1
Aysel Ciğerlioğlu
14707002
YAŞAR KEMAL’İN YER DEMİR GÖK BAKIR1 ADLI ROMANININ İÇERİK
VE BİÇİM İNCELEMESİ
Yaşar Kemal (1922-2015), Türk edebiyatında Cumhuriyet döneminde ele
alınan toplumcu gerçekçi bir yazardır. Adanalı olan yazarın asıl adı Kemal Sadık
Göğçeli’dir. Zengin folklor birikimini kullanarak yazdığı romanlarla yurt içinde ve
dışında büyük bir şöhret kazanmıştır.
Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek
1950’li yıllarda, Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli
topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşının kızışması, bunun yoksul Çukurova
köylüsü üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal’in bazı romanlarının ana temasını
oluşturmuştur. Yazarın hacimli eserlerinin okunması sırasında okuyucu benzer
insanların, benzer tabiat içinde anlatılmaları sonucu hep aynı şeylerden bahsedildiği
hissine kapılır. Sanki binlerce sayfayı dolduran tek bir ağa, tek bir eşkıya, tek bir
kadın vardır2. Bu inceleme yazısında ele alınan romanında da bu söz konusudur.
Romanda birçok kişi olmasına rağmen en çok üzerinde durulan kişi Taşbaşoğlu
Mehmet’tir.
Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı “Dağın Öteki Yüzü”
üçlemesi Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır ve Ölmez Otu’ndan oluşmaktadır. Bu
üçleme, yazarın Ortadirek’in önsözünde de belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve
tanıklığıdır. İlk kitabı olan Ortadirek’te (1960) yazar, Torosların arka yanındaki bir
köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova’ya doğru yola
koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova’ya varışlarını anlatır. Roman
1 Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır, 13.b., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015. 2 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 10.b., Dergâh Yayınları, İstanbul, 2009, s. 361-
362.
2
destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Dizinin
ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması
öyküsüdür. Yer Demir Gök Bakır’da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını
değiştirmek için bir umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun
çaresiz kaldıkça başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite
sığınışlarını anlatır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda ise bir yandan değişen
koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir kişinin bir cinayet
mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında korkunç sefalet koşullarında
duygulanımlara kapılmadan, büyük bir serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün
ekonomik ve toplumsal gerçekliği, köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren
yazar Ölmez Otu’nda nesnel koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana
eğilir3. Son iki kitapta bir ermişin var oluş ve yok oluş süreci söz konusudur.
Yer Demir Gök Bakır, 1963 yılında roman olarak yayımlanmıştır. 1965’te
Uzundere adıyla tiyatroya, 1987’de ise kendi adıyla Zülfü Livaneli yönetmenliğinde
sinemaya uyarlanmıştır. Romanın adı; hiçbir yerden yardım almanın imkânı ve
çarenin olmaması anlamına gelen yer demir gök bakır deyiminden çaresizliğin
hikâyesi olacağının ipucunu verir. Roman, Adana Çukurova’da Yalak köylülerinin
ekonomi karşısında yaşadığı zorluklar, borç aldıkları kişiye borcunu
ödeyememelerinden dolayı bir hikâye uydurup aralarından efsaneleştirdikleri birine
sığınma ihtiyacını anlatır. Roman boyunca köylü insanlar tarafından uydurulan
hikâyeler karşısında uydurmacalara konu edinen insanın bunlara çaresiz kalışı ve
sonunda bundan kaçamayarak kendisini bu hikâyelerin içinde bulması görülür.
Okuyucu bu kitapta, bir ermişin yaratılış sürecine tanıklık eder.
Roman, insanlığın bütün anlatılarında olduğu gibi ana bir çatışma etrafında
gerçekleşen olaylarla örülür. Romanda hakim tema, korku ve bundan kurtulmak için
mitos yaratmaktır. Olaylar Taşbaşoğlu ve Muhtar Sefer etrafında gelişir. Serinin ilk
eserinde çalışmak için dağdan düze inen köylülerin sıkıntılı yolculuğuna yer veren
yazar, burada Çukurova’dan eli boş dönen köylülerin Yalak’taki hayallerle ve
korkularla dolu yaşamlarını ele almıştır.
3 Ferudun Ay, Yaşar Kemal’de Göç Olgusu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi,
İstanbul, 2011, s. 3.
3
Romandaki çatışmalar ekseninde ele alınacak olan olay örgüsünü anlatmadan
önce kişilere değinmek olayları daha iyi anlamak için doğru olacaktır. Taşbaş,
romanın ana kişisidir; diğerleri ermişlik sürecine katkıda bulunan tiplerdir. Asli
kişiler; Taşbaşoğlu Mehmet, Memidik, Meryemce, Uzunca Ali. Tali kişiler; Koca
Halil, Muhtar Sefer, Elif, Hasan, Ummuhan, Zalaca, Adil Efendi, Kır İsmail’in kızı,
Kel Âşık, Ali Ömer. Diğer kişiler; Vurgun Ahmet, Fatma (Koca Halil’in gelini),
Hacı (Koca Halil’in oğlu), Delice Bekir, Hüsne, Recep, Fatmaca, Yüzbaşı Şükrü,
Cumali Onbaşı, Gömleksizoğlu, Taşbaşoğlu’nun karısı, Küplüzadelerin büyük oğlu,
Veli, Mırmırık Dursun, Kısacık Musa, Ökkeş Dağkurdu, Ömer.
