Bülten 73 / Mayıs-Ağustos 2010
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of Bülten 73 / Mayıs-Ağustos 2010
1
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
BÜLTEN
May›s-A¤ustos 2010
Y›l 21 Say› 73
Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz,Mustafa Demiray, Salih Pulcu, F. Samime ‹nceo¤lu, Semih Atifl
Bask› Elma Bas›m
Bask› Tarihi Ekim 2010
Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbulTel: 0212. 528 22 22 pbxFaks 0212. 513 32 20e-posta [email protected]
www.bisav.org.trÜcretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r. Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir. Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir.
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
BSV HAVAD‹S 2
K A M Küresel Araflt›rmalar Merkezi 5
MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 35
M A M Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 36
MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 46
S A M Sanat Araflt›rmalar› Merkezi 47
MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 60
TA M Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 61
SEYRÜSEFER Princeton Postas› / Serhat Aslaner 80
MESNEV‹ Nûr olmay›nca renkler görünmez! 88
BÜLTEN’DEN
BSV Bülten’in Yaz döneminde yap›lan faaliyetleri kapsa-yan 73. say›s› ile karfl›n›zday›z.
Bilim, kültür ve sanat alanlar›ndaki faaliyetleriyle yirmidört y›ld›r bu topraklardaki birikime katk›da bulunmayaçal›flan Bilim ve Sanat Vakf›, May›s-A¤ustos 2010 döne-minde de faaliyetlerine ara vermeden devam etti.
Bu ba¤lamda, Küresel Araflt›rmalar Merkezi (KAM) 15May›s 2010’da “Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Orta-do¤u, Bat› ve Rusya ile ‹liflkiler” ve Türkiye Araflt›rmala-r› Merkezi (TAM) 8 May›s 2010’da “Gelenler, Gidenler,Kalanlar” bafll›klar›yla birer sempozyum düzenlediler.
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi (MAM) de 15 May›s2010 tarihinde çeflitli üniversitelerden gelen ve çal›flma-lar›n› Zeydilik üzerinde yo¤unlaflt›ran akademisyenlerinkat›l›m›yla düzenlenen Zeydilik Atölyesi’ne ev sahipli¤iyapt›.
Geleneksel Yaz Program› ise, 28 Haziran-3 Temmuz 2010tarihleri aras›nda “flehir ve tarih” üst bafll›¤› alt›nda ya-p›ld›.
Bu programlar haricinde Yuvarlak Masa toplant›lar› dadevam etti. Yuvarlak Masa toplant›lar› ile KAM veTAM’›n düzenledi¤i sempozyumlara dair ayr›nt›lar› ilgilimerkezlere ayr›lan sayfalarda bulabilirsiniz.
15 Ekim 2010 tarihinde bafllayacak 42. dönem Güz semi-nerlerine ilim merak› olan herkesi bekliyoruz…
Hay›rda kal›n!
BSVHAVAD‹S Haz›rlayan: Remzi fiimflek
2
Türk d›fl politikas›sempozyumdatart›fl›ld›Küresel Araflt›rmalarMerkezi 15 May›s 2010tarihinde “Türk D›fl Poli-tikas›nda Dönüflüm: Or-tado¤u, Bat› ve Rusya ile‹liflkiler” bafll›kl› bir sempozyum düzenledi. Dört otu-rumda toplam on tebli¤in sunuldu¤u sempozyumun ka-t›l›mc›lar›, çeflitli üniversitelerin siyaset bilimi ve/ya ulus-lararas› iliflkiler bölümlerinden ö¤retim üyeleri ve araflt›r-ma görevlileri ile lisansüstü ö¤renciler idi. Sempozyum-da ‹ran, Filistin, Irak, AB, ABD, Rusya, Orta Asya ve Kaf-kasya ile iliflkiler çeflitli yönleriyle ele al›n›rken, Özal ileAK Parti dönemlerinin karfl›laflt›r›lmas›ndan Ermenistanile iliflkilerde düflünce kurulufllar›n›n rolüne kadar geniflbir alanda Türk d›fl politikas›nda yaflanan dönüflüm tart›-fl›ld›. Küresel Araflt›rmalar Merkezi, Türk d›fl politikas› ileilgili benzer faaliyetlere önümüzdeki dönemde de devam
Dîvân 28 ç›kt›Dîvan Disiplinleraras› Çal›flma-lar Dergisi’nin 28. say›s›, özel birdosya konusuna sahip olmasada “gelenek” kavram›n›n felse-feden tefsire, kelâmdan f›khafarkl› disiplinlerde tafl›d›¤› an-lam(lar)›n ve bu anlam(lar)›ntarih içinde ve modern zaman-larda alg›lan›fl flekillerinin ayr›n-t›l› olarak ele al›nd›¤› befl yaz›dan olufluyor. ‹smail Kara’n›n“fierh ve Hafliye Meselesine Dair Birkaç Not” bafll›kl› maka-lesi derginin ilk yaz›s›n› oluflturuyor. Bunun yan›nda M.Suat Merto¤lu, Muhammet Fatih K›l›ç, Mustakim Ar›c›,Nail Okuyucu bu say›ya katk›da bulunan di¤er isimler…
Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:Gelenler, Gidenler, KalanlarTürkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde bir
süredir yürütülen Sözlü Tarih Atölyesi’nde te-
oriye yönelik baz› okumalar yap›lm›fl ve atölye
kat›l›mc›lar› taraf›ndan gerçeklefltirilen sözlü
tarih görüflmeleri analiz edilmiflti. 8 May›s
2010 tarihinde, 10.30-18.00 saatleri aras›nda
vak›f binas›nda gerçeklefltirilen ihtisas sem-
pozyumu ile sözkonusu atölyenin kat›l›mc›la-
r›n›n yapt›¤› sözlü tarih projeleri birer tebli¤
halinde kat›l›mc›larla paylafl›ld›. “Gelenler,
Gidenler, Kalanlar” bafll›¤›n› tafl›yan sempoz-
yum temelde göç meselesini konu edindi.
Faysal Soysal ile K›sa Film Atölyesi bafllad›Faysal Soysal’›n Sanat Araflt›rmalar› Merkezi bünyesin-
de yürüttü¤ü K›sa Film Atölyesi yeni dönem (2010-
2011) çal›flmalar›na bafllad›. Seçilen kat›l›mc›larla y›l
boyu sanat yönetmenli¤i, görüntü yönetmenli¤i, kur-
gu, ses, müzik, senaryo, yönetmenlik konular›nda ça-
l›flmalar gerçeklefltirilecek. Daha sonra pratik k›sa film
çal›flmalar›na yer verilecek.
BSVHAVAD‹S
3
Hayal Perdesi sitesiyay›ndaOcak-fiubat 2010 say›s›n-dan itibaren e-dergi for-mat›nda yay›n hayat›nadevam eden Hayal Perdesisinema dergisinin site aya-¤› da yine ayn› adreste aktifhâle geldi: www.hayalper-desi.net. Sürekli güncelle-nen ve sinemayla ilgili ha-berlerin, vizyon de¤erlen-dirmeleri ve söyleflilerinyer ald›¤› site ayn› zaman-da “Sinefil” ve “NedenFilm Seyrediyoruz?” köfle-leri sayesinde takipçileriyleinteraktif bir iletiflim kur-
may› hedefliyor. Derginin17. say›s› (Temmuz - A¤us-tos 2010) “Düfllerin Eskiz-leri: ‹lk Filmler, ‹lk ‹zler”;18. say›s› (Eylül-Ekim 2010)“Mutsuz Filmler” dosya-s›yla yay›nda.
Zeydilik Atölyesi gerçeklefltiMedeniyet Araflt›rmalar›Merkezi 15 May›s 2010 Cu-martesi tam gün süren birZeydilik Atölyesi düzenle-di. Atölyede, Zeydilik mez-hebi tarihsel geliflimi içeri-sinde ele al›nd› ve bafltaZeyd b. Ali ve Kas›m er-Ressi olmak üzere, önemlitemsilcileri ve bunlar›n ke-lâm, tefsir, hadis ve f›k›hgibi ilimlere dair yaklafl›m-lar›, Türkiye’nin çeflitliüniversitelerinden gelenve çal›flmalar›n› bu konular üzerinde yo¤unlaflt›rm›fl olanakademisyenler taraf›ndan tart›fl›ld›.
‹hsan Fazl›o¤lu ‹stanbul’dayd›17 Temmuz 2010’da MAM ile ortak gerçekleflenTAM Sohbet program›nda ‹hsan Fazl›o¤lu, Kana-da’da, ‹slâm/Osmanl› medeniyetine iliflkin yap›lanfelsefe ve bilim tarihi çal›flmalar› üzerine konufltu.
2010 Güz Seminerleri bafll›yorBilim ve Sanat Vakf›’n›ndüzenledi¤i 42. dönemseminerleri 15-16 Ekim2010 tarihinde bafll›yor.Bu dönemki seminerprogram›nda, edebiyat,sinema, tarih, felsefe,iktisat, iletiflim psikolo-jisi, sosyal teori, sosyal bilim gibi farkl› disip-linlerden seminerler yer alacak. 2010 Güz se-minerleri, Cuma ve Cumartesi günleri vakf›nVefa’da yer alan merkezinde 8 hafta sürecek.Seminerler ücretsiz olup, kat›l›m için öncedenkay›t yapt›rmak gerekmektedir.
4
BSVHAVAD‹S
Mimari Düflünceler Program dizisinihayetlendifiimdiye kadar Saadettin Ökten, U¤ur Tanyeli, ‹hsan Bil-gin, Bülent Tanju, Emine Ö¤ün, Mehmet Ö¤ün, YusufCivelek’in kat›ld›¤› “Mimari Düflünceler” program dizi-si, 27 May›s tarihinde Ahmet Ersen’in “Türkiye’de Koru-ma Kavram›n›n Geliflimi ve Otantiklik” bafll›kl› sunu-muyla yedinci ve son oturumunu gerçeklefltirdi. “Kültürve Mimari” ve “Türkiye Mimarl›¤›” alt bafll›¤›nda yürü-tülen dizi, ilgili konuk ve kat›l›mc›lar eflli¤inde derinle-flen bir mimarî tart›flma zeminine imkân sa¤lad›.
Geleneksel iftar›m›z yap›ld›Bilim ve Sanat Vakf› geleneksel iftar yeme¤i bu y›lda ge-nifl kat›l›mla vakf›n Vefa’daki merkezinde yap›ld›. Yeme-¤in ard›ndan Vak›f Baflkan›m›z Dr. Mustafa Özel’in yan›s›ra Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Ömer Dinçer veProf. Dr. Ahmet Davuto¤lu birer k›sa konuflma yapt›lar.
Notlar 20-21 ç›kt›Bilim ve Sanat Vakf› Sa-nat Araflt›rmalar› Merke-zi 2007 y›l›nda içeri¤iylefarkl› bir panele ev sahip-li¤i yapm›flt›. “Çocu¤uAnlayan Edebiyat” bafl-l›kl› bu panelde sunulankonuflmalar BSV Notlarserisinin yirmincisi ola-rak yay›nland›. Ayn› fle-kilde 2009 y›l›nda düzen-lenen “Çocuk ve Sanat Buluflmas›” bafll›¤› alt›ndaki etkin-likler kapsam›nda gerçeklefltirilen “Çocuk Dilinde Sanat”bafll›kl› panel de yirmibirinci Notlar olarak yay›nland›.
12. dönem Osmanl›ca Seminerleribafllad›Üç seneyi aflk›n süredirbaflar› ile devam edenOsmanl›ca okuma gru-bu 12. dönemine 19Haziran’da yap›lan se-viye tespit s›nav› neti-cesinde Matbu ve Yaz-ma olmak üzere iki ayr›seviyede aç›lan 2 grup(yaklafl›k 66 kifli) ile 26Haziran’da bafllad›.
11 Ekim-28 Ocak 2010tarihleri aras›nda Mat-bu, Yazma ve Arfliv olmak üzere 3 ayr› seviyede de-vam edecek 13. dönem seminerleri için baflvurular20 Eylül-1 Ekim 2010 tarihleri aras›nda al›nacakt›r.
KAM Tezat
Çocuk Yarg›lama SistemimizinSiyasal Boyutu
Faik Akçay
17 Nisan 2010
De¤erlendirme: H ü s e y i n A l i U ¤ u r
‹lkö¤retim kurumlar›nda yaklafl›k 30 y›l ö¤retmen-
lik ve yöneticilik yapt›ktan sonra emekli olan, halk-
la iliflkiler ve uluslararas› iliflkiler alanlar›nda iki
yüksek lisans› bulunan Faik Akçay, çeflitli dallarda
yapt›¤› araflt›rmalardan birisini, Türkiye’deki çocuk
yarg›lama sisteminin siyasal boyutuna iliflkin arafl-
t›rmas›n› sundu. Bu çerçevede Akçay, Türk yarg›
sisteminin çocuk yarg›lama alan›na nas›l yans›d›¤›-
n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u uluslararas› hukuk
sözleflmelerine uygunlu¤unu ve suç iflleyen çocuk-
lar›n ceza verilmek yerine topluma faydal› birer bi-
rey hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.
Akçay’a göre, 1991’den sonra dünya genelinde gü-
venlik konular› ön plana ç›karken, Türkiye de bu
e¤ilime uygun olarak 1991’de Terörle Mücadele Ka-
nunu’nu kabul etti. Devlete karfl› ifllenen suçlar›
düzenleyen bu ve benzeri kanunlar›n çocuk yarg›-
lama alan›na yans›mas›na bak›ld›¤›nda çok vahim
durumlarla karfl›lafl›ld›. “Tafl atan çocuklar” olarak
Türk siyasî tarihine geçen olaylarda tutuklanan ço-
cuklar, bu kanunlar kapsam›nda yarg›land› ve çok
a¤›r cezalara çarpt›r›larak hapse kondu. Türkiye,
1989’da Uluslararas› Çocuk Haklar› Sözleflmesi’ne
–3 maddeye çekince koyarak– taraf olmas›na ra¤-
KüreselAraflt›rmalarMerkeziKAM
5
KAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
TEZAT
Çocuk Yarg›lama Sistemimizin Faik Akçay
Siyasal Boyutu 17 Nisan 2010
‹stanbul’un Yeni Yoksulluk ve Özgür Sevgi Göral
D›fllanma Pratiklerine Ayazma’dan Bakmak 24 Nisan 2010
‹slâm Dünyas› ve Darfur? Türkiye’nin Mehmet Özkan
Darfur Politikas›n›n S›n›rlar› ve ‹mkânlar› 17 May›s 2010
Yaz›l› Bas›nda ‹deolojik Söylemler: ‹brahim Efe
Elefltirel Bir Söylem Analizi 20 May›s 2010
ÖZEL ETK‹NL‹K
Orient in Europe Jerzy Zdanowski
20 Nisan 2010
Pasif ve D›fllay›c› Laiklik: Ahmet Kuru
ABD, Fransa ve Türkiye 25 May›s 2010
Turkey in Far East Michael Mikhalis
14 Haziran 2010
The Myth of Islamic Exceptionalism: Mohammed Ayoob
Religion and Politics in Muslim Societies 24 Haziran 2010
(KAM-MAM ortak)
DÎVÂN TOPLANTILARI (KAM-MAM ortak)
Civil Society, Christianity and Islam: Robert W. Hefner
A Clash of Civilizations or 13 May›s 2010
Multiple Modernities?
M‹LL‹YETÇ‹L‹K KONUfiMALARI
Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›k Sonras›na fiammas Salur
Azerbaycan Ulusçulu¤u 15 Haziran 2010
6
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
men, çocuklara devlete karfl› iflledi¤i suçlarda en
a¤›r cezalar› verdi. Çocuklar›n bireylere karfl› iflledi-
¤i suçlarda verilen cezalar, devlete karfl› iflledi¤i
suçlarda verilenlerin üçte biri kadar ki bu da devle-
te karfl› ifllenen suçlarda verilen cezalar›n adaletsiz-
li¤ini gözler önüne seriyor. Güvenlik güçlerine tafl
atarken yakalanan çocuklar 35 y›l gibi çok a¤›r ce-
zalara çarpt›r›l›rken, bireylere karfl› suç iflleyen ço-
cuklara verilebilecek en a¤›r ceza 12 y›lla s›n›rland›-
r›lm›fl durumda.
Akçay’›n araflt›rmas›ndan ç›kan bir di¤er sonuç,
1997-2007 y›llar› aras›nda yarg›lanan çocuk say›s›-
n›n 140.000 civar›nda olmas›. Türkiye’de 9-18 yafl
aral›¤›nda bulunan suç ifllemifl çocuklar, uygun ol-
mayan ortam ve koflullarda tutuklan›yor ve yarg›la-
n›yor. Amerika’da çocuk suçlular›n yakalanmas› ve
yarg›lanmas› s›ras›nda uzman psikologlar›n bulun-
durulmas› zorunlu; suçlu çocuklar›n tutuldu¤u yer-
lerde görevli olan personel de çocuk psikolojisi ve
Faik Akçay, Türk yarg› sisteminin çocuk yarg›lamaalan›na nas›l yans›d›¤›n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u
uluslararas› hukuk sözleflmelerine uygunlu¤unu ve suçiflleyen çocuklar›n ceza verilmek yerine topluma faydal›
birer birey hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.
AVRUPA KONUfiMALARI
Identity and Corruption in Tim Jacoby
Turkey-EU Relations 30 Nisan 2010
Türkiye-AB Müzakereleri Sürecinde Ak›n Özçer
Türkiye-‹spanya ‹liflkileri 8 May›s 2010
ETK‹N YÖNET‹M SÖYLEfi‹LER‹
Çin’den Dünyaya Bak›fl Haluk Dortluo¤lu
3 Nisan 2010
Bir Üst Düzey Yöneticinin Ahmet Ertürk
Hayat›ndan Kesitler 8 May›s 2010
Sivil Toplum Kurulufllar›nda Bar›fl Görgüç
Yönetim ve Yönetiflim 22 May›s 2010
Yönetimin Say›sallaflt›r›lmas› ve Yakup Bilgin Koçal
Etkin Yönetim 5 Haziran 2010
DOKTORA TEZ TEKL‹F TARTIfiMALARI
The Logic of Defection and Collaboration Kutbettin K›l›ç
in Ethnic Conflicts: Kurdish Insurgencies 2 Temmuz 2010
in Turkey, Iran and Iraq
Religion, Historical Legacy and Mehmet Özkan
Weltanschauungs: The Cases of Turkey, 7 Temmuz 2010
India and South Africa
Jeo-mentalite: Türkiye’de Murat Yefliltafl
Jeopolitik Gerçekliklerin Rolü 15 Temmuz 2010
SEMPOZYUM
Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, 15 May›s 2010
Bat› ve Rusya ile ‹liflkiler Sempozyumu
e¤itimi konusunda e¤itimden geçiriliyor. Türkiye’de
ise çocuklar›n tutuklu kald›klar› ortam ve koflullar
çok a¤›r. Cezalar›n› tamamlayan çocuklar, topluma
ve devlete karfl› daha düflman olarak buralardan ay-
r›l›yorlar ve örgütün propagandas›na daha aç›k hâle
geliyorlar. Bunun önlenmesi için devlete karfl› suç
iflleyen çocuklar›n daha k›sa sürede yarg›lan›p daha
az cezalar almalar› gerekiyor. Ayr›ca çocuk psikolog-
lar› taraf›ndan bu sürecin devaml› takip edilmesi ve
çocuklar›n psikolojik olarak desteklenmesi lâz›m.
En önemlisi ise yarg›lanan çocuklar›n topluma tek-
rar kazand›r›lmas› için hangi ortamlarda ne tür ce-
zalarla cezaland›r›lmas› gerekti¤inin tart›fl›lmas›.
Akçay, çocuklar›n suçtan al›koyulma ve topluma
geri kazand›r›lmas›na yönelik en iyi örnek uygula-
man›n fianl›urfa’da gerçekleflti¤ini dile getirdi. fian-
l›urfa’da h›rs›zl›k yapan, turistleri rahats›z eden,
yan kesicilik yapan çocuklar tespit ediliyor ve hapis
cezas› yerine turistlere rehberlik etmesi amac›yla
yabanc› dil ve rehberlik e¤itimi veriliyor. E¤itimden
sonra rehberlik etmeye bafllayan çocuklar hem
harçl›klar›n› kazanacaklar› bir yol bulmufl hem de
suçtan uzak durmufl oluyorlar. Oysa bu çocuklar
hapis yatm›fl olsalard›, hapisten ç›kt›ktan sonra suç
ifllemeye devam edeceklerdi. Çocuklar› topluma
kazand›racak bu tür uygulamalar›n çeflitlendirilip
gelifltirilmesi gerekiyor. Terör örgütünün ne oldu-
¤unu alg›layacak yaflta dahi olmayan çocuklar›n te-
rör örgütü propagandas› yap›yor diye gözalt›na al›-
n›p yarg›lanmas› ve hapse at›lmas›, onlar› devlete
düflman hâline getiriyor ve terör örgütünün kuca¤›-
na itiyor. Bunun önüne geçilmesi için çocuklar›
topluma kazand›racak yeni düzenlemelerin ve yeni
uygulamalar›n yap›lmas› gerekiyor.
‹stanbul’un Yeni Yoksulluk veD›fllanma PratiklerineAyazma’dan Bakmak
Özgür Sevgi Göral
24 Nisan 2010
De¤erlendirme: G ü l n u r K › l › ç o ¤ l u
Fransa’da EHESS Tarih ve Medeniyet Bölümü Os-
manl› ve Türk Tarihi doktora program›na devam
eden Özgür Sevgi Göral, yeni yoksulluk ve d›fllanma
siyasetini ‹stanbul/Ayazma semti örne¤i üzerinden
anlatt›. Göral’›n Türkiye tarihi, Türkiye’deki kad›n
çal›flmalar›, yoksulluk ve d›fllanma pratiklerinin
toplumu nas›l etkiledi¤i üzerine ulusal ve uluslara-
ras› yay›nlar› bulunuyor.
Göral, 1990’l› y›llar boyunca ‹stanbul’daki kentsel
alanda yaflanan ciddi dönüflümün en önemli belir-
leyicilerinden biri olarak Kürt göçüne iflaret etti.
Buradaki “etnik” meselenin sistematik bir biçimde
göz ard› edilip akademik çal›flmalar›n içine yerleflti-
rilmedi¤ine dikkat çekti. Göral’a göre bunun bir se-
bebi, Kürt meselesiyle ilgili bütün toplumsal ve si-
yasal olaylar›n muazzam bir biçimde kriminalize
edilmesi ve ilgili akademisyenlerin “terör” paradig-
mas› içinde damgalanabilmesi; bir di¤er sebebi de
“akademinin –etnik de¤il ama bak›fl aç›s› olarak kri-
minalize– Türklü¤ü”.
Alan›nda ilk say›labilecek bu çal›flmas›n› Göral,
dört temel saikle gerçeklefltirmifl:
1. Türkiye’deki kent çal›flmalar›nda ço¤unlukla
birbirine karfl›t ve ket vuran fleyler olarak ele
7
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
8
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Özgür Sevgi Göral’a göre Türkiye’deki kentseldönüflüm projelerinin dünyan›n geri kalan›ndan fark›,o mahallelerde yaflayanlar›n hiçbir aflamada fikrinin
al›nmamas›… Oysa ev basitçe bir ev de¤ildir, birevden at›lmak da basitçe bir evden at›lmak de¤ildir.
al›nan etnik köken, s›n›f, cinsiyet gibi farkl›
varolufl biçimlerinin, gerçekten birbirini d›fl-
layan m› yoksa birbirini kuran, besleyen, çe-
liflkiler oluflturan kavram setleri mi oldu¤una
Ayazma örne¤inden bakmak.
2. ‹stanbul’un gecekondu bölgelerindeki kentsel
dönüflüm projelerinin yaratt›¤› “yeni kentsel
tutsakl›k/kapat›lma” biçimlerini anlamak.
3. 90’lardaki Kürt göçünün politik ve kentsel so-
nuçlar›n›, ‹stanbul’u nas›l de¤ifltirdi¤ini, yeni
ve farkl› kavramsal karfl›tl›klar› nas›l ortaya
koydu¤unu incelemek.
4. Kürt göçmenlerin buna verdikleri cevaplar›
tespit etmek.
Göral’›n tasviriyle Ayazma, ‹kitelli’de Atatürk Olim-
piyat Stad›’na bakan bir tepelikteki gecekondu ma-
hallesi ve kentsel dönüflüm hikâyesi de stad›n infla-
s›yla bafll›yor. Ayazma iki bölgeden olufluyor: Biri,
60’lar, 70’ler ve 80’lerde daha ziyade Karadenizlile-
rin göçüyle oluflan 3-4 bin nüfuslu Tepeüstü; di¤e-
ri, 90’lardaki göçle kurulan ve %90’› Kürt olan yak-
lafl›k 3 bin nüfuslu Ayazma. Ayazma havas›yla, için-
den akan nehirle yemyeflil ve çok güzel bir mahalle.
Ancak sa¤l›k oca¤›, bankas›, postanesi, okulu olma-
yan; en yak›n ulafl›m arac›n›n 1,5 kilometre ötede
oldu¤u bir yer. Gündeli¤e giden gençlerin d›fl›nda
kad›nlar›n ço¤u d›flar›da çal›flm›yor, çok az paraya
evde parça bafl› ifl yap›yorlar. Erkeklerin hepsi en-
formel sektörde çal›fl›yor, hiçbir sosyal güvencesi
olmadan. Burada tamamen “nöbetlefle yoksulluk”
denen bir örüntü sözkonusu. E¤itim, sa¤l›k gibi ka-
musal haklar›n da örselenerek ve h›rpalanarak ve-
rildi¤i bir yer.
1990’larda Türkiye’nin Güneydo¤u’sunda yaflanan
çat›flma ortam›nda, devletin rakamlar›na göre 300
ila 450 bin, STK’lara göre ise 2 ila 3 milyon Kürt
yurttafl yaflad›¤› yerleri terk etmek zorunda kald›.
‹flte Ayazma’daki ailelerin bir bölümü köyü yak›l›p
da gelenler, di¤er bir bölümü ise çat›flmalar bölge-
deki mevcut ekonomiyi ortadan kald›r›nca göç et-
mek zorunda kalanlar –ki bu ikinci grubun göçü,
yasal mevzuat çerçevesinde “gönüllü göç” kabul
ediliyor. ‹lk ma¤duriyeti zorunlu göçle ‹stanbul’a
gelerek yaflayan Ayazmal›lar, ikinci ma¤duriyeti de
Ayazma’n›n kentsel dönüflüm çerçevesinde y›k›l-
mas› nedeniyle TOK‹’nin yapt›rd›¤› Bezirganbahçe
Toplu Konutlar›’na giderek yafl›yorlar. Tapusu veya
tapu tahsis belgesi olanlara belli bir miktar para ve-
riliyor. Ald›klar› para peflinata say›l›yor, gerisini
ödeyemediklerinde evlerden ç›kar›l›yorlar. Kirac›-
lar›n ise zaten hiçbir hakk› yok.
Göral’›n vurgulad›¤› bir husus dikkat çekici: Türki-
ye’deki kentsel dönüflüm projelerinin dünyan›n ge-
ri kalan›ndan –sadece Bat›’dan de¤il Hindistan’dan,
Bangladefl’ten– fark›, o mahallelerde yaflayanlar›n
hiçbir aflamada fikrinin al›nmamas›… Oysa ev ba-
sitçe bir ev de¤ildir, bir evden at›lmak da basitçe bir
evden at›lmak de¤ildir. Bu insanlar›n içinde varol-
duklar› bütün bir ekonomik, siyasal, kültürel daya-
n›flma iliflkilerini ve anlam dünyalar›n› y›k›yorsu-
nuz; onlar› ayakta tutan dayan›flma a¤lar›n› ortadan
kald›r›yorsunuz. Bu insanlar giderken ayn› yere, ol-
mazsa yak›n mahallelere gitmeye çal›fl›yorlar. Fakat
asla Ayazma’daki gibi olmuyor. Onlar için Ayazma,
“yitik bir cennet”; ‹stanbul’un onlar› ba¤r›na basan,
onlar›n son derece travmatik bir göçten ötürü yara-
lar›n› saran tek yeri. Kentsel dönüflüm projesine bu
yüzden muazzam bir nefret duyuyorlar. “TOK‹ ‹sra-
il, biz Filistin” retori¤i dönüyor hep.
D›fllanma konusunda Göral flu hususlara vurgu ya-
parak konuflmas›n› sonland›rd›: Eskiden devletin
resmî söylemine göre, Kürt yoktu, hepimiz Türk’tük;
onlar “da¤larda yürüyen, kart-kurt sesi ç›karan in-
sanlar”d›. fiimdi devlet Kürtlerin varl›¤›n› kabul etti.
Ama yeni bir ›rkç› tan›ma biçimi ortaya ç›k›yor;
Cenk Saraço¤lu’nun kavramsallaflt›rmas›yla “tan›-
yarak d›fllama” sözkonusu ve bu çok daha tehlike-
li… Bu insanlar sadece gündelik d›fllanma ve afla¤›-
lanma pratiklerine maruz kalan “zavall› özneler” de-
¤iller. fiehirde çok tuhaf bir imkâns›z alan yarat›yor-
lar kendilerine. O alan kay›p duygusuyla, a¤›tla,
ac›yla, ama ayn› zamanda bir itirazla, mücadele et-
meyle, öfkeyle örülüyor ve bütün bu duygular›n bi-
rikiminden yeni ve kentli bir Kürtlük ortaya ç›k›yor.
‹slâm Dünyas› ve Darfur?Türkiye’nin Darfur Politikas›n›nS›n›rlar› ve ‹mkânlar›
Mehmet Özkan
17 May›s 2010
De¤erlendirme: B i l a l Y › l d › r › m
Sevilla Üniversitesi’nden doktora aday› Mehmet
Özkan, genelde ‹slâm Dünyas›n›n özelde Türki-
ye’nin Darfur politikas› üzerine kaleme almakta ol-
du¤u makalesini bizimle paylaflt›. Konuflmas›n›n
bafl›nda ‹slâm Dünyas›n›n en önemli problemle-
rinden biri olmas›na karfl›n kaynak-literatür eksik-
li¤inden dolay› Darfur sorunu üzerine çal›flma yap-
man›n zorlu¤una de¤indi ve çal›fl›lmas› gereken
bakir bir alan›n varl›¤›na iflaret etti. Özkan sunu-
munu; ‹slâm Dünyas›n›n Darfur politikas›, bu ge-
nel çerçeve içerisinde Türkiye’nin Darfur politikas›
ve gelece¤e dair yans›malar› olmak üzere üç bö-
lümde gerçeklefltirdi.
‹lk bölümde, Darfur’da yaflanan olaylar neticesinde
200.000 ila 400.000 kiflinin hayat›n› kaybetti¤ine ve
bunun, Bosna Savafl›’ndaki ölümlerin 2 ya da 4 kat›
olmas›na ra¤men Darfur sorununun, sivil ve ulus-
lararas› toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar
h›zl› ve genifl bir yer bulmad›¤›na, dolay›s›yla bu
durumun, yabanc› medyada “‹slâm Dünyas›n›n
yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.
Özkan, ‹slâm Dünyas›n›n ve Türkiye’nin Darfur so-
rununa bak›fl›n›n anlafl›labilmesi için bu sorunu
9
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
10
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Mehmet Özkan, Darfur sorununun, sivil ve uluslararas›toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar h›zl› ve genifl bir
yer bulmad›¤›na; bu durumun, yabanc› medyada “‹slâmDünyas›n›n yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.
dört aflamada inceledi: Birinci aflama çat›flmalar›n
ortaya ç›kt›¤› ve ölümlerin yaklafl›k yar›s›n›n ger-
çekleflti¤i fiubat 2003-Aral›k 2004 dönemi; ikinci
aflama, Aral›k 2005’ten Uluslararas› Ceza Mahke-
mesi’nin (UCM) Sudan Devlet Baflkan› Ömer el-Be-
flir hakk›ndaki karar›n› aç›klad›¤› Temmuz 2008’e
kadar olan dönem; üçüncü aflama, bar›fl görüflme-
lerinin ve seçimin gerçekleflti¤i Temmuz 2008-Ni-
san 2010 dönemi; dördüncü aflama ise bundan
sonras›na dair beklentileri içeren dönem.
Özkan’a göre, ölümlerin en yo¤un yafland›¤› ilk dö-
nemde Darfur sorununun gündemde olmamas›n›n
temel nedeni, uluslararas› toplumun ve ‹slâm Dün-
yas›n›n dikkatinin Irak’a yo¤unlaflmas›. Çat›flmala-
r›n azald›¤› daha sonraki aflamada ise ABD’de Cum-
huriyetçilerin, medyan›n ve “Darfur’u Koru” koalis-
yonunu oluflturan STK’lar›n propagandas› netice-
sinde uluslararas› gündem Irak’tan Darfur’a kayd›.
Çin’in Afrika’da etkin olma giriflimleri esnas›nda
Bat›, meseleyi Çin’e b›rakt› ve ‹slâm Dünyas›n› soy-
k›r›mla suçlad›. Bunun üzerine ‹slâm Dünyas› sa-
vunmac› bir tav›r tak›nd› ve bu ba¤lamda Baflbakan
Tayyip Erdo¤an “Darfur’da soyk›r›m yoktur” söyle-
mini dillendirdi. Irak Savafl›’n›n gerekçelerinin as›l-
s›z ç›kmas›, ahlâkî bak›mdan ABD ve ‹ngiltere’yi
haks›z, ‹slâm Dünyas›n› ise hakl› bir konuma getir-
dikçe, bu haks›zl›¤› unutturman›n en iyi arac› Dar-
fur’u gündeme tafl›mak oldu; yani Darfur meselesi
Bat›l›lar için araçsallaflt›. Üçüncü döneme gelince,
UCM’ye havale ettikten sonra Bat›’n›n meseleye il-
gisi iyice azal›rken, sorumluluk art›k ‹KÖ ve çat›flan
taraflar aras›nda arabuluculuk için devreye giren
Katar’a düfltü. ‹slâm Dünyas›n›n, meselenin iyice
fark›na varmas› ve savunmac› tepkiden sahiplenici
bir tutuma yönelmesi de bundan sonrad›r. Katar’›n
baflkenti Doha’da gerçeklefltirilen bar›fl görüflmele-
rinin ard›ndan Sudan’da yap›lan ve el-Beflir’in ka-
zand›¤› seçimlerle bafllayan dördüncü dönem ise,
zaman›n ne getirece¤ine ba¤l› olarak geliflecektir.
‹kinci bölümde Özkan, Türkiye’nin konumunu an-
lamada üç hususun önemli oldu¤unu ifade etti:
1. Teröre karfl› savafl söylemi: Müslümanlar›n
potansiyel terörist olarak alg›land›¤› bir or-
tamda terör soyk›r›mla bir araya getirilmeye
çal›fl›ld› ki bu, ‹slâm Dünyas›n›n savunmac›
bir flekilde, Türkiye’nin de soyk›r›m› redde-
der bir tav›rla meseleye yaklaflmas›n›n
önemli bir nedeni oldu.
2. Türk d›fl politikas›n›n çok boyutlulu¤u ve bu
durumun küresel siyaset ortam›ndaki s›n›r-
lar›: Türkiye, nas›l ki Irak Savafl›’nda ABD’nin
yan›nda ya da karfl›s›nda yer alma ikilemi ya-
flad›ysa, Darfur sorununda da ya Bat›’n›n
soyk›r›m söylemini kabul etmek ya da –son
dönemde iyi iliflkiler gelifltirmeye bafllad›¤›–
Arap ülkelerinin sanki hiçbir fley olmam›flça-
s›na tak›nd›¤› tavr› benimsemek aras›nda
tercih çeliflkisiyle karfl› karfl›ya geldi ve Dar-
fur meselesinde a¤›rl›¤›n› koyamad›.
3. Türkiye’nin Darfur yaklafl›m›n›n teorilefltiri-
lebilir olup olmad›¤›: Özkan’a göre Türki-
ye’nin yaklafl›m›, “sessiz diplomasi”nin bir
örne¤i ve bu, karar al›c›lar taraf›ndan bilinçli
olarak tercih edilmese de do¤al süreçte orta-
ya ç›kan bir durum.
Son bölümde Özkan, “sessiz diplomasi”nin tan›m›,
türleri ve ona yöneltilen elefltiriler ba¤lam›nda Dar-
fur meselesinin gelece¤ine nas›l etki edece¤ini or-
taya koymaya çal›flt›. Güney Afrika’n›n Zimbabve
yaklafl›m›na dayanan (aktif) sessiz diplomasi hem iç
ve d›fl bask›y› k›smen görmezden gelerek hem de
taraflarla do¤rudan görüflmeleri sürdürerek sorunu
çözmeye çal›flan bir çaban›n kavramsallaflt›r›lmas›-
d›r ki aktif ve pasif olarak ikiye ayr›labilir. Türki-
ye’nin, Darfur ba¤lam›nda, Devlet Baflkan› Beflir ile
Ankara’da iki defa görüflmesi ve uluslararas› forum-
larda görüflmeyi sürdürmesi, di¤er devletlerin ilifl-
kileri gözden geçirdi¤i bir ortamda ekonomik ve si-
yasî iliflkileri gelifltirme çabas›nda olmas›, pasif ses-
siz diplomasinin bir örne¤idir.
Pasif sessiz diplomasinin temel ö¤elerine ve sessiz
diplomasiye yönelik elefltirilere de Türkiye’nin Dar-
fur politikas› ba¤lam›nda de¤inen Özkan’›n
BSV’deki bu sunumunu merak edenler, Birol Ak-
gün ile birlikte kaleme ald›¤› ve SETA Policy Brief,
Temmuz 2010’da yay›mlanan “Why Welcome Al
Basheer? Contextualizing Turkey’s Darfur Policy”
makalesini okuyabilir.
Yaz›l› Bas›nda ‹deolojikSöylemler:Elefltirel Bir Söylem Analizi
‹brahim Efe
20 May›s 2010
De¤erlendirme: A b d u l l a h A y a s u n
‹ngiltere, Lancaster Üniversitesi’nde dilbilimi ala-
n›nda yapt›¤› doktora çal›flmas›na devam eden ‹b-
rahim Efe, sunumunda “‹slâmc›l›k” ile “laiklik” ara-
s›ndaki mücadelenin dilbilimsel ve söyleme özgü
özelliklerini tart›flt›. Tez çal›flmas›nda metodoloji
olarak elefltirel söylem analizini kullanan Efe’nin
temel sorunsal›, her iki olgu aras›ndaki iliflkinin
mahiyetine iliflkin: ‹slâmc›l›k ile laiklik aras›nda ne
türden bir iliflki sözkonusu? Bir çat›flma m› yoksa
devam eden bir uzlaflma m›?
Efe, metodolojisini aç›mlamadan önce “‹slâmc›l›k”
ve “laiklik” kavramlar›na iliflkin baz› tan›mlar aktar-
d›. Buna göre ‹slâmc›l›k, “politik uygulamalar›n
merkezine ‹slâm’› yerlefltirmek, her türlü program
ve projenin oda¤›na ‹slâm’› koymak; hayat›n her
11
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
12
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
aflamas›nda ‹slâmî oluflum ve geleneklerin günde-
lik davran›fl boyutuna yans›mas›, aksetmesi” anla-
m›nda kullan›l›yor; laiklik de “bir devlet ideolojisi”
olarak tan›mlan›yor. Michel Foucault ba¤lam›nda
laiklik söylemi ise “süreklilik ifade eden, kurumlar
aras›nda ifllev gören bir materyal ve dilbilimsel uy-
gulamalar silsilesi”. Bu tan›mlar› aktard›ktan sonra
Efe, elefltirel söylemin ve elefltirel olman›n ne anla-
ma geldi¤i üzerinde durdu. Buna göre elefltirellik ve
elefltirel söylem, negatif anlamland›rmalar›n ötesin-
de düflünsel iflleve ve de¤ere sahip. Elefltirel olmak,
“olaylar› ve fleyleri oldu¤u gibi kabul etmemek” an-
lam›na geliyor. “‹ndirgemecili¤e karfl› koymak;
dogmatik ikili karfl›tl›klardan uzak kalmak; ‘self-ref-
lective’ olmak; kendi pozisyonunu elefltirmek; bu-
lan›k iktidar yap›lar›n›, ideolojileri ve güç iliflkilerini
aç›k hâle getirmek” elefltirel söylem analizinin kap-
sam›n› oluflturuyor. Di¤er söylem analizlerinden
farkl› olarak elefltirel söylem analizi, tan›mla yetin-
meyip alternatif bir çözüm önerisi sunma hedefiyle
de dikkat çekiyor.
Efe, çal›flmas›nda üç dönemi ele al›yor:
1. 28 fiubat (1997) süreci.
2. fiubat 2008’de baflörtüsü ile ilgili Anayasa’da
ve YÖK Kanunu’nda de¤ifliklik öngören tekli-
fin TBMM’ye sunuldu¤u dönem.
3. ‹ktidardaki AKP’ye kapatma davas›n›n aç›ld›-
¤› 2008’in Mart ay› ve müteakip süreç.
Bu dönemleri incelerken Efe, dört gazeteden yarar-
lan›yor: Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman ve Vakit. Bir
bilgisayar dilbilimi program› kullanarak bu dört ga-
zetede en fazla yer alan kavram ve terimleri say›sal
analize tâbi tutarak s›n›fland›ran Efe, ‹slâmc›l›k ve
laiklik gibi kavramlar›n bahsi geçen süreçlerde
hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor. Efe’nin
bu gazeteleri seçme nedeni ise, Hürriyet ile Za-
man’›n tirajlar›n›n yaklafl›k ayn› olmas›, Cumhuri-
yet ile Vakit’in farkl› (karfl›t) ideolojik uçlarda yer
alan dar ve marjinal çevrelerin temsilcileri olmalar›
ve ayn› zamanda düflük tirajlar›.
“Derlem analizi” olarak da tan›mlanan metodun
(program›n) kolayl›klar sa¤lamakla birlikte iflin
önemli k›sm›n›n yine analizciye düfltü¤üne dikkati
çeken Efe, havuzda toplanan kavramlar›n salt ma-
tematiksel kompozisyonunun pek bir anlam ifade
etmedi¤ini vurgulad›. Buna göre, Cumhuriyet gaze-
tesinde “›l›ml› ‹slâm” teriminin s›kl›kla yer almas›
tek bafl›na bir anlam ifade etmiyor; analizcinin biz-
zat metne giderek terimin hangi çerçevede kullan›l-
Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman ve Vakit gazetelerinde en fazla yeralan kavram ve terimleri say›sal analize tâbi tutarak s›n›fland›ran
‹brahim Efe, ‹slâmc›l›k ve laiklik gibi kavramlar›n ele ald›¤› üçdönemde hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor.
d›¤›n› ortaya koymas› gerekiyor ki bahsi geçen kav-
ram genel olarak bu gazetede olumsuz bir kip için-
de kullan›lm›fl.
