Tabuların Yıkıldığı Yer (Göbeklitepe)

15
SUNUŞ İlk insandan itibaren insanoğlu doğası gereği kendinden üstün bir güce tapınma ihtiyacı duymuş, çevresinde olagelen doğa olaylarınıda bu bağlamda açıklamaya çalışmıştır. “Peki bunun ilk örnekleri ne zaman verildi?” bu çalışmamızda bu konu hakkında günümüz kaynaklarından atıflarda bulunarak bu konuyu açıklamaya çalışacağım. Bilindiği üzere insanoğlunun ilahi güce tapınma amacıyla yapmıi olduğu ilk bina Avrupa’da bulunan meşhur M.Ö 3000’li yıllara tarihlenen megalitik anıtlar olan Stonehege’lerdir. Lakin bu çalışmamızda bu bilgileri yıkmak amacıyla ele almış bulunmaktayım. Günümüzde yapılan kazı çalışmalarıyla insanoğlunun tapınma amacıyla yapmış oldukları ilk binaların Stonehege’ler değil; Urfa Göbeklitepe’de bulunun Göbeklitepe Tapınakları olduğu ortaya çıkmıştır. Bizde çalışmamızda bu konu üzerine nacizane bilgiler vermek gayretindeyiz. 1 1 081370560 Ali Yıldırım, “İnsanlığın İlk Tapınağı: Göbeklitepe”, Uludağ Ünüversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji’nin Gizemleri Ödevi, 2014 1

Transcript of Tabuların Yıkıldığı Yer (Göbeklitepe)

SUNUŞ

İlk insandan itibaren insanoğlu doğası gereği kendindenüstün bir güce tapınma ihtiyacı duymuş, çevresinde olagelendoğa olaylarınıda bu bağlamda açıklamaya çalışmıştır. “Pekibunun ilk örnekleri ne zaman verildi?” bu çalışmamızda bu konuhakkında günümüz kaynaklarından atıflarda bulunarak bu konuyuaçıklamaya çalışacağım.

Bilindiği üzere insanoğlunun ilahi güce tapınma amacıylayapmıi olduğu ilk bina Avrupa’da bulunan meşhur M.Ö 3000’liyıllara tarihlenen megalitik anıtlar olan Stonehege’lerdir.Lakin bu çalışmamızda bu bilgileri yıkmak amacıyla ele almışbulunmaktayım. Günümüzde yapılan kazı çalışmalarıylainsanoğlunun tapınma amacıyla yapmış oldukları ilk binalarınStonehege’ler değil; Urfa Göbeklitepe’de bulunun GöbeklitepeTapınakları olduğu ortaya çıkmıştır. Bizde çalışmamızda bu konuüzerine nacizane bilgiler vermek gayretindeyiz.1

1 081370560 Ali Yıldırım, “İnsanlığın İlk Tapınağı: Göbeklitepe”, Uludağ Ünüversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji’nin Gizemleri Ödevi, 2014

1

COĞRAFİ KONUMU

Öncelikle Göbeklitepe Tapınağı’nın nerede olduğu konusundakısaca bilgi vermek gerekmektedir. Günümüz Türkiye CumhuriyetiŞanlıurfa il merkezinden 20 km’lik mesafede Örencik Köyüsınırları içersindedir. Ayrıca birçok kültür ve medeniyetebeşiklik etmiş Şanlıurfa hakkında da kısaca bilgi vermekgerekmektedir. Şanlıurfa, Türkiye’nin Güneydoğu AnadoluBölgesi’nde İpekyolu güzergâhındakien eski yerleşim yerlerindenbiridir. Tarihi gelişim sürecinde,üzerinde birçok bağımsızdevlet ve beylik kurulmuş, birçok bağımsız devletve beylik kurulmuş, birçok uygarlığa beşiklik etmiştir.

Tarımın ilk olarak yapıldığı, ilk üniversitenin kurulduğu,üç semavidinin yeşermesine ev sahipliği yapan ‘ateşin Hz.İbrahim’i yakmadığı’, farklıkültür unsurlarının bir aradayaşadığı ve misafirperver insanların harmanladığıkadim birşehirdir.

Şanlıurfa tarihi, Balıklıgöl’de, Nevali Çori’de, GöbekliTepe’de ve bugüne kadar il genelinde yapılan arkeolojikkazıdan, elde edilen bulgulara göre, günümüzden 12.000 yılöncesine kadar gitmektedir. Balıklıgöl çevresinde yapılan kazıçalışmalarında günümüzden 12.000 yıl öncesine ait insanboyutunda olan dünyanın en eski heykeli bulunmuştur.

