Mesnevîlerin Sebeb-i Te'lif ve Hâtime Bölümlerini Türk Edebiyatı Tarihi Kaynağı Olarak...

23

Transcript of Mesnevîlerin Sebeb-i Te'lif ve Hâtime Bölümlerini Türk Edebiyatı Tarihi Kaynağı Olarak...

ESKİ TÜRK EDEBİYATI ÇALIŞMALARI VI

Mesnevi: Hiköyenin ŞiiriEazıılayanlaıHatice AynurMüjgAn ÇakırHanife koncuselims. kuruAli Emre Özyıldırım

TURKUAz

EsKı TÜRK EDEBİYATI çALIşMALARI VIMesnevi: HikAyenin Şiiri

Turkuaz Yayınlan: 20

Edebiyat: 8

ISBN 978-605-88909 -4-7

HazırlayanlarHatice AynurMüjğAn ÇakırHanife koncuselim s. kuruAli Emre Özyıldrrrm

İstanbul, Mayıs 2011

Yalnn sorumlusuEmin Nedret İşli

Kitap tasanmrErsu Pekin

Baskı ve ciltMas Matbaacıl* A.Ş.Hanidiye Mahallesi,Soğu}su Caddesi,No:3 3ıM08Ikğıüane, İstanbulo2|2 294 10 ooSertifika No: 12055

Turkuaz YayınlanEmir Nevruz Sok No: 12Panayia Apt. Galatasaray 34430, İstanbulweb: sahaf-furkuaz.comtel: (212) 245 45 88faks: (212) 245 45 84

o Tüm yayın haklan saklıür. Tanıhmiçin yapılacak kısa ahntılar üşındayazaılann ve yayncrnrn yazılı izniolmaksızm hiçbir yolla çoğaltılamaz.

ESKİ TÜRK EDEBffATI ÇALIŞMALARI V]

Mesnevl: Hiklyenin Şiiri

İçindekiter

7 Önsözl0 Program

|3 - 22 GİRİşl5 Selim S. Kuru

Anailolu'ila mesneuinin hikay esini y azmak

25 - t63 İnış EDEBİYATINDtrN TÜRK EDEBİY.trTINA MEsNEvİ2l Adnan Karaismailoğlu

Doğu edebiyatı geleneğinde Farsça ue Türhçe ınesneutlerin ortakyönleri

37 Derya ÖrsBir anlatım şekli olarak Klasik Türk ue İran ed,ebğatında ınesneut

4l Sadrk ArmutluFarsça ue Türkçe Şem' ü Perudne'ler arasında bir karşılaştırma ilenemesi

165 _ 2ı6 MESNEVİDE ANLATMANIN YoLLARI16Z Dursun Ali Tökel

Kurmacadan anlatıya: kendisi için olmayan bir rnetin olarak rnesneuiI95 Selim S. Kuru

Destanı ınesneuide anlatmak: Gülşehri, Aşık Paşa ue Mes'tıil'uneserleri hakkında g özlemler

2t9 _ 260 MESNEVİNİıı İçunoİKLERİ22l fufat Kütük- Lokman Turan

Mesneutlerin sebeb-i te'lif ue hiltiıne bölümlerini Türk edebiyatı tarihikaynağı olarak okumak

23t Ayşe YıldızTürkçe mesneuilerile kıt'a ue nazım kullanımı

263 - 298 MESNEVİNİıı sünırırnİ265 Serpil Bağcı

Stırete Eşık olmanın siretleriZ8Z Yaşar Aydemir

Mecmialara yansıyan mesneut zeuki

30t -336 EKLER303 Peter Chelkowski

Ek 7: Drama ustası NizLmt3tz İbrahim İtuaıi-ııtıseyın Kameri Givi

Ek 2: Farsça üç lirik manzumenin psikolojik tahlili: Hüsreu ü Şiıtn,Leyli uü Mecnün ue Vis ü Rdmin

339 Kaynakça

ffi

ffi

debiyat tarihi çalışmalan bir metnin mevcudiyetinden ha-

berdar olmakla başlar. Biz eski edebiyatımıza ait eserlerin

mevcudiyetinden gelenek, bibliyografya, biyografi ve kimizaman da tesadüfün yardımıyla haberdar oluruz. Varlığı tes-

cil edilen edebi eser, edebiyat tarihimizin ilgi alanına girer. Bunoktadan itibaren edebiyat tarihçisinin yapacağı ilk iş, metnin

sahibini tespit etmek olmalıdır. Zira her edebi metin, sahibinin

varlrğına tanıklık eden en ciddi vesika olma hüviyetini de taşır.

Eserin sahibini tayin eden araştrrmacr tabiatıyla onu tanrma-

ya çahşacak ve bunun için türlü kaynaklara müracaat edecektir.

Eserin eldeki kopyalannın sağlam olup olmadığı, müellifin ese-

rini te'lif ya da tercüme olarak ortaya koyup koymadığı, eserine

verdiği ismin belirlenmesi, tercüme ise kimin eserinin tercümesi

olduğu, te'lif ise müellifin etkilendiği kaynaklann tespiti, eserin

hangi saiklerle yazılmaya başlandığı, hangi tarihte tamamlandrğı,

manzum ise beyit tutan, müellifin diğer eserlerine eldeki metinde

temas edip etmediği eski Türk edebiyatı tarihçisinin çözmek du-

rumunda olduğu başlıca meselelerdir.

Biz bu çalışmamızda mesneülerin sebeb-i te'lif ve hAtime bö-

lümlerini bu meseleleri çözmede yapacaklan katkılar bakrmın-

dan değerlendirmeye çalışacağız.1 Üzerinde değerlendirmelerde

bulunacağımrz eserleri seçerken sebeb-i te'lifleri geniş çevrelertarafindan bilinen ve şairleri edebiyat tarihleri tarafindan aynn-tılı olarak ele alınan mesneülerden ziyade, nüshaları az olan ve

ı Mesnevilerde sebeb-i te'lif bölümü ile ilgili olarak şu çaIışmalara da bakılabilir: Hasan

Kavruk, Iürkçe mesnev'ilerde sebeb-i te'lif (Malatya: Özserhat Yayıncılık, 2003); Şey-ma Büyükkavas Kuran, "Mesneviden romana uzanan sebeb-i te'lifyolu üst kurmacaya

mı çıkar?" Turkish İtudies 1, s. 2 (2006): 172-201; Sevda Önal, "Sebeb-i te'liflerdekiortak ve farklı temalar," Atotürk Üniversitesi Türkiyot Araştırmolorı Enstitüsü Dergisi,

s. 35 (2007): 105-24; Gönül Ayan, "Anadolu sahasında yazılan bazı "Yusuf u Züleyha"mesnevilerinde sebeb-i telifler" Turkish Studies, s. 4/3 (2009): 227-72; Lokman Turan,"Türk edebiyatında şiiryazma sebepleri ve Edirneli Örfi Mahmud Ağa Divanı'ndaki oniki gazelin yazılma sebepleri üzerine," Atatürk Universitesi Sosyol Bilinler EnstitüsüDergisi,13,5. 3 (2009): 367-95.

edebiyat tarihi kaynaklannda müelliflerine ya hiç yer verilmemiş

ya da çok az yer verilmiş mesnevileri tercih ettiğimizi söylemeli-

yız. Zira bu tarz mesnevilerde sebeb-i te'lif ve hitime bölümleri,

şairi ve eseri belirleyip tanımakta edebiyat tarihçisinin yegane

kaynağı durumundadır.