Bu noktada nicel ve nitel araflt›rman›n tutarl› bir bi-
çimde birlikte kullan›lmas›n›n önemi ortaya ç›k›-
yor. Efe de zaten sunumunun ilerleyen bölümünde
amac›n›n, tez çal›flmas›nda nicel ve nitel boyutu
elefltirel söylem analizi çerçevesinde birlefltirmek
oldu¤una vurgu yapt›. Sunum, metodolojiye iliflkin
elefltirel sorular›n yöneltildi¤i soru-cevap fasl›yla
sona erdi.
KAM Özel Etkinlik
Pasif ve D›fllay›c› Laiklik:ABD, Fransa ve Türkiye
Ahmet Kuru
25 May›s 2010
De¤erlendirme: V e y s e l K u r t
San Diego Üniversitesi ö¤retim üyesi Dr. Ahmet
Kuru, Türkçeye çevrilmekte olan doktora tezi üze-
rinden din politikalar› uygulamalar›n›n üç farkl› ör-
ne¤i ABD, Fransa ve Türkiye’yi karfl›laflt›rd›. Sunu-
muna, birçok konuda oldu¤u gibi, din-devlet ve
din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan “Türki-
ye’nin biricikli¤i” ön kabulünü elefltirerek bafllayan
Kuru, flu iki kriter üzerinden dünya ülkelerinin din-
devlet iliflkilerini s›n›fland›rd›: (i) Devletin resmî di-
ninin olup olmamas›; (ii) dinin hukuka egemen
olup olmamas›. Bu iki ilkenin geçerli oldu¤u 12 ül-
ke, yaln›zca birinci ilkenin geçerli oldu¤u 60 ülke
var iken; her iki ilkenin de geçerli olmad›¤› laik ül-
kelerin say›s› ise yaklafl›k 120. Dine karfl› bir yap›-
lanma içinde olan ülkelerin say›s› ise yaln›zca 5.
‹deolojik saiklerle aç›klanabilecek iki tip laiklik bu-
lundu¤unu savunan Kuru, dinin kamusal alandan
d›fllanmas›n› ve dini, vicdanî bir çerçeveye yerlefl-
tirmeyi içeren sosyal bir mühendislik projesi olan
laiklik anlay›fl›n› “d›fllay›c› (assertive) laiklik”; dev-
letin kamusal alanda da bireysel ba¤lamda da dinî
tercihlere müdahil olmad›¤› daha yumuflak laiklik
anlay›fl›n› ise “pasif laiklik” olarak tan›mlad›. Ar-
d›ndan Kuru, “Her üç ülke de laik olmas›na ra¤-
men ABD’de dine yaklafl›m neden yumuflak?” so-
rusu üzerinden bu ülkelerin laiklik anlay›fllar›n›
13
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Din-devlet ve din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan“Türkiye’nin biricikli¤i” ön kabulünü elefltiren Ahmet Kuru,
“devletin resmî dininin olup olmamas›” ve “dinin hukukaegemen olup olmamas›” kriterleri üzerinden farkl›
ülkelerdeki din-devlet iliflkilerini s›n›fland›rd›.
karfl›laflt›rd›. Buna göre farkl›l›¤›n temel sebebi,
–güç mücadeleleri hâlen devam etse de– ABD’de
pasif laiklik, Fransa ve Türkiye’de ise d›fllay›c› laik-
lik anlay›fl›n›n hâkim olmas›. Kuru bu farkl›l›klar›
aç›klayabilecek alternatif yaklafl›mlardan üçünü
ele ald›:
1. Modernleflme Teorisi: Ekonomik kalk›nma
refah seviyesinin yükselmesine yol açt›¤›, re-
fah seviyesi de bireylere alternatif hayat tarz›
sundu¤undan, bireylere daha seküler bir an-
lay›fl hâkim olur. Ancak hem ülkelerin gelifl-
mifllik seviyeleri ile laiklik uygulamalar› ara-
s›ndaki ters orant› hem de refah seviyesi aç›-
s›ndan birbirine yak›n ülkelerin laiklik uygu-
lamalar›n›n farkl› olmas› bu teorinin yeter-
sizli¤ini ortaya koyuyor.
2. Medeniyet Yaklafl›m›: Bernard Lewis ve Sa-
muel Huntington’›n temsil etti¤i bu yaklafl›-
ma göre, dinlerin farkl› tabiatlara sahip ol-
mas›, laiklik uygulamalar›n›n ana motoru.
Hristiyanl›k’›n özünde sekülerli¤i bar›nd›r-
mas›, ‹slâm’›n ise buna uygun olmamas›, Ba-
t› ülkelerinin laikleflmesinin temel sebebi.
Ancak bu yaklafl›ma göre, her ikisi de Bat›
medeniyetinin birer parças› olan Amerikan
ve Frans›z laiklik biçimlerinin birbirine ben-
zemesi gerekirken, hem teorik yaklafl›m hem
de uygulama aç›s›ndan biri Bat› di¤eri ‹slâm
medeniyetine ait olan Fransa ile Türkiye bir-
birine benziyor ve ABD bunlardan ayr›l›yor.
3. Rasyonel Seçim (Rational Choice): Bu yakla-
fl›m, yönetici elitin politik tercihlerinin siyasî
ve ekonomik aç›dan kâr-zarar hesab›na da-
yand›¤›n› savunur. Hâlbuki en bariz örnek
olarak baflörtüsü yasa¤›, bu uygulamay› savu-
nan politik yöneticilerin ne siyasî ne de eko-
nomik bir kazanç elde etmedi¤ini gösteriyor.
Alternatif yaklafl›mlar› bu flekilde elefltiren Kuru,
kendi aç›klama biçimini ideolojik saikler üzerinden
kurdu. Buna göre, ayn› medeniyete mensup olma-
lar›na ra¤men ABD ile Fransa’n›n laiklik yaklafl›m-
lar›n›n çok farkl›, farkl› medeniyetlere mensup ol-
malar›na ra¤men Türkiye ile Fransa’n›n laiklik an-
lay›fllar›n›n benzer olmas›n›n temel sebebi, bu ül-
kelerdeki yönetici elitin ideolojik tercihleri.
Pasif laiklik anlay›fl›n›n geçerli oldu¤u ABD’de bi-
reysel haklar vurgusu hâkim. Dinî sembollerin ka-
musal alana girifli noktas›nda farkl› görüfller bulun-
sa da, bu tart›flmalar›n temel ekseni dini d›fllay›c›
de¤il; uygulaman›n di¤er din ya da mezhep men-
suplar›n› nas›l etkileyece¤i yönünde. Fransa’da ise
mücadele, radikal laikler ile pasif laikler aras›nda.
Türkiye’deki mücadele de, laikler ile din savunucu-
lar› aras›nda de¤il, özellikle son 10 y›ld›r radikal la-
ikler ile pasif laiklik savunucular› aras›nda cereyan
ediyor.
Peki, bu farkl› laiklik uygulamalar›n›n kayna¤› ne?
Kuru’ya göre bu, tarihî mirasla aç›klanabilir. Bu
noktada en önemli kavram “devr-i sâb›k” (old regi-
me) kavram›. Bir ülkedeki tarihî flartlar flu dört kri-
tere karfl›l›k geldi¤inde d›fllay›c› laiklik ya da dinin
tamamen d›fllanmas› ortaya ç›kar: (i) Meflrûtî mo-
narflinin varl›¤›; (ii) hâkim bir dinin varl›¤›; (iii) bu
monarfli ile dinin iflbirli¤i içinde olmas›; (iv) bu ifl-
birli¤ine karfl› baflar›ya ulaflan cumhuriyetçi bir ha-
reket. Bu ba¤lamda ABD’yi Fransa ve Türkiye’den
14
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
farkl› k›lan tarihî flartlar, ilk üç aflaman›n bu ülkede
yaflanmam›fl olmas›. Ayr›ca ABD’de pasif laikli¤in
benimsenmesinde kritik nokta, 1791 Anayasal De-
¤iflikli¤i’nde kabul edilen “devletin hiçbir dini veya
mezhebi desteklemeyece¤i ve hiçbir din ya da mez-
hebin yok say›lamayaca¤›” ilkesi. Di¤er iki ülkeye
gelince, Fransa’da 1875-1905 y›llar› aras›nda cum-
huriyetçi-monarfli çekiflmesi, Türkiye’de ise 1949’a
kadar laiklik-din çat›flmas› yafland›.
Bu üç ülke halk›n›n din konusundaki tercihlerine
iliflkin istatistiklere bak›ld›¤›nda, en dindar ülke
Türkiye, ikincisi ABD, üçüncüsü Fransa. Kuru’ya
göre, ABD’nin pasif laiklik anlay›fl›, halk›n›n din-
darl›¤› ile bir soruna yol açm›yor; Fransa’da dindar-
l›k oran›n›n düflüklü¤ü, d›fllay›c› laikli¤i büyük bir
sorun olmaktan ç›kar›yor. Ancak bu durum, hem
halk›n›n büyük bir kesimi dindar hem de d›fllay›c›
laiklik anlay›fl›n›n hâkim oldu¤u Türkiye aç›s›ndan
büyük bir paradoksa yol aç›yor. Bu sorunun afl›l-
mas› için de ya Türk halk›n›n büyük bir k›sm› sekü-
lerleflmek ya da Türkiye’deki laiklik anlay›fl› yumu-
flamak durumunda.
Bu tespit ile sunumunu tamamlayan Kuru, bir so-
ruya verdi¤i cevapta, kitab›n›n en çok Türkiye’yi il-
gilendirmesine ra¤men en az tepkiyi Türkiye’den
ald›¤›n› ve bu tepkilerin de maalesef ön yarg›lara
dayanan çok sathî de¤erlendirmeler oldu¤unu ifa-
de etti.
‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti:Müslüman Toplumlarda Din veSiyaset(The Myth of Islamic Exceptionalism:
Religion and Politics in Muslim Societies)
Mohammed Ayoob
24 Haziran 2010
De¤erlendirme: A s e n a D e m i r e r
Küresel Araflt›rmalar Merkezi ile Medeniyet Araflt›r-
malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Özel Et-
kinlik” çerçevesinde Michigan State Üniversitesi
Muslim Studies Program› Koordinatörü Prof. Mo-
hammed Ayoob, ‹slâm’›n istisnaili¤i miti üzerine
bir sunum gerçeklefltirdi. Ayoob, Bush yönetiminin
son dönemlerine hâkim olan “Müslüman toplum-
lar›n takip edebilece¤i bir model olarak Türkiye” al-
g›s›n›n, son y›llarda yerini “‹slâm Dünyas› ile Bat›
aras›nda seçim yapmas› gereken Türkiye” alg›s›na
b›rakt›¤› tespitiyle bafllad› konuflmas›na. Bat›’n›n
Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n, ‹srail’le iliflkilerin
bozulmas›yla ilgisi olmakla beraber, kökeninde “‹s-
lâm’›n istisnaili¤i miti”nin yatt›¤›n› vurgulayan
Ayoob, bu konuda flunlar› söyledi:
Bu mit ‹slâm’›n özsel olarak demokrasi ve ço¤ulcu-
lu¤a karfl› oldu¤unu varsay›yor. Ancak mesela ABD,
Evanjelik Hristiyanl›¤›n ciddi anlamda yükselifline;
‹srail, devlet kimli¤ini ›rksal-dinî terimlerle tan›m-
lamas›na; Hindistan, Gujarat’taki Müslümanlara
karfl› 2002’de devlet destekli pogrom uygulamas›na
15
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
ra¤men hâlâ demokratik ve ço¤ulcu olabiliyor da
sözkonusu ‹slâm oldu¤unda durum de¤ifliyor! De-
mokrasi ve ço¤ulculuktan sapma olarak düflünüle-
bilecek bütün bu durumlar Hristiyanl›k’a, Yahudi-
lik’e ya da Hinduizm’e içkin olarak düflünülmeme-
sine karfl›l›k, s›ra Müslümanl›¤a geldi¤inde her fle-
yin ‹slâm’a yüklenmesi, ‹slâm’›n istisnaili¤i mitin-
den kaynaklan›yor.
Bütün bu analizlerin arkaplan›nda, demokrasi ve
ço¤ulculuk kayg›s›ndan ziyade, Müslüman Dünya-
n›n Bat›’n›n empoze etti¤i düzenin meflruiyetini
reddetmesi yat›yor. Hem bar›fl hem de savafl sana-
t›nda as›rlar boyunca Bat› karfl›s›nda son derece üs-
tün olan Müslümanlar, Bat› sömürgecili¤inden
–Afrika ve Asya’n›n di¤er toplumlar›na k›yasla– çok
daha fazla rahats›z oldular. Dahas› bu durum, di-
¤erlerinden üstün oldu¤unu varsayan Müslüman-
lar aç›s›ndan do¤al düzenin tersine çevrilmesi an-
lam›na geliyordu. Bu sebepledir ki Müslüman co¤-
rafyalarda ‹slâm, sömürgecili¤e direncin bir ideolo-
jisi hâline geldi. 19. yüzy›lda Cezayir’de Emir Ab-
dülkadir’in, Sudan’da Mehdi’nin, Somali sahille-
rinde Muhammed Abdullah el-Hasan’›n ve Kuzey
Hindistan’da fiah ‹smail fiehîd’in ön-milliyetçi ci-
had hareketlerinde ‹slâmî bir terminoloji kullan›ld›.
‹slâm’›n Bat›’ya karfl› bir direnifl ideolojisi olarak
kullan›m›, 20. yüzy›lda da sürdü ve Bat› ile ‹slâm
Dünyas› aras›ndaki iliflkinin arkaplan›n› oluflturdu.
Tüm di¤er milliyetçi cihad hareketleri Bat› karfl›s›n-
da baflar›s›zl›¤a u¤rarken, sadece Anadolu cihad›
yani Türk ‹stiklal Savafl› baflar›ya ulaflt›.
Ayoob “Neden Bat›’da ‹slâm’a yönelik muazzam
bir korku var?” sorusunu, (i) ‹slâm’da siyaset ve di-
nin ayr›lamazl›¤›, (ii) ‹slâm’›n demokrasiyle ba¤-
daflmazl›¤› ve (iii) ‹slâm’›n ulus-afl›r›c›l›¤› mitleri
çerçevesinde yan›tlad›:
“‹slâm’da siyaset ve dinin ayr›lamazl›¤› miti”nin
yayg›n kabul görmesi, Hz. Peygamber’in hem dinî
hem de dünyevî bir lider olmas›n›n bir model teflkil
etmesinden ve Müslümanlar›n bu modelden sapa-
mayacaklar› düflüncesinden kaynakland›. Oysa ‹s-
lâm’›n klâsik döneminde –Arap Hilafeti ve Osmanl›
‹mparatorlu¤u–, siyasal ve dinî alanlar aras›nda Or-
taça¤ Hristiyanl›¤›ndan çok daha net bir farkl›lafl-
ma sözkonusuydu. Ulema ile dünyevî yöneticiler
aras›nda yaz›l› olmayan bir sözleflme vard›; ulema-
n›n etraf›nda oluflan kalabal›¤a siyasal olarak ses-
sizliklerini korumalar› tavsiyesinde bulunmalar›na
karfl›l›k devlet de toplumla ilgili konulara gayet dü-
flük oranda müdahale ediyordu. Bu siyasal sessizlik
davran›fl›, dinî ve dünyevî alanlar›n büyük oranda
birbirinden ayr›lmas›n› mümkün k›ld›.
16
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
“Model Türkiye” alg›s›n›n, son y›llarda yerini “‹slâmDünyas› ile Bat› aras›nda seçim yapmas› gereken
Türkiye” alg›s›na b›rakt›¤›n› vurgulayan MohammedAyoob’a göre Bat›’n›n Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n
kökeninde “‹slâm’›n istisnaili¤i miti” yat›yor.
‹slâm’›n yüksek derecede siyasallaflmas›, Bat› ile et-
kileflimine bir reaksiyon ve ayn› zamanda Bat› ile
etkilefliminin bir ürünü. Avrupa’n›n Müslüman
Dünyay› sömürgelefltirme süreciyle Müslümanla-
r›n Müslümanlar› yönetti¤i eski paradigma ortadan
kalkt› ve yabanc› siyasî bask›ya direnme, dinî bir
vazife olarak görülür hâle geldi. Bu geliflmeyle bera-
ber ‹slâm Dünyas›nda önsel-reformasyon yaflan-
maya baflland› ve befl mezhebin hiçbirini taklit ge-
re¤ine inanmayan âlimler ortaya ç›kt›. Bugün ‹s-
lâmc›l›k ya da siyasal ‹slâm dedi¤imiz olgunun 19.
yüzy›lda ortaya ç›k›fl› da bu önsel-reformasyonun
etkisiyle oldu.
“‹slâm’›n demokrasi ve plüralizmle ba¤daflamazl›¤›
miti”ne gelince, bu mit Kur’an ve hadislerin de-
mokrasi ile ba¤daflmad›¤› varsay›m›na dayan›yor.
Oysa Eski Ahit, Yeni Ahit ya da herhangi bir dinî
metinin de hiçbir yerinde bir 19.-20. yüzy›l olgusu
olan demokrasiden bahsedilmez, bahsedilmesini
beklemek de anlams›z. Di¤er taraftan, bugün Müs-
lüman Dünyan›n üçte ikisi muhtelif demokratik re-
jimlere göre yönetiliyor. “Demokrasi a盤›” büyük
oranda bir Arap olgusu ve bunun kökenleri de ‹s-
lâm’›n istisnaili¤inde de¤il, Arap toplumlar›n›n
kendi ba¤lamlar›nda aranmal›.
Siyasal ‹slâm’›n, ulusal s›n›rlar› aflan yayg›n ve top-
yekûn bir a¤ oldu¤unu öngören “‹slâm’›n ulus-afl›-
r›c›l›¤› miti” de inand›r›c›l›ktan çok uzak. Nitekim
Müslüman Dünyada tek bir ‹slâmî model yok; ken-
dilerini ‹slâmî yönetim modeli olarak sunan ‹ran ve
Suudi Arabistan kadar birbirinden farkl› iki siyasal
sisteme rastlamak zor. ‹slâmî hareketler ise çok da-
ha büyük farkl›l›klar tafl›yorlar ve hepsi de kendi
ba¤lamlar›n›n ürünleri. ‹slâm’›n gerçek yüzü gibi
sunulan el-Kaide ve benzeri hareketler de ‹slâm
Dünyas›ndaki farkl› toplumlar›n ve siyasî yap›lar›n
kayg›lar›n› temsil etmekten oldukça uzak.
KAM-MAM Dîvân Toplant›lar›
Sivil Toplum, Hristiyanl›k ve‹slâm: Medeniyetler Çat›flmas›m›, Çoklu Moderniteler mi?(Civil Society, Christianity and Islam: A Clash of Civilizations or Multiple
Modernities?)
Robert W. Hefner
13 May›s 2010
De¤erlendirme: Ö z g ü r D i k m e n
Küresel Araflt›rmalar Merkezi ve Medeniyet Araflt›r-
malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Dîvân
Toplant›lar›”n›n May›s ay› konu¤u, Boston Üniver-
sitesi Kültür, Din ve Dünya Araflt›rmalar› Merkezi
(The Institute on Culture, Religion, and World Affa-
irs - CURA) Direktörü Prof. Dr. Robert W. Hefner
idi. Hefner’dan ‹slâm ve Hristiyanl›k ba¤lam›nda
modernleflme, sivil toplum ve demokrasi üzerine
bir sunum dinledik. Uzmanl›k alan› antropoloji ol-
makla birlikte karfl›laflt›rmal› din sosyolojisi çal›fl-
malar› da yapan Hefner’›n ilgi alan›nda genelde
17
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Güneydo¤u Asya, özelde ise Endonezya ve Malezya
toplumlar› bulunuyor.
Sunumuna, din ve modernleflmenin modern ulus-
devletler üzerindeki flekillendirici etkisini anarak
bafllayan Hefner, ‹slâm co¤rafyas›n›n de¤iflik yerle-
rindeki ‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamiz-
min, din ve modernleflmenin bu flekillendirici etki-
siyle ve bu iki olgunun da de¤iflikli¤e u¤ramas›yla
ba¤lant›s› oldu¤unu belirtti. Bir anekdot olarak Sa-
muel Huntington’›n “Medeniyetler Çat›flmas›” tezi-
ne de¤inen Hefner, bu tezin Amerikan siyasetinde-
ki etkisinden ve ‹slâm alg›s›nda yapt›¤› de¤ifliklik-
ten bahsettikten sonra, art›k Amerika’da da giderek
reddedildi¤ini sözlerine ekledi.
Konuflmas›n›n “din ve modernleflme” iliflkisine
ay›rd›¤› bölümünde Hefner, uzunca bir dönem Bat›
siyasetinde önemli bir köfle tafl› olan modernleflme
teorisinin, toplumlar modernlefltikçe dinin toplum-
sal hayattan çekilece¤i ve bireysel alanla s›n›rlana-
ca¤› öngörüsünün bofla ç›kt›¤›na; dinî canlanman›n
yaln›zca ‹slâm Dünyas›nda de¤il, dünyan›n pek çok
yerinde farkl› din mensuplar› aras›nda da yafland›-
¤›na vurgu yapt›. Bu ba¤lamda modernleflme teori-
sinin ve bu teorinin öngörüsü olan sekülerleflme
varsay›m›n›n akademik dünyada yeniden düflünül-
mesi gerekti¤ine dikkat çekti. Nitekim “sosyoloji
teorisyenleri Bat› Avrupa’daki yanl›fl ülkeleri (Fran-
sa gibi) model olarak ald›klar› için bu sonuca vard›-
lar; e¤er bireylerin dinî yaflant›lar›nda modernlefl-
menin oldukça olumlu bir etki yapt›¤› ABD model
al›nsayd›, mevcut teoriler daha farkl› olurdu.”
“Din ve sivil toplum”a dair anlat›m›na Alexis de
Tocqueville’in 19. yüzy›l Amerikan toplumundaki
gözlemlerine de¤inerek bafllayan Hefner, bu dö-
nemde dinin, sivil toplumun ve Amerikan demok-
rasisi ile piyasa ekonomisinin geliflimine katk›da
bulundu¤undan söz etti. Ancak Tocqueville’in
gözleminin bu ülkedeki ço¤unlu¤un diniyle s›n›rl›
oldu¤unu; b›rak›n tüm dinleri, tek bir dinin çat›s›
alt›ndaki farkl› mezhepler aras›nda bile demokra-
si, piyasa ekonomisi ve sivil toplum aç›s›ndan cid-
di farkl›l›klar bulundu¤unu kaydetti. Buradan ha-
reketle Hefner, farkl› co¤rafyalardaki ‹slâmî gele-
neklerin tâbi olduklar› de¤iflkenlere göre farkl› al-
ternatifler gelifltirdiklerine ve din-demokrasi, din-
sivil toplum aras›ndaki iliflki incelenirken bu nok-
tan›n göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ine ifla-
ret etti.
‹slâmî canlanman›n siyasî, kültürel ve örgütlenme
yönüyle dünya üzerindeki di¤er dinî uyan›fl hare-
ketleriyle kimi yönlerden benzeflti¤ini kimi yönler-
dense ayr›flt›¤›n› belirten Hefner, Türkiye’nin genel
‹slâmî canlanma sürecine bir istisna dahi olsa ör-
nek gösterilebilece¤ini ve Türkiye’de –birçok Latin
Amerika, Asya veya Afrika ülkesinde oldu¤u gibi–
dinî canlanman›n, k›rsal alanda yaflayan iki neslin
flehirlere göçüyle ortaya ç›kan sosyal otorite kayb›-
na ra¤men gerçekleflti¤ini belirtti. Nitekim belli dö-
nemlerde dünyan›n pek çok yerinde yaflanan kente
göç dalgas›, geleneksel sosyal otoritenin etkisinin
azalmas›na, hatta yok olmas›na yol açarken, buna
z›t olarak dinî canlanma ortaya ç›kt›.
Hefner’a göre, k›rdan kente göçün yol açt›¤› sosyal
otorite kayb›n›n bir sonucu da, ulusçu elitin Müslü-
man nüfusa yeni bir ahlâk anlay›fl› ve sosyalleflme
modeli benimsetmeye çal›flmas›. Ulusçuluk bu
18
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Din ve modernleflmenin modern ulus-devletler üzerindekiflekillendirici etkisine iflaret eden Robert W. Hefner’a
göre ‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamizm, buflekillendirici etkiyle ve sözkonusu iki olgunun da
de¤iflikli¤e u¤ramas›yla ba¤lant›l›d›r.
amaçla en ciddi flekilde ulusal e¤itimi kulland› ve
‹slâm Dünyas›nda toplumsal dönüflüm bu yolla
gerçeklefltirilmeye çal›fl›ld›. Ancak kitlesel e¤itimin
bireylere teknik beceriler kazand›raca¤› ve ulusal
bir bütünleflme sa¤layaca¤› varsay›l›rken, Müslü-
manlar›n yaz›l› kaynaklar üzerinden dini ö¤renme
çabalar›n› ve dolay›s›yla ‹slâm’a ilgiyi art›rd›. Bu, ‹s-
lâmî kültürün aktar›m›nda okuma-yazman›n mer-
kezî bir öneme sahip olmas›yla ba¤lant›l›yd›. Bu
durumun dolays›z bir sonucu da f›k›h ve fleriat kav-
ramlar›na dair ciddi sorular›n sorulmas› ve f›khî
kavramlar›n anlam ve kapsamlar›n›n toplumun ha-
f›zas›ndan yaz›l› kaynaklara geçifliydi. ‹slâm bu yol-
la Hristiyanl›k’tan ayr›ld›. ‹slâm’da Tanr›’n›n buy-
ru¤unun ve Kur’an’›n merkezîli¤inden ötürü me-
tinsellik ciddi bir gelenek hâline geldi. Dolay›s›yla
okuryazarl›¤›n yükselifliyle birlikte Müslümanlar
aras›nda fleriat›n anlam› konusunda cereyan eden
tart›flmalar, baz› çevrelerce ‹slâmî canlanman›n di-
¤er dinlerdekinden farkl› olarak alg›lanmas›na yol
açt›. fieriat›n baz› Müslüman çevrelerce “tamam-
lanm›fl bir kavram” olarak düflünülmesi ve bir ba¤-
lama oturtulmas› için herhangi bir çabaya gerek
görülmemesi, ‹slâmî canlanman›n kat› bir fleriat bi-
linci getirdi¤i ve bu tarz bir ‹slâm’›n bu ça¤›n gerek-
lilikleriyle uyum sa¤layamayaca¤› düflüncesindeki
Bat› Dünyas›nda kayg› uyand›rd›. Ancak mevcut
sosyolojik gerçekler bundan farkl›yd›; fleriat, buna
ba¤l› hukuk doktrinleri ve kamu ahlâk›yla ilgili so-
rular›n daha çok gündeme tafl›nmas›, Müslümanla-
r›n ‹slâm’› kaynaklar›ndan okuyarak ö¤renebilme-
sinden ötürü ortaya ç›kt›.
Tüm bu ifadeler ›fl›¤›nda Hefner, ‹slâmî canlanma
tecrübesinin dünya üzerindeki di¤er canlanma ha-
reketlerinden çok da farkl› bir yol izlemedi¤ini, ge-
lecekte de küresel mânâda di¤er canlanmalarla
benzer bir yolu takip edece¤ini belirtti.
KAM Avrupa Konuflmalar›
Türkiye-AB ‹liflkilerinde Kimlik ve Yolsuzluk
(Identity and Corruption in
Turkey-EU Relations)
Tim Jacoby
30 Nisan 2010
De¤erlendirme: H a r u n K ü ç ü k a l a d a ¤ l ›
Küresel Araflt›rmalar Merkezi’nin düzenledi¤i “Av-
rupa Konuflmalar›”n›n ikincisinde, Manchester
Üniversitesi ö¤retim üyesi Dr. Tim Jacoby ile Türki-
ye-Avrupa Birli¤i iliflkilerinde kimlik ve yolsuzluk
aras›ndaki iliflki tart›fl›ld›. Programda Jacoby, Revi-
ew of International Studies dergisinde “Turkey and
Europe: Culture, Capital and Corruption” bafll›¤› ile
yay›mlanan makalesi çerçevesinde Türkiye’nin AB
üyeli¤i önündeki engellerden biri olarak resmî bel-
gelerde s›k s›k gündeme getirilen yolsuzluk konu-
sunu farkl› bir aç›dan de¤erlendirdi.
Jacoby, tarihsel ve kültürel arkaplan›n, di¤er konu-
larda oldu¤u gibi yolsuzluk konusunda da Türkiye-
AB iliflkilerinde önemli bir rol oynad›¤›n›, bu unsur-
19
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
lar› göz ard› ederek yap›lacak analizlerle sorunun
anlafl›lamayaca¤›n› savundu. Türkiye’nin Avrupa
ile bütünleflmesine iliflkin sürekli geliflen bir litera-
tür olmas›na karfl›n, yolsuzluk konusunun, kültürel
uyumsuzlu¤a dair tart›flmalardan ziyade iktisadî
iliflkilerde gündeme geldi¤ine dikkat çekti. Türkiye
örne¤inde bunun eksik bir de¤erlendirme olaca¤›n›
savunan Jacoby, kimlik ve kültürel de¤erlerin Avru-
pa’n›n Türk alg›s›n› belirledi¤ini; Türklerin bu de-
¤erlerle birlikte tarihsel perspektiften bak›ld›¤›nda
Avrupa kimli¤ine göre “öteki” oldu¤unu; hilekâr,
doland›r›c›, kurnaz Türk alg›s›n›n zihinlerde infla
edildi¤ini vurgulad›. Bu iddias›n› da Oxford’un 24
ciltlik sözlü¤ünde Türk kelimesinin zalim, insafs›z,
kurnaz gibi anlamlarla karfl›lanmas›n› örnek göste-
rerek destekledi. Jacoby, Avrupa’n›n siyasî ve kültü-
rel s›n›rlar›n› belirlerken geleneksel bak›fl aç›s› çer-
çevesinde “medeni Bat›/barbar Do¤u (Osmanl›-
Türk)” anlay›fl›n›n hâkim oldu¤unu siyasîlerden ve
akademi çevresinden yapt›¤› al›nt›larla aç›klad›.
Jacoby’ye göre “yolsuzlu¤a bak›fl, So¤uk Savafl son-
ras› dönemde dönüflüme u¤rad›. So¤uk Savafl dö-
neminde pek gündeme gelmeyen yolsuzluk,
1990’dan itibaren ulusal-uluslararas› kamuoyunda
ve bas›nda çok yo¤un bir flekilde tart›fl›ld›; uluslara-
ras› organizasyonlar (BM, Dünya Bankas›, OECD,
AB) taraf›ndan yolsuzlukla mücadele için çeflitli gi-
riflimler devreye sokuldu”. Jacoby burada da konu-
ya farkl› bir aç›dan yaklaflarak So¤uk Savafl sonras›
dönemde yolsuzlukla mücadele ve iyi yönetim ko-
nular›n›n gündem hâline gelmesini, hemen her ko-
nuda oldu¤u gibi, “kültürcülü¤ün” geçmiflten bu-
güne süregelen hâkimiyetiyle ba¤lant›land›rd›. “AB
yolsuzluk konusunda Türkiye’den çok daha kötü
durumdaki Do¤u Avrupa ülkelerini Birli¤e ald› ve
ayr›cal›kl› muamele etti. AKP’nin 2002’de iktidara
gelmesiyle birlikte de Türkiye ile Avrupa aras›ndaki
farkl›l›klara iliflkin kimlik temelli sorular etraf›nda
kültürel tart›flmalar ortaya ç›kt›.” Jacoby, yönetime
dindar geçmifli olan bir hükümetin gelmesini, Tür-
kiye’nin Avrupa kültürüne dâhil olmad›¤›na en
önemli dayanak olarak sunan yazarlardan da ör-
nekler verdi ve ekledi:
AKP’nin eflcinsel evlili¤i ve zinay› yasaklayan ya-
sa tekliflerini haz›rlamas›, AB taraf›ndan ‹slâmî
kurallar çerçevesinde al›nm›fl kararlar fleklinde
nitelenerek elefltirildi. Türkiye örne¤inde din-
kanun iliflkisine vurgu yap›l›rken, ayn› yasay› ç›-
karan Romanya örne¤inde karar sadece insan
haklar› çerçevesinde de¤erlendirildi. Bu çifte
standard›n kayna¤›nda ‹slamofobi bulunuyor.
Jacoby, yolsuzluk konusunu iktisadî aç›dan da ele
ald›. “AB’nin yolsuzlukla mücadele program› do¤-
rudan sorunun üstesinden gelmek için yap›lmad›.
Gerçek amaç yabanc› yat›r›mc›lar›n kâr aray›fllar›n›
desteklemek ve Bat› sermayesinin Türk pazar›na gi-
riflini kolaylaflt›rmakt›. Avrupa’da yolsuzlu¤un en
önemli arac› olan rüflvet, kiflisel olarak verildi¤inde
suç teflkil ediyor; fakat flirketler rüflvet verdi¤inde
bu, suç de¤il kolaylaflt›r›c› ifllem olarak tan›mlan›-
yor ve tamamen yasal bir durum.” Buradan yola ç›-
karak yolsuzlukla mücadelenin etik de¤erlerden zi-
yade iktisadî getiriler için yap›ld›¤›n› söyleyen Ja-
coby, yolsuzlu¤un gündemde tutulmas›yla Türkiye
üzerinde siyasî bask› kurulmaya çal›fl›ld›¤›na da
dikkat çekti.
20
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Tim Jacoby, Türkiye’nin AB üyeli¤i önündeki engellerden biriolarak resmî belgelerde s›k s›k gündeme getirilen yolsuzlukkonusunda da tarihsel ve kültürel arkaplan›n önemli bir rol
oynad›¤›n›, bu unsurlar› göz ard› ederek yap›lacakanalizlerle sorunun anlafl›lamayaca¤›n› savundu.
Jacboy, sunumunun sonunda, AB’nin yolsuzlukla
mücadele çal›flmalar›n›n tam olarak anlafl›labilme-
si için yap›lan de¤erlendirmelerde kültürel miras›n
mutlaka göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ini
bir kez daha vurgulad›. Program, dinleyicilerden
gelen sorular çerçevesinde AKP Hükümeti ve Avru-
pa, Avrupa’da Müslüman alg›s›, ›rkç›l›k, ‹slamofo-
bi, kültürel farkl›l›k gibi konulara iliflkin tart›flma-
larla sona erdi.
Türkiye-AB MüzakereleriSürecinde Türkiye-‹spanya‹liflkileri
Ak›n Özçer
8 May›s 2010
De¤erlendirme: E b r u A f a t
‹spanyolca ile ‹spanya tarihi ve siyasetine iliflkin de-
rin bilgisinin yan› s›ra Türkiye’nin AB ile iliflkilerinin
geliflmesine yapt›¤› katk›larla tan›nan emekli diplo-
mat Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanya iliflkileri ve iki ül-
kenin yak›n siyasî tarihindeki paralellikler ba¤la-
m›nda ufuk aç›c› bir konuflma yapt›. Gerek ‹span-
ya’daki ayr›l›kç› milliyetçilikler gerekse bu ülkenin
askerî yönetim sonras› demokratikleflme süreci ko-
nusunda uzman olan Özçer’in Euskal Herria: ‹span-
ya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçili¤i (2 cilt, Do¤an
Kitap, 1999) ve Ço¤ul ‹spanya: Anayasal Sistemi ve
Ayr›l›kç› Terörle Mücadele Modeli (‹mge, 2007) adl›
kitaplar› bulunuyor. Ayr›ca Newsweek Türkiye der-
gisinde güncel meseleleri de¤erlendiriyor.
Özçer sözlerine, 1995’te ‹spanya’n›n AB Dönem
Baflkan› olmas›yla birlikte ivme kazanan Türkiye-
‹spanya iliflkilerinin, bundan on y›l öncesine göre
çok geliflti¤i ve çeflitlendi¤ini belirterek bafllad›. Ar-
d›ndan ‹spanya’n›n AB üyeli¤i ve demokratikleflme
sürecinin seyrini ana hatlar›yla ortaya koydu.
‹spanya’y› So¤uk Savafl boyunca Avrupa siyasetinin
periferisinde b›rakan askerî dikta yönetimi, ‹kinci
Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde yaflanan ‹s-
panya ‹ç Savafl›’n› (1936-39) Cumhuriyetçilerin
kaybetmesiyle ülkeye hâkim oldu. Kendisi için “El
Caudillo/fief, Önder” nitelemesini kullanan ve
1947’de “‹spanya Krall›¤›’n›n Naibi” s›fat›n› alan
dikta lideri General Francisco Franco, özellikle La-
tin Amerika’da çok etkili olan caudillismo (otoriter,
popülist sivil/asker liderlik) gelene¤inin ‹span-
ya’daki örne¤iydi.
21
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki ve sonras›ndakisöylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›laflt›rmal›
bir flekilde izah eden Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanyailiflkileri ve iki ülkenin yak›n siyasî tarihindeki
paralellikler ba¤lam›nda ufuk aç›c› bir konuflma yapt›.
22
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
1975’te Franco’nun ölümünün ard›ndan, Juan Car-
los’un Kral ve Devlet Baflkan› olmas› ve 1976’da
Adolfo Suárez’in baflbakan olarak atanmas›yla bafl-
layan ‹spanya’n›n demokrasiye geçifl süreci, Ekim
1982’de düzenlenen genel seçimler ile tamamland›.
Bu sürecin dönüm noktalar›, serbest seçimler ve ye-
ni anayasayd›. Bütün antidemokratik kurumlar ve
kanunlar kald›r›ld›, yasaklanan bütün siyasî partiler
yeniden aç›ld› ve 1977’de yap›lan demokratik se-
çimlerle oluflan parlamento taraf›ndan haz›rlanan
yeni ‹spanya anayasas›, 1978’deki referandumun ar-
d›ndan yürürlü¤e girdi. Yeni anayasan›n haz›rlanma
süreci ve demokratik hukuk devleti üzerinde önem-
le duran Özçer’e göre ‹spanya, anayasalar›n –de-
mokratik olmak kayd›yla– kurucu meclisler taraf›n-
dan yap›lmas› gerekmedi¤inin baflar›l› bir örne¤i.
Demokratik anayasay› ortadan kald›rmaya dönük
bir darbe giriflimi, orduda hiyerarfli d›fl›na ç›kan bir
grup asker taraf›ndan 23 fiubat 1981’de ‹spanyol
Temsilciler Meclisi’nin bas›lmas›yla gerçekleflti. Ül-
keyi bölünmeye sürükledi¤i gerekçesiyle –ki 1978
Anayasas› Bask, Katalanya ve Galiçya bölgelerine
simetrik özerklik getiriyordu– demokratik yöneti-
me isyan eden bu grubun darbe giriflimi, Juan Car-
los’un engellemesiyle baflar›ya ulaflamad› ve 29 or-
du mensubu yarg›land›. Bundan sonra ‹spanya’da
asker-sivil iliflkilerinin demokratikleflme sürecine
uygun bir flekilde yeniden tan›mlanmas› süreci h›z-
land›. Ordu do¤rudan Milli Savunma Bakanl›¤›’na
ba¤lanarak askerin sistem içindeki özerkli¤i kald›-
r›ld›. Askerin iç güvenlikten çekilerek tamamen
yurt savunmas›na ve uluslararas› misyonlara odak-
lanmas› sa¤land›. 1989’da ç›kar›lan Askerî Müfre-
dat Kanunu ile askerî e¤itim program›n›n müfreda-
t› siviller taraf›ndan belirlenir hâle geldi.
Demokratikleflme sürecinden geçen ‹spanya, Avru-
pa Ekonomik Toplulu¤u’na (AET) üyelik hedefini de
gündemine ald›. Askerî diktatörlük ile yönetildi¤i
için daha önce reddedildi¤i AET’ye 1977’de bir kez
daha baflvurdu. Uzun ve oldukça zorlu bir sürecin
ard›ndan 1986’da Portekiz ile birlikte AET üyesi oldu.
‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki ve sonras›n-
daki söylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›-
laflt›rmal› bir flekilde izah eden Özçer, iki ülkenin
politikalar› aras›ndaki paralelliklere de dikkat çekti.
‹spanya ve Portekiz’in gerçek anlamda Avrupal› ol-
mad›¤›n› öne süren Frans›z politikac›lara karfl› ‹s-
panyol politikac›lar, sürekli olarak ‹spanya’n›n Av-
rupal›l›¤›na vurgu yap›yorlard›; bugün de Türkiye,
Fransa ve Almanya’n›n benzer tezlerine Avrupal› ol-
du¤u iddias›yla karfl› ç›k›yor. Ayr›ca, ‹spanya Avrupa
ile Akdeniz ve Avrupa ile Latin Amerika aras›nda bir
köprü oldu¤unu iddia etti¤i gibi Türkiye de Do¤u ile
Bat› aras›nda bir köprü oldu¤unu ifade ediyor.
Tarihsel olarak ‹spanya hep bir Akdeniz gücü ola-
geldi. Ayr›ca 15. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren Latin
Amerika’da bir sömürge imparatorlu¤u kurarak 19.
yüzy›l›n sonuna kadar bu bölgeyi do¤rudan idare
etti. ‹spanya, iflte bu tarihsel geçmifline dayanarak
kendisini, AB’nin Kopenhag Kriterleri’ni Latin
Amerika’ya aktaran ülke pozisyonuna oturtmaya
çal›fl›yor. Di¤er yandan ‹spanya, Türkiye üzerinden
Ortado¤u ve Orta Asya’ya aç›l›rken; Türkiye de ‹s-
panya üzerinden Latin Amerika’ya aç›l›yor. ‹spanya
Baflbakan› Zapatero’nun, Baflbakan Tayyip Erdo-
¤an ile birlikte Medeniyetler ‹ttifak› çerçevesinde
‹slâm Dünyas› ile Hristiyan Bat› aras›ndaki önyarg›
ve problemleri afl›p karfl›l›kl› diyalo¤un gelifltirilme-
si yönündeki çabalar›, bunun bir yans›mas›.
‹spanya, 1990’lar›n sonundan beri AB’nin temelleri-
ni atan Fransa-Almanya ikilisinin Avrupa’daki ege-
menli¤ine karfl› mücadele yürütüyor ve bu çerçeve-
de Türkiye’nin AB üyeli¤ini destekliyor. Türkiye’nin
‹spanya ile iliflkilerinin geliflmesinde AB ç›pas› çok
önemli. Özçer tam bu noktada, Türkiye’nin tüm Av-
rupa kurulufllar› içinde yer almas›na ra¤men AB’nin
baz› koflullar›n› yerine getirme hususunda, “kendi-
ne özgü koflullar›”n› öne sürerek ayak diremesinin,
AB üyeli¤ini zorlaflt›rd›¤›na vurgu yapt›. Türki-
ye’nin, ‹spanya’n›n demokratikleflme deneyimleri-
ni dikkatle incelemesi ve AB üyeli¤i için daha yo¤un
çaba harcamas› gerekti¤ini dile getirdi.
