Avrupa Yolunda Kaçırılan Fırsatlar ya da Ecevit'in 1978'de AET Üyeliğini Reddettiği İddiası

17
1 Avrupa Yolunda Kaçırılan Fırsatlar ya da Ecevit’in 1978’de AET Üyeliğini Reddettiği İddiası * Yrd. Doç. Dr. Hakkı Uyar ** CHP ve Ortak Pazar Yolunda İlk Adım: Ankara Anlaşması (1963) Türkiye’nin Ortak Pazar macerasındaki önemli kilometre taşlarından biri de 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’dır. Dönemin gazeteleri, “Ortak Pazar’a Girdik” (Cumhuriyet), “Artık Avrupalıyız” (Milliyet) ve “23 Yıl Dişinizi Sıkın. Avrupa’dan Alışveriş Yapabileceksiniz” (Hürriyet) gibi başlıklarla çıkmışlardı 1 . Bu tarihte Başbakan İsmet İnönü’ydü ve CHP-YTP-CKMP’nin oluşturduğu koalisyon hükümeti iktidardaydı. Anlaşmayı imzalama konusunda tereddütleri olan ve Türkiye’nin üstleneceği yükümlülüklerin neler olacağını soran İnönü’yü etrafındakiler şu sözlerle ikna etmişlerdi: “Paşam bizim bu ilk dönemde hiçbir yükümlülüğümüz yok. Beş yıl sonra, koşullar iyi ise, hazırlık döneminin koşullarını saptayacağız. Değilse bir yıl daha uzatacağız. Yine olmazsa bir yıl daha. Böylece 7 yıllık bir süremiz olabilecek. Bizim şimdi yaptığımız Avrupa’ya KANCA ATMAK olacaktır”. Ayrıca İnönü’ye istendiği zaman üstlenilen yükümlülüklerin durdurulabileceği belirtilmişti 2 . 1961-1965 yıllarındaki koalisyon hükümetlerinde yer alan CHP, 1965 seçimleri öncesinde yayınladığı “CHP Halk Hizmetinde Neler Yaptıadlı broşürde, Ortak Pazar ilişkisine değinmekte ve şu bilgilere yer vermektedir: - CHP iktidarı, Ortak Pazar’a katılmamızı sağladı. - CHP iktidarı, tütün, üzüm, incir, fındık gibi ürünlerimizin Ortak Pazar ülkelerine ihracını arttırıcı imkanlar sağladı. - Beş Yıllık Plan hazırlanırken, Ortak Pazar’a katılma ihtimalini göz önünde tutarak; yatırımları ve ekonomik önlemleri ona göre ayarladı 3 . * Bu makale, Toplumsal Tarih dergisinin Aralık 2004 tarihli sayısında yayınlanacaktır. ** Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 1 Mehmet Ali Birand, Türkiye’nin Ortak Pazar Macerası (1959-1985), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1986, s. 44. Bu anlaşmanın basındaki yankıları konusunda İktisadi Kalkınma Vakfı’nın bir yayını vardır. Bkz. Ankara Antlaşmasının İmzalanması Sonrasında Basınımızdan Bazı Özetler, İKV yay., İstanbul, Eylül 1973 (Bu broşürün yayınlandığı tarih Ankara Antlaşması’nın 10. yılına rastlamaktadır). 2 Birand, age., s. 168. Böylesine önemli bir anlaşmaya imza atan İnönü’nün günlüklerinde bu konuya değinmemiş olması ilginçtir. İnönü’nün günlükleri için bkz. İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), 2. Cilt, (Hazırlayan Ahmet Demirel) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001. 3 20 Kasım 1961-18 Şubat 1965 Arasında CHP Halk Hizmetinde Neler Yaptı, Ankara, 1965, s. 47.

Transcript of Avrupa Yolunda Kaçırılan Fırsatlar ya da Ecevit'in 1978'de AET Üyeliğini Reddettiği İddiası

1

Avrupa Yolunda Kaçırılan Fırsatlar ya da Ecevit’in 1978’de AET Üyeliğini Reddettiği İddiası*

Yrd. Doç. Dr. Hakkı Uyar**

CHP ve Ortak Pazar Yolunda İlk Adım: Ankara Anlaşması (1963)

Türkiye’nin Ortak Pazar macerasındaki önemli kilometre taşlarından biri de 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’dır. Dönemin gazeteleri, “Ortak Pazar’a Girdik” (Cumhuriyet), “Artık Avrupalıyız” (Milliyet) ve “23 Yıl Dişinizi Sıkın. Avrupa’dan Alışveriş Yapabileceksiniz” (Hürriyet) gibi başlıklarla çıkmışlardı1.

Bu tarihte Başbakan İsmet İnönü’ydü ve CHP-YTP-CKMP’nin oluşturduğu koalisyon hükümeti iktidardaydı. Anlaşmayı imzalama konusunda tereddütleri olan ve Türkiye’nin üstleneceği yükümlülüklerin neler olacağını soran İnönü’yü etrafındakiler şu sözlerle ikna etmişlerdi:

“Paşam bizim bu ilk dönemde hiçbir yükümlülüğümüz yok. Beş yıl sonra, koşullar iyi ise, hazırlık döneminin koşullarını saptayacağız. Değilse bir yıl daha uzatacağız. Yine olmazsa bir yıl daha. Böylece 7 yıllık bir süremiz olabilecek. Bizim şimdi yaptığımız Avrupa’ya KANCA ATMAK olacaktır”.

Ayrıca İnönü’ye istendiği zaman üstlenilen yükümlülüklerin durdurulabileceği belirtilmişti2.

1961-1965 yıllarındaki koalisyon hükümetlerinde yer alan CHP, 1965 seçimleri öncesinde yayınladığı “CHP Halk Hizmetinde Neler Yaptı” adlı broşürde, Ortak Pazar ilişkisine değinmekte ve şu bilgilere yer vermektedir:

- CHP iktidarı, Ortak Pazar’a katılmamızı sağladı.

- CHP iktidarı, tütün, üzüm, incir, fındık gibi ürünlerimizin Ortak Pazar ülkelerine ihracını arttırıcı imkanlar sağladı.

- Beş Yıllık Plan hazırlanırken, Ortak Pazar’a katılma ihtimalini göz önünde tutarak; yatırımları ve ekonomik önlemleri ona göre ayarladı3.

* Bu makale, Toplumsal Tarih dergisinin Aralık 2004 tarihli sayısında yayınlanacaktır. ** Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 1 Mehmet Ali Birand, Türkiye’nin Ortak Pazar Macerası (1959-1985), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1986, s. 44. Bu anlaşmanın basındaki yankıları konusunda İktisadi Kalkınma Vakfı’nın bir yayını vardır. Bkz. Ankara Antlaşmasının İmzalanması Sonrasında Basınımızdan Bazı Özetler, İKV yay., İstanbul, Eylül 1973 (Bu broşürün yayınlandığı tarih Ankara Antlaşması’nın 10. yılına rastlamaktadır). 2 Birand, age., s. 168. Böylesine önemli bir anlaşmaya imza atan İnönü’nün günlüklerinde bu konuya değinmemiş olması ilginçtir. İnönü’nün günlükleri için bkz. İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), 2. Cilt, (Hazırlayan Ahmet Demirel) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001. 3 20 Kasım 1961-18 Şubat 1965 Arasında CHP Halk Hizmetinde Neler Yaptı, Ankara, 1965, s. 47.

2

XX. Kurultay’a (1970) Sunulan CHP PM Raporu’nda Ortak Pazar

Rapora göre; Ortak Pazar, Türkiye’den, üç liste halinde ve üç farklı süre içinde, fakat önceden zamanlaması belirlenmiş bir tempoda gümrüklerini indirmesini istemektedir. Gümrük indirimlerine paralel olarak ithalat üzerindeki kota sınırlamalarının kaldırılmasını ve Ortak Pazar’dan yapılan ithalatın bir süre sonra tamamen libere edilmesini istemektedir.

Birinci liste, yatırım mallarını ve temel maddeleri kapsayan bir liste olacaktır. Halen Türkiye’de yapılmayan bu mallar için Türkiye başlangıçta % 60 gümrük indirimi tanıyacak, bunu takip eden 8 yıl içerisinde % 10’ar indirim yaparak, 8 yılın sonunda % 100 indirime ulaşacaktır. Türkiye, 8 yıllık indirimli mallar listesini kabul ederse, bugün henüz kurmamış olduğu temel mallar sanayi ile yatırım malları sanayini bundan sonra da kurmaktan tamamen vazgeçmiş olacaktır. Böylece, sahip olduğu yetersiz sanayileşmesini de olduğu yerde dondurmuş olacak, makine yapan makineler yapmaya, yani gerçek sanayileşmeye veda edecektir. Bugünkü cılız sanayi bile ya çökecek, ya da yabancı sermayenin güdümüne girecektir.

İkinci liste, 12 yıl içinde gümrük duvarları indirilecek olan sanayi ürünlerini kapsayacaktır. Bu listenin Türkiye’nin Ortak Pazar’dan yaptığı ithalatın % 35-40’ı kapsaması amaçlanmaktadır.

Üçüncü listede ise 22 yıllık bir süre içerisinde gümrük duvarlarının indirileceği ürünler yer almaktadır. Bu liste, Türkiye’nin Ortak Pazar’dan yaptığı ithalatın en fazla % 40’ını kapsayacaktır.

“Ortak Pazarın bu istekleri karşısında Türk sanayicilerinden bir grup ilk defa tehlikeyi görmüşler ve sekiz yıllık liste hazırlama düşüncesine karşı çıkmışlardır. Bir kısım sanayiciler de kendi mamullerini 22 yıllık listeye koydurmak için Odalar Birliği ve Hükümet üzerinde baskı yapmağa başlamışlardır”.

