(1997) EŞEN OVASININ ALÜVYAL JEOMORFOLOJİSİ VE LİKYA ANTİK KENTLERİ (Die alluviale...

40
* Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Corafya Bölümü, 35100 Bornova/"ZM"R. EEN OVASININ ALÜVYAL JEOMORFOLOJS VE LKYA ANTK KENTLER Die alluviale Geomorphologie der E#en Ebene und die antiken lykischen Polis Doç. Dr. Ertu ÖNER* Die E(en Ebene, die die Deltaebene von E(en Fluße im südwest Anatolien entstehen läßt, ist eine seltene Nidriegeküste entlang dem Rand des Tekehalbinseln. Heute liegen auf dem größ ten Teil diser Ebene die Küstendünen und die Sumpfen. In der E(en Ebene liegen die wichtigen antiken lykischen Stä dte. Das Ziel dieser Arbeit ist die Erforschung der Naturumweltverä nderungen in der Umgebung der antiken Stä dte. Es soll eine Hilfe sein für archä ologie Forscher. Im Ergebnis dieser Arbeit sollen neue Informationen über die geomorphologische Entwicklung der Ebene und Meeresspiegel - und Küstenlinieschwankungen herausgearbeitet werden. Während den Untersuchungen der Geomorphologie der E(en Ebene wurden gleichzeitig alluviale Bohrungen (ungefähr 10 - 12 meter tiefe) durchgeführt. Die erhaltenen Bodenproben wurden analysiert. Von diesen Bodenproben wurden die Umweltsbedingungen festgestellt. Auß erdem von den Muscheln und biologieschen Resten (Pflanzenreste) im inneren wurden mit RC 14 methode Datierungen gemacht. Auf diese Weise wurde besonders im Holozän die Umgebung von den antiken Städte bestimt und wurde versucht zu welcher Zeit die Bedingungen entstanden sind. Bei den Sondierungen wurde eine vulkanische Aschenschicht gefunden, die wahrscheinlich der letzten Fase des Santorin gehört. Weil diese Aschenschicht die derzeitiege Relief überdeckt, kann man die Umgebung des Reliefs der damaligen Ebene herausfinden und die wenigen Datierungen auch auf größere Flächen ausbreiten. Ertu ÖNER, Een Ovasnn Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri, A.Ü.Türkiye Corafyas Aratrma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 6, 203 – 242, 1997, Ankara.

Transcript of (1997) EŞEN OVASININ ALÜVYAL JEOMORFOLOJİSİ VE LİKYA ANTİK KENTLERİ (Die alluviale...

* Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, 35100 Bornova/İZMİR.

EŞEN OVASININ ALÜVYAL JEOMORFOLOJİSİ VE LİKYA ANTİK

KENTLERİ

Die alluviale Geomorphologie der Eşen Ebene und die antiken

lykischen Polis

Doç. Dr. Ertuğ ÖNER*

Die Eşen Ebene, die die Deltaebene von Eşen Fluße im südwest Anatolien entstehen läßt, ist eine seltene Nidriegeküste entlang dem Rand des Tekehalbinseln. Heute liegen auf dem größ ten Teil diser Ebene die Küstendünen und die Sumpfen. In der Eşen Ebene liegen die wichtigen antiken lykischen Stä dte. Das Ziel dieser Arbeit ist die Erforschung der Naturumweltverä nderungen in der Umgebung der antiken Stä dte. Es soll eine Hilfe sein für archä ologie Forscher. Im Ergebnis dieser Arbeit sollen neue Informationen über die geomorphologische Entwicklung der Ebene und Meeresspiegel - und Küstenlinieschwankungen herausgearbeitet werden.

Während den Untersuchungen der Geomorphologie der Eşen Ebene wurden gleichzeitig alluviale Bohrungen (ungefähr 10 - 12 meter tiefe) durchgeführt. Die erhaltenen Bodenproben wurden analysiert. Von diesen Bodenproben wurden die Umweltsbedingungen festgestellt. Auß erdem von den Muscheln und biologieschen Resten (Pflanzenreste) im inneren wurden mit RC 14 methode Datierungen gemacht. Auf diese Weise wurde besonders im Holozän die Umgebung von den antiken Städte bestimt und wurde versucht zu welcher Zeit die Bedingungen entstanden sind.

Bei den Sondierungen wurde eine vulkanische Aschenschicht gefunden, die wahrscheinlich der letzten Fase des Santorin gehört. Weil diese Aschenschicht die derzeitiege Relief überdeckt, kann man die Umgebung des Reliefs der damaligen Ebene herausfinden und die wenigen Datierungen auch auf größere Flächen ausbreiten.

Ertuğ ÖNER, Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri, A.Ü.Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 6, 203 – 242, 1997, Ankara.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 204

ÖZ Güneybatı Anadolu’da Eşen çayının (Kocaçay) delta ovasını oluşturan

Eşen ovası, Teke yarımadası kıyıları boyunca yer alan ender alçak kıyılardan biridir. Bugün büyük bir bölümü kıyı kumulları ve bataklıklarla kaplı ovada Likya medeniyetinin önemli antik kentleri vardır. Arkeolojik araştırmalara yardımcı olmak amacı ile başladığımız ve antik kentlerin doğal çevrelerinde meydana gelen değişmeleri belirlemeye yönelik çalışmalarımızda, ovanınHolosen jeomorfolojisi ve bu dönemdeki kıyı çizgisi ile deniz seviyesi değişmeleri hakkında birtakım sonuçlara ulaşılmıştır.

Eşen ovasının jeomorfolojisinin araştırılması çalışmalarında aynızamanda alüvyon sondajları (10-12 m kadar derine inen) yapılmış, elde edilen çamurlar analiz edilmiştir. Bu çamurlardan ortam şartları belirlenmiş, içlerinde bulunan kavkı ve bitkisel artıklardan RC 14 yöntemiyle tarihleme analizleri yaptırılmıştır. Bu şekilde özellikle Holosen’de antik kentlerin doğal çevreleri belirlenmiş, bu şartların hangi tarihlerde olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır.

Sondajlar sırasında büyük bir olasılıkla Santorin’in (Thera) son dönemlerindeki aktivitesine ait olan volkanik kül tabakasına rastlanılmıştır. Bu kül tabakası o günkü rölyefi kapladığı için, o tarihlere ait çevreyi yorumlamak ve az sayıdaki tarihleme sonuçlarını daha geniş bir alana taşımak mümkün olmuştur.

GİRİŞ Araştırma alanımız, Güneybatı Anadolu'da Fethiye ile Antalya Körfezleri

arasında kalan Teke yarımadası kıyı kuşağının batı bölümünde bulunur (Şekil 1). Genellikle bu kuşak hemen kıyı çizgisinden itibaren yükselen dik kıyılar halindedir. Fakat büyük akarsuların döküldüğü ağız kesimlerinde, akarsularıngetirdiği alüvyonların birikmesiyle oluşmuş delta ovaları bulunur.

Eşen çayının deltasını oluşturan Eşen ovası da yöredeki bu tip alçak kıyılara örnektir. Söğüt gölü güneyindeki dağlık alandan kaynağını alan Eşen çayı, genelde kuzey-güney yönlü tektonik kökenli vadisinde güneye doğru akışını sürdürerek delta ovasına ulaşır. Vadiyi çevreleyen yüksek kütleler Mesozoik yaşlı karbonatlı kayaçlardan (kalkerler) yapılı olup üzerlerinde

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

205

karstik çukurluklar bulunur (Şekil 2). Bu yüksek kütlelerin eteklerine doğru daha yeni formasyonlara geçilir. Bunlar genellikle Neojen formasyonlarıdır. Altta açık renkli gölsel kalkerler, üstte karasal kökenli, sel tipi akışlarla taşınmış kırmızı killi ve kalker çakıllı konglomera karakterli birimler bulunur. Son formasyonlar Plio-Kuaterner yaştadır.

Eşen çayı, bu bölümdeki Neojen yaşlı kayaçlar içine gömülerek bir epijenik boğaz (Kınık boğazı) oluşturmuştur (Şekil 3). İçine gömüldüğü yüzey alçak plato karakterindedir. Sözkonusu boğazın güneyinde ve çayın doğukesimindeki alçak plato yüzeyinde Likya medeniyetinin en önemli başkenti olan Ksanthos (Xanthos) kentinin harabeleri bulunur. Kentin bulunduğuçevrede Mesozoik yaşlı kalkerler ile Neojen yaşlı karasal formasyonlar yüzeye çıkar. Eşen çayı buradan itibaren delta-taşkın ovasına açılır.

Delta ovası 90 km2 lik alanı ile geniş bir ova halindedir. Ancak günümüzde ovanın büyük bir bölümü kumul ve bataklık alanları ile kaplıdır(Şekil 3). Yakın yıllarda ovada yapılan drenaj ve kumul hareketini önleyen ağaçlandırma çalışmaları sayesinde, tarım yapılabilen arazi nispeten genişlemiştir. Fakat, ovanın jeomorfolojik gelişiminden kaynaklanan nedenlerden dolayı tuzlanma gibi tarımsal problemler yaşanmaktadır. Eşen ovasında son yıllarda seracılık giderek önem kazanmıştır.

Eşen çayı delta ovası üzerinde de antik kentler bulunur. Ovanıngüneydoğusunda, dar bir boğaz ile ovaya bağlantısı olan tektonik oluk içinde Patara antik limanı ve kenti bulunur. Liman bugün bataklık halindedir (Şekil 4).

Ovanın kuzeyindeki Koca tepe eteklerinde bir başka Likya kenti olan Letoon yer alır. Burası daha çok dinsel etkinliklerde kullanıl bir tapınak kent halindedir. Kente ait yapılar günümüzde büyük ölçüde Eşen ovasınınalüvyonları ile örtülü olup Fransız arkeologların çalışmaları ile yüzeye çıkarılmaktadır.

Son olarak ovanın kuzeybatısında ovaya doğru uzanan alçak kalker yapılısırt üzerinde Pydneai kalesi bulunur. Sırtın hemen eteklerinde başlayan ova bölümü bataklık olup, yapılan sondajlarda muhtemelen yakın tarihi zamana kadar denizin buraya sokulduğu anlaşılmıştır.

Eşen ovasının doğu bölümü nispeten kıyıdan içeriye doğru sokulmuştur.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 206

Güneyinde yer alan ve Patara kenti ile eski limanını çevreleyen kalker yapılıkütle , ovanın bu kesimini denizden büyük ölçüde sınırlamıştır. Günümüzde burada geniş bir bataklık görünümlü Ovagölü bulunur. Ovagölünün kuzey ve güneyinde yaptığımız alüvyal sondajlardan, gölün yakın bir geçmişe kadar denizle bağlantısı olan bir su ortamı (Lagün ya da alüvyal set gölü) olduğubelirlenmiştir. Belli bir dönemde denizle ilişkisi kesilen bu su ortamı giderek karasal bir karakter kazanmıştır. Fakat, buraya ulaşan alüvyon miktarının az oluşu ve aynı zamanda çevresindeki kalker yapılı yüksek kütlelerin eteklerinde gür karstik kaynakların bulunuşu, bu gölün bir süre daha bütünüyle karalaşmasını önlemiştir. Tarihi dönemlerde ovanın bu bölümünde denizel kökenli bir su ortamının varlığı, Eşen ovasında mevcut Likya antik kentlerinin sosyal ve ekonomik yaşamını farklı şekilde etkilemiş, insanların arazi kullanımı ve çevreden yararlanmasını yönlendirmiş olmalıdır.