KAM Milliyetçilik Konuflmalar›
Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›kSonras›na Azerbaycan Ulusçulu¤u
fiammas Salur
15 Haziran 2010
De¤erlendirme: M e h m e t S a b r i A k g ö n ü l
Hakk›ndaki bütün kehanetlere ra¤men milliyetçilik
günümüzün en mühim ve en tart›flmal› konular›n-
dan birisi olmaya devam ediyor. Son zamanlarda
özellikle Karaba¤ meselesiyle Türkiye kamuoyunu
meflgul eden Azerbaycan-Ermenistan geriliminin
önemli bir kolu olan Azerbaycan ulusçulu¤unu ve
onun Sovyetlerden günümüze uzanan de¤iflim ve
dönüflümünü Fatih Üniversitesi ö¤retim üyelerin-
den fiammas Salur ile konufltuk.
Bafllarken, milliyetçili¤in toplumdaki “yüksek de-
¤erler”e eklemlenen bir ideoloji oldu¤unun ve her
devletin milliyetçi bir altyap›s› bulundu¤unun alt›-
n› çizen Salur, ulus-devletlere ait “kutsallar”›n sa-
dece asker-bürokrat-polisten ibaret olmad›¤›n›, ö¤-
retmenlerin de bu ideolojinin aktar›lmas›nda ve
benimsetilmesinde ciddi roller oynad›¤›n› hat›rlat-
t›. Ö¤retmenlerin üstlendi¤i bu aktif role binâen
kaynak olarak ders kitaplar›n› ve okullardaki görsel
malzemeleri inceledi¤ini ve semboller üzerinden
bir milliyetçilik okumas› yapt›¤›n› ifade etti.
Azerbaycan ulusçulu¤unun do¤uflunda 1813, 1828
ve 1830 tarihlerinin oldukça önemli oldu¤unu kay-
deden Salur, tarihî arkaplan› flu flekilde özetledi:
Mezkur tarihlerde Rus Çarl›¤›’n›n bölgede dizayn
çal›flmalar› vard›; birtak›m spot Ermeni yerleflim
yerleri oluflturuldu ve Ermeniler buralara göç etti-
rildi. Azerilerin alg›lar›ndaki “yak›n öteki”nin Er-
meni olmas›nda göç, “uzak öteki”nin ise Rus olma-
s›nda Rusya’n›n s›n›r›n› güvenceye alma çabalar›
etkili oldu. 1905’te Erivan’da Müslüman say›s› Er-
meni say›s›ndan çok daha fazla oldu¤u gibi, Ba-
kü’de de Ermeni nüfusu Müslümanlardan oldukça
fazla idi. Rusya’da 1905-1917 y›llar› aras›ndaki oto-
rite bofllu¤u millî duygular›n “yükselme”sine im-
kân sa¤lad›. Daha sonra Sovyetler döneminde Eri-
23
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
van’›n Ermenilefltirilmesi ve Bakü’nün Azerilefltiril-
mesi gibi politikalar uyguland›. Kruflçev (1953-
1964) döneminde belli bir kültürel canlanma söz-
konusu oldu. Stalin’in paranteze ald›¤›, tamamen
yasaklad›¤› ve içini boflaltt›¤› kültür formlar canlan-
d›; onun döneminde (1922-1953) öldürülen ayd›n
ve kanaat önderlerine iade-i itibar verildi ve bu in-
sanlar›n kendilerini yeniden “keflfetme”sine olanak
sa¤land›. Gorbaçov döneminde (1985-91) “B›rak›-
n›z kendi yollar›na gitsinler” diye özetlenen politi-
kayla ulusal sosyalizmlerin kurulabilece¤i düflün-
cesi, Azerbaycan ulusçulu¤unun tarihinde önemli
bir etki yapt›.
Sembollerin meta-linguistik bir de¤eri vard›r. Sem-
bollerin bu etkisine dayanarak milliyetçili¤in Azer-
baycan okullar›nda ve ders kitaplar›nda nas›l ifllen-
di¤i hakk›nda Salur flunlar› söyledi:
Milliyetçili¤in sözel ve görsel yans›malar›nda
(ikonografiler ve duvarlarda as›l› olan sözler)
çok bariz tutars›zl›klar fark edilmesine ra¤men
temel tutarl›l›¤›n Ermenilerin ötekilefltirilmesi-
ne yönelik oldu¤unu gözlemledim. Yak›n öteki
olarak Ermenileri, uzak öteki olarak da Ruslar›
düflmanca hedef alan birçok ikonografik malze-
me gördüm.
Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerle olan tarihsel
düflmanl›k, Ermeni ve Azerilerin bir araya gelmele-
rinin sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi te-
malar›n ifllendi¤ini; ayr›ca Türklerin misafirperver-
li¤i, Mete’nin düflmanlar›yla nas›l “kahramanca”
savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›. K›sa-
ca Azerbaycan’da tarih, daima düflman ve savafl
üzerinden ya da Azerilerin/Türklerin cesurlu¤u
üzerinden ö¤retiliyor.
Son olarak Salur, Türkiye’de Azerbaycan milliyetçi-
li¤i üzerine yaz›lan metinlerde varolan bir eksiklik-
ten bahsetti:
Haydar Aliyev döneminde (1993-2003) Azer-
baycan milliyetçili¤i için farkl› bir kavram orta-
ya ç›kt›. Devletin resmî ideolojisi hâline gelen
bu kavram, devlet milliyetçili¤i ya da Azerbay-
canc›l›k ideolojisi olarak betimleniyor.
Bu dönemde Azerbaycan’da “Azerbaycanl›lar›n et-
nogenesisini kim(ler) oluflturuyor?” tart›flmalar›n›n
bafl gösterdi¤ini ifade eden Salur, bu soruya verilen
farkl› cevaplar› flöyle s›ralad›: Bu yap›y›, (i) tarih ön-
cesinde arayan perspektif, (ii) Mo¤ol ‹stilas› sonra-
s›na götüren anlay›fl ve (iii) ‹slâmiyet’le karfl›lafl›l-
mas› sonras›na götüren bak›fl aç›s›.
Sunumunun ard›ndan soru-cevap fasl›nda Salur,
Karaba¤ meselesine, Ermenistan-Azerbaycan ara-
s›ndaki sorunlara ve Türkiye’nin bu sorunlar karfl›-
s›ndaki tutumuna dair sorular› cevaplad›.
24
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
fiammas Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerin ve Azerilerin biraraya gelmelerinin sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi
temalar›n ifllendi¤ini; ayr›ca Mete’nin düflmanlar›yla nas›l“kahramanca” savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›.
KAM Etkin Yönetim Söyleflileri
Çin’den Dünyaya Bak›fl
Haluk Dortluo¤lu
3 Nisan 2010
De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k
B‹M Finansman Direktörü Haluk Dortluo¤lu, Mart
ay›nda gerçeklefltirdi¤i 10 günlük Çin ziyaretinin
ard›ndan bu ülkeye iliflkin izlenimlerini rakamsal
verilerle de destekleyerek bizimle paylaflt›. Çin tari-
hine de¤inerek söylefliye bafllayan Dortluo¤lu’nun
dikkatimizi çeken sözleri flunlard›:
• Yaklafl›k 1,5 milyar nüfusa sahip Çin’de 22 ay-
r› dil konufluluyor ve bu dilleri konuflanlar
kendi aralar›nda anlaflam›yor.
• Budizm inanc› genifl bir kitle taraf›ndan sahip-
leniliyor.
• E¤itim kalitesi giderek art›yor. Çince önümüz-
deki 20 y›l içerisinde dünyada önemli bir yere
gelecek.
• Çin’de ‹ngilizce iletiflime müsaade ediliyor. Bu
konuda kat› bir milliyetçi politika güdülmüyor.
• Hiçbir gayrimenkul sat›lm›yor, 99 y›ll›¤›na
devletten kiralan›yor.
• Dünyan›n en kirli 20 flehrinin 19’u Çin’de bu-
lunuyor.
• Köyden kente göçün giderek artt›¤› Çin’de
McKinsey araflt›rmas›na göre, 2025 y›l›nda hal-
k›n %80’inin kentte yaflayaca¤› öngörülüyor.
• fiehirleraras› nüfus hareketi s›n›rl›; bir yerden
baflka bir yere ancak hükümetin izniyle geçile-
biliyor.
• Pasaport kontrolü sonras›nda polislere oy ve-
rilebilen bir ayg›t bulunuyor ki bu, Çinlilerin
hizmet odakl› bir yaklafl›ma ülke olarak geç-
tiklerinin bir göstergesi.
• Çin’deki dönüflüm 1977’de Mao’nun ölümüy-
le bafll›yor, 1990’larda meyvesini veriyor.
• Çinliler serbest piyasa uygulamalar›yla planl›
ekonomiyi entegre etmifl görünüyorlar.
• Yo¤un altyap› yat›r›mlar›n›n yap›ld›¤› Çin’in
fianghay flehri, görünüm olarak New York ve
Londra’dan çok farkl› de¤il; ancak halk bu de-
¤iflime tam anlam›yla adapte olamam›fl.
• Kriz döneminde 200 milyar dolarl›k altyap› ya-
t›r›m› yap›larak krizin etkisi en aza indirilme-
ye çal›fl›lm›fl.
25
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Haluk Dortluo¤lu’na göre Çin’in kadim tarihî birikimiylekendini dünyan›n merkezinde görmesi, Çinlilerin
-oranlar› de¤iflse de- niçin birçok uluslararas› markay›Çin markas› olarak alg›lad›¤›n› aç›klayabilir.
• H›zl› büyüme sürecinde Çin’deki en büyük s›-
k›nt›, “kalifiye eleman” noktas›nda kendini
gösteriyor.
• Çinliler, gayriinsanî flartlarda çal›flt›r›l›yor; an-
cak bu durum giderek de¤ifliyor. Asgarî ücre-
tin yükselmesiyle iç pazar giderek büyüyor ve
önümüzdeki dönemde Çin iç pazar›n›n hac-
mi, ABD iç pazar›n›n hacmine ulaflabilir.
• Yat›r›m olanaklar› ve bürokratik ifllemler Tür-
kiye’ye göre daha rahat.
• Dünyan›n bütün büyük flirketlerinin Çin’de
yat›r›m› bulunuyor.
• Taklit aflamas›nda kalmayan Çinliler, AR-
GE’ye büyük yat›r›m yap›yorlar. 2008’de dün-
yada en çok patent alan flirket, Çinli bir flirket
ve ilk 10 içinde ABD flirketi bulunmuyor.
• Dünya domuz eti tüketiminin %50’si Çin’de
gerçeklefliyor.
• Çin’de gazl› içecek ve süt-yo¤urt kültürü bu-
lunmuyor. Özellikle süt kültürünün olmay›-
fl›ndan dolay› Çinlilerde kalsiyum eksikli¤i ya-
flan›yor. Devlet bu konuya el atm›fl durumda.
• McKinsey araflt›rmas›na göre;
- Çin’de 3.000’e yak›n KFC (Kentucky Fried
Chicken) var ve bu zincir bütün flehirlere ya-
y›lm›fl durumda.
- Çinliler daha çok yerli ürünlere güveniyor ve
sat›n al›yor.
- Çinlilerin %41’i Coca Cola’n›n Çin markas›
oldu¤unu düflünüyor. Birçok uluslararas›
markada bu oran çok daha yüksek. Çin’in
kadim tarihî birikimiyle kendisini dünyan›n
merkezi olarak görmesinin bu durumu aç›k-
lamada yard›mc› oldu¤unu düflünen Dort-
luo¤lu, böyle bir alg›n›n varl›¤›n›n yabanc›
flirketlerin de ifline geldi¤ine dikkat çekiyor.
Bir Üst Düzey YöneticininHayat›ndan Kesitler
Ahmet Ertürk
8 May›s 2010
De¤erlendirme: N e s l i h a n S ö z e r i
“Baflar›l› insanlar›n karar an›”, “Onlar nas›l yöneti-
yorlar?”, “CEO’lar›n bilgeli¤i”, “Yöneticinin k›lavu-
zu”… Bu bafll›klar, herhangi bir kitapç›n›n yöneti-
me dair raflar›n› doldurabilecek kitap isimleridir.
Hepsi bize, yönetime dair karanl›kta kalm›fl nokta-
lar› âdeta bir gece, “haminnenin kula¤›m›za bir s›r-
r› f›s›ldamas›” gibi anlataca¤›n› vaat eder. Yönetim
ustas›n›n herkesten saklad›¤› “püf nokta”s›n›n ken-
di sayfalar›nda oldu¤unu söyler, ba¤›r›r, 盤›rtkan-
l›k yapar. Bir tanesini dayanamaz al›p okuruz. Kita-
b›n son sayfas›na gelip kapa¤›n› kapatt›¤›m›zda ise
dilimizde kekremsi bir tat vard›r. Oysa “Etkin Yöne-
tim Söyleflileri”ne davet etti¤imiz Ahmet Ertürk, 6
y›ll›k TMSF ve öncesindeki 29 y›ll›k yönetim tecrü-
besinden yola ç›karak, teoride s›radan gibi görünen
ama pratikte gerçeklefltirilmesi zor ve irade isteyen
güzel noktalar› bizimle paylaflt›. “Kamu yöneticili¤i,
26
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
insanî de¤erler üzerine infla edilir” veciz sözüyle
beraber Ertürk, “Kamu yöneticisi nas›l olmal›?
Hangi de¤erlere, karaktere ve bak›fl aç›s›na sahip
olmal›?” gibi sorular›n cevaplar›n› aktard›.
Bir kamu yöneticisinin insanî de¤erlere sahip
olmas›, baz› hususlarda iradeli ve ilkeli olmas›-
na ba¤l›d›r. Bir yönetici, özellikle de kamu yö-
neticisi, afla¤›daki maddelere dikkat etmelidir:
• Makam›n kendisine sa¤lad›¤› faydalara karfl›
“müsta¤ni” kalabiliyor mu?
• Ekibini kimlerden oluflturdu? Yol arkadaflla-
r›n› seçerken kriterleri neydi?
• fiirketler için yap›lan SWOT (Üstünlükler, Za-
y›fl›klar, F›rsatlar ve Tehditler) analizini
kendisi için (yani bireysel SWOT analizi)
yapt› m›?
• Çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤›nda harekete
geçen, “kendisini hakl› gösterme mekaniz-
malar›”n›n fark›nda m›?
Ertürk’ün bahsetti¤i bu maddeleri söylefliye daya-
narak açal›m:
Kamuda görev alan bir kiflinin öncelikli amac›, özel
flirketlerde oldu¤u gibi, sadece kâr etmek de¤ildir.
Kâr› sadece kamu hizmetini devam ettirebilmek
ad›na gerçeklefltirir. Buradan anlayabiliriz ki kamu-
da yönetici olmak, evvela insanî de¤erleri ön plan-
da tutmay›, makam›n getirebilece¤i gayriahlâkî
rantlar ve faydalar u¤runa kamu hizmetini feda et-
memeyi gerektirir. Aksi takdirde yönetimin duru-
mu, genel fayda için infla edilmifl bir kurumu, tüm
basit insanlar›n yapt›¤› gibi –bir fare misali– kemir-
mekten baflka bir fley olmayacakt›r. Bir k›ssada, Hz.
Ömer’in kendisine hediye edilen bir elmay› tekrar
geri gönderdi¤i anlat›l›r. Sebebi soruldu¤unda ise
flu cevab› verir: “Ben burada yönetici olmasayd›m
bu bana hediye edilemezdi. Devlet, bana buradaki
eme¤imin karfl›l›¤›n› veriyor. Bu elma, haramd›r.”
“Makam› kötüye kullanmak, bilinçli ya da bilinçsiz
olarak ç›karlara araç edinmek” son madde ile çok
ba¤lant›l›d›r. Zira kifli, belli ilkelere sahip olsa bile
çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤› zaman –bu, maka-
m›n› kötü kullanmak ya da kiflisel hayat›ndaki de-
¤erlerinden ödün vermek olabilir– devreye hemen
“ama” mekanizmalar› girer. Ya “Ben bunu yapt›m
ama herkes yap›yor” ya da “Bu yapt›¤›m do¤ru de-
¤il; ama ben bunu, flu de¤erleri gerçeklefltirmek için
yapt›m” der. Unutmamak gerekir ki hayra haramla
ya da flerle var›lamaz. Süte damlayan bir damla ze-
hir bile onun içilemez olmas›na kâfi gelir. “Herkes
yap›yor” mant›¤› ise, herhangi biri olmay› kabul et-
mifllik demektir ki bu da baflar›s›z bir yönetime
ad›m atmakt›r.
27
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Ahmet Ertürk, 6 y›ll›k TMSF ve öncesindeki 29 y›ll›k yönetimtecrübesinden yola ç›karak, her zaman gözümüzün önünde
oldu¤u için “basit” alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade vebilinç gerektiren ve sadece iyi bir yönetici olmaya de¤il,
nitelikli bir insan olmaya da götüren önemli maddelere de¤indi.
Bir ekibi kimlerden oluflturdu¤unuza bakarak
iflin sonucunu rahatl›kla tahmin edebilirsiniz.
Zira herkes kendinden bir renk, bir usul kata-
cakt›r o ifle. E¤er çal›flkan, ahlâkl›, ekip ruhuna
sahip insanlar seçmiflseniz baflar›ya yar› yar›ya
ulaflm›fls›n›z demektir. Sizin fikirlerinize z›t,
nemalanma zihniyetinde, kendini ön plana ç›-
karma çabas›nda insanlar seçmiflseniz bu in-
sanlar en yak›n zamanda bunlar› ortaya koya-
caklard›r. Çal›flmak zorunda kalsan›z, “ahlâk-
s›z ama çok çal›flkan biri” yerine “ahlâkl› ama
çal›flkan olmayan kifliyi” tercih etmelisiniz.
Çünkü ahlâks›zl›k bulafl›c›d›r, tembellik ise de-
¤ildir.
fiirketler için yap›lan SWOT analizleri, birçok
flirketin güçlü ve zay›f yönlerini ve sektördeki
durumunu objektif olarak ortaya koyar. Dahas›
flirket, SWOT analizindeki sonuçlara göre han-
gi stratejiyi izleyece¤ini de belirler. SWOT ana-
lizi flirketler için hayatî bir tahlil, erken teflhis
imkân› verir. Erken teflhis ise ço¤u zaman ha-
yat kurtar›r. Kifli, kendi SWOT analizini yapabi-
lirse, pek çok hatay› önleyebilir. “Hatalar, en
büyük ö¤reticidir; ancak kariyer hayat›n›z› da
sonland›rabilir.” Hatalar› engellemenin yolu,
kiflisel SWOT analizinden geçer. Ancak bu ana-
lizi yapmak, flirketlerde yap›ld›¤› kadar kolay
de¤ildir. Çünkü kifli eksik ve zay›f yönlerini
kendine itiraf edemez ya da bunlar› kendinde
göremez. Bu durumda kifli, güvendi¤i insanla-
r›n uyar›lar›n› göz önüne almal›, gurur mesele-
si yapmamal›, bilakis bu tür uyar›lara sevinme-
lidir. Zira hükümdarlar›n ve krallar›n iktidarla-
r›n› kaybetmeleri, etraflar›n›n “flakflakç›lar” ile
çevrili olmas›ndan kaynaklan›r. “fieyh uçmaz,
uçurulur” deyimi bunu yeterince özetler.
Ertürk, iyi yöneticili¤e dair birkaç madde verdi bize.
Bunlar, her zaman gözümüzün önünde oldu¤u için
basit alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade ve bi-
linç gerektiren önemli maddelerdir. Sadece iyi bir
yönetici olmaya de¤il, nitelikli bir insan olmaya da
götüren yollard›r. Herkes evinde –anne ve baba ola-
rak-, iflinde –iflveren, ö¤retmen vs. olarak– yönetici
oldu¤u için, en az›ndan “insan” olmaya çal›flt›¤›m›z
için, bu maddeler kuflat›c›d›r ve herkesi ilgilendirir.
Zaten yönetici olmak da en baflta nitelikli insan ol-
maktan geçmez mi?
Sivil Toplum Kurulufllar›ndaYönetim ve Yönetiflim
Bar›fl Görgüç
22 May›s 2010
De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k
Mobilya Sanayi ‹fl Adamlar› Derne¤i (MOBSAD)
Genel Sekreteri Bar›fl Görgüç, “Sivil Toplum Kuru-
lufllar›’nda (STK) Yönetim ve Yönetiflim” konulu
söyleflisine STK’lar›n tan›m› ile bafllad›. Bu tür ku-
rulufllar›n asl›nda yeni olmad›¤›n›, kendi tarihimiz-
de Ahîlik gibi kurulufllar›n bulundu¤unu sözlerine
ekledi. Bugüne kadar Türkiye’de kurulan dernek
say›s›n›n 215.560, hâlen faal olanlar›n say›s›n›n
28
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
84.594, ‹stanbul’da yer alanlar›n say›s›n›n ise
17.285 oldu¤unu ifade eden Görgüç, amaç ve ifllev-
lerine göre STK’lar› flu flekilde s›ralad›:
• Makro ekonomik amaçl› olanlar,
• Belirli ekonomik grup ve mesleklerin sözcüle-
ri olanlar,
• Yard›mlaflma ve dayan›flma amaçl› olanlar,
• Do¤a, çevre, hayvan, kültürel varl›klar gibi
alanlarda ihtisaslaflanlar,
• E¤itim, sa¤l›k, hukuk gibi alanlarda uzmanla-
flanlar.
Görgüç’e göre “yönetim”, de¤iflmekte olan çevre
koflullar›nda k›t kaynaklar› verimli kullanarak ifllet-
menin amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için
baflkalar›yla iflbirli¤i yapmak anlam›na gelirken;
“yönetiflim” ço¤ulculu¤a dayanan, birlikte yönetim
ve üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r. Yönetim
daha dar kapsaml› iken, yönetiflim gönüllü kuru-
lufllar› da içine ald›¤› için kapsam bak›m›ndan daha
genifltir. Yönetim tepeden inmeci iken, yönetiflim
farkl› sistemleri yönlendirmeyi esas al›r. Yönetim
daha sert, yönetiflim ise daha kat›l›mc› ve esnektir.
STK ve yöneticileri için yönetiflimin baz› ilkeleri
mevcuttur:
• Toplumun ç›karlar›n› kendi ç›karlar›n›n önün-
de tutmak,
• Finansal olarak baflkalar›na ba¤›ml› hâle geti-
recek ba¤lant›lardan kaç›nmak,
• Tarafs›z olmak,
• Hesap verebilir olmak,
• fieffaf olmak,
• Aç›k ve dürüst olmak,
• (Yukar›da ifade edilen tüm ilkeleri) yaflayarak
örnek olmak.
Dünyadaki ve Türkiye’deki örneklerden hareketle
Görgüç söyleflisini flöyle sürdürdü: Küresel STK’la-
ra örnek olarak Greenpeace, Do¤al Hayat› Koruma
Vakf› (WWF), S›n›r Tan›mayan Doktorlar, Soros
Vakf› ve Bill&Melinda Gates Vakf› verilebilir. Ancak
politik ve iktisadî konularda öne ç›kan söylem ve
davran›fllar› sebebiyle bu kurulufllar› sadece sivil
toplum kurulufllar› olarak görmek pek mümkün
de¤il.
Ülkemizde STK’lar çeflitli yazarlar taraf›ndan “kir-
lenmifl bir kavram”, “oryantalist bir kavram”,
“uluslararas› siyasetin ‘fetifl’ kavram›” olarak nite-
lendiriliyor. Türkiye’deki STK’lar de¤iflik kategori-
29
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Bar›fl Görgüç’e göre yönetim, de¤iflmekte olan çevrekoflullar›nda k›t kaynaklar› verimli kullanarak iflletmenin
amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için baflkalar›yla iflbirli¤iyapmak anlam›na gelirken; yönetiflim ço¤ulculu¤a dayanan,
birlikte yönetim ve üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r.
ler alt›nda flu flekilde örneklendirilebilir: TÜS‹AD,
MÜS‹AD, TUSKON, TÜMS‹AD; TOBB, ‹SO, ‹TO,
ATO, DENSO; Bakkallar Federasyonu, Al›flverifl
Merkezleri ve Perakendecileri Derne¤i; Türkiye
Bankalar Birli¤i, Barolar Birli¤i; ‹nsan Haklar› Der-
ne¤i, Genç Siviller Hareketi, MAZLUMDER, ‹HH;
KALDER; TÜRK-‹fi, D‹SK; LAS‹AD, BU‹KAD; KAG‹-
DER, ÇYDD, TED. Bu kurulufllar›n hepsinin özünde
belirli insan gruplar›n›n haklar›n› korumak sözko-
nusu; ancak uygulamada iç ve d›fl politik etkenler
oldukça bask›n.
Öte yandan Bilim ve Sanat Vakf›, Sabanc› Vakf›,
Ehl-i Beyt Vakf›, TEV, LÖSEV, TEMA vb. STK olarak
ifade edilebilecek vak›f ve derneklere birer örnek.
Meslek grubu olarak faaliyette bulunan STK’lar ara-
s›nda ise Türkiye Gemi ‹nfla Sanayicileri Birli¤i
(G‹SB‹R), Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve ‹fla-
damlar› Derne¤i (TETS‹AD), Uluslararas› Nakliye-
ciler Derne¤i (UND), Otomotiv Sanayi Derne¤i
(OSD), Türkiye Süt, Et, G›da Sanayicileri ve Üretici-
leri Birli¤i (SETB‹R) ve MOBSAD s›ralanabilir. Bu
kurulufllar›n etkinlikleri, de¤iflik alanlardaki
“güç”leri çerçevesinde flekillenmektedir. Mesela
yan sanayisiyle birlikte 200-250 bin civar›nda çal›-
flan› ve büyük miktarda yapt›¤› vergi ödemeleri ile
G‹SB‹R, hükümet ve çevredeki kurulufllar ile olan
iliflkilerinde güçlü bir rol alabilmektedir.
Genel sekreterli¤ini yapt›¤› MOBSAD’›n görece kü-
çük olmakla birlikte Türkiye mobilya üreticilerinin
%80’inin bu derne¤e dâhil oldu¤unu ifade eden
Görgüç, ifle ilk bafllad›¤›nda maafl›n› alamayacak
durumda oldu¤una ama yap›lan çal›flmalar sonu-
cunda k›sa sürede dergi ve katalog bas›m›ndan fuar
kat›l›mlar›na kadar birçok ifli yapar hâle geldikleri-
ne dikkat çekti.
Sonuç olarak;
• STK, dünyada ve Türkiye’de yeni de¤ildir, yeni
anlamlar yüklenmifltir.
• Hiçbir STK, tabiat› gere¤i tam ba¤›ms›z
ol(a)maz.
• ‹letiflim ve etkileflim her STK için vazgeçilmez-
dir.
• Her STK, özünde bir lobi örgütüdür.
• Her STK, yönetimden yönetiflime geçemez.
• Yönetimden yönetiflime geçifl, STK’lar›n etkin-
li¤ini art›r›r.
KAM Sempozyum
Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm:Ortado¤u, Bat› ve Rusya ile‹liflkiler Sempozyumu
15 May›s 2010
De¤erlendirme: V o l k a n Y a h fl i
D›fl politikada son dönemde artan süreklilik ve de-
¤iflim tart›flmalar›n›n, uluslararas› iliflkiler alan›n-
dan çeflitli isimler taraf›ndan mercek alt›na al›nd›¤›
“Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, Bat›
ve Rusya ile ‹liflkiler” bafll›kl› sempozyum, her biri
tematik olarak bölünmüfl dört oturumda gerçeklefl-
30
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
ti. KAM Koordinatörü Sevinç Alkan Özcan’›n daha
önceki çal›flma, sempozyum ve faaliyetleri tan›t›c›
konuflmas›n›n ard›ndan, Vak›f Baflkan› Mustafa
Özel’in aç›l›fl konuflmas›yla bafllayan sempozyum
oturum konular›na göre ilerledi.
1. Oturum: Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan
Arabuluculu¤a
Sempozyumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Kemal
‹nat, Türkiye-‹ran iliflkilerinde rekabet ve çat›flma-
dan uzlafl› ve iflbirli¤ine geçifli, son on y›lda ekono-
mi, güvenlik ve siyaset alanlar›ndaki geliflmelere
odaklanarak ele ald›. Osmanl›-‹ran aras›nda hep bir
rekabet iliflkisi sözkonusu iken, son y›llarda ikili
iliflkilerde yaflanan dönüflümü “Yeni Osmanl›c›l›¤›n
bir tezahürü” olarak okuman›n çok absürt oldu¤u-
na dikkat çekti. Ticaret hacmi on y›lda on yedi kat
artm›fl, enerji (do¤algaz) ve güvenlik (PKK terörü)
alanlar›nda iflbirli¤ine gidilmifl vs. olsa da ‹nat, ikili
iliflkilerde henüz kat edilmesi gereken uzun bir me-
safe oldu¤unu vurgulad›.
Dr. Ali Balc›, Türkiye-‹srail iliflkilerini tarihsel karfl›-
laflt›rmal› bir analize tâbi tutarak de¤iflim ve sürek-
lilik unsurlar›n› ortaya koydu. ‹ç politika-d›fl politi-
ka ayr›m›n›n hem klasik yaklafl›m hem de sözkonu-
su inceleme aç›s›ndan yetersiz ve engelleyici oldu-
¤unu belirterek, Türkiye’de siyasal ‹slâm’›n yükseli-
flinin güvenliklefltirilmesi üzerinden ikili iliflkilerin
ilerledi¤ine dikkat çekti. 1990’larda ‹srail’le iliflkile-
rin askerî-bürokratik elite ayr›cal›kl› bir konum ka-
zand›r›rken, 2000’lerde sivil politikalar›n askerin
tahakkümünü azaltt›¤›n› savundu. Öcalan’›n yaka-
lanmas›n›, Marmara Depremini, Türk d›fl politika-
s›n›n Avrupal›laflmas›n›, komflularla iliflkilerin dü-
zelmesini, ‹kinci ‹ntifaday› ve ekonomik krizi, aske-
rin güvenliklefltirme siyasetini zay›flatan ve sivil si-
yaseti devreye sokan unsurlar olarak ele ald›.
Yrd. Doç. Mesut Özcan, Türkiye’nin Irak politikas›-
n›n mesafeli bir durufltan müdahil ve faal bir politi-
kaya dönüflümünü üç dönemde inceledi: 1999’da
Öcalan’›n yakalanmas›, güvenlik endiflesinin azal-
mas› ve AB adayl›¤›, Türkiye’nin komflular›yla iyi
iliflkilerinin önünü açt›. 2003’te 1 Mart Tezkere-
si’nin Meclis’ten geçmemesi, d›fl politikada demok-
ratik aktörlerin etkinli¤ini art›rd›. 2007-2008’de
PKK’n›n Da¤l›ca ve Aktütün karakollar›na sald›r›la-
r› karfl›s›nda Türkiye, beklentinin aksine, Irak’la te-
maslar›n› artt›rd›. Özcan, Türkiye’nin risk alarak
yeni politikalar üretti¤ine ve karfl›l›kl› güven için
yeni bir dil infla etti¤ine vurgu yapt›. Ticarî iliflkiler,
d›fl yard›mlar ve medya üzerinden artan etkileflim
sonucunda Türkiye’nin, Irak siyasetinde aktifleflir-
31
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
“Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan Arabuluculu¤a” bafll›kl› ilkoturumda Kemal ‹nat, Türkiye-‹ran; Ali Balc›, Türkiye-‹srail
iliflkilerini tarihsel süreci de dikkate alarak ele ald›. Mesut Özcanise, Türkiye’nin Irak politikas›n›n mesafeli bir durufltan müdahil
ve faal bir politikaya dönüflümünü üç dönemde inceledi.
ken, ekonomik faktörlerin de gitgide önem kazan-
d›¤›na dikkat çekti.
2. Oturum: Bat›’ya Ra¤men Bat› ile Birlikte Hare-
ket Etmek
‹kinci oturumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Resul
Usul, AB-Türkiye iliflkilerini bir modernleflme mo-
deli, demokratikleflmenin parças›, ekonomik en-
tegrasyon meselesi, kimlik sorunu, K›br›s meselesi,
tarihî ve co¤rafî unsurlar gibi çeflitli boyutlarda ele
ald›. Yap›sal dönüflümleri anlamak için iliflkileri
dört safhada de¤erlendirdikten sonra Usul, Aral›k
2004’teki Brüksel Zirvesi ile karfl›l›kl› diyalog baflla-
sa da AB geniflleme politikas›n›n de¤iflti¤ine; müza-
kerelerin ucunun aç›k olmas›, “özümseme”nin ilk
kez uygulanacak olmas›, yap›sal dönüflüm için ge-
rekli finansman›n gelmemesi ve K›br›s meselesinin
AB-Türkiye iliflkilerinin gidiflat›n› mu¤laklaflt›rd›¤›-
na dikkat çekti.
Dr. Helin Sar› Ertem, Türkiye-ABD iliflkilerinde
2000’li y›llardaki de¤iflimi Kuzey Irak ve Kürt soru-
nu üzerinden de¤erlendirdi. Kuzey Irak ve PKK, iki-
li iliflkileri tehdit eden ve stratejik ortakl›¤›n içini
boflaltarak Amerikan karfl›tl›¤›n› körükleyen unsur-
lar iken; PKK ile mücadelede etkin iflbirli¤ine geçil-
mesi ve Türkiye’nin Kuzey Irak’la ekonomik ve tica-
rî iliflkiler gelifltirmesi, zamanla ç›karlar›n ve güven-
lik alg›lar›n›n örtüflmesine yol açt›. ABD’nin, Kuzey
Irak’taki istikrar› koruma ve ‹ran’›n yükselen etkisi-
ni frenlenme çabas› Türkiye’ye olan ihtiyac›n› art›r-
d›. ‹flte iç içe geçmifl bu ekonomik, siyasal ve top-
lumsal hareketlilik, Ertem’e göre, ABD-Türkiye ilifl-
kilerini Kuzey Irak özelinde olumlu yönde etkiledi.
3.Oturum: Tarihi Miras ve Yeni Aktörler Ba¤la-
m›nda Türk D›fl Politikas›
Yüksek lisans ö¤rencisi Enes Tüzgen, Türk d›fl poli-
tikas›ndaki süreklilik ve kopufl unsurlar›n› Turgut
Özal ve AK Parti’nin uygulamalar›n› karfl›laflt›rarak
ele ald›: Özal So¤uk Savafl’›n, AK Parti ise 11 Eylül
sald›r›lar›n›n akabinde Türkiye’nin potansiyelini
harekete geçirdi. Özal’›n “köprü ülke” kavramsal-
laflt›rmas›, Ahmet Davuto¤lu’nda “merkez ülke”ye
dönüfltü. Her ikisinde de mevcut olan çok kimlikli
söyleme, Davuto¤lu “medeniyet” kavram›n› da ek-
ledi. Ç›kar alg›lar›nda ise farkl›l›klar sözkonusu:
Özal’›n d›fl politikas› ekonomiye endeksli, pragma-
tik ve kâr-zarar iliflkisine dayal›yd›. AK Parti ise eko-
nominin yan› s›ra siyasî, kültürel ve sosyal iliflkileri
güçlendirmeye çal›fl›yor; kazan-kazan stratejisine
dayan›yor; bar›fl ve denge politikas› izliyor.
Yüksek lisans ö¤rencisi Ezgi Uzun, devlet d›fl› aktör-
lerden Türk düflünce kurulufllar›n›n Türkiye-Erme-
nistan normalleflme sürecinde oynad›klar› rolleri
ele ald›. Ba¤›ms›z uzmanlar›n ve akademisyenlerin,
düflünsel kaynaklar sunarak siyasî giriflimcilik ro-
lüyle politika yap›m›na müdahil olduklar›n›, at-
mosfer etkisi (genifl bir toplumsal etki) yaratarak k›-
sa ve orta vadeli gündem ve mikro politikalar üret-
tiklerini anlatt›. Örne¤in USAK Azerbaycan’la üst
düzey toplant› tertip ederken; TESEV olumsuz
imajlar› yok etmek, GPOT Ermenistan bas›n›ndaki
olumsuz alg›y› kald›rmak için çal›flmalar yap›yor.
Di¤er yandan bu kurulufllar elçi görevi görüyor; Er-
meni yöneticilerle flahsî iliflkiler kurup bilgi al›yor
ve Türk hükümetine iletiyorlar. Ayr›ca sivil toplu-
mu ve özel sektörü organize ediyorlar.
32
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
4. Oturum: Yak›nlaflma-Uzaklaflma Sarkac›nda
Rusya ile ‹liflkiler
Yrd. Doç. Vügar ‹manov, Ankara-Moskova iliflkile-
rinde yak›nlaflma dönemlerini mercek alt›na alarak
tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›. ‹lki Napolyon’un
M›s›r’› iflgaline karfl› Osmanl›’n›n askerî yard›m ta-
lebiyle, ikincisi Mehmet Ali Pafla’n›n iflgaline karfl›
Hünkar ‹skelesi Anlaflmas›’yla, üçüncüsü 1920’ler-
de yine bir askerî ittifakla gerçekleflen bu yak›nlafl-
malar›n ortak özellikleri, tehdide karfl› askerî ittifak
niteli¤inde ve k›sa süreli olmalar›, öncesinde veya
akabinde savafllar›n yaflanmas›yd›. “So¤uk Bar›fl”
olarak da adland›r›lan son yak›nlaflma ise di¤erle-
rinden farkl›: Taraflar›n ticaret ve yat›r›mlarla eko-
nomik ba¤›ml›l›¤› artt›; turizm sayesinde insanî te-
maslar s›klaflt›; iktidardaki yeni hükümetler siyasî
diyalo¤u art›rd›... ‹manov, 1933’te Sovyet Heye-
ti’nin ‹stanbul’da karfl›lanma görüntülerini içeren
bir belgesel gösterimiyle sunumunu tamamlad›.
Yrd. Doç. Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, An-
kara ile Moskova’n›n Orta Asya politikalar›n› karfl›-
laflt›rd›. Türkiye’nin Orta Asya’yla iliflkisi 1991’de
romantik bir yak›nlaflma süreciyle bafllarken, Rus-
lar 18.-19. yüzy›ldan itibaren bölgede hâkimiyet
kurdu. Türkiye’nin bölgeyle iliflkisi daha ziyade kar-
defllik vurgusuna, ‹pek Yolu’nun canland›r›lmas›-
na, piyasa ekonomisine geçifle, demiryoluna ve te-
levizyon dizilerine dayan›rken; Rusya hâlihaz›rda
bölgede siyasî, ekonomik ve kültürel aç›dan olduk-
ça etkin. Mesela Türkiye’nin ticaret hacmi 4 milyar
dolarken, Rusya’n›nki 17 milyar dolar. Ercilasun,
Türkiye’nin imaj çal›flmas›yla, demiryolu a¤›n› ge-
lifltirerek, uçak biletlerini ucuzlatarak, okullar aça-
rak, do¤rudan günlük bilgi ak›fl›n› sa¤layarak böl-
geyle iliflkilerini gelifltirebilece¤ini sözlerine ekledi.
Sempozyumun son konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Faik
Demir, Ankara’n›n Güney Kafkasya politikalar›n›
ele ald›. Kafkasya’daki flehirlerin adlar›n› dahi telaf-
fuz edemedi¤imiz, dinleri ve etnik kökenleri hatta
Karaba¤ sorununu bile tam olarak bilmedi¤imiz
gerçe¤iyle söze bafllad›. Ermenistan konusunda
uzun vadeli çözümler aranmas› gerekti¤ini ve ancak
halklar anlaflt›¤›nda sorunlar›n tolere edilebilece¤i-
ni söyledi. Türkiye-Kafkasya iliflkilerini dört dönem
alt›nda inceledikten sonra “Rusya Abhazya’n›n ba-
¤›ms›zl›¤›n› desteklerken Çeçenlerinkini neden des-
teklemiyor?”, “Kafkasya’da bar›fl mümkün mü?”,
“Petrol flirketleri bar›fl istiyor mu?”, “Otoriter lider-
ler bar›fl› m›, korkuyu mu tercih eder?” gibi çarp›c›
baz› sorular soran Demir, “Bar›flç› savafllara ihtiya-
c›m›z var” diyerek son noktay› koydu.
Sempozyumun sonunda Muzaffer fienel ve Mesut
Özcan, Türk d›fl politikas›ndaki umut verici dönü-
flümün kal›c› olmas›n› temenni ederek oturumlarla
ilgili genel bir de¤erlendirme yapt›lar.
33
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
Dördüncü oturumda Güljanat K. Ercilasun, Ankara ileMoskova’n›n Orta Asya politikalar›n›; Ali F. Demir, Ankara’n›n
Güney Kafkasya politikalar›n› ele ald›. Vügar ‹manov ise,Ankara-Moskova iliflkilerinde yak›nlaflma dönemlerinimercek alt›na alarak tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›.
