Afetlerde geçici barınma koşullarında kadınları desteklemeye yönelik öneriler ve Van Depremi...

41
GEÇİCİ BARINMA KOŞULLARINDA KADINLARI DESTEKLEMEYE YÖNELİK ÖNERİLER VE VAN DEPREMİ ÖRNEĞİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR Zeynep Bengü Tez Danışmanı: Öğr. Gör. Dr. Nazan Akman PEK

Transcript of Afetlerde geçici barınma koşullarında kadınları desteklemeye yönelik öneriler ve Van Depremi...

GEÇİCİ BARINMA KOŞULLARINDA KADINLARI DESTEKLEMEYE YÖNELİK ÖNERİLER VE

VAN DEPREMİ ÖRNEĞİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

Zeynep BengüTez Danışmanı: Öğr. Gör. Dr. Nazan

Akman PEK

Bu çalışmanın amacı, afet yönetiminde kadınlar açısından her bakımdan belli bir önem teşkil eden konuları ortaya koymak ve afet yönetiminin özellikle risk ve zarar azaltma evrelerinde kadınların ihtiyaçlarına yönelik tespitleri sergileyebilmek ve bununla birlikte, kadınların afet yönetiminin her evresinde görünür olmasına yönelik katılımlarını ortaya sermektir.

Aynı zamanda afet yönetiminin, risk ve zarar azaltma evresinin araştırma konularından birisi olan geçici barınma koşullarının iyileştirilmesine yönelik, farklı başlıklar altında, özellikle kadınlar açısından, pratik öneriler sunmayı hedeflemektedir.

Bunun yanında, bu çalışma genel öneriler doğrultusunda Van Depremi’nde geçici barınma koşullarını, bu süreçte kadınların durumunu ve bölgede incelemeler yapmış ve yardımda bulunmuş kadın sorunlarına eğilen STK’ları yakından inceleyerek özelde Van Depremi’ne odaklanmıştır.

GİRİŞ

Tüm dünyada kalkınma çabaları sadece erkekleri ya da sadece kadınları faydalandırmak için tasarlanmamış olmasına rağmen uygulama /yaşama geçirme safhasına gelindiğinde yardım paralarının ve kaynakların çoğunlukla erkeklerin yararına harcandığı gözlemlenmektedir. Kadınların kalkınma planlarından dışlanması son yıllarda toplumsal cinsiyet meselesiyle ilgilenmemiz gerektiğini bize hatırlatıyor. Bu durumun göstergesi olarak Dünya Kalkınma Endeksi’ne ya da Toplumsal Cinsiyet Yoksulluk Endeksi’ne bakıldığında, UNDP’nin İnsan Kalkınma Raporu Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasında toplumsal cinsiyet temelli ciddi farklılıklar olduğunu göstermektedir.

Son yıllarda dünyadaki afet yönetimi pratiklerinde yerel insiyatiflerin önemini ve toplumsal cinsiyet yaklaşımını ön plana alan gelişmeler gittikçe artış göstermektedir. 2005 yılında Birleşmiş Milletler’in 168 üye ülkesinin kabul ettiği Hyogo Çerçeve Eylem Planı (2005-2015) afet yönetimindeki zarar azaltma evresi uygulamalarının ulusal olduğu kadar yerel de olduğunu vurgulayan “toplumun katılımı” ve “toplumsal cinsiyet” ilkeleri günümüzde hâlâ önemini korumakta ancak yeterince üzerinde durulmamaktadır.

Toplumsal Cinsiyet (Gender):

Toplumsal cinsiyet, kısaca insanların biyolojik cinsiyet farklılıkları değil, kadın ve erkeğe ayrı ayrı yüklenen davranışsal, karakterlere özgü ya da kimi kalıplaşmış yatkınlıkların bütünüdür.

Toplumsal cinsiyet kimliği için, bir toplumun kadın veya erkek olmaya yüklediği sorumluluklar, belirgin özellikler, dış görünüş, kadın ve erkek için kabul edilmiş meslekler kısaca toplumun kişiye yüklediği sosyal anlamdır diyebiliriz.

Dünya genelinde kadınlara yüklenilen aileye bakma ve ev işleri sorumluluğu onların eve hapsolmasına ve kamu alanlarına açılmasına engel olmaktadır. Bu nedenle bu alanlarda daha çok erkek görülmektedir.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013’de yayınladığı ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği’ endeksine göre Türkiye, 136 ülke içinde 120’inci.  Türkiye’de kadınların %30’u işgücüne katılırken, bu oran erkekler için %76.

Kadınların herhangi bir afet öncesindeki cinsiyetlerinden kaynaklanan zaten olumsuz durumlarının afet sonrasında daha da büyümesi, afetlerde kadına yönelik çalışmaları zorunlu kılmaktadır. Kadının toplumsal cinsiyet kimliğinden kaynaklanan kırılganlıkları vurgulanmakta, fakat kapasiteleri ve yetenekleri maskelenmektedir. Toplumsal cinsiyet temelli önyargılar kadınları zayıf, pasif ve kriz zamanlarında “kurtarılma” ihtiyacındaki “kurban”lar olarak görmektedir. Oysa gerçekte farklı yaş gruplarındaki kadınlar afet sonrasında aktif rol oynamaktadırlar.

Dünyadan bir örnek vermek gerekirse, beş Güney Afrika ülkesinde farklı afetler üzerine yapılan bir araştırmada kadınların erkeklere oranla hayatta kalma mücadelelerinde ve iyileşme evreleriyle başa çıkmada daha fazla sayıda oldukları saptanmıştır. Buna karşın, afetlerde planlama ve organizasyon konularında kadınların çok az temsil edildiğini ve karar alma pozisyonlarında yer almadıkları görülmektedir. Özellikle kadının rolünün ev ve aile ile ilişkilendirildiği ataerkil ve gelişmekte olan toplumlarda bu durum daha da göze çarpmaktadır. Bununla birlikte, gelişmiş ülkelerde de aynı sorunla yüz yüze kalınabildiği bilinmektedir.