Türkiye’nin bugünkü ekonomik yapısı, sanayileşme düzeyi ve dış dengesizlikler ile döviz darlığı dikkate alınırsa Türkiye’nin Ortak Pazar karşısında ciddi bir yükümlülük altına girmesi mümkün görülmemektedir. Böyle bir yükümlülük altına girilse de Türkiye bunu taşıyamaz.

“CHP olarak, Türkiye’nin Ortak Pazarla olan ilişkilerini yakından izlememiz ve Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını engelleyecek, sınaileşmesini köstekliyecek ve ulusal yararlanmaya ters düşecek bir anlaşmaya karşı koymamız gerekecektir. Ana Muhalefet Partisi olarak bu konuda CHP’ye büyük sorumluluklar düştüğüne inanıyoruz. (...)

Ayrıca Türkiye ‘sanayi devrimi’ni tamamlamadan, ‘bağımsız endüstri toplumu’nu gerçekleştirmeden ve bu amaçla sağlam bir endüstri yapısına sahip olmadan AET’ye üye olmamalıdır. Erken üyelik, cılız sanayimizin yıkılmasına ve işsizliğin artıp kalkınma hızımızın bugünkünün bile altına düşmesine yol açacaktır” 4.

Erbakan ve Ortak Pazar

Önce Milli Nizam, onun kapatılmasından sonra da Milli Selamet Partisi’ni kuran Necmettin Erbakan, Ortak Pazar konusuyla ilgili olumsuz görüşlere sahiptir5. Erbakan’ın

4 Cumhuriyet Halk Partisi, CHP XX. Kurultayı Parti Meclisi Raporu, 3 Temmuz 1970, Ankara, ss. 96-101. 5 Necmettin Erbakan, Türkiye ve Ortak Pazar, Furkan yay., İzmir, Ocak 1971.

3

TBMM’de yaptığı konuşmalardan alıntı yaparak, bu konudaki görüşlerini aktarmak mümkün6:

“Biz Milletimizin gençliği olarak bir devri kapatıp bir devri açan Büyük Sultan Fatih Mehmet Han Hazretlerinin (Bu beldeden bir karış toprağı Gayrimüslimlere satana Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselati Vesselamın ve benim lanetim olsun) vasiyetine bağlı yeni nesil olarak Sultan Abdülhamit Cennetmekanın (Şehit kanıyla alınan vatan toprağı parayla satılmaz) düsturuna bağlı vatan evlatları olarak ticaret kisvesi altında aziz vatanımızın yabancıların istismarına terk edilmesine asla müsaade etmiyeceğiz (...)

Ortak Pazar, İkinci Dünya Harbinden sonra yıkılan Avrupa’nın yeniden dünya hakimiyeti kurma projesidir. ... halkının ekseriyeti Katolik olan altı Avrupa memleketi arasında kurulmuştur. Münihli bir profesörün memleketimizin tanınmış bir profesörüne Münih’te ifade ettiği gibi, Müşterek Pazar, Roma Anlaşmasından önce Roma Katolik Kongresinde karara bağlanmıştır. Bu kongrede zamanın üç Katolik Başbakanı De Gasperi, Schuman ve Adenauer bulunuyorlardı. O kongrede Katolik devletlerin bir birlik kurması fikri işlenmiş. Bugün Almanya’da Doğu Almanya’dan vaki göçlerle Protestanlar ekseriyeti almaya başlamışlardır. Son günlerde İngiltere ve İskandinav memleketlerinin de Ortak Pazar’a alınması hadisesi, hakikatte muayyen formüllerle Protestanlarla Katolikler arasında bir işbirliği yapılması hadisesidir... Batı memleketlerinde istismarcı sömürgecilik bunların Yahudi, Hristiyan, Grek medeniyetine mensup olmalarından ileriye gelmektedir.

Görülüyor ki, Konsey büyük devletlerin hakimiyeti altındadır. Bugün için 200 milyonluk, yarın Protestanlar da girerse 400 milyonluk bir Hıristiyan kütlenin içersinde 35 milyonluk Türkiye, Konseyde bir üyelikle bulunacak ve sadece büyüklerin emirlerine ittila kesbedecek... Türk Milletinin, hakiki manası bir kültürel ve inanç sistemi içerisinde erimek olan Müşterek Pazara girmesi mümkün değildir. Türkiye'nin tarihi, sosyal, kültürel yapısı ve inanç sistemi buna manidir. Bu Müslüman milletin, bir Hıristiyan topluluğu içerisinde erimesine imkan verilemez.

Müşterek Pazara girilmesini militan bir şekilde müdafaa edenler, dikkat edilirse laikliği dinsizlik veya dine karşı lakaydi şeklinde tefsir edenler ve batılılaşmayı, Batının maddi medeniyet ve tekniğinin çok ilerisinde, Batı Hıristiyan dünyasının inanç ve kültürel sistemini benimsemek şeklinde anlayanlar, İslamiyeti gelişmemizin engeli telakki eden ve fakat bu fikir ve kanaatlarını açıkça ifadeden çekinen kozmopolit zümreler, Türkiye'nin bir an evvel Müşterek Pazar’a girmesini, bu gayelerinin gerçekleşmesi yönünden hararetle savunmaktadırlar.

Ortak Pazar bir Katolik birliğidir. Hedefi üye memleketleri tek bir devlet halinde birleştirmek ve kendine mahsus ideolojik maksatlara sahip bir konseyde yetkileri toplayarak, her bir üye memleketin hükümranlığı hakkını elinden almak gayesini gütmektedir. Büyük çoğunluğunu Hıristiyanların teşkil edeceği ve daha dün Kıbrıs konusu münasebetiyle içlerindeki Haçlı zihniyetini yeniden ortaya koymuş bulunan bir topluluğa Müslüman Türkiye'yi bir vilayet gibi bağlamak Türkiye'yi, onun büyük tarihini, onun insanlık için çok mühim olan hüviyetini yok etmek demektir... Batı ile her türlü ticari münasebet kurulabilir. Fakat bu asil millet Hıristiyan potasında eritilemez, bir Hristiyan topluluğu tarafından hükümranlık hakları elinden alınamaz.

Türkiye’nin maddi ve manevi menfaatleri aramızda kültürel tarihi bağlar bulunan ve iktisadi denge olan İslam memleketleri ile Müşterek Pazar kurulmasıdır.

6 Milli Nizam Partisi’nin kapatılması davası dosyasında Erbakan’ın Ortak Pazar’la ilgili bu görüşlerine de yer verilmiştir. Bkz. “MNP’nin Kapatılma Davası Gerekçeli Kararı (4)”, www.belgenet.com/dava/mnp_04.html

4

Muhterem kardeşlerim, Ortak Pazar, biliniz ki, aslında özünde, iç planında bir Siyonist oyunudur. Meselenin kökü bugün siyonistlerin elinde bulunun Tevrat’a kadar gidip dayanmaktadır. Kendilerine Musevi dedikleri halde, bugünkü Musevilerin dünyayı kendi hegemonyasına almak isteyen, planlı olarak çalışan siyonist kısmı tepedeki idarecilerinin elinde tuttukları Tevrat, Musa Aleyhisselam’a gelen Tevrat değildir ve bunların da Musa Aleyhisselam ile bir alakaları yoktur. (...) Bugün her siyonistin kalbinde Tevrat’a olan bağlılığından dolayı bir dünya hakimiyeti kurmak planı yatmaktadır. Ortak Pazar da bunun bir tatbikatı olarak ortaya atılmıştır. Ortak Pazar, zahiri görünüşü itibariyle altı Katolik memleketin birleşmesinden ibaret bir topluluk olarak başlamış zannedilir. Halbuki aslında Ortak Pazar Siyonistlere gidip dayanan bir teşkilattır.

Bilahare altı Katolik memlekete bu fikri getirip kabul ettirdiler. (Siz aranızda birbirinizle niçin harb ediyorsunuz?...) dediler Alman ve Fransız’a. Bu nasıl olacak? Bunun için Papaya geldiler. Bugünkü Papa'nın istişare meclisinin ekserisinin Yahudi olduğu bildirilmektedir. Bunlar vasıtasiyle gizli fikri Papaya açtılar. (Aralarında gümrükleri kaldırmak suretiyle yavaş yavaş tek devlet olmaya gitsinler.) dediler. Papa bu fikri kabul etti 1954’te yapılan büyük Katolik kongresinde üç Avrupa memleketini temsil eden Almanya Başvekili Katolik Adenauer, Fransa Başvekili Katolik Schuman, İtalya Başvekili Katolik De Gasperi bir Katolik birliği kurmak fikri kendilerini okşadığı için, Katolik kongresinde Ortak Pazar kurma kararı aldılar”.

Erbakan’ın bu konuşmalarına baktığımızda, özetle Türkiye’nin Ortak Pazar’a girmesi halinde Batı’nın sömürgesi olacağı; Müslüman Türkiye’nin Hıristiyan Avrupa içinde eritileceği dile getirilmektedir7.

Özgür İnsan Dergisi’nde Ortak Pazar

Bülent Ecevit’in CHP Genel Başkanı olduğu 1972 yılında partinin yayın organı olarak ortaya çıkan Özgür İnsan dergisinde yayınlanan Özhan Uluatam’ın “Türkiye’nin Kalkınması ve Uzun Dönemli Strateji” adlı makalesinde şu görüşlere yer veriliyor:

“Ortak Pazar üyeliğinin ilke olarak kabulü, ekonominin böyle bir topluluk içinde yaşıyabilmesi için köklü değişmeler geçirmesini gerekli kılıyor. Türkiye, hızla sanayileşmek, daha çok üretmek, daha iyi ve daha ucuz şekilde üretmek, dış ticaretinin hem bünyesini değiştirmek, hem de ihracatını büyük rakipler önünde arttırmak zorunda” 8.