&ffis@

Bilindiği gibi bir edebiyat terimi olarak mesnevi her beyti kendi

arasında ayn a}rn kafiyeli olan ve aruz vezninin kısa bahirleriy-

le yazılan nazrm şekline verilen isimdir. Diğer nazım şekilleri-

ne ğöre kafiye bulmada tanıüğı kolaylık bu nazrm şekliyle her

tiirlü konuyu işleyen uzun eserlerin yazrlmasrna sebep olmuştur,

Mesneü nazım şekli zaman içinde gelenekselleşen bir plana sa-

hiptir. Buna ğöre bir mesnevi üç ana bölümden oluşur: Giriş, asıl

konunun işlendiği bölüm ve bitiş bölümü.

Mesnevilerin giriş bölümlerinde ise şu alt başhklar bulunur:

Besmele, tevhid, münacat, naat, miraciyye, mucizat, dört halifeye

övgü, padişaha ve devlet büyüğüne övgü, sebeb-i te'lif.

Asıl konunun işlendiği ikinci bölüm, mesnevinin ana böliimü-

dür. "AgAz-ı dAstAn", "matla-r dAstdn", "dgiız-ı lıssa", "iıgdz-ı

kitab" gibi başlıklarla başlayan bu bölüm mesneülerin tasnifine

esas teşkil eder ve diğer bölümlerden daha hacimli olur.

Mesnevilerin son bölümtrnde yer alan ve eserin bittiğine işaret

eden hAtime bölümü, "hAtimetii'l-kitdb", "hitime-i kitab", "hatm-

şuden-i ....", "tamAm-şuden-i ...." gibi başlıklarla kaşımrza çıka-bilir. Bu bölümde mesnevi sahibi, Tann'ya hamd ü senA ve dua

eder, sultanr överek saltanatrnrn devamrnr diler, eseriyle ve şairli-

ğiyle övünür, tanınmrş mesnevi şairlerini ve eserlerini anar, eseri-

ne verdiği ismi bildirir; hasetçilere, acemi ve dikkatsiz miistensih-

lerle metni doğru dürüst okuyamayan okuyuculara ikaz ve yergi

yollu sözler söyler ve bunlann esere vereceği zarardan Tann'ya

sığınır, mesnevinin beyit sayısın1 veznini, yazıldığı tarihi İe yeri

EsKİ TtıRİ< DEBİYATI ÇALIşMALARI vr: Mesnevİ: Eiköyeıtn Şiİıi

Rıfat Kütük-IJokınan Turan Me snevİ]erin sebeb-i te'lİf ve httime bö]ümleriniTürk edebiyatı tarihi kaynağı olarak okumak

zikrederek okuyucudan hayır dua talebiyle eserini bitirir. Çoğumesnevide yukanda gösterilen hususlann hepsi birden bulunma-

dığı gibi, sayılanlann dışında kalan noktalar da görülebilir.2

Türün konvansiyonel tertibi içinde asıl konuya geçtiğinde ge-

leneğe uygun olarak ele aldığı mevzudan uzaklaşmak istemeyen

şairin kendinden rüatlıkla büsedebileceği yegane alan olarak

sebeb-i te'lif ve hdtime bölümleri kiiltiir ve edebiyat tarihimiz açı-

sından ayn bir önem taşırlar. Esasen sebeb-i te'lif ve hAtime bö-

lümleri İslam medeniyetinin kitap tertibi içinde gelenekselleştirdiği

bölümlerdendir. Bu bahmdan manzum ya da mensur olsun bu me-

deniyet dairesi içinde neşet eden hemen her eserde sebeb-i te'lif ve

hAtime bölümlerinin bulunduğunu rahathkla söylebiliriz.3

Şair veya yazar sebeb-i te'lif krsmında eserini yazma nedenini

çoğunlukla kendisi dışında gerçekleşen ve çoğu eserlerde mi§-tereklik arzeden bir hadiseye bağlar. Manzum eserlerde bu ne-

denlerin şiirselliği dikkat çeker. Şair, düşünde büyük mesnevi

üstatlanyla konuşur veya kendi Alemine dalmışken "hAtif'ten birses işitir. Bunlar şaire filan konulu bir mesneü kaleme almasr-

nı telkin ve tavsiye ederler. Ya da şair, dostlarıyla bir mecliste

oturup ünlü bir mesneviyi okurken, mecliste bulunan arkadaşlan

ondan benzeri bir eser yazmasını talep ederler, Hatta bu işi ancak

kendisinin başarabileceğini söyleyerek şairi bir imtihan ortamrna

çekerler. Kimi zaman da sultan ya da başka bir devlet büyüğü,

Farsça ya da Arapça yazılmış bir eserin Türk diline kazandınlma-

sını şairden veya yazardan isteyebilir.a

Şair veya yazar eserini yazma nedenlerini açıklarken bu arada

isminden, diğer eserlerinden, bağlı olduğu düşünce sisteminden,

sanat anlayışrndan, etkilendiği üstatlardan, bundan sonraki proje-

""."""""::"""""z İsmaiI Ünveı "Mesnevi," Türk DiIi Dergisi:TürkŞiiri Özel Soyısı ll: Divon Şiiri, s. 4'l5-16-'l7 (Temmuz-Ağustos-Eylül 1986): 448.

3 Mensur eserlerde sebeb-i te'lifve h6time bölümlerine örnek olmak üzere şu eserlere

bakılabilir: Yazıcıoğlu Ahmed Bicin, EnvErü'l-dşıkin (İstanbul: Matbaa-i Amire, 1278

[186,ı-62]), 3-6; 407-09; SürürT Muslihiddin Mustafa, Bohrij'l-Ma'Erif, Milli Kütüpha-ne, 06 Mil Yz A9122,16-2a.

