On The Double Words Of Turkish Dialects Of Cyprus

58
Kıbrıs Türk Ağızlarında İkili Sözcükler Üzerine Erkan Manavoğlu Özet:Aynı kökten gelip aynı anlamı ifade eden ve bazen de yakın anlamlar taşıyan , ancak sesce birbirlerinden ayrılan ikili sözcükler Kıbrıs Türk Ağızlarında (KTA) yaygın olarak kullanılmaktadır. Yüzyıllar boyunca Anadolu’nun farklı yörelerinden gelen yerleşimcilerin katmanlar halinde oluşturduğu KTA,Osmanlıca,Kıbrıs Rumcası ve daha sonra da İngilizce’yle doğrudan temas etmiş,Kıbrıs Rumcası üzerinden İtalyanca ve Eski Yunanca’dan,Osmanlıca üzerinden de Arapçşa ve Farsca’dan sözcükler ,ayrıca İtalyanca ve Arapça’dan da doğrudan sözcükler almıştır Bundan başka, farklı eklerle türetilen ve Ölçünlü Dil’den alınan sözcüklerle ayni anlamda kullanılan fiil,bağlaç,zarf,sıfat ve isimler ve nihayet ağızlardaki ses değişimlerinin sonucunda ortaya çıkan biçimler geniş bir yelpaze oluşturmuştur.Bu sözcüklerin dilde yerleşim biçimlerine ve kullanımlarından kaynaklanan değişimlere bağlı olarak ikili sözcükler oluşmuştur. Bu çalışmada KTA’nın ikili sözcükler bağlamında diğer dillerle ilişkileri,KTA ile ÖD arasındaki farklılaşma üzerinde durulacak ve KTA ikili biçimlerin sözlükçesi verilecektir. Anahtar Kelimeler: İkili Sözcükler, Kıbrıs Ağızları, Ölçünlü Dil,Koken Bilgisi, Dil İlişkileri,Koken. On The Double Words Of Turkish Dialects Of Cyprus Summary: The doublets are widely used in Turkish dialects of Cyprus (TDC).They express the same meaning and come from the same root and sometimes carry similar meaning, but are seperated from each other in terms of sound. TCD formed by the settlers from different regions of Anatolia in layers over the centuries, 1

Transcript of On The Double Words Of Turkish Dialects Of Cyprus

Kıbrıs Türk Ağızlarında İkili Sözcükler Üzerine

Erkan Manavoğlu

Özet:Aynı kökten gelip aynı anlamı ifade eden ve bazen de yakın anlamlar taşıyan , ancak sesce birbirlerinden ayrılan ikili sözcükler Kıbrıs Türk Ağızlarında (KTA) yaygın olarak kullanılmaktadır.Yüzyıllar boyunca Anadolu’nun farklı yörelerinden gelen yerleşimcilerin katmanlar halinde oluşturduğu KTA,Osmanlıca,Kıbrıs Rumcası ve daha sonra da İngilizce’yle doğrudan temas etmiş,Kıbrıs Rumcası üzerinden İtalyanca ve EskiYunanca’dan,Osmanlıca üzerinden de Arapçşa ve Farsca’dan sözcükler ,ayrıca İtalyanca ve Arapça’dan da doğrudan sözcükleralmıştır Bundan başka, farklı eklerle türetilen ve Ölçünlü Dil’den alınan sözcüklerle ayni anlamda kullanılan fiil,bağlaç,zarf,sıfat ve isimler ve nihayet ağızlardaki ses değişimlerinin sonucunda ortaya çıkan biçimler geniş bir yelpaze oluşturmuştur.Bu sözcüklerin dilde yerleşim biçimlerineve kullanımlarından kaynaklanan değişimlere bağlı olarak ikili sözcükler oluşmuştur. Bu çalışmada KTA’nın ikili sözcükler bağlamında diğer dillerle ilişkileri,KTA ile ÖD arasındaki farklılaşma üzerinde durulacakve KTA ikili biçimlerin sözlükçesi verilecektir.

Anahtar Kelimeler: İkili Sözcükler, Kıbrıs Ağızları, Ölçünlü Dil,Koken Bilgisi, Dil İlişkileri,Koken.

On The Double Words Of Turkish Dialects Of Cyprus

Summary: The doublets are widely used in Turkish dialects ofCyprus (TDC).They express the same meaning and come from the same root and sometimes carry similar meaning, but are seperated from each other in terms of sound. TCD formed by the settlers from different regions of Anatolia in layers over the centuries,

1

had direct contact with Ottoman Turkish, Cypriot Greek and thenwith English, received İtalian and Ancient Greek words through Cypriot Greek,and Arabic and Persian words through Ottoman Turkish,also recieved words directly from Italian and Arabic.Other than this,words derived by using different suffixes bearing the same meanings with those recieved from Standart Turkish and finally the words appearing as a result ofsound changes form a wide range.Thus the double words are formed depending on their placement formats in the language and on the changes originating from their usage.This review deals with the relations between TCD and other languages ; and the deviations between TCD and Standart Turkish regarding double words.Finally the vocabulary of doublewords of TCD is given. Keywords: Double Words, Turkish Dialects of Cyprus, StandartTurkish,Etymology, Languages Relatiıons, Origin.

Giriş:Ayni kökten gelen,ayni veya bazan da yakın anlamı taşıyan fakat sesce birbirinden ayrılan kelimelere ikili sözcük/ duplet denir.‘’Aynı kelimenin sureç icinde farklı soyleyişler neticesi birbirinden ayrılan biçimlerinin ortaya çıkması ; yabancı kökenli ikili kelimelerin dile farklı dönemlerde ve ayrı ayrı şekillerde, ancak aynı kaynaktan girmiş olması ; kökeni aynı olan yabancı kökenli ikili kelimelerin ayrı ayrı biçimlerinin dile farklı dönemlerde ve ayrı ayrı kaynaklardan birkaç kez alınmış olması ; dile alınan kelimenin ses değişmesine uğramış biçimi yanında verici dilden aynı sözcüğün tekrar alınmasıyla ortaya çıkan ikili biçimler ; bu nedenlerden biri nedeniyle ortaya çıkan ancak, sözlük anlamlarında kısmen değişme görülen ikili kelimeler dupletleri oluşturur ‘’ (Gümüşatam). Türkiye’de ikili sözcükler konusuna ilk defa Hasan Eren değinmiş ve bunların aynı kökten geldiğini, ancak ayrı yollardan dilde varlığını sürdürerek ikili biçimler meydana getirdiğini ortaya koymuştur (Eren).Daha sonra Mehmet Kara ikili biçimlerin ortaya çıkışını bir çeşit ‘başkalaşma’ olarak kabul etmiş ve bu dil olayını ‘fono semantik başkalaşma’ başlığı altında değerlendirmiştir (Kara). Yusuf Memmedov ise. ikili biçimlerin oluşumunu ses ve anlam bilimi itibariyle bir

2

farklılaşma olarak değerlendirmiş ve bu dil olayının gerçekleşme biçimlerini kısaca acıklamıştır(Memmedov).Kıbrıs ağızları uzerinde yapılan köken bilimi incelemelerine gelince ; sadece kelimelerin kokeni uzerinde durulmuş, ikili biçimlere atıflar yapılmamıştır. H. Eren, calışmasında sectiği kelimelerin kökenine ait acıklamalar yapmış ve bunların AA ile ilişkilerini gostermekle yetinmiştir. Orhan Kabataş ise,Kıbrıs Turkcesinin Etimolojik Sozluğu adlı yapıtında tespit ettiği kelimelerin kökenini incelemiş, sadece ilgili madde icindeki etimolojik acıklamalarla yetinmiştir.İki yazar da ikili bicimler konusunda gereken açıklama ve gondermeleri yapmamışlardır. KTA'da ikili sözcükler konusunu ise ilk defa Gürkan Gümüşatam ele almış,örnek verdiği 23 ikili sözcüğün kökenlerini ve geçirdikleri değişimleri incelemiştir. Gümüşatam,ikili biçimleri aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır:1) Aynı sözcüğün sureç içinde farklı soyleyişler neticesi birbirinden ayrılan biçimlerininortaya cıkması,2)Yabancı kökenli ikili sözcüklerin dile farklı donemlerde ve ayrı ayrı şekillerde, ancakaynı kaynaktan girmiş olması,3) Kökeni aynı olan yabancı kökenli ikili sözcüklerin ayrı ayrıbiçimlerinin dile farklıdönemlerde ve ayrı ayrı kaynaklardan birkaç kez alınmış olması,4)Dile alınan kelimenin ses değişmesine uğramış biçimi yanında verici dilden aynısozcüğün tekrar alınmasıyla ortaya çıkan ikili biçimler,5)Ustte sıralanan nedenlerden biri nedeniyle ortaya çıkan ancak, sözlük anlamlarındakısmen değişme görülen ikili sözcükler.

Aşağıda KTA’da saptayabildiğimiz ikili sözcükler ve kökenleri üzerinde durulacaktır.

İkili Sözcükler Açısından Kıbrıs Ağızlarının Durumu

KTA ikili sözcükler yönünden hayli zengindir.Buun çeşitli sebepleri vardır.İ)ET'den veya EAT'den kalan sözcükler1.1) ÖD'de artık kullanılmayan bazı sözcüklerin yanında ÖD'dengelen sözcüklerin de kullanılıyor oluşu.

3

aççu-açuçu-kuçu kuçu ; birin birin -birce birce-birer birer; gövrek-gevrek ; kovuş-kova-kovuk ; övüdlemek-övüklemek-öyüklemek ; örkmek-örkünmek-ürkünmek ; öteği / öteki / ötöğü ; sağım-sağma ; sımarlamak-sumarlamak-ısmarlamak ; suma-sumada ; şiş-şişik ; temre/ temreyi ; umgu-umut: ; utancak-utangaç ; üzgün-üzgünnük-üzük1.2) ÖD’de bulunmayan sözcüklerin ses değişimlerine uğramış halleri:efselemek-efsemek-efsermek-evsemek-evselemek-hefsemek-hefselemek-övsemek-övselemek2) Arabça veya Farsca'dan gelen sözcükler2.1) aktarmayla Osmanlca'dan gelen ve ÖD'de yer almayan bazı sözcüklerin yanında ÖD'den gelen sözcüklerin de kullanılıyor oluşu.hizmikar- hezmikar-hızmetkar ; mahmur-mamur-mamır ; mehlebi / mahlep / melhep ; merdüban-merdiven-mördüben ; mirasgerci-mirasyedi-miraskar: ; pazvant / pazubant-pezvant ; sabbar-sabır-sabırlık ; şadravan-şadırvan ; tahar-darcık -dağar-dağarcık2.2) Doğrudan Arabca veya Farsca'dan alınan sözcüklerde ses değişimleribedtambal-beytambal / beytanbal ; salım-salun3) İtalyanca sözcükler3.1) İtalyanca'dan(özellikle Venedik İtalyancası'ndan) doğrudanalınan sözcüklerin yanında,İtalyanca'dan aktarmayla Rumca'dan veya ÖD'den alınan sözcüklerin kullanılması.rokka-öreke ;mastıra / mostra / mustra ; kontrato-kuntrat-kuntret.-kunturat ; mezura-mezuro-mezür-metro ; sardella-sardelli-çardella ; uruba -roba3.2) İtalyanca'dan(özellikle Venedik İtalyancası'ndan) doğrudanalınan sözcüklerin yanında,İngilizce'den,Fransızcadan aktarmayla ÖD’den alınan sözcüklerin kullanılışı.çakulet / çukulat / çukulet / çukulata ; acent-acenta ; piskot-biskuvi ; pres-presa4) Rumca sözcükler4.1)Rumca'dan doğrudan alınan sözcüklerin yanında,Rumca'dan aktarmayla ÖD'den alınan sözcüklerin kullanılması.kontar-könter-gönder ; isgele-iskele-ıskaloşa-skaloşa-isgalavadi ;murmuro / mırmır ; salyalı-salyari-salyazmeno-sallastiri-salyarisa ; varyoz-balyozDoğrudan Rumca’dan alınan sözcüklerde ses değişimleri:

4

ahraciya -adraşiya-firsaciya ; bomilarga / bomilari ; bongleya-bongurga / bamburga / bungarga ; dudura / durdura / darddara4.3) Rumca'dan geri ödünçlemeler:boş-boşarga-çatalli-çatal ; çatista-çatizma-çatttizma-çatismata-çatışma ; leş-leşarga ; oksari-okşay ; şaşura-şaşuri-şaşkın5) İngilizce'den alınan sözcüklerin yanında, ÖD'den veya Rumca'dan gelen sözcüklerin de kullanılıyor oluşu.gazmir-kazmir-gaşmir-kaşmir ; körfiyo/ körfi ; polis-polişman6) KTA'da birden çok fazla ağıza ait sözcüklerin varlığı ve ÖD'den farklı eklerle sözcük türetme eğilimi.Örneğin;i)Etmek yardımcı fiiliyle kullanılan sözcüklere -nmAk,-lAmAk,-lAnmAk ekleriyele türetilen sözcükler:acele etmek-acelenmek ; akort etmek-akortlamak ; bayda atmak-baydalamak ; buyur etmek-buyurlamak ; cukka etmek-cukkalamak ; daramak-daralamak ; ditmek-didmiklemek ; evet demek-evetlemek ;huver yapmak-huverlemek ; ingoz etmek-ingozlamak ; kahkaha atmak-kahkahalanmak ; ödev vermek-ödevlemek ; ödünç vermek-ödünçlemek ; ses etmek-seslemek ; ün etmek-ünnemek ; yemek vermek-yemeklemekii)Pekiştime amacıyla mastarın sonuna veya ortasına,hatta dönüşlü fiilerin sonuna -lamak eki getirilerek türetilen sözcükler:avunmak-avunnamak ; dizmek-diziklemek ; farımak-farımaklamak ; gezmek-gezelemek ; gındırmak-gındırıglamak ; göllenmek-göleklenmek ; gözlemek-gözeklemek ; kaşımak-kaşılamak ; iii)-dIrmAk, -Itmak ekleriyle pekiştirilmiş fiiller türetme:begleddirmek,okundurmak,öğrendirmek,yazındırmak,yükleddirmek ; bakıtmak,gezitmek,gözetmekiv)Dönüşlü fiil türetme eğilimi:azgınnamak,dinlenginneşmek,gaylelenmek,gızınmak,gızgınnamak,gorkunmak,gözenmek,örkünmek,tayfalanmakv)Etmek yardımcı fiiliyle üretilen fiiller:hayfetmek,kopetmek,süretmek,vi)-ArlAmAk ; IrAmAk ekleriye ayni kökten ayni anlamda türetilen fiillersıkarrlamak<sıkmak,şişiremek<şişmek gibi.vi) Bağlaçlarda pekiştirme ekleri:ses değişimleri: -dan / dana,-lAyIn,-lIm,-isA-m,-n,-nA asıldan-asından-asındana, meyerleyin-meyerlim-meyerisa,galibam,artkın,mademkina

5

viii)Zarflarda:-dene-denede-deneden ekleriyle türetilen sözcükler:anidene-anidenede-anideneden ; birdene-birdenede-birdenedenix) Küçültme ekleri:-ceyiz, -ceğez, -cez, -caccık,-cık,-ci,-cik:birceyiz / birceğez / bircez-biraz-gıccaccık,birazcık-bireccik-birezcikx)Farklı eklerle türetilen ve ayni anlamda kullanılan sıfat ve isimler:-a,cAk,-cAn.-cI,-Aç,-AmAç,-AnIn,-ç,-dIrI,-gA,-gAn,-,-gAç,-goz,-gu,-Ik,-lI ,-lIk,-I,-Ik,-IltI,-IncAk,-InIr,-InIk,-IntI,-Iş,-IşIk,-It,-IyAt,-me,--mır,nak,-nIklI,-ser,-tI,-zlIk Sıfatlar:ablakka,utancak,sinecen,gezginci,bişenin,korkucu,biddaga,pişeğen,övüngeç,mangoz, besili,oturuk,oturulu,kıvrışık,gıdınık,gıdınır,gıdmır,bönnak,acınıklı ,eyiserİsimler:biçik,bükeç,rençberci,bükemeç,sırmaç,eğlendiri, gavurga,hatırigoz,umgu,beslemelik, bükü,duygunluk, vuruk,kızarıltı,kayıncak, büküntü,kavrıntı, kovuş, geyit,perişaniyet, çekinceme,eğlenti,bozuşmazlıkxi)Pekiştirme amacıyla fazladan ekler:-hane:aşcıhane-lI eki kullanımı:nişannılı,ağaçlıklı-lık:gülümdannık.xii)Birleşik sözcüklerin büzüşmesi,göçüşmesiallahasen -allahasın -allaiçin-allayçin ; aşhürmetine / aşirmetine / haşörmetine ; böy(ü)ce; böyün ; ötöğ(e)gün xiii)ET'den kalma -uş ve -ok pekiştirme ekleriyle türetilen sözcükler:buraşda,oraşda,şuraşta,buragda, oragda, şuragda,nereşde,neregdexiv) Ses değişimleri:aşa / aşaa / aşşa / aşşağaböğrülce / börülce / börüce / berilce / böyrülceçetlemit / çetlemid / çetlemik / çitlemitdayka / tayka / teyka / tayıkaefselemek-efsemek-efsermek-evsemek-evselemek-hefsemek-hefselemek-övsemek-övselemekfanella / fanela / falenagöğün / göyün / gönül ; göynüksüz<gönülsüz hınçırık / ıçkırık-hıçkırıkimcik / hincik / şimdik / şimdicikkiriklemek-kiliklemek-kilitlemek

6

labıt / laba / labudnaşıkıl / neşgil-nasılongarmak / onarmak / onkarmak-yongarmakövüdlemek-övüklemek-öyüklemek:periperişan / permeperişan / pesperişansımarlamak-sumarlamak-ısmarlamaktombiş-tombik-tombuluzunguyu / yüzüguyun / yüzünguyu / yüzünkuyu / yüzüngoyunüzgün-üzükvariya / varya-vardiyayalınız-yannız-yalnızzenci –zengi

KTA'da Saptanan İkili Sözcükler:

aa-ahha-gagga:Çd.dışkı,pislik,kötü,çirkin. Aa,bebeğin kaka yaparken çıkardığı sesten kaynaklanmaktadır. İt.caccare,Rum. gakka ve Yun. Kaka:Kötü,fena sözcüklerinden alınmıştır.Ahha,sesdeğişimi sonucudur.aba-abla-apla:Büyük kızkardeş,abla.abbab-ahbababdulli-abtal:Aptal.18. asır başlarında Anadolu’nun cenup şarkında Türkmen aşiretleri arasında Abdullu isimlerini taşıyanTürkmen oymakları mevcuttu (Köprülü).abi-ağa-ağabey -ağabeyi:Büyük erkek kardeş.Abi,ağabeyin kısaltılmış şeklidir.ablak-ablakka:Değirmi,yuvarlak yüzlü.Ablakka,hoşnutsuzluk bildirir.’’Gene geldi o ablakka.’’acab-acaba:AA. acab.acent-acenta:Bir kuruluşa bağlı olmaksızın sözleşmeye dayanarakbelirli bir yer ve bölge içinde sürekli olarak ticarethane veyaişletmeyi ilgilendiren işlerde aracılık eden, bunları o işletmeadına yürüten gerçek veya tüzel kişi,acente.İng. agent. İt. agente.AA: acanta.İngilizce'den acent,İt 'dan aktarmayla ÖD'denacenta alınmıştır.accı-aşcı-atcı:Yemek pişirmeyi meslek edinen kimse,aşçı ; yemekyenilen dükkân, aşevi, lokanta.Accı,atcı ses değişimine uğramışiki türev.acınıklı-acıklı:Elemli, kederli, acılı.AA’da acınaklı olarak geçer.KTA'da -nı eki pekiştirme eki olarak sık sık kullanılır.Nişannılı <nişanlı gibi.

