Bülten 73 / Mayıs-Ağustos 2010

88
1 Küresel Araflt›rmalar Merkezi KAM BÜLTEN May›s-A¤ustos 2010 Y›l 21 Say› 73 Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz, Mustafa Demiray, Salih Pulcu, F. Samime ‹nceo¤lu, Semih Atifl Bask› Elma Bas›m Bask› Tarihi Ekim 2010 Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbul Tel: 0212. 528 22 22 pbx Faks 0212. 513 32 20 e-posta [email protected] www.bisav.org.tr Ücretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r. Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir. Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir. Ç N D E K L E R BSV HAVAD‹S 2 KAM Küresel Araflt›rmalar Merkezi 5 MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 35 MAM Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 36 MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 46 SAM Sanat Araflt›rmalar› Merkezi 47 MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 60 TAM Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 61 SEYRÜSEFER Princeton Postas› / Serhat Aslaner 80 MESNEV‹ Nûr olmay›nca renkler görünmez! 88 BÜLTEN’DEN BSV Bülten’in Yaz döneminde yap›lan faaliyetleri kapsa- yan 73. say›s› ile karfl›n›zday›z. Bilim, kültür ve sanat alanlar›ndaki faaliyetleriyle yirmi dört y›ld›r bu topraklardaki birikime katk›da bulunmaya çal›flan Bilim ve Sanat Vakf›, May›s-A¤ustos 2010 döne- minde de faaliyetlerine ara vermeden devam etti. Bu ba¤lamda, Küresel Araflt›rmalar Merkezi (KAM) 15 May›s 2010’da “Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Orta- do¤u, Bat› ve Rusya ile ‹liflkiler” ve Türkiye Araflt›rmala- r› Merkezi (TAM) 8 May›s 2010’da “Gelenler, Gidenler, Kalanlar” bafll›klar›yla birer sempozyum düzenlediler. Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi (MAM) de 15 May›s 2010 tarihinde çeflitli üniversitelerden gelen ve çal›flma- lar›n› Zeydilik üzerinde yo¤unlaflt›ran akademisyenlerin kat›l›m›yla düzenlenen Zeydilik Atölyesi’ne ev sahipli¤i yapt›. Geleneksel Yaz Program› ise, 28 Haziran-3 Temmuz 2010 tarihleri aras›nda “flehir ve tarih” üst bafll›¤› alt›nda ya- p›ld›. Bu programlar haricinde Yuvarlak Masa toplant›lar› da devam etti. Yuvarlak Masa toplant›lar› ile KAM ve TAM’›n düzenledi¤i sempozyumlara dair ayr›nt›lar› ilgili merkezlere ayr›lan sayfalarda bulabilirsiniz. 15 Ekim 2010 tarihinde bafllayacak 42. dönem Güz semi- nerlerine ilim merak› olan herkesi bekliyoruz… Hay›rda kal›n!

Transcript of Bülten 73 / Mayıs-Ağustos 2010

1

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

BÜLTEN

May›s-A¤ustos 2010

Y›l 21 Say› 73

Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz,Mustafa Demiray, Salih Pulcu, F. Samime ‹nceo¤lu, Semih Atifl

Bask› Elma Bas›m

Bask› Tarihi Ekim 2010

Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbulTel: 0212. 528 22 22 pbxFaks 0212. 513 32 20e-posta [email protected]

www.bisav.org.trÜcretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r. Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir. Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir.

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

BSV HAVAD‹S 2

K A M Küresel Araflt›rmalar Merkezi 5

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 35

M A M Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 36

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 46

S A M Sanat Araflt›rmalar› Merkezi 47

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 60

TA M Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 61

SEYRÜSEFER Princeton Postas› / Serhat Aslaner 80

MESNEV‹ Nûr olmay›nca renkler görünmez! 88

BÜLTEN’DEN

BSV Bülten’in Yaz döneminde yap›lan faaliyetleri kapsa-yan 73. say›s› ile karfl›n›zday›z.

Bilim, kültür ve sanat alanlar›ndaki faaliyetleriyle yirmidört y›ld›r bu topraklardaki birikime katk›da bulunmayaçal›flan Bilim ve Sanat Vakf›, May›s-A¤ustos 2010 döne-minde de faaliyetlerine ara vermeden devam etti.

Bu ba¤lamda, Küresel Araflt›rmalar Merkezi (KAM) 15May›s 2010’da “Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Orta-do¤u, Bat› ve Rusya ile ‹liflkiler” ve Türkiye Araflt›rmala-r› Merkezi (TAM) 8 May›s 2010’da “Gelenler, Gidenler,Kalanlar” bafll›klar›yla birer sempozyum düzenlediler.

Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi (MAM) de 15 May›s2010 tarihinde çeflitli üniversitelerden gelen ve çal›flma-lar›n› Zeydilik üzerinde yo¤unlaflt›ran akademisyenlerinkat›l›m›yla düzenlenen Zeydilik Atölyesi’ne ev sahipli¤iyapt›.

Geleneksel Yaz Program› ise, 28 Haziran-3 Temmuz 2010tarihleri aras›nda “flehir ve tarih” üst bafll›¤› alt›nda ya-p›ld›.

Bu programlar haricinde Yuvarlak Masa toplant›lar› dadevam etti. Yuvarlak Masa toplant›lar› ile KAM veTAM’›n düzenledi¤i sempozyumlara dair ayr›nt›lar› ilgilimerkezlere ayr›lan sayfalarda bulabilirsiniz.

15 Ekim 2010 tarihinde bafllayacak 42. dönem Güz semi-nerlerine ilim merak› olan herkesi bekliyoruz…

Hay›rda kal›n!

BSVHAVAD‹S Haz›rlayan: Remzi fiimflek

2

Türk d›fl politikas›sempozyumdatart›fl›ld›Küresel Araflt›rmalarMerkezi 15 May›s 2010tarihinde “Türk D›fl Poli-tikas›nda Dönüflüm: Or-tado¤u, Bat› ve Rusya ile‹liflkiler” bafll›kl› bir sempozyum düzenledi. Dört otu-rumda toplam on tebli¤in sunuldu¤u sempozyumun ka-t›l›mc›lar›, çeflitli üniversitelerin siyaset bilimi ve/ya ulus-lararas› iliflkiler bölümlerinden ö¤retim üyeleri ve araflt›r-ma görevlileri ile lisansüstü ö¤renciler idi. Sempozyum-da ‹ran, Filistin, Irak, AB, ABD, Rusya, Orta Asya ve Kaf-kasya ile iliflkiler çeflitli yönleriyle ele al›n›rken, Özal ileAK Parti dönemlerinin karfl›laflt›r›lmas›ndan Ermenistanile iliflkilerde düflünce kurulufllar›n›n rolüne kadar geniflbir alanda Türk d›fl politikas›nda yaflanan dönüflüm tart›-fl›ld›. Küresel Araflt›rmalar Merkezi, Türk d›fl politikas› ileilgili benzer faaliyetlere önümüzdeki dönemde de devam

Dîvân 28 ç›kt›Dîvan Disiplinleraras› Çal›flma-lar Dergisi’nin 28. say›s›, özel birdosya konusuna sahip olmasada “gelenek” kavram›n›n felse-feden tefsire, kelâmdan f›khafarkl› disiplinlerde tafl›d›¤› an-lam(lar)›n ve bu anlam(lar)›ntarih içinde ve modern zaman-larda alg›lan›fl flekillerinin ayr›n-t›l› olarak ele al›nd›¤› befl yaz›dan olufluyor. ‹smail Kara’n›n“fierh ve Hafliye Meselesine Dair Birkaç Not” bafll›kl› maka-lesi derginin ilk yaz›s›n› oluflturuyor. Bunun yan›nda M.Suat Merto¤lu, Muhammet Fatih K›l›ç, Mustakim Ar›c›,Nail Okuyucu bu say›ya katk›da bulunan di¤er isimler…

Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:Gelenler, Gidenler, KalanlarTürkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde bir

süredir yürütülen Sözlü Tarih Atölyesi’nde te-

oriye yönelik baz› okumalar yap›lm›fl ve atölye

kat›l›mc›lar› taraf›ndan gerçeklefltirilen sözlü

tarih görüflmeleri analiz edilmiflti. 8 May›s

2010 tarihinde, 10.30-18.00 saatleri aras›nda

vak›f binas›nda gerçeklefltirilen ihtisas sem-

pozyumu ile sözkonusu atölyenin kat›l›mc›la-

r›n›n yapt›¤› sözlü tarih projeleri birer tebli¤

halinde kat›l›mc›larla paylafl›ld›. “Gelenler,

Gidenler, Kalanlar” bafll›¤›n› tafl›yan sempoz-

yum temelde göç meselesini konu edindi.

Faysal Soysal ile K›sa Film Atölyesi bafllad›Faysal Soysal’›n Sanat Araflt›rmalar› Merkezi bünyesin-

de yürüttü¤ü K›sa Film Atölyesi yeni dönem (2010-

2011) çal›flmalar›na bafllad›. Seçilen kat›l›mc›larla y›l

boyu sanat yönetmenli¤i, görüntü yönetmenli¤i, kur-

gu, ses, müzik, senaryo, yönetmenlik konular›nda ça-

l›flmalar gerçeklefltirilecek. Daha sonra pratik k›sa film

çal›flmalar›na yer verilecek.

BSVHAVAD‹S

3

Hayal Perdesi sitesiyay›ndaOcak-fiubat 2010 say›s›n-dan itibaren e-dergi for-mat›nda yay›n hayat›nadevam eden Hayal Perdesisinema dergisinin site aya-¤› da yine ayn› adreste aktifhâle geldi: www.hayalper-desi.net. Sürekli güncelle-nen ve sinemayla ilgili ha-berlerin, vizyon de¤erlen-dirmeleri ve söyleflilerinyer ald›¤› site ayn› zaman-da “Sinefil” ve “NedenFilm Seyrediyoruz?” köfle-leri sayesinde takipçileriyleinteraktif bir iletiflim kur-

may› hedefliyor. Derginin17. say›s› (Temmuz - A¤us-tos 2010) “Düfllerin Eskiz-leri: ‹lk Filmler, ‹lk ‹zler”;18. say›s› (Eylül-Ekim 2010)“Mutsuz Filmler” dosya-s›yla yay›nda.

Zeydilik Atölyesi gerçeklefltiMedeniyet Araflt›rmalar›Merkezi 15 May›s 2010 Cu-martesi tam gün süren birZeydilik Atölyesi düzenle-di. Atölyede, Zeydilik mez-hebi tarihsel geliflimi içeri-sinde ele al›nd› ve bafltaZeyd b. Ali ve Kas›m er-Ressi olmak üzere, önemlitemsilcileri ve bunlar›n ke-lâm, tefsir, hadis ve f›k›hgibi ilimlere dair yaklafl›m-lar›, Türkiye’nin çeflitliüniversitelerinden gelenve çal›flmalar›n› bu konular üzerinde yo¤unlaflt›rm›fl olanakademisyenler taraf›ndan tart›fl›ld›.

‹hsan Fazl›o¤lu ‹stanbul’dayd›17 Temmuz 2010’da MAM ile ortak gerçekleflenTAM Sohbet program›nda ‹hsan Fazl›o¤lu, Kana-da’da, ‹slâm/Osmanl› medeniyetine iliflkin yap›lanfelsefe ve bilim tarihi çal›flmalar› üzerine konufltu.

2010 Güz Seminerleri bafll›yorBilim ve Sanat Vakf›’n›ndüzenledi¤i 42. dönemseminerleri 15-16 Ekim2010 tarihinde bafll›yor.Bu dönemki seminerprogram›nda, edebiyat,sinema, tarih, felsefe,iktisat, iletiflim psikolo-jisi, sosyal teori, sosyal bilim gibi farkl› disip-linlerden seminerler yer alacak. 2010 Güz se-minerleri, Cuma ve Cumartesi günleri vakf›nVefa’da yer alan merkezinde 8 hafta sürecek.Seminerler ücretsiz olup, kat›l›m için öncedenkay›t yapt›rmak gerekmektedir.

4

BSVHAVAD‹S

Mimari Düflünceler Program dizisinihayetlendifiimdiye kadar Saadettin Ökten, U¤ur Tanyeli, ‹hsan Bil-gin, Bülent Tanju, Emine Ö¤ün, Mehmet Ö¤ün, YusufCivelek’in kat›ld›¤› “Mimari Düflünceler” program dizi-si, 27 May›s tarihinde Ahmet Ersen’in “Türkiye’de Koru-ma Kavram›n›n Geliflimi ve Otantiklik” bafll›kl› sunu-muyla yedinci ve son oturumunu gerçeklefltirdi. “Kültürve Mimari” ve “Türkiye Mimarl›¤›” alt bafll›¤›nda yürü-tülen dizi, ilgili konuk ve kat›l›mc›lar eflli¤inde derinle-flen bir mimarî tart›flma zeminine imkân sa¤lad›.

Geleneksel iftar›m›z yap›ld›Bilim ve Sanat Vakf› geleneksel iftar yeme¤i bu y›lda ge-nifl kat›l›mla vakf›n Vefa’daki merkezinde yap›ld›. Yeme-¤in ard›ndan Vak›f Baflkan›m›z Dr. Mustafa Özel’in yan›s›ra Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Ömer Dinçer veProf. Dr. Ahmet Davuto¤lu birer k›sa konuflma yapt›lar.

Notlar 20-21 ç›kt›Bilim ve Sanat Vakf› Sa-nat Araflt›rmalar› Merke-zi 2007 y›l›nda içeri¤iylefarkl› bir panele ev sahip-li¤i yapm›flt›. “Çocu¤uAnlayan Edebiyat” bafl-l›kl› bu panelde sunulankonuflmalar BSV Notlarserisinin yirmincisi ola-rak yay›nland›. Ayn› fle-kilde 2009 y›l›nda düzen-lenen “Çocuk ve Sanat Buluflmas›” bafll›¤› alt›ndaki etkin-likler kapsam›nda gerçeklefltirilen “Çocuk Dilinde Sanat”bafll›kl› panel de yirmibirinci Notlar olarak yay›nland›.

12. dönem Osmanl›ca Seminerleribafllad›Üç seneyi aflk›n süredirbaflar› ile devam edenOsmanl›ca okuma gru-bu 12. dönemine 19Haziran’da yap›lan se-viye tespit s›nav› neti-cesinde Matbu ve Yaz-ma olmak üzere iki ayr›seviyede aç›lan 2 grup(yaklafl›k 66 kifli) ile 26Haziran’da bafllad›.

11 Ekim-28 Ocak 2010tarihleri aras›nda Mat-bu, Yazma ve Arfliv olmak üzere 3 ayr› seviyede de-vam edecek 13. dönem seminerleri için baflvurular20 Eylül-1 Ekim 2010 tarihleri aras›nda al›nacakt›r.

KAM Tezat

Çocuk Yarg›lama SistemimizinSiyasal Boyutu

Faik Akçay

17 Nisan 2010

De¤erlendirme: H ü s e y i n A l i U ¤ u r

‹lkö¤retim kurumlar›nda yaklafl›k 30 y›l ö¤retmen-

lik ve yöneticilik yapt›ktan sonra emekli olan, halk-

la iliflkiler ve uluslararas› iliflkiler alanlar›nda iki

yüksek lisans› bulunan Faik Akçay, çeflitli dallarda

yapt›¤› araflt›rmalardan birisini, Türkiye’deki çocuk

yarg›lama sisteminin siyasal boyutuna iliflkin arafl-

t›rmas›n› sundu. Bu çerçevede Akçay, Türk yarg›

sisteminin çocuk yarg›lama alan›na nas›l yans›d›¤›-

n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u uluslararas› hukuk

sözleflmelerine uygunlu¤unu ve suç iflleyen çocuk-

lar›n ceza verilmek yerine topluma faydal› birer bi-

rey hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.

Akçay’a göre, 1991’den sonra dünya genelinde gü-

venlik konular› ön plana ç›karken, Türkiye de bu

e¤ilime uygun olarak 1991’de Terörle Mücadele Ka-

nunu’nu kabul etti. Devlete karfl› ifllenen suçlar›

düzenleyen bu ve benzeri kanunlar›n çocuk yarg›-

lama alan›na yans›mas›na bak›ld›¤›nda çok vahim

durumlarla karfl›lafl›ld›. “Tafl atan çocuklar” olarak

Türk siyasî tarihine geçen olaylarda tutuklanan ço-

cuklar, bu kanunlar kapsam›nda yarg›land› ve çok

a¤›r cezalara çarpt›r›larak hapse kondu. Türkiye,

1989’da Uluslararas› Çocuk Haklar› Sözleflmesi’ne

–3 maddeye çekince koyarak– taraf olmas›na ra¤-

KüreselAraflt›rmalarMerkeziKAM

5

KAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›

TEZAT

Çocuk Yarg›lama Sistemimizin Faik Akçay

Siyasal Boyutu 17 Nisan 2010

‹stanbul’un Yeni Yoksulluk ve Özgür Sevgi Göral

D›fllanma Pratiklerine Ayazma’dan Bakmak 24 Nisan 2010

‹slâm Dünyas› ve Darfur? Türkiye’nin Mehmet Özkan

Darfur Politikas›n›n S›n›rlar› ve ‹mkânlar› 17 May›s 2010

Yaz›l› Bas›nda ‹deolojik Söylemler: ‹brahim Efe

Elefltirel Bir Söylem Analizi 20 May›s 2010

ÖZEL ETK‹NL‹K

Orient in Europe Jerzy Zdanowski

20 Nisan 2010

Pasif ve D›fllay›c› Laiklik: Ahmet Kuru

ABD, Fransa ve Türkiye 25 May›s 2010

Turkey in Far East Michael Mikhalis

14 Haziran 2010

The Myth of Islamic Exceptionalism: Mohammed Ayoob

Religion and Politics in Muslim Societies 24 Haziran 2010

(KAM-MAM ortak)

DÎVÂN TOPLANTILARI (KAM-MAM ortak)

Civil Society, Christianity and Islam: Robert W. Hefner

A Clash of Civilizations or 13 May›s 2010

Multiple Modernities?

M‹LL‹YETÇ‹L‹K KONUfiMALARI

Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›k Sonras›na fiammas Salur

Azerbaycan Ulusçulu¤u 15 Haziran 2010

6

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

men, çocuklara devlete karfl› iflledi¤i suçlarda en

a¤›r cezalar› verdi. Çocuklar›n bireylere karfl› iflledi-

¤i suçlarda verilen cezalar, devlete karfl› iflledi¤i

suçlarda verilenlerin üçte biri kadar ki bu da devle-

te karfl› ifllenen suçlarda verilen cezalar›n adaletsiz-

li¤ini gözler önüne seriyor. Güvenlik güçlerine tafl

atarken yakalanan çocuklar 35 y›l gibi çok a¤›r ce-

zalara çarpt›r›l›rken, bireylere karfl› suç iflleyen ço-

cuklara verilebilecek en a¤›r ceza 12 y›lla s›n›rland›-

r›lm›fl durumda.

Akçay’›n araflt›rmas›ndan ç›kan bir di¤er sonuç,

1997-2007 y›llar› aras›nda yarg›lanan çocuk say›s›-

n›n 140.000 civar›nda olmas›. Türkiye’de 9-18 yafl

aral›¤›nda bulunan suç ifllemifl çocuklar, uygun ol-

mayan ortam ve koflullarda tutuklan›yor ve yarg›la-

n›yor. Amerika’da çocuk suçlular›n yakalanmas› ve

yarg›lanmas› s›ras›nda uzman psikologlar›n bulun-

durulmas› zorunlu; suçlu çocuklar›n tutuldu¤u yer-

lerde görevli olan personel de çocuk psikolojisi ve

Faik Akçay, Türk yarg› sisteminin çocuk yarg›lamaalan›na nas›l yans›d›¤›n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u

uluslararas› hukuk sözleflmelerine uygunlu¤unu ve suçiflleyen çocuklar›n ceza verilmek yerine topluma faydal›

birer birey hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.

AVRUPA KONUfiMALARI

Identity and Corruption in Tim Jacoby

Turkey-EU Relations 30 Nisan 2010

Türkiye-AB Müzakereleri Sürecinde Ak›n Özçer

Türkiye-‹spanya ‹liflkileri 8 May›s 2010

ETK‹N YÖNET‹M SÖYLEfi‹LER‹

Çin’den Dünyaya Bak›fl Haluk Dortluo¤lu

3 Nisan 2010

Bir Üst Düzey Yöneticinin Ahmet Ertürk

Hayat›ndan Kesitler 8 May›s 2010

Sivil Toplum Kurulufllar›nda Bar›fl Görgüç

Yönetim ve Yönetiflim 22 May›s 2010

Yönetimin Say›sallaflt›r›lmas› ve Yakup Bilgin Koçal

Etkin Yönetim 5 Haziran 2010

DOKTORA TEZ TEKL‹F TARTIfiMALARI

The Logic of Defection and Collaboration Kutbettin K›l›ç

in Ethnic Conflicts: Kurdish Insurgencies 2 Temmuz 2010

in Turkey, Iran and Iraq

Religion, Historical Legacy and Mehmet Özkan

Weltanschauungs: The Cases of Turkey, 7 Temmuz 2010

India and South Africa

Jeo-mentalite: Türkiye’de Murat Yefliltafl

Jeopolitik Gerçekliklerin Rolü 15 Temmuz 2010

SEMPOZYUM

Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, 15 May›s 2010

Bat› ve Rusya ile ‹liflkiler Sempozyumu

e¤itimi konusunda e¤itimden geçiriliyor. Türkiye’de

ise çocuklar›n tutuklu kald›klar› ortam ve koflullar

çok a¤›r. Cezalar›n› tamamlayan çocuklar, topluma

ve devlete karfl› daha düflman olarak buralardan ay-

r›l›yorlar ve örgütün propagandas›na daha aç›k hâle

geliyorlar. Bunun önlenmesi için devlete karfl› suç

iflleyen çocuklar›n daha k›sa sürede yarg›lan›p daha

az cezalar almalar› gerekiyor. Ayr›ca çocuk psikolog-

lar› taraf›ndan bu sürecin devaml› takip edilmesi ve

çocuklar›n psikolojik olarak desteklenmesi lâz›m.

En önemlisi ise yarg›lanan çocuklar›n topluma tek-

rar kazand›r›lmas› için hangi ortamlarda ne tür ce-

zalarla cezaland›r›lmas› gerekti¤inin tart›fl›lmas›.

Akçay, çocuklar›n suçtan al›koyulma ve topluma

geri kazand›r›lmas›na yönelik en iyi örnek uygula-

man›n fianl›urfa’da gerçekleflti¤ini dile getirdi. fian-

l›urfa’da h›rs›zl›k yapan, turistleri rahats›z eden,

yan kesicilik yapan çocuklar tespit ediliyor ve hapis

cezas› yerine turistlere rehberlik etmesi amac›yla

yabanc› dil ve rehberlik e¤itimi veriliyor. E¤itimden

sonra rehberlik etmeye bafllayan çocuklar hem

harçl›klar›n› kazanacaklar› bir yol bulmufl hem de

suçtan uzak durmufl oluyorlar. Oysa bu çocuklar

hapis yatm›fl olsalard›, hapisten ç›kt›ktan sonra suç

ifllemeye devam edeceklerdi. Çocuklar› topluma

kazand›racak bu tür uygulamalar›n çeflitlendirilip

gelifltirilmesi gerekiyor. Terör örgütünün ne oldu-

¤unu alg›layacak yaflta dahi olmayan çocuklar›n te-

rör örgütü propagandas› yap›yor diye gözalt›na al›-

n›p yarg›lanmas› ve hapse at›lmas›, onlar› devlete

düflman hâline getiriyor ve terör örgütünün kuca¤›-

na itiyor. Bunun önüne geçilmesi için çocuklar›

topluma kazand›racak yeni düzenlemelerin ve yeni

uygulamalar›n yap›lmas› gerekiyor.

‹stanbul’un Yeni Yoksulluk veD›fllanma PratiklerineAyazma’dan Bakmak

Özgür Sevgi Göral

24 Nisan 2010

De¤erlendirme: G ü l n u r K › l › ç o ¤ l u

Fransa’da EHESS Tarih ve Medeniyet Bölümü Os-

manl› ve Türk Tarihi doktora program›na devam

eden Özgür Sevgi Göral, yeni yoksulluk ve d›fllanma

siyasetini ‹stanbul/Ayazma semti örne¤i üzerinden

anlatt›. Göral’›n Türkiye tarihi, Türkiye’deki kad›n

çal›flmalar›, yoksulluk ve d›fllanma pratiklerinin

toplumu nas›l etkiledi¤i üzerine ulusal ve uluslara-

ras› yay›nlar› bulunuyor.

Göral, 1990’l› y›llar boyunca ‹stanbul’daki kentsel

alanda yaflanan ciddi dönüflümün en önemli belir-

leyicilerinden biri olarak Kürt göçüne iflaret etti.

Buradaki “etnik” meselenin sistematik bir biçimde

göz ard› edilip akademik çal›flmalar›n içine yerleflti-

rilmedi¤ine dikkat çekti. Göral’a göre bunun bir se-

bebi, Kürt meselesiyle ilgili bütün toplumsal ve si-

yasal olaylar›n muazzam bir biçimde kriminalize

edilmesi ve ilgili akademisyenlerin “terör” paradig-

mas› içinde damgalanabilmesi; bir di¤er sebebi de

“akademinin –etnik de¤il ama bak›fl aç›s› olarak kri-

minalize– Türklü¤ü”.

Alan›nda ilk say›labilecek bu çal›flmas›n› Göral,

dört temel saikle gerçeklefltirmifl:

1. Türkiye’deki kent çal›flmalar›nda ço¤unlukla

birbirine karfl›t ve ket vuran fleyler olarak ele

7

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

8

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Özgür Sevgi Göral’a göre Türkiye’deki kentseldönüflüm projelerinin dünyan›n geri kalan›ndan fark›,o mahallelerde yaflayanlar›n hiçbir aflamada fikrinin

al›nmamas›… Oysa ev basitçe bir ev de¤ildir, birevden at›lmak da basitçe bir evden at›lmak de¤ildir.

al›nan etnik köken, s›n›f, cinsiyet gibi farkl›

varolufl biçimlerinin, gerçekten birbirini d›fl-

layan m› yoksa birbirini kuran, besleyen, çe-

liflkiler oluflturan kavram setleri mi oldu¤una

Ayazma örne¤inden bakmak.

2. ‹stanbul’un gecekondu bölgelerindeki kentsel

dönüflüm projelerinin yaratt›¤› “yeni kentsel

tutsakl›k/kapat›lma” biçimlerini anlamak.

3. 90’lardaki Kürt göçünün politik ve kentsel so-

nuçlar›n›, ‹stanbul’u nas›l de¤ifltirdi¤ini, yeni

ve farkl› kavramsal karfl›tl›klar› nas›l ortaya

koydu¤unu incelemek.

4. Kürt göçmenlerin buna verdikleri cevaplar›

tespit etmek.

Göral’›n tasviriyle Ayazma, ‹kitelli’de Atatürk Olim-

piyat Stad›’na bakan bir tepelikteki gecekondu ma-

hallesi ve kentsel dönüflüm hikâyesi de stad›n infla-

s›yla bafll›yor. Ayazma iki bölgeden olufluyor: Biri,

60’lar, 70’ler ve 80’lerde daha ziyade Karadenizlile-

rin göçüyle oluflan 3-4 bin nüfuslu Tepeüstü; di¤e-

ri, 90’lardaki göçle kurulan ve %90’› Kürt olan yak-

lafl›k 3 bin nüfuslu Ayazma. Ayazma havas›yla, için-

den akan nehirle yemyeflil ve çok güzel bir mahalle.

Ancak sa¤l›k oca¤›, bankas›, postanesi, okulu olma-

yan; en yak›n ulafl›m arac›n›n 1,5 kilometre ötede

oldu¤u bir yer. Gündeli¤e giden gençlerin d›fl›nda

kad›nlar›n ço¤u d›flar›da çal›flm›yor, çok az paraya

evde parça bafl› ifl yap›yorlar. Erkeklerin hepsi en-

formel sektörde çal›fl›yor, hiçbir sosyal güvencesi

olmadan. Burada tamamen “nöbetlefle yoksulluk”

denen bir örüntü sözkonusu. E¤itim, sa¤l›k gibi ka-

musal haklar›n da örselenerek ve h›rpalanarak ve-

rildi¤i bir yer.

1990’larda Türkiye’nin Güneydo¤u’sunda yaflanan

çat›flma ortam›nda, devletin rakamlar›na göre 300

ila 450 bin, STK’lara göre ise 2 ila 3 milyon Kürt

yurttafl yaflad›¤› yerleri terk etmek zorunda kald›.

‹flte Ayazma’daki ailelerin bir bölümü köyü yak›l›p

da gelenler, di¤er bir bölümü ise çat›flmalar bölge-

deki mevcut ekonomiyi ortadan kald›r›nca göç et-

mek zorunda kalanlar –ki bu ikinci grubun göçü,

yasal mevzuat çerçevesinde “gönüllü göç” kabul

ediliyor. ‹lk ma¤duriyeti zorunlu göçle ‹stanbul’a

gelerek yaflayan Ayazmal›lar, ikinci ma¤duriyeti de

Ayazma’n›n kentsel dönüflüm çerçevesinde y›k›l-

mas› nedeniyle TOK‹’nin yapt›rd›¤› Bezirganbahçe

Toplu Konutlar›’na giderek yafl›yorlar. Tapusu veya

tapu tahsis belgesi olanlara belli bir miktar para ve-

riliyor. Ald›klar› para peflinata say›l›yor, gerisini

ödeyemediklerinde evlerden ç›kar›l›yorlar. Kirac›-

lar›n ise zaten hiçbir hakk› yok.

Göral’›n vurgulad›¤› bir husus dikkat çekici: Türki-

ye’deki kentsel dönüflüm projelerinin dünyan›n ge-

ri kalan›ndan –sadece Bat›’dan de¤il Hindistan’dan,

Bangladefl’ten– fark›, o mahallelerde yaflayanlar›n

hiçbir aflamada fikrinin al›nmamas›… Oysa ev ba-

sitçe bir ev de¤ildir, bir evden at›lmak da basitçe bir

evden at›lmak de¤ildir. Bu insanlar›n içinde varol-

duklar› bütün bir ekonomik, siyasal, kültürel daya-

n›flma iliflkilerini ve anlam dünyalar›n› y›k›yorsu-

nuz; onlar› ayakta tutan dayan›flma a¤lar›n› ortadan

kald›r›yorsunuz. Bu insanlar giderken ayn› yere, ol-

mazsa yak›n mahallelere gitmeye çal›fl›yorlar. Fakat

asla Ayazma’daki gibi olmuyor. Onlar için Ayazma,

“yitik bir cennet”; ‹stanbul’un onlar› ba¤r›na basan,

onlar›n son derece travmatik bir göçten ötürü yara-

lar›n› saran tek yeri. Kentsel dönüflüm projesine bu

yüzden muazzam bir nefret duyuyorlar. “TOK‹ ‹sra-

il, biz Filistin” retori¤i dönüyor hep.

D›fllanma konusunda Göral flu hususlara vurgu ya-

parak konuflmas›n› sonland›rd›: Eskiden devletin

resmî söylemine göre, Kürt yoktu, hepimiz Türk’tük;

onlar “da¤larda yürüyen, kart-kurt sesi ç›karan in-

sanlar”d›. fiimdi devlet Kürtlerin varl›¤›n› kabul etti.

Ama yeni bir ›rkç› tan›ma biçimi ortaya ç›k›yor;

Cenk Saraço¤lu’nun kavramsallaflt›rmas›yla “tan›-

yarak d›fllama” sözkonusu ve bu çok daha tehlike-

li… Bu insanlar sadece gündelik d›fllanma ve afla¤›-

lanma pratiklerine maruz kalan “zavall› özneler” de-

¤iller. fiehirde çok tuhaf bir imkâns›z alan yarat›yor-

lar kendilerine. O alan kay›p duygusuyla, a¤›tla,

ac›yla, ama ayn› zamanda bir itirazla, mücadele et-

meyle, öfkeyle örülüyor ve bütün bu duygular›n bi-

rikiminden yeni ve kentli bir Kürtlük ortaya ç›k›yor.

‹slâm Dünyas› ve Darfur?Türkiye’nin Darfur Politikas›n›nS›n›rlar› ve ‹mkânlar›

Mehmet Özkan

17 May›s 2010

De¤erlendirme: B i l a l Y › l d › r › m

Sevilla Üniversitesi’nden doktora aday› Mehmet

Özkan, genelde ‹slâm Dünyas›n›n özelde Türki-

ye’nin Darfur politikas› üzerine kaleme almakta ol-

du¤u makalesini bizimle paylaflt›. Konuflmas›n›n

bafl›nda ‹slâm Dünyas›n›n en önemli problemle-

rinden biri olmas›na karfl›n kaynak-literatür eksik-

li¤inden dolay› Darfur sorunu üzerine çal›flma yap-

man›n zorlu¤una de¤indi ve çal›fl›lmas› gereken

bakir bir alan›n varl›¤›na iflaret etti. Özkan sunu-

munu; ‹slâm Dünyas›n›n Darfur politikas›, bu ge-

nel çerçeve içerisinde Türkiye’nin Darfur politikas›

ve gelece¤e dair yans›malar› olmak üzere üç bö-

lümde gerçeklefltirdi.

‹lk bölümde, Darfur’da yaflanan olaylar neticesinde

200.000 ila 400.000 kiflinin hayat›n› kaybetti¤ine ve

bunun, Bosna Savafl›’ndaki ölümlerin 2 ya da 4 kat›

olmas›na ra¤men Darfur sorununun, sivil ve ulus-

lararas› toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar

h›zl› ve genifl bir yer bulmad›¤›na, dolay›s›yla bu

durumun, yabanc› medyada “‹slâm Dünyas›n›n

yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.

Özkan, ‹slâm Dünyas›n›n ve Türkiye’nin Darfur so-

rununa bak›fl›n›n anlafl›labilmesi için bu sorunu

9

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

10

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Mehmet Özkan, Darfur sorununun, sivil ve uluslararas›toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar h›zl› ve genifl bir

yer bulmad›¤›na; bu durumun, yabanc› medyada “‹slâmDünyas›n›n yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.

dört aflamada inceledi: Birinci aflama çat›flmalar›n

ortaya ç›kt›¤› ve ölümlerin yaklafl›k yar›s›n›n ger-

çekleflti¤i fiubat 2003-Aral›k 2004 dönemi; ikinci

aflama, Aral›k 2005’ten Uluslararas› Ceza Mahke-

mesi’nin (UCM) Sudan Devlet Baflkan› Ömer el-Be-

flir hakk›ndaki karar›n› aç›klad›¤› Temmuz 2008’e

kadar olan dönem; üçüncü aflama, bar›fl görüflme-

lerinin ve seçimin gerçekleflti¤i Temmuz 2008-Ni-

san 2010 dönemi; dördüncü aflama ise bundan

sonras›na dair beklentileri içeren dönem.

Özkan’a göre, ölümlerin en yo¤un yafland›¤› ilk dö-

nemde Darfur sorununun gündemde olmamas›n›n

temel nedeni, uluslararas› toplumun ve ‹slâm Dün-

yas›n›n dikkatinin Irak’a yo¤unlaflmas›. Çat›flmala-

r›n azald›¤› daha sonraki aflamada ise ABD’de Cum-

huriyetçilerin, medyan›n ve “Darfur’u Koru” koalis-

yonunu oluflturan STK’lar›n propagandas› netice-

sinde uluslararas› gündem Irak’tan Darfur’a kayd›.

Çin’in Afrika’da etkin olma giriflimleri esnas›nda

Bat›, meseleyi Çin’e b›rakt› ve ‹slâm Dünyas›n› soy-

k›r›mla suçlad›. Bunun üzerine ‹slâm Dünyas› sa-

vunmac› bir tav›r tak›nd› ve bu ba¤lamda Baflbakan

Tayyip Erdo¤an “Darfur’da soyk›r›m yoktur” söyle-

mini dillendirdi. Irak Savafl›’n›n gerekçelerinin as›l-

s›z ç›kmas›, ahlâkî bak›mdan ABD ve ‹ngiltere’yi

haks›z, ‹slâm Dünyas›n› ise hakl› bir konuma getir-

dikçe, bu haks›zl›¤› unutturman›n en iyi arac› Dar-

fur’u gündeme tafl›mak oldu; yani Darfur meselesi

Bat›l›lar için araçsallaflt›. Üçüncü döneme gelince,

UCM’ye havale ettikten sonra Bat›’n›n meseleye il-

gisi iyice azal›rken, sorumluluk art›k ‹KÖ ve çat›flan

taraflar aras›nda arabuluculuk için devreye giren

Katar’a düfltü. ‹slâm Dünyas›n›n, meselenin iyice

fark›na varmas› ve savunmac› tepkiden sahiplenici

bir tutuma yönelmesi de bundan sonrad›r. Katar’›n

baflkenti Doha’da gerçeklefltirilen bar›fl görüflmele-

rinin ard›ndan Sudan’da yap›lan ve el-Beflir’in ka-

zand›¤› seçimlerle bafllayan dördüncü dönem ise,

zaman›n ne getirece¤ine ba¤l› olarak geliflecektir.

‹kinci bölümde Özkan, Türkiye’nin konumunu an-

lamada üç hususun önemli oldu¤unu ifade etti:

1. Teröre karfl› savafl söylemi: Müslümanlar›n

potansiyel terörist olarak alg›land›¤› bir or-

tamda terör soyk›r›mla bir araya getirilmeye

çal›fl›ld› ki bu, ‹slâm Dünyas›n›n savunmac›

bir flekilde, Türkiye’nin de soyk›r›m› redde-

der bir tav›rla meseleye yaklaflmas›n›n

önemli bir nedeni oldu.

2. Türk d›fl politikas›n›n çok boyutlulu¤u ve bu

durumun küresel siyaset ortam›ndaki s›n›r-

lar›: Türkiye, nas›l ki Irak Savafl›’nda ABD’nin

yan›nda ya da karfl›s›nda yer alma ikilemi ya-

flad›ysa, Darfur sorununda da ya Bat›’n›n

soyk›r›m söylemini kabul etmek ya da –son

dönemde iyi iliflkiler gelifltirmeye bafllad›¤›–

Arap ülkelerinin sanki hiçbir fley olmam›flça-

s›na tak›nd›¤› tavr› benimsemek aras›nda

tercih çeliflkisiyle karfl› karfl›ya geldi ve Dar-

fur meselesinde a¤›rl›¤›n› koyamad›.

3. Türkiye’nin Darfur yaklafl›m›n›n teorilefltiri-

lebilir olup olmad›¤›: Özkan’a göre Türki-

ye’nin yaklafl›m›, “sessiz diplomasi”nin bir

örne¤i ve bu, karar al›c›lar taraf›ndan bilinçli

olarak tercih edilmese de do¤al süreçte orta-

ya ç›kan bir durum.

Son bölümde Özkan, “sessiz diplomasi”nin tan›m›,

türleri ve ona yöneltilen elefltiriler ba¤lam›nda Dar-

fur meselesinin gelece¤ine nas›l etki edece¤ini or-

taya koymaya çal›flt›. Güney Afrika’n›n Zimbabve

yaklafl›m›na dayanan (aktif) sessiz diplomasi hem iç

ve d›fl bask›y› k›smen görmezden gelerek hem de

taraflarla do¤rudan görüflmeleri sürdürerek sorunu

çözmeye çal›flan bir çaban›n kavramsallaflt›r›lmas›-

d›r ki aktif ve pasif olarak ikiye ayr›labilir. Türki-

ye’nin, Darfur ba¤lam›nda, Devlet Baflkan› Beflir ile

Ankara’da iki defa görüflmesi ve uluslararas› forum-

larda görüflmeyi sürdürmesi, di¤er devletlerin ilifl-

kileri gözden geçirdi¤i bir ortamda ekonomik ve si-

yasî iliflkileri gelifltirme çabas›nda olmas›, pasif ses-

siz diplomasinin bir örne¤idir.

Pasif sessiz diplomasinin temel ö¤elerine ve sessiz

diplomasiye yönelik elefltirilere de Türkiye’nin Dar-

fur politikas› ba¤lam›nda de¤inen Özkan’›n

BSV’deki bu sunumunu merak edenler, Birol Ak-

gün ile birlikte kaleme ald›¤› ve SETA Policy Brief,

Temmuz 2010’da yay›mlanan “Why Welcome Al

Basheer? Contextualizing Turkey’s Darfur Policy”

makalesini okuyabilir.

Yaz›l› Bas›nda ‹deolojikSöylemler:Elefltirel Bir Söylem Analizi

‹brahim Efe

20 May›s 2010

De¤erlendirme: A b d u l l a h A y a s u n

‹ngiltere, Lancaster Üniversitesi’nde dilbilimi ala-

n›nda yapt›¤› doktora çal›flmas›na devam eden ‹b-

rahim Efe, sunumunda “‹slâmc›l›k” ile “laiklik” ara-

s›ndaki mücadelenin dilbilimsel ve söyleme özgü

özelliklerini tart›flt›. Tez çal›flmas›nda metodoloji

olarak elefltirel söylem analizini kullanan Efe’nin

temel sorunsal›, her iki olgu aras›ndaki iliflkinin

mahiyetine iliflkin: ‹slâmc›l›k ile laiklik aras›nda ne

türden bir iliflki sözkonusu? Bir çat›flma m› yoksa

devam eden bir uzlaflma m›?

Efe, metodolojisini aç›mlamadan önce “‹slâmc›l›k”

ve “laiklik” kavramlar›na iliflkin baz› tan›mlar aktar-

d›. Buna göre ‹slâmc›l›k, “politik uygulamalar›n

merkezine ‹slâm’› yerlefltirmek, her türlü program

ve projenin oda¤›na ‹slâm’› koymak; hayat›n her

11

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

12

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

aflamas›nda ‹slâmî oluflum ve geleneklerin günde-

lik davran›fl boyutuna yans›mas›, aksetmesi” anla-

m›nda kullan›l›yor; laiklik de “bir devlet ideolojisi”

olarak tan›mlan›yor. Michel Foucault ba¤lam›nda

laiklik söylemi ise “süreklilik ifade eden, kurumlar

aras›nda ifllev gören bir materyal ve dilbilimsel uy-

gulamalar silsilesi”. Bu tan›mlar› aktard›ktan sonra

Efe, elefltirel söylemin ve elefltirel olman›n ne anla-

ma geldi¤i üzerinde durdu. Buna göre elefltirellik ve

elefltirel söylem, negatif anlamland›rmalar›n ötesin-

de düflünsel iflleve ve de¤ere sahip. Elefltirel olmak,

“olaylar› ve fleyleri oldu¤u gibi kabul etmemek” an-

lam›na geliyor. “‹ndirgemecili¤e karfl› koymak;

dogmatik ikili karfl›tl›klardan uzak kalmak; ‘self-ref-

lective’ olmak; kendi pozisyonunu elefltirmek; bu-

lan›k iktidar yap›lar›n›, ideolojileri ve güç iliflkilerini

aç›k hâle getirmek” elefltirel söylem analizinin kap-

sam›n› oluflturuyor. Di¤er söylem analizlerinden

farkl› olarak elefltirel söylem analizi, tan›mla yetin-

meyip alternatif bir çözüm önerisi sunma hedefiyle

de dikkat çekiyor.

