İngiliz Emperyalizmi Bağlamında Birinci Dünya Savaşı'nın Nedenlerini Yeniden Düşünmek /...
Transcript of İngiliz Emperyalizmi Bağlamında Birinci Dünya Savaşı'nın Nedenlerini Yeniden Düşünmek /...
ĠNGĠLĠZ EMPERYALĠZMĠ BAĞLAMINDA BĠRĠNCĠ DÜNYA
SAVAġI’NIN NEDENLERĠNĠ YENĠDEN DÜġÜNMEK
Fehim KURULOĞLU*
Özet
Birinci Dünya SavaĢı, ilklerin yaĢandığı, etkilerinin günümüzde dahi hissedildiği, insanlık
tarihinin tanıklık etmiĢ olduğu en büyük savaĢlardan bir tanesidir. SavaĢ, tıpkı adı gibi bütün dünyayı
derinden sarsmıĢ olmakla beraber en büyük tesirini Ortadoğu coğrafyasında göstermiĢtir. Bölge
haritalarının yeniden çizildiği, yeni devletlerin kurulduğu savaĢ sonrası düzen bugün hala tartıĢılmakta
olup, bunun en büyük mimarı da dönemin süper gücü konumundaki Ġngiltere olmuĢtur. ÇalıĢmamızda;
Birinci Dünya SavaĢı’nın çıkıĢında, Ġngiltere’nin Ortadoğu ve Hindistan siyaseti ekseninde emperyal
politikalarının Birinci Dünya SavaĢı’nın çıkıĢına etkileri ele alınacaktır. Buradaki temel amacımız;
Ġngiltere’nin savaĢa giriĢ nedenleri arasında gösterilen jeo-politik ve petrol unsurlarından hangisinin
daha ağır bastığının altını çizebilmektir. ÇalıĢmanın verimli ve somut sonuçlara ulaĢabilmesi için
rakamsal veriler özenle kullanılıp, Hindistan ticaretinin ve petrol piyasasının o günkü değeri istatistikî
bilgilerle net bir Ģekilde ifade edilecektir. Önceki çalıĢmalara nazaran somut verilerin ortaya konulacak
olması çalıĢmamızı diğerlerinden farklı kılacaktır. Ġncelememizde kullanılacak kaynaklar;
Jones(1977)’un Ġngiltere’nin petrole olan bağımlılığının nasıl oluĢtuğunu vurguladığı çalıĢması,
Gibbins(1897)’in XIX. yy Ġngiliz endüstrisi hakkında vermiĢ olduğu bilgiler, Burnley(1904)’nin XX.
yy baĢında Ġngiliz ticaretine iliĢkin sunduğu veriler, Ferguson(2011) ve Kennedy(2010)’nin geniĢ
perspektifli imparatorluk çalıĢmaları, Mackie (1922)’nin XIX. yy Ġngiltere’sinin sosyo-ekonomik
yapısı hakkında aktarmıĢ oldukları ve Whiteshot (1905)’ın petrol üretimine dair sunduğu güncel
veriler olacaktır. Sonuç olarak; bu verilere dayanarak Ġngiltere’nin Birinci Dünya SavaĢı’na
katılmasının nedenleri olarak gösterilen petrol ve jeo-politik unsurların maddi değerleri yansıtılarak
hangisinin ön plana çıkarılması gerektiği ortaya konmaya çalıĢılacaktır. Bu verilerin değerlendirilmesi
ile yalnız Ġngiliz siyasetinin değil, savaĢa müdahil olan diğer Büyük Güçlerin politikalarının da daha
sağlıklı anlaĢılacağı kanaatindeyiz. AraĢtırmamız sonucunda elde edeceğimiz muhtemel bulguların
baĢında savaĢın çıkıĢ nedenlerinin yalnızca tek bir unsura indirgenemeyeceği gelmektedir. Bazı
araĢtırmacıların savaĢın nedeni olarak sundukları petrolün önemini olduğundan fazla vurguladığı,
kimilerinin de jeo-politik unsurları ön plana çıkardıkları görülebilmektedir. ÇalıĢmamızın çıkıĢ noktası
bu tartıĢmalar olup, esas amacımız maddi açıdan petrolün değeri ve etkisi ortaya konarak bu savın tek
baĢına savaĢın nedenini açıklamakta yetersiz olduğunu kanıtlamak olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sömürgecilik, Ġngiltere, Hindistan, Ortadoğu, Petrol
* ArĢ.Gör., GaziosmanpaĢa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, e-
posta:[email protected]
RETHĠNKĠNG OF THE REASONS OF WW I ĠN THE CONTEXT OF
BRĠTĠSH IMPERĠALĠSM
Abstract
The First World War, effects felt even today, was one of the greatest war. First World War,
shake all the world deeply just like its name, showed its biggest effects esspecially in Middle-East
area. As a result of the war Middle East maps were redrawn and post-war order, its architecture were
UK, is stil being discussed all around the world. In this paper, we will evaulate how British ımperial
policies effect to outbreak of the Great War in the framework of Middle East and India policies of
British Empire. The main purpose of this study is to express which factor were more predominant to
getting involve of British Empire to WWI. To having efficient and concrete results Indian trade
potencial and oil trade value will be uttered with its price of the XIX. century so that will be the main
differences between this and preovius works.
In this rewiev we will use Jones’s work (1977) which told us how occured Britain’s oil
dependence, Gibbins’s book (1897) about XIX. Century British Industry, some datas by Burnley
(1904) about at the beggining of XX. century on British trade, Ferguson’s (2011) and Kennedy’s
(2010) great books, a kind of wide perspective empire studies, Mackie’s book (1922) about social and
economic structure of England and current datas about oil products at the first quarter of XX. century
by Whitesot’s book (1905). As a result we will try to prove that oil was not the only reason of the War
but also big factor for conspiracy theories.
Key words: Colonialism, Britain, India, Middle East, Oil.
GiriĢ
Birinci Dünya SavaĢı tanımlanırken en çok kullanılan donelerden biri de bu savaĢın bir
paylaĢım savaĢı olduğudur. Sömürgecilik yarıĢının doruk noktasına ve doyum noktasına
ulaĢtığı bir dönemde Büyük Güçlerin aralarında paylaĢacakları alanlar gitgide daralmıĢtı.
Uzun yıllardır biriken ve nihayetinde savaĢın patlak vermesine sebep olan temel unsur bu
faktör olmuĢtur. Bir devletin kendi sınırları dıĢında kalan, genelde deniz aĢırı toprakları askeri
müdahale baĢta olmak üzere, çeĢitli yollarla ele geçirmesi ve orada hâkimiyet kurup, yerli
toplumlar üzerinde siyasi, iktisadi ve kültürel alanlarda üstünlük sağlayarak bunların her türlü
imkânlarını kendi menfaati için yağmalaması Ģeklinde tanımlanan sömürgecilik1, bir devletin
egemenliğini baĢka topraklar ve halklar üzerinde kurması ya da geniĢletmesi olarak ta
1 Ahmet Kavas, “Sömürgecilik”, TDVĠA, C.37, Ġstanbul 2009, s.394.
tanımlanabilmektedir2. SömürgeleĢtirme faaliyetlerinin temelinde; dinsel tutku, macera zevki,
zenginlikler için duyulan iĢtah, rövanĢın fetihle alınması, bilinçli ya da bilinçsiz tutumlar
ortaya konulurken, daha sonraki dönemde bunun arka planında organize bir hareketin,
stratejik ve siyasi olarak Rönesans’la iliĢkili somut bilimsel-teknik geliĢmeler, ekonomik ve
dinsel verilerle birlikte hareket ettiği görülecektir3.
Büyük Güçler yada Düvel-i Muazzama olarak adlandırılan Ġngiltere, Fransa, Rusya
üçlüsünün arasına XIX.yy’ın sonunda Almanya ve Ġtalya’nın katılımıyla kaynaklar üzerindeki
mücadeleler yeni bir safhaya taĢınmıĢ oldu. Bu da sömürgeciliğin nitelik ve nicelik
bakımından değiĢimini de beraberinde getirmiĢti. Kavas’a göre; dört aĢamalı bir süreç takip
eden bu faaliyetlerin birincisi 1763 Paris AnlaĢması’na kadar devam ederken, ikinci dönem
1875 yılına, üçüncü dönem 1914 yılına ve sonuncusu ise 1945 yılına kadar sürmüĢtür4. Farklı
bir görüĢ olarak YaramıĢ’a göre de; bu süreç üç dönemden meydana gelmiĢtir. Birinci dönem
XVII. yy. sonlarından XIX. yy baĢlarına kadar geçen “Eski ya da Koloniyal Sömürgecilik”,
ikinci dönem 1830’lardan 1880’lere kadar devam eden “Laisez de Affair-Serbest Ticaret
Sömürgeciliği” ve üçüncü dönem de 1880’den 1940’a kadar devam “Yeni Sömürgecilik”
Ģeklindedir5. Bu son aĢamada ekonomik olarak sömürge haline getirilen ülkenin bir süre sonra
siyasal olarak da kontrol altına alınması ve ilhak edilmesi karakteristik özelliğidir.
Büyük Güçlerin sömürge mücadelelerinde pragmatik davrandıkları gözlerden
kaçmamaktadır. Sömürge yarıĢındaki güçler zaman zaman sömürgeler için savaĢmıĢ, zaman
zaman da paylaĢım esasına dayanan iĢbirliklerine gitmiĢlerdir. Buradaki önemli husus ise bu
özelliğin dönemsel Ģartlardan bağımsız olmasıdır. Örneğin; XV. Yüzyılda Ġspanyollar ile
Portekizliler arasında yapılan ve modern sömürgecilik yolundaki ilk anlaĢma olan Tordesillas
AnlaĢması6 ile XX. yüzyılda Ġngiltere ile Fransa’nın imzaladığı Sykes-Picot AnlaĢmasının
yapısal yönden bir farkı yoktur. Her iki anlaĢma da, büyük güçlerin hâkimiyet alanlarını
belirleyip, birbirlerine zarar vermek yerine, sömürü güçlerini ortak amaçlar doğrultusunda
kanalize etmeyi uygun gördükleri fark edilebilir. Bir baĢka örnek olarak, 1896’da Ġngiltere ile
2 Oral Sander, Siyasi Tarih Ġlkçağlardan 1918’e, Ġstanbul 2002, s. 225.
3 Marc Ferro, Sömürgecilik Tarihi, Çev:Muna Cedden, Ankara 2002, s.29-31.
4 Kavas, a.g.m., s.396.
5 Ahmet YaramıĢ, “Mısır’da Ġngiliz Sömürgecilik AnlayıĢı: Cromer Örneği(1883-1907)”, Sosyal Bilimler
Dergisi, C.IX, S.2, Aralık 2007, ss.121-122. 6 Kavas, a.g.m., s.395.