Aynı dergide, Ali Nejat Ölçen “Ortak Pazar Çıkmazı” adlı makalesinde açık bir şekilde Ortak Pazar’a tavır alıyor ve diyor ki: “Ortak Pazarın ya yanında ya da karşısında olmak gibi iki zıt davranıştan tüm vazgeçerek, hem yanında, hem karşısında bir yöntem izlememiz gerekli. Aktif politikanın tanımından bunu kasıtlıyoruz. Taviz peşinde koşan sünepe bir politikadan sıyrılıp, dinamik, akılcı ve uygar bir yöntem izlemek demektir bu. Ortak Pazar dışında kalan, örneğin Yakın Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle dış ticaret ilişkilerini daha çok pekiştirerek izleyebiliriz böyle bir politikayı.

Galiba bunu yapmak zorundayız” 9.

7 Erbakan, age., ss. 19-21; Necmettin Erbakan, Millî Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975, s. 235 vd. 8 Özgür İnsan, sayı 5, Ekim 1972, ss. 29-36. 9 Özgür İnsan, sayı 13, Haziran 1973, ss. 22-25.

5

Ak Günlere (1973 Seçim Bildirgesi) ve AET

CHP’nin Ecevit liderliğinde katıldığı ve birinci parti olduğu 1973 seçimleri öncesinde yayınlanan Ak Günlere adlı seçim bildirgesi AET’ye daha dengeli ve objektif olarak bakmaktadır:

“CHP Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilişkilerin sürdürülmesinden yanadır. CHP, Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna tam üye olarak katılmasını, ekonomik açıdan olduğu kadar siyasal açıdan da yararlı görür”.

Türkiye, Batı Avrupa’daki bütünleşme hareketi içinde yerini almalıdır. Yeni uluslar arası gelişmeler ve büyük devletler arasındaki yeni yakınlaşmalar karşısında, Türkiye’nin geleceği ve güvenliğinde Batı Avrupa ile sıkı bir işbirliği ve dayanışmanın etkisi daha da artmıştır.

AET ile bütünleşme hareketinde, hem Türkiye’nin Topluluğa yük olması, hem de Topluluğun Türkiye’ye yük olması doğru değildir. Adalet Partisi hükümetleri ve 12 Mart 1971 sonrasındaki hükümetlerin yanlış ve zayıf politikaları sonucunda ortaya çıkan durum kaygı vericidir. “Bu durum değişmezse, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Türkiye için taşıyamayacağı bir yük olacaktır; Türkiye de, bir ölçüde, Avrupa Ekonomik Topluluğuna yük olmak ve bunun bedelini, ulusal onurundan ve bağımsızlığından ağır fedakarlıklarla ödemek zorunda kalacaktır. Giderek o yüzden toplulukla ilişkilerimizi sürdürmek çok zorlaşabilir”.

AET ile bütünleşme yolunda adımlar atan Türkiye’nin elde ettiği tavizler, AET’ye üyeliği söz konusu olmayan başka bazı ülkelerin elde ettiği tavizlerden çok daha gerilerdedir. Özellikle tarımsal ürünlerde bunun pek çok örneği vardır. Sanayi ürünleri bakımından da Türkiye’nin elde ettiği tavizler de tatmin edici değildir. Çünkü, Türkiye’nin asıl ihraç ettiği bazı sanayi ürünleri büyük çoğunlukla bu tavizlerin dışında kalmıştır. Sanayi alanında Türkiye’nin verdiği tavizler ise, Türkiye’nin bağımsız bir sanayi toplumu olmasını engelleyecek niteliktedir. AET ile ticari ilişkilerimiz, hızla Türkiye’nin aleyhine işlemektedir.

“CHP iktidarı, Türkiye’nin ekonomik gelişmesini, yalnız sanayi alanında değil, tarım alanında bile ciddi olarak engelleyebilecek bu koşulların süratle değiştirilmesi için gerekli girişimlerde bulunacak ve kesin sonuç almağa çalışacaktır. Bu yönde başarı sağlanamazsa, Türkiye’nin, ekonomik gelişmesi de, Topluluğa tam üye olabilecek duruma gelmesi de tehlikeye düşmüş olur” 10.

XXIII. Kurultay’a (1976) Sunulan CHP PM Raporu’nda AET

Rapora göre; AET sorunu, Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği 1973 yılından itibaren Türkiye için daha da önem kazandı. Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti AET ile yaşanan sorunları çözme eğiliminde değildir ve sorunu erteleyen bir politika izlemektedir. AET konusunda yaşanan çıkmazın diğer nedeni ise, yapılan anlaşma ve protokollerin niteliğidir. 1976 yılında özel sektör, AET sorununun önemini kavramaya başladı. AET ile kurulan ilişkilerin Türkiye’nin gelişmesi için elverişli olmadığı ve ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiği dile getirildi.

“MC’nin içindeki görüş farklılıkları ve uzlaşmazlıklar, AET gibi çok önemli bir konunun en bunalımlı aşamasında bir hükümet sorunu yaratacak boyuta varmamıştır. Böyle oluşu, olsa olsa farklı görüşe sahip görünenlerin AET sorununu çözmemek ve bunu ertelemekte uzlaştıklarını gösterebilir. Nitekim, AET-Türkiye ilişkilerinin en önemli 10 Ak Günlere, Cumhuriyet Halk Partisi 1973 Seçim Bildirgesi, Ankara, 1973, ss. 223-227.

6

düzenleyici organı olan Ortaklık Konseyi 1976 Mart ayından bu yana yapılan ertelemelerden ötürü toplanamamıştır. Bu Konseyin toplanamaması ilişkilerin yürütülememesi demektir”.

AET-Türkiye ilişkilerinin güncel iki sorunu vardır:

Birincisi, Türk işçilerinin AET ülkelerinde serbest dolaşımı. Katma Protokol’e göre, bu dolaşımın 1 Aralık 1976 tarihinde başlaması ve Aralık 1986 tarihinde tamamlanması gerekmektedir. Bu dolaşımın başlayabilmesi için, bazı hazırlıkların yapılması ve Ortaklık Konseyi’nin onayı gerekiyordu. Bunların hiçbiri yapılmadı. Söylentilere göre AET, Türk işçilerinin serbest dolaşımı için bazı teklifler getirdi. AET Türk işçilerinin serbest dolaşımını istememekte, sadece yıllardır AET ülkelerinde çalışan Türk işçilerine bazı sınırlı haklar tanımayı istemektedir. Bu, serbest dolaşım değildir; serbest dolaşım başlıyormuş izlenimi veren bir oyalama taktiğidir. Serbest dolaşım –kademeli de olsa- tüm Türk işçilerini kapsamalıdır. MC hükümeti bu konuda AET’yi sıkıştırmak zorundadır. Bu yapılmazsa, AET’ye büyük bir ödün verilmiş olur.

İkincisi, 1 Ocak 1977 tarihinde Türkiye’nin AET’nin Ortak Gümrük Tarifesi’ne ilk kez adım atması ile ilgilidir. Türkiye, serbest dolaşım hakkını elde etmeden OGT’ye adım atmamalıdır.

Bu iki konu kadar güncel olmamakla beraber, önemli olan diğer iki konu da tarım tavizleri ve mali yardım konularıdır. AET tarım konusunda Türkiye’ye önemli tavizler vermeye niyetli değildir. Mali yardım konusunda ise, MC hükümetini hafife almıştır. MC hükümetinin istediği 1 milyar dolar civarında iken, AET’nin MC’ye önerisi 310 milyon dolar kadar oldu.

“AET sorununun bugün MC tarafından arka plana itilen önemli konusu, Türkiye’deki sanayinin yapısı, gereksinimleri ve gelişmesi konusudur. Bu konu, temel atma edebiyatı ardına gizlenen MC’nin cevaptan yoksun olduğu sorunlarla doludur. (...)

AET çevreleri, MC’nin erteleme politikası karşısında ses çıkarmamakla ve durumu düzeltecek büyük çaplı girişimlerden sakınmakla, bu konuda bu hükümete bel bağlamadıklarını da göstermiş oluyorlar. Bu bakımdan, AET sorununun yarın nasıl bir çözüme kavuşacağı, Türkiye’de öncelikle CHP’nin sorunu haline gelmektedir. CHP’nin iktidara gelmesi halinde, karşılaşacağı en önemli birkaç sorundan birinin bu olacağını söylemek abartma olmaz” 11.

Erol Manisalı, AET ve Meydan Dergisi

Erol Manisalı, Meydan dergisinde Ocak 1977 tarihinde “Ekonomik İlişkiler Konusunda Türkiye ve AET’ye Düşen Görevler” adlı makalesinde Türkiye-AET ilişkilerine bugüne nazaran daha yapıcı bir şekilde yaklaşmakta ve şunları söylemektedir:

“... AET, sermaye hareketleri, mal hareketleri ve teknoloji hareketleri bakımından dünya üzerinde nisbi önemini giderek genişletmektedir. Bu genişleme içinde Türkiye de payını alacak ve bu durum Türkiye ile AET arasındaki ekonomik ilişkilerin daha da yoğunlaşmasına yol açabilecektir.