Şanlıurfa tarihi süreç içerisinde birçok peygambere evsahipliğiyapmış bir şehir olarak ‘Peygamberler Şehiri’ adıylaanılmaktadır. Tarihselbirikimiyle birçok medeniyete beşiklikeden bu şehir din, dil, ırk, kültür vemedeniyetlerin buluştuğu,kaynaştığı, bir hoş görü şehri olmuştur. Şanlıurfa,dün olduğugibi bugün de insanlıkla paylaşacak önemli değerleribağrındataşımaktadır.

2

İNSANLIĞIN İLK TAPINAĞI: GÖBEKLİTEPE

İnsanlık tarihinin yeniden yorumlanmasına vesile olmuş buarkeolojik kalıntılar nasıl olduda ortaya çıktı, önceliklle bukonu hakkında kısaca bilgi vermek gerekmektedir. Burada yaşayanköylülerden biri, Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusundakiGöbeklitepe’de dikdörtgen şeklinde olup üzeri oymalar olantaşlar bulup yetkililere götürdü. İstanbul’daki Alman ArkeolojiEnstitüsü görevlisi Klaus Shmidt bölgeye giderek incelemelerebaşladı.2 Klaus Schmidt kaleme aldığı eserinde ise şu şekildeanlatmıştır: “1963'te fark edilen dokuz hektarlık kazıbölgesinin önemi yaklaşık 10 yıl kadar önce tarlasınıkarasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren MahmutKılıç sayesinde anlaşılabilmiştir. Şanlıurfa'ya 20 km'lik bir

2 Bülent Özükan, “Göbeklitepe”, Arkeolojinin Sırları, C.3, Boyut Yayınları: İstanbul, 2013, s.45.

3

mesafede, Örencik Köyü yakınlarındadır. 1995 yılında ilk kezAlman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğü'nünişbirliğiyle kazı çalışmalarına başlandı. Kazılar Almanarkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında yürütülmekteolup, her yıl eylül ve ekim aylarında 10 haftalık bir süreçiçinde yapılmaktadır.Göbeklitepe, arkeoloji dünyasının en büyükkeşiflerinden biridir. Çünkü daha şehir hayatına geçmemişolduğu düşünülen avcı-toplayıcı toplumların tapınak inşa etmişolduğunu gösteren ilk örnektir ve bu da şehirleşme yanimedeniyet tarihinde devrim niteliğinde bir buluştur. Hatta bubuluşu sebeple kazıyı yapan Dr. Klaus Schmidt, "Önce tapınakgeldi, şehir sonradan geldi" demiş ve bu sözüyle erkenmedeniyet tarihine yeni bir açılım getirmiştir.”3

Araştırmacılar Göbeklitepe’deki kazılarda elde ettikleribulgularla, dünyanın en eski tapınma merkezlerinden birinin bubölgede olduğunu ortaya çıkardı. Buradan hareketle yapılanaraştırmalarda, yabani sığır, akrep, yılan, tilki, aslan,yabani eşek, yaban ördeği ve yabani bitki kabartmalarınıincelediklerinde Cilalı Taş Devri’nde yaşamış insanlarınhayvanlarını, evcilleştiremedikleri sonucuna ulaşmışladır.Göbeklitepe arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden biri.

3 Klaus Schmidt, Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbeklitepe, En Eski Tapınağı Yapanlar, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007, s.132.

4

Çünkü daha şehir hayatına geçmemiş olduğu düşünülen avcı-toplayıcı toplumların tapınak inşaa etmiş olduğunu gösteren ilkörnek ve buda şehirleşme yani medeniyet tarihinde devrimniteliğinde bir buluş.4

