MALİYET ETKİNLİĞİ AÇISINDAN BİLGİ TEKNOLOJİLERİNİN ÜRETIM MALİYETLERİ ÜZERİNE ETKİSİNİN ANALİZİ
İLKÖĞRETİM 1. SINIF ÜSTÜN VE NORMAL ZEKA DÜZEYİNDEKİ ÖĞRENCİLERİN FONOLOJİK...
Transcript of İLKÖĞRETİM 1. SINIF ÜSTÜN VE NORMAL ZEKA DÜZEYİNDEKİ ÖĞRENCİLERİN FONOLOJİK...
T.C
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL EĞİTİM ANA BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
İLKÖĞRETİM 1. SINIF ÜSTÜN VE NORMAL ZEKA DÜZEYİNDEKİ ÖĞRENCİLERİN FONOLOJİK
FARKINDALIK DÜZEYLERİNİN OKUMA BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİSİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
ELİF ERKAN SÜEL
2501080342
TEZ DANIŞMANI
YRD. DOÇ.DR. MARİLENA Z. LEANA TAŞCILAR
İSTANBUL, 2011
III
ÖZ
Bu araştırmada ilköğretim birinci sınıfa devam eden üstün ve normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin, fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma başarıları
üzerindeki etkisi ve okumaya geçme zamanları, okuma hızları ve okuma kaliteleri
değişkenlerine göre farklılaşma durumu karşılaştırılmıştır.
Araştırmaya katılan öğrenci sayısı 44’ü Beyazıd Ford Otosan İlköğretim
Okulu, 35’i ise Küçükçekmece Hayriye Gök İlköğretim Okulu öğrencisi olmak üzere
toplam 79 öğrencidir. Öğrencilerin zeka düzeyleri Raven SPM Zeka Testi ile
belirlenmiş olup; 31’inin üstün, 48’inin ise normal zeka düzeyine sahip olduğu
saptanmıştır. Öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri, Karakalle (1998)
tarafından geliştirilmiş olan Fonolojik Farkındalık Testi ile ölçülmüştür. Öğrencilerin
okuma hızları, okuma başarısı yüzdeleri ve okuma kalitelerinin belirlenmesinde ise
Milli Eğitim Bakanlığı’nca dağıtılan ilköğretim ikinci sınıf Türkçe ders kitabının ilk
okuma metni olan ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ adlı okuma metni kullanılmıştır.
Öğrencilerin okumaya geçme zamanları, örneklem grubunun öğrenim gördükleri
okullardaki sınıf öğretmenleri tarafından not edilerek, araştırmaya okulların açıldığı
haftadan itibaren geçen hafta sayısı olarak yansıtılmıştır.
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre üstün zekalı öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinin, normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinden yüksek olduğu görülmüştür. Hem üstün hem de normal
zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin öğrencilerin
okumaya geçme süreleri üzerinde etkili olduğu; öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeyleri ne kadar yüksekse okumaya o kadar erken sürede geçtikleri
görülmüştür. Öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının okuma hızı ve okuma
başarıları değişkenlerine göre farklılaşmasının üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencilerde farklılık gösterdiği görülmüştür. Araştırmadan elde edilen bulgulara
göre normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri okuma
hızı ve okuma başarıları değişkenlerine göre farklılaşma göstermezken; üstün
zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma hızı ve okuma
başarısı değişkenlerine göre farkılılaşma gösterdiği bulunmuştur. Bu farklılaşma,
IV
üstün zekalı öğrencilerin normal zeka düzeyindeki öğrencilerden daha hızlı
okumasına katkı sağlamaktadır; ancak üstünlerin okuma başarısı ile normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin okuma başarı yüzdeleri arasında anlamlı bir fark
yaratmamıştır. Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin okurken yapmış oldukları hata türü ve sayısına göre farklılaşma
göstermediği, üstün zekalı çocukların fonolojik farkındalık düzeylerinin ise yalnızca
fonolojik bilgiyle daha ilişkili olan harfi yanlış seslendirme hata türü değişkenine
göre farklılık gösterdiği bulunmuştur.
Anahtar kelimeler: Fonolojik Farkındalık, Okuma, Üstün Zeka, Erken Okuyan
Çocuklar, Disleksi
V
ABSTRACT
It is compared in this research that the effect of the level of phonological
awareness on the success of reading, the time of learning reading,the speed of
reading ,the quality of reading and becoming different these factors according to
variable fractionations on students having gifted and normal intelligence level of the
first class of primary schools.
The number of the students joining the research are seventy-nine. Forty-four
of the students are from Beyazıd Ford Otosan Primary School and thirty-five of the
students are from Hayriye Gök Primary School.The intelligence level of the students
are indicated by Raven SPM Intelligence Test and it is determined that thirty-one of
the students are having gifted intelligence and forty-eight of the students are having
normal intelligence.The level of phonological awareness of the students is measured
by The Test of Phonological Awareness improved by Karakalle (1998).The first
reading passage of the Turkish books of the second class students of the primary
schools given out by The Ministry of Education ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ is used
to indicate the speed of reading,the per cent of the success of reading and the quality
of reading of the students.The time of learning reading is noted by teachers in their
primary schools and reflected from the first week of the schools in the research.
It is seen that the phonological awareness of the students having gifted
intelligence is higher than the phonological awareness of the students having normal
intelligence according to the results of the research.It is shown that the level of
phonological awareness of students having both gifted and normal intelligence is
effective on the time of learning of reading and the higher the level of phonological
awareness the earlier they learn reading.It is seen that the changing of phonological
awareness according to the speed of reading and the success of reading becomes
different on students having gifted and normal intelligence.According to indications
from research,it is indicated that while the level of phonological awareness of
students having normal intelligence don’t become different according to variable
VI
fractionations such as the speed of reading and the success of reading, the level of
phonological awareness of students having gifted intelligence change according to
these variable fractionations.It is determined that the level of phonological awareness
of students having normal intelligence don’t become different according to the type
and the number of mistakes they make while reading and the level of phonological
awareness of students having gifted intelligence only become different according to
the variable fractionation of sounding the letters incorrectly.
Key Words: Phonological Awareness, Reading, Gifted Intelligence, Early
Reading Children, Dyslexia
VII
ÖNSÖZ
‘Okuma’ olgusu tüm öğrencilerin hayatlarında edindikleri ilk ve en önemli
akademik kazanımdır. Bununla beraber, diğer akademik kazanımların da temelini
oluşturur. Okuma olgusunun kazanımı kadar niteliği de, öğrencilerin akademik
hayatlarında elde edecekleri başarıları üzerinde önemli rol oynamaktadır. Okuma,
kaliteli yaşamın bir gerekliliğidir. Ve bu gereklilik temelini, bir bebeğin doğduğu
anda başlayan dil kazanma sürecinden alır.
Bir bebeğin doğduğu andan itibaren çevresinden duyduğu seslerle gelişmeye
başlayan dil yeteneği, öncelikli olarak konuşmanın öğrenilmesi, sonrasında da
fonolojik farkındalık kazanımıyla devam eder. Fonolojik farkındalığın kazanılması da
meyvelerini, okuma becerisinin kazanımı olarak verir. Tüm bu sürecin
gerçekleşmesinde rol alan tek kişi, okuma becerisini kazanması beklenen çocuklar
değildir. Çocuğun dünyaya geldiği andan, okul dönemine kadar geçen sürede
yaşadığı çevrede ona sunulan dilsel imkanlar, bu uzun süreci besler ve çocuğu okuma
becerisini kazanmaya hazırlar. Bu nedenle okumanın temeli olarak görülen fonolojik
farkındalık gelişiminde, ebeveynlere ve okul öncesi öğretmenlerine çok iş
düşmektedir.
Okuma becerisinin beklenenden çok erken yaşlarda kazanımı, üstün
zekalılığın önemli bir işareti olarak görülmektedir. Çocuklarının çok erken yaşlarda
okuyabiliyor olduğunu gören ailelerin oldukça şaşırdıkları, bu durumla ilgili ne
yapacaklarını bilemedikleri, çocuklarının bu becerilerinin gelişiminin nasıl
desteklenebileceği konusunda endişe taşıdıkları bilinmektedir. Bu çocukların
öğretmenlerinin de benzer çelişkiler ve endişeler yaşadığı; bir çoğunun bu çocukları
‘zaten hedefe ulaşmış’ çocuklar olarak görerek sınıf içinde kendi hallerine
bıraktıkları, bazılarınınsa çocukların bu özelliklerini geliştirmek için ne yapacaklarını
bilemedikleri görülmektedir. Aile ve öğretmenlerin tüm bu endişe ve çelişkileri
sürerken ise ‘altın beyinli’ üstün çocukların yeteneklerinin gelişimi sekteye
uğramaktadır.
VIII
Yapılan araştırmada üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinin genel okuma başarıları üzerine olan etkisi karşılaştırılmıştır.
Elde edilen sonuçlar hem üstün hem de normal zeka düzeyindeki öğrencilerin aileleri
ve öğretmenlerine okuma becerisinin kazanımı, bu kazanımı besleyen sürecin
desteklenmesi, olası okuma güçlüğü ve nedenleri konusunda bilgilendirici olacaktır.
Bunlara ek olarak okuma becerisini erken yaşlarda kazanan çocukların ebeveynleri
ve öğretmenlerine de, bu durumun nedeni ve neler yapılabileceği konusunda yol
gösterici olacağı düşünülmektedir.
Çalışmamın sürdüğü uzun süreç boyunca bilgi ve deneyimleriyle bana yol
gösteren, sıkıntıya düştüğüm her an yanımda olan ve çalışmamın iyi bir çalışma
olması için en az benim kadar çaba gösteren sayın hocam Yard. Doç. Dr. Marilena
Leana Taşçılar’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Üstün Zekalı Çocukların Eğitimi programı, yüksek lisans eğitimi ders aşaması
sürecinde bizlere verdikleri destekler ve değerli bilgilerle alanda gelişmemizi
sağlayan sayın hocalarım Prof. Dr. Ümit Davaslıgil, Doç. Dr. Oya Özkardeş, Yard.
Doç. Dr. Serap Emir ve Yard. Doç. Dr. Ayça Köksal’a teşekkürlerimi bir borç
bilirim.
Geliştirmiş olduğu Fonolojik Farkındalık Testi ‘ni kullanmama izin vererek
çalışmama katkı sağlayan sayın Yard. Doç. Dr. Sema Karakelle’ye teşekkürlerimi
sunarım.
Yüksek lisans ders ve tez aşamam sürecinde sıkıntıya düştüğüm her an
deneyimleriyle bana yol gösterici olan kuzenim, sayın Doç. Dr. Nuray Erkan
Özden’e ve eşi sayın Prof. Dr. Özkan Özden’e teşekkür ederim.
Araştırma sürecinde Beyazıd Ford Otosan İlköğretim Okulu’nun kapılarını
bana açan ve rahat bir şekilde çalışabilmem için elinden geleni yapan okul müdürü
sayın Halit Kutlu’ya ve proje sorumlusu müdür yardımcısı sayın Ayşin Kaplan’a
teşekkürlerimi sunarım.
Çalışma sürecimde hep yanımda olup, bana destek ve moral veren sevgili
bölüm arkadaşlarım Gül Nidal Cantez ve Bahar Turgut’a teşekkür ederim.
IX
Uzun süren çalışmam boyunca bana destek veren, ‘yapamayacağım’ dediğim
her an beni cesaretlendirerek, tekrar hırsla çalışmaya iten sevgili eşim Bülent Süel’e
teşekkür ederim.
Ve sevgili annem ve babama…Tüm hayatım boyunca ellerini ellerimden hiç
çekmeyen, beni daima yüreklendiren, destekleyen, üzüntümde de sevincimde de tüm
benlikleriyle yanımda olarak bana olan güvenlerini hep hissettiren, ne yaparsam
yapayım haklarını ödeyemeyeceğim canım annem Mualla Erkan’a ve babam Cemal
Erkan’a binlerce teşekkür ederim.
