'Kategoriler' Hakkında Dört Metin

51
'Kategoriler' Dört Metin Tevfik, Fenni Ali Sedad ve Giridi - Semih rOUR TEXTSON 'CATEGORY - Tevfik. F'cnni Sednd and 1 lcrc we puhllsh (from alphabet to Tur- of texts ol four thlnkers. who rcprcscnt the of We sdt•cted tht.> l<'Xts on the gory from Kcwws-1 Felsefe. lsmml s F'dse- fe. anel Dur enterton tlw wa.s the of llw<>e as well as rcal valu<. to those who are the qu- of ·category· Wc also presenl an nott to plact• thl'· se works contt•xt as to sh eel Jtght on anel our pmposc study. Ke ywords: Ali of Ertugrul Tevfik . ÖZET Bu Tevfik. Ertugul. ve k(IIPgorl ll<'rbi· rt tarihimizin olan bu Felsefe. ve Akaid Tercu- maruf olan eserlerinden kategoriler<' dair metmlcr lk- tlbas tarihi önemlert kadar bu meseleye alaka gosterecekler lstifadeye da dikkate Son olarak rnctlnlerin için konunun ehPmmtyeti. bu ça- ve ihtiva <'den bir tc bu Ilave Anahtar Ke lime ler: Ali Sedad. F'enni Kntegorller. Kate- gorilerin Tevfik. Giridi. Marmara Fakultest. F'clsPfe Yuksek t c'l,c·f•• f>nJ:I\1 , \11\1 5 \l.tfl '1'1 I.Jjt

Transcript of 'Kategoriler' Hakkında Dört Metin

'Kategoriler' Hakkında Dört Metin

-Rıza Tevfik, İsmail Fenni Ertuğrul, Ali Sedad ve sırrı Giridi-

Semih Atiş·

rOUR TEXTSON 'CATEGORY - Rıza Tevfik. ısmail F'cnni Ertııgrul. Alı Sednd and Sırrı Gırıdi-

1 lcrc we puhllsh transcrıptions (from Olloımııı-Arabtc alphabet to Tur­kish-Latın) of texts ol four Turkısh thlnkers. who rcprcscnt the mılcs· ıoncs of Turkısh thou~ht We sdt•cted tht.> l<'Xts on the qucstıon ·cı:ıte­

gory from Rıza Tt>\'fık 's Kcwws-1 Felsefe. lsmml F'ennı s l.ııgalçe-ı F'dse­fe. Alı SL~dad's Lisall'ıti-Mizan anel Sırrı Oiridı's Şerlı-i Alcctıct Tercwııesl. Dur enterton ın tlw selectıoıı wa.s the htstorıcal ımpoı t<ıııce of llw<>e ıcxts as well as tlll'ır rcal valu<. to those who are ıntcn·sted ın the qu­ı•stıon of ·category· Wc also presenl an ıntroclucto~ nott to plact• thl'· se works ın theır contt•xt as to sh eel Jtght on thPır ınıpor trıncc anel our pmposc ı ıı tlıis study.

Ke ywords: Ali Sedaıl. Categorıcs. Hıstof) of categorıcs ısmaıl Ft•nnı

Ertugrul Rıza Tevfik . Sırrı Oirıdi.

ÖZET

Bu çalışmada Rıza Tevfik. ismaıl F'cnnı Ertugul. Alı Scd;ıcl ve Sırrı Oı­rıdi'nın k(IIPgorl bahsıne daır yazdıkları nwtınler neşrcclılmtştır. ll<'rbi· rt duşünce tarihimizin bır ıncnzill olan bu duşunurlerın -sırasıyla­

Kanıus-ı F'els~{e. Liıgatçe-ı Felsefe. Llsa.n'ul-Mtıarı ve Şerlı-i Akaid Tercu­nıesi m1mlarıyla maruf olan eserlerinden kategoriler<' dair metmlcr lk­tlbas edilırken tarihi önemlert kadar bu meseleye alaka gosterecekler ıçin lstifadeye şayan olmaları da nazar-ı dikkate alınmıştır. Son olarak rnctlnlerin boşlukta asılı kalınanıası için konunun ehPmmtyeti. bu ça­lışmayı yapmarnızın amacı ve metlıılerin tamtımını ihtiva <'den bir giriş­tc bu çevrimyazıya Ilave edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Ali Sedad. ısmaıl F'enni Ertuguı. Kntegorller. Kate­gorilerin tarıhı. Rıza Tevfik. Sırrı Giridi.

Marmara Univ('rsltcsı. llahıyat Fakultest. F'clsPfe Boluımı Yuksek lı'>.ıns o~rcncısı.

Alllıldı.;J;hlfı~ t c'l,c·f•• /tt/mı ~tıJ~tuHrıllllll f>nJ:I\1 , \11\1 5 \l.tfl lt~~-'· '1'1 I.Jjt

100 Senu/ı Atı~

Oıriş

Dlı~unce tarihinde ziyadesiyle cheınıniyet verilen ve gerçeklen derin mü­nal<aşaları mucib olan bahislerin başında kategoriler gelir. Bu balısin haiz oldugu chcmıniyel bugun de degerinden birşey kaybelmemiştlr. Düşünce ta­rihi boyunca filozoflar farklı noktaları narar-ı clikkate alarak farklı kategori cetveleri vapmı~lar ve bu da tabiatıyla kategorilerin menşcıne daır ciddi mu­naka~aların dogmasına sebebiyet vermişlır. Mcsele kategorilerin varlık. du­şuncc (=akıl veya duyu) ve dll'den hangisine aıt oldugu ilc ilgiliydi ve alaka gösterilen başlıca cihcl. en başla marifet nazariyesi olmak uzcrc çc~ıtıı saha­ları kapsaınaktaydı. Mesela Empirizın-Rasyonallzm tartışmaları bu kabil­dcndfr.

Kategoriler bahsı elbette bu kadarla sınırlı kalmamış ve öne surıılcn yaklaşımların varlık al<mını bulunuyle luketip wkctemeycccgı sorununa lhasr davasına) da yol açrrııştı. Bir diger sonın ise ·katcgorılerin mahiyeti' meselesidir ki bu çetin ıncsele de 'kullilcr' tartışmasını do~urmakla kalma­nıış. aynı zamanda -bilhas!:>a Batı'da Rcahzm. Nomln;.ıliwı, Konseplıı­

aliknı gibi belli başlı ııç rıl<ıın tarafından doga ı sonuçlarına clcgın götürtilmc­sine vol ;ıçmıştır.

Kateogorılcr meselesi bır yönüyle de tasııif·i uluın ilc al~ıkalıdır· zira blr­birındcıı farklı \'arlık trısawurlannın yınc bırbınnden farldı bılgi tasan urla­rını tcvlid cdccegi gayel tabıı idı. Nitekım böyle de olmuştur (Nıtel<iın ilimler tasnifinin (Tasnif-ı Uluın veya Tekasiın-i Ulum balısinını Metafızik'ilı furu­atından addolunması bıı scbcplediı.l

Kısaca da olsa önemine dild<at çekıncye çalıştıgımız I<alegoriler bahsinl. duşunnıe faalıyetinin guzardı cdeıneycccgı bir soru konıısıı (1\öldu bir mcsc­lc) halınde tdakkı eden fikir erbabına pel< rasllanmadıgı duşunulecek olur­sa hatta bugun bu konuyu cevabı aranması gerekli dinamik bır soru(nl ha­lıne gctırmck bir yana. hiç degilse duşuııce tarihimizin ana damarlarını kcş­fctinck saJI<iyle tahl<ik ve ledkik edılmcsl gereken eskı (!) bir ıncscle olarak bllc ele alınınası gercktıgıııe inananların sayısının iyiden ıyıyc azaldıgı hesa­ba l<atılırsa. ilim mirasınıızla aramızda köprü olabilecek ııHc-liktel<i bu tiir ınctiıılcrlrı neşrine nıçin önem atfettigtmlz sanının daha !yı anlaşılır. Oysa içinde yaşadıgırruz kurak zamanlara nispctle yakın savıl:ıhilccek yıllarda -duşunınerun hemen her sahasında oldugu gıbı- ciddı ınesclelerc hakket­tiklcri ciddlyetle yaklaşan ve ıneselenin bir duşunce adamından beklediğ;l il­gi ve atakayı kendisinden esirgemeyen birçok alim vardı , evet. yenı bir şeyler söylcıııese ler de yenı bir şeylerin söylenınesini muml<tın kılacak donanıını

gelcccl< I<Uşaklara aklarınayı kendine dert edinmiş birçok rulın.ı Kuraklıgın beraberinde getırdıgı susuzhıgun şiddetını artırmasına ımı­

kabil ne gariptir ki bizler avuçlarımızı daldırıp kana kana içebilecegımiZ pı­narlardan uzaklaştık Bu trajik durumun son bulabılınesı hiç kuşkusuz ki meseleri kendımizc ait bır soruinf haline getirmemiz kadar, hala bereketııı-

Cııııılııırlyeı doııeınindr kaleme alLnan katPqorl kıtabıyatı tedkıkatımızııı :sadece son bo· hıııııınıı oluıjturınakıa olup Islam duşuncc gt•lcııcgı içerisinde l«ıtrgorilt~re dair yazıinn ııu.:ıtııll'rlll neşri -la kcl ır c•dllı>cegı uzere- daha hat·iınli bir ııeşır fn;~llvdlmn konusuclur

Kmegorıler · Hakkmcla Vort Mı!lllt 101

den Islifade etllglmiz bu topragtn ınahsuUcrlne önem vermemizle de al:ikaJı. Öyle ki bu hatırlayışın ardından ilmi ınlrasumzı anlayabılmemizl sağlayacak tum araçlarla donanmalı ve bu donanun eşliginde ayagımızı nereye basıyor­sak bastığımız bu zcminı layıkı vecl1Ue tanunamız gerektiğini unutmamalıyız .

Bız de bu Ilke uyarınca hareket etmeye çalıştık ve en azından kategori­ler bahsinde konuşmaya başlamadan önce yola çıkıp yolun biZi goturduğu her menzill elden geldiğince not defteriınızin bır tarafma kaydeltık. Şlnıdl farklı bir menzlldeyiz; bu menzilde deftere kaydedebllecek pek birşey yol<. Bu menzil, evrak-ı perışanııııızın ilk sayfasının sadece başka defterlere al<tonl­makla yctınildıgı bir nıcıııll.

Şiındilll< sadeec oktarmakla, yanı donanmakla. talibi oldugumuz tllın ınirasını biraz olsun tanımakla ve tanıtınakla yctiniyoruz. Yola devam cdcbl­llrsek şayet. belki o zaman aktardıklarımızı yonımiayıp degerlendirebllcccgl­mtz bir menzile de varnıayı ümid edebiliriz. Defterımizin sayfaları bitince kimbilir belki o zaman biz de bir şeyler söylemeve curet edebılır: "llım nıalu­ına Uibıdir" fehvasınca malumdan nıeçhulc doğru ılk adımlarunızı atmak ce­saretini kendlmızdc bulabılırtz. Uı.kin o zamana kadar deftenn her sayfasına bıknıadan. usanmadan sabırla notlar almayı surdurmcınız ve daha soı1rcı al­dıgıımz bu notları başka defterlere aktarmakla yctinınemız gerekiyor

1. Rıza Tevfll<'in [ 1869-194912 ML{{assol I<arrıus-ı Fels~{e'sıuiıı ·categorle · ıntıddesP

Modernleşme clöııeıninln ilk telif edilen F'cbcfe Sözlugu Mt!fassa/ Ka-

2 Rıza Te\·lik ·ııı hııyi.ltı w o:.scriı'rı Için bakınız · Rıza Tc·\1lk , Bırnz da Ben l<orıu~cıymı . h<ız .

Abdullah Uç ı mm. lstaıılıul 1 O!l3. Feyleso.f Rızn Teıjik. lswııbul 1328 191 O Kaııctı-ıııır

F .. Kendi Ağzındcın Rıza Teıfik Istanbul 1943: Rdik C Ulııııay Rıza Teı:fık Şllrlc>rt "'' Mektupları . lstaııbul 1943 M H Esatlı. 0/unıuııclen ~onru Rızo Tet!flk. Istanbul 1950: Hılını Yuccbaş. Bulun Cephelertyle Rızcı Tet!{lk Şltrler. ı\lcıJwleler. Hatırcılar lsı.ıııbul 1950. Abdulalı llçnınıı. Rızn Tl!ujik. Ankara 1986; Abdullah Uçınan ... Boluklxışı . Rıza

Tevfik''. Yaşcmılcırı ııe Ycıpıtlarıyla Osmanlılar Arıslklopc.•dlsl 1/ 329-330. Istanbul 1999, Şe rife Onay. Rıza Teı!flk ııe Mujassal Kanıus-ı Ff'lsıifesl. s 1-1 O. İstanbul 2003

3 Rıza Tf'\ilk, Mııfcısscıl l<cımus-ı Felsefe. c .l. lst:ıııbul 1330/1914-15: c . ll lst:ıııhııl 1336· 1338/1 917 ı 8 Modern felsefe tertınleri h:ıkkında telif edılen ilk felsefe soılu~u · muz olan Mıifnssal Kamııs-ı Fels(lje'ye dair yapılan t<'k dkadenıik çabşnıa ısmaıl Ka ranm danışmaıılıjl.ında Şenfe Onay tarafından lıazırlan;m nıksek Usans ıezidlr Şf'rt

fe Onay. Rıza Tet!flk ııe Mujassal Kamus-u Fels~{esı , M U ::>osyal Bilimler En'>IIHusu . Istanbul 2003. ~odern felsefe terfınl<'rt problemi Istanbul'un batısıyla kultıırel ılışkileruı arıınac;ı w mo­dem egittm kurunılannm açılması ile eşzanımıiı olarak ortaya çıkııuş bır ınesel.-dlr \'C

~dece kurumsal gcıyrı"tlı•rk• de~ ferdi çabalcırla da a~ılıııay;ı çalışıbnıştır Bu konuda hem kunınısal bır Ç<tbaııuı urunu olan Tstılalıat-ı 1/ınlye Encunıent. lıeın de eııcumenın uyesı olan Bnbanuidf' Ahmed Nairıı'ın ferdi çabalan h;1kkında şu degerlt çalışmaya lı;ı­k!lınalıdır ısmail Kara Bir Ft!lseje Dili Kurmcık/ /ll()(lf'rıı Fels~(e ue Bilim Terımlerının Tııı­ktye'ye Girişi, lstnııbııl 2001. ıstılahat-ı Ilmiye ı::ııc-ııııwııi'ııııı diger bir ar..ası olan Rızrı Tevfik Bölukb:ışı ııııı modern felsefe teriııılerbıe clnır gonı::;ll'rl ir.-ın bkz. Şerifı .. Oıınv. rıg1• s. 28-48 !Bu ı.ayf;ıl.ırda ıstılalı meselesine dair 4 lıolııın \'.ırdır 1) lstılah Mc<;l'lc'Si v!' ll Meşnıtiyctc kadar oJ;:ııı rlonem. 2) ıstılah-ı llııııye Eııcuıııt•ıtı. 3) ll Meşruıtvet Doncıııı

lstılalı Çalısmaları !Ziya CioiHılp Babanzade Alımed Naıııı . MPiııne<.l Alt Ayni. Avmııı G: ı ·

!antı. Salih Z•·kıl 4) Rız 1 Tevt1k'in llıni / Felsefi lsııl:ılılnr llakkın<.lakı Conışlcri l

102 Senu/ı Arı ş

mus-ı Felsefe modern felsefe terimleri meselesını sadece terımıere uygun Türkçe karşılıklar bulmak suretiyle aşmaya çalışmamış. terlınlcrin/kavram­laruı farldı medeniyet havzalarında l<azandıkları farklı anlamları da aktar­mış. hatta her fırsatta Batı Felsefesi ile Islam felsefesi arasmda bugun thtı­yacıru hıssettigimiZ turden ciddi mukaycscler yapmıştır. Bu durunıda Ka­mus'ta umumiyetle lakıb edilen sıranın şu şekilde oldugunu söyleyebiliriz: Mukaddime llugavi ve ıstılahi tahWer), Terimin/Kavramın Tarıhı (Hind. Yu­nan, lslfun. Devr-ı lntibah. ı-ıatııne ... )

Kamus'ıın birçok maddesine hakim bu tarihsel sıralamaya. Rıza Tevfik. kendı doneminde oldukça rcvaçta olan ilerlemccl (cvriıncl) tarih anlayışına mutabık bir anlam da yüldeınlşUr. Ancak bazı terınılerde (özcliklc melaflzik'e ait terlmlcrde). kavramın Batı Düşüncesi'ndeki anlamı ile islam Diişunce­si'ndekı anlamı arasında yaptıgı karşılaştırmalarda hukeına ve ınütekellımi­nin çok oncelerı onlar ile aynı scvıyeye ulaştıklarını, hatta zaman zaman on­ları bazı meselelerdc aştıl<larını belirlıııişlır. Kamus yazarının Isianı Duşun­ce mirasına yönelik eleştirileri ise yine donemin guçliı akıntıları dogrultu­sunda belirlenmış ve tabiatıyla bu hususta kendi ınuktesebatı ve egılımlerı de buyuk rol oynamıştır. Yazar. bazı terimierin anlamlarını da yine aynı şe­kilde dcvrin şartlarını dild<alc alarak yonıma tabı tutmuştur.

Bu makalede ııeşrctligiınlz Categorie maddesı -Kamus'tııı yukarıda kı­

saca ozctledigiınız ozcUiklerıııe uygun olarak- terimin 1 kavramın anlamını. bu anlam hakkındaki tartışınaları tarılı ı.\ le birlık tc ele alnı ak tadır. Metıı in neşrinc maddenin yapısına uygun olarak- tarafımızdan cldcnen başiılda­ra göre ıstılah şu tarihi süreç ıçerisindr ıncelennıcktedir: Hlııcl Feylesonarı, Yunan-ı Kadim. Rcvakiyyun. Ncv-Felatuniler. Kurun-ı Vusta. i lukema-yı ls­lam. Mutckcllimin. Devr-ı lntibah. Kant. Stuart Mill ve Herbel Spencer

Rıza Tcvftk metne lugavı lahlılerle beraber kendisıne ait duşuncelcrl de ihtiva eden ıstılahi açıklamalarla başlamış; clegerlcııdlrmelerinin de yer aldı­gı tarihi sürecin ardmdan hcılime (hl'ılasa. ıneselenın ehemınıycti ve terimin diger anlamları) bölumuyle metne son vermiştir. Metın bu sırasıyla kategorı­lere dair sahip oldugumuz en ımıfassal Turkçe metin olmak özelligine sahip­tir. Rıza Tcvfll<'ln tarihi sıralama içerisınde yaptıgı yorum ve degerlendirme­ler ise tarihi degerinin ötesinde biZzatıhl kategoriler bahsi üzerıne düşünmek isteyenler ıçin de ehcmınıyetlidlr. Bilhassa İslam Düşüncesi'nde mekulfıtın kazandıgı anlam lle kategorılcrin çagdaş felsefedeki anlamı arasında yaptıgı derin ledklk malısulu mukayescler ve bu mukayesclcrln sonunda terimin iki farklı tarihi dönemde kazandıgı anlamlar arasında buldugu uygunluklar du­şünce tarihimiZ ıçin önemli oldugu kadar. kategoriler meselesine aliıka gös­terecelder ıçın de lstlfadeye şayan olmalıdır."

Bu vesileyle Kategori maddesinin kaynaklarını da zikretmek gerekir. Ka­tegoriler hakkındal<ı fikirlerinden bahsctugi veya clolaylı olarak olsa da zikrl geçen isimler:

4 Rıza Tı·vflk'!ıı kfll<'gorıler ııwıwlı•sınde ıstanı relsefesi'ıw y;Jptıgı clcştırılrre ve hu gt•le­nr>gııı ıırunterı~·te Çugdaş Balı Fl'lscfesl ara>.ıııda buldııgıı benzeriikiere dair drgerleıı­dlrınl'lerıınız ıımstıkıl bır \'azının konusu rıl.ıcaktır

Kategorıler· Hak k mda Dört Metin 103

Pyhtagoras, Empedokles, Alkıneon. Platon, Arlsto. Kanada, Plotinus. St. Augustin, Boethıus, Alcuin. Scott Erigene. Gerbertus, Anselme, Gilbertus, Albertus Magnus, Ockhamlı WUllam, Francis Bacon. Descartes, Spinoza, John Locke. Leibnltz, David Hume, Kant, Friedrich AdolfTrendelenburg. Ro­bert Mayer, Darwin, Joule [James Prescott). Helmholtz [Hermann Ludwig Ferdinand Von), Huxley (Thomas Henry), Hershell, J Stuart Mill, Herberi Spencer, Charles Renouvier. Lord Kelvin [Sir William Thomson), Wallace.

Necdır. Nazzam, Ebü"l-Hüzeyl ei-Allaf. İbn Sina, F'ahreddin Razi, Nasi­ruddin Tusl, Adududdin el-İd, Sadeddin Taftazanl, Seyyid Şerif Cürcanl. Ce­lal Dewani.

Zil<redilen kitap adları ise şunlar: Theaitetos ve Le Sophisle (Platon). Criti­que de la Ratson Pure [Akl-ı Sırfı Tenkid. Kant), Nouvelle Monadologie (Yeni Mo­nadoloji] ve Essais de Critique Genera/e [C. RenouVier). Geschichte der Katego­rienlehre (F_ A.. TrendelenburgJ, Mantık (A System oj Logic) (John Stuart Mill).

Meualqf (Kadı Adududdin el-İd), Şerh'ul-Mevalqf ISeyyid Şerif Cürcani!, Şerh'ul-Makasıd ITaftazanil.

Yazar bu kitaplar arasında Geschichte der Kategorienlehre, Şerh 'ul-Ma­kasıd ve Essais de Critique Genera/e hariç digerlerinden konu ilc ilgili nakil­lerde bulunmuştur. Rıza Tevfik yukarıda adı geçen kitaplar dışında diğer fi­lozoflar ın görüşlerini naJdettiğl kaynakları ise ismen zikretmemel<tedir.s

Rıza Tevfik'In -kategoriler ile ilgili neşrimizin ilk metnin! oluşturan­categorie maddesı hem keyfiyeL hem de kemmlyet Itibariyle Türkçe kaleme alınmış kategori (nıekulall literatürü ıçerisinde mühim bir yere sahiptir. Ko­nuya alaka gösterecekterin bu metnin değerini takdir etme!< le güçlük çel<nıe­yeceklerini sanıyoruz.

2. İsmail F'enni Ertugrul'un [ 1855-194616 Lugatçe-i Felsefe'sinin ·cat.egorie' maddesi7

Cumhuriyet'in ilk yıllarında basılan Lugatçe-1 Felsefe Osmanlı'ıun son dönemlerinde başlayan ıstılah lart.ışınalarının asan arasındadır. isminden de anlaşıldıgı üzere mufassal olmayan bu sözlük fransızca madde başlıkla­rının muhtemel Türkçe karşılıklaruu ve kısa tanımlarını vermiştir. Terimin bir filozofta kazandığı özel anlamlarına da zaman zaman Işaret eden İsmail Fenni. ıstılalım tarihi gelişimine umumiyetle pek ehemmiyet vermemiş; bazı yerlerde ise sadece özet bilgiler vermekle yetınmiştlr.

İsmail F'enni Lugatçe'nin madde başlıklarını tespit ederken Istilah-ı Uml-

5 Rıza Tevfik'in Kamus'ta ismen zikrettıgı diger kaynaklann kaynaklannı tesbit etmek de oncınlidir. Mesela Jbn Sina'nın fikirlerini -tıpkı Mu tezile"nin fikirlerini nakletugı gı­bi- Şerh-I Mevalq[tan naklelmektedir: Aristo'nun fikirlerini ıse burada ismen zlkret­mese de -mtiellifin Yunanca bildlgı ve Kamus'un birçok yerinde isınen yaptıgı atıflar dikkate alınırsa- bizzat Arlsto'ııuıı eserlerinden yapmış görünmektedir IMujassal Ka­mu s-ı Fels~{e"niıı kaynakları ıçın ayrıca bkz. Şerife Onay. age. s . 18-20).

6 isınail ren nı Ertugrul'un hayatı ve eserleri !çın bkz. isınail Kara. "Ertugnıl. ısmail Feıı­nl". Yaşamları ı•e Yapıtlarıyla Osmanlılar Anstklopedtsı. 1!417. Istanbul 1999. a.nılf .. Turk/ye'de İslamcılık Duşııncesl. 11/201-268. istanbul. 1997.

7 Isınail Fen ni Ertugrul. Lugatçe-1 Felsefe. İstanbul ı 341 / 1927

104 Sımu/ı Att~

ye EncümenfnJn de esas aldıgı -1902'den Itibaren yayımlanmaya başla­nan- Bul/etin de la soctetejrançaise de plıllosophle adlı dergıy1 esas almış: ayrıca Goblot başta olnıal< üzere diğer sözluklerden de yararlanmıştır.

Yakın tarihimizin na-tamam çalışnıalarının8 yanında tamamlanabllını.ş nadir eserler arasında yer alması ve modern felsefe terımlerı meselesme da­ır ferdi gayretlerden bırl olması Lugatçe-ı Felsefe'nın caıegorie maddesini ter­cıh etmemizde rol oynamıştır. Duşünce tarihıınizln her unsurunun kuvvet ve zaaflarıyla birlıkte ele alınmasının önemı kadar bugun duşuncenm seyır ta­rthıni. en az duştincenin kcndısi kadar öııemscıncl< zorunda oldugumuz da sanırım izal1tan varcstcdlr.

3. Ali Sedad'ın 1 1857- ı 90019 Lisarı'ul-Mlzanmdan Mekulat-ı Aşere Hakkında Teşellul-i Ara-yı Hukenıcı üstbaşlığ;ıyla yayunladığ;ımız 5-11. Böli.uniC'rıo

Usan·uı-Mczarı -birçoklarınca zan ve iddıa cdlldıgı gıbı- kendısinden

önce yazılan MiZan'ui-Ukıilun bır hulasası degildir Llsan hem sureli hem de muhtevası ıtıbarıyle yeni bır nıelındir. zira ınufassaJ bir eser yazmak ıle nıuhtasar bir eser yazmak arasındakj farkın ancak sayfa adedı ıtıbariyie

farklılıktan ibaret olmadığını anlamak ıçın sanırız ba~il bir mukayese bılc ye­terli olacaktır.