Buraya kadarki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Likya dönemine ait antik kentlerin doğal çevreleri günümüzdeki manzaradan farklıdır. Bu farklılığın araştırılması sonucu Eşen ovasının alüvyal morfolojisi, kıyı çizgisi ve deniz seviyesi değişmeleri hakkında bazı sonuçlara ulaşılmıştır.

YÖNTEM Alüvyal alanlardaki antik yerleşmelerin fiziki çevrelerinde, günümüze

değin değişmeler meydana gelmiştir. Çoğunlukla kuruldukları dönemdeki doğal çevreleri, günümüzdeki görünümden çok farklıdır. Bunun yanındayerleştikleri yüzey ve üzerindeki yapılar büyük ölçüde kalın alüvyon katmanları altında kalmaktadır. Özellikle alçak kıyı düzlükleri ile delta-taşkınovalarında kurulmuş yerleşmelerde bu değişmeler çok belirgindir. Sözkonusu yerlerde yapılan arkeolojik çalışmalarda, eski doğal çevrenin bilinmesi, tanınması birçok bakımdan önem taşır. Yerşekillerinin gelişmesi açısından nispeten kısa sayılabilecek, antik dönemlerden günümüze kadar olan çevresel değişmelerin belirlenmesi ve paleocoğrafik yorumlar için, bugünkü yüzeyde yapılan arazi çalışmaları yanında alüvyal sondajlara da ihtiyaç vardır. Bu sondajların yapılmasının amacı, sediman katmanlarının özelliklerini değerlendirerek doğal çevrede meydana gelen değişmeleri ortaya koymaktır. Sedimanların incelenmesinde, renk, tane boyu ve kompozisyonu (doku ve yapı) ile içerebilecekleri katkılar (makro ve mikro fosiller, bitkisel artıklar,

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

207

seramik kırıntı ve parçaları) önemlidir. Bu unsurların araştırılması fiziki ortam ve işleyen doğal süreçler hakkında bilgi verirken, olabilecek organik kavkılar ve insana ait buluntulardan, bu ortamların hangi zamana ait olduğu hakkındatarihleme yapılabilmektedir. Antropojenik katkılardan, arkeolog meslektaşlarımızdan aldığımız bilgiler doğrultusunda tarihleme yapmamızyanında, organik katkılardan Radyokarbon 14 yöntemi (RC 14) ile tarih belirlemekteyiz. Bu şekilde bir tarihleme ise ancak yurtdışındaki laboratuarlarda ve bir süre sonra gerçekleşmektedir.

Bu çalışmamızda, Eşen ovası ve çevresinde yapılan arazi gözlemleri, çeşitli ölçeklerdeki topografya haritalarından ve hava fotoğraflarından yararlanılması yanında ovada alüvyal sondajlar yapılmış, sondajlardan elde edilen çamurlar arazide ve daha sonra bölümümüz sedimantoloji laboratuarındaincelenmiştir. Sondajlara ait kolon kesitler ve bunların ortak yorumuyla ovaya ait genel kesitler hazırlanmıştır. Olanaklar ölçüsünde iki adet örneğin RC14 yöntemi ile tarihlemesi Hollandanın Utrecht Üniversitesinde yapılmış, birkaç örneğin de tarihleme işlemi yurtdışında sürmektedir. Bunun yanındasondajlarda ortaya çıkan volkanik kül tabakasının (volkanik cam) kimyasal analizi ve kesin yaşlandırması yurt dışında yapılacaktır.

EŞEN ÇAYI VADİSİ VE ÇEVRESİNİNJEOLOJİK-JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLERİEşen çayı, ülkemizin güneybatısında bulunan (Şekil 1) ve kuzey - güney

yönlü uzanış gösteren bir akarsudur. Tektonik bir çöküntü oluğuna yerleşmişolan bu akarsu, güneydeki ağız bölümünde geniş bir körfezi doldurarak oluşturduğu taşkın-delta ovasında denize ulaşır. Bu açıdan, Eşen çayınınkatettiği kesim rölyef yönünden farklılıklar sunarken, jeolojik oluşum ve jeomorfolojik gelişmeler yönünden de farklı özellikler gösterir. Söğüt gölü güneyindeki kaynak bölgesinden itibaren güneye doğru yüksek rölyef arasındatektonik bir çöküntü (graben) içinde akan Eşen çayı, denize yaklaştığı güneydeki bölümde dar bir boğazdan (Kınık boğazı) geçerek delta ovasınaaçılır. Bu boğazın yakın çevresindeki rölyef çok fazla yükseltiye ulaşmamakla birlikte (yaklaşık 100 m lerde), akarsu bu rölyef içine menderesler çizerek gömülmüştür (Şekil 3). Akarsuyun bu dar boğazdan geçerek ovaya ulaşmasınınönemli bir sonucu ise taşımış olduğu alüvyonların büyük boyutlu olanlarınınbir ölçüde elenerek boğazın kuzeyinde kalması, taşkın-delta ovasına ise daha

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 208

çok küçük boyutlu materyalin geçmesidir.

Eşen çayı bol miktarda alüvyon taşımaktadır. Akarsuyun antik adı olan Xanthos Grekçe sarı anlamındadır. Kaynak bölgesinde suları berrak olan çayın,daha sonra katettiği alanlarda bol miktarda alüvyon taşımasıyla suları sarırenkli ve çamurlu olur. Eşen çayı, delta ovasına ulaştığında, ovanın merkezi kesiminde bir miktar güneybatı yönüne dönerek ağız noktasına kadar bu yönde akışını sürdürür. Akarsuyun yaptığı bu dirsekten itibaren kıyı çizgisine kadar olan ova bölümü kumullarla kaplıdır (Şekil 3).

Kumul alanında Eşen çayı geniş menderesler çizerek akar. Akarsuyun denize döküldüğü kesimde belirgin bir delta çıkıntısı görülmez. Ovayıçevreleyen yüksek rölyefi oluşturan kütlelerin denize kavuştukları noktalarda; kuzeybatıdaki Zeytin burnu ile güneydoğudaki İnce burnu arasındaki kumsal şeridi KB-GD yönünde düz bir çizgi halinde uzanır.

Eşen çayı depresyonunu batı, kuzey ve doğu yönlerden 1000 - 3000 m yükseltilere ulaşan dağ kütleleri çevreler. Yapısal yönden tektonik bir depresyon içinde bulunan Eşen çayı vadisini çevreleyen kütleler, çeşitli yaş velitolojide kayaçlardan yapılı olup, yer yer ekaylar oluştururlar (Şekil 2). Eşen çayı vadisi kuzey-güney yönlü faylarla doğu ve batısından sınırlanmış durumdadır. Bu faylara bağlı yükselen kütlelerin vadiye bakan kesimlerinde, söz konusu fayların oluşturduğu dik yamaçlar belirgindir. Eşen çayı yukarıbölümlerinde litolojik çeşitlilik nispeten daha fazladır.

Eşen havzasının kuzey kesimlerini çevreleyen yüksek kütleler çoğunlukla karbonatlı kayaçlardan (kalkerler) yapılıdır (Şekil 2). Eşen çayının orta mecrasından batıya, Fethiye körfezine doğru uzanan nispeten daha alçak bir rölyef ve eşikler halinde olan bölgede ise ofiolitler bulunur. Bu seriyi peridotit ve serpantin masifleri oluşturur (Colin 1962). Yöredeki karbonatlı kayaçlar (kalkerler) bu ofiyolit masif üzerinde yer alır. Kuzey bölümlerde özellikle peridotit masifin yer yer kalker kütleler üzerinde ekaylandığı bölümler de bulunur.

Eşen çayının aşağı mecrasının doğu ve batı bölümlerinde yüksek dağkütleleri (2000 m kadar yükseltide) vadiyi sınırlar. Doğuda Dumanlı dağmasifini oluşturan kalkerler, Kasaba bölgesine ve Akdağ masifine doğru vadilerle sınırlanmış olup bu vadiler Eosen ve Miosen’e ait flişler içinde açılmıştır. Batıdaki Sandık dağı, Baba dağı ve Mendus dağı masifleri

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

209

çoğunlukla Kretase yaşlı kalkerlerden yapılıdır (Şekil 2).

Philippson (1915) Eşen çayı vadisinin güney bölümünün graben yapısında olduğunu belirterek, bu akarsuyun antik adına izafeten Xanthos grabeni olarak adlandırmıştır. Bu görüşe katılan Colin (1962), grabenin Üst Miosen - Pliosen arasında tektonik bir senklinal halinde meydana gelmişolduğunu düşünür. Colin’e göre grabenin ana çöküntüsünün Pliosen’de meydana gelmiş olması da mümkündür. Yine Eşen çayı vadisi kuzeyinde ve 1800 m kadar yükseklikte rastlanan Neojen sedimanlarının, depresyonun güney tabanını genellikle yatay duruşlu tabakalar halinde kaplayan Pliosen kalker ve marnları ile aynı özelliklerde ve aynı yaşta olduğunu tahmin eden Colin, aradaki 1600-1700 m yükseklik farkını grabeni oluşturan faylara bağlamaktadır. Aynı şekilde Becker-Platen’de (1970) vadiyi sınırlayan dik yamaçların grabeni belirginleştiren birer fay dikliği olduğunu ifade eder. Gerçektende bugün depresyonu çevreleyen yüksek kütlelerin vadiye bakan faylı yamaçları oldukça dik ve düzgün yüzeyler şeklinde uzanmalarıyla dikkati çekerler. Özellikle depresyonun güney bölümünün doğusundaki dağ yamaçlarıbu şekildedir.

Eşen çayı depresyonunun orta bölümünden güneydeki delta ovasınaaçılan boğaz kesimine kadar olan tabanı Pliosen yaşlı yatay duruşlu kalker ve marn tabakaları ile kaplıdır. Colin (1962), Eşen çayı vadisini kapsayan bölgenin Helvesien’de tektonik yükselmeler sonucu karasal bir karakter kazandığını ve bu yükselmelere uyamayan Eşen çayı vadisi gibi bölümleri de daha alçakta kalan ve Enüst Miosen-Ponsien’de yeni bir sedimantasyonun başladığı alanlar olarak belirtir. Alt Pliosen’de Eşen çayı vadisinde brakik-limnik bir sedimantasyon sonucu marnlar, kalker ve kalker konglomeralar birikmiştir. Colin (1962), vadinin güney bölümünde ve özellikle Eşen (Kestep) çevresinde pek çok dere tarafından yarılmış olarak 10-15 m kalınlığında beyaz ilâ gri marnlar ve marnlı kalkerler, zeytin yeşili kısmen bitümlü ve bol bitki artığı içeren killer, kalker ve serpantin konglomeraları gözlemiştir. Bunlar Pliosen’e ait tatlısu birikimleridir. Yine Colin’e göre Eşen çayı vadisinin bulunduğu alanda, Enüst Pliosen ya da Eski Pleistosen’de şiddetli yükselmelere bağlı olarak büyük faylar meydana gelmiştir.