Fransa’nın Siyam’ı (Tayland), 1907’de Ġngiltere ile Rusya’nın Ġran’ı paylaĢması7, hep bu
türden emperyalist yaklaĢımların bir sonucudur8.
Ġngiliz Emperyalizminin GeliĢimi
Üzerinde güneĢ batmayan imparatorluk olarak anılan Ġngiliz Ġmparatorluğu’nun
geliĢimi ilk bakıĢta bir peri masalını çağrıĢtıracak nitelikte etkileyici olmakla beraber sonraki
süreçte baĢka milletler için bu geliĢimin kabusa döndüğü söylenebilir. Ġngiltere, tarih
sahnesine çıktığı XV. ve XVI. yüzyıllarda baĢlangıçta güçsüz ve diğer ülkelere nazaran insan
gücü ve doğal kaynaklar açısından Ģanssız bir ülke görünümünde idi. Dikici’ye göre;
Ġngiltere, kendisini baĢarıya götüren itici gücü yoksulluğundan, güçsüzlüğünden ve kaynak
yetersizliğinden almasını bilmiĢti9 ve nihayetinde dezavantajlarını avantaja çeviren bir ada
ülkesinden siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel etkileri günümüzde hala sürmekte olan Büyük
Britanya Ġmparatorluğu doğmuĢtu. Ġngiltere’nin devasa bir imparatorluk haline gelmesini
Ferguson Ģu Ģekilde özetler: “Britanya Adaları 1615’te ekonomik açıdan önemsiz, siyasal
açıdan kavgacı ve stratejik açıdan ikinci derecede bir ülkeydi. İki yüzyıl sonra ise Büyük
Britanya beş kıtadaki 43 sömürgesiyle dünyanın şimdiye kadar gördüğü en büyük
imparatorluğa sahipti… Britanyalılar geçmişte İspanyolları soymuş, Hollandalıları taklit
etmiş, Fransızları yenilgiye uğratmış ve Hintlileri yağmalamıştı. Şimdi ise dünyaya hükmeden
üstün güç haline gelmişti”10
. Gibbins’e göre de, Ġngiliz ulusunun gücünün kaynağı; dolu bir
hazine, deniz taĢımacılığında ve bilhassa donanmadaki üstünlük ve hem ticari hem de askeri
ortak amaçlar altında birleĢmiĢ verimli bir nüfustan kaynaklanmaktaydı11
. Ġngiltere’nin
yükseliĢi coğrafi olarak da değerlendirilmelidir. Bu çerçevede bir ada ülkesi olan Ġngiltere’nin
tıpkı Japonya gibi Avrupa-Asya anakaralarının iki ucunda olması coğrafi konumunun
güvenliğin sağlanması açısından kendisine ciddi avantajlar sağladığı gerçeğini gözetmemize
vesile olur12
. Ġngiltere’nin coğrafi açıdan sahip olduğu potansiyel Mahan tarafından Ģu Ģekilde
açıklanır: “Eğer bir ülke yeri dolayısıyla ne kendisini karadan savunmak zorunda ne de
7 Ġran 1907 Ġngiliz-Rus AnlaĢması ile Rusya ve Ġngiltere arasında nüfuz bölgelerine ayrılmıĢtı. Buna göre Güney
Ġran Ġngiliz, Kuzey Ġran da Rus nüfuzuna verilirken, Merkezi Ġran her iki devletin etki alanı dıĢında tutulmuĢtur.
Ġran, Birinci Dünya SavaĢı baĢladığında tarafsızlığını ilan etmesine rağmen bölge büyük güçlerin mücadelelerine
sahne olmaya devam etmiĢtir. Sadık Sarısaman, “I. Dünya SavaĢı’nda Ġran AvĢarları ve Türkiye (1914-1917)”,
Türkler, C.13, Ankara 2002, s.442. 8 Sander, a.g.e., s. 231.
9 Mehmet Dikici, Büyük Güçler Petrol ve Türkiye Dünyada Büyük GeliĢmeler 2, Ankara 2006, s.478.
10 Niall Ferguson, Ġmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı BiçimlendiriĢi, Çev. Nurettin Elhüseyni,
YKY Ġstanbul2011, s.70. 11
H. De Gıbbins, Industry in England, 8. Baskı, London 1913 (Ġlk baskı 1897), s.362. 12
Paul Kennedy, Büyük Güçlerin YükseliĢ ve ÇöküĢleri, Çev.Birtane Karanakçı, ĠĢ bankası Yay. Ġstanbul
2010, s.16.
topraklarını kara üzerinden genişletmek durumunda değilse, denize yönelme amacındaki
birlik sayesinde sınırlarından biri kara olan halka göre daha avantajlıdır13
.” Bu perspektiften
bakıldığında denizlere, okyanuslara olan ihtiyaç Ġngiltere’nin dünya tarihinin seyrini
değiĢtirmesindeki etkenlerden biri olarak karĢımıza çıkar. “Ticaret, sömürgeler ve
donanma14
” üçlüsü uzun vadede Ġngiltere’nin siyaset sahnesinde daha ön sıralara
yerleĢmesine vesile olacaktı. Tüm bu görüĢler doğru olmakla beraber sömürü ve elde edilen
kaynakların verimli kullanılması açısından hiçbir devlet Ġngiliz devleti kadar maharetli
olamamıĢtı. Bu noktada Ferro’nun yukarıda sömürgeciliği tanımladığı gibi Rönesans’la
iliĢkili teknolojik geliĢmelerinde buna katkısı yadsınamaz.
Ġngiltere’de XVII. yy sonunda baĢlayan Endüstri Devrimi sayesinde ortaya çıkan
makineleĢme, üretimi arttırıp daha verimli kılmıĢtı. Ülkede üretilen artı değer ise, kendisine
çıkıĢ yolu olarak dıĢ ticareti gördü ve merkantilist uygulamalar zamanla yerini liberal
politikalara bırakırken, değiĢmeyen tek Ģey Ġngiltere’nin artan refahı olmuĢtu15
. Ülke kısa bir
zaman içerisinde dünyanın üretim tezgâhı haline gelmiĢti16
. Demiryolu, buharlı gemiler ve
telgrafın icadı gibi XVIII. yüzyılın büyük icraatları sayesinde dünya ticaretinde devrim
niteliğinde değiĢimler yaĢandı. Stochton ve Darlington demiryolu 1825’te, Liverpool-
Manchester demiryolu da 1830’da açıldı. Savannah’tan Liverpool’a yola çıkan ilk buharlı
gemi 1825’te Atlantik’i 26 günde geçti. 1837’de Cooke ve Wheatstone telgraf iğnesinin
patentini alırken, 1846’da Electric Telegraph Company bu icadı genel kullanıma sundu. Daha
sonrasında 1869’da SüveyĢ Kanalı’nın açılması, telefonun ve Marconi’nin kablosuz
telgrafının icadı ile ticaretin hızı inanılmaz derecede arttı. Bütün bu geliĢmeler ticareti ulusal
bir mesele olmaktan çıkarıp, uluslar arası arenaya taĢırken böylelikle ticaret tarihi kendi ulusal
karakterini de yitirmiĢ oldu. XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. yüzyılın baĢlarına kadar geçen
sürede Ġngiltere’nin refahı kuĢkusuz iki katına çıktı. UlaĢımdaki devrimler, elektriğin ve
buharın kullanımı uzun süren barıĢ dönemi, nüfusun artıĢı17
ve sömürge alanlarının
geniĢlemesi bu durumu sağlayan diğer etmenler olarak karĢımıza çıkar18
.
XVIII. yüzyıl boyunca Amerika ve Asya’da yoğunlaĢan Ġngiliz yayılmacılığı,
öncelikle sömürgelerindeki iĢçi ihtiyacını karĢılamak için çok karlı bulduğu Afrikalı köle
13
Alfred T. Mahan, The Influence of Sea Power upon History 1660-1783, London 1965, s.29. 14
Kennedy, a.g.e., s.133. 15
Ġngiltere’nin gayrisafi milli hâsılası 19.yüzyıl boyunca 14 kat artmıĢtır. Bkz. Kennedy, a.g.e, s.189. 16
R.L. Mackie, A Short Social and Political History of Britain, World Book Company Great Britain 1922,
ss.340-343. 17
Ġngiltere’nin 1700’deki nüfusu 5 milyon 475 bin iken, 1750’de 6 milyon 467 bine yükselmiĢtir. Endüstri
devriminin etkisiyle 1790’da 8 milyon 675 bine, 1821’de 12 milyona, 1913’te ise 24 milyona ulaĢmıĢtır. Bkz.
Gibbins, a.g.e., ss.332-349. 18
Gıbbins, a.g.e., ss.458-461.
ticaretine XVI. Yüzyıl ortalarında baĢlamıĢ olmasına rağmen, kalıcı koloni faaliyetlerine
sonraki yıllarda baĢladı.19
. Afrika’nın da sömürgeleĢtirilmesinde aslan payını alan Ġngiltere,
1896’da Sudan’ı iĢgal etmesiyle Afrika’nın kuzeyinde Ġskenderiye’den güneyinde Cape
Town’a kadar geniĢ bir Ģerit halinde uzayan büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuĢtu20
.