Bu eserın kategorilcrc dair neşrettıgımiz l<ısmııırla Alı Sedad'ııı fllozoflnr (hukema). kclanıcılar (ım'ıtekclllmin) ve çagdaş bilimadamları (ashab-ı flı-

8 Yakııı ıarılılıııızdekı ııfı - ıaıııaııı ansiklopedı çalışıııal;ırı hnkkınrla şu elerkenar ycızı':iımı bk;!; . Isınail Kara, l\nsiklopC'rlllerin .Vedl?n Bilmt>dtq11w ı·(• Bııyıık TurklPrP Da tr Bırkcıç Tn· lik{ıı . 0forgah". Xl ll :l9. s . 3-6. lsıanbui/ Kasıııı 2000

9 Alı Sedad·ııı lı:ıyaıı n• eserlerı ıçııı bkz. Nrc·uı Oııer. All Sedad. OlA . ll f 442 Alı 5ı•­

dad·ın Moderıı Maıııık çalışınalarında ıııııılll;lz bır yı-n• s.ılııp olan iki esen ,·;ırdır Mı­

ıan'ul-Ukıil.fi'I-Mwıtık ı•ı>'I·Ustil ve Lisarıul-ı\fızarı Alı Sı•d;ıcl babasının iltıfatıııa !Cev­det Paşa Maııtık kitabını mtn-vechın- oglıımııı i'>ııııııc Lzafeten Mlyar-ı Sedaci koy muşıurl henı tcı;ekkur cıınck lıeııı de arzusunu wrıııe getırnıek ıçin yazdıgı Mlzall·ul· Ukillde A,rnıpa'da gf'li~cn Mantık çalışmalannd ct;ı yl'r ;"~yırıtıışlır Klasik Maııtık'ı iyi hl­len Ali Sedad eserlndt" Avrupa'da gelişen yenı C"ereyaııları ııaklctıııekle kalınaııııııo. yerı gcldikçe şiddetli tı·nkldlcrdf' de bulunmuştur Hu ıenkldler arasında Cebri Maııtık'a yonelltigl lenkidlcr onemlidır Onun bu koııııdaki tt'nkldlerlııe Salih Zek.ı nıukabeledc bulunmuştur All Scdntl"ııı ıııodern Manlık çalışıııalarındakl yeri ıçın bkz Necati Öner Tanıımanan Sorırcı 1'urklye'de lll m ue Mantık Attlayışı. Ankara ı 967: a .m If .. Turki1Je'dl' Yeni Manlık Ceryanlcırının Ilk Habereisı Ali Seticıd. AUIFD. VI /1--+. s 60-69. An k :ıra 1959. Lısans tezlerınde lı e ın Mizarı 'ul-Ukiıl. lıcın rte Llsorı'ul-111ızanın çevnınvaz ı ve s;,ı­dt:leşurnıelerı yapılını~tır.

Alı Sedad'ııı bır diger esen dt· Kaıoaıd'uı-Tahrwvııl<itJ1 JlarP.kel'iı-Zerriı.ttır. Şeklen bır ll· zık kft<'lbı olarak goruııse de konular işlerken arabaşlıklarla çagdaş felsefenin birçok meselesine ı cnıas ı•dılıııtştlr Ozellikle l<i/uka kısnııııda Matcryallznı ile Ilm-I Ikianı mesleki arasmda buldugu b<'nzcrlikler ve Paıılelzın il<' birlikte telakkı ctııgı Vahdcı·l Vucud meslcl1tne yoııı::llk lcııkıdlcrl onemlielir EM·riıı bu guııe kadar fızik kitabı ola­rak kabul edilerek llı ımı! rdllıııcsi dilşllllt'e ta rllıiıııiz ;ıçı<ıınclnıı çok bu yuk bir kavıp ol ımıştur All Sedad'ııı lı<'f ur, eserının de sayın Ducaııe C'uııclıoglu tarafıııdaıı vayıımı hazırlanmış olup Tnrızlnırıt'ton Cumlwrtyel'e Mcırıtık-HIIIm Kul/Iyatı 11861-1 rı28Jin•ri­sınde neşreclilecı>~ııli Jı;ıhPr alınış bulunınakta\'ız

1 O All St'dad , Llsrırı'ul-.\flzcı/1 , Istanbul 1306/ 188H

Kategoriler· Ha kk mda Dört Metin 105

nun-i cedide) arasındaki ıttifak ve lftirak noktaları hakkında verdıgı bilgiler ıle bu konuda yaptıgı yorumlar ve bilhassa anlatım tarzı ve üslubu, yayım­ladıgımız diger meUnlerle arasındaki en önemll farkları oluşturuyor. Metnin mütekellimin ve ashab-ı fünun-i cedide'yi ihtiva etmesi, hukemanm taksi­mJnden farklı olarak "ekvan ve mahsusal", ··zi-hayata müleallık olan araz" gıbı arabaşlıklaru1 açılmasına sebep olmuştur. Bu başlıklar altından modern bilimler (fünun-i cedide) ıle İlm-i Kelfun arasında karşılaştırmalar yapmakta­dır. Işaret edilmesi gereken önemil özeUil<lerinden biri de yazarın Kem ve Nis­bet başlıgı altında matematik nesnelerin ınelbdei hakkında söylediklendir. Kısacası bu metin kategoriler bahsini tarihi bir mesele olarak görmeyip çag­daş düşuncenln canlı unsurlarından biri olarak telakki etmekledır ki bu da yazarı kendi duşunce mirasıyla çagdaşı oldugu düşünce akımları arasmda ciddi mukayeseler yapmaya ilmiştir.

4. Sırri-i Giridi'nin 1 1844-1895]" Şerh-i Alcaid Tercümesi'ııdekil2 Kadı Mir ile Tercüme-i Mu tavuel'den ve Sa ir Bazı Asar-ı Mutebereden Telhis başlıklı lnsım

Tedkil<alımız içinde yer alan iki eserin kategoriler bahsine atfettigi ehcınmıyet ilı.nıal edilcmczdl. Bunlardan blrı kalcgorllerın dil'deki karşılıl<­ları1 1 ilc ilgili açıklamalar ihtiva eden en-Neful-Muavvelfi TercemeL'It-Telhis ve·t-Mwatıvel.l ı digeri de hem Aristo felsefesinın kategoriler meselesine dair

1 1 Sırrı-ı Glrldi'ııhı hayatı ve eserleri ic;tn bl<z. Abdullıaınıı Binşık "Sırri-i Cirldi". \'aşam­ları ııe Yapıtlwıylcı Osmanlılar Ansiklope<iisı . c ll s . 531-532. istanhul 1999.

12 Sırri-f Giridi. Şerlı-ı Akalrl Tercwııesl. 1·11. Ruscuk 1292. Girilli Sırrı Paşa bu tercuıne­yı daha sonra "bazı zevaldinı larlı ve gavaıııııını şcrlı'' sureliyle Nakd'ul·l<elanıjl Alca­ıd'ii-Islönı (Istanbul 13 ı OJ adıyla da yayıınlaınıştıır. Neemııddin Om er b. Muhammed en-Nesefl'ııin (v. 537/1 1421 ei-Akaıd'un-Nestifiyye nc\ııııyla nıeşhur olan eserine Sa­duddüı Mesud b Oıner ei-Taftazaııi (V 792/13901 tarafıııdaıı yazılan şerhın ıercunıe· şer/ıi olan ıııezkur eserde Sırrı Paşa henı ana-ıııelni. hem şerh!. hem de Hayali, Rama­zan Efendi. Slyalkuti, vb. Jıaşıyeleri tercumc etmiş. bazen de J<clam (msi Meuakifl, Be­lagat (ııısl Mulatıııel). Mantık (msi Miftn.lı'ui·Funurt). Nazari Hikmet (ııısl Kadı Mlr). vb. llıınleı-e aıt eserlerden de nakillerde bu lunmuş ve lf'l·nıutercirn ibaresiylt- kendi kanaaL ve yorumlarını da vermiştir. Yukarıda zikri geçen illnılere all eserlerden naklllerde bu­lumırl<en ıercuınesı olanların Turkçesını Arapçasma tercıh etmesi ya da Turkçe telif eserlerden naklllerde bulunması revkalade önemltdlr. Mezkur ozelllklerl lle eser ellmiı· deki en mukeuımel Şerlı-i Akald terciıınesldir.

13 Kategoriler'in dildeki karşılıkları (Belagat terimleri ile ıfade edecek olursak ıniısned. musnedun-ileylı. muteınıulmat-ı cumle'dekı karşılıkları. Saıf ıstılahı ıle ifade edersek Isim. fiil. harfteki ınukablllerl) konusunda Islam dHbilim gelenegl derın tedkikJere sa­hip1.Lr. Belağat metinlerinin de bu çalışınalar arasuıda nıustesna bir yeri vardır Mese· la Hallb cl-Kazvini'ıılıı Telhis'ul-ı\.1iftcıhını. şerlıl olan Mutavııe/le (Taftazani) birlil<te ter­cuıne ve şerh eden Abdunnafı Efendi [v. 18901 metınde sadece dil-kategori ıllşkısıne degn. onun da fevkiııcle cll/-dilşimce ilişkisine de sıklıkla Işaret etmektedir. XIX. yy'daıı sonra dil-kategori ilişkisine dair Batı'da kaleme almaıı metinler arasında bkz Emile Benveniste. Genel Dilbilinı Sorunları. çev. E:rdiıu Oztokat. s. 87·96, Istanbul 1995

14 Abdunnafi lffet Efendi. erı-Nej'ui-Muauueljl Tercemet'II-Tellııs ue'I-Mulaııvel. Saraybos­na-lstan bul. 1289·1290. Abdlinnan lffel C:fendl'nln hayatı ve eserleri için -QJdukça zayıf ve yeter'> iz olmakla bırilk te- bkz. Lsıııaıl Dtırınıış. Abdwmq(i {[[et Efe nd ı. DlA. c ı s 288 istanbul 19R8

106 Semih Atiş

görüşlerini, hem de bu görüşe yöneltilen eleştirileri ihtiva eden İklll'üt-Tera­cim.ıs

Bu iki eserin bir bütün olarak sahip oldukları özellikler onların tedaviil­de olmalarını gerekUrmekle birlikte kendileriyle irtibatırnızı sağlayacak bag­ları koparmış olmamız, hiç kuşkusuz ki biZleri bu eserlerin çok uzağına dü­şürmüştür. Bu düşl<ünlüğe son verebilmek için, takdir edileceği üzere önce­likle psikolojik engelleri aşmamamız gerekiyor. BiZden evvelkilerin dil-dü­şünce-varlık alanında söylemiş olduklarını farketmek lkeşf-i kadim] tabl­atıyla bu engellerin aşılmasını kolaylaşlıracaklır. Biz de bu maksaUa kate­goriler hakkındaki bu çalışmamızda düşünce tarihimizin seyri açısından çok önemli olan bu iki metnin ilgili kısımlarını nakletmeyi uygun bulduk. Metin­lerin hazırlık aşamasında yol bize ilginç bir Lkramda bulw1du . Bu Lkramın --Şerh-i Metn-i Akaid Tercemesinin- kategorilerle ilgili kısımlarından biri, hem adı geçen iki metnin kategorllcre dair bölümlerinin özetini ihtiva edi­yordu. hem de başka eserlerden de bu özete birtakım ilaveler yapılmıştı ki bu hususiyetl metnin diğerlerine tercih edilerek bu neşre dahil edilmesini sağladı.

Metin'de kategoriler öncelilde cevher ve a·raz diye il<iye ayrılmakta, ar­dmdan da a'raz gayr-ı nisebf ve nisebi ayrımı ile açıklanmaktadır. Metnin mü tekaddimin ve müteahhirin arasındaki farkiara işaret ettiği kem ve ke!lfe­dc -özelikle no/eta ve valıdet konusunda- verdiği bilgiler önemlidir. Diğer metinlerio sahip oldugu modern üsluba nlsbetle bu metnin sahip olduğu klasik üslubun bu neşri tamamlayıcı nitelikle olduğunu di.işümiyoruz ; ayrı­

ca bu metin klasik bir metnin kategoriler konusunu nasıl ele aldığı lle ilgili bir örnek olmak özelliği de taşımaktadır.

15 Osmanlı medreselerinde Nazari Hikmet [fe lsefe! sahasında iktisar rutbeslnin degiş­mez eserlerinden olan Ebheri'nlıı ı v 663/ 1265] Hidayet'ui-Hfknıeslnln IHidayet'ui­Hiknıe ve Osmanlı duşuncesındekı yerı için bkz. Abdullah Yorulınaz, /!:blıeri'nin Hldô­yetü'I·Hikme·sı ııe Osmanlı-Turk Düşüncesindeki Yeri, M.U. Sosyal Billmler Enttlusi.ı. istanbul 2003. yayımıanmaınış yuksek lisans tezi]. Mir 1-luseyiıı ci-Meybtidi !Kadı M ir. v 904/ 1498 veya 9 ı ı 1 ı 5051 taraf111dan yapılan şerhinin Muhammed b. Musta­fa e l-Kefevi IAkkirmani. v ı ı 74/ ı 7601 tarafmdan yapılan tercume-şcrhidır. Akklrma­ni ana-ınelin ve şerhine llave olarak Lari ı v, 979/157ı 1 haşiyesindeki cerh-tadil ile soru ve cevaplan metne ilave etmiş; aynca Meuakif. Makasıd, Teuali'ui-Enuar, Hik· met'ui-Ayn . vb eserlerden nakillerde bultınmııştur. Tum bu nakil-tercurnelerden sonra Akkirıuanl'nin kendisi de bu bütüne Haveler de bulunmaktadır. Bu eser hak­kında bir yilksek lisans tezi yapılmıştır. Bkz. Oıner F'aruk Altıparınak. Muhammed b. Mustafa Akklrnıani ue Eseri. İklflu't-Teraciııı. M.U Sosyal Bilimler Enstltusu. Istan­bul. 1993.

· Kategorıll.!r • Hakkmda Dorr i fet m

CATEGORIE. -Me kule-

Fransızca: Calegorie IngUtzce: Category

Almanca: Kalegorle ltalyanca: Categoria

[MUKADDIMEI".

107

Bu tabir-i mı.ihim blze Yunan-ı kadını feylesoflarının yarligandır ve ha­len kıymeUi bir kelime-i ıslılahıycdlr. Yunani'de katalgoriyn ti tinos (=kcmnopnv n nvoÇ) birşey ısnad etmek~ demektir: hatta llsan-ı adide bu ta­bır "7.cmm u kadh" milnilsına vfuid olmaktadır: katigoriya (=ka-rrıyopwx) kc­Ilmesi bu asıldan mııştal<lır ve 'ınalımul'. yanı ~hamlolunan sıfal" demek tak­dirlndcclır.

Yunan fetasife-i kadimesi ıncyanında evvela bu kelimeye bir haysiyel-i ıstılahlye veren Eflatun olmuştur. Sonra Aristo'nun muharrerat-ı manukiye­slyit' bu kelıme busbutun kesb-i ehenımlyet ederek şuyu bulmuştur. Bize Aristo nun asar-ı mutcrccınesiyle intikal ctmiştı: hatta ilk Arab muharrırleri bu lafzı da -birçok cınsalı gıbı- evvela aynen alıp "katıgurva" şeklinde yaz­mışlar H' bır müddet sonra ona mukabil ve ımıadil olmak uzcrc mekule ke­limesini bulup vazelınlş lerdir. Bir şey vcyahut bir kımse hakkında mümkun olabilen ınahınulat ve ısnadat birtakım sö7.lcrle ifade edilcbllccegı cihelle me­kulcit tabiri asl-ı Yunani"slnln tam tercumesidir; çunlw mekule "söylenen söz' demektir. Halbuki ıstılah manası busbutun başkalaşmıştır. Ale'l-ıtlak en vasi bır sınıfyahut bır cins makamında trad olunur. Bizde halk llsanınca az çok muhakkirfmc bır eelayı mutazammındır; fakat bu cda mana-yı ıstıla­hiyesine ınuvafıklır : "lfaccr şecer mckulesinden" yahut "serseri mekulesın­cteıı... filan 1 .. de riz. lıiçhlr zaman "efendi me kulesinden". "ki bar rnekules ın· den" dcmeylz. Maaınaflh "kibar takımıııdan" demekle bels yoktur. Garib bir his ve telakki yüzünden mekule kelimesi llsan-ı adimizde böyle bir haysiyct iktisab etmiştir. Hatta Franstzca'da dahi öyledir.

lstılahta mekulat. blzce tasavvuru nıuınkun olan en buyük ve en vası sı-

Rıza Tevfik IBolukbaşıl Mujassal Kamus-ı F'e/s~{e. ll l 89-134. Istanbul. 1336-1338 !yıldız Işareti ·•· ıle verilen dlpnotlar bize :ılttlrl Mut'lllfirı bu macldedl' atıf yapııgı cerlmleı şunlardır: agnosliclsmr• il 1 139-1481. analo­gl 11/206-2181. arıtıcipnllon 11 /270-2761. aıılfııonıle 11/278-2871. apriori [1 /326-3391. as­soclallon (1/424-4301 nxıomes [1/620-6391. ccıracterıstlque 111/55-58). classljlcatioıı 111/328-3721. classiflccıtlon des sciences [ll/:'i73-400J. conjlsmP. crlllclsme. dejlnlllon. dlalecllque. empırisme. Pslıetıque. expertnce.j()rme et maliere. cıuallıe. tdea/tsme. lde~ı. ımmanenı. ımperatı(. mdurlion. ı-ecole ecossnlse. nıetaphysıque, metlıode. nominalısme. operation mentalc. phllosoplıte. pla ıonıcten. postulcıts. predlca_bles. prıııctpe. proposllion rcıttoncıllsnıe. sc/ıo/(ISflqılf' scıences naturelles. senıımeııt. subjecllııtsme. llıeologıP

trwısrerırlenl. urıll'ersmıx

Ara-başlıklar tanıfııııızclaıı eklenmiştir

108 Semilı Att}

nınarı (classe) gösterır birtakım kelimattır kl onların heyet-ı mecmuası, ma­luınatımızın en basıt. fakat en geniş kadrosunu (cadre) teşkil eder. Mesela ale'l-infirad birçok agaçlar biliriz: erik agacı. ceViz agacı. çmar agacı ve ilh. Bunların cümlesini bir kadro dahiline alıp da bir sınıf teşkil edersek -cuın­lcsine bırden ve lakin blla-layin- "agaç mekulesi" derız. Bu suretle ınaden

mekulesi-nden veyalmt "hayvan mekulesi''nden o sımfı temyiz etmış oluruz. Burada dalıı kalmaJlp kadromuzu tevsi edebiliriz. Mesela herhangibır agaç­la. herhangibir maden ve bir hayvan arasında bir vasf-ı müşterek (qua/ite commune) bulabUirsek yalııız onu esas tutarak o üç muhtelif sınıfı birleştırip daha vas! bir sınıf teşk'U edebiliriz: faraza' "maddiyat ınckulest" diyebiliriz. Şu lakdircc bu mel<ıılecle kavak agacı ile kaya tozu ve: ada tavşanı gibi -birbi­rine hiç benzerneye n- birçok şeyler dalıli olabilir: çu nkü onların cu ıniesi sı­fat-ı ınaddiyctte birbirlerine muşariktır ve biz onların ınecnılıunu birden zik· retmek istedıgunlz vakıl bu sıfat-ı muşterekelerınl kendilerine hamietmeye mecbur bulunuruz. Onun ıçin söyledigirniZ SÖZ -lugat manasıyla dahı- bir nıekule (categorie) alımış oluyor.

Burada şayan-ı dikkal birçok şeyler var l<i muhtasaran olsun arzelıneli· ylm. ;.::ıra tarih-i felsefede bu melruldl bahsinden ziyade munakaşatı muclb olmuş hemen hiçbır ıneselc yoktur diyebılirım ve ımıbalaga olmaz. Hatta nıuasırin-i nıuhakkılwıden ve Alınan nıutefekkirıninden [F'riedrıcb Adalll Tıcndelenburg l 18721" yalnız bu bahis için bir tarih·! felsefe yazmıştır:·

Mekulill münal<aşasıııın nasıl ve ne gıbı mesail-l felsefiyeye vucııd ver cligını -yeri geldikçe- art.eclecegım.

Ecnas-ı aliye'ye lrtlka edebilmek ıçın zıl111-i beşerin ne suretle hareket edebıldıgini herkes bılır. lblida-yı eınırdc aıe·l-lnfırad ıdrak ve telakkı edcbJJ­digıınız mevcudal-ı ınuhtellfe arasında muşabehetler (ressemblence) gorme· ye başlıyoruz: sonra bır vasf-ı muşterek teşkil eden o muşabehetleri esas ıl· tıhaz ederek birçok efradı bır kadro içine alıvoruz ve bır :sınıf (dasse) vucu­da getiriyoruz. Bılahare bu sınınar arasında dahi ınunasebetler ve ınuşabe­hetler keşfedip bu sefer hcpsınden daha genış bir sınıf teşkil ediyoruz ve böy­lece birçok sınıfları yckdigerıne irca (n?dluire) ede ede -gittikçe daha bil­yuk- kadrolar lçine dere (lntegrer) etmiş oluyoruz. Bu muamelenin nihaye­tinde vasıl oldugumuz ecnas-ı aliye (genres supremes = summa general) ışte fcylesoOarın mekultıt dedıgı en vası kadrolardır.

Elbet bu muamele-ı zlhniyenin istikra'dan (lnductlon) ibaret oldugu za­hlrdır: zlra cuzıyattan kullıyina lrlika suretıyle hareket <"LUgimiZ aşikardır. Bunda da tecrıd (abstraction) ve tamim (generalistion) başlıca şartlardır. Her fcrdın (indiuidu) huvtyel-ı şahsıyesfnt teşkil eden kcyfıyet-ı hususiye'yi (prop· rıetes parliculieres) ayırıp atmadıkça. yanı tecrıd elmedikçc efrad-ı mutenev­vıa arasında bir vasf-ı muşterek olan keyfiyeti bulamaz. yani birçok vucuh ilc blrbi.rlerinden farklı olan şeylerin -esası bir vechile- ımiteşabllı olduk­larına hukmedemeyiz. Muşabebct keyflyetini esas tutup tamim-i hukum

Melııe bizim eldectıgımız l<oşrli panıntez ıçcrsindc \'('rllı•ıı tarihler all oldukları kişlle­rin vefat tarıhleridır Trendelenbmg A 11/sttırısc/ıe Belira ge zur Plıtlosoplıit', Vol ı. Gc>sclıfctc rler Kntc>goriNI· le/ı re . Berlin 1846

'Karegorı/er '1-Jakkmda Dört Metin 109

edemezsek bir ıneklıl-i küiJfye peyveste olamayız. Anlaşılıyor ki yaptıgımız yalnız 'tasniften (classificatlon) başka birşey de­

gildir. Tasnif dahi -müteferrik, müteşettil ve biJfül gayr-ı mahsur olan­malumatımızı kadrolar dahiline alıp hasretmek için elzem bir aıneliye-1 zth­niyedir (operation mentale). Tasnif, Mantık'ta tarif (dejinUlon) için esastır. Ulum-ıtabliye·de (sciences nalurelles) dahi malumatımızı zabl u rabta almak için labüdd bir şarttır. Tabirin haiZ oldugu ebemmiyet-i fevkalacte bundan ileri gelir.

Mekulat mevcudat-ı maddiyentn mi eşkal-i umumiyesidir lformes gene­ra/es), yoksa blzlmmuhakemalımızm mı eşkal-i umumlyesidir. yoksa bunla­rın lıaysiyeti·yalnız bazı mefl1umat-ı umumiyeye (nations generales) isim ol­maktan mı ibarettir. yani yalnız lisanın cşkal-i umumiyesinden mi ibaretUr veyahut bunlar akıl (raison) ve al<ilcmlzin (entendemenl) tasawurat-ı esasi­yeleri (corıceptsjondamentau.x) midir?. Elhasıl rnekulatın mahiyeti nedir?

Bu mesele. felsefe a lemini çalkalamış ve halen durulmamıştır. Bütün skolasUk hukeması bu suallcre cevap verebilmek için sarf-ı zihin ve izaa-i vakl cttil<lcri gıbı zaınanımızın en büyuk feylesofları ve mantıkiyyünu dahi bu babda llkirleriru beyan etmek ınecburlyeUnden lmrtulanııyorlar. Nitekim sırası geldikçe görecegız.

Meku!fıl- ı tasavvurl'nin istikra'dan dogdugunu ve yavaş yavaş büyüyup bir şel< l -i muayyen aldıg11u tarih-i felsefe sarahaten bize gösteriyor. Bu tari­hin ancak en mühim safl1alarıru burada muhtasaran arzedebilecegim:

[HİND FEYLESOF'LARINDA MEKULATJ

Yunanllerden evvel HindlJJerde b ir "ınekulal cetvelr' (tab/e des categori­es) görüyoruz: Hind feylesoflarından Zerriye (atomisme) mezhebinin ınüessi­s i olan Kanada [M.Ö. 250(?)) nfun hakim bütün mevcudatın erkan-ı asliyesi­ni cevahir-i maddiye (substances materıellesJ olmak üzere l<abu l etmişti: bu cevahirin blrtaknn a·razı (accidents) olduguna dahi kaU idi.

Hind feylesofunun ittihaz etmiş oldugu usul (melhode) cevahir ve a'razı tahlil (analyser) edip farklaruu göstermek maksadını takib ettıgı için felsefe­sı Vatsesili/ca [Vaişesika] ismiyle tarihte şöhret-şıar olmuştur. Bu tabir Sanskril (Sanscrit) lisaıunda 'fark' (dYJerence) manasını ifade eden visesha kelimesinden müştak imiş.

Kanada bütün mevcudatı allı padarthraya. yani ·mebadf ve 'mekulat'a sık1ştırıyor. Kendi fikrince bt.itün ilim ve hikmet.ın zübdesi budur; çünkü aıemde n e varsa eiımlesi bu altı sınıf-ı uınun1i'nin kadrosu dahiline dercedi­lebillr.

Mekulatın birincisi: dravjadır ki 'cevher· (sı.ı.bstance) demektir. Cevahir de dokuz nevdir: toprak. su. ziya. hava. esir (eLher). zaman. mekan. nıh bir de manas ki 'hiss-I samimf (sens intime] demektir. Cevahir -i mezkure bi'l­cümlc efa! (actions) ve l<eyfiyalın (propietes) mahallidir (siege).

İkincisi : gunadır ki "keyfiyel ve sıfat" (qualite) manasma gelir. Keyfiyat yirmi dört nevdir. onların meyanmda yalnız şu dokuzıı keyfiyat-ımakule (qu­

alltes intelllglbles) nevini leşkil eder: akıl (intelligence). zevk (auersion). elem

110 Senıılı Aliş

(peine), arzu (deslr). nefret (auersion), ıradel (uolllion). rezilet (uice), fazilet (uertu).

Üçünc üs ü: karma, yanı 'fiU'dlr (action) ki bunun da beş li.ırlusu olabilir.

Dördüncüsü : samanja. yani "hasais·l müştereke"dlr (proprleles commu­nes) ki -Mantık manasıyla- farıka-i cinsiyel ve neviyet demek olur.

Beşincisi : uiceshna, yani ·rark'lır (difference) ki Mantık'ta 'hassa' (propri­um) dedıgımız keyfiyettır. Her fcrdın hu\'lyct-1 mumtazesinl tayin eden aJa­met-1 fanka demek olur.

Altıncısı : samanaya. yaııl 'izafet'tir (relation) ki bu mckulcd(" bl'l-cumle niseb ve izafat daJ1ildir.

[YUNAN-I KADiM'DE MEKULATI

Yunan-ı kadim'de ilk defa olarak bir mekulat eelveli tertlb eden zat. la­bib-feylcsof Alemean de Crotonc'dir [Alkmeıon(. Bu adam meşhur Flsagor'un [Pythagorasl şakirdi idi. Mclwlatı keyfiyaL-ı nıutenalcıza şeklinde arzetmJştır.