Göçmen (1977), Eşen çayı vadisi içindeki karasal tortulların, Neojen sonrası gençleşmelerle yarılıp boşaldığını ve burada çeşitli seviyelerde seki sistemlerinin oluştuğunu belirtir.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 210

Eşen çayı, gömük menderesler oluşturarak geçtiği Kınık (Xanthos) boğazından itibaren, güneydeki taşkın-delta ovasına açılır. Batıda Özlen çayıağzından, Ovagölü bataklığının doğusuna kadar olan mesafe, delta ovasınınbatı-doğu yönündeki en geniş bölümünü oluşturur. Eşen ovası burada 14 km genişliğe sahiptir. Eşen çayının ovaya açıldığı noktadan, Patara bataklığınınbatısındaki kıyı çizgisine kadar olan mesafe ise 10 km dir. Delta ovası,topografik açıdan kuzey, doğu ve güneydoğudan yüksek kalker yapılı kütlelerle çevrilidir (Şekil 2). Delta kıyısı, güneybatıdan denize açılır. Bu kesimde kıyıçizgisi yaklaşık 12 km mesafede düz bir şekilde KB - GD doğrultusunda uzanır. Eşen çayının denize ulaştığı ağız kesimi, kıyı çizgisini hemen hemen ortalar. Bu noktadan Özlen çayına kadar olan kıyı çizgisi ovaya doğru çok az bir girinti oluşturur. Çayağzından GD'ya doğru kıyı çizgisi daha düzdür. Kuzeydeki Murat tepe ve Koca tepe ile Ovagölü bataklığı güneyindeki Gemicik adası, ova üzerinde gözlenen kalker yapılı tepeciklerdir (Şekil 3). Bu kütleler dışında belirtilen sınırlar içinde Eşen ovası alüvyonlarla kaplıdır.

Bir taşkın-delta ovasında görülebilecek pekçok morfolojik birim, Eşen ovasında bulunmaktadır (doğal setler, ardbataklıklar, krevas dolguları, eski akarsu yatakları ve izleri.. gibi). Bunun yanında Eşen ovasında dikkati çeken bir özellik de, ova alanının yaklaşık 1/3 nin kumullarla kaplı oluşudur. Kıyıçizgisinden itibaren kumul alanı bir üçgen biçiminde ovanın ortalarına kadar uzanır. Kumullar güneydoğuda antik Patara kenti limanının dolmasına vebugünkü bataklığın oluşmasına neden olmuşlardır.

EŞEN OVASINDAKİ ANTİK KENTLERİNARKEOLOJİK VE TARİHİ ÖZELLİKLERİArkeolojik araştırmalarda yörede yerleşmenin MÖ 1000’ li yıllarda

başladığı bilinmektedir. Eşen ovası ve yakın çevresinde önemli dört antik yerleşim yeri vardır.

Letoon, Eşen ovasında yer alan üç büyük Likya kentinden biri olup daha çok dinsel amaçlı işlev görmüştür. Letoon, ovanın merkezi KB’sındaki Koca tepe eteklerinde kurulmuştur. Likya’nın en önemli başkenti olan Xanthos, Letoon’un 4 km kadar KD’sundadır. GD’sunda ise 7 km mesafede, Eşen ovasından kalker yapılı bir kütle ile ayrılmış ve tektonik bir oluk içinde yer alan Patara bulunur (Şekil 3). Patara, Xanthos’un limanıdır. Bir başka antik

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

211

yerleşme ise Letoon’un 5,5 km batısında Özlen çayı ağzı yakınındaki Pydnai (Pydnae) kalesidir. Eşen ovasında ve kenarında bulunan bu kentler birbirleriyle sıkı bir şekilde ilişkilidir. Xanthos başkent, Patara onun limanı, Letoon dinsel kenti, Pydnai ise ovayı batıdan (denizden) gelecek tehlikelere karşı kurulmuşbir karakoldur.

Letoon’a ait yapıların çoğu, yarım asır öncesine kadar alüvyonlar altındabulunurken, Fransız arkeologların 1950’li yıllardan beri devam eden çalışmaları ile yüzeye çıkarılmıştır. Prof. H. Metzger ile başlayan arkeolojik kazı çalışmalarını, son yıllarda Prof. C. Le Roy yürütmüştür.

Koca tepe kuzeybatısında ve hemen bu tepenin eteğinden itibaren başlayan Letoon kazı alanının K - G yönündeki uzunluğu 150 m, D - B yönündeki genişliği ise 100 m civarındadır (Şekil 5). Kazı alanı içinde üç tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınaklar Koca tepenin KB’ya doğru bir sırt halinde uzanan küçük zirvesinin (Tümtüm tepe) eteklerinden batıya, ova alanına doğru sıralanmıştır. Kalker yapılı Koca tepe’nin bu bölümündeki yamaç insan eliyle işlenerek yaklaşık 3-4 m yükseklikte bir şev açılmıştır. Bunun üst kısmında ise antik teraslar yer alır. Açılan şevden itibaren önce Helenistik dönemde inşa edilen ilk tapınak bulunur. Hemen bunun batı yanındaM.Ö. 4. yy’a tarihlenen en küçük tapınak yer alır. Üçüncü ve en büyük tapınak ise M.Ö. 3 yy’da inşa edilmiş olup tanrı Leto’ya sunulmuştur. İlk iki tapınak ise Artemis ve Apollon tapınaklarıdır. Bu üç tapınağın bulunduğu terasınGB’sında ise güzel bir çeşme (nymphaion / havuz) vardır. Yarım daire şeklindeki havuzun çapı 27 m’dir. Burada bulunan bir yazıttan bu yapınınHadrian döneminde (M.S. 117 -138 yılları) inşa edildiği anlaşılmıştır. Tapınakların güneyinde ve çeşmenin doğusunda bulunan manastır yapısı ise M.S. 5. yy’ ait olup M.S. 7. yy’da yıkılmıştır. Kazı alanının kuzeyinde Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen yapı kalıntıları (portikolar) ile M.Ö. 4. yy’a tarihlenen yapılar ve Likya dönemi duvarları vardır. Kazı alanınınKKD’sunda ve yaklaşık 100 m uzaklıkta Koca tepe yamacından ovaya doğru inşa edilmiş Roma tiyatrosu Hellenistik döneme aittir (Le Roy 1993 ve sözlü bilgi; Akurgal 1988). Tiyatro alanında kazı çalışmaları yeni başlamış olup1995 yaz döneminde iki adet arkeolojik sondaj açılmıştır.

Patara kenti, Eşen çayı delta ovasının güneydoğusunda tektonik kökenli bir oluk içinde yer alır (Şekil 1). Likya’nın 3 oy hakkına sahip 6 büyük kentinden biri olan Patara, söz konusu oluk içinde eskiden mevcut bir koy

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 212

kıyısında kurulmuştur. Patara, Likya’nın en önemli limanıdır. Bu liman kenti, antik çağlarda Eşen çayı (Xanthos) vadisindeki yerleşmelerin Akdenize açıldıkları bir noktadır (Akşit 1967, Bean 1980, Işık 1991).

Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Patara'nın M.Ö. 8. - 7. yüzyıllardan itibaren varlığını kanıtlayan buluntular ele geçmiştir (Işık 1988). Patara Akropolünde yapılacak kazılarla kentin tarihinin daha da eskiye inmesi mümkün görülmektedir. Patara, Likya’nın en önemli limanı olması yanında, yalnızca kış aylarında yerine getirdiği Apollon bilicilik (kehanet) işleviyle de ünlüdür. Özellikle Arkaik ve Roma devirlerinde en parlak dönemine ulaşan Patara, M.S. 3. yüzyılda başlayan korsanlık ve talan, M.S. 7.-10. yüzyıllardaki Arap saldırıları sırasında bile yörede varlığını sürdüren tek kenttir. Çeşitli kaynaklarda Patara limanının 12. yüzyılda halâ kullanıldığı belirtilmektedir. 14. yüzyıldan itibaren kentin önemi azalmıştır. 15. yüzyılda gemicilerin mola verdiği bir yer olan Patara, tarihi kaynaklarda en son Cem Sultan’ın dinlenme yeri olarak geçer. Bugün liman, girişi ve tabanı kumlarla dolmuş bir bataklıkhalindedir . Bataklığın kuzeyinde, son yıllarda turizm hareketiyle önem kazanan Gelemiş (Kelemiş) köyü bulunur (Şekil 4).

Patara kenti ve limanının yer aldığı oluk, güneyden Akdenize, kuzeyden ise dar bir boğazla Eşen delta ovasına açılır (Şekil 2). Kısık adı verilen boğaz, kalkerler içinde tektonik etkilerle açılmıştır (Şekil 3 - 4). Kısık boğazı, Eşen ovasından ancak çok yaklaşıldığında farkedilir. Bu nedenle Patara oluğugüneydeki kıyı kesimi dışında Eşen ovasından bütünüyle doğal yükseltilerle ayrılmış gibidir (Şekil 4). Üzerinde Kulaksız tepe, Alakür tepe ve Dedekumu tepe zirvelerinin bulunduğu 100-120 m yükseltilerdeki kalker yapılı Gürlen sırtı Patara oluğunu batıdan sınırlar (Şekil 3). Doğuda ise Eren tepe zirvesinde yükseltisi 550 m ye yaklaşan yine kalker yapılı bir kütle bulunur. Bu oluk içinde günümüzdeki bataklığın uzanışı kuzeyden güneye doğru olup aynıyönde genişlemektedir. Antik limanı oluşturan koyun bulunduğu asıl kesim de güneydeki geniş bölümdedir. Bu kesimde Kurşunlu tepenin kuzeye doğru uzantısı olan bir sırt bataklığı ikiye ayırır. Kurşunlu tepe ile uzantısı halindeki sırtın doğu bölümünde bataklıkla kaplı olmayan daha küçük bir oluk bulunur. Güneydeki kumullarla kaplı girişten itibaren, daraldığı kuzeydeki kesimin ucuna kadar bataklığın uzunluğu 1500 m yi bulur. Doğu-batı yönünde en genişyeri ise 400 m civarındadır (Şekil 2). Bataklığın alanı, eski koyun sınırlarınaoranla biraz daha geniştir.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