4 Ünver, a.g.e., 437.

lerinden, kaleme aldrğı eserin tercüme olup olmadığrndan, eserini

kime sunduğundan, eserin isminden v€ m:ırzrımsa beyit sa)nsm-

dan, eserini hangi tarihte ve kaç yaşında yazdığından bahseder.

Biz bu çalışmada sebeb-i te'lif ve hAtime bölümlerini mesneülerile sınırlandıracağrmrzı ve bu bölümleri Türk edebiyat tarihçisininkaşılaşacağı kimi sorunlan çözmede yapacaklan katkılar bakr-

mından ele alacağımızı bir kez daha hatırlatalım.

Eski edebiyatımıza ait dil ve edebiyat yddigArlan günümüze

önemli oranda el yazması şeklinde ulaşmıştır. El yazması kitap-larda mesnevinin ve müellifin ismini tespit etmek için ttirlü yollartakip edilebilir. Eğer nüsha herhangi bir küttiphanede bulunuyor-sa katalog kayıtlanna başvurulur. Lakin eser ve müellif isimleri-nin kataloglama srrasrnda yanlış tespit edilmiş olabileceği hatır-dan çıkanlmamalıdır. Bazı hAllerde kataloglama esnasında eldeki

eserin isminin ve sahibinin hiç teşhis edilemediği de vAkidir. Böy-le bir durumda edebiyat tarihçisi eldeki nüshaya müracaat etme-

lidir. Nüshanın zahriye tabir edilen giriş sayfasında veya metninhemen başlangıcından önce bir başlık şeklinde yazann ve ese-

rin kimliği kaydedilmiş olabilir. Bu kayıtlar araştırmacının işinikolaylaştıracaktır. Kimi el yazmalannda bu bilgilerin de ihmaledildiği göülür. Böyle zamanlarda eserin manzum ya da mensurolması eserin ismini ve müellifini tayin etmek açısından önem-lidir. Eldeki eser bir divan ise manzumelerin mahlas beyitlerinebakrlır. Divanlar ekseriyetle sahiplerinin isimleriyle anılüğı içinbu ameliye ile hem eserin ismi hem de şairi tespit edilmiş olur.Eğer eldeki eser mensur ise o hAlde araştrrmacrnın dikkatini ese-rin başlangıç kısmına, özellikle müellifin eseri yazma sebeblerininaklettiği sebeb-i te'lif bölümüne ve eserin son kısmrnr oluşturanhAtime, bitiş bölümüne teksif etmesi gerekir. Yazar bu krsımlardabir vesileyle adından ve eserine verdiği isimden bahsetmiş ola-bilir. Eskiden mensur eserler içerisinde hAle münasip beyitlerin,nazmlann yer alabildiği göz önüne alınırsa hiç değilse müellifinismini tayin için bu manzumeler de dikkatle tetkik edilmelidir.Hakeza mesneüler içinde yer alan hdle miinasip ğazeller de, mü-

EsRİ Tt Rtr EDEBtYAn çAilşMALARt vI: Mesıevİ: Eftayenİı Şiİıı226

Rıfat Kütük-Iıokınan Tuıan Mesnevi]erin sebeb-i te'llf ve heüme böIüm]eriniTürk edebiyatı taihi kaynağI olarak okumak

ellifin ismini tespit etmek bakrmından anahtar olarak kullanılabi-lir. Bunlara ilave olarak bazı durumlarda müstensih, eserin adrnr

ve müellifini istinsah kaydı içerisinde zikredebilir. Bilhassa baş-

tan ve sondan eksik olan eserlerin ismini ve sahibini belirlemekedebiyat tarihçisinin işini zorlaştıracaktır.

Muslihi ve .fr.bidi'nin mesnevileri

Mesnevi nazım şekliyle yazılm§ eserlerin isimleri ve müellifleride küttiphane kaytlanndan, başta tezkireler olmak üzere edebiyat tarihi kayııaklanndan, eldeki nüshalann zahriye ve başlangıçkısımlanndan öğrenilebilir. Kimi durumlarda bu vasıtaların hiçbiri eserin ve müellifin ismini anmamış olabilir. 0 hdlde edebi-yat tarihçisinin eserin kendisinden ve onun ğelenekselleştirdiğibölümlerden yardım almasından başka çıkar yol kalmaz. Şim-dilik tek nüshasrnr tespit ettiğimiz Muslihi Mevlidi buna örnek

verilebilecek niteliktedir. Eldeki tek nüshanın züriyesinde eserin

ismi bulunmamaktadrr. Sadece başlanglç kısmında "Haz6 Kit6b-ıMevlüdü'n-Nebi" ifadesi yer almakta, müellif ismi belirtilmemek-tedir. Eser sebeb-i te'lifkabul edilecek bir başlığa da sahip değil-dir. Şair, mevlidin faziletlerinden bahsederek asıl konuya girer.

Biz şairin ismini asıl konu içerisine yerleştirdiği hAle münasip

ğazeller içinde buluruz:

Sad hezörön hamdtiJi'1-16h ol Huzi'ya Muslihi

Tö ezelden hO diyü güftöre gelmişlerdentizs

Afu+ isyön ol Huzd'ya Muslihi

Yaraşur çün lAle-hadd üstinde hi16

5 Muslihi Gül-efşEn, Rıfat Kütük Özel Kütüphanesi, 6b

6 a.e., 25a.

Şair metnin başında tüün ismiyle mevlid olarak anrlan

mesneüsine verdiği asü adın "Gül-efşin" ve yazilış tarihinin iseg13 l1507 olduğunu hitime bölümünde şu beyitlerle haber verir:

Çü hatm oldı kitöbı Gül-feşin'umKodum tirihi der-sahn-ı gtil-istön

Temim oldı kitibum hamd,iili'1-1ö}ı

Dahi vaz' eylediim adrn GiiI-efşörı7

Edebiyat tarihi kaynaklannda hakkrnda bilgi bulunmayan .

16. yüzyıl şairi Abidi de Rauzatü'l-İslam isimli mesnevisininsebeb-i te'lif ve hAtime bölümlerinde hayatı ve eseri hak-krnda krymetli bilgileri okuyucu ile paylaşır. Ona göre fAniömrü baki krlmak ancak ilim, cömertlik ve yiğitlik hünerle-riyle mümkündür:

Kişide üç hüner olsa revddurBulardan h6li olma]< ne revddur

Birisi ilm bir dahi sehövet

Birisi daiıi oldur kim şecö'ats

LakinşairZenginolmadığıiçincömertlik,giiçlüolmadığıiçinde yiğitlik gösteremediğinden yakınır:

Ganilik yok sehövet idesin sen

Kavilik yok şecA'at idesin seng

Bununla beraber şair yeterli ilmi kudrete de sahip olmaüğı ka-

naatindedir:

7 a.e.,32b.