7

açgı -açkı-aşgı - aşkı:Açgı / açkı:Anahtar.Açgı / açkı / aşgı /aşkı:Oklava ile açılmış hamur.AA. açgı / açkı:Anahtar.Açkı / aşgı:Yufka.Aşkı:Oklava.aççu-açucu-çibi çibi:Köpek çağırma ünlemi.DLT,Aç:Çağırma,ünlem edatı.AA.kuçu kuçu.Çibi:Küçük köpek.AA. Cibi: Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv ; oğlakadaşmak-atışmak adım-hadımAgagiya-akakiya-akasya:Kıbrıs akasyası.Agagiya-akakiya,Rum.< akakia'dan ; Akasya,Fr. < acacia'dan aggu-ahhu-aggucuk-ahhucuk:Bebkleri susturmak ya da güldürmek için söylenen sözcük.Aggu / aggucuk AA'da kullanılır.KTA'da ayrıca ses değişimine uğramış ahhu / ahhucuk sözcükleri de kullanılır.ağrehti- ahretti -ahreddi -arahti -arakti:Yün eğirmeye yarayan alet,kirmen, öreke.İğ anlamındaki Rum. ağrahtin,(EY atraktos,Yun. Adrahti)sözcüğü KTA'da ses değişimlerine uğrayarak farklı biçimler almıştır.Ağda-akıde:Ağda:Kaynatılarak çok koyu ve yapışkan bir macun durumuna getirilen ve kadınların tüylerini almakta kullandığı limonlu şeker eriyiği.Türkçe'ye doğrudan Arabça'dan gelmiştir.Akıde:Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renklive kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri .Arabça'dan dolaylı olarak ölçünlü dile girmiştir.Ancak,KTA'da yalnızca yemek suyunun koyulaşması,katılaşması anlamında akıdeleşme biçiminde kullanılır.ahraciya -adraşiya-firsaciya:Centaurea hyalolopis.Kadın kadınkasığı da denen,taze dikenleri yenebilen, böğrülceyle yemeği yapılan yabani bir ot.Rum. adraşia.Ahraciya ve firsaciyases değişimine uğramış iki türev..akson -aksoni -agsoni-aksona:Akson -aksoni -agsoni:Tohum ekme makinesinin alt deliklerinden çıkan ince boru şeklindeki uzantı..Yun .Akson / İng. Axon: Sinir gözesinin uzantılarından en belirli ve uzun olanıdır.Aksona:Tekerlek mili,dingil.Rum. / Yun. Aksonas:Dingil.AA. Akson: Değirmen çarkını döndüren mil.alaca -alacalı:Ekimden önce ve sonra azıcık yağmur yağmış ve bütün tohumlar çimlenmemişse,o durumdaki ekine verilen ad.AA. Alaca: Üzüme düşen ben ; ben düşmüş üzüm, erken olgunlaşan bir çeşit üzüm. ; meyvalara düşen ben ; bir ağaçta ilk olgunlaşan yemiş.Alacalı:Alaca+lı (pekiştirme)aladuna-galaduna:Gövdesinin kabukları soyulup haşlanan ya da yahnisi yapılan beyaz ot da denen bir yabani ot.Rum. ğaladuna.

8

alanası / algarısı:Albastı.alçacık / ahçacık / alçabiten :Tordylium aegyptiacum L..Güvercin gözü de denen ince tüylü,beyaz çiçekleri olan ve kokulu tohumları yenebilen bir bitki.Boyunun alçaklığından.AA. Alçacık: Alçak, yüksekliği az, yere yakın.alina -alo-galina-galo:Alina / galina:Dişi hindi Rum. Galina:Hindi..İt. Alina:Kuş.Alo / galo:Erkek hindi.Rum. galos.İt. Gallo:Horoz.Alina ve galo,doğrudan İtalyanca'dan,alo ve galina ise Rumca'dan alınmıştır.alizavra / alinzavraallahasen / allahasın:Allahını seversen.Göçüştürülmüş birleşik sözcük.allaiçin-allayçin:Allah için.Göçüştürülmüş birleşik sözcükama-amma-maamiyando / amiyanto / amyando:Kolayca bükülen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş bir tür ak asbest,amyant İt. amianto. Rum.amiandos.İtalyanca aslı ile Rumca türevi birlikte kullanılmaktadır. anahendo/ anafendo:Efendilikten nasibini alamamış kaba,işe yaramaz kişilere layık görülen sıffat. ; lanet olasıca.Rum. anafendos.anana -ananiya-ananas:Oval şekilli,üstü pütürlü,kokulu bir tür kavun.Ananas kokusuna benzetmekten.İsp. ananá..Bret. anana.İspanyolca aslı ve türevleri birlikte kullanılmaktadır.anavado / anavador:İnşaatlarda üst katlara malzeme çıkarmak için kullanılan alet.Rum. Anavadorio:Asansör andene / aniden-anidene / anideneden / angsız-ansıcca -ansıcıgdan-ansızdan-ansızdana -ansızın :Haber vermeden,birdenbire,aniden / ansızın..EAT, añsız, / añsuz:.AA,anıdan / aniden / ansız / ansızdan / ansızca.Gag. anden.ÖD'deki ve AA'daki biçimleri yanında KTA'ya özgü türevlerde görülmektedir.andilya -andilyo-andulya -andilla:Andilya / andilyo:Göze eli dürbün biçiminde koyup bir yere / güneşe doğru bakmak.Rum.Andilion:Güneşe karşı.Yun.Andilia:Güneş yansıması.Andilya / andulya / andilla::Banyoda hamam tası olarak kullanılan sapı eğri su kabağı; kefgi.Rum. andullia / andilia.andiritsas / andirigitsas:Lingirinin sağ bacak arasından alınıphavalandırılması.Burada lingiri yandan alınmaktadır.Çokaklı köyünde buna ‘’bacak’’ denir.Türkm.Angısı: Ötesi. Angırtmak:Ötelemek.Çelik -çomak oyununda

9

vuruşlar,matsas,götsas,andiritsas şeklindedir.Rumca -sas eki sizin anlamındadır.Vuruşlar,metiniz,götünüz,andiritiniz şeklinde anlaşılmalıdır.angsırmak-ansırmak-aksırmak:Burun zarlarının gıcıklanması ile solunum kaslarının birdenbire kasılması üzerine, ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşaltmak, hapşırmak, aksırmak.DLT. Asurmak:Aksırmak.AA. ansırmak / angsırmak/ anksırmak.Gag.ansırmak. Angsırıldığında birisinin angsıranı andığına inanılır.Karşıdakine bir harf tutturulur ve o harfle başlayan bir tanıdık ismi aranır.Buradan hareketle sözcük kökünün ansırmak olduğu düşünülebilir.anzerovarga / anzulovado::Çite benzeyen bir tür dikenli sarmaşık.Rum. anzerovarga.Anzero+vargaappo / mappo: Çobanların zeytin / çakıstez gibi yiyecekler koyduğu sazdan örülmüş kapaklı kap.Rum. Mappo:Kavanoz. argaci / hargaci:Su yolu,küçük ark.Rum. Argacin:Küçük su yolu.krş. ark / argı.argasti / ergasto / yergasto:Agropyrum repens.Daşgıran otu da denen,sürüngen,saçak halindeki kökleri derine giden ve bu kökler kaynatıldığında böbrek ağrılarına karşı kullanılan bir muzır ot, ayrık otu. Rum. ergasti / argasti / argastos / yergastos.argoşillo/ ağroşillo / avroşillo: Urginea maritima.Et yapraklı,yabani bir bitki,nişadır,ada soğan ı; kirpi.Rum.Argoşilla/ avroşillo(agrioskilla):vahşi köpek.Yaprakları vücuda sürülünce nişadır etkisi yaratıp teni kızarttığı için kirpiye kıyasla bu ad verilmiş olmalıdır. ark / argı:Küçük su kanalı.DLT. Arık:Irmak,kanal.AA. Arık: Su yolu, ark ; dere, çay; fide veya fidan dikilen yer. ; ol ve tarla kenarlarına açılan hendek.armadoşa / armadurOlta takımı ; ağ donatmak için kullanılan içedoğru yarım ay şeklini alan ipliğin oluşturduğu biçim.İt. armador .Rum. armadohia/ armadosia:Lat. arma+Rum.dosia.İt. aslıyanında Rum. ödünçleme birlikte kullanılmaktadır. artık-artıkım / artıkın / garddık / gartıg / gartık / gartıkım :Artık,bundan böyle.AA. gartık. asıldan / asıldana-asından / asındana-aslında:Asıl olarak,aslında.Ar. asl.ÖD'deki biçimi yanında türevleri de kullanılmaktadır.aşa / aşaa / aşşa / aşşağa:Aşağı,aşağıya.EAT,aşağa.AA,aşa / aşşa / aşşayi.

10

aşane-aşcıhane:Aşevi.AA,aşane'ye ek olarak KTA'da aşcıhane üretilmiştir.aşhürmetine / aşirmetine / haşörmetine:Haşa hürmetine deyimininaldığı çeşitli biçimler.aşşakı / aşaki-aşağıki:Aşağıdaki.AA. aşşakı.babatsino -vavatsino -vada-vado:1)Babatsino / vavatsino:Bir çeşit meyve,diken dudu,böğürtlen.Rum. Vavatsinon / vavatsinoz:Böğürtlen.O.Yun.vavatsinon.E.Yun.vatos.2) Vada / vado:Rubus fruticosus.Gülgillerden,bahçe çitlerinde yol kenarlarında kendiliğinden yetişen,dikenli bir çalı.Böğürtlen dikeni.Bunun ahududuna benzeyen ve ondan daha küçük olan,önce kırmızıyken olgunlaşınca kararan yemişine vavatsino / böğürtlendudu denir.Rum. / Yun. vados / vada:Funda,böğürtlen dikeni.Yun.Vadomuru:Böğürtlen.AA. Vadı / vatı: Sığırlara yem olarak verilen böğürtlen çalısı ve yaprağıbabuş/ babuç/ babış/ babıç:Evin içinde giyilen (genellikle arkasına basılan eski)ayakkabı ; açık terlik,pabuç.AA. Babuç/ babuş/ babıç/ babuç:Ayakkabı,pabuç,bir çeşit terlik,yemeni.Fars. pabuş:pa(ayak)+puş(örten).Rum. babuçia.Yun. pabuçi.babutsa / babudsa / babutsosiga:Opuntia ficus indica Yapraklarınınüzerinde ve fıçı biçimindeki kırmızı mor,ya da sarı renkli meyvelerinin üzerinde çok sivri ve batıcı dikenleri bulunan yassı gövdeli bir kaktüs türü,mısır inciri/ frenk inciri/ kaynana dili.Babutsosiga:Babutsanın meyvesi / inciri.Rum. babutsa,Farsca'dan Türkçeye geçmiş pabuç sözcüğünden ödünçlemedir.baççavura / paçavura::Eskimiş bez,paçavra ; paçavra hastalığı,grip.Kişiyi çaputa,paçavraya döndürdüğü için.Rum. baçaura / badchauri.Yun. patsavura.AA. Baçavra / baçavura: Paçavra, bez..Her iki sözcük de doğrudan Rumca ödünçlemelerdir.baddal-baddalamak:-baddez::Baddal:İşe yaramaz, kullanılmaz.Baddalamak:Kötüleşmek.AA. Badallamak: Yayık ve büyük yüz ; normalden büyük olan herşey ; bozmak, yıpratmak, şeklini değiştirmek.Baddez:Kullanılamaz hale gelmek;bozulmak,battal olmak.AA. Badas: Hububat kaldırıldıktansonra harman yerinde kalan toprak, çöp ve samanla karışık taneler, harman döküntüsü ; kir, pislik, talaş, çör çöp.. bagara /-bakara-makara:.1) Bagara / bakara:Üzerine iplik, tel,şerit vb. sarılan, kenarları çıkıntılı, ekseni boyunca delik silindir, bobi,makara.Ar.Bakra / bekere:Kuyudan su çeken çıkrık,çark.Azer. Begere: Çıkrık.EAT. / AA. Bakara:Makara 2)

11

Makara:Bir yükün yukarıya kaldırılmasını sağlayan araç.Bagara /bakara Arabca'dan,makara ise ÖD'den geçmiştir.bağ -bağlağı -bağlama:Toprak aşınmasını önlemek amacıyla toprakkoruma işlemleri uygulanmış tarla ; bağlamalar topraktan (kontur) yapıldığı gibi,kuru taş veya çimento harcıyla da yapılmaktadır. AA. Bağlağı / bağlama:Akarsuların seviyesini yükseltmek, suları toplamak veya başka yöne çevirmek için yapılan bent.bakıtmak-bakındırmak-baktırmak:Kişiyi doktora muayene ettirmek,baktırmak.AA;bakıtmak.bakmak-bakarak olmak:1)Bakmak:Gözetmek, korumak. 2) Bakarak olmak:Korumak,göz kulak olmak.AA./ Karaçay bakarak olmak.bale / ballim / bare / barim / barlim:Hiç olmazsa, hiç değilse,o hâlde, öyleyse,bari.Far. bârî..AA. balim / bare / barim.ballura/ ballurya / pallura:Ziziphus lotus. Meyveleri yenebilenbir çeşit dikenli bitki,çaltı,yabani hünnap.Rum. Palloura / konarka:Funda,çalı.balligari-balligarya-ballikarya:Rum ballikaria'nın aldığı değişik biçimler.bambura-bamburiya :Ekin sineği .Rumca.AA. Bambıl: Ekinler taze iken tanelerin özünü yiyen böcek ve bu böceğin sebep olduğu hastalık.bangallo / mangallo / mangallukya / mangalcık /spangallo:eryngium creticum.Gazayağı ve katırayağı da denen,köküyle birlikte yapraklarının sirkeli turşusu yapılan bir bitki,gözdikeni.Mangala benzetme yoluyla.Rumca'dan geri ödünçleme yoluyla alınan çeşitli türevleriyele birlikte kullanılmaktadır.baragadi / paragat:Birçok kancadan oluşan balık oltası,parakete.Rum. / Yun. baragadi.İt. barchetta.Rumca'dan alınan baragadi sözcüğü göçüşerek paragat halini almıştır.basballa / basbalyaya:Tokat,şamar. Rum.Basbalia.Rumca'dan alınan sözcükbir türevde göçüşmüş,bir başka türevde de genişlemiştir.basdelli -besdil–pasdelli-pesdil-pastellagi::Basdelli / pasdelli:Fazla pişirilen pekmezin katı kıvama gelmiş hali ; pekmez yapımı sırasında toplanan pekmez köpüklerinin sertleşmişhali ,pestil.Bedil / pesdil:İnce İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi ; çok ezik durumda,ezik,pestil. EAT. Besdil: Katı pekmez.AA. Besdel / bestel / bestil: Reçel ; özel bir şekilde koyulaştırılmış pekmez ; Meyvelerle ve bazı sebzelerle pekmezden yapılan bir çeşit tatlı ; pestil,

12

köfter.Rum. pastellin.Yun pasteli.İt. pastello.Pastellagi:Fıstık, badem ve fındığın bir kapta dövülüpbal veya şekerli su ile yoğrulup üzerine susam serpilerek elde edilen bir çeşit tatlı.Rum. pasdellagi..basdı / basdırma / bastı / baskı / batırım yemeği :Sebzelerle yapılan sulu yemekler.AA. Bastı / basdırma:Patlıcan veya kabakla yapılan kır yemeği.baslaşmag-bahıslaşmag -bahisleşmek:Bahis tutuşmak.Ar. bahs.batak / batakçı:Borcuna sadık olmayan kimse ; eline geçen parayı batıran (kimse) batakçı.AA. batakbatırım / batırımlık:Küçük bir ekmek parçası batıracak kadar,azıcık.  BSTS .Batırım: Fr. immersion.Batırımlık:Batırım+lık (pekiştirme)batal-battal .-baddez-battoz:İşe yaramaz,bozulmuş,bir kenara bırakılmış.Ar. battal.AA,batal / battal.Rum. Bato παττώ:Batmak,iflas etmek.Türkçe batmaktan ödünçleme. bazzu / pazu:Kolun omuz ile dirsek arasındaki bölümünde bulunan, şişkince kas kitlesi ,pazı / pazu.Fars. bazu.EAT. Bazu: Kuvvet, kudret.Bazzu,Farsca'dan EAT. üzerinden aktarılmıştır.bedmez-bekmez-betmez-pekmez:Üzüm veua harnıbın kaynatılarak koyulaştırılmış biçimi,pekmez.DLT bekmes.EAT. bekmez.AA. behmez / bekmez / betmez.Far. bakmaz.EAT'den gelen sözcük ses değişimlerine uğramıştır.begleddirmek-bekletmek:Bekletmek.KTA'da -dmAk mastarı pekiştirme amacıyla -ddIrmAk biçimini almaktadır.Yükleddirmek<yükletmek örneğinde olduğu gibi.bek-bekçi:. Savunma oyuncusu.İng. back:Geri.Kaleyi beklemekten bekçi. belemek -beleklemek:Belemek:Kirletmek,bulaştırmak.DLT. Belemek:Bulaştırmak.AA. Belemek: Bulamak, bulaştırmak.Belemek /beleklemek:Çocuğu kundaklamak.DLT. Belemek:Çocuğu beşiğe bağlamak.EAT. Belemek / bilemek:Kundaklamak.AA. belemek.Beleklemek:Belek+lemek(pekiştirme)belinglemek-benildemek-benilemek:1) Belinğlemek / benildemek:Korku ile uykusundan sıçramak,hayvan habersizce bir şeyden korkup sıçrayarak ürkmek.EAT. Belinlemek / belünlemek.Altay. / Teleüt. Pelindemek..AA Benildemek.2) Benilemek:İrkilmek,ürkmek,korkmak.AA. Benilemek: Şaşkınlıkla karışık korku duymak, irkilmek, ürkmek, uykudan sıçrayarak korku ile uyanmak, afallamak, şaşırmak.DLT: beniletmek:Ürkütmek.

13

bergamot / pergamut beribandi / birbandi / pirpandi:Serseri..Rum Birbandis:Edepsiz,kurnaz,zavallı,gariban..İt. Birbante:Kerata,yaramaz.besici-besili-besli-beslicilik:1)Besici:Sığır,davar besleyip satan kimse.2)Besili / besli:Besili koyun; hiç doğurmamış hayvan.Besili’nin kısaltılmışı.AA. Besli: Besili koyun.3)Beslicilik:Besicilik.beslemelik / besleme:Besleme,evlatlık.besbeter / beş beter:ÖD'de olduğu gibi.bedtambal-beytambal / beytanbal:Lanet olasıca. ; kötü bir işte kullanılabilen herhangi bir nesne. ; imrenilen veya kızılan herhangi bir nesne. ; (argo) erkek cinsel organı. ; çalan kilise çanı veya itfaiye arabası..Kırım / Nogay / Karaçay Beytamal:Lanet olasıca.AA. Beytambal: Hayırsız,uğursuz,işsiz güçsüz kimse.Meytambal:Aksi huylu,kulak ağrısıAr. / Osm. Beytülmal:Devlet hazinesi.bırışık-bışılık:Kıskanç kedilere verilen ad.bibinca-bibitya:Bibinca:Tavuğun tüyleri yolunduktan sonra geri kalan ince tüyleri..Bibitya:: Palazın küçük tüyleri.Yun. Bubula:Tüy.biçik / bıçılgan:Apış arası,koltuk altı gibi yerlerde sürtünmeden ve terden oluşan kızrıklık. AA. Biçik / bıçılgan: Kadınların meme uçlarında, çocukların ayaklarında, hayvanların ayak parmaklarıyla bileklerinde ter, pislik, çamur v.s. sebeplerden ileri gelen sulu yara.bidda-bitta-bide-pide-biddaga -bittaga -biddak-bittoz:1)Bidda /bitta:Hellim,zeytin,kabak v.b. eklenerek yapılan yufka ekmeği,pide ; yassı hamur anlamında Rum. bitta ; İta. pitta ; Yun. pita.2)Bide / pide:Alttan ve üstten ısıtmalı olarak pişirildiği için ortası boş kalan ve içine kebap konabilen mayalı hamurdan yapılan yufka ekmeği..AA. Bide: Pide , bir çeşit tepsi böreği.3)Biddaga / bittaga / biddak / bittoz: Yassı,basık,yayvan,düz..Rum. bittağa.Gümüşatam,İtalyanca pita ve pizayı da duplet olarak nitelemekte olup bunun bidda ve bideile ilişkisine dikkat çekmektedir.bile-bilece:Hep beraber,birlikte.AA. bile / bilece / bilabar / bilebar bindost / pindos:Sigara üstüne sigara yakmak.Yun. Pindos:İkincidünya harbinde Almanlar’ın batırdığı bir Yunan gemisi. (steam merchant)Benzetme yoluyla.