Zarargörebilirlik afetlerde önemli bir rol oynar. Bazı gruplar diğerlerinden daha kırılgandır. Örneğin yoksullar önlerindeki seçeneklerin yetersiz olmasından dolayı daha kırılgandırlar. Sosyal sınıf farklılıkları, etnik farklılıklar, engelli olmak ve yaş faktörleri insanların kırılganlık seviyelerini etkilemektedir.

Dolayısıyla , karşı karşıya kalınan risk, tehlikenin şiddeti kadar toplumun kırılganlığı ile de bağıntılıdır :  

Risk = Tehlike + Zarargörebilirlik Afetlerde genelde baskın olan yaklaşımda, kadın ve erkeklerin farklı kırılganlıkları göz önüne alınmaz. Risk ve kırılganlıkları toplumsal cinsiyet temelinde değerlendirmek dünyada afet yönetiminde henüz yeterince yerleşmiş değildir.

Zarargörebilirlik

Kadınların afetlerde risk seviyesini arttıran toplumsal cinsiyet faktörleri

Afet sonrası kaos durumunda, kurulu düzendeki aile ya da mahalle parçalandığında var olan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yüzeye çıkar ve zaten savunmasız olanlar yüksek risk gruplarına girerler. Aşağıdaki sıralamadakiler kadınların bu yüksek risk grubuna düşmesine sebep olan faktörlerdendir:  Yoksul yaşam koşullarıGüç eksikliğiRiske maruz kalmaŞoklarla başa çıkma kapasitesiGöçmen olmakEvsiz olmak ya da kadın barınağında yaşıyor olmakYaşlılık ve fiziksel ya da zihinsel engellilikKadınların tek başına ev geçindirmesiKendini anadilinde ifade edemeyen, dil sorunu yaşayan kadınlar Etnik farklılıklara sahip olmakHangi yaştan olursa olsun kronik bir hastalığa sahip olmakDoğumla ilgili sağlığın sebep olduğu sınırlamalarKadının üreme sağlığı ile ilgili sorunlar ya da doğum kontrolünün olmaması

Kırsal kesimde yaşayan kadınların erkeğe oranla daha az toprak sahibi olması

Aile içinde kendisine bağlı olanlarla ilgilenme Ulaşıma daha az erişebilir olmak Okuryazarlığın daha az olması Suya, yakacak oduna, tarımsal mahsule veya diğer doğal kaynaklara bağımlı olması

Kendiyle ilgilenecek daha az boş zamanı olması Sosyal olarak daha çok yalıtılmışlık / tek başınalık

Evde ve politik kurumlarda daha az karar verme süreçlerine katılım

Afetle ilgili organizasyonlarda kadın temsilinin düşük olması

Afetle ilgili bilgilere erişememe

Japon Afet Yönetiminde Geçici Barınma Kriterleri:

Japonya’nın uyguladığı afet yönetim tarzından bir örnek vermek gerekirse, afet yönetiminde risk iletişimine çok önem verilmekte olduğunu görüyoruz. Buna göre, risk yönetiminde “bilgi gönderen”ler (hükümet, üniversite, araştırma kurumları, STK’lar) ve “bilgi alan”lar (yerel halk) arasındaki iletişimin güçlü olması gerekir.

Eğer bunlar arasında “boşluklar” varsa iletişim gerçekleşmez. Dolayısıyla, olası bir afet öncesi, hem mühendislik anlamında önlemler alınmalı (yapılar güçlendirilmeli, vs.) hem de afet eğitimi ve tahliye eğitimlerinin verilmesi gerekir. Bununla birlikte, risk eğitimi verenlerin ya da genel olarak “bilgi gönderen”lerin görevi, yerel halka sadece riske yönelik bilgi vermek değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi, onlarla güvene dayanan bir ‘ilişki’ kurmalarıdır.

Japon afet yönetimi sisteminin geçici barınmaya yönelik 17 gösterge belirlediği bilinmektedir. Bunlar altı kategoriye yerleştirilmiştir. Sırasıyla:

  güvenlik, yaşamsal hizmetlerde stabilite ve süreklilik, barınma kapasitesi, rahatlık, erişilebilirlik, dış kaynaklar ve bilgilerle bağlanılabilirlik.

Bu kriterlerin geçici barınmaya yönelik planlamada dikkate alınması gerekir. 

Toplumsal cinsiyet afetlerdeki erken uyarının yaygınlaştırılmasında önemli bir faktördür. Örneğin 1991 Bangladeş’teki kasırgada erken uyarı sadece hoparlörlerle yapılmıştır. Cinsiyet ayırımının had safhada olduğu bu ülkede çoğunlukla evde kalan ve kamu yerlerine çıkamayan kadınlar bilgiye ulaşamamıştır. Dolayısıyla kadın ve çocuk ölümleri erkek ölümlerinden çok daha fazla olmuştur.

O halde erken uyarı sadece kamu alanlarında değil, zarargörebilir grupların bulunduğu her yerde yapılmalıdır. Bunun dışında, kadın ve erkekler erken uyarı bilgilerinin yaygınlaştırılmasında birlikte görev almalıdır.

TAHLİYE

Dünya genelinde bir afetten sonraki arama kurtarma sürecinde daha çok erkeklerin baskın olduğu organizasyonların rol oynadığı görülmektedir. Ancak, arama kurtarma gruplarının kadınlı erkekli bir şekilde oluşması gerekir ve hem kadın hem de erkeklerin ihtiyaçlarının tespiti herhangi bir operasyona başlamadan önce yapılmalıdır.