Fisagor'dan zıyadeslylc mlıtcssır olan EOatun'da bu ınekulat lasavvuru­nun adeta tcvellüd ve surct-ı lekamülünu ayaneıı görcbiJiyonız. SaJ1ib-i meslek olan bu hakin1-1 şehir ldeeyı (a'yan-ı sabite. ınahiyatl "hakayık-ı eş­va·· (la realite des choses) olmak uzere telakki eder ve yalnız onların mcvcu­dıyet-ı ınustakıllcsıne ınanırdı: "mahiyat-ı eşva-yı maddiyenııı en guzcl ve en mukeınmel numunlertdır" diye Iddia ederdi Onun ıçin onlara "cnınlızcc-i ev­ver· (protocybe) demişli. Bu mımunelere kadar çıkabilmek için ıncvcudat-ı müııferldc ve eşya-yı mutcncvvia'dan tecrlcl-i fikr u nazar etmek ve kesretten vahdctc. cuzden küllc dognı gıtınek şart ldl. EOalun zihnin bu rtlla-yı man­Iıkisine 'dialectıque' diyor ki kendi usültidur (methode).

Anlaşılıvar ki bu feylcsofuıı ldees dedıgi mahlyat. zaten birlakun ecnas-ı alıye nuınünelcrlnden başka birşeyler degildir Filhakika 'Theaıtctus' nam ınuhadarasında (dialogue) bunlardan bahsederken kina peri(Pandon (kotv<X nept ncıvtcov) diye tarif ediyor ki "herşey hakkmda kulliya.t" den1eklir. 'Le Sop­hıste· nanııyla meşhur olan diger bir ınuhadarasında ınekulata nıeylsta yeni (f .. U:ytota )'tVT)) diyor ki bu da "ccnas-ı aliye" manasma gelir. Ecnas·ı mezkure Eflalun nazarında ancak beş türliı olabilir: l) on= ou = vucud = l'etre. 2) taj­ton = mvro\' = ayı1iyet = l'lderıllle, 3) eterorı = erepov = gayriyel l'altruite. 4) kinisis = kıv17crı( = hareket= le mouuement. 5) sltatis = aracrıÇ = su k un =le re­postur.

Bunları tasnif edip saydıktan sonra EOatun aklbeL cümlesine bir ism-i cfunt uyduruyor ve katigorlteon (Ka·nwoprıteov) diyor ki "mevcudalın cümle­sine hami u ısnad olunabilen keyfiyat-ı umunıiyc" deme!{ takclirlndcdtr. An­laşılıyor ki euuela bu tabiri kullanan Eflatun olmuştur.

Onun en haysiyetU şakırdl ve en büyuk ınuarızı olan Arlsto (Aristote) şu mekulat bahsine herkesten ziyade ehemmiyct vermiş. ftlhaklka onun tasnifl her feylcsofun cetvelinden zıyade şöhret ve ltıbar bulmuştur.

Mckulatın mahiyeti hakkında Aristo'ııuıı fikri sarih deg!ldır Bazı mu­harrcratmda "mekulat llsanın eşkaJ-i umumiycsidlr" manası anlaşılıyor. Ba­zı yerde dahi "eşyanın en uımııni ve en vası taksimat ve tasnifalına verdıgı-

· Karegori/er ·Ha kk mda Dört Metin lll

miz umumi isimlerdir" gibi bir mana çıkıyor. Bazen de "Mevcudat-ı hakikiye­nin bize arzettikleri suver-i umumiye'ye tahsis ettigtmiz tabirat-ı külliyedır·· demek istediği seziliyor ve anlaşılıyor ki meselcnin bu ellietini kendi de Jayı­kıyla temmül ve lahkik etmemiştir.

Nihayet bir yerde şu tarifi veriyor kJ hayli vazıhdır: "KaTijyoptat '(EVTJ tWV KCI.TIJYOptc.ı.:ıv <JXTJIWta TIJÇ K<XTIJYOpıaÇ t(J)V OV't(J)v'', yani

"Mekulat vari.Jgın en umumi görünüşleridlr. kendi tatavvunlt-ı umumiyesi­nin ecnas-ı aliyesidir" demek olur. O halde Aristo bir vücud-ı muUal< kabul ediyor ve onun türlü turlü tavırlarla bize cilve-nümCın olduğuna inanıyor. "Na-madud olabilen bu tecelliyat ve tatavvurat arasında en umumi olanları rnekulal-ı vücud'dur" demek çıluyor kJ şu takdlrc göre mekulab afaki olarak (objectivementı telakkı etmiş olmasılazım gelir, yani "Mekulat dcdıgimız mer­humat-ı külliyenin (notions generales) alem-i harici'de alakadar (correlatlj) ol­dukları şeyler vardır. yani mul<abiJleri mevcuttu r' ' diye düşüıunek mecburi­dir. O halde onları yalnız birtakım mefhumat ve efkar gibi kabul etmediği an­laşılır.

Aristo mekuHHı on kısma ay1nyor ve kabil-i tasawur olan mevcudat-ı mumkine'nin cümlesini -takım takırıı- bu on sınıftan birine behcmehal id· hal ediyor:

1. Ceııherdir loı.ıaıa). ister ruh. ister madde nevinden olsun. 2. Kemdir (ıroaov). Bu da üç neve ayrılır: Eczası birbirinden ayrı olan nıc­

kadire "kemnıiyet-i munfasıla" (quan. discontinue) denilir. a·dad (nombers) gi­bi. Eczası yekdiğertne nıultasıl olana ·'kemmiyel-i muttasıla" (quan. continue) tabir olunur, zaman ve hareket gibi. Bir de ''kemıniyet-i l<ayyıme" (quan. per­manente) vardır ki o da mekandır (l'espace). Eb'ad-ı selase ve eşkal-i hende­sıye. hulul ve sutub ve ıni.ıcessemat hep buna müteallıktır.

3. Ke!l[edir (7tOıov). Bu da dört türlü olabiliyor: Birincısı iUyadartır (ha· bitudes). yani gerek CISnıimiZin, gerek ruhumuzun evza-I mal1SUSasıdır ki aynı efalin tekerrürü ile kesb cdllebilınişlir. Arabların melekat-ı rasıha dedi­ği budur, ilim, fazilet, rezilet, tasvir ve tahrir l<abillyetlerl gıbı. İltincisi kava­ld-i tabHye'dir (puissances nalurelles). kuva-yı cismaniyemiz ile beraber akı· le, hafıza. iradet. havass-ı hams hep bu sınıfa dahildir. Üçüncüsü keyfiyat-ı mahsüse'dlr (qualites senslbles). haşunct. leyytnet. sıklet. soğuk, sıcak renkler, sadalar, kokuJar ve tuum-ı muhtelife dahi bu sınıfa girer. Dördün­cüsü şekil ve suret'tir iforme etfıgı.ıre), kürre-i üslüvane, murabba, mik'ab gibi, ilh.

4. Eynedir (ıroı.ı) ki mahalle aıt olan suallere cevap verir: ''Hoca nerede­dir?", ''Kalem yazıhane uzerinde m i?", ··çarşıya gittim" gibi.

5. Metadır (7tote) ki zamana müteallık olan suallerle münasebeti vardır: "Sokrat hangi asırda ber-hayat idi?", "Devlet-ı Osmaniye'nin teessüsü allı· yüz bu kadar sene evveldir", "Dün gördi.ım", "Yarın gelirim" gıbı.

6. Mülk (exeıv) yani bir şeye malik olmak keyfıyetidir. "Filanın. çifti çubu­ğu var", "Benim kitabını", ilh.

7. İzajet ('tpoÇ n) ki birşeyin diğer bir şeye nisbeU demektir. Efendiniıı uşagma, babanm evladına, padişahın reayasına. ri.ıyetın mer·ı olan şeye nıs-

112 Senıilı A tt ş

beli gibi...ilh. Yekdlg;erıne kabil-ıkıyas olan şeylerin münasebetl de bu sını ­fa girer. "Şu buna müsavidir" veyahut ··o bundan fazla veya eksiktir'' gibi ka­ziyeler dahi bu mekuledendir.

8. Fiildir (rromv). Bu da Sarfdaki (grammaire) mana-yı ısWahiyesi ile la­zım ve müteaddi olan bi'J-cümle efali şamildlr. Gezmek. sevmek veyahut kes­ınek. kırmak gibi.

9. İrifialdlr (rracrxeıv). Dövülmek. sevilmek. lurı.lınak gibi. 10. Vazdır (J<tıa9<Xl). Ayakta durmak. yan yalmak. ileri geri, ba~ aşag;ı.

üst üste. yan yana gibi. Işte Ef1alun\ın şakirdi. İskender-i Kebir'in mürebbisi olan Aristo·nun

cetvel-i ınekuJatı budur. Meşhur-ı cihan olan bu on mckulenin birincisi ccv­her, ma-baki dokuzu a·razdır (accldents). Bunlar haktm-ı muma-ileyhin ta­birince "vücudun ınekulatı"dır (categories de l'etre, Kanıyopıo:ı tou OVTOÇ), ya­ni varhg;a hamiolunabilen ahval ve keyfiyat-ı külliyedir.

Aristo'nun bu taksimini pek eski zamanlardan beri muaheze edenler vardı. Nitekim halen birçok feylesoOar tenkide devam ediyorlar ve yeniden yeniye mekulat cetvelleri terlib etmekten kendilerini alamıyorlar. Şimdi on­ların en meşhurlarını zıkr ilc iktifa cdecegtm:

ı Revakiyylın'da Mckulat)

Reval<iyylın (/es stoiciens) mekulatı ··ecnas- ı ülii'' (npwra ycvıJ), yani "en geniş ve en atı cinsler .. (Yf1'1Kcım.xra) diye kabul ederlerdi: fal<at onları dörde indirmek suretiyle Aristo'nun cetvelini tadil eylemi~lerdl. Bunlar nazarU1da mekuliitın esası ve a·lası ceullerdir. Buna to hypokelmenon (To urroKEq .. u:vov) derlerdi ki "altta duran şey .. mfuıasına gelir. Latince'nin sub (tahl) stantia (durmal<J tabiri asl-ı Yunani'sinin aynen tercümesidir ve bu l<eliıneyi ısWah olarak en evvel kullanan yine Aristo olmuştur. Cevher·e böyle denilmesine sebeb "mal1all-l hadisaC olması ve bfl-cümle a'raıın "tahtmda ınüstetır" bu­lunmasıdır. Baki üç mc kule de şunlardır: ke!lfe (7tOtov), mülk ve hal (rrwÇ qov) ve izajet (-rpoÇ -rı ıtwÇ qov).

!NEV-F'ELATUNILER'DE MEKULATI

Nev-Felatuniler (fes neo-plaıoniciens) zamanında bazı mühim tadllat vu­kCıa geldi. Bu fırkanın şüphesiz en büyük feylesofu olan Plotinus [2691 me­kulalı 'hissi' (sensible) ve 'akli' (intelligible) olmak üzere iki kısma ayırdı ki şa­yan-ı dlkkattir. Bilahare cümlesinin makulattan ibaret oldugunu iddia eden· ler çog;aldı. Nitekim zamanımız feylesofları ekseriyeUe bu fikirdedlr. "Ploti­nus·un mülahazatı bu cereyana mebde' olmuştur·· denilebilir. Binaenaleyh bu hakime göre ''7tpvta ytvıı twv voııtolv = Prota yeni ton noiton ... yani maku­latın ecnas-ı ülası vucud (l'etre = ov). sükun (repos = araaıÇ). hareket (mouue­ment = KıvııaıÇJ. ayniyet (identite = raurorryÇJ. gayrlycftlr (altruite = ereporryÇ). Aleın-i hissiye ait olan mekulat dahi: cevher (substance = ovma). lzafet (rela­tion = rput; rı). l<emmlyet (quantfte = noaov). keyfiyet (quallte = noıov) ve hare­ket'tır (mouuement = K7VIJ<JlÇJ.

'Kategorı/u' 1/al;/..mda Dort ,\-/e tın 113

[KURÜN-1 VUSTA FEYLESOFLARINDA MEKULATJ

Kurün-ı Vusta fcylesofları Aristo'yu muallim-i evvel tamdıkJan için onun ınekulat-ı aşcre'sinl aynen kabul ve Latince'ye tercüme ettiler: subs­tantia (cevhcr). qııantilas (keın), qualltas (keyfe). relatio (izafel). aclio (fiili. passio (infial). ubi (cync), quando (ıneta). süus (vaz) ve habitus (mıılk) dedi­ler. summa rerum genera. yanı "eşyanın ecnas-ı aliyesi" nfunıyla bu mekulat. asırlarca mcvzü-i bahs oldu. Bocthius. Alcuin. Gerbertus, Anselme ve daha birçok buyuk skolastıkler bu bahse çok ehemmiyet verdiler.

St. Augusun (Aurelius Augustınus. 430) mekulatı enfusi bir ınahıyclle telakki ederek üçe Indirdi: hafıza (menıoria). akilc (intellectus) ve iradel (vo­luntas) ki bunlar varlık ıesse). bilgi (nossel ve nıcşiyyct ıvelle) ile alakadar ldı. Anlaşılıyor ki bu hakim kuva-yı ncfsanıyc'yl ınckulattan henuz laytkıyla Lcf· rlk edemiyordu.

Gilbcrtus [?( keınmiyet. keyfiyel ve lzafet olmak uzerc üç mckule kabul e tl ı \'C bunların ce\ her'den Lnfikak edeıncyecegını yanı gayr-ı mufank (inhe· rent) oldugunu iddıa cyledı.

Büyü lt Aluert (Albcrtııs Magnus) 1 12801 ccvher. keınıniyel ve keyfiyerten başka mckulfıt kabul etmiyordu. William ofOckham 11349/1350(?)) meku­latı ilk hareket-ı zıhnıyenın vardıgı hudud (lermini primae intentlonis)'' dıye tarif ctmi~ ve ccvheı. keyfiyel ilc nisbet'ten (respectus) ıl)aret bulmuşltı.

Elhasıl kurun-ı vuslada - ti.ikenmcz nıubahcsal açarak kılı kırk yar· maktan zevk alan- skolastik felsefesi bu mekulô.l bahsını gayet zengin bır madcn ocagı gıbı işleltı durdu. Tabii bellı başlı ne kadar ulema \'C ımıtefck ­klrin varsa hepsi de nyn ayrı bu ınesclc hakkında bir fikir beyan edip tasnif eelvelieri yaptılar ki onları sırasıyla buraya dereedebilmek imkan haricinde oldugu kadar da luzuınsuzdur. Yalnız butun bu ınubahasat-ı fclscfiye uzun bJr münakaşaya yol açtı idi. O munakaşanın nokta-i istlnadmı leşkil eden meselc-i mühiınmc hakkında beyan-ı ınulahaza etmek islerım. Çünkü Şark alcın-ı ırfanında dahi ayru mesailin tamamen aynı suretle mev1u-ı bahs ol­muş bulunduğunu hemen şimdi- göstereccgim:

Skolasllk tabirinde layıkıyla Izah etmiş oluuğum vechile kurun-ı vus­ta'da ahkam ve akaid·i diniye felsefe'ye ve -dolayısıyla- herşeye tahakkuın ediyordu. Binaenaleyh nuslıs-ı ıman (/es dogmes de lajol) kat'an munakaşa goturınez ve ınevzlı · i bahs olanıazdı. O nustıs-ı katıyye dairesinde ne kadar kımıldanmak mümkun ise o kadar felsefe yapılabilirdi. Tabüdlr ki herhangı­bir mesele-i ilmiye \'C fclsefiye tahaddus ederse. evvelemirde onun nuslıs·ı musclleme ve katıaya karşı vazıycti tahkık ve tayin edilirdl. Mekulô.t bahsın­de de öyle oldu. "Acaba Allalı hangi mekulede dahildir?!" diye bir sual halı·

ra geldi; işte bunun üzerine yeni bir ccreyan-ı münakaşa açıldı. Bu vadiele en ziyade şayan-ı dikkat olan mülahazat Scott Erigene'nin (loannes Scotus Erigena. 877(?)] fikirleridir ki Şark'ta meşhur Nasiruddln Tüsi lamamen ay­nı mutalaada bulunmuştur. görecegız.

IUkadat - ı felscflyesivle bizim Suflyc'den zerre kadar farkı olmayan Scott. Ncv-felatuni (neoplotonicien) idi. Zat-ı uluhiyeli sırru'l-csrar addeden ve ha­kikati itibariyle bir "bilinemcycn Allah'a" (ayvomoÇ eewÇ) Inanan urefa gıbı

ı ı-ı. Semilı Atı~

düşunürdü. Mekuıatı l<abul etmekle beraber onların hakikat-ı cısmanıycsl olmadığını iddia edıyordu: ··arı-cümle mekulat gayr-ı cismanidir ve hadd-I zatında makulaltan lbaretur·· (Omnes categorias lncorporales sunt per se ln­LellecLae) cumlesiyle bu ltıkadına düsturi bır şekil vermişti. Fakat Allah'ı bu­tün rnekulatın fcvkinde ve maverasında tutuyordu: .. Hiçbır mekule-1 mahsu­sa Allalü tarif ve tavsife mu kledir olamaz!" (Nu/la categoria proprie Deum stg­niflcare potest) diyordu. Mekulat kabil-i taakkul ve tasawur olabılen mevcu­dat-ı mümklne'nın ccnas-ı aliyesini gösterır bir cetvel olduğu için. tabiidir ki Hak Teaıa (la verile supreme) bu cetvele dahil olamazdı. Çünki.ı -bl'l-cümle edyan-ı münezzcle'nln itikadınca- zat-ı uluhiyel insanın havsala-i akıl ve lasavvuruna sığama7. ve şanı lavsif olunabilmekten al id ir. O devırde pel< mü­him bir rol oynayan Yahudi Kabbalizm'inin (Cabalisme) itikadı dahi aynen bu id i.

Skolaslik ilahıyalın felsefiyat ve uluma tahakkuınunden -blttabıı­doğınuş bir sistem olduğu ıçin kurun-ı vustada ırfan-ı Islam'ın da usulu bu ıdi. Böyle olunca -o zarurct Icabından dolayı bizde dahı mekulat alal<aSı\'·

la aynı mesclclcr zuhura gelmiş \'C aynı nokta-ı ııazardan telakkı cdi.lmişlır.

[HUKEMA-YI iSLAM VE MÜTEKELLIMUN'DA MEKULATJ

Islam Skolaslll< relsefesıne dfur elde tedavül eden kulüb-i cicidiye mcva­nında en ınutebcr olaııı , şüphesiz Kadı Adudliddlnl ci-İc)'nin 17S6 / 1355 "Mevakıf'" nam eserielir Bu buyuk kitab ·attı nıevkıf uzerine tal<sim ve tcrtlb edilmiştir. Bırineısı Mcbhas-ı Ilim (theorle de la con11alsance) nıcsclclerl11l

ınunakaşa eder Beşineısı Jlahiyat. altıncısı da Senı ıvat. yanı nakil ııradlllon) meselelenyle ugraşır: ına-bakısi. yanı ikinci uçuncu ve dörduncü ıncvkıflar kamilen a·raz ve cevlıcr bahsinin esasat ve tcfcrruatına hasredilınişllr Meş­hur Sadeddtn Taftazani'nin (792 / ı 3901 "Şerh-ı Mekasıct···· namıyla maruf ve ınedreselerınıizdc halen··· muteda\il olan kitabının birinci kısmı ) al n ız cetJ­her ve araı mescleslnı tedklk için yazılmış bir eserdir Bunlar ve daha birçok cmsali melculat-ı aşere bahsinin İslam :llem-i ırfanında dahi ne kadar chcrn· mlyetle telakki edilmiş olduğunu gösterir vcsall<·l mut.cberedir. F'ilhaklka ek ser -1 ınebahis-ı felseflyc me kul at münal<aşasından çıkarılmıştır. Her mesele adım başında bir ltıırazat-ı mutekabile Ilc bir süru mesaJl-i Laliyeye tcfcrru edip çatallandıgı gıbı. ehemmiyetsiz teferrualta dahi kıl ı kırk yarmak skolas­tık felsefesince usul 1kUzasından olduğu Için bu bahis karmakarışık bir ha· le konulup bırakılınıştır Halbuki Aristo kemfı.l-1 vuzuh ile mekulatı bast ve tarif etmişti.

Şarkta en maruf ınuelllfının yalnız mekuldL hakkında nasıl duşunnıu<ş olduklarına dair pek muhtasar bir fikir verip tefcrruat-ı mesaili klılliyen ıh· mal edeceğim. Zaten o tafsilal içinde bugun işe yarar hiçbir şey yoktur.

Bizde en ewel nazaı -ı dikkatı eelbeden clhct hukcma-yı İslam Ilc ınuıe­kelliınln-ı Ehl-1 Sunnet'in fikirlerı arasındaki farktır:

Adudiddiıı el-lci. ei-Meııakif.fi 1/nı el-Ke/6m. Be-ynıt ıs Sadeddın Taft<ıziiııi. Şer/ı 'ut-Mcıkasıd ılı k Abd u rralıın:ııı Aıncyre. Beynıt 1 H8H. 1917-1918

Katı:~orıler ' Haklwıda Dorl ,\fetm ll 5

llukcına-yı muteşerrlın dahi -tıpkı felaslfc-1 isianı gibi- ceııher ve araz tal{sinı-1 esasisini aynen kabul etmiştirler. Yalnız a·razı sıfaı (qualiles) olma!< üzere telakki ve o haysıyetlc telebbu ediyorlar ki bakıJırsa - flk ııazarda­bunun bir malızuru yoktur. Maamafih asıl bu yuzden skolastlk usulü tahak­küm ediyor ve felsefe tamamıyla Tlahiyat'ın tesiralına ram olarak mahiyet-I hak1k1yeslylc beraber istlklalinl zayi ediyor Çunkü bu sıfat taksimi ancak Ilahiyana ınuteberdir. mesela ulum ve felsefede kat'an manzur degildir: ol­sa bile ilimde busbiltün başka bir haysiyellc anlaşıldıgı ıçin bu kelimenin 11ahiyana ika ctugı ınunakaşatın ve tevlicl cylcc.ligı mesalliıı ulum ve felsefe mcbahlsinclc naziri guç bulunur. Ancak skolasUk'lc vardır: çıınku bu yine -rclscfe şeklınde Uahıyat" clcmcl<tir.

Mekulac bahsinde şu sövledlklerime pek sarıh ve guzel bir misal bulabi­llriz Mesela Eşaire (les asharlles) evvela cevhcri ayırıp a ra7.ı sıfat olarak na­zar-ı ltıbara alıyor. fakat sıfatı ancak Ilahıyana ınuteber olan mana-yı ıstıla­hisı Ue anlıvor Sonra musclsil-1 mutlasıl bir taksım-i ınusenna (dicholOmle) yapıyor: caınm (ıınitıersal) olan sıfatı iki kısma ayırıyor: Biri ·sıfat-ı subuliye' lqua/lte~ posiliues). dıgeri de 'sıfat-ı selbıyc'dir lqualites negatlııes). Bu ikinci kısmı tamamen lcrkedcrcl< ·sıfaı-ı subutıvc'yi vlne ikiye avırıvor· Birlııe 'nef­sıyt. cliğt•rıne ·mancvıyc diyor. Bu sefer 'sıfat ı nefsıyc'yı bırakıvor ·sıfat-ı

mancvıyt vı bı-lckrarln Ikiye tnksim edivoı · Biriııclslne ·muallclc digerine de gayr-ı ınuallclc' diyor. Bu taksim ındı oldugu ıçın -bittahiı- fırak-ı saıre ta­rafından ııırazaıa hedef olııvor. Mu tezilc (les mo·Lazaliles) sıf~ıu clorde taksını ediyor ve .:;ıf5lın zat ıızerlnc zald olup olınaclıgı meselesi azını bır muııakaşa kapısı açıyoı. ilh.

Butun bu ıniınakaşalla gözctilen ınaksl!cl - ı yegane. Zat-ı Bari'nin şu mc­kulat-ı nşerc kadrosu içim• sokulabilmcstnı ıncnetınekUr.

Şupht• yoktur kı bu nıebahisın ve mcsaıllrı cumlesı Ilahıyara aitur. Aris­to'nu ıl mckulaıı Ise makulat-ı ınumkıne·yı hasr u tasnif edebilmek ıçin bir ecnas-ı üliye kadrosu tcrtıb etmekten ibaret idi. Binaenalcvh mutcşerriin-1 hukcmamn elinde mekulö.t bahsi haysıyet-1 hakıkıyesinı zayi edip busbutun başka birşey olmuş oluyor.

Miilckclliıninuı başl<a bir taksıml var: Bunlar ~evher'dcn sarf-ı nazar­la- buliın arazı iki nevc avırıyorlar: Eger 1.evl'l-hayata thlisas ederse "hayat' başlıca anızdır ve ona tabi olan şeyler hep arazın envaıdır. Mesela ıdrakat-ı havass tic saır kabillyetlcr. faraza ilim. kudret ıradet. şehvet. nefret kerahet \'C daha bunun gibi hayat lle kaim ve ona tabi olan bır çok ahval hep bu ka­bildendlr. blnaenaleyh "ınekulatı on kısma hasretmek şuphestz batıJdır" di­ye hülonccllyorlar ki bu ınulahaza ctdden mühimdir: bugun bile mekulfıt bahsine taallıık eden ıııunakaşfı.tta esas llasr davasıdır. Herkes ona bi-hak­kın Itıraz ctnıış ve -fllhal<ika- bu hususta bir tasnif-ı tabiı (cfassification naturelle) yapabilmek i h timalı olmadıgı ıçin her feylesof- kendı begendigl vechile bir ınekulat kadrosu tertib edebilm{'k kasdıyla Arlsto'ya bu nokta­dan tt·vclh-1 ıtiraza kalkışnııştır. yanı hasr davasını en muvafık ve en muhıkk bir vesilc (pretexte) ıtliha1. etmiştir.

Mutckelliminın ikinet kısım hakkında. yani zevrl~hayal;:ı nıuhtass olma­yan a·rnz haldondaki hcyanfılı dahi şavan-ı dikkattir. Bu fırl<a erbabı ikincı

116 Senu/ı AllŞ

kısım a·raza ekuan namını veriyor kJ bunlar da dört neve münhasırdır: hare­ket. sükun ve tellma ile iftiraktır. ~sütun hadisat-ı maddıye bu dört turlu ah­val-i umumiyeye dahUdirler .. demek olur. Havass-ı harnsın herhangibirtyle vaki olan idrakat dahi bu Ikinci kısma idhal ediliyor ve o takdirde elvan. es­vat. revayıh ve tuum ve bunlara mürnasil şeyler dahi bu sınıfta dahil a·raz­dan madud olmuş oluyor. Zaten bu fikirler dahi Yunanıyyu·ı-asldır. En ewel Empedokles (Ampedocle) böyle duşunmuştu.