Bütün bu saydığımız faktörler, Türkiye ile AET arasındaki ekonomik ilişkilerin, ‘ortaklık anlaşması dışına çıkılsa bile’ azalmayacağını kanıtlayan etkenlerdir. Bu bakımdan,

11 Cumhuriyet Halk Partisi, CHP XXIII. Kurultayı Parti Meclisi Raporu, 27-30 Kasım 1976, Ankara, ss. 82-84.

7

Türkiye-AET anlaşmalarının mevcut hükümlerinin Türkiye’nin zararına olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini tartışırken, ortaklık anlaşmalarında şu veya bu derece yapılacak değişikliklerin ve ortaya konacak yeni yapının ‘Türkiye’yi Batı Avrupa’dan koparacağı kuşkusunu’ içimizden atmamız gerekir. (...)

Türkiye, gümrük birliği ile entegrasyonla ilgili olarak, ‘ayrıntılı yükümlülükler altına girme kararını’ en az 10-12 yıl sonra vermek zorundadır. AET ile olan ekonomik ilişkilerde böyle bir yapıya dönüşme, ‘Türkiye ile AET arasındaki ekonomik ilişkilerin daha sağlıklı temellere oturmasına sebep olacaktır” 12.

Meydan’ın aynı sayısında Memduh Yaşa, Türkiye’nin AET’ye girme yolundaki tercihinde daha çok etkili olan faktörün “politik” olduğunu söylemektedir. Yazara göre, AET’ye girmek sanayileşmekten vazgeçmek değildir. Türkiye kamuoyu, AET’ye girmenin ya da girmemenin maliyetini tartışmalıdır13.

Derginin yazarlarından biri olan AP’li Kâmran İnan, anılarında 1976 yılının Ocak ayında Cumhuriyet Senatosu’nda yaptığı konuşmadan söz ediyor: “Yunanistan’ın tek taraflı olarak Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girmesine seyirci kalmak büyük hata olur ve bunun faturası ilerde ağır şekilde ödenir”. Zamanın yine AP’li Dışişleri Bakanı (İhsan Sabri Çağlayangil) ise “Komşumuz Yunanistan’ın Ortak Pazar’a girmesinden memnun oluruz” diyordu14.

Sosyalist Partiler ve AET

Yurt ve Dünya dergisinde yayınlanan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) “1977 Türkiye Raporu”nda; Batı Avrupa ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesini, Kıbrıs sorununda bazı gelişmelerin olmasına ve Türk-Amerikan ilişkilerinin düzelmesine bağladıkları belirtilmektedir. Dergiye göre, bu durum, Türkiye-AET ilişkilerindeki bunalımın başlıca nedenlerinden biridir. AET’nin Türkiye’nin tekstil ürünleri ihracatına 1977 yılında sınırlama koymasının, Kıbrıs sorununun çözümünde hiçbir gelişmenin olmamasından kaynaklanmaktadır15.

TİP’in 1978 Türkiye Raporu’nda ise, AET ile ilişkiler için, özetle şu değerlendirme yapılmaktadır: Türkiye-AET arasındaki ilişkiler 1978 yılında gerçekçi bir şekilde değerlendirilemedi. Türkiye, “isteyenin bir yüzü kara” deyip AET’den 8 milyar dolar kredi istedi. Halbuki, önceki yıllarda istediği 100 milyon dolar krediyi alamayan Türkiye’nin bu parayı alması mümkün değil. AET, Washington’daki kuruluşlar gibi Türkiye’den bazı ödünler isteyecektir. AET’nin 1980 yılına kadar İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ı üyeliğe almayı benimsemiş olduğu dikkate alınırsa, AET ile ilişkilerde ekonomik ve siyasal açıdan olumsuz gelişmeler olacağı tahmin edilebilir. Üç Akdeniz ülkesinin AET’ye üye alınması, Türkiye’nin Topluluğa satmakta olduğu sınırlı ihraç ürünleri pazarını elinden kaçırmasına yol açacaktır. Çünkü, AET’ye üye olarak alınacak üç Akdeniz ülkesi, Türkiye’nin ürettiği malları üretmektedir. Bunun sonucunda Türkiye, AET’den elde ettiği döviz gelirlerinde önemli oranda kayıplar yaşayacaktır. Yunanistan’ın AET’ye üye yapılması Türkiye’ye yönelik baskının artmasına da yol açacaktır.

12 Meydan, sayı 541-23, Ocak 1977, ss. 11-15. 13 Memduh Yaşa, “Ortak Pazara Tam Üye Olma Hedefi ve Sanayi Politikamız”, Meydan, sayı 541-23, Ocak 1977, ss. 16-17. 14 Kâmran İnan, Dış Politika, Ötüken yay., İstanbul, 1993. 15 “1977 Türkiye Raporu”, Yurt ve Dünya, sayı 8, Mart 1978, s. 166.

8

“Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalım, AET’nin istediği koşulların yerine getirilmesine olanak vermiyor. Bu yüzden AET ile Türkiye arasındaki ilişkilerin beş yıl süreyle dondurulması istendi. AET Komisyonunun bu isteği kabul edeceği sanılıyor” 16.

TİP’in “Demokratikleşme İçin Plan 78-82” adlı ayrıntılı çalışmasında AET ile ilişkiler konusu da bir başlık altında ele alınmış. Söz konusu başlığın alt başlıkları AET-Türkiye ilişkilerine nasıl bakıldığını açık bir şekilde gösteriyor:

- Burjuvazinin Ekonomik ve Politik Gerekçeleri Üst üste Çakışıyor

- Arzulanan Gümrük Birliğinin Zorunlu Sonucu: Sanayileşmeden Vazgeçme

- Ankara Anlaşması’nın Türkiye’ye Getirdiği Yükümlülükler

- Türkiye’nin Geleceği İpotek Altına Alınıyor

- Bugünkü Ekonomik Yapı Bile Olumsuz Yönde Etkilenmektedir

- AET’nin Üçüncü Ülkelere Verdiği Ödün, Türkiye’ye Verdiklerinden Fazladır

- AET’nin Tarımda Verdiği Ödünler de Yıpranmaktadır; İhracatımız Artmıyor, Geriliyor

- İşgücünün Serbestçe Dolaşımı da Sağlanamıyor

- Türkiye AET’nin Pazarı Olmaktadır

- AET ile İlişkilerin Büyük Sermayeye Yararı

Ankara Anlaşması’nın Türkiye’ye getirdiği yükümlülükler, başlığı altında Türkiye’nin AET’ye başvurmasının Yunanistan’ın başvurmasından 23 gün sonra olduğu; ne olursa olsun “Batı’dan kopmama, Yunanistan’ın gerisinde kalma” korkusundan kaynaklandığı belirtilmektedir. Başvuru kararını alanlar için, “Batı dünyasına mensup olmak”, toplumun gelişmesinden ve ülkenin sanayileşmesinden önemlidir, denilmektedir17.

Sosyalist kesimin bir başka dergisi olan Ülke’de yazan İcen Börtücene’ye göre, Türkiye, “AET ile ilişkilerine de biçim verememiş, özellikle tarımsal ihraç ürünlerine, tekstile ve yabancı ülkelerde çalışan Türk işçilerinin serbest dolaşımına konan kayıtlamaları kaldırıp ilişkilerini sağlıklı bağlara oturtamamıştır. Türkiye hâlâ AET için bir pazar, denizi ve kumu ile ve güneşi ile yalnızca bir dinlenme evi özelliği taşımaktadır” 18.

Ecevit Hükümeti (1978-1979) ve AET

1978 yılının Ocak ayında CHP, AP’den transfer edilen 11 milletvekilinin de içinde bulunduğu bir hükümet kurdu. Hükümetin içinde Cumhuriyetçi Güven Partisi ile Demokratik Parti de vardı. 1970’li yılların zayıf hükümetlerinden biriydi bu. Meclis’teki çoğunluğu bıçak sırtındaydı. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, siyasal istikrarsızlık, terör, ambargo, yüksek petrol fiyatları ve Kıbrıs sorunu, AET ile ilişkilerde ilerlemenin önündeki engellerdi.

16 “1978 Türkiye Raporu”, Yurt ve Dünya, sayı 14, Mart 1979, ss. 196-197. 17 Türkiye İşçi Partisi, Demokratikleşme İçin Plan ’78-’82, Türkiye İşçi Partisi Yayınları, İstanbul, Aralık 1978, ss. 91-104. 18 İcen Börtücene, “CHP İktidarının İzlediği Ekonomi-Politika Üzerine Düşünceler”, Ülke, sayı 5, yıl Ekim-Kasım-Aralık 1978, ss. 213-225.

9

Ecevit hükümetinin AET’nin üyelik teklifini reddettiği iddiası son yıllarda sık sık dile getirilmektedir. Bu iddiayı dile getirenlerden biri de Yalçın Doğan’dır. Doğan, 3 Ocak 2004 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Geceyarısı Muhteşem Teklif” adlı popülist yazısında kaçırılan bir fırsattan söz etmektedir:

“Yıl 1978. AB, o zamanki adıyla, AET, yani Avrupa Ekonomik Topluluğu Brüksel'de bir toplantı yapıyor. Üç yıl sonra, 1981de Yunanistan AET'ye üye oluyor. Ya Türkiye?..

Brüksel'de karar hemen veriliyor: ‘AET'den birinin derhal Ankara'ya giderek, Türkiye'nin tam üyelik başvurusunda bulunması için, öneri götürmesi. Böylelikle, Yunanistan ile Türkiye arasında siyasal denge kurulması.’

Dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Tindemans Ankara'ya bu öneriyi götürmesi için, biçilmiş kaftan. Çünkü, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'le dostlukları var.

