. yüzyıl başlarında Fransa (özellikle
Marsilyalılar) da yarışa dahil olmuştur ve İngilizlerin yerini almaya
başlamıştır.10
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun ise uluslararası pazarı
daralmış ve uluslararası ticarette giderek “yabancı” niteliği belirginleşmiştir.
İngiltere’nin Levant ticareti ve Osmanlı ile olan ticaretinin 18.yüzyıl
sonlarından itibaren gelişmesi dolayısıyla anlaşmalar yapılması11
ve sonrasında
ABD’nin de İngiliz ticari imtiyazlarını kullanarak Akdeniz ticaretinden pay
original document and the English translation which is in the Department of State file. Bkz.
Avalon.law.yale.edu/18th_century/bar1797t.asp. : “Under the auspices of the greatest, the
most powerful of all the princes of the Ottoman nation who reign upon the earth, our most
glorious and most august Emperor, who commands the two lands and the two seas, Selim
Khan I the victorious, son of the Sultan Moustafa, whose realm may God prosper until the
end of ages, the support of kings, the seal of justice, the Emperor of emperors. The most
illustrious and most magnificent Prince Hamuda Pasha, Bey, who commands the Odgiak of
Tunis, the abode of happiness; and the most honored Ibrahim Dey; and Suleiman, Agha of
the Janizaries and chief of the Divan; and all the elders of the Odgiak; and the most
distinguished and honored President of the Congress of the United States of America, the
most distinguished among those who profess the religion of the Messiah, of whom may the
end be happy…” 9 Avalon.law.yale.edu/18th_century/bar1796t.asp; Treaties and Other International Acts of
the United States of America, (Edited by Hunter Miller), Volume 2, Documents 1-40: 1776-
1818, Washington: Government Printing Office, 1931. 10 Robert Mantran, 17.Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, II, (çev. M.A.Kılıçbay- E.Özcan),
Ankara 1990, s. 172, 235 11 Appendix II, “Certain Official Documents extracted from the "Registrant of the British
Chancery Office at Constantinople";Extract from the Treaty, entitled' The Capitulations and
Articles of the Peace”, Edward Daniel Clarke, Travels in Various Countries of Europe, Asia
and Africa: Russia, Tahtary and Turkey, 1-2, London 1816, s.469- 487.
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
123
kapmaya çabaladığı bu ortamda, Osmanlılar ve Osmanlılara belli oranda bağlı
Kuzey Afrika Ocakları ile karşılaşmalarının sahnesi Akdeniz olmuştur.
17. yüzyıl ortalarında ABD’de yetişen bazı ürünler dolaylı yoldan
Osmanlı piyasasına girmekteydi. Mesela Osmanlı’da kullanımı yaygın olan
ABD’de yetişen tütün, uzun bir yol kat ederek Avrupa üzerinden, İtalya’dan
veya Habsburg-Osmanlı sınırından getirilmekteydi.12
Rum ticaret gemilerinin
Akdeniz’deki etkinliği hakkında bilgi veren Faroqhi, Yunanistan o sırada
bağımsız bir devlet olmadığından, 18. yüzyıldaki Rum tüccar gemilerinin
Osmanlı gemileri olarak görülmesi gerektiğini söylemektedir.13
Ayrıca
bunlardan bazısının Kastilyalıların tekelini atlatıp, Amerika ile de ticaret
yaptıklarını Daniel Panzac’ın Barselona liman kayıtları üzerinde yaptığı
çalışmaların kanıtladığını ifade etmektedir.14
a- Osmanlı-Garp Ocakları İlişkisi
Uluslararası hukuk açısından Osmanlı-Garp Ocakları ilişkisi, Osmanlı’ya
“bazen” itaat etmeleri, düzensiz vergi vermeleri ve Avrupa ve Amerikalı
Devletler nezdinde bağımsız devlet muamelesi görmeleriyle sıra dışı bir
görünüm içerisindeydi.15
Osmanlı İmparatorluğu’na yarı özerk biçimde bağlı
olan bu Ocaklar zamanla daha bağımsız hareket etmeye başlamıştı. Osmanlı
tarafından bir beylerbeyi tayin edilmekle birlikte, yönetim mahalli dayılar
tarafından yürütülmekteydi. 17. yüzyılda Osmanlı’ya bağlı bölge olan Mağrip’te
mahalli yönetimlerin güç kazanmaya başlamasıyla, Ocak’ın seçtiği dayıyı
Osmanlı’ya tasdik ettirme dönemi başlamıştı. Tunus’ta 1705’ten beri uygulanan
12 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, İstanbul 1998, s.238 13 Fransız ihtilali savaşları sırasında Fransız ve İngiliz filolarının savaşta olmalarından
yararlanan Yunan tüccarları kendi filolarını geliştirmişler ve Osmanlıların Avrupa ile deniz
ticaretinin önemli bir bölümünü ele geçirmişlerdi. Bkz. Stanford J. Shaw-Ezel K. Shaw,
Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II, (çev. M. Harmancı), İstanbul 1983, s. 44 14 Stroianoviç Traian, “The Conquering Balkan Ortodox Merchant”, The Journal Of Economic
History, XX, (1960), s. 234-313; Daniel Panzac, “International And Domestic Maritime
Trade İn The Ottoman Empire During The 18th Century”, International Journal Of Middle
East Studies (IJMES), S:24, s. 193; Faroqhi, s. 54 15 Henry Wheaton, Elements Of İnternational Law, A Literal Reproduction Of The 1866,
Oxford 1936, s. 37 vd.; Bülent Arı, “Akdeniz’de Korsanlık ve Osmanlı Deniz Hukuku”,
Türkler ve Deniz, (ed. Ö. Kumrular) İstanbul 2007, s.304; Atilla Çetin, “Garp Ocakları”,
TDVİA, XIII, İstanbul 1996, s.383 vd.
GÖKNUR AKÇADAĞ
124
bu durum, 1712’de Trablusgarp’ta da yürürlüğe girmişti. Tunus’ta beylerbeylik
Hüseyni, Trablusgarp’te ise Karamanlı ailelere ait olmuştur.16
18.yüzyılın
başlarından itibaren bu beyliklerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda ve
isyanlarda Osmanlı müdahil durumda rol oynamış, aralarında barışın
yerleşmesini ve anlaşmazlıkların yatışmasını sağlamıştır.17
Bu dönemde
Osmanlı için başlıca sorun, Avrupalı devletlerle yapılan anlaşmalarda,
Akdeniz’de seyrüsefer güvenliği ile ilgili olarak Garp Ocakları’nın
korsanlıklarından bahsedilmesi, anlaşma yaptığı ülkelerin bayraklarını taşıyan
gemilerin zapt edilmesinin yasaklaması ve hatta Avusturya ve Rusya ile yapılan
anlaşmalara göre, barış zamanı reayaya ve tüccarlara verilen zararın tazmin
edileceğinin de öngörülmesiydi. Osmanlı, buna uyulmadığı durumlarda çok
defa Garp Ocaklarına tenbihte bulunmak ve akdedilen anlaşmalardaki
hükümleri hiçe saydıkları durumlarda fermanlar göndermek zorunda kalmıştı.
1727 Osmanlı-Avusturya Seyr-i Sefain Sözleşmesi, Avusturya ticaret
gemilerinin Cezayir, Tunus ve Trablusgarp limanlarına sığınabilmelerini ve
Akdeniz’de serbestçe dolaşabilmelerini sağlayan bir sözleşmeydi. 8 Mart tarihli
bu ahitname, Cezayir ve Tunus korsan gemilerinin Avusturya tüccar gemilerini
yağmalamasını önlemek amacıyla verilmiştir. Bu belge ile Osmanlı Devleti,
Mukaddes Roma İmparatorluğu’nun sancaklarını taşıyan gemileri zapt etmekten
Garp Ocaklarını alıkoymaktaydı. Aslında bu hüküm daha önce 1718 tarihli
Pasarofça Antlaşması’nın 13.maddesinde de yer almaktaydı.18
Bu anlaşma
yüzünden Akdeniz’deki seferlerinden elde ettikleri karda azalma olan
Mağripliler, bu kararları ihlal etmeye devam etmişlerdi. Cezayir ve Tunus
gemilerinin bazı Nemçe gemilerini zapt ettikleri, içindekileri esir aldıkları, bazı
fermanlardan ve belgelerden gözlemlenebilmektedir.19
Bu anlaşmalar, Garp
Ocakları korsanlarının serbest deniz haydutları değil, üzerinde devlet yetkisi
bulunan korsan olduklarını ortaya koymaktadır. Fakat Osmanlı’nın yetkilerini
sık sık ihlal etmiş oldukları da açıktır.