Britanya emperyalist politikanın yaratıcısı olmakla beraber; emperyalizm imparatorluk
siyasetinin bir türü idi. Kapitalizmin geliĢtirdiği sanayileĢmenin yarattığı toplumsal sorunların
çözümü ile emperyalizmin bir imparatorluk stratejisi olarak geliĢmesi arasındaki ciddi iliĢki
birbirinden ayrılmaz niteliktedir21
. Hobson da (Imperialism, a Study, 1902); Ġngiliz
emperyalizmini, endüstriyel ve mali çıkarların halkın zararına ve kamusal güçle birlikte
üretim fazlalarını sürebilecekleri, artı sermayeleriyle yatırımda bulunabilecekleri özel
pazarları sağlamak ve geliĢtirmek amacıyla yüksek düzeyde organize olmuĢ bir irade olarak
tanımlamıĢtı22
. 1839’dan 1850’ye kadarki dönemde Ġngiliz ticaretinin geliĢimi daha önce
hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük olmuĢtu23
. Esas geliĢim bu periyodun son yıllarında
yaĢanırken 1839’da toplam ihracat 53 milyon Poundu aĢarken, ithalat ise 62 milyon pound idi.
Bu ithalat rakamının yaklaĢık 13 milyon pounda denk gelen kısmı ise transit ticaret vasıtasıyla
baĢka ülkelere ihraç edildi. 1850 yılında ise ihracat rakamları 71 milyonu gösterirken, ithalat
100 milyon poundu aĢmıĢtı ki, bunun yaklaĢık 22 milyonluk kısmı da ihraç edilmiĢti24
.
Ġngiltere’nin Ortadoğu’ya Nüfuzu Bağlamında Hindistan’ın Önemi
Ġngiliz Ġmparatorluğu’nun kendi çağında bu denli büyük bir güce dönüĢmesinin esas
kaynaklarından birisi de Hindistan’dır. Ġngilizlerin Hindistan’a hâkim olma tarihi,
imparatorluğun büyüme ve dünya üzerindeki hâkimiyetini arttırma tarihine paralel bir seyir
izler. Bu kısımda Hindistan’ın Ġngiltere için neden olmazsa olmaz olduğu ve bu kapsamda
Ortadoğu ile olan iliĢkisi kısaca analiz edilmeye çalıĢılacaktır. XIX.yy sonu ve XX.yy
baĢlarında Ġngiliz idareciler, Ġngiltere Kraliçesi’nin tacındaki en değerli mücevher olarak
adlandırılan Hindistan olmaksızın Ġngiliz Ġmparatorluğu’nun en büyük dünya devleti olmaktan
çıkıp, üçüncü sınıf bir konuma düĢeceği endiĢesini taĢımaktaydılar25
. Bu endiĢenin
19
Azmi Özcan, “İngiltere”, TDVĠA, C.XXII, s.300. 20
Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Ankara 1983, s.85. 21
Ayfer Yazkan Kubal, Britanya Ġmparatorluğu’nun Irak DıĢ Politikası (1914-1932), Yeditepe Üniversitesi
Atatürk Ġlk. ve Ġnk. Tar. Ens. YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul 2008, ss.7-8. 22
Ferro, a.g.e., s.42. 23
XVIII. yy boyunca Hindistan’dan Ġngiltere’ye aktarılan sermaye miktarının 20 milyon sterlin olduğu
belirtilmektedir. Ferguson, a.g.e, ss.61-62. 24
James Burnley, The Story of British Trade and Industry, London 1904, s.191. 25
Ferguson, a.g.e., ss.215-216
taĢınmasının anlaĢılır nedenleri vardı. Hindistan’ın Ġngiliz Ġmparatorluğu için ifade ettiği
anlam diğer sömürgelerinden oldukça farklıydı. Bu farkı yaratan unsurların baĢında
Hindistan’daki tüm kaynakları sömürüp, yönetmesi bakımından East India Company (Doğu
Hindistan Kumpanyası) gelmekteydi. 1600 yılında kurulan bu Ģirket zamanla bölgede gücünü
kabul ettirmiĢ, yayılma sahasını geniĢletmiĢti26
. Ġlk defa 1570’li yıllarda tüccar ve
misyonerleriyle Hindistan’a ulaĢan Ġngilizlerin baĢlattığı bu ülkeye bütünüyle el koyma süreci
de tamamlanmak üzereydi. Nitekim Yedi Yıl savaĢlarıyla (1756-1763) Fransa’nın saf dıĢı
kalması üzerine, 1764’de Bihar’a giren Ġngilizler, Babür Devleti üzerindeki baskıyı her geçen
gün artırmak suretiyle önce bölgede üstünlüğünü kabul ettirdi, ardından 1803’de Dehli’ye
girerek yönetimi fiilen üstlenip on beĢ yıl içerisinde ülkenin büyük bir kısmına yerleĢti.
Nihayetinde 1849’a gelindiğinde, Hindistan’da tam manasıyla bağımsız olan hiçbir devlet
kalmamıĢtı27
.
Sanayi Devrimi sonucu Ġngiltere’de artan devasa üretimin tüketilmek üzere arz
edildiği piyasaların baĢında Hindistan gelmekteydi. 1814 yılında Hindistan’a giren pamuklu
dokumaların uzunluğu 1 milyon yardadan, 1830’da 51 milyon, 1870’de de 995 milyona
ulaĢmıĢtır28
. Stratejik açıdan Malta’dan Hong Kong’a kadar uzanan bütün bir yarımküreyi
denetim altında tutmak için de kullanılan Hindistan, Victoria dönemi imparatorluğunun temel
dayanağı idi29
. Hindistan’dan Ġngiltere’nin elde ettiği yalnızca vergi geliri XVII. Yüzyılın son
çeyreğinden XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar geçen süreçte 52 milyon Ġngiliz lirasını
bulmaktaydı. Bu rakam yalnız yönetim kârı olup, yani yönetimden ve halktan alınan
vergilerdir, diğer ticari faaliyetlerden elde edilen gelir bu rakamın çok çok üstündedir30
.
Hindistan’ın Ġngiltere için olan önemini ortaya daha net koyabilmek adına birkaç
rakam vermek yerinde olacaktır. Ġngiltere’nin XIX. yüzyılın sonuna kadar bölgeye yaptığı
yatırım 270 milyon sterlin tutarındadır. Burada asıl dikkat çekilmesi gereken nokta ise iki asır
boyunca yaptığı yatırımın nerdeyse %50’si kadarını 1880-1914 arasında yaparak Birinci
Dünya SavaĢı arifesinde toplam yatırımlarını 400 milyon sterline çıkarmasıdır. Bir diğer
önemli veri ise Hindistan’ın kömür zenginliği ile ilgilidir. Henüz petrolün sanayi ve ulaĢım
hizmetlerinde yaygın olmadığı bu dönemde Hint kömürü Ġngiliz emperyalizmi için
26
Azmi Özcan, “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi”, TDVĠA, C.XXII, ss.294-295. 27
Salim Cöhce, “Büyük Ortadoğu Projesi Bağlamında Hindistan ile Ortadoğu Arasındaki Bağlar”, Gazi
Akademik BakıĢ, C.2, S.3, KıĢ 2008, s.72. 28
Kennedy, a.g.e, s.191. 29
Ferguson, a.g.e., s.167. 30
Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.III, Ankara 1987, ss.298-300. XVIII. ve XIX. yy Hindistan
ekonomisi ile ilgili bkz. Romesh Chunder Dutt, The Economic History of India Under Early British Rule,
London 2000.
vazgeçilmez bir kaynaktır. Hindistan’da sadece 1914 yılı içerisinde 16 milyon ton kömür
çıkarılması bu yarımadanın Ġngilizler için kıymetini bir kez daha ortaya koyar31
. Öte yandan iĢ
gücü olarak büyük bir kaynak durumundaki bölgeden yaklaĢık 1.6 milyon kiĢi de Ġngiliz
Ġmparatorluğu’nun farklı coğrafyalarında çalıĢtırılmak üzere kullanılmıĢtır. Ġnsan gücünün
orduya yansıması ise Büyük SavaĢ boyunca Ġngiliz Ġmparatorluğu’na pahabiçilmez bir kaynak
sağlaması Ģeklinde olmuĢtur. Birinci Dünya SavaĢı esnasında Ġngiliz Ordusu’nda yaklaĢık 1-
1,5 milyon Hintli asker yer almaktaydı ve savaĢ boyunca Hindistan’ın maddi ve finansal
katkısı 479 milyon Pound’u bulmuĢtur32
.
Bir baĢka veri olarak da Hindistan’ın XIX. yy ortasındaki ticaret hacmi gözetilebilir.
1851 yılında 34 milyon Pound olan bu hacim 1858 yılında 60 milyon Pound’a çıkarak büyük
bir artıĢ gösterme eğiliminde olduğunu ortaya koymuĢtur33
. Tüm bu veriler Hindistan’ın
Ġngiltere açısından ne kadar önemli olduğunun anlaĢılması açısından oldukça önemlidir. Ġki
taraf arasında bir kıyaslama yapıldığında Britanya toplumunda 1757-1947 arası yurtiçi hâsıla
%347 artarken, Hindistan’da bu rakamın %14’te kaldığı görülür ki34
, bu da sömürünün gerçek
boyutlarını ortaya koyması açısından önemlidir.