Tindemans işte o uçaktaki yolcu. Gece yarısı özel bir uçağa atlıyor, ver elini Ankara. Bu ziyaret Ankara'da çok gizli tutuluyor. Belçikalı Bakan hava alanından doğru Başbakanlık Konutu'na gidiyor. Ecevit'e öneriyi götürecek ve aynı akşam ülkesine geri dönecek.

BİZ PAZAR OLURUZ

Hayati bir toplantı!.. O sırada İspanya ve Portekiz de AB için sıra bekliyor. Ama, öncelik Türkiye'de. Üstelik, ekonomik olarak, o sırada Türkiye İspanya ile hemen hemen aynı, ama Portekiz'den ilerde.

Tindemans, AET'nin tarihsel önerisini sunuyor Ecevit'e:

‘Haydi, hemen başvurun!.. Yunanistan giriyor, daha sonra çok ne olur bilinmez. Ama, şimdi Türkiye ile üyelik görüşmelerini hemen başlatacağız.’

Son yirmi yıldır, görüşme tarihi alabilmek için yırtındığımız bir gerçek. Yıl 1978 ve işte fırsat ayağımızda. Başbakan Ecevit'in yine tarihsel yanıtı:

‘Biz AET'ye girmeyi düşünmüyoruz!..’

Tindemans şaşkın. Ecevit sürdürüyor:

‘Çünkü, biz AET'ye girersek, sizin pazarınız oluruz. Bizim ekonomimiz bu ortaklığı kaldıramaz.’

Tindemans, Brüksel'e eli boş dönüyor. Türkiye ise, yirmi yıldır AB yolunda çırpınıyor” 19.

Yalçın Doğan’ın yazısında bazı yanlışlar var. Her şeyden önce Leo Tindemans o dönemde Belçika Dışişleri Bakanı değil. Kendisi Nisan 1974- Ekim 1978 tarihleri arasında Belçika Başbakanı20. Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönem 1980 sonrası. Elimizdeki bilgilere göre söz konusu yıl içerisinde Tindemans Türkiye’ye gelmemiş. Tindemans’ın Türkiye’ye ilgisi, Dışişleri Bakanlığı dönemine ait:

12 Temmuz 1985: “Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans Brüksel'de yaptığı açıklamada, ‘İspanya ve Portekiz'in AET'ye kabulünden sonra, topluluğun Türkiye'ye

19 Yalçın Doğan, “Geceyarısı Gelen Teklif”, Hürriyet, 3 Ocak 2004. 20 encyclopedia.thefreedictionary.com/Leo%20Tindemans; www.premier.fgov.be/fr/formerpm/portraits/l_tindem.html

10

ayıracak daha fazla zamanı bulunacak ve kaydedilecek gelişmeler mutlaka olumlu olacak’ dedi” 21.

16 Temmuz 1985: “Cumhuriyet gazetesine özel bir demeç veren, Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans, Türkiye AET ilişkilerinin normalleşmesi için ilk fırsatta girişimlerde bulunacağını açıkladı” 22.

1987: Türkiye, AET’ye tam üyelik için resmen başvurdu. Başvuru, Devlet Bakanı Ali Bozer tarafından Belçika Dışişleri Bakanı ve AET Dönem Başkanı Leo Tindemans'a verildi23.

Söz konusu yıllarda AET Genel Sekreteri Emile Noel’di. Noel, 1922 yılında Türkiye’de doğmuş bir Belçikalı’ydı. AET Genel Sekreteri olarak Türkiye ile daha fazla ilgilenmiş olması gerekirdi24. Yalçın Doğan’ın sözünü ettiği Tindemans değil, bir başka Belçikalı olan Noel olmalı. Sözünü ettiği teklifin olup olmadığı ayrı bir konu. Noel’in 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye ile ilişkisine ilişkin bulabildiğim bazı bilgiler şöyle:

5 Aralık 1976: AET Genel Sekreteri Emile Noel verdiği demeçte, “serbest işçi dolaşımı konusunda Türkiye ile uzlaşmak üzereyiz” dedi25.

7 Aralık 1976: AET Genel Sekreteri Emile Noel’in TRT'ye verdiği demeç: “Bugünkü gelişme hızıyla gitse dahi Türkiye'nin 25 yıl sonra bile AET'ye tam üye olması imkansızdır” 26.

7 Mart 1977: AET Genel Sekreteri Emile Noel, beraberinde AET Avrupa ve EFTA Dairesi Başkanı Duchateau ve Brüksel'deki Daimi Temsilcimiz Tevfik Saraçoğlu olduğu halde Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan'ın çağrılısı olarak Ankara'ya geldi.

8 Mart 1977: Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, AET Topluluklar Genel Sekreteri Emile Noel ile yaptığı görüşmede, ilişkilerin Türkiye aleyhine geliştiğini bildirerek, katma protokolde değişiklik yapılmasını istedi.

Emile Noel ise, bu görüşe katılmadığını AET'nin temel ilkelerinin değiştirilmesini kabul etmeyeceğini belirtti.

9 Mart 1977: AET Genel Sekreteri Emile Noel, Ankara'dan ayrılmadan önce Milliyet gazetesine verdiği özel demeçte, pamuk ihracatı ile ilgili anlaşmazlığın 15 Mart'ta Brüksel'de yapılacak toplantıda çözümleneceğine inandığını açıkladı27.

1978 yılının kronolojisine bakıldığında Tindemans ya da Noel’in Türkiye’ye gelmediği görülmektedir. Başbakan Ecevit ise, başta İskandinav ülkeleri olmak üzere sürekli olarak borç aramak için gezilere çıkmaktadır. 1978 yılına ilişkin Hürriyet gazetesinin yıllığını

21 www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ AyinTarihi/1985/temmuz1985.htm 22 www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ AyinTarihi/1985/temmuz1985.htm 23 www.tv8.com.tr/new_/haber/detay. asp?NewsID=31140&page=detail&type=news 24 Noel, 1970’li yılların başında Türkiye’ye gelmiş ve AET üyeliğini destekleyen İktisadi Kalkınma Vakfı’nın toplantılarına konuşmacı olarak katılmıştır. Bkz. M. Emile Noel (Avrupa Toplulukları Komisyonu Genel Sekreteri), Türkiye-AET Ortaklığının İkinci Döneminde Topluluk ve Türkiye-Ortak Pazar İlişkileri (Konferans), İKV yay., İstanbul, Mart 1971; Emile Noel (AET Komisyonu Genel Sekreteri), Genişleyen Topluluk ve Türkiye’nin İltihakı (Konferans), İKV yay., İstanbul, Temmuz 1972. 25 www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ AyinTarihi/1976/aralik1976.htm 26 www.turkiyesorunlari.8m.com/sa34/sa343.html 27 www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ AyinTarihi/1977/mart1977.htm

11

taradığımızda, AET, Yunanistan ve Türkiye hakkında birbiriyle bağlantılı şu haberlere rastlanmaktadır:

6 Mart 1978: “Ortak Pazar, Yunanistan’ın tam üyeliğine karşı çıkan bir rapor hazırladı”.

27 Mayıs 1978: “Amerika’da NATO toplantısını açacak olan Başbakan Bülent Ecevit’in nihai karara koyacağı şerh, Başkan Carter’ı endişelendirdi. NATO bizden yana, sıra Amerika’da. Amerika’nın tutumu, Türk-Yunan tezlerinden birinin galibiyetini sağlayacak. Ambargo kalkmazsa, başına ne geleceğini NATO anladı. AET’yi 12 millik karasuyu için uyardık, bunun Yunanistan’ın işine yarayacağını söyledik”.

11 Ekim 1978: “Ortak Pazar’la aramız açılıyor. Türk heyetinin 5 yıllık bağışıklık ve diğer önerileri askıya alındı”.

“Belçika Hükümeti istifa etti. Başbakan Leo Tindemans’ın istifasına 4 partiden oluşan koalisyon arasındaki anlaşmazlık yol açtı”.

23 Ekim 1978: “NATO’ya dönmek için iznimize muhtaç olan Yunanistan, Ege’de ocağımıza düştü”.

7 Aralık 1978: “Ekonomik krizin çözümü, IMF’de kilitlendi kaldı. NATO, Avrupa Ortak Pazarı’nı; Ortak Pazar ise IMF’nin olumlu cevabını bekliyor”.

8 Aralık 1978: “NATO ve Ortak Pazar’dan kredi isteklerimize olumlu cevap çıkmadı. IMF katı tutumunu değiştirmiyor. Ticaret Bakanı Teoman Köprülüler, ‘El açmakla kalkınma olmaz’ dedi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin köklü tedbirler alınırsa ekonominin iki yıl sonra düzeleceğini söyledi”.

14 Aralık 1978: “Başbakan Bülent Ecevit, resmi ziyarette bulunduğu Norveç’ten de para istedi”.

16 Aralık 1978: “Avrupa Türkiye’ye acil yardım için fon kuruyor. Başbakan Bülent Ecevit’e Brüksel’de umut verildi. Avrupa kuruluşları Türkiye’nin sorunlarına çare ararken, Avrupa devletleri bazı önemli şartlar ileri sürüyor”.