8 A6idi, Ravzatü'l-İsl6n,Mılli Kütüphane,06 Mil Yz B 886, 6a; Rıfat Kütük Özel Kütüp-hanesi,3b (Devam eden dipnotlarda RK.).

9 a.e.,06 Mil Yz B 886, 6a; RK, 3b.

228 EsKİ TİıRK EDEBtYAl,t ÇAIiŞMALARI vI: Mesnevİı Hiklyenin Şiirİ

Rıfat Kütük-Lokınan Turan Mesnevilerin sebeb-i te'lif ve heüme bölilmleriniTİrrk edebiyaü tarihi kawağ, olarak okumak

İimde ol kadar möiıir değilsinMev6]i safina kddir değilsinlo

Bütün bu hünerlerden mahrum olan Abidi için söz söylemek,

bir kitap ortaya koymak dünyada iyi bir isim bırakmanrn, ha5nr

dua ile anrlmanrn tek çaresi olarak görünmektedir:

Elünde yogise mil ü menilünqDiliinde varise söyle mec6lünl1

Zira zaman akrp gitmekte, hazan yeli ömür bahannr soldur-

maktadır. İnsanın amel defterinin öldükten sonra da açrk kalma-

sının tek yolu hayırla anılmaya vesile olacak bir eser bırakmaktangeçmektedir. Ancak yaşı altmışa dayanan şair bunu gerçekleştire-

memenin ıstırabı içindedir:

Bu ma'niden var idi ıztırAbumNe stretden görine feth-i bibum

Yakiıı olmuş idi sittine yaşum

Akardı d6im6 derdile yaşuml2

İstanbul'da ikamet eden şair bu müşkili çözmek için mürşidi-

ne başvurur. Mürşidi ona fihh alanında muteber bir kitap olan

Rüknü'l-İslim Muhammed bin Ebübekir el-Buhiri'nin (ö, 573

11177) Şir'atü'l-İslilıoı isimli eserini nazmen tercüme etmesi ve

sultana sunmasr tavsiyesinde bulunur. Sultarun bu tercümeyi be-

ğenmesi eserin meşhur olmasrna vesile olacak dolayısıyla şairinismi de unutulmaktan kurtulacaktır. Zira sultanrn beğendiği bireser halk tarafindan da beğenilecektir:

10 a.e.,06 Mil Yz B 886,6a; RK,3b.

11 a.e., 06 Mil Yz B 886, 6a; RK, 3b.

12 a.e., 06 Mil Yz B 886, 6b; RK,4a. Görebildiğimiz nüshalar içinde şairin yaşını 50 ola-rak kaydeden tekyazma 06 Hk 102i2'dir. bkz.34a. Bu nüsha yazılma nedeni hususundada diğer nüshalardan farklı bir rivayet nakleder. Bu rivayete göre şair, ll. Biyezid'in(salt. 1a81-1512) AlemşAh'tan. olan torunu Şehzade 0sm6n'a hocalık yapmaktadır veonun arzusu iizerine Şir'otü'I-Lsl&m'ı nazmen tercüme etmiştir.

ı

Eger dilden iderse anameyliAna ragbet idiser halk hayli

Ne dierse dilegin vire Alli}ıl3

Mürşidinin tavsiyesi üzerine şair hemen Şir'atü'l-İslilm'|n birnüshasrnr bulur ve mütalaaya başlar. Arapça yazılan bu eseri

hayli beğenir ve nazmen tercüme etmeye karar verir. Ancak şiirsahasında kudretinin olmayışı onu srlantıya sevk etmektedir. Bu

endişeyle namaz hlar, Allah'a yakanr ve istihareye yatar. İstiha-

rede beklediği işareti alan şair Hakk'a sığınarak kitabı tercüme

etmeye girişir. Abidi sebeb-i te'lifin tam bu noktasında tercümeyi

sunacağı sultanı da haber verir:

Dirisen kim durur ol şdh-ı devrin

Sehm Şa}ı ibn-i sultörı Bdyezid H6nla .

Şairtercümesini917 /1511 tarihindeyaptığını,İstanbul'da'başladığı tercümeyi Demirhisar'da's tamamladığınr, eserine

Rauzatü'l-isldm adınıuygun bulduğunu şu beyitlerle bildirir:

Bu dil levhine nakş itdiikde kudretTokuz yiiz on yidi olmuşdı hicret

Sitanbil içre olup ibtidösı ,

Temürhisdrda oldı intihisr1 6

Kitöbı nazm iden adrn komuşdı

Adını Ravzatii'l-İslAm dimişdi l 7

13 Abidi, a.g.e., RK, 5a.

ı4 a.e., RK,6a. Eserin 06 Mil Yz B 886 numaralı nüshasının sebeb-i te'lifinde tercüme-nin Gazi Yaküb Paşa'ya sunulduğu yazılıdır. bkz. 7a.

ı5 Bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Struma-Karasu vadisinin doğu kenarında,

Serez-Selanik demiryolu üzerinde bir kasaba.

16 Abidi, a.g.e., 06 Mil Yz B 886, 8b; RK, 6a. ,

ı7 a.e.,06 Mil Yz B 886,8b; RK,6b.

23o E§fi riıRK DEBiYATI çAIIşMALARI vI: Mesnevl: Hi}lyenln Şiiİı

Rıfat Kütük-Lokınan Tııan Mesnevİ]erin sebeb-i te'lİf ve hetime bölümlenniTürk edebiyatı tarihi kaynağz olarak okumak

Sebeb-i te'lifin sonunda şair ismini de şöyle zikreder:

Muridın ku]lara viren Hud6'dıır

Mu"r6dı'Abidı'ntın ııöd du'6dur18

AblOi natlme bölümünde de eserini gI5 l15og yılında Ramazan

ayrnrn onunda Demirhisar'da tamamladığnı, beyit adedinin 1950

olduğunu okuyucu ile paylaşır:

Hem oruc ayuxun onunda temöm oldı kit6b19İtmeyeler lutf idüp bize hat&sıyçiin hit6b

Hem TemürhisAr bu diirrün nazmına merızil idiHem Resülün hicreti tokuz yiiz on beş yıl idi

Ger sorarlarsa bunun ebyöt 'adedinden his6b

Bin tokuz yiiz elli beyt oldı 'adedde bu kit6b2o

Son olarak Abidi kltabını okuyanlardan ha5nr dua talep ve is-

mini tekrar ederek eserini bitirir:

Aılara Hak rahmet ide bunı okuyanlara

Abidl'ye ra}ımetu'1-1dhi aleyh diyenlere2l

AniOl tıatl<ında yukanda özetini verdiğimiz sebeb-i te'lif ve

hAtime bölümlerinden öğrendiğimiz bilgileri şöyle değerlendirebi-

liriz: Şair, Rüknü'l-İslAm Muhammed bin Ebübekir el-Buh6ri'nin

Şir'atü'l-İslilıot isimli eserini dünyada iyi bir ad bırakabilmekdüşüncesiyle miirşidinin tavsiyesi üzerine nazmen tercüme et-miş, İstanbul'da başladığı tercümeyi 915 yılının Ramazan ayı-nrn onunda (22 Arahk 1509) Demirhisar'da tamamlamış ve 917

/1511'de Yavuz Sultan Selim'e (ö. 1520) sunmuştur. Şair eseriniyazmaya başladığı tarihte altmış yaşında olduğunu söylediğine

ve eser 915'te tamamlandığına göre 855 /1451 civannda İstanbul

ı8 a,e., 06 Mil Yz B 886, 9a; RK, 6b,

ı9 RK nüshasında tercümenin tamamlandığı ay Cem6ziye'i-5hir olarak gösteri]miştir (84b)

zo Abidi, a.g.e., O6 Mil Yz A 4165, 72a; RK, 84b.

21 a.e.,06 Mil Yz A 4165,72a; RK, 85a.

l

dışında bir yerde doğmuş olmalıdır. Yine sebeb-i te'liften anla-

şıldığına göre Abidi ilmiyye mesleğine mensup bir kimse olarak

İstanbul'da ve Demirhisar'da bulunmuştur. 50 bab şeklinde dü-

zenlenen tercüme 1950 beyitten ibarettir.

Auiol'nin sebeb-i te'lifini önemli kılan hususlardan biri de

şair ve yazarlann eserlerini devrin büyüklerine, özellikle sultana

sunmalannrn nedenlerinden birini izhar etmesidir. Çoğunluklacaize müessesiyle açıklanan bu keyfiyet Abidi'de bambaşka bir

biçimde karşımıza çıkar. Şair eserinin tanınmasın1 ya;nlmasmr,

isminin ölümünden sonra da yaşamasrnrn sağlam bir yolu olarak

görmektedir. Bunu temin etmenin en kolay ve tesirli çözümü ise

eserin sultan tarafindan beğenilmesidir. Zira onun beğendiği bireseri çewesi ve halkr da beğenecek, çoğaltacak, okuyacak ve böy-

lece yaşatacaktır. Yaşayan ve okunan bir eser kendisiyle birlikte

sahibini de unutulmaktan kurtaracaktır.

Şöhi ve feıhid-nirne adlı eseıi

16 yüzyıl şairi ŞAhi hakkında da edebiyat tarihi kaynaklannda

herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Onun biri eksik iki niis-

ha olarak günümüze ulaştığını tespit ettiğimiz FerhaiJ-nEme

mesnevisi, şairin biyografisini oluşturmada müracaat edeceğimiz

tek kayırak olarak görünmektedir.22

ŞAhi, mesneüsinin "Bu div6n-ı belAgat-unvdnun tuğrisınıhazret-i sdhib-kırin-r zem6n nim-ı şeriflerine niş6n itmege

şeh-zAde-i arş-lşyAn ve ravza-mekAn işAret-i pür-beşlretleri

vösıtasıyla ikdAm ohndugına işAretdür." başhğını taşıyan sebeb-i

te'lif kısmında kendini şiir vadisinde hünerli, şiirleri çewesindetanrnan ve beğenilen bir kimse olarak tanıttıktan sonra şiirleri-nin şöhretinin Şehzade Mehmed'e kadar ulaştığrndan ve nihayet

zz ŞAhiveFerhidnöme'si ileilgili bilgilerşumakaledenözetlenmeksuretiylealınmış-tır: Rıfat Kütük, "Bilinmeyen bir eser: Ş5ht'nin Ferhidn6me'si," EKEVAkodemi Dergisi,s.30 (Kış 2007): 161-86.

Esrİ njRK DEBİYA1I çAİişMALARI vI: Mesnevİ: Hlklyenİn Şiiri

Rıfat Kütük-Lokman Tuıan Mesnevi]erin sebeb-i te'lif ve heüme böIümleriniTürk edebiyatı taihi kaynağı olarak okamak

ona intisap edip nedimleri arasında yer aldığından, şehzadeninvakitsiz ölümüyle sahipsiz kaldığından bahseder. Bu ölümün vedesteksiz kalrşrn tesiriyle Mrsrr'a ğiden ŞAhi, rüyasında ŞehzadeMehmed'i ğörür. Şehzade, cennette başında nurdan bir taç ol-duğu hAlde ŞAhi'ye üziilmemesini, dünyanın gelip geçici bir yerolduğunu, yaşasaydı onu aruularrna kavuşfurup muradına erişti-receğini, ancak Allah'rn emrine itaat etmekten başka bir şey yapı-lamayacağını ifade ettikten sonra şaire şiir vadisindeki kudretinihatırlatarak bir Ferhad-name yazıp babası Sultan SüleymAn'agöttirmesini; bu bahaneyle sultana kendisinden ve cennetteki

durumundan bahsetmesini, vaktiyle nedimi olduğundan babasını

haberdar etmesini; şiir miilkünün müşküllerini çözen, açık görüş-

lü sultanın bunu karşılıksız bırakmayacağını söyler. Bu sözleri

emir kabul eden ŞAhi, bir FerhAd-nAme kaleme alıp sultana sun-

maya karar verir.

ŞAhi, sebeb-i te'lif kısmında kendisinden önce Husreu ü Ştrinve FerhEd u Ştrtn yazan şairlerden Şeyhi (ö. tahminen 834 l143llve Ali Şir NevAyi'nin {ö. 907 /1501) adlannı anarak bunlardan

Şeyhi'yi FerhAd karakterine hak ettiği önemi vermediği için eleş-

tirir. Ona ğöre Şeyhi, Perviz'in gtizelliğinden, zenğinliğinden, ter-

tip ettiği meclislerin şatafatından uzun uzun bahsetmekte, Şebdizisimli atına övgiiler yağdırmakta, ama Ferhid'ı sadece Şirin'ingüzelliğine tutkun, onun aşkıyla can veren bir dağlı olarak gös-

termektedir. Hilbuki büttin kaygılardan uzak olan Husrev'in aşk

FerhAd'ıyla dert ortağı olması, aşk yolunda onunla bir kefeye

konmasr mümkün değildir. Gerçi Husrev Alemin hükümdandır,

ama aşk faslında zerreden bile aşağı konumdadrr. Şihi'ye göre

Şeyhi, sırf eserine renk ve his katabilmek için FerhAd krssasrna

yer vermiştir.