Bunun için yapılacaklar listesi oluşturulmalıdır. Arama kurtarma ekibi hamile kadınlara yardım etmede eğitimli olmalı ve yine hamilelere tam teçhizatlı bir şekilde ilk yardım sağlamaya hazır bulunmalıdır. Bunun yanında, fiziksel veya zihinsel engelli kadınları da kurtarmaya yönelik eğitimlerin arama kurtarma ekipleri tarafından alınmış olması gerekir. Ekipten bir kişinin işaret dilini biliyor olması da ayrıca önemlidir.

ARAMA KURTARMA

Tıbbi yardımın her yerde, en ücra bir köy/kasaba da olsa, kadınlara ulaştırılması gerekir. Tıbbi yardım afet sonrası ilk zamanların en kritik meselesidir ve insani bir haktır.

Tıbbi hizmetlerde hem kadın hem de erkek çalışanların işe alınmaları gerekir. Kadınlar için ayrı bir muayene odasının kurulması, özellikle jinekologların kadın doktor olmasına özen gösterilmelidir.

TIBBİ YARDIM

Kadın ve çocukların erkeklere oranla geçici barınma alanlarında daha fazla zaman geçirdikleri tespit edilmiştir. Bu durumda bu alanların hijyeni, bakımı ve güvenliğinin yanısıra zarargörebilir bir grup olarak kabul edilen kadınların kendi içinde hassasiyeti daha yüksek olan gruplara da rastlanmaktadır.

  Örneğin hamile ve emziren kadınları ya da kadınların özel durumları düşünülerek kamplarda ya da geçici barınma alanlarında yararlanabilecekleri kendilerine özgü alanların oluşturulması sağlıklı bir karardır.

Kampların ve geçici barınma alanlarının tasarımında ve düzenlenmesinde hem kadın hem de erkeklere danışılması buraların işlerliği ve burada kalan afetzedeler açısından önem taşır. Tuvaletlerin ve yukarıda bahsedilen kadınlara özgü özel alanların civarının geceleri yeterli bir şekilde aydınlatılması çok önemlidir.

BARINMA

Sanitasyon, çadırkentlerde ve geçici barınma alanlarındaki hijyen koşulları, tuvalet, banyo, çamaşır ve bulaşık yıkama, genel olarak atık su yönetimini içerir.

Yetersiz su ve sanitasyon tesisleri afetzedelerin sağlığını etkiler. Genellikle kadınlar ve kız çocukları çocuk bakımından ve ev işlerinden sorumlu oldukları için su eksikliğinin en fazla bu grubu etkilediği tespit edilmiştir. Temiz su eksikliği kadınları kirlenmiş suları kullanmaya mecbur bıraktığından dolayı afetlerde su meselesi potansiyel bir sağlık riski taşır. Suya erişimin ya da su dağıtımının özellikle kadınların kolaylıkla ulaşabildikleri yerlere göre yapılması gerekir.

Kadın ve erkek tuvaletlerinin tasarımında ve lokasyonunda hem kadın hem de erkekler yer almalıdır. Bunun yanında iç çamaşırları için özel bir çamaşırhane odası da amaca uygundur.

SU VE SANİTASYON

Dünya genelinde yapılan araştırmalarda, kriz durumlarında kadınların - krizle başa çıkma stratejisi olarak - ailenin diğer üyelerinin lehine olması amacıyla yiyecek ihtiyaçlarını kıstıkları saptanmıştır. Hamile ya da emziren kadınların yetersiz beslenmesi doğacak çocuklarda ya dengesiz beslenmeye ya da ölüme sebep olabilir.

Bu nedenle, besin güvenliğinin ve beslenme stratejilerinin toplumsal cinsiyet temeli göz önünde tutularak yapılması gerekir. Besin güvenliğinin ve beslenme programlarının nasıl uygulanacağı konusundaki kararlara kadınların da dahil edilmeleri gerekir. Bu şekilde, kriz durumlarında kadınların ya da kız çocuklarının yüzyüze kalacağı riskler azaltılmış olur.

Yiyecekler eğer karneyle dağıtılıyorsa karnenin üzerine sadece erkeğin değil, kadının da isminin konulması sağlanmalıdır.

Beslenme açısından yemek dağıtımı, kadınların, erkeklerin, çocukların, hamile ve emziren kadınların ihtiyaçları doğrultusunda yapılmalıdır.

GIDA VE GİYECEK

Araştırmalar afetlerden sonra kadınların üreme sağlığı ile ilgili sorunlarının baş gösterdiğini saptamıştır. Bunlar arasında erken gebelikten kaynaklanan bebek kayıpları ya da erken doğumlar, çocuk düşürme vakaları, doğum sonrası komplikasyonlar ve kısırlık yer alır.

Hamile kadınların ve kürtaj yaptırmış kadınların ihtiyaçları ile doğum sonrası ihtiyaçlar hakkında ailenin tüm üyelerinin bu konuda hassas olması sağlanmalıdır.

Bunların dışında, afet dolayısıyla ailede bir ölüm söz konusu olduğunda aileye verilen para yardımı kadın ve erkeğe eşit şekilde verilmeli, kadınlar dışlanmamalıdır.

Prenatal (doğum öncesi) ile ilgili her türlü bakımın kadınlar için ücretsiz olması gerekir.

Barınma alanlarındaki ara yollar dahil tüm yolların açık olması ve bir ambülansın geçeceği genişlikte olması gerekir, böylece herhangi bir gebelikle ilgili acil durumda zaman kaybedilmemiş olunur.