34
Küresel Araflt›rmalar
MerkeziKAM
I. OTURUM 10.30–11.45
ORTADO⁄U’DA ‹Y‹ N‹YETL‹ TARAFSIZLIKTANARABULUCULU⁄A
Oturum Baflkan›: FFaahhrreettttiinn AAllttuunn
KKeemmaall ‹‹nnaatt / Türkiye’nin ‹ran Politikas›
AAllii BBaallcc›› / Türkiye- ‹srail ‹liflkilerininTarihsel Karfl›laflt›rmal› Bir Analizi
MMeessuutt ÖÖzzccaann / Mesafeden Müdahaleye:Türkiye’nin Irak Politikas›
II. OTURUM 12.00–13.15
BATI’YA RA⁄MEN BATI ‹LE B‹RL‹KTE HAREKET ETMEK
Oturum Baflkan›: MMuuzzaaffffeerr fifieenneell
AAllii RReessuull UUssuull / Türkiye-AB ‹liflkileri:Karmafl›k Siyasette Dönüflümler
HHeelliinn SSaarr›› EErrtteemm / Türk-Amerikan‹liflkilerinde De¤iflen Güvenlik
Alg›lamalar›: Kuzey Irak ve Türkiye’nin Kürt Sorunu
III. OTURUM 14.00-15.15
TAR‹H‹ M‹RAS VE YEN‹ AKTÖRLER BA⁄LAMINDATÜRK DIfi POL‹T‹KASI
Oturum Baflkan›: MM.. AAkkiiff KKaayyaapp››nnaarr
AAbbdduullllaahh EEnneess TTüüzzggeenn / So¤uk Savafl Sonras›Türk D›fl Politikas›nda Süreklilik ve Kopufl: Özal
ve AK Parti Dönemi
EEzzggii UUzzuunn / Türkiye-Ermenistan ‹liflkilerininNormalleflmesi Sürecinde Yeni Bir Aktör: Türk
Düflünce Kurulufllar›
IV. OTURUM 15.45-17.00
YAKINLAfiMA - UZAKLAfiMA SARKACINDA RUSYA ‹LE ‹L‹fiK‹LER
Oturum Baflkan›: SSeevviinnçç AAllkkaann ÖÖzzccaann
VVüüggaarr ‹‹mmaannoovv / Türk-Rus ‹liflkilerindeYak›nlaflma Dönemleri: Süreklilik ve De¤iflim
GGüülljjaannaatt KKuurrmmaannggaalliiyyeevvaa EErrcciillaassuunn / OrtaAsya’da Türkiye ve Rusya
AAllii FFaaiikk DDeemmiirr / SSCB Sonras› Türk D›flPolitikas›nda Güney Kafkasya
DDee¤¤eerrlleennddiirrmmee
BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff›› KKüürreesseell AArraaflfltt››rrmmaallaarr MMeerrkkeezzii
TTÜÜRRKK DDIIfifi PPOOLL‹‹TT‹‹KKAASSIINNDDAA DDÖÖNNÜÜfifiÜÜMM:: OORRTTAADDOO⁄⁄UU,, BBAATTII VVEE RRUUSSYYAA ‹‹LLEE ‹‹LL‹‹fifiKK‹‹LLEERR
1155 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii
KAM SEMPOZYUM
MOL
A
35
K›t
‘aY
enifl
ehir
li A
vnî
Bu
dey
r-i
har
âbd
an k
i h
ayrâ
n g
itti
m
Gir
yân
gir
yân
gel
ip p
eflîm
ân g
itti
m
Dü
nyâ
da
ne
iflle
dim
ne
yap
t›m
bil
mem
Mes
tân
e ge
lip
mes
t-i
per
îflân
git
tim
.
MAM Tezgâhtakiler
Felsefe 8
Kant’›n Tanr› Anlay›fl›
Mehmet Günenç
20 Nisan 2010
De¤erlendirme: A r i f B i l i r
Fatih Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Dr. Meh-
met Günenç, 2009 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fel-
sefe Bölümü’nde tamamlad›¤› “Kant’›n Tanr› Anla-
y›fl›” bafll›kl› tezinin temel iddialar›n› dinleyicilerle
paylaflt›.
Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu,
yeni bir özne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret
eden Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes
oldu¤u kabul edilse de, Kant’›n Descartes taraf›n-
dan aç›lan yolu daha da derinlefltirdi¤ini ve rafine
hâle getirdi¤ini ileri sürdü. Buna göre, Kant, Descar-
tes’in bilme temelli teorik inflas›na, eylemeyi, yani
pratik alan›, ahlâk› da katarak tamamlamaktad›r.
Günenç’e göre infla edilen modern özne, herhangi
bir hakikat aray›fl›ndan öte bilimsel bilginin peflin-
dedir ve Kant’›n ifadesiyle bu bilginin sentetik a
priori olmas› gerekmektedir. Bilginin kriterinin sen-
tetik a priori olmas›, onun evrenselli¤ini ve zorunlu-
lu¤unu da garanti etmektedir. Kant, Descartes’ten
farkl› olarak bilgiyi sadece düflünmenin bir ürünü
olarak görmemifl, buna duyumlamay› da eklemifltir.
Duyumlaman›n temelini oluflturan zaman ve me-
kân ise bilgilerimizin s›n›r›n› göstermekte ve bu fle-
36
Medeniyet Araflt›rmalar›MerkeziMAM
MAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
DÎVÂN TOPLANTILARI
Sivil Toplum, Hristiyanl›k ve ‹slâm: Robert W. Hefner
Medeniyetler Çat›flmas› ya da 13 May›s 2010
Çoklu Moderniteler? (MAM-KAM Ortak Etkinlik)
‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti: Mohammed Ayoob
Müslüman Toplumlarda Din ve Siyaset 24 Haziran 2010
(KAM-MAM Ortak Etkinlik)
De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur: ‹hsan Fazl›o¤lu
Kanada’da ‹slâm/Osmanl› Medeniyeti’nde 17 Temmuz 2010
Felsefe ve Bilim Tarihi Çal›flmalar›
(MAM-TAM Ortak Etkinlik)
TEZGÂHTAK‹LER
Felsefe-9: Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i Abdullah Yormaz
ve Mevlânâzâde’nin Hidâyet’ül-Hikme fierhi 28 May›s 2010
Felsefe-10: Türkiye’de Otantik Felsefe Recep Alpya¤›l
Yapabilmenin ‹mkân› ve Din Felsefesi 15 Haziran 2010
Felsefe-11: Whitehead Felsefesinde ‹nsan Yaylagül Ceran
13 Temmuz 2010
‹slâmî ‹limler-11: Osmanl›’da Uleman›n Abdurrahman Atç›l
Bürokratikleflmesi (1300-1600) 17 Temmuz 2010
‹HT‹SAS TOPLANTILARI
Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-5: Kaan H. Ökten
Martin Heidegger 12 May›s 2010
Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-6: Ali Utku
Ludwig Wittgenstein 28 Haziran 2010
kilde bilgiye/bilmeye dayal› bir gerçeklik alg›s› olufl-
maktad›r. Duyumlama gücünün d›fl›nda olan “fley-
ler” art›k bilginin konusu olamamakta ve dolay›s›y-
la gerçeklik sahas›n›n d›fl›na ç›kmaktad›r. Günenç’e
göre, bu tür bir bilgi anlay›fl› Tanr›’y› d›flar›da/ke-
narda b›rakmaktad›r. Her ne kadar Tanr›, Kant aç›-
s›ndan teorik ak›lda bir ideal olarak bulunsa da, bu
onun varoldu¤unu göstermemektedir. Klasik meta-
fiziklerin de Kant’a göre en büyük yan›lg›s›, insan
akl›n› döngüsellikten korumak için varolmak duru-
munda olan Tanr›’y› gerçek anlamda/bilfiil varola-
rak tasarlamalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Gö-
nenç’in de belirtti¤i üzere Kant, Tanr›’n›n varl›¤›n›
teorik ak›l yerine pratik ak›l aç›s›ndan anlaml› bul-
makta ve insan›n ahlâkî eylemlerini temellendir-
mek için Tanr›’ya sisteminde bir yer vermektedir.
Descartes taraf›ndan ortaya konan mekanik âlem
anlay›fl›n›n Kant taraf›ndan daha sistematik ve fel-
sefî hâle getirildi¤ine dikkat çeken Günenç, sunu-
munu, gerçek bir “varl›k” olarak Tanr›’ya yer ver-
meyen bu anlay›fla Kierkegaard taraf›ndan yönelti-
len elefltirilere dair tespitleriyle sona erdirdi.
Felsefe 9
Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i veMevlânâzâde’nin Hidâyetü’l-Hikme fierhi
Abdullah Yormaz
28 May›s 2010
De¤erlendirme: M . C ü n e y t K a y a
‹slâm ilim gelene¤inde flerh ve hâfliyelerin nas›l bir
konuma sahip oldu¤u, bugün bizim için ne ifade
etti¤i ve hangi usul ve yöntemlerle tetkik edilebile-
ce¤i gibi sorular son y›llarda gittikçe daha yüksek
bir sesle dillendiriliyor. Medeniyet Araflt›rmalar›
Merkezi, bu sorular› ‹slâm felsefesi gelene¤i aç›s›n-
dan soran ve Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤i çerçe-
vesinde cevaplar bulmaya çal›flan tezi vesilesiyle
Abdullah Yormaz’› a¤›rlad›.
‹bn Sînâ sonras› ‹slâm felsefesi gelene¤inin en etki-
li eserlerinin bafl›nda Esîrüddîn Ebherî’nin Hidâye-
tü’l-hikme’si gelmektedir. ‹bn Sînâ felsefesini k›sa
ve özlü bir flekilde ele alan Hidâyetü’l-hikme, med-
reselerde ders kitab› olarak okutulmas› sebebiyle
üzerine çokça flerh ve hâfliye kaleme al›nm›fl bir
eserdir. Yormaz’›n tespitlerine göre, eser üzerine 17
37
Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu, yeni birözne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret eden Mehmet
Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes oldu¤u kabuledilse de, Kant’›n Descartes taraf›ndan aç›lan yolu daha da
derinlefltirdi¤ini ve rafine hâle getirdi¤ini ileri sürdü.
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
flerh, 67 hâfliye ve yaklafl›k 10 hâfliyetü’l-hâfliye ya-
z›lm›flt›r. Hidâyetü’l-hikme’nin telifinden yaklafl›k
bir yüzy›l sonra bafllayan bu flerh faaliyeti, ‹slâm
co¤rafyas›n›n neredeyse tamam›n› kapsayacak fle-
kilde 20. yüzy›la kadar sürmüfltür.
Hayat› hakk›nda herhangi bir bilgi bulunmayan
Mevlânâzâde de, Yormaz’a göre, hicrî 8. yüzy›lda
yaflam›fl bir Hidâyetü’l-hikme flârihidir. Esere yaz›-
lan ilk flerhlerden birisi olan Mevlânâzâde flerhinin
en önemli özelliklerinden birisi, Mübârekflâh’›n
flerhini esas alarak ve bir anlamda onunla hesapla-
flarak yaz›lm›fl olmas›d›r. Mevlânâzâde flerhinin
birçok yerinde Mübârekflâh’›, Ebherî’nin görüflleri-
ni do¤ru anlamamakla, getirdi¤i yeni tan›mlar ve
delillerle filozoflar›n çizgisinin d›fl›na ç›kmakla
elefltirmektedir.
Yormaz’a göre, pek çok üst düzey flerh gibi Mevlâ-
nâzâde’nin flerhi de sadece Hidâyetü’l-hikme met-
nini aç›klayan bir eser olmay›p konuyla ilgili delile
getirilen itirazlara cevap veren, Ebherî’nin delillen-
dirmesini uygun bulmay›p yeni deliller ortaya ko-
yan, flerh etti¤i metne ekleme ve ç›karmalar yapan,
yeni tan›mlar getiren dinamik bir metindir. Dolay›-
s›yla eserin bu özellikleri, flerh yaz›m türünün met-
ni daha anlafl›l›r k›lmas›n›n yan›nda, metinle canl›
bir iliflki içinde olan bir yöntem oldu¤unu göster-
mektedir. Di¤er yandan Mevlânâzâde’nin flerhi, Hi-
dâyetü’l-hikme’nin de içinde bulundu¤u felsefe
külliyat›n›n di¤er metinleriyle de (özellikle ‹bn Sî-
nâ’n›n eserleri ile Râzî ve Tûsî’nin ‹bn Sînâ’n›n el-
‹flârât ve’t-tenbîhât’›na yazd›klar› flerhlerle) irtibat
hâlindedir ve flerh boyunca bu metinlere s›k s›k
at›fta bulunulmaktad›r.
Son olarak özellikle bir eser üzerine kaleme al›nan
flerh ve hâfliyelerin tespiti noktas›nda, kütüphane
kay›tlar› ve bibliyografik eserlerdeki yanl›fll›klar se-
bebiyle yaflanan zorluklara iflaret eden Yormaz, 13.
yüzy›l ve sonras› ‹slâm felsefe gelene¤ini anlayabil-
mek için kilit bir role sahip olan flerh ve hâfliyelerin
hangi yöntemlerle incelenebilece¤i sorusuna he-
nüz esasl› cevaplar üretilememifl olmas›n›n, bu
alan önündeki en büyük engel oldu¤unu belirterek
sunumunu sonland›rd›.
Felsefe 10
Türkiye’de Otantik Felsefenin‹mkân› ve Din Felsefesi
Recep Alpya¤›l
15 Haziran 2010
De¤erlendirme: M e t i n D e m i r
Bizde felsefe var m›? Neden bizden filozof ç›km›yor?
Özgün bir felsefemiz var m›?... Modern dönem Türk
düflüncesinin evladiyelik sorular›…
Felsefe sahnesinde yerini almak isteyen Türk düflün-
cesinin s›k›nt›l› geliflimine, mezkur sorular ba¤la-
m›nda uygun çözümler bulma aray›fl›na bir katk›
olarak, ‹stanbul Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi’nden
Yrd. Doç. Dr. Recep Alpya¤›l ile yak›n bir tarihte ‹z
Yay›nc›l›k’tan ç›kan Türkiye’de Otantik Felsefenin
38
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
Abdullah Yormaz, ‹slâm ilim gelene¤inde flerh vehâfliyelerin nas›l bir konuma sahip oldu¤u, bugün bizimiçin ne ifade etti¤i ve hangi usul ve yöntemlerle tetkik
edilebilece¤i gibi sorulara Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤içerçevesinde bulmaya çal›flt›¤› cevaplar› aktard›.
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
‹mkân› ve Din Felsefesi: Paul Ricoeur Örne¤i Üzerin-
den Bir Soruflturma adl› son kitab› üzerine konufltuk.
Alpya¤›l, konuflmas›yla ilgili özellikle iki noktaya
dikkat çeki: Öncelikle, otantiklik meselesini Bat›l›
bir filozofu örnek göstererek tart›flmas›n›n bafll› ba-
fl›na bir çeliflki olsa da, buradaki amac›n›n Türki-
ye’deki felsefî camian›n kabul edebilece¤i Bat›l› bir
düflünür üzerinden analoji ile sorunu aç›klamak ol-
du¤unu belirtti. Ayr›ca konuflma üslubunun burha-
nî de¤il, hatabî olaca¤›n› da bildirdi.
Sunumunu muhtelif al›nt›larla zenginlefltiren Alp-
ya¤›l, öncelikle kendi problemati¤ini Tanp›nar’dan
yapt›¤› bir al›nt› ile flu flekilde ortaya koydu:
Kim olursak olal›m, nas›l yetiflirsek yetiflelim,
hayat tecrübelerimizin mahiyeti ve geniflli¤i ne
olursa olsun, bizim a¤z›m›zdan hâlâ okudu¤u-
muz Frenk kitaplar› konuflmaktad›r. T›pk› biz-
den evvelkiler gibi...
Kendini her alanda yeniden tan›mlamak isteyen
cumhuriyet dönemi siyaseti, felsefe konusunda da
bir s›f›r noktas› arama aray›fl› içerisine girmifl, “biz-
de bir felsefe gelene¤i yok” diyerek geçmifliyle ba¤›-
n› kesmifltir. Kökleriyle ba¤›n› kesen felsefe, kendi-
ni Bat› felsefesine dayand›rm›fl ve taklit olma derdi-
ne düçar olmufltur.
Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “tak-
lit olmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamla-
ra gelmektedir. Buna ra¤men, “kendi olma” duru-
mu bir özdefllik durumu de¤il, aksine baflkal›kla
mümkün olan bir fleydir. Alpya¤›l, otantiklikten, ye-
relci-ulusalc› anlamda bir kendi içine kapal› olma
durumundan ziyade, öteki ile dinamik bir diyalek-
tik içerisinde varolma sürecini anlamaktad›r.
Türkiye’deki sorun, kendilikteki bu diyalektik ikili¤i
görememe, sadece Bat› düflüncesini nazar-› itibara
alma meselesidir. Ülkemizde maalesef gelenekle
s›hhatli bir iliflki kurulamam›flt›r; hatta âdeta bir
hissizlik hâli sözkonusudur. Oysa Alpya¤›l’a göre,
yaflanan hâlin bir yans›mas› olan felsefe ameliyesi,
gelene¤e dayanmadan s›hhatli bir flekilde ayakta
duramaz. Burada kastedilen gelenek yal›nkat, sabit,
kendinde bir öz olan gelenek de¤il, kendi içinde de-
vinen ve bugünün ufku ile kaynaflan “Gelen-ek”tir.
fiimdinin devingenli¤inin ve orijinalli¤inin içersin-
den ç›kabilece¤i zengin, velud bir geçmifltir kaste-
dilen. Bu geçmifl, tarihin bir an›nda bir flekilde ya-
flan›p sadece bir zaviyeden kayda geçirilmifl tozlu,
tedavülden kalkm›fl bir miras de¤il, bilakis flimdiki
zaman›n k›lcal damarlar›nda akan, flimdinin her
yan›na hayat tafl›yabilecek kadar ak›flkan ve farkl›
yönlere dallanabilir bir geçmifltir. “Gelen-ek” de-
yince, Alpya¤›l bu tarz bir geçmifli anlamaktad›r.
Alpya¤›l’a göre, bu co¤rafyada gelenekten bahset-
mek dine referans yapmakla eflde¤er olacakt›r ve
otantikli¤e gidecek yol e¤er gelenekten geçen bir
yol ise, bu yolun tafllar› ancak din felsefesi ile dö-
flenmelidir. Bu noktada Bat›l› düflünürler örnek tefl-
kil edebilirler. Bahse konu olan Paul Ricoeur, dini,
felsefesinin içerisine tafl›m›fl, kitaplar›nda Kitab-›
Mukaddes üzerine düflünmüfl ve teolojiye dair yaz›-
lar kaleme alm›flt›r. Ayr›ca bu yegâne örnek de de-
¤ildir; Emmanuel Lévinas, Michel Henry, Gabriel
Marcel, Gadamer hatta Habermas dâhil birçok mu-
teber ça¤dafl filozof din felsefesine taalluk eden
metinler kaleme alm›fllard›r.
Recep Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “taklitolmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamlara
gelmektedir. Ancak, “kendi olma” durumu bir özdefllikdurumu de¤il, aksine baflkal›kla mümkün olan bir fleydir ki
öteki ile dinamik bir diyalektik içerisinde varolma sürecidir.
39
Kendilerine meftun oldu¤umuz Bat›l› düflünürler,
Türkiye’deki gibi sorunlar› “ya/ya da” ba¤lam›na
s›k›flt›rmamakta, köprüler kurarak bu engelleri afl-
maya çal›flmaktad›r.
Demek ki sahih bir felsefe yapman›n yolu, din fel-
sefesi üzerinden gelenekle tekrar s›hhatli bir iliflki
içerisine girmektir. Ricoeur’ün tarih yaz›m›n›n fel-
sefî temellerini sorgulad›¤› Zaman ve Anlat› adl› ki-
tab›ndaki “anlat›” kavram› üzerinde duran Alpya-
¤›l’a göre, gelenekle iliflkiye girebilmek için, Türki-
ye’de felsefenin öyküsü yeniden yaz›lmal›d›r. Bu-
nun için de, ideolojik bir biçimde kurgulanm›fl tek
yönlü bir anlat› yerine, anlat› zenginli¤i üretebile-
cek bir keflf-i kadime yönelmek gerekir. Ayr›ca ona
göre bu yeni anlat›, sadece eskisinin yerine ikame
edilecek bir baflka anlat› de¤il; yüzlerce farkl› anla-
t›n›n bir arada bulundu¤u, “yorumlar›n çat›flmas›”
neticesinde en güçlü anlat›lar›n baki kalabilece¤i
bir anlat›lar pazar› olmal›d›r.
Bu noktada Bernard Russell’›n Bat› Felsefesi Tarihi
ile Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi’ni karfl›laflt›ran
Alpya¤›l, eserinin ad›n› özellikle “Bat› Felsefesi” di-
ye belirten Russell’›n ‹slâm Felsefesi’ne on iki sayfa
dahi olsa yer verdi¤i hâlde, Gökberk’in “Felsefe Ta-
rihi” gibi kapsay›c› bir bafll›k alt›nda ‹slâm Felsefe-
si’nden hiç bahsetmemifl olmas›n› bir skandal ola-
rak de¤erlendirdi. Yine, Ahmet Cevizci’nin yazd›¤›
17. Yüzy›l Felsefe Tarihi gibi mukayyet olmayan bir
bafll›k içerisinde Bat› d›fl›nda hiçbir felsefî çal›flma-
dan bahsetmemesini örnek gösterdi ve Osmanl›
düflünürleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda felsefî ehemmi-
yeti olmayan Hobbes gibi yeni dünyan›n sömürge-
ci zihniyetinin teorisyeni mesabesindeki bir zat›n
yan›nda, ayn› dönemde yaflayan ‹smail Hakk› Bur-
sevî’den veya Niyazi M›srî’den bahsedilmemesinin
bir kadirflinass›zl›k örne¤i olarak telakki edilmesi
gerekti¤ini belirtti.
Osmanl› döneminin, Ali Suavi, Ahmet Vefik Pafla ve
Ahmet Mithat Efendi gibi münevverlerinden yapt›-
¤› al›nt›larla, o dönemin gelene¤iyle yo¤un bir iliflki
içinde olan ayd›n›n›n büyük bir özgüvene sahip ol-
du¤unu ifade eden Alpya¤›l, Türkiye’de felsefe tari-
hinde önemli bir figür olan Macit Gökberk ile bun-
lar› karfl›laflt›rarak, bu alg›n›n nas›l de¤iflti¤ini orta-
ya koymaya çal›flt›.
Yaklafl›k iki saat süren toplant›, bu tan›d›k anlat›n›n
imkân›, bugüne aktar›labilirli¤i, somut örneklerin
eksikli¤i gibi elefltiriler üzerinden devam ederek ye-
ni sorulara ilham kayna¤› oldu.
Felsefe 11
Whitehead Felsefesinde ‹nsan
Yaylagül Ceran
13 Temmuz 2010
De¤erlendirme: K ü b r a fi e n e l
2010 y›l›nda Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din
Bilimleri Bilim Dal›’nda “Whitehead Felsefesinde
‹nsan” bafll›kl› doktora tezini tamamlayan Yaylagül
Ceran, bu konuyu seçerken “modern öznenin yafla-
d›¤› problemler, Bat› felsefesi gelene¤i içinde kala-
40
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
41
rak nas›l afl›labilir ya da yirmi ve yirmi birinci yüz-
y›lda, ‘modern özne’ olarak tan›mlanan insan Bat›
felsefe gelene¤inde hangi sistem içinde ele al›nd›-
¤›nda sorunlar çözülebilecektir?” gibi sorulara veri-
len cevaplar›n varoluflçuluk, bilim felsefeleri üze-
rinden temellendirilen insan felsefesi anlay›fllar› ve
Whitehead taraf›ndan gelifltirilen süreç felsefesi flek-
linde üç grupta ele al›nabilece¤ini ve araflt›rmas›n-
da gelene¤i aflan, kuflat›c› bir cevap sundu¤u için
süreç felsefesini seçti¤ini ifade tti.
Ceran’a göre, “‘Whitehead felsefesinde insan’ de-
nildi¤inde, zihinde canlanacak olan ve modern öz-
nenin bunal›mlar›na çözüm üretecek bir felsefî an-
tropoloji anlay›fl› var m›d›r?” sorusuna Whitehead,
klasik anlamda bir felsefî antropoloji de¤il ama var-
l›k ve tanr› anlay›fl› ba¤lam›nda canl›c›, dinamik ve
iliflkiler içinde tan›mlanacak olan bir felsefî antro-
poloji sunmufltur. Baflka bir ifadeyle, süreç felsefe-
sinde insan›n tan›m› üzerinde s›n›rlar› belirlenmifl
temel bir argüman olmasa da, Whitehead’›n çizmifl
oldu¤u kozmoloji ve teoloji çerçevesinde, Bat› fel-
sefe gelene¤inde yaflanan ontolojik bunal›mlara
gelene¤i aflan bir çözüm üretilmifltir.
‹nsan felsefesi ba¤lam›nda dört temel problem
üzerinden giderek bu sorunun çözümünü arayan
Ceran, sözkonusu problemleri flöyle s›ralad›: (i) ‹n-
san›n deneyimleri ve do¤as› iki ayr› alan olarak al›-
nabilir mi, e¤er al›n›rsa bu iki alan aras›ndaki iliflki
nas›l temellendirilmelidir? Özellikle Descartes’la
birlikte düflünen ve yer kaplayan insan anlay›fl›na,
insan› iki ayr› töz olarak de¤erlendirilen ikici yakla-
fl›ma Whitehead nas›l bakm›flt›r, bunu bir problem
olarak görmüfl müdür? (ii) ‹yi, kötü ve günah iliflki-
si içerisinde insan› nas›l konumland›raca¤›z? (iii)
Bilinç ve özgürlük iliflkisinde süreç içinde insan ne-
dir? (iv) Feminist söylemler aç›s›ndan cinsiyete da-
yanan insan anlay›fl› süreç felsefesinde var m›d›r?
Bu dört sorunun temellendirilmesi için Whitehe-
ad’›n kozmoloji, yani do¤a anlay›fl›n›n nas›l tan›m-
land›¤›n›n bilinmesi gerekir. Çünkü Whitehead da-
ha çok kozmoloji ve teoloji üzerinde durmufltur. Bu
ikisi anlafl›ld›¤›nda insan›n bilfiil varl›k olarak ko-
numu ortaya ç›kmaktad›r.
Whitehead kozmolojisinin temel kavramlar› süreç,
ba¤lant›, bilfiil varl›k, sonsuz nesne ve ontolojik il-
kedir. Ceran’›n özellikle üzerinde durdu¤u kavram
ise bilfiil varl›k yani actual entitydir. “Bilfiil varl›k”
bütün bir âlemin temelinde varolan, herfleyin ken-
disinden yap›ld›¤›, elektronlardan Tanr›’ya kadar
bütün bir sistemin içinde yer alan en temel yap› ta-
fl›d›r. Whitehead iliflkisellik üzerinden sistemini
kurdu¤u için, monadlardan k›smen farkl› ve atom-
cu bir do¤a anlay›fl›na tam anlam›yla sahip de¤ildir.
Newton’un sonlu-sonsuz mekân, sonlu-sonsuz za-
man iliflkisi içerisinde bütün atomik varl›klar›, yani
bilfiil varl›klar› iliflkilendirerek tan›mlay›p yeniden
konumland›rm›flt›r. Acaba hem atomik hem bü-
tünsel bir do¤a anlay›fl›na sahip bu kozmoloji için-
de insan›n varl›¤› nas›l ele al›nm›flt›r? En genel an-
lamda insan, bütün bilfiil varl›klar›n iliflkisiyle evre-
nin tümünü içerebilen bir varl›k olarak tan›mlan-
maktad›r. Âlemdeki her fley bilfiil varl›ktan olufl-
mufltur. ‹nsan da bu bilfiil varl›¤›n bir parças›d›r ve
bilfiil varl›klar›n iliflkisinden meydana gelmifltir.
Peki di¤er varl›klardan insan› farkl› k›lan nedir? Sü-
reç felsefesinde âlemde bütün bilfiil varl›klar, zihin-
sel ve fiziksel kutup olarak, birbirinden ba¤›ms›z ol-
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
Yaylagül Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whitehead’ininsan›, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen ve bilfiil
varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› ve bütün bilfiilvarl›klar› geçmifl, flimdi ve gelecek çerçevesinde
aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›d›r.
mayan ve birbiriyle iliflki içinde olup birbirini ta-
mamlayan iki yöne sahiptirler. Dolay›s›yla, bu yak-
lafl›m›yla Whitehead, Descartes’›n ikici varl›k anla-
y›fl›n› aflt›¤› gibi insan do¤as› aç›s›ndan da tart›flma-
lar› birci bir yaklafl›m ba¤lam›na tafl›m›flt›r.
O halde Whitehead Bat› felsefesinde farkl› bir duru-
fla sahip midir? Özellikle Antik Yunan’dan baflla-
yarak madde-form iliflkisiyle tan›mlanan bir insan
anlay›fl›n›n bulundu¤unu ifade eden Ceran, bir yan-
da “Tanr› imaj›ndaki insan” anlay›fl›yla di¤er yanda
“Tanr›n›n yaratt›¤› fakat do¤ufltan ve tür olarak gü-
nahkar olan insan” anlay›fl›n›n Bat› felsefe gelene-
¤indeki iki temel problem alan›n› oluflturdu¤unu
belirtti. Buna ek olarak, gelene¤e ana rengini veren
Ayd›nlanma felsefesi, temel bak›fl aç›s›n› Kant’›n ay-
d›nlanma ça¤r›s›nda somutlaflan “kendi akl›n›n er-
ginli¤iyle ayakta durabilen insan anlay›fl›”, ak›l ve
kutsal aras›nda bir k›r›lmay› belirginlefltirmifltir. Ce-
ran’a göre, Whitehead, Bat› felsefe gelene¤inin bu
problemlerini insan›n akl›n› kutsalla birlefltirmesiy-
le afl›labilece¤ine inan›r. Whitehead, Ayd›nlan-
ma’n›n rasyonel insan kurgusuna ek olarak ikna ve
sevgiye dayal›, kutsal ile bar›fl›k bir insan anlay›fl› ge-
tiriyor. Ayr›ca, insan›n ancak kutsal olana yaklaflarak
aklî iradesiyle problemleri aflabilece¤ini söyleyen
Whitehead, insan do¤as›n› ikici yap›n›n ve indirge-
meci yaklafl›m›n d›fl›nda de¤erlendirmifl oluyor.
Peki iyilik, kötülük, günah iliflkisinde insan› nas›l
konumland›rabiliriz? Ceran, süreç felsefesinde
Tanr› yarat›c› olarak tan›nmad›¤› için Whitehead
düflüncesinde kötülü¤ün yarat›lmad›¤›n›, sadece
iyili¤in yoklu¤unda ortaya ç›kt›¤›n› belirtti. ‹yilik ve
kötülük iliflkisinde kötü, insan›n kendisini gerçek-
lefltirememesi durumu olarak de¤erlendirilmekte-
dir. Whitehead’a göre, do¤ufltan insanda hem zihin
fonksiyonlar› hem de ahlâkî deneyimler olarak hiç-
bir fley haz›r de¤ildir. Herfley deneyimle ve iliflkiler
içinde ortaya ç›kar. Burada Whitehead’›n kozmolo-
jisine bakmak gerekir. Çünkü Whitehead, kozmolo-
jisinde geçmifl, flimdi ve gelecek iliflkisinde bilfiil
varl›k olan insan, sürekli bir ak›fl içerisindedir. Geç-
mifl, flimdi ve gelecek içinde herfley bir anda var
olup yok olmalar›na benzer flekilde insanlar›n ey-
lemleri de bir anda var olup yok olmaktad›r. White-
head’in süreç felsefesinde sonsuz nesne olarak ta-
n›mlanan bu yok olma süreci, bütün bir olufl süre-
cini dinamik olarak özünde bar›nd›ran bir varl›kt›r.
Burada sonsuz nesneyi önemli k›lan nokta, bütün
âlemi kendi içerisinde resmetmesi, olan ve olmakta
olan herfleyi içerisinde tafl›yan bir form olmas›d›r.
Her bilfiil varl›¤›n geçmiflte yapt›¤› herfley hem flim-
disini hem de onun bir sonraki yapacaklar›n› belir-
lemektedir. Böylece insan sürekli iyi düflünmek ve
iyi davranmakla varl›¤›na dair anlam›, deneyimleri
ve di¤er bilfiil varl›klarla iliflkisinde infla edebilecek-
tir. Bu noktada, Whitehead felsefesinde insan›n sü-
rekli iyi olmaya davet edildi¤ini ifade eden Ceran,
bütün varl›¤›n ortaya ç›kt›¤› temel ilkenin “sevgi”
kavram› oldu¤unu belirterek kötülü¤ün yarat›lma-
d›¤›n›, insan›n kendini gerçeklefltirememesi duru-
munda ortaya ç›kt›¤›n› ve bu durumdan kurtulu-
flun bilinç uyan›kl›¤›n› gerektirdi¤ini vurgulad›. Gü-
nah meselesinin de en çok bu esnada gündeme ge-
tirildi¤ini ve elefltirildi¤ini iddia eden Ceran’›n ifade
etti¤i üzere Whitehead, Keltik Hristiyanl›¤›’n›n de-
vam› olan bir Hristiyanl›k yorumu gelifltirerek kla-
sik kilise kurumunu ve dogmalar›n› elefltirmifltir.
42
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
43
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
Bu anlay›flla hem Hz. ‹sa’n›n peygamber ya da veli
olarak kabul edilip Tanr›’n›n yeryüzündeki simgesi
ve kefaret olma durumu ortadan kald›r›lm›fl hem
de özgür iradesini kullanarak insana kendi dene-
yimleriyle iyi-kötü ve günah olan› infla etme imkân›
sunulmufltur. Dolay›s›yla, sonuçta, ilk günah anla-
y›fl› sistemden ç›kar›larak, insan›n günahs›z bir fle-
kilde var k›l›nd›¤› ve deneyimleriyle kendini gerçek-
lefltirdi¤i vurgulanm›flt›r.
Whitehead felsefesi aç›s›ndan özgürlük ve bilinç
konular›nda ise Ceran flunlar› söyledi: ‹nsan ancak
toplum, do¤a ve Tanr›’yla olan iliflkisi ve deneyim-
leriyle kendi özgürlü¤ünü elde eder. Ona göre, do-
¤ufltan kimse özgür de¤ildir. Dolay›s›yla özgürlük,
süreç içinde ve insan›n aklî iradesiyle kendi varl›¤›
üzerine düflünebilmesiyle ortaya ç›kan bir “insan
olma” durumu olarak tan›mlanabilir. Bu nedenle
Whitehead’in iyiyi, kutsal›, güzeli, özgürlü¤ü dene-
yimleyebilen bir varl›k olarak insan üzerinde dur-
du¤undan söz edilebilir.
Ayr›ca cinsiyet ayr›m›, feminizm söylemi çerçeve-
sinde konuyu de¤erlendiren Ceran, Whitehead fel-
sefesinde bilfiil varl›¤›n yap›s› aç›s›ndan iliflkiselli-
¤in temel al›nmas›yla, cinsiyet ayr›m›na dayal› in-
san anlay›fl›n›n elefltirildi¤ini ve sistemin d›fl›na itil-
di¤ini ifade etti. Kozmolojisi nedeniyle Whitehe-
ad’in bu yaklafl›m›n›n feminist felsefelere aç›k bir
kap› b›rakt›¤› iddialar›n›n ortaya at›ld›¤›n› belirten
Ceran, özellikle 1980’den sonra feminist söylemler-
de, tanr›-insan ve do¤a ba¤lant›s›nda kendilerini
gerçeklefltirdikleri sürece kad›n-erkek ayr›m›n›n
farkl› bir de¤erlendirmeye tâbi tutulamayaca¤›n›
savundu.
Sonuç olarak, Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whi-
tehead’in insan›, etik ve estetik deneyimleri çerçe-
vesinde varl›¤› biçimlendiren, deneyimleriyle Tan-
r›’ya yönelen, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen
ve bilfiil varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› ve
bütün bilfiil varl›klar› geçmifl, flimdi ve gelecek çer-
çevesinde aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›
olarak tan›mlad›¤›n› söyleyebiliriz. Ayr›ca onun bu
yaklafl›m› çerçevesinde, Whitehead’in Bat› felsefesi
gelene¤i içinde farkl› bir insan anlay›fl› ve teoloji
okumas› gerçeklefltirdi¤i de iddia edilebilir. Otu-
rum soru-cevap fasl›n›n ard›ndan nihayete erdi.
‹slâmî ‹limler 11
Osmanl›’da Uleman›nBürokratikleflmesi (1300-1600)
Abdurrahman Atç›l
17 Temmuz 2010
De¤erlendirme: H a l i s K a y a
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi ile Türkiye Araflt›r-
malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i toplant›da
Abdurrahman Atç›l, Chicago Üniversitesi’nde bitir-
mifl oldu¤u “The Formation of Ottoman Learning
Class and Legal Scholarship 1300-1600” bafll›kl›
doktora tezinin bir bölümünü “Osmanl› Ulemas›n›n
Bürokratikleflmesi 1300-1600” bafll›¤› alt›nda sundu.
44
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
Atç›l, sunumunun girifl k›sm›nda, uleman›n tan›m›-
n› ve ayr› bir s›n›f olarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel ko-
flullar›n› ortaya koydu. Daha sonra, siyasî meflruiye-
tin kayna¤› olan din konusunda otorite konumun-
daki ulema s›n›f›n›n, otonom bir yap› olarak ortaya
ç›k›fl›n›n en önemli muhatab›n›n siyasî iktidar oldu-
¤unu vurgulayan Atç›l, Mihne Hadisesi’nin iki tara-
f›n karfl› karfl›ya geldi¤i ilk vak›a oldu¤unu belirtti.
Atç›l, sunumuna uleman›n otoritesini kuvvetlendi-
ren geliflmelere de¤inerek devam etti. Medreselerin
ortaya ç›k›fl›, uleman›n otonomisini sa¤layan vak›f
imkânlar›na kavuflmas› aç›s›ndan önemli bir ku-
rumsal geliflme iken; Mo¤ol istilas› da, siyasî mefl-
ruiyetin kayna¤› olarak dinin yerine soyu getirme-
siyle bafllatt›¤› fleriat-yasa tart›flmas›nda, uleman›n
tart›flman›n fleriat taraf›n› temsil etmesi nedeniyle
otoritesini ön plana ç›karan bir geliflme olmufltur.
Atç›l, çal›flmas›n›n merkezî kavramlar›ndan “bü-
rokratikleflme”yi “varolan pozisyonlar›n hiyerarflik
olarak bir düzene sokulmas› ve devlet hizmetinin
geçici bir atama olarak de¤il, daha çok kariyer ola-
rak alg›lanmas›” fleklinde tan›ml›yor. Osmanl›’dan
önce ‹slâm ülkelerinde olmayan bu yap› Memlûk-
lular taraf›ndan belli bir düzeyde hayata geçirilme-
ye çal›fl›ld›ysa da, fiam ulemas› gibi yerel uleman›n
direnci nedeniyle baflar›l› olamam›flt›.
Osmanl› co¤rafyas›ndaki ulemadan, sadece Os-
manl›’n›n merkezinde bulunan ya da merkezle ilifl-
ki içerisinde kalarak her daim merkezi temsil eden
ulemay› “Osmanl› Ulemas›” diye tan›mlayan Atç›l,
bunun d›fl›nda kalanlara örnek olarak da ‹bn Nu-
ceym, Molla Fenârî, Seyyid fierif Cürcânî ve Cemâ-
leddîn Aksarâyî gibi âlimleri veriyor.
Atç›l’a göre, ‹stanbul’un fethi daha önce Timurlula-
ra yenilen Osmanl›’n›n kendisine bak›fl›nda çok
köklü bir de¤iflim meydana getirdi. ‹mparatorluk
vizyonuyla siyasetine yön vermeye bafllayan Fatih,
devlette merkeziyetçi bir sistem infla etmeye baflla-
d›. Ulema s›n›f› da bürokratikleflerek bu sistemdeki
yerini alm›fl oldu. Merkeziyetçi yap›ya geçiflteki
önemli ad›mlardan birisi de baz› vak›flar›n nesh yo-
luyla mîrî topra¤a dönüfltürülmesiydi. Al›nan bu
tür önlemlerle çeflitli güç odaklar› ve kaynaklar›
kontrol alt›nda tutuluyordu.
Merkeziyetçilik yönündeki en önemli ad›mlardan
birinin de Fatih Kanunnamesi oldu¤unu belirten
Atç›l, Kanunname’nin otantisesi tart›flmalar›na de-
¤inse de, kendisi aç›s›ndan önemli olan kanunna-
menin üçüncü bölümündeki devlet memurlar›n›n
hiyerarflisi ve atama kurallar› üzerinde durdu. Me-
muriyet makamlar›n›n ve atamalar›n kanuna ba¤-
lanmas›, sistemde bir öngörülebilirlik oluflturdu¤u
için hem sistem içindeki hem de sistem d›fl›ndaki
ulemada bir beklenti oluflturmufl ve bu da merkez
etraf›nda bir ba¤l›l›k ve taliplik halkas› meydana ge-
tirerek merkeze güç sa¤lam›flt›r.
‹kinci Bayezid ve Yavuz döneminde adalet ve kanu-
na yap›lan vurgunun artm›fl olmas›na dikkat çeken
Atç›l, bu sayede uleman›n daha otonom bir statüye
kavufltu¤unu ve sultanla iliflkilerin daha gayriflah-
sî/resmî bir mahiyet kazand›¤›n› ifade etti. Buna
delil olarak da, bu dönemde yap›lan atamalar›n ka-
nuna uygun olarak yap›lm›fl olmas›n› gösterdi. Ay-
r›ca, bu dönemde ‹slâm topraklar›ndaki idarî istik-
rars›zl›klar ve Osmanl›’daki patronaj sistemi ule-
man›n Osmanl›’ya yönelmesine neden olmufltur.
Abdurrahman Atç›l, uleman›n tan›m›n› ve ayr› bir s›n›folarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel koflullar›n› ortaya
koyduktan sonra siyasî meflruiyetin kayna¤› olan dinkonusunda otorite konumundaki ulema s›n›f›n›n,
otonom bir yap› olarak ortaya ç›k›fl›n›n en önemlimuhatab›n›n siyasî iktidar oldu¤unu vurgulad›.
45
Kanuni döneminde en dikkat çekici geliflmenin bü-
rokratik yap›n›n hem genifllemesi hem de geliflme-
si oldu¤unu belirten Atç›l, bu geliflmeyle birlikte
uleman›n tedris ve kaza alanlar›ndaki rollerinin da-
ha da ön plana ç›kt›¤›n› belirtti. Bu genifllemede
fethedilen Arap topraklar›n›n da etkisi olmufltu. Ka-
zaî faaliyetler daha önceleri bahse konu olan bölge-
den seçilen ve merkezden onaylanan yerel ulema
taraf›ndan yürütülürken, art›k merkezden gönderi-
len ulema bu faaliyetleri üstlenmeye bafllad›.
Bunun d›fl›nda, Kanuni döneminde ortaya ç›kan
yeni bürokratik tekniklerin do¤urdu¤u yeni uz-
manl›klara da de¤inen Atç›l, uleman›n bu dönem-
de bürokratik ve malî ifllerin görüldü¤ü merkezler-
den giderek uzaklaflt›r›ld›¤›n› aktard›. Bu bürokra-
tik merkezler kendi uzmanlar›n› flakird-kalfa siste-
mi arac›l›¤›yla kendileri yetifltirmeye bafllad›lar. Bu-
nun bir sonucu olarak ilmiyye kendi içinde daha
fazla kurumsallaflm›flt›r.
Atç›l’a göre, “Osmanl› ulemas›” denen tip bütün
unsurlar›yla (Osmanl› gibi giyinen, davranan, his-
seden) bu dönemde ortaya ç›km›flt›r. Bunlar için
kanuna ve gelene¤e itaat çok önemliydi. Bürokrasi-
de en üst makamlara ç›km›fl olanlar›n verebildi¤i ve
terfi için gerekli olan “mülâzamet belgesi” uygula-
mas› sayesinde merkez, kültürünü yayma ve ideal
tiplerini yetifltirme mekanizmas› oluflturmufltu.