Ali Şir Nevdyi ise şiir ikliminin hakanı olarak daha önceden

işlenmemiş bir konuya can vermiş; FerhAd'ı Çin mülkünün aşk

için saltanattan vazgeçip terk-i diyar eden şehzadesi olarak gös-

tererek onu dşıklann sultanı yapmıştır. Ş6hi, rivayetini beğendiği

NevAyi'yi üstat kabul ederek kıssayı nakilde ona tabi olmuştur.

Ş6hi'nin eseri ve şahsiyeti ile ilgili olarak edebiyat tarihçisinin

karşısrnda iki mesele durmaktadır: Eserde te'lif tarihi tam ola-

rak belirtilmediğine ğöre mesnevi hangi tarihte yazılmış olabi-

lir; mahlasından ve Şehzade Mehmed'e intisap edip eserini onun

ölümü üzerine yazıp Sultan SüleymAn'a sunduğundan başka bir

şey bilmediğimiz şairin gerçek kimliği nasıl vuzüha kavuşabilir?

Mesnevinin sebeb-i te'lifinden edindiğimiz yukarıdaki bilgileri

tarihi çerçeveye oturtursak bu sorulara şu cevaplan verebiliriz:

Şehzade Mehmed, Kanüni Sultan Süleymdn'ın Hürrem Sultan'dan

olan oğullannın enbüyüğüdür. 928 l7522'de doğan şehzade, Ma-

nisa Sancakbeyi iken g5O l1,544'te henüz çok ğenç yaşta çiçek

hastalığından ölmüşttir. Eser Kanüni Sultan Süleymdn'a sunuldu-

ğuna ve bu padişah 974 l1566'da Zigetvar Seferi esnasında vefat

ettiğine göre, Şahi g5O l1544'te hayattadır ve eserini 950-974

(1544-]j66) tarihleri arasında kaleme almış olmalıdır.

Şfüi'nin mesneüsinin iki nüshasından biri Erzurum nüshası-

drr ve sondan eksiktir. Atattirk Üniversitesi Kütiiphanesi Seyfet-

tin Özege Bölümü SA 36'daki nüsha demirbaş listesinde FerhAd

u Şiıin olarak kayıtlı olup müellifi belirtilmemiştir. Eserin diğer

nüshası olan Almanya nüshası (Staatsbibliothek zu Berlin Ms.or.

quart. 2002) Türkiye Milli Küttiphanesinin sanal ortamda hizmete

sunduğu Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu'nda "FerhAdnAme"

ismiyle yer almış ve müellifi yanlış olarak Şehzade B6yezid ola-

rak tespit edilmiştir.23

Bu hatanın düzeltilmesi yolunda mesneünin sebeb-i te'lifi bize

yol gösterecektir. Yukanda belirttiğimiz ğibi Ş6hi, Kanuni Sultan

Stileyman'ın oğlu Şehzade Mehmed'e intisap etmiş ve onun ne-

dimleri arasrnda yer almıştır. Eserin kütiiphane kataiofunda isnat

edildiği Şehzade BAyezid (ö. 969 lı56I) Şehzade Mehmed'in kar-

deşidir ve ona intisap edip nedimleri arasında yer alması, üstelik

Mehmed öldükten sonra sahipsiz kalması akla ve tarihi gerçeklere

uymamaktadır. Bu yanlışhğın malılas birliğinden kayıaklandığı ve

araştırmacı tarafindan fark edilip düzeltilmesi gerektiği ortadadır.

z3 https://www.yazmalar.gov.trİdetay_goster.php?k=125559 [06.07.2010].

EsE TüRK mEBiYAl,t ÇALIŞMALARI vI: Mesnevİı Hikiyenİn Şiirt

Rıfat ıİütük-Lokınan Tgıan Mesı evİlein sebeb-i te'lİf ve heüme bölllmleriniTürk edebiyatı tarthi kaynağı olarak okumak

Sebeb-i te'liften edindiğimiz bir diğer bilgi ise Ferhdd u Şirinmesnevisinin İslam edebiyatlanndaki macerasına aittt, Şahi, Ali

Şir NevAyi'nin daha önceden işlenmemiş bir konuya can verdiği

ni söyleyerek bu krssayı büyük ve müstakil hiktye şeklinde planlı

olarak işleyen ilk şairin Ali Şir NevAyi olduğunu teyit etmektedir,

Iraıendeli llamdi'nin Ieylt ve Mecnin adlı eseri

Edebiyat tarihi kaynaklanmrzda ismi geçmeyen bir diğer divan

şairi ise Larendeli Hamdi'dir.2a Onun hayatı ve eserleri hakkrn-

da sarih bitgileri temin edebileceğimiz yegane vesika, Leyh ileMecnin mesneüsi'nin g4g l1542'de istinsah edilen tek nüsha-

srndan ibarettir. Süleymaniye Kütiiphanesi, Fatih Böliımü 3740

nrımaraya "Tahayyür-nime-i LeylA ve Mecnfin" adıyla kayıt-

lı yazmanın, zahriyeden önceki varağında bulunan "Terceme-i

Krssa-r Leyli vü Mecnün MevlAnA Hamidi-i Larendevi" ibaresi,

Hamdi'nin Larendeli olduğuna dair süip olduğumuz tek kayıttır,

Larendeli Hamdi, mesnevisini yazma nedenini sebeb-i te'lif

bölümünde açrklamaktadır. Sebeb-i te'lif kısmına kaleme hitap-

la başlayan Hamdi, kaleme iki dile sahip bulunduğunu söyle-

dikten sonra, bir hikiye yazmak ve geçmiş şairlerin sözlerini

aktarmak niyetinde olduğunu haber verir. Kendisinin bu işi

yapmakta dciz bir kimse olmadığını ifade eder. Şair, Alem bağı-

nın cennete döndüğü bir bahar günü; gülün, Leyli'nın yüzü gibi

açılıp bülbülün, Mecnün gibi feryat ettiğini; her ttirlü çiçeğin

bütün güzelliğiyle boy gösterdiğini müşahede eder, Hamdi, bu

görüntü karşısrnda rilhat-ı meydeı kendini kaybetmiş bir hAlde

NizAmi'nin deryaya benzeyen hamsesine el vurmayı düşünür,

Bu düşünceyle pek çok gün ve ğece yorulmak, uykusuz kalmak

pahasına elinden düşürmediği Nizimi'nin hamsesindeki LeylA

z4 Larendeli Hamdi ve eserine ait bilgilerle beyit örnekleri şu çalışmadan allnmıştır:

nİİrt xılttıı,, "Larendeli HamdT,nin Leyl5 vü MecnOn mesnevisi: inceleme/metin ve diğer

Leyli vü Mecnün mesnevileriyle mukayesesi" (Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2002)

ile Mecnün hikAyesi, ona, bu efsAneyi yazmak için bir işaret gibi

ğörünür. HAtifden işittiği ses Hamdi'yi, tabiatınr kendine ram

etmesine rağmen sihir ve şiir vadisinde maksadına ulaşamamış

biri olarak tanımladıktan sonra onıı füsun ilefterine kalem çe-kip şoirlik mülküne olem dikmeye davet eder. Öyle ki hitiftengelen bu ses, Hamdi'ye, şiir vadisinde diğer bir NizAmi olma

istikametini göstermekten başka Molla C6mi'nin övğüsünü,

Nevflyi'nin aferinini kazanmayı da işaret eder.

