Hacıbayram Pantheon

28
Ceren Can Aydın, SOC 582 - June 18, 2010 HACI BAYRAM PANTHEON İslam’ın Kadın ‘Azizleri’ “Kocamla Yunus Emre’nin türbesini ziyarete arabayla giderken araba zikir yapıyordu, bir yandan da karadan Yunus Emre uçarak arabayı takip ediyordu. Kocam araba kullanırken ben de bir taraftan ilahi söylüyordum. Annem de arabadaydı. Eskişehir Yolu’nda Sivrihisar çıkışını kaçırdık. Kocam da bir delil istedi..... ‘Yarabbi celil/ Etme bizi zelil/ Muhammed’in aşkına/ Gönder bize bir delil’...” Elli sekiz yaşındaki Lale, Hacı Bayram Türbesi’nin bahçesinde benimle ve ondan iki yaş büyük ve alevi olduğunu her fırsatta dile getiren arkadaşıyla velilerin türbesine yaptığı ziyaretlerde yaşadığı deneyimleri aktarıyordu. Türbelere yapılan ziyaret bahsi arkadaşının özellikle ilgisini çeken bir konuydu; çünkü o Hacı Bayram Veli türbesinin yakınlarında bulunan Gül Baba türbesinin, daha önce hiç oraya gitmediği halde rüyasına girdiğini ve türbenin onu kucaklayarak onu korumaya söz verdiğini anlatmıştı. Kocasını çok genç yaşta kaybeden bu kadın çok sancılı seyreden bir hamilelik sürecinde bu rüyayı görmüş. Üstelik bu türbe tam da rüyasında gördüğü türbeye benziyormuş. Lale arkadaşının deneyimlerini gayet doğal

Transcript of Hacıbayram Pantheon

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

HACI BAYRAM PANTHEON

İslam’ın Kadın ‘Azizleri’

“Kocamla Yunus Emre’nin türbesini ziyarete arabayla giderken araba zikir

yapıyordu, bir yandan da karadan Yunus Emre uçarak arabayı takip ediyordu.

Kocam araba kullanırken ben de bir taraftan ilahi söylüyordum. Annem de

arabadaydı. Eskişehir Yolu’nda Sivrihisar çıkışını kaçırdık. Kocam da bir delil istedi.....

‘Yarabbi celil/ Etme bizi zelil/ Muhammed’in aşkına/ Gönder bize bir delil’...”

Elli sekiz yaşındaki Lale, Hacı Bayram Türbesi’nin

bahçesinde benimle ve ondan iki yaş büyük ve alevi olduğunu her

fırsatta dile getiren arkadaşıyla velilerin türbesine yaptığı

ziyaretlerde yaşadığı deneyimleri aktarıyordu. Türbelere

yapılan ziyaret bahsi arkadaşının özellikle ilgisini çeken bir

konuydu; çünkü o Hacı Bayram Veli türbesinin yakınlarında

bulunan Gül Baba türbesinin, daha önce hiç oraya gitmediği

halde rüyasına girdiğini ve türbenin onu kucaklayarak onu

korumaya söz verdiğini anlatmıştı. Kocasını çok genç yaşta

kaybeden bu kadın çok sancılı seyreden bir hamilelik sürecinde

bu rüyayı görmüş. Üstelik bu türbe tam da rüyasında gördüğü

türbeye benziyormuş. Lale arkadaşının deneyimlerini gayet doğal

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

karşıladı. Onun annesi de- üstelik annesinin de başı açıkmış-

hayatı boyunca velilerin türbesini ziyaret etmiş; o da bu

ziyaretlerde annesine eşlik etmiş. Bir evliya ziyareti insanın

üzerindeki yetmiş yükü kaldırırmış. İşte tam da bu

ziyaretlerden birinde Lale, bütün ciddiyetiyle arabasının zikir

yapar gibi hareket ettiğini ve 13. Yüzyılda yaşamış bir halk

ozanı olan Yunus Emre’nin de hemen arabanın yanında uçtuğunu

anlattı. Türbeye giderken Sivrihisar çıkışını kaçırıp yollarını

kaybettiklerinde Allah’tan gelmesini bekledikleri delil

gecikmemiş ve yakınlardaki benzinlikte bir adam onları Yunus

Emre’ye götüreceğini söylemiş. Türbe yolunda giderlerken Lale,

kocasının kıskançlığından çekindiği için adamla hiç

konuşmadığını ama onun yanlarında olmadığı bir anda bu adamın

annesine ‘o bizde, biz ondayız’ dediğini aktarmıştı. Daha sonra adama

teşekkür etmek ve onu şehir merkezine götürmek için aramışlar

ama bulamamışlar. Aylar sonra Lale, bir kadın arkadaşının

evinde resmini gördüğü bu adamın ‘tayyili mekan’ yani ruhani

olarak gezen Gölbaşı Şeyhi olduğunu öğrenmiş. Yine bir başka

kadın Allah’la buluşmasını rüyaya bağladı. O da böyle bir yerin

varlığından bile haberdar değilken rüyasında Ankara Kalesi’nde

türbesi bulunan Ahi Şerafettin’i görmüş. Orayı ziyarete

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

gittiğindeyse tüm kapılar ona açılmış. Bu rüya deneyimleri,

alan araştırmam sırasında dinlediğim pek çok benzer anlatıdan

birkaç tanesi. Kadınların trajik deneyimin içine yedirilmiş bu

olağanüstü anlatıların her biri, bir süre sonra ilk etapta

düşündürdükleri dışında anlamlar kazandı.

Son derece sıcak bir günün öğlen namazı sonrası

saatlerinde siyah çarşafı içinde Lale, Allah’tan gelen

mesajları yorumluyordu. Allah tarafından ne zaman sınandığını

düşünse, bu dizeleri tekrar ettiğini söylüyor: ‘Yarabbi Celil/Etme

bizi zelil...’ Buraya, ona bir sonraki adımda ne yapması gerektiğini

söyleyecek, Allah’ın elçisi olan ‘beyaz gül’ü aramaya gelmiş.