Efe, çal›flmas›nda üç dönemi ele al›yor:

1. 28 fiubat (1997) süreci.

2. fiubat 2008’de baflörtüsü ile ilgili Anayasa’da

ve YÖK Kanunu’nda de¤ifliklik öngören tekli-

fin TBMM’ye sunuldu¤u dönem.

3. ‹ktidardaki AKP’ye kapatma davas›n›n aç›ld›-

¤› 2008’in Mart ay› ve müteakip süreç.

Bu dönemleri incelerken Efe, dört gazeteden yarar-

lan›yor: Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman ve Vakit. Bir

bilgisayar dilbilimi program› kullanarak bu dört ga-

zetede en fazla yer alan kavram ve terimleri say›sal

analize tâbi tutarak s›n›fland›ran Efe, ‹slâmc›l›k ve

laiklik gibi kavramlar›n bahsi geçen süreçlerde

hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor. Efe’nin

bu gazeteleri seçme nedeni ise, Hürriyet ile Za-

man’›n tirajlar›n›n yaklafl›k ayn› olmas›, Cumhuri-

yet ile Vakit’in farkl› (karfl›t) ideolojik uçlarda yer

alan dar ve marjinal çevrelerin temsilcileri olmalar›

ve ayn› zamanda düflük tirajlar›.

“Derlem analizi” olarak da tan›mlanan metodun

(program›n) kolayl›klar sa¤lamakla birlikte iflin

önemli k›sm›n›n yine analizciye düfltü¤üne dikkati

çeken Efe, havuzda toplanan kavramlar›n salt ma-

tematiksel kompozisyonunun pek bir anlam ifade

etmedi¤ini vurgulad›. Buna göre, Cumhuriyet gaze-

tesinde “›l›ml› ‹slâm” teriminin s›kl›kla yer almas›

tek bafl›na bir anlam ifade etmiyor; analizcinin biz-

zat metne giderek terimin hangi çerçevede kullan›l-

Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman ve Vakit gazetelerinde en fazla yeralan kavram ve terimleri say›sal analize tâbi tutarak s›n›fland›ran

‹brahim Efe, ‹slâmc›l›k ve laiklik gibi kavramlar›n ele ald›¤› üçdönemde hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor.

d›¤›n› ortaya koymas› gerekiyor ki bahsi geçen kav-

ram genel olarak bu gazetede olumsuz bir kip için-

de kullan›lm›fl.

Bu noktada nicel ve nitel araflt›rman›n tutarl› bir bi-

çimde birlikte kullan›lmas›n›n önemi ortaya ç›k›-

yor. Efe de zaten sunumunun ilerleyen bölümünde

amac›n›n, tez çal›flmas›nda nicel ve nitel boyutu

elefltirel söylem analizi çerçevesinde birlefltirmek

oldu¤una vurgu yapt›. Sunum, metodolojiye iliflkin

elefltirel sorular›n yöneltildi¤i soru-cevap fasl›yla

sona erdi.

KAM Özel Etkinlik

Pasif ve D›fllay›c› Laiklik:ABD, Fransa ve Türkiye

Ahmet Kuru

25 May›s 2010

De¤erlendirme: V e y s e l K u r t

San Diego Üniversitesi ö¤retim üyesi Dr. Ahmet

Kuru, Türkçeye çevrilmekte olan doktora tezi üze-

rinden din politikalar› uygulamalar›n›n üç farkl› ör-

ne¤i ABD, Fransa ve Türkiye’yi karfl›laflt›rd›. Sunu-

muna, birçok konuda oldu¤u gibi, din-devlet ve

din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan “Türki-

ye’nin biricikli¤i” ön kabulünü elefltirerek bafllayan

Kuru, flu iki kriter üzerinden dünya ülkelerinin din-

devlet iliflkilerini s›n›fland›rd›: (i) Devletin resmî di-

ninin olup olmamas›; (ii) dinin hukuka egemen

olup olmamas›. Bu iki ilkenin geçerli oldu¤u 12 ül-

ke, yaln›zca birinci ilkenin geçerli oldu¤u 60 ülke

var iken; her iki ilkenin de geçerli olmad›¤› laik ül-

kelerin say›s› ise yaklafl›k 120. Dine karfl› bir yap›-

lanma içinde olan ülkelerin say›s› ise yaln›zca 5.

‹deolojik saiklerle aç›klanabilecek iki tip laiklik bu-

lundu¤unu savunan Kuru, dinin kamusal alandan

d›fllanmas›n› ve dini, vicdanî bir çerçeveye yerlefl-

tirmeyi içeren sosyal bir mühendislik projesi olan

laiklik anlay›fl›n› “d›fllay›c› (assertive) laiklik”; dev-

letin kamusal alanda da bireysel ba¤lamda da dinî

tercihlere müdahil olmad›¤› daha yumuflak laiklik

anlay›fl›n› ise “pasif laiklik” olarak tan›mlad›. Ar-

d›ndan Kuru, “Her üç ülke de laik olmas›na ra¤-

men ABD’de dine yaklafl›m neden yumuflak?” so-

rusu üzerinden bu ülkelerin laiklik anlay›fllar›n›

13

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Din-devlet ve din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan“Türkiye’nin biricikli¤i” ön kabulünü elefltiren Ahmet Kuru,

“devletin resmî dininin olup olmamas›” ve “dinin hukukaegemen olup olmamas›” kriterleri üzerinden farkl›

ülkelerdeki din-devlet iliflkilerini s›n›fland›rd›.

karfl›laflt›rd›. Buna göre farkl›l›¤›n temel sebebi,

–güç mücadeleleri hâlen devam etse de– ABD’de

pasif laiklik, Fransa ve Türkiye’de ise d›fllay›c› laik-

lik anlay›fl›n›n hâkim olmas›. Kuru bu farkl›l›klar›

aç›klayabilecek alternatif yaklafl›mlardan üçünü

ele ald›:

1. Modernleflme Teorisi: Ekonomik kalk›nma

refah seviyesinin yükselmesine yol açt›¤›, re-

fah seviyesi de bireylere alternatif hayat tarz›

sundu¤undan, bireylere daha seküler bir an-

lay›fl hâkim olur. Ancak hem ülkelerin gelifl-

mifllik seviyeleri ile laiklik uygulamalar› ara-

s›ndaki ters orant› hem de refah seviyesi aç›-

s›ndan birbirine yak›n ülkelerin laiklik uygu-

lamalar›n›n farkl› olmas› bu teorinin yeter-

sizli¤ini ortaya koyuyor.

2. Medeniyet Yaklafl›m›: Bernard Lewis ve Sa-

muel Huntington’›n temsil etti¤i bu yaklafl›-

ma göre, dinlerin farkl› tabiatlara sahip ol-

mas›, laiklik uygulamalar›n›n ana motoru.

Hristiyanl›k’›n özünde sekülerli¤i bar›nd›r-

mas›, ‹slâm’›n ise buna uygun olmamas›, Ba-

t› ülkelerinin laikleflmesinin temel sebebi.

Ancak bu yaklafl›ma göre, her ikisi de Bat›

medeniyetinin birer parças› olan Amerikan

ve Frans›z laiklik biçimlerinin birbirine ben-

zemesi gerekirken, hem teorik yaklafl›m hem

de uygulama aç›s›ndan biri Bat› di¤eri ‹slâm

medeniyetine ait olan Fransa ile Türkiye bir-

birine benziyor ve ABD bunlardan ayr›l›yor.

3. Rasyonel Seçim (Rational Choice): Bu yakla-

fl›m, yönetici elitin politik tercihlerinin siyasî

ve ekonomik aç›dan kâr-zarar hesab›na da-

yand›¤›n› savunur. Hâlbuki en bariz örnek

olarak baflörtüsü yasa¤›, bu uygulamay› savu-

nan politik yöneticilerin ne siyasî ne de eko-

nomik bir kazanç elde etmedi¤ini gösteriyor.

Alternatif yaklafl›mlar› bu flekilde elefltiren Kuru,

kendi aç›klama biçimini ideolojik saikler üzerinden

kurdu. Buna göre, ayn› medeniyete mensup olma-

lar›na ra¤men ABD ile Fransa’n›n laiklik yaklafl›m-

lar›n›n çok farkl›, farkl› medeniyetlere mensup ol-

malar›na ra¤men Türkiye ile Fransa’n›n laiklik an-

lay›fllar›n›n benzer olmas›n›n temel sebebi, bu ül-

kelerdeki yönetici elitin ideolojik tercihleri.

Pasif laiklik anlay›fl›n›n geçerli oldu¤u ABD’de bi-

reysel haklar vurgusu hâkim. Dinî sembollerin ka-

musal alana girifli noktas›nda farkl› görüfller bulun-

sa da, bu tart›flmalar›n temel ekseni dini d›fllay›c›

de¤il; uygulaman›n di¤er din ya da mezhep men-

suplar›n› nas›l etkileyece¤i yönünde. Fransa’da ise

mücadele, radikal laikler ile pasif laikler aras›nda.

Türkiye’deki mücadele de, laikler ile din savunucu-

lar› aras›nda de¤il, özellikle son 10 y›ld›r radikal la-

ikler ile pasif laiklik savunucular› aras›nda cereyan

ediyor.

Peki, bu farkl› laiklik uygulamalar›n›n kayna¤› ne?

Kuru’ya göre bu, tarihî mirasla aç›klanabilir. Bu

noktada en önemli kavram “devr-i sâb›k” (old regi-

me) kavram›. Bir ülkedeki tarihî flartlar flu dört kri-

tere karfl›l›k geldi¤inde d›fllay›c› laiklik ya da dinin

tamamen d›fllanmas› ortaya ç›kar: (i) Meflrûtî mo-

narflinin varl›¤›; (ii) hâkim bir dinin varl›¤›; (iii) bu

monarfli ile dinin iflbirli¤i içinde olmas›; (iv) bu ifl-

birli¤ine karfl› baflar›ya ulaflan cumhuriyetçi bir ha-

reket. Bu ba¤lamda ABD’yi Fransa ve Türkiye’den

14

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

farkl› k›lan tarihî flartlar, ilk üç aflaman›n bu ülkede

yaflanmam›fl olmas›. Ayr›ca ABD’de pasif laikli¤in

benimsenmesinde kritik nokta, 1791 Anayasal De-

¤iflikli¤i’nde kabul edilen “devletin hiçbir dini veya

mezhebi desteklemeyece¤i ve hiçbir din ya da mez-

hebin yok say›lamayaca¤›” ilkesi. Di¤er iki ülkeye

gelince, Fransa’da 1875-1905 y›llar› aras›nda cum-

huriyetçi-monarfli çekiflmesi, Türkiye’de ise 1949’a

kadar laiklik-din çat›flmas› yafland›.

Bu üç ülke halk›n›n din konusundaki tercihlerine

iliflkin istatistiklere bak›ld›¤›nda, en dindar ülke

Türkiye, ikincisi ABD, üçüncüsü Fransa. Kuru’ya

göre, ABD’nin pasif laiklik anlay›fl›, halk›n›n din-

darl›¤› ile bir soruna yol açm›yor; Fransa’da dindar-

l›k oran›n›n düflüklü¤ü, d›fllay›c› laikli¤i büyük bir

sorun olmaktan ç›kar›yor. Ancak bu durum, hem

halk›n›n büyük bir kesimi dindar hem de d›fllay›c›

laiklik anlay›fl›n›n hâkim oldu¤u Türkiye aç›s›ndan

büyük bir paradoksa yol aç›yor. Bu sorunun afl›l-

mas› için de ya Türk halk›n›n büyük bir k›sm› sekü-

lerleflmek ya da Türkiye’deki laiklik anlay›fl› yumu-

flamak durumunda.

Bu tespit ile sunumunu tamamlayan Kuru, bir so-

ruya verdi¤i cevapta, kitab›n›n en çok Türkiye’yi il-

gilendirmesine ra¤men en az tepkiyi Türkiye’den

ald›¤›n› ve bu tepkilerin de maalesef ön yarg›lara

dayanan çok sathî de¤erlendirmeler oldu¤unu ifa-

de etti.

‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti:Müslüman Toplumlarda Din veSiyaset(The Myth of Islamic Exceptionalism:

Religion and Politics in Muslim Societies)

Mohammed Ayoob

24 Haziran 2010

De¤erlendirme: A s e n a D e m i r e r

Küresel Araflt›rmalar Merkezi ile Medeniyet Araflt›r-

malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Özel Et-

kinlik” çerçevesinde Michigan State Üniversitesi

Muslim Studies Program› Koordinatörü Prof. Mo-

hammed Ayoob, ‹slâm’›n istisnaili¤i miti üzerine

bir sunum gerçeklefltirdi. Ayoob, Bush yönetiminin

son dönemlerine hâkim olan “Müslüman toplum-

lar›n takip edebilece¤i bir model olarak Türkiye” al-

g›s›n›n, son y›llarda yerini “‹slâm Dünyas› ile Bat›

aras›nda seçim yapmas› gereken Türkiye” alg›s›na

b›rakt›¤› tespitiyle bafllad› konuflmas›na. Bat›’n›n

Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n, ‹srail’le iliflkilerin

bozulmas›yla ilgisi olmakla beraber, kökeninde “‹s-

lâm’›n istisnaili¤i miti”nin yatt›¤›n› vurgulayan

Ayoob, bu konuda flunlar› söyledi:

Bu mit ‹slâm’›n özsel olarak demokrasi ve ço¤ulcu-

lu¤a karfl› oldu¤unu varsay›yor. Ancak mesela ABD,

Evanjelik Hristiyanl›¤›n ciddi anlamda yükselifline;

‹srail, devlet kimli¤ini ›rksal-dinî terimlerle tan›m-

lamas›na; Hindistan, Gujarat’taki Müslümanlara

karfl› 2002’de devlet destekli pogrom uygulamas›na

15

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

ra¤men hâlâ demokratik ve ço¤ulcu olabiliyor da

sözkonusu ‹slâm oldu¤unda durum de¤ifliyor! De-

mokrasi ve ço¤ulculuktan sapma olarak düflünüle-

bilecek bütün bu durumlar Hristiyanl›k’a, Yahudi-

lik’e ya da Hinduizm’e içkin olarak düflünülmeme-

sine karfl›l›k, s›ra Müslümanl›¤a geldi¤inde her fle-

yin ‹slâm’a yüklenmesi, ‹slâm’›n istisnaili¤i mitin-

den kaynaklan›yor.

Bütün bu analizlerin arkaplan›nda, demokrasi ve

ço¤ulculuk kayg›s›ndan ziyade, Müslüman Dünya-

n›n Bat›’n›n empoze etti¤i düzenin meflruiyetini

reddetmesi yat›yor. Hem bar›fl hem de savafl sana-

t›nda as›rlar boyunca Bat› karfl›s›nda son derece üs-

tün olan Müslümanlar, Bat› sömürgecili¤inden

–Afrika ve Asya’n›n di¤er toplumlar›na k›yasla– çok

daha fazla rahats›z oldular. Dahas› bu durum, di-

¤erlerinden üstün oldu¤unu varsayan Müslüman-

lar aç›s›ndan do¤al düzenin tersine çevrilmesi an-

lam›na geliyordu. Bu sebepledir ki Müslüman co¤-

rafyalarda ‹slâm, sömürgecili¤e direncin bir ideolo-

jisi hâline geldi. 19. yüzy›lda Cezayir’de Emir Ab-

dülkadir’in, Sudan’da Mehdi’nin, Somali sahille-

rinde Muhammed Abdullah el-Hasan’›n ve Kuzey

Hindistan’da fiah ‹smail fiehîd’in ön-milliyetçi ci-

had hareketlerinde ‹slâmî bir terminoloji kullan›ld›.

‹slâm’›n Bat›’ya karfl› bir direnifl ideolojisi olarak

kullan›m›, 20. yüzy›lda da sürdü ve Bat› ile ‹slâm

Dünyas› aras›ndaki iliflkinin arkaplan›n› oluflturdu.

Tüm di¤er milliyetçi cihad hareketleri Bat› karfl›s›n-

da baflar›s›zl›¤a u¤rarken, sadece Anadolu cihad›

yani Türk ‹stiklal Savafl› baflar›ya ulaflt›.

Ayoob “Neden Bat›’da ‹slâm’a yönelik muazzam

bir korku var?” sorusunu, (i) ‹slâm’da siyaset ve di-

nin ayr›lamazl›¤›, (ii) ‹slâm’›n demokrasiyle ba¤-

daflmazl›¤› ve (iii) ‹slâm’›n ulus-afl›r›c›l›¤› mitleri

çerçevesinde yan›tlad›:

“‹slâm’da siyaset ve dinin ayr›lamazl›¤› miti”nin

yayg›n kabul görmesi, Hz. Peygamber’in hem dinî

hem de dünyevî bir lider olmas›n›n bir model teflkil

etmesinden ve Müslümanlar›n bu modelden sapa-

mayacaklar› düflüncesinden kaynakland›. Oysa ‹s-

lâm’›n klâsik döneminde –Arap Hilafeti ve Osmanl›

‹mparatorlu¤u–, siyasal ve dinî alanlar aras›nda Or-

taça¤ Hristiyanl›¤›ndan çok daha net bir farkl›lafl-

ma sözkonusuydu. Ulema ile dünyevî yöneticiler

aras›nda yaz›l› olmayan bir sözleflme vard›; ulema-

n›n etraf›nda oluflan kalabal›¤a siyasal olarak ses-

sizliklerini korumalar› tavsiyesinde bulunmalar›na

karfl›l›k devlet de toplumla ilgili konulara gayet dü-

flük oranda müdahale ediyordu. Bu siyasal sessizlik

davran›fl›, dinî ve dünyevî alanlar›n büyük oranda

birbirinden ayr›lmas›n› mümkün k›ld›.

16

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

“Model Türkiye” alg›s›n›n, son y›llarda yerini “‹slâmDünyas› ile Bat› aras›nda seçim yapmas› gereken

Türkiye” alg›s›na b›rakt›¤›n› vurgulayan MohammedAyoob’a göre Bat›’n›n Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n

kökeninde “‹slâm’›n istisnaili¤i miti” yat›yor.

‹slâm’›n yüksek derecede siyasallaflmas›, Bat› ile et-

kileflimine bir reaksiyon ve ayn› zamanda Bat› ile

etkilefliminin bir ürünü. Avrupa’n›n Müslüman

Dünyay› sömürgelefltirme süreciyle Müslümanla-

r›n Müslümanlar› yönetti¤i eski paradigma ortadan

kalkt› ve yabanc› siyasî bask›ya direnme, dinî bir

vazife olarak görülür hâle geldi. Bu geliflmeyle bera-

ber ‹slâm Dünyas›nda önsel-reformasyon yaflan-

maya baflland› ve befl mezhebin hiçbirini taklit ge-

re¤ine inanmayan âlimler ortaya ç›kt›. Bugün ‹s-

lâmc›l›k ya da siyasal ‹slâm dedi¤imiz olgunun 19.

yüzy›lda ortaya ç›k›fl› da bu önsel-reformasyonun

etkisiyle oldu.

“‹slâm’›n demokrasi ve plüralizmle ba¤daflamazl›¤›

miti”ne gelince, bu mit Kur’an ve hadislerin de-

mokrasi ile ba¤daflmad›¤› varsay›m›na dayan›yor.

Oysa Eski Ahit, Yeni Ahit ya da herhangi bir dinî

metinin de hiçbir yerinde bir 19.-20. yüzy›l olgusu

olan demokrasiden bahsedilmez, bahsedilmesini

beklemek de anlams›z. Di¤er taraftan, bugün Müs-

lüman Dünyan›n üçte ikisi muhtelif demokratik re-

jimlere göre yönetiliyor. “Demokrasi a盤›” büyük

oranda bir Arap olgusu ve bunun kökenleri de ‹s-

lâm’›n istisnaili¤inde de¤il, Arap toplumlar›n›n

kendi ba¤lamlar›nda aranmal›.

Siyasal ‹slâm’›n, ulusal s›n›rlar› aflan yayg›n ve top-

yekûn bir a¤ oldu¤unu öngören “‹slâm’›n ulus-afl›-

r›c›l›¤› miti” de inand›r›c›l›ktan çok uzak. Nitekim

Müslüman Dünyada tek bir ‹slâmî model yok; ken-

dilerini ‹slâmî yönetim modeli olarak sunan ‹ran ve

Suudi Arabistan kadar birbirinden farkl› iki siyasal

sisteme rastlamak zor. ‹slâmî hareketler ise çok da-

ha büyük farkl›l›klar tafl›yorlar ve hepsi de kendi

ba¤lamlar›n›n ürünleri. ‹slâm’›n gerçek yüzü gibi

sunulan el-Kaide ve benzeri hareketler de ‹slâm

Dünyas›ndaki farkl› toplumlar›n ve siyasî yap›lar›n

kayg›lar›n› temsil etmekten oldukça uzak.

KAM-MAM Dîvân Toplant›lar›

Sivil Toplum, Hristiyanl›k ve‹slâm: Medeniyetler Çat›flmas›m›, Çoklu Moderniteler mi?(Civil Society, Christianity and Islam: A Clash of Civilizations or Multiple

Modernities?)

Robert W. Hefner

13 May›s 2010

De¤erlendirme: Ö z g ü r D i k m e n

Küresel Araflt›rmalar Merkezi ve Medeniyet Araflt›r-

malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Dîvân

Toplant›lar›”n›n May›s ay› konu¤u, Boston Üniver-

sitesi Kültür, Din ve Dünya Araflt›rmalar› Merkezi

(The Institute on Culture, Religion, and World Affa-

irs - CURA) Direktörü Prof. Dr. Robert W. Hefner

idi. Hefner’dan ‹slâm ve Hristiyanl›k ba¤lam›nda

modernleflme, sivil toplum ve demokrasi üzerine

bir sunum dinledik. Uzmanl›k alan› antropoloji ol-

makla birlikte karfl›laflt›rmal› din sosyolojisi çal›fl-

malar› da yapan Hefner’›n ilgi alan›nda genelde

17

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Güneydo¤u Asya, özelde ise Endonezya ve Malezya

toplumlar› bulunuyor.

Sunumuna, din ve modernleflmenin modern ulus-

devletler üzerindeki flekillendirici etkisini anarak

bafllayan Hefner, ‹slâm co¤rafyas›n›n de¤iflik yerle-

rindeki ‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamiz-

min, din ve modernleflmenin bu flekillendirici etki-

siyle ve bu iki olgunun da de¤iflikli¤e u¤ramas›yla

ba¤lant›s› oldu¤unu belirtti. Bir anekdot olarak Sa-

muel Huntington’›n “Medeniyetler Çat›flmas›” tezi-

ne de¤inen Hefner, bu tezin Amerikan siyasetinde-

ki etkisinden ve ‹slâm alg›s›nda yapt›¤› de¤ifliklik-

ten bahsettikten sonra, art›k Amerika’da da giderek

reddedildi¤ini sözlerine ekledi.

Konuflmas›n›n “din ve modernleflme” iliflkisine

ay›rd›¤› bölümünde Hefner, uzunca bir dönem Bat›

siyasetinde önemli bir köfle tafl› olan modernleflme

teorisinin, toplumlar modernlefltikçe dinin toplum-

sal hayattan çekilece¤i ve bireysel alanla s›n›rlana-

ca¤› öngörüsünün bofla ç›kt›¤›na; dinî canlanman›n

yaln›zca ‹slâm Dünyas›nda de¤il, dünyan›n pek çok

yerinde farkl› din mensuplar› aras›nda da yafland›-

¤›na vurgu yapt›. Bu ba¤lamda modernleflme teori-

sinin ve bu teorinin öngörüsü olan sekülerleflme

varsay›m›n›n akademik dünyada yeniden düflünül-

mesi gerekti¤ine dikkat çekti. Nitekim “sosyoloji

teorisyenleri Bat› Avrupa’daki yanl›fl ülkeleri (Fran-

sa gibi) model olarak ald›klar› için bu sonuca vard›-

lar; e¤er bireylerin dinî yaflant›lar›nda modernlefl-

menin oldukça olumlu bir etki yapt›¤› ABD model

al›nsayd›, mevcut teoriler daha farkl› olurdu.”

“Din ve sivil toplum”a dair anlat›m›na Alexis de

Tocqueville’in 19. yüzy›l Amerikan toplumundaki

gözlemlerine de¤inerek bafllayan Hefner, bu dö-

nemde dinin, sivil toplumun ve Amerikan demok-

rasisi ile piyasa ekonomisinin geliflimine katk›da

bulundu¤undan söz etti. Ancak Tocqueville’in

gözleminin bu ülkedeki ço¤unlu¤un diniyle s›n›rl›

oldu¤unu; b›rak›n tüm dinleri, tek bir dinin çat›s›

alt›ndaki farkl› mezhepler aras›nda bile demokra-

si, piyasa ekonomisi ve sivil toplum aç›s›ndan cid-

di farkl›l›klar bulundu¤unu kaydetti. Buradan ha-

reketle Hefner, farkl› co¤rafyalardaki ‹slâmî gele-

neklerin tâbi olduklar› de¤iflkenlere göre farkl› al-

ternatifler gelifltirdiklerine ve din-demokrasi, din-

sivil toplum aras›ndaki iliflki incelenirken bu nok-

tan›n göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ine ifla-

ret etti.

‹slâmî canlanman›n siyasî, kültürel ve örgütlenme

yönüyle dünya üzerindeki di¤er dinî uyan›fl hare-

ketleriyle kimi yönlerden benzeflti¤ini kimi yönler-

dense ayr›flt›¤›n› belirten Hefner, Türkiye’nin genel

‹slâmî canlanma sürecine bir istisna dahi olsa ör-

nek gösterilebilece¤ini ve Türkiye’de –birçok Latin

Amerika, Asya veya Afrika ülkesinde oldu¤u gibi–

dinî canlanman›n, k›rsal alanda yaflayan iki neslin

flehirlere göçüyle ortaya ç›kan sosyal otorite kayb›-

na ra¤men gerçekleflti¤ini belirtti. Nitekim belli dö-

nemlerde dünyan›n pek çok yerinde yaflanan kente

göç dalgas›, geleneksel sosyal otoritenin etkisinin

azalmas›na, hatta yok olmas›na yol açarken, buna

z›t olarak dinî canlanma ortaya ç›kt›.

Hefner’a göre, k›rdan kente göçün yol açt›¤› sosyal

otorite kayb›n›n bir sonucu da, ulusçu elitin Müslü-

man nüfusa yeni bir ahlâk anlay›fl› ve sosyalleflme

modeli benimsetmeye çal›flmas›. Ulusçuluk bu

18

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Din ve modernleflmenin modern ulus-devletler üzerindekiflekillendirici etkisine iflaret eden Robert W. Hefner’a

göre ‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamizm, buflekillendirici etkiyle ve sözkonusu iki olgunun da

de¤iflikli¤e u¤ramas›yla ba¤lant›l›d›r.

amaçla en ciddi flekilde ulusal e¤itimi kulland› ve

‹slâm Dünyas›nda toplumsal dönüflüm bu yolla

gerçeklefltirilmeye çal›fl›ld›. Ancak kitlesel e¤itimin

bireylere teknik beceriler kazand›raca¤› ve ulusal

bir bütünleflme sa¤layaca¤› varsay›l›rken, Müslü-

manlar›n yaz›l› kaynaklar üzerinden dini ö¤renme

çabalar›n› ve dolay›s›yla ‹slâm’a ilgiyi art›rd›. Bu, ‹s-

lâmî kültürün aktar›m›nda okuma-yazman›n mer-

kezî bir öneme sahip olmas›yla ba¤lant›l›yd›. Bu

durumun dolays›z bir sonucu da f›k›h ve fleriat kav-

ramlar›na dair ciddi sorular›n sorulmas› ve f›khî

kavramlar›n anlam ve kapsamlar›n›n toplumun ha-

f›zas›ndan yaz›l› kaynaklara geçifliydi. ‹slâm bu yol-

la Hristiyanl›k’tan ayr›ld›. ‹slâm’da Tanr›’n›n buy-

ru¤unun ve Kur’an’›n merkezîli¤inden ötürü me-

tinsellik ciddi bir gelenek hâline geldi. Dolay›s›yla

okuryazarl›¤›n yükselifliyle birlikte Müslümanlar

aras›nda fleriat›n anlam› konusunda cereyan eden

tart›flmalar, baz› çevrelerce ‹slâmî canlanman›n di-

¤er dinlerdekinden farkl› olarak alg›lanmas›na yol

açt›. fieriat›n baz› Müslüman çevrelerce “tamam-

lanm›fl bir kavram” olarak düflünülmesi ve bir ba¤-

lama oturtulmas› için herhangi bir çabaya gerek

görülmemesi, ‹slâmî canlanman›n kat› bir fleriat bi-

linci getirdi¤i ve bu tarz bir ‹slâm’›n bu ça¤›n gerek-

lilikleriyle uyum sa¤layamayaca¤› düflüncesindeki

Bat› Dünyas›nda kayg› uyand›rd›. Ancak mevcut

sosyolojik gerçekler bundan farkl›yd›; fleriat, buna

ba¤l› hukuk doktrinleri ve kamu ahlâk›yla ilgili so-

rular›n daha çok gündeme tafl›nmas›, Müslümanla-

r›n ‹slâm’› kaynaklar›ndan okuyarak ö¤renebilme-

sinden ötürü ortaya ç›kt›.

Tüm bu ifadeler ›fl›¤›nda Hefner, ‹slâmî canlanma

tecrübesinin dünya üzerindeki di¤er canlanma ha-

reketlerinden çok da farkl› bir yol izlemedi¤ini, ge-

lecekte de küresel mânâda di¤er canlanmalarla

benzer bir yolu takip edece¤ini belirtti.

KAM Avrupa Konuflmalar›

Türkiye-AB ‹liflkilerinde Kimlik ve Yolsuzluk

(Identity and Corruption in

Turkey-EU Relations)

Tim Jacoby

30 Nisan 2010

De¤erlendirme: H a r u n K ü ç ü k a l a d a ¤ l ›

Küresel Araflt›rmalar Merkezi’nin düzenledi¤i “Av-

rupa Konuflmalar›”n›n ikincisinde, Manchester

Üniversitesi ö¤retim üyesi Dr. Tim Jacoby ile Türki-

ye-Avrupa Birli¤i iliflkilerinde kimlik ve yolsuzluk

aras›ndaki iliflki tart›fl›ld›. Programda Jacoby, Revi-

ew of International Studies dergisinde “Turkey and

Europe: Culture, Capital and Corruption” bafll›¤› ile

yay›mlanan makalesi çerçevesinde Türkiye’nin AB

üyeli¤i önündeki engellerden biri olarak resmî bel-

gelerde s›k s›k gündeme getirilen yolsuzluk konu-

sunu farkl› bir aç›dan de¤erlendirdi.

Jacoby, tarihsel ve kültürel arkaplan›n, di¤er konu-

larda oldu¤u gibi yolsuzluk konusunda da Türkiye-

AB iliflkilerinde önemli bir rol oynad›¤›n›, bu unsur-

19

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

lar› göz ard› ederek yap›lacak analizlerle sorunun

anlafl›lamayaca¤›n› savundu. Türkiye’nin Avrupa

ile bütünleflmesine iliflkin sürekli geliflen bir litera-

tür olmas›na karfl›n, yolsuzluk konusunun, kültürel

uyumsuzlu¤a dair tart›flmalardan ziyade iktisadî

iliflkilerde gündeme geldi¤ine dikkat çekti. Türkiye

örne¤inde bunun eksik bir de¤erlendirme olaca¤›n›

savunan Jacoby, kimlik ve kültürel de¤erlerin Avru-

pa’n›n Türk alg›s›n› belirledi¤ini; Türklerin bu de-

¤erlerle birlikte tarihsel perspektiften bak›ld›¤›nda

Avrupa kimli¤ine göre “öteki” oldu¤unu; hilekâr,

doland›r›c›, kurnaz Türk alg›s›n›n zihinlerde infla

edildi¤ini vurgulad›. Bu iddias›n› da Oxford’un 24

ciltlik sözlü¤ünde Türk kelimesinin zalim, insafs›z,

kurnaz gibi anlamlarla karfl›lanmas›n› örnek göste-

rerek destekledi. Jacoby, Avrupa’n›n siyasî ve kültü-

rel s›n›rlar›n› belirlerken geleneksel bak›fl aç›s› çer-

çevesinde “medeni Bat›/barbar Do¤u (Osmanl›-

Türk)” anlay›fl›n›n hâkim oldu¤unu siyasîlerden ve

akademi çevresinden yapt›¤› al›nt›larla aç›klad›.

Jacoby’ye göre “yolsuzlu¤a bak›fl, So¤uk Savafl son-

ras› dönemde dönüflüme u¤rad›. So¤uk Savafl dö-

neminde pek gündeme gelmeyen yolsuzluk,

1990’dan itibaren ulusal-uluslararas› kamuoyunda

ve bas›nda çok yo¤un bir flekilde tart›fl›ld›; uluslara-

ras› organizasyonlar (BM, Dünya Bankas›, OECD,

AB) taraf›ndan yolsuzlukla mücadele için çeflitli gi-

riflimler devreye sokuldu”. Jacoby burada da konu-

ya farkl› bir aç›dan yaklaflarak So¤uk Savafl sonras›

dönemde yolsuzlukla mücadele ve iyi yönetim ko-

nular›n›n gündem hâline gelmesini, hemen her ko-

nuda oldu¤u gibi, “kültürcülü¤ün” geçmiflten bu-

güne süregelen hâkimiyetiyle ba¤lant›land›rd›. “AB

yolsuzluk konusunda Türkiye’den çok daha kötü

durumdaki Do¤u Avrupa ülkelerini Birli¤e ald› ve

ayr›cal›kl› muamele etti. AKP’nin 2002’de iktidara

gelmesiyle birlikte de Türkiye ile Avrupa aras›ndaki

farkl›l›klara iliflkin kimlik temelli sorular etraf›nda

kültürel tart›flmalar ortaya ç›kt›.” Jacoby, yönetime

dindar geçmifli olan bir hükümetin gelmesini, Tür-

kiye’nin Avrupa kültürüne dâhil olmad›¤›na en

önemli dayanak olarak sunan yazarlardan da ör-

nekler verdi ve ekledi:

AKP’nin eflcinsel evlili¤i ve zinay› yasaklayan ya-

sa tekliflerini haz›rlamas›, AB taraf›ndan ‹slâmî

kurallar çerçevesinde al›nm›fl kararlar fleklinde

nitelenerek elefltirildi. Türkiye örne¤inde din-

kanun iliflkisine vurgu yap›l›rken, ayn› yasay› ç›-

karan Romanya örne¤inde karar sadece insan

haklar› çerçevesinde de¤erlendirildi. Bu çifte

standard›n kayna¤›nda ‹slamofobi bulunuyor.

Jacoby, yolsuzluk konusunu iktisadî aç›dan da ele

ald›. “AB’nin yolsuzlukla mücadele program› do¤-

rudan sorunun üstesinden gelmek için yap›lmad›.

Gerçek amaç yabanc› yat›r›mc›lar›n kâr aray›fllar›n›

desteklemek ve Bat› sermayesinin Türk pazar›na gi-

riflini kolaylaflt›rmakt›. Avrupa’da yolsuzlu¤un en

önemli arac› olan rüflvet, kiflisel olarak verildi¤inde

suç teflkil ediyor; fakat flirketler rüflvet verdi¤inde

bu, suç de¤il kolaylaflt›r›c› ifllem olarak tan›mlan›-

yor ve tamamen yasal bir durum.” Buradan yola ç›-

karak yolsuzlukla mücadelenin etik de¤erlerden zi-

yade iktisadî getiriler için yap›ld›¤›n› söyleyen Ja-

coby, yolsuzlu¤un gündemde tutulmas›yla Türkiye

üzerinde siyasî bask› kurulmaya çal›fl›ld›¤›na da

dikkat çekti.

20

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Tim Jacoby, Türkiye’nin AB üyeli¤i önündeki engellerden biriolarak resmî belgelerde s›k s›k gündeme getirilen yolsuzlukkonusunda da tarihsel ve kültürel arkaplan›n önemli bir rol

oynad›¤›n›, bu unsurlar› göz ard› ederek yap›lacakanalizlerle sorunun anlafl›lamayaca¤›n› savundu.

Jacboy, sunumunun sonunda, AB’nin yolsuzlukla

mücadele çal›flmalar›n›n tam olarak anlafl›labilme-

si için yap›lan de¤erlendirmelerde kültürel miras›n

mutlaka göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ini

bir kez daha vurgulad›. Program, dinleyicilerden

gelen sorular çerçevesinde AKP Hükümeti ve Avru-

pa, Avrupa’da Müslüman alg›s›, ›rkç›l›k, ‹slamofo-

bi, kültürel farkl›l›k gibi konulara iliflkin tart›flma-

larla sona erdi.

Türkiye-AB MüzakereleriSürecinde Türkiye-‹spanya‹liflkileri

Ak›n Özçer

8 May›s 2010

De¤erlendirme: E b r u A f a t

‹spanyolca ile ‹spanya tarihi ve siyasetine iliflkin de-

rin bilgisinin yan› s›ra Türkiye’nin AB ile iliflkilerinin

geliflmesine yapt›¤› katk›larla tan›nan emekli diplo-

mat Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanya iliflkileri ve iki ül-

kenin yak›n siyasî tarihindeki paralellikler ba¤la-

m›nda ufuk aç›c› bir konuflma yapt›. Gerek ‹span-

ya’daki ayr›l›kç› milliyetçilikler gerekse bu ülkenin

askerî yönetim sonras› demokratikleflme süreci ko-

nusunda uzman olan Özçer’in Euskal Herria: ‹span-

ya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçili¤i (2 cilt, Do¤an

Kitap, 1999) ve Ço¤ul ‹spanya: Anayasal Sistemi ve

Ayr›l›kç› Terörle Mücadele Modeli (‹mge, 2007) adl›

kitaplar› bulunuyor. Ayr›ca Newsweek Türkiye der-

gisinde güncel meseleleri de¤erlendiriyor.

Özçer sözlerine, 1995’te ‹spanya’n›n AB Dönem

Baflkan› olmas›yla birlikte ivme kazanan Türkiye-

‹spanya iliflkilerinin, bundan on y›l öncesine göre

çok geliflti¤i ve çeflitlendi¤ini belirterek bafllad›. Ar-

d›ndan ‹spanya’n›n AB üyeli¤i ve demokratikleflme

sürecinin seyrini ana hatlar›yla ortaya koydu.

‹spanya’y› So¤uk Savafl boyunca Avrupa siyasetinin

periferisinde b›rakan askerî dikta yönetimi, ‹kinci

Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde yaflanan ‹s-

panya ‹ç Savafl›’n› (1936-39) Cumhuriyetçilerin

kaybetmesiyle ülkeye hâkim oldu. Kendisi için “El

Caudillo/fief, Önder” nitelemesini kullanan ve

1947’de “‹spanya Krall›¤›’n›n Naibi” s›fat›n› alan

dikta lideri General Francisco Franco, özellikle La-

tin Amerika’da çok etkili olan caudillismo (otoriter,

popülist sivil/asker liderlik) gelene¤inin ‹span-

ya’daki örne¤iydi.

21

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki ve sonras›ndakisöylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›laflt›rmal›

bir flekilde izah eden Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanyailiflkileri ve iki ülkenin yak›n siyasî tarihindeki

paralellikler ba¤lam›nda ufuk aç›c› bir konuflma yapt›.

22

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

1975’te Franco’nun ölümünün ard›ndan, Juan Car-

los’un Kral ve Devlet Baflkan› olmas› ve 1976’da

Adolfo Suárez’in baflbakan olarak atanmas›yla bafl-

layan ‹spanya’n›n demokrasiye geçifl süreci, Ekim

1982’de düzenlenen genel seçimler ile tamamland›.

Bu sürecin dönüm noktalar›, serbest seçimler ve ye-

ni anayasayd›. Bütün antidemokratik kurumlar ve

kanunlar kald›r›ld›, yasaklanan bütün siyasî partiler

yeniden aç›ld› ve 1977’de yap›lan demokratik se-

çimlerle oluflan parlamento taraf›ndan haz›rlanan

yeni ‹spanya anayasas›, 1978’deki referandumun ar-

d›ndan yürürlü¤e girdi. Yeni anayasan›n haz›rlanma

süreci ve demokratik hukuk devleti üzerinde önem-

le duran Özçer’e göre ‹spanya, anayasalar›n –de-

mokratik olmak kayd›yla– kurucu meclisler taraf›n-

dan yap›lmas› gerekmedi¤inin baflar›l› bir örne¤i.

Demokratik anayasay› ortadan kald›rmaya dönük

bir darbe giriflimi, orduda hiyerarfli d›fl›na ç›kan bir

grup asker taraf›ndan 23 fiubat 1981’de ‹spanyol

Temsilciler Meclisi’nin bas›lmas›yla gerçekleflti. Ül-

keyi bölünmeye sürükledi¤i gerekçesiyle –ki 1978

Anayasas› Bask, Katalanya ve Galiçya bölgelerine

simetrik özerklik getiriyordu– demokratik yöneti-

me isyan eden bu grubun darbe giriflimi, Juan Car-

los’un engellemesiyle baflar›ya ulaflamad› ve 29 or-

du mensubu yarg›land›. Bundan sonra ‹spanya’da

asker-sivil iliflkilerinin demokratikleflme sürecine

uygun bir flekilde yeniden tan›mlanmas› süreci h›z-

land›. Ordu do¤rudan Milli Savunma Bakanl›¤›’na

ba¤lanarak askerin sistem içindeki özerkli¤i kald›-

r›ld›. Askerin iç güvenlikten çekilerek tamamen

yurt savunmas›na ve uluslararas› misyonlara odak-

lanmas› sa¤land›. 1989’da ç›kar›lan Askerî Müfre-

dat Kanunu ile askerî e¤itim program›n›n müfreda-

t› siviller taraf›ndan belirlenir hâle geldi.

Demokratikleflme sürecinden geçen ‹spanya, Avru-

pa Ekonomik Toplulu¤u’na (AET) üyelik hedefini de

gündemine ald›. Askerî diktatörlük ile yönetildi¤i

için daha önce reddedildi¤i AET’ye 1977’de bir kez

daha baflvurdu. Uzun ve oldukça zorlu bir sürecin

ard›ndan 1986’da Portekiz ile birlikte AET üyesi oldu.

‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki ve sonras›n-

daki söylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›-

laflt›rmal› bir flekilde izah eden Özçer, iki ülkenin

politikalar› aras›ndaki paralelliklere de dikkat çekti.