14

birce birce-birer birer-birin birin:Birce birce:Birer birer,tektek,birbirinin benzeri,hepsi ayni.Birin birin:Birer birer.DLT /ME,Birin birin.EAT. birim birim / birin birin.AA. birim birim.birceyiz / birceğez / bircez-biraz-birazcık-bireccik-birezcik:Birazcık-bireccik-birezcik:Birazcık,azıcık.AA. bireccik.Birceğez / birceyiz /bircez:Biraz,birazcık. birdene / birdenede / birdeneden:Birden,aniden,hemen.Türkm. birdende.AA.Bicez:Bir tanecik.birleşikler / birleşmişler:Birleşmiş Milletler'e bağlı Barış Gücü askerleri.Kısaltma.bisgot-pisgot-piskot-biskuvi:Un, süt, şeker veya tuzla yapılan ince, gevrek kuru pasta türü ,bisküvi.Rum. Biskoton.İt. Biscotto / Fr. Biscuit:Gevrek peksimet.Lat. Biscoctus:Çifte pişmiş.Bisgot / pisgot / piskot İtalyanca'dan,biskuvi ise Fransızca'dan aktarmayla ÖD'den alınmıştır.bişeğen-bişeyen -pişeğen-bişenin:Kolay pişen,çabuk pişen,pişeğen..EAT. / AA. Bişeğen:Çabuk pişen.KTA'da bir ismin,sıfatın,fiilin sonuna yükleme eki -nIn(dIr) getirilince,anlam pekiştirilmektedir.Örneğin,Hava yağmurun(dur):Yağmur yağacak.Bu fasulya bişenin(dir):bu fasulyaçabuk pişer.bişi-bişşi -pişi:Kandil ve bayram günlerinde mayalı,mayasız hamurla sacda pişirilen,tavada ve fırında kızartılan türlü biçimde yağlı,yağsız,tatlılı,talısız yapılan bazlama,ince pide ; sacda veya tavada pişirilen yağlı ve tatlı pide,pişi.EAT. bişi / pişi.AA.bişi / pişi.Ses değişimleri.biteğen-bitek:Verimli toprak,bitek.EAT.Biteğen: İyi yetişen, çok biten.EAT. Bitek: Bitki biten yer.AA. Bitek: Verimli. Nogay. betedeli.bitevi-birtevi-biteviye-birteviye:Kesiksiz,tamam. ; tek düze.EAT. Bitevi: Düzgün, bir sırada.AA. Bitevi: Tamamen, hepsi, tümden ; tam, kesiksiz.bizel -bizelli-bizelya:Pisum sativum .Bezelye.Rum. / Yun. bizelia / bizeli.İt. piselli.Hem İtalyanca hem de Rumca'dan sözcük alınmıştır.boğaçça / boğaça / poğaça / poğaçça:İçine yoğurt,zeytinyağı konarak hazırlanan bir çeşit tuzlu börek,poğaça.Bul. / Hır. / Sırp pogaça.İt. foccacia.Ses değişimleri.bok / bokcuk / boktal:Anadolu’da oynanan ‘’kaydırak / guga / sülake’’ oyunlarının benzeri bir çocuk oyunu.bomilarga / bomilari:Domates.Rum. bomilorga.Fr. pomme d’or.İt. pomidore.Rumca bomilorga ses değişimlerine uğramıştır.

15

bongleya-bongurga / bamburga / bungarga:Ağaçta terk edilmiş badem,harnıp ve zeytin ürünü.Rum. Bongloğia:Virane,terk edilmişyer.Rum. Bongurin:Artık,kalıntı.borga / börga / burga:Kadınların aşevinde/ mufakta kullandığı önlük,burka.EAT. Bürgü:Baş örtüsü.AA. Börge / bürge/ bürgü/ bürük:Baş örtüsü.Eski Türkçe bürmekten.bornali / bornari / bornaiboş-boşarga:Boşarga:Başıboş ; ipini koparan ya da ağıldan kaçanhayvanların durumu.Rumca’dan geri ödünçleme.Leş>leşarga ; boş>boşargaboyuncak-boyunduruk:Hayvan havudu ; çift süren hayvanların boynuna takılıp birlikte çalışmalarını sağlayan ağaç çember.DLT,boyunduruk.ET. Boyunduruk.AA. boyuncak / boyundsha /boyunduruk / boyundirek / boyundurluk / boyunsha / boyuntrikbozulmak-bozum-bozuşmak-bozuşmazlık-bozuşuk:Bozulmak:Kötüleşmek; kızlığını kaybetmek AA. Bozulmak: Kızlığı giderilmek.Bozum: Bozulma işi, utangaçlık, mahcupluk.Bozuşmazlık: Bozuşma.Bozuşmak:Araları açılmak:Bozuşuk:Kavgalı veya küs olma durumu..Bozulmak,ÖD'den farklı anlamda kullanılmakta olup bozuşmazlık da KTA'ya özgüdür.Pekiştirme.böğrülce / börülce / börüce / berilce / böyrülce:Vigna sinensis.Böğrülce.AA. boğrülce / böğrülce / börülce / bürülce.O.Kabataş’a göre,ET. Böğür:Böbrek’ten türetilmiş olabilir.Böbreğe benzemekten.bön-bönnak:Bön:Ahmak,saf,iriyarı,obur.DLT.Bön:İriyarı,obur.EAT.Bön: Saf, ahmak.AA. Böm:Bön,şaşkın.Bönnak:Saf,ahmak,hareketsiz görünümlü kimse.böyce -böyüce- bu gece:Bu gece.AA. böce.böyle-böyleleme-böylesine:Bu şekilde.Böyleleme KTA'ya özgüdür.böyün-bu gün:Bu gün.AA. böğün / böyün.brilla / brulla / brullo / birillabruncollos / buruncollos / princolloz / buruncolas bubukşa / bubukşi / bubukşo / bubuşka:Upupa epops.,Takkalı,gagası ve boynu uzun,renkli bir tür kuş,çavuş kuşu,ibibik,hüthüt..Rum. Bubukşios / bubuçis:Çavuşkuşu. bulaşkan-bulaşıcı:Birinden başkasına geçen, bulaşan, sâri. ; sataşan kimse.AA. Bulaşkan: Huysuz, kavgacı, sataşan.buli buli / bullam bullam / buri buri:Tavuk çağırma komutu.AA. bili bili.buncacak / buncaccık / buncağaz::Bu kadarcık,buncacık.EAT. Buncağız: Bu kadar.AA. Buncağız: Küçük, az, kısa, hafif.Öte yandan,Bunca:Bu kadar, bu kadar çok.

16

bunda-burda-burada-buracıkta-burakta-buraşta:1)Bunda:Burada.EAT. Bunda:Buraya,burada.AA. Bunda:Burada2) Buracıkta:Çok yakın bir yerde.3)buragda / burakta:Burada(Baf,Limasol). Buracıkta’nın büzülmüş hali(Kabataş); bura+ok+da(-ok:pekiştirme edatı)(Türker) 4)Buraşda / buraşta:Burada,buracıkta.Buracıkta’nın hece yutumu(Kabataş) ; burda işte (Çelebi) ; bura+uş+da(Türker-uş:Pekiştirme edatı)bükeç -bükemeç -bükü -büküm:-büküntü:Köşe dönülecek

nokta,dönmeç,viraj.AA. Bükeç / büküm / bükemeç: Dönemeç.AA.Bükemek: Suyun önüne bent yapıp

toplanmasını sağlamak, göl halinegetirmek.Büküntü:AA. Büküntü: Köşe, açı.Büklüm:Kıvrım / kat.AA. Büklüm:

Büklüm, eğri, dolambaçlı ; dönemeçbüllük-ülük:Büllük:Çocuk erkeklik organı.Türkm. cüllük.AA. bılik / bilik / bille / büllük / büluk / bülücük. / bülüg / bümbül.Ar. bülug:Erginlik,olgunlaşmış.Ülük:İbrik,testi gibi şeylerin emziği,ülük ; havalı lastiklerde havanın iç lastiğe pompalandığı metal bölüm.EAT. Ülük:İbrik emziği.AA. Ülük: İbrik,testi, çaydanlık vb. nesnelerin emziği ; musluk.bürülmek-buruşmak,bükülmek:Bürülmek:Buruşturulmak,bükülmek.DLT,bürülmek.cazikana / cazzikana-gazika-gazikana-gazzikanam:Pişmanlık / hayıf bildirir ; tüh.Yazık sözcüğünün Rumca ödünçlemesinden geri ödünçleme olabilir.ceviz-geviz-goz:: Geviz:Tamamlanmayan embriyo ; badem içi.Ar. cevz.Far. / .AA. Geviz:Ceviz.Goz::Ceviz ; Pirili oyunlarında karşı tarafa verilen pirili,koz.Goz sözcüğü Soğd ve Tacik kültürlerinden geçmiş olmalıdır.Eski Uygur vesikaları,Eski Mısır,Kıpçak,Kuman kültür çevreleri ve AA. goz / koz..Anadolu Beylikleri ve Çağatay Türkleri’nde Kozluk:Cevizlik.Koza,kozak ve kozalak sözcükleri ‘’koz’’un Türkçe’deki türevleridir.cırdladan / cırtatan / çadladan:Ecballium elaterium. Dikenimsi,kozalak içindeki tohumlarını olgunlaştığında fırlatanbir tür bitki. Cırt ses yansımalı.A. Cırtatan:Gelincik otuna benzer, başaklarından olgunlaşınca sıkıldığı zaman tohum ve su fışkıran bir bitki.ÖD. Cırtatan:Bir tür küçük domates. cızgı-cızı-cızık -çiza-çizik-cızıcık:1) Cızgı: / Çiza:Çizgi..AA. cızgı.2) Cızı:Çizgi ; ekin ekmek için pullukla açılan yer.AA. cızı.3) Cızık / cızzık:ÇizikAA. Cızık:Çizgi ;

17

iz..4) çizi / çizik :Saban demirinin bıraktığı iz,bahçelerde sebzeleri sulamak için açılan küçük ark ; tarlada ekilmiş bölüm.E.A. metinleri,Çizi:Çizgi.AA. Çizi: Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık ; sınır belirtmek için iki tarla arasına çekilen çizgi ; tarlada su yolu ; bahçede sebze dikilenküçük bölümler ; saban demirinin toprakta bıraktığı iz.5)Cızıcık:Çok küçük / basit / önemsiz.AA. Cızıcık:Azıcık.Cızmak –cızıklamak:1) Cızmak:Çizmek ; yazmak..AA. cızmak.ET. Cızmak:Çizmek.2)Cızıklamak:Sert bir cisimle bir yüzey üzerine çizgi çizmek.AA. Cızıklamak: Acele etmek ; zor karşısında orayaburaya koşturmakcilindiri / cilindire / silindir:Yol / zemin düzeltmekte kullanılan silindir.Rum. / Yun. kilindros.İt. cilindro.Fr. cylindre.Cillemek-cirilemek-cirlemek:Tekerlemek,yuvarlamak,tekerlekli bir aracı itelemek.AA. Gillemek / gıllamak:İtip yuvarlamak.AA. Cillemek: Çimlenmek, yeşermek.cimnas / cimnaziyo / cimnaziyum:Lise ; cimnastik yapılan salon,bina,okul.Yun. gymnasion(Gymnos:Çıplak).İng.gymnasium.cingane-cingen:Gurbetler’e verilen ad,çingene.Far. Çingane..AA.cıngan / cıngana / cingen /cingene.Yun. tsinganos.cüccü / cuccu / cuggu-cüccücük:1)cüccü / cuccu / cuggu:Oturmak ; mec. Sandalye.Cüccücük:cüccücük:çd. Otur komutu; küçücük.AA. cücücük:küçücük.çabuk-çabucak-çabucacık-çabucagdan -çapuk-çappuk-çarçabuk:1)Çabuk / çappuk:Acele.AA. çapuk.2)çabucak-çabucacık-çabucagdan -çappuk çappuk-çarçabuk:Alelacele,anında,hemen.Çabucagdan ve çapuk / çappuk KTA'daki türevlerdir.çakaralmaz / çakdımalmaz :Basit, ilkel tabanca.Çakdımalmaz KTA'ya özgüdür.çakızdez / çakistes / çakıdez:Kırılmış zeytinin tuzlanıp, ezilmiş sarmısak ve golyandro,limon dilimi eklenerek yapılan turşusu.Rum. Çakisdos τσακκιστός: Çatlatılmış, kırılmış .Yun. Çakizo: paralamak ; (zeytin) çatlatmak.Far. Çak: Yırtık, yarık.AA. Çekişte: Tuzla terbiye edilmiş yeşil zeytin.Yunus Emre Divanı,Çağişde:Yeşil,çağla.ÖD. Çakmak:Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak.çakızdez / çakistes / çakıdezsözcüklerinin Rumca ödünçlemeden geri ödünçleme olduğu anlaşılmaktadır.çakkurga/ çakkuriga/ çakrobidilya/ sakrobidilla: :Slienes vulgaris.Yumurta otu.Rum. Çakrobidilia.

18

çakulet / çukulat / çukulet / çukulata:Çikolata.İt. cioccolata .İng.chocolate.AA. çukalata.Çakulet / çukulet,İngilizce'den ; çukulat / çukulata ise İtalyanca'dan aktarma yapan ÖD'den alınmadır.çatalli / çatal:Pantolon.Rum. çatalli. Çatal’dan Rumca ödünçleme.AA. Çatal: Erkeklerin giydikleri topuğa kadar uzun olan iç donu.çatista / çatizma / çatttizma / çatismata / çatışma : Manilerleyapılan atışma.Rumca’dan geri ödünçleme.Rum. Çatisman:Ozan yarışması.çekince-çekinceme:Çekinmeyi gerektirecek durum,tehlike,çekince.AA. çekince / çekinceme: Bir tehlike korkusuyla birşey yapmak veya söylemekten sakınmak.Çekinceme:Çekince+me(pekiştirme)çetlemit / çetlemid / çetlemik / çitlemit:Pistacia terebinthus:Sakızağacıgiller familyasından,kışın yaprağını döken,çalı ya da 6-8 metreye kadar uzayan,kırmızı renkli meyveleri olgunlaştıkça yağlı yeşil renge dönen genç sürgünlerinden köfün/ köhün yapılan,gövdesinden elde edilen sıvıdan sakız ve zamk çıkarılan bir ağaç ve bunun meyvesi,menengiç,çitlembik1726-1750 tarihli Kıbrıs şeriye sicillerinde çitlemek olarak geçmektedir(.Özkul).Çetlemit / çetlemid / çetlemik / çitlemit sözcüklerinin çitlemek sözcüğünün ses değişimine uğramış biçimleri olduğu düşünülebilir.çığırgan / çığırtgan:Bir şeyi yüksek sesle çevreye duyuran,çığırtkan.AA. Çığırgan: Çok bağıran (kimse, çocuk).çıkı / çıkıcık-çıkın:1) Çıkı / çıkıcık:Küçük bohça,para kesesi.DLT Çığmak:Düğümlemek.EAT. Çıkı: Küçük bohça.AA. Çıkı:Bohça,çıkın ; rahim içine uygulanmak için içine otlar ve başka maddeler konularak sarılıp iyice bir iple sarılıp sıkıştırılan pamuk parçası.2) Çıkın:Küçük bohça,para kesesi ; bir beze sarılarak düğümlenmiş öteberi.AA. Çıkın / çıhı / çıkı:Azık torbası. çıkılamak-çıkımlamak:1)Çıkılamak:Dürmek,çıkın yapmak; bıçaklama. DLT Çığmak:Düğümlemek AA. Çıkılamak:Bohça haline getirmek.2)Çıkımlamak:Çıkıya koymak ; para biriktirmek. çiçeklahanası / çiçek:Karnabahar.Çiçeğe benzemekten.çif / çift / çitçilenmek-çileşmek:Yağmur yavaşça yağmak,serpmek,çiselemek.DLT. çılanmak..AA. çilenmek / çileşmek.DLT. Çilemek:Yaşartmak, ıslatmak.Çılaşmak:Islatmakta yardım etmek..

19

çogları-çoğu:Çok kimse,bir çoğu,çokları.çorçocuk / çoluk çocuk:Eş ve çocuklar ; deneyimsiz,genç.AA. Çorçocuk: Çoluk çocuk..çömelemek-çömeli-çömelik:Çömelemek:Çömelmek.Çömeli:Çömelmiş durumda.ME. çömelü.Çömelik:Bacakları bükerek yürüme durumu.AA Çömelek: Çok oturan, tembel ; bacakları eğri olan ; ayaklar üzerinde oturma şekli.çözecek / çözgü:Tezgahta ipliğinn çözüldüğü aygıt.AA. çözgü.çul / çulli / çulsuz:Çul:Çaput.Çulli:Çocuk oyununda çul / sayı ; çul,çaput.Rumca'dan geri ödünçleme.Çulsuz:mec. Varlıksız, parasız ; bir hakaret sözü..dangalabişto / gandalabisto / gangalaşişo:Tahtaravalli.AA. dangalafişto / dangalafıstık. / dıngılafisto / dıngılapışdo.daramak / daralamak:Taramak ; makineli tüfekle ateş etmek ET taramak..EAT. / AA. daramak.Daralamak:Dara+lamak(pekiştirme)darcık -dağar-dağarcık-tahar:1) Darcık -dağar-dağarcık:Zeytin,hellim,ekmek vb. gibi yiyeceklerin konduğu çobanların/ avcıların kullandığı,ağzı iple büzülebilen deri torba.2) Tahar:Topraktan,küçük yoğurt kabı(Limasol); süt sağmakta kullanılan emzikli kap.Fars. tahar..DLT tagar: çuval,içine buğday konulan torba.KB. Tagar:Çuval.Çağ. Tagarcık/ tagarcuk.ufak tabak.EAT: Dağar/ tağar:Kap,çanak,küp, çömlek. AA. Dağar/ dağarcık / darcık.:Çuvaldan küçük bir çeşit torba ; topraktan yapılmış,ağzı geniş,dibi dar,içine su, pekmez, ayran, süt, yoğurt, turşu ve küllü su konulan bir çeşitküp..Farsca'dan doğrudan alınan tahar çömek anlamında,EAT'den gelen darcık / dağar / dağarcık ise deri torba anlamında kullanılmaktadır. dayka / tayka / teyka / tayıka:Dakika.Ar. dakika.AA. dakka / dakke / dekke..deveçöktüren / deveçökerten:arctium tomentosum.Çakırdikeni de denen,geniş yapraklı,sarı çiçekli,yerde yayılan,sürüngen tipli,etrafı dikenli kahve iriliğinde tohumları olan,sulak yerlerde yetişen bir tür bitkiAA: deveçökerten..deynekşekeri / deyneklişeker:Ahşap ya da plastik sapın ucunda akide şekeri olan ,çocukların yalayıp emmekten büyük haz duydukları şekerleme,lolipop,saplı şeker.deyzah-tezgah:Üzerinde genellikle el veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı,tezgah..Far. destgah.Göçüşme. deyze / deze / dezze:Annenin kızkardeşi,teyze.AA. deze / deyze/ diyaze

20

dımışlı-dımışkılı-dımışkılı daşı:Mezar taşı olarak kullanılan sarı renkli bir taş.AA. Dımışkı:Düz, cilâlı, parlak, pürüzsüz.dırolli / drolli / tırolli / trolli:Traktör arkasına takılan,genellikle iki tekerlekli taşıt,römork.İng. trolley.dirabez / tırabez / drabez:Masa.Rum. dirabezin.Yun. trapezi.Kuman. trapes.AA. Dırabız: Oda tabanında kalın direklerin arasına konulmak için özel olarak yapılmış tahta.dirifil-tirifil-drifil: Trifolium repens l.yabani yonca,korunga,üçgül,demirbozan adları da verilen,hayvan yemiolarak yetiştirilen bir bitki.Rum. / Yun. trifilli:üç yapraklı yonca.AA. dirfil / tirfildidiklemek-ditmiklemek:1)Didiklemek:Pamuk ve benzeri şeyleri parmaklar ve el yardımıyla birbirinden ayırmak, tiftiklemek ; Bir konuyu iyice incelemek..AA. didiklemek:Bir konuyu iyice incelemek.2)Ditmiklemek:Didiklemek,liflerine ayırmak.AA. Ditmiklemek: Ayıklamak, didiklemekdinnenmek-diynenmek-dinginneşmek-diynenginneşmek-dinlengin -diynengin:1)Dinnenmek / diynenmek:Dinlenmek.DLT. Tınmak:Dinlenmek ; solumak ; dinmek ; sonu gelmek.AA. diylenmek / dinnenmek / dincelmek.2)Dinginneşmek / diynenginneşmek:Çok yorgun kişi yavaş yavaş yorgunluğu üzerinden atmak.3)Dinlengin / diynengin:Dinlenmiş.AA. dinlengin/ dinlengün.Dizmek -diziklemek:Diziklemek:Sıraya koymak,dizmek,istiflemek.DLT,Tiziğ / tizik:Sıra,saf,dizi.AA. Dizilemek: Dizi durumunda sıralamak.doğmam / doğumum:Doğum yerim.domuzölününkörü / ölününkörü / elininkörü / eliningocakörü:Yalan yanlış bir söz karşısında söylenen bir ünlem..AA. öllüyünkörü / ölüyün körü. Domuzölününkörü: Köy odalarında üzerine kütük dayamak için ocağın arka tarafına konulan, üç ayaklı, deve boyunlu, demir sacayak.dorobulla / drohalla / trohalla:Hellim yapılırken arta kalan kırıntılar,teleme.Rum. Drohalla:taze peynir.dörtgöz / dörtgözlüdrahoma / dırahoma / tırahoma / trahoma:Rumlar’da kız ailesi tarafından güveyiye verilen para ya da mal.Rum. / Yun. trahoma.dudura / durdura / darddara:Aşırı soğuktan titremek.Rum. / Yun.Durduro: ([μσν. τουρτουρίζω < ελνστ. ταρταρίζω ( [a > u] από επίδρ. του [r] ) < Τάρταρος (δες τάρταρα)] (από ΛΚΝ) Τάρταρα:

21

Η κόλαση της αρχαίας Ελληνικής μυθολογίας, η οποία ήταν τόπος παγωμένος).Turturizo:Soğuktan titremek.durumbono / drumbono / drumbolo:Eğilerek birine kıçını gösterme,domalma.Rum. drumbono / (s) trumbonoduymuşluk / duygunluk:Daha önce duymuş olma durumu.ÖD: Duygunluk:Duyarlılık.dümlek-dümbelek / döplek / deflek-deplek:Ağzına deri gerilmiş, çanak biçiminde bir çeşit çalgı,darbuka. Far. dumbalak / dunbek.Uygur. dümbelek. Evliya Çelebi’ye göre çömlek deplek bildiğimiz dümbeleklerdir.Mütercim Asım Efendi ağzı açık toprakdümbekeleri Türkçe ‘’deplek’’ sözüyle karşılıyordu.Kıbrıs’ta buçalgıya kah dümbelek,kah döblek denmektedir.AA: Dümbelek / döplek..dümbelmek-dömelmek: Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak.,domalmak.AA. dombalmak / donbalmak.ebeden-ebedi-ebediyen:1)Ebeden:Sonsuza kadar, ebediyen.Osm. Ebeden:Devamlı olarak ; kat’a ve asla.Ar. ebeda.2) Ebedi::Müebbed,yaşamboyu..Ar. ebedefselemek-efsemek-efsermek-evsemek-evselemek-hefsemek-hefselemek-övsemek-övselemek:Hububatı bir kap içerisinde silkipsavurarak çer çöpünden temizlemek ; öğütülmüş bulguru kepeğinden ayırmak.DLT. Ewüsmek:Savurmak.EAT. Evsemek:Hububatı yabancı maddelerden temizlemek için bir kap içinde silkerek savurmak.AA. evsemek / evselemek / evsmek / evsilemek. egseri / egserisi / ekseri / ekserisi-egseriya / ekseriya:1)Egseri / egserisi / ekseri / ekserisi:Çoğu.Ar. ekser..2)Egseriya / ekseriya: Çoğu zaman,genellikle,ekseriya.Ar. ekseriyya.eğer-eğerlim / eğersam / eğerçi / eğerleyim:Eğer.Far. eger.AA. eyer / eğerlim. Ekmek -ekelemek:(tuz,baharat,rendelenmiş hellim,nor,peynir)Dökmek,serpmek.AA. Ekelemek: Tane ya da toz halindeki bir şeyi serpmek ; yemeğe tuz, biber vb. şeyleri ekmek.ekşi / egşi / eşki / ekşi leymonekşile-ekşili-ekşilice / ekşiliot / ekşilikotu / bahar ekşilisi:Oxalis pes-caprae.Sarı çiçek açan,huni biçiminde ,soğan köklü bir bitki.Tatlı olup yenebilen köküne ‘’dibidadlı’’,Çiçeğin altındaki sapa da’’gamburi’’ denir.AA.ekşi yonca / ekşikulakelemez / ülemez: Inula viscosa / Dittrichia viscosa.Çalıya benzer bir bitki,ölmez otu.AA.ölemez / ölmez / ölümez:Tazeyken

22

yumuşak olup hayvanların yedirği dikenli bir bitki.Rum. / Yun.Sholimos.Enginar-inginar-cinara:1)Cinara:Cynara cardonculus.Yabani enginar.Rumca cinara / anginara.E.Yun. kinara:enginar.2)Cinara:Cynara scolymus,enginar bitkisi ve bunun sebze olarak tüketilen iri yuvarlak çiçeği.Cinara doğrudan Rumca'dan ; enginar / inginar ise,Rumca'dan aktarmayla ÖD'den alınmıştır.erinik-erimiş:Erimiş ; irinli yara.eseraya / eserayına / eserasına / eserine uğramak-eserlenmek-eserli:Beklenmedik bir olay karşısında kişinin çok fazla korkmak,ödü patlamak.Eserli:Sinirli,nöbeti tutan.AA. Eserli:Delişmen, deli / sarhoş ; sar’alı olan (kimse) ; herhangi bir ta rafına inme inen (kimse).Türkm. Eserli olmak:Deli divane olmakesneg-esnek-esnemek:Esnemek.AA. Esnek:.eyer-eyerlim-eyermam-eyerleyim:Eğer.Far. eger.AA. eyer eğerlim.eyi-eyicil-eyiserlik:Eyicil: İyilik etmeyi seven, hayırhah,iyicil.Eyici:İyicil olan kimse.Eyiserlik: Tedaviden sonraki iyileşme / nekahat dönemieylence-eylendiri-eylenti:Eylendiri:Gülmece,mizah,ÖD. Eğlendiri: Gazino, bar vb. yerlerde müşterileri oyalamak, eğlendirmek amacıyla yapılan ilgi çekici gösteri, atraksiyon.Eylenti:Bir yerde toplanarak yapılan çalgılı ve içkili eğlence ; mec. alay konusu.falçata-farsetta:Eğri kunduracı bıçağı,falçata.Rum. farsetta. İt. Falcetto: Orak.Falçata ÖD'den,Farsetta ise İtalyanca'dan ödünçlemeyle Rumca'dan alınmıştır.falimento-palamento-palemento -palimento :İflas.Rum. falimetton.Yun. falimenton.İt. fallimento.Fallire:Batmak.İtalyanca'dan alınan sözcük ses değişimlerine uğramıştır.fanella / fanela / falena:İnce pamuk ipliğinden dokunmuş,ten üzerine giyilen iç çamaşırı,atlet ; yumuşak yünden dokunmuş hafif ve gevşek giysi,hırka ; baştan örme giysi,kazakRum. / Yun.Fanela / fanila:Atlet.İt. phanella:Keten ve yünden dokunmuşkumaş.AA. Fanila / fanilya / fanilye:Atlet.Fanilya:Kazak.İtalyanca'dan alınan sözcük ses değişimlerine uğramıştır.(farıkı-farkında-feriki) olmak:Farkında olmak.Ar. fark.

23

farımak-farımaklamak:Vazgeçmek,bıkmak,usanmak.Far. Fariğ: Vazgeçme ; rahat,huzurlu.EAT. Farımak: Yorulmak, zaif düşmek, usanmak, vaz geçmek.AA. Farımak: Bıkmak, usanmak ; vazgeçmek, caymak ; uslanmak, kötü huylarından vazgeçmek ; yaşlanmak.Farımaklamak:Farımak+lamak(pekiştirme)ferahlı-ferahzad:Ferahlı:Sevinilecek,sevinçli.,aydınlık Ar. / Far. ferah.Ferahzat:Sevinçli,ferahlamış.Ar. / Fars. Ferah(rahatlama)+Far. zad..fısgırmak / fısırgamak:Uçuklamak,fiskeler biçiminde kabarcıklarçıkarmakAA. Fisgirmek: Çıban ya da sivilce çıkmaya başlamakfıskırık-fıslık-fislik-fıskırmak:Fıskırık-fıslık-fislikIslık.Fıskırmak:Islık çalmak. EAT. Fıskırık: Su fışkırtanoyuncak tulumba.fışgırdak-fışkırdak-fışıldak-fisigla-fışgırgeç / fışkırgeç-fışkırık:Bir ucu açılan uzun bir kamışın boğum yerleri temizlenip son ucunda yapılan deliğe etrafına çaput baplanmışdaha uzun bir değnek sokulup elde edilen su püskürtme aracı.Oyuncak suya batırılıp piston ileri geri çekilerek kamışa su alındıktan sonra piston itilerek su fışkırtılır.EAT. Fıskırık: Su fışkırtan oyuncak tulumba.AA. Fışkırdak: Su fışkırtan araç. fiğ-figo-vigo:Fiğ:Baklagillerden bir bitki,yabani mercimek.Yun.vikion.Figo / vigo:Adi fiğ.Hayvan yemi olarak yetiştirilir.Burçaktan iri olup içi sarıdır.Yayılan bir bitkidir.Yun. vikos.Hakas. vika otu.EAT: Fiğ / fik:Yaban böyrülcesi,ak burçak.AA. Fik:Yaban mercimeği ; fink:böğrülce.fildirfiş / fıldırıfış-fildirik:Fildirfiş / fıldırıfış:Deli dolu,yerinde duramayan. ; Çok bilmiş,flörtçü kız.AA. Fildirfiş:Mekik.Ses yansımalı.Fildirik:Oynak kız.AA. Fildirik:Koyun ya da keçi gübresi..fiza-afroza:Suyla karıştırılıp içilen toz soda.Rum. afrozza / Yun. afros:Köpük..İng. Fizz:Fışırdamak ;fışırdayan içki, gazoz,şampanya.Fizzy:Fışırtılı.Fiza İngilizce'den,afroza ise Rumca'dan alınmıştır.foruşa / fehruşa / furuşa / horişa:Başta saçları ikiye ayıran yol,çizgi.Rum. Horişia: Ayırma, bölme.framo / fıramı / furamı / farammo:Mandıraların çevresini saran dikenli dallardan veya eğreti taşlardan örgü. Rum. framos / vramos.EYun. Fragmos.Vragia:Düzenlenmiş bahçe,çiçeklikfurun / hurun / furno:İçinde genellikle odun yanan, her yanda aynı derecede ısı oluşturarak ekmek, pasta vb. pişirmeye yarayan, tavanı tonoz biçiminde, önünde tek açıklık bulunan

24

ocak,fırın.Rumca'dan ÖD'e geçmiş fırın,ses değimilerine uğrayarak furun / hurun biçimlerini alırken bir taraftan da doğrudan Rumca'dan furno sözcüğü alınmıştır.gabbar / gabbari / gappari / gebre:: Capparis spinosa:Taze sürgünlerinden, gudruyi / gutruyi denen tomurcuklarından ve gebre / hiyarcık / karpuzcuk denen meyvesinden turşu yapılan çalı türü bir bitki,gebre otu.Rum. kapparia..Yun. kapari / kaparis.Osm. gebre.AA. gebere / gebire / gebre.gabina-gambina-kabin:Gabina-gambina:Otomobillerin çinko damı,yüklük.Yun. kabina.Fr. cabine.Fransızca'dan aktarıcı durumdaki Rumca'dan alınmıştır.KTA’da,ÖD'e doğrudan Fransızca'dan girdiği şekliyle kullanılmaktadır.Kabin.gabira -gabirgas-gabiris-gabirizi-gabsaris-gabsalis:Gabira:Kızarmış ekmek.Rum. gabira.EY. Kapirion:Ekmek kızartmak. αρχ. καπυρός (= ξηρός, καμένος) < αρχ. καίω + πυρ.gabirgas etmek:Yakmak.gabiris etmek:Kuşların tüylerini ateşte tütsülemek.Gabirizi:Gabira etmek.Rum gabirizzi.Gabsaris / gabsalis etmek: Yolunmuş tavuğu ateşte ütülemekgadaralı-gadarameno:Gadaralı:Beddualı,lanetli.Gada:Dert,sıkıntı:Ar.. Kaza.AA. Gada:Dert,hastalık,kaza,bela.Rum. Gadarameno / Yun. kataramenos: Lanetli, lanetlenmiş,melun.galahuri-galavuri:Kamıştan yapılmış küçük sepet.Rum. galathurin. Yun. galathos.Erzincan Ağzı,Keletir:İki kulplu,küfebiçiminde sepet.Galavuri<galahuri(ses değişimi)galif-gulube:Galif:Güneşten korunmak için dallardan yapılan gölgelik,çardak.Rum. / Yun. kalivi.AA. Galif / galıf / gelif / kelif: Tarla ve bostan bekçileri için tahtadan yapılmış kulübe ; çardak.Hasan Eren'e göre,galif anlamındaki kelif ve kulube aslında Rumca birer alıntı olup, ayrı zaman ve yollardan gelmeleri nedeniyle değişmeye uğramışlardırgambana-gambanalli-gambanella:Gambana:Çan.Rum. kampanos.Yun. kampana.İt. / lat. campana.Gambanalli / gambanella:Küçük çan.Rum. Gambanellin:Kapı zili,çıngırak.Lat. campanella.gamcalamak-gammazlamak:Gamcalamak:İspiyonlamak,gammazlamak.AA.Komsılamak: Birinin arkasından konuşmak, çekiştirmek ; kovuculuk etmek.Yörük Ağzı Gamçalamak:Ellemek.Ar. gammaz:İspiyoncu.gannağuri-gannav-gannavuri-kenevir:Cannabis indica Hint keneviri ; esrar ; işlem görmemişi kuş yemi,tuzla kavrulmuşu

25

eğlencelik olarak tüketilen kenevir tohumu ; Cannabis sativa ise adi kenevir olup sapları ip yapımında tohumları ise kuş yemi olarak kullanılır,kendir / kenevir.ET kentir.Yun / EY..kannavis..Rum. gannaurin.Osm. kenevir.Osmanlıca kenevir yanında Rumca gannauri'nin göçüme ve ses değişimine uğramış türevleri olan gannağuri-gannav-gannavuri de kullanılmaktadır.garacocco / garaçoçço / karaçoçço : Çöre otu.AA. cöccem / cüccem / cüccum / cütçam / karacot / karacoccam / karacöccem /karacüccam / karacücam / karacücen.Altay. Çoçogay:Kozalaklı.Çoço:Kozalak.garagabag / garagabar:Ayak altlarında veya el parmaklarında derinin oldukça derininde çıkan morumsu renkli iltihaplı kabarcık.AA. karakabar / karakabarcık.garbayıd-karpit:Genellikle sanayide asetilen gazı çıkarmakta kullanılan, karbonla kalsiyum bileşiği madde.İng. carpiteHem İngilizce aslı hem de İngilizceden ÖD'e geçmiş biçimi birlikte kullanılmaktadır.gargola / gargolla / gargula / garyola:Karyola.Rum. gargola.V.İt. carriola.AA. garyola / karılya.Garyola,İtalyanca'dan aktarmayla ÖD'den,gargola ve türevleri ise İtalyanca'dan ödünçlemeyle Rumca'dan alınmıştır.garnabit-garnıbahar:Garnabit:Çiçeklahanası,karnabahar,karnabit..Ar karnabit.Yun. karamvi.1726-1750 tarihli narh kayıtlarında karnabiyyet olarak geçer. Konya garnabit.gartaloz-gartana:Gartaloz: (argo) Kart,yaşlı kadın,kartaloz,kartaloş.Gartana:Yaşı geçkin kadın.Vurgu ta hecesine yapılır ve biraz da alayla ‘’kart tavuk’’ anlamında kullanılır.AA. ,Kartana: Büyükanne, nine.gasbahane-gasden-kasten: Özellikle,bilerek,kasten.Ar. Kasd:Bilerek yapma.AA: Gasit:Kasten, yalancıktan.Gasbahane:İnadına, zorbalıkla.Gasd+bahane.gastanya-kesdane-kestane:Castanea sativa.Kestane.Rum. / Yun. gastanon.Erm. kask:kestane; kaskeni:kestane ağacı.Türkçe’ye DioCorides’in Arabca İbni Baytar tercümesi yoluyla girmiştir.XIV. yüzyıl Anadolu Beylikleri,Eski Mısır,Kıpçaklar kestene.AA. kestene.Rumca'dan ÖD'e geçen kestane,KTA'da kesdane biçimini alırken,bir taraftan da doğrudan Rumca'dan alınan gastanon,gastanya biçimine sokulmuştur.gaşılamak-gaşımak:Vücudun herhangi bir yerindeki kaşıntıyı gidermek için tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak,kaşımak.Gaşılamak:Gaşı+la+mak.

26

gavrıncık- gıvrımcık:Sağ elin işaret parmağıyla küçük çocuğun avucunda daireler yapılıp parmakların tekerlemeyle bir bir sayıldığı ve çocuğun gıdıklanarak güldürüldüğü oyunda ''Gavrım gıvrım gıvrımcık / Gıvrım gıvrım gıvrımcık'' tekerlemesi söylenirK.B. Kavrık:Eğik olmak,kıvrık.Kıvrım< kıvrık.Gavrın< kavrın< kavrım< kavrık.gavole / gavvole / gavvolem / yavole / yavvole:Şeytan ; öfkelenme, hayıflanma, şaşkınlık, hayranlık,aşırı sevinç durumlarında şeytan / pahıl çağırmak anlamında sık sık kullanılan bir ünlem.Rum. / İt. Diavolos.Şeytan.gavolez / gavvolez<gavvole<diavolo:Lanetli,lanetlenmiş,belasınıbulmuş.gavorgana / gavorka / gavorkana / gavvorgana:Pişmanlık / hayıf bildirir ; tüh.; cezasını versin,kahretsin..Rum. gavorga.gavrıntı-gavurga.gavırma -gavurma:Gavrıntı:Kızartma türünden yemek.Gavurga:Kavrulmuş buğday.,kavurga. ; olgunlaşmak üzere olan tahıl.AA. kavurga.DLT: Kawurmaç / kogurmaç:Kavrulmuş buğday.gavırma:Kavrulmuş ; kavurma.AA. gavurma.gayrı-gayrık-gayrıkın:Artık,bundan böyle,gayrı. Ar. gayr: AA. gayrık / gayrı.gazmir-kazmir-gaşmir-kaşmir:Bir tür ince yünlü kumaş,kaşmir.Rum. gazmirin.Yun. gasmiri.Fr. casimir /cachemire .İng. cashmere.Samsun Ağzı:gazmir.Fransızca casimir'den gazmir / kazmir.İngilizce cashmere'den de gaşmir / kaşmir alınmıştır.geçince-geçinceme:Geçinme.AA. geçinceme.Geçince:Geçin+ce.Geçinceme:Geçin+ce+me(pekiştirme)geni-genni-gendini-geyigenleri,genneri-gendilerinigerdek etmek-gerdetmek-gerdek girmek:Gerdek etmek-gerdetmek:Gerdeğe koymak.Gerdek girmek:Gerdeğe girmek.Far. girdek.gerneçmek-gerneşmek-gerinmek:Kolları açarak gövdeyi gergin bir duruma sokmak:,gerinmek.EAT. / Azer. Gerneşmek.AA. gerneşmek / genrişmek.geyit-geysi-geyecek:Elbise,giysi..Erzurum Ağzı Geyit / geyd:Kayıt..EAT. Geysi : Elbise,giyecek.AA. Geysi / geyisi / gevsi:Elbise,çamaşır.gezitmek-gezdirmek:Gezdirmek.DLT. Kezitmek:Gezdirmek.Görüldüğü gibi ET'deki kezitmek fiili KTA'da korunmuştur.

27

gezeğen-gezginci:Çok gezen kimse.EAT. gezeğen.AA gezeğen / gezekçi / gezgen / gezgiç / gezginci / gezgüç / gezdan.gezmek –gezelemek-gezinmek:Gezinmek.Gezelemek<gezmek:Gez+e+le+mek.--lAmAk şeklinde mastar yapmak KTA'da yagındır.Kaşılamak gibi.gıccağaz -gıccaz -gıççaz-gıccaccık- gıccatcık: Kendisine şefkatve acıma duyulan kız,kızcağız.Gızcık:Küçük kız.gıdınık-gıdınır-gıdmır-gıtmır:Cimri,pinti,tamahkarAA. gıdınık /gıtmir / gıtmür / kıtmır / kısmır.Ar. Kitmir:Zerreden büyük ağırlık ölçüsüOsm. kıtmir:Hakir ve küçük olan şeylerde mesel olmuştur.gıcırdak-gırıldak -cırıldak:Bir ucuna yakın yerinden açılan oyuğa kömür tozu ve gazyağı dökülen uzun bir sırık, yere gömülü olan direğe geçirilip kısa tarafa binen iki kişi uzun tarafa binen ve havada kalan tek kişiyi ayaklarıyla hız alıp döndürürken kömür tozlarının gıcır gıcır ses çıkardığı bir oyun.AA. gıcırdak / gıncırak, gancırdakGındırmak-gındırık-gındırıglamak:Gındırık:Hafifçe aralık.AA. Gındırık / kındırık / gınırık. Gındırmak:Kapı veya pencereleri hafif aralık bırakmak.EAT. Kındırmak / kındurmak: Tahrik, teşvik, tergip etmek.AA. Gındırmak / kındırmak: Kapı ve pencereyi az açmak, aralamak ; y arım açmak (kapı, pencere vb. için).Gındırıklamak:Gındır+ık+la.+mak (pekiştirme)gırmanço-granto / gıranto / garanto:Gırmanço:Çok yaşlı erkekleri tanımlayan bir alay sözü.AA. Kırmanço: Ak sakallı kimse.ÖD: Kırman:Saçlarına ak düşmüş adam.Granto / gıranto / garanto:Saçına,bıyığına ak düşmüş kişi,kıranta. İt. quaranta.gıvrımlı-gıvrıntılı:Gıvrıntı:Kıvrım ; kıvrılan yer, dönemeç.ÖD'den alınan kıvrımlı ses değişimiyle gıvrımlı olurken,kıvrıntı sözcüğüne -tı eki getirilerek kıvrıntılı sözcüğü elde edilmiştir.gıvırcık-gıvrışık:Küçük küçük kıvrımları olan,kıvrıcık.AA.Gıvrışık:Kıvırcık ; kırışık, buruşuk..golyandro / golyanduru /gollanduro / gollandıro gomma-komma-gommadi-kommadi:Gomma / komma:Parti,grup.Yun. Koma.Gommadi / kommadi:Parça.Yun. Kommati:Parça ; adet,tane.gorkunmak-gorkmak:Korkmak anlamında korkunmak dönüşlü fiili de kullanılmaktadır. gozag-kozak / gozzak-kozalak:Gozag / gozzag / kozak :İpekböceğikozası; çam kozalağı.EAT. Kozak:Koza,kozalak.AA. Kozak:Çam,meşe,servi gibi ağaçların kozası.KOzalak:Ağaçlarda bulunan tırtıl kozası ; ipekböceği kozası ; çam kozası.Fars.