“Taşbaşoğlu Mehmet”, Yalak Köyü’nde Sefer’e isyan eden topluluğun
başındadır. Köyde okuma yazma bilen tek kişidir. Muhtar’ın söylemlerine kulak
asmaması, yapılan haksızlıklar karşısındaki başkaldırısı, olayları sorgulaması ve
çıkarımlarda bulunması köyde aklı temsil eden bir karakter olduğunu gösterir.
Taşbaşoğlu, içindeki tüm korkuya ve endişeye rağmen mantıksız işler yapmaktan
kaçınır. Adil Efendi’nin korkusuyla yaşamaya mahkum olmuş köylüler tüm
eşyalarını ve hayvanlarını saklarken, Taşbaşoğlu düzenini bozmaz. akılla inanç
arasında bocalar ve köylünün kendisi hakkında uydurduğu efsanelere direnemeyerek
ermiş olduğuna inanmaya başlar. Muhtar Sefer ve Delice Bekir’in köylüyü verimsiz
tarlalarda çalıştırma planına ses çıkarmayan Yalaklılara korkunç bir kin biriktiren
Taşbaşoğlu, içinde barındırdığı öfkeyi her fırsatta onların yüzüne haykırır. Bu sitem
dolu haykırış köylülerin zihinlerde bir oyun oynayacak, onu üstün görmelerine sebep
olarak ermişlik sürecini hızlandıracaktır4. Ermişliği çok çabuk büyür ve yayılır ki
diğer köylerden gelenler de çoğalır.
“Meryemce”, Uzunca Ali’nin annesidir, ana kadın tipini canlandırır. Koca
Halil’den nefret eder. Köylü, uzun zamandır ortalarda görünmeyen Koca Halil’in
öldüğünü düşünmektedir. Bundan dolayı da bir mevlit okutturulur. Meryemce, Halil
için mevlit okutulduğunu öğrenince köylülere küser ve romanın sonuna kadar
konuşmaz. Liderlik yönüyle Adil Efendi’den korkan kadınların umududur. İnatçıdır,
4 Burak Yardım, Yaşar Kemal’in Dağın Öte Yüzü (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu)
Üçlemesinde Yapı, Tema ve Anlatım Özellikleri, Yüksek Lisans Tezi, Doğu Akdeniz Üniversitesi,
Gazimağusa- Kuzey Kıbrıs, 2010, s. 38-40.
4
zulme başkaldırır5. Yaşına rağmen inatçı, canlı bir kadındır, sadece oğlu Uzunca Ali
ile gelini Elif’e değil, bütün köye kendini saydırmıştır.
“Uzunca Ali”, Meryemce’nin tek çocuğudur. Elif’in kocası, Hasan ve
Ummuhan’ın babasıdır. Daha çok anası Meryemce ile girdiği diyaloglarda ortaya
çıkan Ali, Taşbaşoğlu Mehmet’e verdiği manevi destekle kendini gösterir6.
“Memidik”, Taşbaş’ın ermişlik sürecine katkıda bulunanlardandır. Sansar
avcısıdır, uydurduğu hikâyeye oldukça bağlanır ve gördüğü işkencelere rağmen
hikâyesine inandığı için onun dışına çıkmaz, yalan söylemez7.
“Koca Halil”, yaşlılığının ilerlemesi nedeniyle, Çukurova’ya gidecek bir
binek bulamamasından ötürü köylüye Çukurova’ya inme zamanını geç haber verdiği
için korkusundan evinin ambarına saklanmıştır. Aslında tüm köylü Koca Halil’in
ambarda saklandığını bilir. Köylüler, Çukurova’daki verimsiz tarlada çalışmaktan
Halil’i değil, muhtarı sorumlu tutarlar. Oğlu Hacı ve gelini Fatma, Koca Halil’e
korkmaması gerektiğini ve suçun Muhtar Sefer’de olduğunu söylerler. Korkusunun
yersizliğini göstermek için ambarın kapısına dayanan bir grup onu sevip saydıklarını
anlatırlar. Köylünün kendisiyle bir oyun oynadığını düşünen Halil, korkularından
kurtulamaz. Köylülerin kendisini öldüreceği düşüncesiyle köyden kaçan yaşlı adam
İncecik Köyü’ne sığınmıştır8.
“Muhtar Sefer”, Yalak Köyü’nün muhtarıdır. Önceleri iki karısı vardır, sonra
Kır İsmail’in kızıyla da evlenir. Kendi köylülerini verimsiz tarlalarda çalıştırır.