Bir topluluğun, özellikle de günümüzden yaklaşık 14 binyıl kadar önce yaşamış Tarihöncesi halkların kutsallailişkileri için; ritüel, sembolizm, mit sistemi, kült sistemi,ortak sembolik öğeler, ideoloji, ruhsal yaşam, dinsel sistem,inanç sistemi vb. birçok tanımın kullanıldığını ve bunlarınhangisinin kullanılmasının daha doğru olacağı konusunda ise birortak karar olmadığını görürüz. Bununla birlikte, bu konuyabasit bir akıl yürütme ile bakabiliriz. Neolitik Dönemde,anıtsal kült merkezleri ile tapınaklar ve bu tapınaklarıniçlerini donatan “T” biçimli dikilitaşlar, bunların üzerlerindeson derece gelişkin hayvan figürleri ve işaretlerden oluşan birsemboller dünyası, yine bu kült yapılarında bulunan sembolikheykeltıraşlık eserleri ve bazı prestij eşyaları iletanımlanabilecek bir “dinsel sanat” varsa, bu dönemdekikutsalla ilişkiyi “din” olarak tanımlamak son derece aklayatkındır. Diğer taraftan, yukarıda kısaca değinsek de“kutsal”ın terminolojisi bu çalışmanın konusu içinde yer almazve Neolitik Dönemdeki “din” anlayışının ayrıntılı bir tanımını4 Bülent Özükan, age, s.47.

5

ve tam olarak ne olduğunu ortaya koymak da şimdiki verileregöre kolay değildir.5

Göbekli Tepe’nin en ilginç bulguları genelde üzeri hayvanbetimleriyle süslenmiş “T” biçimli anıtsal dikilitaşlardanoluşan yapı kompleksleridir. Ortadaki bir çift karşılıklıdikilitaşın çevresindeki dikilitaşlar yuvarlak ya da ovalbiçimli kapalı mekânlar oluşturmaktadır. “T” ve “ters L”biçimli dikilitaşların insanları simgelediği düşünülmektedir.Yapılan arkeolojik araştırmalar, Göbekli Tepe Neolitik TapınakAlanı’nın dönem insanlarının belirli zamanlarda bir arayagelerek ibadet ettikleri bir yer olduğunu göstermiştir. Kesinolmamakla beraber tapınağın bizzat onu kullananlar tarafındangömüldüğü de öngörülmektedir.

5 Serap Özdol, “Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda Güneydoğu Anadolu’da Din ve Sosyal Yapı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S: 1(2011), s.173-199.

6

Göbeklitepe konseptine uygun bir dizi yer inşaaedilmiş,hepsinede tek bir element hakim olmuştur: kalkerdenyapılmış daire ya da oval biçimde son derece büyük ve birbirinebenzeyen iki sütunun yanına yerleştirilmiş “T” biçimindemonolitik sütunlar.6

6 Mondi Perduti, “Dünyanın İlk tapınağı: Göbeklitepe”, Kayıp Dünyalar Atlası, Boyut Yayınları: İstanbul, 2009, s. 61.

7

Genel anlamda burada söz konusu olan dünyanın birçokbölgesinde tanıdığımız taştan daireler. Tek fark, daire içindebulunan sütunların kırma taş duvarlar ve taştan banklarlabirbirine bağlanmasıyla, içe ve dışa doğru belirgin birayrımsağanmıştır. Buna karşın iki temel sütun bağlantısızdikilmiştir.

İlk konsepte göre bu alalnların içinin, sonu belirlenmemişbir süreyle kullanıma açık bırakıldıktan sonra tamamendoldurulması planlanmıştı. Bu dolgu maddesi kemik iliğininçıkarılması amacıyla kırılmış çok sayıda havyan kemikleri vedoğal olarak yemek artıkları içermektedir. Görünen o ki,bunlar burda, dağın tepesinde düzenlenen, muazzam miktarlardaetin, özellikle de yaban öküzleri, ceylan, yaban eşekleri vegeyiklerin tüketildiği büyük törenlerin kalıntılarıdır. Butörensel toplantılar aynı zamanda normalde bu yoğunlukta biraraya gelemeyen erkek gücününde toplanmasını sağlıyordu. Böylezamanlarda ortak bir çalışma sonucu megalitik kutsal yerlerkuruluyor, eski görevlerini tamamlamış yerler ise yıkılıpüzerleri dolduruluyordu. Yemek artıkları ise muhtemelen bu

8

işlemler sırasında dolgu maddesi olarak kullanılıyordu.Göbeklitepe’deki güncel kazı çalışmalarının merkezini, 20 m’likiç çapıyla bugüne kadar bulunmuş hem en büyük hem de en iyidurumdaki taştan dairesiyle “Alan D” oluşturur. T sütunları veçember duvarlar dolgu sistemi sayesinde mükemmel bir şekildekorunmuştur.7 Birçok bilim insanına göre, Kuzey Mezopotamya’nınNevali Çori gibi Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme tarihlenenanıtsal kült yapıları, beş altı bin yıl kadar sonra GüneyMezopotomya’da gördüğümüz anıtsal Sümer tapınaklarınınhabercileridirler. İncelediğimiz erken dönem tapınakları,sonraki dönemlerdeki gibi nişler, dromoslar, sekiler, steller(sütunlar), altarlar, sunu heykecikleri ve eşyaları, prestijeşyaları ve bu buluntular üzerinde yoğun sembolizm içerirler vebüyük olasılıkla da Yakındoğu’daki en erken yazılı belgelerinköklerini oluştururlar.8