16 Robert Mantran, “L’evolution des relations entre la Tunisie et I’Empire Ottoman du XVIe au
XIXe siecle”, Cabiers de Tunisie, S:26-27, (1959), s.321, 326; Atilla Çetin, “Hüseyniler”,
TDVİA 19, İstanbul 1999, s.26-28 17 J.V.Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi VII, İstanbul 1991, s. 35, 42 18 İlber Ortaylı, “1727 Osmanlı-Avusturya Seyr-i Sefain Sözleşmesi”, Osmanlı
İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal Değişim, Ankara 2000, s.419-421 19 Ortaylı, s. 435
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
125
Osmanlı ile 1740’da bir ticaret muahedesi imzalamış olan Sicilyateyn
Krallığı, Alman İmparatorluğu’na ait Napoli ve Sicilya , 1738’de yeni bir
krallık halinde meydana Sicilyateyn Kralı Kroloş tarafından gönderilen
Finoketti, 7 Nisan 1740’da İstanbul’a gelip yirmi bir madde ve bir hatimeden
oluşan bir ticaret muahedesi imzalamıştır. Bu muahedenin 17. maddesi Garb
Ocakları ahalisi ile Sicilya Devleti arasında denizde uyulması gereken kuralları
açıklamaktadır.20
İspanya’nın 1775 senesi seferi sonrası Osmanlı ile ilişkilerinin
bozulmasından sonra yeni bir ahitname oluşturma teklif edilmiş ve daha önce
Sicilyateyn’e verilen 1740 tarihli ahitname21
esas alınarak, bazı madde ilaveleri
ile Osmanlı ile bu ahitname 1782’de imzalanmıştı. Ahitname’nin
17.maddesinde, İspanya ile yapılan anlaşmaya Osmanlı’nın Garp Ocakları’nın
dahil edilmiş olması, Osmanlı tarafının itirazına neden olmuştu. Osmanlı,
“Beyliklerin sulh yapma konusunda kendi iradeleri ile hareket etme hakkına
sahip olduklarını ileri sürerek” sadece anlaşma yapmaları konusunda onları
teşvik edecek ferman göndermeyi kabul etmişti. Hatta bu durumun gereği olarak
Cezayir, Tunus ve Trablusgarb beylerbeylerine, kadı, müftü ve bütün
görevlilere hitaben birer ferman gönderilmişti.22
Cezayir’in İspanya sahillerine
ve gemilerine saldırmaması için Osmanlı Padişahı’nın emir vermesini isteyen
İspanya’nın bu isteğine karşı, Osmanlı onları sulhe teşvik ettikleri konusunda
güvence vermiştir. Fakat bu bölgede korsanlıkların devam etmesi sonucu,
İspanya donanması 1783’de Cezayir seferini yapmış, bu seferden istediği
başarıyı sağlayamayarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde on iki
gemiden oluşan donanmasıyla Venedik donanması da Cezayir ve Tunus’a karşı
20 BOA, Düvel-i Ecnebiye Defteri 96, s. 7/5; D. E. 96, s. 43/9’den nakleden Brahim Bouazi, XII
ve XIII. Yüzyıllarda Garp Ocaklarının Avrupa Ülkeleriyle Siyasi ve Ticari İlişkileri,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002, s.13-14 21 1779’da İstanbul’a gelmiş olan Elçi Civan de Polini, Sicilyateyn krallığı ile akdedilen ticaret
muahedesi gibi Osmanlı hükümeti ile bir anlaşma yapmak istemişti. Görüşmeler Osmanlı
Hükümeti’nin uzun süredir devam eden husumete dayanarak anlaşmaya yanaşmak
istememesi ile 1781’e kadar uzamışsa da sonunda 21 madde üzerine bir ticaret muahedesi
akdini başarmıştı. Bkz. Brahim Bouazi, s. 12 22 İdris Bostan, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, İstanbul 2007, s. 122-123
GÖKNUR AKÇADAĞ
126
harekete geçmesi karşısında Osmanlı, Cezayir’in kendisinden istediği
mühimmat ile Tunus’un istediği yardımı gönderilmişti.23
18.yüzyılda milletlerarası güç dengesinde meydana gelen değişiklikler ve
sömürgecilikte yarışa giren devletlerin stratejisi, Kuzey Afrika beyliklerini
ilgilendiren yönüyle bazı anlaşmalara da yansımıştır. 1815 Viyana Kongresi,
Akdeniz’de korsanlığın sona erdirilmesinde dönüm noktası olmuştur. Önceleri
İngiltere ve Fransa, Kongre’den bu yönde bir bildiri çıkmasına itiraz etmiştir.
Çünkü bu devletler, deniz korsanlığı ile geçinen Cezayir, Tunus ve Trablus ile
gizli anlaşmalar akdetmek ve bağışlarda bulunmak yoluyla kendi ticari filolarına
gereken seyrüsefer güvenliğini sağlamışlardı.24
Devletlerin izniyle gerçekleşen
korsanlıklara rağmen, bazı sorunlar ortaya çıkmakta gecikmedi. İngiltere,
Fransa’nın Kuzey Afrika’daki dostluklarını kullanarak bu bölgeye
yerleşmesinden kaygı duymaktaydı. Kongre’den Kuzey Afrika kıyılarında köle
ticaretinin lağvını denetleme yetkisini eline alan İngiltere, Cezayir Dayısı ile iyi
ilişkiler kurma çabası içinde olmuştu. Fakat Kongre’de alınan kararlara tepki
gösteren Cezayir Dayısı, Kent isimli İngiliz gemisini zapt etmiştir. 1816’da
ilkbaharında İngiliz Amirali Lord Exmouth, donanmayla Cezayir, Tunus ve
Trablusgarp limanlarına gelerek, korsanlıktan vazgeçmelerini ve Hıristiyan
esirlerin serbest bırakılmasını talep etmişti. Tunus ve Trablusgarplılar tehdide
boyun eğmişlerse de Cezayir Dayısı korsanlıktan vazgeçmeyeceğini bildirince,
şehir topa tutulmuştu.25
Bu dönemde ABD gemilerine Cezayir korsanlarının saldırıları ve esir
almalarına ve Osmanlı’nın uyarıda bulunmasına dair bazı arşiv belgelerine de
rastlanmıştır. 1803’de Mecklenburg Dükalığı reayasından Henry Smith, bir
Amerikan sefinesinde Hamburg’a giderken Cezayir korsanları tarafından esir
edilmişti. Osmanlı tarafından Smith’ın serbest bırakılması ve İsveç
konsolosluğuna teslimi istenmiş, bu konuda Cezayir Beylerbeyliği’ne hüküm
yazılmıştır.26
1811’de Cezayir sularında bir korsan gemisi tarafından zapt
23 Bostan, s. 125 24 A.Emre Öktem - Bleda R. Kurtdarcan, Deniz Haydutluğu ve Korsanlık -Tarihi ve Hukuki
Boyutlarıyla-, İstanbul 2011, s.43 25 Öktem-Kurtdarcan, s. 44; E.Kuran, Ercüment Kuran, “Osmanlı Döneminde Mağrip Tarihi”,
Osmanlı I, (Yeni Türkiye yay.), Ankara 1999 s. 400 26 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Hariciye, Dosya No. 118, Gömlek no. 5893 (20 C 1218)
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
127
olunan bir ABD ticaret gemisinin, Türk karasularında tecavüze uğramış olması
nedeniyle geri alınmasına aracılık edilmesi, Osmanlı belgelerine yansımıştır.27
1815’de Cezayir korsan gemileri Akdeniz’de bir ABD gemisini zapt edip
limana çekmişlerdi. Buna karşılık olarak ABD fırkateynleri iki Cezayir gemisini
zapt etmişlerdi. Aynı yıl kırk kadar ABD gemisi Cezayir taraflarına gelerek
Cezayir gemilerini zapt etmişlerdi.28
Garp Ocakları, artık Batılı devletlerle anlaşma yapabiliyor, padişahın
gönderdiği fermanları çıkarlarına aykırı buldukları takdirde, dikkate almıyordu.
Osmanlı Devleti ile bağlarını tam koparmadan devam eden bu süreçte, Tunus,
Cezayir, Trablusgarp beyleri, makama gelişlerini Padişah’a tasdik ettirmeyi de
ihmal etmediler ve beylikler arasında anlaşmazlık çıktığında, Osmanlı’nın
hakemliğine başvurdular. En önemli bağları ise, Osmanlı Devleti’nin
Avrupalılara karşı giriştiği savaşlarda beyliklerin donanmalarının Kaptan
Paşa’nın emrine girmesiydi. Mesela 1821’de Mora’da çıkan Yunan
ayaklanmasında Cezayir ve Tunus gemileri Osmanlı deniz kuvvetlerine
katılmışlardı.29
Beyliklerin Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmasının asıl sebebi ise,
Anadolu ve civar bölgelerden yeniçeri yazılmasının yasaklanması halinde kendi
ülkelerinde düzenin çökeceğinin farkına varmış olmalarıydı.30
Kanuni Sultan Süleyman devrinin Garp Ocakları, yalnızca Cezayir’de
1830 yılına kadar kalan yeniçerilerin yerine daimi askerlerin getirilmesi gibi
ortak tedbirlere uymak zorunda kalmıştır.31
Osmanlılar Tunus örneğinde olduğu
gibi yerel özerk iktidar yapıları Osmanlı bünyesine katma işinde, Osmanlı
geleneğiyle tutarlı pragmatik bir tarzda hareket etmiş ve Akdeniz’de ticari
çıkarlarını ön planda tutmuştur. Fakat Osmanlılar, yerel iktidarlara bütünüyle
hükmedememişlerdi veya hükmetme sınırlarını belli noktada tutmuşlardı.
Osmanlı’nın uyarılarına rağmen Garp Ocakları korsanları, Akdeniz’de Avrupalı
devletlerin ticaret gemilerine saldırmayı sürdürmüşlerdi. Ocakların, İstanbul ile
27 BOA, Hatt-ı Hümayun., Dosya No. 245, Gömlek no. 13782 (25 S 1226) 28 BOA, Hatt-ı Hümayun., Dosya No. 458, Gömlek no. 22557 (05 L 1230); 746/35259 (08 N
1230) 29 Kuran, , s. 399 30 Cevdet, Tarih, X, İstanbul 1309, s. 206 31 Nicolae Iorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi V, (Çev-yay.haz.N.Epçeli-K.Beydilli-
E.Afyoncu), İstanbul 2005, s. 362
GÖKNUR AKÇADAĞ
128
bağları giderek zayıflayıp kendi kaderlerine hakim olma çabası sürerken,
kuzeydeki komşularının ihtiras ve girişimlerine açık bir dünya haline
gelmişlerdir.