Elif Erkan SÜEL
X
İÇİNDEKİLER
ÖZ.. ....................................................................................................................... III
ABSTRACT.. ....................................................................................................... V
ÖNSÖZ… ............................................................................................................. VII
İÇİNDEKİLER.. ................................................................................................. X
TABLOLAR LİSTESİ.. ...................................................................................... XV
ŞEKİLLER LİSTESİ………………… .............................................................. XVII
GİRİŞ. .................................................................................................................. 1
AMAÇ.. ................................................................................................................ 4
ÖNEM.. ................................................................................................................ 5
SINIRLILIKLAR. ............................................................................................... 5
TANIMLAR.. ...................................................................................................... 6
KISALTMALAR.. .............................................................................................. 6
BÖLÜM I: İLGİLİ LİTERATÜR. .................................................................... 7
1.1.OKUMA KAVRAMI ............................................................................ 7
1.1.1.Okuma Kazanımını Etkileyen Bilişsel Faktörler.. ........................ 9
1.2. FONOLOJİK FARKINDALIK.. .......................................................... 11
1.2.1. Fonolojik Farkındalığın Önemi.. ................................................ 17
1.2.2. Fonolojik Farkındalık – Okuma İlişkisi …................................. 18
1.2.3. Fonolojik Farkındalık Görevleri ve Gelişim Aşamaları.. ........... 20
1.2.3.1. Sözcük Farkındalığı.. ..................................................... 21
1.2.3.2. Hece Farkındalığı.. ......................................................... 22
1.2.3.3. İlk Ses – Son Ses Farkındalığı… ................................... 23
1.2.3.4. Fonem Farkındalığı… .................................................... 23
1.2.4. Fonolojik Farkındalık Ölçümü ve Değerlendirilmesi… ............. 25
XI
1.2.5. Fonolojik Farkındalık Ölçümünde Kullanılan Bazı
Testler… ............................................................................................... 26
1.2.6. Fonolojik Farkındalık Testlerinde Başarıyı Etkileyen
Etmenler………………........................................................................ 29
1.2.7. Fonolojik Farkındalık Öğretimi.. ................................................ 32
1.2.8. Fonolojik Farkındalık Kazandırmada Kullanılabilinecek
Aktiviteler…. ........................................................................................ 33
1.2.9. Fonolojik Farkındalık Geliştirme Etkinlikleri İçin
Öğretmenlere Öneriler… ...................................................................... 37
1.2.10. Fonolojik Farkındalık ve Öğrenme Güçlüğü: Disleksi............. 38
1.2.11. Dünyada ve Ülkemizde Konu İle İlgili Yapılmış
Araştırmalar… ...................................................................................... 44
1.3.ZEKA KAVRAMI.. .............................................................................. 50
1.3.1. Zekanın Tanımı........................................................................... 50
1.3.1.1. Zeka Testleri ve Zekanın Ölçülmesi.. ............................ 52
1.3.2. Üstün Zeka Kavramı.. ................................................................. 55
1.3.2.1. Üstünlüğün Tanılanması.. .............................................. 58
1.3.2.2. Üstün Zekalı Çocukların Genel Bilişsel Özellikleri....... 59
1.3.2.3. Üstünlerin Okuma Kazanımları ve Erken
Okuma Olgusu ............................................................................ 60
1.3.2.4. Erken Yaşlarda Okumayı Öğrenen Çocukların
Profili .......................................................................................... 62
1.3.2.5. Erken Okuyan Çocukların Aileleri ve
Öğretmenleri ............................................................................... 64
1.3.2.6. Okumayı Erken Yaşlarda Öğrenen Çocuklar İçin
XII
Evde ve Okulda Yapılabilecek Aktiviteler ................................. 65
BÖLÜM II: YÖNTEM ....................................................................................... 68
2.1. Evren ve Örneklem ............................................................................... 68
2.2. Veri Toplama Araçları ve Verilerin Toplanması .................................. 68
2.1.2. Fonolojik Farkındalık Testi ........................................................ 68
2.2.1.1. Fonolojik Farkındalık Testinin Uygulanması ................ 69
2.2.2. Öğrencilerin Okumaya Geçme Sürelerinin Belirlenmesi ........... 69
2.2.3. Raven SPM Zeka Testi ............................................................... 70
2.2.3.1. Raven SPM Zeka Testinin Uygulanması ...................... 71
2.2.4. Okuma Metni .............................................................................. 71
2.2.4.1. Öğrencilerin Okuma Hızlarının Ölçümü ........................ 72
2.2.4.2. Öğrencilerin Okuma Başarılarının Ölçümü ................... 72
2.2.4.3. Öğrencilerin Okuma Kalitelerinin Belirlenmesi ............ 72
2.3. Verilerin Çözümü ve Yorumlanması .................................................... 73
BÖLÜM III: BULGULAR ................................................................................. 74
3.1. Örneklem Grubunun Demografik Özelliklerine İlişkin Bulgular ......... 74
3.2. Örneklem Grubunun Fonolojik Farkındalık Düzeylerine
İlişkin Bulgular ............................................................................................ 74
3.2.1. Cinsiyet Değişkenine Göre ......................................................... 75
3.2.2. Zeka Değişkenine Göre .............................................................. 76
3.2.3. Öğrenim Gördükleri Okul Değişkenine Göre ............................ 76
3.3. Örneklem Grubunun Okumaya Geçme Zamanına İlişkin
Bulgular ..................................................................................................... 78
3.3.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre .................................. 78
3.3.2. Zeka Düzeyi – Fonolojik Farkındalık Düzeyi
XIII
Değişkenlerine Göre ............................................................................. 78
3.3.3. Okul Türü – Fonolojik Farkındalık Düzeyi
Değişkenlerine Göre ............................................................................. 84
3.4. Örneklem Grubunun Okuma Hızına İlişkin Bulgular .......................... 86
3.4.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre .................................. 86
3.4.2. Zeka Düzeyi – Fonolojik Farkındalık Düzeyi
Değişkenlerine Göre ............................................................................. 86
3.5. Örneklem Grubunun Okuma Başarısına İlişkin Bulgular .................... 88
3.5.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre .................................. 88
3.5.2. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi
Değişkenlerine Göre ............................................................................. 88
3.6. Örneklem Grubunun Okuma Kalitelerine İlişkin Bulgular .................. 90
3.6.1. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Harf
Atlama Hatası Değişkenlerine Göre ..................................................... 90
3.6.2. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Sözcüğü
Yanlış Okuma Hatası Değişkenlerine Göre.......................................... 91
3.6.3. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Harf Ekleme
Hatası Değişkenlerine Göre ................................................................ 93
3.6.4. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Hece Atlama
Hatası Değişkenlerine Göre .................................................................. 95
3.6.5. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Testi, Harfi Yanlış
Okuma Hatası Değişkenlerine Göre ..................................................... 97
3.6.6. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Sözcük
Ekleme – Atlama Hatası Değişkenlerine Göre ..................................... 99
SONUÇ………………. ..................................................................................... 101
XIV
KAYNAKÇA ..................................................................................................... 113
EKLER....................... ....................................................................................... 120
EK-1: Fonolojik Farkındalık Testinden Örnek İtemler ............................... 120
EK-2: Okuma Metni….. ................................................................................... 122
EK-3: Raven SPM Zeka Testinden Örnek Madde… .................................... 124
XV
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Örneklemin Cinsiyete, Öğrenim Gördükleri Okullara ve Zeka Düzeylerine
Göre Dağılımı………………. ............................................................................ 74
Tablo 2. Üstün ve Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Öğrenim Gördükleri
Okullara Göre Dağılımı…………………. ......................................................... 74
Tablo 3. Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Cinsiyet Değişkenine
Göre Farklılaşması…………………. ................................................................. 75
Tablo 4. Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Zeka Düzeyi
Değişkenine Göre Farklılaşması…………… ..................................................... 76
Tablo 5. Öğrencilerin Toplam Fonolojik Farkındalık Puanı Ortalamasının Öğrenim
Gördükleri Okul Değişkenine Göre Farklılaşması…………… ......................... 76
Tablo 6. Normal Zeka Düzeyine Sahip Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Okul Değişkenine Göre Farklılaşması…………. ......................... 77
Tablo 7. Öğrencilerin Zeka Düzeylerinin Okumaya Geçme Zamanlarına Göre
Dağılımı…………………. ................................................................................. 78
Tablo8.Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin
Okumaya Geçme Zamanları Değişkenine Göre Farklılaşması.. ........................ 78
Tablo 9. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Okumaya
Geçme Zamanları Değişkenine Göre Farklılaşması…………….. ..................... 81
Tablo 10. Beyazıd Ford Otosan İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplam Fonolojik
Farkındalık Puan Ortalamalarının Okumaya Geçme Zamanları Değişkenine Göre
Farklılaşması………………. .............................................................................. 84
Tablo 11. Hayriye Gök İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplam Fonolojik
Farkındalık Puanı Ortalamalarının Okumaya Geçme Zamanları Değişkenine Göre
Farklılaşması………………… ........................................................................... 85
XVI
Tablo 12. Öğrencilerin 1 Dakikadaki Okuma Hızı Puanları Ortalamalarının Zeka
Düzeyi Değişkenine Göre Farklılaşması…………… ........................................ 86
Tablo 13. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri
İle 1 Dakikadaki Okuma Hızları Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi İle
İncelenmesi……………………. ........................................................................ 86
Tablo14.Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri İle 1
Dakikadaki Okuma Hızları Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi İle
İncelenmesi………………… ............................................................................. 87
Tablo 15. Öğrencilerin Başarı Yüzdesi Puanları Ortalamalarının Zeka Düzeyi
Değişkenine Göre Farklılaşması………………… ............................................. 88
Tablo 16. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri
İle Öğrencinin Başarı Yüzdesi Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi İle
İncelenmesi………………………… ................................................................. 88
Tablo 17. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri İle
Öğrencilerin Başarı Yüzdesi Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi İle
İncelenmesi…………………….. ....................................................................... 89
Tablo 18. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Harf Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması………………….. ......................................................................... 90
Tablo 19. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf
Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması……….... 91
Tablo 20. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Sözcüğü Yanlış Okuma Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması……………………… ................................................................... 91
Tablo 21. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcüğü
Yanlış Okuma Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farkılaşması... .. 92
XVII
Tablo 22. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Harf Ekleme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması………………… ........................................................................... 93
Tablo 23. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf
Ekleme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması…… ....... 94
Tablo 24. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Hece Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması……………………… ................................................................... 95
Tablo 25. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Hece
Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması................ 96
Tablo 26. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Harfi Yanlış Seslendirme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine
Göre Farklılaşması………………. ..................................................................... 96
Tablo 27. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harfi
Yanlış Seslendirme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Göre
Farklılaşması………………….. ......................................................................... 97
Tablo 28. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık
Düzeylerinin Sözcük Ekleme-Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması…………………. .......................................................................... 98
Tablo 29. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcük
Ekleme – Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması ....................................................................................................... 99
XVIII
ŞEKİLLER LİSTESİ
ŞEKİL I: Fonolojik Farkındalık Aktivitelerinin Karmaşa Süreci………… ....... 14
ŞEKİL II: Fonolojik Farkındalık Gelişim Basamakları………… ...................... 21
GİRİŞ
Bir öğrencinin, öğrencilik hayatında kazandığı ilk ve en temel akademik
kazanım, okuma becerisinin edinilmesidir. Öğrencilerin çok küçük yaşlarda, henüz
ilköğretim birinci sınıf düzeyinde kazandıkları bu beceri, yaşları kadar küçük
olmayan büyük bir öneme, onların gelecekteki hayat çizgilerini belirleyecek güce
sahiptir. Çünkü bir sonraki akademik basamakları tırmanabilmek, iyi okullarda
okuyabilmek, iyi bir üniversiteyi kazanıp, iyi bir meslek sahibi olabilmek için ilk ve
en önemli adım okuma becerisinin kazanılması ve sonra da bu becerinin etkin bir
şekilde kullanılabilmesidir.
Kişinin okur-yazar olması yalnızca akademik hayat açısından önem teşkil
etmez. Okuma, günümüzde modern hayatın bir gerekliliğidir. Bir yere gitmek
istediğimizde bindiğimiz otobüsün nereye gideceğini, muayene olmak istediğimiz
doktorun odasının birçok odanın içinden hangisi olduğu, yeni aldığımız bir aletin
nasıl kullanılacağı gibi günlük hayatta karşımıza çıkan birçok sorunun cevabını
‘okuyarak’ buluruz. Tüm bu nedenlerle okuma becerisinin kazanımı belki de insan
hayatında kazanılan en önemli akademik zaferdir.
Okuma becerisinin kazanımı aslında belirli bir süreç içerisinde gerçekleşir.
Doyle (2005) ve Mannt (1986) bu sürecin çocuklar dünyaya gelir gelmez başladığını
ifade etmektedirler. Bu süreci basit bir şekilde ifade edecek olursak; yeni doğmuş bir
bebek başlangıçta duyduğu sözcüklere bir anlam veremez. Zaman geçtikçe seslerin
kime ait olduğunu, daha sonraları sesin neyi ifade ettiğini (örn: evet-hayır gibi…)
anlamlandırmaya başlar. İlerleyen zamanla beraber bir takım sesler çıkararak kendini
ifade etmeye çalışır, sonraları bu sesler varlıkların isimlerine dönüşür ve çocuk
konuşarak kendini ifade etmeye başlar. Mannt’ın (1986) birincil dil aktiviteleri
olarak ifade ettiği bu dönem, Doyle (2005), Adams (1994), Chard ve Dickson
(1999) gibi uzmanların okuma becerisinin temeli olarak kabul ettikleri fonolojik
farkındalık kavramının gelişiminin tohumlarını atar.
