II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil...

19
83 II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT MEBUSLARI VE FAALİYETLERİ (1908-1912) Mustafa MÜJDECİ 1* Özet “II. Meşrutiyet Dönemi” yalnızca Osmanlı Devleti’nin 1908 sonrası dönemini izah ederken kullanılan bir ifade olmaktan ziyade Türk demokrasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktasını da muhtevi bir ifadedir. Meşrutiyetin ilan edilmesi, Kanun-ı Esasi’nin yürürlüğe konulması ve Meclis-i Mebusan’ın açılması kararları, her ne kadar bu dönemi başlatan ana unsurlar olarak göze çarpsa da Türk modernleşme süreci açısından bu dönemle birlikte yaşanan “değişim” ve “dönüşüm” Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde önemli tecrübeler olarak tarihe geçmiştir. Türk tarihinde 1876’da başlayan parlamentolu yönetim anlayışı kısa bir süre sonra sona ermiş ve ancak önemli tecrübelerin yaşanacağı II. Meşrutiyet Dönemi ile yeni bir aşamaya geçmiştir. Bu dönemin hiç şüphesiz en önemli siyasal kurumu Meclis-i Mebusan olmuştur. 1908’de Türk tarihinin ilk çok partili seçiminden sonra açılan Meclis-i Mebusan, Cumhuriyet dönemi Meclislerine pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Bu çalışmada Ankara Vilayetine bağlı olarak Yozgat seçim bölgesinden II. Meşrutiyet döneminin ilk Mebusan Meclisi’ne seçilen Hayrullah Efendi ve Edip Bey’in özgeçmişleri ve Meclisteki faaliyetleri ele alınacaktır. Abstract The Deputies Of Yozgat and Their Activities In The First Turkish Parliament Of The Second Constitutional Era (1908-1912) “The Second Constitutional Era” is not just a term to be used to explain The Ottoman Empire’s period after 1908, but it also represents a very significant turning point in the history of Turkish Democracy. Despite the proclamation of Constitutional Monarchy, the implementation of The Ottoman Basic Law and forming the first Turkish Parliament seem to be the main factors that triggered to start this period. In terms of the Tukish Modernization process, “the change” and “the transformation” experienced in this period, have gone down in the history as important experiences in the transition period from the Ottoman Empire to Turkish Republic. In the Turkish History, the mode of rule via parliament, which started in 1876, came to an end after a little while; however, with the Second Constitutional Era, in which significant experiences would have been gained, it was moved to another phase. There is no doubt that The First Turkish Parliament was the most important politic foundation in this period. In 1908, The First Turkish Parliament, which was formed after the first election of the multi-party system, served as a model to many of the parliaments in the Republic period. The critical role of The First Turkish Parliament, which was formed in 1876, in the history of the Turkish Democracy has been approved by historians. In this study, the resumes of Hayrullah Efendi and Edip Bey, who were elected in the The First Turkish Parliament of The Second Constitutional Era from Yozgat’s polling district as connected to the province of Ankara, have been discussed. 1 Doç.Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, mmujdeci@ hotmail.com

Transcript of II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil...

Page 1: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

83

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT MEBUSLARI VE FAALİYETLERİ (1908-1912)

Mustafa MÜJDECİ1*

Özet

“II. Meşrutiyet Dönemi” yalnızca Osmanlı Devleti’nin 1908 sonrası dönemini izah ederken kullanılan bir ifade olmaktan ziyade Türk demokrasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktasını da muhtevi bir ifadedir. Meşrutiyetin ilan edilmesi, Kanun-ı Esasi’nin yürürlüğe konulması ve Meclis-i Mebusan’ın açılması kararları, her ne kadar bu dönemi başlatan ana unsurlar olarak göze çarpsa da Türk modernleşme süreci açısından bu dönemle birlikte yaşanan “değişim” ve “dönüşüm” Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde önemli tecrübeler olarak tarihe geçmiştir. Türk tarihinde 1876’da başlayan parlamentolu yönetim anlayışı kısa bir süre sonra sona ermiş ve ancak önemli tecrübelerin yaşanacağı II. Meşrutiyet Dönemi ile yeni bir aşamaya geçmiştir. Bu dönemin hiç şüphesiz en önemli siyasal kurumu Meclis-i Mebusan olmuştur. 1908’de Türk tarihinin ilk çok partili seçiminden sonra açılan Meclis-i Mebusan, Cumhuriyet dönemi Meclislerine pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Bu çalışmada Ankara Vilayetine bağlı olarak Yozgat seçim bölgesinden II. Meşrutiyet döneminin ilk Mebusan Meclisi’ne seçilen Hayrullah Efendi ve Edip Bey’in özgeçmişleri ve Meclisteki faaliyetleri ele alınacaktır.

Abstract

The Deputies Of Yozgat and Their Activities In The First Turkish Parliament Of The Second Constitutional Era (1908-1912)

“The Second Constitutional Era” is not just a term to be used to explain The Ottoman Empire’s period after 1908, but it also represents a very significant turning point in the history of Turkish Democracy. Despite the proclamation of Constitutional Monarchy, the implementation of The Ottoman Basic Law and forming the first Turkish Parliament seem to be the main factors that triggered to start this period. In terms of the Tukish Modernization process, “the change” and “the transformation” experienced in this period, have gone down in the history as important experiences in the transition period from the Ottoman Empire to Turkish Republic. In the Turkish History, the mode of rule via parliament, which started in 1876, came to an end after a little while; however, with the Second Constitutional Era, in which significant experiences would have been gained, it was moved to another phase. There is no doubt that The First Turkish Parliament was the most important politic foundation in this period. In 1908, The First Turkish Parliament, which was formed after the first election of the multi-party system, served as a model to many of the parliaments in the Republic period.

The critical role of The First Turkish Parliament, which was formed in 1876, in the history of the Turkish Democracy has been approved by historians. In this study, the resumes of Hayrullah Efendi and Edip Bey, who were elected in the The First Turkish Parliament of The Second Constitutional Era from Yozgat’s polling district as connected to the province of Ankara, have been discussed.

1Doç.Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, [email protected]

Page 2: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

84

1. II. Meşrutiyet Meclis-i Mebusanı ve Yozgat Mebusları

Türk modernleşme sürecinin Cumhuriyet öncesi son halkasını teşkil eden II. Meşrutiyet dönemi, “Cumhuriyetin laboratuvarı” ya da “konsantre Cumhuriyet tarihi” olarak değerlendirilebilmektedir. Osmanlı’nın son yüzyılında gerçekleşen yenileşme ve Batılılaşma hareketlerinin adım adım Cumhuriyete giden yolun kilometre taşlarını döşediği bilinmektedir. Tanzimat dönemi yenilikleri ve Meşrutiyet dönemleri Cumhuriyet fikrinin gelişim sürecinde etkili unsurlara zemin hazırlamıştır. Her ne kadar I. Meşrutiyet Dönemi, demokratik kültürün gelişiminde çok büyük katkı sağlamasa da seçim ve meclis gibi millî hâkimiyet fikrini oluşturan ögelerin efkâr-ı umûmiyede daha fazla yer bulmasını ve dönemin aydınının idealize ettiği yönetim tarzının “olmazsa olmazları” arasında yer almasını sağlamıştır. Kanun-ı Esasi’nin kendisine verdiği yetkiye istinaden padişahın Meclis-i Mebusan’ı “tatil” etmesiyle kısa süren I. Meşrutiyet, zihinlerde ve hatıralarda canlı kalmış ve “yeniden” ilan edilmesi yönünde dönemin aydınının “temel uğraşısı” haline gelmiştir.

Sultan II. Abdülhamit döneminin son yıllarına yaklaşılırken -özellikle de- İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderliğindeki muhalefetin etkisiyle yeni bir dönem başlayacaktır. Padişahın “Umûmi işlerin meşrutiyet usulüyle yapılmasının kendi fikrimiz olarak Kanun-ı Esasi ilan olunmuş iken muhtelif felaketler umumun menfaatlerine galebe etmesinden devletçe tatile gidilmesi kararlaştırılmıştır. O günden bu güne kadar geçen zaman zarfında gelişen durum, fikir ve genel temayüller neticesinde memleketin meşrutiyet idaresine kabiliyetinin görünmesi ile Kanun-ı Esasi’nin tüm hükümlerinin yürürlüğe konması ve Meclis-i Mebusan’ın her sene toplanmasına müsaade edilerek Bab-ı Âli’mizce her tarafa bildirildiği”2 şeklindeki Hatt-ı Hümayunu ile otuz sene sonra yeniden Meşrutiyet ilan edilmiştir. 1908 yılının temmuz ayında ikinci defa ilan edilen Meşrutiyet, Meclis-i Mebusan’ın açılış sürecini başlatmıştır. Osmanlı Devleti’nde “Meşrutiyet Ruhu”nun hakiki manada kuruluşunun II. Meşrutiyet döneminde gerçekleştiği bilinmektedir. 1878’de yaşanan tecrübe hâlâ hafızalardaki yerini korurken 1876 Kanun-ı Esasisinin meşrutiyetin geleceği açısından noksan olduğu düşünüldüğünde bu dönemde derin bir hassasiyet dikkati çekmektedir. Kanun-ı Esasi’nin hâkimiyet-i milliye fikri açısından eksiklikleri göz önünde bulundurularak bu dönem Meclis-i Mebusanı tarafından 1909 tadilleri gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte II. Meşrutiyet Dönemine damgasını vuran İttihat ve Terakki bir süre sonra dönemin en belirleyici unsuru haline gelmiştir. Türk siyasal hayatında İttihat ve Terakki’den farklı olarak çok sayıda siyasi parti ve cemiyetin kurulmasını netice veren bu dönem, bugün de etkisini hissettiğimiz pek çok alışkanlığın ilk örneklerinin verildiği bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemdeki canlılık siyasal partiler ve toplumsal hareketler konusunda da etkili olmuş, -tabir yerindeyse- Türk siyasal hayatının Cumhuriyet’e tevarüs eden temellerinin atıldığı dönem olmuştur.

23 Temmuz 1908’de Kanun-ı Esasi’nin yürürlüğe konulacağı ve Meclis-i Umûmi’nin yeniden açılacağı belirtilerek II. Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. Ancak Meclis-i Mebusan’ın açılmasında seçimlerin nasıl yapılacağı konusundan kaynaklı bir zorluk yaşanacaktır. Seçim talimatnamesi ile Kanun-ı Esasi arasında çelişkiler olduğu tespit edildikten sonra konunun çözümüne yönelik olarak 20 Eylül 1324 (1908) tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan “İntihab-ı Mebusan Kanunnamesi’nin Suret-i İcraiyyesine Dair Talimat Layihası” ile mesele çözümlenmiştir. “Seçim yasasına göre mebus adayları üç şekilde ortaya çıkıp aday olabilmekteydi: 1. Kişi kendinin aday olduğunu duyuruyor. 2. Seçimi organize edenler adayları belirleyip ilan ediyor. 3. Üç yüz imzalı ya da mühürlü bir belge ile kişiler aday gösteriliyordu.”3 İntihab-ı Mebusan kanununa göre yapılan bu ilk seçime İttihat ve Terakki Fırkası’nın yanında Ahrar Fırkası da katılmıştır. Bu yönüyle Türk tarihindeki ilk çok partili ve nispeten demokratik seçim olarak değerlendirilmektedir. Bu seçim sonucunda toplanan parlamentonun II. Abdülhamit’i tahttan indirme ve veliaht Mehmet Reşat’ın tahta çıkarılması gibi Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişahın meclis kararıyla tahttan indirilerek bir diğerinin yine

2Suna Kili-A.Şeref Gözübüyük, Sened-i İttifak’tan Günümüze Türk Anayasa Metinleri, İstanbul, 2006, s. 66. 3İhsan Güneş vd, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II. Meşrutiyet, C.I, Türkiye Büyük Meclisi Vakfı Yayınları, Ankara, 1996, s. 243, 249.