Böylece, köylüleri çalıştırdığı toprak sahiplerinden para alır, diğer yandan köylüleri
kendine daha bağımlı hale getirir. Ermiş Taşbaş’ı jandarmaya gammazladığı için
onun tarafından dolaylı olarak cezalandırılır. Taşbaş, köylülere kendisini ihbar
edenin Sefer olduğunu ona güvenmemeleri gerektiğini söyler. Üçlemenin bu
romanında Sefer, Taşbaş’a karşı olan savaşında yenilir.
5 Burak Yardım, a.g.e., s. 29-30. 6 Burak Yardım, a.g.e., s. 36. 7 Burak Yardım, a.g.e., s. 46. 8 Burak Yardım, a.g.e., s. 52.
5
“Hasan”, yedi yaşında hayal dünyası çok zengin bir çocuktur. Uzunca Ali’nin
tek oğludur. Romandaki mitsel unsurlara katkıda bulunur. Kardeşi Ummuhan ile
girdiği diyaloglarda ve didişmelerde kendini gösterir. Kiraz çubuğu toplar,
karşılığında kibrit alır. Bundan ötürü sahip olduğu en değerli şey kibritleridir.
Jandarmaların götürdüğü Taşbaş’ın tek manevi destekçisi Hasan’ın ona verdiği
kibritlerdir. Odun kesip toplamak için ormana giden Hasan’ın zihnindeki Yağmurcuk
Kuşu miti dikkat çekicidir. Hasan, mavi renkteki bu kuşun yakalanması ile köydeki
uğursuzluğun son bulacağına inanır. Hayal gücü onu kardeşinden ve köyün diğer
çocuklarından ayırır. Ormanda taşın altında gördükleri köyün bütün çocukları
tarafından merak konusu olur. Aslında taşın altında hiçbir şey yoktur. Taşı ve
altındakini kıymetli yapan Hasan’ın hayal gücüdür. Romanın sonunda bahar gelir,
taşın yerinde kırmızı, sarı ve mavi renkte üç çiçek filizlenmiştir. Bu çiçekler
yokluklar karşısında bir çıkar yol arayan köylülerin umudunu simgeler9.
“Ummuhan”, Uzunca Ali’nin tek kızıdır. Hasan’ın ormandaki sırrını
paylaşmaya çalışan bu küçük köylü kızı sürekli ağabeyi ile didişme halindedir.
“Zalaca”, rüya görme ve bunları muhtara yorumlatmakla romandaki yerini
alır. Rüyalarında ermiş Taşbaşoğlu görür. Tüm köylü gibi onun bilinçaltı da bir ermiş
yaratmaya müsaittir. Sefer, Taşbaşoğlu’ndan kurtulmak, onun manevi otoritesini
sarsmak adına Zalaca’nın rüyalarını kullanmaya çalışır. Taşbaşoğlu’nun köye bir
felaket getireceğine, köylüyü mahvedeceğine, Adil’in köylüyü soyup soğana
çevireceğine dair yorumlarda bulunan Sefer, Zalaca’nın düş gücünü kendi emellerine
alet eder. Muhtar, Zalaca’ya gördüğü düşleri köylüye yaymasını, Taşbaş’ın köyü ve
köylüyü perişan edeceğini söylemesini ister. Sefer ne dediyse tersini yapar.
Rüyalarını Sefer’in yorumladığı gibi değil, kendi gördüğü gibi anlatır.
“Adil Efendi”, Yalak Köyü’ne veresiye mal satan kasabadaki bir tüccardır.
Köylünün Adil’e olan borcu köyde bir korku havasının egemen olmasına neden olur.
Eser boyunca Adil’in korkusuyla yaşayan köylüler türlü numaralara başvurarak
ondan kurtulmaya çalışmalarına rağmen, bir yandan da onun bir an önce köye
gelmesini dileyerek ne olacaksa olmasını ister ve bu bekleyişle borçların
9 Burak Yardım, a.g.e., s. 66-67.
6
ödenememesinden duyulan korku köylüleri perişan eder. Bundan kurtulmak
amacıyla Taşbaş mitini yaratırlar. Geçmişte yokluklar karşısında çılgına dönen
köylülerin ağalara yaptıklarını aklından çıkaramaz. Adil de köylülerden
korkmaktadır. Bundan dolayı, köyün borçlarını bağışlar.
“Kır İsmail’in kızı”, bir tecavüz mağdurudur. Kel Osman’ın oğlu İbrahim ve
onun suç ortağı tarafından bir mağarada tecavüze uğramıştır. Sefer zevkli anlarında
kızı yanına çağırtır ve bu yaşadıklarını ona anlattırır, böylece daha da hoşuna gider.
Sefer bu ilişkilerin sonunda onunla evlenir.
“Kel Âşık”, köyün ozanıdır. Meydana gelen olayların ardından sazını alıp
destan söyler.