Bir arkadaşı- o arkadaş yerine ‘kızkardeşim’ kelimesini

kullanıyor ancak bu kızkardeşin daha sonra cemaatten bir

arkadaşı olduğunu anlıyorum- rüyasında bu ‘gül’ü görmüş ve ona

da bu gülü bulmasını söylemiş. Lale de bulmak konusunda son

derece kararlıydı; hayatında karar vermesi gereken bir sürecin

içinden geçtiğini, bir yol ayrımında olduğunu düşünüyordu.

Dahası arkadaşının rüyası onun için son derece anlamlı bir

rüyaydı. Çünkü Lale her rüyanın değilse de bazılarının çok

önemli olduğuna, bir takım mesajlar içerdine inanıyor.

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

“Bazı rüyalar Allah ile kulları arasında rabıtadır. ... Tabduk Emre’nin türbesine

giderken gaipten bir taksi geldi, bizi götürdü. Köye gelince de taksi yok oldu. Her yeri

aradık, küçücük köyde bulamadık. Bu da bir delil. Meczup olduğumda ‘Allah’ deyince

bayılıyordum. Sonra on sene inzivaya çekildim. İnzivadayken bir rüya gördüm.

Rüyamda kek yapıyordum. Kekin harcını kararken kek sürekli büyümeye başladı.

Karıştırmak için kullandığım şey bir sihirbaz değneği gibi bir şey oldu ve değneğin

ucundan rengarenk başörtüler çıktı. Bu yüzden öğretmenlik yapmaya karar verdim.”

Bir başka gün, tam da Hacı BayramVeli’nin türbesinin hemen

önünde toplanmış altı kadını, ilk bakışta turist rehberi

sandığım bir kadının etrafında toplanmış hararetle ona sorular

sorarken gördüm. Arkadan gördüğüm sarı saçlı, kot pantolonlu ve

kısa kollu bir bluz giymiş olan bu kadın, etrafında toplanmış

kadınların ona söylediklerini not ediyor ve kendisi de elindeki

not defterinin kağıtlarına bir şeyler yazıp onlara veriyordu.

Olağanüstü ruhani güçleri olan Veli’lerle ilgili deneyimlerini,

Kuran-ı Kerim’deki ilgili ayetleri birbirleriyle paylaşırlarken

son derece ciddi görünüyorlardı. Konuşmalarına kulak kesildim.

İçlerinden biri, orta yaşlı bir kadın ortadaki sarı saçlı

Sevim’e şunları söylüyordu:

“Gül kokuyor dediğiniz an anladım zaten. Siz velilerin kokusunu alıyorsunuz

ben de onları görebiliyorum. Bu bahçede Hacı Bayram’ın bizzat kendisini elinde

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

asasıyla dolaşırken gördüm. Hatta gördüğüm şeyi göstermek için şeyhimi de buraya

getirdim ama o zaman gördüğümde elinde asası yoktu. Kuran’da bir sure

olduğundan bahsediliyor. Deniliyor ki eğer bu sureyi kalpten öğrenirseniz bütün

Kuran’ı da öğrenirsiniz. Sanıyorum bu sureyi de bana siz söyleyeceksiz.”

Daha önce genç bir kadın olduğunu sandığım, arkadaşlarının

‘arkadan liselik, önden müzelik’ dediği 62 yaşındaki Sevim

şöyle yanıtladı:

Bilmiyorum. Herkesin kendi şeyhi var, kimseyi yanlış yönlendirmek istemem.

Ben de Kuran’ı okumadım. Ama rüyamda Kuran’ı görüyorum ve her yerde ayetleri

okuyorum. Ama Yusuf 57 numaralı ayet var.

Arkadaşı ekledi: “İkindi namazında güneş batarken bir ufaka bakın, ben

orada cehennemi gördüm.”

Doğrusu bu aralar günün herhangi bir saatinde, Hacı Bayram

Veli Camii ve Augustus Tapınağı’nın ufkunda kıyameti görmek

için namaz vaktini beklemeye gerek bile yok. ‘Restorasyon’ adı

altında camiinin bir bölümü yıkılmış ve arkeolojik bir alan

olan Augustus Tağınağı’nın etrafı büyük iş makinalarıyla

kazılmış. Her iki binayı da çevreyelen büyük avlu restorasyon

sonrası Hacı Bayram Camii’nin nasıl olacağını gösteren

illistrasyonların üzerinde bulunduğu yüksek paravanlarla

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

etrafındaki yoldan, çarşılardan ve sokaktan soyutlanmış; yine

de bu paravanlar bir Roma Tapınağı’nın hemen yanına banyo tipi

karolarla yapmış yeni, susuz havuzu gizleyemiyor. Dahası camii

ile türbe arasındaki avlunun ortasına, şu an yıkım nedeniyle

camiiyi avludan ayıran paravanların önüne, benim sayabildiğin

kadarıyla yaklaşık on dört adet ve her biri bir başka model,

demir yığınından devasa sokak lambaları dikildi. Müminler

buraya ibadet etmeye geldiklerinde eski, alıştıkları camiiyi

değil, onun yerine kadın ve erkekler için ayrı ayrı olmak

üzere avluya yerleştirilmiş iki pejmürde çadır mescidi

buluyorlar. Üstelik camii inşaattan önce kadınlar için

Ankara’da Kocatepe Camii’yle beraber kadınlı erkekli tüm

cemaatin beraber ibadet edebildikleri iki camiiden biri olarak

özel bir anlam taşıyormuş.

Yine de Hacı Bayram Veli Türbesi ve Augustus Tapınağı bu

tepede yan yana duruyor. Alanın tarihsel niteliği buranın ayırt

edici özelliği. Dahası buraya gelen insanların dini,

kendilerine has yorumlarıyla yaşadıkları da açıkça belli

oluyor. Gözlediğim kadarıyla, özellikle Cuma günleri dışındaki

günlerde buraya gelen insanlar namaz kılmaktan ziyade türbe

ziyaretiyle daha ilgililer. Türbe ziyaretleri sonrası avluya

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

oturup birbirleriyle sohbet ederken geçen saatler içinde namaz

kılınırken ‘abdestim olsa namaz kılsaydım’ diyen birkaç kişiye

rastladım ama sanki bunu daha çok bir yasağı savmak için söyler

gibiydiler.