213

Kente ait asıl merkezi yapılar bataklığın doğusunda yer alır (Şekil 6). Kentin tiyatrosu Kurşunlu tepenin kuzey eteğindedir. Buradan kuzeye Agora, Bizans dönemine ait surlar, kiliseler ve hamamlara ait kalıntılar vardır. Biraz daha kuzeydeki Tepecik kentin Akropolüdür. Akropolün doğusunda Zafer takıve Nekropol yer alır. Doğudaki yamaçların eteğinde iki küçük derenin oluşturduğu birikinti konileri ve bunların birleşmesiyle meydana gelen etek düzlüğü şeklindeki az eğimli yüzeyler günümüzde tarım alanları halinde kullanılmaktadır (Şekil 3). Bataklığın batısında liman yapıları bulunur (Şekil 6). Hadrian Granarium’u olarak adlandırılan liman silosu bugün büyük ölçüde ayaktadır. Silonun hemen kuzeyinde Pseudodipteros gömütü yer alır. Bunlarındışında, kuzeye doğru daralan bataklığın kıyıları ve hatta yer yer bataklığıniçinde de çeşitli kaya mezarları ve tapınak gömütler vardır. Patara oluğunuçevreleyen kalker yapılı yüksek sırt ve tepeler üzerinde yine kaya mezarları,tapınak gömütler ve surlar bulunur. Doğucasarı tepenin üzerinde bir kilise ile sur kalıntıları görülmektedir. Son olarak, 1993 kazı sezonunda Kısık boğazınıngüneyinde asfalt yol kenarında köprü olması muhtemel Roma dönemi yapıkalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Kuzeybatıda alçak bir sırt üzerindeki Pydneai, antik bir kale yerleşmesi olup, hakkında fazla bir bilgi yoktur. Yuvarlak biçimli bu kaleye ait duvarlar, kale içindeki bazı geç dönem kilise yapıları günümüze ulaşan kalıntılardır. Burada bizce önemli olan, kalenin bugünkü şartlarda böylesi bir noktada kurulmasının çok fazla anlamlı olmayışıdır. Buna karşılık tarihi dönemlerde, bu çevredeki görünümün farklı olabileceği düşüncesinden hareketle Pydneai çevresinde araştırmalarımız sürmüş ve bu düşüncemizi doğrulayan sonuçlara ulaşılmıştır.

EŞEN OVASININ JEOMORFOLOJİSİ VE ALÜVYAL SONDAJLAR Eşen ovasının bulunduğu alan tektonik çizgilerle sınırlanmış bir

depresyondur. Bu depresyonu dolduran alüvyonlar Eşen çayı tarafından taşınmıştır. Bilindiği üzere son buzul döneminde (Würm), deniz seviyesi dünya denizleri ölçüsünde -100 metre kadar alçalmıştır. Buzullaşma olaylarının her yerde yaşanmamasına karşılık, yüksek enlemlerde kar ve buz şeklinde biriken çok büyük miktardaki su kütlesi nedeniyle Dünya ölçüsünde denizlerin seviyesi aynı oranda alçalmıştır. Bu dönemde Eşen ovasının bulunduğu

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 214

depresyona yine akarsular tarafından alüvyon taşınmıştır. Ancak taban düzeyinin aşağıda olması nedeni ile bu alüvyonlar bugünkü ova yüzeyinin oldukça altında bulunur. Buna karşılık, yine bugünküne oranla daha aşağıda bir taban düzeyine göre birikmiş unsurları günümüz de ovayı çevreleyen kesimlerin eteklerinde görmek mümkündür. Bunlar kalker çakılları ile kırmızıkilli unsurların birlikte oluşturduğu eğimi fazla eski birikinti konileri halindedir. Bu koniler, bugünkü ovayı oluşturan alüvyonların altına doğru uzandıkları için, en azından Holosen öncesi yaştadırlar. Aynı zamanda bu koniler, tektonik hareketlerden etkilenmiş görülmektedirler. Bu yüzden de yaşları eski olmalıdır. Kesin bir yaş vermemekle birlikte, bunların Plio-Kuaterner yaşlı olması mümkündür.

Son buzul döneminin bitimi ile birlikte dünya denizlerinin seviyesi yeniden yükselmiştir. Bu hareket hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. Ortalama olarak 15000 yıl önce başlayan deniz seviyesi yükselmesi, bugünden 6000 yılönce, günümüz seviyesine ulaşarak duraklamıştır. Nispeten çok hızlı gelişen bu seviye yükselmesi sonucu, akarsularla alüvyon taşınmasına rağmen, ovanınyeraldığı depresyon bir körfez haline dönüşmüş, deniz suları bu yapısal çukurluğa sokulmuştur. Bu aşamada Kınık boğazından Eşen körfezine açılan kesimde bir miktar alüvyon birikerek küçük bir delta oluşmuş bulunabilir ya da deniz suları alüvyal birikim nedeni ile burayı kaplıyamamıştır (Şekil 7 a).

6000 yıl öncesinden bugüne alüvyal birikim etkisi artmıştır. Bu dönem Eşen körfezinin Eşen çayının getirdiği alüvyonlarla doldurulma aşamasınakarşılık gelir. Körfeze ulaşan alüvyonlar burada güneye doğru bir delta oluşturacak şekilde birikmiştir. Çünkü körfezin sığ, dalga ve akıntı etkisinin az oluşu, gelen alüvyonların çok fazla dağılmadan akarsu ağzından itibaren kolayca birikmesine neden olmuştur. Böylece kuzey-güney yönünde biriken alüvyonlar, doğuya doğru olan körfez girintisinin denizle ilişkisini kısıtlamış,bir lagün ya da alüvyal set gölünün oluşmasını sağlamıştır (Şekil 7 b). Bugünkü Ova gölünün atası sayabileceğimiz bu lagüne ait çamurları burada yaptığımız sondajlarda görmekteyiz (Şekil 8). Ova gölü güneyindeki Gemicikadası tepenin yakınındaki PTR 95-08 nolu sondajda, yüzeyden 5 metre derine kadar koyukahve-siyahımsı renkli yoğun bitkisel turba katmanıgeçilmiştir. Bu kalın turba katmanı karasal şartları yansıtmakta olup içinde az miktarda organik kil ve karasal Gastropod türleri vardır. Yüzeyden 5 metre derinlikten itibaren ise turba zonu birden sona ererek, açık renkli bitkisel

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

215

artıklar ve lagüner ortamı yansıtan yoğun kavkılar başlamaktadır. Bu seviyelerde iri Cardium kavkıları ile daha çok ince kavkılı çeşitli midye türleri bulunmaktadır. Yaptığımız laboratuar analizlerinde ise çok miktarda mikrofosil gözlenmiştir. Bu mikrofosiller lagüner ortamı yansıtan Foraminifer ve Ostracod türlerinden oluşmaktadır.

Bu derinliklerde ince tabakalar halinde yer yer karasal Gastropod türlerinin bulunuşu, bu ortama gerek çevredeki kaynaklardan gerekse Eşen çayının taşkınları ile gelen tatlı suların etkisi olduğunu anlamaktayız. Bu açıdan özellikle denizle bu su ortamının ilişkisinin giderek kısıtlandığı son evrelerde suların tuzluluğunun azalarak somatr bir karakter kazandığı anlaşılır.

Sondajın 9,5 metre derinliklerinden itibaren Cerithium kavkıları, 11metrelerinden itibaren ise Vermetid’ler görülmektedir. Cerithium ve Vermetid kavkıları bu dönemlerde açık denizle ilişkinin daha fazla olduğunun ifadesidir. Böylece bu su ortamının kökeninde denizel su varlığı daha iyi kanıtlanmış olmaktadır. Holosen transgresyonu sonucu ovanın bu bölümlerine kadar denizin sokulduğu, seviye yükselmesinin durmasından sonrada Eşen çayınıntaşıdığı alüvyonlarla denizi doldurması sonucu buradaki suların denizle ilişkisi sınırlanarak bir lagün haline dönüştüğü anlaşılır (Şekil 7 b, c).

Ova gölünün batı ve kuzeyinde yaptığımız PTR 95-05 ve Leto 95-16 numaralı sondajlarda da 10 metreyi aşan derinliklere inilmiştir (Şekil 8). Bu sondajlarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Ova gölü batısındaki sondajda yine yüzeyden 5,5 metre derinliğe kadar karasal şartlarda, sığ su ortamı ile ard bataklık ortamda birikmiş çamurlar geçilmiştir. Bu çamurlar içinda bol miktarda bitkisel artıklar ve karasal Gastropod kavkıları bulunmaktadır. Bu derinlikten sonra ise yine çoğunluğunu Cardium’ların oluşturduğu lagüner ve somatr su ortamlarını yansıtan kavkılar içeren çamurlar geçilmiştir. Yine çamur içinde foraminifer ve Ostracod türlerinde mikrofosiller mevcuttur. Açık yeşil renkli çamuru oluşturan inorganik unsurlar kil ve silttir. Eşen çayına daha yakın oluştan dolayı bu kesime taşkınlar sırasında inorganik unsurlarınulaşması mümkün olmuştur.

Ova gölünün kuzeyinde yapılan sondajda da benzer sonuçlar çıkmıştır. Ancak üsteki karasal kısım taşkın ovası materyali özelliğinde olup, daha az bitkisel kalıntılar içermektedir. Bu kalıntılar ise turba özelliğinde olmayıp ince bitkisel izler halindedir. Buraya Eşen çayının taşıdığı ve taşkınlar sırasında

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 216

çevreye dağıttığı ince boyutlu alüvyonlar daha kolay ulaşmaktadır. Bu noktadaki yükseltinin biraz daha fazla olması nedeni ile lagüner kavkılarınbulunduğu çamura geçiş diğer sondajlara göre daha aşağıdadır. Sondaj noktalarının yükselti değerlerini arazide ölçmek mümkün olmamıştır. Ancak 1/5000 ölçekli topografya haritalarında yaklaşık yükselti değerleri tespit edilmiştir. Buna göre PTR 95-08 nolu sondaj bugünkü deniz seviyesinden 100 cm, PTR 95-05 nolu sondaj 200 cm ve Leto 95-06 nolu sondaj ise 350 cm yükseltidedir.

Her üç sondajda ilgi çeken bir diğer ortak nokta, birbirine yakınseviyelerde 5-7 cm kadar kalınlıkta ince bir volkanik cam tabakasıbulunmasıdır (Şekil 8). Bugünkü deniz seviyesinin yaklaşık 5,5 -6 metre aşağısında bulunan bu volkanik cam tabakası büyük bir olasılıkla Santorini (Thera) volkanına ait kül tabakasıdır. Letoon kazı alanı ile Patara limanınagirişte Kısık boğazı önlerinde yapılan sondajlarda da aynı tabaka bulunmuştur. Bu durum, volkanik etkinliğin gerçekleştiği döneme ait yüzeyin bu kül tabakası ile örtüldüğünü bize göstermektedir. Bu tabakanın izlendiği ya da var olduğu kesimler aynı zaman içinde bir yüzey olduğunu düşünmek mümkündür. Doğal olarak bu yüzey Letoon’da olduğu gibi bazı yerlerde karasal ortam da, Ova gölünde olduğu gibi de lagün içinde bulunabilmektedir.