“Ali Ömer”, ses taklit etme yeteneğine sahiptir. Taşbaş’ı yok etmek isteyen,
Memidik’e türlü işkenceler yaptıran Sefer’in yardımcısıdır. Onun dediklerini yapar,
Taşbaş’ı köylünün gözünden düşürmek için yapılan planları “Delice Bekir” ve
muhtarla birlikte uygularlar.
“Vurgun Ahmet”, Recep ve Hüsne’nin cansız bedenlerinin karlar altında
kaldığını söylemek ve köylüye duyduğu hıncını onların yüzüne haykırmak için köye
gelir. Ona göre iki âşığın katili köylülerdir. Vurgun Ahmet kapı kapı dolaşarak
köylülere hakaret eder. Taşbaş’ı ziyaretinde ona övgülerde bulunur, sonra evinin
eşiğindeki toprağı üç kere öper. Bu olay Taşbaşoğlu’nun mitleşme süresinde önemli
bir rol oynayacaktır. Köylüler kutsal gözüyle bakılan bu kişinin Taşbaş’ı
yüceltmesine çok şaşırır ve ona inanırlar. Taşbaş’a alenen ermiş gözüyle bakılması
bu olaydan sonradır.
“Hüsne”, “Hasan”a âşıktır. Her buluşmalarından sonra pişmanlık duygusuna
kapılır. Köyün başına gelen felaketlerden kendini sorumlu tutar. Bu yasak ilişkinin
köye bir lanet getireceğinden korkar. Hasan’a köyden kaçmaları gerektiğini söyler.
Yalak Köyü’nden kaçan iki sevgilinin cesetleri Kıymıklı Koyağı’nda bulunur.
7
“Yüzbaşı Şükrü”, kasabadaki jandarma komutanıdır. Sefer, Taşbaşoğlu’nun
köyde keramet sahibi gibi davranıp hastalara şifa vermeye çalışmasını yüzbaşıya
ihbar eder. Duydukları karşısında sinirlenen Yüzbaşı Şükrü, Taşbaşoğlu’nun
tutuklanıp karakola getirilmesi için “Cumali Onbaşı”ya emir verir. Cumali Onbaşı
köye gider. Sefer, Cumali’ye rüşvet teklif ederek kendini Taşbaşoğlu’nun köyden
gitmesini istemiyormuş gibi gösterir. Sefer’in oyununa rüşvet karşılığında ortak
olması, Cumali’nin menfaatçiliğini kanıtlar.
“Taşbaşoğlu’nun karısı”, ermiş birinin eşi olarak karı-koca ilişkisini
yansıtmada yardımcı kişidir. Ermişlik yüzünden onların da ilişkileri mesafeli olur.
Yer Demir Gök Bakır, bir olay örgüsünün gelişimi yerine, ayrı mekânlarda
geçen, birbirinden bağımsız ama benzer ve eşzamanlı sahnelerin art arda dizilmesiyle
kurulmuştur. Bu sahneler arasında tek bağ vardır: Uğursuzluk, korku ve felaket
motifleriyle işlenmiş olmaları10
.
Roman, Hasan ve Ummuhan’ın odun toplamaya meşeliğe gitmeleriyle başlar.
Romanın bu ilk bölümünden itibaren zorluklar kendisini gösterir. Çocukların
ayaklarının çıplak olması ve kış soğuğu kötü koşulları okuyucuya hissettirilir.
İlerleyen bölümlerde köyün diğer çocuklarının da odun toplamaya yalınayak gitmesi
bunu destekler.
Hasan’ın içini sıkıntı kaplar. Sonra birden aklına mavi kuş gelir, onu Koca
Halil dışında yakalayan yoktur. Büyüleyicidir, nazara iyi gelir, bereket getirir...
Hasan’ın kafasında kuş, tüm köyü koruyabilecek bir nesneye dönüşür. Koca Halil,
köylülerin karşısına çıkmaktan korkmaktadır. Kendisine ölü denilerek oğlu
tarafından mevlüt okutturulur. Meryemce ise ondan hesap soracaktır, o yüzden ölü
olmasını kabullenmez. Onu ölü ilan eden bütün köylüyle konuşmamaya karar verir.
Meryemce, romanın bu kısmından sonra hareketleriyle ve iç konuşmasıyla görünür.
İlk bölümdeki korku havası ve buna Hasan’ın mavi kuş mitosu geliştirmesi,
romanın geri kalan kısmındaki ana temanın küçük bir örneğini oluşturur. Korku
10 Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2, 16.b., İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 139.
8
içinde başlarına gelecek felaketi bekleyen köylülerin, çaresiz kalınca kendilerine
tutunacak bir dal yani bir mitos yaratmalarıdır. Küçük Hasan nasıl bir mavi kuş
mitosu yarattıysa, büyükler de ermiş Taşbaş mitosunu yaratırlar. Köylüleri ermiş
yaratmaya iten nedenler felaket beklentisi ve açlık korkusudur11
. Ayrıca Hasan,
yaktıkları odunların yalımlarımda at, kuş, böcek, dağ, taş vs. görür. Ormana her
gittiğinde tam ayrılacakları zaman Ummuhan’ın görmesine izin vermeden kendisinin
belirlediği bir taşın altına bakar. Böylece romandaki çaresiz kalınan anda yaratılan
büyüsel atmosfer korunur.