SAĞLIK

Afet sonrasını inceleyen araştırmalar afetlerde kadınların erkeklere oranla daha çok strese maruz kaldıklarını belirtmektedir. Bunun sebeplerinin birden fazla olduğu düşünüldüğünde, bunlar, aile ortamı, aile içi bakım hizmetini kadınların yüklenmesi, sağlık, hareket etme/edememe durumları ve yaş faktörleri diye sıralanabilir.

Kadınlara destek verecek ruh sağlığı danışmanlarının kadın olması (özellikle ataerkil aile yapısının görüldüğü bölgelerde) danışan kadınların duygularını paylaşmada daha rahat olmalarını sağlayacaktır. Kadınların kendilerini ifade ederken mahremiyetin korunduğu bir ortamda yer almaları gerekir.

Kadınların duygularını öfke ya da gözyaşı ile iletmelerine izin verilmeli ve bunda cesaretlendirilmelidirler.

Afet sonrası danışmanlık gruplarının özellikle kırılganlığı yüksek kadınlara -dul, kürtaj yaptırmış, şiddete maruz kalmış, fiziksel ya da zihinsel engeli olanlara- yönelik olması gerekir.

Genel olarak, ruh sağlığı çalışanı olsun ya da olmasın geçici barınma alanlarındaki görevlilerin, afete maruz kalmış kadınların ‘kurban’ olmadığını anlamalarına yönelik, farkındalık eğitimleri almaları gerekir.

Ruh Sağlığı

Uluslararası çalışmalarda afetlerden sonra genellikle aile içi şiddetin arttığı gözlemlenmiştir. Aile içinde zaten varolan ve saklanan şiddetin, destek ve koruma mekanizmalarının yok olmasıyla, daha çok alevlendiği ve afet sonrası ailelerin birçoğunun ayrılık yaşamasına sebep olduğu belirtilmektedir.

Afet sonrası geçici barınma alanlarında herhangi bir şiddet vakasını önlemeye yönelik bazı önlemler alınabilir. Örneğin, hava kararmaya başladıktan sonra alan içerisindeki her bir ara yolun düzgün bir şekilde aydınlatılması gerekir. Özellikle malzeme dağıtımı yapılan yerlerde taciz olaylarına geçit verilmemesi için güvenliğin denetlenmesi gerekir.

  Çadır ya da herhangi bir geçici barınmanın yapımından ya da kurulumundan sadece erkekler sorumlu tutulmamalı, böyle bir ekibin içinde kadınlar da yer almalıdır. Böylece kadın afetzedeler erkeklere bağımlı olmaktan kurtulur ve cinsel istismarın önüne geçilebilir.

Kampları devriye gezenlerin hem erkek hem de kadınlardan oluşmasına dikkat edilebilir.

Geçici barınma alanlarında ya da kamplarda şiddete / tacize maruz kalmış kadınların duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarına kulak vererek yerelde bu konuda destek sağlayacak uzmanları ve STK’ları yardıma çağırmak gerekir. Böylece bu kadınlara karşı yargılayıcı olmayan, onların mahremine saygılı, şefkatli ve destekleyici mekanizmalar bu sorunu çözmede destek olabilirler.

AİLE İÇİ ŞİDDET / CİNSEL ŞİDDET

Yardım mekanizmalarının kadınların özel ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesine özen gösterilmelidir. Sadece Türkiye’de değil, ama uluslararası alanda da kadınların ulusal ve yerel afet kurullarındaki temsiliyetinin çok sınırlı olduğu bilinmektedir. Yönetim süreçlerinin farklı aşamalarında kadın potansiyeli bir kaynak olarak yeterince kullanılmamaktadır.

Bundan dolayı, afet yönetiminde geçici barınma konusunda kadınların özel ihtiyaçlarının göz önüne alınmasının yanında, kadınların yönetim sürecine dahil edilmesi ve katılımları sağlanmalıdır.

Her kampta mutlaka hamile, emziren veya adet gören kadınların özel ihtiyaçlarına yönelik ayrı kapalı bir mekâna yer ayrılması gerekir.  

GEÇİCİ BARINMA ALANI / KAMP YÖNETİMİ

Afetler çoğunlukla çok dengesiz toplumsal istatistikler doğurmaktadırlar: Örneğin kadınların başı çektiği haneler, evin dışında çalışan kadınlar, ailedeki büyük kız çocuklarının kardeşlerine bakmak zorunda kalması, ev işlerini yapmak, bütün bunlar kız çocuklarının okulu bırakmalarının sebeplerindendir.

Geçici barınma alanları ya da kamplar mümkün olduğunca okulların yanına yerleştirilmelidirler. Böylelikle, hem çocuklar okuldan uzak kalmaz hem de kız çocukları uzun mesafeler kat etmek zorunda kalmayarak cinsel tacizden korunmuş olurlar.

Eğer bu mümkün değilse, mahalleden/kamptan kadınlar, kız çocuklarına dönüşümlü olarak okula giderken eşlik etmelidirler. Okula devamlılık denetlenmeli ve devamsızlıklar takip edilmelidir.

Okullarda öğretmenler mümkün olduğunca ilan tahtalarında, sınıf süslemelerinde, posterlerde ve çeşitli derslerde yapılan grup alıştırmalarında ya da türlü etkinliklerde cinsiyet eşitliğini ön plana çıkarmalıdırlar.  

EĞİTİM

Her yaş grubundan afete maruz kalmış insana, özellikle de kadınlara, çocuklara ve gençlere sanat, müzik, şiir, fotoğraf ve dans gibi farklı sanatsal ifade şekillerinin uygulanması -sanatın terapötik özelliğinin dikkate alınarak- cesaretlendirilmelidir. Türkiye’nin her yerinden bu türden sanat atölyeleri yapan gruplara teşvik verilerek bunların afet bölgelerine davet edilmeleri sağlanabilir. Bunun dışında, özellikle kız çocukları gruplar halinde, yaratıcı ve /veya fiziksel aktivitelere (spor, dans) yönlendirilmeli ve bunun için zaman yaratılmalıdır.