Sondajlarda rastlanan bu volkanik cam ya da kül tabakasının yaşınıbelirlemek ve kimyasal yönden analiz edilmek üzere son yılki sondajlara ait örnekler yurt dışına gönderilmektedir. Bunun yanında, Kısık boğazı önlerinde 1993 yılına ait PTR 93-16 nolu sondajdan yapılan C14 tarihlemesi için alınan Cardium ve Cerithium kavkı örnekleri, volkanik cam tabakasının oldukça yakınından alınmıştır. Bu analizden alınan tarih bugünden önce 4220 ± 60 yıldır. Kavkı örneklerinin volkanik kül tabakasının biraz altından alınmasınedeniyle, volkanik etkinliğin bu tarihten daha sonra gerçekleşmiş olmasıgerekir. Bunun yanında Letoo’daki sondajda ulaştığımız bu kül tabakası1metre kalınlığında bir turba katmanının üzerinde bulunmaktadır. Bu turba katmanının RC14 analizi Fransa’da sürmektedir. Finike ovasında yaptığımızsondajlarda bu tür bir turba katmanının antik Limyra kenti çevresinden kıyıya kadar olan ova bölümünde ve yaklaşık Eşen ovasındaki seviyelerde rastlanmasıbir benzerlik olarak dikkatimizi çekmiştir. Bu çalışmamızda iki ayrısondajdaki turba katmanlarından iki adet RC14 sonucu alınmıştır. Bu tarihlerden biri günümüzden 4100± 60 yıl diğeri ise 3440± 60 yıl öncesine

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

217

aittir. Doğrudan olmamakla birlikte Eşen ve Finike ovalarındaki 3 adet tarihleme sonucunda Volkanik kül tabakasının günümüzden kabaca 3500 - 4000 yıl öncesine ait olduğu söylenebilir. Bu tarih yine ana çizgileri ile Thera volkanının aktivite gösterdiği dönemlerle bağlantılıdır (Rapp and Krafft 1978; Rapp and Henrickson 1973; Petersen 1975; Sullivian 1988)

Bu volkanik kül tabakasının bulunduğu seviyelerde dikkati çeken bir özellik de, genellikle bir kuraklaşma dönemiyle birlikte bulunmasıdır. Bu durum özellikle Leto 95-01 ve PTR 93-16 numaralı sondajlarda dikkati çekmektedir. Bu kurumanın taban seviyesi alçalması ile bağlantısı olmasımümkündür. Söz konusu tarihler Bronz çağı ortalarına karşılık gelir. Kayan’ınBatı Anadolu kıyılarında yapmış olduğu çalışmalarda Bronz çağına karşılıkgelen dönemde bir regresyon olduğu bilinmektedir. Deniz seviyesi bu dönemde yaklaşık 2 metre kadar alçalmıştır. Bu alçalmayı izleyen Bronz çağı sonlarına doğru yeniden deniz seviyesi yükselmiştir. Batı Anadolu kıyılarındagerçekleşen bu olayın, Güneybatı Anadolu kıyılarında da olması normaldir. Ancak sondajlardan izlendiği kadarıyla, bu regresyonun özellikle Teke yarımadası kıyılarındaki değeri biraz daha fazladır. Eşen ve Finike ovalarındayaptığımız sondaj sonuçlarına göre (Öner 1993 a, b, - 1995 a; 1996 a, b) , günümüzden 4000 yıl öncesinde deniz seviyesinin yaklaşık 4 - 5 kadar aşağıda olduğu anlaşılmıştır. Ovagölü bataklığında 5 -6 metre kalınlığa ulaşan turba katmanı altında bütün sondajlarda lagüner ortamın aniden sona erdiğigörülür. Bu seviye bugünkü deniz seviyesinin 4-5 metre aşağısındadır. Yine günümüzden 4000 yıl öncesinde Letoon çevresinde kuruma etkisini yansıtan turba katmanına bugünkü deniz seviyesinin 4-5 metre altında rastlamaktayız(Öner 1996 a). Aynı şekilde Patara yakınındaki Kısık boğazı önünde yapılan sondajda günümüz deniz seviyesinin 4-5 metre altında, lagüner çamurlar ile volkanik kül tabakası üzerine gelen karasal yani su ortamı dışında birikmişkırmızı renkli killi kolüvyal materyal bulunmaktadır (Öner 1995). Bütün bu sonuçlar Eşen ovasında deniz seviyesinin sözkonusu tarihlerde daha aşağıdaolduğunu göstermektedir. Zaman olarak Bronz çağına karşılık gelen bu dönemde gelişen regresyon sonucu, Eşen çayının getirdiği alüvyonlarla Eşen körfezini doldurma süreci hızlanmıştır (Şekil 7 b ).

Arkeolojik çalışmalarda, henüz bu tarihlerde Eşen ovasında belirgin yerleşmeler gözlenmemektedir. Sonraki dönemde deniz seviyesi yeniden yükselmeye başlamıştır. Ancak alüvyal birikimin fazla olması nedeniyle, deniz

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 218

eskisi kadar içeriye sokulamamıştır (Şekil 7 c). Eşen ovasının büyük ölçüde karalaştığı, taşkın ovası görünümünde olduğu bu dönemde, Ovagölü lagünü, denizle bağlantısı oldukça sınırlandığı ve ortama karstik kaynaklardan bol miktarda sular geldiği için tatlı su ortamına dönüşmeye başlamıştır. Açıkdenize doğru olan körfez bölümünde, denize ulaşan alüvyonların dalga ve akıntı etkisiyle daha fazla işlenmesi sonucu kum boyutunda unsurlar birikmeye başlamıştır. Açık denizden gelen dalgaların körfez önünde meydana gelen sığlaşma nedeniyle güçleri azalmış, taşınan alüvyon miktarı fazla olduğu için de, iri unsurların önce su altı topuğu daha sonrada kıyı kordonu oluşturacak şekilde birikimi sürmüştür (Şekil 7 c). Günümüzden 3000 yıl öncelerde gözlenmeye başlayan bu manzarada, artık insanın yöreye yerleştiğini görmekteyiz. Kınık boğazı yanında kurulan Ksanthos kenti yörenin ilk büyük yerleşmesidir. Patara oluğunun kıyı kesiminde mevcut küçük koy, Kısık boğazıönlerine kadar ovanın alüvyonlarla dolması sonucu artık insanlar tarafından bir liman olarak kullanılmaya başlanmıştır. O zamana kadar, Patara koyuna tek rahat geçişi sağlayacak Kısık boğazı önündeki ova bölümünün denizel ya da lagüner ortam halinde olması, koyun kullanımını kısıtlamıştır. Kuzey -güney yönünde, Kınık boğazından Kısık boğazına kadar uzanan Eşen çayınınoluşturduğu alüvyal birikim, insanlar için uygun koşullar yaratmıştır. Eşen çayıtaşkınlarıyla çevresine oranla giderek daha yüksek bir konuma gelen bu alüvyal birikim sayesinde, Patara limanı ile başta Ksanthos olmak üzere diğer antik yerleşmeler arasında bağlantı rahatça kurulmuştur. Böylece Patara, hinterlandıile ilişkisi olan bir liman konumuna gelmiştir. Ayrıca bu alüvyal birikimin sınırladığı doğu bölümdeki lagün ortamı, yöre insanı için kolay besin temin edilebilen (balık ve midye gibi) bir ortam halindedir. Bu su ortamının denizle ilişkisinin en fazla kısıtlı olduğu dönemde bile kaynaklarla beslenmesi nedeniyle bir ayağının bulunması gerekir. Bu ayak uzun bir zaman lagün bağlantısı olarak işlev görmüş de olabilir. Kısık boğazı önlerindeki sondajda karasal kolüvyal kırmızı killi birimin üzerine gelen denizel kökenli kavkılar içeren çamur katmanı bu bağlantıya ait olmalıdır (Şekil 8).

Aynı dönemde ovadaki üçüncü antik kent olan Letoon, Koca tepe eteklerinde kurulmaya başlamıştır. Letoon kazı alanında bugünkü ova yüzeyinin 6 metre kadar allüvyon altında kalmış arkaik dönem yapılarınınbulunması bunu kanıtlamaktadır. Bronz çağı regresyonunu izleyen son seviye yükselmesine rağmen, deniz henüz bugünkü seviyesine ulaşmamıştır (Şekil 7).

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

219

Bu nedenle gerek Letoon gerekse Patara’da bugünkü deniz seviyesinin biraz altında kalan yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Patara limanı ve çevresinde, günümüz bataklığı içinde kalan kilise gibi bina ve mezar yapıları bulunur.

Yine bu dönemlerde, kuzeybatıdaki Pydneai kalesinin üzerinde bulunduğu Akgedik sırtı eteklerine kadar denizin sokulduğu görülür. Akgedik sırtı kuzeyine doğru girinti yapan kesimde bugün bir bataklık vardır. Bu sırtınbiraz güneyinden de Özlen çayı geçmektedir. Özlen çayı kuzeydoğudaki yüksek kalker yapılı kütlelerin eteklerindeki gür karstik kaynaklardan beslenir. Bu nedenle yaz-kış debisi yüksektir. Bu alanın günümüzdeki bataklık halinin devamında bu kaynakların da etkisi vardır. Sözkonusu bataklık alanda yaptığımız sondajda üsteki 50 cm lik bataklık birimi altında 4 metre sığ deniz ortamında birikmiş temiz ince kumlar ile tabanda çakıllı denizel kavkılara ulaşılmıştır. Bu durum, Pydneai kalesi önünde eskiden mevcut böyle bir koyun, antik bir liman olarak kullanılmasının mümkün olduğunu göstermiştir (Şekil 9). Bu açıdan Pydneai kalesini, Eşen ovası yerleşmelerinin batıdaki bir liman karakolu olarak sayabiliriz.

Pydneai kalesi doğusunda, hemen etekte bulunan küçük bir mağaradaki mevcut suların tuzlu olması, halen deniz suları ile bir bağlantının olduğunugösterir.

Strabon, Eşen çayı ağzından akarsu boyunca 10 stadia (1,8 km) gidildiğinde Letoon’a ulaşıldığını belirtmiştir (Akşit 1967, Pekman 1991). Strabon’un bu sözlerinden günümüzden 2000 yıl önce yani Milad yıllarındakıyı çizgisinin Letoon’a daha yakın olduğunu anlamaktayız. Çünkü bugün en kısa mesafede Letoon’un kıyıya uzaklığı 4 km’yi bulmaktadır. Aynı zamanda bu ifade, Letoon’un Eşen çayı kenarında olduğu gibi bir anlama gelir. Bugün hava fotoğraflarında Letoon yakınlarında belirgin ve muhtemel pekçok eski akarsu yatağı izleri görülmektedir. Böylece antik dönemlerde Letoon’un nispeten kıyıya daha yakın ve akarsu kenarında bir dini kent olduğunuanlıyoruz.