28

goza.Kozalak<gozak:Ağaçlarda bulunan tırtıl yuvası.Ses değişimleri.göğün / göyün / gönül:Gönül.AA. göyün.Sözcük yalın olarak gönül,ek aldığında ise göğün / göyün biçimini almaktadır.göleglenmek-göllenmek:Göleglenmek:Gölcük gölcük olmak.AA. göleklenmek.gömeç / gömesıçanı / kümessıçanı:Köme sıçanı gördüksüz-görgüsüz:Aç gözlü, görgüsüz.Ordu ili ağzı,gördüksüz.göver / göveri / güver / güyer / gonari:Tohumluk küçük soğan. Yun. kokkari.(kokko: çekirdek,tohum)AA. Göğer/ göver / göner.gövrek-gevrek:Karın boşluğunda bulunan yumuşak yerler.ET. Kövremek:Yumuşamak. Kevremek<kövremek.Gevrek<gövrek.goyvermek-gövermek-göyvermek-göyverdmek-koyvermek:Bırakmak, salmak, koyvermek .Ses değişimleri.göynüksüz-gönülsüz: Gönlü olmadan, isteksiz yapılan,gönülsüz..Göynüksüz<gönülsüz.Gönül ek aldığı için göyünbiçimni almıştır.gözbağıcı-gözbaycı Sihirbaz,göz boyayıcı.EAT. gözbağıcı / gözbağcı / gözbayıcı:Sihirbaz,büyücü. AA.Göz bağıcı: Göz boyayıcı, sihirbaz..gözeklenmek / gözetlenmek-gözenmek-gözlenmek:Gözeklenmek / gözetlenmek:Kollanmak; gebe kalmamak için önlem almak.Gözenmek / gözlenmek:Kollanmak,korunmak.EAT. Gözenmek: Yırtık ve delik örülerek kapatılmak.Gözetlenmek,ÖD'den ; gözenmek de EAT'den farklı anlamlarda kullanılmakta olup,gözeklenmek ve gözlenmek KTA'ya özgüdür.guççum / guççumbi / guççumboli:Küçük.Rum. guçoumbolis.Yun. Guccum:Usare. Guççumbolyo: Dedikodu..gugo-gugocuk- guca / gugullo:Anadolu’da oynanan ‘’kaydırak / guga / sülake’’ oyunlarının benzeri bir çocuk oyunu. guğurdamak / guklamak / guguklamak:Güvercin ötmek.AA. kuğurmak.AA.Guklamak:Çağırmak.Guğurdamak< pekiştirmeli.Guklamak/ guguklamak ses yansımalı.gullurga / gullurugga / gullurudya / gullurugyagulumbra / gulumbura / gulumra:Brassica oleracea:Yumrusu topraküstünde yetişen,şalgama benzeyen bir bitki,alabaş lahanası.Alm.kolibri.Rum. golimbri.Ses değişimleri.gungri-gumri:Beton.Rum. / Yun. gungri.Göçüşme ve ses değişimi.gurkuda / gurkuncello:Bukalemuna benzeyen büyük bir kertenkele,ağaç kertenkelesi / dikenli keler.Rum. gurgudas κουρκουτάς:Bir tür küçük timsah

29

gurk--kurk-kuruk:Kuluçka.AA.gurk / kurk / kuruk.Görüldüğü gibi AA'da olan kullanımlar Kıbrıs'a da taşınmıştır.guruvulla -gurvulla:Brassica oleracea:Yumrusu toprak üstünde yetişen,şalgama benzeyen bir bitki,alabaş lahanası.Rum. Gurvula:Kara asma yaprağı,karnabahar,şalgam.Lat. Kurvus>kurva>kurvulo:Yuvarlak.guşgona-guşgondurmaz / kuşkondurmaz / kuşkonmaz:Guşgona:Hanay damı tepesine iki kiremidin karşı karşıya dik gelecek biçimde konularak oluşturulan yükselti..Guşgondurmaz / kuşgondurmaz:Kuşkonmaz bitkisi.gutsuguda / gutsugardo:Bir tür böcek ; zehirli bir böcek.Rum. Gudsuguda:Bir tür siyah hamamböceği,karafatma.gücün-gücüla-gücü gücünegün-güneşgüldan-gülümdan-gülümdannık Emzikli gül suyu kabı, gülabdan..Fars. gülabdan.Güldan<göçüşme.Gülümdan <ses değişimi.Gülümdannık<pekiştirme.haberinde -haberli haçanabir / haçanabeş::Daha ne zamana kadar.hade / hayde / hayde da / haydeyin / hadeyinhakikadda / hayikaten / haykatta:Gerçekten.Hayikaten<hakikaten ses değişimi.Ar. hakikaten.Hakikadda / haykatta<hakikatte KTA'ya özgüdür.halbu / halbui-halbuki:halbu / halbui:Halbuki,meğer.Ar. Hal(durum)+Tür. bu+ Far. ki .Göçüşmeharnıb / harnıp / harıp / haruphaşörmetine / haşürmetine / aşirmetine / aşhürmetine:Haşa hürmetine deyiminin KTA'da birleşik sözcük olarak aldığı değişik biçimler.hatır-hatırelli,hatırbent-hatırigoz:Hatırelli:Hatır bilen,saygılı.Hatırbent:Gönül kırılma hali.Hatırigoz:Hatır işi.Ar. hatır.hayfetmek -hayıflanmak:Acınmak, üzülmek, yerinmek, esef etmek,hayıflanmak.Ar. hayf.heman / hemman / hemandan / hemenden / hemencecikhepsinnerden / hepsilerinden-hepsinden.hınçırık / ıçkırık-hıçkırık:Çok yemek yeme veya sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla tekrarlanan ses.EAT: ıçkırık / ınçırık.AA. hınçırık / hınçkırık.EAT'den gelen ıçkırık korunmuş ve ınçırık'ın önüne ise h sesi eklenmiştir.

30

hind / hindiya:Hind:Hintli ; Hindistan.Hindiya:Kızılderili.; dövüşken ,hint horozu. ; Hint ; Hintlihizmikar- hezmikar-hızmetkar:Hızmetçi.Ar. / Fars. hıdmikar.Osm.hızmekar.AA. hızmakar / hızmeker / hızmekger.hollo / hollobihorozlanmak / horozlug edmeghusmak/ hussolmak-huspus olmak-husetmek--susmak-suspus olmak-susturmak:Husmak/ hussolmak:Susmak.AA. hüsmek / hösmek / hus olmak:Azer. hüsmek.Huspus olmak:Suspus olmak.Hussetmek:Susturmak..ıngır mıngır-mırın kırın.Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli bahaneler ileri sürüp nazlanmak.içerili-içerilikli-içerlek:İçerili:Herhangi bir daire ya da kuruluşta koruyucu ve destekçileri olan (kimse). AA. İçerili: Yerli, bu yurdun ya da bu evin adamı ; kinci.İçerilikli:Bir gruba ait olan.İçerlek:Duygulu,içe dönük.idar-idare-idarı-idaresi:İdare olmak ifadesi yerine idarolmak ;idaresinden çıkmak ifadesi yerine idarından çıkmak da kullanılır.İsgele-iskele-ıskaloşa-skaloşa-isgalavadi:İsgele:Gemilerin, kayıkların yanaşıp rampa yapabilmesi icin kurulan kopru; vapur uğrağı olan yer; yapılarda kurulan, calışmak icin ustune cıkılan catkı; geminin sol yanı.İt. scala.Rum.skal.İskaloşa / skaloşa:İnşaat tezgahı.Rum. sgaloşia / Yun. sgalosia:İnşaat iskelesi. İsgalavadi:Zeytin toplamada kullanılan bir merdiven.Rum. skalavadis / skalavadin.Yun. skalobati:Basamak. Skala:Merdiven.ilergen-ilerlemiş:İlergen:İlerlemiş,yol almış ; yaşı ilerlemiş.KTA'da -gen eki ile sıfat yapmak eğilimi hayli kuvetlidir.imcik / hincik / şimdik / şimdicikirsal / ırsal / isal:İshal,sürgün. Ar. İrsal.:Gönderme,yollama ; salıverme.Sözcük Arapça aslından alınmış olup ses değişimlerine de uğramıştır.kabbella / kabella/gapella/gabbella/ gapelli:Şapka,kapela.İt.capello:Başlık,kukuleta.Rum.gappela. Yun.kapelo. .kaçak-kaçgın-kaççak-gaççak:Kaçgın::Kaçak,firari.DLT, Kaçgın: Kaçan.EAT. Kaçgun:Kaçak,firari.AA Kaçgın:Kaçak, suçlu.,yeri belli olmayan..kahgül / kakül:Kakül,perçem.Far. kakul.Moğol. kökül.Osm.kakül.Kahgül Kıbrıs ağzıdır.

31

kakınç-kakma-kakmalama:Kakınç:Vurmak.EAT: Kakınç:Hiddet,öfke,sitem,seerzeniş ; kalkma, kalkış, harekete geçiş.Kakma:Tekme.Kakdırma:İtmrk.Kakmalamak:Tekmelemek.ÖD: Kakmak:İtmek, vurmak. kapan kapanın / kap kapanınkapişari-kapış kapış:Kapişari KTA argosunda kapış kapış anlamında kullanılmaktadır.Kapo-gabo-kaput-kaporta:Kapo / gabo:Araba kaputu,motor kapağı.İt. capo.Rum kapos.Yun. Gapo:Ön kapak,kaporta..Kaput,ÖD'e Fransızca capote 'dan girmiştir.Kaporta ise İtalyanca'dan boccaporta sözcüğünden alınmıştır.kayıncak / kayacak:Çocukların üzerinden aşağıya doğru kayarak oynadıkları oyuncak ; kayılacak yer.AA. Kayıncak:Kayılacak yer. kızarıltı / kızartı-kızarıklık:Kızarıklık.GTS: Kızartı: Kızarmış yer.Karltı<karatı örneğinde olduğu gibi,KTA'da kızarıltı<kızartı sözcüğü türetilmiştir.kiriklemek-kiliklemek-kilitlemek:Kilitlemek.DLT,kiritlemek.Ses dedğişimleri.kokonoz-kokotsa:Kokonoz:Kıbrıs’ta yayınlanan ilk Türk mizah gazetesi ; çirkin,tipsiz (kimse)AA. Kakanaz:Kocakarı.  BSTS. Kokonos: Yeniçeriler arasında saygı duyulan kimselere verilen ad.Arna. Kokonos:Bir yerleşim birimi.Yun. Kokonos:Bir soyadı. Kabataş,.Romence ‘’cocoana’’ sözcüğünün varyantı olan ve orta yaşlı kadın anlamında olan Yunanca ‘’kokona’’ sözcüğüyle ‘’kokonoz’’ arasında bir ilişki olabileceğini ima eder.Ancak, yaşlı Rum kadınlara KTA’da da ‘’gogona’’ dendiği hatırlanmalıdır.Öte yandanKıbrıs’ta kokonoz sözcüğü erkekler için de kullanılmaktadır.kokotsa:Hafifmeşrep;aşırı şık giyinen kadın,kokot. Fr. Cocotte :Aşüftekombay / kompay / kombayın:Biçerdöğer.İng. combine.İngilizce aslının yanında göçüşmeli biçimleri de kullanılmaktadır.kontar-könter-gönder:Kontar:Fırını ateşlemek için kullanılan uzun saplı ve ucu kanca kıvrık demir ; eğitim sopası.; pişmiş alçı taşını dövüp toz haline getirmede kullanılan odun. ;kalın mertek.Rum. / Yun. Kontari:Sırık,kargı,mızrak..AA Kont: Binaların üstüne atılan kiriş ; bir iki metre boyunda kesilmiş ağaç, tomruk.Erm. kont.(.Oğuz)Könter:El kantarını asmak için iki kişinin karşılıklı oalarak omuzlarına aldıkları değnek.Rum.Kontari:Kalın mertek.Osm. gönder.Gönder: Bayrak direği.Kontar

32

ve könter doğrudan Rumca'dan alınırken,gönder ÖD'e Rumca'dan geçmiş biçimiyle girmiştir.kontrato-kuntrat-kuntret.-kunturat:Sözleşme.İt. contratto. Fr. contrat.Sözcük ÖD'e Farnsızca'dan kontrat olarak girmiş.Sesdeğişimleriyle KTA'da kuntrat,kuntret ve kunturat biçimni alırken ayrıca doğrudan İtalyanca'dan kontrato olarak da girmiştir.kopmak-kopetmek:1)Kopmak:Koşmak,hızlı gitmek.; kalkmak. ; çıkmak.DLT: Kopmak:Kopmak, gelmek ; kalkmak ; başlamak,çıkmak ;baş kaldırmak.EAT. Kopmak: Ayağa kalkmak, haşrolmak ; meydana çıkmak, zuhur etmek, neş’et etmek, çıkmak ;harekete geçmek, fırlamak, kalkmak.AA. Kopmak: Koşmak, hızlı gitmek ; kalkmak, ayrılmak, çıkmak, gitmek ; davranmak, atılmak2)Kopetmek:Koşmak,hızlı gitmek .AA. kopetmek.Gag. / Çıtak. Kop etmek:Kalkmak, hareket etmek. korugan-koruntu:Korugan:Mevzi,ateş etmeye ve korunmaya uygun yer.DLT. Korımak:Korumak.AA. Korugan: Otunu biçmek için korunantarla.Koruntu:Korunacak yer.A. ağızları Koruntukovuş -gova-kova-:Kovuş:Kova,su kabı.ET. Kowı:İçi boş,çürümüş olan..EAT. Kovuş: İğ yapanların iğ tıraş ve perdah ettikleri oluk gibi âlet.AA.Kovuş:Küçük tahta.Kabataş, kovuş sözcüğünün Eski Türkçe kowı: içi boş,çürümüş sözcüğünden türemiş olabileceğini ileri sürer ; ancak,DLT’de Oğuzca kaydıyla kova sözcüğü yer alır.körfiyo/ körfi:Sokağa çıkma yasağı.İngilizce curfew.Körfi doğrudan İngilizce'den alınırken,körfiyo Rumca biçiminden ödünçlemedir.kös -kösülü korkucu-korkak:KTA'da -cu ekiyle sıfat yapma eğilimi vardır.Korkucu böyle bir sıfattır.kucaklı-kucaklaşmış-kucak kucağa:Kucaklaşmış. kulli-kullum-kullumakka-küllümagga:Hep birlikte,beraber.Rum.Kullu κούλλου:Hepsi όλα Ar. Külli:Hep,bütün..Rum. gullu maka κούλλου μάκκα: kullu = όλα + ma bad=μαζί .kutu-kutiş:Kutu:Kadının dişilik organı.Kutiş:Küçük kızlara edilen bir hitap şekli.külcü-küllücü:KTA'da küllü,kül anlamında kullanılmaktadır. külleme / külbastı:Çamaşır yıkamak veya yemek pişirmek amacıylayakılan odunların küllerinin içinde yapılan soğan,patates vs. kebabıAA. Külleme:Külde pişirilen çörek.

33

Kürülemek-küreklemek:Kürülemek:Kürekle almak,küremek.DLT: Küreşmek:Kürümekte yardımcı olmak.Küretmek:Küretmek.EAT. / AA. Kürümek: Kürek gibi bir şeyle atmak.Uygur. Küri:Ölçek ; kürek.Küreklemek:Kürekle alıp doldurmak.küs-küsülü :ÖD'deki gibi. labıt / laba / labud:Çift değneğinin ucuna giydirilen demirden yapılmış,keski gibi yassı bir demir,sabanda biriken çamuru temizlemekte kullanılan alet,labut.AA. labut / labıt.Laba:Tınasatmakta kullanılan beş dişli tahta araç. lagani-laguna-lakşa-laggo-luggo:Lagani:Çukur,çanak ; ağaçların etrafına su tutmak amacıyla açılan çukur / çanak ; küçük gölet.Rum. legani:leğen ; havza.Laguna:Lagün.İt. laguna.Lakşa:Su göllenen çukur arazi.Rum. Laksia.Laggo / luggo:Çukur.Rum. lakkos.lambırdamak-langırdamak:Lambırdamak:Yerli yersiz konuşmak.AA. Lömbürdemek: Su ya da eşya ses çıkararak düşmek, gümbürdemek.Langırdamak:Gereksiz yere sürekli yüksek sesle konuşmak.AA.Langırdamak: Gevezelik etmek ; bağırarak konuşmaklamburo / lambiro / bumburo:Tarlaları kuşlardan korumak için yapılan korkuluk.Rum. bumburos / lumburos.laminzana- lamincana - dabacana: Damacana.Rum. laminzanaYun. damicana..İt. damigiana.İng. demijohn.İt. damigiana ses değişimlerine uğrarken,Rumca laminzana korunmuştur..leş-leşarga:Leş:Hayvan ölüsü. ; pis koku ; kötü kadın.Leşarga:Kötü kadın.Türk. leş+Rum. arga.leşberlik-rençbercilik-reşberlik-rençberliklingidir-lingira-lingiri-lingra-lingri-lingura:Lingidir:İnce,değnek gibi. Lingira / lingra:Çelik-çomakoyununda küçük çubuk,çomak.Lingiri / lingri:Çelik çomak oyunu ;bu oyunda kullanılan 15-20 cm uzunluğundki çubuk,çelikLİngura:Değnek.Rum. lingra ve lingri. Yiannos Pericleous,Wikipriaka’da lingra ve lingrinin kökeninin Latince ligni sözcüğü olduğunu belirtir.İt. Ligneo:Tahtadan,tahtaya benzer.. Azer. Ling: Darbeyi / demir kaldıraç,çubuk.AA. Ling: Dokuma tezgâhlarında tarağı tutan araç, tefe.lohusa / lihusa / lovusa-lossarga-lok / log / lug:1) Lohusa / lihusa / livusa:Yeni doğum yapmış kadın,lohusa.Rum. lihusa.Yun.lehisa. Kırım. Loksa:Lohusa.Rumca'dan lihusa,ÖD'den lohusa.2)Lok / log / lug:Kuluçka tavuk.3)Lossarga:Tavuğun kuluçkadan sonraki hali. Rum. ğlosarga.Kırım Tatr. Kulosa: Kuluçka.Bu da ğlosa’dan alınmış olabilir.

34

luro / luhro / lua / lura / luva / luvarna:Tüyleri kısa bir tür sinek,kurt sineği,yeşil sinek ve bunun davara attığı kurt.Rum. luros.(Loros:Göbek bağı,şerit.Lat.lorum)maçça muçça / maççı muççu:Her iki yanağından defalarca öpmek anlamında kullanılan ‘’maçça muçça / maççı muççu öbmeg’’ deyiminde geçer,maç muç. mahmur(kişi)-mamur-mamır :Mahmur:esk. Bağın o yılki mahsulünü ve vergisini belirleyen resmi görevli .mamır / mamur:Sarhoşluğun neden olduğu sersemlik içinde olan ; uykudan sonra üzerinde sersemlik,ağırlık bulunan ; süzgün,dalgın bakışlı olan,mahmur.Ar. mahmur. ; bayındır,sağlam,mamur.AA. mamır.mama-mamma-mammu:Mamma / mammu::çd. Yemek ; Portokal kabuğunun beyaz,etli kısmı. ; avanta.Mama / mamma:Kadın ebe.EUT. Mama:Kadın.EAT: Mama / mamı:Ebe.AA.Mama:Hala. Tarancı,Kazak,Televüt., Mama:Büyükanne.Azer. mamaça olarak geçer..DLT: Mamu:Gerdek gecesi gelinle beraber gönderilen kadın.Rum. Mammu / mammi μαμμού:Ebe.Yun. Mami:Ebe.Mammu: Ebe kadın.EY Mammi:Nine,büyükanne.mammalli-memeli:Mammali:Büyükbaş hayvan,öküz,inek.İt. Mamella:Meme.BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü,Mammalia:Memeliler.managül / manigül / manakür:El ve ayak tırnaklarına sürülen oje,manikür.Fr. manicure.SEs değişimleri.manca- mayınca:Manca:Yemek ; şekerle kavrulmuş buğdaydan yapılan bir yemek.İt. Mangia:Yemek AA. Manca:Çorba,aş ; kedi köpek yiyeceği.Manca / mayınca:Başından sonuna kadar beraber,birlikte.Rum. ma(n)ce..İt. Ommagio:İtaat etme.Manca:mandırgalamak-mandırlık:Mandırgalamak:Kapatmak.Mandırlık:Kapak.DLT,Mandurmak:Kuşattırmak ; bandırmak. Yun. mandra;Taş duvar.mapisane / mapusane / mapusmart / mart böcüsü / martçıkmasga-masgalar:Maska:Maske ; deniz gözlüğü.Yun. maska.Masgalar:Karnaval.Kanavalda maske takılmasından hareketle.mastıra / mostra / mustra :Örnek/ model.İt. mostra.Rum. mustra.Her ikii dilden ödünçleme yapıldığı gibi ses değişimine uğramış mastıra sözcüğü de kullanılmıştır.maşrabba / maşappa / maşabba / marşabba:Metal, toprak, plastik vb.nden yapılmış, ağzı açık, kulplu, bardağa benzeyen, küçük kap,maşrapa.Ar. maşraba.AA. marşaba / marşafa / maşrafa / maşrapa.Ses değişimleri.