19 Aralık 1978: “Yunanistan, Lahey Adalet Divanı’nda umduğunu bulamadı. Divan, Ege sorununu görüşmeyi reddetti” 28.

Ecevit hükümeti, 1979 yılının Ekim ayına kadar iktidarda kaldı. Uğranılan seçim yenilgisinden (milletvekili ara ve Senato kısmi seçimleri) sonra görevden ayrıldı. Yalçın Doğan’ın sözünü ettiği ziyaret Tindemans (ki Tindemans bu sıralarda başbakan değil!) ya da Noel tarafından Ocak-Ekim 1979 tarihleri arasında yapılmış olabilir mi? Bu sorunun cevabı da, hayır! Bu tarihler arasında konuyla ilgili olarak yer alan haberler şunlar:

24 Ocak 1979: “Ortak Pazar, Türkiye’ye acil yardımı görüştü. AET Komisyonu, Türkiye’ye kredilerin iki katına çıkarılmasını kararlaştırdı”.

30 Ocak 1979: “Ortak Pazar’a tam üye olma garantisi alan Yunanistan, şimdiden topluluk üyelerini Türkiye aleyhine kullanmaya başladı”.

7 Mart 1979: “Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu, Norveç’te borçlarımızı erteletmeye çalışıyor. AET 9’lar toplantısında Türkiye gene komisyona havale edildi”.

28 Hürriyet 1979 Yılı Ansiklopedik Yıllığı, İstanbul, 1979.

12

28 Mayıs 1979: “Yunanistan’ın Ortak Pazar’a girişi için Avrupa’dan Atina’ya bir cumhurbaşkanı ve üç bakan geldi. Yunanistan Ortak Pazar’a katılınca, Türk işçilerinin Avrupa’da serbest dolaşımı iyice tehlikeye girdi” 29.

Buradaki verilerden yola çıkarak, Türkiye’ye AET’ye üye olması konusunda bir teklifte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Ecevit’in başbakanlığı döneminde (Ocak 1978-Ekim 1979) ne Tindemans ne de Noel Türkiye’ye gelmiştir. Dolayısıyla, Yalçın Doğan’ın verdiği bilgiler gerçeğe dayanmamaktadır.

Türkiye’nin yoğun olarak kendi iç sorunlarıyla boğuştuğu bu dönemde Cunta yönetiminden kurtulmuş olan Yunanistan AET’ye üye olmak için 12 Haziran 1975 tarihinde başvurmuştu. O sırada cunta yönetiminden kurtulan ve demokrasiye yelken açan Yunanistan’a Batı dünyasında büyük sempati vardı. Dış ilişkilerinde hep Yunanistan’ı dikkate alarak bir politika izleyen Türkiye, bu kez Yunanistan’ın tam üyelik başvurusunu izlemedi. Halbuki, 1959’da AET’ye başvuru süreci, Yunanistan’ı izleme politikasının bir devamı niteliğindeydi. Yunanistan’ın AET’ye tam üyelik başvurusu yaptığı günlerde ABD Kongresi, Türkiye’ye uygulanan ambargoyu kaldırmayı reddetmişti. Bunun üzerine Türkiye, ülkedeki tüm Amerikan üslerinin kapattığını açıkladı. Böylece, Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkileri “kaygı verici” bir döneme giriyordu. İç ve dış sorunların dev boyutlara ulaştığı söz konusu tarihte Türkiye’de MC hükümeti iktidardaydı; Başbakan Süleyman Demirel, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’di. Yunanistan’ın tam üyelik başvurusunu izleme konusunda ne hükümetten ne de iş çevrelerinden bir ses çıktı. Tek ses çıkaran Büyükelçi Tevfik Saraçoğlu idi30. Saraçoğlu; “Yunanistan’ı önlemek için biz de derhal müracaat edelim. Bize ne EVET, ne de HAYIR diyeceklerdir. Bu durumda da Yunanistan’ın üyeliği geri bırakılabilir. Aksi durumda Türkiye, Yunanistan’ın içinde bulunduğu bir AET’nin dışında kalamaz. Bu düşünülemez dahi” diyordu. Ancak, kendisini dinleyen çıkmadı31. İşte belki bu, kaçırılan ilk fırsattı.

Erol Manisalı ve Gündüz Aktan, AET üyelerinden bazılarının Yunanistan’ın üyeliğini engellemek için Türkiye’ye de tam üyelik başvurusunda bulunmasını istediğini yazmaktadırlar. Gündüz Aktan, “Bu da Nereden Çıktı?” başlığıyla 17 Ocak 2004 tarihinde Radikal gazetesindeki yazısında, hem Yalçın Doğan’ın yazısına cevap vermekte, hem de olayın iç yüzü ile ilgili olarak şunları anlatmaktadır:

“1974 Kıbrıs müdahalesinden sonra Yunanistan’daki junta tasfiye edildi. Paris’te ikamet etmekte olan Karamanlis geri döndü. Juntayı desteklediği ve Kıbrıs’a müdahalemizi engellemediği gerekçesiyle Yunanistan’ın Batı ile ilişkileri krize girdi. Tepki olarak NATO’nun askeri kanadından çıktılar. Bu koşullarda Yunanistan’ı, Batı içinde tutmak için dönemin Fransız cumhurbaşkanı ve Karamanlis’in dostu Giscard D’Estaing, bu ülkeyi AET üyesi yapmak istedi. Diğer üye ülkeler buna itiraz ettiler.

İşte bu bağlamda, kendisi İzmirli bir ’lövanten’ olan AET Komisyonu Genel Sekreteri Emile Noel, AET nezdindeki büyükelçimiz rahmetli Tevfik Saracoğlu’na Türkiye’nin hemen üyelik başvurusunda bulunmasını, bunun sonucunda kuvvetli ihtimal üye olamayacağımızı, 29 Hürriyet 1980 Ansiklopedik Yıllığı, İstanbul, 1980. 30 1972-1978 yılları arasında Türkiye’nin AET’de daimi temsilci olarak görev yapan Saraçoğlu’nun AET-Türkiye ilişkilerine ilişkin bir de kitabı vardır. Bkz. Tevfik Saraçoğlu, Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu Ortaklığı (Anlaşmalar), Akbank Ekonomi yay., İstanbul, 1992. 31 Birand, age., s. 328 vd. Birand’ın anlattığına göre bu dönemde Dışişleri Bakanlığı içinde bu konuda çatışma olduğu gibi, özellikle DPT-Dışişleri çatışması yaşanmaktadır. AET’ye karşı çıkanların başında DPT müsteşarı (1967-71, 1979-1980) Turgut Özal da bulunmaktadır.

13

ama Yunanistan’ı istemeyenlerin buna dayanarak Yunan başvurusunu da reddedebileceklerini söyledi. Saracoğlu da bu görüşü destekleyerek Ankara’ya yazdı. Hatta Noel, müracaat mektubumuza ilave edilmesini istediği argümanlara ilişkin bir de metin hazırladı. 1986-88 arasındaki görevim dolayısıyla bu muhaberatı biliyorum.

Demek ki o zaman müracaat etmediğimizden dolayı AB üyeliğini kaçırmış değiliz. Ama Yunan üyeliğini engellememek suretiyle başımıza açtığımız dertler ortada.

Öte yandan müracaat etseydik, belki Yunanistan’ın üyeliğini önleyebilirdik, ancak bugün yaptıkları gibi genişleme atılımlarından birinde, bizi üye yapmazken, Yunanistan’ı yine de üye yapabilirlerdi. (...)

Yalçın Doğan’ın Hürriyet’teki 3 Ocak yazısını okuyunca şaşırdım. Doğan, Tindemans’ın Belçika Dışişleri Bakanı olarak 1978’de Türkiye’ye geldiğini ve Sn. Ecevit’e Türkiye’nin üyelik başvurusunda bulunmasını tavsiye ettiğini, bunu kullanmamakla fırsatı kaçırdığımızı yazdı.

Ben dosyalarda Tindemans’ın böyle bir girişimde bulunduğuna dair bir kayda rastlamadım. Konuyu o zaman AET’den sorumlu daire başkanı olan emekli büyükelçi Yıldırım Keskin’e sordum. O da şaşırdı. Kendi döneminde böyle bir ziyaretin yapılmadığını söyledi. Keskin’e göre 1978’de Tindemans başbakandı. Ziyaretinin, Dışişleri’nin bilgisi dışında yapılmış olması imkânsızdı. Ama Tindemans aynı yıl başbakanlıktan ayrıldıktan sonra milletvekili olarak Sn. Ecevit’le bir görüşme yapmış olabilirdi” 32

Erol Manisalı, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri” adlı makalesinde şu görüşleri ileri sürmektedir:

“Emile Noel’in Brüksel’den gelip, Ankara’da Ecevit’e, ‘siz de A.E.T.ye başvurun’ dediği dönemde, mutfakta başka bir aş pişiriliyordu. Emile Noel meselesinde Ecevit yıllar boyu yok yere suçlandı; ‘1978’de Emile Noel başvurun dediği zaman Ecevit Brüksel’in kapısını çalsaydı tam üye olmuştuk; Fırsatı Ecevit ziyan etti’ sözleri yıllar yılı yazıldı, söylendi.

Oysa Emile Noel Ecevit’e, Yunanistan’ın başvurusunu sulandırtmak için bu öneriyi yapmıştı; işin böyle olduğunu Besim Üstünel’e İktisat Fakültesi’nin Nisan 2001 toplantısında, Marmara otelinde ilân ettirdim ve Cumhuriyet’te de yazdım. Ayrıca ben de Emile Noel ile Abdullah Lokantası’nda görüştüm ve aynı sonucu çıkardım.