2
Mannt’ın (1986) birincil dil aktiviteleri olarak kabul ettiği bu dönemi,
fonolojik farkındalık gelişimini sağlayan çeşitli görevlerden oluşan ve ikincil dil
aktiviteleri olarak ifade ettiği dönem takip eder. Okul öncesi zamana rastlayan bu
dönemde, çocukları gelecekteki okuma becerisinin kazanılmasına hazırlayan, çeşitli
gelişim basamakları ve bu basamaklarda gerçekleştirilmesi gereken görevlerden
oluşan fonolojik farkındalık kavramının gelişmesi beklenir. Alfabetik okur yazarlık
için temel bir şart olarak görülen fonolojik farkındalık gelişimi, öğrencilerin
gelecekteki okuma becerisini kazanmalarıyla yakından ilişkili olduğu, okuyabilmek
için belirli bir düzeyde fonolojik farkındalık düzeyine sahip olunması gerektiğini
vurgulnamaktadırlar (Beauchet, Blamey, Walpole,2010; Trehearne ve ark.,2003;
Chard ve Dickson,1999; Karakelle,1998; Adams,1994). Konu ile ilgili daha önce
yapılan araştırmaların sonucunda edinilen, okuma becerisinin kazanımının hayatta
teşkil ettiği önem ve bu becerinin kazanılmasında fonolojik farkındalığın oynadığı
büyük rolden sonraki en önemli bilgi ise öğretmenler ve ebeveynler tarafından okul
öncesi dönemde düzenlenebilecek çeşitli aktivitelerle fonolojik farkındalık
gelişimine önemli katkılar sağlanabilineceğidir (Beauchet ve ark,2010).
Fonolojik farkındalık, özel eğitim gerektiren durumlarda da eğitimcilerin
karşısına çıkabilmektedir. Uzmanlar fonolojik farkındalık düzeyiyle, okuma güçlüğü
olarak adlandırılan disleksi arasında da güçlü bir bağ olduğu kanısındadırlar.
Disleksi, fonolojik eksiklikten kaynaklanan ve okuma becerisinin gelişimini
engelleyen bir tür öğrenme güçlüğüdür (Silverman,2003). Bu durum, okul başarısını
ya da okuma gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde etkiler.
Fonolojik farkındalık kavramı okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin dışında,
normalden erken yaşlarda okuma becerisini kazanan çocuklar içinde karşımıza
çıkmaktadır. Üstün zekalılığın bir gerekliliği olmamakla beraber, en önemli
kanıtlarından birinin erken yaşlarda kazanılan okuma becerisi olduğunu
belirtilmektedir (Shaughnessy,1994;Jackson ve Ruller,1993). Çocuğu beklenenden
çok erken yaşta okumayı öğrenen ailelerin bu durumu büyük bir şaşkınlıkla
karşıladıkları, bu durumun sebebini anlayamadıkları ve ne yapacaklarını
3
bilemedikleri için büyük panik yaşadıkları bilinmektedir. Ebeveynlerle beraber aynı
endişe ve karmaşa bu çocukların öğretmenleri tarafından da yaşanmaktadır ( Salzer,
1994; Shaughnessy,1994).
İlköğretim birinci sınıf düzeyindeki öğrencilerle çalışmaya başlayan bir
öğretmen, öğrencilerinin okuma becerisini kazanmasını engelleyen birçok sıra dışı
durumla karşılaşabilir. Öğrencilerinden birinin bedensel ya da zihinsel bir engeli
olabilir ya da yukarıda da bahsedildiği gibi dislektik olabilir. Tüm bunlarla beraber,
diğerlerinden üstün bir zeka ve yeteneğe de sahip olabilir. Hatta ‘iki kere farklı
çocuklar’ olarak adlandırılan, hem üstün zekaya hem de herhangi bir öğrenme
güçlüğüne sahip öğrencilerle de karşılaşabilir. Öğrencilerinin farklı gereksinimlerini
tam olarak karşılamak isteyen öğretmenler, tüm bu özel durumlar hakkında bilgi
sahibi olmalıdır.
Her çocuğun olduğu gibi üstün çocukların da karşılanması gereken bilişsel-
sosyal ve duygusal gereksinimleri vardır. Eğer bu farklı gereksinimleri
karşılanmazsa, çocuk, içinde gizli tuttuğu üstün yönünü ön plana çıkaramayabilir ya
da gerçek performansını gösteremeyebilir (Davis,2006).
Üstün zekalı öğrencilerin gerçek performanslarını gösterememelerinin başka
bir nedeni de, özel öğrenme güçlüğüne sahip olabilirlikleridir. Bir çocuğun hem
üstün olup, hem de özel öğrenme güçlüğüne sahip olduğunu kabul etmek oldukça
zordur. Ancak çevremizde ve okullarda bu iki tanıma da uyan pek çok sayıda çocuk
vardır. ‘İki kere farklı çocuklar’ olarak adlandırılan özel öğrenme güçlüğü olan üstün
çocuklar, öğrenci grubu ve toplum içinde en fazla yanlış değerlendirilen, yanlış
anlaşılan ve ihmal edilen gruptur. Disleksi, iki kere farklı çocuklarda rastlanan
öğrenme güçlüğü çeşitlerinden biridir (Silverman,2003).
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere fonolojik farkındalık hem
okuma kazanımı ile hem de okuma güçlüğünün nedenleri ile yakından ilişkilidir. Bu
nedenle hem öğrencilerinin okuma becerisini kazanmalarında birinci derecede
yardımcı olan ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin, hem okulöncesi
öğretmenlerinin ve özel eğitim öğretmenlerinin hem de ebeveynlerin fonolojik
farkındalık kavramını bilmesi; öğrencilerinde bu farkındalığı geliştirebilmeleri,
4
öğrencilerinin başarılarına katkı sağlayabilmeleri, okuma ile ilgili karşılaşabilecekleri
güçlükleri anlamlandırmaları ve doğru müdahale edebilmeleri açısından önemlidir..
Üstün zekalı çocukların okuma becerisini genellikle normal zeka düzeyindeki
çocuklara nazaran daha erken yaşlarda kazanıyor olmaları ve fonolojik farkındalık
kavramının okuma becerisinin kazanımı üzerinde önemli rol oynuyor olması; üstün
ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin
farklılaştığını ve bu durumun gelecekteki okuma başarılarını farklı şekilde
etkilediğini düşündürmektedir. Yapılan araştırma okuma becerisini erken yaşlarda
kazanan çocukların ebeveynlerine ve öğretmenlerine, bu durumun nedenleri ve bu
becerinin geliştirilebilmesi için neler yapılabileceği konusunda aydınlatıcı olacaktır.
Bu araştırmanın problemi, ilköğretim birinci sınıfa devam eden üstün ve
normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının okuma başarıları
üzerindeki etkisinin karşılaştırılmasıdır. Böylece araştırma sonunda elde edilecek
bulgular, okul öncesi ve ilköğretim öğretmenleri, özel eğitim öğretmenleri ve
ebeveynlere ışık tutacaktır.
AMAÇ
Araştırmanın genel amacı; ilköğretim birinci sınıf düzeyindeki üstün ve
normal zeka düzeyindeki çocukların, fonolojik farkındalık düzeylerinin, okuma
başarıları üzerine olan etkisini karşılaştırmaktır.
Araştırmanın genel amacı çerçevesinde, şu sorulara yanıt aranmaya
çalışılmıştır:
1. İlköğretim birinci sınıf öğrencilerinin fonolojik farkındalık düzeyleri;
a) Zeka,
b) Cinsiyet,
c) Öğrenim gördükleri okul değişkenleri açısından farklılık göstermekte
midir?
2. İlköğretim birinci sınıf öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri;
a) Okumaya geçme zamanı,
b) Dakikadaki okuma hızları,
5
c) Okuma başarı yüzdeleri,
d) Okuma kalitesi değişkenleri açısından üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencilere göre farklılaşmakta mıdır?
ÖNEM
Erken okuma kazanımı, üstün zekalılığın önemli ipuçlarından biri olarak
görülmektedir. Fonolojik farkındalığın, okuma becerisini kazanma ile güçlü
ilişkisinin de bilinmesine rağmen, yapılan literatür taramasında üstün zekalı
çocukların fonolojik farkındalık düzeyleri ile ilgili daha önce yapılan bir araştırma
rastlanmamıştır. Çalışmanın bu bağlamda literatüre katkı sağlayacağı
düşünülmektedir. Bununla beraber çalışma, okuma becerisini erken yaşlarda kazanan
çocukların ebeveynlerine ve öğretmenlerine de, çocukların bu becerilerinin nasıl
geliştirilebileceği konusunda ışık tutacaktır.
Okuma becerisinin kazanımı insan hayatındaki akademik başarıların ilki ve
temelidir. Fonolojik farkındalık kavramı ise okuma becerisinin kazanılmasında rol
oynayan en önemli unsurlardan biridir. Yapılan çalışmanın fonolojik farkındalık
kavramının okuma kazanımı üzerindeki büyük etkisini vurgulayarak; ebeveynlere,
okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerine yol gösterici olacağı
düşünülmektedir.
SINIRLILIKLAR
1. 2010-2011 eğitim öğretim yılı ile,
2. İstanbul'daki “Üstün Zekâlıların Eğitimi Projesi” kapsamında eğitim veren
Beyazıt Ford Otosan İlköğretim Okulu, ve Küçükçekmece Hayriye Gök
İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören üstün ve normal zihin düzeyindeki
birinci sınıf öğrencileri ile,
3. Testlerin ölçtükleri özelliklerl,
sınırlıdır.
6
TANIMLAR
Okuma: Bilişsel davranışlarla psikomotor becerilerin ortak çalışması sonucu,
yazılı sembollerden anlam çıkarma yeteneği; sözcüklerin duyu organları yoluyla
algılanıp, anlamlandırılması, kavranması ve yorumlanmasına dayanan zihinsel bir
etkinliktir ( Ferah, 2001; Demirel,1996).
Fonolojik Farkındalık: Birbiri ardınca gelen farklı sesleri kavramsallaştırma
yeteneğidir (Treiman ve arkadaşları, 1998). Çocukların okul öncesi dönemde
geliştirmesi beklenen çeşitli gelişim basamakları (sözcük farkındalığı – hece
farkındalığı – ilk ses/son ses farkındalığı-fonem farkındalığı) ve bu basamakların her
birinde gerçekleştirilebilmesi beklenen çeşitli görevlerden ( fark etme- bölme-
harmanlama-ekleme-çıkarma-kullanma gibi…) oluşur. Fonolojik farkındalık
geliştirmiş bir çocuğun okuma becerisini kazanmaya hazır olduğu düşünülmektedir
(Chard ve Dickson,1999; Karakelle,1998; Adams,1994).
Üstün Zeka: Genel ve özel yetenek, motivasyon ve yaratıcılık alanlarının
hepsinde aynı yaştaki bireylerin %85’inden, en azından birinde ise %98’inden
başarılı olma durumdur (Reis ve Renzulli,1986).
Disleksi: Kişinin okuma ya da kavrama testleriyle ölçülen okuma başarısının;
kronolojik yaşı, zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitimle
karşılaştırıldığında beklenenin önemli ölçüde altında olmasıdır (Dolye, 2005).
KISALTMALAR
BFOİO: Beyazıd Ford Otosan İlköğretim Okulu
HGİO: Hayriye Gök İlköğretim Okulu
7
BÖLÜM I: İLGİLİ LİTERATÜR
1.1.OKUMA KAVRAMI
Eğitimin öneminin tartışılmaz şekilde kabul edildiği günümüzde, kişilerin
hayatları boyunca kazandıkları ilk akademik başarı, okuma-yazma kazanımının
edinilmesidir. Okuma etkinliği gerek ilköğretimde, gerekse kişinin daha sonraki
öğrenim hayatında sadece Türkçe derslerinde değil, tüm akademik alanlarda
başarısına yön verecek belirleyici bir faktördür (Çaycı ve Demir,2006). İlköğretim,
öğrencileri hem hayata hem de üst öğrenim kurumlarına hazırlar. Her öğrencinin
birey olarak günlük yaşantısında karşılaşacağı çeşitli durumlarda okuma-yazma
becerisine sahip olmasının gerekliliği kaçınılmaz bir gerçektir. İnsanların gerçek
anlamda tek başına ayaklarının üstüne basmasını sağlayan okuma, kişiyi
bilgisizlikten ve yanlış inançlardan ve yanlış davranışlardan korur. Okuma, insanın
dünyasını genişleten, kişiliğini biçimlendiren, onun dış dünyayla iletişimini sağlayan
önemli bir etkendir.
