International Law II

16
1 ULUSLARARASI HUKUK II VİZE SINAVI İÇİN NOTLAR BEKİR TURAN ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ NİSAN 2015

Transcript of International Law II

1

ULUSLARARASI HUKUK II

VİZE SINAVI İÇİN NOTLAR

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

NİSAN 2015

2

ULUSLARARASI UYUŞMAZLIKLARIN BARIŞÇIL YOLLARLA ÇÖZÜMÜ

Uluslararası hukuk prensibinin temelini oluşturan ve BM’nin 2.maddesinin

4.paragrafında da geçen ibare şu şekildedir. “Kuvvet kullanmak yada kuvvet

kullanma tehdidinde bulunmak kesin olarak yasaklanmıştır.”

Bu yüzden bu paragrafa itafen 3.paragrafta ise şu yer almaktadır. Eğer

uluslararası bir uyuşmazlık varsa bu uyuşmazlık uluslararası adalet, barış ve

güvenliği tehlikeye düşürmeyecek şekilde halledilmelidir. Bizler bu hükme Jus

Cogens (Buyruk Kural) diyoruz.

Bu kapsamda barışçıl çözüm yollarını bağlayıcı olmayan kararların olduğu

diplomatik yollar (yargı-dışı) ve bağlayıcı kararların alındığı hukuki (yargısal)

yollar olmak üzere ikiye ayrılır.

1-Diplomatik Yollar

Görüşme (negotiation)

*Uyuşmazlık çözüm yollarından en basiti ve en çok kullanılanıdır.

*Taraflardan uyuşmazlığa taraf olan devlet çözüm yoluna gitmek için fikirlerini

ortaya döker ve karşı tarafı ikna etmeye çalışır.

*Burada amaç; karşılıklı olarak devletler uyuşmazlığa yönelik görüşlerini

açıklarken aynı zamanda birbirlerini tatmin edici olmalıdır.

*Unutmamalı ki her çözüme ulaşılan konu uyuşmazlığı ortadan kaldırmaz.

1-Diplomatik Yollar

*Görüşme *Dostça Girişim ve

Arabuluculuk

*Uzlaştırma*Veri Toplama ve

Soruşturma

2-Yargısal Yollar

Mahkeme (UAD)

Hakemlik

3

Örnek; 1974 yılından beri Kıbrıs ile görüşmeler halen devam etmektedir.

*Şayet taraflar konu üzerinde bir çözüme ulaşırlarsa, bu durumda her iki taraf

doğrudan-dolaylı, açık-gizli, yazılı-sözlü, ikili-çoklu her türlü görüşme usulüne

başvurabilir.

Dostça Girişim ve Arabuluculuk

*Teknik olarak baktığımızda dostça girişim, üçüncü bir tarafın uyuşmazlığa

taraf olan devletlerin görüşmelere başlaması yönünde çaba sarf etmesi

anlamına gelir.

*Ancak Arabuluculuk ise üçüncü taraf görüşme sürecinde aktif rol oynar.

*Üçüncü taraf diyoruz bu üçüncü tarafın bir devlet olması gerekmiyor. Kişiler,

Uluslararası örgütler üçüncü kişi olabilir. Örnek; BM sekreteri Kıbrıs çözümü

için dostça girişimleri başlatan taraftır.

*Üçüncü tarafın olayın özüne ilişkin konulara dahil olması beklenmez ancak

Arabuluculukta bu durum bir adım öteye gidebilir. Unutmamalıyız ki bu

yalnızca devletlerin rızası ile olabilecek bir durumdur.

*Dostça girişim ve arabuluculuğa yönelik maddeler 1899-1907 La Hey

konferansında ele alınmıştır.

Uzlaşma (conciliation)

*Uzlaştırma, uyuşmazlığın üçüncü bir tarafça soruşturulması ve bunun bir

komisyon tarafından rapora dökülmesiyle gerçekleşir.

*Uzlaştırma aslen soruşturma ile arabuluculuğun bir bileşimidir.

*Raporun hiçbir bağlayıcılığı olmadığından yargısal çözüm yollarından ayrılır.

*Bununla ilgili en önemli gelişme iki savaş arası dönemde görülmektedir. 1928

tarihli uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü hakkında genel bir

anlaşma imzalanmıştır. Buna göre oluşturulan komisyonlar 5 kişiden oluşacak.