Psikoloji nokta-i nazarandan bakılınca pek ibUdai ve zaruri olan bu yan­lış mulahazat isbat ediyor ki tulım, elvan ve esvat gıbı ·sırf enfüsi' (purument subjectifl olan hadisat-ı ruhlyeye hariçte müstakillen vücud vermek ve onla­rı ·şeyT (objectifl addetmek sebebiyle böyle düşüntiluyormuş ki bu da büsbü­lun teşviş-1 ezhana badı olmuştur. O zamanlar munakaşat-ı felscflyentn en buyıik bir mahzuru da herhangibir bahsın fena halde çatallarııp çıgrından çıkması ve nıhayet -hallolunamayacak derecede- perişan olması Idi. Ua­gayrrn-nlhaye çatallanmasına sebep de bır taraftan bu gıbı yarılış nıtilahaza­lar. dıger laraftan da fırka ımınazaalının ilham ettıgı gayret-i rekabet ldL

Arlsto'nun mekuUıt-ı aşeresini aynen kabul eden -biZde- hukema sı­nıfıdır. fakat onlar bile tertib-i aslisini tagyir ederek başka bir şekle sokmuş­lardır. Hele şayan-ı dikkattır ki ekser-ı mudewenat-ı felsefiyede ustad-ı Yu­naııınin ısmi zikr u takdır olunur. Kadı Adud kitabında Üçüncu Mcvkıfın Maksad-ı Satıs'ını buna hasrediyar ve diyor ki:

Hukema şuna zahlb oldular kı araz dokuz mckule'ye munhasırdır ve cevahırın cumlesı başlı başına bır nıekule teşkil eclt>r Bu sun•Ue -mev­cudat- ı mumkıne'nın ecnas-ı alıyc·sı demek olan mekulat on nev ol­muş olur:

Hukema-yı Islam istlkra-1 naktS yoluyla ecnas-ı ciliye'ye peyvesle olabil­digim!Zi nazar-ı dikkate alarak hasr davasını reddedlyorlar: "Butun mevcu­dat yahut mahıyat-ı mumkıne'yi bu mekulat hasr edebilıyor mu. yanı hepsi­nı kucaklayıp ıhata edebiliyor mu?". "Mckulat kadrosu haricinde bir şey ka­lıyor mu, kalmıyor mu?" bu sualin ehemmiyetı zahirdir! Bizi ewela bir kıyas-ı mukassını (dllemme) daıresinde mahbus bırakıyor: ya ·evet' ya 'hayır' dlyebl­lecegız: "Evet. mekulat bl'l-cumle mahıyat-ı mümklne'yi hasr ediyor!" der ısek "lstikra-i nakıs ile yapıları tamım (generalisation) neticesinde telakkı edeblldigimız kulliyat (uniuerseaux) nasıl herşeyi hasr edebilir?!" diye bir su­al-ı tarizi'ye hedef oluyoruz ki pek muhıkktır. "Hayır. hasr edemez! .. diye ce­vap verirsek, "O halde mekulat-ı aşere kadrosu mükemmel ve esaslı bir tas­nif degUdir!" dlyenlertn bu sözunü teslim etmek zarurı göri.ınür. Bunu teslim edince her fcylesofun ıstediği gıbı bir mekulat cetvel! tertıb etmesini de pek muhıkk görmekligimiz lazım gelır. Işte hasr davası budur. Mekulatın mah­sul-i istikra olduğunda şuphe etmeyen mt.ıtefekkirin-1 ıslam ve hatta brl­cümle hukema-yı satife, blzzarure bu davada nefycn (llegativement) hüküm verdikleri ıçın Arlsto'nun cetvelinde tadilat ıcrasına -kendllerınce- selahi-

Seyyid Şrrlf Curcani. Şerlı'ui-MeL•akif. V/ 14·15 thk. Mahmud Ömer cd-Dıınyati , Bey­rut 1419/1998

'Kategoriler· Hakkmda Dbrr Mı! tm 117

yet görmı.işlerdfr. Nitekim miıteahhirin ve muasırin-1 felasifenin hemen hep­si bu zikrettıgım esbab ve ınulahazata binaen Arısto'yu tenkid etmişler ve ıs­tedikleri gibı mekulat cetvellerı yapmışlardır. Maamaffh bu miınakaşa dola­yısıyla açılan hasr davası isllkra meselesine sıkı sıkıya taalluk ettigı eilıctle bir muhim bahse dalıa meydan veriyor:

Hakayık-ı vaclbenin (verltes necessalres) bl'l-ıstıkra keşfolunamayacagı müttefekun-aleyh'tır. Madem kı mekulat mahsul-ı ıstikradır; hakayık-ı vacı­be uzerine mustenld bir tasnif addedtlemez. Öyle olunca ancak 'itibari' (con­uenHonnelle) olma!{ lazım gelir.

işle bu mülahaza-ı muhıkka ve ınuhlmıne'clen kuşkulanarak bazı hul{C· nıa-yı İslam mekulalı itibari bir taksim olmak dcrcl<esınden kurtarmak iste­mişler. F'elasife-1 Islam'ın c:-n buyügü olan lbn Sına (Auicenna) (428/ J 0371 hasr'a kail olmuş ve "A ·raz nefy Ue is bat beyninde daıren miınkasimdır" dı­verek bu iddiasına delil getirmiştir: yanı manıatu·ı-huluvv mebdei ( princlpe du tlers exclıl) uzerine bıı ıddıasuu isnad etıııı~tır: ··ıki ihtimalden halı olma­yan şeyler hakayık-ı v<icibe'dendir ... Halbuki vıne fclasife-i Islam'ın ınuleay­yın simalarından birı olan fahreddin Razi (Razesı (606/ 121 OJ hasrı Inkar et­ınışti. Göreeegiz l<ı meşhur Kant f 180 l) dahı hakayık-ı vacibe üzerıne bir cet­vel-i mekulat tertıb clınC'l{ ıçın çok duşunmuş ve busbütun başka bır tasn ıf yapmıştır. Alnıruı fcylcsof-ı ınüceddidl ilc Ibn Sına'nın niyeti birdir.

ibn Sina evvcla Arlsto'nun cetvelini ihtısar ederek dörde indirmiş ve yal­nız ceuher. kem. ke!lfe ve nisbet kabul etnıişlir. Bu tasnıf-i muhtasar -l)lııı­dan birkaç sahıfe evvel isını zlkrolunan- Gılbcrlus ıınkinin aynıdır.

Hukeına-yı Islam aıc·ı-ckscr böyle ınuhtasnr bir taksim-i esası kabul et­tikten sonra her mekuleyi yine bırçok envaya a} ırıyorlar idi. Herbırını ayrı ayrı tezekkur ve ımınakaşa ederken. o smıfa taalhık edcbılen bfl-cuınlc mc­sali-i taliye dahi o sırada mevzil-i bahs olurdu ki bu tarz tedkikat her bah­sln fena halde teşellut etmesine sebeb olmuştur.

Hukema-yı İslam'a en mulılm mesail-ı fclscflye'de ınuarız davranan ve blnacnaleylı felsefiyal-ı Yunaniyenın akald-1 diııiyeyc ve irfan-ı Arab·a hulııl etmesine şiddeUe sed çekmek ısteyen nıüteşcrrlin-1 Ehl -1 Sunnet burad:ı da­hi ınuaraza edip bilhassa hasr davasına ehernmiyct vermişler ve onu ınkar etmişlerdir. Mesclc arlık bu vadide çalkalandı gıttı ve bırçok bahlslcrc dalıa vueud verdl.

Kadı'nın (Adudlddın lci) Mevakif nam kitabını kemal-i fetanel ve kifayet­le şerh eden Seyyıd Şcrıf Curcani (8 ı 6/1413r Ib n Sına nın bu husustak ı mu­talaatuu tenkıd cltıgı sırada "nıekuJatuı ancak mahsul-i ıstikra olabileceğini esaslı bir muddea (tflese) olarak ileri surtıyor ve butun bu mesele hakkında varld-l hatır olmuş bulunan ınulal1azatı-birkaç sözle· şöylece telhis ediyor·

( ... ) Iyl bil kı ımımklııatın bu mekulata lnhisnrı felasıfe arasmda ınt'şhu· rattand ır. Onl:ır lllraf ediyorlar l<l mclnılfıta vıısu l ıçın istikra dan baş

Senid Şerif Curc:ıni. Şt•r/ı"ııl-!ıiPL'iıkif 1-Vlil. tlık . ~1:ılııııııd Oııwr cd-Diıııvaıi. Ueyrııı 1419/1998

ı 18 Semilı Attş

ka yol yoktur. Halbuki o da ancak bir ıann-ı zaif ifade edebilir (yanı ıs­likra zihnt bir hakikal-ı vacibeye isal edemez). İşte bundan dolayıdır ki felasifenın bazıları ona muhalefet ettiler. mekulatı dörde irca ettiler: ceıılıer. kem. key.Je ve nisbet ki bu sonraki ınekule bakı yedi tanesini şamil oluyor. Bazıları dahı hareketı başlı başına bir mckule sayarak "meku lat beştır" derler. Araz eger karr (permanent) ise. yanı daıma ber-karar tse o harekettir. Halbuki hareket dahi ya başka bir şeyle be­raber taakkul olunabilir ki işle o tzafetUr, nisbettir veyahut gayra mulllaç olmayarak laakkul olunabilir. o takdirde de ya l!zatıhı (en sol) kısmetı ıkuza eder (yanı mahiyeti ttibarıyla kabil-i Lnkisamdır). o da kenımiyettır veyahut kısmeti iktlza etmez (yanı taksıme gelmez). o da lcey.Jiyettır. Bu hususta saralı at dahi verdiler 1<1 m ek ulatancak mevcu­diilın ecnas-ı aliyesıclir. binaenaleyh umur-ı amme ve ondan gayrı şey­ler hakkında varid olan nıeflıumat-ı itibariye (noiions conııentionnelles) mekulalta dahil degıldlrler. ıster mefhıımat-ı subutıye'den (rıotions po­sil/ues) olsun. ıster mefhumat-ı ademıye'den (nations negatives) olsun. tlh."

İllizamen zikretligiın şu sözler çok maoadardır. Evvela Aristo'nun esasİ kadrosunu kabul etmelde beraber tertibat-ı dahiliyesini nasıl degiştırdikleri­ııi görüyoruz ve üstad-ı Yunani'ye itliba eden hul<ema-yı isianı'ın burada da kalmayıp rnekulatın haysiyct-i ınanasmı tadile kadar varmış olduklarını an­lıyoruz. Şu lal<dirce mekuleler ınefiıumatın degiJ. yalmz mevcudal-ı hal<iki­yenın eenas-ı aliyesi olmuş oluyor. O halde kadro hayliden hayliye daralmış bulunuyor: çünkü birçok makulat-ı saniye'yi almıyor. ihtiva edemiyor.

Bu da bahsin pek ehemmiyetli bir yeridir. Kurun-ı Vusla'yı -altı asır

beyhude nıünal<aşal ile- işgal eden meşhur 'l<ü Uiyat' (fes uniuerseaux) me­selesinin dogmaya hazırlandıgını biz burada görebiliyoruz ve hatta Isıniye mezhebi'nin (nomirıalisme) yavaş yavaş leressum edip bir biçim alınaya baş­ladıgını da -iyiden iyiye- lıissedebillyoruz.

Bedaheten sabit oluyor ki o sıralarda birçok mülefeld<lrin -1<1 Ehl-i Sünnet dahi aynı iddiada onlarla beraberdir- mal<Uiat-ı szmiye'yi, yani ha­riçte ınevcudal-ı müstakilleye münasebel ve laalluku alnıayan ınefhumat-ı sırfa'yı (rıotions pures} hakayık-ı sabite (verites posiLiues) nevinden saymaya­rak tasavvurat (concepts) kabilinden olmak üzere telakki ediyorlardı. Vak.ıa bu turlü makulatı beyan edebilmek için elfaz-ı muhtassa vardı: fakat -baş­ta Ehl-i Sünnet olarak- birçok mülefekkirin o gibi kelimelere "müsemınasız isimler" nazanyla bakıyorlardı. Binaenaleyh elfaz-ı rnezkurenin bir hakikal ifade edebildigine inanmıyorlardı. Onlarca hakikat "hariçte vücudu olan şey" idi. İsıniye İlikadı (nominalisme) işle esasen budur. Bunun Pelatuni Akide­sfne (plaionlcien) taban tabana zıd oldugunu tarıfe hacct yoktur.

KülliyaJ münakaşası'nın F'elatun ve Arlsto taraftarları arasmda "külli­yat-ı ham s" (les cinq unluerseau.x) m uzakeresinden dogdugu, tarih-i felsefece muhakkal< olan vekayidendir. Bunun dahi mekulat ile munasebeU aşikardır: çünkü külliyat rnekulanan başka birşey degildir. Hasr davasıııın bu müca-

Seyvict Şerif Curcaıti . cıge . V /27

Karegorı/er' Ha kk mda Dört Mer11ı 119

dele-yi fikriyeye sebebiyet vermiş oldugu da -hiç şüphe götürnıevecek dere­cede- bedlhidır.

Bu bahse dcllr pekçok sözler vardır ki buraya naklinden sarf ettim. Za­ten a·razın hakayık-ı sabite ve nıevcudat-ı mustaktlle'den olup olmadıgı baş­lı başına bir meselc-ı gamlza teşkil ctımş ve uzun uzadıya munkaşalara meydan açarak -yalnız bu mebhaste bıle- husus! fırkaların zuhuruna se­bebiyet vermişti. Kadı Adud bunların başlıcalarını zlkrediyor; a'razdan bah­seden Üçüncu Mcvkıfın lsbat'ul-araz davasına tahsis olunan Maksad-ı Ra­bl'inde şu sözlerı söyluyor:

Arazııı vucuclumı yalnız lbn Keysan ci-Esnnım inkar etti: zira şu flkrc zahlb oldu ki alem kulliyelı itıbarıyla ccvahirdeıı fbareltır: bınacnalcyh hararet. burudt'l. levn. ziya ve emsall onun Indinde araz degıı. ccvht'r­dır Sagır Ilm Kcy-;an ın bu ıddıasına kcul olanlar. yani arazı haktkaten mevcut bırşey zannedenler onun kendı kendırıe kaım olamayacagında itlıfak ettiler Yalnız Ebu Huzeyl ei-Allaf ve Basrıyyün dan ona ıtttba eden bır >jırzimc-ı kalıle -kı şayan-ı e hemmlyc-t de{!ildirler (la yu bali bı­şe·nıhıın!)- arazın btzzfn katm olabıldtt!tıw kanaat ctrller ılh •

Göruluyor ki Mutczıle fırkasının mehd-i ncş'ctl ve payıtaht-ı lrfanı olan Basra (Bassora) medresesının en ileri geıeıı nıutcfckl<lrinı a·raza hariçte vu­cuct vermekle galLı bır ı Ial<il<iye (realisme) ıncslcklııin teınellertnı atıııı~ olu­yorlardı. Nitekim bıraz sonra Ebu Huzcyl'in şaklrdl ve cimme-i Mutczllc'dcn biri olan Nazzam Ilc Ncccar bu realizm vadisinde büsbutün ileri giderek "el­ccsamu arazun muclcmlô.tun" (cısunler a·rcu.-ı ınuctcınia'dan ıbaretllrlcr)

dey1p -alem-i erkarda azını bır velvelc koparınışlardı. Ehl-i Sunnet nö.mına -keınaJ-ı selahiyel ve haysıyetle- ınucalıedc eden

Kadı Adud kendisince pek garıp görunen bıı iddıayı -etrafıyla tahlil ve ta­mamıyla reddetmek Için- kitabının Dorduncu Mevkıfında. yani ceu/ıer ınc­kulesine hasr eltıgı bab-ı ımıfassaim Maksad-ı Sani'sinde tekrar mevki-i mü­zakereye koymuştur.

Hulasa Ari!>lo'nun bu mekui~H cetvelini kabul eden ve etmeyen bl'l-cünı­le fetasife- ı Isianı ve mütckelliınln yine o l<adroyu -tasnif için- pek elveriş­li bulmuş ve bilfiil kabul etmiş olmalıdırlar kı butun mesail-l felseflyc bu kadro dahiline alınarak tctebbu olunmuştur. Ewclcede arzetmiŞ oldugum vechile Meuakifta nıunhasıran ilahiyattan bahseden Allıncı Mevkıf istisna edilirse. herhangi bır meselc-ı felsefiyeyı mekulatlan birine ınülealhk olan bir bab veya fasl-ı mahsusta görebiliriz. Kadı. evvcla lbn Sina'nın ve Gilbcr­tus'un taksunini tercih etmiş ve kenı. keyfe. nisbet ve cevher olmak uzere başlıca dört nev mekule kabul edip a·raza ve ccvhcrc taaJiuk edebJlen mesa­il-i felsefıyeyi tedkik ve muzakere ıçin ayrıca birer ıııevkıf tayin eylcmlşllr Sonra her ınevkıfı mirsad'lara -yani nokta-ı nazara göre bablara- ve her mirsad'ı da birçok maksad'lara ayırmıştır l<i bunlar neva-ma fasılları tcşl<il eder. işte o vakitler fırl<a-ı mutefekkirin arasıııda ıni.ınazaat-ı felsefıyeye ve­sUc veren bütün o nıuhtelefun-fih meseleler -yerli ycrınce- bu kadro dahi-

Seyyid ŞerlfCıırc:.ıııi, agC'. V/ 28

120 Semılı Atı}

linde bir tertib-i mahsus üzere müzakere olunmuştur. O tertlbln bugun zamanımızca mulebcr olan tasnife ne kadar uyaınadı·

gını göstermek Için bulasaten bir ftkir vermek faıdelldlr sanırım: Evvela brl-cumle mesail-l felseflyeye şumulu olabilen -umur-ı funnıe­

(notions generales} hakkında nıufassal müzakarat var Burada malumatın taksimi Idiviston des connaıssances). vucud ve adcm (l'etre le nearıt} balıisle· ri. mal1iyefin (concept ideeı nefs-i vücud. yanı bll.zat variLktan ibaret olup ol­ınadıgı veya varlıgın bir cuzu yahut vucud uzerine zald, yani varlıktan fazla ondan maada birşey olup olmadıgı, mec'ul olup olmadıgı uzun uıadıya mü­nal<aşa edildikten başka vücub (la necesstte), Imkan (la possibllite. la conlin· gerıce} ve im tl na (l'lnposslbillte) ile val1del (l'uıılte) ve kesret (la pluralite), illet (la cause} ve malul (/'effet} . basll (le simple) ve ımırckkeb ( le compose} bahıs­

lerı ml1Zakere edilmıştır. Bunu müteaklb Uçuncu Mevkıfte butun a raz tedkık edilmiştir. A'razın

tarıfl ve isbatı. arazın bır mahalden diger bır mahalle ınlikal edememesi di· ger bir arazia kaim olamaması. bir arazın iki zamanda da baki olamaması meseleleri ınunakaşa edıldıktcn sonra keın (quantite) bahsinde mıkdar. aded. zaman. ınck.ln mcvzu·l münakaşa olmuştur, sonra keyfiyat (qualites) kısmına taalltıl< eden ınunazarcH gelir ki cıı ınulılmıni bunlardır: çuııku

l<c.yfiyatın tarif ve tnk'>ıınindcn ınaada mahsustıt (/es sensations) ve cnvuı. yani melınlısaı (sensallons auditives). mubsırfıt (sensations visuelles), mcs· ınuat (sensations audltlves). mezukat (sensalloııs qııslatlves). ıneşmüınat (serısattorıs o!factiııes} tedkik edilmiştir. Burada ziyanın keyfiyet-i husulu lle beraber clhat-ı slttC", clv:1n. savt ve huruf. hıınıfun taksimi. sakiıı ile ibtıda etmek mumkun mu. dcgil ml ve dalıa bu gıbı bırçok ıneselelcre aH nıuna· kaşat cereyan <'dcr Sonra keyfiyat-ı nefsanıyc faslı 'nda hayat (la viel. ilım (la connaissance) ve tarifi bır ilmin iki maluma taalluk edip edemeycccgı: cchl. sehv. nısyan. cchl·ı basit cehl-ı nıurekkcb suver-ı akliye'nın Sli\'Cr·i

hariciye'den munıtaz olması -ki takdirlme göre bu fasılda en ziyade kıy­met-i felsefiyeyl haız olan bahistir-. idrak. ilm - ı tafsili ve icmali: bilkuvve ve bilfiil ilinı; ilm·l zarfiri ve nazarl'nin (la con. Intulfive ella con. Speculall· ve) yekdıgerıne ınunkalib olup olamayacagı. ırade (la volonte). kudret (le po· uvoir). uykunun kudrctc zıdd olup olmadıgı. ruyanın hayal-ı batı! olup ol­madıgı. ilh ... Daha böyle bir suru mesail-l ınütcşettile'nln mi.ızakenitı ıçın meydan açılmış ve bu müzakereler skolasUk usul u ne göre icra ve idare edil· ınıştlr.

Bugün -ancak mckteb görmüş olan- herkes blltr ki bu kadar mute· nevvl ve başka başka Ilimiere mütealltk bır alay mesail-l şetta (questlons dt· ııerses) aynı mckule kadrosu dallıline giremez Mesela elvan. ziya ve hararet meseleleri FiZik (la pllysique), yani Hikmet-ı Tabiiye mevzuatından olmakla beraber o ilmin -ayrı ayrı- Iki kısmına nıensub balllsler teşkil eder. Savı bahsi de Hikmet'In bir ııçuncü kısmıyla alakadardır. Fakat hurufun keyfiyel-l telaffuzu ve mahrcçlcrinJn tayini FiZiyoloji'yc aıt bir meseledlr. Idrak ve mud· rekfıt-ı havass. ruyanın hayal-ı batıl olup olmaması. ıradet. kudret gıbı şey· ler butün Psikoloji'nin nH.:vzuatındandır. Lakin hayat. BiyoloJi mcsclesıcllr Adcd zaman. mekan. mil<dar felsefiyal- ı Rıvnıiyc'nın mebal1is·i hassasııı·

'Karegorı/er' Hakkmda Dörr Merin 121

dandır. Maamafih Maba'dettabiiyat dahi vahdet, kesret, zaman, mekan ıne­seleleriyle meşgul olmakta haiz-i salahiyettir. Hele illet ve malul münhasıran Maba'dettabliyafta müzakere olunur bir mühlın balıistir. Hareket ve bütün mesail-i müteferriası Mihanik ilmi'nin daire-i tetebbuunda dahildir. Vücub, imkan, imtina meseleleri asaleten F'elsefe'de, tab'an da Mantık'ta tedklk olu­nur. Cisim ve ona müteallık olan meseleler kısmen Fizlk, kısmen Klınya"yı meşgul eder. Halbuki bizlnı isianı skolastiklerl tarafından izajet rnekulesine idhal edilerek ayrıca tedklke şayan görülen 'ubuvvet' (la peternite) narnma bir şube-i ilmiyede tezekkür olunur bir mesele-l mühimme yoktur. Ancak Ahlak'ta ve ictimaiyat'ta buna dalr bazı sözler olur ki kat'an mekul6.t bahsiy­le münasebeU yoktur. Nitekim nısyan (amnesie) dediğimiz. hadise-ı ruhiye ancak Psıko-Patoloji'de (psycho-pathologie) yani İlmci Ruh-ı Marazi'de teleb­bu olunur bir haldir. Sehv (erreur) He asıl Mantık meşgul olur: çünku şera­itini tayin eden odur. ilh ...

Maaınafih şuabat-ı ulumun -o zamanlar- henüz Jayıkıyla tayin edeme­mesi sebebıyle iyı bir tasnif-i ulum (class!ficalion des sciences) yapılamama­sına atfedilmek ıcab eden bu teşevvüş -az çok- zarurl idi. Berel<et versin mekulat kadrosu, mübahasatta esash bir plan olarak telakl<i edUmiş de me­sail-1 felsefiye büsbütun here ü merc olmaktan kurtanlmışlır. Münakaşa es­nasında laubali ve munasebetsiz bir sürü tarizat-ı mütekabile ile daldan da­la sekerek bahsı büsbütün çığrından çıkarmak simlastik tarzının en ince h ü­ner! olduğu için mevztı-i balıs olan meseleler arasında da o kadar tuhaf ve kolay l<olay akla gelmez rabıtalar keşfelunmuştur ki bugün bizim takib etti­ğimiz tarik-i talıkik (melhode d'invesl'igaıton) ile hiç o münasebeUere yol bu­lunaınaz . MalıiyeUerı Itibariyle büsbütün muhtelif olan mesail-l müteşelll­te'yi böyle gelişi güzel mekulat kadrolarına doldurmak hususunda belki bu­nun da dalıli olmuştur. Maan1aflh şayan-ı dikl<at ve sezavar-ı tahsindir ki böyle bir sü rü mesail-i hakikiye Ue mesail-ı mec·uıe ve vehmiye'yi (tmaglna­ire) here ü merc edip yogururkcn felasife-i islam ve mü tefekkirin-I ElLI-i Sün­net. mebhas-ı ınarifet'in (epistemologte) eıı mühiın ınuamınalarını keşf ve ta­yin edebilmişlerdir. Bu Kamus'ta yeri geldikçe onlardan kıyıneW misaller ar­zedilmiştir.

Bütün bu babısıerde ve umumen felseflyatta ElLI-i Sunnet'in en büyük ve esaslı maksadı Vaclbu'l-Vücud olan bır Halıkın varlıgıru isbat ıçın en ka­vi ve kanaat-bahş deliller keşf ve ikame etmek ve Halık'ı halk'tan tamamıyla ayırarak bir mevki-i kudsiyel ve samecianiyetle tutmal<tır. O sebeple olsa ge­rektir ki btrçok fırkaJar gibi Ebl-i Sünnet dahi -az çok tadilat ile- a·razı ve cevherl tesltm ve isbat etmekle beraber cevhcri - gerek ruh ve gerekse mad­de nevinden olsun- mahlukattan addettigı için herşeyin mebde ve meadı ve kainat ve hadisalın illet-ı kıyamı olarak telakki edememiş ve Allalı'ı mekula­tın, hatta akıl ve idrakın fevkinde bir hakikat tanımış ve ona inanmış tır. "Hak TdUa" (uerite transcendentale) işte bu nükteyi ınutazammın bu· tabir-i meş­hurdur.

Bu itil<ad yalnız Ehl-i Sunnet'e has degildir. Bütün F'elatuniler (les nep­latonistes) , Agnostik'ler hep bu fikirdedir. Bu makalede biraz evvel ısmi zik­rolunan Scott Erigene dahi aynı ltikadı saral1aten beyan etmışt.ı. Riyaziyyı.'ın

122 Senıılı Atış

ve fetasife-ı Islam'ın güzidelerinden olan Hoca Nasıruddln TCısi [672/ 1273] bir şiirini Celal Devvani [908/ 1052] naklediyor I<J tasnif-i mekulat bahsinde bir kıymetli vesikadır ve tıpkı Scott Erigene'nin ilikadına benzer; yalnız cev­lıer'in taksimi biraz farklıdır. Bakınız:

Mevcud. münkasım be-dü-kısmet nezd-1 akıl/Ya vacib'ul-vucud ya mümkln'ul-vucud/Mümkin. du-kısım geşt yakin: cevher u araz/Cev­her be-penc-kısım şud ey nazım-ı uklıd/Cisın u dü-asıl o ki heyula ve suretend/Pes nefs u akıl: yad gtr-züd/Nuh geşt-baz cins-i araz. ın da­klka-n3/ender hayal-l nazm. be-men. mı ntiınlıd./Keınm est u keyf u cyne u meta u el-ınuzaaf u vaz/ Pes yefalu esi u yenfealu u mi.ıll<. ey ve­dud/Ecnas-ı kaınat. mekulat-ı aşere şud/Nt-geşt kem ez-ın ne ber-ln diğeri fı.izud/Pes vacib'ul-vücucl. ez-uı-deh münezzeh-est/Ku büd plş ez-an ki. ez-lnha yeki ne-büd

Yanı Hoca Nasiruddin Tlısi diyor ki:

Varolan şey -al< ıl indi nde- iki losımı ınunl<aslmdlr: ya vacıbu'l-vi.ıcucl ya ınumkinu'l-vucud olabilir. Mlimkinu'l-Vtıcud olan şey dahi -yalu­nen- iki kısımdır: cevher vC' araz. Ccvhcr de beş kısım olur: Evvela cı­sım. sonra onun iki aslı. yanı rulmı.i kı heyula ile suret'tır: ondan ma­ada nefs ve al<ıl gelir. Bunları da çabucak ezberle. hatırında tut! Cins-i araz dahı dokuzdur. Bu ciakıkayı bana akıl hayal-i nazm ıçinde göster­di Enva-yı a'raz bunlardır: keın. keyfe. eyne, meta. iZafel. vaz, fiil, Infi­al ve nıü l ktur. (Işte bu tcrlib uzre) kainatın ecnası (yanı mevcut olan şeyicnn cinsleri) on ınekulc olmuş oldu: ne bundan azdır ne de ondan bır tane ııyedcdır. Imdi Vacılıu'l-vucucl bu on nıckuleclen munezıehtir (yani soyulmuştur. o kisveyc girmez). O Vactbu'J-vucııd kı bunlardan hlçblrı yok tken vardı.