Bireylerin okur-yazarlık düzeyleri, onların hayat kaliteleriyle, meslek
hayatlarıyla, kazanma kapasiteleriyle ilişkilidir. Okuma becerisini zamanında
kazanamayan ya da etkili kullanamayan kişilerin diğer akademik bilgi ve becerilerde
de başarısız olduğu, bu başarısızlığın hem devam eden okul hayatını, hem de genel
hayatını olumsuz şekilde etkilediği görülmektedir. Okur yazarlık becerilerindeki
eksikliklerden dolayı bazı öğrenciler, yalnızca ilköğretim birinci kademesini
okuyabilmekte, ikinci kademeye devam edememektedir.
Okuma, bireyin akademik başarısı için olduğu kadar günlük yaşamını kolay
bir şekilde devam ettirebilmesi için de önemlidir. Bir otobüs durağındaki tarifeyi,
yiyecek paketi üzerindeki tarifi, ilaçların prospektüslerini okumak, bu becerinin
kazanımına ve etkin bir şekilde kullanımına bağlıdır. Yani okuma becerisi bireylerin
yalnızca hayatlarının öğrencilik döneminde değil, tümünde bilinmesi ve iyi bir
şekilde kullanılması gereken bir beceridir (Westvood,2008). Tüm bu nedenlerle
okuma-yazma becerisine sahip olmanın insan hayatındaki önemi büyüktür.
8
Okuma konusun uzun yıllardır üzerinde çalışılan bir konu olması, uzmanların
onu farklı şekillerde tanımlamasına neden olmuştur.
Ferah’a göre (2001) okuma, basılı ya da yazılı işaretlerin anlamlandırılması
ve yorumlanması amacıyla zihnin duyu organları ve ses aygıtıyla iş birliği halinde ve
koordineli bir etkinliktir.
Okuma, sözcüklerin duyu organları yoluyla algılanıp, anlamlandırılması,
kavranması ve yorumlanmasına dayanan zihinsel bir etkinliktir (Sever,1997).
Çelenk (2001) okumayı, yazılı ve basılı dilin anlamının kavranması eylemi
olarak tanımlar.
Çaycı ve Demir’e (2006) göre ise okuma, bir yazıdaki sembolleri tanıma ve
anlamlandırma yeteneğidir.
Öğreten ise okumayı şu şekilde açıklamaktadır; bildiğimiz bir sözcüğün
zihnimizde, kendi biçimiyle ilgili görsel bir imgesi vardır. Göz, sözcüğü görür
görmez bu imgeyle tanır. Görsel imge, zihnin daha önce kazandığı anlam imgesini
uyandırır, böylece anlam kavranmış ve algılanmış olur (Öğreten,2008).
Literatürde okumayla ilgili tanımların genellikle okuma sürecinin görsel
algıya dayanan boyutuna dayanarak yapıldığı görülmektedir. Ancak okumayı farklı
şekilde açıklayan uzmanlar da vardır. Karakelle’nin (1998), Smith’den (1988)
aktardığına göre okuma, çok sayıda genel becerileri kapsayan karmaşık ve özelleşmiş
bir beceridir. Smith (1988) okuma kazanımının, iki harf arasındaki görsel farkı ayırt
etmekten çok, iki harf arasındaki kritik farkı ayırt etme ile başarıldığını öne
sürmektedir. Smith’in (1988) iki harf arasındaki kritik farkı keşfetmeye dikkat
çekerek, okuma üzerinde fonolojik farkındalık kavramının etkisini vurgulamaktadır.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere okumanın gerçekleşmesini
sağlayan çeşitli bilişsel faktörler vardır. Aşağıda bu bilişsel faktörler açıklanmıştır.
9
1.1.1.Okuma Kazanımını Etkileyen Bilişsel Faktörler
Öğreten’in (2008) Razon’dan (1987) aktardığına göre, okumanın
gerçekleşmesi son derece karmaşık bir süreçtir. Okuyabilmek için çocuk önce harf
adını alan yazılı işaretleri tanımalı, sonra bu harflerin karşılığı olan sesleri öğrenmeli,
harfler ve sesler arasında çağrışım kurmalı, harfler ile sesler arasındaki ilişkiyi
unutmamalı, daha sonra da bu harf dizelerinin ifade ettiği anlamı kavramalıdır.
Bununla beraber farklı sesleri ve harfleri ayırt edebilmeli, benzer harf ve sesleri
karıştırmamalı, satırlar boyunca dizilmiş olan harf gruplarına bir anlam
verebilmelidir. Öncelikle Razon’un (1987) okumanın gerçekleşebilmesi üzerine
söylediği bu sözlerini incelediğimizde, çocuğun okuyabilmesi için belirli bir düzeyde
zihinsel gelişimin hem de harf bilgisinin olması gerektiğini görmekteyiz.
Karakelle (1998), bir çocuğun okuma becerisini kazanmasını etkileyebilecek
bilişsel faktörleri yaş, zihinsel yaş, harf bilgisi, kelime tanıma, algısal beceriler,
şifre çözme ve fonolojik farkındalık olarak belirtmektedir. Adams (1994) da okuma
başarısını etkileyen bilişsel faktörleri benzer şekilde sıralamaktadır.
Adams (1994), çocukların gelecekteki okuma kazanımlarını etkileyen en
önemli bilişsel faktörün harf bilgisi, ikincisinin ise harfler arasındaki işitsel farkı
ayırt edebilme ve fonolojik farkındalık becerisi olduğunu belirtmektedir. Karakelle
(1998) ise harf bilgisinin okuma becerisinin kazanımı üzerindeki etkisini; harflerin
isimlerini bilen çocukların bilmeyenlere göre sözcükleri hecelemek, harflerin
seslerini öğrenmek için daha fazla zamana sahip olacaklarından okumayı daha önce
öğrendikleri, harflerin isimleri sesleriyle ilgili olduğundan harf isimlerinin
bilinmesinin seslerin öğrenilmesini hızlandırdığını ve seslerin kolayca hatırda
kalmasına neden olduğu şeklinde açıklamaktadır.
Blachman (2000), fonolojik farkındalık bilgisi olmaksızın yalnızca harf
bilgisinin okuma kazanımı açısından anlamlı olup olmadığını anlamak için Ball ile
yapmış oldukları araştırma sonuçlarını şöyle açıklamaktadır: Random olarak
seçilmiş 90 çocukla yapılan araştırmada çocuklar 3 gruba ayrılmıştır. 1. gruba
fonolojik farkındalık ve sesleri birleştirme eğitimi ile beraber seslerin yazılı
10
sembolleri, yani harf bilgisi verilmiştir. 2. gruba yalnızca 1. grupta kullanılan
materyaller kullanılarak harf bilgisiyle beraber hikaye dinleme, sözcük gelişimi gibi
çeşitli dil aktiviteleri ile ilgili eğitim verilmiş, fonolojik farkındalık eğitimi
verilmemiştir. 3. gruba ise her iki alanda da eğitim verilmemiştir. Verilen eğitimler 7
haftadan fazla sürmüştür. Blachman’ın (2000) çalışmasındaki eğitimler sonunda
yapılan analizlerde hem harf bilgisi hem de fonolojik farkındalık üzerine eğitim alan
grupla, yalnızca harf bilgisi ile ilgili eğitim alan 2. grup arasında ses ve harf bilgisi
açısından anlamlı fark bulunamazken; hiçbir eğitim almamış olan 3. gruba göre, harf
bilgisi eğitimi alan ilk 2 grup daha başarılı bulunmuştur. Fonolojik farkındalık
açısından bakıldığında ise, yalnızca harf bilgisi alan 2. grupla, hiç eğitim almayan 3.
grup arasında fonolojik farkındalık geliştirme açısından bir fark yoktur. Hem
fonolojik farkındalık hem de harf bilgisi alan 1. grup diğerlerine göre daha başarılı
bulunmuştur. Bu da bize harf bilgisinin tek başına yeterli olmadığının, okuma
becerisi geliştirmek için harf bilgisiyle beraber fonolojik farkındalığın da bulunması
gerektiğinin göstergesidir.
Adams (1994), harf bilgisi ve fonolojik farkındalıktan sonra okuma başarısını
etkileyen en önemli bilişsel faktörün zihinsel yaş olduğunu belirtmektedir. Çünkü
Adams’a göre (1994), çocuklar zihinsel olarak hazır olmadıkça, okumayla ilgili
hazırlık bilgileri gelişmeye başlayamamaktadır. Çocukların genel okuma bilgisi
geliştirmeye başlayabilmesi için zihinsel yaşlarının en az 6, fonolojik bilgiler
geliştirmeleri için ise 7 olması gerektiğini belirtilmektedir.
Karakelle (1998) ve Adams (1994), zihinsel yaşın pek çok beceride olduğu
gibi okuma becerisinin kazanımında da etkili olduğunu belirtmekle beraber, IQ
düzeyiyle okuma kazanımı arasında direk bir ilişkinin bulunmadığını
belirtmektedirler. Ancak Adams (1994), analitik ve mantıksal düşünme ürünü olan
sınıflama, sıralama ve korunum becerilerinde gösterilen performansın, gelecekteki
okuma başarısının ön habercisi olabileceğini belirtirken; Karakelle (1998) ise
okumanın gerçekleşebilmesi için, aslında birbirinden bağımsız olarak ele alınıp
incelenen dikkat, algılama, hafıza, anlama, akıl yürütme, problem çözme gibi pek
çok bilişsel kapasitenin birlikte ve koordineli çalışması gerektiğini belirtmektedir. Bu
11
görüşlerden de anlaşıldığı üzere zeka, okuma becerisinin kazanımını dolaylı
yollardan etkilemektedir.
Okuma kazanımı üzerinde fonolojik farkındalığın mı, yoksa analitik
düşünmenin mi daha etkili olduğunu saptamak üzere yapılan ilköğretim 1. Sınıf
düzeyindeki çocuklar üzerindeki araştırmada fonolojik farkındalık açısından zayıf,
ancak analitik düşünme açısından iyi düzeyde olan çocukların dönem sonunda
sınıflarını yakaladıkları; ancak hem fonolojik farkındalık hem de analitik düşünme
açısından sınıfın gerisinde olanların sene sonunda da sınıflarının gerisinde kaldıkları
saptanmıştır. O halde analitik düşünme becerisinin, çocuklarının okuma kazanımı
üzerindeki başarısının tamamlayıcısı olduğu söylenebilir (Adams,1994).
Karakelle (1998), çocuğun kelime tanıma becerisinin okumada akıcılığı,
anlamı ve hızı sağladığı belirtmektedir. Bununla beraber görsel hafıza, görsel ayırt
etme gibi algısal becerilerin okumayı öğrenmede direk etkili olmadığı; ancak
hızlandırmada etkili olabileceği düşünülmektedir. İlk okumanın kazanılmasında şifre
çözme kavramı, basılı sembolleri anlamlı bilgiyi temsil eden seslere çevirmek olarak
aktarılmaktadır. Karakelle’ye göre (1998) ilk baktığında kelimeyi telaffuz edebilen
ve anlamını uzun bellekte araştırarak bulan bir kişi bu şifreyi çözmüş, yani okuyor
demektir.
Yukarıda adı geçen uzmanların okuma kazanımı üzerinde etki eden faktörler
üzerindeki görüşleri incelendiğinde, okuma kazanımı üzerinde etkili en önemli
faktörlerin harf bilgisi ve harfler arasındaki ilişkinin kavranması, fark edilmesi, ayırt
edilmesi maddelerinin ortak olarak belirtildiği görülmektedir. Bu da okuma üzerinde
fonolojik farkındalığın etkisini ön plana çıkarmaktadır.
1.2.FONOLOJİK FARKINDALIK
Okuma; okul hayatının temel bir becerisi, modern hayatın önemli bir
gerekliliğidir. Okumayı öğrenme, bir çocuğun okul kariyerindeki en önemli
başarılarından biridir. Maalesef, bazı çocuklar okumayı öğrenmede güçlükler
yaşamakta, engellerle karşılaşmaktadır. Bu nedenle, eğitim konusundaki son
12
araştırmalar, okuma kazanımının ediniminde karşılaşılan sorunlar üzerinde
durmaktadır. ‘Okumaya başlama’ alanında yapılan profesyonel araştırmalar,
fonolojik farkındalık üzerine önemli ölçüde düşmektedir. Çünkü fonolojik
farkındalığı okumayı öğrenmenin anahtarı olarak görülmektedir (Lane, Pullen,
Eısele ve Jordan,2002).