Ġngiltere’nin Ortadoğu’ya YaklaĢımı
Orta Doğu kavramı XX. Yüzyılın baĢında, Batı dünyası menĢeli bir kavram olarak
ortaya çıktı. Bu kavramla Batılıların dünyayı kendilerine göre Ģekillendirdiği, sınıflandırdığı
bir dönemde belirli coğrafyaların kendilerine olan hem mesafe, hem de kültürel yönden
uzaklıklarına göre bir takım tasniflere giriĢtikleri görülür. Yakın Doğu, Orta Doğu ve Uzak
Doğu kavramları bu çerçevede ortaya çıkmakla beraber, zaman zaman iç içe girdikleri, zaman
zaman da bu kavramlardan birinin diğerini kapsamına aldığı ya da unutulmaya yüz tuttuğu
olmuĢtur. Buna göre Yakındoğu; Balkanlar ve Osmanlı Devleti’ni, Orta Doğu; Hindistan’a
yakın Basra Körfezini ve Uzak Doğu’da Çin ve Japonya’yı ifade etmekteydi. Birinci Dünya
SavaĢı’ndan önce ve savaĢ sırasında Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını
kaybetmesi, Arap Yarımadasının belli bölgelerinde Ġngiliz ve Fransız manda yönetimlerinin
kurulması Ortadoğu kavramının sınırlarını Yakındoğu kavramının aleyhine geliĢtirerek yeni
31
Birinci Dünya SavaĢı süresince Fransa’nın Ġngiltere’den ithal ettiği kömür miktarı yıllık ortalama 18 milyon
ton, Ġtalya’nın ithalatı ortalama 7,5 milyon ton, Avusturya’nın kömür ithalatı da yıllık 10 milyon ton
civarındaydı. Bu rakamlar karĢılaĢtırmalı düĢünüldüğünde Hindistan’dan çıkan kömürün önemi bir kez daha
ortaya çıkar. Bkz. W.G. Jensen, “Importance of Energy in the World Wars”, The Historical Journal, Vol.11,
No.3, 1968, s.539. 32
Tan Tai Yong, “An Imperial Home-Front: Punjab and The First World War”, The Journal of Military
History, Vol.64, No.2, 2000, s.372. 33
Dutt, a.g.e., s.160. 34
Ferguson, a.g.e, ss.212-213.
bir kapsama kavuĢturmuĢ oldu35
. Ortadoğu kavramı, 19.yüzyılın sonlarında, 20. yüzyılın
baĢlarında kullanılmaya baĢlanmıĢ bir kavram olarak karĢımıza çıkmakla beraber, bölgeyi
ifade eden özellikler ve buna bağlı sınırlar, dünyadaki siyasal duruma, zamana ve bölgeye
nereden bakıldığına bağlı olarak değiĢiklikler göstermiĢtir36
. Emperyalizm literatüründe ġark
Meselesi Ortadoğu olurken, kapsadığı coğrafyada Osmanlı Devleti’nin sınırlarından daha
öteye Kuzey Afrika’dan Hindistan’a kadar geniĢlemiĢtir. Sovyetlerin dağılmasında sonra Orta
Doğu kavramı yerine ABD merkezli değerlendirmelerde Kuzey Afrika’dan baĢlayarak
Balkanları da içine alıp Orta Asya’ya uzanan alanı ifade eden, Büyük Orta Doğu ve Avrasya
terimleri de kullanılmaktadır37
. Ortadoğu kavramı farklı farklı tanımlamalar nedeniyle
paradigma-kurucu değil, paradigma bağımlı kavramlardır ve farklı konjonktürlere göre
değiĢen tanımlamalara maruz kalmaktadır ki,38
bölge ülkeleri Ģartları kendisi belirleyecek
güce ulaĢana kadar da bu böyle kalmaya devam edecektir.
Bölgenin 19. ve 20. Yüzyıllardaki en önemli aktörü olan Ġngiltere’nin neredeyse son
150 senedir izlediği dıĢ politika Doğu siyasetine endekslidir. Bu siyasetini güvence altına
almak için de Ġngiltere; Kap’tan Kuzey Afrika’ya, oradan da Çin’e ve Avustralya’ya uzanan
bir ağ oluĢturma çabası içinde olmuĢtur39
. Bu çerçevede Ġngiltere, 1878’den itibaren Osmanlı
Devleti’ne karĢı izlemiĢ olduğu politikayı kökten değiĢtirmeye baĢlamıĢ, Basra Körfezi’ne
daha çok sokularak Rusya ile birlikte Ġran’ı kontrol altına almıĢ, bu suretle de Ortadoğu’yu
kontrolü amaç edinen bir devlet halini almıĢtır40
. 1839’da Aden’e yerleĢen Ġngiltere, 1875’te
SüveyĢ Kanalı’na ortak olmasıyla Kızıl Deniz, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi arasında
etkisini güçlendirirken, 1878’de Kıbrıs’ı, 1882’de Mısır’ı, 1884’te Berbere’yi ve 1898’de
Sudan’ı iĢgal ederek bölgede egemen güç haline gelmiĢtir41
.
Ġngiltere’nin bölgeye olan yaklaĢımı ve çıkarlarının stratejik olarak en önemli
noktalarından bir diğeri de, Basra Körfezi idi. 29 Temmuz 1913’de Ġran-Irak sınırının
düzenlenmesi, Kuveyt ve Katar’da Ġngilizlere imtiyazlar tanınması hususunda da Osmanlı
35
Davut Dursun, “Orta Doğu Neresi? Sübjektif Bir Kavramın Anlam Çerçevesi ve Tarihi”, F.Ü. Orta Doğu
AraĢtırmaları Merkezi Birinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 29-31 Mayıs 2003, s.23. 36
Beril Dedeoğlu, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, Ġstanbul, 2002, ss.1-3’den aktaran Serdar Sakin-
Can Deveci, “Ortadoğu Kavramı ve Sınırları Üzerine Bir Değerlendirme”, History Studies, Relationships of
the USA and the Great Middle East Special Issue 2011, s.283. 37
Naci ġahin, “Ortadoğu’da Kavramlar Üzerine Metodolojik Bir Yaklaşım”, F.Ü. Orta Doğu AraĢtırmaları
Merkezi Birinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 29-31 Mayıs 2003, s. 164. 38
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Ġstanbul 2010, s.129. 39
Bayram Soy, “Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Irak Savaşı’na Ortadoğu: Medeniyetler Çatışması mı, Çıkar
Mücadelesi mi?”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi, Yıl:10, S.41, Ankara Mayıs 2007, s.119. 40
Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih(1789-1999), Ġstanbul 2000, s.447. 41
Tayyar Arı, GeçmiĢten Günümüze Ortadoğu, Bursa 2008, ss.102-103.
Devleti ile Ġngiltere arasında bir anlaĢmanın imzalandığı görülmektedir42
. Ardından da
Ġngilizler Abadan petrollerini korumak ve Ruslarla kuzeyde birleĢerek Türk birliklerinin Ġran
üzerinden Hindistan’ı tehdit etmesini önlemek için Kasım 1914’te Basra’ya çıkmayı
baĢarmıĢlardı43
. Basra Körfezi’ne yerleĢerek müttefiki olan Rusya’yla yakınlaĢan Ġngilizler,
rakibi olan Rusya’nın Afganistan ve Türkistan üzerinden Hindistan’ı tehdit etmesinin önüne
geçmiĢ oluyordu44
. Bu süreçte Ġngiltere emperyal amaçları doğrultusunda bölgedeki varlığının
temellerini sağlamlaĢtırmak ve imparatorluğun beyni olan Londra ile kalbi olan Hindistan
arasındaki bağlantının güvenliğini kati bir sonuca bağlamak için körfez ve çevresindeki
emirliklerle yaptığı anlaĢmalarla yol güvenliğini de garanti altına almıĢ oldu45
.
Ġngiltere’nin hedefi SüveyĢ Kanalı’ndan, Malaka Boğazı’na kadar olan Güney Asya
sularına hâkim olmaktı. Bu nedenle Ġran baĢta olmak üzere Basra Körfezi ülkelerinde
meydana gelen her siyasi geliĢme, iki temel hedef takip eden Ġngiltere’nin stratejik
düĢüncelerinden kaynaklanmaktaydı. Bu iki hedefin birincisi; deniz ticaretini koruyabilmek
için deniz hâkimiyetini sürdürmek46
ve ikincisi ise herhangi bir Ģekilde stratejik hedeflerini
tehdit edebilecek kriz merkezlerini kontrol altında tutabilmek amacıyla askeri üstünlüğü
elinde bulundurmaktı47
. Böylelikle rakiplerinin sahip olmadığı çok geniĢ bir zenginlik
kaynağına hiç kimsenin kendisiyle boy ölçüĢemeyeceği bir biçimde ulaĢmasını sağlayan
denizaĢırı geniĢleme48
güvenlik altına alınmıĢ olacaktı.
Ġngiltere’nin bölgeye siyasi ve askeri olarak yerleĢmesinin kısa tarihi yukarıda ifade
edilmekle beraber, dünya politikalarının büyük resmi içerisinde Ortadoğu ve Irak’ın önemini
ortaya koymak için jeo-politik ve jeo-stratejik yaklaĢımları da incelemek gerekmektedir. Bu
yaklaĢımlar coğrafyanın önemini kavramamızı daha da kolaylaĢtıracak unsurlar olacaktır.
Uluslararası iliĢkileri ve milletlerarası politikaları etkileyen ana unsurların baĢında coğrafi
konum gelmektedir. Bu konum itibariyle ülkelerin yeri, iklimi, yer altı ve yer üstü
zenginlikleri o devletin uygulayacağı ya da baĢka devletlerce o devlete karĢı uygulanacak
politikaların belirlenmesinde araç olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla bir ülkenin coğrafi
42
Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne KarĢı Arap Bağımsızlık Hareketi 1908-1918, Ankara 1982, s.49. 43
Suat Parlar, Barbarlığın Kaynağı Petrol, Ġstanbul 2008, ss.256-257. 44
Sabit Duman, Modern Ortadoğu’nun OluĢumu, Ġstanbul 2010, s.65. 45
Tayyar Arı, GeçmiĢten Günümüze Ortadoğu, 2008 Bursa, ss.101-102. 46
Britanya XIX. yüzyılda donanma büyüklüğü açısından 40 bin mürettebat 240 gemi ile ilk sırada yer
almaktaydı. Ferguson, a.g.e., s.169; Dünyanın en büyük deniz filosuna sahip olan Ġngiltere’nin tekne tonajı 1839
ile 1850 yılları arasında 3 milyon tonajdan, 4 milyon tonaja çıkmıĢtır. Bkz. Burnley, a.g.e., s.192. 47
Ġzzetullah Ġzzeti, Ġran ve Bölge Jeopolitiği, Çev: Hakkı Uygur, Ġstanbul 2006, ss.5-6. 48
Kennedy, a.g.e., s.180.
konumu göz önüne alınmadan milletlerarası politika hareketlerini açıklamak mümkün
olamamaktadır49
.