Hitiften işittiklerini bir emir sayan Hamdi, hazineye benzettiğibu eseri meydana getirmenin kolay olmadığını, pek çok sil<rntı

çektiğini söyler. Buna mukabil derinlerden zehir ve kan yiyerek

ortaya çıkardığı nice eşi bulunmaz incilere mt§teri bu]amamak-

tan yakınır.

Mesneü edebiyatımzda eserin yazılma sebebleri arasın-da önemli bir yer tutan hAtiften gelen ses imajı25 LarendeliHamdi'nin de eserini vücuda getirme sebebi olarak ğörüniir. Şairuygun bir zamanda okuduğu Nizimi'nin hamsesinden etkilenirve bu hamseyi meydana ğetiren hikiyelerden biri olan LeylA ileMecnün efsanesini kaleme almaya niyetlenir. HAtiften gelen sesin

Hamdi'yi sihir ve nazm sürasnda na-kam olarak tanrmlamasrn-

dan Hamdi'nin ilk eserinin Leyld ile Mecnün Mesneüsi olduğunu

çıkarabiliyoruz:

Ki ey tab'ı semendin eyleyen rlmFiisün u nazrı salrr6sında na-kam (703)

Larendeli Hamdi eserini yazdığı tarihi ve eserine verdiği ismihdtime krsmında şu beyitlerle bildirmektedir:

Işideııler rlilglEg kim bu nlmeBi]e ne asrda irdi tem&me

Nebi'niin hiczetinden tuta sllıKi tt ma'lıim idine bu ma}Alı

z5 Unver, a.g.e.,437.

EsKİ 1'llRR EDEBtYATİ ÇArırŞMf,rıARI vI: Mcsn€Yıı Elİıy.ıin Şrrİi

Rıfat Kütük-Lokman Tııan Mesıevi]erin sebeb-i te']If ve h1time bölümleriniTtirk edebiyatı taıihi kaynağı olarak okumak

Çeke ebced hurifını şitnareCiimel üsltbı iire 6şk6ıe

Pes afllaya ki_olur tifih-i me\zünTahayyür-nöme-i Leyli vü Mecntn(54l4-54I7)

Bu tarih beytinin ikinci mısraı ebced hesabıy|a 949 11542 tarİ-

hini vermektedir.

O hXlde mesneüden hareketle edindiğimiz bilgiler şai-rin "Hamdi" mahlasını kullandığı, eserin te'lif tarihi olan 949

l1542'de hayatta bulunduğu, NizAmi'nin Hamsesi'ne nazire yaz-

mayı düştindüğü, Leyla ile Mecnün'un bu düşüncenin ilk tezahü-

rü olduğu ve eserini Şehzade Selim'e sunduğuyla sınırlıdır.

Gelili'nin Hamseşi

Edebiyatımızın hamse süibi şairlerinden olan Hdmidi-zAde

Celili'nin (ö. 977 / 1569'dan sonra) k{illiyatı Husrev ü Şirin, Leyld ve

Mecnün, Gül-i Sad-berg, Miheng-name ve Hecr-name (şairin

kendi hasbıhali) isimli eserlerinden oluşur. Hamsesinin, mev-

cut bilgilerimize ğöre, bir bütiin hhlinde yeğine nüshasr, Paris,

BibliothĞque Nationale, An. Fon, 364'e kayıthdır. Biblioth6que

Nationale'de bulunan bu nüsha Leyld ve Mecnün ve Hecr-

n6me'nin tek nüshası olmasr bakımmdan hayli tıymetlidir.

Celili'nin Husreu ü Ştrtn ile LeylA ile Mecnün mesneülerinin

özellikle hdtime bölümleri edebiyat tarihçisi açısından zengin

malzemeyle doludur.26

I(

(r

rr({

rr

ı"

rtr

f{

{f

z6 Celi]i'nin mesnevilerinde kendine dair verdiği bilgileri değerlendiren; hayatl Ve eser-

leri hakkında bilgi veren diğer çalışmalar için bkz. Hüseyin Ayan, "Celili'nin Mehek-

n5mesi," Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyotı Aroştırmolorı Dergisi: prof. Dr. Ho.run

Toloso Özel Sayısı, s. ll (1983): 5-13; aynı yaza1 "Celili'nin Hecr-n6mesi," Atotürk Uni-

versitesi Fen-Edebiyot Fokültesi Aroştırno Dergisi, s..14 (1986): 155-72i aynı yazar,"H6midi-z5de Celili'nin Leyl6 vü Mecnün'u," Atotürk lniversitesi Fen,Edebiyot Fokül-

tesi Araştırma Dergisi, s. 16 (1 9s8): 55-77; Şevkiye Kazan, "H6midi-z6de Celili: hayatı,

eserleri, edebi kişiliği ve Husrev ü ŞTrin mesnevisi: inceleme-tenkidli metin," (Yüksek

Lisans Tezi, Süleİman Demirel Üniversitesi, 1997); ayrı yazar, "Himidi-zdde Celili vegazelleri," Turkish Studies2, S.4 {2007)| 466-94.