Braudel’in verdiği bilgilerle32
de ulaşabileceğimiz bu netice,
Osmanlı’nın Akdeniz’de güç olmaya devam etmeyi istediği, fakat giderek
Kuzey Afrika üzerinde hakimiyetini sağlayamadığı bir dönemin başladığını
göstermekteydi. Bu dönem, ABD’nin Akdeniz’e yöneldiği ve ticari faaliyetleri
için anlaşmalar yapmaya başladığı dönemdi.
b- Akdeniz’de Amerikan Donanmasının Varlığı ve Faaliyetlerine
Bakış
Amerika-Kuzey Afrika Beylikleri ilişkileri, Amerikan gemilerinin gasp
edilmesi, Amerikalıların esir düşmesi, Akdeniz’deki Amerikan ticaretinin bu
durumdan zarar görmesi ve anlaşmalara giden süreç konusunda bilgi veren çok
sayıda kaynak bulunmaktadır.33
1783’den itibaren başlayan ABD-Berberi
Ocakların ilişkileri ele alınırken, Osmanlı bağlantısın kuruluş bilgileri de önem
taşımaktadır. Amerika kaynakları, Osmanlı’nın 16. yüzyıl fetihleri sonrası
Berberi Ocakları’nın Osmanlı’ya bağlı beylikler olarak kuruldukları ve Fas’ta
da yerli sülalelerden bir yönetim oluştuğunu yazmaktadır. Berberi Ocaklarının
19.yüzyılın başlarına gelinceye kadar korsanlıklarıyla Akdeniz’de bulunan
Hıristiyan gemilerinden haraç alarak büyük karlar elde etmeleri, Avrupalı
devletlerin her birisiyle farklı koşullarda anlaşmalar yapmaları ve ABD-Berberi
Ocakları ilişkisinin anlaşmalarla sonuçlanıncaya kadar ki durumu ayrıntılı bir
şekilde anlatılmaktadır. ABD Milli Arşivi’nde konu hakkındaki belgeler de
32 Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, II, (trc. M. A. Kılıçbay), İstanbul 1991, s.
363-367 33 Örnek olmak üzere bkz. James A. Field, America and The Mediteranean World: 1776-1882,
Princeton 1969; Frank Lambert, The Barbary Wars: American Independence in the Atlantic
World, New York 2005; Michael Kitzen, “Money Bags or Connon Balls: The Orgins of the
Tripolitan War, 1795-1801, Journal of the Early Republic, Vol.16/4, (Winter 1996); William
H. White, “The Barbary Wars: America’s First Encounter With the Countries of North
Africa”, Sea History, Nu.105, (Autumn 2003) Levant’ta Amerikalılar konusunda geniş bilgi
için Bkz. Erhan, s.68-81; Akdes N. Kurat, “Berberi Ocakları İle Amerika Birleşik Devletleri
Münasebetleri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, II/ 2-3, (Ankara 1964), s. 175-213; Ali İhsan
Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti, İstanbul 2008, s.27 vd.
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
129
1776’da başlamaktadır34
. Kaynaklarda dikkati çeken durum, Osmanlı’nın bu
görüşmeler ve süreçte fazlaca bahsi geçen bir durumda olmayışıdır. Genellikle
beş Amerikan Deniz subayı; William Bainbridge, John Rodgers, William
M.Crane, James Biddle ve David Porter’dan, Türkiye ile bir anlaşma için ilk
bağlantıları kuran kişiler olarak bahsedilmektedir.35
Bu kaynaklardan birisinin
yazarı Charles O. Paullin, 19.yüzyılın başlarındaki Osmanlı İmparatorluğu’nu,
Louisiana’nın kazanımından önce ABD’nin sahip olduklarından çok daha
kalabalık bir ülke olarak tarif etmekte, Trablusgarp, Tunus ve Cezayir gibi
birkaç eyaletin İmparatorluğa göstermelik bir bağ ile bağlı olduğunu
vurgulamaktadır36
.
1797’ye gelindiğinde ABD ile Garp Ocakları arasında ABD’nin
Akdeniz’de serbest hareket etmesini sağlayacak anlaşmalar imzalanmış olsa bile
sorunlar devam etmiş, Ocakların memnuniyetsizliğe yol açan istekleri devam
etmişti37
. Kuzey Afrika’da ABD konsoloslukları da 1790’larda Ocaklarla
anlaşmaların gerçekleşmesi ile kurulmuştur. Akdeniz’in doğusunda Türkiye’de
ise 1803’te İzmir’de gayrı resmi olarak işleyen Amerika Ticaret Evi olarak
açılmıştır38
. Tunus ve Trablus ile anlaşmalar imzalanıp ilişkiler kurulunca, aynı
süreçte Levant’daki Türk limanlarının bazılarına Amerikan gemilerinin
ziyaretleri de başlamıştır. 1783’den 1800’e kadar Amerikan ticareti az miktarda
iken, yıllar arasında farklılık göstermekle birlikte 1800-1812 arasında
fazlalaşmıştır. Hatta bir seferinde 20 kadar ABD gemisinin İzmir limanında
bulunduğu görülmüştür. Amerikan Levant ticareti 1812 savaşı ile kesintiye
uğramıştı ve 1811 Ağustosu’ndan 1820 Kasımı’na kadar yılda ortalama 13
Amerikan gemisi İzmir limanına ulaşmıştı. Yıllık kargo değeri bir milyon doları
34 Charles Oscar Paullin, Diplomatic Negotiations of Naval Officers 1778-1883, Baltimore
1912, s.43 vd. 35 Benzeri bilgiler için bkz. Gardner W.Allen, Our Navy and the Barbary Corsairs, Hamden
1905 s.94; Thomas Bryson, Tars, Turks, and Tankers, The Role of the United States Navy in
the Middle East, 1800-1979, N.J.-London 1980, s.3; Field, 49, Glen Tucker, Dawn like
Thunder: The Barbary Wars and the Birth of the U.S. Navy, Bobbs-Merrill, Indianapolis
1963, s. 135 36 Paullin, s.122-123 37 Bryson, s. 2;Allen, s. 1 vd. 38 William Barnes -John Morgan, Heath The Foreign Service of the United States: Origins,
Development, and Functions, Washington Historical Office, Bureau of Public Affairs,
Department of State, Washington DC 1961, s. 63.
GÖKNUR AKÇADAĞ
130
aşan bu ticaretin Osmanlı ülkesindeki tek limanı İzmir’di. Nadiren başka
limanlardan da kargo alınmaktaydı.39
Bazı kayıtlara göre, Amerikan ticaret
gemileri ilk kez 1786 yılında İstanbul’a, 1797 yılında İzmir’e gitmişlerdi.40
ABD Donanması’nın doğuşu hakkında yazılmış önemli kitaplardan birisi
ABD’nin Akdeniz’e girişinden önce gelişen süreç hakkında bilgi verirken,
Akdeniz’e yöneliş konusunun da ilk bilgilerini aktarmaktadır. 41
Sahil ticareti
dışında, bir tek gemisi bile olmayan kolonilerin donanma kurması için başlangıç
nedeni, Amerikan Devrimi sonrası ortaya çıkan ortam olmuştu. Savaşta önemli
işler yapıldıktan sonra, savaşın bitmesiyle terk edilmiş olan firkateynler zapt
edilmiş veya tahrip edilmişlerdi. 1776 Mart ayında Kongre’nin izniyle korsanlık
yapıldığı, İngiliz gemilerine el konulduğu ve ganimetin subaylar ve mürettebat
arasında paylaşıldığı, gözü pek Amerikalıların Salem, Cape Ann, Newburyport,
Bristol ve diğer sahil kentlerinde faaliyete geçtiği, bu korsanların sadece 1776
yılında 342 İngiliz gemisine el koyduğu ve bunun İngiliz gemiciliğinde büyük
paniğe yol açtığı kitapta anlatılmaktadır. ABD donanmasının Fransa ile savaşı,
Hıristiyanlar tarafından Berberi devletlere ödenen haraç, Trablusgarp’ın
ABD’ye savaş ilan etmesi, Bainbridge, Decatur, Stewart, Dale ve Preble’in
faaliyetleri, ABD’nin Akdeniz’deki girişimleri açısından önemli olduğu gibi,
Osmanlılarla ve Osmanlıların nüfuzu altındaki bölgedeki olaylar açısından da
önemli olmuştur. Aynı kaynağın verdiği bilgilere göre, Fransız Devrimi’nin
ardından Fransa’nın ABD’ye karşı eylemlere giriştiği dönemde, Fransız
donanması Amerikan gemilerine el koymak üzere teşvik edilmişti. Bu durum
karşısında ABD, protesto için Fransa’ya heyet göndermiş olmasına rağmen, yüz
binlerce dolar ödenmezse ABD ticaretine yönelik saldırıların durmayacağı ifade
39 The Albert Shaw Lectures On Diplomatic History, 1911, Diplomatic Negotiations of Naval
Officers 1778-1883, By Charles Oscar Paullin, The John Hopkins Press Baltimore 1912,
s.122 40 Paullin, s.127-130; İzmir’deki İngiliz Konsolosu Francis Werry’nin Londra’daki ABD
diplomatik temsilcisi Rufus King’e gönderdiği 2 Mayıs 1803 tarihli raporunda: “Amerikan
bayrağı burada ilk kez 1797 yılında görüldü diye yazmaktadır. U.S. State Dept. Files, No.
T.238- Roll.1’den naklen Orhan Koloğlu, “Türk’le Amerikalı’nın Tanışması”, Tarih ve
Toplum, S:163, (Temmuz 1997), s.17 41 Edward S. Ellis, Dewey and Other Naval Commanders, New York 1899, (Project
Gutenberg's Dewey and Other Naval Commanders, by Edward S. Ellis www.gutenberg.net,
Produced by Juliet Sutherland, Paul Ereaut and Distributed Proofreading Team, Bölüm IV.)
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
131
edilmişti. Bu cevap üzerine Amerikan heyetinden birisinin “ülkemizi savunmak
için milyonlarca dolar harcarız ama haraç olarak bir sent bile vermeyiz”
şeklinde unutulmaz bir yanıt vermiş olduğu da kaynakta ifade edilmektedir.