Jeopolitik ve strateji uzmanlarının dünyanın bu bölgesi ile ilgili farklı teorileri ve
isimlendirmeleri vardır. Bu teorilerin temelinde yatan husus ise Ortadoğu’ya ve çevresine
olan hâkimiyetin dünya hâkimiyetini ne yönde etkileyeceğine dair sorulan sorulara yanıt
bulmayı amaçlamasıdır. Bu jeopolitik teoriler arasında yer alan; Mac Kinder’in “Kara
Hâkimiyeti Teorisi50
”, Spykman’ın “Kenar Kuşak Teorisi51
”, Huntington’ın “Medeniyetler
Çatışması Teorisi”, Brezezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası Teorisi52
” ve “Kuşatma
Teorisi53
” gibi teoriler Irak’ı da içine alan Ortadoğu coğrafyasının dünya siyasetinin
yönlendirilmesi ve yönetilmesi için ne kadar önemli olduğunun altını çizer.
DıĢ politikanın belirlenmesinde her devlet kendi jeopolitiği ve stratejik hedefleri
doğrultusunda çeĢitli yollar, yöntemler belirleyerek bunu reel politiğe uygulamaya çalıĢır.
Güçler Dengesi teorisi Ġngiliz dıĢ politikasının anlaĢılması noktasında sorunları oldukça
anlaĢılır kılmaktadır. Bu teoriye göre; gücün dağılımı tüm taraflarca olumlu karĢılanmakla
beraber aktörler arasındaki gücün dağılımında denge sağlanarak oluĢabilecek her hangi bir
tehlikede bu güçlerden oluĢan koalisyon, dengenin korunmasını sağlar. Güçler Dengesi’nde
hiçbir koalisyonun veya devletin sistemi yıkmasına yol açacak Ģekilde üstünlük kurmasına
izin verilmemektedir54
. Bunun örneklerini de Birinci Dünya SavaĢındaki Ġtilaf-Ġttifak, Ġkinci
Dünya SavaĢındaki Müttefik-Mihver ayrıĢmalarında görmek mümkündür. Yukarıda izah
edilmeye çalıĢılan nedenlerden dolayı Ġngiltere; petrol yönünden zengin yataklara sahip olan,
aynı zamanda “İmparatorluk Yolu”nu Akdeniz kıyılarından Basra Körfezi’ne karadan
birleĢtiren ve 17. yüzyıldan beri yakından ilgilendiği Ortadoğu ve Irak’a tam olarak egemen
olmak ve bunu sürdürmek istiyordu55
. Bu yolu kesmek ve Ġngiliz Ġmparatorluğu’nun hayat
damarlarını kesme giriĢimleri etrafında Napolyon SavaĢları sonuna kadar Fransa, 1820-1890
arası Rusya ve 1890’dan Birinci Dünya SavaĢı’na kadar Almanya mücadelede bulunmuĢtu.
Ġmparatorluk yolu olmasının yanı sıra Ġngiltere’nin bölgeye yapmıĢ olduğu yatırımlar, Basra
49
A. Suat Bilge, Milletlerarası Politika, A.Ü. S.B.F. Yay, Ankara 1966, s.81. 50
Bkz: Halford John MacKinder, “The Geographical Pivot of History”, The Geographical Journal, 23, No.4,
1904. 51
Bkz: Nicholas John Spykman, America's Strategy in World Politics: The United States and the Balance of
Power, Harcourt, Brace and Company, New York, 1942; Nicholas John Spykman, The Geography of The
Peace, Harcourt, Brace and Company, New York 1944. 52
Bkz: Zbingniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, Ġstanbul, 1998. 53
Kenan ArıbaĢ, Küresel Çağda Siyasi Coğrafya, Konya 2007, s.31. 54
Kubal, a.g.e, ss.5-6. 55
Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih(1789-1999), Ġstanbul 2000, ss.551-552.
Körfezi’ndeki ticaret gemilerinin %90’dan fazlasının Ġngiliz bayrağı taĢıması buradaki Ġngiliz
ilgisi ve etkisini açıklaması bakımından önemlidir56
.
Ortadoğu Denince Ġlk Akla Gelen: Petrol
Günümüzde Ortadoğu denilince ilk akla gelen Ģey petroldür. Dolayısıyla bölge
tarihinin XX.yy’da Ģekillenmesini sağlayan en temel etkendir. Tarihte hiçbir enerji kaynağı
petrol kadar insanoğlunun gündelik hayatına girmemiĢtir. ÇeĢitli kaynaklardan yeryüzüne
ulaĢan petrolün kullanım alanları oldukça geniĢ bir alana yayılmaktadır. Ġnsanoğlunun
binlerce yıldır farklı amaçlarla kullana geldiği bu değerli meta, bilgisayar parçalarının
üretiminden tarıma, tıptan plastik sanayisine, otomotivden savaĢ sanayisine, inĢaatçılıktan
gemi yapım sanayisine kadar kullanılmaktadır. Milattan Önce 3.yüzyılda dahi Mısır’da
mumyalama iĢlemlerinde kullanıldığı da bilinmektedir57
. SavaĢ araçlarının kullanımından
savaĢ makinelerinin yapımına, ısınmadan ulaĢıma, ilaç sanayisinden elektrik üretimine,
tekstile, plastik malzeme üretiminden bilgisayar parçalarının yapımına kadar birçok alanda
petrol stratejik bir hammadde olarak kullanılmaktadır.
2009 yılı itibariyle dünyada kanıtlanmıĢ toplam ham petrol rezervi yaklaĢık 1.260
milyar varildir. Bu petrol rezervinin 754 milyar varili, yani yarısından fazlası Ortadoğu’da
bulunurken, bu rakamın da 115 milyar varillik kısmı Irak sınırları içerisinde yer almaktadır58
.
Buna göre; Ortadoğu’daki mevcut petrol rezervlerinin de yaklaĢık %15’ine sahip olan Irak,
Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın en çok petrol kaynağına sahip olan ikinci ülkesi
konumundadır. Irak’taki petrol yatakları Kuzey Irak (Musul, Kerkük), Orta Irak ve Güney
Irak (Basra’nın güneyi, Havza, Rumeyle) petrol yatakları olarak üç bölgeye yayılmıĢtır59
. XX.
yüzyılın ilk çeyreği dünyada petrole olan talebin sadece otomotiv, deniz ulaĢımı, sanayi ve
havacılık olarak değil, savunma amaçlı olarak da hızla arttığı bir dönem olmuĢtur ki, bu
durum maddenin stratejik bir kimlik kazanmasını sağlamıĢtır60
.
Spykman’ın da ifade ettiği üzere, Ortadoğu’daki doğal enerji kaynakları uluslar arası
güç dengelerini her zaman bozabilme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla petrol gibi stratejik bir
hammadde kaynağının hem ülkeler arasındaki ekonomik iliĢkileri hem de güç ve kapasite
dağılımını etkilediği de bir gerçektir. Bu nedenle ülkeler arasında petrole eriĢim ve petrol
kaynakları üzerinde hâkimiyet oluĢturmak aynı zamanda rakip devletlerin politikalarını
56
Ġhsan ġ. Kaymaz, Musul Sorunu, Ġstanbul 2014, s.47. 57
Erdoğan Göğer, Petrol Hukuku, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara 1970, s.30. 58
Veysel Ayhan, Ġmparatorluk Yolu: Ortadoğu ve Petrol, Bursa 2009, ss.55-58. 59
Hayati Doğanay-Selçuk Hayli, “Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve Petrol Yatakları”, F.Ü. Orta Doğu
AraĢtırmaları Merkezi Ġkinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 27-29 Mayıs 2004., ss.237-241. 60
Hikmet Uluğbay, Ġmparatorluk’tan Cumhuriyete Petropolitik, Ankara 2003, s.67.
yönlendirme konusunda önemli avantajlar sağlamaktadır61
. Sınırları dâhilinde petrol
kaynakları bulunan ülkeler bunu korumayı ve geniĢletmeyi amaçlarken, bulunmayan
ülkelerde, petrol kaynaklarına ulaĢmak için bütün siyasi ve iktisadi güçlerini kullanmıĢlardır.
Bunun en güzel örneğini Ġngiltere sergilemiĢtir. Üzerinde güneĢ batmayan Ġmparatorluk petrol
yönünden Ģanssız bir konumda bulunmaktaydı. Ne anavatanda ne de sömürge topraklarında
yeni yüzyılın enerji kaynağı olan petrole rastlanılmamıĢtı. Bu sebeple ulaĢım yollarını
emniyet altına almak, endüstrisinin, donanmasının ve ticaret filolarının ihtiyaç duyacağı
enerjiye ulaĢmak için Ġngiltere bütün dikkatini bu konuya çevirmiĢti62
.
Petrolün keĢfiyle beraber ateĢleme ile çalıĢan motorun icadı, otomobil endüstrisinin
hızla geliĢmesine vesile olurken, kısa sürede ABD, Ġngiltere, Fransa ve Almanya’da taĢıt
sayısı milyonlara ulaĢmıĢtır. Bu çerçevede gündelik hayat içinde petrol kullanım oranları taĢıt
sayısının artıĢına bağlı olarak yükselmiĢ ve rekabetin en önemli hammaddesi olarak ilk sıraya
yerleĢmiĢtir63
. Petrolün enerji kaynağı olarak kullanılması ona olan ihtiyacı günden güne
arttırmıĢ, günümüzde de nerdeyse bağımlı hale getirmiĢtir. Amerika BirleĢik Devletlerinde
Albay Drake tarafından 1859 yılında çıkarılan ilk petrolden 1903 yılına kadar geçen sürede 1
milyar 265 milyon varil petrol üretilmiĢtir64
. Bu rakamlar XIX. yy sonunda petrol ve petrol
ürünlerinin gitgide ne kadar büyük ölçüde üretilmeye baĢlandığı hakkında bir fikir
verebilmektedir. Fuel-oil ABD’den sonra 1900 yılından itibaren Rusya’da da trenlerde, ticari
gemilerde ve fabrikalarda enerji kaynağı olarak kömürün yerine kullanılmaya baĢlanması
gelecekte bu kaynağın ne kadar startejik bir hale geleceğinin iĢaretçisi olmuĢtur.