35

mehlebi / mahlep / melhep:Prunus mahaleb. Gülgillerden, 6-10 metre yüksekliğinde bir ağaç, kokulu kiraz, İdris ağacı,mahlep ; bu ağacın bahar olarak kullanılan, nohut büyüklüğündeki yemişi. Ar. mahleb.Ses değişimleri.melana / melanur / melanurya: Oblado melanura. Kemikli balıklardan mercan balıkları (Sparidae) familyasından, boyları 30 cm olabilen, ülkemizde tüm denizlerde, kayalık ve algli zeminlerde yaşayan demersal bir tür,melanur / melanurya:.Rum. melanoura.Melana göçüşme yoluyla.memşa-memişa-memişane:Yüznumara,tuvalet.Ar. Memşa:Gidilen yer,ayak yolu.Osm. Memşa:Hela.Memişane:Ar. memşa+Far.. hane.AA.memşa / memişhane.merdüban-merdiven-mördüben:Far. Nerdübân.AA. mardıvan / merdıban / merdifan / merdivan / merdiven / merduvan.Merdiven,Farsça'dan aktarmayla ÖD'den,merdüban / mördüben ise Farsça'dan alınmıştır.mezdeği-mezdeki-mezleki:1) Mezdeği:Kozalaklarından sakız çıkarılan ladin ağacı.Rum. Masdişin:Sakız bitkisi.Yun mastiha.EY mastihe2) Mezdeki-mezleki:Çitlembit ağacından elde edilen sakız,damla sakızı.AA. mezleki.mezura-mezuro-mezür-metro:Mezura / mezuro/ mezür:Terzilerin kullandığı şerit metre,mezura,mezür..Yun. mezura.Fr. mesure.İt.mezura.Metro:metrelik uzunluk ölçüsü ; terzilerin kullandığı mezura.Rum. / EY Metron:Ölçü.İt. metro.Fr. metre.Her iki sözcük de İtalyanca'dan geçmedir.meyer / miyer / meyerlim / meğerlim / meğerse / meyerse / meyerisa / meyersam / meğersam / meğerisam / meğerleyim:Meğer,meğerse.AA. meyersam / meyersemmeyil vermek-meyillemekmırlamak-mırmır-mırmıris-mırrık:2)Mırlamak:Alçak sesle konuşmak,mırıldanmak2)Mırmır:Çok konuşan, dır dır eden kimse.AA. Mırmır: Çok konuşan, dır dır eden kimse ; burnundan konuşan ; belalı.3)Mırmıris:Dırıltı,mırıltı.Mırmıris etmek:Alçak sesle söylenip durmak ; gevezelik etmek.Rumca’dan geri ödünçleme.4)Mırrık:Ses.AA. Mırrık:Kediye vurunca çıkardığıses.mızganmak / mızgınlamak:İçi geçmek,kestirmek,uyuklamakAA. mızgamak / mızgımak / mızğanma / mızıgamak / mızıklamak / mızkamak / mızkanmak. mirasgerci-mirasyedi-miraskar:1) Miraskar:Mirasyedi,miras kalanlar / mirasçılar..Far. mirasger:Mirascı.AA.Merese / meresker.. 2) Mirasgerci:Mirasger+ci

36

(pekiştirme).Mirasyedi,ÖD'den,miraskar,Farsça'dan aktarmayla Osmanlıca'dan alınmıştır. miti miti-mitilli mitillimolohi / molaha-molehiya / molihiya / molohiya / mulihiyamoreyig-morarmış:Moreyig:Morarmış,kokmuş.murmuro / mırmır:Uthognathus mormynýs..Bir tür balık,mırmır,çizgili mercan.Rum. murmuros.EY mormiro..GTS,Mırmır: Sularımızda yaşayan bir yılan balığı türü.Mırmır,Rumca'dan aktarmayla ÖD'den,murmuro ise doğrudan Rumca'dan alınmıştır.mustak-mustahak:Hak eden, hak etmiş,müstahak.Ar. / Osm.müstahak.Mustak<müstahak göçüşme.mübareki -mübarekiye-mübarekilik:1) Mübareki: Evlenme töreninden sonra gelinin kutlanması ve çeyizinin görülmesi.Ar. Mübareki: Tebrik,kutlama.AA. Mübareke: Düğünden sonra kırk gün boyunca akrabaların yeni gelineyaptığı kutlama ziyaretleri.2) Mübarekiye: Gerdek gecesinden sonraki ilk gecede gelin ve güveye verilen hediye.Ar. mübarekiyye.3) Mübarekilik:Bir hafta hatta bazan bir ay sürebilen mübarekide gelinin gelinin her gündeğişik renkte giydiği elbise.nalcık / nalça:Ayakkabıların altına çakılan demir. Ar. nal + Far. -çe :Küçük nal.naşıkıl / neşgil-nasıl:Ne şekil,ne biçim,nasıl.Ne+Ar.şekl(resim,biçim)neçin / neyiçin / neçun / neçünnencaccik-nencağız:Ne kadarcik ; o kadar küçük .Genelde küçümseme olarak kullanılır..nereşte / nerecikte-nerede-nerekte:Nerede.Nerecikte:Nerede(küçültme).Nereşte::Nerede işte(Nazmiye Çelebi) ; nere+uş+da(Türker-uş:Pekiştirme edatı). Nerekte:Nerede. Nere+ok+ta(ok pekiştirme edatı)neşber-reşber-rençber.nicem / nice / nicek / neççe:Güya ; güya,sözümona ; hani ; diye.nişannı / nişannılı:Evlenmek için söz verip yüzük takmış olan kimse,nişanlı.Nisannı+lı(pekiştirme)nusga / musga / muska / nuskaocuk bucuk-onucuk bunucukoksari-okşay:Keman yayı.ET. / Osm. Okya: Okun yayı. Sagay. Okçakomısı: Yaylı kopuz.Burada ok sözcüğü yay karşılığı olarak söylenmiştirAA. Ok:Oklava ; kemençe yayı.Iklığ / ıklık: Kemençegibi üçer telden ibàret çok tiz perdeli olan ve oklu / yaylı

37

anlamında küçük bir keman.Rum. oksari.Yun. Doksari:Keman yayı.Dokso:Yay,kavis.Okşay,Osmanlıca okya'dan,oksari ise ödünçleme yoluyla Rumca'ya geçen doksari'den alınmıştır.okutmak-okundurmak:Okula gönderip eğitim almasını sağlamak,okutmak.olan / oran / ola-oleomuzlak-omuzlukongarmak / onarmak / onkarmak-yongarmakonda-orada-orakta-oraşta:Orada.osurancı-osurgan-osurukcu-osuruklu:Osurancı:Huysuz.Osurgan / osuruklu :Çok osuran.DLT osurgan.AA. osuruklu.Osurukcu:Çok osuran ; palavracı.oturak odası-oturma odası:Oturak:Lazımlık ; tabure; bisikletin oturma yeri ; arabada oturma yastıkları ; tören sırasında gelinle güveyin oturması için hazırlanan yüksekçe yer,kürsü,köşk ; kayıkta kürekçinin oturduğu yer ; çok oturmaktan dolayı yürüyemeyen (Limasol) ; oturak odası:Oturma odası.Göktürk, Mem.,Kıp. olturkaç.KB olturuk / oldrug.Kuman. olturguç.(Oturmak fiilinin evreleri:Olurmak-olturmak-oturmak). AA. Oturak:Hela, ayakyolu ; lazımlık.Oturak / oturga/ oturgaç / oturamak: Arkalıksız alçak iskemle, tabure ; kötürüm.oturuk-oturulu:1) Oturuk:Oturmuş.AA. oturuk:gazino,kahvehane.2)Oturulu:Oturur durumda ovalamak-ovulamak-ovcalamak-ovgalamak:Ufak parçalara ayırmak,ovmak ; ufalamak ;avuçta sıkmak..DLT. Öwmek:Ufalamak.ME. Uvşalamak:Oğuşturmak.AA. Ovcalamak / övcelemek:Bir şeyi avuçta sıkarak ezmek,ovalamak,ufalamak.ovmaca / oymacaovmak-ovunmak-ovunnamak:Ovunmak / ovunnamak:Kendi sırtını ovmak; açlıktan bayılacak duruma gelmek.Ovunnamak:Ovun+la+mak(pekiştirme).DLT:.Ovmak / uwmak: Ufalamak.Owunmak / uwunmak:Oğuşturmak.ovuşşo-uşo-işşo-şo: Eşeği durdurmada kullanılan ünlem sözcüğ,çüş.öğrendirmek-öğretmek-övretmek:Öğretmek.öğüncek / övüncek / övüngen / öğüngeç:Kendi kendini öven,çok övünen,övüngen.DLT Ögmek:öğmek,senaetmek. Ögülmek: Öğülmek, övünmek. Ögünmek:Kendini övmek.AA. Öğüncek / öğüngeç / övüngenölçmek-öşmek:Ölçmek.önenmek-önemsemek:Değer vermek,önemsemek.ölüyucu / ölüycü / ölücü / ölüyücü:Ölü yıkayıcı.Ölü yuyucu sözcüğünün büzüşmesinden.

38

önün önün-önden önden.öreke / rokka:Eğrilmekte olan yün, keten vb. şeylerin tutturulduğu, bir ucu çatal değnek.,öreke.Rum. / Yun. roka.İt. rocca.Trabzon ağızlarında roke olarak geçer.KTA’da sadece küfüranlamında ve ‘’ananın rokkası / örekesi’’ şeklinde kullanılır.Öreke,İtalyanca'dan aktarma yoluyla ÖD'den,rokka isedoğrudan İtalyanca'dan alınmıştır.örkmek-örkünmek-ürkünmek:Ürkmek,tedirgin olmak. DLT: Ürkünmek:Düşman yüzünden ulus arasına düşen ürküntü,telaşla kalelere ve sığınaklara kaçışma..AA..Örkünmek:Ürkmek.örme-örmek –örgülemek:1) Örme: Örülmüş kadın saçı.AA. Örme:Örgü; örülmüş kadın saçı.2) Örmek: İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak.DLT: örmek.3)örgülemek:Örmek,dokumak.DLT: Örgüçlemek:Örgülü saç sahibi olmak.öteği / öteki / ötöğü:Geçmiş,bir önceki.DLT: Ötmek:Bir şeye geçmek,delmek ; boşalmak. ET.Ötmek :Geçmek.Ötken:Geçen.EAT. Öteği / öteye / ötey:Evvelki, geçen.AA. Öte:Öte ; eski.Ötögün / öteğün:Geçen günötöygün / ötöğün / ötögün / ötöğögün / ötöyöğün:Dünden önceki gün,evelsi gün..AA ötögün / öteğün:övlen / eylen / öylen / üylen:Gün ortası,öğle. Hlk, Öğlen: Öğle.DLT. / EAT. Öyle: Öğle vakti..A. ağızları,Övlen / öylen: Öğleyin. övüdlemek-övüklemek-öyüklemek:Seçip ayırma DLT. Ödhürmek:Seçip ayırmak.AA. eviklemek.paçama-paçamura:İpeği alınan kozalardan çıkan ölü böcek ; ıslanmış ekmeğin ufalanıp eskimiş sardalyeyle hazırlanan,balık tutmada kullanılan yempaçavura / baççavura / paçavra:Çok ağır grip ; eskimiş bez veyakumaş parçası, çaput.Rum. baçaura.Yun. patsavra.Lat. spazzaura.Rumca baçaura ve Yunanca patsavranın ses değişimleri.palamento-palimento-falimento.pallurodi / balluralık:Küme halinde pallura / çaltı bulunan tarlalar.Hem Rumca pallurodi hem de ödünçleme yoluyla alınıp Türkçe -lık ekini almış balluralık birlikte kullanılmaktadır.bapur-pampur-vapor-vapur::Vapur:Rum.pamporin.İt. vapor.Bapor / vapor / vapur İtalyanca vapor'dan,pampur ise,İtalyanca'dan aktarmayla Rumca'dan alınmıştır.papi-babira:Ördek.Tat. papi.Nogay. Bapi.Karaçay. BabışAA. Babış / Bibi. KTA.Babira.Babi+Rum. ra.

39

pasdeymek-pas vermek-pas atmak:.Kimi top oyunlarında bir oyuncuöbür oyuncuya top geçirmek,pas atmak,pas vermek..pat -pata:El ile verilen asker selamı.AA. pata.Ses yansımalı.pay-payar :Pay.Payar etmek,paylaşmak,pay etmek anlamındadır.AA.Payar:Hayvanın birdenbire atlayışı, sıçrama.pazvant / pazubant-pezvant:Bekçi,gece bekçisi. AA. Pazvant:Bekçi.Far. Pasban / pasvan:Bekçi,korucu.’’Rum.Pezvavantis:Koruma görevlisi(ödünçleme)pekey / pekeyim / peki:Pekiyi.pekilemek--pekitmek:Kapıyı sürgüyle kapamak.AA. pekilemek / pekitmek.DLT: Bekitmek / EAT. Pekitmek:Sağlamlaştırmak.peleseng-peselenk-pestereleng:Sözün gelişi ; dile dolayıp sürekli söylenen söz.Ar. Belesen:Bir ağaç ve bu ağaçtan elde edilen kokulu bir reçine. Fars. Perseng:Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz, persenk.ÖD'de persenk asıl anlamında kullanılırken,pelesenk sözcüğü her iki anlam için de kullanılmaktadır.KTA'da ÖD'deki pelesenk sözcüğü ve göçüşmeye uğramış peseleng yanında kökeni belirsiz pestereleng sözcüğü de kullanılmaktadır.per per / peril peril / pırıl pırıl:Püfür püfür esmek anlamındakullanılan ‘’per per / peril peril esmek’’ deyimlerinde geçer.AA. Per per: Aptal aptal, şaşkın şaşkın, saf saf (bakış için).periperişan / permeperişan / pesperişan:Çok kötü bir durumda,perperişan.KTA'da -ri,-mA ve -s ekleri kullanılarak üç değişik sözcük türetilmiştir.perişaniyet-perişanlık:Perişan olma durumu,perişanlık.Fars. perişan.İnsaniyet<insanlık örneğinde olduğu gibi KTA'da perişaniyet<perişanlık. pernar / pennar / peynar / pırnar:Quercus ilex Kömürü yapılan bir tür meşe çalısı,pırnal ; çocuk biçik olmak AA. pırnar / piynar / pinar / piner.Rum. Pernarin / pernia:.pers pers / ters ters:Kızgınlık ve öfkeyle bakmak anlamında pers pers ve ters ters bakmak deyimleri kullanılır.pıratsa / pıraksa / pratsa:Pırasa.Yun. praso.Hem ÖD'deki pırasa,hem de Yun. praso ses değişmlerine uğrayarak pıratsa,pıraksa ve pratsa oluşmuştur.pilinç / pülüç-piliç:Şişman ; piliç.AA. Pilinç / bülüç:Piliç.polis-polişman:Polişman:İngiliz üslerinde ambar polisi göreviniyapan kişi.Bunlar icabında köpeklere de bakarlardı.İng. policeman. / army depot police.

40

posdeki-post:Posdeki:Hayvan postu, pösteki.Far. püsteki.potin-fotin-bodina::Ayakkabı.Rum. Botinia:Bir tür pabuç,ayakkabı.Fr. bottine.AA: potin / fotin.pres-presa:Pres:Baskı makinası,mengene, cendere.Presa:Preslenmiş tütün balyası.İt. pressa.Pres ÖD'e Fransızca presse'den girerken,KTA'ya İtalyanca'dan presa biçiminde girmiştir.puşdosboro-puştirmeno:Puşdosporo:Puşt tohumu.Rum. puşdosporo.Puşdismeno:Puşt. rasdeylemek-rastlamak:Rast gelmek,rastlamak.Far. rast+ÖD..eylemek.rulema / rolema / loloma:Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma sürtünmesi yerine bir yuvarlanma sürtünmesi sağlayarak enerji kayıplarını azaltmak için yataklar ile muylular arasına yerleştirilen parça,rulman. Fr. roulement.Yun. ruleman.Ruleman,ses değişimlerine uğrayarak rulema / rolema / loloma oluşmuştur. rumbi / frumbi / vrumbi:Çalı.Rum. drumbin / grumbin.Ses değişimleri.sabbar-sabır-sabırlık:Uzun ve sarkık yapraklı, parlak kırmızı çiçekler açan kaktüs,atlas çiçeği.Ar. Sabr:sabır.Sabbar: Çok sabırlı.KTA'da sabırlık,sabır anlamındadır.saçaklı-saçakli-saçaklina-saçaka-saçakalı:Saçakli:saçakli:Dağınık,taranmamış saçlı kadın.Rum. saçakli.Geri ödünçleme.Saçaklina:Saçları taranmamış kadın.Rum. saçaklina.Geri ödünçleme.Saçaka:Dağınık,taranmamış erkek saçı.Saçakalı:Dağınık saçlı erkek.safgan / safdiyan / saftiyan:Koyu,esmer,sahtiyan. Far. Sahtiyân: Tabaklanmış, boyanmış, cilalı deri.Kuman. sahtiyan.Avrupa’da saffian denir.Ses değişimleri. Safdiyan,saftiyan. Büzüşme:Safgansağım-sağma:Sağma.EAT. Sağım:Sağma.AA. Sağım: Süt sağma zamanı..sağmak-sağmalamak:Sağmalamak:Sağma+lamak:Sağma işlemini yapmaksakınca-sakıncalı-sakıncalık:Sakınca:Mahzur.Sakıncalı: Mahzurlu:Sakıncalık:Sakıncalı durum.Sakıncalık,KTA'ya özgüdür.saklambaç / saklanmaca / saklanmaç:AA. saklanmaç / saklambaç.sakulli/ sakkulla/ saggulli/ saggulla / sakkulli:Torba,çuval.Rum. Sakkula / sakkuli / Yun. sakula / sakuli:Torba,poşet,çanta.İt. sacco.(sala / salısına / salıya) girmek:Tabutu önünden omuzlayıp arkaya doğru kayarak başkasına vermek.Sal / salı:Tabutu taşımak

41

için kullanılan kollar.EAT. sal AA. sal / sala / salı..Türk dilleri al / sal / sola.salamura-sallamuri:Tuzlu su içinde tutulmuş yiyecek,salamura ; laçka.İt. salamoia / salamoiareRum. salamura.salım / salun:Gelin yorganı törenle dikilirken içine atılan ve yaklaşık bir yıl sonra yorgan sökülüp alınan ve geline ait olanpara.AA. Salım:Yıl.Para bir yıl sonra alınacağı için.Salun:Yaşam,yaşantı.Far. Sal: Yıl.salkılı-sarkık-sarkılı:Aşağı doğru uzanmış veya uzanmış, sarkmış.KTA'da salkılı ve sarkılı,sarkık sözcüğünden türetilmiştir.salkmak-salkınmak-sarkılmak-sarkmak:Sarsmak anlamındaki salknak/ salkınmak / sarkılmak sözcükleri KTA'ya özgüdür.AA: Salkmak:Aşağı bakmak.salma-salmatı:Başıboş,avare.AA. salma / salmatasalmak-salmalamak:Serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek.Pekiştirilmiş salmalamak KTA'ya özgüdür.salyalı-salyari-salyazmeno-sallastiri-salyarisa:Salyari:Salyalı.Rum. Lakap.AA. Salyar:Salya.Salyazmeno:Salyalı.Salyalı.Rumca’dan geri ödünçleme.Etuhfet. Salyaz:Salya.Sallastiri: (Çocuk)SalyalıkSalyarisa:Salyaya karşı bebeklerin boynuna takılan önlük.Rum..İt.Saliva / Yun-Rum. salio:Salya.sardella-sardelli-çardella:Clupea pilchardus.Sardalye balığı. ;rütbe belirten şerit. Rum. Tsardella / tsardellin. Yun. sardelli / sardela .İt. sardella.İt. aslı yanında Rumca tsardella/ tsardelli dek ullaılmaktadır. sarı arı-sarıncaarı-sarıcanarı:Yaban arısına benzeyen bir tür arı.Mersin ağzında sarıcan arı olarak geçer.sarkıncılıg-sarkıntılık:KTA'da sarkıntılık ses değişimine uğrayarak sarkıncılık biçiminde de kullanılır.sarma / sarmalahana:: Brassica oleracea. Turpgillerden, geniş ve kalınca kat kat yaprakları olan, güz ve kış sebzesi olarak yetiştirilen ve birçok türü olan bitki, kelem,lahana ; sarma yemeği ; sarma dolması.Sarmaktan.AA.Sarma.sarmısak / sarmusak / sarımsaksarsalamak-sarsmak:Sarsalamak:Sarsmak anlamında olup ‘’sallayıpsarsalamak’’ ikilemesinde geçer.EAT: Sarsalamak: Beri öte sarsmak.AA. Sarsalamak:Sarsmak ; hastalık ya da kötü bir olay geçirmek.Gag. sarsalamak.