Page 3: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

85

meclis kararıyla tahta çıkarılması gibi önemli kararlara imza attığı görülmektedir.4

17 Aralık 1908 tarihinde açılan II. Meşrutiyet Meclisi dört yasama yılı faaliyette bulunmuştur. 21 Ağustos 1909 tarihinde 140 oturumla birinci yasama yılını tamamlamıştır. İkinci yasama yılı 14 Kasım 1909-28 Haziran 1910 arasında 125 oturumla gerçekleştirilmiştir. Üçüncü yasama yılı 14 Kasım 1910-3 Haziran 1911 arasında 114 oturumla tamamlanmış ve son yasama yılı ise 15 Ekim 1911-18 Ocak 1912 arasında 140 oturumla sona ermiştir.5

Bu arada Meclis-i Umûmi’nin toplanacağı yer konusu önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. İlk Meclis-i Mebusan kapatıldıktan sonra farklı amaçlarla kullanılan binasının yeni döneme göre restore edilmesi ve tefriş edilmesi kararlaştırılmıştır. Localar, komisyon salonları, asansör yapımı, telefon makinelerinin takılması ve lokanta açılması gibi pek çok mesele çözüme kavuşturulmuştur. Seçim bittikten mebuslar da İstanbul’a geldikten sonra Meclis-i Mebusan’ın açılış tarihi saptanmış, bu arada Ayan üyeleri de belirlenmiştir. Otuz yıl aradan sonra Meclis’in yeniden açılması görkemli bir törenle gerçekleştirilmiştir.61909 Kanun-ı Esasi tadilleri, İçtimaat-ı Umûmiye Kanunu ve Cemiyetler Kanunu gibi önemli yasama faaliyetlerinde bulunan Meclis-i Mebusan’ın Yozgat’tan seçilen iki üyesi de bu faaliyetlere katkıda bulunmuştur. 1908-1912 döneminde Hayrullah Efendi ve Edip Bey Yozgat’tan mebus seçilerek Meclis-i Mebusan’a katılmışlardır. Ankara vilayetinin Yozgat sancağından seçilen bu milletvekillerinin yanında diğer Ankara milletvekilleri de şunlardır:

Ankara vilayeti: Hacı Mustafa Efendi, Kasım Nuri Efendi, Mahir Said Bey, Mehmet Talât Bey.

Çorum Sancağı: Ali Osman Bey, Mehmet Münir Bey.

Kayseri Sancağı: Hacı Kasım Efendi, Vasfi Efendi, Ömer Mümtaz Bey.

Kırşehir Sancağı: Ali Rıza Bey, Mahmut Mahir Efendi.

Hayrullah Efendi biri Maliye diğeri de Maarif nazırından olmak üzere iki istizah talebinde bulunmuş, bir takrire imza atmış ve dört senelik II. Meşrutiyet Meclis-i Mebusan’ında 42 defa söz almıştır. Edip Bey ise Hayrullah Efendi’ye göre daha az yasama faaliyetlerine katılarak yalnızca 9 kez söz almıştır.

2. Hayrullah Efendi ve Meclisteki Faaliyetleri

Yozgat’ta evkaf müdürlüğü de yapmış olan Hayrullah Efendi, Meşrutiyet Meclisine İttihat ve Terakki Fırkası’ndan Yozgat Sancağı için Ankara vilayeti mebusu olarak aday gösterilmiştir. İki dereceli seçim sisteminin neticesinde müntehib-i sânilerden 19 oy7 alarak milletvekili seçilmiştir. TBMM’deki dosyasında seçildiği tarih 12 Teşrinievvel 1324 (25 Ekim 1908) olarak, Meclis’ten ayrılış tarihi de 5 Kanun-ı Sani 1327 (18Ocak 1912) olarak belirtilmiştir.8

“Sicill-i Ahval Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları” başlıklı kitapta Hayrullah Efendi adlı 1878 yılında Ömer Ağa’nın oğlu olarak dünyaya gelen bir memurdan bahsedilmektedir.

4Nuran Kılağız, 1965 Seçimleri, Ankara, 2010, s. 55.5Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1-6; Devre 2, Cilt 1-6; Devre 3, Cilt 1-7; Devre 4, Cilt1-2; Ahmet Ali Gazel, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Parlamenter Denetim (1908-1920), Konya, 2007, s. 4-5. Resmi kaynaklarla telif eserler arasında Meclis-i Mebusan’ın toplanma tarihleri ile ilgili farklı bilgiler görülmektedir. Bu durum Rumi takvimin miladi takvime çevrilmesindeki farktan kaynaklanmaktadır. 6İhsan Güneş vd, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II. Meşrutiyet, C.I,. 270-2767Abdulkadir Çapanoğlu 73 oyla milletvekili seçildiğini belirtmektedir (A. Kadir Çapanoğlu, “Yozgat Mebusu Hayrullah Efendi”, Yozgat Gazetesi, 18 Nisan 2016. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2390&s=41(Erişim Tarihi: 22 Nisan 2016) 8Hayrullah Efendi Dosyası, TBMM Arşivi, S.No.19.

Page 4: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

86

Yozgat sıbyân mektebini ve daha sonra da medresede Arapça’dan İzhar ve Farsça’dan Gülistan’a kadar okuyarak eğitimini tamamlayan Hayrullah Efendi H. 1311 (1893-1894) yılında Yozgat sancağı nüfus ve daha sonra mal kalemine girerek memuriyete başlamıştır. Kayıtlara göre vazifesini iyi şekilde icra eden bir memur olduğu anlaşılmaktadır.9 1908 Meclis-i Mebusan’ında genç bir mebus olarak kâtiplik yapan Hayrullah Efendi’nin Sicill-i Ahval Defterleri’ne göre 30 yaşında olan Hayrullah Efendi ile aynı kişi olduğu düşünülmektedir.

Duygusal bir insan olarak bilinen Hayrullah Efendi, isteği dışında aday gösterilmiştir. Seçildikten sonra İstanbul’a gitmek üzere Ankara’ya doğru uğurlanırken Sarıtopraklık mevkiinde “Ben oralara layık mıyım ki gönderiyorsunuz.” demiştir. Çapanoğlu ailesi ile eşi tarafından akraba olan Hayrullah Efendi, yıllar sonra kızı Esma Hanım’ın Çapanoğlu Muhlis Bey’le evlenmesiyle Çapanoğluları ile akrabalık bağını kuvvetlendirmiştir. İstanbul’a geldikten sonra kendisiyle birlikte Yozgat’tan mebus seçilen Edip Bey’le aynı apartmanda komşu olarak oturmuştur. Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi (Çapanoğlu Sokak) Kuloğlu Mahallesi’nde yer almaktadır. Sokağın ismi de dönemin iki Yozgat mebusuna-Çapanoğullarının damatlarından Hayrullah Efendi ve Çapanoğlu Edip Bey’e- atfen bu şekilde kalmıştır. 1912’ye kadar milletvekilliğini sürdüren Hayrullah Efendi, ikinci kez seçilememiş ve Hicaz’daki kutsal emanetlerin muhafazası için Cidde Vakıflar Müdürlüğüne tayin edilmiştir. Orada da hırsızlık yapmak isteyen Arap şakiler tarafından öldürülmüştür. 6 çocuğu olan Hayrullah Efendi’nin en büyük çocuğu Avni (Doğan) Bey’dir. Mülkiyeli olan Avni (Doğan) Bey, Boğazlıyan ve Konya Ereğli kaymakamlıkları ile Diyarbakır, Kastamonu, Samsun ve Ankara Valiliği yapmıştır. TBMM II. Dönem Bozok, III., IV., V. ve IX. Dönem Yozgat, VI. ve VII. Dönem Çankırı, XI., Dönem Ankara, ve XII. Dönem Kastamonu milletvekilliği yapmıştır. Kendisi 26. Cumhuriyet Hükümetinde Devlet Bakanlığı yapmış, Türkiye’de ilk sendika kurulmasında ve Hatay’ın Türkiye’ye iltihak edilmesinde önemli hizmetleri olmuştur.10

Hayrullah Efendi Meclis-i Mebusan’ın açıldığı gün (17 Aralık 1908) milletvekillerinin şubelere ayrılması ile ilgili kurada ikinci şubeye seçilmiştir.11Meclisin birinci yasama döneminde 30 Aralık 1908’de Layiha Encümeni’ne üye olarak seçilen Hayrullah Bey12, ikinci yasama döneminde 20 Kasım 1909’da Evkaf ve Defter-i Hakani Encümeni üyeliğine13, üçüncü yasama döneminde 15 Kasım 1910’da Meclis-i Mebusan kâtipliğine ve ikinci şube üyeliğine14, dördüncü yasama döneminde 14 Ekim 1911’de üçüncü şube üyeliğine15 seçilmiştir.

7 Kanun-ı sâni 1324 (20 Ocak 1909) tarihinde Hayrullah Efendi’nin ilk yasama faaliyeti olarak Maarif Nezaretinden bir istizah takriri vermesi ve bunun kabul edilmesi kayıtlara geçmiştir. Aynı gün “yalnız irade ile teklif olunan rüsumun cibayetinin durdurulması ve bu hususun müstacelen bir karara raptına dair” maliye nazırından da bir istizah takririnde bulunmuştur.16

29 Kanun-ı sâni 1324 (11 Şubat 1909) tarihinde “Kayseri Mebusu İmamzade Ömer Efendi’nin; Ankara ve Suriye’de mekâtip namına mürettep zephiye resminin ilgasına, alçı madeninden alınan resmin asgariye indirilmesine, Kayseri’de inşasına mübaşeret olunan sanayi mektebine ayrılan tahsisatın mekâtibi-ibtidaiye ve rüştiyeye tahsisine dair istizah takriri” ile ilgili görüşmelerde söz alarak konuyla ilgili olarak şunları dile getirmiştir: “Evvelce devletçe ittihaz olunmuş zephiye resmi vardı. Şam Mektebi Tıbbisi masarifime

9Yunus Özger, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları, İstanbul, 2010, s. 131.10A.Kadir Çapanoğlu, “Yozgat Mebusu Hayrullah Efendi”, Yozgat Gazetesi, 18 Nisan 2016. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2390&s=41(Erişim Tarihi: 22 Nisan 2016). 11Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 1, Celse 1, s. 4.12Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 7, Celse 1, s. 79.13Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 2, İnikad 4, Celse 1, s.31.14Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 3, İnikad 2, Celse 1, s. 8.15Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 4, İnikad 1, Celse 1, s. 6.16Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 15, Celse 2, s. 263-264.

Page 5: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

87

karşılık olmak üzere... Bu rüsum, birçok zam, sonra vilâyetteki Mekteb-i Sanayiin masarifine ait olmak üzere, onun için bir şey zammedildi. Yozgat’taki mekâtib-i iptidaiye karşılığı olarak İrade-i Seniye istihsal edilmiş idi. Bunun esası, rüsum hakkındaki usulü müttehazeden ileri gelmişti. Envai bundan ibaretti. Fakat dört seneden beri masarif-i inşaiyeye karşılık olarak bu şart ile istifa olunan resmi munzam üzerine, hamdolsun, mezkûr resm bu sene affedildi. Meşrutiyetin ilanı üzerine ahalinin nazarı dikkati zaten açıldı. Çünkü o da kestiği pastırmalık inekten resm alınıyordu. 10 kuruş bu rüsumu munzammadan. Halbuki ahali de dedi ki, biz bunu mültezime ihale ettik ki, ‘Şimdi bu resmi biz ifa edersek, kendi kendimize mültezim ne kadar kabzetti, ne kadar kabzetmedi, bilemeyiz. Siz mutazarrır olursunuz’ dedi. Veremeyeceğiz bunu. Mültezimden tahsis olunan takâsiti belediye gönderdi. Belediye ve belediyelerde kaldı. Kayseri Mebusu arkadaşlarımızın asıl demek istedikleri nokta budur. Kayseri de bir cihete sarf etmiş idi. Şimdi Yozgat’ta Maarif Nezareti getirdi, yahut ortada kaldı. Şimdi bendenizin verdiğim takrir üzerine Cumartesi günü Maarif Nezaretinden istizah olunacak idi. Araya Rumeli kilise meselesi girdi. Sonra Maarif Nazırı istifa etmiş bulundu. Kaldı. Şimdi Maarif Nazırı buraya gelir, onun için ne derlerse derler. Fakat hâsılat-ı sabıkası inşaat masarifi karşılığı iken, böyle 4,5 senedir mütemadiyen binlerce lira, bu paralar nerelere sarf edilir, bütçenin dâhilinde midir? Haricinde midir? O cihet Maarif Nezaretinden istizah edilsin. Âtîsi için de bu gibi şeylere karşılık ister, karşılıksız olmaz. Onun için de usul ittihaz edilsin. O istizah meselesinin tekrar fiiliyata çıkarılmasını rica ederim.”17