Petrolün Ġngiltere için olan önemi de bu tarihlerden sonra artmaya baĢlamıĢtır.
Dünyanın en üretken petrol kuyusu olan Lord Cowdary’nin Mexican Eagle firmasına ait
kuyunun Meksika’da açılmasından sonra 1912, 1913 ve 1914’te üç ayrı program uygulanarak
Ġngiliz donanma gemilerinin tamamı petrolle çalıĢacak biçimde dönüĢtürüldü. 1914’te
dünyadaki gemilerin sadece 1.3 milyon tonajlık bir kısmı petrolle çalıĢırken, Birinci Dünya
SavaĢı sonunda bu rakam 8-9 milyon tona kadar çıkmıĢtı65
. Ġngiltere ile petrol arasındaki
kritik iliĢki de iĢte tam burada ortaya çıkmaktadır. Ġngiliz filolarının petrole olan ihtiyacı,
donanmanın yakıt dönüĢüm sürecine bağlı olarak petrolün stratejik önemi de artmıĢ olacaktı.
Deniz hakimiyeti ile dünya hakimiyetinin at baĢı gittiği bir dönemde filoların enerji
kaynaklarının sağlanmasının zarureti Donanma Bakanlığı’nı XX. yüzyılın baĢından beri
61
Ayhan, a.g.e., ss.20-21. 62
Fethi Aktan, Tabiatta, Ekonomide, Siyasette Petrol ve Kömür-Petrol-Atom Üçgeni, Ankara 1959. 63
Ġstanbul Ticaret Odası (Haz: Kerem Alkin, Sabit Atman), Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan
Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri, Ġstanbul 2006, s.20. 64
Charles Austin Whiteshot, The Oil-Well Driller, West Virgina 1905, ss.800-801. 65
Volkan ġ.Ediger, Osmanlı’da Neft ve Petrol, Ankara 2006, s.283.
Ġngiltere’nin petrol politikasını Ģekillendiren bir idare olmasında etkili olmuĢtur. Bu
bakanlığın petrolle ilgilenmeye baĢlaması Amiral Fisher’in Birinci Deniz Lordluğu’na
atandığı Ekim 1904 tarihinde baĢlamıĢ, ardından Churchill’in Ekim 1911’de bu göreve
atanmasıyla daha da hız kazanmıĢtır. Churchill 1911’de Bakanlığın uzmanlarından
donanmanın petrole dönüĢmesinin yarattığı faydaları, sakıncaları ve petrol kullanımının daha
da yaygınlaĢtırılmasının olası etkilerini değerlendiren bir rapor hazırlamalarını istemiĢti.
Nisan 1912’de sunulan rapor, tümüyle petrole geçiĢi onaylamakla beraber tedarik sorunlarına
dikkat çekiyordu. Tedarik sorununun vurgulanması bundan sonraki süreçte Ġngiliz politika
yapıcılarının ve uygulayıcılarının bu sorun temelinde yeni stratejiler belirlemesi anlamına
gelmekteydi. Churchill Temmuz 1912’de Amiral Fischer baĢkanlığında bir komisyon
kurdurarak petrolün bulunması, ucuz, düzenli ve kesintisiz olarak sağlanması hususunda
araĢtırmalar yapılması direktifini vermiĢti. Bu tarihte Ġngiliz donanmasında petrolle çalıĢan 56
destroyer ve 74 denizaltı bulunmaktaydı66
. Fischer’in göreve gelir gelmez oluĢturduğu komite
yurt dıĢı petrol arama faaliyetlerini destekleme kararı aldı. ABD, Hazar Bölgesi ve
Hollanda’nın Doğu Antilleri’nde petrol bulunmasına rağmen, ne Ġngiltere’de, ne de
kolonilerde önemli bir potansiyele rastlanmamıĢtı. Eğer bir Ģekilde petrole sahip olunmazsa
Ġngiltere’nin dünya liderliği tehlikeye girecekti. Donanmanın kapasitesine bakıldığında 1915
Ocak ayında Donanmaya ait gemilerin petrol yakıtlı olanlarının tonajı 80,500 iken, 1917 Ocak
ayında 190,000 tona ulaĢmıĢtı. Bununla beraber Birinci Dünya SavaĢı’nda yeni yeni ortaya
çıkmaya baĢlayan denizaltı, tank ve en önemlisi uçakların hepsi de petrol ve petrol ürünleri ile
çalıĢmaktaydı67
. Donanma yakıtının değiĢmesine paralel olarak artan petrol ihtiyacının Birinci
Dünya SavaĢı yıllarına rastlaması savaĢ sonrası düzenin Ģekillenmesinde etken olacaktı.
Donanmanın petrol stratejilerini geliĢtiren kiĢilerin baĢında gelen Churchill “donanma
için gerekli petrol emin ellerde olmalı, sevkiyatı hiçbir risk taşımamalıydı” diyordu. Ayrıca
donanma dünya piyasasını ellerinde tutan Standart Oil (ABD) ve hatta Royal Dutch/Shell
(Hollanda) Ģirketlerine bağımlı olmaktan kurtarılmalıydı. Yine Churchill 1914 yılının Haziran
ayında, Shell ve APOC’un Osmanlı Devleti sınırları içerisinde petrol arama ve çıkarma
yönünde elde etmeye çalıĢtığı imtiyazlarla ilgili Meclis’te Ģu sözleri söylemiĢti: “Hariciye ve
Donanmanın yıllardır uyguladığı politika… Pers petrol sahalarındaki İngiliz çıkar
gruplarının bağımsızlığını korumaktı… ve daha da önemlisi onların Shell yada başka bir
yabancı veya kozmopolitan şirketler tarafından yutulmasını önlemekti.” Churchill Ġran ve
66
Uluğbay, a.g.e., ss.171-172. 67
G. Gareth Jones, “British Government and Oil Companies 1912-1924: The Search for an Oil Policy”, The
Historical Journal, Vol.20, No.3, September 1977, s.655.
Irak’taki petrol sahalarının hâkimiyetinin doğrudan Ġngiltere’nin denetiminde olması ve
Hollandalıların, Yahudilerin veya Amerikalıların bu bölgeye girmemesi için elinden geleni
yapmıĢtır. Churchill’in APOC’un (Anglo-Persian Oil Company) devlet denetimi altına
alınması yönünde gösterdiği çabalar sonunda meyvesini vermiĢ ve savaĢın arifesinde Ġngiliz
Hükümeti Ģirket hisselerinin büyük çoğunluğuna sahip olmuĢtu68
. Churchill’in belirttiğine
göre nihai amaç; “Donanmanın akaryakıt ihtiyacını karşılamada bu maddenin bağımsız
üreticisi ve petrol sahalarının sahibi olmaktır. Bunun için ilk olarak savaşta kendimizi güvenli
hissettirecek ve barışta fiyat dalgalanmalarından koruyacak düzeyde stok oluşturmalıyız.
İkinci aşamada piyasaya ucuz petrol geldikçe satın alacak mali güce sahip olmalıyız. Ve
nihayet kaynağında petrolün sahibi veya gereksinim duyduğumuz petrolün bir bölümünü en
azından kontrol eder durumda olmalıyız.69
”
Ġngiliz Hükümeti Anglo-Persian Oil Company ile özel bir iliĢki geliĢtirmek suretiyle
Ortadoğu petrolüne olan ilgisini temel devlet politikası haline getirdi70
. Ortadoğu gibi
petrolün var olduğuna inanılan bölgelerde Ġngiliz diplomatik desteğinin sağlanabilmesi için,
petrol Ģirketleri hükümetin Ģirket iĢlerine dâhil olmasını bizzat talep etmekteydi. Bunun
karĢılığında da özellikle Donanma Bakanlığının yakıt ihtiyacının karĢılanması hususunda
Ġngiliz Hükümeti de kendisini garanti altına almıĢ oluyordu. Buna örnek olarak William
Darcy’nin Ġran’da almıĢ olduğu imtiyazı hükümetin desteğiyle yürütmek istemesi ile Burma
Oil Company’nin Donanma Bakanlığı ile yaptığı anlaĢma sonrası Hindistan Hükümeti ile olan
iliĢkilerinde yardım istemesi gösterilebilir71
. 1918 yılında Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı
Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni durumu Ģu sözlerle değerlendirmiĢti: “Petrolü hangi sistemle
elde edeceğimiz konusu beni hiç ilgilendirmiyor. Tamamen emin olduğum tek gerçek bu
petrole mutlaka ihtiyacımız olduğudur72
.”