Ali ve Taşbaş’ın konuşmalarından köye gelmesi korkuyla beklenen kişinin
Adil Efendi’nin olduğu anlaşılır. Köylüler borcunu ona ödeyemediği için kendini
suçlu hissetmektedir. Adil Efendi’nin onların her şeyini alıp onları soyacağından
korkarlar. Koca Halil, köylüyü pamuk zamanı Çukurova’ya geç indirdiği için tüm
köylünün olanlardan kendisini sorumlu tuttuğunu sanmakta ve öldürülme korkusuyla
saklandığı ambardan çıkmamaktadır.
Zala, Muhtar Sefer’in evine gider ve gördüğü düşü anlatır. Kara bir bulutun
üzerine geldiğini ve kendisinin kaçtığını anlatır. Sefer de onun kaçan iyiliğe kara
bulutun ise gelecek olan Adil Efendi’yi işaret ettiğini, onun kara bulut altında kara
ata binerek geleceğini söyler. Köylünün kaçacağı çaresizliğe düşeceği, görülen
düşlerle de okuyucuya sezdirilir. Düş hemen ardından sahneye yansımaya başlar:
Köye bir atlı gelir, bu kişi Küplüzadelerin büyük oğluydu. Köylüler onun Adil
Efendi’yle ilişkisi olduğunu düşündüklerinden evlerinden çıkmazlar yokmuş gibi
yaparlar, böylece atlı da geri döner.
Köylüler felaketten kaçmak için toplanıp çare düşünürler. Muhtar Sefer bir
çözüm bulmuştur. Çözümü kendisine Meryemce söylemiş gibi topluluğa aktarır.
Buna göre köylü her şeyini saklayacak ve Adil Efendi köye geldiğinde alacak hiçbir
şey bulamayacaktı. Bu oyun herkesin çok hoşuna gider.
Hüsne ve Recep birbirlerine âşıktır. Geceleri gizlice buluşurlar, ayrılacakları
zaman geldiğinde Hüsne’ye hüzün çöker. Köyün başındaki uğursuzluğun ilişkilerinin
11 Berna Moran, a.g.e., s. 137.
9
sebep olduğunu ve Recep’e onunla birlikte kaçmak istediğini söyler. Recep ise kış
olduğundan dolayı kaçamayacaklarından dolayı bahar için söz verir. Recep, köylü bir
şeyler saklarken kendisinin saklayacak iğnesinin bile olmadığı gerçeğiyle çarpıştığını
ve yoksulluğun ilk defa bu kadar kendisini acıttığını söyler.
Taşbaş, Adil Efendi’nin gelmeyeceğini bilerek malını mülkünü saklamaz.
Köylü ise gelmeyeceğini nereden bildiğini merak eder. Zala, gördüğü düşte her
yanını karanlığın sardığını ve karanlığın kesilen yerinde el, gittikçe yaklaştığında da
yüz gördüğünü söyler. O el ve yüz Taşbaşoğlu’nundur. Böylece ilk önceleri Adil
korkusundan önlem alan köylü Adil Efendi gelmeyince öfkelenir, bunalıma
girdiklerinden kurtuluş çaresi olarak Taşbaş’ı ermiş katına çıkarmaya girişirler12
:
“Köylü böyle anlarda sarılacak dal arar. Türlü türlü dala sarılır, bırakır. En
sonuncu sağlam sandığı dala sarılır, sarıldıkça sarılır, her bir şeyini dalın gücüne
verir, daha sığınır. Bir dal bulamazsa, kendisi dalı yaratır, sonra da sarılır. Köylü
dalsız edemez.13
”
Köylünün Taşbaş hakkında kafasında oluşan işaretler gittikçe sorulaşıyordu.
Onlara göre bu işaretlere sahip olan birisi olsa olsa ermiş olacaktı. Taşbaş soyunda
bütün erkek çocuklarının adı Memet’tir. Lokman Hekim’i bile Taşbaş soyuna
dayandırırlar. Taşbaşoğlu ise bütün bunları inkâr eder, ermiş olmadığını söyler.
Köylü ise bir kurtuluş aradığı için inanmak istediğine inanır. Köylünün gözünde
Taşbaş, bütün dertlere dermandır.
Muhtar Sefer, köyde hızla yayılan Taşbaş’ın ermişlik hikâyelerine
dayanamaz. Köyün başına bela getirmek ister, böylece bu hikâyeler bir süre
unutulacaktır. Delice Bekir’le bir plan yaparlar. Delice Bekir gece yanına Ali Ömer’i
de alarak köyün üstüne doğru kurşun salacaktır, böylece köylünün bir süre Taşbaş
hikâyesini unutacağını yeni bir felaketle oyalanacağını düşünürler.