Genel olarak, afet yönetiminde toplumsal cinsiyetle ilgili meseleleri ön plana çıkarırken, kadının sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarıyla öncelikleri arasında bir bağlantı yapılmasına özen gösterilmeli ve kadının uzun vadeli sürdürülebilir kalkınması ile ilgilenilmelidir.

Afetlerdeki birçok vaka çalışmasında kadınların erkeklere oranla daha fazla psikolojik bakımdan etkilendikleri görülmüştür. Bunun nedeni, herhangi bir afetten sonra kadınların hem ailenin hayatta kalma mücadelesinde rol almak hem de ailedekilere her bakımdan hizmet etmeye devam etmek zorunda olmalarıdır. Örneğin, kadınların ailenin diğer üyelerinin beslemesine ve onların güçlü kalmasına özen göstermesi gibi, yine aile üyelerinin afetten aldığı “yaraları azaltmaya” çalışmaları sıralanabilir.  Bir afetle başa çıkma mekanizmaları arasında kadın ve erkeğin herhangi bir durumda gösterdiği kapasiteler farklılık gösterir. Kadınların bir kriz ile başa çıkmada özel yetenekleri/becerileri ve güçlü yanları vardır. Buna rağmen, kadınların afetlere hazırlıkta veya kurtarma operasyonları da dahil ev içindeki ve yereldeki destekleyici rolleri görmezden gelinmektedir.   

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE AFET SONRASI KADINLAR AÇISINDAN MEVCUT DURUM VE BAŞA ÇIKMA ÖRNEKLERİ

Örneğin, kadınların başa çıkma mekanizmasını kullandıkları bir örnek Hindistan’ın daha çok kuraklık görülen eyaletlerinden olan Gujrat ve Rajastan’dan verilebilir: Buralarda kadınlar havza yönetiminde aktif bir rol oynamaktadırlar. Ev ile ilgili her türlü iş için su ihtiyacına yönelik su biriktirme ve korumada sorumluluk aldıkları görülür.

Dolayısıyla, kadınların yaşayan çevrelerine yönelik derin bilgileri sadece afetlerde önleyici rolünü oynamaz, aynı zamanda bir sonraki kuşağa da aktarılır.

Hindistan’daki (Dehar Dun Bölgesi) bir araştırmada bölgedeki orman memurunun 20 adet orman bitkisinin bilgisine sahip olurken, burada yaşayan kadınların 145 adet bitkinin bilgisine sahip oldukları saptanmıştır.

23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde Van’da iki büyük deprem yaşanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’ne göre depremin büyüklüğü 7,2’dir. Depremin şiddetli olduğu, Erzurum, Batman, Bitlis, Şanlıurfa, Muş, Bingöl, Siirt, Iğdır ve Hakkari’de hatta Irak'ın kuzeyindeki Duhok bölgesinde bile hissedildiği tespit edilmiştir. Van Depremi'nde 644 kişi hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümünü, deprem sırasında evde iş yaparken yakalanan kadınların oluşturduğu bildirilmiştir. 188 çocuk ya annesini ya babasını ya da ikisini birden kaybetmiştir.

Kentte afet sonrası yardım çalışmaları belediye, valilik ve STK’lar olmak üzere üç ayrı koldan yürütülmüştür. Bu durumun hem desteklerin koordineli dağıtılmasını engellediği hem de halkta güven sorunu yarattığı tespit edilmiştir.

VAN DEPREMİ ÖRNEĞİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) 1. Yıl raporuna göre, Van Depremi’nde çoğu birimleri yıkılan devlet hastanesinin yarattığı sorunların yanı sıra, genel olarak sağlık konusunda uzun süre sorunlar yaşanmış, deprem sonrası tamamen ücretsiz olması gereken sağlık ve rehabilitasyon hizmetleri ücrete tabi olmuş, tedaviler uzun zaman aksamıştır.

Sivil örgütler sağlık çalışmalarında kadınlara özel önem vermekle birlikte, kamu-STK kutuplaşması, çok sayıda kadına ulaşılmasını engellemiş ve sağlık hizmetlerinin uzun süre çadırlarda, hijyenik olmayan ortamlarda yapılmasına yol açmıştır.

TTB’nin deprem sonrası yaptığı görüşmeler sonrasında depremin yarattığı olumsuzluk ve travmanın, deprem öncesi var olan ev içi şiddeti arttırdığı saptanmıştır.

  VAKASUM (Van Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi)’a gelen başvurularda ve VAKASUM’un deprem sonrası yaptığı aile ziyaretlerinde de bunun açıkça görüldüğü ifade edilmiştir. Boşanma başvurularında ve korunma / barınma taleplerindeki artış bunun en somut göstergesi olarak gösterilmektedir.

Öte yandan, Van Depremi’nden sonra Van ve civarında kadın intiharlarının sık görüldüğü ve intihar edenler arasında kadın oranının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kadınlarda depresyon ve intiharlarla ilgili olarak Van Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün çalışmalar yürüttüğü öğrenilmiştir. Depremden 3 yıl geçmiş olmasına rağmen halen Nisan 2014 itibariyle ayda yaklaşık 3 ilâ 4 kadın intihar teşebbüsü /intiharı görülmeye devam edilmektedir.