Fonolojik farkındalık kavramı basitçe ele alındığında, sözcüğün
anlamından ayrı olarak yapısının; yani konuşulan-duyulan sözcükler içindeki
hece, fonem ve harf gibi bileşenlerin varlığının farkındalığıdır denilebilir.
Sözcüğün yapısına karşı olan bu farkındalık zaman içerisinde gelişir ve olgunlaşır.
Örneğin ‘top’ sözcüğünü ele alalım. Fonolojik farkındalığı henüz gelişmemiş bir
çocuk, duyduğu sözcüğü bir bütün olarak düşünür. ‘Top’ sözcüğünün 3 fonolojik
bileşenden meydana geldiğini kavrayabilmesi için, fonolojik farkındalığa sahip
olması gerekir (Blachman,2000).
Westvood’a göre (2008) iyi ve etkili okuma birbirini tamamlayan iki
süreçten oluşur. Bunlardan birincisi sözcüğü yapısal olarak tanılamak; yani
sözcüğün çeşitli fonolojik bileşenlerden meydana geldiğini anlamak, ikincisi ise
bu yapıya dilsel anlam kazandırmak; yani fonolojik bileşenlerden oluşan
sözcüğün esasında taşıdığı dilsel anlamı yüklemektir.
Konu ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalarda okuma kazanımını
etkileyen faktörlerin en başında harf bilgisi ve harflerin birbiri ile ilişkisine
değinilmesi okuma ve fonolojik farkındalığın güçlü ilişkisini ortaya koymaktadır.
Adams’a göre fonolojik farkındalık, ne yalnızca iki fonem arasındaki farkı fark
etmek ne de yalnızca onları anlamlı bir şekilde bir araya getirmek demektir.
Adams’a göre fonolojik farkındalık; dilin soyut ve kullanılabilen bileşenlerinin
farkında olmak demektir. Analitik ve bilişsel bilginin bir sonucudur. Gelişimsel
olarak bu farkındalık, çocuğun sözcüğün seslerine olan bilişsel dikkati ve şevki ile
ilgilidir (Adams,1994).
Chard ve Dickson’a göre (1999) fonolojik farkındalık; sözel dilin birçok
farklı yolla küçük bileşenlerine bölünebildiğini anlamak ve bunu ustaca
kullanabilmektir. Duyulan dil, cümlelerden sözcüklere, sözcüklerden hecelere, ilk ses
13
ve son seslere, bireysel sesler gibi bölümlere ayrılabilir. Sesleri ustaca kullanmak;
silme-ekleme, hece ve sesi yerine koyma gibi görevleri temsil eder. Genel olarak;
fonolojik farkındalığa sahip olmak demek bu aktiviteleri gerçekleştiriyor olmak
demektir.
Yopp’ a göre (1992) fonolojik farkındalık bir seri sesin bir araya gelmesiyle
oluşan sözcüğün yapısının anlaşılabilmesine denir. Duyulan bir sözcükteki seslerin
farkındalığıdır ve kafiye bulma, sözcüklerin ilk harflerini eşleme, duyulan sözcükteki
harflerin sayısını algılama gibi görevlerden oluşur ( Stahl ve Murray,1994). Sözel bir
dil becerisi, konuşulan dilin seslerinin farkındalığıdır, söylenen sözcükteki sesleri
duyabilme ve onları kullanabilme yeteneğidir. Dilin çeşitli bileşenlerden oluştuğunun
kavranmasıdır (Rief ve Stern,2010).
Anthony ve Francis’e göre (2005) ise fonolojik farkındalık, çocukların
gelişimleri boyunca tek tek farklı; ancak birbiriyle bağlantılı becerilerle kendini
gösteren; kişinin kullandığı dildeki sözcük birimlerinin türüne bakılmaksızın, onları
fark etme, ayırma ve gerektiği gibi kullanabilmektir. Fonolojik farkındalığı güçlü
olan çocuklar, duydukları sözcüğü oluşturan sesleri algılayabilir, eşleştirebilir,
harmanlayabilir ve bölebilir (Lane ve arkadaşları,2002).
Fonolojik farkındalık, çeşitli gelişim aşamalarından ve bu gelişim
aşamalarında gerçekleştirilebilmesi gereken fonolojik farkındalık görevlerinden
oluşur. Fonolojik farkındalık gelişim aşamaları ve fonolojik farkındalık görevleri,
gelişimin tamamlanması açısından bakıldığında bir bütün olarak görülür.
İşlevsel olarak çocukların fonolojik farkındalıkları sürekli bir karmaşayı
temsil eder. Bu karmaşık süreç kafiye becerisi ile başlar, sonrasında duyulan
cümlelerin daha küçük parçalardan oluştuğunu fark etmeyle devam eder. Karmaşanın
merkezi; sözcüğü hecelere bölme ve hecelerden sözcük oluşturmadır. Bir sonraki
aşama, sözcükleri ilk ses ve son seslere ayırmadır. Çocuğu fonolojik farkındalığa
ulaştıran son aşama ise, fonem farkındalığıdır. Chard ve Dickson (1999), verilen I
nolu şekilde, fonolojik farkındalık gelişim ve görevlerini, düşük karmaşadan, yüksek
karmaşaya doğru ilerleme şeklinde açıklamaktadırlar.
14
Çocukların çoğu anaokuluna azımsanmayacak düzeyde kelime sayısı ve söz
dizimi becerisiyle başlarlar. Bununla beraber, dillerini oluşturan harflerin çoğuna
hakimdirler ve pek çoğunu düzgün bir şekilde söyleyebilirler. Genellikle çocuklarda
yetersiz olan şey, fonolojik farkındalıktır. Şöyle ki, ‘kedi’ sözcüğü, hırlayan tüylü bir
hayvan anlamına gelir. Küçük bir çocuk bunu yalnızca bu şekilde algılar. Bu
sözcüğün ‘k’, ‘e’, ‘d’, ‘i’ harflerinin bir araya gelmesiyle oluştuğunun farkında
değildir (Karakelle,1998).
Fonolojik farkındalık çocukların kelimenin anlamına değil, yapısına
dikkatini gerektirir. Anlama odaklanmaktan çok, söylenen sözcüğün birimlerini
analiz etme ve bunu kullanmayı gerektirir. Ses birimlerinin yapısı fonolojik
farkındalık kazanmayı zorlaştırır. Ses birimleri konuşma içindeki ayrı birimler
değillerdir; ancak söylenenin içinde şifrelenmiş durumdadırlar. Yani ses birimleri
hem fiziksel olarak tanımlanacak bir şey olmadığından, hem de fonolojik içerikten
bir hayli etkilenmelerinden dolayı (bir harfin arkasında ve önünde yer alan diğer
sesin, o harfin söylenişini etkilemesi), ses birimleri sözcük içinde soyut kalırlar. Bu
nedenle fonolojik farkındalık görevleri kolay değildir (Yopp,1992).
Şekil I :Fonolojik Farkındalık Aktivitelerinin Karmaşa Süreci (Chard ve Dickson’ın
(1999) “Fonolojik Farkındalık Aktivitelerinin Karmaşa Süreci” adlı şeklinden
uyarlanmıştır.)
Yeni doğmuş bir bebek duyduğu sözcükleri anlamlandıramaz. Zaman
geçtikçe ses tonlarının kimlere ait olabileceğini (örn: anne- baba), ya da ses tonunun
neyi ifade ettiğini (örn: evet-hayır, iyi-kötü) anlamlandırmaya başlar. Sonraki aşama
15
çıkardığı bir takım seslerle kendini ifade etmesidir. Zaman ilerledikçe varlıkların
isimlerini öğrenir ve bunları konuşarak ifade edebilir hale gelir. Dolye (2005),
çocukların konuşmayı öğrenmelerine kadar olan dil gelişimlerinin, fonolojik
farkındalık gelişiminin temeli olarak ifade etmektedir. Mannt ise bu dönemi
çocukların birincil dil aktiviteleri olarak ifade eder (Mannt,1986).
Mannt’a göre (1986), çocuk dil gelişiminin ilk aşaması olan dinleme ve
konuşma aktivitelerinde, çocuklar sözcüklerin fonolojik yapısının bilgisine fazla
ihtiyaç duymazlar, bu aşamada daha çok ihtiyaç duydukları şey, söz dizimi
kurallarının farkındalığıdır. Bir okur-yazar olabilme çağında ise, hece ve fonem
tabanlı olan üst dilbilimsel farkındalığa ihtiyaç duyarlar. Mannt’ın ikincil dil
aktiviteleri olarak belirttiği bu aktiviteler, yukarıda Chard ve Dickson’dan (1999) da
anlatılan sözcüğün temel bileşenlerini kafiyeleme, hecelere ayırma, sesleri ayırma ve
harmanlama gibi aktivitelerdir (Mannt,1986).
Adams (1994) ise fonolojik farkındalık görevlerini beş farklı düzey üzerinden
açıklamaktadır. Adams ilk düzeyi, söylenen sesleri duymak olarak belirtir.
Söylenenin farkında olmayan çocuk, kafiyeli sözcükleri tanılayamaz. İkinci düzey,
sözcüklerdeki kafiyeyi ve uyumu fark etmek ve sözcüğün kafiyeli bölümünü
ayırmaktır ki, bu sözcüğün ses bileşenlerinin farkına varılmasına olanak sağlar.
Üçüncü düzey sesleri harmanlama, bölme, izole etme aktivitelerini içerir. Dördüncü
düzey sözcüğü tüm bileşenlerine ayırabilmedir. En zor düzey olan beşinci düzey ise,
sözcük içindeki seslerle çeşitli oynamalar yaparak, sözcüğü yenileyebilme düzeyidir.
Yukarıda belirtilen görevleri kısaca tanımlarsak;
Kafiye Görevi: Birbiriyle kafiyeli sözcükleri fark etme, kafiyeyi oluşturan
kısmı bulma, diğerleriyle kafiyeli olmayan sözcüğü bulma, kafiye oluşturma gibi
görevlerdir.
Harmanlama: Tek heceleri ve sesleri bir araya getirerek sözcük oluşturma
görevidir.
Bölme: Cümleleri sözcüklere, sözcükleri hecelere ve harflere ayırma
görevidir.
16
Silme-ekleme: Sözcüklerin ilk, orta ya da son harflerini çıkararak, ya da
buralara yeni harfler ekleyerek yeni sözcükler üretmedir.
Sesleri ustaca kullanma-seslerle oynama: Bir sözcükteki harflerin yerlerini
değiştirerek, yeni sözcükler üretmedir ve fonolojik farkındalığın en zor görevidir
(Adams,1994; Blachman,2000; Doyle,2005; Westvood,2008).
Bu görevlerin her birinin okuma becerisinin kazanımı ile direk bağlantılı
olduğu söylenemez; ancak birbirine basamak oldukları bilinmektedir. Örneğin
kafiyeli sözcükleri fark etme görevi okuma ile direk ilişkili değildir; ancak
sözcüklerin çeşitli bileşenlerden oluştuğunun sezilmesi açısından bakıldığında,
farkındalığın kazanılmasındaki ilk basamağı oluşturur ve çocuğu daha karmaşık olan
fonolojik farkındalık görevlerine hazırlar (Blachman, 2000). Hece farkındalığının da
okuma ile doğrudan bir ilişkisi olmadığını ve bilişsel gelişimin doğal bir sonucu
olduğunu bilinmektedir. Ancak fonem farkındalığının okumayı öğrenme üzerinde
etkisi çok büyüktür ve okuma öğretilirken genelde fonetik yapıya dikkat çekilir
(Mannt,1986).
Adams’ın (1994) ve yukarıda belirtilen diğer uzmanların fonolojik farkındalık
gelişimin en zor ve üst noktası olarak belirttiği sözcük içindeki seslerle oynama
düzeyi için, Doyle iyi bir örnek vermektedir. Aslında halk arasında dil sürçmesi
olarak da bilinen, sözcüklerin harflerinin karıştırılarak yeni bir sözcük gibi
söylenmesi, (örneğin ‘kazak’ sözcüğünün bir harfinin değiştirilmesi sonucu
‘kazık’sözcüğünün ; ‘bayır’ sözcüğünün bir harfinin değiştirilmesi sonucu ‘çayır’
sözcüğünün oluşması gibi) sözcüklerin sesleriyle oynanarak yeni sözcükler
üretilmesine örnektir. Ortaya çıkan sözcüklerin anlamlı ya da anlamsız olması önemli
değildir. Bir grup sesle oynayarak yeni birleşimler yapabilen bir çocuk, fonolojik
farkındalık gelişiminin en üst noktasına ulaşmış demektir (Doyle,2005).