‹spanya ve Portekiz’in gerçek anlamda Avrupal› ol-

mad›¤›n› öne süren Frans›z politikac›lara karfl› ‹s-

panyol politikac›lar, sürekli olarak ‹spanya’n›n Av-

rupal›l›¤›na vurgu yap›yorlard›; bugün de Türkiye,

Fransa ve Almanya’n›n benzer tezlerine Avrupal› ol-

du¤u iddias›yla karfl› ç›k›yor. Ayr›ca, ‹spanya Avrupa

ile Akdeniz ve Avrupa ile Latin Amerika aras›nda bir

köprü oldu¤unu iddia etti¤i gibi Türkiye de Do¤u ile

Bat› aras›nda bir köprü oldu¤unu ifade ediyor.

Tarihsel olarak ‹spanya hep bir Akdeniz gücü ola-

geldi. Ayr›ca 15. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren Latin

Amerika’da bir sömürge imparatorlu¤u kurarak 19.

yüzy›l›n sonuna kadar bu bölgeyi do¤rudan idare

etti. ‹spanya, iflte bu tarihsel geçmifline dayanarak

kendisini, AB’nin Kopenhag Kriterleri’ni Latin

Amerika’ya aktaran ülke pozisyonuna oturtmaya

çal›fl›yor. Di¤er yandan ‹spanya, Türkiye üzerinden

Ortado¤u ve Orta Asya’ya aç›l›rken; Türkiye de ‹s-

panya üzerinden Latin Amerika’ya aç›l›yor. ‹spanya

Baflbakan› Zapatero’nun, Baflbakan Tayyip Erdo-

¤an ile birlikte Medeniyetler ‹ttifak› çerçevesinde

‹slâm Dünyas› ile Hristiyan Bat› aras›ndaki önyarg›

ve problemleri afl›p karfl›l›kl› diyalo¤un gelifltirilme-

si yönündeki çabalar›, bunun bir yans›mas›.

‹spanya, 1990’lar›n sonundan beri AB’nin temelleri-

ni atan Fransa-Almanya ikilisinin Avrupa’daki ege-

menli¤ine karfl› mücadele yürütüyor ve bu çerçeve-

de Türkiye’nin AB üyeli¤ini destekliyor. Türkiye’nin

‹spanya ile iliflkilerinin geliflmesinde AB ç›pas› çok

önemli. Özçer tam bu noktada, Türkiye’nin tüm Av-

rupa kurulufllar› içinde yer almas›na ra¤men AB’nin

baz› koflullar›n› yerine getirme hususunda, “kendi-

ne özgü koflullar›”n› öne sürerek ayak diremesinin,

AB üyeli¤ini zorlaflt›rd›¤›na vurgu yapt›. Türki-

ye’nin, ‹spanya’n›n demokratikleflme deneyimleri-

ni dikkatle incelemesi ve AB üyeli¤i için daha yo¤un

çaba harcamas› gerekti¤ini dile getirdi.

KAM Milliyetçilik Konuflmalar›

Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›kSonras›na Azerbaycan Ulusçulu¤u

fiammas Salur

15 Haziran 2010

De¤erlendirme: M e h m e t S a b r i A k g ö n ü l

Hakk›ndaki bütün kehanetlere ra¤men milliyetçilik

günümüzün en mühim ve en tart›flmal› konular›n-

dan birisi olmaya devam ediyor. Son zamanlarda

özellikle Karaba¤ meselesiyle Türkiye kamuoyunu

meflgul eden Azerbaycan-Ermenistan geriliminin

önemli bir kolu olan Azerbaycan ulusçulu¤unu ve

onun Sovyetlerden günümüze uzanan de¤iflim ve

dönüflümünü Fatih Üniversitesi ö¤retim üyelerin-

den fiammas Salur ile konufltuk.

Bafllarken, milliyetçili¤in toplumdaki “yüksek de-

¤erler”e eklemlenen bir ideoloji oldu¤unun ve her

devletin milliyetçi bir altyap›s› bulundu¤unun alt›-

n› çizen Salur, ulus-devletlere ait “kutsallar”›n sa-

dece asker-bürokrat-polisten ibaret olmad›¤›n›, ö¤-

retmenlerin de bu ideolojinin aktar›lmas›nda ve

benimsetilmesinde ciddi roller oynad›¤›n› hat›rlat-

t›. Ö¤retmenlerin üstlendi¤i bu aktif role binâen

kaynak olarak ders kitaplar›n› ve okullardaki görsel

malzemeleri inceledi¤ini ve semboller üzerinden

bir milliyetçilik okumas› yapt›¤›n› ifade etti.

Azerbaycan ulusçulu¤unun do¤uflunda 1813, 1828

ve 1830 tarihlerinin oldukça önemli oldu¤unu kay-

deden Salur, tarihî arkaplan› flu flekilde özetledi:

Mezkur tarihlerde Rus Çarl›¤›’n›n bölgede dizayn

çal›flmalar› vard›; birtak›m spot Ermeni yerleflim

yerleri oluflturuldu ve Ermeniler buralara göç etti-

rildi. Azerilerin alg›lar›ndaki “yak›n öteki”nin Er-

meni olmas›nda göç, “uzak öteki”nin ise Rus olma-

s›nda Rusya’n›n s›n›r›n› güvenceye alma çabalar›

etkili oldu. 1905’te Erivan’da Müslüman say›s› Er-

meni say›s›ndan çok daha fazla oldu¤u gibi, Ba-

kü’de de Ermeni nüfusu Müslümanlardan oldukça

fazla idi. Rusya’da 1905-1917 y›llar› aras›ndaki oto-

rite bofllu¤u millî duygular›n “yükselme”sine im-

kân sa¤lad›. Daha sonra Sovyetler döneminde Eri-

23

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

van’›n Ermenilefltirilmesi ve Bakü’nün Azerilefltiril-

mesi gibi politikalar uyguland›. Kruflçev (1953-

1964) döneminde belli bir kültürel canlanma söz-

konusu oldu. Stalin’in paranteze ald›¤›, tamamen

yasaklad›¤› ve içini boflaltt›¤› kültür formlar canlan-

d›; onun döneminde (1922-1953) öldürülen ayd›n

ve kanaat önderlerine iade-i itibar verildi ve bu in-

sanlar›n kendilerini yeniden “keflfetme”sine olanak

sa¤land›. Gorbaçov döneminde (1985-91) “B›rak›-

n›z kendi yollar›na gitsinler” diye özetlenen politi-

kayla ulusal sosyalizmlerin kurulabilece¤i düflün-

cesi, Azerbaycan ulusçulu¤unun tarihinde önemli

bir etki yapt›.

Sembollerin meta-linguistik bir de¤eri vard›r. Sem-

bollerin bu etkisine dayanarak milliyetçili¤in Azer-

baycan okullar›nda ve ders kitaplar›nda nas›l ifllen-

di¤i hakk›nda Salur flunlar› söyledi:

Milliyetçili¤in sözel ve görsel yans›malar›nda

(ikonografiler ve duvarlarda as›l› olan sözler)

çok bariz tutars›zl›klar fark edilmesine ra¤men

temel tutarl›l›¤›n Ermenilerin ötekilefltirilmesi-

ne yönelik oldu¤unu gözlemledim. Yak›n öteki

olarak Ermenileri, uzak öteki olarak da Ruslar›

düflmanca hedef alan birçok ikonografik malze-

me gördüm.

Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerle olan tarihsel

düflmanl›k, Ermeni ve Azerilerin bir araya gelmele-

rinin sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi te-

malar›n ifllendi¤ini; ayr›ca Türklerin misafirperver-

li¤i, Mete’nin düflmanlar›yla nas›l “kahramanca”

savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›. K›sa-

ca Azerbaycan’da tarih, daima düflman ve savafl

üzerinden ya da Azerilerin/Türklerin cesurlu¤u

üzerinden ö¤retiliyor.

Son olarak Salur, Türkiye’de Azerbaycan milliyetçi-

li¤i üzerine yaz›lan metinlerde varolan bir eksiklik-

ten bahsetti:

Haydar Aliyev döneminde (1993-2003) Azer-

baycan milliyetçili¤i için farkl› bir kavram orta-

ya ç›kt›. Devletin resmî ideolojisi hâline gelen

bu kavram, devlet milliyetçili¤i ya da Azerbay-

canc›l›k ideolojisi olarak betimleniyor.

Bu dönemde Azerbaycan’da “Azerbaycanl›lar›n et-

nogenesisini kim(ler) oluflturuyor?” tart›flmalar›n›n

bafl gösterdi¤ini ifade eden Salur, bu soruya verilen

farkl› cevaplar› flöyle s›ralad›: Bu yap›y›, (i) tarih ön-

cesinde arayan perspektif, (ii) Mo¤ol ‹stilas› sonra-

s›na götüren anlay›fl ve (iii) ‹slâmiyet’le karfl›lafl›l-

mas› sonras›na götüren bak›fl aç›s›.

Sunumunun ard›ndan soru-cevap fasl›nda Salur,

Karaba¤ meselesine, Ermenistan-Azerbaycan ara-

s›ndaki sorunlara ve Türkiye’nin bu sorunlar karfl›-

s›ndaki tutumuna dair sorular› cevaplad›.

24

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

fiammas Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerin ve Azerilerin biraraya gelmelerinin sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi

temalar›n ifllendi¤ini; ayr›ca Mete’nin düflmanlar›yla nas›l“kahramanca” savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›.

KAM Etkin Yönetim Söyleflileri

Çin’den Dünyaya Bak›fl

Haluk Dortluo¤lu

3 Nisan 2010

De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k

B‹M Finansman Direktörü Haluk Dortluo¤lu, Mart

ay›nda gerçeklefltirdi¤i 10 günlük Çin ziyaretinin

ard›ndan bu ülkeye iliflkin izlenimlerini rakamsal

verilerle de destekleyerek bizimle paylaflt›. Çin tari-

hine de¤inerek söylefliye bafllayan Dortluo¤lu’nun

dikkatimizi çeken sözleri flunlard›:

• Yaklafl›k 1,5 milyar nüfusa sahip Çin’de 22 ay-

r› dil konufluluyor ve bu dilleri konuflanlar

kendi aralar›nda anlaflam›yor.

• Budizm inanc› genifl bir kitle taraf›ndan sahip-

leniliyor.

• E¤itim kalitesi giderek art›yor. Çince önümüz-

deki 20 y›l içerisinde dünyada önemli bir yere

gelecek.

• Çin’de ‹ngilizce iletiflime müsaade ediliyor. Bu

konuda kat› bir milliyetçi politika güdülmüyor.

• Hiçbir gayrimenkul sat›lm›yor, 99 y›ll›¤›na

devletten kiralan›yor.

• Dünyan›n en kirli 20 flehrinin 19’u Çin’de bu-

lunuyor.

• Köyden kente göçün giderek artt›¤› Çin’de

McKinsey araflt›rmas›na göre, 2025 y›l›nda hal-

k›n %80’inin kentte yaflayaca¤› öngörülüyor.

• fiehirleraras› nüfus hareketi s›n›rl›; bir yerden

baflka bir yere ancak hükümetin izniyle geçile-

biliyor.

• Pasaport kontrolü sonras›nda polislere oy ve-

rilebilen bir ayg›t bulunuyor ki bu, Çinlilerin

hizmet odakl› bir yaklafl›ma ülke olarak geç-

tiklerinin bir göstergesi.

• Çin’deki dönüflüm 1977’de Mao’nun ölümüy-

le bafll›yor, 1990’larda meyvesini veriyor.

• Çinliler serbest piyasa uygulamalar›yla planl›

ekonomiyi entegre etmifl görünüyorlar.

• Yo¤un altyap› yat›r›mlar›n›n yap›ld›¤› Çin’in

fianghay flehri, görünüm olarak New York ve

Londra’dan çok farkl› de¤il; ancak halk bu de-

¤iflime tam anlam›yla adapte olamam›fl.

• Kriz döneminde 200 milyar dolarl›k altyap› ya-

t›r›m› yap›larak krizin etkisi en aza indirilme-

ye çal›fl›lm›fl.

25

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Haluk Dortluo¤lu’na göre Çin’in kadim tarihî birikimiylekendini dünyan›n merkezinde görmesi, Çinlilerin

-oranlar› de¤iflse de- niçin birçok uluslararas› markay›Çin markas› olarak alg›lad›¤›n› aç›klayabilir.

• H›zl› büyüme sürecinde Çin’deki en büyük s›-

k›nt›, “kalifiye eleman” noktas›nda kendini

gösteriyor.

• Çinliler, gayriinsanî flartlarda çal›flt›r›l›yor; an-

cak bu durum giderek de¤ifliyor. Asgarî ücre-

tin yükselmesiyle iç pazar giderek büyüyor ve

önümüzdeki dönemde Çin iç pazar›n›n hac-

mi, ABD iç pazar›n›n hacmine ulaflabilir.

• Yat›r›m olanaklar› ve bürokratik ifllemler Tür-

kiye’ye göre daha rahat.

• Dünyan›n bütün büyük flirketlerinin Çin’de

yat›r›m› bulunuyor.

• Taklit aflamas›nda kalmayan Çinliler, AR-

GE’ye büyük yat›r›m yap›yorlar. 2008’de dün-

yada en çok patent alan flirket, Çinli bir flirket

ve ilk 10 içinde ABD flirketi bulunmuyor.

• Dünya domuz eti tüketiminin %50’si Çin’de

gerçeklefliyor.

• Çin’de gazl› içecek ve süt-yo¤urt kültürü bu-

lunmuyor. Özellikle süt kültürünün olmay›-

fl›ndan dolay› Çinlilerde kalsiyum eksikli¤i ya-

flan›yor. Devlet bu konuya el atm›fl durumda.

• McKinsey araflt›rmas›na göre;

- Çin’de 3.000’e yak›n KFC (Kentucky Fried

Chicken) var ve bu zincir bütün flehirlere ya-

y›lm›fl durumda.

- Çinliler daha çok yerli ürünlere güveniyor ve

sat›n al›yor.

- Çinlilerin %41’i Coca Cola’n›n Çin markas›

oldu¤unu düflünüyor. Birçok uluslararas›

markada bu oran çok daha yüksek. Çin’in

kadim tarihî birikimiyle kendisini dünyan›n

merkezi olarak görmesinin bu durumu aç›k-

lamada yard›mc› oldu¤unu düflünen Dort-

luo¤lu, böyle bir alg›n›n varl›¤›n›n yabanc›

flirketlerin de ifline geldi¤ine dikkat çekiyor.

Bir Üst Düzey YöneticininHayat›ndan Kesitler

Ahmet Ertürk

8 May›s 2010

De¤erlendirme: N e s l i h a n S ö z e r i

“Baflar›l› insanlar›n karar an›”, “Onlar nas›l yöneti-

yorlar?”, “CEO’lar›n bilgeli¤i”, “Yöneticinin k›lavu-

zu”… Bu bafll›klar, herhangi bir kitapç›n›n yöneti-

me dair raflar›n› doldurabilecek kitap isimleridir.

Hepsi bize, yönetime dair karanl›kta kalm›fl nokta-

lar› âdeta bir gece, “haminnenin kula¤›m›za bir s›r-

r› f›s›ldamas›” gibi anlataca¤›n› vaat eder. Yönetim

ustas›n›n herkesten saklad›¤› “püf nokta”s›n›n ken-

di sayfalar›nda oldu¤unu söyler, ba¤›r›r, 盤›rtkan-

l›k yapar. Bir tanesini dayanamaz al›p okuruz. Kita-

b›n son sayfas›na gelip kapa¤›n› kapatt›¤›m›zda ise

dilimizde kekremsi bir tat vard›r. Oysa “Etkin Yöne-

tim Söyleflileri”ne davet etti¤imiz Ahmet Ertürk, 6

y›ll›k TMSF ve öncesindeki 29 y›ll›k yönetim tecrü-

besinden yola ç›karak, teoride s›radan gibi görünen

ama pratikte gerçeklefltirilmesi zor ve irade isteyen

güzel noktalar› bizimle paylaflt›. “Kamu yöneticili¤i,

26

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

insanî de¤erler üzerine infla edilir” veciz sözüyle

beraber Ertürk, “Kamu yöneticisi nas›l olmal›?

Hangi de¤erlere, karaktere ve bak›fl aç›s›na sahip

olmal›?” gibi sorular›n cevaplar›n› aktard›.

Bir kamu yöneticisinin insanî de¤erlere sahip

olmas›, baz› hususlarda iradeli ve ilkeli olmas›-

na ba¤l›d›r. Bir yönetici, özellikle de kamu yö-

neticisi, afla¤›daki maddelere dikkat etmelidir:

• Makam›n kendisine sa¤lad›¤› faydalara karfl›

“müsta¤ni” kalabiliyor mu?

• Ekibini kimlerden oluflturdu? Yol arkadaflla-

r›n› seçerken kriterleri neydi?

• fiirketler için yap›lan SWOT (Üstünlükler, Za-

y›fl›klar, F›rsatlar ve Tehditler) analizini

kendisi için (yani bireysel SWOT analizi)

yapt› m›?

• Çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤›nda harekete

geçen, “kendisini hakl› gösterme mekaniz-

malar›”n›n fark›nda m›?

Ertürk’ün bahsetti¤i bu maddeleri söylefliye daya-

narak açal›m:

Kamuda görev alan bir kiflinin öncelikli amac›, özel

flirketlerde oldu¤u gibi, sadece kâr etmek de¤ildir.

Kâr› sadece kamu hizmetini devam ettirebilmek

ad›na gerçeklefltirir. Buradan anlayabiliriz ki kamu-

da yönetici olmak, evvela insanî de¤erleri ön plan-

da tutmay›, makam›n getirebilece¤i gayriahlâkî

rantlar ve faydalar u¤runa kamu hizmetini feda et-

memeyi gerektirir. Aksi takdirde yönetimin duru-

mu, genel fayda için infla edilmifl bir kurumu, tüm

basit insanlar›n yapt›¤› gibi –bir fare misali– kemir-

mekten baflka bir fley olmayacakt›r. Bir k›ssada, Hz.

Ömer’in kendisine hediye edilen bir elmay› tekrar

geri gönderdi¤i anlat›l›r. Sebebi soruldu¤unda ise

flu cevab› verir: “Ben burada yönetici olmasayd›m

bu bana hediye edilemezdi. Devlet, bana buradaki

eme¤imin karfl›l›¤›n› veriyor. Bu elma, haramd›r.”

“Makam› kötüye kullanmak, bilinçli ya da bilinçsiz

olarak ç›karlara araç edinmek” son madde ile çok

ba¤lant›l›d›r. Zira kifli, belli ilkelere sahip olsa bile

çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤› zaman –bu, maka-

m›n› kötü kullanmak ya da kiflisel hayat›ndaki de-

¤erlerinden ödün vermek olabilir– devreye hemen

“ama” mekanizmalar› girer. Ya “Ben bunu yapt›m

ama herkes yap›yor” ya da “Bu yapt›¤›m do¤ru de-

¤il; ama ben bunu, flu de¤erleri gerçeklefltirmek için

yapt›m” der. Unutmamak gerekir ki hayra haramla

ya da flerle var›lamaz. Süte damlayan bir damla ze-

hir bile onun içilemez olmas›na kâfi gelir. “Herkes

yap›yor” mant›¤› ise, herhangi biri olmay› kabul et-

mifllik demektir ki bu da baflar›s›z bir yönetime

ad›m atmakt›r.

27

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Ahmet Ertürk, 6 y›ll›k TMSF ve öncesindeki 29 y›ll›k yönetimtecrübesinden yola ç›karak, her zaman gözümüzün önünde

oldu¤u için “basit” alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade vebilinç gerektiren ve sadece iyi bir yönetici olmaya de¤il,

nitelikli bir insan olmaya da götüren önemli maddelere de¤indi.

Bir ekibi kimlerden oluflturdu¤unuza bakarak

iflin sonucunu rahatl›kla tahmin edebilirsiniz.

Zira herkes kendinden bir renk, bir usul kata-

cakt›r o ifle. E¤er çal›flkan, ahlâkl›, ekip ruhuna

sahip insanlar seçmiflseniz baflar›ya yar› yar›ya

ulaflm›fls›n›z demektir. Sizin fikirlerinize z›t,

nemalanma zihniyetinde, kendini ön plana ç›-

karma çabas›nda insanlar seçmiflseniz bu in-

sanlar en yak›n zamanda bunlar› ortaya koya-

caklard›r. Çal›flmak zorunda kalsan›z, “ahlâk-

s›z ama çok çal›flkan biri” yerine “ahlâkl› ama

çal›flkan olmayan kifliyi” tercih etmelisiniz.

Çünkü ahlâks›zl›k bulafl›c›d›r, tembellik ise de-

¤ildir.

fiirketler için yap›lan SWOT analizleri, birçok

flirketin güçlü ve zay›f yönlerini ve sektördeki

durumunu objektif olarak ortaya koyar. Dahas›

flirket, SWOT analizindeki sonuçlara göre han-

gi stratejiyi izleyece¤ini de belirler. SWOT ana-

lizi flirketler için hayatî bir tahlil, erken teflhis

imkân› verir. Erken teflhis ise ço¤u zaman ha-

yat kurtar›r. Kifli, kendi SWOT analizini yapabi-

lirse, pek çok hatay› önleyebilir. “Hatalar, en

büyük ö¤reticidir; ancak kariyer hayat›n›z› da

sonland›rabilir.” Hatalar› engellemenin yolu,

kiflisel SWOT analizinden geçer. Ancak bu ana-

lizi yapmak, flirketlerde yap›ld›¤› kadar kolay

de¤ildir. Çünkü kifli eksik ve zay›f yönlerini

kendine itiraf edemez ya da bunlar› kendinde

göremez. Bu durumda kifli, güvendi¤i insanla-

r›n uyar›lar›n› göz önüne almal›, gurur mesele-

si yapmamal›, bilakis bu tür uyar›lara sevinme-

lidir. Zira hükümdarlar›n ve krallar›n iktidarla-

r›n› kaybetmeleri, etraflar›n›n “flakflakç›lar” ile

çevrili olmas›ndan kaynaklan›r. “fieyh uçmaz,

uçurulur” deyimi bunu yeterince özetler.

Ertürk, iyi yöneticili¤e dair birkaç madde verdi bize.

Bunlar, her zaman gözümüzün önünde oldu¤u için

basit alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade ve bi-

linç gerektiren önemli maddelerdir. Sadece iyi bir

yönetici olmaya de¤il, nitelikli bir insan olmaya da

götüren yollard›r. Herkes evinde –anne ve baba ola-

rak-, iflinde –iflveren, ö¤retmen vs. olarak– yönetici

oldu¤u için, en az›ndan “insan” olmaya çal›flt›¤›m›z

için, bu maddeler kuflat›c›d›r ve herkesi ilgilendirir.

Zaten yönetici olmak da en baflta nitelikli insan ol-

maktan geçmez mi?

Sivil Toplum Kurulufllar›ndaYönetim ve Yönetiflim

Bar›fl Görgüç

22 May›s 2010

De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k

Mobilya Sanayi ‹fl Adamlar› Derne¤i (MOBSAD)

Genel Sekreteri Bar›fl Görgüç, “Sivil Toplum Kuru-

lufllar›’nda (STK) Yönetim ve Yönetiflim” konulu

söyleflisine STK’lar›n tan›m› ile bafllad›. Bu tür ku-

rulufllar›n asl›nda yeni olmad›¤›n›, kendi tarihimiz-

de Ahîlik gibi kurulufllar›n bulundu¤unu sözlerine

ekledi. Bugüne kadar Türkiye’de kurulan dernek

say›s›n›n 215.560, hâlen faal olanlar›n say›s›n›n

28

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

84.594, ‹stanbul’da yer alanlar›n say›s›n›n ise

17.285 oldu¤unu ifade eden Görgüç, amaç ve ifllev-

lerine göre STK’lar› flu flekilde s›ralad›:

• Makro ekonomik amaçl› olanlar,

• Belirli ekonomik grup ve mesleklerin sözcüle-

ri olanlar,

• Yard›mlaflma ve dayan›flma amaçl› olanlar,

• Do¤a, çevre, hayvan, kültürel varl›klar gibi

alanlarda ihtisaslaflanlar,

• E¤itim, sa¤l›k, hukuk gibi alanlarda uzmanla-

flanlar.

Görgüç’e göre “yönetim”, de¤iflmekte olan çevre

koflullar›nda k›t kaynaklar› verimli kullanarak ifllet-

menin amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için

baflkalar›yla iflbirli¤i yapmak anlam›na gelirken;

“yönetiflim” ço¤ulculu¤a dayanan, birlikte yönetim

ve üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r. Yönetim

daha dar kapsaml› iken, yönetiflim gönüllü kuru-

lufllar› da içine ald›¤› için kapsam bak›m›ndan daha

genifltir. Yönetim tepeden inmeci iken, yönetiflim

farkl› sistemleri yönlendirmeyi esas al›r. Yönetim

daha sert, yönetiflim ise daha kat›l›mc› ve esnektir.

STK ve yöneticileri için yönetiflimin baz› ilkeleri

mevcuttur:

• Toplumun ç›karlar›n› kendi ç›karlar›n›n önün-

de tutmak,

• Finansal olarak baflkalar›na ba¤›ml› hâle geti-

recek ba¤lant›lardan kaç›nmak,

• Tarafs›z olmak,

• Hesap verebilir olmak,

• fieffaf olmak,

• Aç›k ve dürüst olmak,

• (Yukar›da ifade edilen tüm ilkeleri) yaflayarak

örnek olmak.

Dünyadaki ve Türkiye’deki örneklerden hareketle

Görgüç söyleflisini flöyle sürdürdü: Küresel STK’la-

ra örnek olarak Greenpeace, Do¤al Hayat› Koruma

Vakf› (WWF), S›n›r Tan›mayan Doktorlar, Soros

Vakf› ve Bill&Melinda Gates Vakf› verilebilir. Ancak

politik ve iktisadî konularda öne ç›kan söylem ve

davran›fllar› sebebiyle bu kurulufllar› sadece sivil

toplum kurulufllar› olarak görmek pek mümkün

de¤il.

Ülkemizde STK’lar çeflitli yazarlar taraf›ndan “kir-

lenmifl bir kavram”, “oryantalist bir kavram”,

“uluslararas› siyasetin ‘fetifl’ kavram›” olarak nite-

lendiriliyor. Türkiye’deki STK’lar de¤iflik kategori-

29

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Bar›fl Görgüç’e göre yönetim, de¤iflmekte olan çevrekoflullar›nda k›t kaynaklar› verimli kullanarak iflletmenin

amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için baflkalar›yla iflbirli¤iyapmak anlam›na gelirken; yönetiflim ço¤ulculu¤a dayanan,

birlikte yönetim ve üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r.

ler alt›nda flu flekilde örneklendirilebilir: TÜS‹AD,

MÜS‹AD, TUSKON, TÜMS‹AD; TOBB, ‹SO, ‹TO,

ATO, DENSO; Bakkallar Federasyonu, Al›flverifl

Merkezleri ve Perakendecileri Derne¤i; Türkiye

Bankalar Birli¤i, Barolar Birli¤i; ‹nsan Haklar› Der-

ne¤i, Genç Siviller Hareketi, MAZLUMDER, ‹HH;

KALDER; TÜRK-‹fi, D‹SK; LAS‹AD, BU‹KAD; KAG‹-

DER, ÇYDD, TED. Bu kurulufllar›n hepsinin özünde

belirli insan gruplar›n›n haklar›n› korumak sözko-

nusu; ancak uygulamada iç ve d›fl politik etkenler

oldukça bask›n.

Öte yandan Bilim ve Sanat Vakf›, Sabanc› Vakf›,

Ehl-i Beyt Vakf›, TEV, LÖSEV, TEMA vb. STK olarak

ifade edilebilecek vak›f ve derneklere birer örnek.

Meslek grubu olarak faaliyette bulunan STK’lar ara-

s›nda ise Türkiye Gemi ‹nfla Sanayicileri Birli¤i

(G‹SB‹R), Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve ‹fla-

damlar› Derne¤i (TETS‹AD), Uluslararas› Nakliye-

ciler Derne¤i (UND), Otomotiv Sanayi Derne¤i

(OSD), Türkiye Süt, Et, G›da Sanayicileri ve Üretici-

leri Birli¤i (SETB‹R) ve MOBSAD s›ralanabilir. Bu

kurulufllar›n etkinlikleri, de¤iflik alanlardaki

“güç”leri çerçevesinde flekillenmektedir. Mesela

yan sanayisiyle birlikte 200-250 bin civar›nda çal›-

flan› ve büyük miktarda yapt›¤› vergi ödemeleri ile

G‹SB‹R, hükümet ve çevredeki kurulufllar ile olan

iliflkilerinde güçlü bir rol alabilmektedir.

Genel sekreterli¤ini yapt›¤› MOBSAD’›n görece kü-

çük olmakla birlikte Türkiye mobilya üreticilerinin

%80’inin bu derne¤e dâhil oldu¤unu ifade eden

Görgüç, ifle ilk bafllad›¤›nda maafl›n› alamayacak

durumda oldu¤una ama yap›lan çal›flmalar sonu-

cunda k›sa sürede dergi ve katalog bas›m›ndan fuar

kat›l›mlar›na kadar birçok ifli yapar hâle geldikleri-

ne dikkat çekti.

Sonuç olarak;

• STK, dünyada ve Türkiye’de yeni de¤ildir, yeni

anlamlar yüklenmifltir.

• Hiçbir STK, tabiat› gere¤i tam ba¤›ms›z

ol(a)maz.

• ‹letiflim ve etkileflim her STK için vazgeçilmez-

dir.

• Her STK, özünde bir lobi örgütüdür.

• Her STK, yönetimden yönetiflime geçemez.

• Yönetimden yönetiflime geçifl, STK’lar›n etkin-

li¤ini art›r›r.

KAM Sempozyum

Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm:Ortado¤u, Bat› ve Rusya ile‹liflkiler Sempozyumu

15 May›s 2010

De¤erlendirme: V o l k a n Y a h fl i

D›fl politikada son dönemde artan süreklilik ve de-

¤iflim tart›flmalar›n›n, uluslararas› iliflkiler alan›n-

dan çeflitli isimler taraf›ndan mercek alt›na al›nd›¤›

“Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, Bat›

ve Rusya ile ‹liflkiler” bafll›kl› sempozyum, her biri

tematik olarak bölünmüfl dört oturumda gerçeklefl-

30

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

ti. KAM Koordinatörü Sevinç Alkan Özcan’›n daha

önceki çal›flma, sempozyum ve faaliyetleri tan›t›c›

konuflmas›n›n ard›ndan, Vak›f Baflkan› Mustafa

Özel’in aç›l›fl konuflmas›yla bafllayan sempozyum

oturum konular›na göre ilerledi.

1. Oturum: Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan

Arabuluculu¤a

Sempozyumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Kemal

‹nat, Türkiye-‹ran iliflkilerinde rekabet ve çat›flma-

dan uzlafl› ve iflbirli¤ine geçifli, son on y›lda ekono-

mi, güvenlik ve siyaset alanlar›ndaki geliflmelere

odaklanarak ele ald›. Osmanl›-‹ran aras›nda hep bir

rekabet iliflkisi sözkonusu iken, son y›llarda ikili

iliflkilerde yaflanan dönüflümü “Yeni Osmanl›c›l›¤›n

bir tezahürü” olarak okuman›n çok absürt oldu¤u-

na dikkat çekti. Ticaret hacmi on y›lda on yedi kat

artm›fl, enerji (do¤algaz) ve güvenlik (PKK terörü)

alanlar›nda iflbirli¤ine gidilmifl vs. olsa da ‹nat, ikili

iliflkilerde henüz kat edilmesi gereken uzun bir me-

safe oldu¤unu vurgulad›.

Dr. Ali Balc›, Türkiye-‹srail iliflkilerini tarihsel karfl›-

laflt›rmal› bir analize tâbi tutarak de¤iflim ve sürek-

lilik unsurlar›n› ortaya koydu. ‹ç politika-d›fl politi-

ka ayr›m›n›n hem klasik yaklafl›m hem de sözkonu-

su inceleme aç›s›ndan yetersiz ve engelleyici oldu-

¤unu belirterek, Türkiye’de siyasal ‹slâm’›n yükseli-

flinin güvenliklefltirilmesi üzerinden ikili iliflkilerin

ilerledi¤ine dikkat çekti. 1990’larda ‹srail’le iliflkile-

rin askerî-bürokratik elite ayr›cal›kl› bir konum ka-

zand›r›rken, 2000’lerde sivil politikalar›n askerin

tahakkümünü azaltt›¤›n› savundu. Öcalan’›n yaka-

lanmas›n›, Marmara Depremini, Türk d›fl politika-

s›n›n Avrupal›laflmas›n›, komflularla iliflkilerin dü-

zelmesini, ‹kinci ‹ntifaday› ve ekonomik krizi, aske-

rin güvenliklefltirme siyasetini zay›flatan ve sivil si-

yaseti devreye sokan unsurlar olarak ele ald›.

Yrd. Doç. Mesut Özcan, Türkiye’nin Irak politikas›-

n›n mesafeli bir durufltan müdahil ve faal bir politi-

kaya dönüflümünü üç dönemde inceledi: 1999’da

Öcalan’›n yakalanmas›, güvenlik endiflesinin azal-

mas› ve AB adayl›¤›, Türkiye’nin komflular›yla iyi

iliflkilerinin önünü açt›. 2003’te 1 Mart Tezkere-

si’nin Meclis’ten geçmemesi, d›fl politikada demok-

ratik aktörlerin etkinli¤ini art›rd›. 2007-2008’de

PKK’n›n Da¤l›ca ve Aktütün karakollar›na sald›r›la-

r› karfl›s›nda Türkiye, beklentinin aksine, Irak’la te-

maslar›n› artt›rd›. Özcan, Türkiye’nin risk alarak

yeni politikalar üretti¤ine ve karfl›l›kl› güven için

yeni bir dil infla etti¤ine vurgu yapt›. Ticarî iliflkiler,

d›fl yard›mlar ve medya üzerinden artan etkileflim

sonucunda Türkiye’nin, Irak siyasetinde aktifleflir-

31

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

“Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan Arabuluculu¤a” bafll›kl› ilkoturumda Kemal ‹nat, Türkiye-‹ran; Ali Balc›, Türkiye-‹srail

iliflkilerini tarihsel süreci de dikkate alarak ele ald›. Mesut Özcanise, Türkiye’nin Irak politikas›n›n mesafeli bir durufltan müdahil

ve faal bir politikaya dönüflümünü üç dönemde inceledi.

ken, ekonomik faktörlerin de gitgide önem kazan-

d›¤›na dikkat çekti.

2. Oturum: Bat›’ya Ra¤men Bat› ile Birlikte Hare-

ket Etmek

‹kinci oturumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Resul

Usul, AB-Türkiye iliflkilerini bir modernleflme mo-

deli, demokratikleflmenin parças›, ekonomik en-

tegrasyon meselesi, kimlik sorunu, K›br›s meselesi,

tarihî ve co¤rafî unsurlar gibi çeflitli boyutlarda ele

ald›. Yap›sal dönüflümleri anlamak için iliflkileri

dört safhada de¤erlendirdikten sonra Usul, Aral›k

2004’teki Brüksel Zirvesi ile karfl›l›kl› diyalog baflla-

sa da AB geniflleme politikas›n›n de¤iflti¤ine; müza-

kerelerin ucunun aç›k olmas›, “özümseme”nin ilk

kez uygulanacak olmas›, yap›sal dönüflüm için ge-

rekli finansman›n gelmemesi ve K›br›s meselesinin

AB-Türkiye iliflkilerinin gidiflat›n› mu¤laklaflt›rd›¤›-

na dikkat çekti.

Dr. Helin Sar› Ertem, Türkiye-ABD iliflkilerinde

2000’li y›llardaki de¤iflimi Kuzey Irak ve Kürt soru-

nu üzerinden de¤erlendirdi. Kuzey Irak ve PKK, iki-

li iliflkileri tehdit eden ve stratejik ortakl›¤›n içini

boflaltarak Amerikan karfl›tl›¤›n› körükleyen unsur-

lar iken; PKK ile mücadelede etkin iflbirli¤ine geçil-

mesi ve Türkiye’nin Kuzey Irak’la ekonomik ve tica-

rî iliflkiler gelifltirmesi, zamanla ç›karlar›n ve güven-

lik alg›lar›n›n örtüflmesine yol açt›. ABD’nin, Kuzey

Irak’taki istikrar› koruma ve ‹ran’›n yükselen etkisi-

ni frenlenme çabas› Türkiye’ye olan ihtiyac›n› art›r-

d›. ‹flte iç içe geçmifl bu ekonomik, siyasal ve top-

lumsal hareketlilik, Ertem’e göre, ABD-Türkiye ilifl-

kilerini Kuzey Irak özelinde olumlu yönde etkiledi.

3.Oturum: Tarihi Miras ve Yeni Aktörler Ba¤la-

m›nda Türk D›fl Politikas›

Yüksek lisans ö¤rencisi Enes Tüzgen, Türk d›fl poli-

tikas›ndaki süreklilik ve kopufl unsurlar›n› Turgut

Özal ve AK Parti’nin uygulamalar›n› karfl›laflt›rarak

ele ald›: Özal So¤uk Savafl’›n, AK Parti ise 11 Eylül

sald›r›lar›n›n akabinde Türkiye’nin potansiyelini

harekete geçirdi. Özal’›n “köprü ülke” kavramsal-

laflt›rmas›, Ahmet Davuto¤lu’nda “merkez ülke”ye

dönüfltü. Her ikisinde de mevcut olan çok kimlikli

söyleme, Davuto¤lu “medeniyet” kavram›n› da ek-

ledi. Ç›kar alg›lar›nda ise farkl›l›klar sözkonusu:

Özal’›n d›fl politikas› ekonomiye endeksli, pragma-

tik ve kâr-zarar iliflkisine dayal›yd›. AK Parti ise eko-

nominin yan› s›ra siyasî, kültürel ve sosyal iliflkileri

güçlendirmeye çal›fl›yor; kazan-kazan stratejisine

dayan›yor; bar›fl ve denge politikas› izliyor.

Yüksek lisans ö¤rencisi Ezgi Uzun, devlet d›fl› aktör-

lerden Türk düflünce kurulufllar›n›n Türkiye-Erme-

nistan normalleflme sürecinde oynad›klar› rolleri

ele ald›. Ba¤›ms›z uzmanlar›n ve akademisyenlerin,

düflünsel kaynaklar sunarak siyasî giriflimcilik ro-

lüyle politika yap›m›na müdahil olduklar›n›, at-

mosfer etkisi (genifl bir toplumsal etki) yaratarak k›-

sa ve orta vadeli gündem ve mikro politikalar üret-

tiklerini anlatt›. Örne¤in USAK Azerbaycan’la üst

düzey toplant› tertip ederken; TESEV olumsuz

imajlar› yok etmek, GPOT Ermenistan bas›n›ndaki

olumsuz alg›y› kald›rmak için çal›flmalar yap›yor.

Di¤er yandan bu kurulufllar elçi görevi görüyor; Er-

meni yöneticilerle flahsî iliflkiler kurup bilgi al›yor

ve Türk hükümetine iletiyorlar. Ayr›ca sivil toplu-

mu ve özel sektörü organize ediyorlar.

32

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

4. Oturum: Yak›nlaflma-Uzaklaflma Sarkac›nda

Rusya ile ‹liflkiler

Yrd. Doç. Vügar ‹manov, Ankara-Moskova iliflkile-

rinde yak›nlaflma dönemlerini mercek alt›na alarak

tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›. ‹lki Napolyon’un

M›s›r’› iflgaline karfl› Osmanl›’n›n askerî yard›m ta-

lebiyle, ikincisi Mehmet Ali Pafla’n›n iflgaline karfl›

Hünkar ‹skelesi Anlaflmas›’yla, üçüncüsü 1920’ler-

de yine bir askerî ittifakla gerçekleflen bu yak›nlafl-

malar›n ortak özellikleri, tehdide karfl› askerî ittifak

niteli¤inde ve k›sa süreli olmalar›, öncesinde veya

akabinde savafllar›n yaflanmas›yd›. “So¤uk Bar›fl”

olarak da adland›r›lan son yak›nlaflma ise di¤erle-

rinden farkl›: Taraflar›n ticaret ve yat›r›mlarla eko-

nomik ba¤›ml›l›¤› artt›; turizm sayesinde insanî te-

maslar s›klaflt›; iktidardaki yeni hükümetler siyasî

diyalo¤u art›rd›... ‹manov, 1933’te Sovyet Heye-

ti’nin ‹stanbul’da karfl›lanma görüntülerini içeren

bir belgesel gösterimiyle sunumunu tamamlad›.

Yrd. Doç. Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, An-

kara ile Moskova’n›n Orta Asya politikalar›n› karfl›-

laflt›rd›. Türkiye’nin Orta Asya’yla iliflkisi 1991’de

romantik bir yak›nlaflma süreciyle bafllarken, Rus-

lar 18.-19. yüzy›ldan itibaren bölgede hâkimiyet

kurdu. Türkiye’nin bölgeyle iliflkisi daha ziyade kar-

defllik vurgusuna, ‹pek Yolu’nun canland›r›lmas›-

na, piyasa ekonomisine geçifle, demiryoluna ve te-

levizyon dizilerine dayan›rken; Rusya hâlihaz›rda

bölgede siyasî, ekonomik ve kültürel aç›dan olduk-

ça etkin. Mesela Türkiye’nin ticaret hacmi 4 milyar

dolarken, Rusya’n›nki 17 milyar dolar. Ercilasun,

Türkiye’nin imaj çal›flmas›yla, demiryolu a¤›n› ge-

lifltirerek, uçak biletlerini ucuzlatarak, okullar aça-

rak, do¤rudan günlük bilgi ak›fl›n› sa¤layarak böl-

geyle iliflkilerini gelifltirebilece¤ini sözlerine ekledi.

Sempozyumun son konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Faik

Demir, Ankara’n›n Güney Kafkasya politikalar›n›

ele ald›. Kafkasya’daki flehirlerin adlar›n› dahi telaf-

fuz edemedi¤imiz, dinleri ve etnik kökenleri hatta

Karaba¤ sorununu bile tam olarak bilmedi¤imiz

gerçe¤iyle söze bafllad›. Ermenistan konusunda

uzun vadeli çözümler aranmas› gerekti¤ini ve ancak

halklar anlaflt›¤›nda sorunlar›n tolere edilebilece¤i-

ni söyledi. Türkiye-Kafkasya iliflkilerini dört dönem

alt›nda inceledikten sonra “Rusya Abhazya’n›n ba-

¤›ms›zl›¤›n› desteklerken Çeçenlerinkini neden des-

teklemiyor?”, “Kafkasya’da bar›fl mümkün mü?”,

“Petrol flirketleri bar›fl istiyor mu?”, “Otoriter lider-

ler bar›fl› m›, korkuyu mu tercih eder?” gibi çarp›c›

baz› sorular soran Demir, “Bar›flç› savafllara ihtiya-

c›m›z var” diyerek son noktay› koydu.

Sempozyumun sonunda Muzaffer fienel ve Mesut

Özcan, Türk d›fl politikas›ndaki umut verici dönü-

flümün kal›c› olmas›n› temenni ederek oturumlarla

ilgili genel bir de¤erlendirme yapt›lar.