Van Depremi’nin ilk aşamasında bölge koşullarına uygun olmayan çadırlarla oluşturulan çadırkentlerde ısınma problemi nedeniyle birden fazla kez yangın çıkmış ve can kaybı olmuştur. Çadırlar alt yapı göz önüne alınarak ve zemin etüd çalışması yapılarak kurulmamış ve ilk zamanlarda suyun gelmesi sağlanamamıştır.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin depremden hemen sonra hazırladığı Van Depremi Değerlendirme Ön Raporu’na göre ilk zamanlarda kurulan çadırların yerleştirme planları kabul edilebilecek standartlara uymamaktadır ve çadırlar mahremiyeti koruyamayacak derecede birbirine yakın bulunmaktadırlar. Tuvalet kabin sayıları standartların altında kalmıştır.

Çadırkentlerde, sokak aralarında ya da parklarda kurulu olan çadırlarda çamaşır, bulaşık yıkamak, banyo yapmak sorun olmuş ve bu yüzden kadınlar hasarlı evlere girmek zorunda kalmışlardır.

Van Depremi Çadırkent Koşulları

Van Depremi çadırkent sonrasında oluşturulan 30 konteyner kentte ise belediye ile diyalog kurulmaması nedeniyle altyapı ve ulaşım sorunları yaşanmıştır. Konteyner kentlerin kurulacağı yerler belediyeye danışılmadan tespit edilmiştir. Konteyner kentlerin çoğu, sosyal ihtiyaçlar dikkate alınmadan konumlandırılmıştır: 30 konteyner kentin sadece 10 tanesinde sosyal merkez bulunmaktadır. Çadırkentlerde günlük ihtiyaçları dahi karşılayacak alt yapı kurulmamıştır. Ağır kış koşulları yaşayan Van’da, depremle birlikte uzun süre su, kanalizasyon sorunları ve drenaj eksikliğinden kaynaklanan çamurlu yolların neden olduğu sağlıksız çadır ve konteynerlerde yaşamak, özellikle kadınlar açısından büyük sorun yaratmıştır.

Bunların yanında, konteyner kentlerde kadınların tuvaletleri kullanma konusunda sıkıntı yaşadığını, örneğin tuvalete gitmek için sürekli umumi yerlerden geçmeleri gerektiği kadınların kendileri tarafından ifade edilmiştir. Bu durum, daha önceden de değinildiği üzere, geçici barınma alanında tuvaletlerin lokasyonunun saptanmasında, kadınların yer almasının ne kadar önemli olduğuna dair iyi bir kanıttır.

Van Depremi Konteyner Kent Koşulları

Anadolu Konteyner Kenti’nde yaşayanların maruz kaldıkları önemli sorunlardan birisi konteyner kentin anacadde üzerinde bulunmasıdır. Trafik akışının yoğun ve hızlı olduğu caddenin karşısına geçmek zorunda kalan öğrenciler ve çalışanlar için trafik kazası riski çok yüksektir. Ne yazık ki, buraya bir üstgeçit yapılmamıştır.

Van’daki konteyner kentlerden en büyüğü 892 konteynerden oluşan Anadolu Konteyner Kenti’dir. Yaklaşık 5000 kişinin yaşadığı bu konteyner kent en yüksek nüfusa sahiptir. Sonraları diğer konteyner kentlerin çoğu kapatılmıştır ve buralarda kalan aileler Anadolu Konteyner Kenti’ne yönlendirilmiştir. Ancak geçtiğimiz Haziran (2013) ayında burada halen yaşamakta olanlar kentten çıkmaya zorlanmıştır. Devletin verdiği taksitle ev sahibi olma seçeneğini değerlendirmeleri mümkün olmayan ve düzenli bir gelir sahibi olamayan bu insanlar geri ödeme yapamayacaklarını düşünerek taksitle bir daire satın alma teklifini reddetmek zorunda kalmışlardır.

Halen (Mayıs 2014 itibariyle) bu konteyner kentte kalan aile sayısı 43’tür. Kalanlar hakkında bir araştırma yapan yerel sivil bir oluşum, Van Koordinasyon Kurulu, toplam 96 kişi ile birebir görüşmüştür. Buna göre, şu anda konteyner kentlerde 114 kadın, 107 erkek, 232 çocuk olmak üzere toplamda 453 kişi yaşamaktadır. Bu ailelerin gelir durumuna bakıldığında 65 aile 0-500 TL, 29 aile 500-1000 TL ve 2 aile ise 1000-1500 TL aylık gelire sahiptir.

Yine Nisan 2014’te Yeşil Gazete’de çıkan bir habere göre, dışarıdan gelen bireysel yardımlar ve STK’ların desteğiyle, Anadolu Konteyner Kent alanında, 8 Mart 2014’te açılışı yapılan bir Kadın Atölyesi kurulmuştur. Burada toplanan kadınlar bez çanta, lavanta kesesi ve el örgüsü çorap gibi elişi ürünleri yapıp satmaya başlamışlardır. Bu şekilde kadınlar ailelerine destek olmakla birlikte atölye, konteyner kentin sosyal etkinlik mekânına dönüşmüştür.

  Özellikle geçici barınma alanlarında iken daha da arttığı tespit edilen aile içi cinsel taciz, tecavüz ve ensest vakalarının sır olarak saklanmasının önüne geçmek için özel çaba gösterilmemektedir.

Psikososyal hizmetlerde çalışan sayısı arttırılmalıdır. Çocukları/gençleri hayat boyu etkileyecek travmalara meydan vermemek için devletin bu hizmetlere bütçeden ek ücret ayırması gerekir. Hem kamu görevlilerinin hem de sivillerin bilgilendirilerek duyarlı kılınması, bu gibi girişimlerin açığa çıkması ve adli takip altına alınmasının yolunu açacaktır.