18 Şubat 1324 (3 Mart 1909) tarihinde Sivas Mebusu Mustafa Ziya Bey ile birlikte tuz fiyatlarının “hadd-i itadele indirilmesine dair” şu önerinin altına imza atmışlardır: “Meclisi Mebusan Riyaset-i Celilesine, Kırşehrindenbed’ederek Yozgat’a 8 saat bir mesafeden Kengırı ve Kastamonu’ya doğru imtidat eden cibal-i müteselsilenin tabaka-i tahtaniyesi bütün tuzdan müteşekkil olduğu halde ancak bir iki mahallinden tuz ihracına müsaade edilmekte ve Düyun-ı Umûmiye İdaresinin hodbehod tayin ettiği fiat mucibince Yozgat’a kıyyesi 60 paraya satılmaktadır. Havâic-i hayatiyenin en mübremlerinden olan tuzun çıktığı mahalde bu derece galî fiyatla satılması, fukaranın yavan çorbasını tuzsuz bıraktığı gibi, senede bir kere olsun tuz verilmeyen hayvanat-ı ehliyenin ve bahusus ağnamın bu yüzden birçok hastalığa maruz kalmasıyla külli telefata sebebiyet vermektedir. Memalik-i ecnebiyede birçok teşebbüsat-ı ziraiye ve sınayie ile vücuda getirilen ve bir hayli mesarif-i nakliye ve gümrük resmi ile memleketimize ithal edilen şekerin bile bazan kıyyesi 60 paraya satılırken vasi, pek vasi maharic-i tahliyeden istihraç olunan ve ihracaatında hiçbir masraf ihtiyar edilmeyen tuzun keyfî bir kararla hem de mahallinde bu kadar pahalıya sattırılması kavaid-i adlü iktisada tevafuk etmemekle beraber, diğer cihetten ahalimizin zaruret-i hayatiye ve maliyesini tazyik etmekte olduğundan asla rehin-i cevaz olamaz. Ve her halde bu tuz fiyatının Kastamonu vilâyetinde olduğu gibi hadd-i itidale tenzili lâbüd görünür. Maahâzâ bu tenzilâttan tedennin hâsılat ihtimali olamayacağından, çünkü bu defa da sarfiyatın kesret-i noksanı melhuzu maaziyadetin tazmin edeceğinden Düyun-ı Umûmiye İdaresinin bu bapta beyanı itirazına da mahal yoktur. Binaenaleyh, öteden beri ahalimizi kasıp kavuran tuz ihtiyacatına nihayet verilmek üzere fiyatın hadd-i itidale tenzil-i esbabının istikmali zımnında işbu takririn Bütçe Encümenine veyahut taalluk eden diğer encümene havale buyrulması arz olunur”18 Dönemin şartları gereği iktisadi hürriyeti kısıtlı olan Osmanlı Devleti’nin tuz fiyatlarının belirlenmesi/indirilmesi konusu dahi bir milletvekilinin önerisine konu olmuştur. Bölgenin milletvekili Hayrullah Efendi de “memleket meselesi” addettiği bu konuyu hassasiyetle takip edecek ve meselenin çözümüne dair elinden geleni yapacaktır.

23 Şubat 1324 (8 Mart 1909) tarihinde“Posta ve Telgraf Nezareti teşkilatı hakkındaki kanun lâyihası”nın görüşmeleri devam ederken maddelerin müzakeresine geçilmeden kanunun geneli ile ilgili şu görüşleri ortaya koymuştur: “Bendemiz de bu lâyihanın müphem olduğunu söyleyeceğim. Hali hazırda müzakere gayri caizdir. Zira tahsisatta bazısından tenzil, bazısından zam vuku bulur. Sebebini bilmezsek,

17Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 26, Celse 2, s. 575-576.18Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 37, Celse 3, s. 157.

Page 6: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

88

zammın isabet ve adem-i isabetini ne ile takdir edelim? Böyle körü körüne hükümlerini nasıl tasdik edelim. Hele mektep açıyor! Mektep, nazar-ı dikkatimi daha ziyade celbetti. Muallim yoktur, muallimle iş bitmez, âlâtı var, edevatı var. Çünkü daha âlâsı Fen ve Telgraf Mektebidir. Yoksa bu sene muallime maaş, gelecek sene âlât ve edevat, buralara aklımız ermediği için buna izahatı kâfiye vermeyi diğer esbabı mucîbeli bir mazbataya talik veyahut izahat verildikten sonra müzakereye şayan olduğunu kabul ederim.”19 Bu ve benzeri konuşmalardan sonra Maliye encümenine havale edilmesi kararı alınmıştır.

9 Mart 1325 (22 Mart 1909) tarihinde bir milletvekilinin bilumum memurların tensikatı için teşkil edilmiş olan Tensikat Komisyonları yerine milletvekilleri arasından on kişilik bir komisyon teşkil edilmesi gerektiğine dair teklifi üzerine Hayrullah Efendi, kuvve-i icraiyenin işine karışılıp karışılmama tartışmalarına açıklık getirerek teşkilat yapmanın değil tahsisat yapmanın kuvve-i icraiyenin işine karışmak olduğunu vurgulamıştır.20

16 Mart 1325 (29 Mart 1909) tarihli “Serseri ve Mazannaisu Eşhas Hakkında Kanun Layihası” görüşülürken dördüncü madde okunduktan sonra Hayrullah Efendi de bir değerlendirmede bulunmuştur. “Bil muhakeme, serseriliği sabit olan şahsın umuru nafia veya belediye veyahut müessesat-ı umûmiyenin birinde iki mahdan dört mâha kadar istihdamına ve bu suretin icrasına ledelibtidar imkânsızlığı görüldüğü takdirde, memleketine veya bir mahall-i münasibine sevk ve izamına birlikte karar verilecektir. İşbu karar, kabil-i istinaf ve temyiz olmayıp, derhal icra olunacaktır.” şeklindeki madde ile ilgili şunları ifade etmiştir: “Bu maddede, umuru Nâfia ve Belediyede isdihdamı ve bu cihet mümkün olmazsa, memleketine izamı deniliyor. Demek ki memleketinin haricinde bulunuyor veyahut mahall-i âhara gönderilmek lâzım geliyor. Bunu da mahkeme hükmedecek. Fakat rüfekanın buyurdukları gibi, böyle mahall-i âhara gönderilmek, bir nevi nefy şeklini alıyor. Arnavutluk’ta kimi Bağdat’a, Bağdat’takini Yemen’e göndermek gibi. Bu cihet de bendenizin nazarı dikkatimi celbetti idi. Bunu, ‘iş bulabilecek en yakın ve en münasip olan bir mahalle’ tarzında tadil etmeli. İkincisi de, bu adamlar, hakk-ı temyiz ve istinaftan mahrum edilmemeli.”21

23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) tarihinde bazı devlet dairelerinin yeniden düzenlenmesi, memur kadrolarının tertip edilmesi ve üst düzey memurların bir kısmının maaşları ile ilgili sadaret tezkiresinin görüşüldüğü sırada milletvekilleri memleketin çıkarlarını korur bir vaziyet alarak teklif ve görüşlerini ortaya koymuşlardır. Hayrullah Efendi de hali hazırda bir teşkilat yapmanın şimdilik uygun olmadığını çünkü açıkta bırakılacak memurların medar-ı maişetlerinin düşünülmesi gerektiğini, bunun için def’aten bir para vermek iktiza ettiğini buna da bütçenin el vermediğini ifade ederek teklifini de muhtevi sözlerini şöyle sürdürmüştür: “…Bu halde bir çare kalıyor. Zaten Hazine-i Devleti işgâl eden büyük memurların maaşı vardır. Bu baptaki teşkilden de maksat, iki türlü olabilir. Birisi, hazine-i devleti fazla masraftan kurtarmak, ikincisi de şimdiye kadar iktiham edilemeyen, işe faaliyet vermektir. Vâkıâ bazı memurların tensiki, bazılarının çıkarılmasıyla muntazam bir faaliyet husule gelebilir. Lâkin arz ettiğim gibi, bu suretle istihsal edilecek tensikat birçok dağdağayı mucip olacaktır, Bendenize’ kalırsa, maaş hususunu da tensik edelim. O da küçüklerin maaşına kendilerine dokunmayalım, lâkin büyüklerin maaşlarım hadd-i lâyıkına indirelim, bir zamana kadar. Ne zaman a kadar? İkinci içtima ki Teşrinievveldir, o zamana kadar teşkilâtı bırakalım. İkinci içtimaımızda arîz ve amîk bu meseleyi konuşuruz. İnşallah gelecek senenin iptidasında mı olur, yoksa o vakit tensikatı icra etmek, tatbik edilmek üzere Sadaretten gelen tezkerenin ta’dilen kabulünü teklif ederim.”22

25 Mart 1325 (7 Nisan 1909) tarihinde “Yemeklik ve tohumluğa muhtaç oldukları tahakkuk eden fukarayı- zürraa tevzi edilecek mebaliğin sene-i haliye bütçesine ithali hakkında Muvazene-i Maliye Encümeni mazbatası” ile ilgili üç maddenin kısa süren müzakeresinde söz alan Hayrullah Efendi’nin şu

19Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 38, Celse 2, s. 184.20Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 44, Celse 2, s. 400.21Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 48, Celse 3, s. 543.22Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 52, Celse 1, s.633-634.

Page 7: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

89

ifadeleri dikkati çekmektedir: “Tecrübeten sabittir ki, gümrük resmi zahire üzerinden alınır. Aldı mı, tâ Marsilya’dan gelir zahire. Samsun’a idare eder. Bunun faydası, dâhilde muhtekir birtakım mültezimler iskeleye geldikçe satmaya da kabil olur. N e zaman ki iskelede gümrüğün ref’inden dolayı ucuzluk, vüs’at hâsıl olunca tüccar iskeleye sevke idare etmez. Binaenaleyh dâhilde büyük bir vüs’atı icap eder. Bu bittecrübe sabittir.”23 Memleket ahalisinin –özellikle de fakir ahalinin- faydası düşünülerek görüşülen bu mazbata çok kısa süren görüşmelerden sonra kabul edilmiştir.

5 Mayıs 1325 (18 Mayıs 1909) tarihli ve memleketin imarıyla ilgili bir takrir münasebetiyle Hayrullah Efendi müzakereye iştirak etmiş ve meselenin komisyon tarafından tetkik edilmesi gerektiğini şu ifadelerle dile getirmiştir: “Rüfeka-yıkiramın malûmu olduğu üzere (20) senede Anadolu’da yedibin küsur kilometre yol yapılacak, Arabistan’da şu kadar. Bunların mühimmini, ehemmini kendisi beyan ediyordu. Yalnız inşaat ve müessesat-ı nafıaya karşı bütçede bizden birbuçuk milyon kadar para istiyordu. Eğer şu kadar parayı tasdik ederseniz, şu kadar imalâtı nafıayı vücuda getireceğiz diyordu. Demek ki bunun da bütçeye taalluku var. Encümen bir tetkik etsinde eğer mevkufu aleyhi varsa onu tacil ederiz.”24

8 Haziran 1325 (21Haziran 1909) tarihindeki Tahsil-i Emval Kanunu’nun 7. Maddesinin müzakereleri esnasında Hayrullah Efendi maddede yer alan “muamelat-ı tahsiliyeye jandarmaların müdahalesi katiyen memnudur. Şu kadar ki komisyonlar talebiyle berayı muhafaza jandarma ve zabit terfik edilir” ifadesinin suiistimale açık bir durum olduğunu belirtmiştir. Bunun önüne geçebilmek için “Komisyonun talebi ve Hükümetteki Kaymakam veya Mutasarrıfın tensibi” kaydının eklenmesi gerektiğini vurgulamıştır.25

11 Haziran 1325 (24 Haziran 1909) tarihli görüşmelerde “Tahsil-i Emval Kanunu’nun suret-i icraiyesi hakkında nizamname lâyihası” ile ilgili olarak söz alan Hayrullah Efendi “tahsilat, devletin ruh-u idaresidir” gibi veciz bir cümle ile sözlerine başlamış ve konuşmasını şöyle sürdürmüştür: “Tahsilat, Devletin ruhu idaresidir. Bu, tecrübe ile olur. Bunu tecrübe edelim demek, olmaz. Bir kere aksi olarak durgunluk hâsıl oldu mu onu geri almak pek müşküldür. Tazmini gayri kabil zararlara düşülür. Binaenaleyh Nazır Beyefendinin bu baptaki beyanatını kabul ve itimat edelim. Şu kadar ki, tahsil memurlarının kazadan sancağa, sancaktan vilayete bir silsile-i meratiple merbut olmalarını ben muvafık göremem. Her kazanın tahsil memuru oranın mal memuruna merbut olmalıdır. O, onu tetkik ve tahkik etmelidir. Yoksa ale’d-derecat bir birinin fevkinde memuriyet, müdiriyet muvafık değildir. 3 üncüsü, bunu tecrübe üzerine söylüyorum: Nazar-ı dikkatinizi celbederim. Tahsildarların maaşları çok olmalı. Hem de pek çok olmalı. Öyle ki tahsildar maaştan dûr olacaklarından dolayı titremeli. Başka ceza onlara istemez. Bunlara bir büyük maaş vermeli. O maaştan dûr olacağım diye titreyerek vazifesine dikkat etmeli. Yoksa rüşvetle şuna buna imhal ederler.”26