O halde, fırsat kaçırdık diyenlerin amacı neydi? Onlar hep, “Avrupa haklıdır, biz haksızız” diye yıllardır Avrupa’nın Türkiye’deki ‘acentalığını’ yapan çevrelerin yakıştırmasıdır; perspektif bozulmasın diye!” 33

Aktan ve Manisalı’nın yazılarından anlaşılan Noel’in Yunanistan’ın önünü kesmek için Türkiye’nin üyelik başvurusunda bulunmasını istediği şeklinde. Ancak her iki yazar arasında bir fark var. Aktan bu talebin Yunanistan’ın tam üyelik başvurusundan sonra olduğunu belirtiyor. Yani, 12 Haziran 1975 sonrası, Demirel başbakan, Çağlayangil dışişleri bakanı. Manisalı’nın verdiği bilgi ise, 1978 yılında olduğuna ait. Ecevit başbakan, Gündüz Ökçün dışişleri bakanı. Aktan’ın belirttiği tarih de söz konusu olabilir, malum Yunanistan’ın tam üyelik başvurusunun hemen ertesi. Manisalı’nın belirttiği tarih de olabilir. 6 Mart 1978 tarihinde “Ortak Pazar, Yunanistan’ın tam üyeliğine karşı çıkan bir rapor hazırladı” şeklinde daha önce söz ettiğimiz haberin bir yansıması olarak değerlendirilebilir ve Türkiye’ye böyle bir öneri yapılmış olabilir.

32 Gündüz Aktan, “Bu da Nereden Çıktı?”, Radikal, 17 Ocak 2004. 33 www.istanbul.edu.tr/iktisat/ emanisali/Turkiye_AB/TurkiyeAvrupaBirligi.htm

14

Noel’in teklifine değinmemekle beraber, dönemin koşullarını Bülent Ecevit 19 Ocak 2004 tarihli basın açıklamasında şöyle anlatıyor:

“Son günlerde bazı çevreler Avrupa Birliği ile 1970’lerdeki ilişkilerimiz konusunda gerçek dışı bazı iddialar ileri sürüyorlar.

Güya o dönemde Avrupa Birliği Türkiye’ye kapısını açmış, Yunanistan’la birlikte Türkiye’ye çağrılarda bulunmuş... Hatta bu amaçla güya Belçika Başbakanı Türkiye’ye gelip üyelik için özel davette bile bulunmuş... Ama Başbakan olarak güya ben bu davetleri, bu olanakları reddederek Türkiye’nin büyük bir fırsat kaçırmasına neden olmuşum!

Bu iddiaların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Yunanistan’ın başvurusu sırasında ben Başbakan değildim. O dönemde Avrupa Birliği (o zamanki adıyla AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU)

kurucu ortak üye olarak bize sağladığı olanaklardan çok daha fazlasını da bölge dışındaki başka bazı ülkelere sağlıyordu.

AET ülkelerindeki serbest dolaşım hakkı bile bizim yurttaşlarımızdan esirgeniyordu. 1974’de Başbakanlığa geldiğimde çok ağır ekonomik güçlükler devralmıştık. Bu güçlükleri bir ölçüde olsun aşabilmek ve üyelikle ilgili yükümlülüklerimizi yerine getirebilmek için dışsatımımızı ve yatırımlarımızı arttırmaya uğraşıyorduk; fakat AET, bu konuda bize yardımcı olmak yerine, güçlükleri büsbütün artırıyordu. Örneğin ne zaman bir sanayi ürünümüzü AET üyelerine satmak istesek karşımıza kota sınırlamaları çıkarılıyordu.

Kendimizi üyeliğe hazırlayabilmek için ivedilikle bazı kredilere gereksinmemiz vardı; fakat o konuda da AET’den kolaylık görmüyorduk.

Kısacası, AET, 1963’te Ankara Antlaşması’yla ortak üyeliği elde ettiği için Türkiye’yi adeta cezalandırıyordu.

Benim 1978-1979’daki Başbakanlığım döneminde, Türkiye’de, Avrupa ile ilişkilerimizi hızlandırmak için kendi içimizde kamuoyu baskısı da yoktu. Tersine, solcusu da sağcısı da o dönemde AET konusuna soğuk bakıyordu. Hatta, ‘Onlar ortak, biz Pazar’ diyerek alaya alıyordu.

O yıllarda benim Başbakanlık dönemim dışında bu konuyla ilgilenen başka hükümetler de yoktu. Bütün başka hükümetler ve partiler o yıllarda ağır iç sorunların baskısı altındaydılar.

Fakat 1978-1979’daki karma yapılı hükümetimiz AET sorunu ile yoğun biçimde ilgilenmişti.

Gerek Ankara’da gerek Brüksel’de düzenlediğim veya katıldığım toplantılarda AET ile ilişkilerimizi geliştirebilmek için olağanüstü çaba gösteriyordum.

Onun için bu konuda son günlerde bana yöneltilen eleştiriler çok haksızdır” 34.

Bu koşullar altında Türkiye, 28 Aralık 1978 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla AET’ye olan yükümlülüklerini askıya aldı. Böylece, AET serbest

34 Taşkın Eslek, “Bu Kadar Salaklığı Hak Edecek Ne Yaptık...”, http://guvercinevi.net/yazilar.asp?ID=845&h=1 Taşkın Eslek yazısında tartışmaya için pek çok metni aktarıyor ve kendisi de şu yorumu yapıyor: “Kim ne fırsat sunmuş, biz ne kaçırmışız belli değil ama ne zaman AB ile ilgili bir tartışma olsa, biri hemen atılır; ‘1978 yılında Ecevit yüzünden tarihi fırsatı teptik’. Yarım yamalak okumaya meraklı üniversiteli sürüsü ise, bu nakarata bayılıyor. ‘Evet ya, hep Ecevit yüzünden. O olmasaydı şimdi bizde Yunanistan gibi AB’ye girecektik’. Hadi gel anlat anlatabilirsen. Adam beynini saman kağıtlarıyla sarmalamış bir kez. Gazete ne yazıyorsa o. Kimseye bir şey anlatmak olanaklı olmadığı gibi, fanatiklik suçlaması da yanında hediye”.

15

dolaşım başta olmak üzere bazı yükümlülüklerden kurtulurken, Türkiye de mali konular ve gümrük birliği gibi sorunlarını ertelemiş oluyordu35.

Türkiye ile AET’nin ilişkileri bu şekilde dondurulurken, 1 Mart 1979 tarihinde Türkiye’ye gelen Yunanlı gazetecilere yaptığı konuşmadan sonra, söz konusu gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Bülent Ecevit, “Yunanistan’ın Ortak Pazar’a katılması konusundaki tutumunuzu sorabilir miyim?” şeklindeki soruya, “Bunu Yunanistan’ın kendi sorunu olarak görüyoruz. İyi şanslar diliyoruz” cevabını veriyordu36.

12’ye 5 Kala: Hayrettin Erkmen’in AET Yolunda Başarıya Ulaşmayan Çabaları Kasım 1979 tarihinde Süleyman Demirel’in başbakanlığında kurulan AP azınlık

hükümetinin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’di. Bu hükümetin de kendinden önceki hükümetler gibi şanssızlığı, güçlü bir TBMM desteğinin olmayışı idi.

Erkmen, Şubat 1980 tarihinde tam üyelik başvurusunda bulunacaklarını kamuoyuna açıkladı. Erkmen, bakanlıktan düşürülene kadar tam üyelik başvurusunda bulunabilmek için çaba harcadı. Erkmen’in acele etmesinin nedeni Ocak 1981 tarihinde Yunanistan’ın AET’ye tam üye olacak olması ve bunun sonucunda Türkiye’yi veto edebileceği endişesiydi. Nitekim Demirel’e durumu şöyle açıklamıştı:

“Ortak Pazara başvuruyu yapacağımızı satırlar arasında şubat ayında AET bakanlarına anlatmış, ardından da basına açıklamıştım. Bu defa da BBC radyosuna açıkladım. Üstelik Yunanistan, önümüzdeki ocak ayında tam üye oluyor ve Türkiye’yi veto hakkına kavuşacak. Bizim mutlaka sonbahara doğru resmi başvuruyu yapmamız gerekir. Vaktimiz yok...” 37

1980 yılının yaz aylarında, Dışişleri Bakanı Erkmen hakkında MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından “Milli menfaatlerimize aykırı politika izlediği” iddiasıyla bir gensoru önergesi verildi. 3 Eylül 1980’de gensoru görüşmeleri tamamlandı. İlginç olan önergeyi CHP’nin de desteklemesiydi. Bunun nedeni dönemin iktidar-muhalefet arasındaki düşmanlığın ileri boyutlara ulaşması olsa gerektir. Erkmen, TBMM’de eleştirileri yanıtlarken şunları söylüyordu: “MSP ahde vefasızlık örneği vermektedir. Yalnız ortada garip bir durum vardır. CHP, Atatürkçü dış politika üzerinde konuşurken çağdışı bir politika izleyenlerle beraber olmaktadır. Bu ancak olsa olsa tahrikte ittifaktır”.

12 Eylül darbesine sayılı günler varken, muhalefet iktidarı yıpratmaya çalışıyor; Demirel de bakanını feda ederek azınlık hükümetini kurtarmaya çabalıyordu. Nitekim, gazetecilerin sorusunu yanıtlarken, “Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen hakkında verilen gensoru ile ilgili olarak, hükümetin güvenoyu istemesinin mümkün olmadığını” söyledi (4 Eylül). Ecevit ise, hükümetin ayakta duramadığını boşlukta durduğunu söylüyor (5 Eylül); diğer taraftan da Petrol-İş Sendikası toplantısında “Halk trübünlerden sahaya inmeli, oyuna katılmalıdır. Böyle giderse birisi düdüğü çalar ve demokrasi biter” uyarısında (6 Eylül) bulunuyordu.