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ertesinde deprem bölgesindeki kadınlara destek olmak amacıyla bir araya gelen ve kendilerine “Kadınlarla Dayanışma Grubu” adını veren bir grup kadın tarafından kurulan KADAV, sosyal ve bireysel hayatlarında karşı karşıya oldukları toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıktan kaynaklanan olumsuz koşullarının giderilmesi ve etkilerinin aza indirgenmesi ana hedefi çerçevesinde afet dışındaki alanlarda da sosyal programlar oluşturmaktadır. (Örneğin işyerlerinde kreş hakkı vs). KADAV Temmuz 2012’de bir hafta süreyle Van’da bir saha araştırması yapmıştır. KADAV’ın kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, kadın örgütleri ve tek tek kadınlar ile yaptığı toplam 24 kurum incelemesine ve yüze yakın kişiyle yapılan görüşmelere göre, konteyner kentler kurulduktan sonra, 30 konteyner kentin 20’sinde sosyal faaliyet alanı olmadığı görülmüştür. Bu rapora göre, Van’da zaten var olan başka travmaların halk arasında Van Depremi afetiyle karşılaştırıldığında daha baskın olduğu gözlemlenmiştir. Örneğin zorunlu göçe maruz kalmış insanların/kadınların deprem sonrasındaki dönemde, daha çok göç zamanlarında yaşadıklarını anlattıkları ve eskiye döndükleri gözlemlenmiştir. İnsanların deprem aracılığıyla önceki travmaları ile yüzleştikleri görülmüştür. Dolayısıyla, bölgede yaşayanlar için daha sistematik ve uzun süreli bir psikolojik desteğe ihtiyaç duyulduğu kaçınılmazdır.

KADINLARLA DAYANIŞMA VAKFI (KADAV)

Genel işsizlik sorunu ile birlikte bölgedeki İşkur, herhangi bir iş güvencesi vermeyip insanları geçici olarak görevlendirmektedir, ancak çalışanların gelecekleri belirsiz durumdadır.

 Çadırkentlerde ve konteyner kentlerde kadınların istihdamına yönelik olarak kurulan sosyal alanlar, çamaşırhaneler ve atölyeler geçici olarak kurulmuş olup toplu konutlara geçişle birlikte kapatılmış ve kadınlar, geçici olarak elde ettikleri, bu imkânları da kaybetmişlerdir.

VAKASUM’un afetten sonra kurduğu kadın merkezinin çadırı kadın dayanışması sayesinde ayakta durmuştur. Mersin'den, Diyarbakır'dan gelen belediyelere bağlı kadın merkezleriyle nöbetleşe çalışmışlar ve altı-yedi kişilik gruplar halinde saha çalışmaları yapılmıştır.

VAKASUM’un raporunda, bir kadının çadırda yalnız yaşamaktan korktuğu için çocuklarıyla çok hasarlı bir binanın bodrum katında kaldığı ve dışarı çıkmaya ikna edilemediği yazılmıştır.

VAKASUM çalışanları çadırkentlerden cinsel taciz haberleri geldiğini ancak yaptıkları görüşmelerde bunu somutlaştıramadıklarını eklemişlerdir. Bunun sebebinin büyük olasılıkla kadınların olan biteni anlatırlarsa erkekler tarafından tehdit edilmeleri ve korkmuş olmalarıdır.

Ayrıca geçici barınma alanlarında temizlik koşullarının yetersizliği, duş, banyo ve tuvalet için genelde toplu kullanım alanlarının kullanılması ve hijyenik olmaması nedeniyle genital enfeksiyonların artması ve adet düzensizlikleri saptanmıştır.

VAN BELEDİYESİ KADIN SORUNLARINI ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ (VAKASUM)

Van Kadın Derneği (VAKAD) ilk olarak kadına karşı şiddeti görünür hale getirmek, bu konuda gerekli kurumları ve yasal mekanizmaları oluşturmak, kadın hakları konusunda kamuoyu yaratmak amacıyla 2004 yılında kurulmuştur.

VAKAD gönüllüleri Van'da 50 çadır kurmuş, 100’ün üzerinde branda dağıtmışlar ve ihtiyaç sahiplerine 6 bin kişilik giyim malzemesi ve 236 aileye yaklaşık 20 gün yetebilecek kadar gıda paketi ulaştırmışlardır.

VAKAD çalışanları ve gönüllüleri depremin en çok mağdur tarafı olan kadınları kaldıkları çadırlarda ziyaret ederek, sorunlarını dinleyip, kendilerine psikolojik destek verip yardımda bulunmuşlardır.

 Önceliklerinin yalnız hayat kurmaya çalışan, şiddette maruz kalmış, ekonomik durumu kötü olan kadınlara ulaşmak olduğunu belirten VAKAD, depremden sonra 300’den fazla kadına ulaşmıştır.

VAKAD’ın kurucularından Zozan Özgökçe’ye göre, hamile olan 240 kadın depremden sonra düşük yapmıştır.

VAN KADIN DERNEĞİ (VAKAD)

VAKAD’a göre Van’daki afetten en çok etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Özellikle eşi ölmüş, eşi tutuklu, boşanmış ya da terk edilmiş kadınlar barınma, güvenlik, yardım alamamak gibi pek çok problemle karşı karşıya kalmışlardır.

VAKAD’ın ‘Köy Köy Geziyoruz, Güçleniyoruz’ ismindeki 125 günlük projesine Nisan 2012’de derneğin sekizinci kuruluş yıldönümünde yardımlarla bir gezici konteyner satın alınarak başlanmıştır. 20 Haziran 2012 - 3 Ocak 2013 tarihleri arasında Van merkeze bağlı 24 köye gidilip her köyde beşer gün kalınmıştır.

Bu proje kapsamında köylerde genel kadın sağlığı, kadının insan hakları konularında kadınlara eğitimler verilip, akşamları kadınlarla filmler izlenmiştir. VAKAD, özellikle aile içinde veya dışında kadına yönelik şiddet üzerinde çalıştığından dolayı- kadınlara bu gibi durumlarda başvurabilecekleri mekanizmalar anlatılmıştır.