Letoon kazı alanı yakın çevresindeki bugünkü ova yüzeyinin yükseltisi, 1/5000 ölçekli topografya haritalarında 5 -5,5 metre arasındadır. Bu yüzeyden 8-9 metre derinliğe kadar kil-silt boyutunda unsurların çoğunlukta olduğutaşkın ovası birikimi devam etmektedir. Kazı çukurluğunda yapılan sondajlarınbirkısmı yapı kalıntılarına ait taş bloklarda takılırken, bir kısmı da Tümtüm

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 220

tepe yamaçlarından uzanan kalker ana kayada kalmıştır. Bunun yanında Leto 95-01 nolu sondaj da kazı çukuru tabanından 940 cm derine inilmiştir. Ova yüzeyinden itibaren kazı çukurluğu da dahil olmak üzere 1186 cm derine inilmiştir. 870-880 cm lerde volkanik kül (cam) tabakası geçilmiştir. Bunun biraz altında ise yaklaşık 80 cm kalınlıkta bol miktarda koyu kahve siyahımsırenkli bitkisel artığın oluşturduğu turba katmanı bulunmaktadır. Bu turba katmanının altında ise %70 oranında ince-orta kum, %30 oranında ise silt-kilden oluşan birime girilmiştir. Sondaj kumlu birimde ilerlemenin zor olmasından dolayı normal şartlarda bırakılmıştır (Şekil 8 ve 10).

Taşkın ovası materyali altında bulunan turba katmanı, bu seviyede bir kurumanın işaretidir. Bugünkü deniz seviyesinin 420-480 cm aşağısında bir seviyede oluşan bu turba katmanı, o tarihte deniz seviyesinin alçakta olduğunugösterir. Bu tarih de muhtemelen bugünden 4000 yıl öncesine karşılık gelir. Çünkü hemen birkaç cm üstünde bulunan volkanik kül tabakasınınçevresindeki kavkı örneklerinin tarihlemesi (PTR 93-16 nolu sondaj) bugünden önce 4220 yılını vermiştir. Volkanik kül tabakasının o günkü topoğrafya yüzeyini aynı şekilde örtmüş olması nedeniyle bir klavuz seviye oluşturur. Bu bakımdan, yeni tarihleme sonuçları elimize ulaşıncaya kadar, Kısık boğazıyakınındaki tarihi buraya taşımamızda bir sakınca yoktur.

Daha önce de üzerinde durduğumuz bir nokta, volkanik kül tabakasınıngenellikle taban düzeyinde alçalma sonucu meydana gelen kuruma birikimleri üzerine gelmesidir. Bu durum deniz seviyesi alçalması ile volkanik etkinlik arasında bir ilişki olabileceğini düşündürmüştür. Akdeniz’de böyle bir genel seviye alçalmasına bağlı tonlarca ağırlıktaki su miktarının litosfer üzerindeki etkisinin birden kalkması, belki de volkanik etkinliğin bu dönemdeki nedenlerinden biridir (~2,5 milyon km2 alana sahip Akdeniz yüzeyinde 5 metrelik su kütlesinin toplam ağırlığı 12,85 X 1012 Tondur).

Taşkın ovası materyalinden oluşan katman içinde 3 alt birim ayırmak mümkündür. Doğal süreçler açısından fazla bir farkın olmadığı bu birimlerde insana ait katkıların bulunup bulunmaması ayırıcı kriterdir. Volkanik kül tabakası ile bugünkü deniz seviyesinin 1 metre altına kadar olan kesimde insana ait katkılar bulunmaz (Şekil 10). Yine antik yerleşmelerin son kullanımından günümüze kadar olan sürede, taşkın ovası materyali içinde

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

221

kültürel katkı doğrudan karışmamıştır. Yalnızca dış etkenler tarafından taşınan bazı seramik parça ve kırıntıları ile bugünkü yüzeye kadar yükselen yapılarınkalıntıları bulunur. Bu katmanın kalınlığı söz konusu taşınmalar nedeniyle tam olarak anlaşılamamaktadır. En son MS 7. yyla kadar insanların bu çevreyi kullandıkları bilinir. Bu açıdan 1300 yıllık süreye ait alüvyon katmanı steril olmalıdır. Eşen ovasında yaklaşık 4 bin yılda 8-9 metre kalınlıkta alüvyon birikmiştir. Böylece yılda ortalama 2 mm lik alüvyon birikimi gerçekleşmiştir. Buradan son 1300 yıllık dönemde 2,6 metre alüvyon birikimiş olmalıdır. Gerçekten Letoon kazı çukurluğu yamaçlarında ve ovadaki sondajlarda 2,5 - 3 metrelik üst tabakanın kültür kalıntıları açısından steril olduğu dikkati çekmiştir.

Letoon’un güneyinde yine yüzeyden itibaren taşkın ovası materyalinin bulunduğunu, ancak katman kalınlığının azaldığı ve alttaki kumlu birimin giderek üst seviyelere çıktığı gözlenmiştir. Burada Leto 95-11 nolu sondajda turba tabakası geçilmemiştir. Aynı şekilde volkanik kül tabakası çok net belirgin değildir. Letoon’dan güneye gidildikçe Koca tepenin biraz güneyinde kıyı kumulları bugünkü rölyefi kaplamaktadır.

Arazi çalışmamız sırasında Koca tepe ile kumullar arasındaki kesimde yapılan bir su sondajı izlenmiştir. Burada üsteki birkaç metrelik kil-silt boyutlu taşkın ovası materyali altında temiz kum (ince kum fazla) gelmiştir. Bu bölümden kıyıya kadar olan kesimde kesitin devamını izleyebilmek için dahaçok sayıda sondaja ihtiyaç vardır. Gelecek arazi çalışmaları döneminde bu sondajlara devam edilecektir

Letoon kazı alanı kuzeyinde derin sondaj yapılmamıştır. Fakat burada Helenistik döneme ait Roma tiyatrosu ortasında ilk kez bu çalışma döneminde iki kazı çukuru açılmıştır. Antik tiyatronun ilk sıra koltuğu ile sahne bölümüne karşılık gelen kısımdaki çukurda yaptığımız incelemede, sahne tabanından bugünkü yüzeye olan seviyenin 360 cm lik kalınlıkta taşkın ovası materyali ile dolduğu görülmüştür. Buranın zemininde birkaç noktada sondaj denenmiş,ancak en fazla 70 cm derine inilebilmiştir (Şekil 11). Bunun 50 cm lik kısmıkırmızı killi ve kalker çakıllı seramiksiz birim içinde kalmıştır. Tiyatro zeminini düzlemek için kullanılan bu steril birim, muhtemelen yakın çevreden taşınmış Tümtüm tepe eteklerinde biriken malzemeden oluşur. Bunun üzerinde 20 cm kalınlığında ve aynı özellikte, ancak seramikli birim bulunur. Bunun yanında tabanda tiyatro zemini üzerinde su tahliyesi için kullanılmış seramik

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 222

künk sistemi bulunmuştur. Bu sistem, tiyatronun yapımından sonra, meydana gelen tabansuyu yükselmesini tahliye etmek amacıyla kurulmuştur. Böyle kalıcı bir drene sisteminin kurulmuş olması , taban suyunda sürekli bir yükselmenin ortaya çıkmış olduğunun göstergesidir. Taban suyu yükselmesi ise, kıyı yakını bu ovada doğrudan deniz seviyesi yükselmesiyle ilgilidir ve bu ovadaki taban suyu seviyesi deniz seviyesinin denetimindedir. Sonuç olarak, Bronz çağında meydana gelen regresyon sonrası deniz seviyesi yükselmesi o tarihlerde belki de hala devam etmektedir.

Milad yıllarından itibaren deniz seviyesinin yeniden günümüz düzeyine ulaşmasıyla alüvyal birikim, göreceli olarak kıyı çizgisinin denize doğru ilerlemesi yönünde etkili olmuştur. Bu dönemden itibaren, Eşen körfezini dolduran alüvyonlar, artık deniz dalga ve akıntılarıyla işlenmeye başlamıştır. Bunun sonucu batı yönlü şiddetli rüzgarların etkisinde olan dalga ve akıntılarla kıyıya ulaşan alüvyonlar işlenerek, kil silt boylu ince unsurlar açık denize taşınmış, kumlar ise kıyıda birikmiştir.

Bugünkü kumullarla kaplı ova alanında henüz bir sondaj yapılamamıştır. Ancak bu kesimlerin kıyı boyunca uzanan kıyı kordonu yada kum sırtları vebunlar gerisinde bataklık alanların bulunduğu yüzeyler halinde olduğunu hava fotoğraflarındaki izlerden anlamaktayız. Bu dönemde yine ovanın ana akarsuyu durumundaki Eşen çayının ova üzerinde sık sık yatak değiştirmiş olduğu dagörülür (Şekil 3).

Kıyı çizgisinin körfez içinden çıkıp bugünkü konumuna doğru açıkdenize ulaşmasıyla güneydoğudaki Patara limanının kaderi değişmiştir. Çünkü bu döneme kadar açık bir koy halinde olan Patara limanı giderek dolmaya başlamıştır. Eşen ovası kıyı kesiminde gelişen geniş kumsal şeridinden kıyıdinamiği etkisiyle güneydoğuya doğru bol miktarda kum taşınmıştır. Taşınan bu kumlar önce liman içine dalga ve akıntılarla sokulmuş, liman ağzınınsığlaşması ile liman girişinde bir kıyı kordonu gelişmiştir. Kıyı kordonunun liman ağzını tamamiyle kapatması ve Patara koyu güneyinde geniş bir kumsalın oluşmasıyla bataklığa dönüşmüştür. Liman girişi boyunca yaptığımızüç adet sondajda da yüzeyden 3 metre derinde kaba kum ve çakıllarınoluşturduğu birime gelinmiş ve sondaj daha ileri gitmemiştir. Bu birim kıyıkordununu oluşturmaktadır. Bunun üzerinde ise sığ su ortamında biriken ince-orta kumlar ve üst birimde daha çok rüzgarla taşınmış kumullar bulunmuştur (Şekil 12).