33

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

Dördüncü oturumda Güljanat K. Ercilasun, Ankara ileMoskova’n›n Orta Asya politikalar›n›; Ali F. Demir, Ankara’n›n

Güney Kafkasya politikalar›n› ele ald›. Vügar ‹manov ise,Ankara-Moskova iliflkilerinde yak›nlaflma dönemlerinimercek alt›na alarak tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›.

34

Küresel Araflt›rmalar

MerkeziKAM

I. OTURUM 10.30–11.45

ORTADO⁄U’DA ‹Y‹ N‹YETL‹ TARAFSIZLIKTANARABULUCULU⁄A

Oturum Baflkan›: FFaahhrreettttiinn AAllttuunn

KKeemmaall ‹‹nnaatt / Türkiye’nin ‹ran Politikas›

AAllii BBaallcc›› / Türkiye- ‹srail ‹liflkilerininTarihsel Karfl›laflt›rmal› Bir Analizi

MMeessuutt ÖÖzzccaann / Mesafeden Müdahaleye:Türkiye’nin Irak Politikas›

II. OTURUM 12.00–13.15

BATI’YA RA⁄MEN BATI ‹LE B‹RL‹KTE HAREKET ETMEK

Oturum Baflkan›: MMuuzzaaffffeerr fifieenneell

AAllii RReessuull UUssuull / Türkiye-AB ‹liflkileri:Karmafl›k Siyasette Dönüflümler

HHeelliinn SSaarr›› EErrtteemm / Türk-Amerikan‹liflkilerinde De¤iflen Güvenlik

Alg›lamalar›: Kuzey Irak ve Türkiye’nin Kürt Sorunu

III. OTURUM 14.00-15.15

TAR‹H‹ M‹RAS VE YEN‹ AKTÖRLER BA⁄LAMINDATÜRK DIfi POL‹T‹KASI

Oturum Baflkan›: MM.. AAkkiiff KKaayyaapp››nnaarr

AAbbdduullllaahh EEnneess TTüüzzggeenn / So¤uk Savafl Sonras›Türk D›fl Politikas›nda Süreklilik ve Kopufl: Özal

ve AK Parti Dönemi

EEzzggii UUzzuunn / Türkiye-Ermenistan ‹liflkilerininNormalleflmesi Sürecinde Yeni Bir Aktör: Türk

Düflünce Kurulufllar›

IV. OTURUM 15.45-17.00

YAKINLAfiMA - UZAKLAfiMA SARKACINDA RUSYA ‹LE ‹L‹fiK‹LER

Oturum Baflkan›: SSeevviinnçç AAllkkaann ÖÖzzccaann

VVüüggaarr ‹‹mmaannoovv / Türk-Rus ‹liflkilerindeYak›nlaflma Dönemleri: Süreklilik ve De¤iflim

GGüülljjaannaatt KKuurrmmaannggaalliiyyeevvaa EErrcciillaassuunn / OrtaAsya’da Türkiye ve Rusya

AAllii FFaaiikk DDeemmiirr / SSCB Sonras› Türk D›flPolitikas›nda Güney Kafkasya

DDee¤¤eerrlleennddiirrmmee

BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff›› KKüürreesseell AArraaflfltt››rrmmaallaarr MMeerrkkeezzii

TTÜÜRRKK DDIIfifi PPOOLL‹‹TT‹‹KKAASSIINNDDAA DDÖÖNNÜÜfifiÜÜMM:: OORRTTAADDOO⁄⁄UU,, BBAATTII VVEE RRUUSSYYAA ‹‹LLEE ‹‹LL‹‹fifiKK‹‹LLEERR

1155 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii

KAM SEMPOZYUM

MOL

A

35

K›t

‘aY

enifl

ehir

li A

vnî

Bu

dey

r-i

har

âbd

an k

i h

ayrâ

n g

itti

m

Gir

yân

gir

yân

gel

ip p

eflîm

ân g

itti

m

nyâ

da

ne

iflle

dim

ne

yap

t›m

bil

mem

Mes

tân

e ge

lip

mes

t-i

per

îflân

git

tim

.

MAM Tezgâhtakiler

Felsefe 8

Kant’›n Tanr› Anlay›fl›

Mehmet Günenç

20 Nisan 2010

De¤erlendirme: A r i f B i l i r

Fatih Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Dr. Meh-

met Günenç, 2009 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi Fel-

sefe Bölümü’nde tamamlad›¤› “Kant’›n Tanr› Anla-

y›fl›” bafll›kl› tezinin temel iddialar›n› dinleyicilerle

paylaflt›.

Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu,

yeni bir özne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret

eden Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes

oldu¤u kabul edilse de, Kant’›n Descartes taraf›n-

dan aç›lan yolu daha da derinlefltirdi¤ini ve rafine

hâle getirdi¤ini ileri sürdü. Buna göre, Kant, Descar-

tes’in bilme temelli teorik inflas›na, eylemeyi, yani

pratik alan›, ahlâk› da katarak tamamlamaktad›r.

Günenç’e göre infla edilen modern özne, herhangi

bir hakikat aray›fl›ndan öte bilimsel bilginin peflin-

dedir ve Kant’›n ifadesiyle bu bilginin sentetik a

priori olmas› gerekmektedir. Bilginin kriterinin sen-

tetik a priori olmas›, onun evrenselli¤ini ve zorunlu-

lu¤unu da garanti etmektedir. Kant, Descartes’ten

farkl› olarak bilgiyi sadece düflünmenin bir ürünü

olarak görmemifl, buna duyumlamay› da eklemifltir.

Duyumlaman›n temelini oluflturan zaman ve me-

kân ise bilgilerimizin s›n›r›n› göstermekte ve bu fle-

36

Medeniyet Araflt›rmalar›MerkeziMAM

MAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›

DÎVÂN TOPLANTILARI

Sivil Toplum, Hristiyanl›k ve ‹slâm: Robert W. Hefner

Medeniyetler Çat›flmas› ya da 13 May›s 2010

Çoklu Moderniteler? (MAM-KAM Ortak Etkinlik)

‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti: Mohammed Ayoob

Müslüman Toplumlarda Din ve Siyaset 24 Haziran 2010

(KAM-MAM Ortak Etkinlik)

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur: ‹hsan Fazl›o¤lu

Kanada’da ‹slâm/Osmanl› Medeniyeti’nde 17 Temmuz 2010

Felsefe ve Bilim Tarihi Çal›flmalar›

(MAM-TAM Ortak Etkinlik)

TEZGÂHTAK‹LER

Felsefe-9: Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i Abdullah Yormaz

ve Mevlânâzâde’nin Hidâyet’ül-Hikme fierhi 28 May›s 2010

Felsefe-10: Türkiye’de Otantik Felsefe Recep Alpya¤›l

Yapabilmenin ‹mkân› ve Din Felsefesi 15 Haziran 2010

Felsefe-11: Whitehead Felsefesinde ‹nsan Yaylagül Ceran

13 Temmuz 2010

‹slâmî ‹limler-11: Osmanl›’da Uleman›n Abdurrahman Atç›l

Bürokratikleflmesi (1300-1600) 17 Temmuz 2010

‹HT‹SAS TOPLANTILARI

Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-5: Kaan H. Ökten

Martin Heidegger 12 May›s 2010

Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-6: Ali Utku

Ludwig Wittgenstein 28 Haziran 2010

kilde bilgiye/bilmeye dayal› bir gerçeklik alg›s› olufl-

maktad›r. Duyumlama gücünün d›fl›nda olan “fley-

ler” art›k bilginin konusu olamamakta ve dolay›s›y-

la gerçeklik sahas›n›n d›fl›na ç›kmaktad›r. Günenç’e

göre, bu tür bir bilgi anlay›fl› Tanr›’y› d›flar›da/ke-

narda b›rakmaktad›r. Her ne kadar Tanr›, Kant aç›-

s›ndan teorik ak›lda bir ideal olarak bulunsa da, bu

onun varoldu¤unu göstermemektedir. Klasik meta-

fiziklerin de Kant’a göre en büyük yan›lg›s›, insan

akl›n› döngüsellikten korumak için varolmak duru-

munda olan Tanr›’y› gerçek anlamda/bilfiil varola-

rak tasarlamalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Gö-

nenç’in de belirtti¤i üzere Kant, Tanr›’n›n varl›¤›n›

teorik ak›l yerine pratik ak›l aç›s›ndan anlaml› bul-

makta ve insan›n ahlâkî eylemlerini temellendir-

mek için Tanr›’ya sisteminde bir yer vermektedir.

Descartes taraf›ndan ortaya konan mekanik âlem

anlay›fl›n›n Kant taraf›ndan daha sistematik ve fel-

sefî hâle getirildi¤ine dikkat çeken Günenç, sunu-

munu, gerçek bir “varl›k” olarak Tanr›’ya yer ver-

meyen bu anlay›fla Kierkegaard taraf›ndan yönelti-

len elefltirilere dair tespitleriyle sona erdirdi.

Felsefe 9

Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i veMevlânâzâde’nin Hidâyetü’l-Hikme fierhi

Abdullah Yormaz

28 May›s 2010

De¤erlendirme: M . C ü n e y t K a y a

‹slâm ilim gelene¤inde flerh ve hâfliyelerin nas›l bir

konuma sahip oldu¤u, bugün bizim için ne ifade

etti¤i ve hangi usul ve yöntemlerle tetkik edilebile-

ce¤i gibi sorular son y›llarda gittikçe daha yüksek

bir sesle dillendiriliyor. Medeniyet Araflt›rmalar›

Merkezi, bu sorular› ‹slâm felsefesi gelene¤i aç›s›n-

dan soran ve Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤i çerçe-

vesinde cevaplar bulmaya çal›flan tezi vesilesiyle

Abdullah Yormaz’› a¤›rlad›.

‹bn Sînâ sonras› ‹slâm felsefesi gelene¤inin en etki-

li eserlerinin bafl›nda Esîrüddîn Ebherî’nin Hidâye-

tü’l-hikme’si gelmektedir. ‹bn Sînâ felsefesini k›sa

ve özlü bir flekilde ele alan Hidâyetü’l-hikme, med-

reselerde ders kitab› olarak okutulmas› sebebiyle

üzerine çokça flerh ve hâfliye kaleme al›nm›fl bir

eserdir. Yormaz’›n tespitlerine göre, eser üzerine 17

37

Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu, yeni birözne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret eden Mehmet

Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes oldu¤u kabuledilse de, Kant’›n Descartes taraf›ndan aç›lan yolu daha da

derinlefltirdi¤ini ve rafine hâle getirdi¤ini ileri sürdü.

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

flerh, 67 hâfliye ve yaklafl›k 10 hâfliyetü’l-hâfliye ya-

z›lm›flt›r. Hidâyetü’l-hikme’nin telifinden yaklafl›k

bir yüzy›l sonra bafllayan bu flerh faaliyeti, ‹slâm

co¤rafyas›n›n neredeyse tamam›n› kapsayacak fle-

kilde 20. yüzy›la kadar sürmüfltür.

Hayat› hakk›nda herhangi bir bilgi bulunmayan

Mevlânâzâde de, Yormaz’a göre, hicrî 8. yüzy›lda

yaflam›fl bir Hidâyetü’l-hikme flârihidir. Esere yaz›-

lan ilk flerhlerden birisi olan Mevlânâzâde flerhinin

en önemli özelliklerinden birisi, Mübârekflâh’›n

flerhini esas alarak ve bir anlamda onunla hesapla-

flarak yaz›lm›fl olmas›d›r. Mevlânâzâde flerhinin

birçok yerinde Mübârekflâh’›, Ebherî’nin görüflleri-

ni do¤ru anlamamakla, getirdi¤i yeni tan›mlar ve

delillerle filozoflar›n çizgisinin d›fl›na ç›kmakla

elefltirmektedir.

Yormaz’a göre, pek çok üst düzey flerh gibi Mevlâ-

nâzâde’nin flerhi de sadece Hidâyetü’l-hikme met-

nini aç›klayan bir eser olmay›p konuyla ilgili delile

getirilen itirazlara cevap veren, Ebherî’nin delillen-

dirmesini uygun bulmay›p yeni deliller ortaya ko-

yan, flerh etti¤i metne ekleme ve ç›karmalar yapan,

yeni tan›mlar getiren dinamik bir metindir. Dolay›-

s›yla eserin bu özellikleri, flerh yaz›m türünün met-

ni daha anlafl›l›r k›lmas›n›n yan›nda, metinle canl›

bir iliflki içinde olan bir yöntem oldu¤unu göster-

mektedir. Di¤er yandan Mevlânâzâde’nin flerhi, Hi-

dâyetü’l-hikme’nin de içinde bulundu¤u felsefe

külliyat›n›n di¤er metinleriyle de (özellikle ‹bn Sî-

nâ’n›n eserleri ile Râzî ve Tûsî’nin ‹bn Sînâ’n›n el-

‹flârât ve’t-tenbîhât’›na yazd›klar› flerhlerle) irtibat

hâlindedir ve flerh boyunca bu metinlere s›k s›k

at›fta bulunulmaktad›r.

Son olarak özellikle bir eser üzerine kaleme al›nan

flerh ve hâfliyelerin tespiti noktas›nda, kütüphane

kay›tlar› ve bibliyografik eserlerdeki yanl›fll›klar se-

bebiyle yaflanan zorluklara iflaret eden Yormaz, 13.

yüzy›l ve sonras› ‹slâm felsefe gelene¤ini anlayabil-

mek için kilit bir role sahip olan flerh ve hâfliyelerin

hangi yöntemlerle incelenebilece¤i sorusuna he-

nüz esasl› cevaplar üretilememifl olmas›n›n, bu

alan önündeki en büyük engel oldu¤unu belirterek

sunumunu sonland›rd›.

Felsefe 10

Türkiye’de Otantik Felsefenin‹mkân› ve Din Felsefesi

Recep Alpya¤›l

15 Haziran 2010

De¤erlendirme: M e t i n D e m i r

Bizde felsefe var m›? Neden bizden filozof ç›km›yor?

Özgün bir felsefemiz var m›?... Modern dönem Türk

düflüncesinin evladiyelik sorular›…

Felsefe sahnesinde yerini almak isteyen Türk düflün-

cesinin s›k›nt›l› geliflimine, mezkur sorular ba¤la-

m›nda uygun çözümler bulma aray›fl›na bir katk›

olarak, ‹stanbul Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi’nden

Yrd. Doç. Dr. Recep Alpya¤›l ile yak›n bir tarihte ‹z

Yay›nc›l›k’tan ç›kan Türkiye’de Otantik Felsefenin

38

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

Abdullah Yormaz, ‹slâm ilim gelene¤inde flerh vehâfliyelerin nas›l bir konuma sahip oldu¤u, bugün bizimiçin ne ifade etti¤i ve hangi usul ve yöntemlerle tetkik

edilebilece¤i gibi sorulara Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤içerçevesinde bulmaya çal›flt›¤› cevaplar› aktard›.

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

‹mkân› ve Din Felsefesi: Paul Ricoeur Örne¤i Üzerin-

den Bir Soruflturma adl› son kitab› üzerine konufltuk.

Alpya¤›l, konuflmas›yla ilgili özellikle iki noktaya

dikkat çeki: Öncelikle, otantiklik meselesini Bat›l›

bir filozofu örnek göstererek tart›flmas›n›n bafll› ba-

fl›na bir çeliflki olsa da, buradaki amac›n›n Türki-

ye’deki felsefî camian›n kabul edebilece¤i Bat›l› bir

düflünür üzerinden analoji ile sorunu aç›klamak ol-

du¤unu belirtti. Ayr›ca konuflma üslubunun burha-

nî de¤il, hatabî olaca¤›n› da bildirdi.

Sunumunu muhtelif al›nt›larla zenginlefltiren Alp-

ya¤›l, öncelikle kendi problemati¤ini Tanp›nar’dan

yapt›¤› bir al›nt› ile flu flekilde ortaya koydu:

Kim olursak olal›m, nas›l yetiflirsek yetiflelim,

hayat tecrübelerimizin mahiyeti ve geniflli¤i ne

olursa olsun, bizim a¤z›m›zdan hâlâ okudu¤u-

muz Frenk kitaplar› konuflmaktad›r. T›pk› biz-

den evvelkiler gibi...

Kendini her alanda yeniden tan›mlamak isteyen

cumhuriyet dönemi siyaseti, felsefe konusunda da

bir s›f›r noktas› arama aray›fl› içerisine girmifl, “biz-

de bir felsefe gelene¤i yok” diyerek geçmifliyle ba¤›-

n› kesmifltir. Kökleriyle ba¤›n› kesen felsefe, kendi-

ni Bat› felsefesine dayand›rm›fl ve taklit olma derdi-

ne düçar olmufltur.

Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “tak-

lit olmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamla-

ra gelmektedir. Buna ra¤men, “kendi olma” duru-

mu bir özdefllik durumu de¤il, aksine baflkal›kla

mümkün olan bir fleydir. Alpya¤›l, otantiklikten, ye-

relci-ulusalc› anlamda bir kendi içine kapal› olma

durumundan ziyade, öteki ile dinamik bir diyalek-

tik içerisinde varolma sürecini anlamaktad›r.

Türkiye’deki sorun, kendilikteki bu diyalektik ikili¤i

görememe, sadece Bat› düflüncesini nazar-› itibara

alma meselesidir. Ülkemizde maalesef gelenekle

s›hhatli bir iliflki kurulamam›flt›r; hatta âdeta bir

hissizlik hâli sözkonusudur. Oysa Alpya¤›l’a göre,

yaflanan hâlin bir yans›mas› olan felsefe ameliyesi,

gelene¤e dayanmadan s›hhatli bir flekilde ayakta

duramaz. Burada kastedilen gelenek yal›nkat, sabit,

kendinde bir öz olan gelenek de¤il, kendi içinde de-

vinen ve bugünün ufku ile kaynaflan “Gelen-ek”tir.

fiimdinin devingenli¤inin ve orijinalli¤inin içersin-

den ç›kabilece¤i zengin, velud bir geçmifltir kaste-

dilen. Bu geçmifl, tarihin bir an›nda bir flekilde ya-

flan›p sadece bir zaviyeden kayda geçirilmifl tozlu,

tedavülden kalkm›fl bir miras de¤il, bilakis flimdiki

zaman›n k›lcal damarlar›nda akan, flimdinin her

yan›na hayat tafl›yabilecek kadar ak›flkan ve farkl›

yönlere dallanabilir bir geçmifltir. “Gelen-ek” de-

yince, Alpya¤›l bu tarz bir geçmifli anlamaktad›r.

Alpya¤›l’a göre, bu co¤rafyada gelenekten bahset-

mek dine referans yapmakla eflde¤er olacakt›r ve

otantikli¤e gidecek yol e¤er gelenekten geçen bir

yol ise, bu yolun tafllar› ancak din felsefesi ile dö-

flenmelidir. Bu noktada Bat›l› düflünürler örnek tefl-

kil edebilirler. Bahse konu olan Paul Ricoeur, dini,

felsefesinin içerisine tafl›m›fl, kitaplar›nda Kitab-›

Mukaddes üzerine düflünmüfl ve teolojiye dair yaz›-

lar kaleme alm›flt›r. Ayr›ca bu yegâne örnek de de-

¤ildir; Emmanuel Lévinas, Michel Henry, Gabriel

Marcel, Gadamer hatta Habermas dâhil birçok mu-

teber ça¤dafl filozof din felsefesine taalluk eden

metinler kaleme alm›fllard›r.

Recep Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “taklitolmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamlara

gelmektedir. Ancak, “kendi olma” durumu bir özdefllikdurumu de¤il, aksine baflkal›kla mümkün olan bir fleydir ki

öteki ile dinamik bir diyalektik içerisinde varolma sürecidir.

39

Kendilerine meftun oldu¤umuz Bat›l› düflünürler,

Türkiye’deki gibi sorunlar› “ya/ya da” ba¤lam›na

s›k›flt›rmamakta, köprüler kurarak bu engelleri afl-

maya çal›flmaktad›r.

Demek ki sahih bir felsefe yapman›n yolu, din fel-

sefesi üzerinden gelenekle tekrar s›hhatli bir iliflki

içerisine girmektir. Ricoeur’ün tarih yaz›m›n›n fel-

sefî temellerini sorgulad›¤› Zaman ve Anlat› adl› ki-

tab›ndaki “anlat›” kavram› üzerinde duran Alpya-

¤›l’a göre, gelenekle iliflkiye girebilmek için, Türki-

ye’de felsefenin öyküsü yeniden yaz›lmal›d›r. Bu-

nun için de, ideolojik bir biçimde kurgulanm›fl tek

yönlü bir anlat› yerine, anlat› zenginli¤i üretebile-

cek bir keflf-i kadime yönelmek gerekir. Ayr›ca ona

göre bu yeni anlat›, sadece eskisinin yerine ikame

edilecek bir baflka anlat› de¤il; yüzlerce farkl› anla-

t›n›n bir arada bulundu¤u, “yorumlar›n çat›flmas›”

neticesinde en güçlü anlat›lar›n baki kalabilece¤i

bir anlat›lar pazar› olmal›d›r.

Bu noktada Bernard Russell’›n Bat› Felsefesi Tarihi

ile Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi’ni karfl›laflt›ran

Alpya¤›l, eserinin ad›n› özellikle “Bat› Felsefesi” di-

ye belirten Russell’›n ‹slâm Felsefesi’ne on iki sayfa

dahi olsa yer verdi¤i hâlde, Gökberk’in “Felsefe Ta-

rihi” gibi kapsay›c› bir bafll›k alt›nda ‹slâm Felsefe-

si’nden hiç bahsetmemifl olmas›n› bir skandal ola-

rak de¤erlendirdi. Yine, Ahmet Cevizci’nin yazd›¤›

17. Yüzy›l Felsefe Tarihi gibi mukayyet olmayan bir

bafll›k içerisinde Bat› d›fl›nda hiçbir felsefî çal›flma-

dan bahsetmemesini örnek gösterdi ve Osmanl›

düflünürleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda felsefî ehemmi-

yeti olmayan Hobbes gibi yeni dünyan›n sömürge-

ci zihniyetinin teorisyeni mesabesindeki bir zat›n

yan›nda, ayn› dönemde yaflayan ‹smail Hakk› Bur-

sevî’den veya Niyazi M›srî’den bahsedilmemesinin

bir kadirflinass›zl›k örne¤i olarak telakki edilmesi

gerekti¤ini belirtti.

Osmanl› döneminin, Ali Suavi, Ahmet Vefik Pafla ve

Ahmet Mithat Efendi gibi münevverlerinden yapt›-

¤› al›nt›larla, o dönemin gelene¤iyle yo¤un bir iliflki

içinde olan ayd›n›n›n büyük bir özgüvene sahip ol-

du¤unu ifade eden Alpya¤›l, Türkiye’de felsefe tari-

hinde önemli bir figür olan Macit Gökberk ile bun-

lar› karfl›laflt›rarak, bu alg›n›n nas›l de¤iflti¤ini orta-

ya koymaya çal›flt›.

Yaklafl›k iki saat süren toplant›, bu tan›d›k anlat›n›n

imkân›, bugüne aktar›labilirli¤i, somut örneklerin

eksikli¤i gibi elefltiriler üzerinden devam ederek ye-

ni sorulara ilham kayna¤› oldu.

Felsefe 11

Whitehead Felsefesinde ‹nsan

Yaylagül Ceran

13 Temmuz 2010

De¤erlendirme: K ü b r a fi e n e l

2010 y›l›nda Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din

Bilimleri Bilim Dal›’nda “Whitehead Felsefesinde

‹nsan” bafll›kl› doktora tezini tamamlayan Yaylagül

Ceran, bu konuyu seçerken “modern öznenin yafla-

d›¤› problemler, Bat› felsefesi gelene¤i içinde kala-

40

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

41

rak nas›l afl›labilir ya da yirmi ve yirmi birinci yüz-

y›lda, ‘modern özne’ olarak tan›mlanan insan Bat›

felsefe gelene¤inde hangi sistem içinde ele al›nd›-

¤›nda sorunlar çözülebilecektir?” gibi sorulara veri-

len cevaplar›n varoluflçuluk, bilim felsefeleri üze-

rinden temellendirilen insan felsefesi anlay›fllar› ve

Whitehead taraf›ndan gelifltirilen süreç felsefesi flek-

linde üç grupta ele al›nabilece¤ini ve araflt›rmas›n-

da gelene¤i aflan, kuflat›c› bir cevap sundu¤u için

süreç felsefesini seçti¤ini ifade tti.

Ceran’a göre, “‘Whitehead felsefesinde insan’ de-

nildi¤inde, zihinde canlanacak olan ve modern öz-

nenin bunal›mlar›na çözüm üretecek bir felsefî an-

tropoloji anlay›fl› var m›d›r?” sorusuna Whitehead,

klasik anlamda bir felsefî antropoloji de¤il ama var-

l›k ve tanr› anlay›fl› ba¤lam›nda canl›c›, dinamik ve

iliflkiler içinde tan›mlanacak olan bir felsefî antro-

poloji sunmufltur. Baflka bir ifadeyle, süreç felsefe-

sinde insan›n tan›m› üzerinde s›n›rlar› belirlenmifl

temel bir argüman olmasa da, Whitehead’›n çizmifl

oldu¤u kozmoloji ve teoloji çerçevesinde, Bat› fel-

sefe gelene¤inde yaflanan ontolojik bunal›mlara

gelene¤i aflan bir çözüm üretilmifltir.

‹nsan felsefesi ba¤lam›nda dört temel problem

üzerinden giderek bu sorunun çözümünü arayan

Ceran, sözkonusu problemleri flöyle s›ralad›: (i) ‹n-

san›n deneyimleri ve do¤as› iki ayr› alan olarak al›-

nabilir mi, e¤er al›n›rsa bu iki alan aras›ndaki iliflki

nas›l temellendirilmelidir? Özellikle Descartes’la

birlikte düflünen ve yer kaplayan insan anlay›fl›na,

insan› iki ayr› töz olarak de¤erlendirilen ikici yakla-

fl›ma Whitehead nas›l bakm›flt›r, bunu bir problem

olarak görmüfl müdür? (ii) ‹yi, kötü ve günah iliflki-

si içerisinde insan› nas›l konumland›raca¤›z? (iii)

Bilinç ve özgürlük iliflkisinde süreç içinde insan ne-

dir? (iv) Feminist söylemler aç›s›ndan cinsiyete da-

yanan insan anlay›fl› süreç felsefesinde var m›d›r?

Bu dört sorunun temellendirilmesi için Whitehe-

ad’›n kozmoloji, yani do¤a anlay›fl›n›n nas›l tan›m-

land›¤›n›n bilinmesi gerekir. Çünkü Whitehead da-

ha çok kozmoloji ve teoloji üzerinde durmufltur. Bu

ikisi anlafl›ld›¤›nda insan›n bilfiil varl›k olarak ko-

numu ortaya ç›kmaktad›r.

Whitehead kozmolojisinin temel kavramlar› süreç,

ba¤lant›, bilfiil varl›k, sonsuz nesne ve ontolojik il-

kedir. Ceran’›n özellikle üzerinde durdu¤u kavram

ise bilfiil varl›k yani actual entitydir. “Bilfiil varl›k”

bütün bir âlemin temelinde varolan, herfleyin ken-

disinden yap›ld›¤›, elektronlardan Tanr›’ya kadar

bütün bir sistemin içinde yer alan en temel yap› ta-

fl›d›r. Whitehead iliflkisellik üzerinden sistemini

kurdu¤u için, monadlardan k›smen farkl› ve atom-

cu bir do¤a anlay›fl›na tam anlam›yla sahip de¤ildir.

Newton’un sonlu-sonsuz mekân, sonlu-sonsuz za-

man iliflkisi içerisinde bütün atomik varl›klar›, yani

bilfiil varl›klar› iliflkilendirerek tan›mlay›p yeniden

konumland›rm›flt›r. Acaba hem atomik hem bü-

tünsel bir do¤a anlay›fl›na sahip bu kozmoloji için-

de insan›n varl›¤› nas›l ele al›nm›flt›r? En genel an-

lamda insan, bütün bilfiil varl›klar›n iliflkisiyle evre-

nin tümünü içerebilen bir varl›k olarak tan›mlan-

maktad›r. Âlemdeki her fley bilfiil varl›ktan olufl-

mufltur. ‹nsan da bu bilfiil varl›¤›n bir parças›d›r ve

bilfiil varl›klar›n iliflkisinden meydana gelmifltir.

Peki di¤er varl›klardan insan› farkl› k›lan nedir? Sü-

reç felsefesinde âlemde bütün bilfiil varl›klar, zihin-

sel ve fiziksel kutup olarak, birbirinden ba¤›ms›z ol-

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

Yaylagül Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whitehead’ininsan›, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen ve bilfiil

varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› ve bütün bilfiilvarl›klar› geçmifl, flimdi ve gelecek çerçevesinde

aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›d›r.

mayan ve birbiriyle iliflki içinde olup birbirini ta-

mamlayan iki yöne sahiptirler. Dolay›s›yla, bu yak-

lafl›m›yla Whitehead, Descartes’›n ikici varl›k anla-

y›fl›n› aflt›¤› gibi insan do¤as› aç›s›ndan da tart›flma-

lar› birci bir yaklafl›m ba¤lam›na tafl›m›flt›r.

O halde Whitehead Bat› felsefesinde farkl› bir duru-

fla sahip midir? Özellikle Antik Yunan’dan baflla-

yarak madde-form iliflkisiyle tan›mlanan bir insan

anlay›fl›n›n bulundu¤unu ifade eden Ceran, bir yan-

da “Tanr› imaj›ndaki insan” anlay›fl›yla di¤er yanda

“Tanr›n›n yaratt›¤› fakat do¤ufltan ve tür olarak gü-

nahkar olan insan” anlay›fl›n›n Bat› felsefe gelene-

¤indeki iki temel problem alan›n› oluflturdu¤unu

belirtti. Buna ek olarak, gelene¤e ana rengini veren

Ayd›nlanma felsefesi, temel bak›fl aç›s›n› Kant’›n ay-

d›nlanma ça¤r›s›nda somutlaflan “kendi akl›n›n er-

ginli¤iyle ayakta durabilen insan anlay›fl›”, ak›l ve

kutsal aras›nda bir k›r›lmay› belirginlefltirmifltir. Ce-

ran’a göre, Whitehead, Bat› felsefe gelene¤inin bu

problemlerini insan›n akl›n› kutsalla birlefltirmesiy-

le afl›labilece¤ine inan›r. Whitehead, Ayd›nlan-

ma’n›n rasyonel insan kurgusuna ek olarak ikna ve

sevgiye dayal›, kutsal ile bar›fl›k bir insan anlay›fl› ge-

tiriyor. Ayr›ca, insan›n ancak kutsal olana yaklaflarak

aklî iradesiyle problemleri aflabilece¤ini söyleyen

Whitehead, insan do¤as›n› ikici yap›n›n ve indirge-

meci yaklafl›m›n d›fl›nda de¤erlendirmifl oluyor.

Peki iyilik, kötülük, günah iliflkisinde insan› nas›l

konumland›rabiliriz? Ceran, süreç felsefesinde

Tanr› yarat›c› olarak tan›nmad›¤› için Whitehead

düflüncesinde kötülü¤ün yarat›lmad›¤›n›, sadece

iyili¤in yoklu¤unda ortaya ç›kt›¤›n› belirtti. ‹yilik ve

kötülük iliflkisinde kötü, insan›n kendisini gerçek-

lefltirememesi durumu olarak de¤erlendirilmekte-

dir. Whitehead’a göre, do¤ufltan insanda hem zihin

fonksiyonlar› hem de ahlâkî deneyimler olarak hiç-

bir fley haz›r de¤ildir. Herfley deneyimle ve iliflkiler

içinde ortaya ç›kar. Burada Whitehead’›n kozmolo-

jisine bakmak gerekir. Çünkü Whitehead, kozmolo-

jisinde geçmifl, flimdi ve gelecek iliflkisinde bilfiil

varl›k olan insan, sürekli bir ak›fl içerisindedir. Geç-

mifl, flimdi ve gelecek içinde herfley bir anda var

olup yok olmalar›na benzer flekilde insanlar›n ey-

lemleri de bir anda var olup yok olmaktad›r. White-

head’in süreç felsefesinde sonsuz nesne olarak ta-

n›mlanan bu yok olma süreci, bütün bir olufl süre-

cini dinamik olarak özünde bar›nd›ran bir varl›kt›r.

Burada sonsuz nesneyi önemli k›lan nokta, bütün

âlemi kendi içerisinde resmetmesi, olan ve olmakta

olan herfleyi içerisinde tafl›yan bir form olmas›d›r.

Her bilfiil varl›¤›n geçmiflte yapt›¤› herfley hem flim-

disini hem de onun bir sonraki yapacaklar›n› belir-

lemektedir. Böylece insan sürekli iyi düflünmek ve

iyi davranmakla varl›¤›na dair anlam›, deneyimleri

ve di¤er bilfiil varl›klarla iliflkisinde infla edebilecek-

tir. Bu noktada, Whitehead felsefesinde insan›n sü-

rekli iyi olmaya davet edildi¤ini ifade eden Ceran,

bütün varl›¤›n ortaya ç›kt›¤› temel ilkenin “sevgi”

kavram› oldu¤unu belirterek kötülü¤ün yarat›lma-

d›¤›n›, insan›n kendini gerçeklefltirememesi duru-

munda ortaya ç›kt›¤›n› ve bu durumdan kurtulu-

flun bilinç uyan›kl›¤›n› gerektirdi¤ini vurgulad›. Gü-

nah meselesinin de en çok bu esnada gündeme ge-

tirildi¤ini ve elefltirildi¤ini iddia eden Ceran’›n ifade

etti¤i üzere Whitehead, Keltik Hristiyanl›¤›’n›n de-

vam› olan bir Hristiyanl›k yorumu gelifltirerek kla-

sik kilise kurumunu ve dogmalar›n› elefltirmifltir.

42

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

43

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

Bu anlay›flla hem Hz. ‹sa’n›n peygamber ya da veli

olarak kabul edilip Tanr›’n›n yeryüzündeki simgesi

ve kefaret olma durumu ortadan kald›r›lm›fl hem

de özgür iradesini kullanarak insana kendi dene-

yimleriyle iyi-kötü ve günah olan› infla etme imkân›

sunulmufltur. Dolay›s›yla, sonuçta, ilk günah anla-

y›fl› sistemden ç›kar›larak, insan›n günahs›z bir fle-

kilde var k›l›nd›¤› ve deneyimleriyle kendini gerçek-

lefltirdi¤i vurgulanm›flt›r.

Whitehead felsefesi aç›s›ndan özgürlük ve bilinç

konular›nda ise Ceran flunlar› söyledi: ‹nsan ancak

toplum, do¤a ve Tanr›’yla olan iliflkisi ve deneyim-

leriyle kendi özgürlü¤ünü elde eder. Ona göre, do-

¤ufltan kimse özgür de¤ildir. Dolay›s›yla özgürlük,

süreç içinde ve insan›n aklî iradesiyle kendi varl›¤›

üzerine düflünebilmesiyle ortaya ç›kan bir “insan

olma” durumu olarak tan›mlanabilir. Bu nedenle

Whitehead’in iyiyi, kutsal›, güzeli, özgürlü¤ü dene-

yimleyebilen bir varl›k olarak insan üzerinde dur-

du¤undan söz edilebilir.

Ayr›ca cinsiyet ayr›m›, feminizm söylemi çerçeve-

sinde konuyu de¤erlendiren Ceran, Whitehead fel-

sefesinde bilfiil varl›¤›n yap›s› aç›s›ndan iliflkiselli-

¤in temel al›nmas›yla, cinsiyet ayr›m›na dayal› in-

san anlay›fl›n›n elefltirildi¤ini ve sistemin d›fl›na itil-

di¤ini ifade etti. Kozmolojisi nedeniyle Whitehe-

ad’in bu yaklafl›m›n›n feminist felsefelere aç›k bir

kap› b›rakt›¤› iddialar›n›n ortaya at›ld›¤›n› belirten

Ceran, özellikle 1980’den sonra feminist söylemler-

de, tanr›-insan ve do¤a ba¤lant›s›nda kendilerini

gerçeklefltirdikleri sürece kad›n-erkek ayr›m›n›n

farkl› bir de¤erlendirmeye tâbi tutulamayaca¤›n›

savundu.

Sonuç olarak, Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whi-

tehead’in insan›, etik ve estetik deneyimleri çerçe-

vesinde varl›¤› biçimlendiren, deneyimleriyle Tan-

r›’ya yönelen, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen

ve bilfiil varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› ve

bütün bilfiil varl›klar› geçmifl, flimdi ve gelecek çer-

çevesinde aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›

olarak tan›mlad›¤›n› söyleyebiliriz. Ayr›ca onun bu

yaklafl›m› çerçevesinde, Whitehead’in Bat› felsefesi

gelene¤i içinde farkl› bir insan anlay›fl› ve teoloji

okumas› gerçeklefltirdi¤i de iddia edilebilir. Otu-

rum soru-cevap fasl›n›n ard›ndan nihayete erdi.

‹slâmî ‹limler 11

Osmanl›’da Uleman›nBürokratikleflmesi (1300-1600)

Abdurrahman Atç›l

17 Temmuz 2010

De¤erlendirme: H a l i s K a y a

Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi ile Türkiye Araflt›r-

malar› Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i toplant›da

Abdurrahman Atç›l, Chicago Üniversitesi’nde bitir-

mifl oldu¤u “The Formation of Ottoman Learning

Class and Legal Scholarship 1300-1600” bafll›kl›

doktora tezinin bir bölümünü “Osmanl› Ulemas›n›n

Bürokratikleflmesi 1300-1600” bafll›¤› alt›nda sundu.

44

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

Atç›l, sunumunun girifl k›sm›nda, uleman›n tan›m›-

n› ve ayr› bir s›n›f olarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel ko-

flullar›n› ortaya koydu. Daha sonra, siyasî meflruiye-

tin kayna¤› olan din konusunda otorite konumun-

daki ulema s›n›f›n›n, otonom bir yap› olarak ortaya

ç›k›fl›n›n en önemli muhatab›n›n siyasî iktidar oldu-

¤unu vurgulayan Atç›l, Mihne Hadisesi’nin iki tara-

f›n karfl› karfl›ya geldi¤i ilk vak›a oldu¤unu belirtti.

Atç›l, sunumuna uleman›n otoritesini kuvvetlendi-

ren geliflmelere de¤inerek devam etti. Medreselerin

ortaya ç›k›fl›, uleman›n otonomisini sa¤layan vak›f

imkânlar›na kavuflmas› aç›s›ndan önemli bir ku-

rumsal geliflme iken; Mo¤ol istilas› da, siyasî mefl-

ruiyetin kayna¤› olarak dinin yerine soyu getirme-

siyle bafllatt›¤› fleriat-yasa tart›flmas›nda, uleman›n

tart›flman›n fleriat taraf›n› temsil etmesi nedeniyle

otoritesini ön plana ç›karan bir geliflme olmufltur.

Atç›l, çal›flmas›n›n merkezî kavramlar›ndan “bü-

rokratikleflme”yi “varolan pozisyonlar›n hiyerarflik

olarak bir düzene sokulmas› ve devlet hizmetinin

geçici bir atama olarak de¤il, daha çok kariyer ola-

rak alg›lanmas›” fleklinde tan›ml›yor. Osmanl›’dan

önce ‹slâm ülkelerinde olmayan bu yap› Memlûk-

lular taraf›ndan belli bir düzeyde hayata geçirilme-

ye çal›fl›ld›ysa da, fiam ulemas› gibi yerel uleman›n

direnci nedeniyle baflar›l› olamam›flt›.

Osmanl› co¤rafyas›ndaki ulemadan, sadece Os-

manl›’n›n merkezinde bulunan ya da merkezle ilifl-

ki içerisinde kalarak her daim merkezi temsil eden

ulemay› “Osmanl› Ulemas›” diye tan›mlayan Atç›l,

bunun d›fl›nda kalanlara örnek olarak da ‹bn Nu-

ceym, Molla Fenârî, Seyyid fierif Cürcânî ve Cemâ-

leddîn Aksarâyî gibi âlimleri veriyor.

Atç›l’a göre, ‹stanbul’un fethi daha önce Timurlula-

ra yenilen Osmanl›’n›n kendisine bak›fl›nda çok

köklü bir de¤iflim meydana getirdi. ‹mparatorluk

vizyonuyla siyasetine yön vermeye bafllayan Fatih,

devlette merkeziyetçi bir sistem infla etmeye baflla-

d›. Ulema s›n›f› da bürokratikleflerek bu sistemdeki

yerini alm›fl oldu. Merkeziyetçi yap›ya geçiflteki

önemli ad›mlardan birisi de baz› vak›flar›n nesh yo-

luyla mîrî topra¤a dönüfltürülmesiydi. Al›nan bu

tür önlemlerle çeflitli güç odaklar› ve kaynaklar›

kontrol alt›nda tutuluyordu.

Merkeziyetçilik yönündeki en önemli ad›mlardan

birinin de Fatih Kanunnamesi oldu¤unu belirten

Atç›l, Kanunname’nin otantisesi tart›flmalar›na de-

¤inse de, kendisi aç›s›ndan önemli olan kanunna-

menin üçüncü bölümündeki devlet memurlar›n›n

hiyerarflisi ve atama kurallar› üzerinde durdu. Me-

muriyet makamlar›n›n ve atamalar›n kanuna ba¤-

lanmas›, sistemde bir öngörülebilirlik oluflturdu¤u

için hem sistem içindeki hem de sistem d›fl›ndaki

ulemada bir beklenti oluflturmufl ve bu da merkez

etraf›nda bir ba¤l›l›k ve taliplik halkas› meydana ge-

tirerek merkeze güç sa¤lam›flt›r.

‹kinci Bayezid ve Yavuz döneminde adalet ve kanu-

na yap›lan vurgunun artm›fl olmas›na dikkat çeken

Atç›l, bu sayede uleman›n daha otonom bir statüye

kavufltu¤unu ve sultanla iliflkilerin daha gayriflah-

sî/resmî bir mahiyet kazand›¤›n› ifade etti. Buna

delil olarak da, bu dönemde yap›lan atamalar›n ka-

nuna uygun olarak yap›lm›fl olmas›n› gösterdi. Ay-

r›ca, bu dönemde ‹slâm topraklar›ndaki idarî istik-

rars›zl›klar ve Osmanl›’daki patronaj sistemi ule-

man›n Osmanl›’ya yönelmesine neden olmufltur.

Abdurrahman Atç›l, uleman›n tan›m›n› ve ayr› bir s›n›folarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel koflullar›n› ortaya

koyduktan sonra siyasî meflruiyetin kayna¤› olan dinkonusunda otorite konumundaki ulema s›n›f›n›n,

otonom bir yap› olarak ortaya ç›k›fl›n›n en önemlimuhatab›n›n siyasî iktidar oldu¤unu vurgulad›.