2 kişi taraf devletlerden 3 kişi ise üçüncü kişilerden oluşacaktır.

*Komisyon 6 ay içinde rapor hazırlamak durumundadır.

2-Yargısal Yollar

Mahkeme-UAD (International Court of Justice)

*Uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde en önde gelen uluslararası

mahkemelerdir.

*UAD’nın tarihsel gelişimini sıralayacak olursak 1.dünya savaşından sonra

kurulan uluslararası Daimi Adalet Divanının bir devamı olarak 2.Dünya

savaşından sonra kurulmuştur.

*Davalara taraf devletlerden gelen bir yargıç yok. Onun yerine daimi bir yargıç

heyeti bulunmaktadır.

*UAD, BM’nin ana organlarından bir tanesidir. Bu yüzden devletler mahkeme

onayını benimsemek durumundadır.

*Mahkeme üyeleri olan yargıçlar, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyinden seçilir.

Toplam 15 üye vardır ve görev süreleri 9 yıldır.

4

*UAD iki önemli fonksiyonu yerine getirir.

1-) Uluslararası uyarınca kendisine başvuran devletlerin uyuşmazlıkları

hakkında davalara bakar ve bu davaları sonuca bağlar.

2-) Yetkili uluslararası örgüt yada organlar tarafından kendisine başvurulması

halinde tavsiye görüşü verir.

UAD Davalarda nasıl karar verir?

*UAD’nın 38. Maddesine göre divan, devletler tarafından getirilen uyuşmazlıkları

karara bağlar. Davalara devletler taraf olabilmektedir.

*Ancak divanın bu tür davalara bakabilmesi için devletlerin ön rıza göstermesi ve

daha sonrasında Divan’ın yargı yetkisini benimsemiş olması gerekir.

*Peki devletler Divan’ın yargı yetkisini nasıl benimseyeceklerdir?

1-Özel Anlaşma 3-Anlaşma ile

2-Kabul yoluyla tanıma ile 4-Tek taraflı bildiri ile

*Divan kararı kesindir ve uygulaması zorunludur. Taraflar üzerinde de

bağlayıcıdır.

Tavsiye görüşü

*Bu görüş BM şartının 96.maddesinde açık bir şekilde dile getirilmiştir.

1-BM Genel Kurulu yada Güvenlik Konseyi herhangi bir hukuksal sorun

konusunda UAD’ndan görüş isteyebilir.

2-Eğer BM Genel Kurulunda karar çıkmış ise BM’nin alt dallarında olan ihtisas

kuruluşlarında kendi alanlarında ilgili olan konular için UAD’ndan görüş isteyebilir.

Örnek; Görev alanının yorumlanması konusunda, Nükleer silahların hukuksallığı

konusunda dünya sağlık örgütünün(WHO) yetkili olduğuna UAD karar vermiştir.

Hakemlik (arbitration)

*Yargısal yollardan bir tanesi olduğu için kararların bağlayıcı olduğuna işaret

edilir.

*Amacı, devletler arasındaki uyuşmazlıkların devletlerin kendi seçecekleri

yargıçlar ile çözülmesi olduğunu dile getirilmiştir. Uygulanacak olan hukuk ise

uluslararası hukuk olmalıdır.

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

5

ULUSLARARASI SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKU VE ULUSLARARASI

İNSANCIL HUKUKU

Uluslararası silahlı çatışmalar hukuku, iç çatışmalar esnasında çatışmaya taraf

olan devletlerin çatışma esnasında uymaları gereken kurallar bütünüdür.

Uluslararası insancıl hukuku ise hem silahlı çatışmalar hem de silahlı

çatışmalar dışında devletler tarafından silahlı kuvvet kullanılırken çatışma dışı

kişilerin ve özellikle de sivillerin korunmasına yönelik kurallar bütününü ifade

eder.

Tarihi geçmişini çok gerilere götürmekle birlikte bizim bu konuda

söyleyebileceğimiz netlik Cenevre Sözleşmesidir.

Uluslararası insancıl hukuk olağanüstü dönemlerde ortaya çıkıp toplumdaki

insanlara gayri resmi durumlara yönelik durumları inceler.

Savaş hukuku kurallarının kapsamlı bir biçimde yazılı hale getirilmesinde

önemli olan konferans 1899 La Hey konferansıdır.