Giyimlerinden anlaşıldığı üzere farklı tarikatlara mensup

olduklarını tahmin ettiğim, farklı biçimlerde kapanan

kadınların yanı sıra, kot pantolonları, açık saçları, son

derece frapan makyajlarıyla gelip hemen kapı önünde yaptıkları

küçük değişikliklerle namaz kılmaya giren başkalarını da

gördüm. Her ne kadar avluda yapılan bazı konuşmalarda bu tip

kıyafetlerle, mesela kot pantolonla, namaz kılmanın doğru

olmadığına ilişkin yorumlar duyduysam da kimsenin bu insanları

ikaz ettiğine tanık olmadım. Cuma namazı öncesi mescitlerin

önünde konuştuğum bir adam bile, bermuda pantolonuma işaret

ederek, yanımda bir pijama var ise benim de namaz

kılabileceğimi söyledi. Dahası türbeyi ziyarete gelen

kadınların içinde neredeyse mini diyebileceğim uzunlukta etek

giymiş olanları bile vardı.

Alan araştırmam sırasında insanlarla iletişim kurmak için

özel bir çaba sarf etmem gerekmedi. Bazen sadece kendi

aralarındaki konuşmaları dinlemek için izin istemem yeterli

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

oldu. Kimseyle konuşmadan alanı gözlemeye niyetlendiğim

zamanlarda bile sohbet etmek için yanıma gelenler vardı. Bazen

de Hacı Bayram’ın onlara ne anlam ifade ettiğini ve neden

özellikle buraya geldiklerini sordum. Yaşlı bir adam olan

seksen yaşındaki Cevat, havalar çok soğuk olmadığı ve yağmur

yağmadığı sürece her Perşembe Hacı Bayram’a geliyor ve burada

tezgah açıp gelen gidene Ankara Hali yakınlarındaki bir handan

aldığı şekerlemeleri hayır niyetine dağıtıyor. Başka bir

camiiye gitmiyormuş. O, neden özellikle buraya geldiğine

ilişkin soruma “İstanbul için Süleymaniye neyse Hacı Bayram da Ankara için

odur’ diye cevap verdi. Fazilet hanım; “Nasıl ki başbakanın yanına

girebilmek için torpil gerekiyor; biz de Allah’a yakın olmak için buraya geliyoruz”

dedi.

Yetmiş beş yaşındaki Mehmet bey ise daha önce hemen Hacı

Bayram’ın yanında bulunan ve ‘kentsel dönüşüm’ün bir parçası

olarak Hacı Bayram Camii’yle beraber restore edilen tarihi

mahallenin eski sakinlerinden biriymiş. Bir on sene kadar önce

eski evinden çıkarılıp, yakınlardaki bir mahallede yapılmış iki

bloktan birisinde kendisine verilen dairesinde karısıyla

birlikte yaşıyor. Bu iki blok, tarihi mahalledeki evlerinden

çıkartılan insanlara verilmek üzere yapılmış. Her ne kadar

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

oturduğu apartmanın pisliğinden, mahallenin altyapı

eksikliğinden yakınsa da Mehmet en çok insanların bozulmasından

şikayetçi. Elli senedir bu civarda yaşıyormuş ve hafta en az

iki-üç kere Hacı Bayram’a geliyormuş. Karısı da eskiden buraya

sık gelirmiş ama artık ayakları ağrıdığı için gelemez olmuş.

Mehmet gelme nedenini şöyle açıkladı: “Cami her yerde, dört duvara bile

gerek yok, dünya allahın yeri değil mi zaten?! Allah insana şah damarından daha

yakındır. Ama ‘veli’yi her herde bulamazsın”.

Veli’lere ve onların ölümsüzlüğüne duyulan inanç sadece

kadınların değil erkeklerin anlatıların da rastladığım bir

olguydu. Mehmet onların ölümsüzlüğüne kesinlikle inanıyor ve

şunu vurguluyordu; “Ölü veliler olduğu gibi bunların yaşayanları da vardır,

mesele onları bulmaktır.”

Zaman içerisinde gördüm ki, Hacı Bayram Camii ve türbesi,

Mehmet’in yaşayan velileri bulma arayışına karşılık verebilecek

nitelikte bir mekan. Bir kaç Cuma namazı boyunca gördüğüm ve

diğer günlerde hiç rastlamadığım, ama geldiği her seferinde

bembeyaz uzun giysileri, sırtına attığı uzun beyaz şalıyla

yaşlı bir adam, çevredeki pek çok insan tarafından kutsal bir

insan muamelesi görüyor. Bu kılığıyla, türbenin önünde bulunan

levhada Hacı Bayram’ın tarihi kişiliğine ilişkin verilen kısa

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

bilgide adı geçen ve Hacı Bayram’ın öğrencisi olmuş, tarihsel

bir dini karakteri, Akşemsettin’i hatırlatıyor. İnsanlar

onunla aynı fotoğraf karesinde olmak için sıraya giriyorlar.

Pek çoğumuz için kutsal kabul edilen yerlerde bu tip fizik

ötesi inaçların ifade edilmesi olağan bir olgudur; insanlar

adakta bulunurlar, dilek dilerler, kötü ruhlardan konuşur, büyü

bozmak gibi şeylerle ilgili düşüncelerini paylaşırlar. Pek

çoğumuzun az ya da çok bir takım fizik ötesi inançları vardır;

en azından arada bir gazelerdeki burç köşelerini okuruz. Benim

burada tanık olduklarım ise bir burç köşesinde ya da her

fırsatta kapatılan kahve fallarında geleceğe dair ipucu

arayışında olanların inançlarından, beklentilerinden daha

fazlasını içeriyordu. Bu anlatıları ilk duyduğumda çok

şaşırmıştım ve sınıfla da paylaştığımda büyük bir şaşkınlık

yarattığını gayet net hatırlıyorum. Üstelik daha çok kadınların

bu tip hikayelerine tanık olduysam da erkeklerin de bu tür

‘batıl’ tabir edilen inançlardan azade olmadıklarını gösteren

bir olay tesadüfen başıma geldi. Yine avluda birileri şekerleme

dağıtıyordu. Ben bana da ikram edildiğinde sağlık gerekçesiyle

yiyemeyeceğimi belirttiğimde hemen yanımdaki bankta oturan

yaşlı bir adam almam gerektiği konusunda ısrar etti; sen

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

yemiyorsan mahallendeki çocuklara verirsin dedi. Şeker dağıtan

kadının önümüzde durmasını da fırsat bilerek bir süre beni

almaya ikna etmeye çalıştıktı. Nihayet şekeri aldığımda ‘bunlar

okunmuş şeker, sen bilirsin’ diyerek aldığım şekeri elimden kaptı.