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

223

Günümüz bataklığı, Patara limanının ya da koyunun sınırlarından daha geniştir. Patara oluğunda yaptığımız 25 kadar sondaj sonucunda, antik limanınsınırları belirlenmiş, daha doğrusu antik Patara koyunun kıyı çizgisi çizilmiştir (Şekil 13). Kumullarla örtülmüş güneydeki girişin doğu ve batısı nispeten tektonik kökenli dik yamaçların dalgalarla işlenmesi sonucu oluşmuş falezlere karşılık gelir. Eski limanın batı sınırı bugünkü bataklığın sınırıyla paralel bir gidiş göstermekle birlikte, biraz bataklık içinde kalmıştır. Burada mevcut antik liman binası (granarium) önünden başlayan bataklığın birkaç metre içinde yaptığımız sondajlarda, liman yapılarının bugünkü bataklık içine doğru sokulduğu ve bataklık sedimanları altında kaldığı belirlenmiştir. Eski Patara koyunun doğu sınırı ise bugünkü bataklık sınırından hayli dardır. Kıyı çizgisi Küçük tepe ile bugünkü bataklığı ikiye bölen sırt arasında kalır. Kuzeydeki sınır ise yine bugünkü bataklık sınırının bir hayli güneyindedir. Burada deniz en fazla bugünkü Patara kazı alanı giriş kapısının bulunduğu Akdam hizasınakadar sokulmuştur (Şekil 13). Sondajlarda çıkan denizel kavkılardan yapılan RC 14 analiz sonucu bugünden önce 2170± 50 tarihini vermiştir. Buna göre Milad yıllarında, denizin bu çizgide, mevcut çakılları ve seramikleri işleyecek kadar serbestçe dalgalandığı ortaya çıkar.

Bu şekilde Patara limanı ve koyunun bir bataklığa dönüşmesinde, Eşen çayının getirdiği alüvyonların kıyı dinamiği etkisi ile işlenmesi ve ovanın kıyıçizgisinin bugünkü konumuna ulaşması etkili olmuştur. Böylece Eşen delta-taşkın ovasının gelişme aşamalarının sonlarında Patara bir bataklığadönüşmüştür (Şekil 7 d, e).

Ovada yeralan Letoon’un bilinen ilk yapıları Arkaik döneme aittir ve bu yapılar bugünkü deniz seviyesinin biraz altında bulunur. Aynı zamanda Strabon’a göre Milad yıllarında Letoon kıyı çizgisine 2 km’ den daha yakındırve Eşen çayı ağzından bu kente ulaşmak mümkündür. Bugün ise Letoon denizden en azından 4 km uzaklıktadır ve Eşen çayı izlenerek bu kente ulaşmak mümkün değildir.

Ovanın kuzeybatısındaki Pydneai kalesi çevresindeki doğal görünüm kalenin yapıldığı yıllarda bugünkünden farklıdır. Kalenin üzerinde bulunduğusırtın doğusuna kadar denizin sokulduğu ortaya çıkmıştır. Bugün bir bataklıkkenarında ne için yapıldığı anlamsız gibi görünen kalenin, kurulduğudönemdeki doğal çevre şartlarının bilinmesi bu açıdan önemlidir.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 224

Eşen ovasının günümüzdeki şeklini kazanması Holosen içinde gerçekleşmiştir. Özellikle son 6000 yıllık dönem içinde gelişmeler çok hızlısürmüş, bunun da günümüze kadar olan 3000 yıllık döneminde çevrede insan yer almıştır. Nispeten ova rölyefinin çok hızlı geliştiği ve değiştiği bu son dönemde Eşen ovasında mevcut antik yerleşmeler çevresinde de büyük ölçülü değişmeler meydana gelmiştir.

Aynı süreçlerin bugünkü deniz seviyesine göre devam ettiğini düşünürsek, bir zaman sonra, kıyı dinamiği etkisiyle taşınan kumlar, güneydoğudaki Kalkan koyunun da giderek bataklığa dönüşmesine neden olacaktır(Şekil 7 f ).

SONUÇ Eşen ovası, Güneybatı Anadolu’da Eşen çayın (Kocaçay) denize

döküldüğü noktada mevcut yapısal bir çukurluğu doldurmasıyla oluşturduğubir delta-taşkın ovasıdır. Ovanın bugünkü görünümünü kazanması Holosen’de özellikle son 6000 yıllık dönemde olmuştur.

Eşen çayı vadisi, Üst Miosen-Pliosen’ de ana şeklini kazanmış tektonik bir depresyondur. Depresyonu çevreleyen yüksek kütleler genellikle karbonatlıkayaçlardan (kalkerler) yapılıdır. Bunun yanında akarsuyun bol miktarda alüvyon taşımasına neden olan ofiolitler ve Tersier yaşlı tortul kayaçlar havzada yer alır.

Bugün ovada modern yerleşmeler yanında, Likya medeniyetine ait antik kentlerin kalıntıları yer yer alüvyonlar altında bulunur. Günümüzden 3000 yılöncesinde başlayan insanın yöreye yerleşmesi, bugünkünden farklı bir çevrede olmuştur. Ovanın en önemli yerleşmesi ve Likya’nın başkenti olan Xanthos, bu adı aldığı hemen yanındaki çayın, ovaya açıldığı Kınık boğazının kenarında bir sırtta kurulmuştur. Patara, ovanın güneydoğusunda ve ona çok dar bir boğazla bağlanan tektonik bir oluk içinde yer almış antik bir liman kenti olup, limanıoluşturan koy bugün bataklık haline dönüşmüştür. Letoon, ovanın merkezi kuzeybatısında Tümtüm tepe eteğinde yapılan tapınakların çevresinde gelişmişdinsel bir kenttir. Kurulduğu dönemde kıyı çizgisine ve ovanın ana akarsuyu olan Xanthos’a çok yakındır. Ovanın kuzeybatısında, alçak bir sırt üzerindeki Pydneai kalesi, kurulduğu dönemde bir liman karakoluyken, bugün bataklıkkenarında ne amaçla yapıldığı pek belli olmayan harabe durumundadır.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

225

Sözkonusu Likya kentlerinin çevresel değişmelerinin belirlenmesi amacıyla başladığımız bu çalışmalar sırasında Eşen ovasının alüvyal jeomorfolojisi incelenmiş, ovanın gelişme süreci içinde meydana gelen kıyıçizgisi ve deniz seviyesi değişmeleri ortaya konmuştur. Bu çalışmalar sırasındaantik kentlerin çevresinde yoğunlaşan ve derinlikleri birkaç metreden 13 metrelere kadar ulaşan 50 civarında alüvyal sondaj yapılmıştır.

Son buzul döneminde -100 metreye inen Dünya denizleri seviyesinin, günümüzden 15000 yıl önce Holosen başlarından itibaren yükseldiğibilinmektedir. Bu yükselme eski taban düzeyine bağlı gelişen Eşen ovasınınbulunduğu yapısal çukurlukta da gerçekleşmiştir. Günümüzden 6000 yılöncesine kadar hızla yükselen ve çukurluğa ilerleyen deniz suları, burada genişbir körfez oluşturmuştur. Eşen çayının taşıdığı bol miktarda alüvyon, ancak bu tarihten itibaren körfezi doldurmaya başlamıştır. İlk biriken alüvyonlar, körfez içinde nispeten sakin olan denizi, çizgisel olarak K-G yönünde karalaştırmıştır.Bunun sonucu, körfezin içeriye doğru sokulan doğu bölümü bir lagün halini almıştır. Günümüzde bu alanda bulunan Ovagölü bataklığındayapılan sondajlarda, makro (Cardium, Cerithium, Vermetit ve çeşitli midye türleri) ve mikro (Çoğunluğu Foraminifer ve Ostracod türleri) fosilleri ile bu lagün yüzeyden 5 metre kadar aşağılardan itibaren tespit edilmiştir. Ovaya bakan yüksek kütlelerin eteklerinde çıkan karstik kaynaklarla beslenmeden dolayı, 1950’li yıllarda başlayan drenaj çalışmalarına rağmen bu alandaki Ovagölü, karasal bir göl/bataklık olarak varlığını sürdürmüştür.

Günümüzden 5-3 bin yıl öncesinde, Bronz çağına karşılık gelen dönemde deniz seviyesi yeniden birkaç metre alçalmıştır. Bu dönem Eşen körfezinin alüvyonlarla daha hızlı dolduğu bir dönem olmuştur. Deniz seviyesinin yeniden yükseldiği zamanda (M.Ö.I. binin ilk yarısı= Arkaik dönem?) ovada insan yerleşmeleri başlamıştır. Ancak deniz henüz günümüzdeki seviyesine tam ulaşmadığı için, ilk yapılar bugünkü deniz seviyesinin biraz altındakalmıştır. Patara ve Letoon’da bugünkü deniz seviyesi altında kalan yapıkalıntılarını görmekteyiz.

Sondajlarda ova yüzeyinin 8-9 metre aşağılarında birkaç cm kalınlığında volkanik cam tabakası geçilmiştir. Bunun Thera (Santorini) volkanına ait kül tabakası olduğu kanısındayız. Bu tabakanın yakınlarından alınan kavkıların RC 14 ile belirlenen yaşına göre kabaca günümüzden 4 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılmıştır. Böylece bir kül örtüsü olarak kısa bir

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 226

sürede ovayı bütünüyle kaplaması gereken bu tabakanın, bugünkü deniz seviyesinin altında oluşu, Bronz çağında deniz seviyesinin alçalmış olduğununkanıtlarından biridir. Çünkü Letoon sondajında bulunduğu yüzey karalaşmış bir ortamdır ve seviye bugünkü deniz seviyesinin 4 m kadar altındadır.

Eşen körfezinin iyice dolması ve kıyı çizgisinin açığa doğru ilerlemesi sonucu alüvyal birikimin açık deniz sularının etkisine uğraması sonucu genişkumsallar ve şiddetli batı yönlü rüzgarların etkisiyle kumullar oluşmuştur. Bugün ovanın büyük bir kısmı kumullar ve kum örtüleri ile kaplıdır. Aynışekilde güneydoğuya doğru taşınan kumlar nedeniyle Patara limanı dolmuş vebugün güneyinde geniş bir kumsal oluşmuştur.

Letoon, Milad yıllarında bile kıyıya 2 km den daha yakınken, bugün kıyıdan en az 4 km içerde kalmıştır. Aynı şekilde yapı kalıntıları bugün 4 metreyi bulan taşkın ovası materyali ile kaplanmıştır.

Eşen ovasının son birkaç bin yıllık gelişimi içinde insan da bulunmuş,kurduğu kentlerin başlangıçta sahip oldukları doğal çevreleri, bugüne gelindiğinde çok fazla değişmiştir. Bu durum antik kentlerin etkin olduğudevirlerdeki fonksiyonları ve sosyo-ekonomik özellikleri anlama bakımından, o zamanki çevre şartlarının bilinmesini gerekli kılmaktadır. Bu amaçla başladığımız çalışmalar sonucunda ovanın alüvyal gelişimi ortaya konurken, kıyı çizgisi ve deniz seviyesi değişmeleri hakkında yorumlar yapmak mümkün olmuştur. Gelecek dönemdeki çalışmalarla, bu ulaşılan ilk sonuçları daha genişçerçevede ele almak mümkün olacaktır.

Yararlanılan Kaynaklar

Akşit, O. 1967. Likya tarihi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları No. 1218. İstanbul.

Akurgal, E. 1988. Anadolu Uygarlıkları. Net Turistik Yayınlar A.Ş. İstanbul.