Sunumunun sonunda Atç›l, bahsedilen bürokratik-
leflmeyi neden Osmanl›’n›n baflarabildi¤i sorusu-
na; “zira Osmanl› mevcut bir medrese sisteminin
olmad›¤› Hristiyan topraklar›na do¤ru genifllemifl
ve burada kendi sistemini infla edebilme olana¤›
bulmufltur.” cevab›n› vererek sunumunu noktalad›.
MedeniyetAraflt›rmalar›
MerkeziMAM
MAM ATÖLYE
BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff››MMeeddeenniiyyeett AArraaflfltt››rrmmaallaarr››
MMeerrkkeezzii
ZZEEYYDD‹‹LL‹‹KK AATTÖÖLLYYEESS‹‹
1155 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii
Aç›fl Oturumu (09:00-09:30)Aç›fl Konuflmas›: EEyyyyüüpp SSaaiidd KKaayyaa
I. OTURUM (09:30 -10:50)Oturum Baflkan›: MMeehhmmeett AAllii BBüüyyüükkkkaarraa
EErreenn GGüünnddüüzz / “Zeyd b. Ali ve ‹slâm‹limleri Tarihindeki Yeri”
HHaassaann YYaaflflaarroo¤¤lluu / “Taberistan Zeydili¤i”
II. OTURUM (11:10-12:30)Oturum Baflkan›: AAllii HHaakkaann ÇÇaavvuuflfloo¤¤lluu
YYuussuuff GGöökkaallpp / “Zeydili¤in Yemen’deYay›l›fl› ve Kurumsallaflmas›”
MMeehhmmeett ÜÜnnaall / “Zeydi TefsirininKarakteristikleri”
III. OTURUM (13:30-14:50)Oturum Baflkan›: MMuussttaaffaa SSiinnaannoo¤¤lluu MMeehhmmeett ÜÜmmiitt / “Zeydiyye – Mutezile
Etkileflimi ve Kas›m er-Ressî” RReessuull ÖÖzzttüürrkk / “Kas›m er-Ressî’ninSistematik Kelâma ‹liflkin Görüflleri”
IV. OTURUM (15:10-16:30)Oturum Baflkan›: SSaammii EErrddeemm
KKaaddiirr DDeemmiirrccii / “Zeydiyye’nin HadisAnlay›fl›”
FFaattiihh YYüücceell / “Zeydi Usûlünde KaynakAnlay›fl›”
De¤erlendirme Oturumu (16:30-17:30)
46
MOL
A
K›t
‘aY
enifl
ehir
li A
vnî
‹drâ
kim
i m
uh
tâc-
› m
isâl
eyl
eme
yâ R
ab
Âyî
nem
i rû
-pû
fl ey
lem
e yâ
Rab
Çefl
m ü
dil
-i n
â-flâ
du
ma
yârâ
-y›
naz
ar v
er
Mah
rem
-i t
emâfl
â-y›
cem
âl e
ylem
e yâ
Rab
SAM K›rkambar Tez / Sohbet / Kitap
Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik BirEser: Muhyî’nin Hüsn ü Dil’i
Berat Aç›l
21 Nisan 2010De¤erlendirme: Z e y n e p G ö k g ö z
Hâlihaz›rda ‹stanbul fiehir Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyat› Bölümü’nde ö¤retim görevlisi olan Berat
Aç›l, 2010 y›l› itibariyle Bo¤aziçi Üniversitesi’nde
tamamlad›¤› doktora tezini bizlerle paylaflt›.
Doktora döneminde ald›¤› bir ders neticesinde ale-
goriyle ilgilenmeye bafllad›¤›n› söyleyen Aç›l, bu
konu hakk›nda çal›flma iste¤i duymufl, tek bir eser
üzerinden yap›lan incelemenin daha sa¤l›kl› olaca-
¤›n› düflünerek Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil
adl› mensur eserini kendine konu olarak seçmifl ve
Farsça olarak Fettâhî-i Niflâbûrî taraf›ndan yaz›lan
eserle Osmanl› Türkçesi ile yaz›lan eserlerin (La-
mi‘î, Ahî, Keflfî ve Vâlî taraf›ndan yaz›lan eserlerin)
karfl›laflt›rmas›yla ifle bafllam›fl. Bunun için flah›s
kadrosunun, olay ve durumlar›n, anlat› için hayati
öneme sahip âb-› hayât tan›mlar› ile mekân isimle-
rinin mukayesesine giriflmifl, böylece hem eserin
zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri, hem de bir-
birlerinden ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›kar-
m›fl. Daha sonra Muhyî’nin hayat› ve üslubu üze-
rinde duran Aç›l, son bölümde araflt›rmas›n›n as›l
amac› olan alegorik incelemeye yönelmifl; “alegori
nedir, hangi kavramlarla kar›flt›r›lmaktad›r, Bat› ve
47
Sanat Araflt›rmalar›MerkeziSAM
SAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
KIRKAMBAR TEZ/SOHBET/K‹TAP
Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik Bir Eser: Berat Aç›lMuhyî’nin Hüsn ü Dil’i 21 Nisan 2010
Nam›k Kemâl’in Edebiyat Elefltirisinde Fatih Altu¤Modernlik ve Öznellik 5 May›s 2010
Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si Reyhan Çorak9 Haziran 2010
Metinler Aras› Ba¤lam›nda ‹hsan Oktay Mehmet Sar›Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri 16 Haziran 2010
ÖZEL ETK‹NL‹K
Belgesel Gösterimi: Bedr: Sinemada Mehmet Ery›lmazBir Dolunay, Kani Karaca, Tuncel Kurtiz 27 Mart 2010
M‹MAR‹ DÜfiÜNCELER
Türkiye Mimarl›¤›: Ça¤dafl Mimarimiz, Yusuf CivelekGelenek ve Tektonik Kültür: 30 Nisan 2010Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›
Türkiye Mimarl›¤›: Türkiye’de Koruma Ahmet ErsenKavram›n›n Geliflimi ve Otantiklik 27 May›s 2010
OKUMA GRUPLARI
Sanat Okumalar›
‹slam Esteti¤ine Girifl (Oliver Leaman, Küre Yay›nlar›, 2010)Sunum: Ayfle T. Demirkaynak / 11 May›s 2010, 6 Temmuz 2010
Çocuk Edebiyat› Okuma Grubu
Melike Erdem Günyüz / Mart 2010- (‹ki haftada bir Sal›)
ATÖLYELER
Hayal Perdesi Film Atölyesi I-II
Nisan
Dersu Uzala / Akira Kurosawa, Japonya-S.S.C.B 1975‹zsürücü / Andrey Tarkovsky, S.S.B.C 1979Ah Güzel ‹stanbul / At›f Y›lmaz, Türkiye 1966
48
Do¤u edebiyat›nda nas›l ortaya ç›km›fl ve geliflmifl-
tir, Muhyî’nin eserinde alegorinin iflleyifli ne flekilde
olmufltur?” gibi sorulara cevap arayarak tezini bi-
çimlendirmifl.
Akl’›n o¤lu, Beden fiehri’nin padiflah› Dil bir gün
âb-› hayâttan bahsedildi¤ini duyar. Onu aramak
için flehrin gözeticisi Nazar’› Do¤u’ya gönderir. Bu
yolculuk s›ras›nda rastlad›klar›na âb-› hayât› soran
Nazar bir gün Aflk’›n k›z› Hüsn’ün Dil’e âfl›k oldu-
¤unu ö¤renir. Dil de bu aflka karfl›l›ks›z kalmaz. Gö-
rünen anlam›n› bir aflk hikâyesi olarak özetleyebile-
ce¤imiz eserin di¤er anlat›s› gönül ve güzellik ara-
s›ndaki iliflki üzerinden, yazar›n›n tasavvufî anlam-
da ak›ldan aflka yol alan, kendi yaflad›¤› seyr-i sülû-
kunun bir özetidir sanki. “Sanki”nin alt›n› çizen
Aç›l bu yorumunun, tasavvufî anlamda “ne ifade
ediyor olabilir”in bir denemesi olarak okunmas›n›
ister. Bunun imkân›n› Muhyî’nin tasavvuf ehli olu-
fluna ve Gülflenî tarikat›na mensubiyetine ba¤lar.
Eserden belki bir Divan edebiyat› alegorisi de ç›kar-
t›labilecekken tezin iki anlam katman› üzerinden
ilerlemesi tercih edilir. Yoksa daha baflka katmanlar
da mümkün olabilir. Mesela Hüsn ü Aflk’›n bar›n-
d›rd›¤› yedi anlam katman› bilinmesi gereken
önemli bir örnek olarak karfl›m›zda durmaktad›r.
Hatta Hüsn ü Aflk’a alegorinin alegorisi yak›flt›rma-
s› yap›l›r. Bu flekilde birden fazla anlat› metnin için-
de parça parça de¤il de bafltan sona devam eden bir
nitelik arzederek birlikte yürürler. Bunun için yazar
hem her kelimesini önemle seçer hem de müphem
bir dil tutturur. Çünkü alegorilerde “bir fley söyle-
nir, baflka bir fley kastedilir”. Tan›m›n› bu flekilde
ortaya koydu¤umuzda alegori ile yak›n anlaml›, ka-
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
May›sParis, Texas / Wim Wenders, Bat› Almanya-Fransa-‹ngiltere 1984
Dekalog: Kadere Yan Bakmayacaks›n / Krzysztof Kieslowski, Polonya 1990
Kaybolan Güvercin Gerdanl›¤› / Nas›r Hamir, Tunus-Fransa 1991
Kiraz›n Tad› / Abbas Kiyarüstemi, ‹ran 1997
HaziranMay›s S›k›nt›s› / Nuri Bilge Ceylan, Türkiye 1999Eve Yolculuk / Yimou Zhang, Çin 1999Düz Hikâye / David Lynch, Fransa-ABD, ‹ngiltere 1999Büyük Yolculuk / ‹smail Faruki, Fas-Fransa 2001
TemmuzKarpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak / Ahmet Uluçay, Türkiye 2004Sar› Köpe¤in Yuvas› / Byambasuren Davaa, Almanya 2005Yumurta / Semih Kaplano¤lu, Türkiye 2007Kar / Aida Begiç, Bosna-Hersek-Almanya-Fransa-‹ran 2008
Senaryo Atölyesi II
Gökhan Yorganc›gil / Mart 2010- (Her Cumartesi)
K›sa Film Atölyesi
Faysal Soysal / Temmuz 2009- (Her Cumartesi)
Türk Sinemas› Atölyesi
‹hsan Kabil / Nisan 2010 (‹ki haftada bir Sal›)
Nisan
Aysel, Batakl› Dam›n K›z› / Muhsin Ertu¤rul, 1934
May›s
Hal›c› K›z / Muhsin Ertu¤rul, 1953‹stanbul’un Fethi / Ayd›n Arakon, 1950
Haziran
Kanun Nam›na / Ömer Lütfi Akad, Türkiye 1952Düflman Yollar› Kesti / Osman F. Seden, 1959
Temmuz
K›r›k Plak / Osman F. Seden, 1959Üç Arkadafl / Memduh Ün, 1958
A¤ustos
Gecelerin Ötesi / Metin Erksan, 1960
r›flt›r›lmas› mümkün baflka kavramlar hemen akla
gelir: mecâz, istiâre, temsil, metafor, teflbih, sembol
gibi. Hepsinde de bir anlam aktar›m› sözkonusu-
dur. Fakat bunlar alegori gibi birden çok anlam kat-
man›na sahip olmay›p birer söz sanat›d›r. Oysaki
alegori bunlar› da içinde bar›nd›rabilen bir anlat›m
tekni¤i, bir türdür.
Zikredilen çok anlaml›l›k ve müphemiyetin d›fl›nda
alegorik metinlerde rastlanan di¤er temel özellikler
ise flunlard›r:
• Kiflilefltirme (Teflhis)
• ‹ç çat›flma (ki genelde erdem ve kötülük ara-
s›nda cereyan eder)
• Aray›fl (Bu genelde bir yolculuk olur)
• Metinleraras›l›k (Modern anlamda de¤il de ya-
zar›n ayn› metnin bir di¤er bölümüne ya da
daha önceki metinlerine veya baflka metinle-
re gönderme yapmas› fleklinde)
• Tenasüp (Bat›l› eserlerde olmayan bir özellik)
• Zaman d›fl›l›k (Gene müphem b›rakma iste¤i-
nin devam› olarak)
Yukar›da s›ralanan yap›sal unsurlara dayal› bir ale-
gori tart›flmas›n› daha elveriflli bulan Aç›l, anlam›n
anlam›n›n dahi mu¤lâkl›¤›na vurgu yaparak bu
yönde inceleme yapmak yerine Williams’›n* iflle-
timsel yöntemini s›nar. Bunun için anlat›y› üç ana
bafll›kta inceler:
1. fiah›slar Kadrosu: Canland›rma veya flekillen-
dirme fleklinde ayr›l›r. Hüsn ü Dil’de yer alan
flah›slar›n ço¤u canland›rmad›r; çünkü bu fla-
h›slar›n ço¤u birer kavramdan mülhemdir.
2. Ba¤l› eylemler serisi: Epizodik veya olay örgü-
lü diye ayr›l›r. Hüsn ü Dil olay örgülü bir yap›
sunar, çünkü neredeyse tüm olaylar âb-› ha-
yât aray›fl› çerçevesinde sunulur.
3. ‹flaret, emare ve yap›lar serisi: ‹flaret daha çok
flah›slara yönelikken, emare ise olaylarla ilgi-
lidir. Ama bu eser için bu uygulama pek otur-
maz. Çünkü iflaret ve emare kullan›m›na pek
fazla rastlanmaz.
Tezine eserin transkripsiyonlu metnini ve t›pk›bas›-
m›n› da ilave eden Aç›l’a sunumunun sonunda yö-
neltilen ilk soru niçin alegorik bir anlat›ma ihtiyaç
duyuldu¤u fleklindeydi. Dilin yetersizli¤i, tasavvuf
sözkonusu oldu¤u için hâl dilinin gerektirdi¤i direkt
anlatamazl›k, hatta yazar›n kendi müritleri için giz-
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil adl› mensur eseriniinceleyen Berat Aç›l, benzer eserlerin flah›s kadrosunu,
olaylar›n›, anlat› için hayati öneme sahip âb-› hayâttan›mlar› ile mekân isimlerini mukayese ederek, hem
eserlerin zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri hem debirbirlerinden ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›karm›fl.
49
* Arnold Williams, “Medieval Allegory: An Opera-
tional Approach”, The Bulletin of the Midwest Mo-
dern Language Association 1 (1969): 77.
50
li anlamlar kullanmak iste¤i, belki siyasî bask› gibi
nedenler neticesinde yazar bu yola baflvurmufl ola-
bilir denildi. Özellikle 16. yüzy›l›n bu tür anlat›larda
bereketli oldu¤unu, bu yüzy›l›n özellikle bu ba¤-
lamda incelenmesi gerekti¤ini aktaran Aç›l, dinle-
yenlerine yeni bir araflt›rma sahas›n›n kap›lar›n›
aralayarak sunumunu nihayete erdirdi.
Nam›k Kemâl’in EdebiyatElefltirisinde Modernlik ve Öznellik
Fatih Altu¤
5 May›s 2010De¤erlendirme: N e s l i h a n D e m i r c i
Nam›k Kemâl’i nas›l bilirsiniz? ‹ster edebî, ister si-
yasî kiflili¤iyle, Türk edebiyat›nda Bat›l›laflma hikâ-
yesinin izini sürerken u¤ramadan geçemeyece¤i-
miz duraklardan biridir. Tanzimat Devrinde Bat›’ya
aç›lan edebiyatç›lar›n hedeflerinden biri, Divan flii-
rinin içine düfltü¤ü bofllu¤u f›rsat bilerek eskiye ka-
p›y› bir daha açmamak üzere kapamakt›. Eski fliire
ilk darbeyi vuran ise hürriyet, vatan, millet roman-
tizmini bafllatan Nam›k Kemâl’di (1840-1888).
Tanzimat Devrinin –genelde içerik aç›s›ndan da ol-
sa yenilikçili¤in– öncülerinden olan Nam›k Ke-
mâl’in edebî kiflili¤i üzerine yap›lan akademik ça-
l›flmalar tatmin edicilikten uzak ne yaz›k ki. Eserle-
rinin ciddi bir k›sm›n›n hâlâ Latin harfleriyle bas›l-
mad›¤›n›, yani gün›fl›¤›na ç›kmad›¤›n› düflünürsek,
Nam›k Kemâl’in elefltirilerine odaklanan bir çal›fl-
ma ilgiyi hak ediyor. Sanat Araflt›rmalar› Merke-
zi’ne doktora teziyle konuk olan ‹stanbul fiehir
Üniversitesi ö¤retim üyesi Fatih Altu¤ bu türden sa-
iklerle yola ç›km›fl.
Bugün Türkiye’nin renklerini oluflturan farkl› gö-
rüflteki insanlar›n s›kça baflvurdu¤u karizmatik bir
ismin üzerinde çal›flmak iki sorumlulu¤u devral-
mak anlam›na geliyor Altu¤’a göre: ‹lkin, Nam›k
Kemâl ve kufla¤›na neleri borçlu oldu¤umuz; ikinci-
si, bu sanc›l› dönemin fikir adamlar›ndan hangi za-
aflar› devrald›¤›m›z sorular›n›n cevab›n› aramak.
Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›l aktar›ld›¤›-
na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü” konu-
mundan dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün
ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle hak etti-
¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte. Burada,
kendisinin de tecrübe etti¤i gibi, araflt›rmac›lar›n
içine düfltü¤ü, bugünü eskiden daha iyi, daha do¤ru
sanma yan›lg›s›yla hesaplaflma f›rsat› da do¤uyor.
Nam›k Kemâl’in elefltiri dili de edebî dilinden fark-
l› de¤il; öznel, duygusal, öfke ve heyecan dolu.
Gençlik y›llar›ndan itibaren yazd›¤›, çok say›daki
elefltiri metinlerinde savafl terminolojisini kullan›-
yor, eserleri acizlik veya iktidar kavramlar›yla de-
¤erlendiriyor. Bilhassa sadme yaflad›¤› devrin ede-
biyat deneyimini anlat›rken Nam›k Kemâl’in bafl-
vurdu¤u karakteristik kavramlardan biri; vurma,
çarpma, darbe gibi anlamlara geliyor. Bat›l› marifet
günefli bu topraklara ulafl›rken bunun “sadme”sine
maruz kalan en bariz alan edebiyatt›. Her fley yerli
yerindeyken bir darbeyle, sars›nt›yla yerle bir oldu;
tam bir altüst olma hâli yafland›. Bundan sonra hiç-
bir fley eskisi gibi olmayacakt›. Eski türler ifllevini
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
51
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
kaybetti, yeni türler ithal edildi; bu ikisinin bir ara-
ya gelmesinden melez türler do¤du. Tanzimat’›n ilk
nesline mensup her ayd›n›n›n darbe sonras› takip
edilecek yol haritas›na yönelik önerdi¤i çözüm yol-
lar› dikkate de¤erdir. Altu¤, Nam›k Kemâl’in öneri-
sini Frans›z felsefeci Alain Badiou’nün özne kavra-
m›yla ortaya koydu¤u teze benzetiyor. Buna göre
“özne olman›n imkân›, o toplumdaki sars›nt›lar›n
fark›na varmak ve o olaylar›n açt›¤› imkânlarla öz-
deflleflmek yoluyla gerçekleflir.” Nam›k Kemâl de
Bat›l› edebiyat anlay›fl›n›n yol açt›¤› travma sonra-
s›nda do¤an imkânlara sahiplenme çabas›nda bir
özne olarak yeni bir edebiyat kurmaya çal›flmakta-
d›r. Türkçedeki edebiyat kavram›n› da, bugünkü
ba¤lam›yla ilk kez kullanan Nam›k Kemâl’e borçlu-
yuz. Kavram 17. yüzy›l metinlerinde farkl› bir an-
lamda geçer; ama bütün türleri ayn› flemsiye alt›n-
da toplayan estetik bir kategori olarak kullan›lmas›
Bat›’dan iki yüzy›l kadar sonraya denk düflüyor.
Bat› etkisindeki edebiyat›n ilk elefltiri metni olma
özelli¤ini tafl›yan, 1866’da Tasvir-i Efkâr’da “Lisan-›
Osmaniyenin Edebiyat› Hakk›nda Baz› Mülâhâzat›
fiâmildir” bafll›¤›yla yay›nlanan makalesinde Nam›k
Kemâl, edebiyat›n fonksiyonlar›n›, iktidarla iliflkisini
ele al›rken k›y›c› bir dille “sadme öncesi” edebiyat›-
m›z› hiçlefltiriyor. Eski, ileri-geri kavramlar› üzerin-
den elefltiriliyor, çocuksu olmakla suçlan›yor. Altu¤,
Nam›k Kemâl’in eskiye dair bir boflluk üreterek ken-
di projesine yer açt›¤›n› söylüyor, flairin çözüm öne-
risi ise edebiyat›n ›slah›ndan yanad›r. Kritik kavra-
m›n› karfl›lamak için “tenkit” ve “muâheze” kelime-
lerini öneriyor, tercihini ikincisinden yana koyuyor.
Buna göre tenkit, nesneler aras›nda hakiki ve sahte-
yi ay›rmaya yarar; muâheze ise bir fleyin kendi haki-
katinde bulunan bat›l yönünü temizlemek, onu
kendi hakikatine döndürmek anlam›ndad›r.
Nam›k Kemâl’in bak›fl›na göre edebiyat evrenseldi
ve ak›l-hakikat-tabiat esas›na göre kurulmufltu;
Hint’ten Yunan’a, oradan da Araplara geçerek ev-
renselli¤ini sürdürdü. Zamanla bu medeniyetler
evrenselliklerini kaybettiler, Bat› da bu de¤eri ald›
ve kendinin k›ld›. Di¤er bir deyiflle biz Bat›’dan
bünyemize yabanc› bir unsuru de¤il, zaten bizim
olan› geri al›yoruz. ‹ntibah’›n mukaddimesinde ha-
kikat ile hikâyeyi karfl›laflt›r›rken, hakikati ç›plak bir
genç k›za, hikâyeyi ise güzel giyinmifl koca kar›ya
benzetiyor. ‹lki do¤all›¤› sebebiyle çirkin gelirken,
di¤eri allan›p pullanm›fl bir çirkinliktir. Kad›n-elbi-
se-örtünme metaforlar›na s›kça baflvuran Nam›k
Kemâl’in gözünden bak›nca edebiyat eyleminin te-
melinde de yer alan budur asl›nda; ç›plak gerçekten
hofllan›lmaz, sahtenin göz boyay›c›l›¤›na aldan›l›r.
Fatih Altu¤, Nam›k Kemâl’in Fars edebiyat› ve Di-
van fliirinden, güzel giydirilmifl bir ceset metaforuy-
la veya pisli¤in kayna¤› olarak bahsetmesinin Julia
Kristeva’n›n “zillet” kelimesiyle karfl›layabilece¤i-
miz abject kavram›yla örtüfltü¤ünü dile getiriyor.
Kristeva’ya göre her insan yüce ve süfli de¤erlerle
yarat›l›r ama özneye dönüflmesi, süfli taraf›n› yok
saymas›yla mümkün olur. Tanzimat ayd›n›n›n yeni
bir edebiyat üretme sanc›s› bu çabayla benzefliyor.
Devrinin ço¤u ayd›n› gibi Nam›k Kemâl de bir ikile-
min içindeydi. Sade yazmak isterken babas›na yaz-
d›¤› mektupta bile sanat yapmaktan kurtulama-
maktan yak›n›yordu. Altu¤’un alt›n› çizdi¤i gibi, ha-
raretli tart›flmalar›nda fliddetle elefltirdikleri, ken-
dinde bar›nd›rd›¤› e¤ilimlerdi bir yandan da. Beflir
Fatih Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›laktar›ld›¤›na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü”konumundan dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün
ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle haketti¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte.
52
16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan “mahallileflme cereyan›”ndanbahseden Reyhan Çorak, Dîvân fliirine Türkçeyi de ihmal
etmeden atasözlerinin, deyimlerin, günlük hayata dairbirtak›m unsurlar›n dâhil olmaya bafllad›¤›n›, Münîrî’nin de
bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.
Fuat gibi kendisinden daha radikal kalemler ortaya
ç›k›nca, Nam›k Kemâl’i eski fliir ve Fars edebiyat›na
karfl› daha insafl›, fikirlerinde daha itidalli bir ko-
numda görüyoruz.
Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si
Reyhan Çorak
9 Haziran 2010De¤erlendirme: B e r r a K e p e k ç i
Reyhan Çorak, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araflt›rmalar› Enstitüsü’nde tamamlad›¤› “Münî-
rî’nin (öl.1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (‹nceleme-
Metin)” bafll›kl› doktora tezini sundu.
Yedi cilt ve otuz üç bin beyitten oluflan Siyer-i Nebî
adl› eserin, iki hoca gözetiminde dört ö¤renci ara-
s›nda paylafl›ld›¤›n› ifade eden Reyhan Çorak, 2. ve
3. ciltlerini çal›flt›¤›n› ve bu nedenle tespitlerinin de
sadece bu iki cildi kapsad›¤›n› belirtti.
Manzum Siyer-i Nebî’nin konusu Hz. Peygamber’in
hayat› oldu¤u için tezin girifl bölümünde “siyer” ke-
limesinin mânâs›, bir ilim olarak “siyer”in do¤uflu,
klasik Türk edebiyat›nda bir tür olarak önemi ve ye-
ri, manzum ve mensur siyerler, Türk edebiyat›nda
Hz. Peygamber’i konu alan esma-i nebî, naat, mev-
lid, miraçnâme, hicretnâme, mucizât-› Nebî, hilye
gibi di¤er türler hakk›nda bilgi verilmektedir. Bun-
larla birlikte Türk edebiyat›nda yaz›lm›fl müstakil
siyerler; manzum siyerler ve mensur siyerler fleklin-
de iki k›sma ayr›larak incelenmektedir.
Çorak, tezinin birinci bölümünde flairin hayat›, do¤-
du¤u yer ve y›l, ad›, mahlas›, ailesi, mesle¤i, eserleri
ve yaflad›¤› dönem ile ilgili araflt›rmalar yapt›¤›n›
ifade ederek flu bilgileri verdi: fiair Amasyal›’d›r,
ölüm tarihi 1521?, yaflad›¤› dönem II. Bâyezid devri-
dir ve o devirde Amasya’da II. Bâyezid’in o¤lu fieh-
zade Ahmed bulunmaktad›r. Münîrî, fiehzade Ah-
med’in nedimlerindendir. Tezkirelerde flairin ad›
Münîr, Münîrî, Münîrî ‹brahim Çelebi ya da Meh-
med Çelebi fleklinde geçmektedir. Münîrî’nin flairli-
¤inden ziyade çok nazik, kibar ve zarafet sahibi bir
devlet adam› olmas› ön plana ç›kmaktad›r. fiairli¤i
ikinci planda olmas›na ra¤men siyeri otuz üç bin be-
yitten oluflmaktad›r. Dîvân adl› eserinde Münîrî, Ali
ve Ferah isminde iki çocu¤undan, Mihr-i Müflteri
ad›nda uzunca mesnevîsinde de kendisinin sipahî
oldu¤undan ve hat meflk etti¤inden bahseder. Ölü-
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
53
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
mü ile ilgili sadece Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâme-
si’nde Amasya’da öldü¤üne dair bir kay›t bulun-
maktad›r. Siyer-i Nebî’den baflka Mihr-i Müflteri
ad›nda mesnevîsi, Türkçe Dîvân›, Farsça Dîvân› ve
Tezkiretü’l-Vefâyî, Risâle, Münfleât Mecmûas› adl›
üç küçük eseri tespit edilmektedir.
Amasya’y› da ele alan Çorak, o dönemde Amas-
ya’n›n flehzade sanca¤› olmas› nedeniyle Münî-
rî’nin medeniyet ve kültür aç›s›ndan çok canl› bir
flehirde yetiflti¤ini ve yaflad›¤›n› ortaya koydu.
16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan edebî bir geliflmeden
bahisle Çorak, ‹ran edebiyat› ürünü olan Dîvân flii-
rine Türkçeyi de ihmal etmeden atasözlerinin, de-
yimlerin, günlük hayata dair birtak›m unsurlar›n
dâhil olmaya bafllad›¤›n›, buna da Fuat Köprü-
lü’nün “mahallileflme cereyan›” dedi¤ini ve Münî-
rî’nin de bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.
Dolay›s›yla Siyer-i Nebî, 15. ve 16. yüzy›l geçifl dö-
nemi Türkçesi özelliklerini göstermektedir.
Tezin ikinci bölümünde eserin yaz›l›fl sebebinin,
flekil flartlar›n›n, dil-üslup özelliklerinin, edebî sa-
natlarla ilgili birtak›m hususiyetlerinin incelendi¤i,
siyer olmas› hasebiyle eserde âyet ve hadislerin
mevcut oldu¤u, deyim, atasözleri, sosyal hayata ait
birtak›m özelliklerin ele al›nd›¤› ve sekiz bin beytin
genifl özetiyle tamamland›¤› dile getirildi.
Eski Anadolu Türkçesi döneminde, 15. yüzy›l sonu
ve 16. yüzy›l bafl›nda yaz›lm›fl ve istinsah hatt›yla
tek nüsha olan Siyer-i Nebî’nin mesnevî naz›m flek-
linde yaz›ld›¤›, kafiye sisteminde cinas›n kullan›ld›-
¤› ve tahkiye, nasihatnâme, sanatkârane ve mükâ-
leme fleklindeki dört farkl› üslupla kaleme al›nd›¤›
örneklerle anlat›ld›.
Tamamen teknik bir bölüm olan ve bibliyografya
ile biten üçüncü bölümde Çorak, yazma nüshan›n
tan›t›m›n› yaparak metnin transkripsiyonu esna-
s›nda nelere dikkat etti¤ini, Arapça, Türkçe ve Fars-
ça eklerin ve terkiplerin nas›l yaz›ld›¤›n› anlatt›.
Reyhan Çorak, dördüncü bölümde metnin trans-
kripsiyonlu hâlini verdi¤ini söyleyerek flu bilgileri
paylaflt›: Beyitlerin her birine numara konuldu. 15.
yüzy›l sonu 16. yüzy›l bafl› aras›ndaki Türkçe dil
özelliklerini gösteren arkaik kelimelerden birer se-
çim yaparak bir sözlük oluflturuldu. Kafiyesi cinas
sistemi üzerine kurulan metinden bir tür “Cinas
Sözlü¤ü” denemesi yap›ld›. Münîrî’nin Siyer-i Ne-
bî’si Türk edebiyat›n›n bilinen en uzun manzum si-
yerdir.
Metinler Aras› Ba¤lam›nda ‹hsan Oktay Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri
Mehmet Sar›
16 Haziran 2010De¤erlendirme: E l i f S e z e r
Mehmet Sar›, edebiyat elefltirisinin önemli tart›fl-
malar›ndan biri olan “kurmaca-kutsal metin” tar-
t›flmas›n› ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-
54
titüsü’nde haz›rlad›¤› “Metinler Aras› Ba¤lam›nda
‹hsan Oktay Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zle-
ri” bafll›¤›n› tafl›yan tezinin etraf›nda ele alarak kur-
maca metin ile kutsal metin aras›ndaki iliflkiye ve
s›n›ra de¤indi.
Sunumuna, genel çerçevede post-modern roman›n
özelliklerini anlatarak bafllayan; üstkurmacan›n, ya-
zar›n okurla oynad›¤› alan ve Mihail Bakhtin’in kul-
land›¤› anlamda bir “ço¤ul söylem” alan› oldu¤unu
ifade eden Sar›, baflta Julia Kristeva olmak üzere bir-
çok edebiyat elefltirmeninin metni, baflka metinle-
rin kesiflim alan› olarak belirledi¤ini söyledi. Sar›,
böylece bunun bizi post-modern kurmacan›n üst-
kurmaca, ço¤ul ses gibi özelliklerinin yan›nda “me-
tinleraras›l›k” özelli¤ine götürdü¤ünü belirtti.
Mehmet Sar›, bu noktada bir parantez açarak bizim
gelene¤imizde bir metinde di¤er metinlerin kulla-
n›m›na nas›l bak›ld›¤›na de¤indi. Sar›, fieyh Ga-
lip’in meflhur “Çald›ysam mîrî mal› çald›m” deyi-
flinden hareketle, Osmanl›-Türk edebiyat›ndaki ik-
tibas (kutsal metinlerden ve hadislerden al›nt› yap-
ma), telmih (kutsal metinlerde geçen bir k›ssay› ha-
t›rlatma), nazire (baflka bir yazar›n-flairin metnini
üslup fark›yla yeniden yazma) gibi özellikleri ifade
etti. Sar›, “Gökkubbe alt›nda söylenmemifl hiçbir
fley yoktur” sözüyle anlat›lmaya çal›fl›lan olgunun,
modern hatta post-modern dönemde (1950’lerden
sonra) “metinleraras›l›k” ad›n› ald›¤›n› söyledi.
Sunumun ikinci ve as›l bölümünde Mehmet Sar›,
‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,
Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›
k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz fle-
kilde romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini an-
latt› ve al›nt›lar yaparak bol bol örnek verdi. Mesela
Amat kitab› bafltan sona Nuh k›ssas› üzerine kurul-
mufltur. Kitapta geçen “sakar” güvertesi, Kur’ân-›
Kerîm’de geçen cehennemin yedi kat›ndan birisidir
ve kitapta ayete gönderme yap›lm›flt›r. Suskunlar
kitab›n›n karakteri Zahir, birçok göndermeyle bir-
likte Hz. ‹sa’y› hat›rlat›r. Hz. ‹sa’n›n meflhur “Tan-
r›m! Tanr›m! Beni neden terk ettin?” sözü Zahir’in
a¤z›ndan “Ah be babal›k niye çamura yatt›n?” flek-
linde duyulur. Hz. ‹sa’n›n son akflam yeme¤i Za-
hir’in son iftar yeme¤ine ilham olacakt›r. Mehmet
Sar›, roman okurken bu tür göndermeleri daha iyi
anlamak için Y›ld›z Ecevit’in Türk Roman›nda Post-
modernist Aç›l›mlar kitab›n› önerdi.
Sorular bölümünde tart›flma kutsal metne yap›lan
göndermelerin s›n›r› ne olmal›d›r sorusu etraf›nda
flekillendi. Kurmaca metinle kutsal metin hangi
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
Post-modern roman›n özelliklerinden bahseden MehmetSar›, ‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,
Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz flekilde
romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini anlatt›.
55
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
noktaya kadar kesiflebilir, bu tür bir metinleraras›l›k
kutsal metnin kutsall›¤›na zarar verir mi, dinî de¤er
ve imajlar›n baflka amaçlarla kullan›lmas› sözkonu-
su mudur gibi tart›flmalarla sunum sona erdi.
SAM Mimari Düflünceler
Türkiye Mimarl›¤›Ça¤dafl Mimarimiz, Gelenek ve Tektonik Kültür:
Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›
Yusuf Civelek
30 Nisan 2010De¤erlendirme: K ü b r a T u r a n g i l
Günümüzde birço¤umuz için apartman hayat›
pek de cazip bir fley de¤il. Özellikle nüfusu yo¤un
kentlerde eskiden oldu¤u gibi müstakil tip konut-
lar daha yaflan›las› bulunuyor art›k, bir eskiye yö-
nelifl sözkonusu. Eski evlerimiz çok güzel; yenileri
çirkin, ama neden? Eskiden bugünkü teknolojiye
göre daha basit flekilde infla edilen yap›lar günü-
müzdekilere nazaran neden daha göze hitap eder
bulunuyor? Sunumunda bu ve benzeri birkaç soru
ile yola ç›kan Uluda¤ Üniversitesi Mimarl›k Fakül-
tesi ö¤retim görevlisi Dr. Yusuf Civelek günümüz-
de s›n›rlar› aflman›n daha kolay oldu¤u bir dünya-
da yaflad›¤›m›za vurgu yap›yor. Özellikle mimarî
alanda bu durum oran kavram›yla ve dolay›s›yla
estetikle alakal›. Geçmiflte fiziksel ve yap›sal çevre-
nin özellikleri kan›ksanm›fl hâldeyken günümüzde
art›k bizler için birer güzellik nesnesi olmaya bafl-
lad›lar. Civelek, oran meselesini çelikten de sonra
ortaya ç›km›fl en son tektonik kültür olma özelli¤i-
ne sahip betonarmeye ve betonarmeleflme süreci-
ne ba¤l›yor.
Tarihsel sürece flöyle bir göz gezdirecek olursak; 19.
yüzy›l ortalar›nda Alman mimarl›k düflüncesinden
kaynaklanan bir söylem tektonik kültür. Meâlen bir
fleyleri ba¤lamak, üst üste koymak denilebilir k›sa-
ca. Genel olarak ikiye ayr›l›yor: Birincisi y›¤ma üze-
rine kurulan bir sistem; toprak, tafl, kerpiç ve tu¤la
vs. ‹kincisiyse çatk›c›l›k üzerine, ahflap ve son dö-
nemlerde de çelik kullan›l›yor. Bu iki unsurun her
toplumda oluflturdu¤u geleneksel tektonik kültür
yap›s›na de¤inen Civelek, bizde görülen ba¤dadî
duvarlar, ahflap evler, karma teknolojiler gibi un-
surlar›n her birinin yap›y› meydana getiren bilgi bi-
rikimi ve kültürle ba¤lant›s›na, k›sacas› bir co¤raf-
yaya nas›l yerleflece¤inizle ilgili oldu¤una vurgu ya-
p›yor. Türkiye’nin bu konuda çok zengin oldu¤unu,
do¤usundan bat›s›na fark› uygulamalar görmenin
imkân›n› anlatan Civelek, tektonik kültür ile do¤ru-
dan kültürün birbiriyle alakal› oldu¤unu düflünü-
yor. Betonarme yap›n›n kendi ilkelerini ortaya koy-
mas›ndan sonra yap›sal çevreyi alg›lay›fl tarz›m›z›n
da de¤iflti¤ini söyleyen Civelek, Frans›zca “güçlen-
dirilmifl beton” anlam›na gelen betonarmenin do-
¤ufl hikâyesini de flöyle anlat›yor: 19. yüzy›lda yafla-
nan krizle yani Avrupa’da klasik düflüncenin çök-
meye bafllamas›yla beraber devrin mimarlar› bun-
56
dan böyle yap›lar› hangi üslûpta infla edece¤iz diye
düflünür olmufl. O esnada çok farkl› düflünceler or-
taya konulmufl. Kimi neoklasizmden yana, kimisi
neogotik, kimiyse eklektikten yana olmufl ve aka-
binde materyalizm ortaya ç›km›fl. Tüm bu geliflme-
ler yaflan›rken Alman Karl Böttcher yaflad›¤› dö-
nemde art›k tafl›n kullan›labilirli¤inin bitti¤i, taflla
yap›labilecek bir fley kalmad›¤› ve gelecek dönemde
yeni bir malzeme olmadan yeni bir mimarî üslû-
bun yakalanamayaca¤› tezini savunmufl. O dönem-
de Fransa ve ‹ngiltere’de demir kullan›larak yap›l-
m›fl önemli yap›lar mevcut. Crystal Palace’›n 1851
y›l›nda Joseph Paxton taraf›ndan çelik ve metal
malzeme kullan›larak Londra’da infla edilmesi Av-
rupa’da büyük yank› uyand›r›yor örne¤in ve Bött-
cher de bu durumu mimarinin gelece¤i olarak de-
¤erlendiriyor. fiüphesiz ki Böttcher bu konuda ya-
n›lm›yordu. 20. yüzy›lda çelik önemli bir mimarî
malzeme; bugün dahi pek çok geliflmifl ülke beto-
narmeden ziyade çeli¤i tercih ediyor. Ancak ilginç-
tir ki modernizm ak›m›n› ortaya ç›karan unsur çelik
de¤il de betonarme oluyor. ‹lerleyen dönemde Le
Corbusier betonarmeyle ilgili befl ilke öne sürüyor:
(i) Birincisi serbest plan yani kolonlardan ba¤›ms›z
bir bölme sistemi düflünebilmenin rahatl›¤›. (ii)
‹kincisi serbest cephe, d›fl duvarlar›n yap›y› tafl›ma
ifllevi olmad›¤›na göre pencereleri istedi¤imiz flekil-
de konumland›rabilme serbestisi ve buna ba¤l› ola-
rak (iii) üçüncü ilke yatay bant pencere ilkesi, cep-
he serbest konumda oldu¤una göre pencereyi de
bant fleklinde yapabilme kolayl›¤› sunuyor. (iv)
Dördüncüsü yükseltilmifl zemindir; zira Corbusi-
er’e göre tüm kötülükler yerden gelmektedir. Hafle-
reler, rutubet ve sair etkenlerden dolay› ki o y›llar-
da, 1920-1930’larda modernistler için hijyen olduk-
ça önemli bir konu. O hâlde zemini yerden yükselt-
ti¤imiz takdirde binan›n alt k›sm›n› da rahatl›kla
kullanabiliriz. (v) Beflinci ve son ilke çat› bahçesi,
pitoresk bir görüntü verdi¤i için yerde kaybedilen
bahçeyi çat›da kullanabiliriz. Bu bir k›r›lma noktas›
çünkü art›k geleneksel tektoni¤i devam ettirmeme
yönünde önemli bir ilk ad›m.
Avrupa’da süreç böyle ifllerken Türkiye’deki beto-
narmeleflme sürecine bakacak olursak, 19. yüzy›l›n
ikinci yar›s›nda Türk konut tipinin yang›nlara karfl›
dayan›ks›z olmas› ve hijyenik aç›dan kullan›fls›zl›¤›-
na vurgu yap›ld›¤›n› görürüz. 1865 y›l›nda ‹stan-
bul’da meydana gelen Hocapafla Yang›n› akabinde
bütün bir mahalle kârgir olarak yeniden infla edili-
yor ve 1866 y›l›nda o bölgede ahflap inflaat yap›m›
yasaklan›yor. Birinci Ulusal Mimarl›k ak›m›n›n ön-
de gelen isimlerinden Mimar Kemaleddin Bey’in
geleneksel tektonik kültürü modernize etme çaba-
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
Türkiye’nin s›kl›kla yüz yüze geldi¤i deprem gerçe¤inin birgetirisi olarak çeli¤e yöneliflin oldu¤unu dile getiren Yusuf
Civelek, tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› aras›ndave Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rma ve mimariyi bir debu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama gayretinin önemine de¤indi.