35 Çağrı Erhan-Tuğrul Arat, “AET’yle İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt I, 1919-1980, (Editör Baskın Oran), İletişim yay., İstanbul, 2001, ss. 808-853; Gülten Kazgan, “Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Türkiye İlişkileri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1, İletişim Yay., ss. 98-107. 36 Başbakan Bülent Ecevit’in Konuşmaları, Dış Sorunlar, Basın Yayın Genel Müdürlüğü yay., s. 22. 37 Birand, age., s. 403.

16

5 Eylül 1980 tarihinde gensoru önergesi ile Erkmen’in düşürülmesinden sonra, MSP Genel Başkan Yardımcısı Recai Kutan, bu durumu “Batı Kulüp zihniyetinin tasfiyesine atılan bir adım” olarak tanımladı (6 Eylül)38.

Erkmen’in bakanlıktan ayrılmak zorunda kalmasından bir hafta sonra 12 Eylül darbesi oldu. Türkiye’nin Batı ile ilişkileri büyük ölçüde koparken, Yunanistan’ın AET’ye üyeliği gerçekleşti. Erkmen’in düşürülmesinden yaklaşık 25 yıl geçtikten sonra Referans gazetesinde konuyla ilgili bir yazı yazan Eser Karakaş, “Sayın Erkmen’in AET başvuru niyeti CHP tarafından güçlü bir biçimde desteklenseydi acaba 12 Eylül darbesi bu kadar kolay gerçekleşebilir mi idi?” sorusunu sormaktadır39. Bu soru, o tarihteki AET’nin bugünkü kadar Türkiye’nin yaşamında önemli olduğu düşüncesinden yola çıkılarak sorulmuş bir sorudur. Ama önemli olan, darbenin ayak seslerinin duyulduğu bir ortamda böyle bir girişimin darbeyi kolaylaştırıcı niteliğidir.

İş Çevreleri ve Ortak Pazar

Turhan Ilgaz, Türkiye’nin AET üyelik sürecini 1970’li yıllarda ciddiye almadığını, politikacıların yanı sıra iş çevrelerinin de iç pazarda rekabet etmemek için AB üyeliğine sıcak bakmadıklarını belirtmektedir40:

“(...) Avrupa’nın Türkiye’den beklediği şeyler, Birlik üyeliğine aday bütün ülkelerden beklediği şeylerdir; Türkiye için özel koşullar dayatılmamıştır. Buna karşılık Türkiye, Ortak Pazar ile arasında, Ankara Antlaşması’yla başlatmış olduğu bütünleşme sürecinde, hiçbir yükümlülüğünü zamanında ve gerektiği şekilde yerine getirmemiştir. Basın mensupları, gazetelerinin arşivlerine inip 1970-1971 yıllarının koleksiyonlarını karıştırırlarsa ‘Katma Protokol’ görüşmelerinin nasıl açmazlarla karşılaşmış olduğunu görürler. Bunun nedeni, öncelikle, Türkiye’nin hazırlık sürecinin gerekirliklerini yerine getirmemiş olmasıydı. Bir başka nedeni, bugün televizyonlara çıkıp, ağızlarına büyük gelen lâflarla ekonomik kalkınma reçeteleri öneren sanayicilerin ve de bankacıların, iplerini ellerinde tuttukları siyasetçiler marifetiyle iç pazarı sömürme kolaycılığından vazgeçememeleri, dış rekabeti göze alamamalarıydı. Ve 12 Mart Muhtırası’nın getirdiği ‘ara rejim’de siyasi denge cambazlıklarıyla vakit geçiren Parlamento’da, Türkiye için yaşamsal önem taşıyan bu sorunla ilgilenen bir tek üye vardı: CHP İzmir milletvekili rahmetli Kemal Önder; ve onun bu duyarlılığı, ona ‘AET Kemal!’ diye ad takan partidaşları tarafından bile şakaya alınıyordu”.

1970’li yıllarda AET üyeliğine sadece aşırı sağ ve aşırı solun karşı çıktığı söylenemez. Sanayiciler de gümrük duvarlarının kaldırılmasını istemedi ve şu görüşleri dile getirdiler:

“Parlamento, ekonomi bilmiyor. Bizden 50 yıl önde olan Batı sanayisi ile yarışmamızı istiyor. Bize 1 kilo boya satıp, 1 vagon bulgur götürüyorlar!”

38 www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ AyinTarihi/1980/eylul1980.htm Erkmen’in düşürülme çabaları sırasında, Batı ile yakın ilişkilere karşı çıkan Erbakan’ın eline yeni bir silah vermek istemeyen Demirel, Erkmen’den AET’ye başvurunun ertelenmesi istedi. Böylece, Erbakan’ın öfkesini çeken bakanını kurtarabilecekti. Erkmen bu öneriye; “Beyefendi bence böyle bir geciktirme çok kötü olur. Adamlara yapacağımızı söyledik. Üstelik unutmayın Yunan vetosu da geliyor. Bunun tarihi sorumluluğu da var”. Bkz. Birand, age., s. 404. 39 Eser Karakaş, “Sayın Erkmen’i Kimler Düşürdü?”, www.referansgazetesi.com/variables/ manage/docs/1006/yazar41006.htm 40 Turhan Ilgaz, “Tekelleşen Medya, Tekdüzeleşen Kafalar”, www.ideapolitika.com/soslu/tekellesenmedya.htm

17

Bu eleştirilere AET Karma Parlamento Grubu Başkanı Kâmran İnan şöyle yanıt veriyordu:

“Sizi gümrük duvarlarının arkasında ne kadar koruyacağız? Dışarıyla rekabet edebilir hale ne zaman geleceksiniz? Yerli arabaları Mercedes fiyatına sattığınız müddetçe sanayileşemezsiniz” 41.

Sonuç

Yeşim Pekiner, Toplumsal Tarih dergisinin Ekim 2004 tarihinde yayınlanan “Türkiye 1978’de Avrupa’yı Neden Reddetti?” adlı makalesinde dönemin Dünya ve Türkiye konjonktürünün çok iyi bir analizini yapmaktadır. Burada Türkiye’nin Batı dünyası (ABD, AET) ile bozulan ve gerginleşen ilişkilere, marjinal partilerin 1974-1979 döneminde Türkiye’de koalisyon ortağı olması konusuna dikkat çekmekte ve şunları söylemektedir: “Birçok faktörün etkili olduğu siyasi kararların sorumluluğunu yalnızca liderlere, özellikle 1978’deki kritik kararı nedeniyle Bülent Ecevit’e yüklemek, kararları bütün boyutlarıyla değerlendirememenin bir göstergesidir. Nitekim, AET karşısında alınan siyasi kararlar, toplumsal talepler sonucunda ortaya çıkmış ve o dönemde bütün koalisyon hükümetlerindeki liderlerin söylemlerine girmiş bir Batı karşıtlığının somutlaşmış siyasi sonuçlarıdır” 42.

Gerçekten de o dönemde, AET’ye tam üyelik başvurusunun yapılamaması konusunda, diğer bir çok nedenin yanı sıra toplumda yükselen Batı karşıtlığına dikkat çekmek gerekir. Ülke yöneticilerine düşen, belki toplumun tepkisine rağmen bu yönden çaba harcamaktı. Ancak, MHP, MSP gibi marjinal partilerin siyasal yaşamdaki büyük etkisi, AP ile CHP’nin bir türlü bir araya gelememesi buna imkan vermeyecektir.

Türkiye’nin bu dönemde kaçırdığı fırsatların 12 Haziran 1975 tarihinde Yunanistan’ın tam üyelik başvurusu ile başladığı düşünülebilir. Tam üyelik başvurusunda Yunanistan’ı izlemeyen Türkiye geride kaldı. 1975 sonrasındaki hükümetler de bu tam üyelik başvurusunu yapamadılar. Yunanistan AET’ye tam üye olduğunda, Türkiye 12 Eylül ortamındaydı. Yunanistan cuntadan kurtulmuş, demokrasiye geçmiş ve AET’ye üye olarak sınıf atlamışken; Türkiye, 12 Eylül ortamını yaşıyordu. Yunanistan, Türkiye’ye karşı 1-0 öne geçti böylece. Durumun 2-0 olması, 12 Eylül döneminde Türkiye’nin Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusunda vetosunu kaldırması sonucundadır. 3-0 olması ise, 2004 Mayısı’nda Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB üyeliğine alınmasıdır.

Hürriyet 1977 Ansiklopedik Yıllığı’ndaki bir yazıda, Ortak Pazar’ın önemi ile ilgili şu değerlendirme yapılmaktadır:

“Avrupa’dan gelen yerli-yabancı turist otomobillerinin arka tarafına yapıştırılmış iki harf var: ‘E.U’.. Bunun anlamı: ‘Europe Unie’, yani ‘Birleşik Avrupa’ demek. Bu ufacık masum plakanın bu kadar derin ve önemli manalar taşıdığını acaba kaç kişi biliyor?” 43

Gerçekten de, 1970’li yıllarda kaç kişi, toplumun ne kadarı AB’nin önemini kavramıştı?

41 “Batı Avrupalı Dokuz Ülkenin, İleride Avrupa Birliği’ne Ön Adım Olarak Kurdukları Birleşik Pazar... Ortak Pazar (AET) Nedir?”, Hürriyet 1977 Ansiklopedik Yıllığı, İstanbul, 1977, s. 216. 42 Yeşim Pekiner, “Türkiye 1978’de Avrupa’yı Neden Reddetti?”, Toplumsal Tarih, sayı 130, Ekim 2004, ss. 28-35. 43 Hürriyet 1977 Ansiklopedik Yıllığı, s. 220.