Görüşmelerde gelişme sağlanamayınca, Amerikan temsilcileri Fransa’dan sınır
dışı edilmişler ve Fransızlar gemilere el koymayı sürdürmüşlerdi. Fransa ile
çözüme ulaştırılamayan bu durum karşısında, Kongre toplanıp Fransa ile tüm
anlaşmaları iptal etmiş, Washington’da bir ordu kurulmuş ve yeni bir donanma
oluşturulmuştu. Bu koşullar altında 1798’de Okyanusta başlayan savaş 2,5 yıl
sürmüştü. Fransızlar ABD donanmasından sadece bir gemiyi esir alırken, çoğu
korsan gemisi olan 84 silahlı Fransız gemisi, 500’den fazla silahıyla, Amerikan
gemilerince ele geçirilmişti. 1801’de imzalanan anlaşmayla Fransa ile sorunlar
ortadan kalkmıştı. 42
Edward S. Ellis, Akdeniz’in güneyinde uzanan Fas-Cezayir-Tunus ve
Trablusgarp hakkında şahsi görüşlerini yazarken, yarı uygar veya barbar halktan
oluştuğunu, fakat kendilerini çok büyük gördüklerini, kafir devletlerin halkını
sadece köle edilmeye layık insanlar olarak değerlendirdiklerini ve Avrupa’nın
öncü gemici ulusları ile Amerikalıları hakir gören bir yapıda olduklarını ifade
etmektedir. Berberilerin gözde işi korsanlıktı ve bunlar Akdeniz boyunca
Hıristiyan ticaret gemilerini avlayarak ganimeti paylaşıyorlardı. Bazen
mürettebatı esir alıp tabii olduğu devletlerden serbest bırakma karşılığında para
istiyorlar ve ilgili devlet fidyeyi ödemezse esirleri öldürüyorlardı. Yazar,
Hıristiyan devletlerin Akdeniz’e bir filo gönderip bu “imansızları” ortadan
kaldırabileceklerini ama bu tür bir sefer çok pahalıya mal olacağından, serbest
geçiş karşılığı bu korsanlara yıllık bir haraç ödediklerini belirtmektedir. Bu
duruma uygun olarak ABD yıllarca haracını göndermişti fakat ABD
Hükümeti’nin yükümlülüklerini yerine getirmede ağır davranması nedeniyle
Paşa (Bashaw) ağır bir ceza kesmişti. ABD bunu ödemiş ve sonrasında dakik
davranmaya gayret göstermiştir. Paşa bazen para yerine geminin deposundan
haraç almak da istemiş, aldığı mallara göre bir değer koydurmuştur. Alacağı
paraya göre 1,5 katı olsa da, ABD bu duruma da itiraz etmemişti. ABD’nin
42 Ellis, Bölüm VII, s. 89-95; Thomas Harris, The Life and Services of Commodore William
Bainbridge, United States Navy, Philadelphia 1837; Paullin, s.43-121; Charles S. Kennedy,
The American Consul: A History of the United States Consular Service, 1776-1914, New
York 1990, s.33 vd.
GÖKNUR AKÇADAĞ
132
Trablusgarp’a komşularına ödemekte olduğu miktardan daha az haraç ödediği
gerekçesiyle, Trablusgarp Belerbeyi’nin bir ders vermek amacıyla Amerika’ya
savaş ilan ettiklerini yazan Ellis, “iyi de Atlantik’in karşı yakasındaki
Amerika’ya savaş ilan etmenin ne anlamı var” diyerek duyduğu şaşkınlığı dile
getirip, “Beylerbeyi’nin kafasından ne geçtiğini bilsek ilginç olurdu”, şeklinde
bir değerlendirme de yapmaktadır. Fransa ile yaşanan çarpışmadan ABD adına
çıkan güzel sonuç, donanmaya birçok geminin eklenmesi olmuştu. Çok sayıda
cesur, becerikli genç subay bu gemilerde hizmet vermekteydi. Bir zafer
kazanmaya can atıyorlardı ve Trablusgarp’la yapılacak savaş onlara bu fırsatı
fazlasıyla vermişti. Bu kişiler arasında, 1798’de Fransa’yla yapılan savaş
sırasında donanmaya alınmış olan Bainbridge’in yanı sıra, 1798’da donanmaya
girmiş olan Stephen Decatur, 1798’de donanmaya giren Charles Stewart,
Amiral Richard Dale, Amiral Edward Preble deniz subayı olarak örnek alınan
kişilerdi.43
İçlerinde Amiral Stewart, 1801 yılında başlayıp yaklaşık dört yıl
süren Trablusgarp ile yapılan savaşta etkin bir isim olmuştu. Yazarın yukarıda
anlattıklarından anlaşıldığına göre Amerikan hükümeti 1801 yılında Berberileri
cezalandırmak ve onları Amerikan bayrağına saygıya mecbur etmek için
Akdeniz’e yiğit bir ekip göndermişti.44
1-Akdeniz’de Amerikan Ticareti Hatırına Zorunlu Yolculuk: Kaptan
William Bainbridge’nin Washington Fırkateyni İle İstanbul’a Gidişi
Bu ekip içinde adı geçen ve Akdeniz’de önemli faaliyetler yürütecek olan
Kaptan William Bainbridge, 1800 yılı Mayısı’nda George Washington
fırkateynine kaptan olarak atanmıştı ve 1795 anlaşması gereği Cezayir’e yıllık
haracı götürmekle görevlendirilmişti.45
Thomas Harris’in verdiği bilgilere göre,
Cezayir Dayısı Ömer, Ekim ayında Cezayir’e ulaşmış olan Kaptan’dan sıra dışı
bir istekte bulunarak, Fransa ile bir barış anlaşması imzalanmasına alınmış olan
Sadrazam ile uzlaşmak üzere İstanbul’a hediyelerini ve Cezayir elçisini
43 Dudley W. Knox, A History of the United States Navy, New York 1948, s. 62; Tucker, 135;
Allen, s. 94; Field, s.49 44 Ellis, s.89 vd. 45 Leland James Gordon, American Relations With Turkey, 1830-1930, Philadelphia 1932, s.7-
8; David F. Long, Nothing Too Daring, A Biography of Commodore David Porter, 1780-
1843, US Naval Ins., Maryland 1970, s.16;Bryson, s.3;Tucker, s.11-15.
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
133
götürmesini istemişti. O sırada Türkiye ve müttefiki İngiltere, Bonaparte
yönetimindeki Fransız ordusuna karşı Mısır’da bir savaşa doğru gidişat
içindeydi. Osmanlı Sultanı’nın kızgınlığını yatıştırmak için bunu yapmayı
uygun bularak, cezalandırmasına engel olacağını düşünmüştü. Dayı ile görüşen
Kaptan, teslimatları zarar gelmeksizin yerine getiremeyeceğini üzülerek ifade
etmişti fakat Dayı, bunu yapması gerektiğini ve fırkateynin bu talepleri yerine
getirecek güçte olduğunu hatırlatmıştı. Dayı’nın amacı belli olduğunda,
Bainbridge Amerikan Konsolosu Richard O’Brien tarafından desteklendi, çünkü
bir önceki dönemde Cezayir’de esir olmuştu ve bu yönetimin politikasından
haberdar olan akıllı bir adamdı. Milli hukuk prensiplerine aykırı olan bu keyfi
isteğe karşı yakınarak da olsa Dayı’nın isteğini yapmaktan başka alternatif
kalmamıştı. Dayı’nın istediğine karşı çıkma durumunda, korunmasız ABD
ticareti alabildiğine tehdit altında olacaktı. Kaptan, bir deniz subayına
gönderdiği 8 Mart 1817 tarihli mektubunda, Osmanlı Hükümeti ile uzlaşma
görüntüsü ile beş-altı yüz bin dolarlık hediyeyle, Dayı’nın daha önce imha ettiği
bir İngiliz fırkateyni, iki yüzden fazla Türk yolcu ile bu seyahate zorunlu
çıkışını ve bu isteğe bahane bulmak için gösterdiği çabanın sonuçsuz kalışını
anlatmaktadır. Dayı’nın kendisini köle yaparak, haraç alacağını söylediğini de
sözlerine eklemekte, bu memnuniyetsiz durumdan kurtulmanın mümkün
olmadığını, Amerika’nın ticari çıkarlarına karşı düşmanlıkların yenilenmesi
veya razı olma dışında alternatif kalmadığını da vurgulamaktadır. Bu sularda
Amerika’nın savaş gemileri olmadığı için ABD’nin önem verdiği Akdeniz
ticaretinin güçlü durumdaki korsanlara yem olabileceğini, ABD Başkanı
tarafından da “mecbur kalarak verdikleri bu kararın” onaylanacağına inancını
ifade etmektedir. İstanbul’a yolculuğun hemen öncesinde bayrak krizi de ortaya
çıkmıştı. Dayı, ana direğe Cezayir bayrağının çekilmesinde, ABD bayrağının ön
tarafta olmasında ısrar edip, bu şerefin kendisine İngiliz, Fransız, İspanyol
komutanlar tarafından bahşedildiğini ifade ederek, benzer işlerde böyle
yaptıklarını söylemişti. Bu duruma Bainbridge’nin itirazı sonuç vermemiş ve
Dayı’nın dediği olmuştu. 19 Ekim 1800’de Amerikan gemisi Cezayir’den
hareket etmişti. Cezayirlileri zor kullanmaksızın yönetmenin güçlüğü ve zorlu
geçen elli dokuz günlük yolculuktan sonra gemi İstanbul’a ulaşmıştı. Kaleden
yollanan Türk görevli, Kaptan Bainbridge’e geminin hangi ülkenin bayrağı
altında seyahat ettiğini sormuştu ve Kaptan ise ABD olduğunu söylemişti.