42

savurdma-savuruş:Savurma.Etken savurma fiili KTA'da ayni anlamda fakat ettirgen savurdma biçiminde kullanılır.Savuruş sözcüğü KTA'ya özgüdür.seki-sekmek:Seki:Kaldırım; evlerin önünde oturmak için yapılan yüksekçe yer; kapı ağzındaki basamak; eşik; merdiven basamaklarından her biri.DLT. Sekü:Dükkan,seki.EAT. Seki/ sekü:Yerden biraz yüksek sedir,peyke şeklinde oturacak yer.Meninski.seki.AA. Seki: sedir,kerevet; tahta karyola,divan; ahır ve ağıllarda çobanın yatması için yapılan yüksekçe yer.Türk dilleri seki / siki / hike sak / saka.Far. Saku:Peyke,düzlem,teras.Sekmek:Sekilerin yüksek kenarı.AA. Sekmek:Seki ; merdiven,merdiven basamağı ; yüksek, tümsek yer.sele-sere-serre:Açık duran başparmağın ucundan işaret parmağı ucuna kadar olan uzaklık,sere.DLT. Sıgrak:İki parmak arası. EAT. AA. Sere / sele.Türk dilleri sere / serre.sellena / sellinyes: Kereviz.Rum. sellena.EY.,selinon.semirmek-semizlemek:ÖD'deki gibi.serbesiyetlik-serbestlik:Serbestlik,serbest oluş.Osm. Serbestiyetserpelemek-serpiştirmek:El ile su serpmek,serpiştirmek.AA. Serpelemek: Çiselemek, az az yağmak.serselenmek-sarsılmak:Sersemlemek,allanmak.AA. Serselemek: Sersemlemek, başı dönmek, sallanmaksesetmek / seslemek-seslenmek:Çağırmak,seslenmek.AA, sesetmek /seslemek.sesta / sesda / sestari:Sesta:Sele,sepet,balık sepeti.Lat. cista.İt. cesta..Rum. cesda / çesda.Sestari,sestanın Rumca bir türevi.seten / satantiyon:Atlas benzeri bir kumaş,saten. Fr. satin.Satantiyon sözcüğü muhtemelen KTA'da saten sözcüğünden türetilmiş olabilir.sevilgen-sevilen:Sevilen anlamında kullanılan sevilgen sözcüğü KTA'ya özgüdür.-gen ekiyle sıfat yapma eğilimi KTA'da yaygındır.sevingen-sevinçli:Sevinçli anlamında kullanılan sevingen sözcüğü KTA'ya özgüdür.-gen ekiyle sıfat yapma eğilimi KTA'da yaygındır.sevmek-sevgi:Sevgi.’’Sevmeğin azdır senin’’.seyralmak-seyir almak-seyretmek:KTA'ya özgü anlamındadır.seyralmak:Eğlenmek, görmek, öğrenmek vb. için bakmak, izlemek,sezmek -sezinlemek:ÖD'deki gibi.

43

sıçdırmak-sıçırtmak-sıçıtmak:Sıçma işini yaptırmak.Sıçırtmak vesıçıtmak sözcükleri KTA'ya özgüdür.sıçılamak / sıçıramak:Sıçramak.AA. sıçıramak.Sıçılamak KTA'ya özgüdür.sıçmak –sıçınmak:Dışkıyı vücuttan dışarı atmak.Sıçınmak dönüşlüfiili KTA'ya özgüdür.sıkmak-sıkarlamak:Sıkarlamak:Sıkıştırmak, korkutmak, baskı yapmak, zorlamak.AA. sıkarlamak.sımarlamak-sumarlamak-ısmarlamak:Sipariş etmek:EAT. / AA. sımarlamak / sumarlamak..sırma-sırmaç:Sırma,şerit anlamında kullanılmaktadır.Sırmaç ise,dut ağacının ilkbahar aylarında oluşan yeni sürgünlerinin kabukları bir uçtan açılıp,çekerek soyulunca elde edilen sicim gibi sağlam ve uzun kabuk anlamındadır.sıska - sıskalli-sıskarga:. Sıska:Çok zayıf ve kuru, kaknem, çelimsiz, arık.Sıskalli:Zayıf,cılız.Rum. sıskalli. .Sıskarga:Çok zayıf ve kuru,cılız,kaknem,artık,sıska.Rum. Şişkarga: Zayıf.Rum. Şiskas:Hastalıklı,zayıf bünyeli,zayıf,ufak tefek.Yun. sıskas.OY. iska.Ar. kizha.Görüldüğü gibi sıskalli ve sıskarga Rumca'dan geri ödünçlemedir..sıyrılcak-sıyrıncak: Çocukların üzerinden aşağıya doğru kayarakoynadıkları oyuncak.AA. Sıyrıncak / sıyrılcak:Kaygan, kayıcı.sızılamak-sızıldamak-sızlanmak-sızıltmak:1) Sızılamak:Sızlamak,ağrımak.DLT. Sızlamak.Uygur. .Sıslag: Sızıntı ,ağrı.AA. Sızılamak.2)Sızıldamak:Kendi kendine sızı çekmek.3) Sızıltmak:Gerekli gereksiz ağlamak,sızlanmak4) Sızlanmak:yakınmak, şikâyet etmek.Sızzıldamak ve sızıltmak sözcükleri KTA'ya özgüdür.sızırıgcı-sızırıklı::Gerekli gereksiz ağlayan,sulugözlü.AA. Sızık: Çok ağlayan, sızlanan kimse.Sızdırmak, eritmek, süzmek anlamındaki sızırmak kökünden gelen sızırıgcı ve sızırıglı sözcükleri KTA'ya özgüdür.sici / siga / siguho:Vespa crabro.Ağılı iğnesi olan bir tür yaban arısı,eşek arısı.Rum. Sfikas / sifikuos / Sfika:Eşek arısı Yun sfika..signos / siknos / sfinos:Hamile kalma,cinsel ilişkiye girme.Rum./ EY.sihnos.siğurta / suğurta / sivurta / siyurta / suurta:Kesin olan ; garanti ; sigorta. ; taahhütlü.İt. sicura:Emniyet tertibatı ; mekanizmayı kapatan düğme,sigorta.sicuro:Güvenli,emin.Yun. Siguros:Güvenli,emin

44

sinece / sinecen / siyecen:Sinsi,her işi gizlice yapan ; hilekar.AA,sinecen / siğecen.AA'daki sinecen sözcüğü yanında sinece ve siyecen sözcükleri da türetilmiştir.similya / similli / simulli / sumuliya / sümülükya-sümülürga:C. Coronarium L(Crown Daisy).Papatyagillerden iri sarı çiçekli,boyu bir metreyi aşabilen,gövdesi tazeyken ayıklanıp yenen, çiçekleri yumurta boyamada kullanılan bir bitki,sarı papatya / boyacı papatyası.Rumca simullin.sirim-sırım-sirimi-sirimini:Sicim yerine kullanılabilen, ince ve uzun, esnek deri parçası,sırım.Sirimi Rumca'dan geri ödünçlemedir.Sirimini ise cılız kimseler için kkullanılır.siriza-sirya:Siriza:Hayvan üzerine yerleştirilen,(sazdan da olabilen) iki gözlü torba.Rum., Siriza.:,Kıbrıs-Afanya Ağzı, Sirya:Köfün gibi bir yük taşıma aracı.Azeri. / Kırıım.. Sırga:Küpe.AA,Sırga::Küpe,büyük çuval,harar ; palanın üzerine atılarak iki yana sarkan ipleri bulunan örtüler.Sırğa:Eşek ve atların üstüne örtülen büyük örtü, kebe.İki kulağa takılan küpeye benzetme yapılarak iki gözlü torbaya da sırga / sırğa yakıştırması yapılmış olması ve KTA'daki sirya ile sirizanın bundan türemiş olması kuvvetli bir olasılıktır..sivil / sivilce:ÖD,sivilce: İçinde irin bulunan küçük deri kabarcığı, en küçük çıban.AA. sivil / sivilce.AA'daki duplet KTA'da korunmuştur.siyim siyim / siyem siyem / siye siye:Yavaş yavaş,damla damla ,ince ince(yağmak,akmak).AA. Siyim siyim / siyem siyem / siğim siğim .E>T. Sinece sinece:Yavaş yavaş,sine sine,çiseleye çiseleye(yağmak)siyinti-sidik-siymek:İşemek anlamındaki siymek sözcüğünden türetilmiş iki sözcük.Siyinti:mec. Köpek sidiği şiddetinde yağmur ya da püskürtülen su.sogufu / gufgho: Ölünün başını içine koymak için mezarın dar tarafına kazılan niş.Rum. sonra / soğra / sora / soram / soracığıma / sonram / sonracığıma:Sonra.AA. soğra / sona / sonam / songra / sora / soram / sunra.söğecen / sövecen-sövüşgen:Küfürbaz,ağzı bozuk.AA. söğecen / söğelek.AA'daki söğecen sözcüğü yanında KTA'da -gen ekiyle sıfat ve isim yapma eğilimiyle türetülen sövüşgen sözcüğü de kullanılmaktadır.söndürmek-sövündürmek-söyündürmek:EAT. söyündürmek.AA. sövündürmek.

45

sukka-sokka-sokkalla:Sukka / sokka:Topraktan yapılmış kap. Rum.tsukka τσούκκα.Yun. tsukkali τσουκάλι.DLT,Sokku:Havan. KB, Gözüsukka:Aç gözlü.Evliya Çelebi, Sokka:Sahan.Edigey. Sukkan:Kaplı.Kumuk., Sukara: Sürahi. EAT / AA, Soku:Taş dibek.Soka: Dibekte, havanda dövme işini yapan tokmak.Sakana:Havan AA,Saka: İki kulplu su testisi. BSTS. Soka:Kova.Ar. Saka.Sokkala:Topraktan yapılmış küçük kap.Rum. çukkalinYun. Çukali..AA, Çukale: Toprak kap Killi toprağa şekilverilerek yapılıp fırınlanan kap.suma-sumada:Suma:Üzüm posasısından preslenip ağzı kapalı fıçılarda kırk gün bekletilen üzüm suyunun imbikten geçirilmesi yoluyla elde edilen içki,suma.Rum. suma.Sumada:Badem sübyesinden yapılan sıcak bir içecek,somata.Rum. sumata.DLT Suma:Buğday,arpa vb. gibi tanelerin sübyesi.Ayni kökten türetilen ve fakat farklı anlamlıiki sözcük.supudya-suputga-suppraga:Pekmez ve kızarmış ekmekten yapılan bir tatlı.Rum. Suppa:çorba.surdara-surdis / sürdis-cürcür-cürdis / sürgün:İshal.AA,sürgün.Rum. surdara.surdizo:Gevşek,sulu dışkı yüzünden tuvalete koşmak.Sürmekten ödünçleme.Hem Türkçe sözcük hem de Rumca ödünçleme iki sözcükten geri ödünçleme yoluyla elde edilen üç türev birlikte kullanılmaktadır.susetmek-husetmek-hussetmek-susturmak:Susturmak.AA Hüsmek / hösmek,Azer, Hüsmek:Susmak.sümkürük-sümükürük-sümük:Sümük.AA, sümsürük.summak-sümek:Sumak.Ar. summak.EAT,sumak.Arabça aslı korunurken Türkçe'deki sumak sözcüğü ses değişimine uğrayarak sümek biçimini almıştır.süretmek-sürdürmek:Sürdürmek.KTA ve AA'da ayrıca ayni anlamda sürgit etmek sözcükleri de kullanılır.sürmelik-sürmedenlik:İçine göz sürmesi konulan küçük kap, sürmedan.ÖD'de sürmelik-sürmedan biçimindeki duplet,KTA'da sürmelik-sürmedenlik biçimini almıştır.süvülcan-solucan:Solucan.Aa, sovulcan / soğulcan.süzek-süzgeç:Delikli kepçe,kevgir,süzgeç.AA,süzek.şadravan-şadırvan:Etrafında bulunan bir çok musluklardan ve birfıskiyeden su akan havuz tarzında kubbeli çeşme.Far. şadravan /şadurvan.Erzurum ağzı / Gag.şadravan. Karay. şadrevan.Sözcüğün aslı şat-revan'dan gelmiş olabilir.Osm. şat:Su arkı ; revan:Giden, akıcı.ÖD'e Farsça'dan sadece şadırvan girerken KTA'ya heriki sözcük de girmiştir.

46

şaf / şafg / şavk:Işık,şavk ; trafik lambası. ; far lambası.; göznuru.Ar. şevk.AA. Şaf:Yeni sürgün,filizşahurga-şahuri::Cucurbita pepo.Sebze olarak kullanılan,dolması yapılan bir kabak türü,sakızkabağı.Şahur:İran’ın Kuzistan bölgesinde bir yerleşim birimi.Far. Şahuri:bir soy isim.NitekimKıbrıs’ta da bir ailenin lakabı.şakımak-şakrımak:ÖD'de şakımak-şakramak dupleti KTA'da şakımak-şakrımak biçimini almıştır.şakırdar-şakıyan:Şakıyan.KTA'da şakıyan anlamında şakırdar sözcüğü üretilmiştir..şammali / şamali /şambali:İrmik,yoğurt badem ve mezlekiyle yapılan bir tatlı.Şam malı sözcüğünden.AA. şambalı / şambali / şammali: Rum. / Yun. / İng. / İsp. / .. shamali.Şaşmak –şaşarmak-şaşıdmak:ÖD'de şaşmak-şaşırmak biçiminde olan duplet KTA'da şaşmak-şaşarmak-şaşıdmak tipleti haline gelmiştir.şaşura-şaşuri-şaşkın:Sakar,acele ile iş yapan,şaşkın.Rum. şaşuri,geri ödünçleme.şehida / şeyda:Kutsal bir ülkü veya inanç uğruna savaşırken ölen kimse,şehit.Kıbrıs'ta şehida hem erkek hem bayan şehitler için kullanılmaktadır.; beli bir yerde mezarı olan ve doğaüstü gücü bulunduğuna inanılan ölü,evliyaOsm.,şahide: Mezar taşı.Ar.şehid.Osmanlıca şahide KTA'da şehida ve şeyda biçimlerini almıştır.şerşembeş-şerşembina:Şaşı.Yörük Ağzı şeş beş.Şerşembina Rumca şaşı kadın anlamında bir geri ödünçlemedir.şıppadak / şıppanadak:Aniden,birdenbire,hemen,şıppadak.Ses yansımalı..AA. şıppıdanak.şikar / şikarın:İyi, işe yarar.AA,şikar.İyi, işe yarar.Far. Şikar: Av.KTA'da -In eki getirilerek isim+lı gibi sözcükler yapılır.Örneğin yağmurun hava,şikarın iş,vb. gibi.şilonya / şilongya / şilyona:Siyah-sarı renkli keçi ; alaca renkli,kırlangıç renginde.Rum. şiliona:Kırlangıç renginde eşek ya da küçükbaş hayvan.Rumca şiliona'dan ses değişimleriyle aynianlamda üç sözcük türetilmiştir.şimdicik / şimdik / şincik / şindik / hincik / imcik:Şimdi,şu anda.AA. şimdicik / şimdi / şimcik, şindi / şindi / şindikşingya-şinya-şinno:Şingya / şinya:Pistacia lentiscus Her zaman yeşil,3-4 metreye kadar uzayabilen,görünüş olarak çetlemite benzeyen ,ancak,meyveleridaha küçük ve acımtırak olan,çok gövdeli çalı formunda reçineli bir ağaç,sakız ağacı.Rum. şinnia.EYun. shinos.Azer.Şin:Bir tür ağaç.Karaçay. Şinji:Bir

47

tür diken.Şinno:Şinya ağacının çetlemitten daha yağlı olan meyvesi.şiş-şişik-şişirik-şişirgen:Şiş-şişik:Berelenme sonucu olan kabarıklık,şiş ; şişmiş.EAT,Şişik: Şişmiş. AA,Şişik: Kabarık, şiş ; büyük karınlı kimse.Şişirik:(Elbise)Ucu bilezik biçimindebüzgülü.AA,Şişirik:Balon ; kabarcık.Şişirgen:Balon.şişiremek-şişmek:Çatoz ağzı,şişiremek:Şişmek.şom / yom / yomsuz:Uğursuz, meşum.Şom:Uğursuz.Far. şom.EAT, yom/ yum: Uğur, kadem ; uğursuz, meşum.ÖD'de yom,İyi talih, iyi haber anlamında kullanılırken,KTA'da EAT'deki ikinci anlamda,uğursuz, meşum anlamında kullanılmakyadır. şut-şutariz:şutariz etmek: (argo) Kovmak, kapı dışarı etmek,şutlamak.İng.,shoot:Şut.tabakhane / tabana:Debbağhane,sepiyeri.Tabana sözcüğü, tabakhanenin büzüşmesinden oluşmuştur.tabiyi / tabi:Elbette, doğallıkla, doğal olarak, işin gereği olarak,tabii.Ar. tabii.talep-dalap:Talep:isteme, dileme, istem ; istek..Dalap:At isteyen kısrak,erkek isteyen dişi eşek ya da hayvan; cinsel duyguları aşırı kadın,fahişe.AA. Dalap etmek:İstemek; dişi hayvan çiftleşmek istemek.Ar. talep.talkaşa-telaş-telaşe:Telaşe.AA,talka:Düzensiz, karışık:Karga:Bir şeyin asıl durumunu yitirerek baş aşağı olması.<kargaşa'da olduğu gibi,talka< talkaşe,şaşkınlıktan doğan karışıklık, kargaşa,telaş,telaşe anlamındadır. taraça-daratsa-taras-teras:Evlerin girişindeki küçük oda ; teras.Rum. / Yun. Taratsa:Taraça. İtal. terazza.Lat. terraceum.Rumca daratsa doğrudan ödünçlenirken,İtalyanca terazza ses değişimleri ne uğrayarak taras,taraça ve teras biçimlerini almıştır.tapıt / tappıt/ taput / tapput:Tabut.Ar. Tabut:.Hz. Musa’ya indirilen On Emir’in konduğu sandık ; yumurta sandığı.AA. tabıt/ taput.Ses değişimleri.taturiş-tat-tatışman:Tat / taturiş:Kekeme.AA. Tat:Dilsiz ; kekeme. AA'daki tat sözcüğüne ek olarak KTA'da taturiş sözcüğü türetilmiştir.Tatışman:Çirkin,sevimsiz kişi AA. Tatışman:Kekeme; çirkin,sevimsiz.tayfalanmak / tayfalmak:Canı sıkılmak,bunalmak; açlık hissetmek; açlıktan güçsüz kalmak.AA, Dayfalmak/ tayfalmak/ tayfalanmak..Gag. Tayfalanmaa:Güçsüz kalmak,hasta düşmek.Ar. Tayf:Uykuda görülen hayalet, bunalımdan doğan karabasan.

48

tekmil-tekmilden:Tamamıyla,tamamen.Ar. tekmil.Tekmil yanında KTA'da pekştirlmiş tekmilden sözcüğü de kullanılmaktadır.temre/ temreyi:Deride oluşan,demir pasına benzeyen yara,temriye,egzama..DLT. Temregü..EAT,demreği / demreğü.Meninski lugatı ,demregü/ temregü.AA, temre/ temreği/ temreğü:.Türk dilleri demrev / demröv / timreü / temireü / temiretke / temirev/ temiretk i/ temiratki / temirü / temrü / timirö/ timre.Demir iile ilşkilendirmekten.terp / telb / terf:Hayvanların iç organlarını kaplayan zar.Ar.Telfif:Sarma,örtme.tez-tezce-tezelden-tezele:Far. tîz.Tez:Çabuk ; tezce-tezelden:Çabucak ; tezele:Bir an önce.ÖD'deki tez,tezce,tezelden sözcüklerine ek olarak AA'daki tezce sözcüğü de kullanılmaktadır.tıpılamak-tıpırlamak:Tıpılamak:Yağmur ince ince yağmak,çiselemek.Tıp tıp ses çıkarmaktan.Tıpırlamak:Damlamak,sızmak.Tıp tıp damlamaktan..tıraş / turaş / turaç:Sülüngillerden bir kuş.Ar. durrac sözcüğünden dile geçen turaç yanında ses değişimiyle tıraş ve turaş sözcükleri de türetilmiştir.AA,turaç,turaş.tırolli / dırolli / drolli / trolli / tirolli:Traktör ya da kamyonlara daha fazla yük taşımaları için takılan araba ; başkabir taşıt tarafından çekilen motorsuz taşıt.İng. trolley'den ses değişimleri sonucu elde edilen beş sözcük.tin tin -tingidi tingidi -tingo tingo:Sessiz, patırtısız bir biçimde.Konya ağzı,tingidi :Eşek yürüyüşü. tokumacı-tokuyucu:ÖD'deki dokumacı-dokuyucu dupletinin KTA'da aldığı biçim.tombiş-tombik -tombilik-tombul:Şişmanca,tombul.Aa. tombiş / tombik / tombilik.Altay dillerinde tom, yuvarlak.Ön Türkçe'de domb,tepe anlamındadır.tombola / dombula / dombila / tombila:Tombala.Fr. tombola.KTA'da Fransızca aslı yanında ses değişimine uğramış dombula,dombila ve tombila sözcükleri de kullanılmaktadır.tomofil-tomofil-tomopil-otomohil-otomobil:Fr. automobile'den Türkçe'ye giren otomobil sözcüğü ses değişimlerine uğrayarak tomofil,tomofil,tomopil,otomohil biçimlerini almıştır.tutuşma / tutuşmaca::Çocuk oyununde eşleşme veya oyun sırasınıbelirleme.tütlemek / tütlenmek-tütülemek-tütünmek::Koklanmak.AA,tütü:Koku; duman ;tütün.Tütünmek:Hastalığın geçmesi inancıyla kimi nesneleri yakarak dumanını koklamak.