Burada geçirdiğim süre zarfında avluda kadınların

velilerle ilgili deneyimlerini birbirleriyle paylaştıklarına,

bu veliler arasında bir takım benzerlikler bulduklarına sık sık

tanık oldum. Kadınlar velilerin türbelerini ziyaret etmeye

gittiklerinde yaşadıkları olağanüstü deneyimleri birbirleriyle

paylaşıyorlar ve başlarından geçen olaylarla ilgili çeşitli

parallellikler kurup bu deneyimlerinin doğruluğunu

çevresindekilere tescil ettiyorlardı. Bu tür ‘batıl’ inançların

çeşitliliği benim için son derece şaşırtıcıydı. Mesela bir

tanesi her ne kadar Mevlana’nun doğumundan altmış üç yıl kadar

önce ölmüş de olsa Hacı Bayram Veli’nin Mevlana ile aynı çağda

yaşadığını düşünüyor, kız kardeşi onu doğruluyor ve

televizyonda izlediği bir belgeseli de sözünün doğruluğuna bir

kanıt olarak gösteriyordu. Bir başkası yakınlarda türbesi

bulunan Gül Baba’yı Hacı Bayram Veli’nin babası ilan ederken

bir diğeri ‘zikir’ yapan bir çiçekten söz ediyordu. Genç bir

kadın, Hindistan’da ve Çin’de yapılan bir su deneyinden ve bu

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

deneye göre suya Arapça dua okunduğunda suda olumlu bir takım

hareketler olduğundan, suyun ‘çiçek açtığından’ söz ediyordu.

Onun arkadaşı yine bir veli ziyaretinde, bir arabanın durup

dururken ortalıktan kaybolduğu anlatıyor ve bunu Allah’ın işi

olarak niteliyordu. Hazret-i Muhammed’in doğum haftası olarak

kabul edilen Kutlu Doğum Haftası’nda, üç kızkardeşin anlattığı

adak hikayesi de dinlediklerim içinde en ilginçlerinden

biriydi. Bu kızkardeşler camii avlusunda buluşup iç çamaşırı

almaya gittiler. Kendilerine her biri haftanın bir günü için

kullanmak üzere yedi adet iç çamaşırları alacaklarmış.

Anlattıklarına göre ikindi ve akşam namazı arasında kimselerle

konuşmadan civardaki tüm türbeleri ziyaret edip en sonunda

camiye gidecek ve orada yedi kere Yasin suresi okuyacaklarmış.

Sonra da takip eden yedi gün boyunca bu satın aldıkları iç

çamaşırlarının her birini sadece bir gün olmak üzere

giyeceklermiş ki dilekleri kabul olsun. Bu tafire uyularak dua

edilirse ev, araba gibi dilekler bile kabul ediliyormuş. Bir

başka kadın ise üç çocuğundan biri epilepsi olduktan sonra

gerekli tıbbi tedaviyi yaptırmakla beraber, burada Hacı

Bayram’a gelip yedi Cuma boyunca dua edip adakta bulunmuş.

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

Çocuğunun iyileşmesinde bunun çok büyük bir etkisi olduğunu

düşünüyor.

Bu kadınlar ‘deli/aysar’ mıydı? Sadece ipe sapa gelmez

bir takım anlamsız işlerle mi meşgullerdi ? Ya da tüm bunlar,

ben sersemlemiş bir halde bir kişisel mitolojiden diğerine

masalsı bir yolculuğa çıkayım ve kendi gerçeklik duyguma iyice

yabancılaşayım diye birileri tarafından kurgulamış mıydı?

Ancak insan tüm bu şiirsel, esoterik anlatılarla arasında

biraz mesafe koyunca bu kadınların hayatları boyunca

deneyimledikleri trajedilerin farkına varıyor. Ve hemen her

seferinde Allah’tan geldiğine inandıkları bu mesajlar, bir eşin

ya da çocuğun ölümüden, yakınlarının ciddi sağlık sorunlarına,

kendisinden altmış yaş kadar büyük bir adamla evlendirilmekten,

kocadan yenilen dayanılmaz dayağa kadar çeşitli konularla

ilgili yaşanan derin hayal kırıklıklarına bağlanıyor. Dahası

pek çoğununun hikayesine bu hayal kırıklıkları, trajediler

uzun uzadıya paylaştıkları olağanüstü deneyimlerin sadece bir

leitmotifi olarak fark edilebiliyor; hatta geçiştiriliyor:

Ancak ben özellikle hem anlatılarının özellikle çok çarpıcı

olduğunu düşündüğüm, hem görece daha uzun süre konuşma şansına

sahip olduğum hem de konuştukları kadınlar tarafından birer

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

otorite gibi can kulağıyla dinlendikleri için özellikle iki

kadının; Sevim ve Lale’nin öykülerine daha çok odaklandım.

İşte Sevim’in yaşadığı sıkıntıları mucizevi hikayeleriyle

harmanladığı anlatıdan bir bölüm:

“... Ama ilk önce rüyamda Peygamberimiz Muhammed’i gördüm ve ondan

bana neden mutsuz olduğumu söylemesini istedim. O zamanlar okulda mutemet

olarak çalışıyordum ve üniversitede de iktisat okuyordum. Amirim bana kötü

davranıyordu. O sağcıydı ben solcu. Dahası üniversiteden bir hocam da

sınavlarımdan geçebilmem için onunla birlikte olmamı teklif ediyordu. Kocam sürekli

beni dövüyordu. Solcular akıllıdır, sağcılar aptal.”