İnsani hukuka yönelik düzenlemelerin artmasının sebebi, devletlerin

savaşlarda kullanmış oldukları silahların etkisini genişletmesi ve savaşları

meydan savaşlarından sivil savaşlara geçilmesidir. Yani kısaca insancıl hukuk;

çatışma dışında kala sivillere yönelik olan düzenlemeleri içerir.(international

humanitarian law)

Bu konuda önemli adımı atan iki İsviçreli hümanist vardır. Bu kişiler, Henry

Dunant ve Gustave Moynier dir.

Bu iki isim o dönemin savaşlarından ciddi bir şekilde etkilenerek 16 Avrupa

devletini Cenevre Sözleşmesini imzalamaya ikna ediyor. (1864)

Burada iki önemli konu gündeme gelmiş oluyor.

1-) Savaş sırasında yaralılara müdahalede bulunacak olan sağlık ekiplerine

özel kıyafet hazırlanması

2-) Uluslararası Kızılhaç komitesinin kurulması gündeme gelmiştir.

1868; Savaşlarda Dom Dom kurşunu yasaklanmıştır.

Savaş silahları ve stratejilerine yönelik olarak yapılan en önemli olay 1.ve 2.La

Hey konferanslarıdır. (1899-1907)

1906 yılında savaş alanında yaralılara ve hastalara yönelik olarak yapılan bir

anlaşma gündeme geliyor.

6

1907 2.La Hey konferansında 12 adet protokol yapılıyor.

1925 yılında Cenevre’de zehirli ve boğucu gazların kullanımının

sınırlandırılmasına yönelik anlaşma ve sözleşme imzalanıyor.

NOT: Numberg ve Uluslararası Tokyo askeri ceza mahkemelerinin kurulması

2.dünya savaşından sonra atılan en büyük adımlardan bir tanesidir.

1948 yılında soykırım iddialarının yasaklanmasını içeren bir sözleşme

yapılıyor.

Uluslararası Silahlı Çatışmalar hukukunun bazı alanlarının düzenlenmesine

ilişkin olarak 1950 tarihinde yürürlüğe giren Cenevre Konvansiyonları vardır.

Bu Cenevre Konvansiyonları 4 madde 2 ek protokolden meydana gelir.

1.madde: Hasta ve yaralıların durumuna yönelik yapılan sözleşme

2.madde: Deniz alanlarında yapılan sınırlandırmalar.

3.madde: Savaş tutsakları ile ilgili yapılan sözleşmeler

4.madde: Savaş sırasında sivillere yönelik olarak yapılan sözleşmeler

1977 yılında yapılan 2 farklı ek protokol ise;

1-) Mağdurların korunmasına yönelik yapılan protokol

2-) Savaş olmayan durumlarda mağdurların korunması durumu

Silahlı çatışmalar hukukunu 2’ye ayırıyoruz.

Savaşın haklılığını ele alıyor. Savaşın hukuki yada hukuk dışında

olmasına bakmaksızın devletlerin savaş sırasında uyması gereken kuralları içerir.

Savaş hukuku sözleşmeleri 2’ye ayrılıyor.

a-) 1.La Hey sözleşmesi b-) Cenevre Sözleşmesindeki 2 ek protokol

a-)1. La Hey de konuşulan yasaklanmış savaşlar ve silahların sınırlandırılması

nelerdir?

-Sağlık görevlilerinin farklı kıyafetlerini yasaklayan maddeler

-Savaşan devletlerin istediği silahları kullanmasını yasaklayan madde

1-Savaş Öncesi Dönem (Jus and Bellum)

2-Savaş Sırası Dönem (Jus in Bello)

7

-Gereksiz acı ve ölüme dayanacak silahların yasaklanması

-Vermiş olduğunuz acı ile kullanmış olduğunuz silahın orantılı olması

gerekiyor.

-Çevreye zarar verecek olan silahların yasaklanması

b-)Ek protokollere yönelik olarak, savaşta kimler mağdur?

-Yaralılar ve hastalar -Esirler

-Silahlı Kuvvetler personelleri -Sivillerin korunması

-Özel mülkiyetin dokunulmazlığı

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

8

DEVLETİN SORUMLULUĞU

Bizler iç hukuktan da hatırlayacağımız üzere devletin 2 farklı sorumluluğa

sahip olduğunu biliyorduk ancak bunların ne olduğunu tekrardan hatırlayalım.