Ġngiltere’nin bölgeye gelmesinin nedenleri sorgulandığında bir kısım araĢtırmacı
Hindistan ve Hindistan yolunun güvenliğini öne sürerken, bir kısmı da petrol kartını öne
sürmüĢtür. Bu bakıĢ açılarına neden olan da Ġngiliz yetkililerin ifadeleri ve davranıĢları
olmuĢtur. Lord Kitchener Birinci Dünya SavaĢı sonucunda Hindistan’a giden yolu korumak
amacıyla Akdeniz’den Basra Körfezine kadar etki alanını geniĢletmeyi düĢünürken, Asquit de
buna ek olarak savaĢtan bir ganimet alınması durumunda Ġngiltere’nin eli boĢ dönmesinin
büyük bir ihmalkârlık olacağını savunmuĢtur. Sir Maurice de Bunsen’de hükümet için
68
Ediger, a.g.e., ss.247, 284, 310. 69
Uluğbay, a.g.e, s.174. 70
Kenan ArıbaĢ, Küresel Çağda Siyasi Coğrafya, Konya 2007, s.219. 71
Jones, a.g.e, ss.647-648. 72
Daniel Yergin, Petrol: Para ve Güç ÇatıĢmasının Epic Örneği’ s.185’den aktaran; Veysel Ayhan,
Ġmparatorluk Yolu: Ortadoğu ve Petrol, Bursa 2009, s.122.
hazırlamıĢ olduğu raporunda; Basra Körfezi’nin baĢladığı noktadan Ortadoğu’daki petrol
çıkarlarının yoğunlukta bulunduğu Musul’a kadar tüm Mezopotamya’ya Ġngiltere’nin sahip
olması gerektiğini ifade etmiĢtir73
. Ġngilizlerin bölgeye yerleĢmesinin en önemli nedeni
stratejik olarak, bölgenin askeri tehlikesi ile potansiyeli olmuĢtur. Stratejik amacın kapsamı;
bir tampon, bir kavĢak noktası ve üs olarak Ortadoğu Ģeklinde sunulmuĢtur. Esas stratejik
amaçlardan biri de bölgeye baĢka devletlerin girmesini engellemek ve zengin imparatorluk
topraklarını güvence altında tutmaktı. Bu çerçevede Sir Maurice Hankey’nin DıĢiĢleri Bakanı
Balfour’a yazdığı bir mektupta petrolün 1918 Ģartlarında kömür kadar olmasa da gelecekteki
önemine değinilerek; “Büyük potansiyelde petrol alabileceğimiz kontrolümüz altındaki yerler
İran ve Mezopotamya’dır. Bu nedenle petrol kaynağı olan bu iki yer üzerindeki kontrolümüz
İngiltere’nin savaştan beklediği birinci sınıf hedef olmalıdır” demektedir74
. Irak’taki Ġngiliz
komiserlerinden Arnold Wilson da Irak’ın Ġngiliz Ġmparatorluğu için önemini Ģu sözlerle
ortaya koymuĢtur: “Dünyanın gelecekteki güç kaynağı petroldür… Musul bölgesi ve orta
Fırat kıyıları buralarda büyük miktarda petrol bulunduğunu bizlere garanti etmektedir…
Önümüzdeki on yıl içinde yapılacak demiryolu ve Akdeniz’e uzanan boru hatlarıyla
Akdeniz’de bir deniz gücü olan İngiltere’nin konumu kat be kat garanti altına alınmış
olacaktır ve doğu ile iletişim noktasında Süveyş Kanalındaki varlığımızın hassasiyeti gözle
görülür şekilde azalacaktır75
.” Petrol ĠĢlerinden sorumlu Bakan Sir Hamar Greenwood da 12
Mart 1920 tarihli konuĢmasında; “Hükümet ve benim başında bulunduğum idare petrolün ve
daha çok petrolün İngiliz bayrağı tarafından kontrol edilmesinin yaşamsal öneminin
farkındadır… Petrolün kaynağından tüketicisine kadar İngiliz Hükümeti tarafından kontrol
edilebileceği tüm petrol kaynaklarını ele geçirmek için büyük çaba sarf etmekteyiz76
.”diyerek
Ġngiltere’nin bu konudaki yaklaĢımını tereddüde mahal vermeksizin açıklıyordu.
Ortadoğu’nun Ġngiltere için önemini 1945 yılında Bakanlar Kurulu’na sunulan raporda
geçen Ģu cümlelerden anlayabiliriz: “İngiltere ve İngiliz İmparatorluğu için hayati öneme
sahip bir bölgedir. Burası İngiltere’yi Hindistan, Avustralya ve Uzak Doğu’ya karadan,
havadan ve denizden bağlayan iletişim sistemlerinin düğüm olduğu yerdir; burası aynı
zamanda İmparatorluğun ana petrol kaynağıdır. Burası Süveyş Kanalı ve onun terminal
limanlarını; İskenderiye’de bulunan İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki ana deniz üssünü; Irak
ve güney İran’daki petrol yataklarını Abadan’daki liman ve tesisleri, Kuzey Irak’tan Hayfa’ya
73
T.G. Fraser vd., Modern Ortadoğu’nun KuruluĢu, Ġstanbul 2011, ss.73-74. 74
Mim Kemal Öke, Belgelerle Türk-Ġngiliz ĠliĢkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu 1918-1926, Ankara
1992, ss.7-8. 75
Adeed Dawisha, Iraq a Political History from Independence to Occupation, Princeton University Press
2009, s.12. 76
Uluğbay, a.g.e, s.282.
uzanan petrol boru hattını ve Abadan’daki liman ve tesisleri ve Akdeniz’den Filistin, Ürdün
ve Irak üzerinden Basra Körfezi’ne uzanan bütün iletişim hatlarını içermektedir77
.”
Birinci Dünya SavaĢı Ġngiltere için devletin modern savaĢ ekonomisinde petrole olan
bağımlılığı ve kaynaklara ulaĢmadaki zayıflığını ortaya koyması açısından büyük dersler
çıkarmıĢtı. Bu çerçevede DıĢiĢleri Bakanlığı Ortadoğu’nun bu husustaki önemini daha iyi
kavrayarak savaĢ sonrasında Mısır ve Mezopotamya’daki petrol bölgelerinin kontrolünü
elinde tutmayı ilk hedeflerinden biri olarak görmüĢtü. Çünkü petrol olmadan Ġngiltere’nin
denizlerdeki üstünlüğü sona erecekti78
. Ġngiliz yetkililerin yaptığı bütün açıklamalar,
açıklamaların yapıldığı tarihler dikkate alındığında petrolün öneminin Birinci Dünya
SavaĢı’nın çıkıĢ sebebinden çok sonuçlarını daha çok ilgilendirdiğini, savaĢ sonrası dünya
düzeninin kurulmasını direkt etkilediğini söyleyebiliriz. Henüz savaĢ çıkmamıĢken, Osmanlı
Devleti’nin Bağdat ve Musul petrol imtiyazlarını içinde barındıran Mezopotamya
imtiyazlarını Ġngiltere’nin denetiminde olan Turkish Petroleum Company’ye vermeyi vaat
etmesi de bunun kanıtlarındandır79
. BarıĢ yoluyla elde edilebilecek bir kazanımın savaĢla
riske atılması tarafların hiçbiri tarafından anlaĢılır bir yöntem olmasa gerek. Ġngiltere’nin
savaĢ öncesi Mezopotamya stratejisini değerlendiren Cohen, Basra Körfezi’nin güvenliğinin
öncelikli konular arasında yer aldığını ve Mezopotamya’nın Hindistan’daki fazla iĢgücünün
değerlendirmede de önemli olduğunu ancak petrolün ikinci planda kalan bir mesele olduğunu
belirtmiĢtir80
.
Dolayısıyla Davutoğlu’nun da ifade ettiği gibi, Ortadoğu meselesinin bir bütün olarak
kavranabilmesi için buzdağı derinlemesine incelenmelidir. Mesele sadece buzdağının yüzeye
yakın bölümlerini oluĢturan petrol merkezli ekonomi politiğe indirilemeden, kıtalararası
etkileĢimi yoğunlaĢtıran jeopolitik yapılanma ve tarihten gelen kültürel öğeler de göz önünde
bulundurularak anlaĢılmalıdır81
. Bernard Lewis’e göre de Ġngilizlerin bölgeye yerleĢmesinin
temelinde bölge ile ilgili ekonomik kaygılar olmamıĢ, petrolün önemi daha sonraları
anlaĢılmıĢtır82
.
77
Eftal Irkıçatal, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Ortadoğu Politikaları İçin Kıbrıs’ın Stratejik Önemi
ve Kıbrıs Meselesinin Ortaya Çıkışı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:
2012/1, Sayı:15, ss.32-33. 78
G. Gareth Jones, “British Government and Oil Companies 1912-1924: The Search for an Oil Policy”, The
Historical Journal, Vol.20, No.3, September 1977, s.661. 79
Uluğbay, a.g.e., s.223. 80
Stuart Cohen, “Mesopotmia in British Strategy 1903-1914”, International Journal of Middle East Studies,
Vol.9, No.2, 1978, s.180. 81
Davutoğlu, a.g.e, s.5. 82
Bernard Lewis, Ortadoğu, Çev.Selen Y. Kölay, Ankara 2005, ss.410-411.
SONUÇ
Sosyal bilimlerde ele alınan herhangi bir olayın sebebinin tek bir nedene
dayandırılamayacağı aĢikardır. Olayların birden fazla nedeni olduğu gibi birden fazla da
sonuçları olması da doğaldır. Bu çalıĢmanın hareket noktası ise birden fazla neden arasında
hangisinin daha ağır bastığını anlamaya yöneliktir. Bu çerçevede Birinci Dünya SavaĢı’nın
çıkıĢ nedenleri arasında gösterilen Ġngiliz emperyalizminin Hindistan ve Ortadoğu’ya iliĢkin
tasavvurları kıyaslanmaya çalıĢılmıĢ, iki bölgeden hangisinin Ġngiliz Ġmparatorluğu için daha
önemli olduğu sorusuna yanıt aranmıĢtır. Elde ettiğimiz bulgular XX.yy baĢlarındaki Ģartlar
itibariyle Hindistan ticaretinin Ġngiliz ekonomisi açısından olmazsa olmaz kaynaklardan
olduğunu göstermektedir. Ortadoğu’nun konumu bir bakıma amaç için araç olarak
değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu kadar değerli bir kaynağın korunması noktasında Ortadoğu
jeo-politik açıdan Ġngiliz siyasası için önem kazanmıĢ, savaĢ öncesi ve süresince doğan yeni
teknolojik geliĢmelerle Ortadoğu petrolünün önemi hiç olmadığı kadar artmıĢtır. Petrolün
savaĢın esas nedeni olarak ortaya atılan genellemelere katılmamakla beraber, sonraki
dönemde ve günümüzde cereyan eden çatıĢmaların kaynağı olması nedeniyle bu tür bir
yanılgıya düĢülmüĢ olabilir. Tarih araĢtırmalarının olmazsa olmaz kaidesi olan, olayların
yaĢanılan günün Ģartlarına göre değerlendirilmesi prensibinden hareketle, kullanım alanı yeni
yeni artmaya baĢlayan, o günün Ģartlarında nakliye ve depolama sorunları olan petrol bizce
savaĢın esas nedeni olarak değerlendirilmemelidir.