Sefer, Taşbaş’a giderek olan biteni anlatır, Taşbaş ise bunlardan haberi
olmadığını söyler. Çünkü Sefer, bu hikâyeleri onun çıkardığını düşünmektedir.
12 Berna Moran, a.g.e., s. 142. 13 Yaşar Kemal, a.g.e., s. 184.
10
Taşbaş’a olanlardan kendisinin sorumlu olmadığını söylediği için çok öfkelenir.
Köyü terk etmesi gerektiğini çünkü hükümetin tarikat kuruyorlar diye onu da Mehdi
olmuş yalanından dolayı tımarhaneye tıkayacaklarını söyler. Sefer bu sefer başka
plan yapar: Ömer ile birlik olup Taşbaş’ı ona öldürtmek. Bu niyetle Taşbaş’ın evine
giderleri kapıyı onun açacağını düşünürler böylece kaçıracak ve öldüreceklerdir.
Fakat kapıyı karısı açar, kadını dipçikle yere sererler ve korkudan kaçarlar. Bu olayı
bile köylü değiştirerek ermişlik hikâyesine katar. Onlara göre; Ömer ve Sefer ak libas
giyinmiş iki kişidir, Taşbaş’ı ziyarete gelmiştir. Onu aralarına alıp görünmez edip
Tekeç Dağı’ndaki görünmezler sarayına götürmüşler, sonra evinin önüne geri
getirmişler.
Sansar avcısı Memidik, bir gün avlanırken önüne bir karartı geldiğini anlatır.
Taşbaşoğlu’nu tüm bedenini yeşile kesmiş şekilde, arkasında yedi küheylan at gibi
yedi top ışığıyla görmüş. Yeni bir efsanevi olay evden eve dolaşır. Sefer bunun
üzerine Memidik’i yanına çağırır ve Ömer’e dövdürerek anlattıklarını inkâr etmesini
bekler. Memidik işkencelere rağmen hâlâ anlattıklarının arkasındadır, o zaman Sefer
bu hikâyeyi o görülen kişinin kendisi olduğunu köylüye anlatmasını ister. Fakat
Memidik ne olursa olsun yalan söylemeyeceğini diyerek isteğini geri çevirir. Sefer
onu Ömer’e ölesiye dövdürmeye devam eder.
Taşbaş, bu ermişlik hikâyelerinden bunalır, köylüye ermiş olmadığını söyler.
Geçmişinde kötülükler yaptığını kendisi gibi birinin ermiş olamayacağını anlatır.
Sefer, karakola gider ve Yüzbaşı Şükrü’ye Taşbaş’ın işlerini, köyde dönen
hikâyeleri onun çıkardığını söyler. Taşbaş’ı Cumali Onbaşı’ya yakalattırır. Taşbaş
köye geri gelir. Geldiğinde köylülerin kapısında biriktiğini ondan medet umduklarını
görür.
Taşbaşoğlu Memet, gerçekten ermiş miydi? Taşbaş’ın aklı karışmaya başlar.
O da köylüye uymaya başlar ve ermiş olduğuna inanmak için kanıt arar. Köylüler
geceleri onun evinin üstünde ışıklar belirdiğini söyler. Taşbaş ise bu ışıkları görmek
için geceleri dışarıda evinin üstünü gözlemeye başlar. Sonunda ışık görür, uyku
bastırır ve uyur. Ali’nin kız kardeşi onu bulur ve böylece eve getirirler. Taşbaş tekrar
11
ihbar edilir ve jandarmalar onu almaya gelirler. Giderken köylüye onu ihbar edenin
Sefer olduğunu söyler, tüm köylü ona kinlenir ve herkes ondan uzaklaşmaya başlar.
Taşbaş’ı jandarmalar götürürken soğuktan dolayı mağaraya sığınırlar ve uyurlar.
Taşbaş, uyanıktır ve onların uyumasını fırsat bilerek kaçar. Taşbaş’tan bir daha haber
alınamaz ve roman baharın gelmesiyle biter.
Yaşar Kemal, eserlerini oluştururken “folklorik unsurlar”dan yararlanır. Bu
romanda da sözlü gelenek ürünleri görülür. Romanlarındaki âşıklar halk şairlerine
önem verir, onlara benzeme çabasına girer ve soylarını ünlü bir âşığa dayandırırlar.
Roman bu âşık tipi Kel Âşık’tır. Soyundakiler –dedesi, amcası, dedesinin dedesi,
kardeşleri vs.– hep âşıktır. Karacaoğlan soyundan gelirler14
.
Yazar, turnalara da yer vermiştir. Âşık, sazını eline alıp, ayağa kalkar: Bugün
kıssadan hisse almak günüdür. Heheeey, tellice turnalar, der. Geçişlerde telli turna
formelini tekrarlar. Kel Âşık’ın ağzından vermek istediği mesajı ortaya koyar. Abdal
ile turnadan ders alınmasını öğütler. Abdal ile yaralı turna umutlarını yitirmez. Yaz
mevsiminde güneş doğarken abdalın gözleri açılır, turna da uçar gider15
. Yazar,
çiçek–yılan–dağ–Lokman motiflerini birlikte işler. Çiçek motifi; hayat ağacı, hayat
suyu ve akkuş motiflerinde olduğu gibi ölümsüzlük iksirini bünyesinde taşır16
.