1-Cezai Sorumluluk 2-Hukuki Sorumluluk

NOT: 2001 yılında UAD’nı devletlerin cezai sorumluluğunu kaldırmıştır. Yani

devletleri ilgilendiren sadece Hukuki sorumluluktur.

Peki sorumluluk hangi şekillerde ortaya çıkar?

Devletlerin yükümlülük bulunduran her türlü eyleminden bahsediliyor olması

gerekiyor. Bu yüzden devletin sorumluluğu;

-Kasıt olması gerekiyor

-İhmal

-Kusursuz sorumluluk

Sorumluluğun Ortaya Çıkması

*Bir devletin uluslararası hukuka aykırı her bir fiili o devletin sorumluluğunu

ortaya çıkarır.

*Uluslararası sorumluluk bir anlaşmadan yada bir teamülden de

kaynaklanabilir.

*Yapılması gerekenin yapılmaması yada yapılması gerekenden kaçınılması

durumunda bile devletlerin uluslararası sorumluluğu ortaya çıkar. Sorumluluğu

ikiye ayırabiliriz.

a-)Objektif Sorumluluk: Devletlerin kusuru olup olmadığına bakılmaksızın

eğer söz konusu davranış devlete bağlanabiliyorsa ve nedensellik ilişkisi

kurulabiliyorsa devletin objektif sorumluluğu vardır.

b-)Subjektif Sorumluluk: Zarara yol açan devletin doğrudan ilişkili olması

gerekir.

Yükümlülüğün İhlal Edilmesi Durumu

*Kaynağına ve niteliğine bakılmaksızın, bir devletin yükümlülük tarafından

istenene uygun olmayan bir fiilde bulunması halinde o devletin uluslararası

yükümlülüğün ihlali ortaya çıkar.

*Peki devletin sorumluluğu nasıl ispatlanır?

Herhangi bir devlet organının yada bir kişinin işlediği fiilin devlet tasarruflu

9

kabul edileceğinin uluslararası hukukun teamül niteliğinde olduğu ve UAD çok

sağlam bir şekilde teyit etmiştir. Yani devlet tarafından işlenen fiilin uluslararası

hukuka aykırı olarak ispatlanması devletin sorumluluğunu ortaya çıkarır. Hiçbir

şekilde yürütme ve yargı organına sorumluluk yüklenmez, Devlete yüklenir.

*Kişisel bir suçtan dolayı devletin sorumluluğu neden ortadan kalkmıyor?

Bunun için 2 neden söyleyebiliriz.

1-) Devlet kamu personellerini işe alırken kamu görevlisi olma şartını iyi bir

şekilde belirlemiyor.

2-) İşe alınmış olan personellerin denetimi devlet tarafından iyi yapılamıyor.

Bu iki nedenden ötürü bireyler uluslararası bir suç işleseler dahi bu bireyin

değil, devletin sorumluluğudur.

*Peki devlet otoritesinin ortadan kalktığı durum nasıldır?

Buna bir örnek vererek açıklayım. Ülkede devrim olmuş ve bir grup insan

topluluğu siyasi otoritenin yoksunluğundan yararlanarak devlet adına cezalar

veriyor. Ne zaman yeni yönetim devreye girerse bu durumdan o yönetim

sorumludur.

NOT: Bir devlet diğer bir devlete asker gönderdi. Ortaya çıkacak olan

ihmalden kim sorumludur diye sorarsak komuta yetkisi kimde ise o

sorumludur.

Sorumluluğu Ortadan Kaldıran Haller

-Rıza -Mücbir sebep

-Meşru Müdafaa - Tehlike

-Karşı önlem - Zaruret Hali ( Şah Fırat operasyonu örnektir)

Rıza

Bir devletin başka bir devletin hukukuna aykırı olan eylemine rıza göstermesi,

eylemi gerçekleştiren devletin sorumluluğunu doğurmaz

Meşru Müdafaa

Self defence gereğince yapılan eylemler sorumluluk doğurmaz.

Karşı Önlem

Yükümlülük ile uyuşmayan bir önlem varsa ortaya çıkar.

Mücbir Sebep

Zorunlu bir durum yani devletin yapabileceği bir şey olmadığını varsayalım.

Doğal afet sonucu sınırların değişmesidir. Devlet kontrolü dışında gelişip

devletin yükümlülüğü imkansız hale gelmesi durumudur.