VAKAD’ın yaptığı çalışmalarda tespit edilen sorunlardan bazıları ve bunlar için bu tez kapsamında düşünülen çözüm önerileri kısaca şöyle özetlenebilir :

Van sınırları içindeki her köyde sağlık ocağı bulunmamaktadır. Sadece 3 köyde sağlık ocağı vardır. Dolayısıyla, tüm yurtta her köye bir sağlık ocağı uygulamasının yerleşmesi risk/ zarar azaltma planlarında yer almalıdır. Hasta kadınlar kendilerini doktora götürecek erkeklere bağımlıdırlar. Yoğun kış şartlarında köylülerin sağlık hizmetlerine erişimleri zorlaşmaktadır.

Hastaneler köyden gelenlerin tahlil randevularına öncelik vermemektedir. Köyden muayane, tahlil ve tahlil sonuçlarının alımı için Van merkeze giden kadınlar günlerce şehir merkezine gidip gelmek zorunda kalmışlardır.

Zaten az sayıdaki sağlık ocaklarında sürekli doktor bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle acil durumlarda köylülerin şehre gitmesi gerekmektedir ya da aile hekimleri köylere gitse bile ilaç temini sorun olmaktadır. Dolayısıyla gezici eczanelerin mutlaka oluşturulması ve bunların Van köylerine düzenli aralıklarla ulaşması gerekir.

Köylerdeki kadınların gebelik testi edinemedikleri saptanmıştır ve çocuk denecek yaşta evlilikler çok fazla olduğu için yeni evlenen kadınlarda düşük oldukça fazla görülmektedir. Ayrıca kadınların gebelikten korunma yöntemlerini bilmemesinin yanında gebelikten korunma kadının üzerine yüklenmiştir ve sadece kadının problemi olarak görülmektedir. Bu nedenle sağlık ocaklarında ya da valiliklerin sağlayacağı umulan gezici sağlık otobüslerinde, kadınlar üreme sağlığı hakkında bilgilendirilmelidirler.

Sonuç olarak, kadınlar afet döngüsü boyunca – hazırlık, zarar azaltma, müdahale ve yeniden yapılanma evrelerinde – anahtar roldedirler.

 Kadınların gelecekte olası afetlere karşı ekonomik kırılganlıkları -afet hazırlıklarında ya da müdahale evresinde- cinsiyet eşitliğine yeterince önem verilmemesinden dolayı iyice artmaktadır.

Yukarıda da gördüğümüz gibi kadın hakları için mücadele veren birçok sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlanmış 2011 Van afetleri sonrası gözlem raporlarında ya da STK’lardan olan kadınların tanıklıklarında en büyük sorunlardan birinin kamu/yerel ve sivil dayanışmadaki koordinasyonsuzluk olduğu belirtilmiştir.

Tüm bu koşullara rağmen yine de kadın örgütleri kendi içinde dayanışma örnekleri sergilemişler ve afetler sonrasında dayanışma anlayışının toplumda yaygınlaşması için çaba sarfetmişlerdir.

 

SONUÇ

Afet konusunda çalışan devlet kurumları ile üniversite araştırmacılarının bir araya gelmesi afetlere sadece teknik ve yönetimsel açıdan bakan yaklaşımın aşılmasını sağlayacak ve -yurtdışından örneklerini gördüğümüz şekliyle- sosyal bakış açılarının da sürece dahil edilmesine yarayacaktır.

Bilgi alışverişi, toplumun afetlere hazırlık sürecindeki en önemli temel taşlarından biridir, dolayısıyla bu bağın, devlet/ yerel / halktan temsilciler /akademi çevreleri/ STK’lar/ özel kuruluşlar temelinde kurulması yaşamsaldır ve afet planlarının başarılı olması demektir. Herhangi bir olası afet öncesi, bir topluluğun içindeki bağlar ne kadar güçlü olursa afetle başa çıkabilme kapasitesi de o oranda yüksek olur.

Toplumsal cinsiyete/ kadın sorunlarına duyarlı yaklaşımların afet/risk yönetimine entegrasyonu temel bir insan hakları meselesi olmakla birlikte, pratik seviyede de işlerliği sözkonusudur. Kadın ve erkeklere planlamada, eşit olarak yer verilmesine olanak sağlayan risk/zarar azaltma stratejilerini içeren politikaların daha başarılı olduğu saptanmıştır. Böylelikle, mahallenin/toplumun bütüncül olarak afetlere sosyal anlamda direçlilik kazanması mümkün kılınabilir.

Bu yönde, kadınları güçlendirecek pratik adımlar atmak, örneğin, toplumsal cinsiyet temelinde veri toplamak ya da risk altındaki, özellikle yerel kadınların savunmasızlıklarının değerlendirildiği projelere yoğunlaşmak, kadınların adil ücretlendirilmesini, beceri eğitimlerine katılımını sağlamak ve çocuk bakımı ve sosyal desteklerden yararlanabildikleri kadın merkezleri ya da diğer güvenli yerlerin oluşturulmasına öncelik vermek, olası bir afet sonrasında yeniden yapılanma evresine büyük katkı sağlayacaktır.

Son olarak, afet yönetiminin her aşamasında devletin, insan hakları konularında çalışan ve her türlü ayrımcılığa karşı olan STK’larla, diyaloğa açık olduğu yaklaşımını benimsemesi ve özellikle zarar azaltma aşamasında bu iletişimin gerçekleşmesi gerekmektedir. STK’lar ve halkın kendisi geri planda bırakılmayıp, afet yönetimine dahil edilmelidir.

Teşekkürler