Bu koca feylesof-ı Irani'nin talinıi (didactique) bir rnaksadla vücuda gel­rimiş oldugu şu ınaıızumede tamamıyla Aristo·nun lal<sim-i rucşhuru esas olmal<la beraber cevher tal<simi şayan-ı dikkattir. Cevher .. bizzat kairn olan şcy .. c derler kı a'raza nisbetle mahall-i havadisUr. yani hadisatın vuküunda nokta-i isllrıaddır. C1slm, akıl -hıç olmazsa akl-ı faal (intellect actif)-, nefs -hiç olmazsa insanda nefs-i natıka (l'ô.me ratlonelle) ve kainatta nüfUs-ı fe­lel<iyye- ve her mevcud-i maddinin maye-J aslisinl, hamurunu teşkil eden heyula hakkında ceuher ıUakı sahihtir. Lakin suret meselesini üstad-ı Yu na­ni biraz başka türlü anlardı sanıyorum.

Bu nokta zıyadesiyle ehemmiyetlidir; çünkü şekil, müstakillen meveud. yani cevher olmak üzere kabul edilirse o vakit Ellalun'un mezhebine bir hut­vede atlanılmış olur: zira Eflatun'un malıJyatı rnüstakillen kaim ve daim bir­talmn suver-i külliye'den başl<a bir şeyler degildir. Halbul<i Aristo mahiyatın vücudunu inl<e''ır, red ve ibtal etmek için bır ömür sarfetmiştir.

Gerek islam. gerek Hristiyan aleminde hemen her mütefekkir mekulat­tan bahsetmiş ve yine Aristo kadrosunu itibardan düşürememiştır. Bunların cı.imlesiıı1 zikre haeet yok. Devr-i intibalı feylesoflarına geçebiliriz. Yalnız bu balısin ne suretle külliyô.t ınü.nakaşasına vücud vermiş oldugunu tahkik et­mek. tarih-i felsefe nol<ta-1 nazannda pek kıymelli bir tetebbudur.

'Kategorıler' HaJ./..mtla Dm t Me tm 123

(DEVR-i iNTİBAH FEYLESOF'LARINDA MEKULATI

Tarih-I felsefede devr-i Jntibahın fatihlerı \'C yeni usulun murewiclcri !Francis] Bacon ı 1561-16261 ile [Renel Dcscartcs'tır ı 1596- ı 650]. Bacon. skolastiklerın menlllmat-ı kulliyesim murekkcb (composel oldugu Için redde­diyor ve o gıbı mefhumalın basit olması luzumuna Inanıyor. hatta onları hu­rufata benzetıyor ki gayet basit ve madud bırtakım ışarat oldukları haJde na­ınadud terkibata ımısaid bulunarak herşeyi beyan ve teblıge kifayet gösteri­yorlar.

Bu ingiliz feylesofu nnzannda mekulal şunlardır: büyük (maius). lnıçul< (mlnus). kesret (multwn). kı.llct (paucum). ayn (ldenı), gayr (diverswn). kuvvc (potentia). fiil (aclus). mulk (habitus). ziya-yı ınulk (privatio). kull (lotunı). ec­za (parties). faıl lagens). munfail (paııens). hareket (molus). sul<tın lqııies) vucud lens). adcın (non ens).

John Locke ı 1632-17041 yaJnız cevher (substance) tata\'vurat-ı \'IICud (modes) ve izaft·l (rc/oııon) kabul ederek ınekulalı uçc Indirdi ve isabet <>ltı

ıBaruchl Spinoza da ı 1632-16771 aynı fiklrdcdlr Dcscartes'ın cfkar-ı vchbıy · yesınl lidees inneesı şiddetle reddeden bu Jngilız feylcsofu mekulatı herkes gibi anlanııyorclu . kll\'a-yı zıhniycniıı faaliyet -ı nıuştcrekesi neticesinele bi't-tecrübc dogııııış ve hl'l-ıslikra lıasıl olmuş ıncnHınıaltan addcdıyor ıdı Binaenaleyh bu l<lıllıvat bırtak ı nı Lunur-ı harlcivc'yc ({alts extrinseque~ı !nal­luk etmekle beraber hiçbır hal<ikat-ı sabıte'yc. lılçblr şeye delalet cdeml'yeıı menıum<'H-ı halıyedcıı ibaret olmak la/.ınl gcllyorclıı. Bu iddıa ismiyc (nonıi­naliste) taraflarlnrıııııı ılikadını sarıh bır lısaıı Ilc soyluyor

Butun asarını Frnnsızca ya/.an Alınan fc}lesof-ı ıncşlıuru IGottfrtcd Wil­helm] Leibnitz ı 16-l6 17161 ancak beş ne\' ınckulat kabul edıyor ve onlara "beş umunıı ıınvan (cinq tıtres generuıı.xl ııilmıııı \'crıyordu kı şunlardır : ce­vahır Csubsıances) kcınmıyat lquanıites). keyfiyat lqualltes). efa! veya ınflalat (actions ou passiOtıS) izafal (relations). Lcibnllz In bunları umumi unvaııl;ır gıbı telal<l<l ctmış olması pek fatinanc bir duşumıştur. Bu tasnıf<':ılın tcrllb i eşyaya tevafuku emrinde ıilıni ız·ac cdcıı bir nokta olmasaydı, bu tarıf mc­selenln ınahlyetınl halletmiş bulunurdu.

O zamanın belkı en buyuk feylcsofu ve hele en nıuharrib mı:ınckl<idl olan [David] Hume [ 1711-1776] Locke'un yolunu tuttu. F'akat onun mulaJmzatını kendı meslekine göre tashıh etti. O ancak ccvhcrıyet (substantialite) ilc sebe­biyet'ten (causalite) ibaret olmak uzerc b.:ışlıca Iki mekule kabul edıyordu. Locke rnekulatın mahsul-i tecrübe olduguııu \C hariçte bır hakikat-ı sabıteye delalet edemeyeccgını iddia etmişti. Hunıe daha Ileri gilli: ··onlar sırf enfusi (purument subjectfve) ve pseııdo-empırique. yani ledrlblyyu·ı-asl gönınurdc degıı. fakat ltiyad{ıl-ı zlhniye'ye (habiLudes mentalesi muslenid birtakım boş fikirlerdir. Onlar ancak lcdai (ossociation) mahsııhıdur. Biııacnaleyh ne ::ıkıl­dan, ne de tecnlbedcn gelınlşllr: yalnız ledal-1 en<ar sebebiyle muhayyile'den ifantaisie) dognıuştur" dedi. Bu iddia aıeın-ı ırfana aziın telaş verdi; llunır'uıı aJeyhlne olan iskoçya medresesi (l'ecole ecossalse) huruc ettl. Mekulalın tcc­rubcdcn gclcnıcyeccgını iddia ederek ancak tıkilc'den (entendement) clogdııgıı­nu ve en esaslı \'C kıyıııclll fiklrlerlmiZi teskıl ctugını isbata çaJıştı.

124 Senu/ı Atış

[KANT'TA MEKULATJ

Henuz Almanya'ya hicrct edip Könisberg şehrinde yerleşmiş blr lskoç ai­lesinden dagan Alman feylesof-ı dfıhisi (lınmanuell Kant [18011 dogrudaıı dogruya İskoç medrescsındcn mutessir oldu. Zaten -kendi itirafınca- Hu­nıc'un tenkidat-ı muharribesı uykusunu kaçırmıştı O feylesofun sadrnesiy­le yıkılan mebna-yı M aba dettabuyat'ı yeniden inşa etmek ıçın saglam bır ze­min ve meun esaslar arıyordu. Zaman hakıkaten tcnkld devri idi. Kant Hu­me'un usul-i tenkldlnl pek begentyor, yalnız nellcede herşeyi yılup maba'det­tabllyatı hiçe çıkarmasından ürküyor ve bu netleeden nefret ediyordu; yok­sa kendisi de tenl<ld Ilc ışe başlamayı muvafıl< görmüş, hatta bunu usul bı­Ic ittihaz etmıştı kı ondan dolayı mesleklne 'Tenkldlyc· (crftlcisme) derler.

Kant MAkl-ı Sırfı Tenkld" (Critlque de la Ralson Pure) namıyla en muhlm eserını ortaya koydu ve o kıtabela Tedrlbiye (emplrısme) usulunü reddetmek­ten maada ciddiyetic mud:ıfaaya koyuldu. Mcvadd-ı ilmiyemizin (de la con­naıssance le malierel ancak tecrübe sayesinde ıktıtar edllebildiglrıi. hatta her hakikatın tecrübe ıle lnkışaf ve tahakkuk edeblldiğlnı Iddiadan çekinmedi Fakat tecn.ibeyi idare etmek ve mahsulatını tertıbc koyabllmek ıçın her tec­rubcyc mutekaddim bazı nıcbadi-1 makuleye malik bulundugumuzu da şid­delle miıdafaada ınusıı r davrandı. ''Vakıa bu mcbadl-1 kabliye (prlnclpes a prlori) malumatınıızın ancak suvcr-i esasiyesini iformes jondamentales) teş­kil ediyor, lalun oıılar olınadıl<ça hiçbir nev tecrubc yapınaya imkan buluna­madıktan maada biL.c perakende ve manasız bir surette- havassunızdan

varld olan efkara bır tcrtıb ve blr mana vermek Için de ihUmal kalmaz' de­ınişU.

Kant nazarında mekulat. işte malumatuııızın eşkal-i esasiyesinden baş­ka bir şeyler deglldır Eşkal-1 ınalumat dahi tchaddus (intultlorı) veyabul te­fekkure (penser) göre Iki kısım i.ızere olabihr. Çunku biz bazı malumatımızı brt-tehaddus telakkı ederiz. bundanazar (speculation) yoktur. duşunce yok­tur. Bazılarını da ancak fikir ve nazarla keşf ve ıstıhsal edebiliriz.

Tehaddusun eşkall (!es jormes de l'lntultlon) zaman lle mekan'dır (le temps et l'espace). Zaman hassasiyet-i batıniyenıızın (senslbilie intemel şek· lidlr, yani içimizden gelen duyguların cümlesi de zaman hissini verir, zaman zarfında vaki olur. Zaman'dan hariç hiçbır hiss-ı balıni olamaz. Mekan dahi hassasiyet-i hariciyemizin (sensLbilite externe) şeklidır. Alem-i hariciyeden gelen duygulanmızın cuınlcsi de mekan hissini verir ve mekan zarfında vu­klıa gelir. Tehaddusı olan ilmimiZ bu iki mekuledc dahildir. Karıt bu bahsı kitab-ı meşhurunun Esthelique Transcendentale kısmında tafsil etmiştUr

Tefekkur mahsulu olan malumatımızın eşkallnl de Mantık-ı Mütealide (logique trarıscendenıale) tezekkur ve ınutalaa etınıştlr ki bunlar dahi oniki mclnıleden Ibarettır ve bütün muhakematımız Uugements) rnekulat-t mezku­rcden birine -behemehal- mensubdur. yanı onlardan birmin şeklindedir. Bunlar evvela dört büyük sınıf teşkil eder ki herbiri üç mekuleyt şamilcllr:

Bırıncı sınıf l<eınmlyet'tir (Quantltiit). Bu cinsten olan üç mekule dahi vahdet (Einheit), kesret (Vlelheit) ve külliyet'tlr (Al/heit).

ikınei sımf keyfiyertır (Qualitat). Bu da şu uç mckuleye şamildir: haki·

'Kategoriler' Hakkmda Dorı Mewı 125

kat-ı afakiye, yani varlık (Realitd.t). selb/yokluk (Negalion), mahdudiyet"tir (Limitation).

Üçüncü sınıf izafet'tir (Relatlon). Bunun melwliitı da cevheriyet (Subs· tant!alltd.tl. illlyet (Kausalitd.t) ve münaseb<H-ı mütekabUe'dir (Wechselwir· kung).

Dördüncü sınıf darb'dır (Modalitd.t). Kezalik üç mekuleyi camidir: imkan (Mögllchkeit), ha.Iiyet (Wirklichkeil), vücub (Notwendigkeit).

Kant'ın iddiasınca bu rnekulatın hakayık-ı eşyaya hiçbir vechile taallu­ku ve münasebetı yoktur. Bunlar ancak tahaddüsatımızın ve muhakematı­mızın alabildiği eşkal-i umumfyedir. Gerek duygularımız, gerekse düşünce­lerimiZ bu şekiliere muvafakatla mukayyeddir. Mckulat haricinde his ve te­fekJ<ür etmek imkanı yoktur. Işle bu sebepledır kı Vücud-ı Mutlak'ı bilmek ve tasawur elmek lnsan içln mümtenldir. çünkü akıl-muhakematın eşka­linl tayın eden- bu hududun harlcine çıkıp da bir hüküm veremez. Verdi ml Vücud-ı Mutlal<'ı tayin etmiş olur.

Kant'ın iddiasınca mademki bu mekulat ancak lahhaddusümüzün ve tefekkürümüzün -Imkan dairesinde- alabileceği eşkal-1 umumiyedır. öyle olunca biZim için ilim ancak hadisal (phenomenes) nevinden olabilir. Hadi· satı düşünebilmek için de bu mekulat zarfında ldral< elmekten başka imkan yoktur. Duygularımız zamarı ve mekan haricinde olamaz. Düşüncelerimiz dahi -yukarıda cetvelini arzeltlğlm- mekulat haricinde olamaz. Şu tal<dlr­ce rnekulatın hakayık- ı eşya ile kat'an ve katıbeten bir münasebetı yoktur. Mademki bu hudud haricine çıkıp da hissedebilmel< ve düşünebilmek. biz insanlar için bir emr-i mümtenidir, lıiç şuphe kalmıyor ki lnsaıl !çin Vücud-ı MuUak'ı ldrak veya tasawur etmek muhaldir. Vücud-ı Mutlak bizim cetvel-! mekulatun.ıza . yanı kayd-ı tasavvura gıremez. Biz dahi -muhakematıınızıo suver-1 esasiye ve fıtriyesini tayin eden- mekuldt l<aydından kurtulup da düşünemeyiz. Hiçbir vechile Vücud-ı Mutlak'a aklımızı isa! edebilecek bir yol yoktur. Blnaenaleyh kimse bu budud-ı flkriye haricine çıkıp da bir hüküm veremez. Verdi ml yanlıştır. o nJsebi (relatifl bir hükümdür, Vücud-ı MuUal<'a kabil-! tatbik değildir. Onun içlndlr ki bu hususta verilen hükümler hep bir nev dalalet-i Mantıkiye neticesidir. birer safsaladır (sophisme).

Görülüyor ki Kant mekulab birtakım envaya ayınyor ve cümJeslni de -her türlü tecarib-! mümkine'ye mütekadd!m ve mlınhasıran mahiyet-i zlhniye­m.tzden münbais- birtakım mefhunıat-ı külliye'ye irca ediyor. Bunlar zaten ve fıtraten izafi olan malumatımızın hududunu teşkil eder ve tamamen suri {formel) bir tarz-ı talıassüs veya lefekkürdür. Neva-ma içi boş kalıplardır ki btzce idrakimümkün olan !hsasat ve efkar o kalıplann içlnde doğar ve -be­hemehal- şeklini alır. [şte Kan rm bu nazariyesine o sebeble ·suriye' iforma­lisme} dahi denilmiştir.

Mekulat ancak muhal<ememlzin eşkal-i rnümkines1 olunca elbette enfü­si'dirler (subject!]). Eşyanın eşkal-i zatiyesinl değil. yalruz bizinı ne tarzlarda. ne tavırlarda hissedebildiğ!ınizi. düşünebildiğimiZI gösterir.

Bu Alman feylesof-ı mücedd!dl o nokta-ınazardan dalı! bir cetvel tertib etmiştir ki kazaya-yı Mantıkiye'nin alabilecegı eşkal-i umurniyeyi gösterir.

126

Suvcr-i Muhakemenin Cetveli (Table desjormes dujugemenl)

Seuıılı Arı~

ı. Kemmiyet ıtıbariyle. Btr kaziye mufrede (singuliere). külliye (generale). hususiye (particullere) olabilir.

2. Keyfıyet ılibarıyle ınucibe (affırnalive). salibe (negative). mtibheme (ınde.finie):

3. İzafet itibariyle· hamliye (calegorique), şartiye (hypotlletique). munfa­sıla (dısjonclive):

4 . Darb Jlibarlyle: mi.iml<inc (problematique), zarurıye-ı mullaka, yani kaziye-ı akliye (apodicllque). mutlaka-ı amme. ynnl kaziye-i hissiye (asserıo­rique) olabilir.

Göruluyor ki Kanrın mekulat tasnifi usulidlr ısystemeliquel ve felsefe­sınde pek muhlm ve esaslı bır mevki işgaJ eder Hatta fizik (physiquel ve ga­riziyal (physiologiel esaslarına bina ederek bır dıger cetvel dah a Lerlib elmi~­tir kı o da şudur:

ı. TaJ1addusun. yanı ihsasatın mutearifclcrl ıaxıomcs de l'intııition (sen-siblel

2 . Sabıka-ı idrak (aıılicipatlon de la perceptloııl 3. Müınasilat-ı tecrübe (analogles de l'experterıcel 4. Bfl-cüınlc cfkfır-ı lrdrıbıycnin mevzuatı (postu/ats de toııte pensee

eınpirlquel

.. Tenkıd-i Akl-ı Aınclı .. ntını eserinde mekuliıt-ı a·mal nanıına da bir cct­\'CI-ı diger tertlb etmıştır ilh.

Kant hakkında arzetmiş olduğum şu ıııutalaat-ı ımıhlasaradan birçok netayıc-ı ınühimınc ıstıhrac edebiliriZ:

Ewela şurası şayan-ı dikkattir ki Plotınus·a gelinceye kadar lleman bu­tun esiaf-ı hukcma mekıılat dedigirniz ıncOuıınat-ı kulliyenın mahsul-i ısllk­raat olduğunu Iddia elnılşlcr ve bulün mevcudfı.t-ı ınumkinenın bu kadro da­h iline sıgamayaeagına ı,an aal gcttrınişlerdi. yanı hasr davasuıı inkar elıniş­lerdt ki öyle duşundüklcn sonra böyle bir karar veriş tabii ve mantıkidir. Bu duşunuş dahi "Menşe-1 Ilim .. bahsinde Tedribiyc meslekine -bizıarure- ta­raftarlığı mustelzimdir .. Esbab-ı Ilim .. (moyens de connaissance) baJ1slnde de ancak lhsasiye (sensuallsme) mezhebi ile uyu~abUir.

Sarıiyen bu hasr davası nıunasebetıyle Ibn Sına·nın nasıl bır tavır aldı­gını ve a·razın nefy lle tsbal beyninde dair oldugunu ıddia ederek mcselcyı katıyyen halletmek ı stedlginl gördük idi; yanı mekulatın butün mevcudat-ı munıkıne'yi şamil ve nıuhlt bulunduğunu -bı-hakkın- iddia edebilmek için o mefhumat-ı kulliyenın ıstıkra-ı nalus malısulu olmayıp ınebadi-1 akl-ı sırf (les pirincipes de la ralson pııre) üzerine Istinad cuıgınc kani olmuştu ki bu dn akliyye (ratlona/lsme) IUkadmın düstur udur. "Esbab u Menşe-i lllm" bah­sinde lhsasıye mezhebi Ilc asla Ililaf edemez.

lbn Sina'dan bahsederken Kant ile bu hususta bir karabel-i fikriyc ar­zcttıgını işareten sövlcınıştım Şitndi göruvorsunıız kı bovlc bir karabel var-

'Kategoriler' Hakkmda Dört Metin 127

dır ve Kant bıttabti daha etraflı ve esaslı bir surelte bu meseleyi tahkik et­mlşllr. Fakat hakikat-ı halde lbn Sina'nın niyeU ve mesleki ile o Alman fey-1esofununkl arasında ınal1iyeten fark yoktur. Her ne kadar Kant'm bu hu­sustaki mütalaatı münseclın (coordonne) ve mükemmel bir sıstem leşkil edJ­yorsa da yine iki esas üzerine müstenlddir ki lbn Sina dahi davasını o esa­sat üzerıne bina etmiŞti. Birisi mekulalın makulat-ı sırfa'dan olması. dlgeri dahi lasavvurat- ı mümkinenin cümlesini !hata edebiJmesidlr. Yalnız Kant bu Ukre o kadar vüsat ve kıyınet vermıştır ki felsefenin esaslarından birini teş­kil eder.

Buraya gelince, ıneselcnhı tarihçe-l lekfunülü isbat ediyor ki öteden be­ri Tedribiyyün'un (tes empiristes) siyal<- ı nazarı muteber il{en Kanrın zubu­nı ile Akliyyun (les rationalistes) temin-i tefevvuk ediyor. Biraz sonra görecc­gtz kilJohn Stuart! Mill ve (HerbertJ Spencer ve dal1a bazı felasife-i mütcah­hir'in Kant'ın meslegını itibardan düştirüp Tcdribiyyün hesabına ugraşıyor­

lar ve bi-tekrarin galebe çalıyorlar. Maamafih her ne olursa olsun -ister yanlış ister dogru di.ışunmüş ol­

sun- Kantezhan- ı ınütefekl<ir1ne şiddetle tesir eden ve derin izler bıral<an caziın-ı felasifeden biridir. Onun içindir ki bu adaının zuhuruyla felseflyat belli başlı bir cercyan almış ve hala o cereyanm kuweti dinmemiştır. takib cttigi vadi kunıınamışlı r.

Bu feylesofun peyrevleri ve taraflarları pek çoktur. Cümlesinin hu mcse­lede nasıl düşünüp ne söylemiş olduklarını buraya yegan ycgan naldetıneye llızum yol<tur. Bu hususta kenıat-1 eheınmiyetlc beyan-ıreyedenlerin yalnız isimlerini saymaya l<alkışmak sahifeler doldurur. Aralannda şayan-ı nazar nıüşabchetler ve mübaycneUcr olmakla beraber billlin bu me/culô.t münaka­şasının esası bir lki iddiaya müncer olur: "Bu külliyat acaba varlıguı suver-i mümklne'sini iformes possibles} mi gösterir?", yol<sa "muhakememizin eş­kal-i münıkineslni midir?" yahut "aldın ınef1luınat-ı esasiye'si (concepljonda­mentaux) midir?" veyabul "münhasıran Usarıın birer tarz-ı beyanı mıdır?" di­ye düşünülebilir ki bu takdirde nıekuUH. mahiyetierine nazaran mülahaza edllmlş olur. Bir de "Mekulat tecrübe mahsulü müdür?" yoksa "akl-ı sırftan münbais hakayık-ı nazariyeden midir?" diye düşünebilir l<i bu takdirde da­bi bu nev met11umat. menşelerıne nazaran (quant a leur orglne) mülahaza edilmiş demektir. Bu suallere muhtelif cevaplar verilebilmesi yilzunden me­salik-i muhtelife vücuda gelınlştlr. Bütün bu davaların ınenşei de Aristo'nun bu hususta mübhem kalan mülahazatıdır.

Kant'ın mezheb-i felsefisini tecdid ve ihya elmek gayretiyle tenkldiye-i ınüteceddide (neo crilicisme) meslekini tesis eden fransız feylesof- ı muasırı müteveffa Renouvier'ln de muhtasaran fikrini nakl ve cetvelini arz ettikten sonra Tedr!biyye ilikadını tercih ve tasvib eden mtitcfekkırtn-ı zernanenin mütalaatını baslu mukayese ederek bu balısenihayet verecegtm.

[Charles] Renouvıer [ 19031 "Yeni Monadoloji" (Nouvelle Monadologie)na­mıyla maruf eserinde ınekulatı şu suretle tarif ediyor:·

Chcırles Renouvier. Noıll'elle Moıwrlnlogle. 1899.

128 Semıh AllŞ

Onlar birtakım merhumat-ı mucerrededlr (notions abstraltes) kt umu­mi tzafeUer beyan eder. Mudrekat·ı hıssıye. şektllerını merhumat-ı

mczkureden ıstıarc ederler. Gerek mahsusattmız. gerekse o mahsusa­ta kabil-i tatbik olan muhakematımız o mekulflta tabıdırler (assujetti­PS). Çi.ınku mekulat onların şurut·ı ıstıhzandır (condltions di> represen­tation)

Yani ··cerek mahsusalımııa bir mana vermek, gerekse o duygularırnıza tatbik edecegtmiZ muhakeınata zihnimiZde suret verebilmek ıçin mekulala ittibaen duşlinrnek bırıncı şarttır. btnaenaleyh zaruridir·· demek Istiyor.

Mekulatı mefhumat-ı mücerrede'den addctmek Tedribtyyün iddiasına yakındır: ondan aşagısı Kant"ın fil<irleridir.

Renouvicr'ln ilikadınca tzafet (relation) esastır. mekuletu·ı-ınekulflltır (la categorle des categories). ma-bakisi hep izafetin durub-ı muhtelifesidır (mo­des diııers). Durub-ı mezkurenin herbiri bir ayniyet (identlte) ile bir fark (dif­jerence) tazammun eder: her ınekule. bu iki keyfiyetin terekkub (synthese) elmesinden hasıl olur.

Bu tarif -bl1hassa tasnif meseleslnde- pek mana-dardır. Çi.ınl<ü her mekuledc filhakika bir suver ve efrad dahildir ki onlar şahsen birçok ala· mat-ı farlka lle yekdıgerlnden mumtazdır. Maamafih yine onların cumlesini aynı sınıfa dere ve idhal ettiren bır vasf-ı ınuşlcrek (propriete commune). ya­ni bir muşabchel-i esasiye (ressemblencejondamentale) dahi vardır. Oyle ol­masaydı. o efrad-ı muhtellfcyi aynı cinsten addcdlp de bir mekuleye soka­mazdık . Işte Renouvier·nın aynlyet dedıgı budur ve bu suretle her mekule bu iki unsuru cami ve bu Iki keyfiyetten ıniıterckkib bir nJcOıünı-ı külli ol­muş oluyor.

Kant'a Htlba eden ve onun felsefesine hayat-ı taze verıneye çalışan bu rrarısız feylcsofu. mekulatı bir de staique ve dynamique olmak uzcre ikı sı­nıfa ayırıyor ki bu taksını de pek yenı birşey degildir. Gerek ziıtcn. gerekse şekten zaman (le temps). inkilab (le deııenir) ve hareket (le mouııement) ma­nalarını ınutazaınmm olmayan mekulata statik diyor. Bilakis tcvati (succes­sion) keyfiycUni mutazammın olan kısm-ı mekui~Ha dinamik diyor. Tevati ha­reketsiz, hareket de zamansız tasawur olunamaz. Bu da tebeddul ve inkilab demektir.