Tehlike

Uluslararası hukuka aykırı fiil işleyen devletin, tehlike durumunda kendinin

veya kendisine emanet edilen başka kişilerin yaşamını kurtarmak için yapmış

olduğu eylemlerde sorumluluk ortadan kalkar.

Zaruret Hali

Bir devlet tarafından ağır veya yakın bir tehlikeye karşı temel bir çıkarı

korumanın tek yolu olmadıkça devletin sorumluluğu ortadan kalkar. Örnek;

Türkiye’nin Suriye sınırında gerçekleştirmiş olduğu Şah Fırat Operasyonu

10

Devletin sorumluluğunun uygulanması yada müeyyidesi durumu nasıldır?

Mağdur olan devlet karşı tarafın sorumluluğunu gösterir. Maddi-Manevi zararı

gidermek için kullanılacak olan 3 müeyyide şunlardır;

1-) Eski hale getirme (restitution)

2-)Tazminat (compensation)

3-)Tatmin (satisfaction)

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

11

DEVLETİN ÜLKESİ

Devletin ülkesi 3 boyutlu bir kavramdır ve biz devletin ülkesini 3’e ayırıyoruz.

1-Deniz Ülkesi

2-Kara Ülkesi

3-Hava Ülkesi

Hatırlayacağımız üzere uluslararası hukuk I dersinden deniz hukuku başlığı

altonda deniz ülkesini görmüştük ve bu deniz ülkesini de 3’e ayırıyoruz.

Peki devletler aralarındaki sınırları nasıl belirler? Bunun için iki yol olduğunu

söyleyebiliriz. Bunlardan ilki; bir anlaşma yoluyla ikincisi ise; anlaşmazlık

halinde sınırların belirlenmesi için üçüncü devlete havale edilme işlemidir.

Sınırları ikiye ayırıyoruz

a-)Doğal Sınırlar b-)Yapay Sınırlar

-Dağlar -Suların bölüşüm hattı

-Akarsular -Hatt-ı bala

-Göller

Akarsuların sınır akarsuyu olmasında 3 yöntem vardır.

-Kıyı Hattı (Kıyıyı sınır alarak belirlenmesiyle oluşur)

-Orta Hat (Sınır ile Kıyı arasında kalan orta kısım)

-Thalweg hattı ( Akarsuyun en derin olduğu kısım)

a-)Tam egemenliği altında

-İç sular

-Kara sular

b-)Sınırlı egemenlik

-Kıta sahanlığı

-Münhasır ekonomik bölge

-Balıkçılık

-Bitişik bölge

c-)Egemenliği altında

olmayan

-Açık deniz

12

NOT: Sıradağlar sınır olarak belirlenmemişse, aksi kararlaştırılmadıkça sınır dağların

en yüksek noktasından geçen bir çizgiye tekabül etmektedir.

Akarsuları ise 2’ye ayırıyoruz.

1-)Sınır aşan sular: Bir ülke içerisinde doğan, büyüyen ve diğer ülkelere

ulaşan akarsudur. Yetki sahibi o ülkededir. Örneğin; Fırat-Dicle Türkiye

tarafından sınır aşan sudur.

2-)Uluslararası su yolları: Devletlerin eşitlik ilkesini uygulaması gerektiriyor ve

taraflara bir takım haklar tanıyor.

Her devletin akarsudan yararlanma hakkı göz önünde bulundurulduğunda bu

“hakça” ve “makul kullanım” ilkesi ile belirlenir. Bu ilke uyarınca her devlet

kendi ülkesinin kıyıdaş olduğu akarsuları kullanmaya yönelik olarak egemen

hakka sahiptir.

Uluslararası akarsulardan kıyıdaş ülkelerin yararlanmasına dair önemli olan bir

başka ilke ise “kayda değer zarar vermeme” ilkesidir.

Uluslararası akarsuyun kullanımına yönelik bir zarar ortaya çıkmış ise ve

zarara uğrayan devletin buna rızası söz konusu değilse, uğranılan zararın

hakça ve makul kullanım ilkesine uygun olup olmadığı araştırılır. Gerekirse

bunun ortadan kaldırılması için tazminat söz konusu olup olmadığına bakılır.