45

Kanuni döneminde en dikkat çekici geliflmenin bü-

rokratik yap›n›n hem genifllemesi hem de geliflme-

si oldu¤unu belirten Atç›l, bu geliflmeyle birlikte

uleman›n tedris ve kaza alanlar›ndaki rollerinin da-

ha da ön plana ç›kt›¤›n› belirtti. Bu genifllemede

fethedilen Arap topraklar›n›n da etkisi olmufltu. Ka-

zaî faaliyetler daha önceleri bahse konu olan bölge-

den seçilen ve merkezden onaylanan yerel ulema

taraf›ndan yürütülürken, art›k merkezden gönderi-

len ulema bu faaliyetleri üstlenmeye bafllad›.

Bunun d›fl›nda, Kanuni döneminde ortaya ç›kan

yeni bürokratik tekniklerin do¤urdu¤u yeni uz-

manl›klara da de¤inen Atç›l, uleman›n bu dönem-

de bürokratik ve malî ifllerin görüldü¤ü merkezler-

den giderek uzaklaflt›r›ld›¤›n› aktard›. Bu bürokra-

tik merkezler kendi uzmanlar›n› flakird-kalfa siste-

mi arac›l›¤›yla kendileri yetifltirmeye bafllad›lar. Bu-

nun bir sonucu olarak ilmiyye kendi içinde daha

fazla kurumsallaflm›flt›r.

Atç›l’a göre, “Osmanl› ulemas›” denen tip bütün

unsurlar›yla (Osmanl› gibi giyinen, davranan, his-

seden) bu dönemde ortaya ç›km›flt›r. Bunlar için

kanuna ve gelene¤e itaat çok önemliydi. Bürokrasi-

de en üst makamlara ç›km›fl olanlar›n verebildi¤i ve

terfi için gerekli olan “mülâzamet belgesi” uygula-

mas› sayesinde merkez, kültürünü yayma ve ideal

tiplerini yetifltirme mekanizmas› oluflturmufltu.

Sunumunun sonunda Atç›l, bahsedilen bürokratik-

leflmeyi neden Osmanl›’n›n baflarabildi¤i sorusu-

na; “zira Osmanl› mevcut bir medrese sisteminin

olmad›¤› Hristiyan topraklar›na do¤ru genifllemifl

ve burada kendi sistemini infla edebilme olana¤›

bulmufltur.” cevab›n› vererek sunumunu noktalad›.

MedeniyetAraflt›rmalar›

MerkeziMAM

MAM ATÖLYE

BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff››MMeeddeenniiyyeett AArraaflfltt››rrmmaallaarr››

MMeerrkkeezzii

ZZEEYYDD‹‹LL‹‹KK AATTÖÖLLYYEESS‹‹

1155 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii

Aç›fl Oturumu (09:00-09:30)Aç›fl Konuflmas›: EEyyyyüüpp SSaaiidd KKaayyaa

I. OTURUM (09:30 -10:50)Oturum Baflkan›: MMeehhmmeett AAllii BBüüyyüükkkkaarraa

EErreenn GGüünnddüüzz / “Zeyd b. Ali ve ‹slâm‹limleri Tarihindeki Yeri”

HHaassaann YYaaflflaarroo¤¤lluu / “Taberistan Zeydili¤i”

II. OTURUM (11:10-12:30)Oturum Baflkan›: AAllii HHaakkaann ÇÇaavvuuflfloo¤¤lluu

YYuussuuff GGöökkaallpp / “Zeydili¤in Yemen’deYay›l›fl› ve Kurumsallaflmas›”

MMeehhmmeett ÜÜnnaall / “Zeydi TefsirininKarakteristikleri”

III. OTURUM (13:30-14:50)Oturum Baflkan›: MMuussttaaffaa SSiinnaannoo¤¤lluu MMeehhmmeett ÜÜmmiitt / “Zeydiyye – Mutezile

Etkileflimi ve Kas›m er-Ressî” RReessuull ÖÖzzttüürrkk / “Kas›m er-Ressî’ninSistematik Kelâma ‹liflkin Görüflleri”

IV. OTURUM (15:10-16:30)Oturum Baflkan›: SSaammii EErrddeemm

KKaaddiirr DDeemmiirrccii / “Zeydiyye’nin HadisAnlay›fl›”

FFaattiihh YYüücceell / “Zeydi Usûlünde KaynakAnlay›fl›”

De¤erlendirme Oturumu (16:30-17:30)

46

MOL

A

K›t

‘aY

enifl

ehir

li A

vnî

‹drâ

kim

i m

uh

tâc-

› m

isâl

eyl

eme

yâ R

ab

Âyî

nem

i rû

-pû

fl ey

lem

e yâ

Rab

Çefl

m ü

dil

-i n

â-flâ

du

ma

yârâ

-y›

naz

ar v

er

Mah

rem

-i t

emâfl

â-y›

cem

âl e

ylem

e yâ

Rab

SAM K›rkambar Tez / Sohbet / Kitap

Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik BirEser: Muhyî’nin Hüsn ü Dil’i

Berat Aç›l

21 Nisan 2010De¤erlendirme: Z e y n e p G ö k g ö z

Hâlihaz›rda ‹stanbul fiehir Üniversitesi Türk Dili ve

Edebiyat› Bölümü’nde ö¤retim görevlisi olan Berat

Aç›l, 2010 y›l› itibariyle Bo¤aziçi Üniversitesi’nde

tamamlad›¤› doktora tezini bizlerle paylaflt›.

Doktora döneminde ald›¤› bir ders neticesinde ale-

goriyle ilgilenmeye bafllad›¤›n› söyleyen Aç›l, bu

konu hakk›nda çal›flma iste¤i duymufl, tek bir eser

üzerinden yap›lan incelemenin daha sa¤l›kl› olaca-

¤›n› düflünerek Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil

adl› mensur eserini kendine konu olarak seçmifl ve

Farsça olarak Fettâhî-i Niflâbûrî taraf›ndan yaz›lan

eserle Osmanl› Türkçesi ile yaz›lan eserlerin (La-

mi‘î, Ahî, Keflfî ve Vâlî taraf›ndan yaz›lan eserlerin)

karfl›laflt›rmas›yla ifle bafllam›fl. Bunun için flah›s

kadrosunun, olay ve durumlar›n, anlat› için hayati

öneme sahip âb-› hayât tan›mlar› ile mekân isimle-

rinin mukayesesine giriflmifl, böylece hem eserin

zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri, hem de bir-

birlerinden ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›kar-

m›fl. Daha sonra Muhyî’nin hayat› ve üslubu üze-

rinde duran Aç›l, son bölümde araflt›rmas›n›n as›l

amac› olan alegorik incelemeye yönelmifl; “alegori

nedir, hangi kavramlarla kar›flt›r›lmaktad›r, Bat› ve

47

Sanat Araflt›rmalar›MerkeziSAM

SAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›

KIRKAMBAR TEZ/SOHBET/K‹TAP

Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik Bir Eser: Berat Aç›lMuhyî’nin Hüsn ü Dil’i 21 Nisan 2010

Nam›k Kemâl’in Edebiyat Elefltirisinde Fatih Altu¤Modernlik ve Öznellik 5 May›s 2010

Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si Reyhan Çorak9 Haziran 2010

Metinler Aras› Ba¤lam›nda ‹hsan Oktay Mehmet Sar›Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri 16 Haziran 2010

ÖZEL ETK‹NL‹K

Belgesel Gösterimi: Bedr: Sinemada Mehmet Ery›lmazBir Dolunay, Kani Karaca, Tuncel Kurtiz 27 Mart 2010

M‹MAR‹ DÜfiÜNCELER

Türkiye Mimarl›¤›: Ça¤dafl Mimarimiz, Yusuf CivelekGelenek ve Tektonik Kültür: 30 Nisan 2010Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›

Türkiye Mimarl›¤›: Türkiye’de Koruma Ahmet ErsenKavram›n›n Geliflimi ve Otantiklik 27 May›s 2010

OKUMA GRUPLARI

Sanat Okumalar›

‹slam Esteti¤ine Girifl (Oliver Leaman, Küre Yay›nlar›, 2010)Sunum: Ayfle T. Demirkaynak / 11 May›s 2010, 6 Temmuz 2010

Çocuk Edebiyat› Okuma Grubu

Melike Erdem Günyüz / Mart 2010- (‹ki haftada bir Sal›)

ATÖLYELER

Hayal Perdesi Film Atölyesi I-II

Nisan

Dersu Uzala / Akira Kurosawa, Japonya-S.S.C.B 1975‹zsürücü / Andrey Tarkovsky, S.S.B.C 1979Ah Güzel ‹stanbul / At›f Y›lmaz, Türkiye 1966

48

Do¤u edebiyat›nda nas›l ortaya ç›km›fl ve geliflmifl-

tir, Muhyî’nin eserinde alegorinin iflleyifli ne flekilde

olmufltur?” gibi sorulara cevap arayarak tezini bi-

çimlendirmifl.

Akl’›n o¤lu, Beden fiehri’nin padiflah› Dil bir gün

âb-› hayâttan bahsedildi¤ini duyar. Onu aramak

için flehrin gözeticisi Nazar’› Do¤u’ya gönderir. Bu

yolculuk s›ras›nda rastlad›klar›na âb-› hayât› soran

Nazar bir gün Aflk’›n k›z› Hüsn’ün Dil’e âfl›k oldu-

¤unu ö¤renir. Dil de bu aflka karfl›l›ks›z kalmaz. Gö-

rünen anlam›n› bir aflk hikâyesi olarak özetleyebile-

ce¤imiz eserin di¤er anlat›s› gönül ve güzellik ara-

s›ndaki iliflki üzerinden, yazar›n›n tasavvufî anlam-

da ak›ldan aflka yol alan, kendi yaflad›¤› seyr-i sülû-

kunun bir özetidir sanki. “Sanki”nin alt›n› çizen

Aç›l bu yorumunun, tasavvufî anlamda “ne ifade

ediyor olabilir”in bir denemesi olarak okunmas›n›

ister. Bunun imkân›n› Muhyî’nin tasavvuf ehli olu-

fluna ve Gülflenî tarikat›na mensubiyetine ba¤lar.

Eserden belki bir Divan edebiyat› alegorisi de ç›kar-

t›labilecekken tezin iki anlam katman› üzerinden

ilerlemesi tercih edilir. Yoksa daha baflka katmanlar

da mümkün olabilir. Mesela Hüsn ü Aflk’›n bar›n-

d›rd›¤› yedi anlam katman› bilinmesi gereken

önemli bir örnek olarak karfl›m›zda durmaktad›r.

Hatta Hüsn ü Aflk’a alegorinin alegorisi yak›flt›rma-

s› yap›l›r. Bu flekilde birden fazla anlat› metnin için-

de parça parça de¤il de bafltan sona devam eden bir

nitelik arzederek birlikte yürürler. Bunun için yazar

hem her kelimesini önemle seçer hem de müphem

bir dil tutturur. Çünkü alegorilerde “bir fley söyle-

nir, baflka bir fley kastedilir”. Tan›m›n› bu flekilde

ortaya koydu¤umuzda alegori ile yak›n anlaml›, ka-

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

May›sParis, Texas / Wim Wenders, Bat› Almanya-Fransa-‹ngiltere 1984

Dekalog: Kadere Yan Bakmayacaks›n / Krzysztof Kieslowski, Polonya 1990

Kaybolan Güvercin Gerdanl›¤› / Nas›r Hamir, Tunus-Fransa 1991

Kiraz›n Tad› / Abbas Kiyarüstemi, ‹ran 1997

HaziranMay›s S›k›nt›s› / Nuri Bilge Ceylan, Türkiye 1999Eve Yolculuk / Yimou Zhang, Çin 1999Düz Hikâye / David Lynch, Fransa-ABD, ‹ngiltere 1999Büyük Yolculuk / ‹smail Faruki, Fas-Fransa 2001

TemmuzKarpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak / Ahmet Uluçay, Türkiye 2004Sar› Köpe¤in Yuvas› / Byambasuren Davaa, Almanya 2005Yumurta / Semih Kaplano¤lu, Türkiye 2007Kar / Aida Begiç, Bosna-Hersek-Almanya-Fransa-‹ran 2008

Senaryo Atölyesi II

Gökhan Yorganc›gil / Mart 2010- (Her Cumartesi)

K›sa Film Atölyesi

Faysal Soysal / Temmuz 2009- (Her Cumartesi)

Türk Sinemas› Atölyesi

‹hsan Kabil / Nisan 2010 (‹ki haftada bir Sal›)

Nisan

Aysel, Batakl› Dam›n K›z› / Muhsin Ertu¤rul, 1934

May›s

Hal›c› K›z / Muhsin Ertu¤rul, 1953‹stanbul’un Fethi / Ayd›n Arakon, 1950

Haziran

Kanun Nam›na / Ömer Lütfi Akad, Türkiye 1952Düflman Yollar› Kesti / Osman F. Seden, 1959

Temmuz

K›r›k Plak / Osman F. Seden, 1959Üç Arkadafl / Memduh Ün, 1958

A¤ustos

Gecelerin Ötesi / Metin Erksan, 1960

r›flt›r›lmas› mümkün baflka kavramlar hemen akla

gelir: mecâz, istiâre, temsil, metafor, teflbih, sembol

gibi. Hepsinde de bir anlam aktar›m› sözkonusu-

dur. Fakat bunlar alegori gibi birden çok anlam kat-

man›na sahip olmay›p birer söz sanat›d›r. Oysaki

alegori bunlar› da içinde bar›nd›rabilen bir anlat›m

tekni¤i, bir türdür.

Zikredilen çok anlaml›l›k ve müphemiyetin d›fl›nda

alegorik metinlerde rastlanan di¤er temel özellikler

ise flunlard›r:

• Kiflilefltirme (Teflhis)

• ‹ç çat›flma (ki genelde erdem ve kötülük ara-

s›nda cereyan eder)

• Aray›fl (Bu genelde bir yolculuk olur)

• Metinleraras›l›k (Modern anlamda de¤il de ya-

zar›n ayn› metnin bir di¤er bölümüne ya da

daha önceki metinlerine veya baflka metinle-

re gönderme yapmas› fleklinde)

• Tenasüp (Bat›l› eserlerde olmayan bir özellik)

• Zaman d›fl›l›k (Gene müphem b›rakma iste¤i-

nin devam› olarak)

Yukar›da s›ralanan yap›sal unsurlara dayal› bir ale-

gori tart›flmas›n› daha elveriflli bulan Aç›l, anlam›n

anlam›n›n dahi mu¤lâkl›¤›na vurgu yaparak bu

yönde inceleme yapmak yerine Williams’›n* iflle-

timsel yöntemini s›nar. Bunun için anlat›y› üç ana

bafll›kta inceler:

1. fiah›slar Kadrosu: Canland›rma veya flekillen-

dirme fleklinde ayr›l›r. Hüsn ü Dil’de yer alan

flah›slar›n ço¤u canland›rmad›r; çünkü bu fla-

h›slar›n ço¤u birer kavramdan mülhemdir.

2. Ba¤l› eylemler serisi: Epizodik veya olay örgü-

lü diye ayr›l›r. Hüsn ü Dil olay örgülü bir yap›

sunar, çünkü neredeyse tüm olaylar âb-› ha-

yât aray›fl› çerçevesinde sunulur.

3. ‹flaret, emare ve yap›lar serisi: ‹flaret daha çok

flah›slara yönelikken, emare ise olaylarla ilgi-

lidir. Ama bu eser için bu uygulama pek otur-

maz. Çünkü iflaret ve emare kullan›m›na pek

fazla rastlanmaz.

Tezine eserin transkripsiyonlu metnini ve t›pk›bas›-

m›n› da ilave eden Aç›l’a sunumunun sonunda yö-

neltilen ilk soru niçin alegorik bir anlat›ma ihtiyaç

duyuldu¤u fleklindeydi. Dilin yetersizli¤i, tasavvuf

sözkonusu oldu¤u için hâl dilinin gerektirdi¤i direkt

anlatamazl›k, hatta yazar›n kendi müritleri için giz-

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil adl› mensur eseriniinceleyen Berat Aç›l, benzer eserlerin flah›s kadrosunu,

olaylar›n›, anlat› için hayati öneme sahip âb-› hayâttan›mlar› ile mekân isimlerini mukayese ederek, hem

eserlerin zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri hem debirbirlerinden ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›karm›fl.

49

* Arnold Williams, “Medieval Allegory: An Opera-

tional Approach”, The Bulletin of the Midwest Mo-

dern Language Association 1 (1969): 77.

50

li anlamlar kullanmak iste¤i, belki siyasî bask› gibi

nedenler neticesinde yazar bu yola baflvurmufl ola-

bilir denildi. Özellikle 16. yüzy›l›n bu tür anlat›larda

bereketli oldu¤unu, bu yüzy›l›n özellikle bu ba¤-

lamda incelenmesi gerekti¤ini aktaran Aç›l, dinle-

yenlerine yeni bir araflt›rma sahas›n›n kap›lar›n›

aralayarak sunumunu nihayete erdirdi.

Nam›k Kemâl’in EdebiyatElefltirisinde Modernlik ve Öznellik

Fatih Altu¤

5 May›s 2010De¤erlendirme: N e s l i h a n D e m i r c i

Nam›k Kemâl’i nas›l bilirsiniz? ‹ster edebî, ister si-

yasî kiflili¤iyle, Türk edebiyat›nda Bat›l›laflma hikâ-

yesinin izini sürerken u¤ramadan geçemeyece¤i-

miz duraklardan biridir. Tanzimat Devrinde Bat›’ya

aç›lan edebiyatç›lar›n hedeflerinden biri, Divan flii-

rinin içine düfltü¤ü bofllu¤u f›rsat bilerek eskiye ka-

p›y› bir daha açmamak üzere kapamakt›. Eski fliire

ilk darbeyi vuran ise hürriyet, vatan, millet roman-

tizmini bafllatan Nam›k Kemâl’di (1840-1888).

Tanzimat Devrinin –genelde içerik aç›s›ndan da ol-

sa yenilikçili¤in– öncülerinden olan Nam›k Ke-

mâl’in edebî kiflili¤i üzerine yap›lan akademik ça-

l›flmalar tatmin edicilikten uzak ne yaz›k ki. Eserle-

rinin ciddi bir k›sm›n›n hâlâ Latin harfleriyle bas›l-

mad›¤›n›, yani gün›fl›¤›na ç›kmad›¤›n› düflünürsek,

Nam›k Kemâl’in elefltirilerine odaklanan bir çal›fl-

ma ilgiyi hak ediyor. Sanat Araflt›rmalar› Merke-

zi’ne doktora teziyle konuk olan ‹stanbul fiehir

Üniversitesi ö¤retim üyesi Fatih Altu¤ bu türden sa-

iklerle yola ç›km›fl.

Bugün Türkiye’nin renklerini oluflturan farkl› gö-

rüflteki insanlar›n s›kça baflvurdu¤u karizmatik bir

ismin üzerinde çal›flmak iki sorumlulu¤u devral-

mak anlam›na geliyor Altu¤’a göre: ‹lkin, Nam›k

Kemâl ve kufla¤›na neleri borçlu oldu¤umuz; ikinci-

si, bu sanc›l› dönemin fikir adamlar›ndan hangi za-

aflar› devrald›¤›m›z sorular›n›n cevab›n› aramak.

Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›l aktar›ld›¤›-

na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü” konu-

mundan dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün

ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle hak etti-

¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte. Burada,

kendisinin de tecrübe etti¤i gibi, araflt›rmac›lar›n

içine düfltü¤ü, bugünü eskiden daha iyi, daha do¤ru

sanma yan›lg›s›yla hesaplaflma f›rsat› da do¤uyor.

Nam›k Kemâl’in elefltiri dili de edebî dilinden fark-

l› de¤il; öznel, duygusal, öfke ve heyecan dolu.

Gençlik y›llar›ndan itibaren yazd›¤›, çok say›daki

elefltiri metinlerinde savafl terminolojisini kullan›-

yor, eserleri acizlik veya iktidar kavramlar›yla de-

¤erlendiriyor. Bilhassa sadme yaflad›¤› devrin ede-

biyat deneyimini anlat›rken Nam›k Kemâl’in bafl-

vurdu¤u karakteristik kavramlardan biri; vurma,

çarpma, darbe gibi anlamlara geliyor. Bat›l› marifet

günefli bu topraklara ulafl›rken bunun “sadme”sine

maruz kalan en bariz alan edebiyatt›. Her fley yerli

yerindeyken bir darbeyle, sars›nt›yla yerle bir oldu;

tam bir altüst olma hâli yafland›. Bundan sonra hiç-

bir fley eskisi gibi olmayacakt›. Eski türler ifllevini

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

51

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

kaybetti, yeni türler ithal edildi; bu ikisinin bir ara-

ya gelmesinden melez türler do¤du. Tanzimat’›n ilk

nesline mensup her ayd›n›n›n darbe sonras› takip

edilecek yol haritas›na yönelik önerdi¤i çözüm yol-

lar› dikkate de¤erdir. Altu¤, Nam›k Kemâl’in öneri-

sini Frans›z felsefeci Alain Badiou’nün özne kavra-

m›yla ortaya koydu¤u teze benzetiyor. Buna göre

“özne olman›n imkân›, o toplumdaki sars›nt›lar›n

fark›na varmak ve o olaylar›n açt›¤› imkânlarla öz-

deflleflmek yoluyla gerçekleflir.” Nam›k Kemâl de

Bat›l› edebiyat anlay›fl›n›n yol açt›¤› travma sonra-

s›nda do¤an imkânlara sahiplenme çabas›nda bir

özne olarak yeni bir edebiyat kurmaya çal›flmakta-

d›r. Türkçedeki edebiyat kavram›n› da, bugünkü

ba¤lam›yla ilk kez kullanan Nam›k Kemâl’e borçlu-

yuz. Kavram 17. yüzy›l metinlerinde farkl› bir an-

lamda geçer; ama bütün türleri ayn› flemsiye alt›n-

da toplayan estetik bir kategori olarak kullan›lmas›

Bat›’dan iki yüzy›l kadar sonraya denk düflüyor.

Bat› etkisindeki edebiyat›n ilk elefltiri metni olma

özelli¤ini tafl›yan, 1866’da Tasvir-i Efkâr’da “Lisan-›

Osmaniyenin Edebiyat› Hakk›nda Baz› Mülâhâzat›

fiâmildir” bafll›¤›yla yay›nlanan makalesinde Nam›k

Kemâl, edebiyat›n fonksiyonlar›n›, iktidarla iliflkisini

ele al›rken k›y›c› bir dille “sadme öncesi” edebiyat›-

m›z› hiçlefltiriyor. Eski, ileri-geri kavramlar› üzerin-

den elefltiriliyor, çocuksu olmakla suçlan›yor. Altu¤,

Nam›k Kemâl’in eskiye dair bir boflluk üreterek ken-

di projesine yer açt›¤›n› söylüyor, flairin çözüm öne-

risi ise edebiyat›n ›slah›ndan yanad›r. Kritik kavra-

m›n› karfl›lamak için “tenkit” ve “muâheze” kelime-

lerini öneriyor, tercihini ikincisinden yana koyuyor.

Buna göre tenkit, nesneler aras›nda hakiki ve sahte-

yi ay›rmaya yarar; muâheze ise bir fleyin kendi haki-

katinde bulunan bat›l yönünü temizlemek, onu

kendi hakikatine döndürmek anlam›ndad›r.

Nam›k Kemâl’in bak›fl›na göre edebiyat evrenseldi

ve ak›l-hakikat-tabiat esas›na göre kurulmufltu;

Hint’ten Yunan’a, oradan da Araplara geçerek ev-

renselli¤ini sürdürdü. Zamanla bu medeniyetler

evrenselliklerini kaybettiler, Bat› da bu de¤eri ald›

ve kendinin k›ld›. Di¤er bir deyiflle biz Bat›’dan

bünyemize yabanc› bir unsuru de¤il, zaten bizim

olan› geri al›yoruz. ‹ntibah’›n mukaddimesinde ha-

kikat ile hikâyeyi karfl›laflt›r›rken, hakikati ç›plak bir

genç k›za, hikâyeyi ise güzel giyinmifl koca kar›ya

benzetiyor. ‹lki do¤all›¤› sebebiyle çirkin gelirken,

di¤eri allan›p pullanm›fl bir çirkinliktir. Kad›n-elbi-

se-örtünme metaforlar›na s›kça baflvuran Nam›k

Kemâl’in gözünden bak›nca edebiyat eyleminin te-

melinde de yer alan budur asl›nda; ç›plak gerçekten

hofllan›lmaz, sahtenin göz boyay›c›l›¤›na aldan›l›r.

Fatih Altu¤, Nam›k Kemâl’in Fars edebiyat› ve Di-

van fliirinden, güzel giydirilmifl bir ceset metaforuy-

la veya pisli¤in kayna¤› olarak bahsetmesinin Julia

Kristeva’n›n “zillet” kelimesiyle karfl›layabilece¤i-

miz abject kavram›yla örtüfltü¤ünü dile getiriyor.

Kristeva’ya göre her insan yüce ve süfli de¤erlerle

yarat›l›r ama özneye dönüflmesi, süfli taraf›n› yok

saymas›yla mümkün olur. Tanzimat ayd›n›n›n yeni

bir edebiyat üretme sanc›s› bu çabayla benzefliyor.

Devrinin ço¤u ayd›n› gibi Nam›k Kemâl de bir ikile-

min içindeydi. Sade yazmak isterken babas›na yaz-

d›¤› mektupta bile sanat yapmaktan kurtulama-

maktan yak›n›yordu. Altu¤’un alt›n› çizdi¤i gibi, ha-

raretli tart›flmalar›nda fliddetle elefltirdikleri, ken-

dinde bar›nd›rd›¤› e¤ilimlerdi bir yandan da. Beflir

Fatih Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›laktar›ld›¤›na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü”konumundan dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün

ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle haketti¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte.

52

16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan “mahallileflme cereyan›”ndanbahseden Reyhan Çorak, Dîvân fliirine Türkçeyi de ihmal

etmeden atasözlerinin, deyimlerin, günlük hayata dairbirtak›m unsurlar›n dâhil olmaya bafllad›¤›n›, Münîrî’nin de

bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.

Fuat gibi kendisinden daha radikal kalemler ortaya

ç›k›nca, Nam›k Kemâl’i eski fliir ve Fars edebiyat›na

karfl› daha insafl›, fikirlerinde daha itidalli bir ko-

numda görüyoruz.

Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si

Reyhan Çorak

9 Haziran 2010De¤erlendirme: B e r r a K e p e k ç i

Reyhan Çorak, Marmara Üniversitesi Türkiyat

Araflt›rmalar› Enstitüsü’nde tamamlad›¤› “Münî-

rî’nin (öl.1521?) Manzum Siyer-i Nebî’si (‹nceleme-

Metin)” bafll›kl› doktora tezini sundu.

Yedi cilt ve otuz üç bin beyitten oluflan Siyer-i Nebî

adl› eserin, iki hoca gözetiminde dört ö¤renci ara-

s›nda paylafl›ld›¤›n› ifade eden Reyhan Çorak, 2. ve

3. ciltlerini çal›flt›¤›n› ve bu nedenle tespitlerinin de

sadece bu iki cildi kapsad›¤›n› belirtti.

Manzum Siyer-i Nebî’nin konusu Hz. Peygamber’in

hayat› oldu¤u için tezin girifl bölümünde “siyer” ke-

limesinin mânâs›, bir ilim olarak “siyer”in do¤uflu,

klasik Türk edebiyat›nda bir tür olarak önemi ve ye-

ri, manzum ve mensur siyerler, Türk edebiyat›nda

Hz. Peygamber’i konu alan esma-i nebî, naat, mev-

lid, miraçnâme, hicretnâme, mucizât-› Nebî, hilye

gibi di¤er türler hakk›nda bilgi verilmektedir. Bun-

larla birlikte Türk edebiyat›nda yaz›lm›fl müstakil

siyerler; manzum siyerler ve mensur siyerler fleklin-

de iki k›sma ayr›larak incelenmektedir.

Çorak, tezinin birinci bölümünde flairin hayat›, do¤-

du¤u yer ve y›l, ad›, mahlas›, ailesi, mesle¤i, eserleri

ve yaflad›¤› dönem ile ilgili araflt›rmalar yapt›¤›n›

ifade ederek flu bilgileri verdi: fiair Amasyal›’d›r,

ölüm tarihi 1521?, yaflad›¤› dönem II. Bâyezid devri-

dir ve o devirde Amasya’da II. Bâyezid’in o¤lu fieh-

zade Ahmed bulunmaktad›r. Münîrî, fiehzade Ah-

med’in nedimlerindendir. Tezkirelerde flairin ad›

Münîr, Münîrî, Münîrî ‹brahim Çelebi ya da Meh-

med Çelebi fleklinde geçmektedir. Münîrî’nin flairli-

¤inden ziyade çok nazik, kibar ve zarafet sahibi bir

devlet adam› olmas› ön plana ç›kmaktad›r. fiairli¤i

ikinci planda olmas›na ra¤men siyeri otuz üç bin be-

yitten oluflmaktad›r. Dîvân adl› eserinde Münîrî, Ali

ve Ferah isminde iki çocu¤undan, Mihr-i Müflteri

ad›nda uzunca mesnevîsinde de kendisinin sipahî

oldu¤undan ve hat meflk etti¤inden bahseder. Ölü-

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

53

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

mü ile ilgili sadece Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâme-

si’nde Amasya’da öldü¤üne dair bir kay›t bulun-

maktad›r. Siyer-i Nebî’den baflka Mihr-i Müflteri

ad›nda mesnevîsi, Türkçe Dîvân›, Farsça Dîvân› ve

Tezkiretü’l-Vefâyî, Risâle, Münfleât Mecmûas› adl›

üç küçük eseri tespit edilmektedir.

Amasya’y› da ele alan Çorak, o dönemde Amas-

ya’n›n flehzade sanca¤› olmas› nedeniyle Münî-

rî’nin medeniyet ve kültür aç›s›ndan çok canl› bir

flehirde yetiflti¤ini ve yaflad›¤›n› ortaya koydu.

16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan edebî bir geliflmeden

bahisle Çorak, ‹ran edebiyat› ürünü olan Dîvân flii-

rine Türkçeyi de ihmal etmeden atasözlerinin, de-

yimlerin, günlük hayata dair birtak›m unsurlar›n

dâhil olmaya bafllad›¤›n›, buna da Fuat Köprü-

lü’nün “mahallileflme cereyan›” dedi¤ini ve Münî-

rî’nin de bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.

Dolay›s›yla Siyer-i Nebî, 15. ve 16. yüzy›l geçifl dö-

nemi Türkçesi özelliklerini göstermektedir.

Tezin ikinci bölümünde eserin yaz›l›fl sebebinin,

flekil flartlar›n›n, dil-üslup özelliklerinin, edebî sa-

natlarla ilgili birtak›m hususiyetlerinin incelendi¤i,

siyer olmas› hasebiyle eserde âyet ve hadislerin

mevcut oldu¤u, deyim, atasözleri, sosyal hayata ait

birtak›m özelliklerin ele al›nd›¤› ve sekiz bin beytin

genifl özetiyle tamamland›¤› dile getirildi.

Eski Anadolu Türkçesi döneminde, 15. yüzy›l sonu

ve 16. yüzy›l bafl›nda yaz›lm›fl ve istinsah hatt›yla

tek nüsha olan Siyer-i Nebî’nin mesnevî naz›m flek-

linde yaz›ld›¤›, kafiye sisteminde cinas›n kullan›ld›-

¤› ve tahkiye, nasihatnâme, sanatkârane ve mükâ-

leme fleklindeki dört farkl› üslupla kaleme al›nd›¤›

örneklerle anlat›ld›.

Tamamen teknik bir bölüm olan ve bibliyografya

ile biten üçüncü bölümde Çorak, yazma nüshan›n

tan›t›m›n› yaparak metnin transkripsiyonu esna-

s›nda nelere dikkat etti¤ini, Arapça, Türkçe ve Fars-

ça eklerin ve terkiplerin nas›l yaz›ld›¤›n› anlatt›.

Reyhan Çorak, dördüncü bölümde metnin trans-

kripsiyonlu hâlini verdi¤ini söyleyerek flu bilgileri

paylaflt›: Beyitlerin her birine numara konuldu. 15.

yüzy›l sonu 16. yüzy›l bafl› aras›ndaki Türkçe dil

özelliklerini gösteren arkaik kelimelerden birer se-

çim yaparak bir sözlük oluflturuldu. Kafiyesi cinas

sistemi üzerine kurulan metinden bir tür “Cinas

Sözlü¤ü” denemesi yap›ld›. Münîrî’nin Siyer-i Ne-

bî’si Türk edebiyat›n›n bilinen en uzun manzum si-

yerdir.

Metinler Aras› Ba¤lam›nda ‹hsan Oktay Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri

Mehmet Sar›

16 Haziran 2010De¤erlendirme: E l i f S e z e r

Mehmet Sar›, edebiyat elefltirisinin önemli tart›fl-

malar›ndan biri olan “kurmaca-kutsal metin” tar-

t›flmas›n› ‹stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-

54

titüsü’nde haz›rlad›¤› “Metinler Aras› Ba¤lam›nda

‹hsan Oktay Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zle-

ri” bafll›¤›n› tafl›yan tezinin etraf›nda ele alarak kur-

maca metin ile kutsal metin aras›ndaki iliflkiye ve

s›n›ra de¤indi.

Sunumuna, genel çerçevede post-modern roman›n

özelliklerini anlatarak bafllayan; üstkurmacan›n, ya-

zar›n okurla oynad›¤› alan ve Mihail Bakhtin’in kul-

land›¤› anlamda bir “ço¤ul söylem” alan› oldu¤unu

ifade eden Sar›, baflta Julia Kristeva olmak üzere bir-

çok edebiyat elefltirmeninin metni, baflka metinle-

rin kesiflim alan› olarak belirledi¤ini söyledi. Sar›,

böylece bunun bizi post-modern kurmacan›n üst-

kurmaca, ço¤ul ses gibi özelliklerinin yan›nda “me-

tinleraras›l›k” özelli¤ine götürdü¤ünü belirtti.

Mehmet Sar›, bu noktada bir parantez açarak bizim

gelene¤imizde bir metinde di¤er metinlerin kulla-

n›m›na nas›l bak›ld›¤›na de¤indi. Sar›, fieyh Ga-

lip’in meflhur “Çald›ysam mîrî mal› çald›m” deyi-

flinden hareketle, Osmanl›-Türk edebiyat›ndaki ik-

tibas (kutsal metinlerden ve hadislerden al›nt› yap-

ma), telmih (kutsal metinlerde geçen bir k›ssay› ha-

t›rlatma), nazire (baflka bir yazar›n-flairin metnini

üslup fark›yla yeniden yazma) gibi özellikleri ifade

etti. Sar›, “Gökkubbe alt›nda söylenmemifl hiçbir

fley yoktur” sözüyle anlat›lmaya çal›fl›lan olgunun,

modern hatta post-modern dönemde (1950’lerden

sonra) “metinleraras›l›k” ad›n› ald›¤›n› söyledi.

Sunumun ikinci ve as›l bölümünde Mehmet Sar›,

‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,

Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›

k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz fle-

kilde romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini an-

latt› ve al›nt›lar yaparak bol bol örnek verdi. Mesela

Amat kitab› bafltan sona Nuh k›ssas› üzerine kurul-

mufltur. Kitapta geçen “sakar” güvertesi, Kur’ân-›

Kerîm’de geçen cehennemin yedi kat›ndan birisidir

ve kitapta ayete gönderme yap›lm›flt›r. Suskunlar

kitab›n›n karakteri Zahir, birçok göndermeyle bir-

likte Hz. ‹sa’y› hat›rlat›r. Hz. ‹sa’n›n meflhur “Tan-

r›m! Tanr›m! Beni neden terk ettin?” sözü Zahir’in

a¤z›ndan “Ah be babal›k niye çamura yatt›n?” flek-

linde duyulur. Hz. ‹sa’n›n son akflam yeme¤i Za-

hir’in son iftar yeme¤ine ilham olacakt›r. Mehmet

Sar›, roman okurken bu tür göndermeleri daha iyi

anlamak için Y›ld›z Ecevit’in Türk Roman›nda Post-

modernist Aç›l›mlar kitab›n› önerdi.

Sorular bölümünde tart›flma kutsal metne yap›lan

göndermelerin s›n›r› ne olmal›d›r sorusu etraf›nda

flekillendi. Kurmaca metinle kutsal metin hangi

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

Post-modern roman›n özelliklerinden bahseden MehmetSar›, ‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,

Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz flekilde

romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini anlatt›.

55

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

noktaya kadar kesiflebilir, bu tür bir metinleraras›l›k

kutsal metnin kutsall›¤›na zarar verir mi, dinî de¤er

ve imajlar›n baflka amaçlarla kullan›lmas› sözkonu-

su mudur gibi tart›flmalarla sunum sona erdi.

SAM Mimari Düflünceler

Türkiye Mimarl›¤›Ça¤dafl Mimarimiz, Gelenek ve Tektonik Kültür:

Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›

Yusuf Civelek

30 Nisan 2010De¤erlendirme: K ü b r a T u r a n g i l

Günümüzde birço¤umuz için apartman hayat›

pek de cazip bir fley de¤il. Özellikle nüfusu yo¤un

kentlerde eskiden oldu¤u gibi müstakil tip konut-

lar daha yaflan›las› bulunuyor art›k, bir eskiye yö-

nelifl sözkonusu. Eski evlerimiz çok güzel; yenileri

çirkin, ama neden? Eskiden bugünkü teknolojiye

göre daha basit flekilde infla edilen yap›lar günü-

müzdekilere nazaran neden daha göze hitap eder

bulunuyor? Sunumunda bu ve benzeri birkaç soru

ile yola ç›kan Uluda¤ Üniversitesi Mimarl›k Fakül-

tesi ö¤retim görevlisi Dr. Yusuf Civelek günümüz-

de s›n›rlar› aflman›n daha kolay oldu¤u bir dünya-

da yaflad›¤›m›za vurgu yap›yor. Özellikle mimarî

alanda bu durum oran kavram›yla ve dolay›s›yla

estetikle alakal›. Geçmiflte fiziksel ve yap›sal çevre-

nin özellikleri kan›ksanm›fl hâldeyken günümüzde

art›k bizler için birer güzellik nesnesi olmaya bafl-

lad›lar. Civelek, oran meselesini çelikten de sonra

ortaya ç›km›fl en son tektonik kültür olma özelli¤i-

ne sahip betonarmeye ve betonarmeleflme süreci-

ne ba¤l›yor.

Tarihsel sürece flöyle bir göz gezdirecek olursak; 19.

yüzy›l ortalar›nda Alman mimarl›k düflüncesinden

kaynaklanan bir söylem tektonik kültür. Meâlen bir

fleyleri ba¤lamak, üst üste koymak denilebilir k›sa-

ca. Genel olarak ikiye ayr›l›yor: Birincisi y›¤ma üze-

rine kurulan bir sistem; toprak, tafl, kerpiç ve tu¤la

vs. ‹kincisiyse çatk›c›l›k üzerine, ahflap ve son dö-

nemlerde de çelik kullan›l›yor. Bu iki unsurun her

toplumda oluflturdu¤u geleneksel tektonik kültür

yap›s›na de¤inen Civelek, bizde görülen ba¤dadî

duvarlar, ahflap evler, karma teknolojiler gibi un-

surlar›n her birinin yap›y› meydana getiren bilgi bi-

rikimi ve kültürle ba¤lant›s›na, k›sacas› bir co¤raf-

yaya nas›l yerleflece¤inizle ilgili oldu¤una vurgu ya-

p›yor. Türkiye’nin bu konuda çok zengin oldu¤unu,

do¤usundan bat›s›na fark› uygulamalar görmenin

imkân›n› anlatan Civelek, tektonik kültür ile do¤ru-

dan kültürün birbiriyle alakal› oldu¤unu düflünü-

yor. Betonarme yap›n›n kendi ilkelerini ortaya koy-

mas›ndan sonra yap›sal çevreyi alg›lay›fl tarz›m›z›n

da de¤iflti¤ini söyleyen Civelek, Frans›zca “güçlen-

dirilmifl beton” anlam›na gelen betonarmenin do-

¤ufl hikâyesini de flöyle anlat›yor: 19. yüzy›lda yafla-

nan krizle yani Avrupa’da klasik düflüncenin çök-

meye bafllamas›yla beraber devrin mimarlar› bun-

56

dan böyle yap›lar› hangi üslûpta infla edece¤iz diye

düflünür olmufl. O esnada çok farkl› düflünceler or-

taya konulmufl. Kimi neoklasizmden yana, kimisi

neogotik, kimiyse eklektikten yana olmufl ve aka-

binde materyalizm ortaya ç›km›fl. Tüm bu geliflme-

ler yaflan›rken Alman Karl Böttcher yaflad›¤› dö-

nemde art›k tafl›n kullan›labilirli¤inin bitti¤i, taflla

yap›labilecek bir fley kalmad›¤› ve gelecek dönemde

yeni bir malzeme olmadan yeni bir mimarî üslû-

bun yakalanamayaca¤› tezini savunmufl. O dönem-

de Fransa ve ‹ngiltere’de demir kullan›larak yap›l-

m›fl önemli yap›lar mevcut. Crystal Palace’›n 1851

y›l›nda Joseph Paxton taraf›ndan çelik ve metal

malzeme kullan›larak Londra’da infla edilmesi Av-

rupa’da büyük yank› uyand›r›yor örne¤in ve Bött-

cher de bu durumu mimarinin gelece¤i olarak de-

¤erlendiriyor. fiüphesiz ki Böttcher bu konuda ya-

n›lm›yordu. 20. yüzy›lda çelik önemli bir mimarî

malzeme; bugün dahi pek çok geliflmifl ülke beto-

narmeden ziyade çeli¤i tercih ediyor. Ancak ilginç-

tir ki modernizm ak›m›n› ortaya ç›karan unsur çelik

de¤il de betonarme oluyor. ‹lerleyen dönemde Le

Corbusier betonarmeyle ilgili befl ilke öne sürüyor:

(i) Birincisi serbest plan yani kolonlardan ba¤›ms›z

bir bölme sistemi düflünebilmenin rahatl›¤›. (ii)

‹kincisi serbest cephe, d›fl duvarlar›n yap›y› tafl›ma

ifllevi olmad›¤›na göre pencereleri istedi¤imiz flekil-

de konumland›rabilme serbestisi ve buna ba¤l› ola-

rak (iii) üçüncü ilke yatay bant pencere ilkesi, cep-

he serbest konumda oldu¤una göre pencereyi de

bant fleklinde yapabilme kolayl›¤› sunuyor. (iv)

Dördüncüsü yükseltilmifl zemindir; zira Corbusi-

er’e göre tüm kötülükler yerden gelmektedir. Hafle-

reler, rutubet ve sair etkenlerden dolay› ki o y›llar-

da, 1920-1930’larda modernistler için hijyen olduk-

ça önemli bir konu. O hâlde zemini yerden yükselt-

ti¤imiz takdirde binan›n alt k›sm›n› da rahatl›kla

kullanabiliriz. (v) Beflinci ve son ilke çat› bahçesi,

pitoresk bir görüntü verdi¤i için yerde kaybedilen

bahçeyi çat›da kullanabiliriz. Bu bir k›r›lma noktas›

çünkü art›k geleneksel tektoni¤i devam ettirmeme

yönünde önemli bir ilk ad›m.