Kaynakça
AKTAN, Fethi, Tabiatta, Ekonomide, Siyasette Petrol ve Kömür-Petrol-Atom Üçgeni,
Ankara 1959.
ALKĠN-ATMAN, Kerem, Sabit, Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya
ve Türkiye Üzerindeki Etkileri, Ġstanbul 2006
ARI, Tayyar, GeçmiĢten Günümüze Ortadoğu, 2008 Bursa
ARIBAġ, Kenan, Küresel Çağda Siyasi Coğrafya, Konya 2007
ARMAOĞLU, Fahir, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Ankara 1983
AYHAN, Veysel, Ġmparatorluk Yolu: Ortadoğu ve Petrol, Bursa 2009
BAYUR, Yusuf Hikmet, Hindistan Tarihi, C.III, Ankara 1987
BĠLGE, A. Suat, Milletlerarası Politika, A.Ü. S.B.F. Yay, Ankara 1966
BRZEZĠNSKĠ, Zbingniew, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, Ġstanbul, 1998.
BURNLEY, James, The Story of British Trade and Industry, London 1904
COHEN, Stuart, “Mesopotmia in British Strategy 1903-1914”, International Journal of
Middle East Studies, Vol.9, No.2, 197
CÖHCE, Salim, “Büyük Ortadoğu Projesi Bağlamında Hindistan ile Ortadoğu Arasındaki
Bağlar”, Gazi Akademik BakıĢ, C.2, S.3, KıĢ 2008
DAVUTOĞLU, Ahmet, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslar arası Konumu, Ġstanbul
2010
DAWĠSHA, Adeed, Iraq a Political History from Independence to Occupation, Princeton
University Press 2009
DEDEOĞLU, Beril, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, Ġstanbul, 2002,
DĠKĠCĠ, Mehmet, Büyük Güçler Petrol ve Türkiye Dünyada Büyük GeliĢmeler 2, Ankara
2006
DOĞANAY-HAYLĠ, Hayati -Selçuk, “Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve Petrol
Yatakları”, F.Ü. Orta Doğu AraĢtırmaları Merkezi Ġkinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 27-
29 Mayıs 2004
DUMAN, Sabit, Modern Ortadoğu’nun OluĢumu, Ġstanbul 2010
DUMAN, Selçuk, II. MeĢrutiyetten Ġngiliz Mandaterliğine Irak (1908-1922), Ankara 2010
DURSUN, Davut, “Orta Doğu Neresi? Sübjektif Bir Kavramın Anlam Çerçevesi ve Tarihi”,
F.Ü. Orta Doğu AraĢtırmaları Merkezi Birinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 29-31 Mayıs
2003
DUTT, Romesh Chunder, The Economic History of India in The Victorian Age,London
2001
EDĠGER, Volkan ġ., Osmanlı’da Neft ve Petrol, Ankara 2006
FERGUSON, Niall, Ġmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı BiçimlendiriĢi, Çev.
ELHÜSEYNĠ, Nurettin, YKY Ġstanbul2011, s.70
FERRO, Marc, Sömürgecilik Tarihi, Çev: Muna Cedden, Ankara 2002
FRASER, T.G. vd., Modern Ortadoğu’nun KuruluĢu, Ġstanbul 2011
FROMKĠN, David, BarıĢa Son Veren BarıĢ: Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?, Çev.
Mehmet Harmancı, Ġstanbul 2004
GIBBĠNS, H. De, Industry in England, 8. Baskı, London 1913 (Ġlk baskı 1897)
GÖĞER, Erdoğan, Petrol Hukuku, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara 1970
GÖRGÜN, Hilal, “Ortadoğu’da Sömürgeleşme Süreci: Bir Zihniyet Analizi”, Milletlerarası
Ortadoğu: Kaos Mu Düzen Mi? Konferansı, Bildiriler 9-10 Ocak 2004, Yay. Haz. Ali
Ahmetbeyoğlu vd, Ġstanbul 2004
IRKIÇATAL, Eftal, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Ortadoğu Politikaları İçin
Kıbrıs’ın Stratejik Önemi ve Kıbrıs Meselesinin Ortaya Çıkışı”, Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2012/1, Sayı:15
ĠZZETĠ, Ġzzetullah, Ġran ve Bölge Jeopolitiği, Çev: Hakkı Uygur, Ġstanbul 2006
JENSEN, W.G., “Importance of Energy in the World Wars”, The Historical Journal, Vol.11,
No.3, 1968
JONES, G. Gareth, “British Government and Oil Companies 1912-1924: The Search for an
Oil Policy”, The Historical Journal, Vol.20, No.3, September 1977
KAVAS, Ahmet, “Sömürgecilik”, TDVĠA,C.37 Ġstanbul 2009
KAYMAZ, Ġhsan ġ., Musul Sorunu, Ġstanbul 2014
KENNEDY, Paul, Büyük Güçlerin YükseliĢ ve ÇöküĢleri, Çev.Birtane Karanakçı, ĠĢ
bankası Yay. Ġstanbul 2010
KÖSE, Osman, “Hindistan’dan İngilizleri Kovma ve Yeni Bir Sömürge Kurmaya Yönelik
Proje: Fransa – Rusya Gizli Görüşmeleri (1800)”, History Studies Volume 4 Issue 3 Ekim
/October 2012
KUBAL, Ayfer Yazkan, Britanya Ġmparatorluğu’nun Irak DıĢ Politikası (1914-1932),
Yeditepe Üniversitesi Atatürk Ġlk. ve Ġnk. Tar. Ens. YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,
Ġstanbul 2008
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Osmanlı Devleti’ne KarĢı Arap Bağımsızlık Hareketi 1908-1918,
Ankara 1982
LEWĠS, Bernard, Ortadoğu, Çev. Selen Y. Kölay, Ankara 2005
MACKĠE, R.L., A Short Social and Political History of Britain, World Book Company
Great Britain 1922
MACKĠNDER, Halford John, “The Geographical Pivot of History”, The Geographical
Journal, 23, No.4, 1904
MAHAN, Alfred T., The Influence of Sea Power upon History 1660-1783, London 1965
MEMĠġ, Ekrem, Kaynayan Kazan Ortadoğu, Konya 2002
ÖKE, Mim Kemal, Belgelerle Türk-Ġngiliz ĠliĢkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu
1918-1926, Ankara 1992
ÖZCAN, Azmi, “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi”, TDVĠA, C.22, Ġstanbul 2000
-----------------, “İngiltere”, TDVĠA, C.22, Ġstanbul 2000
PAPE, Ilan, Ortadoğu’yu Anlamak, Çev: Gül Atmaca, Ġstanbul 2009
PARLAR, Suat, Barbarlığın Kaynağı Petrol, Ġstanbul 2008
SAKĠN-DEVECĠ, Serdar -Can, “Ortadoğu Kavramı ve Sınırları Üzerine Bir Değerlendirme”,
History Studies, Relationships of the USA and the Great Middle East Special Issue 2011
SANDER, Oral, Siyasi Tarih Ġlkçağlardan 1918’e, Ġstanbul 2002
SARISAMAN, Sadık, “I. Dünya SavaĢı’nda Ġran AvĢarları ve Türkiye (1914-1917)”,
Türkler, C.13, Ankara 2002
SLUGLETT, Peter, Britain in Iraq, London 2007
SOY, Bayram, “Birinci Dünya SavaĢı’ndan Ġkinci Irak SavaĢı’na Ortadoğu: Medeniyetler
ÇatıĢması mı, Çıkar Mücadelesi mi?”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi, Yıl:10, S.41, Ankara
Mayıs 2007
SPYKMAN, Nicholas John, America's Strategy in World Politics: The United States and
the Balance of Power, Harcourt, Brace and Company, New York, 1942
--------------------------------, The Geography of The Peace, Harcourt, Brace and Company,
New York 1944
ġAHĠN, Naci, “Ortadoğu’da Kavramlar Üzerine Metodolojik Bir Yaklaşım”, F.Ü. Orta
Doğu AraĢtırmaları Merkezi Birinci Orta Doğu Semineri, Elazığ 29-31 Mayıs 2003
TATAR, Taner, Sömürgecilik Sosyolojisi, Malatya 2009
TRĠPP, Charles, A History of Iraq, Cambridge 2007
TURAL, Sadık, “Sömürgeciliğin Yöntemleri ve Bunu Yıkan Atatürk”, Süleyman Kazmaz
Armağanı, Ankara 2009
UÇAROL, Rıfat, Siyasi Tarih(1789-1999), Ġstanbul 2000
ULUĞBAY, Hikmet, Ġmparatorluk’tan Cumhuriyete Petropolitik, Ankara 2003
WATT, D.C., “Every War Must End: War-Time Planning for Post War Security, in Britain
and America in the Wars of 1914-1918 and 1939-1945”, Transactions of the
RoyalHistorical Society, Fifth Series, Vol.28 (1978)
WHĠTESHOT, Charles Austin, The Oil-Well Driller, West Virgina 1905
YARAMIġ, Ahmet, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer Örneği(1883-1907)”,
Sosyal Bilimler Dergisi, C.IX, S.2, Aralık 2007
YEġĠLBURSA, Behçet Kemal, Ortadoğu’da Soğuk SavaĢ ve Emperyalizm, Ġstanbul 2007
YONG, Tan Tai “An Imperial Home-Front: Punjab and The First World War”, The Journal
of Military History, Vol.64, No.2, 2000