17
1.2.1. Fonolojik Farkındalığın Önemi
Küçük çocuklar okula başlamadan önce, ileride okumayı öğrenirken ihtiyaç
duyacakları önemli beceriler kazanmaya başlarlar. Harfleri anlamaya ve dilin
seslerini kullanmaya başlamaları çocukları okuma kazanımına hazırlar. Eğitimcilere
ve araştırmacılara göre, fonolojik farkındalık becerisi, çocukların okuma becerisi
geliştirmesinin en büyük işaretidir. Çocukların duydukları seslerle, harfler arasında
bağlantı kurmaları, onlara okumayı öğrenme sürecinde yardımcı olan bir durumdur
(Rief ve Stern,2010).
Fonolojik farkındalık okumanın temelidir. Okul öncesi dönemdeki bir
çocuğun fonolojik farkındalık düzeyi, onun sonraki okuma becerisinin ipuçlarını
verir. Araştırmalar göstermektedir ki heceleri ayırma, kafiyeleme, fonemleri
harmanlama gibi görevlerde başarılı olan çocuklar akranlarına göre daha kısa sürede
okur hale gelmektedirler (Beauchet ve arkadaşları,2010; Blachman,2000).
Okuma becerisi geliştirme düzeyinde olan çocuklar, okuyabilmek için,
sözcüklerin içsel yapısına karşı duyarlı olmalıdır. Eğer çocuklar, sözcüklerin seslere
bölünebildiğini ve seslerin harmanlanarak sözcük haline gelebildiğini anlarlarsa,
sözcükleri okurken ve yazarken, harf-ses bilgisini kullanabilirler. Buna dayanarak
söyleyebiliriz ki, okul öncesi döneme ait fonolojik farkındalık düzeyi, daha sonraki
okuma başarısının güçlü bir belirleyicisidir. Dahası, araştırmacılar bu bilginin
etkisinin, çocukların tüm okul hayatı boyunca fark edildiğini belirtmektedir. (Chard
ve Dickson,1999). Stahl ve Murray (1994), yaptıkları araştırmaya göre, fonolojik
farkındalık görevlerinde zorluk yaşayan 1. Sınıf düzeyindeki çocukların, dört yıl
sonra da okuma konusunda sınıflarının gerisinde kaldıklarını gördüklerini
belirtmişlerdir.
Okuma güçlüğü olarak nitelendirilen disleksi; yazılı-sözel dil içindeki sesleri,
heceleri tanıyamama problemlerinden kaynaklanır. Sözü edilen bu beceriler,
fonolojik farkındalık görevleri ile ilgilidir. Disleksi, dilin fonolojik düzeyindeki
güçlükler olarak görülür. Fonolojik farkındalık ile disleksi arasındaki bu güçlü bağ;
okul öncesi dönemde çocuğun fonolojik farkındalık düzeyinde olan düşüklüğün,
18
ileride okumayı öğrenmede güçlük yaşayacağı yorumunu yapmamıza olanak sağlar.
(Rief ve Stern,2010).
Westvood da (2008) okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin bu güçlüğü
yaşamalarının nedeninin fonolojik farkındalık düzeylerinin düşük olması
düşüncesine katılmaktadır. Öğrencilerin fonolojik farkındalık kazanmadan alfabetik
kodu çözmelerinin çok zor olduğunu belirtmektedir.
Fonolojik farkındalık, ölçülebilen ve geliştirilebilen bir olgudur. Okul öncesi
dönemde fonolojik farkındalık üzerine dikkatlice planlanmış bir çalışma, çocukların
ilerideki olası okuma güçlüğünü azaltmaya yardımcı olabilir (Chard ve
Dickson,1999). Dahası yalnızca okul öncesi dönemde değil, ilköğretime 1. ve 2.
sınıfa devam eden okuma becerileri zayıf çocuklar için de sistematik bir şekilde
verilen fonolojik farkındalık eğitiminin okuma başarıları üzerinde iyi sonuçlar
verdiği belirtilmektedir (Blachman,2000).
Sonuç olarak, okumaya başlama için belli bir seviyede fonolojik farkındalık
bilgisi zorunludur. Fonolojik farkındalık bilgisi çoğu çocuk için yararlıdır; ancak
bazıları için, okuma güçlüğü yaşayacak çocuklar gibi, kritik önem taşır. (Chard ve
Dickson,1999)
1.2.2. Fonolojik Farkındalık – Okuma İlişkisi
Fonolojik farkındalık ve okuma becerisi üzerine yapılan çalışmalar
incelendiğinde, çalışmaların çoğunda fonolojik farkındalık okuma üzerinde etkili
midir, yoksa okuma becerisinin bir sonucu mudur soruları sorulmuş; ancak buna
kesin bir cevap bulunamamıştır (Mannt,1986).
Okuma, sözcüklerin içsel yapısının anlaşılmasına bağlıdır ve fonolojik
farkındalık becerisi okumaya başlama üzerinde önemli ölçüde etkilidir. (Chard ve
Dickson,1999).
Mannt’ın (1986), Liberman ve arkadaşlarının yapmış oldukları araştırmadan
aktardığına göre, 4, 5, 6 yaş grubu çocuklardan oluşan örneklem içinde, 4 yaş grubu
çocuklardan hiç biri duydukları bir sözcükteki fonem sayısını belirleyememişler,
19
yarısı sözcükteki hece sayısını tanımlayabilmişlerdir. 5 yaş grubuna bakıldığında ise
%17’si fonemleri sayarken; ancak yine yarısı sözcükteki hece sayısını
belirtebilmişlerdir. 6 yaş grubu çocuklara bakıldığında ise, çocukların %70’i
fonemleri sayabilirken, %90’ı da heceleri sayabilmiştir. Burada merak edilen şudur
ki, acaba 6 yaş grubu çocukların hece ve fonemleri belirleyebilmelerinin sebebi, o
yaşta okumayı öğreniyor olmaları mıdır, yoksa durum tam tersi midir?
Mantt (1986) bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır. Birincisi; bir çok
araştırma okul öncesi dönemde bir çocuğun fonem ve hece farkındalık düzeyinin,
onun birinci sınıftaki alfabe okumayı öğrenme başarısı konusunda bir ön haberci
olduğu görüşünü desteklemektedir. İkincisi hece farkındalığının okuma üzerinde
doğrudan bir etkisi yoktur; çünkü hemen hemen tüm 6 yaş grubu çocuklar sözcükleri
hecelerine ayırabilmişlerdir. Son olarak üçüncüsü ise çocuklara fonemleri
kullanabilmeleri üzerine verilen eğitimlerin, çocukların okumayı öğrenme
yetenekleri üzerinde olumlu etkiler yarattığı görülmüştür. Bununla beraber fonem
farkındalığının, alfabe bilgisine bağlı olduğunun kanıtları da vardır. Alfabeyi
okuyamayan birçok yetişkinin, fonemleri kullanma yeteneğinin de eksik olduğu
görülmektedir. Alfabe bilgisi de okur-yazarlık eğitimi sürecinde kazanılmaktadır. O
halde söyleyebiliriz ki, fonolojik farkındalık ve okuma arasındaki ilişki çift yönlüdür.
Stahl ve Murray’a (1994) göre, yapılan korelasyonel çalışmalar, fonolojik
farkındalıkla okuma becerisi arasında kesişen ve öngörü değeri olan bir ilişki
bulmuşlardır.
Okuma ve fonolojik farkındalık ilişkisinin çift yönlü olduğunu düşünen
Blachman da (2000), bu düşüncesinin sebebini Lundberg ve arkadaşlarının yapmış
olduğu araştırmaya dayanarak açıklamaktadır.
Lundberg ve arkadaşları okumayı bilmeyen Danimarka’lı 235 öğrenciye, 15-
20 kişilik sınıflarda 8 ay süren fonolojik farkındalık kazandırma ile ilgili bir eğitim
vermişlerdir. Dinleme, kafiye, uyum etkinlikleri ile başlayan eğitim de 5. ayda
çocukların fonolojik becerilerinde büyük ilerleme olduğunu hatta 2 fonemli
sözcükleri fonemlere ayırmayı öğrendiklerini belirtmişlerdir; ancak çocuklara sesin
sembolleri yani alfabe ile ilgili eğitim verilmemiştir. Çocuklar ilköğretime
20
başlamalarıyla beraber okuma ile ilgili temel bilgileri almaya başlamışlardır.
Çocukların ilköğretim 1. sınıfı tamamlamaları sonucu yapılan ölçümlerde heceleme
becerilerinin, eğitim almayan gruba göre çok daha iyi olduğu; 2. sınıfın sonunda
yapılan ölçümlerde hem sözcüklerin şifresini çözme yani okuma hem de heceleme
becerilerinin, eğitim almayan çocuklara göre çok daha iyi olduğunu
gözlemlediklerini belirtmişlerdir. Yani okul öncesi dönemde alınan fonolojik
farkındalık eğitimine, 1. ve 2. sınıfta eklenen okumanın kazanımı ile ilgili bilgiler
birleşerek okuma başarısı üzerinde etkili olmuştur (Akt: Blachman,2000).
Yopp da (1992) fonolojik farkındalık ve okuma ilişkisinin çift yönlü olduğu
görüşüne katılmaktadır. Yopp’a göre, bir kişinin okuma kazanımı elde edebilmesi
için, mutlaka belirli bir fonolojik farkındalık düzeyinde olması gerekir. Okuma ise
dilsel farkındalığı arttırır. Bu nedenle, fonolojik farkındalık hem okumanın ön
koşuludur, hem de okumayı öğrenmenin bir sonucudur.
1.2.3. Fonolojik Farkındalık Görevleri Ve Gelişim Aşamaları
Fonolojik farkındalık üzerine yapılan tanımlar incelendiğinde, sözel dilin
çeşitli bileşenlerinden bahsedildiği görülür. Bu bileşenler;
• Bir cümledeki sözcükler,
• Sözcük içindeki heceler,
• Sözcükteki ilk ses-son sesler (onset-rime),
• Sözcüğü oluşturan harflerdir. ( Beauchat ve arkadaşları,2010; Rief ve
Stern,2010)
Literatür tarandığında, fonolojik farkındalığın gelişiminin belirli görevlere
ayrılarak, bir sürece yayıldığı görülür. Bu görevler arasında bir hiyerarşi vardır. Önce
gelen beceri, diğerine taban oluşturur (Rief ve Stern,2010).
Fonolojik farkındalık gelişim aşamaları, dilin; sözcük, hece, ilk ses-son ses,
fonem gibi fonolojik bileşenlerine göre düzenlenmiştir. ( Lane ve arkadaşları,2002).
Beauchat ve arkadaşları (2010), bu gelişim sırasını sözcük farkındalığı, hece
farkındalığı, ilk ses-son ses farkındalığı ve son olarak da fonem farkındalığı olarak
belirtmektedirler.
21
ŞEKİL II: Fonolojik Farkındalık Gelişim Basamakları
( Beauchet ve Arkadaşlarının (2010), “Fonolojik Farkındalık Gelişim Basamakları”
adlı şeklinden uyarlanmıştır.)
1.2.3.1.Sözcük Farkındalığı
En temel farkındalık olarak görülür. Çocuklar çevreleriyle girdikleri iletişim
sırasında sözcükler bir bütün olarak ifade edildiği için, cümleleri oluşturan
sözcüklerin her birinin esasında kendilerine ait bir anlamı olduğunu anlayamazlar.
Sözcük farkındalığı kavramından kastedilen şey, sözcüğü oluşturan harf ve hecelere
bakılmaksızın, cümlelerin sözcüklerden oluştuğunun ve cümledeki her bir sözcüğün
kendine ait bir anlamı olduğunun kavranmasıdır (Beauchat ve arkadaşları,2010).
Lane ve arkadaşları (2002) sözcük farkındalığını küçük yaşlarda kazanılan,
sözcükleri bir araya getirebilme becerisidir olarak tanımlamaktadırlar. Bir çocuk,
yalnızca başka bir sözcükle beraber duyduğu bir sözcüğü, başka bir zaman tek olarak
kullanabiliyorsa, o çocukta sözcük farkındalığından söz edilebilir diyerek, cümleyi
oluşturan sözcüklerin tek başlarına anlamlı olduğunun kavranması gerektiğini
vurgulamaktadırlar.
22
Mannt’ın (1986) ilk dil aktiviteleri olarak bahsettiği sözcük aşamasını, kafiye-
uyum becerileri takip eder. Erken dil gelişimiyle başlayan bu beceri, Chard ve
Dickson’a göre (1999) çocukların fonolojik farkındalık gelişiminin ilk adımıdır.
Kafiyeli sözcükler, ortasındaki ve sonundaki sesleri aynı olan sözcüklerdir
(Lane ve arkadaşları,2002).Kafiye farkındalığı, birbiri ile kafiyeli olan sözcükleri
fark edebilme, eşleştirebilme, birbiri ile kafiyeli sözcükler üretebilmedir (Rief ve
Stern,2010).