Sevim aslında mutsuzluğundan bahsediyordu. Koca dayağından

bahsederken yüzüne belli belirsiz bir hüzün ifadesi

yerleşemeden geçti gitti. Yarım kalmış aşk hikayelerini

anımsadı. Bir zamanlar çapkın biri olduğunu söyledi ama şimdi

Allah’ın onu tüm bu girişimlerden koruduğunu düşünüyor. Çeşitli

rüyalar gördükten sonra şeyhinin müridi oluşuna dair anıları

çok canlı. Ona kalırsa sağcılar aptal ama Milliyetçi Hareket

Partisi’den sağcı bir politikacının eşi tarafından şeyhine

tanıştırılmasına herhangi bir itirazı yok. “Sokollu’daki dergaha beni

götüren oydu. Oraya gittiğimizde şeyhimi başında Osmanlı kavuğuyla ve onun

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

yanında çalışan kadını da yine beyaz bir önlük içinde tıpkı rüyamda bana

göründükleri gibi gördüm. Benim rüyamda gördüğüm herşey gerçek oluyor.”

Sevim bir rüya gördükten ve o rüyada bunu yapması

gerektiği ona bildirildikten sonra amirine karşı çıkma gücünü

kendinde bulmuş. Aradığı dayanışma duygusunu da bir dergahta

bulmuş. Bu dergahta, onu ilk kez dergaha götüren kadınla

birlikte kafasını örtmeyen iki müritten biri olmanın

ayrıcalığını yaşıyor. Üstelik burada, Hacı Bayram’ın türbesini

ziyarete gelen kadınlarla kurduğu iyi ilişkiler sayesinde

kendisi için başka dayanışma odakları yaratıyor. Çantasında

hazır bulundurduğu not defterine bu kadınların dileklerini,

dileklerine konu olan insanların isimlerini yazıyor.

Defterinden kopardığı kağıt parçalarına asla kitaptan gerçek

anlamda okumadığını söylediği Kuran’dan ayet isimleri ve

numalarını yazıp, bu kağıtları kadınlara veriyor. Kadınların

telefon numalarını yazıyor, kendi numarasını bu not kağıtlarına

iliştiriyor. Bu kadınları evine davet ediyor ve çoğunlukla bu

davetin karşılığı olarak kadınlar da onu kendi evlerine davet

ediyorlar.

Anlam içerdiğini düşündükleri rüyaları görmeleri, bu

rüyaların dini yorumları ve söz konusu yorumlar uyarınca

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

hayatlarında önemli değişiklik yaratacak kararlar almaları bu

kadınların pek çoğunun hikayesinde benzerlik gösteriyor. İşte

Yunus Emre’nin Türbesi’ne giderken onun ilahilerine arabanın

zikir yaparak eşlik ettiğini anlatan Lale’nin benzer hikayesi;

“Evliliğimin ilk yıllarında kocam istediği için kapandım.. İlk senelerde kocam

istediği için örtündüm; ama frapan bir biçimde örtülüydüm. Kocam şehirli bir kız

aldığı için öyle görünmemi istiyordu. Bir on sene kadar başka Kuran olmak üzere dini

eserleri okudum. Kocam öldüğünde ben on sekiz yaşındaydım, kocam da yetmiş

sekiz. O öldükten sonra cemaatten bir hoca beni maddi durumu çok da iyi olmayan

dul bir adamla evlendirdi. Şimdiki kocam çok iyi bir insan ama köylü.”

Bir süre sonra Lale Nakşibendi Tarikatı’nda hoca olmuş.

Öğretmenlik yapma kararı ona yine rüyalarında emredilmiş. Önce

bir öğrencinin, sonra tarikattaki başka bir hocanın ihaneti ve

son evliliğinin onda yarattığı hayal kırıklığı onu buraya,

türbeye getirmiş. Burada bir görevi olduğuna inanıyor; “Bana

Hacı Bayram yolu açıldı” diyor ve bunu da yine gördüğü bir rüyaya

yoruyor. Aradığı ‘beyaz gül’ü de burada bulacağına inanıyor.

Hatta bir başkasıyla bile evlenebilirim diyor; çünkü kocasıyla

beraber köyde yaşamak istemiyor. Üstelik laf arasında koşullar

uygun olursa çarşafını bile çıkarabileceğini, aslında yaşlı

bir adamla evlenmese belki de hiç kapanmayacağını söyledi,

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

eskiden peçe de takıyormuş ama bir süre önce bundan vazgeçmiş.

Aslında rengarenk çarşafları, kloş etekleri varmış; ‘ben şık

gezmeyi severim’ dedi. Ama şu an hala bir parçası olduğu

tarikattan bir grup insan bu renkli çarşafları uygun bulmuyor

ve onu eleştiriyorlarmış. Bugün de evde yalnız kalmamak için

onlardan birinin evine konuk olmak istiyor; o yüzden de siyah

çarşafıyla gelmiş.

Lale kocasının dört çocuğuyla iyi geçinemiyormuş; çocuklar

iyi insanlarmış ama onun babalarıyla, zaten küçük bir miktar

olan mirasına ortak olmak için evlendiğini düşünüyorlarmış.

Kocasının Keçiören’deki evinde de oturamıyorlarmış çünkü

çocukları annelerinin hatırası olduğu için orada oturmalarını

istememişler; üstelik resmi nikah yaptıktan sonra eski

kocasından ona bağlanan emekli maaşını da artık alamıyormuş.

Şimdi hayatında yine bir yol ayrımına geldiğini düşünüyor.