57
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
s›yla 1922 y›l›nda ‹stanbul’da infla etti¤i Harikzede-
gân (Tayyare) apartmanlar› ise ilk betonarme yap›
örnekleridir. 1927 y›l›ndan itibaren tamam›yla mo-
dern mimariye geçiflle beraber geleneksel tektonik
kültür de Türkiye’de art›k terkedilmifl oluyor.
1930’lu y›llar›n modernizm anlay›fl›yla beraber Bi-
rinci Milli Mimari Dönemine ulaflt›¤›m›zda Kema-
leddin Bey ve Vedat Tek zaman›nda kullan›lan kub-
beler ve kemerler dinî kültürü ifade eden formlar
olarak kabul edilip cami mimarisi olarak ayr› tutu-
luyor. Bu noktada Sedad Hakk› Eldem’in “Türk evi”
Türk modernleflme ideolojisinde çok önemli bir yer
tutuyor ve Türk’e has, ‹slâm’la ilgisi olmayan, sekü-
ler yap›lar olarak benimseniyor.
1940’lara gelindi¤inde modernizmin özellikle Al-
manya’da bask› alt›na girmesiyle beraber Türk mo-
dernleflmesinde melezleflme ihtimali do¤uyor ve
bu yönde geçmiflteki ba¤lar›ndan tamam›yla ko-
part›l›p bir imge, bir estetik nesne olarak modern-
lefltiriliyor, betonarmelefltiriliyor. Betonarmenin
kolay evrilebilen yap›s›, taklit gücü ve taflla, ahflap-
la uygulayabildi¤iniz hemen her formu alabilme
yetene¤i sayesinde kolayca tercih edilen bir yap›ya
dönüflüyor. Betonarme dedi¤imiz öyle bir yap› ele-
man› ki ister temel yap› malzemelerini, ister sem-
bolik biçimleri, isterseniz de tipolojik elemanlar›n
her birini betonarmeyle gerçeklefltirebilmek müm-
kün ve bu noktada akla tak›lan soru flu: Bu denli ba-
sit, ö¤retilmesi ve infla edilmesi kolay bir malzeme
elimizde olmasa idi daha baflka bir tektonik kültür
gelifltirip buna daha uyumlu bir çevre oluflturabilir
miydik? Zira ahflab›n, kârgirin hatta çeli¤in bile ül-
kemizde ve geliflmekte olan birçok ülkede tam mâ-
nâs›yla geliflemeden kald›¤› âflikar. Betonarmenin
bu imitative kolayc›l›¤›n›n di¤er tektonik kültürle-
rin zarar›na iflledi¤i söylenebilir. Geleneksel tekto-
nik kültürde çok farkl› ustal›k alanlar› vard› ve in-
sanlar o kültürün içerisinde usta-ç›rak iliflkisi içeri-
sinde yetifliyorlard›. Betonarmede ise böyle bir za-
naat sözkonusu de¤il; çok k›sa sürede ö¤renebilinir
bir sisteme sahip betonarme.
Konuflmas›n› bitirirken Türkiye’nin s›kl›kla yüz yü-
ze geldi¤i deprem gerçe¤inin bir getirisi olarak çeli-
¤e yöneliflin sözkonusu oldu¤unu dile getiren Cive-
lek, tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› ara-
s›nda ve Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rmaya
ve mimariyi bir de bu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama
gayretinin önemine de¤indi. Civelek, ancak o saye-
de flekillerin d›fl›nda baflka bir perspektiften mima-
riyi görmenin mümkün olabilece¤ine dair inanc›n›
ifade ederek sunumunu nihayete erdirdi.
Türkiye Mimarl›¤›Türkiye’de Koruma Kavram›n›nGeliflimi ve Otantiklik
Ahmet Ersen
27 May›s 2010De¤erlendirme: F e y z a K ö s e
‹stanbul Teknik Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi
Restorasyon Bölümü hocalar›ndan Prof. Dr. Ahmet
Ersen, koruma ve restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› ve
58
bilimsel bir disiplin olarak geliflim sürecini, Türki-
ye’de tart›flmal› bir alan olan koruma alan›ndaki
tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.
Ahmet Ersen konuflmas›nda öncelikle otantiklik
kavram›n›n ve bu kavram›n mimarî korumada na-
s›l bir anlam tafl›d›¤›n›n üzerinde durdu. Ard›ndan
koruma düflüncesinin 19. yüzy›l Avrupa’s›nda nas›l
ortaya ç›k›p geliflti¤ini, hangi süreçlerle olgunlafl›p
bilimsel koruma disiplinine ulaflt›¤›n› ve Türkiye’de
nas›l yer buldu¤unu, tarihî çevre üzerinde nas›l bir
etkiye sahip oldu¤unu 1869-1996 y›llar› aras›ndaki
dönem aral›¤›nda de¤erlendirdi.
Günümüz koruma disiplininde temel anlay›fl›n
otanti¤i koruma oldu¤unu vurgulayan Ersen otan-
ti¤in kelime anlam›n› gerçek, dürüst; sahte, ikinci
üretim yahut replika olmayan fleklinde aç›klad›.
Otantiklik kavram›n›n mimarî korumadaki uygula-
malara yans›mas›n›n 1960’lardan sonra bafllad›¤›n›
ve 1990’larda belli bir noktaya geldi¤ini aktard›.
Otantikli¤in korunmas›n›, bir fleyin, tafl›d›¤› de¤e-
rin arkas›ndaki soyut kültürle birlikte, yani inançla-
r› ve felsefesiyle bütün olarak korunmas› fleklinde
aç›klayan Ersen, tafl›n›r objelerde otantikli¤in çok
net olmas›na karfl›n, mimaride daha belirsiz oldu-
¤unu vurgulad›. Yap›lar›n zaman içinde ifllev de¤i-
flikli¤ine u¤rayabilece¤ini ve çeflitli tamirler geçire-
bilece¤ini, bu aç›dan yap›lar›n geçirdi¤i çeflitli evre-
lerin de tarihsel otantiklik kavram›n›n bir parças›
olarak orijinal kabul edildi¤ini aç›klad›.
Konuflmas›n›n ikinci bölümünde Ersen restoras-
yon düflüncesinin Avrupa’da ilk defa 19. yüzy›l›n
ortalar›nda belirmeye bafllad›¤›n›, bu süreçte en
önemli faktörün Sanayi Devrimi ve sonras›nda geli-
flen süreçler oldu¤unu aç›klad›. Bu ba¤lamda, res-
torasyon düflüncesinin ortaya ç›k›fl›ndaki di¤er
önemli faktörler flunlard›r: Sanayi Devrimi ile yeni
yap› malzemeleri ve yap› tiplerinin ortaya ç›k›fl›;
kentlerdeki nüfus art›fl›yla yeni konut tiplerinin ya-
p›l›fl›; motorlu tafl›t trafi¤i ile yeni yollar›n aç›lmas›
ve Frans›z Devrimiyle burjuvazinin aristokrasiye
düflmanl›¤› sebebiyle onu temsil eden an›t ve yap›-
lar› tahrip etmesi. Bundan önceki dönemlere ait ya-
p›lardaki tamirlerin ve yeni eklerin dönemin mima-
rî üsluplar› ile yap›ld›¤›n› söyleyen Ersen, 19. yüzy›-
la gelindi¤inde üsluplar›n çözülmesi, malzeme
morfolojisindeki de¤iflimler, yeni yap› tekniklerinin
ortaya ç›k›fl› ve modern mimariye geçiflin erken
sanc›lar› gibi sebeplerin süregelen iflleyifli de¤ifltir-
di¤i belirtti. Tüm bu faktörlerin o zamana kadar va-
rolmayan koruma ve restorasyon düflüncesini orta-
ya ç›kartt›¤›n›, Fransa’da Viollet le Duc isminin bu
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
Mimarî Düflünceler program›n›n son konu¤u Ahmet Ersen,koruma ve restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› ve bilimsel bir
disiplin olarak geliflim sürecini, Türkiye’de tart›flmal› bir alanolan koruma alan›ndaki tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.
59
Sanat Araflt›rmalar›
MerkeziSAM
alandaki yeni yaklafl›m›yla öne ç›kt›¤›n› söyleyen
Ersen, Viollet le Duc’ün ayn› zamanda Frans›z mer-
kezî ulus-devletinin idaresi ve deste¤i alt›nda yapt›-
¤› uygulamalarla bu alanda öncü oldu¤unu ifade
etti. Duc’ün düflüncesine göre “restorasyon koru-
mak ve onarmak de¤il yap›y› hiçbir zaman varol-
mad›¤› kadar bir bütünlük içinde sunmakt›r” diyen
Ersen’e göre bu düflünce Avrupa’da da etkili bir bi-
çimde yay›l›r; fakat bu anlay›fl yap›lar› özgün hâlle-
rinden farkl›laflt›r›r. Ersen, zaman içinde yap›lar›
tahrif eden restorasyon anlay›fl›na da tepkiler do¤-
du¤unu, bu alanda en önemli muhalif ismin mo-
dern koruma kuram›n›n öncüsü olan ‹skoç kökenli
John Ruskin oldu¤unu aç›klad›. Fransa’da do¤an
bu restorasyon anlay›fl›na ciddi elefltiriler getiren
Ruskin, Ersen’in ifadelerine göre teknik olarak bir
fley söylemese de ilkesel olarak ortaya koydu¤u dü-
flünceleriyle önemli oranda kabul görmüfltür. Di¤er
taraftan 20. yüzy›lda modern restorasyon kuram›-
n›n do¤du¤u yerin ‹talya oldu¤unu söyleyen Er-
sen’e göre, ‹talya’n›n ekonomik güçsüzlü¤ünden
dolay› bu tart›flmalar› geriden takip etmesi, ona bu
avantaj› sa¤lam›flt›r. Bu iki z›t düflüncenin sentezi
olan bilimsel restorasyonun ilkeleri 1930’larda ‹tal-
ya’da ortaya konmufltur. ‹kinci Dünya Savafl› s›ra-
s›nda Avrupa’da yaflana tahribata karfl› ayd›nlar, bi-
lim adamlar› ve sanatç›lar UNESCO alt›nda topla-
narak an›tlar›n korunmas› için ICCROM kurarlar,
1964 Venedik Toplant›s› ve Venedik Tüzü¤ü mo-
dern restorasyon kuram›n›n temel ilkelerini tan›m-
lar. Venedik Toplant›s›’ndan sonra kurulan di¤er
bir sivil toplum örgütü olan ICOMOS “Dünya Kül-
tür Miras”› kavram›n› ortaya ç›kart›r. Ersen, bu sü-
reçleri koruma kuram›n›n olgunlaflmas›nda önem-
li aflamalar olarak aç›klarken, ayr›ca “Dünya Kültür
Miras›” kavram›n›n insanl›k tarihinin tan›mlanma-
s› bak›m›ndan öne ç›kan önemli an›tlar ve sitlerin
özgün ve otantik bir flekilde korunmas› ilkesini kap-
samas› aç›s›ndan çok önemli oldu¤unu vurgulad›.
Ersen, bizde koruma düflüncesinin ortaya ç›k›fl› ve
yerleflmesinde etkili olan yasal geliflmelerin krono-
lojisini de aç›klayarak konuflmas›na devam etti ve
yasal süreçlere karfl›n tarihî çevrenin korunama-
mas›, toplum içinde koruma bilinci ve duyarl›l›¤›-
n›n yetersizli¤i gibi meseleler üzerinde durdu. Bu
durumu, 1923’ten sonraki dönemde cumhuriyetle
birlikte siyasî, toplumsal ve kültürel de¤iflimin çev-
reye bak›fl› da etkilemifltir. Ersen, bir yandan Os-
manl› Devleti’nin yaratt›¤› fiziksel çevre içinde ya-
flarken di¤er taraftan onun kültürel miras›n› redde-
derek infla edilen yeni rejimin yaratt›¤› yeni anlay›-
fl›n tarihî çevrenin tahribat›n›n alt›nda yatan en te-
mel sebep oldu¤unu aç›klad›. Ahmet Ersen, son
olarak art›k küreselleflme ve uluslararas› iliflkiler yo-
luyla Türkiye’nin de evrensel ortak kabullerin için-
de yer ald›¤›n›, koruma ilkelerindeki geliflmeleri
resmiyette dünya ile paralel kabul etti¤ini söyledi.
Bu kabulün tarihî çevrenin korunmas›nda yeterin-
ce etkili olamamas›n› da modernleflme ile toplum-
da meydana gelen zihinsel dönüflümle yaflanan
kültürel kopufl karfl›s›nda koruma ve restorasyon il-
kelerinin ifllerlik kazanamamas›na ba¤lad›.
60
MOL
A
K›t
‘aY
enifl
ehir
li A
vnî
Ak
l›n
kem
âl-i
dân
ifli
bî-
hû
fllu
kta
d›r
Nu
tku
n m
e‘âl
-i h
ikm
eti
hâm
ûfll
uk
tad
›r
Hay
rett
edir
nic
esi
idrâ
k-i
âri
fin
End
iflen
in m
eziy
eti
med
hû
fllu
kta
d›r
61
TAM Tez / Makale Sunumlar›
Siyasal fiiddet, Korku ve Ac›:Türkiye’de Kürtlü¤ün ‹nflas›
Ramazan Aras
26 Nisan 2010De¤erlendirme: S e n a T e k
Ramazan Aras, Western Ontario Üniversitesi’nde
tamamlad›¤› “Political Violence, Fear and Pain: The
Formation of Kurdishness in Turkey” bafll›kl› dok-
tora tezinde, siyasal fliddet, korku ve ac›n›n Kürt
toplumu taraf›ndan nas›l tecrübe edildi¤ini incele-
mektedir. Tez, bu üç olgunun sadece bireysel tec-
rübeler olmad›¤›n›, fliddet, ac› ve korku hikâyeleri-
nin nesilden nesile aktar›lmas› ile toplumsal haf›-
zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤i-
ni, bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›-
¤›n› savunmaktad›r.
Çal›flmaya kaynakl›k eden hayat hikâyeleri Aras’›n
memleketi olan Mardin Dargeçit’ten bafllayarak,
Batman, ‹stanbul, Fransa ve Almanya’ya kadar
uzanmaktad›r. Burada, “çok alanl› araflt›rma tekni-
¤i” kullan›larak yaflanm›fll›klar›n, Kürt bölgesinde
yaflayanlar üzerindeki etkileri kadar, farkl› merkez-
lerde, kad›nl›k ve erkeklik ba¤lam›nda farkl› insan-
lar, farkl› yafl gruplar› ve ideolojik görüfllere sahip
kifliler üzerindeki etkileri mercek alt›na al›nmakta-
d›r. Tezin kurgusu aflamas›nda ise Kürt olarak kü-
çük yafllarda kendi deneyimledi¤i fliddet hikâyesin-
den yola ç›kt›¤›n› belirten Aras, meselenin Kürtlü-
¤ün ve Türklü¤ün ötesinde bir fliddet sorunu oldu-
¤unu tespit ederek, ulus-devletlerin hâkim oldu¤u
Türkiye Araflt›rmalar›MerkeziTAM
TAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
TEZ/MAKALE SUNUMLARI
Elias Riggs (1810-1901) ve Osmanl›’da Mehmet Ali Do¤anAmerikan Misyonerlik Faaliyetleri 24 May›s 2010
Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi Merce¤inden Mustafa ÖztürkOsmanl›’da Sosyo-Ekonomik Durum 21 Haziran 2010
Türkiye’de Üniversite: Dârülfünûn ve Mustafa SelçukEdebiyat Fakültesi (1900-1923) 19 Temmuz 2010
Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl› Irak’›nda Faruk Yasl›çimen“fiiili¤in Yükselifli” 2 A¤ustos 2010
TAM SOHBET
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz-4: Raif Kaplano¤luBir Ömür Bursa Tarihi 31 May›s 2010
Bir Osmanl› Taflras› Di¤erine A. Rahim Abu-HusaynBak›yor: Beyrut Bas›n›nda 2 Haziran 2010Balkan Krizi, 1876-1908
De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur: ‹hsan Fazl›o¤luKanada’da ‹slâm-Osmanl› 17 Temmuz 2010Medeniyeti’nde Felsefe ve Bilim Tarihi Çal›flmalar›
Taflran›n ‹mparatorlu¤u: Ali Yayc›o¤luOsmanl› Dünyas›na Merkezden Bakmamak 9 A¤ustos 2010
TAM SEMPOZYUM
Sözlü Tarih Atölyesi ‹htisas Sempozyumu: Gelenler, Gidenler, Kalanlar… 8 May›s 2010
62
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
modern dönemde fliddetin nas›l alg›land›¤›, devlet
fliddetinin nas›l ortaya ç›kt›¤›n› sorgular.
Aras, fliddetin farkl› versiyonlar› bulundu¤unu, dev-
let taraf›ndan uygulanan fliddetin yan›s›ra, PKK’n›n
ya da korucular›n uygulad›¤› fliddetin de bölge halk›
üzerinde ciddi bir etkisi oldu¤unu kabul etmekle
beraber hâlen çat›flman›n devam etti¤i bir bölgede
alan çal›flmas› yapman›n riskleri ve uygulanan flid-
det formlar›n›n farkl› yap›lara sahip olmas› nede-
niyle doktora tezinde sadece devlet taraf›ndan uy-
gulanan fliddete yer vermektedir. Tezin ana çerçe-
vesi içerisinde, öncelikle devletin korkuyu kullanma
biçimleri ve Kürtlerin devlet fliddetini nas›l alg›lad›-
¤› ortaya koyuluyor. Ard›ndan, ac›n›n hem erkeklik
ba¤lam›nda hem de kad›nl›k ba¤lam›nda Kürtler ta-
raf›ndan nas›l tecrübe edildi¤i meselesine hayat hi-
kâyeleri, flark›lar ve a¤›tlar üzerinden cevap aran›-
yor. Sonraki aflamada ise, tecrübe edilen yaflanm›fl-
l›klar›n Kürtler taraf›ndan hangi kanallarla ifade
edildi¤i meselesi üzerinde duruluyor.
Tezde ifade edilen önemli bir husus; devletin, ilk
aflamada, uygulayaca¤› fliddeti meflrulaflt›rmak için
kendini “korkan” olarak sunmas›. ‹kinci aflamada
ise devlet, kendisini “korkutan” bir özne olarak ku-
rup, öldürme, afla¤›lama, gözalt›nda kay›p, iflkence,
derin ve hayalet devlet, gözlemleme, sürekli kontrol
alt›nda tutma, ajanlaflt›rma ve fiflleme stratejilerini
kullan›yor. Aras’a göre devlet, 1923 öncesi varolan
uzlaflma dönemi sonras›, II. Meclis sürecinde Kürt-
leri kontrol etmek ve asimile etmek için “bölünme
korkusu”nu bilinçli olarak oluflturmufltur.
Bununla birlikte çal›flmada, devletin uygulad›¤›
fliddet ve terör travmas›n›n Kürtlerin toplumsal ha-
f›zas›n› flekillendirmesine, sadece bu dönemde de-
¤il meselenin tarihsel arka plan›nda da s›kça rastla-
n›ld›¤›na dikkat çekiliyor. Otuz sene boyunca yafla-
nan fliddet olaylar›n›n hukuk zemininde karfl›l›k
bulamamas›, fliddete maruz kalanlar›n, suçlular›n
bedel ödediklerini görememeleri, yaflad›klar› ac›
hikâyelerini anlatacak muhatap bulamamalar›
travmalar›n derinleflmesine neden olmaktad›r.
Aras’›n ifadesine göre, travma üzerine çal›flan an-
tropologlar›n önemli tezi, paylafl›lamad›kça trav-
man›n derinleflerek kuflaktan kufla¤a aktar›ld›¤›,
bunun sonucunda ortaya intikam duygusunun ç›k-
t›¤›, nefret ve ötekilefltirilmifl olma duygusunun
bunlara efllik etti¤idir. Kürt meselesinin belli aral›k-
larla tekrar tekrar gündeme gelmesinin en temel
nedenlerinden biri de budur. Bu zamana kadar zul-
medenlerin cezaland›r›lmamalar› ötekilefltirilme
sürecini katlayan bir etmen olmufltur. Dolay›s›yla,
meselenin çözümü için Türkler, Kürtler ve devleti
yöneten mekanizmalar yüzleflmeye aç›k olmal›d›r.
Ramazan Aras, Kürt toplumu taraf›ndan tecrübe edilen siyasalfliddet, korku ve ac›n›n sadece bireysel tecrübeler olmad›¤›n›,
fliddet, ac› ve korku hikâyelerinin nesilden nesile aktar›lmas› iletoplumsal haf›zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤ini,
bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›¤›n› savunmaktad›r.
63
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
Elias Riggs (1810-1901) veOsmanl›’da Amerikan MisyonerFaaliyetleri
Mehmet Ali Do¤an
24 May›s 2010De¤erlendirme: T u b a n u r S a r a ç o ¤ l u
Misyonerlik faaliyetlerinin h›zl› bir flekilde artt›¤›
19. yüzy›l dünyas›nda, Osmanl› topraklar›nda, Av-
rupa ve Amerika menfleli birçok misyoner grup
okul, hastane, kilise, matbaa açmak suretiyle faali-
yet göstermifltir. “American Board of Commissio-
ners for Foreign Missions (ABCFM) and ‘Nominal
Christians’: Elias Riggs (1810-1901) and American
Missionary Activities in the Ottoman Empire” bafl-
l›kl› doktora tezi bu konuya odaklanan tezlerden
biri. Mehmet Ali Do¤an’›n Utah Üniversitesi’nde
tamamlad›¤› tez, Osmanl›’da Amerika merkezli,
özellikle Protestan misyonerlerin faaliyetlerini
1810’da ABD’de kurulan American Board of Com-
missioners for Foreign Missions (ABCFM) adl› tefl-
kilat ve Elias Riggs (1810-1901) adl› misyonerin ha-
yat› özelinde incelemektedir.
Tezde ön planda tutulan meseleler, Amerikal› mis-
yonerlerin ABD d›fl›ndaki faaliyetlerinin nas›l bafl-
lad›¤›, Elias Riggs’in faaliyetlerinin Osmanl› toplu-
mundaki gruplar› nas›l etkiledi¤i, Riggs’i önemli k›-
lan hususlar›n neler oldu¤u, materyal bas›m› ve da-
¤›t›m›n›n ABD’li misyonerler için önemidir. Çal›fl-
ma s›ras›nda yurt içinden ve yurt d›fl›ndan birçok
arfliv belgesi kullan›lm›flt›r. Elias Riggs’in günlü¤ü
ile kendisi hakk›nda torunu taraf›ndan yaz›lan bir
biyografi de tezin önemli kaynaklar›ndand›r.
Tezde, birçok olay› tetikleyen önemli meselelerden
biri olan sekülerizm gibi ak›mlar sonras›nda insan-
lar›n dine yönelmesi ile ortaya ç›kan dinin ikinci
yeniden inflas› hareketine dikkat çekilmektedir.
Binlerce insan›n bir araya gelerek ibadetler yap›p
vaazlar dinledi¤i, bir müddet sonra ise bu cemaat-
lerin örgütlenerek yeni dinî hareketleri do¤urdu¤u
gözlenmektedir. Dinin ikinci yeniden inflas›nda
önemli bir baflka geliflme ise misyoner örgütlerin
kurulmas›d›r. ABD’de kurulan, ilahiyat e¤itimi ve-
ren okullar ilk misyonerlerin yetiflti¤i önemli mer-
kezler hâline gelir. ABD’nin co¤rafî aç›dan geniflle-
mesi, göçler ve buna ba¤l› olarak geliflen nüfus ha-
reketi kiliselerin hay›rsever cemaatleri kurmas›na
neden olur. ABCFM teflkilat› da ABD’de ve di¤er
toplumlarda ‹ncil’i yaymay› kendisine vazife edi-
nen misyoner bir örgüt olarak ortaya ç›kar. ABD d›-
fl›na misyoner yollayan ilk örgüt olan ABCFM, Ya-
hudileri, Do¤u Hristiyanlar›n› ve Müslümanlar› he-
def alarak faaliyetlerini sürdürmüfltür. Elias Riggs
de bu örgütün bir mensubu olarak 69 sene Osman-
l›’da misyonerlik yapm›flt›r.
Do¤an’›n tespitlerine göre Elias Riggs, misyon
okullar›nda ö¤retmenlik, misyon dergilerinde edi-
törlük gibi vazifeler ifa eder. Dinî broflür ile Ermeni
ve Yunan alfabesinde kitap bas›m› yapar. 69 sene
gibi uzun bir süre misyonerlik yapmas› onu önem-
li k›lan hususlar›n bafl›ndad›r. Yirmiyi aflk›n dili va-
az verecek ve çeviriler yapacak düzeyde konuflup
yazabilmektedir. Dil bildi¤i için Yunan bölgesine
gönderilmifl, Atina ve Argos’ta bulunmufltur. Daha
64
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
sonra ‹zmir’e gönderilir. Osmanl› s›n›rlar› içindeki
bütün dillerde ‹ncil basan, Malta’dan ‹zmir’e nak-
ledilen misyon matbaas›nda 20 dil bilmesi dolay›-
s›yla editör olarak çal›fl›r. 1852’de matbaa ‹z-
mir’den ‹stanbul’a nakledilince Riggs de ‹stanbul’a
gelir. Aile üyeleri aras›ndan da birçok misyoner ye-
tiflmifl, Riggs ailesi uzun y›llar misyonerlik faaliyet-
lerinde bulunmufltur.
Elias Riggs’in de içinde yer ald›¤› ve tezin konusunu
teflkil eden ABCFM teflkilat› ilk misyonerlerini
1820’de ABD d›fl›na gönderir. Teflkilat ulaflt›¤› yer-
lerde okullar, kolejler açar. Her misyonun bir mer-
kezi vard›r ve bu merkezler de ‹stanbul’a ba¤l›d›r.
Misyon istasyonlar› olarak adland›r›lan bu merkez-
lerde en az bir Amerikan misyonerin bulundu¤u
kaydedilmektedir. Bir okul, bir kitapç›, bazen de bir
hastanenin misyon merkezinde yer ald›¤› görülür.
Bu istasyonlarda yetiflen kifliler ise daha küçük böl-
gelerdeki flubelerde faaliyet göstermektedirler.
ABCFM, Do¤u Hristiyanlar›, özellikle Ermeniler
aras›ndaki faaliyetleri güçlü olan bir örgüt. 1870 y›-
l›ndan sonra Ermeniler ve baz› Rumlar için Anado-
lu’nun birçok bölgesinde kolejler aç›lm›flt›r. ‹lden
ile ö¤renci portföyünün de¤iflti¤i gözlenen okullar-
da e¤itim ö¤retim dilinin de gelen ö¤rencilere göre
farkl›l›k gösterdi¤i tespit edilmifltir. 1824’te ilk ola-
rak Beyrut’ta aç›lan okullardan amaç, halka ulafl-
mak ve misyoner yetifltirmektir.
Do¤an, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun misyonerlik
faaliyetlerini hiçbir zaman yasaklamad›¤› fakat de-
netimden geçirdi¤ine iflaret ederek özellikle Müslü-
manlara ve Hristiyanlar d›fl›ndaki gayrimüslimlere
yönelik faaliyetlerin takibine dikkat edildi¤ini ve
bunlar›n zaman zaman yasakland›¤›n› belirtir. Ab-
dülhamid döneminde e¤itim faaliyetlerinin baflla-
mas› misyoner okullar›yla birebir irtibatl›d›r. Bir
Hristiyan mezhepten di¤erine geçifl problem de¤il-
dir; fakat bu gruplar d›fl›nda faaliyet gösterenlere
birtak›m s›n›rlamalar getirilmifltir. Birinci Dünya
Savafl›’ndan sonra birçok istasyon faaliyeti ask›ya
al›nm›fl, Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda misyonerlik
faaliyetleri yasaklanm›flt›r. Daha önce misyoner
okullar› olarak bilinen kolejler ise, 1930’dan sonra
hay›rsever kifliler taraf›ndan aç›lan, Bat› tarz› e¤itim
veren yabanc› okullar statüsündeki kurumlar ola-
rak Türkiye’de varl›klar›n› devam ettirmektedir.
Hülâsatü’l-Efkâr GazetesiMerce¤inden Osmanl›’da Sosyo-Ekonomik Durum
Mustafa Öztürk
21 Haziran 2010
De¤erlendirme: O s m a n S a f a B u r s a l ›
Mustafa Öztürk ile 19. yüzy›l›n son çeyre¤inde Hü-
lâsatü’l-Efkâr gazetesi ba¤lam›nda Osmanl›’n›n
günlük yaflam›ndaki sosyal ve ekonomik geliflmeler
üzerine tart›flt›k. “Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi ve
1873-1875 Aras› Osmanl› Devleti’nin Ekonomik ve
Sosyal Durumu” bafll›kl› yüksek lisans tezini Mar-
mara Üniversitesi’nde tamamlayan Öztürk tezinde,
gazeteye yans›d›¤› kadar›yla sözkonusu y›llar dâhi-
Mehmet Ali Do¤an’›n tespitlerine göre yirmiyi aflk›ndili vaaz verecek, çeviriler yapacak düzeyde konuflup
yazabilen ve 69 sene gibi uzun bir süre misyonerlikyapan Elias Riggs, misyon okullar›nda ö¤retmenlik,
misyon dergilerinde editörlük gibi vazifeler ifa eder.
65
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
linde günlük hayatta ne gibi sosyal ve ekonomik ge-
liflmeler yafland›¤›n› tespit ve analiz ediyor.
Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar;
özellikle sosyal ve ekonomik tarih üzerine çal›flan-
lar için en temel araflt›rma kaynaklar›ndan olan ga-
zetelerin önemine binâen, tezde öncelikle Osmanl›
bas›n tarihine yer veriliyor. Öztürk’e göre, Tanzi-
mat dönemini konu edinen çal›flmalarda, bilhassa
1860 sonras› say›lar› artan gazetelerin etkisini göz
ard› etmemek gerekir. Bu düflünceden hareketle
Öztürk, dönemin gazetelerinden, 22 Haziran
1873’te yay›na bafllayan, Hülâsatü’l-Efkâr gazetesi-
ni mercek alt›na al›yor tezinde.
Bazen gün içinde iki kez bazen de cumartesi günle-
ri yay›nlanmak suretiyle haftada alt› kez ç›kt›¤› tes-
pit edilen gazete ilk 67 say›s›ndan sonra Matbuat
‹daresi taraf›ndan kapat›l›yor, ancak k›sa bir süre
sonra tekrar yay›n›na devam ediyor. Gazetenin ya-
y›n hayat›na veda etti¤i tarih ise 22 Temmuz 1874.
135. say›s›yla kapanan gazetenin niçin kapat›ld›¤›-
na dair ayr›nt›l› bir bilgi yoktur. Ayr›ca, gazetenin
sahibi olarak görünen Antuan Efendi’nin kimli¤ine
iliflkin gerek arflivde gerekse ikincil literatürde yap›-
lan inceleme sonucunda da henüz bir bilgiye ulafl›-
lamam›flt›r. Yaz› iflleri müdürü olarak zikredilen
Lütfi Efendi d›fl›nda gazeteyi ç›karan veya haberleri
yazan baflka bir isme ço¤u zaman rastlanmamakta-
d›r. Ancak isim yerine bazen haberi yazan kiflinin
hangi sosyal pozisyonda bulundu¤unu gösteren
ipucu say›lacak baz› ibarelerin kullan›ld›¤› görül-
mektedir. Dönemin di¤er birçok gazetesinde genifl-
çe yer verilen siyasî yahut fikrî tart›flmalar gazetede
daha az yer almakta, ço¤unlukla günlük hayat› ilgi-
lendiren haberler bulunmaktad›r. Gazete, misyonu
itibariyle “tarik-i terakki”ye hizmet etmeye yönelik
bir yay›n yapt›¤›n› deklare etmektedir. Öztürk’e gö-
re bu do¤rultuda, günlük hayatta yaflanan prob-
lemler gündeme getirilerek yöneticilerin gereken
düzenlemeleri yapmalar›, flartlar› iyilefltirmeleri
hedefleniyor.
Gazete genelde dört sayfa olarak ç›km›flt›r. ‹lk say-
fada sarayla ilgili haberlere, devlet görevlilerinin
yükselmelerine, önemli toplant›lara yer verilmifltir.
‹kinci sayfa sosyal olaylara tahsis edilmiflken, üç ve
dördüncü sayfalarda reklamlar bulunmaktad›r. Ga-
zetenin ilk say›lar›nda d›fl haberler de mevcuttur.
Öztürk çal›flmas› ba¤lam›nda sosyal ve ekonomik
haberler ile ulafl›ma iliflkin haberleri tarayarak,
ikincil literatür eflli¤inde analiz etmektedir. Ula-
fl›mla ilgili haberlerde demiryollar›, ‹stanbul’daki
flehir içi kara ve deniz ulafl›m›yla ilgili sorunlar›
Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar; özellikle sosyalve ekonomik tarih üzerine çal›flanlar için en temel araflt›rma
kaynaklar›ndan olan gazetelerin önemine binâen Osmanl› bas›ntarihine yer veren Öztürk’e göre, Tanzimat dönemini konu edinen
çal›flmalarda, gazetelerin etkisini göz ard› etmemek gerekir.
66
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
yans›tan haberler öne ç›kmaktad›r. Burada halk›n
bu konudaki s›k›nt›lar›ndan ve meydana gelen ka-
zalardan bahsedilmektedir.
Öztürk, sosyal içerikli haberlerde öncelikle, e¤itim
konusundaki düzenlemelere yer veriyor. Ayr›ca
edebî tart›flmalar, tercüme faaliyetleri gazete haber-
lerinden izlenebilmektedir. Yine bu dönemde ger-
çeklefltirilen okul ve hastane inflaatlar›, sa¤l›k hiz-
metleri konusunda karantina uygulamalar› s›kça
haberlere konu olmaktad›r. Kad›nlar›n sosyal statü-
leri üzerine de baz› haberler göze çarpmaktad›r.
Ekonomik alanda ise, özellikle k›tl›k ve buna ba¤l›
ma¤duriyetlerin, ma¤durlara yap›lan yard›mlar›n
yan›s›ra Osmanl› Devleti’ndeki genel malî s›k›nt›n›n
günlük ekonomik hayata olan yans›malar› haberler-
den takip edilebilmektedir. Zira Osmanl› Devleti bu
y›llarda art›k borçlar›n› ödeyemeyece¤ini (morator-
yum) alacakl›lar›na ilan etmifltir. Ancak ekonomik
aç›dan böylesine dar bir durumda dahi yap›labilen
yat›r›mlar gazetenin sayfalar›nda yer almaktad›r.
Gazete hakk›nda daha önce yap›lan baz› de¤erlen-
dirmeleri de elefltiren Öztürk’e göre, gazetenin ka-
muoyu oluflturmay› hedefleyen bir yay›n takip etti-
¤ini; ancak bunu baflaramad›¤›n› iddia edenler de-
tayl› bir analiz yapmadan bu sonuca ulaflm›fllard›r.
Öte taraftan gazete salt ekonomik ve sosyal aç›lar-
dan de¤il, siyasî, hukukî vb. aç›lardan da araflt›rma-
ya konu edilebilir.
Türkiye’de Üniversite: Dârülfünûnve Edebiyat Fakültesi (1900-1923)
Mustafa Selçuk
19 Temmuz 2010
De¤erlendirme: C u m h u r E r s i n A d › g ü z e l
Mustafa Selçuk’un ‹stanbul Üniversitesi’nde ta-
mamlad›¤› “‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakülte-
si (1900-1923)” bafll›kl› doktora tezi çerçevesinde
‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi özelinde
Türkiye’de üniversite mevzusu üzerine konufltuk.
Tez, 23 y›ll›k süreçte (1900-1923) geçirdi¤i aflama-
lar, akademik kadrolar›, ders programlar›, ö¤renci-
leri ve bilimsel faaliyetleri ba¤lam›nda Türkiye’de
ilk Dârülfünûn kurma teflebbüslerinden itibaren
üniversitenin flubeleri aras›nda yer alan Edebiyat
Fakültesi’nin Türk kültür ve e¤itim hayat›na katk›-
lar›n› incelemektedir.
Genelde Türkiye’de üniversite özelde Dârülfünûn
çal›flman›n kaynaklar› üzerinde duran Selçuk’un
bafll›ca kaynaklar›, Maârif-i Umûmiye Nezâreti ve
bu nezarete ba¤l› olan Tedrisât-› Âliye Dairesi ka-
y›tlar›, Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›, ‹radeler ve Dâ-
rülfünûn talebe rehberleridir. Bu kaynaklardan
Tedrisât-› Âliye kay›tlar›, bir hocan›n göreve baflla-
ma tarihinden, verdi¤i dilekçelere kadar tüm evrak-
lar› ihtiva etti¤inden; Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›
fakülte hakk›nda al›nan kararlar› gösterdi¤inden;
talebe rehberleri ise ö¤renci hakk›nda oldukça zen-
gin malzeme sundu¤undan konu ile ilgili bafll›ca
kaynaklar› teflkil etmektedir.
67
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim
faaliyetleri, hocalar› ve mezun olan ö¤rencileri üze-
rinde duran tez, fakültenin teflkilat yap›s›na ve çe-
flitli aral›klarla idarî iflleyiflindeki de¤iflikliklere de
yer vermektir. Di¤er taraftan ilk kuruldu¤u dönem-
lerde Dârülfünûn’un pek de istikrarl› görünmeyen
bir manzara çizdi¤ini ortaya koymakta ve bu duru-
mun esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim siste-
minin bulunmay›fl›ndan kaynakland›¤›n› tespit et-
mektedir. Sonraki y›llarda, özellikle savafl y›llar› ve
mütareke döneminde mezun say›s›nda önceki y›l-
lara göre bariz düflüfller görülmüfltür, hatta 1917 ve
1918’de Edebiyat Fakültesi hiç mezun verememifl-
tir. Fakülte mezunlar› ise genellikle çeflitli devlet
kademelerinde görev almaktayd›.
Daha önce üç y›l okunarak mezun olunan Edebiyat
Fakültesi’nde e¤itim 1902’de iki y›la indirilmifltir.
Aç›k bir kay›t yoksa da ders programlar›nda yap›-
lan de¤ifliklik ve düzenlemeler 1908-1909’dan iti-
baren e¤itimin üç y›la ç›kar›ld›¤›na dair ipuçlar›
vermektedir. 1910’lu y›llar›n sonuna do¤ru M. Fu-
ad Köprülü, Ziya Gökalp, M. Ali Aynî, ‹smail Hakk›
Uzunçarfl›l› gibi hocalar kadroya al›nm›flt›r. Ayr›ca
bu dönemde baz› Alman hocalar da istihdam edil-
miflse de, hepsi iki y›l kadar sonra ülkelerine dön-
müfltür. Fakültenin e¤itim ve iflleyiflinde Alman et-
kisi görülmektedir. Alman yüksek ö¤retim siste-
minde uygulanan konferans sistemi, serbest def-
ter, tatbikat fleklinde uygulamalar Edebiyat Fakül-
tesi’nde de uygulanm›flt›r. Edebiyat Fakültesi
1915’te Felsefe, Edebiyat ve Tarih-Co¤rafya olarak
üç bölüme ayr›lm›flt›r. ‹nâs Dârülfünûnu 1915’te
aç›lm›fl ve 1919’da kapat›lm›fl; 1919’dan 1922’ye
kadar sabahtan ö¤lene kadar erkekler, ö¤leden
sonra ise k›zlar ö¤renim görmüfltür.
Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl› Irak’›nda “fiiili¤in Yükselifli”
Faruk Yaslݍimen
2 A¤ustos 2010De¤erlendirme: M . T a l h a Ç i ç e k
Münih-Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde dokto-
ra ö¤rencisi olan Faruk Yasl›çimen, Bilkent Üniver-
sitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤› “Sunnism
Versus Shi’ism? Rise of The Shi’i Politics and of The
Ottoman Apprehension in Late Nineteenth Cen-
tury Iraq” bafll›kl› yüksek lisans tezinde Irak bölge-
sinde “fiiili¤in yükselifli” söyleminin neye tekabül
Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim faaliyetleri,teflkilat yap›s› gibi konulara de¤inen Mustafa Selçuk’a göre ilk
kuruldu¤u dönemlerde fakültenin pek de istikrarl› görünmeyenbir manzara çizmesi, esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim
sisteminin bulunmay›fl›ndan kaynaklanmaktad›r.
68
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
etti¤inin yan›s›ra Irak’ta yaflayan fiiilerin ayn› böl-
gede yaflayan Sünniler ve Osmanl› idarecileri ile
olan karmafl›k iliflikler a¤›n›n izini sürüyor.
‹lk olarak, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›na kadar, gelenek-
selleflti¤i varsay›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun
Irak politikas›n› ele alan Yasl›çimen, bu politikan›n
19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren, bilhassa son
çeyre¤inde, yaflanan de¤iflimi anlamak ve anlam-
land›rmak aç›s›ndan oldukça önemli oldu¤una ifla-
ret etmektedir. Yasl›çimen’in ifade etti¤i üzere bu
konuda, böyle bir geleneksel politika oldu¤una dair
devlet vesikalar›nda aç›kça belirtilmifl bir fikre rast-
lanmamaktad›r.
‹kinci olarak, Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda li-
teratürdeki baz› temel kabulleri tart›flmaya açan
Yasl›çimen, bu ba¤lamda bir taraftan fiiilerin Irak’la
olan ba¤lant›s›n› di¤er taraftan da fiii yay›lmas› söy-
leminin nas›l anlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz ve
Osmanl› arflivlerinde yapt›¤› araflt›rmalar netice-
sinde vard›¤› sonuçlar› dinleyicilerle paylaflt›.
Yitzhak Nakash, Meir Litvak, Gökhan Çetinsaya gi-
bi Irak fiiili¤i üzerine çal›flm›fl akademisyenlerin
tezlerini de de¤erlendiren konuflmac›, bu yazarla-
r›n Osmanl› merkezileflmesinin Bedevi-fiii kabileler
üzerindeki tesirine ve Irak’ta fiii yay›lmas›na dair
vard›klar› sonuçlar›n, kendi çal›flmas› penceresin-
den bak›ld›¤›nda k›smen do¤ru olabilece¤ini ifade
etti.
Akabinde, Osmanl›lar›n varl›¤›ndan flüphe etme-
dikleri fiii yay›lmas› karfl›s›nda ald›klar› tedbirlerin
neler oldu¤unu anlatan Yasl›çimen, buna müteakip
belgeler ve mevcut bilgiler elverdi¤i ölçüde Irak’ta
fiiiler ile Sünniler aras›ndaki toplumsal iliflkilere de-
¤indi. Son olarak, Osmanl› devletinin fiiilere karfl›
kulland›¤› resmî söylem ile fiilî muamelesi aras›nda
ayr›m yap›lmas› gerekti¤i sonucuna ulaflan Yasl›çi-
men’e göre, Osmanl›lar›n fiiileri “potansiyel olarak
sadakatsiz” gördükleri, hatta fiiilerin kendilerine
karfl› düflman olduklar›n› düflündükleri do¤rudur.