Türkiye’nin sınırlarına baktığımızda ise Avrupa sınırlarımız Lozan Anlaşması

ile belirlenmiştir. Sovyetler ile gerçekleştirdiğimiz 1921 Kars Anlaşması ile

Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan sınırımız belirlenmiştir. Suriye sınırımız

ise TBMM-Fransa ilişkileri neticesinde Lozan’da belirlenmiştir.

Hatay ise Hatay meclisinin kararı ile 1939 yılında Türkiye’ye dahil edilmiştir.

Hava Ülkesi

*Hava ülkesi ile ilgili tüm bilgiler bir teamül neticesini almış ve birinci dünya

savaşı sırasında devletlerin kara sahası üzerinde egemen oldukları bölge

haline gelmiştir.

13

Devletin deniz ülkesi olabilmesi için kara sınırlarına sahip olabilmesi gerekiyor.

Eğer karasuları varsa otomatik olarak hava sınırları genişlemiş olur. Yani

devletin deniz ülkesi hava ülkesini genişletebilir.

Hava ülkesi ile ilgili sözleşmeler 20.yy’da başlamıştır. 1919 tarihinde Paris

hava ulaşım sözleşmeleriyle devletlerin hava sahalarında tam ve münhasır bir

yetkisinden söz edilebilmektedir.

1919 Polonya ve 1926 Madrid sözleşmelerinde uçakların diğer devletlerin

sınırlarında yapmış olduğu kazalar neticesinde verdiği zararların çözümünü

içeren sözleşmeler imzalanmıştır.

Ancak bu sözleşmeler çok fazla netlik kazanmamıştır. Bu yüzden sivil

havacılık ile ilgili en kapsamlı sözleşme 1944 tarihli Şikago (Chicago)

sözleşmesidir.

Şikago sözleşmesi ile birlikte uluslararası sivil havacılık örgütü (International

Civil Aviation Organization-ICAO) kurulmuştur. Bu örgüt BM’nin ihtisas

organıdır.

11 Eylül sonrasında ve son yıllarda yaşanan uçak kaçırma olayları ile birlikte

eğer bir uçak ülke sahasına izinsiz bir şekilde girmiş ise egemenlik hakkına

sahip devletin burada iki durumu gerçekleştirmesi beklenir.

1-)İzinsiz giren uçakları zorunlu inişe mecbur etmek

2-)Hava sahasını terk edene kadar eşlik etmek durumundadır.

Hava sahasını ikiye ayırabiliriz. Ulusal hava sahası

Uluslararası hava sahası

Deniz ülkesi ile kara ülkesi üzerindeki bölge ulusal hava sahası

Açık deniz ile belirlenmiş bölge uluslararası hava sahasıdır.

Ülkenin kazanılması ve kaybedilmesi durumu yani egemenliğin bir başka

devlete geçme durumu 6 kısımdan oluşur.

1-İşgal

2-Arazi Oluşumu

3-Zaman Aşımı

4-Fetih ve İlhak

5-Yargı Kararları

6-Devir

14

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ (International Criminal Court- ICO)

UCM daimi bir mahkeme olma özelliğini kazanmıştır. Daimi mahkeme olma

özelliği kazanana kadar tarihsel arka planda da bir çok yol kat edilmiştir.

Merkezi Hollanda La Hey de bulunan mahkemede toplam yargıç sayısı ise

18’dir.

UCM 4 farklı konu ile ilgilenmiştir.

1-)Savaş Suçları 3-)İnsanlığa Karşı Yapılan Suçlar

2-)Soykırım Suçları 4-) Saldırı Suçları

NOT: Saldırı suçları Roma statüsünde belirtilmemiş ancak 2010 yılında kabul

edilmiştir.

1998 Temmuzunda kurulan mahkemeye 120 devlet uzlaşma sağlamış ancak

60 devlet onaylamış 21 devlet çekimser oy kullanmış ve 7 devlet ise ret cevabı

vermiştir.

Kurulmasına en çok karşı çıkan devlet ABD’dir. Türkiye ise çekimser oy

kullanmıştır. Türkiye’nin çekimser oy kullanmasının sebebi ise suçlar

kapsamında Terörizm konusunun da eklenmesini talep edilmesi ancak ret

cevabından sonra çekimser kalınmıştır.

UCM kurulana kadar tarihsel geçmişten bahsedecek olursak şayet maddeler

halinde şöyle sıralayabiliriz;

-İlk uluslararası ceza mahkemesi 1474 yılındaki Peter von Hagenbach’dir.