Said-i Nursi Tarikatı müritlerinin bilgili ve toleranslı

insanlar olduğunu söylüyor. Hemen Hacı Bayram Camii’nin

karşısındaki çarşıda bulunan, baba kız iki Said-i Nursi

taraftarı müridin işlettiği kitapevindeki sohbetlerin çok canlı

ve güzel olduğunu söylüyor. Bizimle birlikte oturan, hemen

burada Hacı Bayram’da bir süre önce tanıştığı yeni arkadaşı

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

kadına ben gelmeden önce aradığı ‘beyaz gül’ün o olduğunu

söylemiş. Ama ben konuşmalarına katıldıktan kısa bir süre sonra

benim ‘beyaz gül’ olduğuma karar verdi. Bize Said-i Nursi’nin

Cevşen-i Kebir’ini – cevşen Allah’ın doksan dokuz adı demekmiş-

ve içinde bir sır olduğunu söylediği ‘Duhan Hamim’ duasını

okumamızı önerdi. Yanımızda oturan kadının değil de benim

‘beyaz gül’ olduğum konusunda fikrini değiştirmesinin nedeni

benim genç olmam ve onun da senelerdir gençlere hocalık

yapmasıymış. Ben de bir ışık görmüş. Ama hepsi bundan ibaret de

değilmiş; bende gördüğü ve onu etkileyen bir şey daha varmış

ancak bunu bana bir dahaki buluşmamızda söyleyecekmiş. Benimle

özel olarak buluşmak istediğini söyledi. Benim özel bir gün,

zaman tespit etmek yerine, burada camii avlusunda

rastladığımızda konuşabileceğimizi söylemem üzerine bahsini

ettiği sırrın ne olduğunu ifşa etmediyse de kendisi hakkında

bir kitap yazmam önerisinde bulundu. Tam da böyle bir durumda,

tema olarak bir kitap yazma fikrini benimle iletişimi

sürdürmenin bir yolu olarak görmesi ve bunu teklif etmesi son

derece ilginçti. Büyük bir ihtimalle yanımızdaki hanımı

yeterince etkilediğini, düşünmüş, hatta onunla telefon

numaralarını değişmiş, arkadaşı bu akşam onunla birlikte

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

kalabileceğini söylemişti. Bense onun dini, fizik ötesi

deneyimleriyle çevresinde oluşturduğu haleye onun istediği

ölçüde dahil olmamıştım. Şimdi dini motiflerden ziyade, daha

etkili, daha fonksiyonel bir söylemin benim gibi bir üniversite

öğrencisiyle iletişim kurmasında etkili olacağını düşünmüştü.

Dolayısıyla da bu kitap fikrini ortaya attı. Yapmaya çalıştığı

tek şey yeni hayatı, beklentileri için ihtiyaç duyduğu sosyal

ilişkiler ağını olabildiğince geliştirmeye çalışmaktı.

Üstelik bu kitap fikri, Lale’nin daha önce anlattığı bir

başka hikayeyle de birlikte düşünüldüğünde bir başka anlam daha

kazanıyor. Lale’nin hayatında kendi deyimiyle bir ‘yol

ayrımı’nı ifade eden bir dönemi var. Genç bir kadınken Şule

Yüksel’in ‘Huzur Sokağı’ kitabını okumuş ve kızlarını da bu

kitaba göre yetiştirmiş. Onlara çok iyi eğitim vermiş ama

kızlarından biri on altı diğeri ise yirmi üç yaşlarında

başlarını açmışlar; bu olaydan sonra kendi deyişiyle krize

girmiş. Kızları başlarını açtıktan sonra uzun bir süre bir

meczup gibi yaşamış. O zamanlar kendi başına evinin yolunu bile

bulamaz olmuş, kadın erkek ayırt etmez bir hale gelmiş.

Lale kendi hayatıyla, İslami fikirleri nedeniyle hapiste

yatmış, Huzur Sokağı adlı kitabı yine aynı adla filme

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

dönüştürülmüş, gazetecilik yapmış türbanlı bir kadının, Şule

Yüksel’in hayatı arasında bir paralellik kuruyor. Şule Yüksel

de tıpkı onun gibi okul hayatını ilkokul ikinci sınıfta terk

etmiş ama dini kimliğiyle toplumda kendisine bir statü edinmiş

bir kadın. Hatta Yüksel, ‘şulebaşı’ tabir edilen kendine has

bir baş bağlama yöntemiyle İslami bir modanın da yaratıcısı

olmuş. Lale’nin de rüyasında rengarenk türbanlar görerek

kendisini genç kızları eğitmeye adaması, çevresi tarafından hoş

karşılanmayan ama kendisinin ‘şık’ tabir ettiği rengarenk

çarşaflarından bahsi, Şule Yüksel’lin hayat öyküsüyle

paralellikler taşıyor. Dolayısıyla benim onun hakkında bir

kitap yazmamı teklif etmesi sadece benimle iletişimini

sürdürmek için ortaya atılmış bir fikir olmakla kalmayıp,

Lale’nin uzun vadeli planlarıyla örtüşen bir olgu olarak da

düşünülebilir. Lale bu meczupluk deneyiminden yine bir rüya

görerek çıkmış ve dini bilgilerini çevresindeki kadınlarla

paylaşmaya karar vermiş. Kocasıyla oturduğu Ankara

yakınlarındaki Kazan ilçesine bağlı bir köyde prefabrike bir

evleri varmış; “Kazan’dayken bir grup genç kadını yetiştirdim. Onları

hormonlu bir bitki gibi yetiştirmiştim. Kısa sürede onlardan bir Lale yarattım” dedi.

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

Bu kadınların yaşadığı ‘olağanüstü’ deneyimler, rüyaları

onların son derece pratik bir takım ihtiyaçalarıyla örtüşüyor.

Bu kadınlar kendileri için yeni dayanışma odakları yaratmaya

çalışıyorlar. Gördükleri rüyalar hayatlarını değiştirecek

kararlar almalarına vesile olmuş. İşte Sevim’in aile içinde

konumunun eskisine göre düzeldiğini, iyileştiğini anlattığı

hikayesinden bir bölüm;

“Bu tarikata girdiğimde ailem beni bırakmaya ikna etmek için bir toplantı

yaptı. Kocama da beni boşamasını söylemişler. Başıma her tür şey gelebilirdi, iki

kızımı da benden alabilirlerdi. Ben de onlara ‘bir elime Ay’ı bir elime Güneş’i de

verseniz yolumdan dönmem’ dedim. Ondan sonra tehdit etmeyi bıraktılar, sonra

ortaya pastalar çaylar çıktı. Meğer beni deniyorlarmış. Bir daha da bu konu açılmadı.