Lâkin bu türden kanaatler genellikle Osmanl› te-
baas› olmayan fiiiler için geçerlidir.
fiii sorununun varl›¤›n› zaman içinde de¤iflen Os-
manl› bürokratik zihniyetine borçlu oldu¤u gerçe¤i
göz ard› edilmemekle birlikte fiii sorunu üzerinden
kurulan bütün bu söylemin “hayalî bir kurgu” oldu-
¤unu iddia etmek de mümkün de¤ildir. Bu konuda
dikkate de¤er en temel husus, “rakamlar›n› bilme-
sek de fiiilik yay›lm›fl olmal› ama as›l önemlisi fiiili-
¤in artan tesiri ve zaten say›ca fazla olan fiiilerin si-
yaseten bir anlam ifade etmeye bafllamas›d›r”.
Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda literatürdeki baz› temelkabulleri tart›flmaya açan Faruk Yasl›çimen, bu ba¤lamda fiiilerin
Irak’la olan ba¤lant›s›n›n ve fiii yay›lmas› söyleminin nas›lanlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz ve Osmanl› arflivlerindeyapt›¤› araflt›rmalar neticesinde vard›¤› sonuçlar› aktard›.
69
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
TAM Sohbet
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz 4
Bir Ömür Bursa Tarihi
Raif Kaplano¤lu
31 May›s 2010
De¤erlendirme: M u s t a f a Ö z t ü r k
Son dönemde yapt›¤› çal›flmalarla Bursa flehir tari-
hi alan›nda dikkate de¤er ürünler ortaya koyan Ra-
if Kaplano¤lu ile yapt›¤›m›z sohbet, gerek tarih il-
miyle u¤raflanlara gerekse de farkl› disiplinlerde
çal›flanlara önemli bir bak›fl aç›s› sundu. Kaplano¤-
lu bir flehrin tarihini yazmak için yerel bilincin ne
kadar önemli oldu¤una de¤indi. Çünkü yerel bi-
linç, hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrin
do¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu bilincin sa¤lan-
mas›nda ise yerel tarihçilerin rolü önemlidir. Kap-
lano¤lu, son dönemde Bursa’da tarihî eserlere be-
lediyelerin gösterdi¤i ilgiyi yerel bilince ba¤lamak-
ta ve flehrin bu anlamda önemli bir örnek teflkil et-
ti¤ini söylemektedir.
Raif Kaplano¤lu 1958 Bursa Orhangazi do¤umlu.
‹lk ve orta ö¤renimini Orhangazi’de, yüksek okulu
Bursa E¤itim Enstitüsü’nde tamamlad›ktan sonra
‹stanbul’da 1979-1985 y›llar› aras›nda çeflitli liseler-
de tarih ö¤retmenli¤i yapar. Ayr›ca ‹stanbul Üni-
versitesi’nde Tarih Bölümü’nde lisans e¤itimini ta-
mamlar. Bir dönem genel tarih üzerine çal›flmalar
yapt›ktan sonra flehir tarihine yönelir ve çabas›n›
Bursa üzerine yo¤unlaflt›r›r.
Bursa Araflt›rmalar› Vakf› ve Avrasya Etnografya
Vakf›’n›n kurucular›ndan Kaplano¤lu, bu vak›flar
sayesinde irtibat kurdu¤u akademisyenlerle ortak
çal›flmalar da yürütüyor. Özellikle Bursa Araflt›rma-
lar› Vakf›, büyük hedeflerle yola ç›km›fl. Bursa’n›n
en zenginlerini kurucu üye olarak bünyesinde ba-
r›nd›ran vak›f, Bursa tarihi üzerine çok önemli ça-
l›flmalar gerçeklefltirmektedir. Örne¤in vak›f tara-
f›ndan bir kent müzesi kurulmufltur. Müze, Türki-
ye’de kurulan ilk kent müzesi olma özelli¤ini tafl›-
maktad›r. Kaplano¤lu’na göre flehir alg›s›n›n ortaya
ç›kmas›, tarihî ve kültürel miras› bünyesinde bar›n-
d›ran kent müzeleriyle olacakt›r.
Kaplano¤lu, 1994 y›l›nda en önemli çal›flmalar›n-
dan biri olarak de¤erlendirdi¤i Osmanl›’n›n kurulu-
fluna dair araflt›rmalar›n›, Halil ‹nalc›k hocayla bir-
Raif Kaplano¤lu, hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrindo¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur olarak
karfl›m›za ç›kan yerel bilinci ve bu bilincin inflas›nda yereltarihçilerin rolünü Bursa örne¤i üzerinden de¤erlendirdi.
70
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
likte yürütmeye bafllar. 6 y›l süren faaliyette tarihî
bilgilerle topo¤rafik verileri bir araya getirerek, Afl›k-
paflazâde’nin eserinde zikredilen yerleflim yerlerini
tespit eder. Ayr›ca arkeolojik kaz›lar da yaparak, ku-
rulufl döneminin toprak alt›nda kalm›fl eserlerini
gün yüzüne ç›kartmaya çal›flmaktad›r. Bu çal›flma-
lar Avrasya Etnografya Vakf› Yay›nlar› taraf›ndan
2000 y›l›nda Osmanl› Devleti’nin Kuruluflu ad›yla ve
Halil ‹nalc›k’›n girifl yaz›s›yla yay›nlanm›flt›r.
Bursa’n›n dününü gün yüzüne ç›kart›p bugününü
yeniden infla etme ad›na flehrin kültür envanterini
yapan ve bu minvalde Bursa Yer Adlar› Ansiklope-
di’sini, Bursa An›tlar Ansiklopedisi’ni, Bursal› fiair
Yazarlar ve Ünlüler Ansiklopedisi’ni yay›nlayan
Kaplano¤lu, ayr›ca Bursa ekseninde Cumhuriyet’in
ilk y›llar›ndaki mübadeleye dair araflt›rmalar›n›
Bursa’da Mübadele (1923-1930 Yunanistan Göç-
menleri) ad›yla kitaplaflt›rm›flt›r.
Konuflmas›nda flehir tarihi çal›flmalar› için önemli
kaynak türlerine de yer veren Kaplano¤lu, Bursa ör-
ne¤i üzerinden di¤er flehir tarihi çal›flmalar› için yol
gösterici bilgileri bizlerle paylaflt›. Kendi araflt›rma-
lar›nda özellikle salnâmeler çok önemli bir yer tu-
tuyor. Kaplano¤lu’na göre maliye ile ilgili çal›flma-
larda, bütçeleri ihtiva etmesinden dolay› vilayet za-
b›tlar› dikkate de¤er veriler sunmaktad›r. fiehir tari-
hi için önemli bir di¤er kaynak ise temettuat defter-
leridir. Bununla birlikte bir flehrin tarihine daha iyi
nüfuz edebilmenin yolu sözlü tarih çal›flmalar›n-
dan geçmektedir.
Bir Osmanl› Taflras› Di¤erine Bak›yor:Beyrut Bas›n›nda Balkan Krizi,1876-1908
Abdul Rahim Abu-Husayn
2 Haziran 2010
De¤erlendirme: Z . T u b a K o r
Osmanl› tarihi denince akl›m›za payitaht›n merke-
zi ‹stanbul gelir hep. Osmanl› tarihçileri ço¤unluk-
la ya merkeze odaklan›r ya da merkezden taflraya
veya taflradan merkeze bakar. Bu aç›dan Beyrut
Amerikan Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü
Baflkan› Prof. Abdul Rahim Abu-Husayn’›n, Bal-
kanlarda yaflanan krizlerin Beyrut bas›n›na nas›l
yans›d›¤›na dair konuflmas› farkl› bir perspektif
sundu bize; çok az bilinen bir konuya, bir Osmanl›
taflras›n›n di¤erine bak›fl›na ve dolayl› olarak Bey-
rut/Lübnanl›lar›n emperyal merkezi alg›lamas›na
›fl›k tuttu. Abu-Husayn, Osmanl› ve Arap-‹slâm tari-
hi alan›nda, özellikle de Bilâd-i fiam bölgesi konu-
sunda uzman akademisyenlerden.
Bu çal›flmas› için Abu-Husayn, 1870’lerde yay›n ha-
yat›na bafllayan flu dört bas›n organ›n› seçerek iki
meflrutiyet aras› dönemdeki (1876-1908) yay›nlar›-
n› incelemifl: Katolik Cizvitlerce kurulan ve Fran-
sa’ya yak›n duran dinî e¤ilimli el-Beflîr gazetesi;
Beyrut’un önde gelenlerinden fieyh Abdülkadir el-
Kabbanî öncülü¤ünde yerel Sünni bir grup taraf›n-
dan kurulan dinî e¤ilimli Semerâtu’l-Fünûn gazete-
71
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
si; Lübnan’›n en önemli entelektüellerinden But-
ros el-Bustanî taraf›ndan kurulan seküler çizgideki
siyasî dergi el-Cinân; el-Cinân ile ayn› entelektüel
gelenekten gelen Halil Serkis’in kurdu¤u ve 1976
Lübnan ‹ç Savafl›’na kadar yay›n hayat›na devam
eden seküler çizgideki Lisânu’l-Hâl gazetesi.
Abu-Husayn Balkanlardaki krizler hakk›nda Beyrut
bas›n›nda, ideolojik arkaplanlar› ve bölgeye iliflkin
bilgilerine paralel olarak farkl› de¤erlendirmelerin
sözkonusu oldu¤unu belirtti. Buna göre, dinî e¤i-
limli Semerâtu’l-Fünûn ile el-Beflîr, sadece d›fl ba-
s›nda ç›kan haber ve yorumlar›n tercümesiyle yeti-
nirken; seküler çizgideki el-Cinân ile Lisânu’l-Hâl
ise sosyal ve siyasî meseleleri derinlemesine inceli-
yor, Osmanl›’n›n Balkan krizlerini ele al›fl biçimini
de¤erlendirip çözüm tekliflerinde bulunuyordu. Bu
nedenle Abu-Husayn’›n konuflmas›n›n oda¤›nda s›k
s›k al›nt›lar yapt›¤› el-Cinân ve Lisânu’l-Hâl vard›.
Peki, Balkan meselesi nas›l yans›d› Beyrut bas›n›na?
Bustanî ve Serkis, sahibi olduklar› dergi ve gazete-
lerdeki yaz›lar›nda genel olarak Balkanlara karfl›
elefltirel yorumlar›yla dikkat çektiler. Buradaki ayak-
lanmalar Osmanl›’n›n siyasî, iktisadî ve askerî gücü-
nü k›rd›¤› için imparatorlu¤un di¤er bölgelerindeki
problemlerden dolay› da Balkan halklar›n› suçlad›-
lar. Hatta onlara göre Balkan halkalar›n›n ço¤u dev-
lete ihanet ediyordu, do¤u eyaletleri ise sad›kt›.
Bafllang›çta Balkanlardaki kronik sorunlar› Os-
manl›’n›n modernleflme probleminin bir sonucu
olarak görüp çat›flmalar›n önlenebilmesi ve bölge-
nin sisteme entegre edilebilmesi için s›k s›k sosyal
ve idarî reform ça¤r›s›nda bulundular. Özellikle el-
Cinân, hem Balkanlardaki hem de Suriye bölgesin-
deki problemlerin çözümü ve farkl› mezheplerin
entegrasyonu için Osmanl›c›l›¤› ve 1856 Islahat
Ferman›’ndaki “bütün dinlerin eflitli¤i prensibi”ni
uygun bir zemin olarak savundu. Ancak Osman-
l›’n›n isyanlar› baflar›yla bast›rmas›na ra¤men Av-
rupal›lar›n müdahalesiyle topraklar›n› isyanc›lara
vermek zorunda kalmas› karfl›s›nda Bustanî, re-
formlar›n yetmedi¤i, uluslararas› konjonktürün de
uygun olmas› gerekti¤i sonucuna vard›. Serkis de
Osmanl›’n›n yaflad›¤› problemlerden ve reform ça-
balar›n›n baflar›s›zl›¤a u¤ramas›ndan dolay› Bal-
kan Hristiyanlar›n› suçlad›; yaflananlar›n, Müslü-
manlar ile Hristiyanlar aras›ndaki dinî bir çat›flma
de¤il, baz› Hristiyan milletlerin devlet içinde kendi
kadim geleneklerini canland›rma çabas›n›n bir so-
nucu oldu¤una dikkat çekti. Avrupal›lar›n Balkan-
larda Osmanl›’n›n iç ifllerine müdahalesinden duy-
duklar› rahats›zl›klar› da s›k s›k dile getirdiler.
Abdul Rahim Abu-Husayn’a göre Beyrut bas›n›n›nBalkanlardaki krize yönelik de¤erlendirmeleri ideolojikarkaplanlar› ve bölgeye iliflkin bilgileri sebebiyle farkl›
olsa da; Beyrut bas›n› özünde ayr›l›kç› de¤il, Osmanl›c›d›r.
72
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
Öte yandan Balkanlarda savafl ihtimalinin artt›¤›n›
hisseden Beyrut bas›n› meselelerin bar›flç›l ve dip-
lomatik yollarla çözülmesi için ça¤r›lar yapt›. Serkis
bir makalesinde (1908), gerekti¤i takdirde sadece
Suriye Hristiyanlar›n›n de¤il, Kuzey ve Güney Ame-
rika’daki binlerce Lübnanl› göçmenin de gelip Os-
manl› ordusu saflar›nda savaflmaya haz›r oldu¤unu
yazd›. Yine 1908’de Bosna-Hersek’in Avusturya-
Macaristan taraf›ndan ilhak› üzerine bafllat›lan
Avusturya mallar›na boykot ça¤r›s›na el-Beflîr d›-
fl›ndaki bas›n tam destek verdi.
Abu-Husayn bu dönemde Beyrut bas›n›n›n ayr›l›k-
ç› de¤il Osmanl›c› oldu¤unu özellikle vurgulad›.
Ona göre bunun en iyi göstergesi, Balkanlarda ya-
flanan krizleri ele al›fl tarzlar›. Çünkü “E¤er Hristi-
yan Beyrut bas›n› milliyetçi karakterde veya Os-
manl›c›l›¤a mesafeli olsayd›, en az›ndan Balkan
krizlerindeki duruflu farkl› olur, Balkanlardaki mil-
liyetçi hareketlere ve Hristiyan kardefllerine sempa-
ti duyarlard›”. Özellikle Bustanî ve Serkis’in Balkan-
lardaki krizler hakk›ndaki yaz›lar›ndan hareketle (ki
bu entelektüel gelenek ‹stanbul’a tam ba¤l›yd›)
Abu-Husayn, art›k günümüz tarihçilerinin “Os-
manl› Hristiyanlar›, Müslümanlara göre daha az
Osmanl›c› ve daha fazla milliyetçiydi; Bat›l› idealle-
re çok daha aç›k ve Bat› medeniyetinin büyüsüne
daha fazla kap›lm›flt›” fleklindeki faraziyelerini göz-
den geçirme zaman›n›n geldi¤ini vurgulayarak ko-
nuflmas›n› tamamlad›.
De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur:Kanada’da ‹slâm-Osmanl›Medeniyeti’nde Felsefe ve BilimTarihi Çal›flmalar›
‹hsan Fazl›o¤lu
17 Temmuz 2010
De¤erlendirme: C a h i d fi e n e l
‹lginin do¤as›n› amaç belirler!
‹ki y›ld›r Kanada McGill Üniversitesi’nde çal›flma-
lar›n› sürdüren ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölü-
mü ö¤retim üyesi ‹hsan Fazl›o¤lu, Türkiye ziyareti
s›ras›nda kalabal›k bir dinleyici kitlesiyle sohbet et-
ti. Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe
ve bilim tarihi araflt›rmalar› hakk›nda bireysel de-
neyimleri çerçevesinde flahsî kanaatlerini dinleyici-
lerle paylaflt›. Fazl›o¤lu özetle flunlar› aktard›:
Birinin bir baflkas›n› merak›, tan›ma iste¤i ve bu
yöndeki çabas›n›n alt›nda yatan nedir ve bu ba¤-
lamda oryantalistler nerede durmaktad›r? ‹lk or-
yantalist çal›flmalar denilince Frans›z hariciyesinin
bir görevlisi olan Guillaume Postel’in ad›n› anmak
gerekir. Postel ve ard›llar›n›n amac› o dönemde
“güçlü olan› tan›mak” ve bu güçlü organizasyonun
temellerini araflt›rmakt›. ‹lk Do¤u-Bat› iliflkisi (her
ne kadar Do¤u-Bat› kavramsallaflt›rmas› sorunluy-
sa da) güçlüyü tan›mak üzerinden kurulur. Osman-
l›’n›n Bat› karfl›s›nda ateflli gücü yitirdi¤i ikinci afla-
mada Bat›’n›n tavr› “yönetme ve kontrol etmeye”
evrilmifltir; buna Napolyon’un M›s›r üzerine yapt›r-
73
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
d›¤› çal›flmalar örnek olarak verilebilir. ‹lginin do-
¤as›n› amaç belirlemektedir. Amaç de¤ifltikçe ilgi-
nin do¤as› da de¤iflmektedir ve bu da eserlere yan-
s›maktad›r. Birinci Dünya Savafl› sonras›nda “ilgi,
ortaya ç›kan yeni durumu kontrol etmek” üzerin-
den iflliyor. 1800’lerin sonunda bafllamakla birlikte
Birinci Dünya Savafl› sonras› Do¤u’daki araflt›rma-
c›lar da “Bat›l› tarzda” Do¤u araflt›rmalar›na yöne-
liyorlar. Fakat birço¤unun maksad› “Bat› Dünyas›-
n›n, ‹slâm medeniyet perspektifini de¤ifltirme
amaçl›” yeni bir perspektif gelifltirmek. ‹kinci Dün-
ya Savafl› sonras› Bat›’ya göç eden Do¤u kökenli ai-
lelerin çocuklar›n›n bu araflt›rmalara (oryantalist
çal›flmalara) dâhil olmas› da bir baflka önemli fak-
tördür.
Buradan itibaren üç tür araflt›rmac› profili gözlem-
lenmektedir:
1. Bat›l› oryantalistler.
2. Bat› metodolojisini kullanan Do¤ulu araflt›r-
mac›lar.
3. Bat›’da do¤up büyümüfl ve kendi kültürlerin-
den uzak yetiflen araflt›rmac›lar. Bu kategori-
dekiler ya kendilerini tamamen Bat› ya da
medeniyet mensubiyeti bak›m›ndan kendi-
sini Do¤u içinde görüp Bat›’n›n kendi için-
den yapt›klar› çal›flmalara dâhil oluyorlar. Bu
ikinci gruptakiler zamanla objektif bir yakla-
fl›m gelifltirmifllerdir; buna pek çok örnek
vermek mümkündür. Özellikle 1950’lerden
(1957) sonra Do¤u kökenli araflt›rmac›lardan
etkilenerek Edward Kennedy “saf entelektüel
kayg›yla” araflt›rmalarda bulunmufl, Bat›l›
anlamda objektif çal›flma tarz›yla ifl görmüfl,
elden geldi¤ince dine bir faktör olarak dikkat
etmifl ve bir ekol de oluflturmufltur. Dimitri
Gutas ise ‹slâm düflünce gelene¤inin inflas›n-
da, entelektüel çal›flmalarda dinin bir faktör
olarak al›nmas›na karfl› dikkatlidir.
11 Eylül sonras› Bat› Dünyas›ndaki ‹slâm medeni-
yetine yönelik araflt›rmalar bir tür “medeniyet sor-
gulamas›”na dönüflmüfltür ve bu medeniyet sorgu-
lamas›nda iki tür alg›ya rastlamak mümkündür:
1. Frans›z merkezli bir grup araflt›rmac›n›n “‹s-
lâm medeniyeti rasyonel bir perspektif gelifl-
tirmifl midir, bu rasyonalite bugüne tafl›nm›fl
m›d›r ve bugün ortaya ç›kan geliflmeler bu
rasyonalitenin neresine düfler?” sorular› etra-
f›nda verdikleri cevaplardaki temel tezleri ‹s-
lâm medeniyetinin bu tarz bir rasyonileteyi
gelifltirmedi¤i yönündedir. 19. yüzy›l oryanta-
lizmi, ‹slâm medeniyetini Antik miras› al›p ol-
du¤u gibi Bat›’ya aktaran bir “postac›” olarak
görmüfltür.
2. ‹kinci yaklafl›m ise ‹slâm medeniyetinin her
aç›dan özgün bir yere sahip oldu¤unu ileri sü-
ren bir grup araflt›rmac›n›n fikrine dayan›r.
Felsefede Dimitri Gutas, Bilim Tarihinde Co-
lumbia Üniversitesi’nden George Saliba ve Ah-
med Dallal ile Jamil Ragep’in ismi an›labilir.
‹kinci Dünya Savafl› sonras›nda ortaya ç›kan bir
baflka yaklafl›m tarz› da Bat› kökenli bilim tarihçile-
rinin ‹slâm medeniyetinde üç etnik yap›y› öne ç›-
karmalar›d›r: Arap, Türk ve Fars. Son zamanlarda
ise Berberî ve Kürt etnisitesi de ön plana ç›kar›l›yor.
Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe ve bilim tarihiaraflt›rmalar› hakk›nda bireysel deneyimleri çerçevesinde flahsî
kanaatlerini dinleyicilerle paylaflan ‹hsan Fazl›o¤lu’nun iflaretetti¤i üzere ilginin do¤as›n› amaç belirlemektedir.
74
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
Yine Bat›’da özellikle Farslar ayr›cal›kl› bir yere sa-
hiptir. Fârisîlerin Aryan ›rk›na mensup olmalar›n›n
bunda etkin oldu¤u düflünülebilir; ayr›ca “Fars Ak-
l›” ve “Fars Medeniyeti” terkipleri Bat›l›lar aç›s›n-
dan kula¤a hofl gelen ifade flekilleridir. Arap kültürü
ise “daha köfleli” ifadelerle ve daha sert bir flekilde
dile getiriliyor. Türkler ise ‹slâm’›n organik bir üye-
si gibi ele al›nm›yor. Türkler ya d›flar›dan gelen,
Arap ve Fars kültürünü bozan yabanc› bir güç ola-
rak görülüyor ya da sanki Müslüman de¤ilmifl gibi
bir anlay›flla ele al›n›yor.
Bat›’da ‹slâm felsefe-bilim araflt›rmalar› ço¤unlukla
Ortado¤u Araflt›rma Merkezlerinde (Middle East
Studies) yap›l›yor ve bu da baflka problemleri ba-
r›nd›r›yor. Buradaki çal›flmalar genelde iki temayü-
lü içeriyor:
1. ‹slâm felsefe-bilim birikimini Yunan’a indir-
geme çabas› içinde bulunanlar.
2. Bat› felsefe-bilim birikimini ‹slâm’a indirge-
me çabas› içindekiler.
Neden bu çal›flmalar Bilim Tarihi ve Felsefe Bölü-
mü içerisinde yap›lm›yor? Bat›’daki ‹slâm felsefe-
bilim gelene¤ine yönelik çal›flmalar art›k Felsefe ve
Bilim Tarihi bölümlerine kayd›r›lmal› ve o disiplin
içindeki yeri belirginlefltirilmelidir. Ortado¤u Arafl-
t›rma Merkezlerinde yap›lan çal›flmalar problema-
tik olmaktan çok tarihî, tasvirî, biyografik ve mo-
nografik çal›flman›n s›n›rlar›n› aflam›yor. Ayr›ca,
felsefe ve bilim tarihi bölümlerinden mezun olanlar
‹slâm felsefe bilim gelene¤inden habersiz olarak
mezun oluyorlar. Bu durum akademik çal›flmalara
da ister istemez yans›yor.
fiu s›ralarda Kanada ölçe¤inde neler incelendi¤i so-
rulacak olursa: Yap›lan çal›flmalarda Amerikan zih-
niyetinin bask›n karakter hâline gelmesiyle esas
amaç “sosyal fonksiyonu ve pratik de¤eri” olan ça-
l›flmalar›n öncelenmesidir. fiu s›ralar ‹slâm Dünya-
s›ndaki ‹slâmî cemaatler, bu cemaatlerin ekonomik
iliflkileri, kad›n hareketleri, sosyal hayat, marjinal
gruplar, az›nl›klar ve mahallî idarelerdeki sosyal
hayat üzerine yap›lan çal›flmalar ön plana ç›kmak-
tad›r. Özellikle etnisite problemi olan bölgelerden
gelen doktora ö¤rencileri geldikleri bölge ve etnik
problemler üzerine çal›flmalar› için yönlendiril-
mektedir. Doktora müracaatlar›nda kavramsal ça-
l›flmalar dikkat çekmemekle birlikte herhangi bir
marjinal cemaatin ekonomik altyap›s›na yönelik
bir teklif hemen kabul görebiliyor.
Taflran›n ‹mparatorlu¤u: Osmanl› Dünyas›na Merkezden Bakmamak
Ali Yayc›o¤lu
9 A¤ustos 2010
De¤erlendirme: F . S a m i m e ‹ n c e o ¤ l u
Fairfield Üniversitesi’nde, Ortado¤u tarihi, Osman-
l› ve global etkileflimler üzerine dersler veren, Har-
vard Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤›
doktora çal›flmas›n› The Provincial Challenge: Regi-
onalism, Crisis and Integration in the Late Ottoman
Empire, 1792-1812 bafll›¤› ile yay›na haz›rlayan Ali
75
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
Yayc›o¤lu ile 18. yüzy›l Osmanl›’s›nda, Osmanl›
merkezî otoritesi ile periferisinde kalan taflra elitle-
ri aras›ndaki güç iliflkileri üzerine konufltuk.
Konuflmas›na öncelikle Kânî, fieyh Galip, Erzurum-
lu ‹smail Hakk›, Mütercim Âs›m gibi Osmanl› taflra-
s›nda do¤an, yetiflen, daha sonra yollar› ‹stanbul’a
düflen Osmanl› flair ve düflünürlerinin ‹stanbul tec-
rübeleri ve ‹stanbul’daki ilmî çevreler ile iliflkilerini
de¤erlendirerek bafllayan Yayc›o¤lu, burada her bi-
rinin hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra ara-
s›ndaki iliflkinin farkl› veçhelerini ortaya koyuyor.
Tokatl› flair Ebu Bekir Kânî Efendi ‹stanbul’da ara-
d›¤›n› bulamam›fl, Rusçuk a¤as›, ayan›, daha sonra
da Eflak voyvodas› taraf›ndan himaye edilmifl bir
flairdir. fieyh Galib önce Konya’ya gitmifl, Babas›
Mustafa Reflid Efendinin bask›s› üzerine ‹stanbul’a
dönmüfl, Galata Mevlevihanesi’ne atanm›flt›r. Er-
zurumlu ‹smail Hakk› ‹stanbul’da ona gösterilen
büyük itibara karfl›n Tillo’ya dönmüfltür. Mütercim
Âs›m, Gaziantep’ten ç›km›fl ve vakanüvis olmufltur.
Alemdar Mustafa Pafla Rusçuk’tan ç›km›fl, veziria-
zam olmufltur.
Bu minvalde Yayc›o¤lu’nun dikkat çekti¤i bir baflka
husus gerçekte 18. yüzy›l›n hem do¤ululaflma hem
de bat›l›laflma yüzy›l› oldu¤udur. ‹shak Pafla Saray›
‹ranl› bir Ermeni taraf›ndan yap›lm›flt›r mesela. Ça-
pano¤ullar›n›n Barok camisini yapan ‹stanbullu
Rum mimarlard›r… Asl›nda o dönemin edebiyatç›-
lar› da, astronomlar› da, mutasarr›flar› da, Hint’i,
‹ran’› ve Türkistan’› ilgiyle izlemektedir. Edebiyatta
Sebk-i Hindi ak›m› ortaya ç›km›flt›r. Bir yandan Ba-
t› bir yandan Do¤u…
Bu noktada merce¤i taflradan ‹stanbul’a gelenlere
de¤il, taflrada kalanlara çeviren Yayc›o¤lu, Osmanl›
taflras›n›n flairlere, mutasavv›flara, mühendislere,
bahç›vanlara, haydutlara, bankerlere, müteflebbis-
lere sundu¤u farkl› olanaklar›n üzerinde duruyor:
Taflra, ‹stanbul’da, Viyana’da, Paris’te tutunama-
yanlar için yeni merkezler sunmaktad›r. Buradaki
önemli ayan a¤alar›, aileler taflran›n yeni egemenle-
ridir. Tepedelenli Ali Pafla’n›n Venedikli mimar›,
Frans›z bahç›van›, Rusyal› mühendisleri vard›r.
Türkçesi zay›f olan Arnavutça ve Rumca bilen Tepe-
delenli, torunlar›na Türkçe ö¤retmek üzere ‹stan-
bul’dan iki âlim getirtmifltir. Yanya bu figürler için
önemli bir merkeze dönüflmüfltür. 18. yüzy›l Rum
ayd›nlanmas›n›n önemli figürleri, ‹stanbul’daki Fe-
nerli Rum aileler, Rum ayd›nlamas›ndan hofllanma-
d›klar› için Tepedelenli’nin etraf›nda küçük bir Rum
akademyas› kurmufllard›r. Eflak, Petersburg ve ‹s-
tanbul’da ofisi bulunan Eflakl› Manuk Bey, Rusçuk-
Osmanl› taflras›nda do¤an, yetiflen, daha sonra yollar›‹stanbul’a düflen Osmanl› flair ve düflünürlerinin ‹stanbul’daki
ilmî çevreler ile iliflkilerini de¤erlendiren Ali Yayc›o¤lu, herbirinin hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra aras›ndaki
iliflkinin farkl› veçhelerini ortaya koyuyor.
lu ‹smail A¤a’n›n ve Alemdar Mustafa Pafla’n›n
uluslararas› bankeridir. Osman Pazvanto¤lu Bel-
grad yeniçerileri için bir s›¤›nma olmufltur…
Ortaya ç›kan bu foto¤raf bize neyi göstermektedir?
Tüm bunlar 18. yüzy›l Osmanl› dünyas›nda güç ilifl-
kilerinin Osmanl› taflras› lehine dönüflümünün
ipuçlar› m›d›r? Çapano¤ullar› Yozgat’› kurduktan
sonra Tokat ve Kayseri’de Ermeni tüccar konaklar
yapm›fllar, büyük ticaret a¤lar› kurmufllard›r. 18.
yüzy›l taflras›nda ‹stanbul’a ya da ‹stanbul’un tafl-
radaki geleneksel merkezlerine alternatif yeni mer-
kezler mi oluflmaktad›r? Bu merkezler ‹stanbul’u
devre d›fl› b›rakarak kendi aralar›nda ve dünyadaki
farkl› bölgeler ile yeni iliflkiler mi kurmaktad›r?
Yayc›o¤lu’na göre, 18. yüzy›lda taflra, Osmanl› Dev-
leti’nin zenginli¤inin üretildi¤i yerdir. Yerel bilginin
kaynaklar› ve üretimi de taflra elitinin kontrolünde-
dir. Kurulan bu yeni merkezler, taflradaki di¤er aile-
ler, dinî liderlikler, eflk›yalar ve ‹stanbul ile irtibatl›
belli ailelerin kontrolü alt›ndad›r. Merkezin taflra
üzerindeki dolays›z kontrolü oldukça azalm›flt›r.
Taflra kendi liderlerini, yerel seçkinlerini üretmifltir.
Bu liderlikler kendi bölgelerindeki yerel halk, dinî
liderlikler, halk ozanlar›, flairlerle kurduklar› iliflki-
lerle birlikte bir tür regionalizm, bir bölgeselleflme-
ye do¤ru evrilmeye bafllam›fllard›r. Yozgatl›l›k Ça-
pano¤ullar›ndan, Yanyal›l›k Tepedelenli Ali Pa-
fla’dan ayr›lamaz. Yerellik ile yerel seçkinler iç içe
bir yap› arzeder. Mesela Çukurova’n›n hikâyesi, Ça-
pano¤ullar› ile Kozano¤ullar› aras›ndaki mücadele-
nin hikâyesidir. Padiflah›n yeri yoktur orada. Bölge-
sel liderliklerin oluflturdu¤u bir imparatorluk göze
çarpar, bu dönemde.
Öte taraftan taflradaki ekonomik, askerî, entelektü-
el yap›lar› kontrol eden bu liderlikler, vezirlik, vali-
lik, mütesellimlik, muhass›ll›k gibi görevler üstle-
nerek Osmanl› Devleti’nin kurumsal yap›s› içinde
kalm›fllar, bir yandan da o yap›y› dönüfltürmüfller-
dir. Çapano¤lu ve Karaosmano¤lu gibi Osmanl› ku-
rumsal yap›s›n›n kendilerine sundu¤u statüleri, po-
zisyonlar› reddedip, ancak bu flartlar alt›nda impa-
ratorluk ile uzlaflanlar da olmufltur. Zira imparator-
lu¤un taflrada varolabilmesi ancak bu yerel seçkin-
lerle yapt›¤› iflbirli¤ine ba¤l›d›r. Baflka türlü varol-
mas› mümkün de¤ildir. Çapano¤ullar›n›n büyük
K›z›lbafl dedeleri ile yak›nl›¤› üzerinden devlet bu
büyük dedelere ve yörüklere ulaflmaktad›r mesela.
Ama bu durum ayn› zamanda taflra elitlerini Os-
manl›laflt›rm›flt›r. Netice itibariyle taflra ‹stanbul-
suz, ‹stanbul taflras›z yapamaz. Burada ayr›ca bu li-
derliklerin dünya ile iliflkisi, bir kozmopolitizm de
sözkonusudur. Bunlar›n büyük ço¤unlu¤u, Adriya-
tik’e, Rusya’ya, ‹ran’a yelken açm›fllard›r.
Son olarak, bu dönüflümü taflran›n imparatorlukla
iliflkisi aç›s›ndan; bir yerel-merkez çat›flmas›, bir re-
kabet, adem-i merkezileflme, da¤›lman›n erken
aflamas›, merkezin gücünün azalmas›ndan kaynak-
lanan bir kaos ve gerileme olarak de¤erlendiren
farkl› yaklafl›mlar› tart›flan Yayc›o¤lu’na göre, bu
iliflkiyi çat›flma olarak kurgulamak zordur. Yöneti-
min her alan›nda merkezî otoritenin, gücünü taflra
eliti ile paylaflt›¤› 18. yüzy›l›n bu düzeninde impa-
ratorlu¤un, taflras› ile öncekinden farkl› bir enteg-
rasyon sürecine girdi¤i aç›kt›r. Bu süreçte “impara-
torluk taflralafl›rken, taflra Osmanl›laflm›flt›r”.
76
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
TAM Sempozyum
Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:Gelenler, Gidenler, Kalanlar
8 May›s 2010
De¤erlendirme: K a z › m B a y c a r
“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› Sözlü Ta-
rih ‹htisas Sempozyumu Bilim ve Sanat Vakf› Türki-
ye Araflt›rmalar› Merkezi’nin yaklafl›k dört senedir
sürdürdü¤ü Sözlü Tarih Atölyesi’nde yap›lan çal›fl-
malar›n bir ürünü. Sözlü Tarih Atölyesi’nin kat›l›m-
c›lar›nca haz›rlanan tebli¤lerin sunuldu¤u bu prog-
ramla, daha sonra yap›lmas› ön görülen daha yük-
sek niteli¤e ve niceli¤e sahip çal›flmalar›n bir ilk
ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.
Bir tarih araflt›rma metodu olarak karfl›m›za ç›kan
“sözlü tarih” bütün dünyada oldu¤u gibi Türki-
ye’de de akademinin yeni çal›flma sahalar›ndan bi-
ridir. Tarih disiplininin klasik temel kayna¤›n› olufl-
turan yaz›l› belgelere ve metinlere mukabil belli bir
yafl›n üzerindeki kiflilerin yaflamlar›nda tan›kl›k et-
tikleri olaylar› alternatif bir kaynak olarak sunmak-
tad›r. Sözkonusu bu yeni kaynaklardan hareketle
sözlü tarih, klasik tarihçilikte kendilerine yer bula-
mam›fl kesimlerin seslerini tarihte duyurabilme id-
dias›yla ortaya ç›km›flt›r.
Öte yandan sözlü tarih sadece yaz›l› kaynaklarda
ulafl›lamayacak nitelikli bilgileri ulafl›labilir k›l-
makla kalmam›fl ayn› zamanda tarihsel bilginin ni-
teli¤inde de radikal bir de¤iflim önermifltir. Bu yeni
yöntemi kullanan tarihçilik, art›k geçmiflte ne oldu
sorusundan öte, geçmiflte olan ya da oldu¤u düflü-
nülen, varsay›lan olaylar›n bireylerin dünyalar›nda
nas›l anlamland›r›ld›¤›, farkl› toplumsal kesimlerce
nas›l alg›land›¤› ile ilgilenmektedir. Bu ba¤lamda
sözlü tarihçilik tek bir bilgiye de¤il, farkl› kiflilerce
farkl› flekilde alg›lanan bilgi çeflitlili¤ine dikkat çe-
kiyor.
Yüzy›llar öncesine dayanan köklü bir sözlü kültüre
sahip Türkiye sözlü tarih çal›flmalar› aç›s›ndan son
derece ciddi bir potansiyel tafl›maktad›r. Ancak
dünyan›n pek çok yerinde oldu¤u gibi sözlü tarihçi-
lik, akademik çal›flmalarda etkin bir yere henüz sa-
hip de¤ildir. Bilim ve Sanat Vakf› Türkiye Araflt›r-
malar› Merkezi bünyesinde üç dönemdir yürütülen
sözlü tarih yöntemine ve prati¤ine yönelik çal›flma-
lar bu aç›dan daha da anlaml›d›r. Atölyenin son dö-
neminde her bir kat›l›mc› do¤rudan çal›flma saha-
s›na inip sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek
77
“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› sempozyumda,Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde üç dönemdir
yürütülen sözlü tarih yöntemine ve prati¤ine yönelikçal›flmalar›n son döneminde her bir kat›l›mc›n›n
do¤rudan sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek eldeetti¤i kay›tlar Türkiye tarihi ba¤lam›nda analiz edildi.
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
elde etti¤i kay›tlar› Türkiye tarihi ba¤lam›nda ana-
liz etti. Atölye kat›l›mc›lar›nca yap›lan görüflmele-
rin genel içeri¤ine bak›ld›¤›nda göç meselesinin yo-
¤un bir flekilde ifllendi¤i görüldü¤ü için, önceden
planlanmamakla birlikte, çal›flmalar›n göç mesele-
si etraf›nda kurgulanmas› ve “Gelenler, Gidenler,
Kalanlar…” bafll›¤›yla sunulmas›na karar verdik.
Sözlü tarih atölyesi olarak böylesi bir sempozyum-
la daha sonra yap›lacak daha nitelikli çal›flmalar›n
ilk ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.
Sempozyum bafll›¤›ndaki her bir kelimenin bir otu-
ruma karfl›l›k geldi¤i sempozyumun ilk oturumu
çeflitli zamanlarda Anadolu topraklar›na yerleflmek
için göç eden insanlar›n hayat hikâyelerinden olufl-
maktad›r. Oturumun ilk konuflmac›s› Elif Konar
“Buhara’dan Sibirya’ya Sibirya’dan Konya’ya Uza-
nan Yol” bafll›¤›n› tafl›yan tebli¤inde Naci ‹dil Beyin
ço¤unlu¤u siyasî ve kültürel kayg›lar›n neticesinde
ortaya ç›kan göç serüvenini kendi formasyonuna
paralel olarak edebî bir üslupla ele al›yor. Daha
sonra söz alan Selma Y›lmaz, Makedonya’dan Tür-
kiye’ye göç eden ve geldi¤i yeni vatan›nda gerek si-
yasî, gerek iktisadî anlamda baflar› sa¤layan Eyüp
Uçak Beyin hayat hikâyesini aktarmakta, Eyüp
Beyin yaflam›n› kendi dilinden iktibasla “Biz göç-
men de¤il, muhaciriz” sözüyle özetlemektedir.
Üçüncü tebli¤in sahibi Zeynep Akgün de benzer bi-
çimde, anlatt›¤› Balkan muhacereti tecrübesini bu
defa bir kad›n›n, Cemile Han›m›n dünya pencere-
sinden tasvir ediyor. Oturumda son olarak söz alan
Rahime Demir ise Kartal ilçesi kapsam›nda gerçek-
lefltirdi¤i genifl çapl› sözlü tarih projesinin bir örne-
¤ini “Kartal’da Küçük Bir Evin Sessiz Sakini: Züm-
rüt Düzgöz” özelinde sunuyor.
Sempozyumun ikinci oturumunda Türkiye’de mu-
kim ve s›radan vatandafl olarak tan›mlanabilecek
dört kiflinin hayat hikâyeleri üzerinden yaflanan dö-
nemin analizi yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Oturumun
ilk konuflmac›s› Meryem Babacan, ‹stanbullu Gar-
bis Horasanc›yan’›n bir Ermeni olarak Türkiye’deki
yaflam tecrübesini konu edinmektedir. ‹kinci ola-
rak söz alan Süleyman K›nl›, Tavasl› bir köy kad›n›-
n›n anlam dünyas›nda ölüm temas›n›n cezaland›r›-
c› ve disipline edici rolüne de¤inirken, üçüncü ko-
nuflmac› Bilal Emre Biral da sözlü tarih kaynakla-
r›ndan hareketle milli mücadelenin Kütahya-Emet
mahallî direnifline odaklan›yor. Oturumun son ko-
nuflmac›s› Ayfle Celep, Türkiye’nin zorlu y›llar› olan
1960’lar›, ‹stanbul do¤umlu Kastamonu as›ll› bir
berberin aynas›ndan hikâye ediyor.
Sempozyumun son oturumu Türkiye’den çeflitli
nedenlerle yurtd›fl›na giden kiflilerin hayat tecrübe-
lerini ele al›yor. Zeynep Bayrak, Sümeyye Do¤an ve
Osman Çetin, Türkiye’den Almanya’ya çal›flmak
amac›yla yap›lan göç sürecini üç ayr› kiflinin pers-
pektifinden inceleyerek entegrasyon, yabac›laflma,
asimilasyon gibi bugünün de temel meseleleri olan
konular› bu farkl› perspektiflerden de¤erlendir-
diler. Cumhuriyet döneminin önemli mütedeyyin
kad›n figürlerinden biri say›labilecek Hümeyra Ök-
ten’in bir doktor ve dindar bir Müslüman olarak ya-
flam›nda tan›k oldu¤u s›ra d›fl› durumlar ve vazge-
çemedi¤i Hac yolculuklar› ise oturumun ve sem-
pozyumun son konuflmac›lar› Emel Öncel ve Fat-
ma Y›ld›r›m taraf›ndan aktar›ld›.