Aynı kanunun yedinci maddesinde geçen “Tahsildarların 23 yaşından dûn olmamaları ve mekatib-i rüştiye şahadetnamesini haiz veyahut muhasebe ve mal kalemlerinde lâakal 2 sene bilfiil hizmet etmiş bulunmaları şarttır” ifadesine ilk itiraz Hayrullah Efendi’den gelmiş ve muhasebe kaleminin yalnızca umur-ı hesaptan ibaret olmadığını orada tahriratın da yer aldığını belirterek burada “muamelat-ı hesabiyede yahut umur-ı hesabiyede bilfiil hizmet eden” denmesi gerektiğini ifade etmiştir.27 Esasen Hayrullah Efendi’nin yaklaşık dört senelik mebusluğu süresince bu ve benzeri şekilde söz alarak saptamalar ve düzeltmeler yoluyla müzakerelerine doğrudan katıldığı yasama faaliyeti Tahsil-i Emval Kanunu görüşmeleri olmuştur. Hayrullah Efendi bu kanunun görüşüldüğü gün (11 Haziran 1325/24 Haziran 1909) 7 kez28 söz alarak görüş ve düşüncelerini belirtmiştir. Tahsil-i Emval Kanunu’nun 13 Haziran 1325/26 Haziran 1909 tarihli

23Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 53, Celse 3, s. 666.24Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, İnikad 74, Celse 2, s. 515.25Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 97, Celse 2, s. 522.26Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 100, Celse 1, s. 645.27Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 100, Celse 2, s. 653.28Ayrıntılı bilgi için bkz. Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 100, Celse 1-2, s.644-667.

Page 8: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

90

müzakerelerinde de aynı şekilde aktif bir şekilde yine görüşlerini dile getirirken 36. maddedeki ibare ve ifade hatalarına dikkati çekmiştir.29

13Haziran 1325 (26 Haziran 1909) tarihinde Cemiyetler Kanunu’nun ilk maddesi (Cemiyet, eşhas-ı müteaddide tarafından malumat veya mesailerini suret-i daimede bittevhid mukasseme-i rebihden gayri bir maksatla teşkil edilen heyettir.) görüşülürken Hayrullah Efendi bir milletvekiline cevap verirken şu ifadeleri kullanmıştır: “Suret-i daime takyidine itiraz ediyorlar. Malumu âlileridir ki bu gibi cemiyetlerin eşhası tebeddül edebilir, maksat tebeddül etmez. Bir camiye bir adam namaza gitmez fakat o cami de cemaatsiz kalmaz. Onun gibidir bu.”30

22 Haziran 1325 (5 Temmuz 1909) günü Cemiyetler Kanunu Layihası’nın müzakereleri esnasında ilginç tartışmalar ve uzun tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle 17. ve 18. maddeler görüşülürken önceki oturumda da tartışmalara sebep olmuş, 106. birleşimde de müzakeresi uzun tartışmalarla devam etmiştir. Konuyla ilgili en ilginç yaklaşımlardan birini sergileyen Hayrullah Efendi ise şu sözlerle tartışmalara dahil olmuştur: “Arkadaşlar, bu madde gayet mühimdir. Bu, âdeta İstanbul’u satmaya bir adımdır. Ben buna lüzumundan fazla bir ehemmiyet vermek istiyorum. İzah edeyim. Şimdi bu maddede nazar-ı ehemmiyete alınan nokta nedir? Emval-i gayri menkuledir. Bakın ne diyor. ‘Mal, gayri menkule olduğu halde, ister Hükümetin... ilh, cemiyet kabul edemez’ diyor. Vasiyet ve hibe edilen mal, gayri menkul olduğu halde cemiyetin vazifesini ifa etmek hususunda lüzumu olmadığı halde yani bir fabrika falan yapmadığı halde bunu satar diyor. Bu mecburiyeti neden görüyor? Benden iyi bilirsiniz ki bir beldenin, bir kıt’anın sahibi hakikisi kimdir? Ben itikadımı, hissiyatımı söyleyeyim, bir kıt’anın sahibi hakikisi kimdir? Orada müsakkafat ve araziye malik olandır. Şimdi cemiyet, farz edelim bir takım emvali gayrimenkule tasarrufuna karar veriyor. Hükümete de haber vermiyor. Yakınlarda gelecek bir iş vardır. Şimdiden nazar-ı dikkatinizi celbederim. Vakıfların istibdali meselesidir. Yarın bunun üzerine bir de vakfın istibdali meselesini zammediniz herkes yedindeki icazetiyle vâkfın istibdaline müsaade verildi mi gelecek ecanib bankasına onu terhin edecek, rehin verip para alacak, rehin verip para alan, yüzde ellisini ödeyemeyecek Eğer Hükümetin haberi olmaksızın tasarruf ederse, bir gün elimizden bütün emlâk gider.”31 Vasiyet ve hibe edilen mal taşınmazsa ve cemiyetin görevini yerine getirmesinde işe yaramıyorsa cemiyete bu malı satma hakkının verilmesinin doğru olmadığını belirten Hayrullah Efendi, cemiyet kendisine bırakılan taşınmazları hükümete haber vermeksizin değerlendirmeye karar verdiği üstelik bir de vakıfların mübadelesine izin verildiği takdirde yabancı bankalar üzerinden eldeki bütün emlakın kaybedilebileceğini iddia etmiştir.32

16 Haziran 1325 (29 Haziran 1909) tarihinde Umuru Nafia için istikraz hakkında kanun lâyihası ile ilgili görüşlerini beyan ederken “yolara ve özellikle de şimendifere fevkalade ihtiyacımız” olduğunu ifade etmiştir.33

25 Haziran 1325 (8 Temmuz 1909) tarihinde Hareket Ordusu Kumandanlığı’nın 31 Mart Vakası ile ilgili olarak bir milletvekili hakkındaki kanuni takibat ile ilgili tezkiresi görüşülürken Hayrullah Efendi bizzat şahit olduğu mesele hakkında şunları ifade etmiştir: “31 Mart vakasından rüfeka-yı kiramdan bazısı ile beraber, Aslan Bey merhum vuruluncaya kadar orada idik. Biz de buradan bakarken vurdular. Sonra Mebuslar, hatta Hacı Rıfat Bey de beraber pencereden bakıyorduk. Sonra vurduktan sonra ibtida Müfit Bey gitti, bizim kâtip beyefendi. Ben de arkası sıra gittim. Camiin içerisinden Evkaf Dairesine geçtik. Önden

29Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 101, Celse 1, s.17, 19.30Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 101, Celse 2, s.21.31Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 1, İnikad 106, Celse 2, s. 201.32Cemiyetler Kanunu’nun Meclis-i Mebusan’daki müzakereleri ile ilgili ayrıca bkz. Zehra Arslan, “Ağustos 1909. Tarihli Cemiyetler Kanunu Üzerine Meclis-i Mebusan’da Yapılan Müzakereler ve Cemiyetlerin Yapılanmasında İttihat ve Terakki Örneği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.3, S.11, Bahar 2010, s. 57-72.33Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 1, İnikad 103, Celse 2, s. 85.

Page 9: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

91

gittiğimiz sırada arkadan gelen rüfeka-yı kiram biz geçtiler. Kaçmak hususunda biz geride kaldık, baktım İsmail Kemal Bey de kaçıyordu. Beş on kişi daha kaçıyordu. Biz kaçıp kurtulacak iken orada oturduk. Onun içerisinden başında sarık, pejmürde kıyafetli, matruş, sarı bıyıklı birisi İsmail Kemal Bey’in kulağına bir şey söyleyince İsmail Kemal Bey buraya kaçtı. ‘Aman ne dedin ona, ne söyledin ise bize de söyle’ dedim. ‘Bir tehlike vardı. Ben ona söyledim. Ben onun çok ekmeğini yedim dedi, onu vururlar’ dedi. Onun üzerine o kaçtı. Biz burasını zaten cay-ı selamet zannettiğimizden, beş altı kişi burada kaldık. Bundan zannediyorum ki evvela buraya kaçtı, sonradan da Viyana’ya kaçtı. Ben onu pek müttehem göremiyorum.”34Müzakerelerden sonra “İsmail Kemal Bey hakkında mucib-i itham bir şey olmadığı” kabul edilmiştir.

29 Temmuz 1325 (11 Ağustos 1909) tarihinde Evkaf Nezareti bütçesi görüşüldüğü sırada Hayrullah Efendi bir milletvekiline cevap verme sadedinde -taşranın durumunu iyi bildiği için olsa gerek- taşradaki evkaf için dava vekiline lüzum olmadığını belirtmiştir.35

21 Kanun-ı evvel 1325 (3 Ocak 1910) tarihinde Karahisarı Şarkî Mebusu Mustafa Hayri Efendi’nin bir meselede Heyet-i Âyan ile Meclis-i Mebusan arasında ihtilaf vuku bulduğu takdirde ihtilafın çözümü ile ilgili Kanun-ı Esasi’de bir hüküm bulunmadığına ve bunun ancak Âyanla Meclis-i Mebusan’ın iki başkan yönetiminde ortak bir toplantı ile çözülebileceğine dair teklifine Hayrullah Efendi şu şekilde cevap vermiştir: “Mustafa Efendi’nin söylediği, çare-i hal olamaz. Zira Âyan bizim sülüsümüz raddesindedir. Âyan ile Mebusan arasında ihtilaf zuhurunda Mebusan ekseriyetle karar verirler. Âyanın bizim içimizde dahil olmasında ne menfaat hasıl olacak. Heyet-i Umûmiyede yine Âyana karşı ekseriyet hâsıl olacak. Muaddel kanun bunu mutazammındır. İcab-ı hal ve maslahata göre telif suretiyle hallolur. Yoksa teklif ettiği maddede hiçbir faide hâsıl olmaz.” Meclis başkanının tartışmalara bir son vermek maksadıyla “Efendim Âyandan gelecek maddeye intizar edelim mi?” demesinden sonra konu ertelenmiştir.36Aynı gün Sivas Mebusu Nazaret Dagavaryan Efendinin; Ziraat, Baytar, maden ve orman mevzularında 27 madde halinde tespit ettiği hususlar hakkında ilgili nezaretten istizah takriri ile ilgili olarak da söz alan Hayrullah Efendi şu görüşü dile getirmiştir: “Dagavaryan Efendi’nin takriri mühimdir. Fakat bunun için Nazırı buraya getirmekten bir mana çıkmaz. Arkadaşların buyurdukları gibi Encümen onu tahkik etsin, neticesini buraya bildirsin. Bu encümenin, bu kadar görecek bir işi yoktur. Her gün içtima ediyoruz. Fakat görecek iş yok. Yani içtimai umumî haricindeki günlerde toplanıyoruz, görecek bir iş bulamıyoruz. Memleketimiz Arazi Kanununda icra edilecek tadilata ihtiyacı fevkalâdedir. Defteri Hakanî Nazırı Mahmut Esat Efendi, bu husus için Avrupa’ya tetkikata gitmiş idi. Bu defa geldi. Avdetinden beri epeyce zaman geçti. Henüz Meclise bir şey gelmedi veyahut Bâb-ı Âli’ye gönderdiğine dair malumat alamadık. Bunun için bir takrir verdim, lütfen bunu okuyalım. Biz de böylece bir iş bulalım… Encümence tetkik edilsin. Heyet-i Umûmiyeye nazırın gelmesine lüzum yoktur. Hilâfına işbu takrir münderecatı Kuvve-i icraiyyeye ait ve mevadd-ı muhtelifeyi cami bulunduğundan encümen-i mahsusa havale buyrulmasını teklif ediyorum.”37

9 Kanun-ı Sânî 1325 (22 Ocak 1910) tarihinde Telif Hakkı Kanun Layihası ile ilgili görüşmeler devam ederken mirasçıların teliften doğan hakkı ile ilgili olarak Hayrullah Efendi şu ifadelerle müzakerelere dâhil olmuştur: “Bermucibiferâiz vereseye aittir. Zaten ferâizde milyonlardan bahsedilmez. Sülüs, ruhu vesaireden bahsedilir. Veresenin hissesi, bazen milyonlara çıkar deniyor. İşte bendeniz buraya itiraz ediyorum. Hakkı teliften dolayı matbaacının hakkı kimde ise ona müracaat eder. Bizde hakkı vaitle muvafık bir usulü taksimi veraset varken, şimdi bunu mütesaviyen taksim etmek dağdağayı mucip olur. Bunu yine bermucibiferâiz vereseye aittir deyip bırakmalı. Sâlisen, altmış sene istiksar ediliyor, bu doğrudur. Bunun da hiç olmazsa kırk

34Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 1, İnikad 108, Celse 2, s. 273.35Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 6, İçtima Senesi 1, İnikad 130, Celse 1, s. 330.36Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 2, İnikad 20, Celse 1, s. 411-413.37Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 2, İnikad 20, Celse 1, s. 426.