GÖKNUR AKÇADAĞ
134
Kaleye dönen haberci tekrar gelerek daha önce “United States” adını Türk
Hükümeti’nin duymadığını, geldiği yere açıklık getirmesini söylediğinde,
geminin Colombus’un keşfettiği “Yeni Dünya”ya ait olduğunu bildirilmişti.46
Türk Hükümeti’nin “United States” adını duymadığı ifadesi, Osmanlı’nın
ABD’den haberdar olmadığı anlamına gelmemektedir. Çünkü BOA’daki
belgeler Amerika-İngiltere-Fransa ilişkileri ve yeni kıtada olup bitenlerden
haberdar olunduğunu göstermektedir. 47
Bu tür belgeler dışında doğrudan
Türkiye’yi ilgilendiren belgeler de bulunmaktadır. Mesela, 1797 tarihli belge
Amerika ve Portekiz Devletleri’nin Türkiye’ye elçi göndermek istediklerine
dair önemli bir bilgiyi vermekte, bunun gerçekleşmesi için de İngiltere Hariciye
Nazırı Granwille’in görüşmeleri yapmaya memur edildiği yazmaktadır.48
12
Haziran 1799 tarihli belge Amerika’nın Portekiz Elçisi Smith’in İstanbul
Elçiliğine tayinine dair bilgiyi içermektedir.49
27 Ekim 1799 tarihli belgede,
Osmanlı donanmasına ait mühimmatın yapılmasında aceleye gerek olmadığı
ifade edilerek, hangi mühimmatın nereden temin edileceği sıralanırken makara
dili yapılması için Lincsanto ağacının Amerika’dan getirileceği, malı
nakledecek sefineye peşin yemek parası verilerek levazımın sigorta edilmesi
yazılmıştır.50
Bazı belgelerde geçmekle birlikte, sınırlı temaslar dışında
Osmanlı’nın yeni kıtadaki bu devlet hakkında geniş bilgi sahibi olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu durumu değerlendiren Çağrı Erhan, ABD kıtasının
keşfinden sonra, bu kıtada olup bitenlerin takip edildiğini, coğrafya kitaplarında
bahsedilip, haritalarda yer aldığını, III. Murad’a sunulmuş olan ünlü “Tarih-i
Hindi Garbi”nin bilindiğini, fakat 18.yüzyıl sonrası Osmanlı’nın
46 Harris, s.43-44. 47 Örnek olmak üzere; 1798’de bir Leh generalin Hamburg’dan ABD’ne gönderilmiş olması
konusu; 1800’de Mısır’ın tahliyesi ve Devlet-i Aliye’ye teslim edilmesi ile ABD’de
İngilizler tarafından zapt olunan Fransız arazilerine mukabele yapılmak istendiği; 28 Mayıs
1801 tarihli bir Hatt-ı Hümayun, İspanya tarafından Fransa’ya ABD’de bulunan Louisiana
adındaki memleketin verileceği ve birkaç savaş gemisi ve fırkateynler verileceği konusunda
anlaşmaya varıldığı belirtilmektedir. BOA, Hatt-ı Hümayun., Dosya No. 144/6046; 237/
13178A; 31/ 1491 vd. 48 BOA, Hatt-ı Hümayun., Dosya No. 145, Gömlek no. 6080 (29 Z 1211) 49 BOA, Hatt-ı Hümayun, Dosya No. 142, Gömlek no. 5898 (08 M 1214) 50 BOA, Hatt-ı Hümayun, Dosya, No. 145, Gömlek no. 6086 (27 C 1214)
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
135
dinamiklerindeki değişimin ve yeni eserler kaleme alınmayışının bu bilgisizliğe
yol açtığını ifade etmektedir.51
Kaptan Bainbridge’nin kabulüne dönülecek olursa; durum açıklığa
kavuşunca, haberci tekrar dönüp üçüncü gelişinde ilk kez geminin içine girip
yanında bir kuzu ve demet çiçekle hoş geldiklerini ifade etmişti. Gemi limanın
içine kabul edilmiş ve Padişah’ın sarayına gidilirken yirmi bir pare top sesi
duyulmuştu. Sadrazam kendi bayraklarında da gökcisimlerinden birisinin
bulunduğunu belirterek ABD bayrağında yıldızlar olmasının, İki ülke arasında
ilişkinin dostlukla sürecek geleceğine bir işaret olduğunu belirtmiştir. Sultan, bu
benzerlikten dolayı, Müslümanlarla Amerikalılar arasında kanunlar, gelenekler
ve din açısından benzerlik olabileceğini düşünmüş. O sırada Cezayir elçisi
kendisini Sultan’a takdim etmiş fakat Kaptan Paşa’nın dönüşüne kadar huzura
kabulü reddedilmiştir.52
Sekiz gün sonra George Washington gemisine gelen görevli, dragoman
aracılığıyla limana Türk Hükümetine herhangi bir bilgi vermeden girdiklerini
belirterek, Reis Efendi’nin bir gün sonra kendisiyle görüşme yapacağını
bildirmişti. Kaptan ertesi günü Reis Efendi’ye geminin sadece yöneticisi
olduğunu, buraya zorlanarak geldiklerini, beraberinde elçiyi ve Sultan’a
hediyeleri getirdiğini söylemiştir. Kaptan, izinsiz giriş konusunda Reis
Efendi’nin sözlerine rağmen, bu karşılaşmanın iki devlet arasında ilişkiler
açısından iyi olacağını düşünmüştü. O sırada İngiliz Elçi Lord Elgin Kaptan’ı
ziyaret edilip, Reis Efendi’den resmi olmayan bir mesaj getirmişti. Hükümetler
arasında iyi ilişkiler olabileceği konusunda umudunu ifade etmiş ve Kaptan’a bu
konuda yardımcı olabileceğini belirtmişti. Osmanlı Kaptan Paşası Mısır’dan
İstanbul’a dönünce limana girişinde kendisine selam ateşi yapılmıştı. Ertesi gün
Kaptan Paşa’nın yardımcısı Zacbe gelerek selama karşılık verilmediği için
özürlerini iletmiş ve Kaptan Bainbridge’yi Amiral’in sarayına davet etmiştir.
Lord Ergin’in tercümanı da bu görüşmelerde hazır bulunmuştu. Görüşmelerde
ABD gemisinin ve yabancı yolcuların serbestliğini uygun bulmuşsa, Amiral
kendi sarayında koruması altında olmasını istediğini söylemişti. Bu büyük ilgi
karşısında Bainbridge tereddüt etmeyerek daveti kabul etmiştir. Sultan ve
51 Erhan, s.104-106 52 Harris, s. 44-47
GÖKNUR AKÇADAĞ
136
Kaptan Paşa’nın aynı zamanda akraba olduklarını da vurgulayarak, bu
koşullarda Sultan ile yakın görüşme sağlayabildiğini ifade etmektedir. Bunlar
olup biterken, yönetimle dostluk içinde olan diğer milletler ve Avusturya’nın
tüccarlarını yağmalamaya kendini adaması nedeniyle, Cezayir elçisi ve mektup
ile hediyeleri henüz kabul görmemişti. Sadrazam’ın itirazına rağmen, Fransa ile
anlaşma imzalaması da buna neden olmuştu. Bu kızgınlıktan dolayı Kaptan
Paşa yaptıkları görüşmede Bainbridge’den Osmanlı bölgesinde Cezayir
bayrağını asmamasını istemişti. Cezayir elçisi ise en sonunda Cezayir Dayısı
Ömer’e götürmek üzere Osmanlı Hükümeti’nden bir mektup almıştı. Mektupta
Fransa’ya karşı savaş ilan etmesi isteniyor ve O’nun haddini aşan cüreti için bir
milyon kuruş göndermesi gerektiği bildiriliyordu. Cezayirlilere hatanın telafisi
ve cevap için sadece altmış gün süre veriliyordu. Bu durumda Elçi, Kaptan’dan
Cezayir’e dönüş için hazırlıklara başlamasını istemişti.53
İstanbul’da kalınan
sürede Kaptan Paşa ve Kaptan Bainbridge arasında bu tanışmadan ve karşılıklı
görüşmelerden çok memnun kalındığı, Kaptan Paşa’nın defalarca Washington
gemisine geldiği anlaşılmaktadır. Washington gemisinin gelişi ile İlk kez bir
yabancı gemi Sadrazam’dan bir “ferman” almaksızın İstanbul’a ulaşmıştı.
Kaptan, bu ülkenin kanunlarına ve adetlerine yabancı olduğunu ifade etmiş ve
aralarında bu konu dostça müzakere edilmişti. En önemlisi de Kaptan Paşa ile
İstanbul’dan ayrılırken Osmanlı Hükümeti ile bir dostluk ve ticaret anlaşması
üzerine samimi bir görüşme yapabilmiş olmasıydı. Kaptan, donanma sekreterine
bu durumu mektubunda da rapor etmişti.54
Bainbridge, Kaptan Paşa ile dostluk
53 Harris, s. 48-52 54 “Sir, On the23rd of December, 1801, I was request by the Capudan Paşa to wait upon him
at his palace. I was received in a very friendly manner, and had some conversation
respecting the formation od a treaty with the Ottoman Porte; and he expressed a very great
desire that a minister should be sent from United States to effect it. I informed him, that there
was one already named, who at present, was in Lisbon, and probably would be here in six
months. He said, he would write to the ambassador, which letter would be a protection for
him while in the Turkish empire, and gave me liberty to recommend any Merchant vessel to
his protection, which might wish to come here previously to the arrival of the ambassador. I
thanked him in the name of the United States, for the protection he had been pleased to give
the frigate under my command, and for his friendly attentions to myself and officers. I
conceive it to be a very fortunate moment to negotiate an advantageous treaty with this
goverment.”, “The Caputan Pacha request me to two messengers amd land them at Malta,
being destined fot Tripoli and Tunus which I have consented to do, conceiving it to be good
policy. I think it very probable, that the states of Barbary will shortly receive chastisement
from the Turks.” Bkz. Harris, s. 52-53
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
137
ve ticaret anlaşması hususunu görüştüklerini, bu mektupta Donanma Bakanına
aktarmıştır. Kaptan Paşa’nın ABD'den bir elçinin gelerek bu anlaşmayı hayata
geçirmesini önerdiğini söyleyen Bainbridge, bu tavırlardan ABD'nin Osmanlı
ile çok avantajlı bir ticaret anlaşması yapmaya hazır olduğu izlenimini
edinmiştir. Kaptan, ABD’nin Lizbon’da tam yetkili elçisi olan William Smith’e
mektubu ulaştırmıştı. Amerikan gemisinin Türklerin koruması altında ayrılışı
sırasında Kaptan Paşa, hisar önünden geçilirken top atışı da yaptırılmıştı. Bu top
atışlarının Amiral tarafından daha önce hiçbir yabancı gemiye yapılmamış bir
uygulama olduğu ifade edilmektedir. Aynı zamanda Kaptan Paşa, kendisine
“fırkateyn komutanı olarak İmparatorluğun gemilerinden en büyük Türk
limanlarına kadar ayrıcalık göreceğine dair” pasaportlar ve bayrak da vermişti.