Bean, G. E. 1980. Kleinasien 4 Lykien. Kohlhammer Kunst- und Reiseführer. Stuttgart.

Becker Platen, J. D. 1970. Lithostratigraphische Untersuchungen im Kä nozoikum südwest Anatoliens (Türkei). Beihefte zum Geol. Jahrbuch. Heft 97, s.207-231. Hannover.

Bousquet, B.- Pé choux, P.Y. 1984. La Plaine de Xanthe (Turquie), Contraintes Physiques et Amé nagements. Actes du cent sixié me congré s national des socié tes savantes

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

227

(Perpignan 1981), C.T.H.S., 33 - 44, Paris.

Colin, H.J. 1962. Fethiye-Antalya-Kaş-Finike (Güneybatı Anadolu) bölgesinde yapılan jeolojik etüdler. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Dergisi, S. 59, s.19 - 59. Ankara.

Darkot, B. - Erinç, S. 1954. Güneybatı Anadoluda coğrafi müşahedeler. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi, C. 5-6, s. 179-196. İstanbul.

Davidson, D. A. 1978. Aegean Soils During the Sec Millennium B.C.With Reference to Thera. Thera and the Aegean World I. 725 - 739., London.

Doğu, A. F. 1988. Köyceğiz-Dalaman çevresindeki tarihi yerleşme alanlarının jeomorfolojik birimlerle ilişkisi (Güneybatı Anadolu). Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C.XXXII, S. 1-2, 319-328. Ankara.

Dumont, J. F., Uysal, Ş., Şimşek, Ş., Karamanderesi, İ. H., Letouzey, J. 1979. GüneybatıAnadoludaki grabenlerin oluşumu. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Dergisi, S. 92, s.7 - 17. Ankara.

Flemming, N.C. 1978. Thera as the Tectonic Focus of the South Aegean: Archaeological Evidence from the Aegean Margın. Thera and the Aegean World I. 81 - 84. London.

Friedrich, W.L. 1978. Fossil Plants from Weichselian Interstadials, Santorini. Thera and the Aegean World I. 741 -744. London.

Erinç, S. 1955. Gediz ve Küçük Menderes deltalarının morfolojisi. Dokuzuncu Coğrafya Meslek Haftası Tebliğler ve Konferanslar. Türk Coğrafya Kurumu Yayınları S. 2. İstanbul.

Erol, O. 1969. Anadolu kıyılarının Holosendeki değişmeleri hakkında gözlemler. Coğrafya Araştırmaları Dergisi 2, 89-102. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi. Ankara.

Erol, O. 1991. Türkiye kıyılarındaki terkedilmiş tarihi limanlar ve bir çevre sorunu olarak kıyıçizgisi değişimlerinin önemi. Bülten. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü, S. 8, s.1 - 44. İstanbul.

Erol, O. 1994. Türkiye'de deniz düzeyi yükselmesinin geçmişte ve gelecekteki etkileri bu yönden alınması gerekli önlemler. Bülten. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü, S. 9, s. 21 - 43. İstanbul.

Ersoy, Ş. 1995. Graben Formation In The Collisional Belts: An Example From The SW Anatolia, “Eşençay Graben”.International Earth Sciences Colloqium on the Aegean Region 1995 (IESCA-1995) İzmir-Güllük, Turkey (9-14 October, 1995) (Baskıda)

Ersoy, Ş. 1990. Batı Toros (Likya) Naplarının Yapısal Ögelerinin ve Evriminin Analizi. Jeoloji Mühendisliği, S.37, s. 5 - 16. Ankara.

Göçmen, K. 1977. Eşen çayı vadisinin jeomorfolojisi. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi, S.20-21, s.245-251. İstanbul.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 228

Işık, F. - Yılmaz, H. 1989. Patara 1988. XI. Kazı Sonuçları Toplantısı II. T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 1 - 20. Ankara.

Işık, F. 1990. Patara 1989. XII. Kazı Sonuçları Toplantısı II. T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 29 - 55. Ankara.

Işık, F. 1991. Patara 1990 etkinlikleri. XIII. Kazı Sonuçları Toplantısı II. T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 235 - 259. Çanakkale.

Işık, F. 1992. Patara 1991. XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı II. T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 385 - 408. Ankara.

Işık, F. 1994. Patara 1993. XVI. Kazı Sonuçları Toplantısı II. T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 253 - 282. Ankara.

Kayan, İ. 1988 a. Late Holocene sea - level changes on the Western Anatolian coast. Palaeogeography, Palaeoclimatology, Palaeoecology 68, 205-218. Elsevier Science Publishers B.V. Amsterdam.

Kayan, İ. 1988 b. Datça yarımadasında "Eski Knidos" yerleşmesini etkileyen doğal çevre özellikleri. Coğrafya Araştırmaları Dergisi 11, 51-70. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi. Ankara.

Kayan, İ. 1991. Holocene geomorphic evolution of the Beşik plain and changing environment of ancient man. Studia Troica. Band 1, 79-92. Verlag Philipp von Zabern. Main am Rhein.

Kayan, İ. 1995. Klaros kazı alanında jeomorfolojik-jeoarkeolojik araştırmalar. Ege Coğrafya Dergisi 8, 1-24. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İzmir.(Baskıda)

Kayan, İ. 1996. Holocene Coastal Development and Archaeology in Turkey. Z.Geomorph.N.F., Suppl.-Bd. 102, 37-59, Berlin-Stuttgart.

Kraft, J. C. - Aschenbrenner, S. E.- Kayan, İ. 1981. Geç Holosen kıyı değişmelerinin Yunanistan ve Türkiye'de arkeolojik yerleşme yerleri üzerine etkileri. Coğrafya Araştırmaları Dergisi 10, 105-121. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi. Ankara.

Meriç, E. 1983. Foraminiferler. MTAE Yay. Eğt.Ser., No. 26, Ankara.

Mostafawi, N. 1994, a. Süß wasser-Ostracoden aus dem Ober-Pliozä n von N - Euböa (Griechenland). N.Jb.Geol.Palä ont. Mh., H. 5, 309 - 319, Stuttgart.

Mostafawi, N. 1994, b. Ostracoden aus dem Ober-Pliozä n und dem Ober-Pleistozä n des N - Peloponnes, Griechenland. N.Jb.Geol.Palä ont. Abh., 194, 95 - 114, Stuttgart.

Nicholls, I. A. 1971. Petrology of Santorini Volcano, Cyclades, Greece. Journal ofPetrology, Vol. 12, Part 1, 67 - 119.,

Öner, E. 1993 a. Antik Limyra kenti çevresinde (Finike/Antalya) alüvyal jeomorfoloji

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

229

araştırmaları. 14. Türkiye Jeomorfoloji Bilimsel ve Teknik Kurultayı Bildiri Özleri, s. 35 - 36. Ankara.

Öner, E. 1993 b. Antik Patara kenti sit alanının jeomorfolojisi. Türkiye Kuvaterneri Workshop Bildiri Özleri. İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi, s.21-23. İstanbul.

Öner, E. 1995 a. Patara ve Çevresinin Jeomorfolojisi. TÜBİTAK YBAG 106 no’lu Proje Raporu (Basılmamış)

Öner, E. 1995 b. Kaş-Demre platosunda fiziki coğrafya araştırmaları ve insan-doğal çevre ilişkileri. Ege Coğrafya Dergisi 8, 115-140. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İzmir.

Öner, E. 1997 a. Eşen Çayı Taşkın - Delta Ovasının Jeomorfolojisi ve Antik Patara Kenti. Ege Coğrafya Dergisi 9, 89-130. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İzmir.

Öner, E. 1997 b. Finike Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Antik Limyra Kenti. Ege Coğrafya Dergisi 9, 131-157. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İzmir.

Öner, E. 1999. Letoon ve Çevresinde Paleo-Jeomorfolojik Araştırmalar. Ege Coğrafya Dergisi 10, 51-82. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. İzmir.

Pekman, A. 1991. Strabon - Coğrafya, Anadolu (Kitap: XII, XIII, XIV). Arkeoloji ve Sanat Yayınları Antik Kaynaklar Dizisi 1 a. İstanbul.

Petersen, M.D. 1975. Recent Tuffitic Sediments around Santorini (Greece). N.Jb.Geol.Palä ont. Abh., 149, 2, 162 - 179, Stuttgart.

Philippson, A. 1915. Reisen und Forschungen im Westlichen Kleinasien. V. Petermanns Geogr. Mitt. H. 1 - 5, Bd. 39, Erg. Nr. 167 - 183. Gotha.

Rapp, G. Jr. - Henrickson, E. 1973. Reports, Pumice from Thera (Santorini) Identifed from a Greek Mainland Archeological Excavation. Science, Vol. 179., 471 - 473.

Rapp, G. Jr. - Kraft, J.C. 1978. Aegean Sea Level Changes in the Bronze Age. Thera and the Aegean World I. 183 - 194. London.

Sullivian, D.G. 1988. The discovery of Santorini Minoan tephra in western Turkey. Nature Vol. 333, 552 - 554.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 230

Şekil 1 a, b : Araştırma alanı ve çevresinin lokasyon haritaları.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

231

Şekil 2 : Eşen çayı vadisi çevresinin jeoloji haritası.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 232

Şekil 3 : Eşen ovası ve çevresinin jeomorfoloji haritası.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

233

Şekil 4 : Patara çevresinin jeomorfoloji haritası.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 234

Şekil 5 : Letoon kazı alanı ve sondaj yerleri.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

235

Şekil 6 : Patara antik kentine ait yapı kalıntıları.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 236

Şekil 7 a, b, c, d, e, f : Eşen ovası gelişme dönemleri.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

237

Şeki

l8:Eşe

nov

asın

daki

derin

sond

ajla

raai

tdik

eyke

sitle

r(PT

R93

-16;

PTR

95-0

8;PT

R95

-05;

LETO

95-1

6;LE

TO95

-01)

.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 238

Şeki

l9:Eşe

nov

asıK

B'sı

nda,

Pydn

eaik

ales

içev

resi

nde

yapı

lan

sond

ajso

nuçl

arın

agö

reB

atı-

Doğ

uyö

nlü

kesi

t.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

239

Şeki

l10

:Let

oon

kazı

alanıv

eçe

vres

inde

yapı

lan

sond

ajso

nuçl

arın

agö

reha

zırla

nmış

kuze

y-gü

ney

yönl

üke

sit.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 240

Şekil 11 : Letoon antik tiyatrosu içinde yapılan sondaja ait kesit.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri

241

Şeki

l12

:Pat

ara

antik

limanıv

eçe

vres

inde

yapı

lan

sond

ajso

nuçl

arın

agö

reha

zırla

nan

Gün

ey-K

uzey

yönl

üke

sit.

Eşen Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi ve Likya Antik Kentleri 242

Şekil 13 : M. Ö. I. Bin başlarında Patara çevresinin görünümü.