Mac Lean, Bryant ve Bradley’in 1987 yılında yapmış olduğu çalışmaya göre,
üç yaşındaki bir çocuğun kafiye-uyak üzerine olan duyarlılık düzeyi, onun ilerideki
soyut fonolojik bilgisinin gelişimi ile ilgili önemli ipuçları verir (Akt:Stahl ve
Murray,1994). Fonolojik farkındalığın daha az karmaşık becerisi olan kafiye
farkındalığı, direk olarak okuma-yazma edinimine yönelik değildir; ancak fonem
harmanlama-ayırma gibi daha karmaşık beceriler içeren fonem farkındalığına temel
oluşturur. Bu becerilerin de okuma kazanımı üzerinde büyük yarar sağladığı
bilinmektedir (Chard ve Dickson,1999).
1.2.3.2. Hece Farkındalığı
Sözcük farkındalığından bir sonraki fonolojik gelişim aşaması olarak kabul
edilir. Hece farkındalığının gelişimi, çocuğun sözcüğün hece denilen bileşenlerden
meydana geldiğinin kavranmasıdır (Beauchat ve arkadaşları,2010).
Heceler fonemlere nazaran daha işitsel, ayrıntısız ve söylenen sözcük içinde
daha az şifrelenmiş şekilde bulunan bileşenlerdir. Bu nedenle hece farkındalığı daha
kolay, bilişsel gelişimin ve dil gelişiminin doğal bir sonucu, fonem farkındalığından
daha az çaba gerektiren bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır (Mannt,1986).
Hece farkındalığı, verilen bir sözcüğü hecelerine ayırma, hecelerine ayrılmış
bir sözcüğü birleştirip sözcük oluşturma, yani hece harmanlama; yapısı müsait olan
sözcüklerde, sözcüğün bir hecesini atıp, yeni bir sözcük oluşturma (örn: ‘anahtarlık’
sözcüğünden ‘-lık’ hecesini atıp, ‘anahtar’ sözcüğünü belirtmek), sözcükteki bir
heceyi atıp, yerine farklı bir hece koyarak yeni sözcük oluşturma (örn: ‘kitapçı’
23
sözcüğünden ‘-çı’ hecesini atıp, yerine ‘-lık’ sözcüğünü koyarak ‘kitaplık’
sözcüğünü oluşturmak ) gibi görevleri içerir (Rief ve Stern,2010).
1.2.3.3. İlk ses (onset) – Son ses (rime) Farkındalığı
Çocukların sözcükteki heceleri algılayıp, kullanabilme düzeyine geldikten
sonraki aşamaları, sözcüğün başındaki ve sonundaki kısımlarını algılayıp,
kullanabilmeleridir. İngilizcede, sözcüğün başında yer alan ünsüz harf ya da ünsüz
harf kümesine baş (onset); başı ayırdıktan sonra sözcükte geriye kalan sesli ve sessiz
harf topluluğuna son ses (rime) denir. Örneğin, İngilizce ‘spin’ sözcüğünde,
sözcüğün ‘sp’ kısmı ilk sesi oluştururken; ‘in’ kısmı son ses grubunu oluşturur
(Anthony ve Francis,2005).
İlk ses-son ses düzeyi, bir çok çocuk için önemli bir adımdır; çünkü hece
düzeyinden daha fazla düşünmeyi ve heceyi analiz etmeyi gerektiren bir aşamadır.
Aynı zamanda, fonem düzeyinden daha kolay bir düzeydir; çünkü sözcüğü tek tek
seslere ayırmayı gerektirmez. Bu nedenle hece farkındalığı ile fonem farkındalığı
arasında köprü kurar (Lane ve arkadaşları,2002). Sözcüklerdeki ilk ses ve son
seslerin çözümlenmesi, sözcük içindeki tek fonemlerin de farkındalığına öncelik
etmektedir. Sözcüklerin bileşenlerden oluştuğunu kavrama, tüm fonolojik farkındalık
bileşenleri üzerindeki kavrayışı beraberinde getirir. Bu kavrayış yazılan ve duyulan
sözcüklerdeki harflerin gelişimini de sağlar. Alfabe prensibinin kavranması da bu
gelişimin olağan sonucudur ( Stahl ve Murray,1994).
1.2.3.4. Fonem Farkındalığı
Fonem farkındalığı, fonolojik farkındalığın en ileri düzeyidir. Çocukların
sözcük içindeki seslerin her birini tanılayabilmesini gerektirir (Beauchat ve
arkadaşları, 2010).
Fonem farkındalığı güçlü olan çocuklar, harfleri-sesleri iyi kullanabilen,
konuşulan dili en küçük bileşenlerine ayırabilen çocuklardır. Fonem farkındalığı, bir
sözcük içindeki sesleri algılayabilme, ayırabilme, pozisyonlarını değiştirerek ve
harfleri harmanlayarak yeni sözcükler üretebilme gibi harfleri iyi bir şekilde
24
kullanabilme becerisini anlatır (Lane ve arkadaşları,2002). Sözcüğün tek seslerin
birleşiminden meydana geldiğini kavrama, ve yeni sözcükler oluşturabilmek için
sesleri ustaca kullanabilmektir (Chard ve Dickson,1999).
Fonem farkındalığına sahip bir çocuk, sözcüklerin seslerin birleşiminden
meydana geldiğini kavramıştır. İki harf arasındaki farkı ( örn: p-t harfleri arasındaki
fark), bir sözcüğün başında, ortasında ya da sonunda yer alan harfleri belirleyebilir.
Duyduğu bir sözcüğü hecelerine, sözcüğü oluşturan tek seslere ayırabilir. Verilen
sesleri harmanlayarak sözcükler oluşturabilir, sözcükteki bir sesi çıkararak ya da
sözcüğe bir ses ekleyerek, sözcük içindeki bir sesin yerini değiştirerek yeni sözcükler
oluşturabilir (Rief ve Stern,2010).
Yapılan bazı çalışmalar incelendiğinde fonolojik farkındalıkla fonem
farkındalığının birbirine karıştırıldığı ya da aynı anlama geldiği düşünüldüğü
görülmüştür. Fonolojik farkındalık ile fonem farkındalığı birbiri ile bağlantılıdır;
ancak aynı değildir. Chard ve Dickson’dan aktarıldığına göre (1999), son yayınlanan
National Research Council raporu fonolojik farkındalık ile fonem farkındalığı
ayrımını şöyle açıklamaktadır; fonolojik farkındalık, duyulan bir sözcükteki sesleri,
anlamından farklı açıdan değerlendirmektir, sözcüğün seslere bölünebildiğini
kavrama ise fonemik farkındalıktır.
Adams (1994) ise bu farkı şu şekilde açıklamaktadır; fonolojik farkındalık
seslerin duyusal ve sözel kullanımını içerir; fonem ise harf ve sesleri ile ilgilidir,
alfabetik prensibe bağlı okuma öğretiminin bir sistemidir, yazma öğretiminin, harf ya
da bir grup harfin pronansının temel bileşenidir.
İnsanlar konuşurken, söyledikleri sözcüklerin seslerini bir anda, ard arda
sıralayarak söylerler. Bu nedenle fonem farkındalığı düşük olan kişiler, duydukları
bir sözcükteki fonemleri ayıramazlar. Konuşurken, sözcükteki sesler, etrafındaki
diğer seslerle harmanlanmış şekildedir. Fonem farkındalığı, bu tek sesleri algılamayı,
ayırmayı ve kullanmayı gerektirdiğinden, hece ve hece içi analize göre daha zor bir
görev ve fonolojik farkındalığın en ileri düzeyidir (Lane ve arkadaşları,2002).
25
1.2.4.Fonolojik Farkındalığın Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Bu alanda çalışan araştırmacılar çocukların fonolojik farkındalık düzeylerini
ölçmek amacıyla birçok ölçme aracı geliştirmişlerdir. Kişinin nasıl bir ölçme aracı
kullanacağına karar vermesinde; ölçme amacı, taranacak çocuk sayısı, çocuk
hakkında elde edilecek bilginin genişliği, uygulama süresi, eldeki zaman etkilidir
(Lane ve arkadaşları,2002; Chard ve Dickson,1999).
Fonolojik farkındalık değerlendirmeleri iki amaçla yapılmaktadır. Bu
amaçlardan birincisi okumaya başlama kazanımı riskli olan çocukları belirlemek;
ikincisi ise çocuklara verilen fonolojik farkındalık eğitimlerinde süreç boyunca onları
gözlemlemektir (Chard ve Dickson,1999) .
Risk altındaki çocukları tanılama için yapılan değerlendirmeler, gelecekteki
okuma başarısı üzerinde güçlü bir belirleyicidir ve yüksek performansla düşük
performansı ayırt etmesi gerekir. Bu nedenle, risk altındaki çocukları tanılamak için
yapılan değerlendirmeler dereceli bir içeriğe sahip olmalıdır, yani hem kolay hem de
zor görevleri içinde bulundurmalıdır. Süreci değerlendirmek için yapılan
değerlendirmelerde ise, ölçüm aracının çocukların seviyelerine uygun olmasına ve
öğrencinin ne zaman, ne seviyede bilgi sahibi olması gerektiğine dikkat edilmelidir.
Süreci değerlendirmek için yapılan ölçümlerde, öğretmenin her öğrenci için bir
grafik hazırlayıp, sonuçları buraya adım adım işlemesi uygun olacaktır (Chard ve
Dickson,1999).
Fonolojik farkındalık ölçümleri bireysel ya da grup olarak uygulanabilir.
Uygulanacak kişilerin sayısı, zaman, elde edilecek bilginin genişliğine göre hangi
yöntemin seçilmesi gerektiğine karar verilebilir. Kullanılabilecek en doğru ve
güvenilir yolun bireysel uygulanan testleri seçmek olduğu düşünülse de; sınıf
ortamında uygulanmaya uygun, güvenilir, hızlı ve kolay yöntemler de bulunmaktadır
(Lane ve arkadaşları,2002).
26
1.2.5.Fonolojik Farkındalık Ölçümünde Kullanılan Bazı
Testler Lindamood İşitsel Kavramsallaştırma Testi (Lindamood Auditory
Conceptualization Test: LAC): Lindamood&Lindamood tarafından oluşturulmuştur.
Hem çocuklara hem de yetişkinlere uygulanabilen, bireysel, kapsamlı bir testtir.
Geniş bir yaş yelpazesi üzerinde etkilidir. Ancak küçük çocukların oldukça
zorlandığı bir testtir (Lane ve arkadaşları, 2002)
LAC, işitsel algıyı ve konuşma seslerinin kavramsallaştırılmasını ölçmek için
kullanılır. İşitsel kavramsallaştırma sorunu olan çocukların erken tanılanmasını
sağlar. İki ilişkili yetenekle ilgili olan işitsel kavramsallaştırma becerisini ölçmek
için dizayn edilmiş bir seri dil kodlama görevinden oluşur. Görsel ve işitsel test
maddeleri kullanılarak ölçülen bu iki yetenek;
• Sözcük içinde duyduğu bir harfi diğerinden ayırabilme yeteneği ( örn:
p-b),
• Duyduğu sözcükteki fonemlerin sayısını ve sırasını karşılaştırma ve
algılama yeteneğidir (Brill,1999)
LAC’a göre işitsel kavramsallaştırma konuşma, heceleme ve okuma
sürecindeki kritik faktördür. Yalnızca hece ya da sözcük eşlerindeki benzerlik ve
farklılıklara karar verebilme yeteneğini değil; aynı zamanda farklılığın nasıl ve
nerede olduğunu algılayabilme dikkatini de değerlendirir. Bireyin duyduğu test
maddesindeki fonemlerin sırasını, sayısını ve aralarındaki farklılıkları
kavramsallaştırabilmesini gerektirir (Brill,1999)
Genel Fonolojiksel İşlemler Testi (Comprehensive Test of Phonological
Processing: TOPP) : Wagner, Toregesen ve Rashotte tarafından oluşturulmuştur.
Öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerle, öğrenme güçlüğünden farklı nedenlerden
ötürü akademik sorun yaşayan öğrencileri ayırmada kullanışlıdır. CTOPP, fonolojik
farkındalık, fonolojik hafıza ve hızlı isimlendirme olarak belirtilmiş 3 fonolojik süreç
üzerine kurulmuştur Birincisi 5-7 yaş; ikincisi 7-24 yaş aralığına uygulanabilen 2
farklı versiyonu bulunmaktadır. 6’sı temel, 6’sı ek olmak üzere toplam 12 alt
27
bölümden oluşmaktdır. Her bir alt test 18-20 medde içermektedir. Bireysel olarak
uygulanabilen bir testtir ve yaklaşık 30 dakika sürer
(http://alpha.fdu.edu/psychology/comprehensive_test_of_phonologic.htm).