Ayrıca K. Schmidt; yerleşmede ortaya çıkarılan MÖ 10. ve9. bin yıllarına ait görkemli yapıların bir köy yerleşimine yada sürekli ikamet edilen bir yerleşim alanına ait olmadıklarınıifade eder. Ona göre yakın bir zamana kadar böyle bir olgunun

7 Mondi Perduti, age, s.61-62.8 Olivier Aurenche, “’Altın Üçgen’ ve Önasya’da Neolitik’in Başlangıcı”, 12.000 Yıl Önce Anadolu,İnsanlığın En Eski Anıtları, Stuttgart: Theiss Verlag, 419-429.

9

varlığı düşünülemese de, bu alan açık bir biçimde bir “dinselmerkez”dir.9

Göbeklitepe dışarıdan bakıldığında tıpkı Troia gibi biryerleşim tepesidir, ya da Arapça kelime kullanılarakvurgulanmak istenirse bir Tell-yerleşim yeridir. Bilindiği gibisöz konusu Teller çoğunlukla doğa güçleri tarafından yığılmışyükseltiler değil, hep aynı yerlere yerleşme çabasınıneseridir. Ancak Göbeklitepe için “Yerleşim Tepesi” kavramınınkullanılmasından kaçınılmaktadır. Bunun nedeni kazılarsırasında ortaya çıkarılan ve hala da çıkarılmakta olankalıntıların kutsal emanetler olmasıdır. Bu sebeple Göbeklitepeiçin yerleşim yeri değil kutsal emanetler karakterine dahauygun olması açısından “Harabe Tepesi” daha uygun seçilmiş birkavram gibi gözünmektedir.10

Yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi kazı alanında bulunansütunların hemen hemen hepsinde dikey ve yatay şekilde “H”harfi görünmektedir. K. Schmidt’e göre bu “H” şeklinde ki simgebulunan dairelerinde ortasında ki iki dikili taşısimgelemektedir. “T” başlığın dar yanındaki sembol, bizlere çokönemli bir şeyleri anlatmaktadır. Üstte “H ”harfine benzeyen

9 Klaus Schmidt, age, s.118.10 Mondi Perduti, age, s.65.

10

işaret, Patu-paiarehe’lerin son olarak vardıkları Göbekli Tepeve civarındaki yerleşime işaret ediyor. “ ”nin sol dikeyçizgisi Avrupa-Afrika kuzey-güney çizgisini; sağdaki dikeyçizgi ise, Asya’dan Yeni Zelanda’ya kadar olan doğrultuyaişaret etmektedir. Ortada elips şeklinde içi boş olan bağlaç,Yeni Zelanda’nın kutsal sembollerinden Deliklitaş’tır. Patu-paiarehe’leri sembolize eden Delikli-taş, her iki kıta arasınayerleştirilerek, onların bu iki kıtayı birleştiren yerde, yaniAnadolu’da olduklarını ifade etmektedir. Taşın genişgövdesinde, Schmidt’in Nevali Çori’deki örneklere bakarak “kol”şeklinde tanımladığı betimler hakkında, onunla aynı görüştedeğiliz. Kolun omuz kısmının “H ” sembolü hizasından çıkmışolması dikkat çekicidir. Bize göre bu betim, saban (enek), yada orağa (kalıç) işaret etmektedir.80 Yani Anadolu’yageldiklerinde burada mevcut olmayan tarımı, Yeni Zelanda’dankendilerinin getirdiklerini anlatmak istemişlerdir.ÇanakÇömleksiz Neolitik Dönem yerleşmelerinde saptanan ölü gömmegelenekleri bize o dönem toplumunun düşünsel, dinsel vesınıfsal yapısı hakkında son derece değerli bilgiler sağlar. Bukanıtlar arasında en çarpıcı veriler Çayönü’ndeki KafataslıYapıdan gelmektedir.11

11 Aslı Erim Özdoğan, “Çayönü”, M. Özdoğan ve N.Başgelen (Edt.), Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı, Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni Kazılar, Yeni Bulgular, Arkeoloji ve Sanat Yayınları:İstanbul, s. 57-97.