Ermiş, eren, veli, evliya gibi aynı anlama gelen kavramların da halk
kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu romanda bu unsurlar önemli bir öge olarak
kullanılmıştır. Romanın sonunun sunumu halk hikâyelerinin bitiş şekline
benzemektedir. Yazar, olayların gelişiminde haber alınamayan kişilere ne olduğunu
tek tek açıklar. Son; bilinmezliklerle bitmez, her şey gün ışığına çıkarılır.
Yazarın anlatımı, kimi yerlerde “halk anlatımı”na dayanır. Halk öykülerinin
ve türkülerinin söyleyişi yeni bir biçimle onun dilini ve anlatımını kurar. Köy
insanını çevreleyen doğa; kişileri bütünleyen bir öğe olarak anlatılırken yaptığı
benzetmeler ve imgeler; bitkiler, kuşlar, sesler, kokular canlı renklerle birleşerek
14 Kerime Üstünova, Yaşar Kemal’in Romanlarında Saz Şairleri, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 6, 2005, s. 207. 15 Mümin Topcu, Yaşar Kemal’in Romanlarında Halk Bilimi Unsurları, Doktora Tezi, Dicle
Üniversitesi, Diyarbakır, 2008, s. 45-46. 16 Mümin Topcu, a.g.e., s. 64.
12
“şiirsel bir dil” oluşturur. Yazar, yerel deyim ve sözcüklere yer vermiştir, bazı
yerlerde halkı kendi diliyle konuşturmuştur17
.
Romandaki bazı kişilerin köyden kaçma girişimleri, tekrarlanan motif
karşımıza çıkar. Koca Halil, zifiri karanlıkta bir gece kendini hışım gibi esen bir
boranın ve dondurucu bir soğuğun içine atarak köyden kaçar gider. Meryemce de
köyden kaçar, gelini tarafından bulunup geri getirilir. Recep ile Hüsne kaçar18
.
Korku, lanetleme ve köyden kaçış motifleri bir şiirdeki tekrarlar ya da kilimin
dokusunda tekrarlanan motifler gibi kullanılmış. Anlatı metne şiir metni gibi
düzenlenmiştir. Amaç bir korku yaratmak ve kitle psikolojisini belirtmektir19
.
Yazar bu eserinin yarıya yakının modernist roman anlayışıyla kurgular.
Yapıyı korku teması etrafında, tekrarlanan simgeler/imgeler ve çeşitli öğelerle bir
örüntü oluşturarak düzenler. “Bilinç akışı” ve “iç konuşma” tekniğini kullanır. Evin
içinde bir Mustafa Kemal resmi vardır. Anlatıcı, bilinç akışı yöntemini kullanarak
Taşbaşoğlu’nun bu resimde gördüklerini sonra ise aklına gelenleri akış sırasıyla
okuyucuya aktarır. Hasan’ın sıkıntısı ve ruhsal durumu betimlerken, iç konuşma
yöntemiyle Hasan’ın bilincine girer: “O mavi kuştan, yanardöner kuştan... Hani, şu
kıyılarındaki yarları yılan deliği gibi deler, çok derinlere kadar deler, ta dibine,
toprağın altına gider, oraya yuvasını yapar. Yuvalarının ağzında da her zaman bir
çiçek biter. Ya bir yoğurt çiçeği, ya bir pampal, ya ağınağacı çiçeği, ya bir su püreni.
O kuş çiçeksiz edemez. İşte o kuştan bir tane tutmalı. Tutulmaz, Allahın belası kuş. O
kuşu tutsa tutsa bir tek Koca Halil tutardı. Koca Halil de iyice yaşlandı gayrı. Ocağı
batasıca, batasıca da kül ateş olasıca herif. Bu köyün başına bela.20
”
Romanda şiirsel dil görmek mümkündür: “Bu gece bir ayaz geceydi. Gökte
üşümüş yıldızlar, donmuşça bir pırıltıya gömülmüşlerdi, tek tük. On dörtlük bir ay
gökyüzünden akıyor, köyün evlerinin, yalnız kalmış ağaçlarının, derimevine, Kel
Aşığa gelen insanlarının gölgelerini ak karın üstüne uzatıyordu.21
”
17 Olcay Önertoy, Yaşar Kemal ve Çukurova, Türk Dili Dergisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,
1983, s. 153. 18 Berna Moran, a.g.e., s. 140. 19 Berna Moran, a.g.e., s. 141. 20 Yaşar Kemal, a.g.e., s. 13. 21 Yaşar Kemal, a.g.e., s. 123.