Page 10: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

92

seneye tenzili muvafık olur.”38

18 Kanun-ı Sânî 1325 (31 Ocak 1910) tarihinde Hakk-ı Telif Kanun Layihasının 21. maddesi (Müellifin hakkı telifi temin için eserin üç nüsha-i matbuasını Dersaadet’te Maarif Nezaretine ve taşralarda Maarif Müdüriyetine teslim ile kayıt ve tescil ettireceklerdir.) görüşüldüğü esnada Hayrullah Efendi de müzakereye dâhil olmuştur. “Hoca efendinin buyurduğu gibi, meselâ İngilizceden bir lügat kitabı tercüme olunsa, bunun tercümesinde uzun boylu bir ihtilâfı ibare mucip olamaz. Eğer evvelce Maarif Nezaretine devair-i aidesine böyle numune bir kitap tevdi etmemiş olsa, biri çıkar efendi bu ibarelerin Türkçesi böyle idi. Binaenaleyh bu eseri ben telif ettim diyebilir. Yahut cüzi bir tağyirat ile kendine isnat edebilir. Onun için eserin daireye tevdii lâzımdır.”39 diyerek maddenin müellifin hakkını koruyacak şekilde düzenlenmesine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Kanunun 30 Kanun-ı Sânî 1325 (12 Şubat 1910) tarihindeki ikinci müzakerelerinde de 6. maddenin (Hakk-ı telif müellifin hayatında kendine ait olduğu gibi, vefatından itibaren altmış sene müddetle de her mucibi ferâiz veresesine aittir.) görüşüldüğü sırada Hüseyin Cahit Bey’in konuyla ilgili söylediklerini doğru bulan Hayrullah Efendi, görüşünü şu şekilde belirtmiştir: “Cahit Bey’in ifadatı hakikaten doğrudur. Hukuk-u mücerrede tecezzi kabul etmez. Sait Beyin ifâdâtı buraya kâbil-i kıyas değildir. Çünkü bir hakk-ı telif var ki, müellifin hakkıdır. Böyle hakk-ı telif, bir kitap telif etmek hakkı, tecezzi kabul etmez. Ben sülüsünü, öteki rub’unu telif etsin olamaz. Herkes mücerrettir, seyyanen hakk-ı telife maliktir. Fakat müellif öldükten sonra, veresesine bıraktığı nedir? Hakk-ı telifi husule gelmiş bir malı bırakıyor. Bu da bugün maddî bir menfaatle mukayese edilemez. Bu, şu kadar kuruş değildir deniyor. Bundan şu kadar neşretmelidir deniliyor. Mesele burada. Binaenaleyh, şu kanunun maksadı doğrudur ve ibarenin hakkı sebki muvafıktır. Said Efendinin ifâdâtı, bu hususta vârid değildir.”40

26 Kanun-ı Sânî 1325 (8 Şubat 1910) tarihli bir oturumda “Vaktiyle istihsal olunan bir irade-i keyfiye ile hükümsüz bırakılan ilâmı şer’inin infazını teminen yeni bir irade-i seniye istihsaline dair İstida Encümeni mazbatası münasebetiyle” uzun tartışmalar yaşanmıştır. Ölen bir zatın arkasında bıraktığı iki dükkânlarıyla ilgili sonradan ortaya çıkmış ve mahkemeye intikal etmiş bir takım olayların tartışıldığı oturumda Hayrullah Efendi de çeşitli ihtimaller üzerine olması gereken durumla ilgili fikrini beyan etmiştir. Yapılan görüşmelerden sonra Meclis tarafından “hiçbir muamelede bulunulmaksızın Adliye Nezaretine havalesi” uygun görülmüştür.41

3 Şubat 1325 (16 Şubat 1910) günü Meclis-i Mebusan’da Sicill-i Nüfus Kanun Layihası görüşmelerinde 9. madde (Cüzdanlarını zayi edenlere ikamet eylediği mahalle veya karyeden getirilecek ilmühaber üzerine kaydı mucibince zayiinden cüzdanlar verilecektir kaydı orada değilse, mukayyet olunduğu mahalden musaddak künyesi cem’ olunarak ol veçhile ita olunacaktır.) üzerinde fazlaca durulmuştur. Meclis başkanının birkaç defa bu maddenin görüşmelerinin neden uzatıldığının anlamadığına dair uyarılarına rağmen madde farklı açılardan uzun uzadıya müzakere edilmiş ve farklı teklifler Mecliste gündeme alınmıştır. Hayrullah Efendi de görüşmelerde fikrini beyan etmiştir. Meseleyi Osmanlı vatandaşlarının seyahat özgürlüğü noktasında değerlendirirken olayın güvenlik ve emniyet boyutlarına da dikkati çekmiştir. Güvenlik-özgürlük dengesine vurgu yapan Hayrullah şöyle devam etmiştir: “Memalik-i Osmaniyye’de seyrüsefer eden Osmanlıların hiçbir kayda tâbi olmasını kabul etmem. Fakat bir Osmanlı ile bir ecnebi, memurin-i Osmaniyyece nasıl tefrik edilecek? Meselâ sevâhil-i Osmaniyye’den birine bir adam çıktı, hatta bizim kıyafetimizde çıktı. Buna selâm da vermeyelim, sormayalım, yerli misin demeyelim, bu olur mu? Hüviyet varakan, pasaportun var mı diye sormayacak mıyız? Ben, Osmanlı tebasıyım dedi, çıktı gitti. Bu cihetle, hüviyet varakalarının mürur tezkeresi makamına kaim olması fıkrası muvafıktır, fakat ibraz etmeye mecburdur. Yalnız dâhilde bu gibi kuyuda tabi

38Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 2, İnikad 28, Celse 2, s. 601.39Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 32, Celse 1, s. 31.40Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 39, Celse 2, s. 281.41Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 37, Celse 2, s. 200-208.

Page 11: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

93

olmamalı. Memalik-i Osmaniyye’ye hudûd olan vilâyâttaki muamelelerde o gibi kuyuda tâbi olmalı. Bir de mahalle ve karyeden ilmühaber getirmek meselesi vardır. O da bir cihetle daimî müşkülattır. Çünkü bir adam kendi mahalle ve karyesinde bulunur ise, pekâlâ zayiinden bir ilmühaber getirir, o karyeden değilse getiremez. Onun için bunu Encümene iade edelim.”4213 Şubat 1325 (26 Şubat 1910) tarihinde aynı kanunun görüşmeleri devam ederken imam ve muhtarların nüfus ilmühaberinden ücret almalarını muhtevi maddenin müzakerelerinde farklı görüşler ortaya atılmıştır. “Nüfus vukuatına mahsus matbu ilmühaberlerden mâada bilcümle nüfus muamelatına dair kur’a ve mahallâttan, âdi varaka üzerine bittanzim esbabına ita olunacak ilmühaberler için Eimme veyahut Muhtaran tarafından üç kuruş ücret alınacak ve bu ilmühaberler Resmî Damga Kanununa tabi tutulacaktır.” şeklindeki 46. maddenin görüşmelerinde Ankara Mebusu Mehmet Talat Bey, “Muhtarların eline bir silah verilirse, zaten ahaliyi soyuyorlar, o vakit büsbütün soyacaklardır. Onun için ilmühaberlerden dolayı muhtarlara beş para verilmemelidir” biçiminde görüş beyan edince Hayrullah Efendi de yapıcı ve etraflı bir şekilde meseleyi farklı boyutlarıyla ele alarak şunları belirtmiştir: “Efendim, bir madde-i munzamme teklif edeceğim. Malum ya, nüfus muamelâtının selâmet-i cereyanı için şu kanunu yaptık. Bunda muayyen tarifat icra ettik. Bu tenbîhâta, bu târîfâta muvafık hareket etmeyenlere ceza tertip ettik. Bir fiilin memnu olduğunu bilmeyen bir adam, onu işlerse her ne kadar kanun nazarında ilândan sonra mafuv olamazsa da kendince mâzûr olmuş olur. Bizim ahalimizin ahvali malûm. Okuyan, yazan az. Nasıl ilan edilecek? Biz taşralı olduğumuz için biliriz, gazeteye dercedilir, ilan edilir. Bunun çoğu okuyamaz. Köylülerimiz hiç bilmez. Sonra, nüfus kanunları gönderilir, nüfus memurlarının ellerine geçer. Bunlar da bililtizam saklarlar, kimseye göstermezler ki kendilerinden başkası bilsin. Münasipse, bunun için münâkehât gibi, nakl-i mekân muamelâtı gibi ifası lâzım olan maddeler hüviyet cüzdanlarına dercedilsin. Kezalik ikamet varakalarının zahrına dercedilsin. Hangi saat, hangi dakikada icra edilmesi lâzım geldiğini o adam okur, kendi anlar, başkalarına da anlatır.”43 Konuşması Mecliste olumlu karşılanan Hayrullah Efendi, ayrıca kanunun ilgili maddesine ilave edilmek üzere bir teklifte bulunmuştur.

9 Şubat 1325 (22 Şubat 1910) tarihinde “Evkaf Nezareti Bütçesinde tasrihi unutulan Stranca, Mihalıççık ve İzmit ve diğer bazı ormanlar mesarif ve varidatının 1325 senesi bütçesinde tasrihine dair Muvazene Encümeni Mazbatası”nın 35. maddesinin müzakerelerinde aynı şehirde hane değişikliği ile ilgili kayıt işlemleri tartışılırken Hayrullah Efendi de il mühaberin gerekliliği üzerinde durmuş ve görüşünün bu yönde olduğunu bildirmiştir.44

16 Şubat 1325 (1 Mart 1910) tarihinde vakıf gelirleriyle ilgili kanun tasarısına ilişkin Kavanin-i Maliye Encümeni mazbatasının görüşüldüğü sırada Hayrullah Efendi de konuya ilişkin görüşlerini meselenin kendine has terminolojisiyle ortaya koymuş, neticede encümenin maddenin sonundaki fıkrasının kaldırılması kararlaştırılmıştır.45

27 Şubat 1325 (12 Mart 1910) tarihli oturumda “1326 senesi Mart ve Nisan aylarına ait muvakkat bütçe kanun layihası” görüşmelerinde Ağnam Resmi ile ilgili konu tartışmalara sebep olmuştur. İklim farklılıkları ve hayvan ölümleri gibi gerekçelerle verginin toplanma tarihiyle ilgili çeşitli görüşler öne sürülürken Hayrullah Efendi şu görüşleri dile getirmiştir: “Geçen sene Ağnam Nizamnamesi’nde, ağnamın tâdâdı için her yerde mevsim tayin edilmemiştir. Yalnız, galiba, üçüncü maddede şöyle denilmiştir: Mevsimi tâdâd, Şubat iptidasından Nisan nihayetine kadar Memalik-i Osmaniyyede cereyan eder. Memalik-i bâride, hârre ve mutedile de hangi mevsimde tâdâd edileceğini kanun tasrih etmiyor. Yalnız bu cihetleri, vilâyât Mecalis-i İdaresinin takdirine havale ederdi. Mecalis-i Ulmumiyye daha iyi olacakmış, ama o hakkı Mecalis-i İdare-i Vilâyâta vermişler. Hâlbuki çok hata edilmiş. Tevfik Efendi’nin buyurduğu gibi, mesela ora valisi Mart’ı

42Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 42, Celse 1, s. 354.43Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 46, Celse 2, s.502.44Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 45, Celse 2, s.473-474.45Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 2, İnikad 48, Celse 2, s.563.