Bainbridge’nin İstanbul’a gelişini ayrıntılı şekilde yazmış olan kişilerden
birisi de İngiliz doğa bilimci ve seyyah Edward Daniel Clarke’dır. Bu anlatıma
Kaptan Bainbridge de anılarında yer vermiştir. Clark’ın anlatımında ABD
gemisinin gelişinin hem Türkler arasında hem de Pera’daki diplomatik çevrede
heyecanla karşılandığı ve gündemin başlıca konusu haline geldiği ifade
edilmektedir. Cezayir Dayısı’nın yolladığı hediyeler içinde bir kaplan ve çeşitli
hayvanlar bulunduğu da belirtilerek, geminin geliş hikayesi anlatılmaktadır.
Verdiği bilgiler arasında ilginç bir ayrıntı daha dikkat çekmektedir. Bu ayrıntı,
Amerikalı Kaptan’ın çalışmaları Karadeniz ve çevresinde devam eden Clark’ın
eşliğinde Amerikan bayraklı uzun bir bot ile ilk kez Karadeniz’e geçmiş olması
ve ilk defa bir Amerikan bayrağının Karadeniz’de seyrinden büyük heyecan
duymuş olmasıdır.55
2- Amerikalı Kaptana Verilen “Osmanlı’nın Sihirli Tılsım Fermanı”
ve Akdeniz’de ABD Gemilerinin Seyrüseferi:
21 Ocak 1801’de Cezayir’e ulaşan Kaptan’ın, tekrar Dayı ile sorunlar
yaşamaya başladığı, Dayı’nın kendi cevabını İstanbul’a ulaştırması konusunda
baskı yaptığı, etrafı çevrilerek tehdit edildiği anlaşılmaktadır. Bu noktada
Kaptanın ifadesiyle “sihirli bir tılsım” gibi olan Osmanlı fermanını gösterince
Dayı’nın davranışları, dragomanı aracılığıyla ifadeleri tamamen değişmiş,
55 Harris, s. 54; Edward Daniel Clarke, Travels in Various Countries of Europe, Asia and
Africa: Russia, Tahtary and Turkey, 1-2, London 1817, s.11; David H. Fienne, Pioneers
East: The Early American Experience in the Middle East, Cambridge 1967, s. 49
GÖKNUR AKÇADAĞ
138
sevecen ve anlayışlı bir hal almıştı. Nitekim ertesi günü Fransız bayrağını
indirilerek Fransa’ya savaş ilan edilmiş, Sadrazam’dan özür dilenerek talep
edilen para da yollanmıştı. Bu sırada Cezayir’de bulunan İngiliz pasaportlu dört
yüz kadar Venedikli, Maltalı ve Sicilyalı ile Fransız Konsolosu ve maiyetindeki
erkek, kadın, çocuklardan oluşan Fransız vatandaşı elli altı kişinin Dayı’nın
esaretinden kurtarılması da ABD Konsolosu’nun Osmanlı Kaptan Paşası’nın
verdiği fermanı hatırlatması ve Sadrazam’ın bu tür insanlık dışı davranışları
nedeniyle kendisinden daha çok hoşnutsuzluk duyacağını söylemesi sayesinde
olmuştu.56
Söz konusu fermanın kaynaklarda olayların paralelliğinde konu
edilip edilmediği belirlenmeye çalışılmışsa da bu konuda başka bilgiyle
karşılaşılmamıştır.
Daha sonra ABD’ne geri dönen Kaptan Bainbridge’yi Cezayir Dayısı’nın
zorunlu yolculuğa mecbur etmesi ve İstanbul’daki durum hakkında verdiği
raporlar konusunda, Başkan Jefferson bilgilendirilmişti. Amiral Bainbridge,
Başkan tarafından başarılı bulunarak, yeni bir atama ile Berberi Ocaklarına karşı
Essex fırkateyni ile 1801 Mayısı’nda Akdeniz’e gönderilmiş ve Amerikan
tüccarlarını sevk işini üstlenmişti. Amerikan tüccarlarının Akdeniz’deki
faaliyetlerinin Trablus Beyi’nin gemileri tarafından engellenmesine karşı
Amerikan ticari çıkarlarını koruma görevi, O’nu Cezayir, Tunus ve Trablus
Beylikleri ile tekrar karşı karşıya getirmişti. Amiral Dale, Trablus korsanlarının
hareketlerini gözetlerken, Bainbridge ABD tüccar gemilerini bir arada tutarak
kıyı boyunca çeşitli limanlara uğrayarak, Cebelitarık Boğazı’nı geçirip güvenli
bir şekilde Marsilya’ya ulaştırmıştı. Bainbridge, New York’a dönüşünden bir
süre sonra Akdeniz’e dönüp, Philadelphia fırkateynine komuta ederek ilk önce
Fas Beyine ait İbrahim Lubarez’in komuta ettiği bir gemiyi ele geçirmişti.
Nitekim ABD Başkanı, 5 Aralık 1803’de Kongre’ye yaptığı konuşmada
Akdeniz’de bulunan Amerikan gemilerinin ve komutanlarının Fas korsanlarına
karşı başarısından bahsetmişti.57
1 Kasım 1803 tarihinde Amiral Bainbridge’ye
gemi mürettebatının bağlılığını ve kendisini övdükleri Tripoli’den yazmış
56 Harris, s.55-60 57 Harris, s. 63 vd., 72, 78
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
139
olduğu mektupta, daha sonra diplomatik ve ticari ilişkilerde önemli rol oynayan
David Porter’in adına rastlamaktayız.58
3- Amerika ve Berberi Ocakları Arasında İlk Ciddi Çarpışma ve
Philadelphia’nın Kaybı59
1803 yılı başlarında Akdeniz sularında bulunan Philadelphia firkateyni
Mağribi bir kruvazörü esir almış ve gemide Tinji (Tangier) Valisi’nin imzasıyla
gemi komutanına Amerikan ticaret gemilerini tahrip yetkisi veren kâğıtlar ele
geçirilmişti. Amiral Preble gemisiyle limana girmiş ve hükümdardan açıklama
istemişti. Hükümdar astına böyle bir yetki vermediğini ve kağıtların sahte
olduğunu söyleyip, yeni bir anlaşma imzalamış ve valiyi görevden azledip
mallarını müsadere ederek konuyu kapatmıştı.
Kaptan’a Philadelphia gemisini komuta ettiği sırada, Trablusgarp’ın
abluka altına alınması görevi verilmişti. Philadelphia, limana girmekte olan bir
Trablusgarp gemisini takip etmeye başladığında sığlıklar ve mercanla dolu
limanda savrulmuş ve Trabluslular Amerikan gemisinin durumunu kısa süre
sonra fark etmişti. ABD gemisi kendisini savunmak için Trablus gemilerine
karşı ateşe başlamıştı. O sırada Kaptan Bainbridge düştükleri durumdan çıkış
olmadığını görünce ambarı suyla doldurtmuş, düşmanın hareket ettirmesi
halinde batması için delikler açtırmıştı. Trabluslular ateş etmeyi durdurup
güverteye çıkmış ve subayların, askerlerin şahsi eşyalarını yağmalayıp, gemide
bulunan üç yüz on beş kişiyi esir almışlardı. Kısa süre sonra kuzey rüzgarları
Philadelphia gemisini kayalardan kurtarınca, gemiyi ele geçirenler onu derin
sulara taşımayı başarıp açılan delikleri kapatmışlardı. Sığ sulara atılmış silahları
kurtarıp gemiye tekrar yerleştirmeleri ile Paşa bu durumdan kazançlı çıkmıştı.60
O sırada Amiral Preble’e bir mektup gelmişti. Boş bir kâğıt gibi görünse de
mürekkep olarak limonata kullanıldığından onu aleve doğru tutulduğunda,
Bainbridge’in yazdığı satırlar görülmekteydi. Mektupta “bir ticari golet
kiralanması, korkusuz ve kararlı subaylarla doldurulması, gece limana girilmesi,
geminin doğrudan firkateyne yönelmesi, ellerinde kılıçlarla dövüşmeleri,
58 Harris, s.83 59 Ellis, s.97-108; Ayrıca bkz. Paullin, s. 69-81.; Long, s.17 vd.; Bryson, s.6 vd.; Allen, s.143
vd, 185-186.; Knox, s. 70-74 60 Harris, s.86 vd.; Ellis, s.105 vd.
GÖKNUR AKÇADAĞ
140
operasyon bittikten sonra kaçış için kayıklar ayarlanması, limanda demirli
Philadelphia’yı kurtarmak mümkün olmadığından batırılması” istenmektedir.