Dinamik tabirinin hareket lle ve blnaenaleyh zaman ile munasebetı var­dır. Stallk tabirinin dahi mekan ile alakası aşikardır. Yukanki sahifelerde arz ve izah ettıgım vechile Kant tchaddüsun eşkal-i esasiyestnJ cwela zamani (batıni) ve rnekani (harici) olmak üzere JkJ nevc ayırmıştı. Zannedersem Re­nouvter·nın bu tarz taksimi dahi Karınarı mülhem olsa gerektir. Zaten tabi­rat-t mezkure Karıt'ındır:

· Katt:ROriler' Hakkmda Dört Me tın 129

Renouvier bu taksım-ı musenna (dyrhoromte) uzerlne şu cetvelı tertıp etmıştır·

lzafcı rcmcyyüz Taayyun rahdıd

(re/utum) (ıli 1/lnl"lion) (ıdenuficutum) (diteml/nullmı)

Sıatık l7..afctlı:r Keyllyı:ı (qtwlite) fark 1 differı:~~< d Cins <xenre) Ne\ (l!lf't!U!)

(Relaumı\ 1/cıt.) Kemmıycı Vahdct (ımıtı!) Kesret (p/urulıte} Kullıyeı 1 ltltulıttf) <xuanllle) Mekanda hudud Mekan kvı.ın•) 1 mııd:id (t!tenclue)

Vat lpmotun) C/ımı tc: 1!\f'<lt'l!)

Jeliili /:ımanda hudud Zaman (lemp1) Muddl!ı (ı/urt!<')

( .Ilin c:11ion) (lımıte /.)

Dınamik yıını In ki lah Nıslıcı ı mcnfı)l! Nı\bcl ı musbcıc l";ıgay) ur (deı·t•ı·ıw) ( rupport mc) lrttf' a/Jirme) lı lıungemelll)

Ku1 1ani l!..alctlcr cı:ıı)CI (linullf<;) H:il (deli) M ey 1 (!ı:ndem 't') lnfial (f7<111ilm)

(rtdat Jww ı Illi) Cl (t"tllllll/ı!c) hil(ll( /t') Ku1 ı c (f'lll'""" l') Kuncı (lrmel

Rcmııı1 ıcr ın~~~ cet1d-ı nıcl..ul5ıınııenl..ıd cımd .. ıcn J...olay bırşey olama~ .

<;un!.. u hu ıcrtıhiit pel.. indi gorunu)or Bu cc11 cl ın nıuhıc1 ıyfııını - gelışı gutel- hır haşk;ı turlu dahı ıcrtıh cdchılırdıl.. 1 c -nınm·dı:rım- ) ınc hu kadar ral'ııwsı; olahılırdi .

Cins ile mekanın. keyfiyet lle vaz·m arasında -vechen mlne'l-vlicuh­blr nıünasebct bulunup da bu mekulat bir sınıfa dercedilcbUirse. herşey ara­sında o kadar munasebet bulunarak istenUdıgı gıbı mekulat cetveJierı tertib olunabilir. Zaten bu feylcsof yaptıgı şu cetveli pek o kadar begenmemiş ol­malı ki Essais de Critique Generale' nam eserinde başlıca mekulatı yenı bir terllb üzere saymış ve ·•ızafet. aded, mevzi. tevaJL keyfiyct, tckcwün. Ullyet. gaıyct, şahsiyet" demiştir.

En dogrusu mekulatı çogaltınak dcgıJ, azaltmaklır; çünkü bunlar -be­nun fikrımce- meflıum:U-ı IUbariyedendlr. Yine hepsinden hakiısı Hume un mulahazatıdır.

[STUART MILL VE HERSERT SPENCER'DA MEKULATJ

Ondokuzuncu asr-ı miladinin nıs(-ı ahirinde vakl olan muvaffakiyat-I U­mlyenın ezhan-ı mtitefekkirine tesiri yeni bir cereyan-ı felsefi husule getir­mişti. Usul-i tecrübıye (methode experlmentale) asar-ı mufideslyle hakkını ls­bat ediyordu. O zamanlar sahlhan kaşifin-1 ulemanın en bliyuklerı yetişmiş

ve hareket-i fikriyeye yenı bir Islikarnet verilmtşlerdl Nitekim en buyük fey­lesoflar dahi o sıralarda ıuhur etti ve Robert Mayer, Helmholtz. Joule, Lord

Charles Renouvier Essols de Crllıque Generale 1-IV. Pari~ 1854·64

130 Senu/ı Auş

Kclvin gibi dızıının hikmet-i tabUye ve nazariyede keşfiyatı: Darwin. Wallace. Huxley gibi ulemanın biyolojldc harfkulade muvaffakiyatı usul-i tecrubtye le­hinde o kadar parlak. o kadar celi burhanlar teşkil ediyordu ki Rasyonalizm felsefesi kendi varlıgtnı izhar ve ihtar Için cesaret bile göslcrememiş ldl. Hat­ta fıtraten Rasyonalist olması lazım gelen Riyazlyylın bile Tcdribiye (empıris­me) itlkaduıa baglanmış idt. Hershell gibi zamanının belki en nam-dar alla­mc-i riyazisi usfıl-ı tecrubtye'yi şiddetle müdafaa etmişti. felsefede Spencer ve Mill dahi bu devre şeref veren dahilerdendtr. Bu devir Galilei ve Bacon za­manını çok andınr.

John Stuart M lU [ 1806-18731 aynı zamanda da mantikıyyün-ı asrın en buyügu idi. Sarsılmaz bir kanaatlc tedriblye fclsefesin ı tervlc ettıgı ıçın ona göre mufassal bir Mantık kitabı vücuda getirdi." Aristo'nun esasat-ı mantıki­yesini birer btrer tenkih ve tenkid etti. İsUkra'yı esas-ı ıstıdlal ittihaz ederek eski l<ıyas (syllogisme) nazariyat.mın altını üstüne getirdi. Mütearlfat-ı Rlya­zıye·nın bile mahsul-i tecrübe oldugunu kemal-i cesaret ve cmnıyelle iddia etti. O zaınaıı Akliyyün (rationalistes) buna dayanamayarak meydan-ı ma·re­l<c'ye atıldılar ve aztın münakaşalar oldu idı.

Hakayık-ı kabliye (uerlles a prlorlques) ve o zümreden olmak üzere ınel<Lı­lat biltabtt bu mübahasat-l şedidcııin mevzuat ve mesaJlinden pek muhiın bi­rinı teşkil etmıştl. Mesaiik-I felseflye ve ınutekadill-ı riyazıyc ıle bu meselenin pek sıkı ve esaslı alakalan oldugu ıçin ıuunakaşası dalıa birçol< meseleler lcv­lid etmiş ve balıse karışanlar çok olmuştu. Bu mucalıededc en ziyade Kant'm mesleki zedelendi: çünkü hedef zaten o idi. Mill bilhassa ona vuruyordu.

Mill'in Mantık'ında bulun bu bahısl<'r lafsilen nıunderlcdlr. Bu fcylcsof Arısto'nun mekulatını tenkıd ve lslihfaf etmiştir M ulahazatını lelhisen arze­dıvonını:

Bu tasntfin kusurları bedlrudır: degeri de o kadar k!fayetsizdır ki lafsı­len tenkfde şayan bile drgildlr. l layat-ı riız-merrenın V(' lisan-1 adinın kabaca Işaret ve tayin etmiş oldugu farkiara göre terllb olunmuş adi blr tarlfllen). btr katalogdan ibarettir. llatta amiyane blr nazar mahsulu olan bu farkların sebeb-I makulunu anlamak için tahlil-I felsefiye bile leşebbus edUmemlşttr Bu tahlil katı olmasa bile yıne tadad olunan o mekulatın hem nal<ıs . hem de haşvıyat lle mali bulundugunu göster­mek ıçın kıfayet cdeblllrdı. Bu cetvelde bazı şeyler eksiktır. yoktur: ba­zı şeyler de muhteUf unvaııtar altında tekrar tekrar göruluyor Mesela hayvanatı: insan. çarpa (quadrupedes). at. eşek ve midtll! (poney) gıbı ccnasa tasnıf edışe benziyor ••

diyor: yani bu tasnif-ı hayvanatta faraza kuşlar ve böcekler gtbi pek muhlm sınıflar dahil olmadıgı halde dört ayakWar smıfından olan at. eşek, midilll beyhudc yere zikrolunup ayrı ayrı gösterilmiştir. işle Aristo'nun mckulat cet­velı de tıpkı böyle bır tasnın andırıyor demek tsttyor .

• John Stuart Mill A System Qf Logic ·Ralloclntıüııl' anel lnrlucllı•e-. 1843 (London 1930) John Stuart Mili. A System oj Logic. s 29-30. London 1930

Karı:gorıler' J-JuAkuıda /Jurt Me rm 131

O halde umıcl. sevınç. korku. sada. koku, taam. elem. lezzet. film ımı­

hakeıne ve tnsawurat gıbı alıval-i ruhiye. ıh-.cısat ve saır hıssıyaı han­gı mekulcyc derccdilecektir? İhUmal kı butun bu şeyler Arlsto ıncdn·· sesi erbabı tarafındarıjii/ ve irificıl sınıfına ıdhal edılırdı Bu suretle .ıh­val-ı nıczkurc nH:yanında faıl olanların taalluk etugı şeylere ızafı'tı.

munfaıl olanların da kendı sebcplcrınc nısbelı 1<1yıkı ,·echile yerlı \'{'rın­ce gosterilnıiş olurdu Fakat alwal-1 mczkurcnın kendılerı yanı hızz~ıl hıssıyat vt· tcsırat pek fena tasnif edılnıı~ olurdu Elbette hissi) ;ll vı alı ­

vcil lıalccıyık idadınn dahil edılmelıclir. lıalbııkl onl;ırı ne cPııcılıır. ne ele a'ra7. mckulesiııt' rlerc ve ketbul edebiliyoıuz . ·

dıvc iddiaya varıyor ve otedcn beri muleber olaıı eelvel-I ınelnılfllın en buyt'tl< kıısurunu bu noktada göruyor. Sonra ıstılalıô.t-ı ımıtebereden olan tab ıratın

mutazammın oldugu ve ınevazi-ı islunalıne göre delnlet edebilclıgi mcanl-ı muhtclifeyi -/isan nokta-i nazaruıdan- tahlil ve lcdkik ediyor: meıanıin-1 kelimatuı ıfade-i hakıkatlen zıyade. mea t-teessuf iltibaslara tercuman oldu­gunu gösteriyor kı bu son zamanlarda buyuk fcylcsonarın hepsı bu clhctl elciden nazar-ı dıkkale nlmışlar ve kclunaL-ı ı'>ttlnhiyenin hasebu t-ıczayııf ıa caııse de conrıotallorıl bırçok rabıtaJar. birçok nıuşabchetlcr göstcrdıgını fn­lut o rabılaların yalııız btmye-i !isan ve l<eyflvct-ı ıştikaktan muııbatı:. tcda­ileıdcn (assoclalıons) ibnıct oldugu nu ve hnl<ayık- ı eşya ile nı u nasehc•li lııı­

hıııınadıgını dava dııılşlcrdl l{i bu zan. Mabı:ı'dctlabilyaı·ın elfaz-ı rrvabıtı

uzeıine müstcnicl bir sıını nıubahesat-ı l<elanıiye'dcn ctogmuş olmnsını du · şundurebilir. Nilekim Maba'dcttabiıyfı.t'ı -hiçbiı haysıyclle- kabul cctcıııc­.YCI1 bazı pozilıvısller lposilwıste) ve onlar gıbi dıışunen birtakım ulema bu raddeye varmışlar n· ft"lscfe-ı nazariye (pltil. specıılcıtitte) ınebalılsinin revn­bıl-ı kelmıat uzerine mustcnıd bir sılsilc-ı safsatıvaı teşkil ettıginı soylemek­ten çekınmenıışlcrdlr.

Bu tarlz. şuphesiz herşeyden ziyade nıekul<ltın haysıycttne dokunur Zı·

ra lisanda mekulôt dcctıgımız kclimaL-ı camla kadar revabıl-ı tuııtunıyeyı. il· tibasatı ve meanı-ı nnıbhemcyi şamil olan elfaz-ı ınuccrredc yol<lur O halde ıertib ve revabıt-ı eşya bu ınelwlatın tertib ve mıınascb~Hına tevafuk edC'r ml. etmez ml bu bir zorlu mcseledlr.

Stuarl Mill bu dereec ifrata varmıyor. Yalııız ince bir tenkid-i lisani (cri­ctque lirıguistlque) ve ruhi (psychologıqııe) Ilc göruyar ve gosterıyor kı gerek <'1 faz ve kelimat. gerekse aralanndaki munasebat ınevcudatı ve mevcudat ara­sındakl revabıtı hakkıyla eda edemiyor. O iddiadadır kı butun efkar ve tııssl­yatımız ve onları ifadeye alet olan lisanıınız kcyfıyct-i tedamın (la mantere d'association) icabat-ı tabllycsıne göre tcşekkul ve lercttub etmiştir Mıll csa­scn Hume ve Berkelcy gibi dı.işunuyor.

Mekulô.t tasawuruyla psikoloji ve felsefe meselelerinın en ince ve gızll ra­bıtalarını gösterecek sıırette birçok tenkidat ve mulahazata gırışlikten sonra kendi ilikadıU-ı felsefiyesine tamamen muvafık olmak uzerc yenı bir eelvel-i ınekulat arzediyor. Bu cetvelin kancvıçesı (caneııos), yani "tertib-i csasısı". bundan evvel islınlcrınl zlkrettıgım birçok fcylesonara atfolunan tasnlfin ay-

J ohn Stııarı Mıll . cıgl', s . ~iO

132 Sen11lı Atış

nıdır: Mill dahi ceuher. kemmiyet. ke!:lfiyel ue lzajel nfunlarıyla başlıca dört mekule kabul ediyor kı Gilbertus ile İbn Sina dahi tıpkı bu fikirele bulun­muşlardı. Yalmz bir fark var. bu cetvelin muhteviyatı yenldir. En evvel hissi· yatı (sentiments) nazar-ı dikkate alıyor ve bu tabiri şairane manasıyla degıı. psikolojik manasıyla telakkı ediyor ki Arab hukeması da tıpkı böyle kabul et· mişlerdi. Sonra hissiyalı ihsasat (sensatlons) efkar (pensees). teheyyudit (emotions). iradat (uolitlons) olmak üzere dört suııfa ayınyor. Müleaklben ce· vahiri (substances) ınülahaza ediyor. Bunlar - herkesin bildigi ve teslim etti· gl üzere- ya ecsaın (corpsl veyahut ervah (esprlls) olabilir. Burada Mill. bu 11<1 nev cevlıere taallul< edebilen münakaşat-ı Maba'dellabiiye"yi karıyen terk ve Ihmal ederek yalnız şu l<adarcık bir lşadH Ilc kanı oluyor ki: "Madde lıak· kında bUebildıgıınız şeyler bizde onun ika edeblldıgı ihsasat ile duygularımı­zın tevellud ve tecellisindeki nizarn ve tertibi ıcirak etmekten Ibarettir. 'Ruh· dediguniz cevher dahi o hissiyatın mahall-i meçhuludi.ır (reciplenı lnconnu). Hıssiyat-ı mezkürenın sebeb-i meçhulu (cause lnconnue) de ·cısım· (corps) tesmıye etugımız dıger cevherdir.-·

Demek oluyor ki blldıgımız -hem en evvel yakmen bildıgımız- hıss1yat· tır. Sonra mal1lvetıni hıleınedıgımiz ıki cevhcr var: hirı elsim, dıgerl de ruh'tur. Bu iJ<i ccvlıer yekdlgeriyle münasebettedlr. Cislm tesirat-ı vakıasıyla ruhta birtakım asar vukua getırıyor ki hissiyat odur. Bu surelle ruh, o asa· rı telakkı eden mahall-I meçhul olmuş oluyor.

Bu münasebat-ı ınutekablle bfl-cümlc ınahımılatı (attribuLs) levlid edi· yor. Çunku butun ahval-1 ruhiyenıiZi ya keyfiyat-ı vicdaniye veyahut havass-ı cısınaniye olarak telakki edebılıriz. O takdirce va ruha yahut cisıne hamle· debilırtz. Işte ilafat (relalions) sınıf-ı umuınisl budur. O ıkı cevahire nlsbetle bunlar a'raz sayılır Bunlar dahi iki tavır (moda/ile) uzere mulahaza olunabı­Lır kemmlyel ve keyflyet.

Mill mufassal ve ınukemmel olan Mantık kitabında mekulata daır bır haylı tenkidata gırıştıkten sonra bu neticeye peyveste oluyor ve bl'l-cuınlc izafatın eşya arasında degıl , kendi ha!at-ı ruhlyemtz arasında mevcut ve cay­gır oldugunu kaydetmel<ten kendini alamıyor. Pelscfede Hume ve hele Ber­keley'in nazariye-l marlfc!ini tasvib ve ıslah eden bu Idealist feylesof zaten başka türlü duşünemezdi.

Maamafih kendi tasnifının kıymet-i ilmiyesinden (ualeur pratique) kat'all şuphe etmiyor: Kazaya hakkındaki nazariyalı ledkik ettigirniz zaman bu cet­velin kıymet-i anıeliyesi tezahür edecektir. Daha ly1 bir mekulat cetveli tertıb edUineeye kadar bu tasnıf Arlsto'nunkinc tercih edilebilir: zira "Mantık'm mtiessis-ı meşhuru olan ustad-ı Yunaninin ma11ud mekulat cetveli bir cenin-t sakıt gibidir, yanı hem cansız. hem de kemale ereınemiştir" demek Istiyor.

1 Herbert) Spencer ı ı 9031 merhumat-ı külliye ve evveliyat ın menşcınc (ort· glne) dair öteden beri Tedribtyyün (les emplristes) lle Akliyyun (les ratlonalls­tes) arasında cay-gır olan ıhtılafı nazariye-ı tekanıi.il (doctrine de l'euolııttorıı sayesinde halletmlştlr.

Mekulatın adedıne. tertibine gelince. ·mukavemet' (resistance) hissını lb-

John Stuart Mill. age, s. 35-40

Kategoriler· Hakkmda Dört Metin 133

tldal ve tahaddüst olmak üzere esas ittihaz edip büti.ın mefhumat-ı asliyemi­zJ ondan çıkarıyor. Evvela kuvvet iforce), sonra madde (matiere), hareket (mo­uvemenl). zaman (temps) ve mekan (espace) fikirleri hep mukavemet hissin­den doguyor. Bu hisse binaen vakJ olan tecariblmizden brt-tamim ve bi't-tec­rid (par generalisation et abstraction) zihnimizde böyle birçok mefhumat-ı külliye hasıl olmuştur.

!HATİMEJ

Hülasa ayanen görülüyor ki böyle bütün cihan-ı maddi ve manevi hak­kındaki efkar ve hissiyalımızı hasr ve !hata edebilecek surette basıt ve ma­dud birtakım mekulat cetveli yapmak için na-madud yollar bulunabilir ve her feylesof miZac-ı zihnlsine göre bir nokta-i nazar intihab edebilir. Burada Aristo'nun nokta-ı nazarı !isan ile alakadardır. Halbuki Kant'ın celveJI maıı­tıki bir esasa ıstınad ediyor. Mill'In kı sırf psikolojlktır. Spencer'ınl<i ise tama­mıyla mlhanikJ (mecanique) bir düşünüştür, illı.

Bu rnelculdi bahsine bü lün fclasife-i evvelin ve m liteahirinin bu derece fevl<alade bir ehemmıyet vermesi birçok sebeplere baglıdır. Bu makalede ver­miş oldugum ızahattan o esbabın mahiyet ve kıymeti layıkıyla anlaşılmış ol­sa gerektir.

Evvela. tasnif-i ilim !Ubarıyla ıneselenin ehemmiyell derkardır. Saniyen. bu melhumfll-ı külliyenin mcnşeine aıt olan mubahasatın Ted­

ribiyye ve Akliyye münakaşatına esasen ve kavtyyen ahikası vardır. Yekdige­rınc şiddetle rakib olan bu iki meslekin usul (mıWıode) meselesiyle rabılası o kadar samimidir 1<1 bu mesele haliolunmadıkça usul layıkı vech üzre laay­yün edemez. Ondan nıaada "Mekulal acaba efkarımızın mı. tahaddi.isatımı­zın mı, lisanımızın mı, yoksa bizzat eşyanın mı eşkal-i umumiyesidir?" suali­ne ne türlü cevap verilirse. hal<ayık-ı eşya'ya ve kendi Unıinıizin mahiyct ve kıyınetine d~.ıir tertlb edebileceglıniz nazariye-ı marifct (theorle de la connals­sance) degişeceginden. mekulat hakkında verilecek hükmü n mezahib-i fclse­fiyeyc dahi şiddetle tesırı olur. İşte bu gibi sebeplerden dolayı her feylesof bu bahse ehemmiyet vermiş ve bu hususta -behemehal- bir fikir beyan etmek mecburıyetlndcn kurtuJamamıştır.

Bu makalenin daha bidayetinde söylemiştim ki Aristo'nun mah.Jyet ve hayslyet-ı mekuHH hakkındaki fil<ri zerre kadar vazıh olmamakla beraber -bu babdaki mülahazatından- türlü türlü mana çıl<arılablldigi ıçın bi.ıtün bu münakaşaJar onun muharreratından. onun başının altından çıkmıştır denilebilir.

Bu kellmedcn müştak olmak üzere bir de categorlque tabtrl vardır ki sı­fatlır (adjectifJ. Bu kelime, sı fal olarak iki terkib-i ıstılahide dahildir. Biri pro­position categoriquetir kt Mantık ıstılalıat-L meşhuresindendir ve kaziye-i hamliye demektir. Diger! irnperatif categoriquetır Id Kant'm icad etmiş oldu­ğu tabırat-ı ahlakiyedeııdir. Bir de categorumenes tabiri vardır ki o da Man­tık ıstılahatmdandır ve malımu/at demektir.

134

CATEGORİA' -Mekule. Kısım. Kabı/. Bab

Senu/ı Atı~

[Caregorial maflmul. yaıu bır mevzüya ısnad olunansıfat demektir. Mak­sad ınahmulun suret-I isnadıdır. Aristo bu suver-1 isnadiye'yi. yani bunları teşkil eyleyen muhtelif nisbetleri on ncve tcfrik ederek bunlara mekultit-ı aşe­re tesıniye etmıştır. Bunların birincisi -kainı bizatılıi". yani "başlı başma mev­cut olup kendi vucudu başkasuıın vücuduna gayr-ı muhtaç şey" demek olan bulun ıncvcudata ştımll olmal< itibarıyle cins-i all'yı. cinsu'l-ecnas'ı teşlül eden cevher yahut ııucııd ve dokuzu bizatiili kalın a lnıayıp "ccvherlc kalın şey" demek olan cırazdır. ı ler mc kule ber-vcch-i all bir suale cevap leşkil eder:

Cevher yahut Vücud (substance ou etre): "O nedır?" sualine cevaptır. Bu suale sifö.t-ı zatiye lle ve mekulat-ı saircye siftit-ı araziye lle cevap ve­rilir. ··z<'yd insandır~ gibi.

Kem (quanııLel: ··o ne kadardır?''. "Kaçtır?" gibi keınmıycu ıhuva eden bır suaJe cevaptır "Havass-ı zahire beşlır". Bu kumaş on arşındır" gıbı

Keyfe (qucıflle) "O nasıldır". yanı "Onun sıfatı nedir?" sualinc c<'vaptır

"Kar bcya;.dır" gibi. Eyne. M ekan (lleıl}: "O nercdedir?" suatine cevaptır. "Ahmet çarşıdaclır·

gibi. Meta. zaman (lcmps)· "Ne vakit?" sualiııc cevaptır "Ahmet ynrın gel<'­

ceklir" gıbı Vaz (Siluation): "O ııe vazıycttcdir?" sualinc cevaptır. "Zeyd kfumdlr",

'"Ahmet calıstır·· gıbı Mülk vahul c idde yahut lehu (possessioıı. cwoir. maniere d etre. etaL):

"Onun ıızcrindc nesı var?". "1\e gıyınış? ~ahut "Onun bazı kısmını !hata eden ve onunla beraber ıntıkal eden şcydır. .. "Zeyd başına sa· rık sarmış, sırtına cübbe gıymış. parınagına yuzuk ve beline silah takm ıştır" ve ''At cgcrlcnmlş. gemlenınlşllr" gıbı. lhata ilc ıntıkal bu m.elnılede şarttır. insan başı üzerinde bir gonılck laş ıd ı ğ;ı zaman bu gömlek omınla iııtıl<al ederse de onu ılıata ctınediğ;inden ve insanı oturduğu hane ihata ederse de onunla beraber intikal etmediğinden bunlar mulk ınckulcsinden addolunmazlar.

İzafet (relatiort) "O onun nesidir?" gıbı bır sualc cevaptır. "Zeyd Bckr'in oğludur", 'Abdullah Ahmed'in kölcsldır" gıbı.

Fül. yefalu (aclion) "O ne yapar?" sualınc cevaptır. "Ateş yakıcıdır" gıbı. İnfial . yenfealu (pcıssion ou sou.ffrertce) "Ona ne yapılmıştır?" sunline ce­

vaptır "H~mc yanmıştır" gıbı.

Her cümle ve kclamda - ki Mantıl<ıyyfın buna kaziye derler- iki ltad vardır. Bunların bir ·ınevzlı'. diğer i ·mahmul'dur. Mevzlı kendisinde bir halin bulunduğuna yahut bulunmarlığına hülonolunan şey ve mahnıul ishat veya nefyolunan haldir. "I tava açıktır'' denildiği vakil ·tıava· mev-zlı ve ·açık' ınah-

lsıııail F'cnnl Ert u~rııl. l.ııgrıtçe-ı Fels(lje. s 80·1-l4 . lst;ıııbııl. 134 1 119251

'Kategoriler ' Hakkmda Dört Metin 135

mulü olur. Çünkü 'açıklık' haliyle 'hava'nın üzerine hükmolunuyor. Hasılı mevzü ·mahkumun-aJeyh' , mahmul 'mahkumun-bih' ve edat-ı haber olan 'dır' dahi bu mahkumun-aleyh ile mahkumun-bih beyninde vaki nisbete de­lalet eden 'rabıta'dır. Buradaki hüküm (isnad) keyfe mekulesindendir. Çün­kü 'açıklık' bir keyfiyettir.

Les dix -s. : mekulat-ı aşere .

Il est debarrasse des - s de entre et de oiı. : harace an'il-beyni ve 'l-eyn=O beyne ve eyne mekulesinden çıkmış, kurtulmuştur, yani mekan ile mukay­yed degildir.

Cela est de la - de l 'impossible : haza min bab'il-mümteni=Bu mümteni babından, yani mümteni kabilindendir.

Revakiyyun ve Nev-Eflatuniler dahi Kategoryas (Kategori) lafzını 'mah­mul' manasında kullanınışiarsa da rnekulatın lis tesini degıştirmişlerdir.