Page 12: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

94

münasip görmüş. Ankara’da ise, geçen sene Nisan’da tâdâd edilmiştir. Anlaşılıyor ki birinde Mart, diğerinde Nisan’da tâdâd edilmesinden dolayı Ankara vilâyeti ağnamı Kastamonu’ya geçirilmiş, Kastamonu’nun ağnamı Ankara’ya geçirilmiş, kaçırılmış. Mevsimi tâdâtta noksan zuhur etmiş. Bu noksanın bu sene önünü almak için Ankara Vilâyeti tâdâdı ağnamı Kastamonu’ya tevfikan Mart’ta icraya karar vermiş. Hâlbuki böyle yapmaktan ise, Ankara’nın da Nisan’da tâdâd etmesi daha münasiptir. Hudâ âlem zaten bundan hiçbir mazarrat da olmaz. Çünkü bu saydığımız vilâyetlerde nisanda kar mevcuttur. Hatta mayısın haftasına kadar mevcuttur. Ağnamın bazısı mayıs içinde ölür. Demin dendi ki mayısta hayvan hastalanmaz. Evet, mart ayı götürüm ayıdır, göçüm ayıdır. Sebebi, bütün kış geçer, sonra Mart gibi havası gayet mütebeddil bir mevsim hulûl eder. Mayıs’ta hayvan hastalanmaz mı? Hayır, hastalanmaz. Ne kadar çürükler varsa marttta ayıklanır. İnsanlar da böle değil mi ya? Onun için Mart’ta tâdât, ahaliyi fevkalâde mutazarrır ediyor. Çünkü efendim, bu mevsim hulul eder etmez, ne kadar çürükler varsa, Tâdât memurları sayarlar. Köyün alt başından çıkarken onun tâdât ettiği ağnamdan birkaçı ölür. On tane, yirmi tane telefat olur. Eğer nisana kadar müsaade edilirse ahali böyle çürük hayvandan mutazarrır olmaz. Bunu Heyet-i Umûmiyye nazar-ı itibara alarak, martın hululünden evvel vilâyâta böyle tebligat icrasını rica ederim. Kalan kalır, sağlamı belli olur, ahali onun üzerinden bir resim verir.”46 Vakıflar gibi teknik konularda mesleğinin tecrübesiyle rahat konuşan Hayrullah Efendi, bir Orta Anadolu insanı sıfatıyla halkın/köylünün meselelerine de muttali bir mebus olarak onların menfaatlerini temin konusunda hassas davranmıştır.

8 Mart 1326 (21 Mart 1910) tarihinde “Adana vukuatı esnasında maktûlen vefat eden veya hükmen idam olunan eşhasın tasarrufunda bulunan arazi-yi emiriye ve mevkufenin suret-i intikali hakkında kanun lâyihası ve Defter-i Hakani Encümeni mazbatası” görüşülmüştür. İki maddeden mürekkep bu kanun maddeleri görüşülürken Hayrullah Efendi mazbata muharriri olarak ilk sözü almış ve oturumun başından sonuna kadar da müzakerelere katılmıştır. Encümenin görüşleri ve teklifteki bazı ifadelerin düzeltilmesi ile ilgili sözlerinin yanında milletvekillerinin görüşlerine de cevabî nitelikte mukabelede bulunmuştur.47

31 Mart 1326 (13 Nisan 1910) tarihinde rüus imtihanında başarılı olan fakat daha sonra irade ile ilga edilen imtihan hakkında Kalkandelenli Mehmet Hulusi Efendi’nin şikâyetinin Heyet-i Umûmiyece karara bağlanmasına dair İlmiye Encümeni Mazbatası görüşülürken Hayrullah Efendi söz alarak “elinde böyle bir şahadetname olan zatın, bu kâğıt parçasına istinat” etmemesi gerektiğini, tekrar davet edildiği takdirde imtihana girmesinin lüzumuna değinmiştir. “İmtihan vermeye iktidarı yoksa ders okutmaya da iktidarı yok demektir”48 diyen Hayrullah Efendi, ‘ilmî ehliyetin şeksiz ve şüphesiz olması gerektiğini vurgulamıştır.

13 Nisan 1326 (26 Nisan 1910) tarihli birleşimde “Amele ile sermayedaranın vazâif-i mütekabilelerini tayin için bir kanun tanzimi lüzumuna dair Halep Mebusu Artin Efendi’nin takriri hakkında Lâyiha Encümeni mazbatası” ile ilgili görüşmeler sırasında söz alan Hayrullah Efendi, konunun farklı yönleri olduğuna değinerek şunları dile getirmiştir: “Efendim, bu kanun, bizce gayet mühimdir. Zira ahalimizin kısmı azamına taalluk ediyor ve zannedildiği gibi de kolayca bir şey değildir. Bir hayli ciheti, fenne taalluk eder, tababete taalluk eder; ulûm-i içtimâ’iyyeye taalluk eder ve münasebât-ı hâriciyye ve dahiliyyemize taalluku vardır. Bunun için, bu kanunun öyle doğrudan doğruya Nafıa Encümenine havalesi doğru olamaz. Eğer bizim encümenlerimiz yapacak olursa, eshâb-ı fen ve erbabı iktisattan bulunan Mebusan-ı kiramdan mürekkep bir encümen-i mahsusa havale etmelidir. Yahut Şûra-yı Devlet iştigal ediyormuş, oraya göndermelidir. Yoksa alelade Nafıa Encümenine, filana gidecek şey değildir.”49

29 Nisan 1326 (12 Mayıs 1910) tarihli Ahzı Asker kanun lâyihası ve Askeri Encümen mazbatasının görüşüldüğü sırada Hz. Peygamber’in soyundan gelenlerle türbedarlarının askere alınıp alınmamasını

46Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 2, İnikad 53, Celse 2, s. 100.47Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 2, İnikad 58, Celse 2, s. 282-293.48Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 2, İnikad 72, Celse 1, s. 94.49Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 2, İnikad 79, Celse 2, s. 423.

Page 13: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

95

muhtevi 6. madde ile ilgili olarak görüşlerini beyan eden Hayrullah Efendi konuya açıklık getirmiş ve şöyle devam etmiştir: “Efendim, bendeniz de anladığıma göre birinci maddede Resülü kiram ve Enbiyayı izamın türbedarlığı ve Haremeyn-i Şerifeynin ve Beyt-ül-Mukaddes’in bir-iki hademeliği bunlar şerâfetten dolayı istisna edilmiyor. Zaruretten dolayı tecil ediliyor. Şimdi bunlarla hemseviyye olarak şürefâyi ithal etmek doğru olamaz, öyle askerliğin şerâfetinden şürefây-ı istisna etmek, onlara hürmetsizlik demektir. Bir cihetten bu böyledir. Diğer cihetten sureta, öyle bildiğimiz gibi kalîl miktar değildir. Şürefâ ve sâdât, hatta ummadığımız yerlerde Anadolu’nun ortalarında her şehirde elinde şecereli şürefâ ve sâdât vardır. Bu muhakkaktır ki, bunların miktarı birkaç yüz bine baliğdir. Bugün için elinde şeceresi olup, isbat edecek yüz binlerce halk vardır. Şimdi bu şürefâyı askerlikten istisna etmek, hürmet değildir. Bir itiraz varit oluyor ki Mekke-i Mükerremede, Medine-i Münevvere’de birtakım şürefâ ve sâdât vardır. Onunla beraber oranın ahalisi de askerlikten müstesnadır. Orada tatbikatta müşkülat vardır deniyordu. Bu müşkülata lüzum yok. Ahz-ı asker Kanunu, askerlik muamelâtında nüfus kaydını esas ittihaz ediyor. Bir de nüfus tahrir edersek, ondan sonra askerliği tatbik edersek, Mekke-i Mükerreme’de, Medine-i Münevvere’de hiç bir müşkülata tesadüf olunmaz. Onun tecrübeye mütevakkıf olduğunu hepiniz de takdir edersiniz. O zaman da oradan asker almak da pek kolay olur. Yani bu, şürefâya katiyen hürmet değildir. Eimme ve hutabânın istisnası hürmetten dolayı değildir, zaruretten dolayıdır. Bir caminin eimme hutabâsı giderse diğer hatip buluruz. Başında sarığı olmayan çıkar pekâlâ namaz kıldırır, biz ona hürmet etmiyoruz, zaruretten dolayı onları istisna ediyoruz. Yani suitefehhüm hâsıl etmeyin rica ederim. Bunların istisnası lâzım gelmez. Yani beratlı hademeyi kabul edelim.”50 Her ne kadar maddenin tekrar komisyona havale edilmesi kararı alınmış olsa da bu maddenin görüşmelerinde pek çok milletvekili gibi Hayrullah Efendi de bu konuda eşitlikçi bir yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Adalet konusundaki hassasiyeti ile öne çıkan Hayrullah Efendi 1 Mayıs 1326 (14 Mayıs 1910) tarihli Maliye Nezareti Bütçesi’nin sekizince faslının görüşmelerinde ağnam resminin tahsiliyle görevli memurların “masarif-i devriye”siyle ilgili konuda suiistimallerin önüne geçilmesinin ehemmiyetine vurgu yapmıştır.51

Önceki oturumda Maliye Nazırının da Mecliste olması gerektiği yönünde bir karar alındığından 22 Mayıs 1326 (4 Haziran 1910) tarihli Evkaf Nezareti Bütçesinin görüşüldüğü oturumda Maliye Nazırı da hazır bulunmaktadır. Bütçenin üçüncü faslı görüşülürken ilk sözü Hayrullah Efendi almıştır. Evkaf Nizamnamesi’ne atıfta bulunan Hayrullah Efendi, bir vakfın mütevellisi munkariz olduğunda ancak, mütevelli makamına hükümetin nezaret edeceğini hatırlatarak Memalik-i Osmaniye’nin bir kısım yerlerinde bazı evkafın mütevelli heyetleri mevcut olduğu halde zapt edildiğini ifade ederek hükümeti eleştirmiştir. Evkaf Nazır Vekili konuyla ilgili cevap verirken mütevellisinin ihaneti sabit olmuş vakıfların mütevellilerinin azledildiğini ifade etmiştir. Bu arada sekizinci faslın müzakere edildiği sırada da Hayrullah Efendi hükümet temsilcileriyle konuyu tartışmaya devam etmiş ve merkezdeki vakıflarla taşradaki vakıflara karşı hükümetin tavrının aynı olmadığı, adil olunması gerektiğini ısrarla belirtmiştir.52 Hayrullah Efendi’nin memleket meselelerindeki –özellikle de kendi alanıyla ilgili meselelerdeki- hassasiyeti, ülke ve vatandaş menfaatleri yönünde ısrarı burada da dikkati çekmektedir.

3 Mart 1327 (16 Mart 1911) günü Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili Meclis müzakerelerinde 45. maddeyle ilgili olarak tartışmalara dâhil olarak Haleb Mebusu Artin Boşgezenyan Efendi’ye sert bir şekilde cevap vermiştir. Maddenin “encümenin tashih ettiği şekliyle Şerişerife muvafık” olduğunu dile getiren Hayrullah Efendi, Artin Efendi’ye de “Efendi! Havadan söylemiyorum, istersen gel sana yerini göstereyim” diye bu meselelerdeki vukûfiyetini göstermiştir.53Aynı şekilde Ceza Kanunu ile ilgili

50Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 2, İnikad88, Celse 1, s. 147-148.51Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 2, İnikad89, Celse 1, s. 173.52Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 2, İnikad 104, Celse 1, s. 710-712.53Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, İnikad 59, Celse 2, s.100.