11

Bu yapıda gözlenen farklı ölü gömme biçimleri ve ölüyanlarına konulan eşyalardaki farklılıklar topluluk içindekibir statü farkını gösterirler. İskeletlerin bazı kısımlarının,özellikle “ata kültü” ile ilişkilendirilebilecekkafataslarının, bazen de uzun kemiklerin özel bir saygıgördükleri anlaşılmaktadır. Yakındoğu ölü gömme geleneklerinebakıldığında, kafataslarının saklandığı, bazen killeetlendirilerek ve gözlerine değerli taşlar konularak ölenkişinin adeta canlandırılmaya çalışıldığı ata kültünün yalnızcatopluluk içindeki bir grup saygın insana, olasılıkla “ata”larauygulanan bir gelenek olduğu sanılmaktadır. Ayrıca hemen tümevreler boyunca yaklaşık ikibin yıl kadar aynı işlevde varlıkgöstermiş bir ölüler evinde 450 kadar bireyin gömülü olması, bukadar uzun bir süreçte Çayönü halkının tümünün birden burayadefnedilmediğini, büyük olasılıkla yalnızca bazı “ayrıcalıklı”kişilerin bu alana gömüldüğünü düşündürür. Yapının kullanımevreleri değiştikçe iskeletlerin yerinden çıkarılıp ikincilgömü olarak tekrar defnedilmeleri de bize yine atalarınanılarının korunduğu ve yeni kuşaklara aktarıldığını gösterir.Kafataslı yapının içinde, ölülerin değişik biçimlerde gömülmeseremonileri için hazırlandıkları bir avlu, bu avluda bir altar

12

ve altarın çevresinde ise sekiler olması yine toplumsal vedinsel yapı ile ilgili fikir elde etmemizi sağlar. Görünüşegöre Kafataslı Yapıda gömülecek kişi için belli bir grupinsanın önünde, yine belli bir kişi ya da grup tarafındanyürütülen bir ritüel yapılmıştır. Dolayısıyla topluluk içindekitüm bireylerin gömülmediği bu yapıda, bir ölü gömme töreniiçinde yer alan kişiler de toplum içindeki “statü” sahibi ya daruhban sınıf olarak nitelendirebileceğimiz bireyler olmalıdır.Avlunun dış duvarı üzerindeki yabani sığır kafatasının varlığıbize ölü kültü ile boğa kültü arasında bir ilişki olabileceğinigösterir. Bu yapıda gerek yalnızca kafataslarının gömülü olduğuçukurlarda, gerekse hoker tarzı gömülerin yanında ölü hediyesiolarak taş ve malahit boncuklar ile deniz kabuğu birpandantifin bırakıldığı görülmüştür. Bunlar malahit gibi yenikeşfedilen hammaddelerden yapılan ya da ince bir işçilikgösteren statü eşyalarıdır. Ölülerin yanlarına bazen domuz altçene kemiği gibi sunuların da bırakılması, insanlar ilehayvanlar arasındaki sembolik ilişkiler dünyasına işaret eder.Bu dönemin ölü gömme gelenekleri ile ilgili tek bir yapıyıörneklesek de, Kafataslı Yapıdaki uygulamaların nerdeyse tümünüdiğer çağdaş yerleşmelerdeki halklarda da görürüz.12

12 Serap Özdol, age, s.185.

13

BİBLİYOGRAFYAAurenche, Olivier, “Altın Üçgen’ ve Önasya’da Neolitik’inBaşlangıcı”, 12.000 Yıl Önce Anadolu, İnsanlığın En Eski Anıtları,Stuttgart: Theiss Verlag.

Özdoğan,Aslı Erim “Çayönü”, M. Özdoğan ve N.Başgelen (Edt.),Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı, Türkiye’de Neolitik Dönem, YeniKazılar, Yeni Bulgular, Arkeoloji ve Sanat Yayınları:İstanbul.

Özdol, Serap, “Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda GüneydoğuAnadolu’da Din ve Sosyal Yapı”, Tarih İncelemeleri Dergisi.

14

Perduti, Mondi, “Dünyanın İlk tapınağı: Göbeklitepe”, KayıpDünyalar Atlası, Boyut Yayınları: İstanbul, 2009.

Özükan, Bülent, “Göbeklitepe”, Arkeolojinin Sırları, C.3, BoyutYayınları: İstanbul, 2013.

Schmidt, Klaus, Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbeklitepe, En EskiTapınağı Yapanlar, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007.

15