Kant, Aristo'nun listesini usul ve kaide dairesinde yapılmamış addede­rel< hükümler hakkında a le'l-usul diger bir liste yapmıştır. Ona göre her hü­küm dört noktadan nazar-ı itibara alınabilir. Bunlar dahi keyfiyet, kemmi­yet, nisbet ve cihettır. Bu dört nokta-ı nazarın herbiri itibariyle ü çer nev hü­küm mümkündür. Binaenaleyh mekulat başlıca dört nevdir. Lakin her me­kule'de tecrübeden istihsali mümkün ü ç nev tasavvur olundugundan rneku­latın darb'ları on iki'ye balig olur :

Keınıniycl

Keyfiyel

Mckulaı

Ni s bel

Ciheı16

{

Yalıdel Kesreı

Külli ycı

{

icab Sel b Talıdid

{

Cevher Sebebiyel Müşarekeı

{

Haki kal Imkan Yücub

Kant'a göre mekulat müdrike-i sırfa'nın tasavvurat-ı esasıyesi ve mariCe­tin fikr -i istidlalinin bi'l-cümle vezaif-i esasiyesini temsil eden suver-i kabli-

16 Cihat -ı hü küm (modalites) Mantık kitaplarında üçtür: zarurat. im kan. inıtina . Ka nt im­tina'nın yerine hakikati ikame ediyor.

136 Senu/ı Ariş

yesi, yani sırf nazari şekil ve suretlerdir. Bunlar eşkal-i muhtelifesi cihetiyle nazar-ı itibara alınan hükümlerin mahiyetinden ıstihraç olunur.

Goblot bu babda şu mütalaayı dermeyan etmiştir.

Marifet tecri.ıbi olarak ihtiva ettıgı şeyden tecrid edilirse onda manfetin şekil ve suretleri olan tasavvurlar keşfolunur ve bu tasavvurların kab­li (sırf nazari) ve eşyaya marifet hasıl edilmezden ewel mevcut oldugu fikrinde bulunulur_ Lakin bu mekulelerin kabil olarak mevcudiyet! ne­den lbaret oldugunu tasavvur etmek güçtur. Çünkü Kant'ın dahi itiraf ettıgı vechile bilinecek şeyler olmadıkça bilme. marıfet yoktur. Mekulat martfetln kabli şek! u suretleridir.

-s mathematiques (mekulat-ı riyaziye veyahud lalimiye): İmtidad ve kem­miyet Riyazatın mevzuu oldugundan Kant kemmiyet rnekulesinde dahil olan ınekulelere bu namı verir.

-s dynamiques (mckulat-ı kuvruye): Kant ·nısber ve 'ciher rnekulatma bu nanıı verir.

Nev-intıkadiye mezhebinin müessisi Renouvier mekuhitı biraz farklı ola­rak --oayr-ı kabil-i irca veewell kavantnl ve onun şek! u suretini tayin ve ida­re eden n iseb-i esasiyedir .. diye tarif ve onları farklı bir surelle tadad etmiştir.

Kategori nfunı bazı kere tasavvurat-ı amme'ye dahi ıtlak olunur.

CATEGORIQUE -Haml'i-

Proposition - (kaziye-i hamliye): Beyan etugi icab veya selb bir şart veya farzatabi olmayan kaziyedır ki bızım Mantık kitaplarında ·Tarafeyni (mevzCı ve mahmulü) iki ınüfrede mi.ınhal olan kaziyedir'' diye tarif olunmuştur: --zeyd katiptır" gibi.

Proposition oujugement imperatif- (yal1Ut yaln12 imperatif): cümle-i em­riye-1 mutlaka. hükm-i mutlak-ı vıcdani, enenin (nefs -i natıka) kendi kendi­ne verdıgı emr-i mutlak.

Kant, iradenin bila-şart bir kararını havi olan hüküm ve kaziye'ye bu na­mı vermiştir. --valideyne itaat edilmelidir yahud edilmek lazım gelir" gıbı.

Le devoir est un imperatif- : Vazife emr-i mutlak-ı vtcdanidir. yani mü­cerred kanuna riayetten başka hiçbir sebep Ucasıyla olmayarak itaat edilen bir kanundur.

Muma-ileyhe göre bilhassa nefs-i natıka'run kendi kendirıe bila-şart, ya­ni sıhhatini muhafaza etmek istersek ttidal i.ızere "Eki et!"(Yemek ye!) gibi bir gayeye vusul için vasıta olmayarak verdigi emir bir bükm-i mutlak, emr-i mutlak'tır ve bunun düsturu şudur: --oairna öyle bir kaideye tevfikan hare­ket et ki aynı zamanda o kaidenin bir düstur-ı külli olmasını isteyebilesin."

Hasılı Kant'ın felsefesinde bu bükın-i mutlak'tan murad kanun-i ahlak, vazife. mecburiyet- i maneviye'dir.

Syllogisme - (kıyas-ı hamli): Yaloız kazaya-yı hamliye'den milrekkeb olan kıyas.

·Kategorıler· Hakkında Dort Ml! Illi 137

MEKULAT-1 AŞERE HAKKINDA TEŞETIÜT-1 ARA-YI HUKEMA.

Arıstotalls mekulatı biri cevher ve dokuzu araı olmak uzere on addet­rniştir ki herbiri bir sUsUe-l meratibJn muntehası olan cevher. kem. keyfe, ey­ne. meta. vaz. mulk. tıajet.jiil ve lnflalden ibarettir. Işte cemi malumat bun­lardan birine muntchi olur.

Bazı hukema mekuUıt-ı seb·a-i ahireyl birleştirerek ceuher. kem. key.fe. nisbet deyu cümlesını dörde taksim eylemışlcrdlr ve dıger bazıları dahi buna bır de hareket mekulesi ilave ederek beşe iblag cylemışlerdir.

Bu babda hukcnıadan baztlarmın daha başka türlü taksimleri var Ise de malumat-ı tasavvurıyc'nJn tertibi nokta-ı nazanndan balddir.

Ber-vech-1 mezkur malumatın mekulat-ı aşere'ye taksim ve tertibi halta­yıkın tertib-I tabiisine tevafuk edip ebnedıgı beyne'l-hukema munakaşat-ı kesırcyi calib olmuş ve ale'I-husus Port Royal Mantıkçtiarı dahi bu tal<simln bir emr-i itibariden Ibaret oldugunu beyan eylemlşlerdir. Lakin Aristo'nun tertibinın yertne konulmak istenilen dıger suretler herkesin kendı itibar cy­ledıgı bır nokta-ı nazardan tayın olunmuş bu lunmagla malumatın Mantıkça multezim olan bir suretle taksimine ve hakayıkın tertib-I tabllsine ınuvafık olaınadıgmdan tatbıkal-ı mantıkiyede yine Aristo'ııun taksimi mutcbcr ve cari olagelmiştir. Lakin Mütekelllmin'ln bu babda pekçok tedkikatı olup uluın ve fünun-1 ecdlde dahi ona tevaftık cylcdtgınctcn bu babda mailınıatın hakikale daha yalon bir surette taksimine bir yenı yol bulunablllr.

Müteke!Umin malıımfılın rnekulal-ı aşcre'yc hasrını tecvız etmeyip bazı tıınur-ı Itibariye bunlardan hariç kalmış oldugu gıbı rnekulal-ı aşerc'nın bir­takımı dahluıııur-ı Ihbariye'den ıbaret bulundukları halde hakayıktan addo­lunmuş oldukları cıltetle taksim-i ınezkunın butlanını beyan cylemışlcrdır.

Cevher ve Araz

Hukema cevhcrı elsim Uc mücerredtıta taksım ederler. Mütckellımin Ise mücerredatı red ve ccsamı eczaun la-tetecczza'dan mürekkeb addeylcdlklc­rlnden onlarca ccvher cisim Uc ceuher-ijerde taksim olunabilir.

Mütekelllmin'dcn Eşatre'ye göre elsim araz'dan hali olamaz. Zira ccsaın-ı mütecanlse cevabır-ı fcrdc-J mütemaUe'dcn tcrekkub eylediklerınden a·raz lle mütemeyyız olmalarıyla elsim a·razdan hall olsa clsm-i mutlalc olur ki cism-i mutlak'ın mustakUJen vucudu yoktur_ Hariçte bulunan ancak umur-ı müteayyine-ı mumtazedir.

rnde'l-mütckellimin cevahlr ve ecsam a·yandan Ibaret olup a·raz dahi ya hayat ve ona mutealhk olan idrakat-ı hissıye. ilim. kudret, ırade ve sair em­sali gıbı zi-hayata mahsus bulunan veyallul ona mahsus olmayıp hareket. sükun. ıcuma ve ınıraktan Ibaret olan ekvan. tuuın, elvan. revayıh gıbı ila­vass-ı hams Ilc mahsus olan mahsüsatlır. Bu aksamdan herbiri gayr-ı mah­dud ve gayr-ı munhasırdır. Hukemanın kem tabir eyledigi adcd, mikdar-ı hendes! ve ıaınan lndc'l-ınütekellimin munker olup bunlar umur-ı ltlbarlyc­dendir: ve indc'l-mütckelllınin keun tabir olunan cyne'den başka mckulat-ı

All Sedad. Llsan-ı Mtıaıı . ~ . 10-26. Dersa;ıdei. 1306118891

138 Senıilı Auş

nisebiye dahi münkerdlr. Alemin ayan ile a·razdan ibaret olmasında erbab-ı fünun-i ecdide dabi

mütekellim1n'e muvafakat edip mütekelltmin gibi onlar da mücerredat ve kemmin vücudunu inkar ve bunları-ister eczasını harıçten intiza ederek ol­sun, ister ıse sırf zihni olsun- umur-ı itibariye'den addederler.

Müdekkikin-i aslıab-ı fünun-i cedide cismin arazdan hali olamayacagı rcyinde mütekellimine muvafakat elmek üzere derler ki: Eşya-yı hariciye'deıı havass-ı haıns ile mehuz olan malumat-ı cüziye eşyanın suver-i hakikiyesi olmayıp harekat ve havadis-l eşyanm aıat-ı ltissiyeye olan tesiratından iba­ret bulunan bazı rumuz ve işaratt.ır ki fekat bununla hakikat-ı a'yan ve ce­vahire kesb-l vukuf ve ıttıla olu namaz. Bu tarikle malum olan a'razdır ki akıl ile hadde-i tedkil< ve muayeneden geçirilmedikçe bu maluma.t katiyyet kes­bedemez. Mesela şu hatlara nazar ediniz:

Bunların üçü de birbirine müvazi olduklan halde göz Ue yekdtgerinden münharif görünüp beynieri pergar Ue ölçülerek tamamıyle müvazi oldukları anlaşılır. Bu. şu hatların suret-i terekkübüne müteallık bir hassadır. Yine suda cıegnegın kınk ve ufukta şenıs ve kamerin büyük göründükleri meş­hurdur.

Maamaflh bu gibi alwal alat-ı hissiycnin suret- i teşekkülüne mütcallık galatattaı1 ibaret olmağla her halde bu yoldal<i malumat ile hal<ikat arasın­da bir münasebet bulundugundan hakikatın bir llsanı olan bu rum uz ve işa­rat suver-i hakikiyeye dall olabilmeleriyle akıl onlann vasıtasıyla hakayık-ı hariciyeye muttalı olabilir; yanı hissin verdıgı malumat-l cüziye'den gerek be­daheten ve gerek fikir ile hakikati cezmedebilir. Mesela cevahirin vücudu ce­mi malumat-ı hissiyenin şehadetiyle aklen malum olur, yoksa dogrudan dog­ruya his öyle bir malumat vermez. Yine muttasıl-ı vahid gıbı görünen ecsam

'Kate~orıla HaJ.:kmda Dnrt Me tm 139

hakıkatte ecza-yı la-tetecczza.'dan murekkeb oldukları halde his ooları vazi­yctlcrınc ınutcallık bır şekil ve surette muttasıl-ı vahid gıbı gösterir ise ele akıl onun evsafın ı birer birer ruutalaa ederek nıesamatını ve cevahlr-1 ferdi­yeden leşekkülünü cezıneder.

Ekvan ve Mahsusat

Ehl-i funun-i cedıde'ye göre a·raz hareket ve havadıs-ı hariciye-i eşyanın alal-ı lıissiyeye olan tesırının suver-i mahsusası oldugu gıbı. ekuan harekat-ı lnlil<allye'ye ve mahsuscil dahi harcldlt·ı ihtızaziyc·ye ımıtcallık olmuş olur.

rılvaki mücedclidın·i Maddiyyun·a gore cevahir·i efrad ın ihtızaz ve hare­kalı yckcligerine tesir ederek hisse kadar Intikal ve orada tesaduf cylcdikle­ri cısimlerın rabiatına muteallık olan şiddet vc surette nrz-ı ıhtılaf ederler Meselacısm-i musawat kendisine darb olundukda raks \'C lhltzaz ederek et­rafında bulunan cevahır-1 fcrdıye·yı telalum ve teme\'vuc ettırıneklc onlarda alaı-ı hissıye·ye tesir ilc sada hıssinı hnsıl ederler. Yınc guneşın tesıri bir sey­yal-t ı alok vasıtasıyla nıuııtakıl. yani guneşteki harekat kendısini muhil olan scvyalln eczasını lcıııevvüc ve telalum ettirerek ctrnfa ncşr oluınır ve bu tesir heva-yı muhillcıı geçerek bıze vasıl olur ıse hlsle zıya ve hararcı Stı· retini i ka eder ve ccsaın-ı ınuhtelifc\:c te'>.lclu f ederek aninrdan var id olur Ise ckv;.ııı-ı ıııuhlelıfc arz eder ve kamerden munakıs olur ısc mu denir ve cc­saında fıil-ı kimyc\'i hasıl eder. Radiometre denilen aJcttckı Ç<lrkı taJırik ey­ler \'dhasıl ecza-yı ferdıycye daha nıcc surette ika-ı tesır etmekle havaelis-ı muhlellfe hasıl olur. Işle bu tesıral-ı havadis el<vandır. Ziya. hararel. fiil-I l<tınvcvi ve sada böyle oldugu gibi elcktril< ve nııknatıs clalıl böyledir. Böyle­cc bulun havadis-1 lnbılyc ekvandan ıbarct olup hatta bovle oldugu Için bu nlardc:ın birinin dig<'rlne talıavvül cdcbild igi. yani harckeUn bır suretten diger bır surete geçtıgı ve bu tahavvuli'ıl dalına bır msbel ve kemnııyct-i ımı ­

ayyenetle vakı oldugu funun-ı ecdidenın tahkıkat ve terakkıyalı cumlestıı­dendir

Şcvll'ul- Eşari ve ona tabı olanlara göre a raz tki zamanda haki kalmayıp ancn-fc-anen tcccdducl eder. Elıl-i funun-ı cccllde·nın a·razı hareldı.un hisse olan tesiratı addetmelerınc nazaraıı bu nı.ahsüs olan ecsanıın eczasının alc'cl-cle\'aın hareket-ı lhtızazıye hallnde bulunnıalarıyla şerh olunabilir. Ec­samm a razdan hall olmaması erbab-ı flmuna göre hareketten hali olmama­sı demek olur. Hatta erbab-ı fi.ınun hançte sukun-ı mutlak'a tesaduf edcme­yip sııkuıı'un iZaji oldugunu beyan ve sukun-1 iZafi'yi dahi bir ınuvazenetten. yanı bazı eşyaya nazaran sakin'ın muhafaza-yı nisbet eylcınesındcn ibaret acldcckrlcr. Lakin şu ıwrctle eh l-i funun lle nıutekellıınııı'in sul<ıın haldon· daki rcylcrı muhalif acldolunamayıp ımıtcl<elliminin cnva-ı kevn'den ltıbar eylcdlklcri sukunu dnhi şu manaya hamledecek bazı clhetler vardır. Şöyle ki hukemadan bazısı ile Mutezile'den Cubbai nm sukun-ı mullak ı ispat etmek uzrc bır hareket-I mustal<ıme ile müteharrik bulunan bir elsim. amuden va­kı olan bır musademeele vakı oldugu gıbı hareketının clhetını degiştırerek aksı cılıetc dogru yine bir hareket-I musl<ı.kiıne aJızcyledıkde bu iki suretlc-1<1 h::ırel{ct arasında bir sulnın bıılundugumı dcrıniyaıı etmelerı bazı huke­nw ilc bt'rabcr ekscr-i Mutezilc tarafından rcddolunrnuş buluııdugu gıbı bir

140 Semih Atiş

cısın-i müteharrikin cevahir·i zahiresi hareket halinde bulundukda cevher-1 dahilisi dahi hareket halinde bulunup bulunmadığı yahut daha vazıh bir ta· bir olmak üzrc sefine kat'-ı mesafe ederken derununda sakin olan raJ<ibin hareket etmekte addolunup olunmamasında ihtilaf eden bazı mütekellimine. buud-ı mefruz'a göre rakibin ve cevher-i dahilinin dahi harekette olduğu ve sefineye veya cısının sair eczasına nazaran harekette olmadığı zallir oldu­ğundan meselenin hayylzin tarifine taaJluku cihetiyle .. nizam lafı] olduğu~

cevabı veriliniştir ki bundan sükun-i mutlak hayyiz-ı mefruz·a nisbet olun­mağla farazi ve sükun izafi ise cevahirin ictima ve iftlrakına mütealltk bir emr-i harici addolunmuş olduğu anlaşılır.

imdi maksad malumat-ı lasavvurıyenın !hUlaf-ı zatilerine nazaran taksi· mi olduğundan ehl-l fünunun şu mezkur olan reyi rnekulatın a'yan ile ekva­na hasrolunması demek değildir. Mahsüsatın ekvandan ibaret olması reyi havass-ı han1s vasıtasıyla zihne ınuntabık olan malumaUan olmayıp fikir ile ıstıhsal olunan makulattandır ve havass-ı hams ile alınan rumuz ve işarat­tan aklen müstenbittir. Mesela hararet, eczanın bir surel-i malısusada hare­ketinin alet-i hisse olan tesirinden ibaret olsa bile onun kuwc-i lamise ile id­raki zihinde ekvarun tasawurunu hasıl etmeyip hararelin hareket-i ihtlzazi­ye-ı ecza-yı fcrdiyenin bir tesırı mahsusu olması zU1indeki ınaJumattan müs­tenbiltir.

Bu halde nıütckelliminin reyı vechile mahsüsatın elevan gibi müslakil bir ınekule addolunması muvafık-ı hakikattir.

Zi-hayata müteallık olan a'raz

Ehl-1 fi.ınun-ı cedideye göre cu. atş. elem ve sair !hsasat-ı batına nıahsü­sat-ı hariciyenin tesiratı gibi vasıta-i a·sab lle merkez-i idral<e müntakil olan lesirattan ibaret olarak kuwe-ı lamisenin bir suret-i uhrasıdır. Gazab. havj. aşk gibi birtakımlan da merkezde teşekki.ıl ve tevellüd edip etrafa tesirat-ı ıııuhtellfe ika eden harekattır. hatta birtaktm Maddiyyun o dereceye varmış­lardır l<i her nev idrakl ve imal-i fikri eczanın vaziyet ve hareket-i mahsusa­smdan ibaret addetemişlerdir.

Bunlar emr-i taakkulu diınagda bazı eczanın harekatından ve iradeyi bi­le bir fül-i münakis kabillnden. yanı tesirat-ı hariciye a'sab ile merkeze mün­takil olduktan sonra merkezin labiat ve istidadı ile veyabut kuwe-i m uhafa­zaya istihzar ettirdiği harekat ile bi't-terekküb tebdil-i şek! u c!het ederek merkezden harice vak.i olan tesirden ibaret addettiklerinden bu hususta Cebriye'ye mülhak olmuş olurlar. Lakin ekvan lle mahsüsalın esasen hare­ketten ibaret olmasından dolayı bir mekule'den addolunmalarılaztm gelme­dlgi gibi ıl-hayata müteallık olan a'raz dahi Maddiyyun'un reyine göre ekva­na müteallık farzolunsa bile ayrı bir mekule olması laztm gelmez.

Aksam-ı Cevahir ve A'yan

Ehl-i fünun Indinde cevahir-i ferdiye işte bu elcvan, mahsüsat ve hlssi­ydt denilen harekat Ue muttasü olarak ayarun ccsam-ı aliye ve ecsam-ı gayr-ı aliye denilen iki kısmını teşkil ederler. Şöyle ki ecsam-ı madcniye ve hücrl-

KategoriiC'r · HaJ.:kmda Dort Me1111 141

ycyı teşkil eden cevahir, ekvan ve mahsüsiH suretinde bulunan harekat lle muttastf olup ecsam-ı u.zv1ycyı teşkil eden cevahlr dahi hayat suretinde bu­lunan harekat ile muttasıf olur.

Keyfiyet-i nemd ehl-i fünun-1 ecdide indinde harekat-ı hayatiyeden ma­dud oldugundan nebatatkısm-ı ahiredahil olur. Nema ictlma ve iftirak-ı ec­zadan ve binaenaleylı ekvandan ibaret olsa bile eesam- ı nebatiye ve hayva­niyeyı teşkil eden ecza-yı hücriye'nın suret-i teşekkı.i l ve neşv u neması cc­sam-ı madenıyc ecıasında vaki olan ekvandan büsbütun başka bir keyflyct­tır.

Bazı Tabiiyyun bazı nebatatta hlss u harcl<et- ı cüıiyenın vucudunu be­yan eylemişler Ise de bu his ve hareket hayvanın muUastf oldugu his ve ha­reket-i Iradiye kabtilnden olmayıp taharruş ve intibah kabilindendir. Bu hal­de hayvan dahi his ve hareket-i iradiye ile ncbatattan mutemcyyızdir.

Mutczllc hayatın eczanın telif-i mahsusuyla mcşnıt olduguna kall olup cuz-ı valıid ile kıyamını tecvtz etmezler. Meaşlr-1 Eşairc ise ciız-i gayr-ıınun­kasim ilc kıyanıını tecvız Ilc bünyeye meşrut kılmaılar. Tabııyyun dahi cc­sanı-ı aliyenin aksanı ve eczası ba'dc't-lefrlk bile neşv ü nema demek olan te­gaddi ve tahlil ve tcrkibde devam edebUdiklerını beyan ederler. Demek olur kı bu cevahlr-i ımıtemasılenin bir hareket-i mahsusasıdır ki ecsam-ı allye­nın en kazı dahi bilahare bu keyfiyelten busbulun mahrum olduklannda on­ları arlı!{ bu losınıdan ihrac lle ahcar ve meadin sırasında tadad elmek ve ol halde ecsam-ı gayr-ı aliycyt c/sm-1 camid tabir-ı arnını tahtına dereeylemek mu nastbdtr.

Bazı ınuceddldin-J Tabliyyun ekvan ile mtttlastf olmaları kaydıyla ecram-ı scmaviycvı ecsaından tefrik ederler. Uıl<in fünun-ı cedıdeye göre ccram-ı scına­vıyeyi teşkiJ eden mcvad kurre-i arzdaki mevaddan olduğundan ve kürre-ı arz dahi seyyaraltan bulunduğundan ecram-ı semaYiyenin harekatına ınıımasil harekette bulunup onu leşl<il eden her cısım bu hareketı ıcra ediyor demek olınagla ecram-ı semaViye her cisme aınm ve şamil olan bir vasıf ile teınylı olunamayacagından oruarın ecza-yı ınecınualarına anı olan ekvan-ı mahsu­sayı tasrıh etmek lazımdır.

Bazı Tabiiyyun dahi insanı hayvan cınsı tahtına dereetmeyip ondan nıustal<11 ve havadis-ı medenıye ve cdcbiye ile mumtaz addederler.

Şayan-ı dikkattır ki aksam-ı ecsanı her mertebcde yekdigertnden muh­lclif vasınar ile mu m laz olmayıp bir vasfın vücud ve adeın-ı vücuduyla mü­lcmeyytz olur. Mesela ctsm-ı camld cism-i nanırden naml'ye mukabil bir va­sıJ ile ınumtaı alınayıp nema'nın kendisinde bulunınaınasıyla mumraı olur ve bu Ise cısm-ı naıni'nin csasen cısın-ı canıldl teşkil eden cevahir-l efraddan m liteşekkil ve onların evsafıyla mutlasıf olduktan başka bir de nümuuu ilc it­tlsaf ederek daha ziyade kemale mukartn olmasından ileri gelir ki Tabıiy­yun·un "Ecsam ne kadar ekmel olur Ise evsaf-ı kemallyesı dahi ol kadar zi­yade olur" demeleri bundan naşidlr.

Kem ve Nisbet

Gerek a'yan ve gerek a·raza müteallık olan ınefhumlann bazı itibarala

ı...ıı St'nulı Atı~

nazaran ılhlnde kulliyet. cuıiyeL. neviyeı. cinsiyet mlsUllı .. makulat-ı sanıye .. Ilc ınultasıf oldukları gibi cfrad-ı hakikiyeye kıyascn umur-ı Hibariyeıılıı cf­rad-ı mcvhumesindc dahi ınuşterek ıncnıumlar bulunduğundan bu mcf­lıumlara dahi ahval-ı ınezkure anı olmagla bunlar da silsile-ı meralibe dnhLI olup malumatm bir başka kısımnı teşkll ederler Şu kadar kı Mantıkly­

yun"dan 'baz.\\an uded su\ 'Z.\\m\ o\u-p baz\ e~Ral-\ \ıcndcs\yc'n\n \se hariç\cn intiza olunabileccğlnl ve mesela şems ve kamerin ınüşahedeslııdcn daire ta­savvur olunabileccgini tasrıh cylcınişlerclir. Lakin şcms ve kaıncrin Hendc­se"dc tarif olunan daireye tamamı tamamına mutabakat edenıcvcceği malum olduğu halde surct-ı ıner'iyelerınden daire nin lntiza ve tasawuru ınumkun ise niçin cşhas ve a·yan-ı nıı'ıteaddldenın muşahcdcsinden aded münteı:i ve mutasawer olamasın? Bundan başka hnrıçtekı eşya yekdıgcrindcn ayrı ce­zadan tcrckktib etmekle kemm-1 munjasıl onların e<'zasına daha zıyade teva­fuk edıp kemm-i muttasıla muhtass olan bir keyfiyelten ibaret bulunan eş­kal-i hendesiye hakıkaltc ımıllasıl olmayan eşya-yı harıeıyenın fckat surct-i ıner"iyc ve zahircsınc tevafuk cdebilcccginden cşkal-ı hendesiye hariçten ınüntczi olsa bile bir gaJat-ı hı~ Uc olabilir Vakıa eşya hareketlerınde cşkal-1 lıendeslycnın eczasını resııwdl'rlcr ise de bunun dahı cezası ıııuctemi olma­dığmdaıı ınucerrcd ımışaheric ıle intıza olunamavıp bunda aldın ianesine muhtaç olunur.

Lakın cezası ıster hariçt<.'n ınüntezi olsun. ıstcı olmasın ve zıhındc su­ret-i husulu nasıl olur ise olsun ulunı-ı rıyazıye·nııı ınevzuu olan kenı ılıba­ri olup tarifatı aklııı ihtiraıdır. Hatta acled ahadın ic! imamdan ve şelcil dahi no k ta-ı hendes iyen lı ı btıud -ı ı nevhumcia hareket-i ıncfnızasıı ıda n tevcllud eyler. Tabır-i dıgerlc aded ahöcl-ı muteıııasilenın ve eşkal clnhı btıud-ı mcv­humun aksamını tahdıd ve tayın ederler

Imdi hariçte ecza-yı muııfasıla ve hareket bııhındugu gıbı cuz\!n-la-yc­tecezza·nın kabul olunduguna göre nokta ve hala dahi tecvtz olundugundan .. Buud ve lmlidadııı hariçte vucudu veya ınısalı vardır .. denilebilir. Lakin Ri­yaziyat"ın mevzuatından olan llareket. rıokta ve imtlclad onlara l<ıyascn tcvch­hum oluntıp sırf zlhni olan ceza-yı keınmıyedendırlcr.