Eskiden ailenin en aptalı sayardım kendimi. Ama biliyor musun, ben aptal değilim;

ama abdalım, tıpkı Pir Sultan Abdal gibi. ‘Abd’ Allah’a kul olmak anlamına gelir,

kafasında nur olur.”

Bu anlatı özellikle önemli. Çünkü Sevim, aslında Allah’a

nasıl yakınlaştığını anlattığı bu hikayenin devamında, şu anda

bir üniversitede hoca olarak çalışan kız kardeşinden başarılı

olduğunu söylüyor; ‘meğer ben akıllıymışım’ diyor. Allah’a ‘abd’

yani kul olması, Sevim’in gözünde kız kardeşinin kariyerinden

daha değerli. Sevim, kız kardeşi için yaptığı fedakarlıkların

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

karşılığını bu sayede aldığını düşünüyor. Allah’la ilk

buluşmasını hikaye ettiği anlatısının bir kısmında, evin en

büyük çocuğu ve kızı olarak liseden hemen sonra devlet memuru

olarak işe girmesi, bir yandan üniversitede okumaya çalışırken

bir yandan da kazandığı parayla aileye destek olmaya çalışması

var. Laf arasında kız kardeşini kendisinin okuttuğunu söylüyor.

Tıpkı aptal ile abdal arasında bir ilişki kurduğu gibi hayatı

boyunca kendisine söylenmiş ‘deli’ yakıştırmasını da

‘veli’likle bağdaştırıyor. Allah’ın velileri gibi hep böyle

gezinip duruyormuş.

Bundan hemen sonra kendisindeki yeteneğin ırsi olduğunu da

ekliyor. Çünkü onun yola girmesinden sonra babası, dedesinin de

eskiden bir Osmanlı Velisi olduğunu hatırlamış ve bunu Sevim’e

ve bütün aileye anlatmış. O da kendisini İslam’ın ilmiye sınıfı

dediği Osmalı’nın bir devamı kabul ediyor. Eliyle bileğini

tutarak ‘biz nabzımıza göre zikir yaparız’ dedi, dedesi de aynı şeyi

yaparmış.

Lale’nin ‘başı açık’ annesinin yaşayan evliyaları görme

yeteneğinden bahsetmesi ve Sevim’in bu ilahi yeteneğini

Arapların cahil olduğunu söyledikten sonra Osmanlı’nın ilmiye

sınıfına mensup dedesinden aldığını söylemesi, anlatıların

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

niteliksel farkına rağmen her ikisinin de temelde bir köken

arayışında olduklarına ve deneyimlerini meşrulaştırmaya

çalıştıklarına işaret ediyor. Üstelik hangisinin kendisine daha

‘kutsal’ bir kimlik inşa ettiğini söylemek mümkün olmasa da

sosyal ve ekonomik statüleri uyarınca beklentilerin aksine bir

tavır sergiledikleri gözden kaçmıyor. Herhangi bir mali desteği

olmayan, kızlarından destek görmeyen, hatta onlarla çok az

görüşen ‘kara çarşaflı’ Lale, her ne kadar ilk kocasının

ölümünden sonra yaptığı evlilikleri ‘yeniden başa dönme’ olarak

nitelese de hem bir koca arayışında olduğunu sezdirmekle

kalmıyor; hem de çevresindekilere dünyevi aşkın, kadın-erkek

ilişkilerinin de önemli olduğunu hatırlatıyor. Öte yandan

finansal olarak görece az bağımlı, o istemediği halde

kendisinden bir süre sonra Allah yoluna giren iki kızının tam

desteğini gören, üniversite mezunu bir memur emeklisi olan

Sevim ise bu dünyasal aşktan tamamıyla elini eteğini çekmiş

görünüyor; “Aslında cinsiyet yoktur, Allah’a ulaşan da cinsiyet görmez karşısında.

Bunlar Hak mürididir, öbürleri inanan mürittir.”

İkisi de sohbet ettikleri kadınlarla herhangi bir

çekişmeye girmiyorlar. Onlarla çeşitli konularda fikirleri

örtüşmese de -Sevim’in ‘herkesin mürşidi başkadır ben kimseyi

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

yanlış yönlendirmek istemem deyişini hatırlayalım-

inançlarını, pozisyonlarını hiçbir şekilde tartışmaya açmamakla

beraber onlarla kurdukları iletişimin sonlanmasına asla izin

vermiyorlar.

Lale’nin ve Sevim’in rüyalardan çıkardıkları ilahi

motifler, Kuran ayetleri ve son derece dünyasal deneyimler

arasında sıcağı sıcağına ilişkiler kurabilme yetekleri, onların

sadece psikolojik değil sosyal olarak da konumlarını

düzeltmelerine yardım etmiş. Çünkü tam da konuştukları diğer

kadınların öyküleri, rüya deneyimleri ile kendilerinki arasında

bir takım ilişkiler kuruyor, bu deneyimleri diğeleriyle uyumlu

hale getirmek için eğip büküyor ve onlarla ortak bir söylem

oluşturarak sosyalleşiyorlar.

Mesela Sevim bizim burada yakmış olduğumuz görüşme için

şöyle bir yorum yaptı:“Akıllı insanın susması tefekkür, konuşması zikirdir. Biz

de burada konuşarak zikir yapıyoruz.” Anlamı buna çok yakın bir başka

şeyi de Lale söyledi; “ İki günü bir olan zarardadır. Burada birbirimize

sevgi verdik, bu da sadakadır. Çoğu insanın namazı namaz değil surette.”