Page 14: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

96

değişiklik görüşmelerinin devam ettiği 7 Nisan 1327 (20 Nisan 1911) tarihli müzakerelerde hırsızlıkla ilgili 220. madde ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanmıştır: “Efendim, bendeniz bu maddeyi te’yid etmek isterim. Şu suretle bir müsakkaf ve onun müştemilatından sirkat etmekle, dağda, bayırda dört duvarla muhat bir mahalden sirkat farz olunuyor. Malumualiniz, bu iki sarikin biri kolayca giriyor kolayca kaçıyor. Bir de bir müsakkafa girmek var ki, ekseriye içerisinde insan bulunur, mukavemet edecek adamlar bulunur, duvarları metin olur. Bu hırsız, bittabi, ledelmukaveme cinayeti de göze aldırır, öbürüsü ise kolayca kaçar kurtulur. Maksadı ufak bir hırsızlıktır. Onun için şu maddeyi muvafık görürüm”54

8 Mart 1327 (21 Mart 1911)’de “Selatini izam emaratında tabhtevzi edilen duagufodulalarının sureti imhası hakkında kanun layihasının tadilen iade edildiğine dair Meclis-i Ayan riyaseti tezkiresi” ile ilgili görüşünün olumlu olduğunu bildirmiştir.55

29 Mart 1327 (11 Nisan 1911) ’deki Teşvik-i Sanayi Kanunu layihasının 10. maddesinin müzakerelerinde Hicaz, Yemen, Fizan bölgelerindeki memurların maaşları hakkında tabir yerindeyse pozitif bir ayrımcılık yapılması gerektiğini belirten Hayrullah Efendi, bu maddenin encümene iade edilip “Fizan, Yemen’deki memalike memurinin rağbetini temin için mutlaka bir kanun lazım” olduğunu ifade etmiştir. Ancak encümene iade önerisi kabul edilmemiştir.56

19 Nisan 1327 (2 Mayıs 1911)’de Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti bütçesi görüşülürken Üsküp Mebusu Necip Draga Bey’in “Kastamonu’da bir sepetçilik mektebi açmak ve sair ziraat mekteplerine sepetçilik dersi amelisi gösterilmek üzere” bütçenin ilgili faslına 50.000 kuruş ilave edilmesini teklif etmiştir. Bu teklife karşı Hayrullah Bey şu şekilde mukabelede bulunmuştur: “Efendim, sepetçilik esasını takdir ederim. Necip Bey de bu hususta bir teklifte bulunduklarından dolayı tebcil ederim. Fakat kendisi de takdir buyurduğu veçhile sepet söğüt ağacından imal edilir. Kastamonu’da ise çam, gürgen, meşe var. Bu sepetçilik Adana gibi Bursa gibi ovası ırmağı olan yerde olur. Bu sepetçiliği kabul edelim fakat nezaret tetkik etsin neresi müsait ise orada yapsın. Kastamonu’da olursa Kastamonu’da, Adana’da olursa Adana’da açılsın”. Bu açıklamanın ardından teklif genel kurulca kabul edilmiştir.57

9 Mayıs 1327 (22 Mayıs 1911)’de “Maarif Nezareti fevkalade bütçesi” müzakereleri esnasında “evvela inşaata başlanıp da natamam kalmış mektepler” konusu milletvekilleri arasında tartışma konusu olmuştur. Büyük kısmı tamamlanmış ve inşaatının ikmali gerektiği düşünülen İşkodra, Prizren, Priştine, İpek, Debre, Yozgat, Edirne, Urfa, Konya, Şam, Üsküp ve Ankara’daki mekteb-i i’dadiler konusu gündeme gelmiştir. Sivas milletvekili Mustafa Ziya Bey Yozgat’taki idadinin son durumunu şu şekilde dile getirmiştir: “Memuriyet dolayısıyla Yozgat’ta bulundum. Yozgat İdadisi ki, devr-i sabıkta başlamış, binası cesim natamam kalmıştır. Abdullah Azmi Efendi biraderimiz orada bulunmak lazım gelse de onun vaziyetini, halini görse cidden müteessir olur. Öyle âli bir mektebe mahsus bir binanın öyle natamam bir halde bırakılmasına kimsenin vicdani kâail olamaz. Kimse tecviz etmez, bunu yaptırmak taht-ı vücubdadır”. Bu konuşmanın ardından Yozgat milletvekili Edip Bey bu mektebin 25 sene evvel inşasına başlandığını fakat yarım kaldığını belirtmiş ve fevkalade bütçe ile 210.000 kuruş verilecek olursa ikmal edilebileceğini vurgulamıştır. Hayrullah Efendi de konuya müdahil olarak şu ifadeleri kullanmıştır: “Biraz da bendeniz söyleyeyim. Abdullah Azmi Efendiye kanaat gelsin. Yozgat’taki mektebin arsası için birçok para verildi; sonra efendim onun sade temelinde 400 lira sarfolundu. Sonra binasını vücuda getirdiler, emsalsiz bir surette bir mektep vücuda geldi. Bunu yapan ahalidir, şimdi Hükümetten bir cüz-i muavenet buyurmalısınız ki, bu bina itmam edilsin. İşte bunun için Hükümetten cüz’i bir muavenet talep olunuyor. Bir binayı yap, içini tefriş et, sonra üstünü açık bırak, buna

54Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 3, İnikad 84, Celse 1, s.479.55Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, İnikad 62, Celse 1, s.196.56Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 3, İnikad 77, Celse 2, s.21957Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 6, İçtima Senesi 3, İnikad 89, Celse 2, s.123

Page 15: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

97

merhamet-i insaniyye kâail olmaz. Böyle bir eser-i hayrata itiraz etmeyeceklerini ümit ederim.”58

Hayrullah Efendi, 17 Teşrinievvel1327 (30 Ekim 1911) tarihinde müzakere edilen ve zenginlerin 50 Lira karşılığında muaf olması ve âlimlerin askerlik yapmaması tartışmalarının yaşandığı bir ortamda Mekatib-i Aliye-i Resmiye mezunu talebelerin askerlik hizmetlerinin üç aya indirilmesi teklifi reddedildikten sonra Mükellefiyet-i Askeriye Kanunu münasebetiyle söz alarak Sivas Mebusu Mustafa Ziya Bey’le “Mekatib-i Aliye mezunlarının bir sene olmak üzere tayin kılınan hizmet-i askeriyelerinin altı aya tenzilen tadilini”59 teklif etmiş fakat bu teklif de kabul edilmemiştir. Bu arada kanunun yirmi birinci maddesindeki çiftçilik yapan bir gencin askerlik hizmeti ile ilgili olarak tartışmalara katılmış ve ilgili maddedeki belirsizliğin tatbikatında sıkıntılara sebebiyet vereceğini belirtmiştir.60

3. Edip Bey ve Meclisteki Faaliyetleri

TBMM’deki dosyasına göre 1275 (1859/1860) yılında doğan Edip Bey’in babası Abdülcebbar Bey’dir.61 Rüştiye ve Medrese tahsili olduğu anlaşılan Edip Bey 12 Teşrinievvel 1324 (25 Ekim 1908)’de milletvekili seçilmiş, 5 Kanun-ı Sânî 1327 (18 Ocak 1912)’de de ayrılmıştır.62

Her ne kadar Meclis’teki dosyasında ve Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridelerinde ismi “Edip Bey” olarak geçse deSicill-i Ahval Defterleri’ne göre “Mustafa Edip Bey” olarak kaydedilmiştir. İlk olarak mahalli sıbyan mektebini ardından da Yozgat Rüştiye Mektebi’ni bitirmiştir. Bazı medreselerde Arapça’dan Kafiyeye kadar Farsça’dan da bazı edebi eserleri okumuştur. 18 yaşında Yozgat sancağı yazı işleri kalemine girerek memuriyete başlamıştır. 2 Ağustos 1876’da iki yüz kuruş maaşla aynı kalemin evrak mukayyitliğine tayin olmuş, 26 Ekim 1876’da da altı yüz seksen kuruş maaşla liva muhasebe kısmı refik-i evvelliğine nakledilmiştir. 19 Şubat 1878’de ise buradan ayrılarak 10 Haziran 1878’de dört yüz yetmiş beş kuruş aylıkla kalemin ikinci refikliğine geçmiştir. 27 Mart 1879’da istifa ederek buradan da ayrılmıştır. 14 Mart 1880’de bin yüz kuruş maaşla Maden kazası mal müdürlüğüne atanmıştır. Kaza kaymakamlık vekâleti de kendisine verilmiştir. Daha altı yüz kuruş maaşla sonra Sungurlu kazası mal müdürlüğüne atanmış. Burada da kaymakam vekilliği görevini üstlenmiştir. Bu sırada birçok mektep binası yanında şehirde halen varlığını sürdüren saat kulesini inşa ettirmiştir. 22 Ocak 1887’de bin yetmiş kuruş maaşla Mazgirt sancağına bağlı Pah kazası kaymakamlığına tayin edilmiştir. 12 Kasım 1887’de bin iki yüz kuruş maaşla becayiş hakkını kullanarak Mamuretülaziz vilayeti Arapkir kazası kaymakamlığına geçmiştir. 14 Eylül 1888’de üçüncü rütbeye yükseltilmiştir. 8 Aralık 1889’da rütbe-i saniye sınıf-ı sâniliğine çıkarılmıştır. 7 Ocak 1891’de istifa ettikten sonra 6 Haziran 1891’de bin sekiz yüz kuruş maaşla Konya’nın Koçhisar (Esbkeşan) kazası kaymakamı olmuştur. 13 Aralık 1891’de becayişle Akşehir kaymakamlığına geçmiştir. 12 Haziran 1892’de Arapkir kaymakamlığı sırasında yardımlaşma yoluyla kışla inşaatında gösterdiği gayretlerinin de etkisiyle terfi ederek rütbe-i saniye mütemayizi ile ödüllendirilmiştir. 29 Mayıs 1895’te izin süresini aşıp görev yerine dönmediği için azledilmiş ve kazaya başka bir kaymakam atanmıştır. 7 Eylül 1896’da bin iki yüz elli kuruş maaşla Kastamonu vilayetine bağlı İskilip kazası kaymakamlığına tayin edilmiş, 13 Mart 1897’de maaşı bin yüz yirmi beş kuruşa düşürülmüştür. İskilip’teki görevi sırasında pek çok icraata imza atmıştır. Eğitim ile ilgili başarılı işlerin yanında bazı camilerin tamirinin yapılmasını sağlamıştır. 1897 Osmanlı-Yunan savaşı sırasında İskilip redif taburları askerlerini üç gün içinde sevk etme başarısını göstermiştir. 1 Haziran 1902’de becayiş hakkını kullanarak aynı maaşla Akdağmadeni kazası kaymakamı olmuştur. 8 Ekim 1907’de Keskin kazası kaymakamlığına atanmıştır. Mustafa Edip Bey, kaymakamlıkları sırasında mektep inşaları,

58Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 7, İçtima Senesi 3, İnikad 104, Celse 2, s.73-7559Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 4, İnikad 8, Celse 2, s.189.60Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 4, İnikad 8, Celse 2, s.196.61Sicill-i Ahvel Defterlerinde Babasının adı “Abdulcabbarzade Osman Nuri Bey” olarak, doğum tarihi de Mayıs 1858 olarak geçmektedir. (Yunus Özger, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları, s. 218) 62Edip Bey Dosyası, TBMM Arşivi, S.No. 18.

Page 16: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

98

çeşitli devlet binalarının inşa ve tamiri, asayiş ve sosyal yardımlaşma gibi alanlardaki başarılarıyla dikkati çekmiştir. 14 Kasım 1907’de iki bin dört yüz elli kuruş maaşla Yozgat sancağı mutasarrıf vekilliğine atanmış ve bu görevi 24 Ekim 1908’e kadar sürdürmüştür. 25 Ekim 1908’de milletvekili seçilen Edip Bey, 1912’ye kadar bu görevine devam etmiştir. Milletvekilliğinden sonra yine yöneticilik görevine dönmüş ve 10 Ekim 1912’de dört bin kuruş maaşla Nablus sancağı mutasarrıflığına atanmış ancak Arapça’ya vakıf olmadığı gerekçesiyle 12 Ocak 1913’te aynı maaşla İçel sancağı mutasarrıflığına atanmıştır. 2 Aralık 1913’te de görevinden azledilmiştir.63

Çapanoğlu sülalesine mensup olan Edip Bey, Abdulkadir Çapanoğlu’nun belirttiğine göre kardeşi Celal Bey’le birlikte Yozgat’ta İttihat ve Terakki Fırkası’nın kurucularındandır. Millî Mücadele döneminde Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin de kuruculuğunu yapmıştır. Kendisi iyi yetişmiş şair ruhlu bir insandır. Edip Bey Divanı isminde bir şiir kitabı mevcuttur. 1886 doğumlu küçük oğlu Şekip Bey Hukuk Fakültesi mezunu olup Birinci Dünya Savaşı’nda 1. Kafkas Süvari kolordusunda bölük komutanlığı yapmıştır. Millî Mücadele döneminde de Garp Cephesi 41. Tümen Süvari Bölük Komutanlığına atanmış ve 29 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis başkanı olarak beratını imzaladığı İstiklal Madalyası ile takdir ve taltif edilmiştir.