13
“Anlatıcı”, serbest anlatım yolunu seçmiştir. Yazarın zihninden geçenler
verilmiş, ancak bunlar roman kişileri tarafından söyleniyor gibi anlatılmıştır.
Romanda anlatım sırasında kim ön plandaysa yazar onun açısından bakarak yazar.
Yazar yanlış gibi yazıyor görünür. Konuşma içinde vermez, fakat yazarın yanlı gibi
yazıyor göründüğü kısımlar aslında kurgu içindeki roman kişinin zihninden
geçenlerdir.
Dağın Öte Yüzü’nde “zaman”, Türkiye’nin tek partili dönemden sonra gerçek
demokrasiyi uygulamak için çok partili döneme geçtiği zaman dilimini, Demokrat
Parti’nin iktidar olduğu dönemi (1950-1960) kapsamaktadır. Yer Demir Gök Bakır,
kış mevsimiyle başlar, baharın gelmesiyle biter.
“Mekân”, Adana Çukurova’da Yalak Köyü’dür. Bireylerdeki buhran,
güçsüzlük, korku ve yoksulluk yaşamlarını sürdürdükleri mekânlara da yansımıştır.
Ayrıntılı mekân tasvirleri yoktur. Ayrıca insanlar hayvanlarıyla beraber yaşar,
konaklarının bir kısmı hayvanlara ayrılmıştır. Yüzbaşı Şükrü’ye götürülürken şiddetli
borana tutulan Taşbaşoğlu’nun ve asker topluluğunun sığındığı Körmağara, Halil’in
akıbeti hakkında yapılan yorumlar arasında zikredilen İncecik, Sürmeli, Kuşlar,
Kargün ve Örencik köyleri, Adil’in dükkânı, kasaba karakolu vs. Yalak Köyü
dışındaki ismi zikredilen mekânlardır22
. Yoksul hayatı yansıtan kapalı ve dar
mekânlara yer verilmiştir.
Yaşar Kemal, Ortadirek’e yazdığı “Önsöz”de Dağın Öte Yüzü üçlemesini
şöyle değerlendirir: “Bu üçlü çok ağır, çok zor koşullar içinde yaşayan, sonsuz bir
dirençle yaşamasını sürdüren insanların hikâyesidir. [....] Doğanın katı gerçekleri
çok ağır bastığında da, kurtuluş umudu kalmadığında da yaratıcılığını genişletmiş,
kendisine bir düş, bir mit, bir efsane dünyası kurmuştur. Eğer insanın bir düş, bir
efsane yaratma niteliği olmamış olsaydı belki de insanoğlu olmazdı. Bu düşünceden
yola çıkarak insanı şöyle tanımlayabiliriz: İnsan mit yaratan bir mahluktur.23
”
22 Burak Yardım, a.g.e., s. 89. 23 Reyhan Tutumlu, Dağın Öte Yüzü Üçlemesinde Değişen Anlatıcı Söylemleri, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, C. 7, Sayı: 30, 2014, s. 258.
14
Sonuç olarak; çaresiz kalan köylülerin bu anlarında sığınacakları birisini
aradıklarından aralarından birini ermiş yapmaları ve romandakilerin bu ermişliğe
katkıda bulunmaları görülür. Roman, buhran dönemindeki bir topluluğun mit
yaratma öyküsüdür. Üçlemenin en renkli çocuk karakterleri olan iki kardeş Hasan ve
Ummuhan’ın didişmeleriyle başlayıp, umutlarının filizlenmesi gibi açan üç çiçek
fidanını gözlemlemeleriyle sona ermektedir. Hasan’ın ses tonuyla başlayan eser,
Ummuhan’ın sesi ile son bulur.
KAYNAKÇA
AY, Ferudun, Yaşar Kemal’de Göç Olgusu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür
Üniversitesi, İstanbul, 2011.
ENGİNÜN, İnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 10.b., Dergâh Yayınları,
İstanbul, 2009.
MORAN, Berna, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2, 16.b., İletişim Yayınları,
İstanbul, 2009.
ÖNERTOY, Olcay, Yaşar Kemal ve Çukurova, Türk Dili Dergisi, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara, 1983.
TOPCU, Mümin, Yaşar Kemal’in Romanlarında Halk Bilimi Unsurları, Doktora
Tezi, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, 2008TUTUMLU, Reyhan, Dağın Öte
Yüzü Üçlemesinde Değişen Anlatıcı Söylemleri, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, C. 7, Sayı: 30, 2014.
ÜSTÜNOVA, Kerime, Yaşar Kemal’in Romanlarında Saz Şairleri, Uludağ
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 6, 2005.
YARDIM, Bura, Yaşar Kemal’in Dağın Öte Yüzü (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır,
Ölmez Otu) Üçlemesinde Yapı, Tema ve Anlatım Özellikleri, Yüksek Lisans
Tezi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Gazimağusa- Kuzey Kıbrıs, 2010.
YAŞAR, Kemal, Yer Demir Gök Bakır, 13.b., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015.
.
Top Related