Avrupa’da süreç böyle ifllerken Türkiye’deki beto-

narmeleflme sürecine bakacak olursak, 19. yüzy›l›n

ikinci yar›s›nda Türk konut tipinin yang›nlara karfl›

dayan›ks›z olmas› ve hijyenik aç›dan kullan›fls›zl›¤›-

na vurgu yap›ld›¤›n› görürüz. 1865 y›l›nda ‹stan-

bul’da meydana gelen Hocapafla Yang›n› akabinde

bütün bir mahalle kârgir olarak yeniden infla edili-

yor ve 1866 y›l›nda o bölgede ahflap inflaat yap›m›

yasaklan›yor. Birinci Ulusal Mimarl›k ak›m›n›n ön-

de gelen isimlerinden Mimar Kemaleddin Bey’in

geleneksel tektonik kültürü modernize etme çaba-

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

Türkiye’nin s›kl›kla yüz yüze geldi¤i deprem gerçe¤inin birgetirisi olarak çeli¤e yöneliflin oldu¤unu dile getiren Yusuf

Civelek, tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› aras›ndave Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rma ve mimariyi bir debu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama gayretinin önemine de¤indi.

57

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

s›yla 1922 y›l›nda ‹stanbul’da infla etti¤i Harikzede-

gân (Tayyare) apartmanlar› ise ilk betonarme yap›

örnekleridir. 1927 y›l›ndan itibaren tamam›yla mo-

dern mimariye geçiflle beraber geleneksel tektonik

kültür de Türkiye’de art›k terkedilmifl oluyor.

1930’lu y›llar›n modernizm anlay›fl›yla beraber Bi-

rinci Milli Mimari Dönemine ulaflt›¤›m›zda Kema-

leddin Bey ve Vedat Tek zaman›nda kullan›lan kub-

beler ve kemerler dinî kültürü ifade eden formlar

olarak kabul edilip cami mimarisi olarak ayr› tutu-

luyor. Bu noktada Sedad Hakk› Eldem’in “Türk evi”

Türk modernleflme ideolojisinde çok önemli bir yer

tutuyor ve Türk’e has, ‹slâm’la ilgisi olmayan, sekü-

ler yap›lar olarak benimseniyor.

1940’lara gelindi¤inde modernizmin özellikle Al-

manya’da bask› alt›na girmesiyle beraber Türk mo-

dernleflmesinde melezleflme ihtimali do¤uyor ve

bu yönde geçmiflteki ba¤lar›ndan tamam›yla ko-

part›l›p bir imge, bir estetik nesne olarak modern-

lefltiriliyor, betonarmelefltiriliyor. Betonarmenin

kolay evrilebilen yap›s›, taklit gücü ve taflla, ahflap-

la uygulayabildi¤iniz hemen her formu alabilme

yetene¤i sayesinde kolayca tercih edilen bir yap›ya

dönüflüyor. Betonarme dedi¤imiz öyle bir yap› ele-

man› ki ister temel yap› malzemelerini, ister sem-

bolik biçimleri, isterseniz de tipolojik elemanlar›n

her birini betonarmeyle gerçeklefltirebilmek müm-

kün ve bu noktada akla tak›lan soru flu: Bu denli ba-

sit, ö¤retilmesi ve infla edilmesi kolay bir malzeme

elimizde olmasa idi daha baflka bir tektonik kültür

gelifltirip buna daha uyumlu bir çevre oluflturabilir

miydik? Zira ahflab›n, kârgirin hatta çeli¤in bile ül-

kemizde ve geliflmekte olan birçok ülkede tam mâ-

nâs›yla geliflemeden kald›¤› âflikar. Betonarmenin

bu imitative kolayc›l›¤›n›n di¤er tektonik kültürle-

rin zarar›na iflledi¤i söylenebilir. Geleneksel tekto-

nik kültürde çok farkl› ustal›k alanlar› vard› ve in-

sanlar o kültürün içerisinde usta-ç›rak iliflkisi içeri-

sinde yetifliyorlard›. Betonarmede ise böyle bir za-

naat sözkonusu de¤il; çok k›sa sürede ö¤renebilinir

bir sisteme sahip betonarme.

Konuflmas›n› bitirirken Türkiye’nin s›kl›kla yüz yü-

ze geldi¤i deprem gerçe¤inin bir getirisi olarak çeli-

¤e yöneliflin sözkonusu oldu¤unu dile getiren Cive-

lek, tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› ara-

s›nda ve Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rmaya

ve mimariyi bir de bu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama

gayretinin önemine de¤indi. Civelek, ancak o saye-

de flekillerin d›fl›nda baflka bir perspektiften mima-

riyi görmenin mümkün olabilece¤ine dair inanc›n›

ifade ederek sunumunu nihayete erdirdi.

Türkiye Mimarl›¤›Türkiye’de Koruma Kavram›n›nGeliflimi ve Otantiklik

Ahmet Ersen

27 May›s 2010De¤erlendirme: F e y z a K ö s e

‹stanbul Teknik Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi

Restorasyon Bölümü hocalar›ndan Prof. Dr. Ahmet

Ersen, koruma ve restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› ve

58

bilimsel bir disiplin olarak geliflim sürecini, Türki-

ye’de tart›flmal› bir alan olan koruma alan›ndaki

tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.

Ahmet Ersen konuflmas›nda öncelikle otantiklik

kavram›n›n ve bu kavram›n mimarî korumada na-

s›l bir anlam tafl›d›¤›n›n üzerinde durdu. Ard›ndan

koruma düflüncesinin 19. yüzy›l Avrupa’s›nda nas›l

ortaya ç›k›p geliflti¤ini, hangi süreçlerle olgunlafl›p

bilimsel koruma disiplinine ulaflt›¤›n› ve Türkiye’de

nas›l yer buldu¤unu, tarihî çevre üzerinde nas›l bir

etkiye sahip oldu¤unu 1869-1996 y›llar› aras›ndaki

dönem aral›¤›nda de¤erlendirdi.

Günümüz koruma disiplininde temel anlay›fl›n

otanti¤i koruma oldu¤unu vurgulayan Ersen otan-

ti¤in kelime anlam›n› gerçek, dürüst; sahte, ikinci

üretim yahut replika olmayan fleklinde aç›klad›.

Otantiklik kavram›n›n mimarî korumadaki uygula-

malara yans›mas›n›n 1960’lardan sonra bafllad›¤›n›

ve 1990’larda belli bir noktaya geldi¤ini aktard›.

Otantikli¤in korunmas›n›, bir fleyin, tafl›d›¤› de¤e-

rin arkas›ndaki soyut kültürle birlikte, yani inançla-

r› ve felsefesiyle bütün olarak korunmas› fleklinde

aç›klayan Ersen, tafl›n›r objelerde otantikli¤in çok

net olmas›na karfl›n, mimaride daha belirsiz oldu-

¤unu vurgulad›. Yap›lar›n zaman içinde ifllev de¤i-

flikli¤ine u¤rayabilece¤ini ve çeflitli tamirler geçire-

bilece¤ini, bu aç›dan yap›lar›n geçirdi¤i çeflitli evre-

lerin de tarihsel otantiklik kavram›n›n bir parças›

olarak orijinal kabul edildi¤ini aç›klad›.

Konuflmas›n›n ikinci bölümünde Ersen restoras-

yon düflüncesinin Avrupa’da ilk defa 19. yüzy›l›n

ortalar›nda belirmeye bafllad›¤›n›, bu süreçte en

önemli faktörün Sanayi Devrimi ve sonras›nda geli-

flen süreçler oldu¤unu aç›klad›. Bu ba¤lamda, res-

torasyon düflüncesinin ortaya ç›k›fl›ndaki di¤er

önemli faktörler flunlard›r: Sanayi Devrimi ile yeni

yap› malzemeleri ve yap› tiplerinin ortaya ç›k›fl›;

kentlerdeki nüfus art›fl›yla yeni konut tiplerinin ya-

p›l›fl›; motorlu tafl›t trafi¤i ile yeni yollar›n aç›lmas›

ve Frans›z Devrimiyle burjuvazinin aristokrasiye

düflmanl›¤› sebebiyle onu temsil eden an›t ve yap›-

lar› tahrip etmesi. Bundan önceki dönemlere ait ya-

p›lardaki tamirlerin ve yeni eklerin dönemin mima-

rî üsluplar› ile yap›ld›¤›n› söyleyen Ersen, 19. yüzy›-

la gelindi¤inde üsluplar›n çözülmesi, malzeme

morfolojisindeki de¤iflimler, yeni yap› tekniklerinin

ortaya ç›k›fl› ve modern mimariye geçiflin erken

sanc›lar› gibi sebeplerin süregelen iflleyifli de¤ifltir-

di¤i belirtti. Tüm bu faktörlerin o zamana kadar va-

rolmayan koruma ve restorasyon düflüncesini orta-

ya ç›kartt›¤›n›, Fransa’da Viollet le Duc isminin bu

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

Mimarî Düflünceler program›n›n son konu¤u Ahmet Ersen,koruma ve restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› ve bilimsel bir

disiplin olarak geliflim sürecini, Türkiye’de tart›flmal› bir alanolan koruma alan›ndaki tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.

59

Sanat Araflt›rmalar›

MerkeziSAM

alandaki yeni yaklafl›m›yla öne ç›kt›¤›n› söyleyen

Ersen, Viollet le Duc’ün ayn› zamanda Frans›z mer-

kezî ulus-devletinin idaresi ve deste¤i alt›nda yapt›-

¤› uygulamalarla bu alanda öncü oldu¤unu ifade

etti. Duc’ün düflüncesine göre “restorasyon koru-

mak ve onarmak de¤il yap›y› hiçbir zaman varol-

mad›¤› kadar bir bütünlük içinde sunmakt›r” diyen

Ersen’e göre bu düflünce Avrupa’da da etkili bir bi-

çimde yay›l›r; fakat bu anlay›fl yap›lar› özgün hâlle-

rinden farkl›laflt›r›r. Ersen, zaman içinde yap›lar›

tahrif eden restorasyon anlay›fl›na da tepkiler do¤-

du¤unu, bu alanda en önemli muhalif ismin mo-

dern koruma kuram›n›n öncüsü olan ‹skoç kökenli

John Ruskin oldu¤unu aç›klad›. Fransa’da do¤an

bu restorasyon anlay›fl›na ciddi elefltiriler getiren

Ruskin, Ersen’in ifadelerine göre teknik olarak bir

fley söylemese de ilkesel olarak ortaya koydu¤u dü-

flünceleriyle önemli oranda kabul görmüfltür. Di¤er

taraftan 20. yüzy›lda modern restorasyon kuram›-

n›n do¤du¤u yerin ‹talya oldu¤unu söyleyen Er-

sen’e göre, ‹talya’n›n ekonomik güçsüzlü¤ünden

dolay› bu tart›flmalar› geriden takip etmesi, ona bu

avantaj› sa¤lam›flt›r. Bu iki z›t düflüncenin sentezi

olan bilimsel restorasyonun ilkeleri 1930’larda ‹tal-

ya’da ortaya konmufltur. ‹kinci Dünya Savafl› s›ra-

s›nda Avrupa’da yaflana tahribata karfl› ayd›nlar, bi-

lim adamlar› ve sanatç›lar UNESCO alt›nda topla-

narak an›tlar›n korunmas› için ICCROM kurarlar,

1964 Venedik Toplant›s› ve Venedik Tüzü¤ü mo-

dern restorasyon kuram›n›n temel ilkelerini tan›m-

lar. Venedik Toplant›s›’ndan sonra kurulan di¤er

bir sivil toplum örgütü olan ICOMOS “Dünya Kül-

tür Miras”› kavram›n› ortaya ç›kart›r. Ersen, bu sü-

reçleri koruma kuram›n›n olgunlaflmas›nda önem-

li aflamalar olarak aç›klarken, ayr›ca “Dünya Kültür

Miras›” kavram›n›n insanl›k tarihinin tan›mlanma-

s› bak›m›ndan öne ç›kan önemli an›tlar ve sitlerin

özgün ve otantik bir flekilde korunmas› ilkesini kap-

samas› aç›s›ndan çok önemli oldu¤unu vurgulad›.

Ersen, bizde koruma düflüncesinin ortaya ç›k›fl› ve

yerleflmesinde etkili olan yasal geliflmelerin krono-

lojisini de aç›klayarak konuflmas›na devam etti ve

yasal süreçlere karfl›n tarihî çevrenin korunama-

mas›, toplum içinde koruma bilinci ve duyarl›l›¤›-

n›n yetersizli¤i gibi meseleler üzerinde durdu. Bu

durumu, 1923’ten sonraki dönemde cumhuriyetle

birlikte siyasî, toplumsal ve kültürel de¤iflimin çev-

reye bak›fl› da etkilemifltir. Ersen, bir yandan Os-

manl› Devleti’nin yaratt›¤› fiziksel çevre içinde ya-

flarken di¤er taraftan onun kültürel miras›n› redde-

derek infla edilen yeni rejimin yaratt›¤› yeni anlay›-

fl›n tarihî çevrenin tahribat›n›n alt›nda yatan en te-

mel sebep oldu¤unu aç›klad›. Ahmet Ersen, son

olarak art›k küreselleflme ve uluslararas› iliflkiler yo-

luyla Türkiye’nin de evrensel ortak kabullerin için-

de yer ald›¤›n›, koruma ilkelerindeki geliflmeleri

resmiyette dünya ile paralel kabul etti¤ini söyledi.

Bu kabulün tarihî çevrenin korunmas›nda yeterin-

ce etkili olamamas›n› da modernleflme ile toplum-

da meydana gelen zihinsel dönüflümle yaflanan

kültürel kopufl karfl›s›nda koruma ve restorasyon il-

kelerinin ifllerlik kazanamamas›na ba¤lad›.

60

MOL

A

K›t

‘aY

enifl

ehir

li A

vnî

Ak

l›n

kem

âl-i

dân

ifli

bî-

fllu

kta

d›r

Nu

tku

n m

e‘âl

-i h

ikm

eti

hâm

ûfll

uk

tad

›r

Hay

rett

edir

nic

esi

idrâ

k-i

âri

fin

End

iflen

in m

eziy

eti

med

fllu

kta

d›r

61

TAM Tez / Makale Sunumlar›

Siyasal fiiddet, Korku ve Ac›:Türkiye’de Kürtlü¤ün ‹nflas›

Ramazan Aras

26 Nisan 2010De¤erlendirme: S e n a T e k

Ramazan Aras, Western Ontario Üniversitesi’nde

tamamlad›¤› “Political Violence, Fear and Pain: The

Formation of Kurdishness in Turkey” bafll›kl› dok-

tora tezinde, siyasal fliddet, korku ve ac›n›n Kürt

toplumu taraf›ndan nas›l tecrübe edildi¤ini incele-

mektedir. Tez, bu üç olgunun sadece bireysel tec-

rübeler olmad›¤›n›, fliddet, ac› ve korku hikâyeleri-

nin nesilden nesile aktar›lmas› ile toplumsal haf›-

zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤i-

ni, bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›-

¤›n› savunmaktad›r.

Çal›flmaya kaynakl›k eden hayat hikâyeleri Aras’›n

memleketi olan Mardin Dargeçit’ten bafllayarak,

Batman, ‹stanbul, Fransa ve Almanya’ya kadar

uzanmaktad›r. Burada, “çok alanl› araflt›rma tekni-

¤i” kullan›larak yaflanm›fll›klar›n, Kürt bölgesinde

yaflayanlar üzerindeki etkileri kadar, farkl› merkez-

lerde, kad›nl›k ve erkeklik ba¤lam›nda farkl› insan-

lar, farkl› yafl gruplar› ve ideolojik görüfllere sahip

kifliler üzerindeki etkileri mercek alt›na al›nmakta-

d›r. Tezin kurgusu aflamas›nda ise Kürt olarak kü-

çük yafllarda kendi deneyimledi¤i fliddet hikâyesin-

den yola ç›kt›¤›n› belirten Aras, meselenin Kürtlü-

¤ün ve Türklü¤ün ötesinde bir fliddet sorunu oldu-

¤unu tespit ederek, ulus-devletlerin hâkim oldu¤u

Türkiye Araflt›rmalar›MerkeziTAM

TAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›

TEZ/MAKALE SUNUMLARI

Elias Riggs (1810-1901) ve Osmanl›’da Mehmet Ali Do¤anAmerikan Misyonerlik Faaliyetleri 24 May›s 2010

Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi Merce¤inden Mustafa ÖztürkOsmanl›’da Sosyo-Ekonomik Durum 21 Haziran 2010

Türkiye’de Üniversite: Dârülfünûn ve Mustafa SelçukEdebiyat Fakültesi (1900-1923) 19 Temmuz 2010

Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl› Irak’›nda Faruk Yasl›çimen“fiiili¤in Yükselifli” 2 A¤ustos 2010

TAM SOHBET

Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz-4: Raif Kaplano¤luBir Ömür Bursa Tarihi 31 May›s 2010

Bir Osmanl› Taflras› Di¤erine A. Rahim Abu-HusaynBak›yor: Beyrut Bas›n›nda 2 Haziran 2010Balkan Krizi, 1876-1908

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur: ‹hsan Fazl›o¤luKanada’da ‹slâm-Osmanl› 17 Temmuz 2010Medeniyeti’nde Felsefe ve Bilim Tarihi Çal›flmalar›

Taflran›n ‹mparatorlu¤u: Ali Yayc›o¤luOsmanl› Dünyas›na Merkezden Bakmamak 9 A¤ustos 2010

TAM SEMPOZYUM

Sözlü Tarih Atölyesi ‹htisas Sempozyumu: Gelenler, Gidenler, Kalanlar… 8 May›s 2010

62

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

modern dönemde fliddetin nas›l alg›land›¤›, devlet

fliddetinin nas›l ortaya ç›kt›¤›n› sorgular.

Aras, fliddetin farkl› versiyonlar› bulundu¤unu, dev-

let taraf›ndan uygulanan fliddetin yan›s›ra, PKK’n›n

ya da korucular›n uygulad›¤› fliddetin de bölge halk›

üzerinde ciddi bir etkisi oldu¤unu kabul etmekle

beraber hâlen çat›flman›n devam etti¤i bir bölgede

alan çal›flmas› yapman›n riskleri ve uygulanan flid-

det formlar›n›n farkl› yap›lara sahip olmas› nede-

niyle doktora tezinde sadece devlet taraf›ndan uy-

gulanan fliddete yer vermektedir. Tezin ana çerçe-

vesi içerisinde, öncelikle devletin korkuyu kullanma

biçimleri ve Kürtlerin devlet fliddetini nas›l alg›lad›-

¤› ortaya koyuluyor. Ard›ndan, ac›n›n hem erkeklik

ba¤lam›nda hem de kad›nl›k ba¤lam›nda Kürtler ta-

raf›ndan nas›l tecrübe edildi¤i meselesine hayat hi-

kâyeleri, flark›lar ve a¤›tlar üzerinden cevap aran›-

yor. Sonraki aflamada ise, tecrübe edilen yaflanm›fl-

l›klar›n Kürtler taraf›ndan hangi kanallarla ifade

edildi¤i meselesi üzerinde duruluyor.

Tezde ifade edilen önemli bir husus; devletin, ilk

aflamada, uygulayaca¤› fliddeti meflrulaflt›rmak için

kendini “korkan” olarak sunmas›. ‹kinci aflamada

ise devlet, kendisini “korkutan” bir özne olarak ku-

rup, öldürme, afla¤›lama, gözalt›nda kay›p, iflkence,

derin ve hayalet devlet, gözlemleme, sürekli kontrol

alt›nda tutma, ajanlaflt›rma ve fiflleme stratejilerini

kullan›yor. Aras’a göre devlet, 1923 öncesi varolan

uzlaflma dönemi sonras›, II. Meclis sürecinde Kürt-

leri kontrol etmek ve asimile etmek için “bölünme

korkusu”nu bilinçli olarak oluflturmufltur.

Bununla birlikte çal›flmada, devletin uygulad›¤›

fliddet ve terör travmas›n›n Kürtlerin toplumsal ha-

f›zas›n› flekillendirmesine, sadece bu dönemde de-

¤il meselenin tarihsel arka plan›nda da s›kça rastla-

n›ld›¤›na dikkat çekiliyor. Otuz sene boyunca yafla-

nan fliddet olaylar›n›n hukuk zemininde karfl›l›k

bulamamas›, fliddete maruz kalanlar›n, suçlular›n

bedel ödediklerini görememeleri, yaflad›klar› ac›

hikâyelerini anlatacak muhatap bulamamalar›

travmalar›n derinleflmesine neden olmaktad›r.

Aras’›n ifadesine göre, travma üzerine çal›flan an-

tropologlar›n önemli tezi, paylafl›lamad›kça trav-

man›n derinleflerek kuflaktan kufla¤a aktar›ld›¤›,

bunun sonucunda ortaya intikam duygusunun ç›k-

t›¤›, nefret ve ötekilefltirilmifl olma duygusunun

bunlara efllik etti¤idir. Kürt meselesinin belli aral›k-

larla tekrar tekrar gündeme gelmesinin en temel

nedenlerinden biri de budur. Bu zamana kadar zul-

medenlerin cezaland›r›lmamalar› ötekilefltirilme

sürecini katlayan bir etmen olmufltur. Dolay›s›yla,

meselenin çözümü için Türkler, Kürtler ve devleti

yöneten mekanizmalar yüzleflmeye aç›k olmal›d›r.

Ramazan Aras, Kürt toplumu taraf›ndan tecrübe edilen siyasalfliddet, korku ve ac›n›n sadece bireysel tecrübeler olmad›¤›n›,

fliddet, ac› ve korku hikâyelerinin nesilden nesile aktar›lmas› iletoplumsal haf›zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤ini,

bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›¤›n› savunmaktad›r.

63

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

Elias Riggs (1810-1901) veOsmanl›’da Amerikan MisyonerFaaliyetleri

Mehmet Ali Do¤an

24 May›s 2010De¤erlendirme: T u b a n u r S a r a ç o ¤ l u

Misyonerlik faaliyetlerinin h›zl› bir flekilde artt›¤›

19. yüzy›l dünyas›nda, Osmanl› topraklar›nda, Av-

rupa ve Amerika menfleli birçok misyoner grup

okul, hastane, kilise, matbaa açmak suretiyle faali-

yet göstermifltir. “American Board of Commissio-

ners for Foreign Missions (ABCFM) and ‘Nominal

Christians’: Elias Riggs (1810-1901) and American

Missionary Activities in the Ottoman Empire” bafl-

l›kl› doktora tezi bu konuya odaklanan tezlerden

biri. Mehmet Ali Do¤an’›n Utah Üniversitesi’nde

tamamlad›¤› tez, Osmanl›’da Amerika merkezli,

özellikle Protestan misyonerlerin faaliyetlerini

1810’da ABD’de kurulan American Board of Com-

missioners for Foreign Missions (ABCFM) adl› tefl-

kilat ve Elias Riggs (1810-1901) adl› misyonerin ha-

yat› özelinde incelemektedir.

Tezde ön planda tutulan meseleler, Amerikal› mis-

yonerlerin ABD d›fl›ndaki faaliyetlerinin nas›l bafl-

lad›¤›, Elias Riggs’in faaliyetlerinin Osmanl› toplu-

mundaki gruplar› nas›l etkiledi¤i, Riggs’i önemli k›-

lan hususlar›n neler oldu¤u, materyal bas›m› ve da-

¤›t›m›n›n ABD’li misyonerler için önemidir. Çal›fl-

ma s›ras›nda yurt içinden ve yurt d›fl›ndan birçok

arfliv belgesi kullan›lm›flt›r. Elias Riggs’in günlü¤ü

ile kendisi hakk›nda torunu taraf›ndan yaz›lan bir

biyografi de tezin önemli kaynaklar›ndand›r.

Tezde, birçok olay› tetikleyen önemli meselelerden

biri olan sekülerizm gibi ak›mlar sonras›nda insan-

lar›n dine yönelmesi ile ortaya ç›kan dinin ikinci

yeniden inflas› hareketine dikkat çekilmektedir.

Binlerce insan›n bir araya gelerek ibadetler yap›p

vaazlar dinledi¤i, bir müddet sonra ise bu cemaat-

lerin örgütlenerek yeni dinî hareketleri do¤urdu¤u

gözlenmektedir. Dinin ikinci yeniden inflas›nda

önemli bir baflka geliflme ise misyoner örgütlerin

kurulmas›d›r. ABD’de kurulan, ilahiyat e¤itimi ve-

ren okullar ilk misyonerlerin yetiflti¤i önemli mer-

kezler hâline gelir. ABD’nin co¤rafî aç›dan geniflle-

mesi, göçler ve buna ba¤l› olarak geliflen nüfus ha-

reketi kiliselerin hay›rsever cemaatleri kurmas›na

neden olur. ABCFM teflkilat› da ABD’de ve di¤er

toplumlarda ‹ncil’i yaymay› kendisine vazife edi-

nen misyoner bir örgüt olarak ortaya ç›kar. ABD d›-

fl›na misyoner yollayan ilk örgüt olan ABCFM, Ya-

hudileri, Do¤u Hristiyanlar›n› ve Müslümanlar› he-

def alarak faaliyetlerini sürdürmüfltür. Elias Riggs

de bu örgütün bir mensubu olarak 69 sene Osman-

l›’da misyonerlik yapm›flt›r.

Do¤an’›n tespitlerine göre Elias Riggs, misyon

okullar›nda ö¤retmenlik, misyon dergilerinde edi-

törlük gibi vazifeler ifa eder. Dinî broflür ile Ermeni

ve Yunan alfabesinde kitap bas›m› yapar. 69 sene

gibi uzun bir süre misyonerlik yapmas› onu önem-

li k›lan hususlar›n bafl›ndad›r. Yirmiyi aflk›n dili va-

az verecek ve çeviriler yapacak düzeyde konuflup

yazabilmektedir. Dil bildi¤i için Yunan bölgesine

gönderilmifl, Atina ve Argos’ta bulunmufltur. Daha

64

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

sonra ‹zmir’e gönderilir. Osmanl› s›n›rlar› içindeki

bütün dillerde ‹ncil basan, Malta’dan ‹zmir’e nak-

ledilen misyon matbaas›nda 20 dil bilmesi dolay›-

s›yla editör olarak çal›fl›r. 1852’de matbaa ‹z-

mir’den ‹stanbul’a nakledilince Riggs de ‹stanbul’a

gelir. Aile üyeleri aras›ndan da birçok misyoner ye-

tiflmifl, Riggs ailesi uzun y›llar misyonerlik faaliyet-

lerinde bulunmufltur.

Elias Riggs’in de içinde yer ald›¤› ve tezin konusunu

teflkil eden ABCFM teflkilat› ilk misyonerlerini

1820’de ABD d›fl›na gönderir. Teflkilat ulaflt›¤› yer-

lerde okullar, kolejler açar. Her misyonun bir mer-

kezi vard›r ve bu merkezler de ‹stanbul’a ba¤l›d›r.

Misyon istasyonlar› olarak adland›r›lan bu merkez-

lerde en az bir Amerikan misyonerin bulundu¤u

kaydedilmektedir. Bir okul, bir kitapç›, bazen de bir

hastanenin misyon merkezinde yer ald›¤› görülür.

Bu istasyonlarda yetiflen kifliler ise daha küçük böl-

gelerdeki flubelerde faaliyet göstermektedirler.

ABCFM, Do¤u Hristiyanlar›, özellikle Ermeniler

aras›ndaki faaliyetleri güçlü olan bir örgüt. 1870 y›-

l›ndan sonra Ermeniler ve baz› Rumlar için Anado-

lu’nun birçok bölgesinde kolejler aç›lm›flt›r. ‹lden

ile ö¤renci portföyünün de¤iflti¤i gözlenen okullar-

da e¤itim ö¤retim dilinin de gelen ö¤rencilere göre

farkl›l›k gösterdi¤i tespit edilmifltir. 1824’te ilk ola-

rak Beyrut’ta aç›lan okullardan amaç, halka ulafl-

mak ve misyoner yetifltirmektir.

Do¤an, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun misyonerlik

faaliyetlerini hiçbir zaman yasaklamad›¤› fakat de-

netimden geçirdi¤ine iflaret ederek özellikle Müslü-

manlara ve Hristiyanlar d›fl›ndaki gayrimüslimlere

yönelik faaliyetlerin takibine dikkat edildi¤ini ve

bunlar›n zaman zaman yasakland›¤›n› belirtir. Ab-

dülhamid döneminde e¤itim faaliyetlerinin baflla-

mas› misyoner okullar›yla birebir irtibatl›d›r. Bir

Hristiyan mezhepten di¤erine geçifl problem de¤il-

dir; fakat bu gruplar d›fl›nda faaliyet gösterenlere

birtak›m s›n›rlamalar getirilmifltir. Birinci Dünya

Savafl›’ndan sonra birçok istasyon faaliyeti ask›ya

al›nm›fl, Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda misyonerlik

faaliyetleri yasaklanm›flt›r. Daha önce misyoner

okullar› olarak bilinen kolejler ise, 1930’dan sonra

hay›rsever kifliler taraf›ndan aç›lan, Bat› tarz› e¤itim

veren yabanc› okullar statüsündeki kurumlar ola-

rak Türkiye’de varl›klar›n› devam ettirmektedir.

Hülâsatü’l-Efkâr GazetesiMerce¤inden Osmanl›’da Sosyo-Ekonomik Durum

Mustafa Öztürk

21 Haziran 2010

De¤erlendirme: O s m a n S a f a B u r s a l ›

Mustafa Öztürk ile 19. yüzy›l›n son çeyre¤inde Hü-

lâsatü’l-Efkâr gazetesi ba¤lam›nda Osmanl›’n›n

günlük yaflam›ndaki sosyal ve ekonomik geliflmeler

üzerine tart›flt›k. “Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi ve

1873-1875 Aras› Osmanl› Devleti’nin Ekonomik ve

Sosyal Durumu” bafll›kl› yüksek lisans tezini Mar-

mara Üniversitesi’nde tamamlayan Öztürk tezinde,

gazeteye yans›d›¤› kadar›yla sözkonusu y›llar dâhi-

Mehmet Ali Do¤an’›n tespitlerine göre yirmiyi aflk›ndili vaaz verecek, çeviriler yapacak düzeyde konuflup

yazabilen ve 69 sene gibi uzun bir süre misyonerlikyapan Elias Riggs, misyon okullar›nda ö¤retmenlik,

misyon dergilerinde editörlük gibi vazifeler ifa eder.

65

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

linde günlük hayatta ne gibi sosyal ve ekonomik ge-

liflmeler yafland›¤›n› tespit ve analiz ediyor.

Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar;

özellikle sosyal ve ekonomik tarih üzerine çal›flan-

lar için en temel araflt›rma kaynaklar›ndan olan ga-

zetelerin önemine binâen, tezde öncelikle Osmanl›

bas›n tarihine yer veriliyor. Öztürk’e göre, Tanzi-

mat dönemini konu edinen çal›flmalarda, bilhassa

1860 sonras› say›lar› artan gazetelerin etkisini göz

ard› etmemek gerekir. Bu düflünceden hareketle

Öztürk, dönemin gazetelerinden, 22 Haziran

1873’te yay›na bafllayan, Hülâsatü’l-Efkâr gazetesi-

ni mercek alt›na al›yor tezinde.

Bazen gün içinde iki kez bazen de cumartesi günle-

ri yay›nlanmak suretiyle haftada alt› kez ç›kt›¤› tes-

pit edilen gazete ilk 67 say›s›ndan sonra Matbuat

‹daresi taraf›ndan kapat›l›yor, ancak k›sa bir süre

sonra tekrar yay›n›na devam ediyor. Gazetenin ya-

y›n hayat›na veda etti¤i tarih ise 22 Temmuz 1874.

135. say›s›yla kapanan gazetenin niçin kapat›ld›¤›-

na dair ayr›nt›l› bir bilgi yoktur. Ayr›ca, gazetenin

sahibi olarak görünen Antuan Efendi’nin kimli¤ine

iliflkin gerek arflivde gerekse ikincil literatürde yap›-

lan inceleme sonucunda da henüz bir bilgiye ulafl›-

lamam›flt›r. Yaz› iflleri müdürü olarak zikredilen

Lütfi Efendi d›fl›nda gazeteyi ç›karan veya haberleri

yazan baflka bir isme ço¤u zaman rastlanmamakta-

d›r. Ancak isim yerine bazen haberi yazan kiflinin

hangi sosyal pozisyonda bulundu¤unu gösteren

ipucu say›lacak baz› ibarelerin kullan›ld›¤› görül-

mektedir. Dönemin di¤er birçok gazetesinde genifl-

çe yer verilen siyasî yahut fikrî tart›flmalar gazetede

daha az yer almakta, ço¤unlukla günlük hayat› ilgi-

lendiren haberler bulunmaktad›r. Gazete, misyonu

itibariyle “tarik-i terakki”ye hizmet etmeye yönelik

bir yay›n yapt›¤›n› deklare etmektedir. Öztürk’e gö-

re bu do¤rultuda, günlük hayatta yaflanan prob-

lemler gündeme getirilerek yöneticilerin gereken

düzenlemeleri yapmalar›, flartlar› iyilefltirmeleri

hedefleniyor.

Gazete genelde dört sayfa olarak ç›km›flt›r. ‹lk say-

fada sarayla ilgili haberlere, devlet görevlilerinin

yükselmelerine, önemli toplant›lara yer verilmifltir.

‹kinci sayfa sosyal olaylara tahsis edilmiflken, üç ve

dördüncü sayfalarda reklamlar bulunmaktad›r. Ga-

zetenin ilk say›lar›nda d›fl haberler de mevcuttur.

Öztürk çal›flmas› ba¤lam›nda sosyal ve ekonomik

haberler ile ulafl›ma iliflkin haberleri tarayarak,

ikincil literatür eflli¤inde analiz etmektedir. Ula-

fl›mla ilgili haberlerde demiryollar›, ‹stanbul’daki

flehir içi kara ve deniz ulafl›m›yla ilgili sorunlar›

Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar; özellikle sosyalve ekonomik tarih üzerine çal›flanlar için en temel araflt›rma

kaynaklar›ndan olan gazetelerin önemine binâen Osmanl› bas›ntarihine yer veren Öztürk’e göre, Tanzimat dönemini konu edinen

çal›flmalarda, gazetelerin etkisini göz ard› etmemek gerekir.

66

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

yans›tan haberler öne ç›kmaktad›r. Burada halk›n

bu konudaki s›k›nt›lar›ndan ve meydana gelen ka-

zalardan bahsedilmektedir.

Öztürk, sosyal içerikli haberlerde öncelikle, e¤itim

konusundaki düzenlemelere yer veriyor. Ayr›ca

edebî tart›flmalar, tercüme faaliyetleri gazete haber-

lerinden izlenebilmektedir. Yine bu dönemde ger-

çeklefltirilen okul ve hastane inflaatlar›, sa¤l›k hiz-

metleri konusunda karantina uygulamalar› s›kça

haberlere konu olmaktad›r. Kad›nlar›n sosyal statü-

leri üzerine de baz› haberler göze çarpmaktad›r.

Ekonomik alanda ise, özellikle k›tl›k ve buna ba¤l›

ma¤duriyetlerin, ma¤durlara yap›lan yard›mlar›n

yan›s›ra Osmanl› Devleti’ndeki genel malî s›k›nt›n›n

günlük ekonomik hayata olan yans›malar› haberler-

den takip edilebilmektedir. Zira Osmanl› Devleti bu

y›llarda art›k borçlar›n› ödeyemeyece¤ini (morator-

yum) alacakl›lar›na ilan etmifltir. Ancak ekonomik

aç›dan böylesine dar bir durumda dahi yap›labilen

yat›r›mlar gazetenin sayfalar›nda yer almaktad›r.

Gazete hakk›nda daha önce yap›lan baz› de¤erlen-

dirmeleri de elefltiren Öztürk’e göre, gazetenin ka-

muoyu oluflturmay› hedefleyen bir yay›n takip etti-

¤ini; ancak bunu baflaramad›¤›n› iddia edenler de-

tayl› bir analiz yapmadan bu sonuca ulaflm›fllard›r.

Öte taraftan gazete salt ekonomik ve sosyal aç›lar-

dan de¤il, siyasî, hukukî vb. aç›lardan da araflt›rma-

ya konu edilebilir.

Türkiye’de Üniversite: Dârülfünûnve Edebiyat Fakültesi (1900-1923)

Mustafa Selçuk

19 Temmuz 2010

De¤erlendirme: C u m h u r E r s i n A d › g ü z e l

Mustafa Selçuk’un ‹stanbul Üniversitesi’nde ta-

mamlad›¤› “‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakülte-

si (1900-1923)” bafll›kl› doktora tezi çerçevesinde

‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi özelinde

Türkiye’de üniversite mevzusu üzerine konufltuk.

Tez, 23 y›ll›k süreçte (1900-1923) geçirdi¤i aflama-

lar, akademik kadrolar›, ders programlar›, ö¤renci-

leri ve bilimsel faaliyetleri ba¤lam›nda Türkiye’de

ilk Dârülfünûn kurma teflebbüslerinden itibaren

üniversitenin flubeleri aras›nda yer alan Edebiyat

Fakültesi’nin Türk kültür ve e¤itim hayat›na katk›-

lar›n› incelemektedir.

Genelde Türkiye’de üniversite özelde Dârülfünûn

çal›flman›n kaynaklar› üzerinde duran Selçuk’un

bafll›ca kaynaklar›, Maârif-i Umûmiye Nezâreti ve

bu nezarete ba¤l› olan Tedrisât-› Âliye Dairesi ka-

y›tlar›, Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›, ‹radeler ve Dâ-

rülfünûn talebe rehberleridir. Bu kaynaklardan

Tedrisât-› Âliye kay›tlar›, bir hocan›n göreve baflla-

ma tarihinden, verdi¤i dilekçelere kadar tüm evrak-

lar› ihtiva etti¤inden; Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›

fakülte hakk›nda al›nan kararlar› gösterdi¤inden;

talebe rehberleri ise ö¤renci hakk›nda oldukça zen-

gin malzeme sundu¤undan konu ile ilgili bafll›ca

kaynaklar› teflkil etmektedir.

67

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim

faaliyetleri, hocalar› ve mezun olan ö¤rencileri üze-

rinde duran tez, fakültenin teflkilat yap›s›na ve çe-

flitli aral›klarla idarî iflleyiflindeki de¤iflikliklere de

yer vermektir. Di¤er taraftan ilk kuruldu¤u dönem-

lerde Dârülfünûn’un pek de istikrarl› görünmeyen

bir manzara çizdi¤ini ortaya koymakta ve bu duru-

mun esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim siste-

minin bulunmay›fl›ndan kaynakland›¤›n› tespit et-

mektedir. Sonraki y›llarda, özellikle savafl y›llar› ve

mütareke döneminde mezun say›s›nda önceki y›l-

lara göre bariz düflüfller görülmüfltür, hatta 1917 ve

1918’de Edebiyat Fakültesi hiç mezun verememifl-

tir. Fakülte mezunlar› ise genellikle çeflitli devlet

kademelerinde görev almaktayd›.

Daha önce üç y›l okunarak mezun olunan Edebiyat

Fakültesi’nde e¤itim 1902’de iki y›la indirilmifltir.

Aç›k bir kay›t yoksa da ders programlar›nda yap›-

lan de¤ifliklik ve düzenlemeler 1908-1909’dan iti-

baren e¤itimin üç y›la ç›kar›ld›¤›na dair ipuçlar›

vermektedir. 1910’lu y›llar›n sonuna do¤ru M. Fu-

ad Köprülü, Ziya Gökalp, M. Ali Aynî, ‹smail Hakk›

Uzunçarfl›l› gibi hocalar kadroya al›nm›flt›r. Ayr›ca

bu dönemde baz› Alman hocalar da istihdam edil-

miflse de, hepsi iki y›l kadar sonra ülkelerine dön-

müfltür. Fakültenin e¤itim ve iflleyiflinde Alman et-

kisi görülmektedir. Alman yüksek ö¤retim siste-

minde uygulanan konferans sistemi, serbest def-

ter, tatbikat fleklinde uygulamalar Edebiyat Fakül-

tesi’nde de uygulanm›flt›r. Edebiyat Fakültesi

1915’te Felsefe, Edebiyat ve Tarih-Co¤rafya olarak

üç bölüme ayr›lm›flt›r. ‹nâs Dârülfünûnu 1915’te

aç›lm›fl ve 1919’da kapat›lm›fl; 1919’dan 1922’ye

kadar sabahtan ö¤lene kadar erkekler, ö¤leden

sonra ise k›zlar ö¤renim görmüfltür.

Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl› Irak’›nda “fiiili¤in Yükselifli”

Faruk Yaslݍimen

2 A¤ustos 2010De¤erlendirme: M . T a l h a Ç i ç e k

Münih-Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde dokto-

ra ö¤rencisi olan Faruk Yasl›çimen, Bilkent Üniver-

sitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤› “Sunnism

Versus Shi’ism? Rise of The Shi’i Politics and of The

Ottoman Apprehension in Late Nineteenth Cen-

tury Iraq” bafll›kl› yüksek lisans tezinde Irak bölge-

sinde “fiiili¤in yükselifli” söyleminin neye tekabül

Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim faaliyetleri,teflkilat yap›s› gibi konulara de¤inen Mustafa Selçuk’a göre ilk

kuruldu¤u dönemlerde fakültenin pek de istikrarl› görünmeyenbir manzara çizmesi, esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim

sisteminin bulunmay›fl›ndan kaynaklanmaktad›r.

68

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

etti¤inin yan›s›ra Irak’ta yaflayan fiiilerin ayn› böl-

gede yaflayan Sünniler ve Osmanl› idarecileri ile

olan karmafl›k iliflikler a¤›n›n izini sürüyor.

‹lk olarak, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›na kadar, gelenek-

selleflti¤i varsay›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun

Irak politikas›n› ele alan Yasl›çimen, bu politikan›n

19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren, bilhassa son

çeyre¤inde, yaflanan de¤iflimi anlamak ve anlam-

land›rmak aç›s›ndan oldukça önemli oldu¤una ifla-

ret etmektedir. Yasl›çimen’in ifade etti¤i üzere bu

konuda, böyle bir geleneksel politika oldu¤una dair

devlet vesikalar›nda aç›kça belirtilmifl bir fikre rast-

lanmamaktad›r.

‹kinci olarak, Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda li-

teratürdeki baz› temel kabulleri tart›flmaya açan

Yasl›çimen, bu ba¤lamda bir taraftan fiiilerin Irak’la

olan ba¤lant›s›n› di¤er taraftan da fiii yay›lmas› söy-

leminin nas›l anlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz ve

Osmanl› arflivlerinde yapt›¤› araflt›rmalar netice-

sinde vard›¤› sonuçlar› dinleyicilerle paylaflt›.