Böylece limanı koruyan önemli bir silah yok edilecektir. Kaptan Bainbridge
bunların gönderilmesini sağlayan yakın arkadaşı İsveç Konsolosu, Preble’ye
benzer birçok mektup göndermiştir. O sırada ABD filoları bir Trablus
gambotunu ele geçirmişlerdi. Amiral Preble, Deniz Yüzbaşı Decatur’a
Bainbridge’in önerisini söyleyince plan uygulamaya konulmuştur. Gemiyi
tahrip etmesi emri ile 9 Şubat 1804 tarihinde Trablus’a giden iki ABD gemisi,
Trablusluları yenilgiye uğratmış, firkateyni ele geçirip yakmıştır.61
Amerikalıların esareti döneminde, Müslümanların inanışları ve
gelenekleri hakkında gözlemlerini de Bainbridge anılarında nakletmektedir.
Müslümanların Ramazan ayında oruç tutulmasını ve Bayram günlerini, üst
teğmen David Porter ile birlikte Trablus Paşası’nın sarayına gittiklerinde
gördüklerini anlatarak, seremoniyi tarif etmekteydi. Amerikalılar hapiste iken
Onlara iyi davranan bir kişiden de bahsedilmektedir: Paşa ile Amerikalılar
arasında aracılık eden samimi bir Türk olan Sidi Muhammet Dgheis, dünyayı
görmüş birisiydi ve İngiltere, Fransa, İspanya ve Napoli'de elçilik yapmıştı. Esir
Amerikalıların sorunlarını çözmeye, onları korumaya çalışmış olan Muhammet,
subayların hapisten çıkıp dolaşmalarını, Trablusgarp'ın temiz havasını
solumalarını sağlamış, subaylara bahçesinden sebze-meyve göndermişti. 62
4- Trablusgarp’ın Bombalanması ve Diplomasi ile Anlaşmaya
Varış:63
Trablus Paşası bu olup bitenler karşısında harekete geçmişti ve Amerikalı
esirlere kötü davranıp, Amerika ile anlaşmaya yanaşmamaktaydı. Bu durum
karşısında 3 Ağustos’ta Amiral Preble filosuyla Trablus limanına gelip,
bombardımana başlamıştı. Yüzbaşı James Decatur’un çabasıyla Trabluslular
geri çekilmişti fakat başarı sağlanamamıştı. Amerika gemileri kaleler ve
sahildeki bataryalara yapılan saldırıda güçsüz kalmıştı. O sırada şehirde Trablus
hapishanesinde esir olan Kaptan Bainbridge bombardımanı dikkatli bir şekilde
not etmişti. Yeni plan “Intrepid” gemisini bombayla donatıp limana yollamak
61 Ellis, s. 108-110; Harris, s. 100 vd. 62 Harris, s.98-101 63 Ellis, s.111-119; Harris, s. 97-102 vd., 111-116
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
141
ve orada patlatmaktı. Komutan Richard Somers, Decatur, Stewart’ın aldığı
kararla uygulanmış ve Komutan Somers’in gemiyi havaya uçurmuştu. Fakat on
gemi ve silah gücüyle Paşa’yı yola getiremeyince Amerikalılar diplomasiye
başvurmuşlardı. O sırada Trablusgarp Beylerbeyi ağabeyinden iktidarı gasp
etmiş, ağabeyi ise Mısır’a kaçmıştı. ABD Konsolosu, tahttan indirilmiş bu
kardeşi kullanmak istemekteydi ve hükümetten bu konuda yetki almıştı. ABD
Konsolosu İskenderiye’ye giderek sürgündeki hükümdarı bulmuş, planı
açıklamıştı. Sürgündeki hükümdarla birlikte dönen Konsolos, iktidardaki
hükümdarın liman kentlerinden birisi olan Derne şehrine ulaşmıştı. Amerikan
donanmasının desteğiyle Derne şehri alınmış ve Amerikan bayrağı ilk kez
Atlantik’in doğusunda bir kaleye çekilmişti. Konsolos daha sonra Trablus’a
doğru yola çıkmıştı. Beylerbeyi, 2 Haziran 1805 tarihinde bu koşullar altında
anlaşmayı imzalamış, önce Amerikan esirlerinin serbest bırakılması için çok
yüksek fiyat istemişse de, sonunda 60.000 dolara razı olmuştu. Trablusgarp
sorunu bu şekilde sona erdirilmişti. Diğer yandan tahtı elinden alınıp sürgünden
getirtilen diğer hükümdara Amerikalılar yardımı karşılığında taht sözü vermişse
de anlaşmaya bu hususta hiçbir madde konulmamıştır. Amerikan Devleti’nin
kendisine büyük haksızlık ettiğini düşünen Trablusgarp Beyi ise Kongre’ye
başvurmuşsa da Kongre kendisine sadaka gibi sadece 2,400 dolar vermiştir. 64
5- Beylikler üzerinde İngiltere Etkisi ve Akdeniz’de İngiliz-Amerikan
Mücadelesinin Sonucu olarak Cezayir’le Savaş ve Anlaşma65
İngiltere, Ocakların korsanlığına karşılık bunlara haraç ödeyerek tüm
Akdeniz ticaretini elinde tutmayı istemekteydi. Kaynaklarda, İngiliz
Hükümeti’nin ABD’nin Akdeniz’e savaş gemisi gönderemeyecek kadar güçsüz
olduğunu düşündüğü ve bu beylikleri bilerek elinde tutmakta olduğu, Ocakların
Akdeniz ticaretine meyleden güçlere karşı saldırmalarından memnun oldukları
da vurgulanmıştır. Fakat Trablusgarp meselesinde Amerikan donanması başarı
gösterince, durum tersine dönmüştür. Akdeniz’de ticarette ABD’nin da söz
sahibi olması olasılığı güçlenmiştir. Yenilgilerinden dolayı kızgın olan Ocaklar
ise ABD-İngiltere ile 1812 savaşı başladığında, fırsattan yararlanıp ABD ile
tekrar sorun çıkarmıştır. Cezayir Beylerbeyi, 27.000 dolar isteyerek ilk
64 Ellis, s.119 -121; Harris, s. 119-126. 65 Ellis, s.206-215; Harris, s. 198-205.
GÖKNUR AKÇADAĞ
142
girişimde bulunan kişi olmuştu. Cezayir iki ülke arasındaki hesaplama
sistemindeki farkı gerekçe gösterip anlaşmadakinden daha yüksek para
istemiştir. İngiltere ile savaştan dolayı ABD, Akdeniz’e gemi
gönderemediğinden Konsolos bu isteği kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu taviz,
Ocakların yeni isteklerine yol açmıştı. İkinci aşamada Konsolos’tan hükümdarın
mülkünde uygun konaklar yapmadığı gerekçesiyle, ülkeyi terk etmesi
istenmişti. Çünkü bu sırada Cezayir Beyi, İngiltere’den gemi ambarı hediye
almıştı ve korsanlarını ABD ticaret gemilerine saldırtmakta vakit
kaybetmemişti. Trablus ve Tunus ise bu dönemde çok aktif değillerdi ancak
İngiltere’nin ABD donanmasını denizlerden sileceğine inandıklarından, İngiliz
savaş gemilerinin Amerikan korsan gemilerinin kendi limanlarına gönderdiği
ganimete el koymasına izin verdiler. Bu durumu göz önüne alan ABD
Hükümeti, 1812 savaşı biter bitmez dikkatini Cezayir’e yöneltmişti. Cezayir
Beyi Amerikalı esirlerinin fidyeyle serbest bırakılmasını reddetmekle kalmamış,
bunlara daha fazlasını ekleyeceğini de ilan etmişti. ABD Kongresi ise 2 Mart
1815’de Akdeniz’deki değerli ticaretlerini korumak amacıyla Cezayir’e savaş
ilan etmişti.
Amerika ile İngiltere ile yapılan anlaşma resmiyet kazanır kazanmaz, iki
filo daha Cezayir sularına gönderilmişti. Filonun birincisi Boston’da kurulmuştu
ve William Bainbridge’in komutasındaydı ve ikincisi New York’ta kurulmuştu
ve Stephen Decatur’un komutasındaydı. Amerika filosu on gemi ve 210 silahtan
oluşuyordu, Cezayir deniz gücü ise, 5 firkateyn, 6 savaş şalopası ve 360 top
taşıyan 1 guletten oluşuyordu. Yiğitliği ve yeteneğiyle en düşük rütbeden en
yüksek rütbeye kadar yükselmiş olan Cezayirli Amiralin modern savaşın
tekniklerine göre eğitilmiş mürettebatı vardı. Portekiz sahillerine yaklaştığında
Mağribi amiralin Cebelitarık Boğazı’nı geçip Akdeniz’e girdiğini haber alındı.
Cebelitarık’ta iken Decatur, birkaç geminin Cezayirlilere tehlikeyi haber
vermek için hızla giden Cezayir gemilerini vurmak umuduyla Akdeniz’e
açılarak takip etmiş, iki Mağrip gemisini yenilgiye uğratmıştı. 28 Haziran 1815
tarihinde Amerikan filosu Cezayir’deydi ve Amiral, İsveç Konsolosu’nun
gemiye gelmesini istemişti. Birkaç saat sonra limanın Cezayirli yetkilisi ile
gelmişlerdi. Decatur yerli esirlerden birinin şahitliğiyle amirallerinin
öldürüldüğünü, gemisinin ve ikinci bir geminin ele geçirildiğini söyleyince,
yetkili Amerikalı Amirale hangi koşullarda anlaşma yapmak istediklerini
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
143
sormuştu. Decatur’un, ABD Başkanı’ndan getirdiği ve Beylerbeyine verdiği
mektupta, barışın ancak Cezayirlilerin gelecekte haraç istememesi ve Amerikan
ticaret gemilerinin rahatsız edilmemesi koşuluyla yapılacağı belirtiliyordu. Bir
gün sonra müzakere yapmak için tam yetkiyle gelen Cezayirli yetkili ile Decatur
görüştüğünde, belirtilen maddelerin yanı sıra tüm Amerikalı esirlerin fidyesiz
serbest bırakılmasını ve onlardan çalınanların son sentine kadar ödenmesi
istendi. Cezayirli yetkili şartları Beylerbeyine sunmak için ateşkes istedi bu
kabul edilmedi. Kısa süre sonra Cezayir anlaşmayı imzaladı ve uzun esaret
dönemi yaşamış Amerikalı esirler teslim edildi. Cezayir’den sonra Tunus’a
giden Decatur, Beylerbeyine son savaşta Amerikan ganimetleri almasından
dolayı 46.000 dolar ödemesi için on iki saat süre vermişti ve Beylerbeyi bunu
ödemişti. Aynı şekilde Trablusgarp Beylerbeyi de 25.000 dolar ödemeye
mecbur edilmişti. Bu dönemde Amerikan filosunun gemileri arasında yer alan
Guerriere, Macedonian ve Peacock son savaşta Büyük Britanya’dan zapt
edilmiş olan gemilerdi. Bunun üzerine Beylerbeyi’nin başvekili İngiliz
konsolosuna: “Donanmanızın altı ay içerisinde Amerikalıları denizlerden
kaldıracağını söylemiştiniz ama şimdi sizden aldıkları gemilerle bizimle savaş
yaptılar” demişti.66
6- Kaptan Bainbridge’nin Notlarında, Amerika’nın Ticari
Hedeflerinde Türkiye:
1815 yılı faaliyetleri anlatılırken Bainbridge’nin verdiği bir bilgi de
dikkat çekicidir. Anılarında yazdığına göre, Amiral özel sekreteri Mr.