Lale ortaokul 3. Sınıfı bitirmeden, annesi henüz lohusa

iken kız kardeşine bakmak zorunda kaldığı için eğitimini yarıda

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

bırakmış; Sevim ise üniversite mezunu. Lale yeni evliliği

yüzünden eski kocasından kendisine bağlanan maaşı artık alamaz

hale gelmiş; bununla beraber Sevim devlet memurluğundan emekli

olmuş. Her ne kadar ekonomik, sosyal pozisyonları, eğitim

seviyeleri son derece farklı da olsa, ilk etapta son derece

kaderci görünen hatta sadece ‘modern’lerin değil doktriner

İslamın- belki de modernleştirilmiş İslam’ın demek gerekir-

‘boş inanç’, ‘hurafe’ olarak nitelendirdiği bu

‘olağanüstülüklerle’ bezeli anlatılar, dini olgulara

yetkinlikleri sayesinde, onların elinde toplumsal statülerini

görece olarak değiştirmelerine, iyileştirmelerine hizmet eden

bir araca dönüşüyor. Sevim, avluda etrafına toplanan

kalabalıklarla ilgili şunları söylüyor:

“Bana danışanlara Allah’la birleşmeyi dilemelerini söylüyorum. Onlar da bana

‘biz seni çok seviyoruz, çünkü siz insanları anlıyorsunuz diyorlar.”

Dahası dini kabuller çerçevesinde sıkışmış kalmış bile

olsalar diğer kadınlara hayatlarındaki son derece pratik

problemlerle başa çıkabilmenin mümkün olduğunu gösteriyorlar.

Gündelik meseleleri ve dini argümanları iç içe kenetleyerek,

adeta dokuyarak bir söylem oluşturmaktaki bu ustalık

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

mantıkdışılıktan ziyade MichaelHerzfeld1’in ‘performative

appropriateness/ fiili uyumlama’ nosyonuyla da açıklanabilir.

Pierre Bourdieu2’nün kavramsallaştırması çerçevesinde

düşünüldüğünde, ‘habitus’ tam olarak gündelik işlerin kendine

has mantığına karşılık gelir; bu mantık bilimsel ya da diğer

entelektüel etkinliklerinde olduğu gibi zaman içinde üzerine

düşünülerek oluşturulmuş, belli kararlar ve hedefler içeren

etkinliklerden farklıdır. Habitus, insanların doğalarının bir

parçası haline gelmiş, onlar için adeta bir reflekse dönüşmüş

davranış biçimlerinin, doğaçlama anlatıların ‘hedeflenmemiş

bir hedef’ini, mantığını (intentionality without intention)

kapsamaktadır. Bu kadınların temayülleri, kutsal ve dünyasal

olguları iç içe geçirerek bir yapbozla oynar gibi oynamaktaki

ustalıkları onların mutat alışkanlıklarının karmaşık doğasının

bir parçasıdır.

Sharon Roseman3’a göre ‘make do’ çoğunlukla dışarıdan

empoze edilen maddi koşullar ve kültürel anlamlarla hem kısmi

1 Michael Herzfeld; (1982) Honour and Shame: Some Problems in the Comparative Analysis of Moral Systems, Man 9:644-663

2 Pierre Bourdieu; (2003), Chapter 1 and 2 in Outline of a Theory of Practice, Cambridge University Press

3 Sharon Roseman; (1996), “How We Bulit the Road: The Politics of Memory in Rural Galicia, American Ethnologist 23(4): 836-860

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

bir uzlaşma hem de bunlara kısmi bir direnmeyi gerektirir.

Kendi kendini yaratma sürecinde ‘make do’ insanlar tarafından

bir sosyal strateji olarak kullanılır. Bu strateji, söz konusu

kadınların sadece toplumun geleneksel yapılarıyla

mücadelelerinde değil aynı zamanda İslam’ın ataerkil düzenini

ve sembollerini çözmelerinde, kendilerine uyarlamalarında

onlara yardım ediyor. Bu kadınların sözel anlatılarında da

görüldüğü üzere mücadeleleri, Vassos Argyrou4’nun da belirttiği

gibi özellikle sembolik bir mücadeledir; çünkü seçtikleri

belirli sözler aracılığıyla gerçek anlamda iktidar alanını

tartışmaya açmaktadırlar. Lale cemaatten bir kızkardeşinin ona

yaşayan bir kadın veli olduğunu söylediğini anlattı. Üstelik bu

kadın velinin kafası da açıkmış. Üzerindeki çarşafı

çekiştirerek ‘benim kıyafetim bile bir suret, aslında oraca namaza bile ihtiyaç

yok’ dedi. Sevim de ‘Allah bizim suretimizde, suretinde Allah olanlara görünür’

diyor ve pek çok ilahiyatçıyı çileden çıkaracak peygambervari

şu sözlerle devam ediyor;

“.. Allah’ı gördüm. Yaşarken Allah’ı görmeye programlandım. Gören göz her

varlıkta Allah’ı görür. Ben Kuran’ı kitaptan okumadım, her yerden okuyorum. ... Salah

makamına ulaştım ben. Salah makamına ulaşanların başında nur olur. Ben başında

4 Vassos Argrou; (1993), Under a Spell: The Strategic Use of Magic in Greek Cypriot Society, American Ethnologist 20 (2): 256-271

Ceren Can Aydın,SOC 582 - June 18, 2010

nur olan insanları görüyorum. Kuran-ı Kerim’i satıhta değil çicekte böcekte

okuyorum. Peygamber de ayaklı Kuran-ı Kerim değil miydi?! Hacı Bayram ölmedi. Ne

diyor ‘Ölenler hayvan imiş/ aşıklar ölmez’. Bakara 186 ayetine göre Allah yoluna

girince irşada erilir ve ölümsüz olunur. Davetime irşad eden ölmez, denir. Bunlar da

veliler, şehitler (PKK’nın öldürdükleri) aslında ölmez. Bunlar Allah’ın ordularıdır. 7.

Kata ulaşabilenler ölmez. Mesela ben, peygamberler, veliler, şehitler, sıddıklar (sıddık

salih demektir), bunlar ölmez. Nasıl ki Pir Sultan asıldı, on kişinin evinden çıktı?! İşte

öyle! Veliler ölmez! Bu türbelerin yapılma nedeni benim gibiler. Kafamda nur var, o

yüzden geliyorum. Başımı eğerek giriyorum, çünkü veliler başımdaki haleden güç,

enerji alıyorlar....”

Kendisinin de ölümsüz olduğunu ilan ettikten sonra Sevim,

kısa bir süre akşam namazını kılmak ve torununu kreşten almak

fikri arasında bocaladı. Ardından torununu almaya kadar verdi

ve türbeden ayrıldı.