Edip Bey Meclis-i Mebusan’ın açıldığı gün 4 Kanun-ı evvel 1324 (17 Aralık 1908) milletvekillerinin şubelere ayrılması ile ilgili kurada beşinci şubeye seçilmiştir.64Meclisin ikinci yasama döneminde 20 Kasım 1909’da Bütçe Encümeni üyeliğine,65 üçüncü yasama döneminde 15 Kasım 1910’da ikinci şube üyeliğine,66dördüncü yasama döneminde 14 Ekim 1911’de birinci şube üyeliğine,67 seçilmiştir. Meclis-i Mebusan’da Muvazene-yi Maliye Encümeni Zabıt Katipliği görevini de yapmıştır.68

7 Mart 1325 (20 Mart 1909) tarihinde “Erzincan Mebusu Osman Fevzi Efendinin, Dersim’de cereyan eden sirkat ve asayişsizliklere dair istizah takririne Dâhiliye Nezareti Müsteşarı Adil Bey’in cevabı” ile ilgili oturumda söz alan Edip Bey, Dersim’deki durumun etraflıca izah edildiğini ve bunları söylemeye hacet olmadığını belirtmiştir. Bölgedeki isyan ve şekavetin ortaya çıkmasında “Rüesa-yı Ekrad”ın olduğunu ifade eden Edip Bey, ıslahatı kolaylaştıracak esbabın “Evvel emirde Rüesa-yı ekradın tesvilatının men ve izalesi” ile mümkün olacağını vurgulamıştır. Bölgede bulunduğunu ve tecrübesinin olduğunu belirten Edip Bey, bu şekilde birçok taburlardan daha iyi netice alınacağını ifade etmiştir.69

9 Haziran 1325 (22 Haziran 1909) tarihinde Tahsil-i Emval Kanunu görüşmelerinde 11. madde (Eşya-yı beytiyye ile emval-i menkule, haczolunduğu gün, münâdî marifetiyle füruht edilir. Emval-i gayrimenkule füruhtu ise Tahsilat Komisyonunun kararı üzerine müzayede-i evveliyesi 21 ve badelkarâr son müzayedesi 10 günü tecavüz etmemek üzere Kaza Meclisi İdareleriyle İstanbul’da Emanet Meclisince füruht olunur.) ile ilgili olarak gerçekleştirilen görüşmelerde Edip Bey, mahzurlu iki durumun olduğunu ifade etmiştir. Edip Bey, borcunu vermeyen kişinin borcu karşılığında alınacak malın satışı sürecinin hem borçlu hem de borç veren açısından olumsuz durumları muhtevi bulunduğunu ifade etmiştir.70

15 Kanun-ı Sânî 1326 (28 Ocak 1911) tarihinde görüşülen “Dâhiliye Nezareti 1326 senesi bütçesinin harcırah tertibine vaz olunan mebaliğinadem-i kifayetine binaen beş yüz bin kuruşun ilâveten sarfına mezuniyyetitâsına dair kanun lâyihası” sırasında Muvazene-i Maliye Encümeni adına söz alarak “Encümence

63Yunus Özger, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları, s. 218-220.64Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 1, İnikad 1, Celse 1, s.5.65Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 2, İnikad 4, Celse 1, s.31.66Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 3, İnikad 2, Celse 1, s. 8.67Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 4, İnikad 1, Celse 1, s. 5.68İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II. Meşrutiyet, C.II, s. 243.69Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 1, İnikad 43, Celse 2, s. 355.70Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 1, İnikad 98, Celse 2, s. 580.

Page 17: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

99

icra edilen tetkikat neticesinde pusulada münderiç harcırahlardan bir kısmı nâbemahal görüldüğünden 100 bin kuruş tenzil olunarak 400 bin kuruşun kabulü”ne dair düşüncelerini beyan etmiştir.71

17 Nisan 1326 (30 Nisan 1910) tarihli 1326 Senesi Bütçe Kanunu Layihası dolayısıyla gerçekleştirilen oturumda encümen adına görüş bildirmiştir.72 5 Mayıs 1326 (18 Mayıs 1910) tarihinde Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti Bütçesi görüşmeleri sırasında da kendi görüşlerini değil Mazbata Muharriri sıfatıyla encümen adına konuşma yapmıştır.73 Birkaç gün sonraki aynı konu üzerindeki görüşmelerde bazı kalemlerde fazlalık olduğu ifade edildiğinde Edip Bey, Posta ve Telgraf İdaresinin ıslahı için Belçika’dan bir uzmanın Genel Müdürlük bünyesinde çalıştırılmak üzere getirildiğini belirtmiştir. O zatın merkezde bulunan rüesa-yı memuriyyenin müzakeresiyle bütçede gösterildiği üzere bir takım teşkilat yapıldığını ifade etmiştir. Bu teşkilatın da kadroları düzenlenirken bazı kadrolarda istihdamın henüz gerçekleştiğini belirten Edip Bey, bazı mebusların eleştirilerine karşı “henüz teşkilatı yapılmış bir şeyin bilmem ki nasıl mazarratından bahsolunuyor” şeklinde cevap vermiştir.74

16 Mart 1327 (29 Mart 1911) tarihinde 1327 Senesi Muvazene-i Umûmiye Kanunu Layihası kapsamında Edip Bey söz alarak 60 bin kuruştan ibaret olan Sadaret Bütçesi ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Encümen adına yaptığı bu konuşmada bütçenin 48 bin kuruşunun maaş, 22 bin kuruşunun da masraf faslına ait olduğunu belirtmiştir. Edip Bey ayrıca mefruşat için istenilen paranın büyük kısmının kesintiye uğratıldığını da vurgulamıştır.75 Esasında Edip Bey bütçenin görüşüldüğü bu dönemde genel olarak kendi görüşlerini değil encümenin görüşünü beyan etmek üzere söz almıştır. 19 Mart 1327 (1 Nisan 1911) tarihli görüşmelerde de encümen adına kürsüye çıkmıştır.76Aynı şekilde 3 Mayıs 1327 (16 Mayıs 1911)’de “1327 Senesi Dâhiliye Nezareti Bütçesi” görüşülürken de77 encümen adına görüş beyan etmiştir.

9 Mayıs 1327 (22 Mayıs 1911) tarihindeki Maarif Nezareti fevkalade bütçesi münasebetiyle gerçekleştirilen müzakerelerde bazı okul inşaat işleri konuşulurken Sivas Mebusu Mustafa Ziya Bey Yozgat İdadisi ile ilgili olarak böyle büyük bir binanın yarım kalmasının vicdanları yaraladığını ifade etmesinden sonra Edip Bey şu cümlelerle mukabelede bulunmuştur: “Bu mektebin 25 sene evvel inşasına başlanmış, inşaat nısıf derecesine gelmişken, devr-i sabıkta nasılsa tatil edilmiştir. Geçen seneye kadar kalmış tır, geçen sene mutasarrıf-ı sabık keşfiyatı yaptırıp, itmam-ı inşaatı için keşifnâmesini, resmini Maarif Nezaretine gönderdi. Maarif Nezareti kabul etti, 100 bin kuruş tahsisat verdi. O tahsisat ile inşaata başladılar, 30 bin kuruş sarf edildi. Bu sene bütçe çıkıncaya kadar inşaat teehhür etmemek üzere Nisan muvakkat Bütçesinden verildi. Şimdi, 210 bin kuruş da bu fevkalade bütçe ile verilecek olursa, ikmal edilebilecek. Artık verilen paralar tehir edilecek olursa harap olacaktır ve birkaç bin lira mahvolacaktır.”78

4. Sonuç

Birincisiyle karşılaştırılamayacak derecede büyük değişim ve dönüşümün başlangıç noktasını teşkil eden II. Meşrutiyet Dönemi, Türk demokrasi tarihi açısından Cumhuriyet fikrinin gelişip olgunlaşmaya başladığı dönem olarak değerlendirilebilir. II. Meşrutiyet Döneminin başlamasıyla birlikte seçim çalışmaları tamamlanmış ve 1908-1912 yılları arasında çalışacak olan Meclis-i Mebusan 1908 yılının son ayında açılmıştır. Bu mecliste Ankara vilayeti Yozgat sancağı adına seçilen Hayrullah Efendi ve Edip Bey dört sene boyunca yasama faaliyetlerine katılmışlardır. Farklı şube ve encümenlerde görev alan Yozgat mebusları,

71Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 2, İçtima Senesi 3, İnikad 31, Celse 2, s. 384.72Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 2, İnikad 81, Celse 1, s. 477-478.73Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 2, İnikad 92, Celse 2, s. 305-306.74Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 5, İçtima Senesi 2, İnikad 94, Celse 1, s. 366.75Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, İnikad 68, Celse 1, s. 433.76Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, İnikad 70, Celse 1, s. 540.77Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 6, İçtima Senesi 3, İnikad 99, Celse 2, s.561.78Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 7, İçtima Senesi 3, İnikad 104, Celse 2, s. 74.

Page 18: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

100

konuşmaları, istizah takrirleri ve teklifleri incelendiğinde ellerinden geldiğince -özellikle de kendi ilgi ve bilgi sahalarına uygun olarak- görev yapmaya çalışmışlardır. Hayrullah Efendi, müzakerelere fazlaca iştirak etmiş, Edip Bey ise dört sene boyunca neredeyse tutanaklarda yok denecek kadar yasama faaliyetine ancak katılmıştır. Hayrullah Efendi, genç ve devlet tecrübesi Edip Bey’e göre çok daha az olmasına rağmen bir kez Maarif Nazırı bir kez de Maliye Nazırından olmak üzere iki defa istizah talebinde bulunmuştur. 42 defa da söz alarak kürsüye çıkan Hayrullah Efendi, çeşitli takrirlere de imza atmıştır. Edip Bey ise çoğu encümen adına olmak üzere 9 kez söz alarak Meclis kürsüsünde görüşlerini dile getirmiştir. Edip Bey, memleketin farklı mahallerinde mülki amirlik yapmasına ve yaş itibariyle 60’lı yaşlarda milletvekili olmasına rağmen yasama faaliyeti konusunda -tabir yerindeyse- kendisinden bekleneni tam olarak verememiştir. Dört senelik Meclis çalışmaları sırasında en göze çarpan ve dikkati çeken yaklaşımının Dersim civarındaki şekavet ve isyanla ilgili şu sözleri olmuştur: “… Yalnız, şurasını arz ederim ki, bunları böyle daimi tarik-i isyan ve şekavete sevk eden rüesa-yı Ekraddır. Islahatı teshil edecek esbabı evvel emirde rüesa-yı Ekrâdın tesvilatının79 men ve izalesidir. Men ve izale edilecek olursa, birçok taburlardan ziyade, semere-i hasene hâsıl edecektir. Bendeniz orada bulundum. Tecrübem üzerine arz ediyorum.”

Cumhuriyet döneminde uzun yıllar milletvekilliği yapacak olan Avni (Doğan) Bey’in babası olan Hayrullah Efendi, Osmanlı döneminde parlamento tecrübesini yaşayan nadir zevattan biridir. Bu tecrübenin de tesiriyle bir haneden -biri Osmanlı döneminde diğeri Cumhuriyet döneminde olmak üzere- iki mebus çıkmıştır.

Hayrullah Efendi Edip Bey

Osmanlı Mebusları 1324-1328, İstanbul, 1328, s. 18.

5. Kaynakça

A. Kadir Çapanoğlu, “Yozgat Mebusu Hayrullah Efendi”, Yozgat Gazetesi, 18 Nisan 2016 http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2390&s=41(Erişim tarihi: 22 Nisan 2016).

Ahmet Ali Gazel, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Parlamenter Denetim (1908-1920), Konya, 2007.

79Tesvilât: Kötü bir şeyi güzel göstererek aldatma. Tezyin etme, süsleme.

Page 19: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ MEBUSAN MECLİSİNDE YOZGAT … · pek çok açıdan örneklik teşkil etmiştir. 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’ın Türk demokrasi tarihindeki önemi

101

Edip Bey Dosyası, TBMM Arşivi, S.No. 18.

Hayrullah Efendi Dosyası, TBMM Arşivi, S.No.19.

İhsan Güneş vd, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II. Meşrutiyet, C.I, Türkiye Büyük Meclisi Vakfı Yayınları, Ankara, 1996.

Meclisi Mebusan Zabıt CeridesiDevre 2, Cilt 1-6.

Meclisi Mebusan Zabıt CeridesiDevre 3, Cilt 1-7.

Meclisi Mebusan Zabıt CeridesiDevre 4, Cilt1-2.

Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1-7.

Nuran Kılağız, 1965 Seçimleri, Ankara, 2010.

Suna Kili-A.Şeref Gözübüyük, Sened-i İttifak’tan GünümüzeTürk Anayasa Metinleri, İstanbul, 2006.

Yunus Özger, Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlı Bürokrasisinde Yozgatlı Devlet Adamları, İstanbul, 2010.

Zehra Arslan, “Ağustos 1909 Tarihli Cemiyetler Kanunu Üzerine Meclis-i Mebusan’da Yapılan Müzakereler ve Cemiyetlerin Yapılanmasında İttihat ve Terakki Örneği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.3, S.11, Bahar 2010.