78
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
79
SSiinneevviizzyyoonn GGöösstteerriimmii 10:30As›rl›k Bir Ömür: Hasan Ifl›k
AÇILIfi OTURUMU 10:50
Neden Sözlü Tarih?Konuflmac›larMMuussttaaffaa ÖÖzzeell
KKaazz››mm BBaayyccaarr / Önce Söz Vard›: TarihselAraflt›rma Yöntemi Olarak Sözlü Tarih
B‹R‹NC‹ OTURUM 11:15
ANADOLU’NUN YEN‹ SAK‹NLER‹Oturum Baflkan›: AAbbdduullhhaammiitt KK››rrmm››zz››
EElliiff KKoonnaarr / Buhara’dan Sibirya’ya, Sibirya’danKonya’ya Uzanan Yol: Naci ‹dil
SSeellmmaa YY››llmmaazz / “Biz göçmen de¤il muhaciriz”:Eyüp Uçak’›n Baflar› Öyküsü
ZZeeyynneepp AAkkggüünn / “Ne dinimize kar›flan oldu nede bayram›m›za”: Yunanistan Göçmeni Cemile
Han›m’›n Anlatt›klar›
RRaahhiimmee DDeemmiirr / Kartal’da Küçük Bir EvinSessiz Sakini: Zümrüt Düzgöz
‹K‹NC‹ OTURUM 14:00
B‹R ZAMANLAR TÜRK‹YE’DEOturum Baflkan›: fifieevvkkeett KKaammiill AAkkaarr
MMeerryyeemm BBaabbaaccaann / Gidenlerin Ard›ndan:Garbis Horasanc›yan’›n Anlatt›klar›
SSüülleeyymmaann KK››nnll›› / “Gitti, gara yerin gara toprakoldu”: Tavasl› Naile Nine’nin Dünyas›nda Ölüm
BBiillaall EEmmrree BBiirraall / Sözlü Tan›kl›klar ÜzerindenMilli Mücadele’de Kütahya-Emet Mahalli
Direnifli
AAyyflflee CCeelleebb / Bir Berberin Aynas›ndan 1960’laraKadar Türkiye
ÜÇÜNCÜ OTURUM 16:00
EVDEN UZAKLARDAK‹ YAfiAMLAROturum Baflkan›: SSuuaatt MMeerrttoo¤¤lluu
ZZeeyynneepp BBaayyrraakk / “Bir evimiz olsun diye gittik”:Terzi Naciye Han›m’›n A¤z›ndan Almanya’ya
Göç’ün Öyküsü
SSüümmeeyyyyee DDoo¤¤aann / Aflkale’den Alamanya’yaR›fk› Bey’in Hayat›
OOssmmaann ÇÇeettiinn / Dedemin Anlatt›klar›:Kafkasya’dan Sakarya’ya, Sakarya’dan
Avusturya’ya
EEmmeell ÖÖnncceell / Cumhuriyet Döneminde Bir“tabibe-i haz›ka-y› mütedeyyine”: Hümeyra
Öktem
FFaattmmaa YY››lldd››rr››mm / Hac Yolunda T›bbiyeli Bir‹stanbul Han›mefendisi: Hümeyra Öktem
DDee¤¤eerrlleennddiirrmmee
TAM SEMPOZYUM
BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff›› TTüürrkkiiyyee AArraaflfltt››rrmmaallaarr›› MMeerrkkeezzii
SSÖÖZZLLÜÜ TTAARR‹‹HH ‹‹HHTT‹‹SSAASS SSEEMMPPOOZZYYUUMMUU:: GGEELLEENNLLEERR,, GG‹‹DDEENNLLEERR,, KKAALLAANNLLAARR
88 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii
Türkiye Araflt›rmalar›
MerkeziTAM
80
Prin
ceto
n P
osta
s›Se
rhat
Asl
aner
14 fi
ub
at 2
010.
9 ay
10
gün
lük
Am
erik
a se
feri
nin
ilk
gü
nü
.Sab
ah 1
0.30
civ
arla
r›n
da
kal
kan
uça
¤›m
›z 1
4.30
gib
i N
ew Y
ork
J.F
.Ken
ned
y H
aval
iman
›’n
a in
ifl y
apt›
.Vak
›a d
o¤u
vil
ayet
le-
rim
izin
erk
en if
tar
açm
as› v
esil
esi i
le n
e id
ü¤ü
nü
an
lad
›¤›m
›z m
erid
yen
far
k›n
dan
kay
nak
-la
nan
saa
t fa
rkl›
l›¤›
n›,
ziya
des
iyle
tec
rüb
e ed
iyor
uz.
11 s
aat
süre
n y
olcu
luk
me¤
er 4
saa
tsü
rmü
fl,öm
rüm
7 s
aat
uza
m›fl
gib
i… G
ün
eflli
bir
hav
a ve
fak
at a
yn›
zam
and
a ke
skin
bir
ayaz
.Bir
tü
rlü
ötel
eyem
edi¤
im –
har
aret
ten
mü
teve
llid
– ça
y iç
me
arzu
su,a
lt›n
dak
i d
ört
te-
keri
n d
örd
ün
ün
de
bir
ifle
yar
amad
›¤›
bav
ulu
m v
e el
imd
eki
kab
a yo
l ta
rifi
ile
New
Jer
-
SEYR
ÜSEF
ER
81
sey/
Prin
ceto
n’a
rev
an o
luyo
rum
.Yol
,iz
bil
mez
li¤i
mi
hes
aba
kat
arsa
k b
enim
kis
i “re
van
ol-
mak
”tan
ziy
ade
“Ya
nas
ip”
dey
ip y
ola
dü
flmek
.Gel
gele
lim
her
ne
kad
ar y
ol,i
z b
ilm
esem
de
kar
amsa
r d
e¤il
im.
Dar
da
kal
d›¤
›m z
aman
lard
a,el
leri
nd
e ad
resl
eri
dah
i ol
mak
s›z›
n A
vru
-p
alar
a gi
den
Jön
Tü
rkle
r ve
bâh
usu
s A
mer
ika’
y› t
eflri
f ed
en U
bey
du
llah
Efe
nd
i hat
›r›m
a ge
-li
yor
ve f
erah
l›yo
rum
.H
add
izât
›nd
a fa
kir
de
onla
rla
hem
dem
olm
aya
gayr
et e
tmiy
or m
u-
yum
?! A
l ifl
te b
ana
f›rs
at…
Hav
alim
an›n
dan
d›fl
ar›y
a ad
›m a
tar
atm
az fl
öyle
bir
du
rup
etr
a-fa
bak
›yor
um
.“U
lan
Am
erik
a ya
ben
sen
i fe
thed
ece¤
im y
a se
n b
eni”
mak
am›n
da
de¤
ilim
ama
her
hal
de
bu
du
rup
bak
mad
a Y
eflil
çam
fil
mle
rin
dek
i H
ayd
arp
afla
sah
nel
erin
in d
e et
ki-
si o
lsa
gere
k.A
man
efe
nd
im,
lim
uzi
nle
rin
bir
i ge
liyo
r b
iri
gid
iyor
… D
emek
fil
mle
rde
gör-
dü
¤üm
üz
kad
ar v
arm
›fl d
iye
geçi
riyo
rum
içim
den
,am
a d
aha
Pen
n S
tati
on’a
gid
erke
n b
u il
kiz
len
im y
erle
bir
olu
yor.
New
Yor
k’u
n e
n s
ün
epe
hâl
ve
mah
alle
rin
i b
u y
olcu
luk
esn
as›n
da
görd
üm
.S
onra
; yo
la ç
›km
adan
ön
ce b
ir b
ir ö
nü
md
en g
eçen
Am
erik
an a
rab
alar
› ya
vafl
ya-
vafl
yerl
erin
i A
sya
arab
alar
›na
b›r
ak›y
or:
Hon
da,
Toyo
ta,
Nis
san
zib
il g
ibi.
‹lk
flafl
k›n
l›¤›
m.
Dem
ek k
i ad
amla
r k
ast-
› m
ahsu
sla
ken
di
arab
alar
›n›
ku
llan
›yor
lar
film
lerd
e.V
atan
dafl
›nte
rcih
leri
bam
bafl
ka.
‹md
i; b
u y
az›n
›n m
aksa
d› A
mer
ika,
Am
erik
al›l
ar y
ahu
t N
ew Y
ork
hak
-k
›nd
a m
alu
mat
ver
mek
olm
ay›p
Pri
nce
ton
ve
dah
a zi
yad
e Pr
ince
ton
Ün
iver
site
si i
zlen
im-
leri
ni
akta
rmak
old
u¤u
nd
an s
air
yerl
ere
dai
r fa
zla
kela
m e
tmey
ece¤
im.M
amaf
ih b
ir p
arça
görm
üfll
ü¤ü
me
naz
aran
New
Yor
k h
akk
›nd
a d
iyec
e¤im
ki:
Azi
zim
,bu
New
Yor
k d
edi¤
imiz
eyal
et il
e or
tala
ma
bir
Tü
rk’ü
n z
ihn
ind
eki N
ew Y
ork
imaj
› ara
s›n
dan
ep
eyce
far
k v
ard
›r h
er-
hal
de.
Biz
im N
ew Y
ork
’um
uz
Man
hat
tan
’dan
mü
tefle
kk
il b
ir d
ün
ya.
Vel
akin
,M
anh
atta
nN
ew Y
ork
’un
mü
him
bir
cü
zü o
lmak
la b
erab
er s
adec
e b
ir c
üzü
.Siz
ne
dü
flün
ürs
ün
üz
Man
-h
atta
n h
akk
›nd
a b
ilm
em a
ma;
bu
ras›
yet
mifl
ik
i m
ille
tin
bir
ara
da
old
u¤u
,kal
abal
›k,g
enifl
ama
pis
kal
d›r
›ml›
,ber
bat
tra
fik
li,h
omel
esst
en g
eçil
mey
en b
ir m
etro
pol
.Bir
de
met
rosu
var
ki,
her
hal
de,
diy
or i
nsa
n,i
nfla
s›n
dan
ber
i te
miz
len
mem
ifl.H
avas
›z,f
ena
bir
pis
kok
u v
e el
-b
ette
far
eler
.‹n
san
bu
hâl
i gö
rdü
kte
n s
onra
Nin
ja K
aplu
mb
a¤al
ar’›
n v
e te
rbiy
ecil
eri
olan
fare
nin
met
rod
a ya
flam
alar
›na
flafl›
rm›y
or.B
ir d
e h
akk
›n›
yem
emek
içi
n b
aflta
Cen
tral
Par
kol
mak
üze
re m
uh
teli
f p
ark
lar›
n›
zik
retm
ek g
erek
ir.H
er n
e k
adar
bu
mu
hte
lif
par
kla
r yü
k-
sek
yü
kse
k b
inal
ar a
ras›
nd
a k
ayb
olsa
lar
da…
Kefl
ke m
üm
kü
n o
lsay
d›
da
Evli
ya Ç
eleb
i’den
oku
ma
imk
ân›m
›z o
lsay
d› N
ew Y
ork
’u d
iye
geçi
rmifl
du
rmu
flum
du
r iç
imd
en.B
elk
i öb
ür
ta-
raft
a d
inle
riz…
fiim
dil
ik S
elim
Kar
l›te
kin
’i b
ekle
yece
¤iz…
Her
ne
ise;
New
Yor
k P
enn
Sta
ti-
on’d
an b
inec
e¤im
New
Jer
sey
tren
ind
en P
rin
ceto
n J
un
ctio
n d
ura
¤›n
da
inec
ek v
e or
adan
da
82
146
sen
edir
hiz
met
te o
lan
Din
ky’
ye b
iner
ek P
rin
ceto
n’a
var
aca¤
›m.P
rin
ceto
n’a
var
mad
anön
ce fl
un
u d
a b
elir
tmek
iste
rim
ki b
u m
emle
keti
n t
ren
leri
nd
e d
e ifl
yok
.Ne
h›z
l› t
ren
leri
pek
h›z
l› n
e d
e n
orm
al t
ren
leri
biz
im T
CD
D’d
en h
›zl›
.B
ir h
ayal
k›r
›kl›
¤› d
aha.
Dem
ek k
i d
iyo-
rum
,bu
ad
amla
r K
eyn
es’t
en s
onra
bir
arp
a yo
l al
amam
›flla
r ya
da
dü
nya
ile
ilg
ilen
mek
ten
ken
dil
erin
e va
kit
ay›
ram
am›fl
lar.
Geç
elim
…
Ak
flam
6:3
0 gi
bi
nih
ayet
Pri
nce
ton
’day
›m.
Çay
fas
l› v
e h
emen
ard
›nd
an k
›sa
bir
Pri
nce
ton
turu
nd
an s
onra
sab
ah o
la h
ayro
la d
eyip
uyk
uya
geç
iyor
uz.
Efen
dim
,ok
ud
u¤u
m y
azd
›¤›m
ben
im o
lsu
n,b
en fl
imd
i si
ze k
alem
im y
etti
¤in
ce i
zlen
imle
rim
i ak
tara
y›m
.
30.0
00 c
ivar
›nd
a b
ir n
üfu
sa v
e or
tala
man
›n ü
zeri
nd
e b
ir g
elir
dü
zeyi
ne
sah
ip k
üçü
k b
ir k
a-sa
ba
olan
Pri
nce
ton
,N
ew J
erse
y’n
in d
e re
fah
sev
iyes
i en
yü
kse
k k
asab
as›
ayn
› za
man
da.
New
Jer
sey’
nin
bafl
ken
ti T
ren
ton
’a 1
5 d
akik
a N
ew Y
ork
’a i
se 1
saa
t m
esaf
ede
(tre
nle
) ye
ral
an P
rin
ceto
n a
sl›n
da
An
adol
u’d
a ör
nek
leri
ne
fazl
as›y
la r
astl
ayac
a¤›m
›z t
ürd
en t
ek c
add
e-li
bir
fleh
ir.
Biz
de
um
um
iyet
le “
Cu
mh
uri
yet”
tes
miy
e k
›l›n
an c
add
eler
in b
ura
dak
i m
uad
ili
Nas
sau
Set
reet
.C
add
enin
bir
yan
› m
esk
ûn
mah
alle
r ve
ma¤
azal
ar d
i¤er
yan
› is
e b
ilim
sel
mek
ânla
r.M
ekân
lar
diy
oru
m;
zira
Pri
nce
ton
’dak
i k
ayd
a d
e¤er
tek
ak
adem
ik m
erke
z Pr
in-
ceto
n Ü
niv
ersi
tesi
de¤
il.A
yr›c
a; ç
al›fl
mal
ar›n
› ta
mam
en a
raflt
›rm
alar
a h
asre
den
ve
alan
la-
r›n
da
bir
er o
tori
te m
esab
esin
de
pek
çok
Nob
el ö
dü
llü
hoc
ay›
da
bü
nye
sin
de
bar
›nd
›rm
›flol
an/b
ar›n
d›r
an I
nst
itu
te f
or A
dva
nce
d S
tudy
de
bu
rad
a ye
r al
›yor
.Ün
iver
site
ile
ku
rum
sal
olar
ak h
erh
angi
bir
ba¤
› b
ulu
nm
amak
la b
erab
er I
nst
itu
te f
or A
dva
nce
d S
tudy
’dek
i h
ocal
a-r›
n b
ir k
›sm
› dü
n d
e b
ugü
n d
e Ü
niv
ersi
te’d
e d
ers
verm
eye
dev
am e
diy
or.Y
eri g
elm
iflke
n A
l-b
ert
Ein
stei
n’i
n k
adro
sun
un
da
esas
iti
bar
i il
e In
stit
ute
for
Ad
van
ced
Stu
dy’d
e ol
du
¤un
u,
bu
nu
nla
ber
aber
Pri
nce
ton
Ün
iver
site
si’n
de
de
der
sler
ver
di¤
ini b
ir ö
rnek
ola
rak
bel
irte
lim
.M
evzu
dâh
iler
e in
tik
al e
tmifl
ken
,A
k›l
Oyu
nla
r›il
e p
opü
lari
tesi
ep
eyce
art
an J
ohn
Nas
h’i
nd
e Pr
ince
ton
’da
yafla
d›¤
›n›
ded
ikod
u m
ahiy
etin
de
bir
bil
gi o
lara
k p
ayla
flay›
m.B
u ü
niv
ersi
-te
nin
en
kay
da
de¤
er m
ekân
› b
enim
aç›
md
an h
iç fl
üp
hes
iz F
ires
ton
e Li
bra
ry.
Ün
iver
site
bü
nye
sin
de
iril
i u
fak
l› 1
2 k
ütü
ph
anen
in (
bu
rad
aki
ufa
kl›
s›f
at›n
› p
ek c
idd
iye
alm
ay›n
zir
ab
ir k
aç i
stis
nay
› d
›flta
tu
tars
ak h
er b
irin
in ‹
SA
M’d
an d
aha
fazl
a k
itap
ih
tiva
ett
i¤in
i sö
yle-
yeb
ilir
im)
en b
üyü
¤ü.D
i¤er
kü
tüp
han
eler
bel
irli
bir
dis
ipli
ne
has
red
ilm
ifl y
ahu
t yo
¤un
lafl-
m›fl
ken
Fir
esto
ne
ana
kü
tüp
han
e ol
arak
hiz
met
ver
iyor
ve
hâl
iyle
pek
çok
dis
ipli
nd
en k
ay-
nak
lar
ihti
va e
diy
or.T
ürk
iye
stan
dar
tlar
›n›n
faz
las›
yla
üze
rin
de
olan
bu
kü
tüp
han
e –k
end
iis
tati
stik
leri
ne
göre
– 6
mil
yon
dan
faz
las›
mat
bu
kit
ap o
lmak
üze
re 1
3 m
ilyo
n c
ivar
›nd
a
SEYR
ÜSEF
ER
83
mat
bu
/gay
r›m
atb
u
kit
ap/y
azm
a/b
elge
ye
sah
ip
ve
bu
ra
kam
a il
avet
en
her
ay
ya
kla
fl›k
10.0
00 y
eni e
seri
bü
nye
sin
e k
at›y
or.B
un
a b
ir d
e k
ütü
ph
ane
üye
leri
nin
Yal
e,B
row
n,C
olu
m-
bia
,Pen
nsy
lvan
ia,C
orn
ell v
e D
artm
outh
ün
iver
site
leri
nin
kü
tüp
han
eler
ind
en k
itap
get
irte
-b
ilm
e im
kan
›n›
da
ekle
yin
ce T
ürk
iye
ile
arad
aki
mes
afe
çok
dah
a fa
zla
aç›l
›yor
.Fi
rest
o-n
e’u
n k
ayd
a d
e¤er
bir
bafl
ka
özel
li¤i
ise
,aç›
k r
af s
iste
mi
ile
iflle
yen
bir
kü
tüp
han
e ol
mas
›.‹n
san
›n b
u k
adar
çok
kay
na¤
a b
u k
adar
kol
ay e
rifle
bil
iyor
olm
as›
‹SA
M’›
n b
anil
erin
e d
ua-
han
ola
n b
enim
içi
n a
yn›
zam
and
a b
ir t
eess
ür,
tees
süf
ve s
övgü
seb
ebi
de.
“Niç
in b
öyle
bir
kü
tüp
han
emiz
yok
?” y
a d
a “b
izd
e d
e b
öyle
kü
tüp
han
eler
ols
a h
erh
ald
e d
ün
yaya
kök
sök
-tü
rürd
ük
” m
eâli
nd
e b
eyh
ud
e te
men
nil
er g
elip
gel
ip g
idiy
or.H
erh
ald
e m
esel
e,b
izd
e k
ütü
p-
han
e ol
mam
as›n
dan
ziy
ade
idd
ia o
lmam
as›.
Öyl
e ya
bafl
ka
türl
ü M
illi
Kü
tüp
han
e’d
eki
re-
zale
ti y
ahu
t d
i¤er
kü
tüp
han
eler
dek
i fu
kar
al›¤
› n
as›l
iza
h e
deb
ilir
iz…
Fir
esto
ne’
a d
air
bah
-se
tmem
ger
eken
bir
di¤
er h
usu
s k
itap
lar›
n g
üve
nli
k s
iste
mi i
le a
lak
al›.
Bu
kü
tüp
han
ede
ki-
84
tap
lar›
n k
ay›t
d›fl
› b
ir fl
ekil
de
d›fl
ar›y
a ç›
kar
›lm
alar
›n›
önle
mey
e yö
nel
ik h
er h
angi
bir
uya
-r›
ve
güve
nli
k s
iste
mi b
ulu
nm
uyo
r.G
üve
nli
k a
d›n
a ya
p›l
an t
ek fl
ey k
ütü
ph
ane
ç›k
›fl›n
da
gö-
revl
iler
in ç
anta
n›z
a flö
yle
bir
bak
mas
›nd
an i
bar
et.
Pek
ala
pek
çok
flek
ild
e b
ahay
a ge
lmez
kit
apla
r› d
›flar
›ya
ç›k
arab
ilm
ek m
üm
kü
n.
Bu
du
rum
u,“
Am
erik
a’d
a ya
da
Prin
ceto
n’d
a in
-sa
nla
r o
kad
ar d
ürü
sttü
r k
i …
” fle
kli
nd
e b
aflla
yan
cü
mle
vey
a cü
mle
ler
ile
izah
etm
ek i
ste-
yen
ler
olab
ilir
mi
bil
emem
am
a fi
kri
mce
bu
nu
n “
mis
kin
lik
”ten
öte
bir
aç›
kla
mas
› ol
mas
age
rek
.Kal
d›
ki,
resm
en d
o¤ru
lan
m›fl
olm
asa
da
baz
› ze
vat›
n h
usu
sîk
ütü
ph
anel
erin
i n
ere-
dey
se b
ura
dan
ç›k
ard
›kla
r› b
inle
rce
kit
apla
olu
fltu
rdu
kla
r›n
a d
air
hik
âyel
er a
¤›zd
an a
¤›za
,k
ula
kta
n k
ula
¤a d
olafl
a ge
lmek
te.S
on o
lara
k; O
sman
l›ca
-Tü
rkçe
,Ara
pça
,Far
sça
ve ‹
bra
ni-
ce a
¤›rl
›kl›
olm
ak ü
zere
230
.000
cil
tlik
Nea
r Ea
ster
n k
olek
siyo
nu
nu
n d
a b
u b
inad
a ol
du
¤u-
nu
bel
irte
rek
bu
bah
si k
apat
ay›m
.
SEYR
ÜSEF
ER
85
D Di in n
î î H H
a ay ya at t
Prin
ceto
n g
ayri
mü
slim
dü
nya
dak
i k
amp
üsl
er i
çeri
sin
de
en b
üyü
k ü
çün
cü k
ilis
eye
sah
ip.
Pek
tab
i,k
ilis
enin
bü
yük
olm
as›
ün
iver
site
men
sup
lar›
n›n
çok
da
din
dar
old
uk
lar›
an
la-
m›n
a ge
lmiy
or.
fiu
an
a k
adar
leb
alep
dol
u o
ldu
¤un
a fla
hit
olm
ad›¤
›m g
ibi
ner
edey
se d
ol-
mu
fl m
esab
esin
i d
e gö
rmü
fllü
¤üm
yok
.K
ilis
eye
âbid
lerd
en z
iyad
e ye
rli
turi
stle
r ra
¤bet
göst
eriy
or.
Bir
de
dü
¤ün
ler
için
s›k
l›k
la k
ull
an›l
›yor
.B
un
un
la b
erab
er;
Am
erik
al›
ve ç
ekik
gözl
üle
r b
aflta
olm
ak ü
zere
yet
mifl
ik
i m
ille
tten
*ve
mu
hte
lif
din
lerd
en ö
¤ren
cile
re s
ahip
*B
u y
etm
ifl i
ki
mil
let
içer
isin
de
Tü
rkle
ri y
akla
fl›k
50
kifl
ilik
bir
ö¤r
enci
gru
bu
tem
sil
ediy
or.Y
ak-
lafl›
k 3
0 ci
var›
nd
a ol
an l
isan
süst
ü ö
¤ren
cile
ri a
¤›rl
›kl›
ola
rak
Bil
ken
t ve
Bo¤
aziç
i Ü
niv
ersi
tesi
mez
un
lar›
nd
an o
luflu
yor.
Uzu
n z
aman
d›r
(19
60 s
onra
s› i
stat
isti
kle
rin
e in
tiza
ren
) h
er s
ene
Tü
rkiy
e’d
en 5
lisa
ns
ö¤re
nci
si k
abu
l ed
en P
rin
ceto
n’d
a 20
’ye
yak
›n d
a T
ürk
lisa
ns
ö¤re
nci
si b
u-
lun
uyo
r.G
alat
asar
ay,
Koç
,S
aban
c› l
isel
erin
in s
on y
›lla
rda
ö¤re
nci
gön
der
mey
e b
aflla
mal
ar›n
›d
›flta
tu
taca
k o
lurs
ak b
u v
adid
e R
ober
t K
olej
ve
Üsk
üd
ar A
mer
ikan
Kol
eji m
ezu
nla
r›n
›n ö
nem
-li
bir
yer
iflg
al e
ttik
leri
ni
bel
irte
lim
.Tü
rk ö
¤ren
cile
r ay
r› b
ir y
az›y
a m
evzu
tefl
kil
ed
ecek
mah
i-ye
tte
old
u¤u
içi
n b
ura
da
ele
al›n
mad
›lar
.fiim
dil
ik i
stat
isti
kî
mah
iyet
tek
i b
u b
ilgi
ler
ve l
isan
s-li
san
süst
ü ö
¤ren
cile
rin
in d
üflü
nce
dü
nya
lar›
n›n
ve
bir
bir
leri
ile
irt
ibat
lar›
n›n
zay
›fl›
¤›n
› vu
rgu
-la
mak
la y
etin
elim
.
86
olan
Pri
nce
ton
’da
din
î h
ayat
bu
kil
ised
en i
bar
et d
e¤il
.Kil
isen
in h
emen
çap
ra-
z›n
da
bu
lun
an M
urr
ay-D
odge
Hal
l ay
n›
zam
and
a d
inî
ofis
ola
rak
hiz
met
ver
i-yo
r.B
u ç
erçe
ved
e M
üsl
üm
an ö
¤ren
cile
rin
din
î ih
tiya
çlar
›n›
kar
fl›la
mak
üze
rek
uru
lan
Mu
slim
Stu
den
t Ass
ocia
tion
ve
onu
n b
aflk
an›,
cem
aati
n im
am›,
nik
âhd
a d
âhil
olm
ak ü
zere
bü
tün
din
î ifll
erd
en s
oru
mlu
ola
n v
e ay
n› z
aman
da
Prin
-ce
ton
Ün
iver
site
si p
erso
nel
i/m
emu
ru o
lan
Su
hai
b N
.Su
ltan
’›n
ofi
si b
u b
inad
aye
r al
›yor
.B
inan
›n e
n ü
st k
at›n
da
Mü
slü
man
ö¤r
enci
leri
n v
akit
nam
azla
r›n
›k
›lab
ilm
eler
i içi
n a
bd
esth
ane
ve k
üçü
k b
ir m
esci
d b
ulu
nu
yor.
Cu
ma
nam
azla
-r›
ise
dah
a k
alab
al›k
old
u¤u
içi
n –
kad
›nla
rla
ber
aber
40
kifl
i ci
var›
nd
a– b
ina-
n›n
gir
ifl k
at›n
da
bu
lun
an s
alon
lard
an b
iris
ind
e if
a ed
iliy
or.H
âkez
a,R
amaz
anay
› b
oyu
nca
da
gâh
ün
iver
site
nin
gâh
sai
r M
üsl
üm
anla
r›n
mad
di
yard
›mla
r›ya
da
ö¤re
nci
ler
tara
f›n
dan
haz
›rla
nan
yem
ekle
rle
don
at›l
an i
ftar
sof
rala
r› d
ab
u s
alon
day
d›.
Tü
rkiy
e’d
e ol
du
¤u g
ibi e
n k
alab
al›k
cem
aate
sah
ip o
lan
nam
azol
du
¤u i
çin
ün
iver
site
bay
ram
nam
azla
r› i
çin
dah
a ge
nifl
bir
sal
on t
ahsi
s ed
i-yo
r.R
amaz
an› b
ura
da
geçi
rmifl
olm
am m
ün
aseb
eti i
le fl
un
u d
a il
ave
etm
ek is
-te
rim
ki,
30 g
ün
boy
un
ca m
uh
teli
f m
utf
akla
rdan
yed
i¤im
iz if
tar
yem
ekle
ri iç
e-ri
sin
de
en l
ezze
tlil
erin
in b
afl›n
da
kesi
nli
kle
Tü
rk m
utf
a¤›
geli
yor.
Mü
teak
ip s
›-ra
lar
ise
Osm
anl›
’n›n
tah
t-›
hâk
imiy
etin
den
ya
da
rah
le-i
ted
risi
nd
en g
eçm
iflü
lkel
erd
e.
***
Prin
ceto
n Ü
niv
ersi
tesi
,Col
lege
of
New
Jer
sey
ad›y
la 1
746
y›l›
nd
a N
ew J
erse
y –
Eliz
abet
h’t
ek
uru
lmu
fl il
k k
ez.1
756
y›l›
nd
a is
e Pr
ince
ton
’a t
afl›n
arak
faa
liye
tler
ine
Nas
sau
Hal
l’da
de-
vam
etm
ifl.P
rin
ceto
n’›
n b
aflke
ntl
ik y
apt›
¤› 4
ay
boy
un
ca M
ecli
s fo
nk
siyo
nu
da
göre
n N
as-
sau
Hal
l flu
an
da
k›s
men
mü
ze o
lara
k h
ayat
iyet
ini s
ürd
ürü
yor.
Nas
sau
Hal
l Pri
nce
ton
Ün
i-ve
rsit
esi
kam
pü
sün
de
yer
alan
en
esk
i b
ina
olm
a öz
elli
¤in
i d
e ta
fl›m
akla
ber
aber
kam
pü
siç
eris
ind
eki
di¤
er b
inal
ar d
a on
u a
ratm
ayac
ak d
enli
esk
i ya
da
esk
i gi
bi.
Son
der
ece
mo-
der
n ç
izgi
ler
tafl›
yan
bir
kaç
bin
ay›
d›fl
ta b
›rak
acak
olu
rsak
kam
pü
s ta
rih
î b
ir h
üvi
yete
ve
mim
arî
hay
siye
te s
ahip
izl
enim
ini
ziya
des
i il
e ve
riyo
r.B
un
a,–a
sl›n
da
bu
nu
New
Jer
-se
y’in
in y
a d
a d
i¤er
ad
› il
e G
ard
en S
tate
’in
tam
am›
için
söy
leye
bil
iriz
; zi
ra b
u b
ölge
yer
le-
flim
mek
ân›
olm
adan
ön
ce y
a¤m
ur
orm
anla
r› i
le k
apl›
im
ifl–
pek
ço¤
u b
inal
ar k
adar
ya
da
bin
alar
dan
dah
a ya
fll›
du
ran
dev
asa
a¤aç
lar›
da
ekle
rsek
tab
lo b
iraz
dah
a n
et h
âle
gele
-
SEYR
ÜSEF
ER
87
cek
tir.
Zan
ned
erim
kam
pü
sün
,bir
bir
inin
mü
tem
mim
cü
zü o
lara
k g
öreb
ilec
e¤im
iz m
ima-
rîve
do¤
al h
usu
siye
tler
i Pr
ince
ton
ö¤r
enci
leri
nin
kim
lik
alg
›lar
›n›
ve ü
niv
ersi
teye
aid
iyet
du
ygu
lar›
n›
mü
spet
yön
de
etk
iliy
or.
Bu
gün
e k
adar
Tü
rkiy
e d
›fl›n
dak
i ak
adem
ik g
elen
ek-
lerl
e k
arfl›
laflm
am›fl
ve
hat
ta d
evle
t ü
niv
ersi
tesi
nd
en d
›flar
›ya
ad›m
atm
am›fl
bir
isi
olar
akb
eni
en ç
ok e
tkil
eyen
,d
üflü
nd
üre
n v
e ye
r ye
r fla
fl›rt
an m
esel
eler
den
bir
isi
bu
rad
aki
ün
i-ve
rsit
e ve
ö¤r
enci
ili
flkis
inin
yah
ut
da
bir
az ö
nce
bah
sett
i¤im
aid
iyet
du
ygu
sun
un
ku
vve-
ti o
ldu
diy
ebil
irim
.Zir
a d
evle
tten
çok
az
yard
›m a
lan
yah
ut
da
alm
ayan
bu
öze
l/va
k›f
ün
i-ve
rsit
esin
in t
emel
gel
ir k
ayn
a¤›n
› m
ezu
nla
r›n
›n y
apt›
¤› b
a¤›fl
lar
teflk
il e
diy
or.
Mev
zun
un
ehem
miy
etin
i vu
rgu
lam
ak i
çin
bir
kaç
rak
am v
erm
em g
erek
irse
: Pr
ince
ton
Ün
iver
site
-si
’nin
ba¤
›fl h
avu
zun
da
12,6
mil
yar
dol
ar b
ulu
nu
yor
(Bu
rak
am›n
kri
z so
nra
s›n
dak
i tu
tar
old
u¤u
nu
ve
ün
iver
site
nin
kri
z es
nas
›nd
a b
u m
ikta
ra y
ak›n
bir
meb
la¤›
kay
bet
ti¤i
ni d
e ay
-r›
ca b
elir
tmem
ger
ekiy
or).
Ün
iver
site
nin
199
5-20
00 y
›lla
r› a
ras›
nd
a m
ezu
nla
r› b
ün
yesi
nd
eyü
rütt
ü¤ü
bir
kam
pan
yad
a to
pla
d›¤
› 1,
14 m
ilya
rl›k
ba¤
›fl y
a d
a k
amp
üs
içer
isin
dek
i p
ekço
k t
afl›n
maz
da
(tafl
,ban
k,b
ina,
s›ra
,mas
a vs
.) gö
reb
ilec
e¤in
iz v
e sö
zkon
usu
tafl
›nm
az›n
ba¤
›fl o
ldu
¤un
u g
öste
ren
mez
un
isim
leri
nin
çok
lu¤u
,hem
ba¤
›fl›n
ün
iver
site
aç›
s›n
dan
ta-
fl›d
›¤›
önem
i h
em d
e –a
rt›k
mez
un
olm
ufl–
ö¤r
enci
leri
n ü
niv
ersi
tele
ri i
le k
urd
uk
lar›
ba¤
la-
r›n
kav
ili¤
ini
göst
erm
esi
aç›s
›nd
an k
ayd
a d
e¤er
.Di¤
er t
araf
tan
ün
iver
site
nin
de
–öze
llik
leli
san
s– ö
¤ren
cile
ri i
le z
iyad
esiy
le i
lgil
end
i¤in
i b
elir
tmek
ger
ekiy
or.
Bu
tav
r›n
Pri
nce
ton
’ah
as o
lmad
›¤›n
› h
at›r
dan
ç›k
arm
amak
kay
d›
ile
Prin
ceto
n Ü
niv
ersi
tesi
’nin
ö¤r
enci
leri
ne
enfa
zla
fon
ay›
ran
ün
iver
site
lerd
en b
iris
i old
u¤u
nu
n d
a al
t›n
› çiz
elim
.Örn
e¤in
; 500
0 ci
var›
li-
san
s ve
250
0 ci
var›
lis
ansü
stü
ö¤r
enci
si o
lan
Pri
nce
ton
Ün
iver
site
si’n
in 2
002-
2003
dön
e-m
i iç
eris
ind
e ö¤
ren
cile
rin
e ya
pt›
¤› y
ard
›m 1
3,25
mil
yon
dol
ar.B
izd
e em
sali
ne
rast
lan
ma-
yan
bu
nev
‘i ü
niv
ersi
te-ö
¤ren
ci il
iflk
isin
in t
ebâr
üz
etti
¤i f
aali
yetl
erd
en b
iris
i ise
mez
un
iyet
töre
nin
in h
emen
ard
›nd
an d
üze
nle
nen
ve
üç
gün
sü
ren
mez
un
lar
bu
luflm
as›.
Biz
de
lise
-le
rin
mez
un
lar
der
nek
leri
tar
af›n
dan
dü
zen
len
en v
e –b
irk
aç ü
niv
ersi
teyi
isti
sna
olar
ak k
a-b
ul e
der
sek
– ü
niv
ersi
te d
üze
yin
de
esam
esi o
ku
nm
ayan
pil
av g
ün
leri
ne
mu
adil
ola
n b
u e
t-k
inli
kte
ki
(ücr
etli
olm
as›n
a ra
¤men
) kat
›l›m
yo¤
un
lu¤u
ve
ner
edey
se y
ürü
mey
e m
ecal
i ol
-m
ayac
ak k
adar
ih
tiya
r m
ezu
nla
r›n
dah
i tu
run
cu-s
iyah
(Pr
ince
ton
Ün
iver
site
si’n
in b
ure
nk
leri
ku
llan
›yor
) el
bis
eler
i il
e ifl
tira
k e
tmel
eri
her
hal
de
yuk
ar›d
a al
t›n
› çi
zmey
e ça
l›flt
›-¤›
m a
idiy
et d
uyg
usu
nu
n e
n b
ariz
gös
terg
eler
ind
en b
iris
i.
Ne
kad
ar u
zak
biz
e…
Mab
adi
var…
88
N Nû û
r r, , › ›
fl fl› ›k k
o ol lm m
a ay ya an n
y ye er r
d de e
k k› ›r r
m m› ›z z
› ›, , y y
e efl fli il l
, , s sa a
r r› ›; ; b b
u u ü ü
ç ç r re e
n ng gi i
n ne e
v va ak k
i it t, ,
n na as s
› ›l l g g
ö ör re eb b
i il li ir r
s si in n
? ?F Fa a
k ka at t
s se en n
i in n a a
k kl l› ›
n n f f
i ik kr ri i
n n r r
e en nk k
l le er re e
t ta ak k
› ›l ld d
› › k k
a al ld d
› ›; ; r r
e en nk k
l le er rd d
e e k k
a ay yb b
o ol ld d
u u d d
a a, , b b
u u r r
e en nk k
l le er r
n nû û
r ru u g g
ö ör rm m
e en ne e
p pe er r
d de e
o ol ld d
u u. .
G Ge ec c
e e g ge e
l li ip p
d de e
r re en n
k kl le e
r ri i ö ö
r rt tü ü
n nc ce e
, , r re e
n nk k
l le er r
g gö ör rü ü
n nm m
e ez z o o
l lu un n
- -c ca a
, , r re en n
g gi i g g
ö ör rm m
e en ni in n
› ›fl fl› ›¤ ¤
a a, , n n
û ûr ra a
b ba a¤ ¤
l l› › o o
l ld du u
¤ ¤u un n
u u a a
n nl la a
r rs s› ›n n
. . G Gö ön n
ü ül l â â
l le em m
i in ni in n
h hâ âl l
i i d de e
b bö öy y
- -l le e
d di ir r
; ; n n
û ûr r
o ol lm m
a ay y› ›n n
c ca a i i
ç ç â âl l
e em mi in n
r re en n
k kl le e
r ri in n
i i d d
e e g gö ö
r re em m
e ez zs si i
n n. .
D D› ›fl fl
â âl le e
m mi in n
r re en n
k kl le e
r ri i g g
ü ün n
e efl fli in n
v ve e
s sü üh h
a a y y› ›
l ld d› ›z z
› ›n n› ›n n
› ›fl fl› ›
¤ ¤› ›y yl l
a a; ; i i
ç ç â âl l
e em mi in n
r re en n
k kl le e
r ri i i i
s se e A A
l l- -l la a
h h’ ’› ›
n n y y
ü üc ce e
l li ik k
n nû û
r rl la ar r
› ›n n› ›n n
a ak k
s si i i i
l le e b b
e el ll li i
o ol lu u
r r. . A A
s sl l› ›n n
d da a
g gö öz zü ü
n n n n
û ûr ru u
d da a, ,
g gö ön n
ü ül ll l
e er ri in n
n nû û
- -r ru u
n nd d
a an n m m
e ey yd d
a an na a
g ge el ld d
i i¤ ¤i i i i
ç çi in n
g gö ön n
ü ül l n n
û ûr ru u
n nu u
n n a a
k ks si i
d di ir r
. . G Gö ön n
ü ül l n n
û ûr ru u
n nu u
n n n n
û ûr ru u
, , A Al ll l
a ah h’ ’› ›
n nn n
û ûr ru u
d du u
r r. . A A
l ll la ah h
’ ’› ›n n
n nû û
r ru u i i
s se e, ,
h he em m
a ak k
› ›l l h h
e em m d d
e e d d
u uy yg g
u u n n
û ûr ru u
n nd d
a an n p p
â âk kt t› ›
r r, , t t
a am ma am m
› ›y yl la a
a ay yr r› ›
d d› ›r r
. .
G Ge ec c
e e n n
û ûr r
o ol lm m
a ad d› ›¤ ¤
› › i iç ç
i in n r r
e en nk k
l le er ri i
g gö ör r
e em me ed d
i in n, ,
fl flu u h h
â âl ld d
e e n n
û ûr ru u
n n z z
› ›d dd d
› › i il l
e e fl flu u
n nu u
a an n
l la ad d
› ›n nk k
i i: : Ö Ö
n nc ce e
n nû û
r r g gö ö
r rü ün n
ü ür r, ,
s so on n
r ra a r r
e en nk k
… … B B
u un n
u u d d
a a – –fl fl
ü üp p
h he es s
i iz z k k
i i– – n n
û ûr ru u
n n z z
› ›d dd d
› › o ol l
a an n k k
a ar ra an n
- -l l› ›
k kl la a
a an n
l la ar rs s
› ›n n! ! fi fi
u u h h
â âl ld d
e e s se e
n n n n
û ûr ru u
, , n nû û
r ru un n
z z› ›d d
d d› ›
i il le e
b bi il l
i ir rs si i
n n. . Ç Ç
ü ün n
k kü ü
z z› ›d d
m me ey y
d da an n
a a ç ç› ›
k ka a
- -r ra a
k k z z
› ›d dd d
› › g gö ö
s st te er r
i ir r. .
V Va ar r
l l› ›k k
â âl le e
m mi in n
d de e, ,
A Al ll l
a ah h n n
û ûr ru u
n nu u
n n z z
› ›d dd d
› › y yo o
k kt tu u
r r k k
i i z z› ›
d d i i
l le e m m
e ey yd d
a an n ç ç
› ›k k› ›p p
g gö ör r
ü ün n
s sü ün n
! !
Nû
r o
lmay
›nca
ren
kle
r gö
rün
mez
!
MESN
EVÎ’D
EN