Şair Husrev ü Şiıin'in sonunda, eserini 25 yaşındayken 918

llSl,Z'dekaleme aldığm1 mesneüsinin 2019 beyitten oluştuğunu ve

NizAmi'ye nazire yazmak niyetinde olduğunu şu beyitlerle bildiriyor:

Tokıız1t'ı:.a on sekü olmışdı hicret

Ki p6ydn buldı bu ttm&r-r mihnet27

Sorarsan ger bu nazm-r dürr-nisörıİki bin on tokuz oldı ştimArı

Çü balıı+ ta'bdan bu diiırr-i nödirYigirmi beş yaşumda oldr sldu

Budur peyv,este bu gönltiın merömıK'olam hem-pençe-i Genc-i Niz6mi'

Celili, Leyl6 ile Mecnün mesneüsinin hAtime bölümünde ise

eserini 919 /1541'de, yani Husrev ü Şiıin'den bir yl sonra, Zilhic-

ce ayrnm sonlanna doğru Edirne'de yazdığını, mesnevisinin beyit

sa)nsınrn 2145 olduğunu şu beyitlerle haber veriyor:

Törih-i Arab'da ey nigü-fölOlmuşdı tokuz yiiz on tokuz s6l

Buldı bu sa}ıife-i gam encümZi'l-hicce ev6hirinde itmöm

Ebyötı şüm6r ey giiirer-sencOtdr iki bift sad ü cihil penc

Bu n6me ki mi§g-fam oldı

Çün Edrine'de tem6m oldı28

Celili'nin hAtime bölümünde verdiği bu bilğiler şüphesiz ede-

biyat tarihçisi açısından son derece mühimdir. Biz buradan hare-

ketle şairin 893 l1487'de dünyaya geldiğini tespit edebildiğimiz

z7 Celili, HusrevüŞhin, BibliothĞque Nationale, An. Fon.364,62b.

z8 Celili, LeyIE ile Mecnan, Bibliothöque Nationale, An. Fon. 364, 128a-128b.

EsKİ TtırRİ< DEBtYAn çAJ,IşMALARİ vI: Mesnevİi Ekayenİn Şiİıi t1

Rıfat Kütük-Iıokınan Turan Mesnevllerin sebeb-i ie'ltrve hötime bölilmleriniTürk edehiyatı tarihi kaynağl olarak okumak

gibi bu iki eserin yaz||ma tarihleri, nerede yazlldıkları ve beyitsayılan haklonda ilk ağızdan da bilgilendiriliriz. Beyit sayılannıvennekle müellif, dikkatsiz ve kötü niyetli müstensihlere karşımetnini koruma altına almak istemiş, kopyayı satın almak iste-

yen heveslilere de nüshanın laymetini takdir için yol göstermiştir.

Edebiyat tarihçisi, müellif nüshası ortada olmayan mesnevilerinmetnini ortaya koyarken eldeki yazmalann sağlamlığını belirle-mek maksadıyla bu sayılara mutlaka dikkat etmelidir.

§onuçSebeb-i te'lif ve hAtimeler mesneü nazım şekli içinde geleneksel-

leşmiş bölümlerdendir. Şair burada hem hayatına ve sanat anlayı-

şrna, hem de dönemin zevkine dair kıymetli bilgiler verir; eserini

yazma nedenlerine temas eder. Bütiin bunlar şairin içinde yer al-

dığ geleneğe, onu şekillendiren tesirlere, kayırak olarak kullandı-

ğı malzemelere, yani metinlerarasrlığına; yaşadığı tarihe ve diğer

eserlerine ve dönemin sanat telakkisine ışık futan bilgilerdir. Bubakrmdan sebeb-i te'lif ve hAtime bölümleri şairlerin biyografileri-ni ve sanat görüşlerini ortaya koymaya çalışan edebiyat tarihçileriiçin önemli bilgilerle doludur. Özellikle edebiyat tarilrlerinde yer

almayan şairler için mesnevilerin bu bölümleri eldeki yegAne kay-naklar olmalan balamından almca önem arz ederler.

Kanaatimize ğöre sebeb-i te'lif ve hdtime bölümleri temel ede-

biyat tarihlerimiz olan tezkireler için de bir kaynak özelliği taşı-mıştır. Zira tezkire sahiplerinin eserlerine aldıklan bütiin şairlerile teker teker görüşmeleri mümkün görünmemektedir. Bilhassatezkire yazarlannrn yetişemedikleri veya görüşemedikleri isimleriçin diğer sözlü ve yazılı kayııaklar dışında şairin eserlerini, do-

layısıyla mesnevilerin sebeb-i te'lif ve hAtime bölümlerini birerkaynak olarak kullandıklannı söylemek mümkündiir.

Bu bölümler ğünümüze müellif nüshası ulaşmayan eserlerin

eldeki kopyalannrn sühatini belirlemeye de yardımcı olabilirler.Eğer şair hAtime bölümünde eserinin beyit sayısını veriyorsa mev-

cut nüshalar bu bilgi dikkate alınarak tetkik ve tasnif edilmelidir.

Bununla birlikte şunu belirtmeliyiz ki, bir edebi eseri biyografi

için kullanmak gerçekten nazik bir meseledir. Sonuçta sanat eseri

biyografi için yazılmış bir belge değildir.29 Eserle hayat arasrnda

bağlantı noktalan, paralellikler, sapmış benzerlikler, tersine dön-

müş yansrmalar bulunabilir.3o Sanat eseri kesinlikle biyografik

olarak kabul edilebilecek unsurlan fütiva etse bile, bu unsurlar

eserde öylesine yeni bir düzenlemeye ve değişime uğrarlar ki özel

olarak şahsi anlamlarını kaybederek basitçe somut insan malze-

mesi, bir eserin tamamlayrcı parçalan olup çıkarlar.3'Bu bakımdan edebiyat tarihçisi sebeb-i te'lif ve hltime böliim-

lerinde, özellikle eserin yazılma nedeni ile ilgili bilgilerin veril-diği krsımlara son derece ihtiyatla yaklaşmalı, bunlan aktaran

kişinin bir "maske", yazafln hakiki kişiliğinin arkasma 5aklxldlğ1bir "kaşı kişi"32 olabileceğini hatırdan çıkarmamalrdır. Buradaverilen yazılma nedenlerinin ne kadannın kurgu, ne kadannın

hakikat olduğunu belirlemek edebiyat tarihçisinin dikkatine,

miiktesebatrna, ka5rnaklxn kullanma azmi ve becerisine bağlıdır.Son tahlilde herhangi bir mesnevi iizerinde çal4an araştırmacı

eserle yapacağı işbirliğinin sınrrlannr iyi belirlemek; eseri anla-mak için biyografiye, biyografiyi ortaya koymak için esere baş-

vurına noktalannı doğru tayin etmek ve her h5liik5rda sağlam birokuyucu olduğuna eseri inandırmak zorunda kalacaktr.

z9 Röne Wellek ve Austin Varren, Edebiyot teorısi çev. Ö. Faruk Huyugüzel (İzmir:Akademi Kitabevi, 1993), 60.

30 a.e., 61.

3ı a.e., 59-60.

32 a.e., 60.

EsEİ TtİİK DBiYA1I çALİşMELAR! vr: M.rnevı: EİLeycıln Şttıi