Yitzhak Nakash, Meir Litvak, Gökhan Çetinsaya gi-

bi Irak fiiili¤i üzerine çal›flm›fl akademisyenlerin

tezlerini de de¤erlendiren konuflmac›, bu yazarla-

r›n Osmanl› merkezileflmesinin Bedevi-fiii kabileler

üzerindeki tesirine ve Irak’ta fiii yay›lmas›na dair

vard›klar› sonuçlar›n, kendi çal›flmas› penceresin-

den bak›ld›¤›nda k›smen do¤ru olabilece¤ini ifade

etti.

Akabinde, Osmanl›lar›n varl›¤›ndan flüphe etme-

dikleri fiii yay›lmas› karfl›s›nda ald›klar› tedbirlerin

neler oldu¤unu anlatan Yasl›çimen, buna müteakip

belgeler ve mevcut bilgiler elverdi¤i ölçüde Irak’ta

fiiiler ile Sünniler aras›ndaki toplumsal iliflkilere de-

¤indi. Son olarak, Osmanl› devletinin fiiilere karfl›

kulland›¤› resmî söylem ile fiilî muamelesi aras›nda

ayr›m yap›lmas› gerekti¤i sonucuna ulaflan Yasl›çi-

men’e göre, Osmanl›lar›n fiiileri “potansiyel olarak

sadakatsiz” gördükleri, hatta fiiilerin kendilerine

karfl› düflman olduklar›n› düflündükleri do¤rudur.

Lâkin bu türden kanaatler genellikle Osmanl› te-

baas› olmayan fiiiler için geçerlidir.

fiii sorununun varl›¤›n› zaman içinde de¤iflen Os-

manl› bürokratik zihniyetine borçlu oldu¤u gerçe¤i

göz ard› edilmemekle birlikte fiii sorunu üzerinden

kurulan bütün bu söylemin “hayalî bir kurgu” oldu-

¤unu iddia etmek de mümkün de¤ildir. Bu konuda

dikkate de¤er en temel husus, “rakamlar›n› bilme-

sek de fiiilik yay›lm›fl olmal› ama as›l önemlisi fiiili-

¤in artan tesiri ve zaten say›ca fazla olan fiiilerin si-

yaseten bir anlam ifade etmeye bafllamas›d›r”.

Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda literatürdeki baz› temelkabulleri tart›flmaya açan Faruk Yasl›çimen, bu ba¤lamda fiiilerin

Irak’la olan ba¤lant›s›n›n ve fiii yay›lmas› söyleminin nas›lanlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz ve Osmanl› arflivlerindeyapt›¤› araflt›rmalar neticesinde vard›¤› sonuçlar› aktard›.

69

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

TAM Sohbet

Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz 4

Bir Ömür Bursa Tarihi

Raif Kaplano¤lu

31 May›s 2010

De¤erlendirme: M u s t a f a Ö z t ü r k

Son dönemde yapt›¤› çal›flmalarla Bursa flehir tari-

hi alan›nda dikkate de¤er ürünler ortaya koyan Ra-

if Kaplano¤lu ile yapt›¤›m›z sohbet, gerek tarih il-

miyle u¤raflanlara gerekse de farkl› disiplinlerde

çal›flanlara önemli bir bak›fl aç›s› sundu. Kaplano¤-

lu bir flehrin tarihini yazmak için yerel bilincin ne

kadar önemli oldu¤una de¤indi. Çünkü yerel bi-

linç, hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrin

do¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur

olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu bilincin sa¤lan-

mas›nda ise yerel tarihçilerin rolü önemlidir. Kap-

lano¤lu, son dönemde Bursa’da tarihî eserlere be-

lediyelerin gösterdi¤i ilgiyi yerel bilince ba¤lamak-

ta ve flehrin bu anlamda önemli bir örnek teflkil et-

ti¤ini söylemektedir.

Raif Kaplano¤lu 1958 Bursa Orhangazi do¤umlu.

‹lk ve orta ö¤renimini Orhangazi’de, yüksek okulu

Bursa E¤itim Enstitüsü’nde tamamlad›ktan sonra

‹stanbul’da 1979-1985 y›llar› aras›nda çeflitli liseler-

de tarih ö¤retmenli¤i yapar. Ayr›ca ‹stanbul Üni-

versitesi’nde Tarih Bölümü’nde lisans e¤itimini ta-

mamlar. Bir dönem genel tarih üzerine çal›flmalar

yapt›ktan sonra flehir tarihine yönelir ve çabas›n›

Bursa üzerine yo¤unlaflt›r›r.

Bursa Araflt›rmalar› Vakf› ve Avrasya Etnografya

Vakf›’n›n kurucular›ndan Kaplano¤lu, bu vak›flar

sayesinde irtibat kurdu¤u akademisyenlerle ortak

çal›flmalar da yürütüyor. Özellikle Bursa Araflt›rma-

lar› Vakf›, büyük hedeflerle yola ç›km›fl. Bursa’n›n

en zenginlerini kurucu üye olarak bünyesinde ba-

r›nd›ran vak›f, Bursa tarihi üzerine çok önemli ça-

l›flmalar gerçeklefltirmektedir. Örne¤in vak›f tara-

f›ndan bir kent müzesi kurulmufltur. Müze, Türki-

ye’de kurulan ilk kent müzesi olma özelli¤ini tafl›-

maktad›r. Kaplano¤lu’na göre flehir alg›s›n›n ortaya

ç›kmas›, tarihî ve kültürel miras› bünyesinde bar›n-

d›ran kent müzeleriyle olacakt›r.

Kaplano¤lu, 1994 y›l›nda en önemli çal›flmalar›n-

dan biri olarak de¤erlendirdi¤i Osmanl›’n›n kurulu-

fluna dair araflt›rmalar›n›, Halil ‹nalc›k hocayla bir-

Raif Kaplano¤lu, hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrindo¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur olarak

karfl›m›za ç›kan yerel bilinci ve bu bilincin inflas›nda yereltarihçilerin rolünü Bursa örne¤i üzerinden de¤erlendirdi.

70

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

likte yürütmeye bafllar. 6 y›l süren faaliyette tarihî

bilgilerle topo¤rafik verileri bir araya getirerek, Afl›k-

paflazâde’nin eserinde zikredilen yerleflim yerlerini

tespit eder. Ayr›ca arkeolojik kaz›lar da yaparak, ku-

rulufl döneminin toprak alt›nda kalm›fl eserlerini

gün yüzüne ç›kartmaya çal›flmaktad›r. Bu çal›flma-

lar Avrasya Etnografya Vakf› Yay›nlar› taraf›ndan

2000 y›l›nda Osmanl› Devleti’nin Kuruluflu ad›yla ve

Halil ‹nalc›k’›n girifl yaz›s›yla yay›nlanm›flt›r.

Bursa’n›n dününü gün yüzüne ç›kart›p bugününü

yeniden infla etme ad›na flehrin kültür envanterini

yapan ve bu minvalde Bursa Yer Adlar› Ansiklope-

di’sini, Bursa An›tlar Ansiklopedisi’ni, Bursal› fiair

Yazarlar ve Ünlüler Ansiklopedisi’ni yay›nlayan

Kaplano¤lu, ayr›ca Bursa ekseninde Cumhuriyet’in

ilk y›llar›ndaki mübadeleye dair araflt›rmalar›n›

Bursa’da Mübadele (1923-1930 Yunanistan Göç-

menleri) ad›yla kitaplaflt›rm›flt›r.

Konuflmas›nda flehir tarihi çal›flmalar› için önemli

kaynak türlerine de yer veren Kaplano¤lu, Bursa ör-

ne¤i üzerinden di¤er flehir tarihi çal›flmalar› için yol

gösterici bilgileri bizlerle paylaflt›. Kendi araflt›rma-

lar›nda özellikle salnâmeler çok önemli bir yer tu-

tuyor. Kaplano¤lu’na göre maliye ile ilgili çal›flma-

larda, bütçeleri ihtiva etmesinden dolay› vilayet za-

b›tlar› dikkate de¤er veriler sunmaktad›r. fiehir tari-

hi için önemli bir di¤er kaynak ise temettuat defter-

leridir. Bununla birlikte bir flehrin tarihine daha iyi

nüfuz edebilmenin yolu sözlü tarih çal›flmalar›n-

dan geçmektedir.

Bir Osmanl› Taflras› Di¤erine Bak›yor:Beyrut Bas›n›nda Balkan Krizi,1876-1908

Abdul Rahim Abu-Husayn

2 Haziran 2010

De¤erlendirme: Z . T u b a K o r

Osmanl› tarihi denince akl›m›za payitaht›n merke-

zi ‹stanbul gelir hep. Osmanl› tarihçileri ço¤unluk-

la ya merkeze odaklan›r ya da merkezden taflraya

veya taflradan merkeze bakar. Bu aç›dan Beyrut

Amerikan Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü

Baflkan› Prof. Abdul Rahim Abu-Husayn’›n, Bal-

kanlarda yaflanan krizlerin Beyrut bas›n›na nas›l

yans›d›¤›na dair konuflmas› farkl› bir perspektif

sundu bize; çok az bilinen bir konuya, bir Osmanl›

taflras›n›n di¤erine bak›fl›na ve dolayl› olarak Bey-

rut/Lübnanl›lar›n emperyal merkezi alg›lamas›na

›fl›k tuttu. Abu-Husayn, Osmanl› ve Arap-‹slâm tari-

hi alan›nda, özellikle de Bilâd-i fiam bölgesi konu-

sunda uzman akademisyenlerden.

Bu çal›flmas› için Abu-Husayn, 1870’lerde yay›n ha-

yat›na bafllayan flu dört bas›n organ›n› seçerek iki

meflrutiyet aras› dönemdeki (1876-1908) yay›nlar›-

n› incelemifl: Katolik Cizvitlerce kurulan ve Fran-

sa’ya yak›n duran dinî e¤ilimli el-Beflîr gazetesi;

Beyrut’un önde gelenlerinden fieyh Abdülkadir el-

Kabbanî öncülü¤ünde yerel Sünni bir grup taraf›n-

dan kurulan dinî e¤ilimli Semerâtu’l-Fünûn gazete-

71

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

si; Lübnan’›n en önemli entelektüellerinden But-

ros el-Bustanî taraf›ndan kurulan seküler çizgideki

siyasî dergi el-Cinân; el-Cinân ile ayn› entelektüel

gelenekten gelen Halil Serkis’in kurdu¤u ve 1976

Lübnan ‹ç Savafl›’na kadar yay›n hayat›na devam

eden seküler çizgideki Lisânu’l-Hâl gazetesi.

Abu-Husayn Balkanlardaki krizler hakk›nda Beyrut

bas›n›nda, ideolojik arkaplanlar› ve bölgeye iliflkin

bilgilerine paralel olarak farkl› de¤erlendirmelerin

sözkonusu oldu¤unu belirtti. Buna göre, dinî e¤i-

limli Semerâtu’l-Fünûn ile el-Beflîr, sadece d›fl ba-

s›nda ç›kan haber ve yorumlar›n tercümesiyle yeti-

nirken; seküler çizgideki el-Cinân ile Lisânu’l-Hâl

ise sosyal ve siyasî meseleleri derinlemesine inceli-

yor, Osmanl›’n›n Balkan krizlerini ele al›fl biçimini

de¤erlendirip çözüm tekliflerinde bulunuyordu. Bu

nedenle Abu-Husayn’›n konuflmas›n›n oda¤›nda s›k

s›k al›nt›lar yapt›¤› el-Cinân ve Lisânu’l-Hâl vard›.

Peki, Balkan meselesi nas›l yans›d› Beyrut bas›n›na?

Bustanî ve Serkis, sahibi olduklar› dergi ve gazete-

lerdeki yaz›lar›nda genel olarak Balkanlara karfl›

elefltirel yorumlar›yla dikkat çektiler. Buradaki ayak-

lanmalar Osmanl›’n›n siyasî, iktisadî ve askerî gücü-

nü k›rd›¤› için imparatorlu¤un di¤er bölgelerindeki

problemlerden dolay› da Balkan halklar›n› suçlad›-

lar. Hatta onlara göre Balkan halkalar›n›n ço¤u dev-

lete ihanet ediyordu, do¤u eyaletleri ise sad›kt›.

Bafllang›çta Balkanlardaki kronik sorunlar› Os-

manl›’n›n modernleflme probleminin bir sonucu

olarak görüp çat›flmalar›n önlenebilmesi ve bölge-

nin sisteme entegre edilebilmesi için s›k s›k sosyal

ve idarî reform ça¤r›s›nda bulundular. Özellikle el-

Cinân, hem Balkanlardaki hem de Suriye bölgesin-

deki problemlerin çözümü ve farkl› mezheplerin

entegrasyonu için Osmanl›c›l›¤› ve 1856 Islahat

Ferman›’ndaki “bütün dinlerin eflitli¤i prensibi”ni

uygun bir zemin olarak savundu. Ancak Osman-

l›’n›n isyanlar› baflar›yla bast›rmas›na ra¤men Av-

rupal›lar›n müdahalesiyle topraklar›n› isyanc›lara

vermek zorunda kalmas› karfl›s›nda Bustanî, re-

formlar›n yetmedi¤i, uluslararas› konjonktürün de

uygun olmas› gerekti¤i sonucuna vard›. Serkis de

Osmanl›’n›n yaflad›¤› problemlerden ve reform ça-

balar›n›n baflar›s›zl›¤a u¤ramas›ndan dolay› Bal-

kan Hristiyanlar›n› suçlad›; yaflananlar›n, Müslü-

manlar ile Hristiyanlar aras›ndaki dinî bir çat›flma

de¤il, baz› Hristiyan milletlerin devlet içinde kendi

kadim geleneklerini canland›rma çabas›n›n bir so-

nucu oldu¤una dikkat çekti. Avrupal›lar›n Balkan-

larda Osmanl›’n›n iç ifllerine müdahalesinden duy-

duklar› rahats›zl›klar› da s›k s›k dile getirdiler.

Abdul Rahim Abu-Husayn’a göre Beyrut bas›n›n›nBalkanlardaki krize yönelik de¤erlendirmeleri ideolojikarkaplanlar› ve bölgeye iliflkin bilgileri sebebiyle farkl›

olsa da; Beyrut bas›n› özünde ayr›l›kç› de¤il, Osmanl›c›d›r.

72

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

Öte yandan Balkanlarda savafl ihtimalinin artt›¤›n›

hisseden Beyrut bas›n› meselelerin bar›flç›l ve dip-

lomatik yollarla çözülmesi için ça¤r›lar yapt›. Serkis

bir makalesinde (1908), gerekti¤i takdirde sadece

Suriye Hristiyanlar›n›n de¤il, Kuzey ve Güney Ame-

rika’daki binlerce Lübnanl› göçmenin de gelip Os-

manl› ordusu saflar›nda savaflmaya haz›r oldu¤unu

yazd›. Yine 1908’de Bosna-Hersek’in Avusturya-

Macaristan taraf›ndan ilhak› üzerine bafllat›lan

Avusturya mallar›na boykot ça¤r›s›na el-Beflîr d›-

fl›ndaki bas›n tam destek verdi.

Abu-Husayn bu dönemde Beyrut bas›n›n›n ayr›l›k-

ç› de¤il Osmanl›c› oldu¤unu özellikle vurgulad›.

Ona göre bunun en iyi göstergesi, Balkanlarda ya-

flanan krizleri ele al›fl tarzlar›. Çünkü “E¤er Hristi-

yan Beyrut bas›n› milliyetçi karakterde veya Os-

manl›c›l›¤a mesafeli olsayd›, en az›ndan Balkan

krizlerindeki duruflu farkl› olur, Balkanlardaki mil-

liyetçi hareketlere ve Hristiyan kardefllerine sempa-

ti duyarlard›”. Özellikle Bustanî ve Serkis’in Balkan-

lardaki krizler hakk›ndaki yaz›lar›ndan hareketle (ki

bu entelektüel gelenek ‹stanbul’a tam ba¤l›yd›)

Abu-Husayn, art›k günümüz tarihçilerinin “Os-

manl› Hristiyanlar›, Müslümanlara göre daha az

Osmanl›c› ve daha fazla milliyetçiydi; Bat›l› idealle-

re çok daha aç›k ve Bat› medeniyetinin büyüsüne

daha fazla kap›lm›flt›” fleklindeki faraziyelerini göz-

den geçirme zaman›n›n geldi¤ini vurgulayarak ko-

nuflmas›n› tamamlad›.

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur:Kanada’da ‹slâm-Osmanl›Medeniyeti’nde Felsefe ve BilimTarihi Çal›flmalar›

‹hsan Fazl›o¤lu

17 Temmuz 2010

De¤erlendirme: C a h i d fi e n e l

‹lginin do¤as›n› amaç belirler!

‹ki y›ld›r Kanada McGill Üniversitesi’nde çal›flma-

lar›n› sürdüren ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölü-

mü ö¤retim üyesi ‹hsan Fazl›o¤lu, Türkiye ziyareti

s›ras›nda kalabal›k bir dinleyici kitlesiyle sohbet et-

ti. Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe

ve bilim tarihi araflt›rmalar› hakk›nda bireysel de-

neyimleri çerçevesinde flahsî kanaatlerini dinleyici-

lerle paylaflt›. Fazl›o¤lu özetle flunlar› aktard›:

Birinin bir baflkas›n› merak›, tan›ma iste¤i ve bu

yöndeki çabas›n›n alt›nda yatan nedir ve bu ba¤-

lamda oryantalistler nerede durmaktad›r? ‹lk or-

yantalist çal›flmalar denilince Frans›z hariciyesinin

bir görevlisi olan Guillaume Postel’in ad›n› anmak

gerekir. Postel ve ard›llar›n›n amac› o dönemde

“güçlü olan› tan›mak” ve bu güçlü organizasyonun

temellerini araflt›rmakt›. ‹lk Do¤u-Bat› iliflkisi (her

ne kadar Do¤u-Bat› kavramsallaflt›rmas› sorunluy-

sa da) güçlüyü tan›mak üzerinden kurulur. Osman-

l›’n›n Bat› karfl›s›nda ateflli gücü yitirdi¤i ikinci afla-

mada Bat›’n›n tavr› “yönetme ve kontrol etmeye”

evrilmifltir; buna Napolyon’un M›s›r üzerine yapt›r-

73

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

d›¤› çal›flmalar örnek olarak verilebilir. ‹lginin do-

¤as›n› amaç belirlemektedir. Amaç de¤ifltikçe ilgi-

nin do¤as› da de¤iflmektedir ve bu da eserlere yan-

s›maktad›r. Birinci Dünya Savafl› sonras›nda “ilgi,

ortaya ç›kan yeni durumu kontrol etmek” üzerin-

den iflliyor. 1800’lerin sonunda bafllamakla birlikte

Birinci Dünya Savafl› sonras› Do¤u’daki araflt›rma-

c›lar da “Bat›l› tarzda” Do¤u araflt›rmalar›na yöne-

liyorlar. Fakat birço¤unun maksad› “Bat› Dünyas›-

n›n, ‹slâm medeniyet perspektifini de¤ifltirme

amaçl›” yeni bir perspektif gelifltirmek. ‹kinci Dün-

ya Savafl› sonras› Bat›’ya göç eden Do¤u kökenli ai-

lelerin çocuklar›n›n bu araflt›rmalara (oryantalist

çal›flmalara) dâhil olmas› da bir baflka önemli fak-

tördür.

Buradan itibaren üç tür araflt›rmac› profili gözlem-

lenmektedir:

1. Bat›l› oryantalistler.

2. Bat› metodolojisini kullanan Do¤ulu araflt›r-

mac›lar.

3. Bat›’da do¤up büyümüfl ve kendi kültürlerin-

den uzak yetiflen araflt›rmac›lar. Bu kategori-

dekiler ya kendilerini tamamen Bat› ya da

medeniyet mensubiyeti bak›m›ndan kendi-

sini Do¤u içinde görüp Bat›’n›n kendi için-

den yapt›klar› çal›flmalara dâhil oluyorlar. Bu

ikinci gruptakiler zamanla objektif bir yakla-

fl›m gelifltirmifllerdir; buna pek çok örnek

vermek mümkündür. Özellikle 1950’lerden

(1957) sonra Do¤u kökenli araflt›rmac›lardan

etkilenerek Edward Kennedy “saf entelektüel

kayg›yla” araflt›rmalarda bulunmufl, Bat›l›

anlamda objektif çal›flma tarz›yla ifl görmüfl,

elden geldi¤ince dine bir faktör olarak dikkat

etmifl ve bir ekol de oluflturmufltur. Dimitri

Gutas ise ‹slâm düflünce gelene¤inin inflas›n-

da, entelektüel çal›flmalarda dinin bir faktör

olarak al›nmas›na karfl› dikkatlidir.

11 Eylül sonras› Bat› Dünyas›ndaki ‹slâm medeni-

yetine yönelik araflt›rmalar bir tür “medeniyet sor-

gulamas›”na dönüflmüfltür ve bu medeniyet sorgu-

lamas›nda iki tür alg›ya rastlamak mümkündür:

1. Frans›z merkezli bir grup araflt›rmac›n›n “‹s-

lâm medeniyeti rasyonel bir perspektif gelifl-

tirmifl midir, bu rasyonalite bugüne tafl›nm›fl

m›d›r ve bugün ortaya ç›kan geliflmeler bu

rasyonalitenin neresine düfler?” sorular› etra-

f›nda verdikleri cevaplardaki temel tezleri ‹s-

lâm medeniyetinin bu tarz bir rasyonileteyi

gelifltirmedi¤i yönündedir. 19. yüzy›l oryanta-

lizmi, ‹slâm medeniyetini Antik miras› al›p ol-

du¤u gibi Bat›’ya aktaran bir “postac›” olarak

görmüfltür.

2. ‹kinci yaklafl›m ise ‹slâm medeniyetinin her

aç›dan özgün bir yere sahip oldu¤unu ileri sü-

ren bir grup araflt›rmac›n›n fikrine dayan›r.

Felsefede Dimitri Gutas, Bilim Tarihinde Co-

lumbia Üniversitesi’nden George Saliba ve Ah-

med Dallal ile Jamil Ragep’in ismi an›labilir.

‹kinci Dünya Savafl› sonras›nda ortaya ç›kan bir

baflka yaklafl›m tarz› da Bat› kökenli bilim tarihçile-

rinin ‹slâm medeniyetinde üç etnik yap›y› öne ç›-

karmalar›d›r: Arap, Türk ve Fars. Son zamanlarda

ise Berberî ve Kürt etnisitesi de ön plana ç›kar›l›yor.

Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe ve bilim tarihiaraflt›rmalar› hakk›nda bireysel deneyimleri çerçevesinde flahsî

kanaatlerini dinleyicilerle paylaflan ‹hsan Fazl›o¤lu’nun iflaretetti¤i üzere ilginin do¤as›n› amaç belirlemektedir.

74

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

Yine Bat›’da özellikle Farslar ayr›cal›kl› bir yere sa-

hiptir. Fârisîlerin Aryan ›rk›na mensup olmalar›n›n

bunda etkin oldu¤u düflünülebilir; ayr›ca “Fars Ak-

l›” ve “Fars Medeniyeti” terkipleri Bat›l›lar aç›s›n-

dan kula¤a hofl gelen ifade flekilleridir. Arap kültürü

ise “daha köfleli” ifadelerle ve daha sert bir flekilde

dile getiriliyor. Türkler ise ‹slâm’›n organik bir üye-

si gibi ele al›nm›yor. Türkler ya d›flar›dan gelen,

Arap ve Fars kültürünü bozan yabanc› bir güç ola-

rak görülüyor ya da sanki Müslüman de¤ilmifl gibi

bir anlay›flla ele al›n›yor.

Bat›’da ‹slâm felsefe-bilim araflt›rmalar› ço¤unlukla

Ortado¤u Araflt›rma Merkezlerinde (Middle East

Studies) yap›l›yor ve bu da baflka problemleri ba-

r›nd›r›yor. Buradaki çal›flmalar genelde iki temayü-

lü içeriyor:

1. ‹slâm felsefe-bilim birikimini Yunan’a indir-

geme çabas› içinde bulunanlar.

2. Bat› felsefe-bilim birikimini ‹slâm’a indirge-

me çabas› içindekiler.

Neden bu çal›flmalar Bilim Tarihi ve Felsefe Bölü-

mü içerisinde yap›lm›yor? Bat›’daki ‹slâm felsefe-

bilim gelene¤ine yönelik çal›flmalar art›k Felsefe ve

Bilim Tarihi bölümlerine kayd›r›lmal› ve o disiplin

içindeki yeri belirginlefltirilmelidir. Ortado¤u Arafl-

t›rma Merkezlerinde yap›lan çal›flmalar problema-

tik olmaktan çok tarihî, tasvirî, biyografik ve mo-

nografik çal›flman›n s›n›rlar›n› aflam›yor. Ayr›ca,

felsefe ve bilim tarihi bölümlerinden mezun olanlar

‹slâm felsefe bilim gelene¤inden habersiz olarak

mezun oluyorlar. Bu durum akademik çal›flmalara

da ister istemez yans›yor.

fiu s›ralarda Kanada ölçe¤inde neler incelendi¤i so-

rulacak olursa: Yap›lan çal›flmalarda Amerikan zih-

niyetinin bask›n karakter hâline gelmesiyle esas

amaç “sosyal fonksiyonu ve pratik de¤eri” olan ça-

l›flmalar›n öncelenmesidir. fiu s›ralar ‹slâm Dünya-

s›ndaki ‹slâmî cemaatler, bu cemaatlerin ekonomik

iliflkileri, kad›n hareketleri, sosyal hayat, marjinal

gruplar, az›nl›klar ve mahallî idarelerdeki sosyal

hayat üzerine yap›lan çal›flmalar ön plana ç›kmak-

tad›r. Özellikle etnisite problemi olan bölgelerden

gelen doktora ö¤rencileri geldikleri bölge ve etnik

problemler üzerine çal›flmalar› için yönlendiril-

mektedir. Doktora müracaatlar›nda kavramsal ça-

l›flmalar dikkat çekmemekle birlikte herhangi bir

marjinal cemaatin ekonomik altyap›s›na yönelik

bir teklif hemen kabul görebiliyor.

Taflran›n ‹mparatorlu¤u: Osmanl› Dünyas›na Merkezden Bakmamak

Ali Yayc›o¤lu

9 A¤ustos 2010

De¤erlendirme: F . S a m i m e ‹ n c e o ¤ l u

Fairfield Üniversitesi’nde, Ortado¤u tarihi, Osman-

l› ve global etkileflimler üzerine dersler veren, Har-

vard Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤›

doktora çal›flmas›n› The Provincial Challenge: Regi-

onalism, Crisis and Integration in the Late Ottoman

Empire, 1792-1812 bafll›¤› ile yay›na haz›rlayan Ali

75

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

Yayc›o¤lu ile 18. yüzy›l Osmanl›’s›nda, Osmanl›

merkezî otoritesi ile periferisinde kalan taflra elitle-

ri aras›ndaki güç iliflkileri üzerine konufltuk.

Konuflmas›na öncelikle Kânî, fieyh Galip, Erzurum-

lu ‹smail Hakk›, Mütercim Âs›m gibi Osmanl› taflra-

s›nda do¤an, yetiflen, daha sonra yollar› ‹stanbul’a

düflen Osmanl› flair ve düflünürlerinin ‹stanbul tec-

rübeleri ve ‹stanbul’daki ilmî çevreler ile iliflkilerini

de¤erlendirerek bafllayan Yayc›o¤lu, burada her bi-

rinin hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra ara-

s›ndaki iliflkinin farkl› veçhelerini ortaya koyuyor.

Tokatl› flair Ebu Bekir Kânî Efendi ‹stanbul’da ara-

d›¤›n› bulamam›fl, Rusçuk a¤as›, ayan›, daha sonra

da Eflak voyvodas› taraf›ndan himaye edilmifl bir

flairdir. fieyh Galib önce Konya’ya gitmifl, Babas›

Mustafa Reflid Efendinin bask›s› üzerine ‹stanbul’a

dönmüfl, Galata Mevlevihanesi’ne atanm›flt›r. Er-

zurumlu ‹smail Hakk› ‹stanbul’da ona gösterilen

büyük itibara karfl›n Tillo’ya dönmüfltür. Mütercim

Âs›m, Gaziantep’ten ç›km›fl ve vakanüvis olmufltur.

Alemdar Mustafa Pafla Rusçuk’tan ç›km›fl, veziria-

zam olmufltur.

Bu minvalde Yayc›o¤lu’nun dikkat çekti¤i bir baflka

husus gerçekte 18. yüzy›l›n hem do¤ululaflma hem

de bat›l›laflma yüzy›l› oldu¤udur. ‹shak Pafla Saray›

‹ranl› bir Ermeni taraf›ndan yap›lm›flt›r mesela. Ça-

pano¤ullar›n›n Barok camisini yapan ‹stanbullu

Rum mimarlard›r… Asl›nda o dönemin edebiyatç›-

lar› da, astronomlar› da, mutasarr›flar› da, Hint’i,

‹ran’› ve Türkistan’› ilgiyle izlemektedir. Edebiyatta

Sebk-i Hindi ak›m› ortaya ç›km›flt›r. Bir yandan Ba-

t› bir yandan Do¤u…

Bu noktada merce¤i taflradan ‹stanbul’a gelenlere

de¤il, taflrada kalanlara çeviren Yayc›o¤lu, Osmanl›

taflras›n›n flairlere, mutasavv›flara, mühendislere,

bahç›vanlara, haydutlara, bankerlere, müteflebbis-

lere sundu¤u farkl› olanaklar›n üzerinde duruyor:

Taflra, ‹stanbul’da, Viyana’da, Paris’te tutunama-

yanlar için yeni merkezler sunmaktad›r. Buradaki

önemli ayan a¤alar›, aileler taflran›n yeni egemenle-

ridir. Tepedelenli Ali Pafla’n›n Venedikli mimar›,

Frans›z bahç›van›, Rusyal› mühendisleri vard›r.

Türkçesi zay›f olan Arnavutça ve Rumca bilen Tepe-

delenli, torunlar›na Türkçe ö¤retmek üzere ‹stan-

bul’dan iki âlim getirtmifltir. Yanya bu figürler için

önemli bir merkeze dönüflmüfltür. 18. yüzy›l Rum

ayd›nlanmas›n›n önemli figürleri, ‹stanbul’daki Fe-

nerli Rum aileler, Rum ayd›nlamas›ndan hofllanma-

d›klar› için Tepedelenli’nin etraf›nda küçük bir Rum

akademyas› kurmufllard›r. Eflak, Petersburg ve ‹s-

tanbul’da ofisi bulunan Eflakl› Manuk Bey, Rusçuk-

Osmanl› taflras›nda do¤an, yetiflen, daha sonra yollar›‹stanbul’a düflen Osmanl› flair ve düflünürlerinin ‹stanbul’daki

ilmî çevreler ile iliflkilerini de¤erlendiren Ali Yayc›o¤lu, herbirinin hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra aras›ndaki

iliflkinin farkl› veçhelerini ortaya koyuyor.

lu ‹smail A¤a’n›n ve Alemdar Mustafa Pafla’n›n

uluslararas› bankeridir. Osman Pazvanto¤lu Bel-

grad yeniçerileri için bir s›¤›nma olmufltur…

Ortaya ç›kan bu foto¤raf bize neyi göstermektedir?

Tüm bunlar 18. yüzy›l Osmanl› dünyas›nda güç ilifl-

kilerinin Osmanl› taflras› lehine dönüflümünün

ipuçlar› m›d›r? Çapano¤ullar› Yozgat’› kurduktan

sonra Tokat ve Kayseri’de Ermeni tüccar konaklar

yapm›fllar, büyük ticaret a¤lar› kurmufllard›r. 18.

yüzy›l taflras›nda ‹stanbul’a ya da ‹stanbul’un tafl-

radaki geleneksel merkezlerine alternatif yeni mer-

kezler mi oluflmaktad›r? Bu merkezler ‹stanbul’u

devre d›fl› b›rakarak kendi aralar›nda ve dünyadaki

farkl› bölgeler ile yeni iliflkiler mi kurmaktad›r?

Yayc›o¤lu’na göre, 18. yüzy›lda taflra, Osmanl› Dev-

leti’nin zenginli¤inin üretildi¤i yerdir. Yerel bilginin

kaynaklar› ve üretimi de taflra elitinin kontrolünde-

dir. Kurulan bu yeni merkezler, taflradaki di¤er aile-

ler, dinî liderlikler, eflk›yalar ve ‹stanbul ile irtibatl›

belli ailelerin kontrolü alt›ndad›r. Merkezin taflra

üzerindeki dolays›z kontrolü oldukça azalm›flt›r.

Taflra kendi liderlerini, yerel seçkinlerini üretmifltir.

Bu liderlikler kendi bölgelerindeki yerel halk, dinî

liderlikler, halk ozanlar›, flairlerle kurduklar› iliflki-

lerle birlikte bir tür regionalizm, bir bölgeselleflme-

ye do¤ru evrilmeye bafllam›fllard›r. Yozgatl›l›k Ça-

pano¤ullar›ndan, Yanyal›l›k Tepedelenli Ali Pa-

fla’dan ayr›lamaz. Yerellik ile yerel seçkinler iç içe

bir yap› arzeder. Mesela Çukurova’n›n hikâyesi, Ça-

pano¤ullar› ile Kozano¤ullar› aras›ndaki mücadele-

nin hikâyesidir. Padiflah›n yeri yoktur orada. Bölge-

sel liderliklerin oluflturdu¤u bir imparatorluk göze

çarpar, bu dönemde.

Öte taraftan taflradaki ekonomik, askerî, entelektü-

el yap›lar› kontrol eden bu liderlikler, vezirlik, vali-

lik, mütesellimlik, muhass›ll›k gibi görevler üstle-

nerek Osmanl› Devleti’nin kurumsal yap›s› içinde

kalm›fllar, bir yandan da o yap›y› dönüfltürmüfller-

dir. Çapano¤lu ve Karaosmano¤lu gibi Osmanl› ku-

rumsal yap›s›n›n kendilerine sundu¤u statüleri, po-

zisyonlar› reddedip, ancak bu flartlar alt›nda impa-

ratorluk ile uzlaflanlar da olmufltur. Zira imparator-

lu¤un taflrada varolabilmesi ancak bu yerel seçkin-

lerle yapt›¤› iflbirli¤ine ba¤l›d›r. Baflka türlü varol-

mas› mümkün de¤ildir. Çapano¤ullar›n›n büyük

K›z›lbafl dedeleri ile yak›nl›¤› üzerinden devlet bu

büyük dedelere ve yörüklere ulaflmaktad›r mesela.

Ama bu durum ayn› zamanda taflra elitlerini Os-

manl›laflt›rm›flt›r. Netice itibariyle taflra ‹stanbul-

suz, ‹stanbul taflras›z yapamaz. Burada ayr›ca bu li-

derliklerin dünya ile iliflkisi, bir kozmopolitizm de

sözkonusudur. Bunlar›n büyük ço¤unlu¤u, Adriya-

tik’e, Rusya’ya, ‹ran’a yelken açm›fllard›r.

Son olarak, bu dönüflümü taflran›n imparatorlukla

iliflkisi aç›s›ndan; bir yerel-merkez çat›flmas›, bir re-

kabet, adem-i merkezileflme, da¤›lman›n erken

aflamas›, merkezin gücünün azalmas›ndan kaynak-

lanan bir kaos ve gerileme olarak de¤erlendiren

farkl› yaklafl›mlar› tart›flan Yayc›o¤lu’na göre, bu

iliflkiyi çat›flma olarak kurgulamak zordur. Yöneti-

min her alan›nda merkezî otoritenin, gücünü taflra

eliti ile paylaflt›¤› 18. yüzy›l›n bu düzeninde impa-

ratorlu¤un, taflras› ile öncekinden farkl› bir enteg-

rasyon sürecine girdi¤i aç›kt›r. Bu süreçte “impara-

torluk taflralafl›rken, taflra Osmanl›laflm›flt›r”.

76

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

TAM Sempozyum

Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:Gelenler, Gidenler, Kalanlar

8 May›s 2010

De¤erlendirme: K a z › m B a y c a r

“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› Sözlü Ta-

rih ‹htisas Sempozyumu Bilim ve Sanat Vakf› Türki-

ye Araflt›rmalar› Merkezi’nin yaklafl›k dört senedir

sürdürdü¤ü Sözlü Tarih Atölyesi’nde yap›lan çal›fl-

malar›n bir ürünü. Sözlü Tarih Atölyesi’nin kat›l›m-

c›lar›nca haz›rlanan tebli¤lerin sunuldu¤u bu prog-

ramla, daha sonra yap›lmas› ön görülen daha yük-

sek niteli¤e ve niceli¤e sahip çal›flmalar›n bir ilk

ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.

Bir tarih araflt›rma metodu olarak karfl›m›za ç›kan

“sözlü tarih” bütün dünyada oldu¤u gibi Türki-

ye’de de akademinin yeni çal›flma sahalar›ndan bi-

ridir. Tarih disiplininin klasik temel kayna¤›n› olufl-

turan yaz›l› belgelere ve metinlere mukabil belli bir

yafl›n üzerindeki kiflilerin yaflamlar›nda tan›kl›k et-

tikleri olaylar› alternatif bir kaynak olarak sunmak-

tad›r. Sözkonusu bu yeni kaynaklardan hareketle

sözlü tarih, klasik tarihçilikte kendilerine yer bula-

mam›fl kesimlerin seslerini tarihte duyurabilme id-

dias›yla ortaya ç›km›flt›r.

Öte yandan sözlü tarih sadece yaz›l› kaynaklarda

ulafl›lamayacak nitelikli bilgileri ulafl›labilir k›l-

makla kalmam›fl ayn› zamanda tarihsel bilginin ni-

teli¤inde de radikal bir de¤iflim önermifltir. Bu yeni

yöntemi kullanan tarihçilik, art›k geçmiflte ne oldu

sorusundan öte, geçmiflte olan ya da oldu¤u düflü-

nülen, varsay›lan olaylar›n bireylerin dünyalar›nda

nas›l anlamland›r›ld›¤›, farkl› toplumsal kesimlerce

nas›l alg›land›¤› ile ilgilenmektedir. Bu ba¤lamda

sözlü tarihçilik tek bir bilgiye de¤il, farkl› kiflilerce

farkl› flekilde alg›lanan bilgi çeflitlili¤ine dikkat çe-

kiyor.

Yüzy›llar öncesine dayanan köklü bir sözlü kültüre

sahip Türkiye sözlü tarih çal›flmalar› aç›s›ndan son

derece ciddi bir potansiyel tafl›maktad›r. Ancak

dünyan›n pek çok yerinde oldu¤u gibi sözlü tarihçi-

lik, akademik çal›flmalarda etkin bir yere henüz sa-

hip de¤ildir. Bilim ve Sanat Vakf› Türkiye Araflt›r-

malar› Merkezi bünyesinde üç dönemdir yürütülen

sözlü tarih yöntemine ve prati¤ine yönelik çal›flma-

lar bu aç›dan daha da anlaml›d›r. Atölyenin son dö-

neminde her bir kat›l›mc› do¤rudan çal›flma saha-

s›na inip sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek

77

“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› sempozyumda,Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde üç dönemdir

yürütülen sözlü tarih yöntemine ve prati¤ine yönelikçal›flmalar›n son döneminde her bir kat›l›mc›n›n

do¤rudan sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek eldeetti¤i kay›tlar Türkiye tarihi ba¤lam›nda analiz edildi.

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

elde etti¤i kay›tlar› Türkiye tarihi ba¤lam›nda ana-

liz etti. Atölye kat›l›mc›lar›nca yap›lan görüflmele-

rin genel içeri¤ine bak›ld›¤›nda göç meselesinin yo-

¤un bir flekilde ifllendi¤i görüldü¤ü için, önceden

planlanmamakla birlikte, çal›flmalar›n göç mesele-

si etraf›nda kurgulanmas› ve “Gelenler, Gidenler,

Kalanlar…” bafll›¤›yla sunulmas›na karar verdik.

Sözlü tarih atölyesi olarak böylesi bir sempozyum-

la daha sonra yap›lacak daha nitelikli çal›flmalar›n

ilk ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.

Sempozyum bafll›¤›ndaki her bir kelimenin bir otu-

ruma karfl›l›k geldi¤i sempozyumun ilk oturumu

çeflitli zamanlarda Anadolu topraklar›na yerleflmek

için göç eden insanlar›n hayat hikâyelerinden olufl-

maktad›r. Oturumun ilk konuflmac›s› Elif Konar

“Buhara’dan Sibirya’ya Sibirya’dan Konya’ya Uza-

nan Yol” bafll›¤›n› tafl›yan tebli¤inde Naci ‹dil Beyin

ço¤unlu¤u siyasî ve kültürel kayg›lar›n neticesinde

ortaya ç›kan göç serüvenini kendi formasyonuna

paralel olarak edebî bir üslupla ele al›yor. Daha

sonra söz alan Selma Y›lmaz, Makedonya’dan Tür-

kiye’ye göç eden ve geldi¤i yeni vatan›nda gerek si-

yasî, gerek iktisadî anlamda baflar› sa¤layan Eyüp

Uçak Beyin hayat hikâyesini aktarmakta, Eyüp

Beyin yaflam›n› kendi dilinden iktibasla “Biz göç-

men de¤il, muhaciriz” sözüyle özetlemektedir.

Üçüncü tebli¤in sahibi Zeynep Akgün de benzer bi-

çimde, anlatt›¤› Balkan muhacereti tecrübesini bu

defa bir kad›n›n, Cemile Han›m›n dünya pencere-

sinden tasvir ediyor. Oturumda son olarak söz alan

Rahime Demir ise Kartal ilçesi kapsam›nda gerçek-

lefltirdi¤i genifl çapl› sözlü tarih projesinin bir örne-

¤ini “Kartal’da Küçük Bir Evin Sessiz Sakini: Züm-

rüt Düzgöz” özelinde sunuyor.

Sempozyumun ikinci oturumunda Türkiye’de mu-

kim ve s›radan vatandafl olarak tan›mlanabilecek

dört kiflinin hayat hikâyeleri üzerinden yaflanan dö-

nemin analizi yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Oturumun

ilk konuflmac›s› Meryem Babacan, ‹stanbullu Gar-

bis Horasanc›yan’›n bir Ermeni olarak Türkiye’deki

yaflam tecrübesini konu edinmektedir. ‹kinci ola-

rak söz alan Süleyman K›nl›, Tavasl› bir köy kad›n›-

n›n anlam dünyas›nda ölüm temas›n›n cezaland›r›-

c› ve disipline edici rolüne de¤inirken, üçüncü ko-

nuflmac› Bilal Emre Biral da sözlü tarih kaynakla-

r›ndan hareketle milli mücadelenin Kütahya-Emet

mahallî direnifline odaklan›yor. Oturumun son ko-

nuflmac›s› Ayfle Celep, Türkiye’nin zorlu y›llar› olan

1960’lar›, ‹stanbul do¤umlu Kastamonu as›ll› bir

berberin aynas›ndan hikâye ediyor.