Ancak geçici nitelikte kalmıştır.

-İkinci bir örneğini uzun bir süre söylemek güç ancak Cenevre

Konvansiyonlarında da gördüğümüz 1864 Kızılhaç Örgütünün kurulmasıdır.

-1870-1871 yıllarında Fransa-Prusya savaşında işlenen suçlardan dolayı bir

ceza mahkemesinin kurulması gündeme gelmiştir. (Moynier tarafından)

15

-Moynier’in teklifi kabul görmemiş ise de 1899-1907 yıllarında La Hey

konferansları düzenlenmiştir. La Hey konferansında uluslararası mahkemenin

kurulması gündeme gelindi ancak başarısız olundu.

-Arada yaşanan süreçte 1.Dünya savaşında çok fazla kanın akmasından

dolayı devletler savaş sonunda 1919 yılında Paris Barış sözleşmesini

imzaladılar.

-Daha sonra ikinci dünya savaşı yıllarında bir UCM’ye ihtiyaç olunduğunu

resmen savaş müttefikleri açıklamıştırlar. Londra Anlaşması ile kurulan

Numberg Askeri Ceza mahkemesi faaliyetlerini sürdürdü.

Ayrıca galip devletler Uzak Doğu bölgesinde de mahkeme kurulmasını

istenmiş ve aynı tarihte (1946) Tokyo mahkemesi kurulmuştur.

-1949 yılından hemen sonra BM tarafından Uluslararası Hukuk komisyonu

kurulmuştur. Bu kurul UCM’nin kurulması yolunda büyük bir adım atıyor ve 2

tane ad hoc niteliğinde mahkeme kuruyor.

-Bu kurulan ad hoc niteliğindeki mahkeme BM tarafından kurulmuş olmakla

birlikte 1993 Yugoslavya’daki savaş suçları için göreve getirilmiştir.

-14 Nisan 1998 Roma Konferansı ile 160 devlet bir araya geliyor. Burada

UCM’nin temelini oluşturacak kararlar alıyorlar. Nihayetinde 120 oy ile

mahkemenin kurulması onaylanıyor ancak 60 devletin imzalı onayı gerekiyor.

NOT:60. Devlet onayını 2002 yılında gerçekleştirip 2003 yılında getirilen ilk

yargıç ile birlikte mahkeme görevine başlar.

UCM bireylere yönelik olarak işlenen suçlar ile ilgilenir. Devletler bu

mahkemede yargılanmaz. UAD ile aralarında ciddi farklar vardır. Bunlardan en

önemlisi; UCM’nin BM’den bağımsız bir kurum olmasıdır. (Bu yüzden ABD

karşıdır)

Roma statüsüne taraf olan devletler otomatik olarak 5.maddede de belirtilen

suçlarla ilgili olarak UCM’nin yargı yetkisini kabul etmiş bulunmaktadırlar.

Buna göre UCM bir devletin statüye taraf olması ile ilgili olarak 2 şekilde

yargı yetkisini kullanabilir.

1-) İşlenen suçun taraf devletin egemenlik sahası içinde işlenmiş olması

2-) Suçu işleyen taraf devletlerden birinin vatandaşı olması gerekiyor.

BM güvenlik konseyi UCM’nin herhangi bir konuda soruşturma ve cezai işlem

yapmasını 12 ay süreyle durdurabilir. Roma statüsü BM’ye böyle bir hak

tanıyor.

16

Bireysel başvurunun mahkeme tarafından kabul edilebilmesi için davanın

devletlerin iç hukukunda soruşturulmaması gerekiyor. Söz konusu dava daha

önce dava edilmemişse yani Davanın devlet tarafından açılmasını gerek

görüyorsa mahkeme davayı kabul eder aksi takdirde bireysel başvuru

yapılamaz.

UCM neden önemlidir?

1-) BM Güvenlik Konseyi kontrolünde olmamasıdır.

2-) Roma statüsü sadece devletler tarafından benimsenmemiş buna tüzel

kişiler ve uluslararası örgütlerinde olaya müdahil olmasını sağlamıştır.

Statüye dahil olmayan devletin vatandaşı savaş suçu işleyip statüyü imzalayan

devletlerin sınırlarına girerse o devletler o vatandaşı UCM’ye sevk etmek

zorundadır. Bu yüzden ABD UCM’yi desteklemiyor.

BEKİR TURAN

ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