Falsome’yi aşağıda sıralayacağımız ticareti esas alan konuları takip etmesi
amacıyla İzmir’e göndermişti. Bu konular67
:
1-ABD ile İzmir arasında ve Türk İmparatorluğundaki diğer limanlarla
olan ticaretin durumu ve gelişmesi konusu. 2-Yönetilen ticaretin ticari
yönetmeliği hakkında bilgi. 3-İzmir’deki Amerikan Konsolosunun veya ticari
ofisin tüccarlarına avantaj sağlayıp sağlayamayacağını onaylama konusudur.
Sekreter, kendisine söylenen görevi yerine getirerek, bilgiyle dönmüştü.
Bu bilgiler, İzmir’in durumu hakkında girişimci Amerikan tüccarlarını orada
66 Ellis, s.215 67 Harris, s.227
GÖKNUR AKÇADAĞ
144
ağırlayan, ilgilenen David Offley’in bürosundan verilen dökümanlarla da ortaya
koyduğu ciddi bilgilerdi. Bu verilere göre, İzmir yıllık bir milyon civarında
değeri olan ABD ticaretinin yapıldığı tek limandı. Sekreterin verdiği bilgiler bu
durumu kanıtlamaktaydı. Bu miktar Hükümetin göstereceği gayret ile uygun
önlemlerle büyük oranda artabilirdi. Bainbridge’in Akdeniz’deki amaçlarından
birisi çok güzel biçimde yapılmış gemisini İstanbul’da göstermek ve Osmanlı
hükümetinin bir elçiyi kabul edip etmeyeceğini yoklamaktı. Burada
Bainbridge’in, daha önce Washington gemisi ile İstanbul’a gelişinde yaşadığı
olaya atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Çanakkale Boğazından
öteye geçme izni alamadığından, bu noktada hükümetin istekleri yerine
getirilememişti. 7 Mayıs 1821 tarihinde Donanma Bakanına gönderdiği
mektupta şunları yazmaktadır:68
“İstanbul’u ziyaret etmekten men edilmiş olmama karşın Türk devletinin
“çok olumsuz anlamda sayılmayacak” engellemesine dayanarak bu denizdeki
gemimin, Cebelitarık’ta yaşadığımız güçlükleri barışçıl yollarla çözerek ve en
uygun şartlarda filomuza kalacağı bir yer bularak, bir dereceye kadar ülkemize
hizmet edeceğine inanıyorum. Özellikle hayranlık uyandıran Colombus
gemimizin yer aldığı filomuzun farklı Berberi limanlarında boy göstermesi bu
ülkelerin ulusumuza saygı göstermesini sağlamıştır. Berberi sultanlıklarındaki
Amerikan Başkonsolosu Bay Shaler ile yaptığım sık yazışmalar bunları
doğrular niteliktedir. Komutam altında bulunan filo her zaman alarm halinde
olup, ticaretimizi en küçük bir şekilde taciz etmeleri veya Birleşik Devletler ile
olan anlaşmalarını ihlal etmeleri halinde, bu korsanlara karşı her an harekete
geçmeye hazırdır. Trablusgarp, Tunus, Cezayir ve Fas’ta bulunan
konsoloslarımız bu ülkelerin dostane olduğu hususunda tatmin edici garantiler
verdiğinden bu hususta pek endişeli değiliz.”
1794-1816 arası dönem, ABD için bu korsan güçlerle savaşım, ABD
donanmasının kuruluşu ve Akdeniz’deki Avrupalı büyük güçlere, özellikle
İngiliz, Fransız, İspanya’nın baskın rolüne karşı yeni bir güç olarak ortaya çıkış
süreci olmuştu. İngiltere'nin inhisarı altında bulunan Levant ticaretine,
Amerikalıların da girmesiyle Akdeniz’de dengeler değişmiştir. Akdeniz’in ticari
potansiyelini ve Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki rolünü önemseyen ABD,
68 Harris, s.231
KAPTAN WILLIAM BAINBRIDGE’İN İSTANBUL SEYAHATİNİN ÖNEMİ
145
İngiltere’nin engelleme çabalarına rağmen anlaşmalar yoluyla, gemilerinin
Akdeniz’de rahat dolaşabilmesini sağlamıştır. Bu sayede Amerika’nın
ürünlerini satabileceği yeni bölgelere yayılması mümkün olabilmişti ve daha
çok 1820 sonrası ticareti genişlemiştir. 1821’de ihracat ve ithalat geliri toplamı
127 milyon dolar iken, 1860’da 762 milyon dolar gibi bir rakama ulaşmıştır. Bu
sıçrayışı sağlayan ana faktörlerden birisi, Amerikan deniz ticaretinin
büyümesiydi.69
SONUÇ
Kaynakların verdiği bilgiler, ABD’nin Garp Ocakları’na karşı izlediği
politika hakkında önemli bilgiler aktarmakta ve ABD’nin Akdeniz ticaretinde
güçlü olma girişimlerini anlamamızı sağlamaktadır. Amerika kıtasından uzakta
bir bölgede ABD gemilerinin ele geçirilmesi, Amerikalıların rehin alınmasına
verilen önem, bunu durdurmak ve Ocakları yenilgiye uğratmak üzere yeni
kuvvetlerin Akdeniz’e gönderilmesi ve ABD yönetimine verilen istihbaratlar,
ticari açıdan ABD’nin Akdeniz’de etkinliği için yürütülen müzakereler bu
dönemin kaynaklarına ayrıntılarıyla yansımıştır. Bu açıdan Kaptan
Bainbridge’nin Osmanlı ve Garp Ocakları ile ilgili görüşlerini yazdığı raporları
ve değerlendirmeleri, Akdeniz’deki faaliyetler üzerine bilgiler de dikkat
çekicidir. O ve diğer ABD deniz subaylarının ticari açıdan ABD girişimlerinin
önünü açacak çalışmaları, diğer ülkeler ve Osmanlı Devleti ile siyasi ilişkiler
kurmanın anahtarlarından olmuştur.
69 Paul A. Varg, United States Foreign Relations 1820-1860, Michigan State University Press
1979, s. 45.
GÖKNUR AKÇADAĞ
146
Abstract
THE SIGNIFICIANCE OF CAPTAIN WILLIAM
BAINBRIDGE’S ISTANBUL TRAVEL IN INITIATION OF
COMMERCIAL RELATIONS BETWEEN TURKEY-AMERICA
IN THE MEDITERREAN
Americans first tried to do business in the Mediterranean when
they contacted with the Barbary States that ruled by the Ottoman
Empire. After the American merchant ships came to Smyrna as of
1797 the USA and the Ottoman states begun to establish economic
relations. Therefore for the first time the President Jefferson
appointed an American consul to Smyrna as the American trade
capacity increased in the Mediterranean70. Giving some
information that may help us understand the aims and approaches
of the two states before 1830 when the USA signed a treaty of
commerce with the Ottoman Empire, the issues on the relations of
the Ottoman Empire-the USA-Barbary States during the conflicts
arisen among the states resulting from the Mediterranean trade and
the interest of the United Kingdom and other European countries
are discussed in this article referring some resources that have not
been used in the literature too often. In this respect especially a
book by the Commodore William Bainbridge, in which he tells
about his life and deeds, giving detailed information about the
relations with Turks, and the accounts of Edward S. Ellis on the
relations of the USA with the Barbary States are important. The
records in the USA National Archive first appear as of 1783 and
gradually increase71. The first documents related the relations with
the USA in the General Directorate of the Ottoman Archive of
Turkey first date back to 1797. Except these documents there are
just a few older documents concerning the relations of America
with the other states. This article is not a more detailed study based
on the archive records. Some of the archive records are mentioned
just as to explain when the relations between the two countries
begun. The activities of the Commodore William Bainbridge for
America and the importance of his activities to start the American-
Ottoman relations are cited.
Keywords: Mediterranean, United States of America, Ottoman
Empire, Barbary States, Trade, William Bainbridge.
70
For detailed info see: Çağrı Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, Turkish-
American Relations, (ed. Mustafa Aydın-Çağrı Erhan), New York 2004, p.3-4,6 71
The oldest records on Turkey in the USA-National Archive: 1802-1906, T238 No, 15 roll,
M46, 77 roll on the Smyrna Consular Despatches and diplomatic correspondence from 1818
to 1906. The first two of them is about correspondence before 1830. Tunisian Diplomatic
Instructions: 1798-1801, M28, roll 5; Tunisian Legation, 1805-6, M67, 1.roll; Consular
Despatches:1797-1906, T303, 12 roll.