49

uçana / uşa ana / uşana / eş:Yeni doğan bebeğin eşi ; göbek bağı ;keçinin doğurmasından sonra arkasından çıkan topak.ET,Uş:Uç.EAT / AA,Uca: Oturacak yeri, kıç, sağrı.ÖD’de son:, uç, sınır ; döl eşi anlamlarına geldiği gibi uç'tantüremiş uçana(uçanası?) da döl eşi anlamında kullanılmaktadır.uğra / uvra / ura / urva:Yufka açılırken hamurun tahtaya yapışmaması için kullanılan kalın un.EAT. urva.AA. urva / ufra / uğra / unra / uvra.Türki diller urva / urba / urpa biçimlerinde geçer.umgu-umut:Umut,geleceğe güvence.DLT: Umdu:İstek,dilek ; tamah.AA. Umgu / umu::Umut,iyi dilek.mutunnur-unnuri / gunnuri:Yağ değirmeninde öğütülmüş harnıp posasının elek altında kalanına saçta kavrulmuş kabuklu (kara) susam eklenmesiyle yapılan bir tatlı ; pekmezle yenen,çerçelukya gibi bir tatlı.Rumca ve İngilizce'ye unnur olarak geçmiştir.uruba -roba:Elbise,urba.V.İt. roba.A. ağızları urba / uraba.V.İt. roba ve ÖD'deki urbanın ses değişmi hali uruba birlikte kullanılmaktadır.uslu-uskut:Sessiz,uslu.AA,uskut.utancak-utangaç:Utangaç,sıkılgan.EAT, utancak / utansak..AA. / Gag.utancak.utaşmak-ulaşmak:Utaşmak:Ulaşmak,yetişmek.AA.utaşmak.DLT. Udhlaşmak:Birbiri ardınca yürümek(B.Atalay çıkartması).Udhlatmak:Uydurmak,arkasına düşürmek.uygunugsuz-uygunsuz:ÖD'deki uygunsuza ek olarak KTA'da uygunuksuz sözcüğü türetilmiştir.uzunguyu / yüzüguyun / yüzünguyu / yüzünkuyu / yüzüngoyun:Yüzüstü,yüzükoyun.AA. uzunguylu / yüzüguyun / yüzükuyun / yüzüngoyu.. Azer. üzügoylu.Gag. üzükoyun..üçlemek –üçerlemek:Tarlayı üç kez sürmek.Üçerlemek KTA'ya özgü bir sözcüktür.ürülmek / yürülmek:Kızgınlamak,cinsel açlık çekmek ; gebe kalmak,döl tutmak.DLT / ME / EAT,Ürülmek:Şişmek, kabarmak, üflenmek, şişirilmek. .AA,Ürülmek: Şişmek, şişmanlamak.Yürülmek:(hayvan) çiftleşmek, çiftleşme isteği göstermek.AA'da farklı anlamlar taşıyan ürlmek ve yürülmek sözcükleri KTA'da anlamdaştır.üşengeç / üşengen / üşenik:Tembel,isteksiz,üşengeç.EAT.,üşengen.Aa., üşengeç / üşengen / üşencek / üşenik.

50

ütmek-ütüşmek:1) Ütmrk.Oyunda kazanmak.DLT: Utmek:Oyunda yutmak,oyunda ütmek.EAT. Utmak / ütmek: Yenmek, oyunda kazanmak ; yararlanmak.AA. Utmak / ütmek: Oyunda, kumarda kazanmak..Ütüşmek:Birbirini ütmek,yütmek.DLT. Ütüşmek / ötüşmek:Bir çeşit çocuk oyunu ; bu oyunda ütme,yutma.üzgün-üzgünnük-üzük:Üzük:1)Üzük:Üzülmüş,kırılmış.Ezik üzük olarak kullamılır.DLT: üzüklük:Kesiklik.AA,üzük: Eskimeye yüz tutmuş, yıpranmış, incelmiş (kumaş v.b. için) ; yıpranmış, kopmuş ip vb. için.DLT kalıntısı üzük sözcüğü KTA'da üzgün sözcüğüne ek olarak kullanılmaktadır.2)Üzgünnük:Üzgün olma durumu, neşesizlik.valvit-varvida-valvid / valvida / varvida / varvit:Valf,subap.Rum / Yun. valvida.İt. valvola.İng. valve.İt.valvola+vite(vida)vangıldamak-vıngıldamak-vınılamak / vinilemek:Çok gürültü çıkarmak ; çınlamak,çın çın etmek.AA.,vangıldamak / vanılamak /vıngıldama / vınılamak.KTA'da vınılamak ses değişikliğine uğrayarak vinileme sözcüğü de elde edilmiştir..variya / varya-vardiya: İt. guardia'dan Türkçe'ye geçen vardiyasözcüğünden başka büzüşme sonucu variya ve varya sözcükleri de oluşmuştur.variyetli-varlıklı:ÖD'deki gibi.varyoz-balyoz:Büyük çekiç, balyoz. Rum. vareia..AA, varyoz.Rumca aslından dönüşen varyoz yanında ÖD'deki balyoz da kullanılmaktadır.vayızlık-vaaz:Vaizin yaptığı iş anlamına gelen vayızlık,KTA'da vaaz anlamında da kullanılmaktadır.velveleci / velveleyici:Gürültü çıkararak huzursuzluk yaratan kimse.AA., velveleci: Gürültücü.Ar. velvele.Velveleyici KTA'ya özgüdür. vezirovasilo / vezirobambulo / vezir paşa: (aşık oyunu)Padişahın ayni zamanda vezir de olma durumu.Türkçe Vezir+Rum. vasilovıraga / raga / dıraga / draga:Ağı geniş,dize kadar giyilen birtür kısa pantolon,çakşır, dizlik.Rum. vragas.Yun. vraka / vraki.Lat. braca.vostiyiro / hostiyuro / ostiyuro:Dönüp dolaşmak.Rum. vostiyiro.Vosko Otlamak,dolaşmak.vurgun / vuruk / vurga:Tavlada oyun dışı bırakılan pul,kırık.Vurgun:Birine veya bir şeye vurulmuş.Vuruk:Vurulmuş,çarpılmış.Vurga:Rum. Vourka'nın aslı dağarcık anlamında olmakla birlikte KTA'da ayrıca tavlada kırık

51

pul anlamında da kullanılmaktadır.Burada,vurga sözcüğü kinayeliolarak pulun vurulmasını ifade etmiş olabilir.yakalamaca / yakalamacalık:Yakalama anlamında bir çocuk oyunu için kullanılan bu iki sözcük KTA'ya özgüdür.yalınız-yannız-yalnız:Yalnız.Ses değişimleri sonucu oluşan yalınız / yannız sözcükleri AA'da da kullanılmaktadır.yampuri-yanpuri-yampurleng:Yampuri / yanpuri:Yana doğru eğilmiş; eğri büğrü,çarpık giden.Yampurleng:Yan yan.Yampuri(yan yan)+Far. Lenk(akasak,topal).A. ağızları yamfiri / yamperi / yampırı / yampiri / yanfiri / yanpırı / yanpuri / yanpuru / yanberi.Yampurlenk sözcüğü KTA'ya özgüdür.yanandönen / yanardöner:Kıpırdadıkça çeşitli renklerde parlayan(kumaş, deri vb.) ; Çabuk fikir ve yön değiştiren (kimse).Yanardöner'e ek olarak Ses değişimiyle KTA'da yanandönen sözcüğü de vardır.yañaz / yañaza:Cılız,hastalıklı.AA,yanaz / yañaz: Ters, huysuz,inatçı. ; cılız, hastalıklı ; şmarık ; geveze .Yangaz:Dertli.yannama-yannamaca-yannamasına:Yan olarak, yana yatmış biçimde, yan yan.Yannama ve yannamasına KTA'da ayni anlamdadır.YannamacaKTA'ya özgüdür.yaşarıg-yaşlı:Yaşlı.Yaşarık sözcüğü AA'da nemli anlamındadır.yenir-yenirağrı -yenirağrısı::Gittikçe derinleşip oyularak genişleyen yara; bir tür kanser.AA,yenirbaşı / yenir / yenirce yepyeni-yepizyeni -yepizyengi:Yepyeni.Kastamonu ağzzı,yepizyeni.  Gag,epizyeni.Çıtak, yepisyeni. yeycek-yeyinti-yiyecek-yeysi:Yeycek,yiyecek'in büzüşmüş biçimidir..Yeyinti:Yiyecek şeyler ; hayvan yemi.Yeysi:Yiyecek,yol yiyeceği olup KTA'ya özgüdür..AA,Yeyinti: Genellikle kış için hazırlanan, biriktirilen yiyecek ve hayvan yemi. yığmak-yığıştırmak:1)Yığmak:Bir tepe oluşturacak biçimde üst üste koymak.Yığıştırmak:Bir şeyleri üstüste düzensiz halde koymak.EAT. Yığıştırmak: Çekindirmek, sakındırmak, men etmek..Yörük Ağzı,Yığıştırmak: Bir şeyleri üstüste düzensiz halde koymak.yıkık-yıkılık-yıkıntı:Yıkılık:Yıkık,yıkılmış,viran,hasarlı.EAT,yıkık:Yıkıntı,enkaz.Yıkıntı:Yıkılmış,mahvolmuş.AA,yıkıntı:Yıkılan evden çıkankereste, toprak vb.Yıkılıg,KTA'ya özgüdür.yoğum -yom-yovum:Yoğum / yovum:Yorum ; kötü dilek.Yom:Yorum ; Uğur,iyi talih,iyi haber.EAT,yom / yum: Uğur, kadem ; uğursuz,

52

meşum.AA, yom: Boş inanç ; uğur ; fal.Yövüm:hayır,uğurAr. Yümn:Uğur,bereket.yokuşlama-yokuşlu:Yokuşlu anlamındaki yokuşlama sözcüğü KTA'ya özgü br türevdir ve yokuşlu ile duplet oluşturmaktadır.Yollandırmak-tollatmak:Göndermek,uğurlamak.yummak / yumulmak:Saklambaç oyununda ebe bi r yere dönüp gözlerini kapamak.AA. yumulmak.EAT. Yummak: . Kapamak ; üstüne koymak, örtmek, üstüne kapamak. Yumulmak: Kapanmak, büzülmek ; üstüne kapanmak, üstüne düşmek ; toplanmak, bir araya gelmek, yığılmak.yumuculuk-yumulmaç:Saklanbaç oyunuAA, yumulgaç / yumulmaç.Yumuculuk KTA'ya özgedir.yusuf / yusufu / yusufcuk / yusufefendi:Mandalina.AA.,yusuf / yusufcuk / yusufu.Ar Yusufefendi:mandalina.Eski Çin’de mandalina benzeri bir narenciye olan mandarin adı verilen devlet büyükleri turuncu renkli elbiseler giydiği gibi İslam dünyasında da devlet adamları yusufi denen ve tepesinde yuvarlak,turuncuya çalan kırmızı top bulunan başlık giyerlerdi.yükleddirmek-yüklemek-yükletmek:ÖD'de Yükleme işini yaptırmak anlamında olan yükletmek sözcüğü ile yükletme işini yaptırmak. anlamındaki yüklettirmek sözcüğü KTA'da yüklemek anlamında kullanılmaktadır.zenci –zengi: Siyah ırktan insan.Ar. zenc.Fars. zengi.ÖD'de Arabça'dan giren zenci sözcüğü kullanılırken KTA'da zenci yanında ayrıca Farsça'dan alınma zengi sözcüğü de kullanılmaktadır.zıbandık -zıbandırık -zıbındırık-ıızbandık:İt. bandito'dan Türkçe'ye ızbandut olarak girmiştir.AA,zıbık / zıbındırık:Uzun boylu kimse.Zobandık: İriyarı, kalın, kaba. KTA'da ses değişimleri sonunda zıbandık / zıbandırık / ıızbandık gibi üç sözcük türetilmiştir.ziname-izinname:Eskiden kadınların nikah kağıdı,nikahın kıyıldığına ilişkin izinname.KTA'da izinname,zinameye büzüşmüştür.zizziro / ziziro / zirziro:Ağustos böceği. AA;zığıt / zırhıt.Yun τζιτζίκι(tsittsiki).it. cicala(tsikala)

Sonuç1)Gümüşatam’ın belirttiği gibi Kıbrıs ağızlarında eş anlamlı kullanıma sahip kelimelerin bir bölümü aynı zamanda aynı kökene, fakat ayrı gelişme sürecine sahiptir. Bu türden

53

kelimeler de ikili biçimleri oluşturmuştur. O yüzden ortada eş anlamlılıktan ötede bir dil olayı vardır.2) Yine Gümüşatam’ın belirttiği gibi, ‘’ağızlar uzerinde yapılan seslik incelemelerde ikili biçimler goz ardı edilmemelidir.Bazen, değişme ayrı dillerde gercekleştikten sonra sozcuk, başka dile gectiğinden değişmenin kaynağı KTA. olmamaktadır.’’3) Gümüşatam’dan devamla,KTA’da ikili kelimelerin ortaya cıkışında en yaygın neden dil ilişkileri olarak değerlendirilebilir. KTA’nın ilişkiye geçtiği dillerden aynı kavram için aynı kökene sahip kelimeyi ayrı yollar aracılığıylaalması ikili bicimlerin ağırlıklı nedenidir.3) Kaynak dil olarak ÖD’den başka ET,EAT,İtalyanca,Rumca,İngilizce ve Arapca sözkonusudur.4)Kıbrıs ağızlarındaki ikili, hatta üçlü biçimlerden biri ilişkiye geçtiği dilden doğrudanalınmıştır. Bir diğeriyse ikinci dil uzerinden dolaylı şekilde alınmıştır. KTA’da kullanılan İtalyanca , İngilizce ,Arapca veFarsca kökenli kelimelerin bir bölümü dile bu şekilde alınmıştır. Alıcı dil konumundaki KTA iken ilk iki dil için verici dil konumunda Kıbrıs Rumcası, kaynak dilse İtalyanca veya İngilizce ; diğer iki dil için ise, verici dil konumunda Osmanlıca,kaynak dil ise Arapca veya Farsca’dır.5)Ada’nın bir şekilde izole olmasından dolayı ET ve EAT bakiyesi sözcükler yanında ÖD’den alınan kelimeler de ikili ve ya çoklu biçimleri oluşturmuştur.5) ÖD Osmanlı zamanındanberi idari,ticari ve eğitim faaliyetleri nedeniyle KTA üzerinde etkili olmuştur. Radyo, televizyon gibi kitle iletişiminin 1990’lı yıllardan günümüze yaygınlaşması ÖD’in KTA üzerindeki etkisini artırmıştır. Buna dayalı olarak ÖD’den ve yöre ağızlarından alınan birtakım kelimeler de ikili bicimlerin varlığını ortaya cıkarmıştır6) KTA çok sayıda ağzı içermekte olup ayni kökten farklı eklerle türetilmiş aynı anlamlı farklı sözcükler görülebilmektedir.6) Bu çalışmada geniş bir duplet sözlükçesi verilmiştir.7) Sözlükçeden de görüleceği gibi KTA’da ikili biçimlerin (duplet) yannda üçlü (triplet) ,dörtlü (quadrat) ,beşli (pentet),altılı (sektet ve hatta daha çoklu biçimler de bulunmaktadır.

54

i)üçlü biçimler:geyit-geysi-geyecek ; yıkık-yıkılık-yıkıntı ; yannama-yannamaca-yannamasına ; yükleddirmek-yüklemek-yükletmek; sıska - sıskalli-sıskargaii)dörtlü biçimler: tombiş-tombik -tombilik-tombul ;yeycek-yeyinti-yiyecek-yeysi ; yusuf / yusufu / yusufcuk / yusufefendi; bongleya-bongurga / bamburga / bungarga ; osurancı-osurgan-osurukcu-osurukluiii)beşli biçimler: bangallo / mangallo / mangallukya / mangalcık / spangallo ; basdı / basdırma / bastı / baskı / batırım yemeği ; bidda-bitta-bide-pide-biddaga -bittaga -biddak-bittoz ; dinnenmek-diynenmek-dinginneşmek-diynenginneşmek-dinlengin ; eğer-eğerlim/ eğersam / eğerçi / eğerleyimiv) altılı) biçimler: cızgı-cızı-cızık -çiza-çizik-cızıcık ; efselemek-efsemek-efsermek-evsemek-evselemek-hefsemek-hefselemek-övsemek ; gabira -gabirgas-gabiris-gabirizi-gabsaris-gabsalis:v) çoklu biçimler: andene / aniden-anidene / anideneden / angsız-ansıcca -ansıcıgdan-ansızdan-ansızdana –ansızın ; birceyiz / birceğez / bircez-biraz-birazcık-bireccik-birezcikSonuç olarak,KTA,ikili ve hatta çoklu biçimler yönünden zengin bir ağızlar topluluğudur

KISALTMALAR

AA. Anadolu ağızlarıAlm. AlmancaAltay. AltaycaAr. ArapçaAzer. AzericeBret. BretoncaBST. Tıp Terimleri KılavuzuBul. Bulgarca Çağ. Çağatayca  ÇıtakDLT. Divanü Lugat-İt TürkEAT. Eski Anadolu TürkçesiEdigey. Edigey TürkçesiErm. ErmeniceET. Eski TürkçeEYun. Eski YunancaFar. Farsca

55

Fr. FransızcaGag. Gagavuz.Göktürk. GöktürkçeHır.Hırvatça İng. İngilizceİsp. İspanyolcaİt. İtalyancaKaraçay. Karaçay TürkçesiKaray. KaraycaKazak. KazakçaKB. Kutadgu BiligKıp:KıpçakçaKırım. Kırım TatarcasıKTA. Kıbrıs Türk ağızlarıKuman. KumancaLat. LatinceMem. Memlük KıpçakçasıMoğol. MoğolcaNogay. Nogayca Osm. Osmanlıca.OY. Orta YunancaÖD. Ölçünlü dilRum. Kıbrıs RumcasıSagay. Sagay TürkçesiSırp. Sırpça Tarancı. Tarancı TürkçesiTeleüt. TeleütçeTürkm. TürkmenceUygur. UygurcaVen. İt. Venedik İtalyancasıYun. Yunanca

Kaynaklar:Batkan, Narin Ağa:Kıbrıs Baf Ve Limasol Türk Göçmenlerinin Ağzı,Yüksek Lisans TeziÇelebi, Nazmiye:Kıbrıs Türk Ağızlarında Dil İlişkisi İzleri,Doktora tezi,İÜ,2010Eren, Prof. Dr. Hasan: Kıbrıs'ta Türkler Ve Türk DiliEren, Prof. Dr. Hasan: Turkcede Douplet Ornekleri”, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, TDK,Ankara, 1995/II, s. 736.Gökçeoğlu,M:Kıbrıs Türk Ağızları Sözlüğü

56

Gökçeoğlu,M:Kıbrıs Türk Küme Sözler I-IIGümüşatam,Gürkan:Kıbrıs Ağızlarında ikili Kelimeler (Dupletler)Hakeri, B.H.:Kıbrıs’ta Halk Ağzından Derlenmiş Sözcükler SözlüğüKabataş,O:Kıbrıs Türkçesi’nin Etimolojik SözlüğüKara Mehmet:Ayrı Düşmüş Kelimeler, Cağlar Yayınları, Ankara, 2004.Köprülü, F. :Türk edebiyatı Araştırmaları cilt II,sayfa 362)Manavoğlu, İ.Erkan:Kıbrıs Türk Ağızlarının Etimolojik Bir Sözlük Denemesi (basılmamış)ME. : Mukaddimet-ül EdepMemmedov Yunus, “Ses ve Anlam Bilimi İtibarıyla Farklaşma”, Türk Kültürü, 1989/313, ss. 296-302.Odun ,Hüseyin:Kıbrıs Türk Ağzında Zarf-fiil Ekleri,Yüksek Lisans Tezi,2005,DAÜBurhan, Oğuz:Türk Halkının Kültür KökenleriÖzkul, A.E.: Kıbrıs Adasının Sosyo –Ekonomik Tarihi ; 1726-1750Türker, Edibe:Kıbrıs Ağzı ve Grammeri,Lisans-İstanbul ü.,1974:

57

58