Unmr- ı itibariyenin hakayıka surct-i taalluku

··umur-ı Itibariyeden keın ve nisbetın harıçtc \'ucudu voktur"' denilmesi vucud"tın tarifinden ileri gelip .. Kem ve nisbet hariçte ne bizzat ve ne de bfl­vasıta l<aım ve muşarün-lleyh degildir .. demektir, yoksa hariçte eşyadan me­huz olan malumat zihinde bu itibaratın bulundugu vechile nıadud ve mute­nasib olurlar.

Hakayıkın zihinde arzeyledlğl nisbetlerı hadde-i tcdkikten iınrar ve ka­vaid-1 fikir ıle tahkik ve tashıh ederek ıstıhsal olunan kulllyat-ı u ın ur bir ilim ve fenn-I mahsus teşkil eylcdlklerlne nazaran ol ılının kavanlni tesmiyc olu­nur. Bu halde kavanin-i ulu nı evsaf ve Ilavadis-ı Jıaricıyenln cşyaya sıdk u şumulunun ne ınertcbedc olduğuna veya czman ve alwale nazaran tahak­kukları ıtibariyle vevahut zihnin onlarda itibar cylcdığı kemmıyetc ınutcallıl< bir tabıı olmuş olur.

Nlslı<'l ve kemmiyet umuı -ı itibariyeelen olsa bıle eşyanın zihinde arzcy-

'Karegorılı:r' Hakkmda Dorr Me"" 143

ledlklerı nisbet ve kemınıyet onların hllkatlarındekı nizanı ve tcrtibe taalluk ecUp zlhln bazı itibaratı kabul ettikten sonra onlardan lazım gelen kavanin-1 rıyaziyeyi dahi katiyen cczmettigi gıbı zaten ıUınin şu surct-ı tcrtib ve intiza­mına ınuvaftk olarak ınüretteb olan eşya-yı hariciycnln dahi arıeyledlklerı terllb ve intlzamın sıhhatınde şüphe olunamaz. Şu kadar ki umur-ı ilibarı­yenın cezası zihinde mustahzar olup digerlerinin ecza-yı terlibı his vasıtasıy­la ıstıhsal olunan malumaltan bulunmakla onların tertıbınden evvel bir de bu clhetle tedkik ve muayene olunmaları lazım gelır.

Işte mevhumat ve muhayyelatın cezası dahi hariçten alınan malumat-ı cüzıyc oldugu halele böyle bir niZarn-ı tabliye muvaftk olarak lcrtlb olunma­dıklarından harlee laalluk etmezler. Ulum-ı tabiiyedeki farazlyatta ise şu keyfiyel gözetildigindcn ekseriya onların hariç ile taalluk ve irtibatı sahih olur.

Unuır-ı itibariyenin bazen hariçten alınan malumata tevafuk etmeyen surelleri dahi vardır. Mesela akıl bir hatt-ı mustakimın ltılunu ila-ma-la-nı­haye tasawur ettıgi halde malumat-ı harlciyc böyle hat lle kabll-ı tatbik de­gildir Lakin akıl bunu malumat-ı mezkurcye böyle mucerrcd bır hat olarak tatbik etmeyip bazı nol<lalar ile lahdid cdcccglnden bunun ııllıayctsizligi zi­hinde nıucerred kalır. Cısın-i talinıi'yi tasavvur ettıgi halde hariçte ecsam muLLasıl-ı vahıd degildir. Lakin akıl itibaratını harıçten alıp hakıkatin aynı ol­mayıp ancak bir işaret ve nımuzu olan malumat-ı hissıycdcn bulunan ceza­yı muccrrededen teşkil cylcdigindcn bunlar eşya-yı haneiyenın surct-i zahı­reslnc ınuntabık olur

Ve hele ckvanın bu unıur-ı iUbarıycnın bir misall oldugunda şuphc yok­tur. İctıma ve lftirakla ceza her halele miılcnasib olup harekat dahi mikdar ve zaman ilc mukayycddir. Mesela bir cısmln bir daire uzcrinde devretmesi ve ol muddette dahı dtger bir cismin başka bir şekil resmetmesi gibi bir ta­sawur sahlh olup şu kadar ki oJ cisimlcrln şu suretle hareketleri hariçte mevcut fakat daire ve şekil zihinde mutasawerdir. Işte bunun için bir emr-I mevhum denilir.

Elhasıl malumat-ı hariciyeyi nazar-ı itibara almak kaydıyla mutcber olan makul~'ıt eşyanın nisbet ve keınmlyalına tevafuk ve taniluk eylediginden bu da aklın hariçten aldıgı nıalumat ilc lhttra eyledıgı makulalın tevafukuna ve blnaenaleyh sıhhat ve hakikale Isabetine bir delildir.

144 Senu/ı All~

'KADI MIR' ile 'TERCUME-İ MUTAWEL'DEN ve sAiR BAZI ASAR-I MUTEBEREDEN TELHis·

Malum ola ki mevcudat ikJ kısım olup birisi zaten ademi na-kabU. dige­r! ademi kabU olarak ewel uacib ve sanı mümklndir.

Vaclbu'l-uucud ··lazım'u1-vucud" meOlUmunda olup Işbu vucub-ı vucud ancak Ccnab-ı Bari'ye ınuhtastır. Cenab-ı Bari'nın "lazıın'ul-vücud 11-zatihi" olmaklıgı zatı vücudunu muktezi olarak zatullah'tan lnfikak-ı vücud aklen mumtenı olmasıdır. Çunkü iriflkak-ı uucud "vucudun zattan zail olup bede­linde adem'le ittJsafı" demek oldugundan bu mana Cenab-ı Bari'de asla mu­lasawer degildir.

Işte şu imtlna-i akli'ye delil olarak şarih (Taftazani?] demiştir ki: Evet! Sani-i alem vaclb'u-1-vücud'dur. Zira vaclb'ul-vucud olmayıp da mümkln'ul­vücud olmak lazını gelse bir iliete o Illet dahi diger bır lllete muhtaç olarak Imkan Uc muhat olan ahad-ı silsUc munkatı olmayıp teselsulll musleizim olur; tesclsul ise bab! olarak bullan-ı ınelzum lle matlub olan "vücud-ı Bari'' sabit olur.

Klsm-ı mumkinin zaten ademi kabil olmasından murad uucud ve adem zata lazım ve mukteza olmayıp clıadu-huma'nın lnflkakı caiz olmasıdır. işbu kısm-ı mümkin dahi iki kısma münkasım olarak biri cevher. dıgeri arazdır. Zira kısm-ı muınkın ya bir mevzüda (ma-dfune'l-hulul bir ınahal-ı mukav­vlınde) olur veyahut olmaz. imdi eger mahall-I mukawim'de olursa araı ve cger olmazsa ceuherdir. İşte ne kadar mevcudal varsa biri cevher ve dokuzu araz olan rnekular-ı aşereye munhasırdır.

Araz olan ınekuUıt-ı us·a şunlardır : lcem. ke!:lfe, eyne. lıajet, vaz. miilk. meta. Jill. lnjial. Bunlardan keın ile keyfe a'raz-ı gayr-ı niseblye ve maadası a·raz-ı nisebiyedlr Araz ya zaten inkisamı muktezı veyahut gayr-ı muktezı­dlr:

(Mekulat-ı Gayr-ı Nisebiyel

IKemJ

Zaten inklsamı muktezi olan kem olup iki kısma mllmkasımdir. Klsm-ı ewel kemm-i murifasıldır ki adeddır; kısm-ı sanı kemm-t muttasıl olup bu da­hi iki kısma münkaslmdir:

Ewelkisi karr'uz-ıattır ki hat. satıh ve cism-1 talimidir. Hat yalnız tülan munkaslm olur, satıh ttılan ve arzan ınunkasiın olur. c/sm-( talimi-kı cısm-1 tabllnln ltıl, arz ve umk'undan Ibarettir- tülan. arzan ve umkan munkasim olur.

Ikincisi kemm-i muttasıl-ı gayr-ı karr'uı-zattır: 'zaman' gibi. Kemm-1 murifasıl Arltmetlka'nın mevzuu oldugu gıbı kemm-i muttasıl-ı

karr'uz-ıat (hatt. satıh. cısm-1 talimi'den ibaret) olan mikdar' dahi Hende­S<' nin mevzlıudur. Mikdar karr'uz-zat olan keınm-i muttasıldır:

Gırıtll Sırrı Paşa Şerh-I Akaid Tercıımest . 1/ 157-164 Ruscuk 1292.

Kmegorıler' Ha kk mda Dört Me tm 145

Kem Ue de ınurad yukarıda beyan olundugu vechile zaten lnklsamı ka­bul eden. yanı kendı kendine ve bila-vasıta kabil-i tecezzı olan arazdır.

Ittisal ıle murad tecezzl farzolundugu vakit eczası ıçın lndlnde mutelaki olacakları hadd-I müşterek olmasıdır. Mesela hattı yarı yarıya bölmek rarzet­tıgtmizde yarısının kat' olundugu yer iki cuzden birinın nıhayeti ve öbürü­nun bldayetı olur. Eger bed'! tarafeynden ltıbar olunursa ıkisının de nillaye­ti olur: makta'-ı nısr gibi· . Mesela zamanda mazı ve mustakbel hal tesmıye olunan an'da muştereklerdir kimazınin nihayetı ve mustakbelin bi­dayetidir. Bu kayıd ile aded'den ihtiraz olunur: zıra adedde hadd-I ınuşterek olmayıp mesela ı O adedi tansır olunsa bir nısfının müntehası 5 ve allann ınebdel 6 olarak 5 degildir: ve IJia tansil olınıış olmaz.

Karruz-ıcit ıle de murad ecza-yı mefruzası sabıt olmasıdır: yanı mucte­ml'uz-zat demektir ki bu da 'nHkdar'dan Ibarettır halt (tabir-ı dıgerle tiil), sath (tabir-i aharta arz). sahn (vcyahul umk) gibı. ('Sahn' dahi clsm-i tatimi demektir.)

Miıctemf'uz.zat kaydıyla zamandan ihllraz olunur: zira zaman ıster nefs-ı müteccdd.Jd-ı malum'dan Ibaret olsun. isterse "muteceddid'den ımıntezı inı­tidad-ı mevhuıneden ibarettir" denUsın karr'tız-zat degildir.

Mikdar eğer tul. arz ve uınk'ta kısınetı kabul ederse cism-i tallmıdlr, bu­nun da nihayctı satıh'tır veeger tlılen ve arzan kısınetı kabul ederse satılı tır. onun da nihayeli hattır; ancak tülen kısınctı l<abul ederse hallır. lıumın da nihayeti noktadır

Bunlar da lnde'l-hukema vucudu ınustakiJ olmavan a·razdır. Bu suretle onlarca nikat. hutut ve su ttıh-ı cevheriye sabıt olmak lazım gelme~

Kemm-i nwnjasıl odur 1<1 ceza-yı mefru~ası beyninde hadd-i muşterck ol­maya.

Hadd-i muşterek ile nıurad odur ki cuzeyne nısbctl nisbet-i vahide ola: hattın iki cuzunc nısbeUc 'nokta' gıbı. Çunku nokta egcr Iki cuzden birinin nihayet! Itibar olunursa mumkundur ki obur cuzunun dahi nihayctı ıUbar oluna. Bu surelle noktanın cl1ad-ı cuzeyne bir güne Ihtisas-ı zaıdi olmaz ki öbür cüze ele tıpl<ı öyle lhtısas ı olmaya. Belki cuzcyne ıhtısası mi.ısavat üze­redir: salhın Iki cüzi.uıe nlsbcUc 'hat' ve cısmin iki ciızune nisbelle ·salılı' ve zamanın iki cuzune nisbelle ·an· gibi.

Hudud-ı müştereke dahi şol bir şeye bin-nev muhalif olmak vacıb olur ki hudud-ı muşlereke o ışeyln hudududur. Zira hudud-ı ınuşlerekenın bir hay­siyete mukarın alınası vacıb olur ki ehad·ı kısmeync zamınolundugu vakit o ınzimam sebcblvle asla tezayüd etmeye. Kczaliik o kısm-ı munzaın ayrıldıgı vakit kendinden birşey teııakus etmeye Çunku böyle olmazsa hadd-i muş­tcrek mıkdar-ı mukavvtmden cuz-i aharolmuş olur ki bu takdirce iki kısma taksim üçe taksim olur. uçe taksim dahi dörde. bell<i beşe taksinı olur. dör­de taksim dahi beşe. belki yediye taksim olur. İşte bumın gıbı nokta dahi hattan cüz degildir; belki halta arazdır. yani hatta arız otur. Hal dahi satha nisbelle ve satıh da ctsmc nisbette böyledir. Blnaenaleyh kemm-i munfasılın cezası be)nındc hadd-ı muştcrek bulunmaz: çunku mesela lO adedi 6 lle 4'e taksim ettigimlz vakıt allıncı aded 6'dan ınadud yani 6da dahıl verakat 4'ten

146 Semilı Atı}

hariçtır. Bu clhetle lO adedin mezkur ıki kısmı beyninde yanı 6 ile 4'te emr-I müşterek olmaz. Nokta ise boyle olmayıp yukarıda şu resinı ile gösterildiği uzere hattın Iki kısmı beyninde lıadd·i müşterek olmuştur.

KemnH muttasll odur ki ecza-yı mcfruzası beyninde hadd-i muşterek karr'uz-zat ola; karr'uz-zat ne demek oldugu mevzıinde beyan olunmuştur.

Keının-1 muttasıl-ı gayr-ı karr'uz-zat dahi zamandan ibarelUr (Nıtekim zikrı geçınıştir).

Denildi ki: "Eger ecza-yı zamandan birşey mevcut bulunacak olsa mev­cudun nınduma lttisall lazım gelirdi ve egcr mevcut bulunmayacak olursa ol halde de madumun maduına Ittisalı lazım gelirdi kı her Ikisi de müslahUdlr. Yok cgcr ecza-yı zamandan bazısına hayalde illisali iUbar olunacak olursa o suretle de karr kabilinden olmuş olurdu. çunkü bunda ecza-yı zamanın ıc­

limaı vardır ... Buna da ber-vech-i atı cevap verılınıştir Hayal'de mumtedd ve ınuttasıl

olan şu eınr bir haysiyetc ılHılablstlr kı akıl bunun haricinde vucudunu mü­lahazn cttıgı vakit anda eczasının icUmaı ınuıntenı ıdüğünı'ı ccınıeder. Işte

bunun 'karr' o l manıası nın ınanası budur Onun ıçın hükcma zamanı "felek-1 atlas'ın harckcsınden ibarettir" dediler.

Keyf c

Bır heyct-i karre'dtr ki 11-zalıhi (mahiyctı ıçin) ne kısınct'7 ne nisbctıll> kabul ve il<tiza eder.

Heyet ilc araz beyninde fark yoktur. Şu l<adar ki urlız (şey-i aharda hu­sul u) itıbarıyla araz ve fi-nefisihi husulu itıbnrıyla heyet denilir

İktiza-yı mahal vasıtasıyla kısmct veya nlsbeU muktezi olan l<cyflyatın tarifte duhulu için ·Ji-zıHlhl' denildi. Mesela sıvahlık 11-zatıhi ımıklezi-1 kıs­ınet olmayıp takın mahallinın ınkisanuyla munkasmı olur. Kezalik ne kadar araz var Ise hepsi nisbet! muktezidir kı husul-fi 1-mevzü'dan ibaretllr. Lakin bu nısbct a·raz-ı nıscbıye'dc olan nisbet gıbı ll-zatiha degildir; zira a'raz-ı nı­sebiye mln-haysu'J-mahlyc nlsbell muktezidlr.

Tarır-ı kcyfc'de ahscn olan ınütealıhirinln tarlfierıdır. Çünkü mülekaddl­min "heyet-ı karre" tabir edip müteahhirin ise ·araz· tabir etmelerıyle tabir-ı ewcldc saniye nlsbeUc hafa vardır. Bir de tarif-I kudeına üzere nokta ve vah­det variddirler. zira bunlar nıevcudattan oldukları takdirde a'razdan olup bir kavle göre keyfe'den. bir kavle göre mekulat-ı tıs'adan hariçlcrdlr.

Vahdet btrşeytn tanıam-ı zat. yani mahiyetinde muteşarik! olan umura münkasını olmayacak haysiyette olmasıdır.

Nokta taraf-ı hattır. Mülcnhhlrin keyfc'yi "bir araıdır ki tasavvııru gaynsını tasawııra levak­

kuf etmez ve mahallinde oldugu halde kısınet ve ikUza-yı zati ile la-kısmetl (bulunmak ilc bulunınamaklıgıl iktiza eylemcz .. tabiriyle tarif etmişlerdir.

Gayr Ilc murad emr-I harıçur.

ı 7 I< ısmet ko vd ı ile ·keın hnriç kalır. 18 NlsiH•I knvclıvia da saır ;l'nıı lıunır eder

Kategorıler' Hakkmda Dbrt Ml!ttfl 147

Tasavvuru gayrısını tasavvura teva.ffuk etmez kaydı a'raz-ı nisebiye'dcn ıhtirazdır: zira a'raz-ı ııiseblye'yl tasawur gayrısını tasawura tevakkuf eder.

Tevakkujla murad gayrın tasawurunsuz asla tasawuru mumkün olma­maktır.

Kısmeti lktlza etmez kavll ile murad kısmet-ı vehmiyedir; ta kı 'kcm' ha­riç ola; zira kem kısrnct-ı vchmiye'yi kabul iktıza eder.

Liı-kısmetl de (bulunmamaklığı) kabul etmez kaydı ·vahdet' ve 'nokta'yı Ihraç Içindir; zira bunlar Ja-kısmet iktıza eder.

"Mahallinde oldugu halde kısmet ve la-kısınctl ll<lıza etmez" kaydının fa­ıdcsı de şudur ki adenı-ı lkl12a-yı kısmel ve la-kısınet a·raz-ı nisebiyede olan tevakkuf gıbı bl-lllbar'il-tasawur olmayıp bl-llibar'll-vücud olduguna Işa­rettir. Çünkü boyle olmasa 'keın· huruç etmez: zıra tasawur kısrnel ve la-l<ıs­ıncU musleizim olmadıgı bedihidir.

İşte tafsilat-ı mcbsutadan hakikat-ı keyfc malum oldu. Imdi hafi olmaya kı keyfe atruz-zıkr dort kısma munhasırdır·

Evvel havass-ı hamsc-ı zahlre üe mahsus olan keyfiyat-ırasıhave gayr-ı rası hadır.

Sanı kemmıyat-ı nıuttasıla veya munfasılaya ımıhlas olan keyfıyattır: ls­tlfcaınet. islidare ve adccrcıc zeuciyeı vejerdlyeı gıbı

Salis l<eyflyat-ı lstidadlycdır: salabet ve leyylrı gıbı. Rô.bi keyfiyat-ı ncfsanıyc'dir kı zevat-ı enflıs-ı hayvaniye'ye ımıhlas olnn

keyfiyaltır: ıllm. hayat. sıhhat. maraz gıbı. Bu keyfiyat-ı ııcfsaıııvc'yc rasıhave mustahklnıe olarak ınevzüundan as·

la zail olmayıpvcyahut zcvali nıüteassır olacak haysivcltc olursa meleke: ve illa hal dcnılir

Hale misal ıbtıda-i hilkatte kitabet gıbı: zlra kıtabctın evaüı hal olup kesb-i istihkam ve nıslıh cylcdikde meleke olur. Demek ki keyfiyat-ı nefsanı­ye'den rasıh olmayanlara hcilô.l ve rasıh olanlara melekô.l denilir. Kezalık humret-i haceP9 ve sufrct-i veceJ20 gibi keyfiyat-ı gayr-ı rasıha'ya inflaldt da derler.

Keyfiyat-ı isUdadiye ki cins-ı istidaddandır: bunlar dahi lstidad-ı şcdld lle mufesserdir. Salabet (kalılık) gibi ki ·ıa-ınflal' demek olup zaaf tcsmlyc olunur.

Leyyin bir keyfiyetUr kı bir şeyin batınına gamz u duhul iktıza edıp bu keyfiyet sebebiyle o şey Lçın kıvam ve itlisal-i gayr-ı scyyal hasıl olarak vazın­dan intikal eder. Mesela şcm·a gibi: zira seyyale şem·a degildir ve vazından In­tikal ile murabba, mudewcr ve müka'ab olur ve suhuleUe ziyade mumtedd ol­maz. Bu vechile lcyylnl.n batınma gamz u duhulü kabulu rutubetten ve tema­su ku (seyyal olmayıp mevzi-i vahidde kalması) yebusenen olur.

Murabba dört dı! Ilc ınahdud olup dıllarının cümlesi rnüsavi ve zevayası hep kalme olaıı şekil şu vechile: O resm olunur.

Müdeuver degırıni tekerlek resminde olan şu vechile O resm olunur.

19 hecel "utanıcı , uıansak".

20 Vecel "korkak".

148 Senu/ı Atış

Muka'ab birbirine mılsavı altı aded murabba ile mabdud olan cısmc ıt­lak olunur.

Salabet leyyın·e mukabil bir keyfiye tUr. yanı batına kabul-i gamzdan ma­nldir.

Tetimme

Lakin meşhur olan keyfiyat-ı istıdadiye·nın uçüncu bir nevi daha vardır ki o da lstidad-ı şedlddlr. Musaraa (güleşcUik ve pchllvanlık) gibi. Halbuki bu birşey degildir. Çünkü pehlivanlık ancak umur-ı selase ile tamam olur:

Birisi pehlivanlık sanaalına marifet bilmek. öbürü pehlivanlıga kudret­Ur ki bunlann Ikisi de keyfiyat-ı nefsaniyedendlr. oıgerı pehlivan olacak ada­ının azası atf u nakli guç olur bir haysiyette olmaktır. Bu ise hal<ikattc la-lıı ­

fial gibi istidadi babındandır. Blnaenaleyh kısm-ı salls sabit olmadı.

Mekulat-ı Nisebiyc

ı. Eyne, bırşeyin mekanda husulu sebebiyle hasıl olan haletur Mesela Zeyd'in evde olması gıbı.

2 . Meta, birşeyin zaman veya anda husulu sebebiyle hastl olan haJettir. Mesela filan gun küsuf olması gıbi.

3 . Vaz, birşeye bazı eczasınuı bazı eczasına ve kendisinden harıc olan uınura nisbet! sebebiyle hasıJ olan heyettır; kıyaın. kuud gibi.

Denildi 1<1: "Layık olan "Cisim için hasıl olur bir heyettır·· denilmeli ldl ; ta ki tarif mekulc-i keyfe"den olan şekil Ue muntakız olmaya ...

4 . İzafet . bir halet-l nisebıye-ı mutekerrlrcdir. yanı bir nisbettir ki nisbet-ı uhraya kıyas ilc şeye iı.nz olur. Nisbet-i uhra da ya nısbet-i arıza"ya muvafık olur. uhuwet ( karındaştı k) gıbı veya muhalif olur ubuwet (babalık) gıbı. Ubuv­vet ve bünüwet ile de temsil ohınur. Çtınku ubuwet bır nisbettır ki bunuwc­te (oguUuk) kıyas ile babaya anz olur: halbuki ogulluk dahi nisbettır. Kezatık bünüwet bir nisbettır ki ubuwete kıyas Uc ogula arız olur; halbuki babalık dalli nisbettir. İşte bunun Için lzafete nisbet-ı mütckcrrire ıUak olundu.

5. Mülk ki buna - kcsr-1 cim ile- ·cıdde" dahi derler. Bir şeye kanıilen kendisini veya bazısını !hata eden şey-I ahar sebebiyle hasıl ve Intikaliyle müntakU olan haletUr (heyet). Teammüm ve takan1mus {sarık sarınmak. gömlek giyirınlek) gıbı.

intikal kaydıyla ·eyne· hariç olur. Çtınku ·eyne' dahi vakıan kendini ınu­hil olan mekan sebebiyle şeye hasıJ bir heyettlr. fakat mekan-ı mi.ıtemekkl­nin intikaliyle muntakll olmaz.

6 . Fill birşeyin gayrısında müesslr olmasıdır, muddet-ı kat'ta katı gıbı. 7. İnfial birşeyin gayrısından muteessır olmasıdır. müddet-ı inkltada

ınünkatı ve müddet-ı ıstıhanede müstehln gıbı.

Lahika

Zahir olan budur ki flil ve ınfial nefs-i tesir ve teessürdür: zira başka bir heyet yoktur ki tesir ve teessur sebebıyle şeye anz ola.

Kategorıler· Ha/..kmdtı Dört Me tm 1-19

Seyyid şerif Curcani Şerh-I Mevakıfta der ki:

Mumkinatın ış bu mekulat-ı aşere·ye ınhısarı hukema beyninde şayldlr ve bunlar müterlflerdir kı inhlsar-ı mezkura istıkra'dan başka sebll yoktur. Halbukı ındlerınde "iStıkra· zann-ı za1ftcn başka birşey ifade ct mez. Işte buna mebnidir ki bazısı umuma muhalefet edip mumkınatı şu dörde hasretınlşlerdir: ceuher. kem. keyfe. bır de kusur-ı yedi me­kuleye şamıl olan nisbet. Bazısı da hareketı başlıca bır mekule addede­rek başa çıkardı. Hak olan dahi budur ki eger ınunfail olursa hareket dahı mekul<'ıttandır. Bazısı da şuna zfı.hıb olmuşlur klfli/ ve injlal me­kulcleri ıtıb::ıridlrler de hareket bunlara muııderlc olmaz.

Zeyl -Vidln Muftusu Harndi Efendi Hazrctlcrinindir-

Mesela "Zeyd hoyvan-ı natıktır" diye rasawur olunursa ceuller olarak ta­savvur olunmuş olur.

'Ta\ir ya 'kasır" dc~·u tasawur olunursa mekule-i kem ıJe tasavvur olun­muş olur.

'Ebyez. ·esved· dcyu lasawur olunursa yahut ·sahih'. ·mariZ' dcnillrsc key.Je ile bilinmiş ve onunla lasavvur olunmuş olur.

·şu mekanda' ve 'Bu mcl<anda' dcyu tasavvm olunursa eyne Uc ınuta­sawer olur.

"Hangı zamandadır c.leyu mutasavver olursa meta ilc mulasavvcr oluı "Amr"ın babası", "Bckr'ln dedesi" ··Halid ın karındaşı·· dcyu tasavvur olu­

nursa iZajet ile bıllnmiş olur. "Darb eder· katlcdcr" deyu tasa\f\.-ur olunursajiıl en-ytifale ilc ıasawur

olunmuş olur Teşe'um ve tccllum her ne ile olursa olsun tecssurlc mutasavvcr olursa

irifial/en-yerifeale Ilc tasavvur olunmuş olur. 'Kuud" ve 'kıyam ya ·ızlıca·. elhasıl azasının birbirine ya harlee kurb ve

bu"du ile tasawur olunursa miı.lk ilc mutasawcr olmuş olur.