Sempozyumun son oturumu Türkiye’den çeflitli

nedenlerle yurtd›fl›na giden kiflilerin hayat tecrübe-

lerini ele al›yor. Zeynep Bayrak, Sümeyye Do¤an ve

Osman Çetin, Türkiye’den Almanya’ya çal›flmak

amac›yla yap›lan göç sürecini üç ayr› kiflinin pers-

pektifinden inceleyerek entegrasyon, yabac›laflma,

asimilasyon gibi bugünün de temel meseleleri olan

konular› bu farkl› perspektiflerden de¤erlendir-

diler. Cumhuriyet döneminin önemli mütedeyyin

kad›n figürlerinden biri say›labilecek Hümeyra Ök-

ten’in bir doktor ve dindar bir Müslüman olarak ya-

flam›nda tan›k oldu¤u s›ra d›fl› durumlar ve vazge-

çemedi¤i Hac yolculuklar› ise oturumun ve sem-

pozyumun son konuflmac›lar› Emel Öncel ve Fat-

ma Y›ld›r›m taraf›ndan aktar›ld›.

78

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

79

SSiinneevviizzyyoonn GGöösstteerriimmii 10:30As›rl›k Bir Ömür: Hasan Ifl›k

AÇILIfi OTURUMU 10:50

Neden Sözlü Tarih?Konuflmac›larMMuussttaaffaa ÖÖzzeell

KKaazz››mm BBaayyccaarr / Önce Söz Vard›: TarihselAraflt›rma Yöntemi Olarak Sözlü Tarih

B‹R‹NC‹ OTURUM 11:15

ANADOLU’NUN YEN‹ SAK‹NLER‹Oturum Baflkan›: AAbbdduullhhaammiitt KK››rrmm››zz››

EElliiff KKoonnaarr / Buhara’dan Sibirya’ya, Sibirya’danKonya’ya Uzanan Yol: Naci ‹dil

SSeellmmaa YY››llmmaazz / “Biz göçmen de¤il muhaciriz”:Eyüp Uçak’›n Baflar› Öyküsü

ZZeeyynneepp AAkkggüünn / “Ne dinimize kar›flan oldu nede bayram›m›za”: Yunanistan Göçmeni Cemile

Han›m’›n Anlatt›klar›

RRaahhiimmee DDeemmiirr / Kartal’da Küçük Bir EvinSessiz Sakini: Zümrüt Düzgöz

‹K‹NC‹ OTURUM 14:00

B‹R ZAMANLAR TÜRK‹YE’DEOturum Baflkan›: fifieevvkkeett KKaammiill AAkkaarr

MMeerryyeemm BBaabbaaccaann / Gidenlerin Ard›ndan:Garbis Horasanc›yan’›n Anlatt›klar›

SSüülleeyymmaann KK››nnll›› / “Gitti, gara yerin gara toprakoldu”: Tavasl› Naile Nine’nin Dünyas›nda Ölüm

BBiillaall EEmmrree BBiirraall / Sözlü Tan›kl›klar ÜzerindenMilli Mücadele’de Kütahya-Emet Mahalli

Direnifli

AAyyflflee CCeelleebb / Bir Berberin Aynas›ndan 1960’laraKadar Türkiye

ÜÇÜNCÜ OTURUM 16:00

EVDEN UZAKLARDAK‹ YAfiAMLAROturum Baflkan›: SSuuaatt MMeerrttoo¤¤lluu

ZZeeyynneepp BBaayyrraakk / “Bir evimiz olsun diye gittik”:Terzi Naciye Han›m’›n A¤z›ndan Almanya’ya

Göç’ün Öyküsü

SSüümmeeyyyyee DDoo¤¤aann / Aflkale’den Alamanya’yaR›fk› Bey’in Hayat›

OOssmmaann ÇÇeettiinn / Dedemin Anlatt›klar›:Kafkasya’dan Sakarya’ya, Sakarya’dan

Avusturya’ya

EEmmeell ÖÖnncceell / Cumhuriyet Döneminde Bir“tabibe-i haz›ka-y› mütedeyyine”: Hümeyra

Öktem

FFaattmmaa YY››lldd››rr››mm / Hac Yolunda T›bbiyeli Bir‹stanbul Han›mefendisi: Hümeyra Öktem

DDee¤¤eerrlleennddiirrmmee

TAM SEMPOZYUM

BBiilliimm vvee SSaannaatt VVaakkff›› TTüürrkkiiyyee AArraaflfltt››rrmmaallaarr›› MMeerrkkeezzii

SSÖÖZZLLÜÜ TTAARR‹‹HH ‹‹HHTT‹‹SSAASS SSEEMMPPOOZZYYUUMMUU:: GGEELLEENNLLEERR,, GG‹‹DDEENNLLEERR,, KKAALLAANNLLAARR

88 MMaayy››ss 22001100 CCuummaarrtteessii

Türkiye Araflt›rmalar›

MerkeziTAM

80

Prin

ceto

n P

osta

s›Se

rhat

Asl

aner

14 fi

ub

at 2

010.

9 ay

10

gün

lük

Am

erik

a se

feri

nin

ilk

.Sab

ah 1

0.30

civ

arla

r›n

da

kal

kan

uça

¤›m

›z 1

4.30

gib

i N

ew Y

ork

J.F

.Ken

ned

y H

aval

iman

›’n

a in

ifl y

apt›

.Vak

›a d

o¤u

vil

ayet

le-

rim

izin

erk

en if

tar

açm

as› v

esil

esi i

le n

e id

ü¤ü

an

lad

›¤›m

›z m

erid

yen

far

k›n

dan

kay

nak

-la

nan

saa

t fa

rkl›

l›¤›

n›,

ziya

des

iyle

tec

rüb

e ed

iyor

uz.

11 s

aat

süre

n y

olcu

luk

me¤

er 4

saa

tsü

rmü

fl,öm

rüm

7 s

aat

uza

m›fl

gib

i… G

ün

eflli

bir

hav

a ve

fak

at a

yn›

zam

and

a ke

skin

bir

ayaz

.Bir

rlü

ötel

eyem

edi¤

im –

har

aret

ten

teve

llid

– ça

y iç

me

arzu

su,a

lt›n

dak

i d

ört

te-

keri

n d

örd

ün

ün

de

bir

ifle

yar

amad

›¤›

bav

ulu

m v

e el

imd

eki

kab

a yo

l ta

rifi

ile

New

Jer

-

SEYR

ÜSEF

ER

81

sey/

Prin

ceto

n’a

rev

an o

luyo

rum

.Yol

,iz

bil

mez

li¤i

mi

hes

aba

kat

arsa

k b

enim

kis

i “re

van

ol-

mak

”tan

ziy

ade

“Ya

nas

ip”

dey

ip y

ola

flmek

.Gel

gele

lim

her

ne

kad

ar y

ol,i

z b

ilm

esem

de

kar

amsa

r d

e¤il

im.

Dar

da

kal

d›¤

›m z

aman

lard

a,el

leri

nd

e ad

resl

eri

dah

i ol

mak

s›z›

n A

vru

-p

alar

a gi

den

Jön

rkle

r ve

bâh

usu

s A

mer

ika’

y› t

eflri

f ed

en U

bey

du

llah

Efe

nd

i hat

›r›m

a ge

-li

yor

ve f

erah

l›yo

rum

.H

add

izât

›nd

a fa

kir

de

onla

rla

hem

dem

olm

aya

gayr

et e

tmiy

or m

u-

yum

?! A

l ifl

te b

ana

f›rs

at…

Hav

alim

an›n

dan

d›fl

ar›y

a ad

›m a

tar

atm

az fl

öyle

bir

du

rup

etr

a-fa

bak

›yor

um

.“U

lan

Am

erik

a ya

ben

sen

i fe

thed

ece¤

im y

a se

n b

eni”

mak

am›n

da

de¤

ilim

ama

her

hal

de

bu

du

rup

bak

mad

a Y

eflil

çam

fil

mle

rin

dek

i H

ayd

arp

afla

sah

nel

erin

in d

e et

ki-

si o

lsa

gere

k.A

man

efe

nd

im,

lim

uzi

nle

rin

bir

i ge

liyo

r b

iri

gid

iyor

… D

emek

fil

mle

rde

gör-

¤üm

üz

kad

ar v

arm

›fl d

iye

geçi

riyo

rum

içim

den

,am

a d

aha

Pen

n S

tati

on’a

gid

erke

n b

u il

kiz

len

im y

erle

bir

olu

yor.

New

Yor

k’u

n e

n s

ün

epe

hâl

ve

mah

alle

rin

i b

u y

olcu

luk

esn

as›n

da

görd

üm

.S

onra

; yo

la ç

›km

adan

ön

ce b

ir b

ir ö

md

en g

eçen

Am

erik

an a

rab

alar

› ya

vafl

ya-

vafl

yerl

erin

i A

sya

arab

alar

›na

b›r

ak›y

or:

Hon

da,

Toyo

ta,

Nis

san

zib

il g

ibi.

‹lk

flafl

k›n

l›¤›

m.

Dem

ek k

i ad

amla

r k

ast-

› m

ahsu

sla

ken

di

arab

alar

›n›

ku

llan

›yor

lar

film

lerd

e.V

atan

dafl

›nte

rcih

leri

bam

bafl

ka.

‹md

i; b

u y

az›n

›n m

aksa

d› A

mer

ika,

Am

erik

al›l

ar y

ahu

t N

ew Y

ork

hak

-k

›nd

a m

alu

mat

ver

mek

olm

ay›p

Pri

nce

ton

ve

dah

a zi

yad

e Pr

ince

ton

Ün

iver

site

si i

zlen

im-

leri

ni

akta

rmak

old

u¤u

nd

an s

air

yerl

ere

dai

r fa

zla

kela

m e

tmey

ece¤

im.M

amaf

ih b

ir p

arça

görm

üfll

ü¤ü

me

naz

aran

New

Yor

k h

akk

›nd

a d

iyec

e¤im

ki:

Azi

zim

,bu

New

Yor

k d

edi¤

imiz

eyal

et il

e or

tala

ma

bir

rk’ü

n z

ihn

ind

eki N

ew Y

ork

imaj

› ara

s›n

dan

ep

eyce

far

k v

ard

›r h

er-

hal

de.

Biz

im N

ew Y

ork

’um

uz

Man

hat

tan

’dan

tefle

kk

il b

ir d

ün

ya.

Vel

akin

,M

anh

atta

nN

ew Y

ork

’un

him

bir

zü o

lmak

la b

erab

er s

adec

e b

ir c

üzü

.Siz

ne

flün

ürs

ün

üz

Man

-h

atta

n h

akk

›nd

a b

ilm

em a

ma;

bu

ras›

yet

mifl

ik

i m

ille

tin

bir

ara

da

old

u¤u

,kal

abal

›k,g

enifl

ama

pis

kal

d›r

›ml›

,ber

bat

tra

fik

li,h

omel

esst

en g

eçil

mey

en b

ir m

etro

pol

.Bir

de

met

rosu

var

ki,

her

hal

de,

diy

or i

nsa

n,i

nfla

s›n

dan

ber

i te

miz

len

mem

ifl.H

avas

›z,f

ena

bir

pis

kok

u v

e el

-b

ette

far

eler

.‹n

san

bu

hâl

i gö

rdü

kte

n s

onra

Nin

ja K

aplu

mb

a¤al

ar’›

n v

e te

rbiy

ecil

eri

olan

fare

nin

met

rod

a ya

flam

alar

›na

flafl›

rm›y

or.B

ir d

e h

akk

›n›

yem

emek

içi

n b

aflta

Cen

tral

Par

kol

mak

üze

re m

uh

teli

f p

ark

lar›

n›

zik

retm

ek g

erek

ir.H

er n

e k

adar

bu

mu

hte

lif

par

kla

r yü

k-

sek

kse

k b

inal

ar a

ras›

nd

a k

ayb

olsa

lar

da…

Kefl

ke m

üm

n o

lsay

d›

da

Evli

ya Ç

eleb

i’den

oku

ma

imk

ân›m

›z o

lsay

d› N

ew Y

ork

’u d

iye

geçi

rmifl

du

rmu

flum

du

r iç

imd

en.B

elk

i öb

ür

ta-

raft

a d

inle

riz…

fiim

dil

ik S

elim

Kar

l›te

kin

’i b

ekle

yece

¤iz…

Her

ne

ise;

New

Yor

k P

enn

Sta

ti-

on’d

an b

inec

e¤im

New

Jer

sey

tren

ind

en P

rin

ceto

n J

un

ctio

n d

ura

¤›n

da

inec

ek v

e or

adan

da

82

146

sen

edir

hiz

met

te o

lan

Din

ky’

ye b

iner

ek P

rin

ceto

n’a

var

aca¤

›m.P

rin

ceto

n’a

var

mad

anön

ce fl

un

u d

a b

elir

tmek

iste

rim

ki b

u m

emle

keti

n t

ren

leri

nd

e d

e ifl

yok

.Ne

h›z

l› t

ren

leri

pek

h›z

l› n

e d

e n

orm

al t

ren

leri

biz

im T

CD

D’d

en h

›zl›

.B

ir h

ayal

k›r

›kl›

¤› d

aha.

Dem

ek k

i d

iyo-

rum

,bu

ad

amla

r K

eyn

es’t

en s

onra

bir

arp

a yo

l al

amam

›flla

r ya

da

nya

ile

ilg

ilen

mek

ten

ken

dil

erin

e va

kit

ay›

ram

am›fl

lar.

Geç

elim

Ak

flam

6:3

0 gi

bi

nih

ayet

Pri

nce

ton

’day

›m.

Çay

fas

l› v

e h

emen

ard

›nd

an k

›sa

bir

Pri

nce

ton

turu

nd

an s

onra

sab

ah o

la h

ayro

la d

eyip

uyk

uya

geç

iyor

uz.

Efen

dim

,ok

ud

u¤u

m y

azd

›¤›m

ben

im o

lsu

n,b

en fl

imd

i si

ze k

alem

im y

etti

¤in

ce i

zlen

imle

rim

i ak

tara

y›m

.

30.0

00 c

ivar

›nd

a b

ir n

üfu

sa v

e or

tala

man

›n ü

zeri

nd

e b

ir g

elir

zeyi

ne

sah

ip k

üçü

k b

ir k

a-sa

ba

olan

Pri

nce

ton

,N

ew J

erse

y’n

in d

e re

fah

sev

iyes

i en

kse

k k

asab

as›

ayn

› za

man

da.

New

Jer

sey’

nin

bafl

ken

ti T

ren

ton

’a 1

5 d

akik

a N

ew Y

ork

’a i

se 1

saa

t m

esaf

ede

(tre

nle

) ye

ral

an P

rin

ceto

n a

sl›n

da

An

adol

u’d

a ör

nek

leri

ne

fazl

as›y

la r

astl

ayac

a¤›m

›z t

ürd

en t

ek c

add

e-li

bir

fleh

ir.

Biz

de

um

um

iyet

le “

Cu

mh

uri

yet”

tes

miy

e k

›l›n

an c

add

eler

in b

ura

dak

i m

uad

ili

Nas

sau

Set

reet

.C

add

enin

bir

yan

› m

esk

ûn

mah

alle

r ve

ma¤

azal

ar d

i¤er

yan

› is

e b

ilim

sel

mek

ânla

r.M

ekân

lar

diy

oru

m;

zira

Pri

nce

ton

’dak

i k

ayd

a d

e¤er

tek

ak

adem

ik m

erke

z Pr

in-

ceto

n Ü

niv

ersi

tesi

de¤

il.A

yr›c

a; ç

al›fl

mal

ar›n

› ta

mam

en a

raflt

›rm

alar

a h

asre

den

ve

alan

la-

r›n

da

bir

er o

tori

te m

esab

esin

de

pek

çok

Nob

el ö

llü

hoc

ay›

da

nye

sin

de

bar

›nd

›rm

›flol

an/b

ar›n

d›r

an I

nst

itu

te f

or A

dva

nce

d S

tudy

de

bu

rad

a ye

r al

›yor

.Ün

iver

site

ile

ku

rum

sal

olar

ak h

erh

angi

bir

ba¤

› b

ulu

nm

amak

la b

erab

er I

nst

itu

te f

or A

dva

nce

d S

tudy

’dek

i h

ocal

a-r›

n b

ir k

›sm

› dü

n d

e b

ugü

n d

e Ü

niv

ersi

te’d

e d

ers

verm

eye

dev

am e

diy

or.Y

eri g

elm

iflke

n A

l-b

ert

Ein

stei

n’i

n k

adro

sun

un

da

esas

iti

bar

i il

e In

stit

ute

for

Ad

van

ced

Stu

dy’d

e ol

du

¤un

u,

bu

nu

nla

ber

aber

Pri

nce

ton

Ün

iver

site

si’n

de

de

der

sler

ver

di¤

ini b

ir ö

rnek

ola

rak

bel

irte

lim

.M

evzu

dâh

iler

e in

tik

al e

tmifl

ken

,A

k›l

Oyu

nla

r›il

e p

opü

lari

tesi

ep

eyce

art

an J

ohn

Nas

h’i

nd

e Pr

ince

ton

’da

yafla

d›¤

›n›

ded

ikod

u m

ahiy

etin

de

bir

bil

gi o

lara

k p

ayla

flay›

m.B

u ü

niv

ersi

-te

nin

en

kay

da

de¤

er m

ekân

› b

enim

aç›

md

an h

iç fl

üp

hes

iz F

ires

ton

e Li

bra

ry.

Ün

iver

site

nye

sin

de

iril

i u

fak

l› 1

2 k

ütü

ph

anen

in (

bu

rad

aki

ufa

kl›

s›f

at›n

› p

ek c

idd

iye

alm

ay›n

zir

ab

ir k

aç i

stis

nay

› d

›flta

tu

tars

ak h

er b

irin

in ‹

SA

M’d

an d

aha

fazl

a k

itap

ih

tiva

ett

i¤in

i sö

yle-

yeb

ilir

im)

en b

üyü

¤ü.D

i¤er

tüp

han

eler

bel

irli

bir

dis

ipli

ne

has

red

ilm

ifl y

ahu

t yo

¤un

lafl-

m›fl

ken

Fir

esto

ne

ana

tüp

han

e ol

arak

hiz

met

ver

iyor

ve

hâl

iyle

pek

çok

dis

ipli

nd

en k

ay-

nak

lar

ihti

va e

diy

or.T

ürk

iye

stan

dar

tlar

›n›n

faz

las›

yla

üze

rin

de

olan

bu

tüp

han

e –k

end

iis

tati

stik

leri

ne

göre

– 6

mil

yon

dan

faz

las›

mat

bu

kit

ap o

lmak

üze

re 1

3 m

ilyo

n c

ivar

›nd

a

SEYR

ÜSEF

ER

83

mat

bu

/gay

r›m

atb

u

kit

ap/y

azm

a/b

elge

ye

sah

ip

ve

bu

ra

kam

a il

avet

en

her

ay

ya

kla

fl›k

10.0

00 y

eni e

seri

nye

sin

e k

at›y

or.B

un

a b

ir d

e k

ütü

ph

ane

üye

leri

nin

Yal

e,B

row

n,C

olu

m-

bia

,Pen

nsy

lvan

ia,C

orn

ell v

e D

artm

outh

ün

iver

site

leri

nin

tüp

han

eler

ind

en k

itap

get

irte

-b

ilm

e im

kan

›n›

da

ekle

yin

ce T

ürk

iye

ile

arad

aki

mes

afe

çok

dah

a fa

zla

aç›l

›yor

.Fi

rest

o-n

e’u

n k

ayd

a d

e¤er

bir

bafl

ka

özel

li¤i

ise

,aç›

k r

af s

iste

mi

ile

iflle

yen

bir

tüp

han

e ol

mas

›.‹n

san

›n b

u k

adar

çok

kay

na¤

a b

u k

adar

kol

ay e

rifle

bil

iyor

olm

as›

‹SA

M’›

n b

anil

erin

e d

ua-

han

ola

n b

enim

içi

n a

yn›

zam

and

a b

ir t

eess

ür,

tees

süf

ve s

övgü

seb

ebi

de.

“Niç

in b

öyle

bir

tüp

han

emiz

yok

?” y

a d

a “b

izd

e d

e b

öyle

tüp

han

eler

ols

a h

erh

ald

e d

ün

yaya

kök

sök

-tü

rürd

ük

” m

eâli

nd

e b

eyh

ud

e te

men

nil

er g

elip

gel

ip g

idiy

or.H

erh

ald

e m

esel

e,b

izd

e k

ütü

p-

han

e ol

mam

as›n

dan

ziy

ade

idd

ia o

lmam

as›.

Öyl

e ya

bafl

ka

türl

ü M

illi

tüp

han

e’d

eki

re-

zale

ti y

ahu

t d

i¤er

tüp

han

eler

dek

i fu

kar

al›¤

› n

as›l

iza

h e

deb

ilir

iz…

Fir

esto

ne’

a d

air

bah

-se

tmem

ger

eken

bir

di¤

er h

usu

s k

itap

lar›

n g

üve

nli

k s

iste

mi i

le a

lak

al›.

Bu

tüp

han

ede

ki-

84

tap

lar›

n k

ay›t

d›fl

› b

ir fl

ekil

de

d›fl

ar›y

a ç›

kar

›lm

alar

›n›

önle

mey

e yö

nel

ik h

er h

angi

bir

uya

-r›

ve

güve

nli

k s

iste

mi b

ulu

nm

uyo

r.G

üve

nli

k a

d›n

a ya

p›l

an t

ek fl

ey k

ütü

ph

ane

ç›k

›fl›n

da

gö-

revl

iler

in ç

anta

n›z

a flö

yle

bir

bak

mas

›nd

an i

bar

et.

Pek

ala

pek

çok

flek

ild

e b

ahay

a ge

lmez

kit

apla

r› d

›flar

›ya

ç›k

arab

ilm

ek m

üm

n.

Bu

du

rum

u,“

Am

erik

a’d

a ya

da

Prin

ceto

n’d

a in

-sa

nla

r o

kad

ar d

ürü

sttü

r k

i …

” fle

kli

nd

e b

aflla

yan

mle

vey

a cü

mle

ler

ile

izah

etm

ek i

ste-

yen

ler

olab

ilir

mi

bil

emem

am

a fi

kri

mce

bu

nu

n “

mis

kin

lik

”ten

öte

bir

aç›

kla

mas

› ol

mas

age

rek

.Kal

d›

ki,

resm

en d

o¤ru

lan

m›fl

olm

asa

da

baz

› ze

vat›

n h

usu

sîk

ütü

ph

anel

erin

i n

ere-

dey

se b

ura

dan

ç›k

ard

›kla

r› b

inle

rce

kit

apla

olu

fltu

rdu

kla

r›n

a d

air

hik

âyel

er a

¤›zd

an a

¤›za

,k

ula

kta

n k

ula

¤a d

olafl

a ge

lmek

te.S

on o

lara

k; O

sman

l›ca

-Tü

rkçe

,Ara

pça

,Far

sça

ve ‹

bra

ni-

ce a

¤›rl

›kl›

olm

ak ü

zere

230

.000

cil

tlik

Nea

r Ea

ster

n k

olek

siyo

nu

nu

n d

a b

u b

inad

a ol

du

¤u-

nu

bel

irte

rek

bu

bah

si k

apat

ay›m

.

SEYR

ÜSEF

ER

85

D Di in n

î î H H

a ay ya at t

Prin

ceto

n g

ayri

slim

nya

dak

i k

amp

üsl

er i

çeri

sin

de

en b

üyü

k ü

çün

cü k

ilis

eye

sah

ip.

Pek

tab

i,k

ilis

enin

yük

olm

as›

ün

iver

site

men

sup

lar›

n›n

çok

da

din

dar

old

uk

lar›

an

la-

m›n

a ge

lmiy

or.

fiu

an

a k

adar

leb

alep

dol

u o

ldu

¤un

a fla

hit

olm

ad›¤

›m g

ibi

ner

edey

se d

ol-

mu

fl m

esab

esin

i d

e gö

rmü

fllü

¤üm

yok

.K

ilis

eye

âbid

lerd

en z

iyad

e ye

rli

turi

stle

r ra

¤bet

göst

eriy

or.

Bir

de

¤ün

ler

için

s›k

l›k

la k

ull

an›l

›yor

.B

un

un

la b

erab

er;

Am

erik

al›

ve ç

ekik

gözl

üle

r b

aflta

olm

ak ü

zere

yet

mifl

ik

i m

ille

tten

*ve

mu

hte

lif

din

lerd

en ö

¤ren

cile

re s

ahip

*B

u y

etm

ifl i

ki

mil

let

içer

isin

de

rkle

ri y

akla

fl›k

50

kifl

ilik

bir

ö¤r

enci

gru

bu

tem

sil

ediy

or.Y

ak-

lafl›

k 3

0 ci

var›

nd

a ol

an l

isan

süst

ü ö

¤ren

cile

ri a

¤›rl

›kl›

ola

rak

Bil

ken

t ve

Bo¤

aziç

i Ü

niv

ersi

tesi

mez

un

lar›

nd

an o

luflu

yor.

Uzu

n z

aman

d›r

(19

60 s

onra

s› i

stat

isti

kle

rin

e in

tiza

ren

) h

er s

ene

rkiy

e’d

en 5

lisa

ns

ö¤re

nci

si k

abu

l ed

en P

rin

ceto

n’d

a 20

’ye

yak

›n d

a T

ürk

lisa

ns

ö¤re

nci

si b

u-

lun

uyo

r.G

alat

asar

ay,

Koç

,S

aban

c› l

isel

erin

in s

on y

›lla

rda

ö¤re

nci

gön

der

mey

e b

aflla

mal

ar›n

›d

›flta

tu

taca

k o

lurs

ak b

u v

adid

e R

ober

t K

olej

ve

Üsk

üd

ar A

mer

ikan

Kol

eji m

ezu

nla

r›n

›n ö

nem

-li

bir

yer

iflg

al e

ttik

leri

ni

bel

irte

lim

.Tü

rk ö

¤ren

cile

r ay

r› b

ir y

az›y

a m

evzu

tefl

kil

ed

ecek

mah

i-ye

tte

old

u¤u

içi

n b

ura

da

ele

al›n

mad

›lar

.fiim

dil

ik i

stat

isti

mah

iyet

tek

i b

u b

ilgi

ler

ve l

isan

s-li

san

süst

ü ö

¤ren

cile

rin

in d

üflü

nce

nya

lar›

n›n

ve

bir

bir

leri

ile

irt

ibat

lar›

n›n

zay

›fl›

¤›n

› vu

rgu

-la

mak

la y

etin

elim

.

86

olan

Pri

nce

ton

’da

din

î h

ayat

bu

kil

ised

en i

bar

et d

e¤il

.Kil

isen

in h

emen

çap

ra-

z›n

da

bu

lun

an M

urr

ay-D

odge

Hal

l ay

n›

zam

and

a d

inî

ofis

ola

rak

hiz

met

ver

i-yo

r.B

u ç

erçe

ved

e M

üsl

üm

an ö

¤ren

cile

rin

din

î ih

tiya

çlar

›n›

kar

fl›la

mak

üze

rek

uru

lan

Mu

slim

Stu

den

t Ass

ocia

tion

ve

onu

n b

aflk

an›,

cem

aati

n im

am›,

nik

âhd

a d

âhil

olm

ak ü

zere

tün

din

î ifll

erd

en s

oru

mlu

ola

n v

e ay

n› z

aman

da

Prin

-ce

ton

Ün

iver

site

si p

erso

nel

i/m

emu

ru o

lan

Su

hai

b N

.Su

ltan

’›n

ofi

si b

u b

inad

aye

r al

›yor

.B

inan

›n e

n ü

st k

at›n

da

slü

man

ö¤r

enci

leri

n v

akit

nam

azla

r›n

›k

›lab

ilm

eler

i içi

n a

bd

esth

ane

ve k

üçü

k b

ir m

esci

d b

ulu

nu

yor.

Cu

ma

nam

azla

-r›

ise

dah

a k

alab

al›k

old

u¤u

içi

n –

kad

›nla

rla

ber

aber

40

kifl

i ci

var›

nd

a– b

ina-

n›n

gir

ifl k

at›n

da

bu

lun

an s

alon

lard

an b

iris

ind

e if

a ed

iliy

or.H

âkez

a,R

amaz

anay

› b

oyu

nca

da

gâh

ün

iver

site

nin

gâh

sai

r M

üsl

üm

anla

r›n

mad

di

yard

›mla

r›ya

da

ö¤re

nci

ler

tara

f›n

dan

haz

›rla

nan

yem

ekle

rle

don

at›l

an i

ftar

sof

rala

r› d

ab

u s

alon

day

d›.

rkiy

e’d

e ol

du

¤u g

ibi e

n k

alab

al›k

cem

aate

sah

ip o

lan

nam

azol

du

¤u i

çin

ün

iver

site

bay

ram

nam

azla

r› i

çin

dah

a ge

nifl

bir

sal

on t

ahsi

s ed

i-yo

r.R

amaz

an› b

ura

da

geçi

rmifl

olm

am m

ün

aseb

eti i

le fl

un

u d

a il

ave

etm

ek is

-te

rim

ki,

30 g

ün

boy

un

ca m

uh

teli

f m

utf

akla

rdan

yed

i¤im

iz if

tar

yem

ekle

ri iç

e-ri

sin

de

en l

ezze

tlil

erin

in b

afl›n

da

kesi

nli

kle

rk m

utf

a¤›

geli

yor.

teak

ip s

›-ra

lar

ise

Osm

anl›

’n›n

tah

t-›

hâk

imiy

etin

den

ya

da

rah

le-i

ted

risi

nd

en g

eçm

iflü

lkel

erd

e.

***

Prin

ceto

n Ü

niv

ersi

tesi

,Col

lege

of

New

Jer

sey

ad›y

la 1

746

y›l›

nd

a N

ew J

erse

y –

Eliz

abet

h’t

ek

uru

lmu

fl il

k k

ez.1

756

y›l›

nd

a is

e Pr

ince

ton

’a t

afl›n

arak

faa

liye

tler

ine

Nas

sau

Hal

l’da

de-

vam

etm

ifl.P

rin

ceto

n’›

n b

aflke

ntl

ik y

apt›

¤› 4

ay

boy

un

ca M

ecli

s fo

nk

siyo

nu

da

göre

n N

as-

sau

Hal

l flu

an

da

k›s

men

ze o

lara

k h

ayat

iyet

ini s

ürd

ürü

yor.

Nas

sau

Hal

l Pri

nce

ton

Ün

i-ve

rsit

esi

kam

sün

de

yer

alan

en

esk

i b

ina

olm

a öz

elli

¤in

i d

e ta

fl›m

akla

ber

aber

kam

siç

eris

ind

eki

di¤

er b

inal

ar d

a on

u a

ratm

ayac

ak d

enli

esk

i ya

da

esk

i gi

bi.

Son

der

ece

mo-

der

n ç

izgi

ler

tafl›

yan

bir

kaç

bin

ay›

d›fl

ta b

›rak

acak

olu

rsak

kam

s ta

rih

î b

ir h

üvi

yete

ve

mim

arî

hay

siye

te s

ahip

izl

enim

ini

ziya

des

i il

e ve

riyo

r.B

un

a,–a

sl›n

da

bu

nu

New

Jer

-se

y’in

in y

a d

a d

i¤er

ad

› il

e G

ard

en S

tate

’in

tam

am›

için

söy

leye

bil

iriz

; zi

ra b

u b

ölge

yer

le-

flim

mek

ân›

olm

adan

ön

ce y

a¤m

ur

orm

anla

r› i

le k

apl›

im

ifl–

pek

ço¤

u b

inal

ar k

adar

ya

da

bin

alar

dan

dah

a ya

fll›

du

ran

dev

asa

a¤aç

lar›

da

ekle

rsek

tab

lo b

iraz

dah

a n

et h

âle

gele

-

SEYR

ÜSEF

ER

87

cek

tir.

Zan

ned

erim

kam

sün

,bir

bir

inin

tem

mim

zü o

lara

k g

öreb

ilec

e¤im

iz m

ima-

rîve

do¤

al h

usu

siye

tler

i Pr

ince

ton

ö¤r

enci

leri

nin

kim

lik

alg

›lar

›n›

ve ü

niv

ersi

teye

aid

iyet

du

ygu

lar›

n›

spet

yön

de

etk

iliy

or.

Bu

gün

e k

adar

rkiy

e d

›fl›n

dak

i ak

adem

ik g

elen

ek-

lerl

e k

arfl›

laflm

am›fl

ve

hat

ta d

evle

t ü

niv

ersi

tesi

nd

en d

›flar

›ya

ad›m

atm

am›fl

bir

isi

olar

akb

eni

en ç

ok e

tkil

eyen

,d

üflü

nd

üre

n v

e ye

r ye

r fla

fl›rt

an m

esel

eler

den

bir

isi

bu

rad

aki

ün

i-ve

rsit

e ve

ö¤r

enci

ili

flkis

inin

yah

ut

da

bir

az ö

nce

bah

sett

i¤im

aid

iyet

du

ygu

sun

un

ku

vve-

ti o

ldu

diy

ebil

irim

.Zir

a d

evle

tten

çok

az

yard

›m a

lan

yah

ut

da

alm

ayan

bu

öze

l/va

k›f

ün

i-ve

rsit

esin

in t

emel

gel

ir k

ayn

a¤›n

› m

ezu

nla

r›n

›n y

apt›

¤› b

a¤›fl

lar

teflk

il e

diy

or.

Mev

zun

un

ehem

miy

etin

i vu

rgu

lam

ak i

çin

bir

kaç

rak

am v

erm

em g

erek

irse

: Pr

ince

ton

Ün

iver

site

-si

’nin

ba¤

›fl h

avu

zun

da

12,6

mil

yar

dol

ar b

ulu

nu

yor

(Bu

rak

am›n

kri

z so

nra

s›n

dak

i tu

tar

old

u¤u

nu

ve

ün

iver

site

nin

kri

z es

nas

›nd

a b

u m

ikta

ra y

ak›n

bir

meb

la¤›

kay

bet

ti¤i

ni d

e ay

-r›

ca b

elir

tmem

ger

ekiy

or).

Ün

iver

site

nin

199

5-20

00 y

›lla

r› a

ras›

nd

a m

ezu

nla

r› b

ün

yesi

nd

eyü

rütt

ü¤ü

bir

kam

pan

yad

a to

pla

d›¤

› 1,

14 m

ilya

rl›k

ba¤

›fl y

a d

a k

amp

üs

içer

isin

dek

i p

ekço

k t

afl›n

maz

da

(tafl

,ban

k,b

ina,

s›ra

,mas

a vs

.) gö

reb

ilec

e¤in

iz v

e sö

zkon

usu

tafl

›nm

az›n

ba¤

›fl o

ldu

¤un

u g

öste

ren

mez

un

isim

leri

nin

çok

lu¤u

,hem

ba¤

›fl›n

ün

iver

site

aç›

s›n

dan

ta-

fl›d

›¤›

önem

i h

em d

e –a

rt›k

mez

un

olm

ufl–

ö¤r

enci

leri

n ü

niv

ersi

tele

ri i

le k

urd

uk

lar›

ba¤

la-

r›n

kav

ili¤

ini

göst

erm

esi

aç›s

›nd

an k

ayd

a d

e¤er

.Di¤

er t

araf

tan

ün

iver

site

nin

de

–öze

llik

leli

san

s– ö

¤ren

cile

ri i

le z

iyad

esiy

le i

lgil

end

i¤in

i b

elir

tmek

ger

ekiy

or.

Bu

tav

r›n

Pri

nce

ton

’ah

as o

lmad

›¤›n

› h

at›r

dan

ç›k

arm

amak

kay

d›

ile

Prin

ceto

n Ü

niv

ersi

tesi

’nin

ö¤r

enci

leri

ne

enfa

zla

fon

ay›

ran

ün

iver

site

lerd

en b

iris

i old

u¤u

nu

n d

a al

t›n

› çiz

elim

.Örn

e¤in

; 500

0 ci

var›

li-

san

s ve

250

0 ci

var›

lis

ansü

stü

ö¤r

enci

si o

lan

Pri

nce

ton

Ün

iver

site

si’n

in 2

002-

2003

dön

e-m

i iç

eris

ind

e ö¤

ren

cile

rin

e ya

pt›

¤› y

ard

›m 1

3,25

mil

yon

dol

ar.B

izd

e em

sali

ne

rast

lan

ma-

yan

bu

nev

‘i ü

niv

ersi

te-ö

¤ren

ci il

iflk

isin

in t

ebâr

üz

etti

¤i f

aali

yetl

erd

en b

iris

i ise

mez

un

iyet

töre

nin

in h

emen

ard

›nd

an d

üze

nle

nen

ve

üç

gün

ren

mez

un

lar

bu

luflm

as›.

Biz

de

lise

-le

rin

mez

un

lar

der

nek

leri

tar

af›n

dan

zen

len

en v

e –b

irk

aç ü

niv

ersi

teyi

isti

sna

olar

ak k

a-b

ul e

der

sek

– ü

niv

ersi

te d

üze

yin

de

esam

esi o

ku

nm

ayan

pil

av g

ün

leri

ne

mu

adil

ola

n b

u e

t-k

inli

kte

ki

(ücr

etli

olm

as›n

a ra

¤men

) kat

›l›m

yo¤

un

lu¤u

ve

ner

edey

se y

ürü

mey

e m

ecal

i ol

-m

ayac

ak k

adar

ih

tiya

r m

ezu

nla

r›n

dah

i tu

run

cu-s

iyah

(Pr

ince

ton

Ün

iver

site

si’n

in b

ure

nk

leri

ku

llan

›yor

) el

bis

eler

i il

e ifl

tira

k e

tmel

eri

her

hal

de

yuk

ar›d

a al

t›n

› çi

zmey

e ça

l›flt

›-¤›

m a

idiy

et d

uyg

usu

nu

n e

n b

ariz

gös

terg

eler

ind

en b

iris

i.

Ne

kad

ar u

zak

biz

e…

Mab

adi

var…

88

N Nû û

r r, , › ›

fl fl› ›k k

o ol lm m

a ay ya an n

y ye er r

d de e

k k› ›r r

m m› ›z z

› ›, , y y

e efl fli il l

, , s sa a

r r› ›; ; b b

u u ü ü

ç ç r re e

n ng gi i

n ne e

v va ak k

i it t, ,

n na as s

› ›l l g g

ö ör re eb b

i il li ir r

s si in n

? ?F Fa a

k ka at t

s se en n

i in n a a

k kl l› ›

n n f f

i ik kr ri i

n n r r

e en nk k

l le er re e

t ta ak k

› ›l ld d

› › k k

a al ld d

› ›; ; r r

e en nk k

l le er rd d

e e k k

a ay yb b

o ol ld d

u u d d

a a, , b b

u u r r

e en nk k

l le er r

n nû û

r ru u g g

ö ör rm m

e en ne e

p pe er r

d de e

o ol ld d

u u. .

G Ge ec c

e e g ge e

l li ip p

d de e

r re en n

k kl le e

r ri i ö ö

r rt tü ü

n nc ce e

, , r re e

n nk k

l le er r

g gö ör rü ü

n nm m

e ez z o o

l lu un n

- -c ca a

, , r re en n

g gi i g g

ö ör rm m

e en ni in n

› ›fl fl› ›¤ ¤

a a, , n n

û ûr ra a

b ba a¤ ¤

l l› › o o

l ld du u

¤ ¤u un n

u u a a

n nl la a

r rs s› ›n n

. . G Gö ön n

ü ül l â â

l le em m

i in ni in n

h hâ âl l

i i d de e

b bö öy y

- -l le e

d di ir r

; ; n n

û ûr r

o ol lm m

a ay y› ›n n

c ca a i i

ç ç â âl l

e em mi in n

r re en n

k kl le e

r ri in n

i i d d

e e g gö ö

r re em m

e ez zs si i

n n. .

D D› ›fl fl

â âl le e

m mi in n

r re en n

k kl le e

r ri i g g

ü ün n

e efl fli in n

v ve e

s sü üh h

a a y y› ›

l ld d› ›z z

› ›n n› ›n n

› ›fl fl› ›

¤ ¤› ›y yl l

a a; ; i i

ç ç â âl l

e em mi in n

r re en n

k kl le e

r ri i i i

s se e A A

l l- -l la a

h h’ ’› ›

n n y y

ü üc ce e

l li ik k

n nû û

r rl la ar r

› ›n n› ›n n

a ak k

s si i i i

l le e b b

e el ll li i

o ol lu u

r r. . A A

s sl l› ›n n

d da a

g gö öz zü ü

n n n n

û ûr ru u

d da a, ,

g gö ön n

ü ül ll l

e er ri in n

n nû û

- -r ru u

n nd d

a an n m m

e ey yd d

a an na a

g ge el ld d

i i¤ ¤i i i i

ç çi in n

g gö ön n

ü ül l n n

û ûr ru u

n nu u

n n a a

k ks si i

d di ir r

. . G Gö ön n

ü ül l n n

û ûr ru u

n nu u

n n n n

û ûr ru u

, , A Al ll l

a ah h’ ’› ›

n nn n

û ûr ru u

d du u

r r. . A A

l ll la ah h

’ ’› ›n n

n nû û

r ru u i i

s se e, ,

h he em m

a ak k

› ›l l h h

e em m d d

e e d d

u uy yg g

u u n n

û ûr ru u

n nd d

a an n p p

â âk kt t› ›

r r, , t t

a am ma am m

› ›y yl la a

a ay yr r› ›

d d› ›r r

. .

G Ge ec c

e e n n

û ûr r

o ol lm m

a ad d› ›¤ ¤

› › i iç ç

i in n r r

e en nk k

l le er ri i

g gö ör r

e em me ed d

i in n, ,

fl flu u h h

â âl ld d

e e n n

û ûr ru u

n n z z

› ›d dd d

› › i il l

e e fl flu u

n nu u

a an n

l la ad d

› ›n nk k

i i: : Ö Ö

n nc ce e

n nû û

r r g gö ö

r rü ün n

ü ür r, ,

s so on n

r ra a r r

e en nk k

… … B B

u un n

u u d d

a a – –fl fl

ü üp p

h he es s

i iz z k k

i i– – n n

û ûr ru u

n n z z

› ›d dd d

› › o ol l

a an n k k

a ar ra an n

- -l l› ›

k kl la a

a an n

l la ar rs s

› ›n n! ! fi fi

u u h h

â âl ld d

e e s se e

n n n n

û ûr ru u

, , n nû û

r ru un n

z z› ›d d

d d› ›

i il le e

b bi il l

i ir rs si i

n n. . Ç Ç

ü ün n

k kü ü

z z› ›d d

m me ey y

d da an n

a a ç ç› ›

k ka a

- -r ra a

k k z z

› ›d dd d

› › g gö ö

s st te er r

i ir r. .

V Va ar r

l l› ›k k

â âl le e

m mi in n

d de e, ,

A Al ll l

a ah h n n

û ûr ru u

n nu u

n n z z

› ›d dd d

› › y yo o

k kt tu u

r r k k

i i z z› ›

d d i i

l le e m m

e ey yd d

a an n ç ç

› ›k k› ›p p

g gö ör r

ü ün n

s sü ün n

! !

r o

lmay

›nca

ren

kle

r gö

rün

mez

!

MESN

EVÎ’D

EN