Fonolojik Farkındalık Testi (Test of Phonological Awarenes: TOPA) :
Toregesen ve Bryant tarafından oluşturulmuştur. Küçük çocukların, söylenen sözcük
içindeki tek sesleri izole etme ve ayırma yeteneğini ölçer. Harflerin, sayıların,
objelerin, renklerin otomatikleşmiş isimleriyle, çocukların okuma becerisini
edinebilmesi için gerekli başlangıç bilgilerini ölçer. Okul öncesi ve ilkokulun ilk
zamanlarında, grup olarak uygulanabilecek bir testtir (Lane ve arkadaşları,2002).
Test iki alt bölümden oluşur. İlk bölüm 20 maddeden meydana gelmektedir.
20 maddenin ilk 10 sorusu çocukların aynı sesle başlayan sözcükleri; 2. 10 sorusu ise
farklı sesle başlayan sözcükleri fark edebilmesine yöneliktir. Test maddeleri
resimlerle verilmekte ve her maddenin başında da çocuğun sırayı takip edebilmesi
için küçük resimler bulunmaktadır. Çocuklardan öncelikle resimlerdeki nesnelerin
neler olduğunuın söylenmesi istenir. Ardından test maddesindeki sözcükle aynı sesle
başlayan nesnenin kutusunu işaretlemesi beklenir. Farklı sesle başlayan sözcükleri
ayırt etme maddelerinde ise dört sözcükten hangisinin farklı sesle başladığı sorulur
ve çocuklardan o kutucuğu işaretlemesi istenir (Karaman ve Üstün,2011).
Testin ikinci bölümü ise 15 maddeden olur ve harf-ses ilişkisinin ölçülmesine
yöneliktir. Çocuğa test maddesi söylenir ve çocuk da dört kutucuk içersindeki
resimlerin isimlerinden hangisinin ilk harfi test maddesinin ilk harfiyle aynı ise, o
kutucuğu işaretler (Karaman ve Üstün,2011).
Fonolojik Farkındalık Okuryazarlık Taraması (Phonological Awareness
Literacy Screening: PALS) : Invernizzi, Meirer, Swank ve Juel tarafından
oluşturulmuştur (Chard ve Dickson, 1999). PALS, küçük çocukların gelecekteki
okuma becerileri ile ilgili önemli ipuçları veir ve okuryazarlığı destekleyen önemli
bilgilerinin kapsamlı şekilde değerlendirilmesini sağlar. Amacı, başlıca okuryazarlık
becerilerinin edinilmesinde akranlarının gerisinde kalan çocukları tanılama ve
gelecekteki eğitim planını yapabilmek için çocuğun erken okuryazarlık becerisi
hakkında özel bilgi sağlamaktır. PALS-PreK (okul öncesi çocukları için), PALS-K (
28
anaokulu öğrencileri için) ve PALS 1-3 ( ilkokul 1. - 3. Sınıf öğrencileri için) olmak
üzere farklı düzeydeki öğrencilere uygulanan 3 türü vardır (http://pals.virginia.edu).
PALS, çocukların ses farkındalıklarını ve kafiyeleme yeteneklerini, alfabe
bilgilerini, harf-ses ilişkisini ve sözcüğün içeriğini kavrama düzeylerini, sözcük
tanıma bilgilerini ölçmektedir (Chard ve Dickson,1999).
Yopp-Singer Fonemlere Ayırma Testi (Yopp-Singer Test of Phoneme
Segmentation): Anaokulunun ikinci yarısında ve ilköğretim birinci sınıfta
kullanılabilecek bir tarama testidir. Bireysel olarak uygulanır ve yaklaşık olarak 5-10
dakika sürer (Yopp,1995).
Test toplamda 22 maddeden oluşur ve öğrencilerden her bir maddede yer alan
sözcüğü fonemlerine ayrı ayrı anlaşılır şekilde ayırması ve bunu açıkça belirtmesi
istenir. Öğrenci tam puanı ancak sözcükteki tüm fonemleri tam ve doğru olarak
ayırabilirse alır.Eğer çocuk yanlış cevap verirse uygulayıcı bunu hata olarak
kaydetmelidir. Kaydedilmiş hatalar öğretmenin, öğrencinin geliştirilmesi için neye
ihtiyacı olduğuna karar vermesine yardımcı olur (Yopp,1995).
Gelişimsel Heceleme Analizi (The Developmental Spelling Analysis):
Gransce tarafından oluşturulmuştur. Çocukların heceleme gelişimini belirlemek
amacında bir tarama envanteridir. Çocukların heceleme bilgisinin güçlü ve zayıf
yönlerini ölçmek için birbirine paralel iki envanter içerir (Lane ve arkadaşları,2002).
Ülkemizde de konu üzerinde çalışan araştırmacılar tarafından fonolojik
farkındalığı ölçmek amacıyla geliştirilmiş ölçme araçları bulunmaktadır.
Karakelle (1998), ilgili araştırmaları gözden geçirerek, bu becerinin
ölçümünde kullanılan araçların özelliklerini incelemiştir. Fonolojik farkındalığın
ölçümünde kullanılan alt testleri gruplamıştır. Daha sonra Türkçe sözlük taranarak
1,2,3 ve 4 heceli nesne isimleri tespit edilmiş, her görev için kelimelerin hece sayıları
ve nesne isimlerinin basitliği göz önüne alınarak test maddeleri belirlenmiştir. Test
kafiye tanıma, fonem silme, fonem birleştirme ve hece birleştirme olmak üzere 4 alt
boyuttan oluşmaktadır. Her alt boyutta 10’ar madde olmak üzere, test toplamda 40
maddeden oluşmaktadır. Bireysel olarak uygulanır (Karakelle,1998).
29
Aktan (2006) yaptığı tez çalışmasında, literatürde fonolojik duyarlılığı ölçen
testleri incelemiş ve fonolojik duyarlılığın farklı yönlerini ölçen araştırmalardan
yararlanarak Fonolojik Duyarlılık Testlerini oluşturmuştur. Testlerin Türkçe
uygulama için uyarlaması araştırmacı tarafından yapılmıştır. Test; hece sayma, ilk
ses birimini atma, ses birimi sayma ve son ses birimini atma alt testlerinden
oluşmaktadır. Bireysel olarak uygulanır ( Aktan,2006).
Karaman (2006), yurt dışında uygulanan testler içinde de bahsedilen
Torgesen ve Bryant tarafından 1994 yılında geliştirilmiş olan Fonolojik Farkındalık
Testi’nin ( The Test of Phonological Awareness) okul öncesi formunu Türkçe’ye
uyarlamıştır. Test, bir dil uzmanı ve araştırmacı tarafından önce İngilizce’den
Türkçe’ye; daha sonra da Türkçe’den tekrar İngilizce’ye çevrilmiştir. Testin aynı-
farklı sesleri bulma bölümünde yer alan resimler ve yönergeler Türk çocuklarına
uygun hale getirilmiştir. Testin harf-ses ilişkisi bölümünde yer alan uyarıcı sözcükler
ise yine Türkçe’ye uygun hale getirilerek seçilmiştir. Bu aşamalar gerçekleştirilirken
bir İngiliz dilbilimciden de uzman görüşü alınmıştır (Karaman,2006).
Erdoğan’ın (2009) tez çalışmasında kullanılan, 2008 yılında Yangın, Erdoğan
ve Erdoğan tarafından geliştirilen Fonolojik Farkındalık Ölçeği, öğrencilerin sese
olan duyarlılıklarını ölçmek amacıyla hazırlanmıştır. Testte cümlelerin sözcüklerden
oluştuğunu fark etme, sözcüklerin uyaklı olabileceğini fark etme, sözcüklerin aynı
sesle başlayabileceğini fark etme, sözcüklerin aynı sesle bitebileceğini fark etme ve
sözcüklerin hecelerden meydana geldiğini fark etme görevlerini içeren 5 alt boyut
bulunmaktadır. Her alt boyutta 1, 2, 3 ve 4 heceli sözcüklerden oluşan 7’şer madde
bulunmaktadır. Test toplamda 35 maddeden oluşmaktadır (Erdoğan,2009).
1.2.6. Fonolojik Farkındalık Testlerinde Başarıyı Etkileyen
Etmenler
Kişilere uygulanan fonolojik farkındalık testlerinde amaç onların fonolojik
farkındalıklarını ölçmek olsa da, araştırmacılar onların testlerdeki başarılarını olumlu
ya da olumsuz etkileyebilecek faktörlerin bulunduğunu söylemektedir. Bu faktörlerin
30
bazıları uygulanan kişinin genel bilişsel durumu ile ilgili faktörlerken; bazıları da
kullanılan testlerdeki test maddelerinin içerikleri ile ilgili etmenlerdir. Hatta
konuşulan dilin yapısal özelliklerinin, fonolojik farkındalık becerilerinin
kazanımında etkili olduğu söylenmektedir (Anthony ve Francis,2005; Mc
Bride,1995)
Fonolojik farkındalık üzerine araştırma yapan uzmanların kullandıkları ölçme
araçlarına bakıldığında oldukça karmaşıklık ve çeşitlilik görülür. Mc Bride’nin
(1995) bu araştırmalar üzerinde yaptığı çalışmalarının sonucunda, ölçüm araçlarının
içinde dört ortak nokta bulmuştur. Bunlardan birincisi değerlendirmeye tabii tutulan
kişinin uyarıcıyı alması, yani söyleneni anlaması; ikincisi uyarıcı üzerinde
çalışabilmek için söylenenin hafızaya alınması; üçüncüsü uyarıcı üzerinde
çalışılabilinmesi (silme-ekleme-yerine koyma gibi…) ve son olarak da çoğunlukla
sözel olmakla beraber, bulunan cevabın açıklanmasının istenmesidir.
Bu dört ortak nokta incelendiğinde, testler sırasında başarıyı etkileyen
faktörler şu şekilde açıklanabilir:
Kişinin fonolojik farkındalık ölçümlerinde yer alan uyarıcıyı, onun üzerinde
çalışabilecek kadar algılaması gerekir ki, bu özünde genel bilişsel yetenekle ilgilidir.
Ayrıca uyarıcı üzerinde çalışabilmesi için, uyarıcıyı belli bir süre aklında tutması da
gerekir. Burada da iş kısa zamanlı hafızaya düşmektedir. Kısa zamanlı hafıza, bu
nedenle fonolojik farkındalık görevlerinin yerine getirilmesinde önemlidir. Son
olarak sözcük içindeki fonemlerin yeterli derecede kullanılabilmesi, kişinin
söylenenin doğru olarak algılamasını gerektirir, bu duyulan uyarıcının (sözcüğün)
manipule edilebilmesiyle ilgilidir (Mc Bride, 1995).
O halde fonolojik farkındalık değerlendirmelerinde, sonuç üzerinde, deneğin
genel bilişsel yeteneğinin, kısa zamanlı hafızasının ve test maddesini oluşturan
sözcükteki bileşenlerin manipule edilmesinin rol oynadığı söylenebilir .
Mc Bride (1995), fonolojik farkındalık testinde yer alan maddeleri oluşturan
sözcüklerin yapısının testten alınan başarıyı etkilediğini belirtmektedir. Buna göre,
test maddelerinde kullanılan sözcüklerin içindeki fonemlerin sayısı, türü ve
31
çalışılacak fonemin, harfin yeri, çalışılacak harfin önündeki ya da sonrasındaki harf
test maddesinin zor ya da kolay olmasını etkilemekte ve dolayısıyla sonuç üzerinde
de etkili olabilmektedir. Bir sözcük üzerinde çalışırken 3 harften oluşan sözcükle
çalışmak daha kolayken, 4 harften oluşanla çalışmak orta derecede kolaydır. Ancak
beş ve daha fazla fonemle çalışmak daha zordur.
Yapılan araştırmalarda sürekli sessizlerin süreksiz sessizlere göre sözcük
içinde daha kolay fark edildiğinin görüldüğü belirtilmiştir. Süreksiz ünsüzler ağızdan
bir çırpıda çıktığı için, çocukların bunu bir anda algılaması zor olabilmektedir.
Üzerinde çalışılacak olan fonemin sözcüğün başında, ortasında ya da sonunda
olması; üzerinde çalışılacak harfin arkasından gelen ses maddelerin kolaylığı ya da
zorluğu üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin fonem silme görevinde, ‘sel’ sözcüğünde
‘s’ harfi daha kolay silinirken; ‘spor’ sözcüğünde ‘s’ sesinin fark edilmesi daha zor
olduğu için silinmesi daha zor olduğu görülmüştür (Anthony ve Francis,2005; Mc
Bride,1995).
Konuşulan dilin yapısının da fonolojik farkındalık becerisinde, dolayısıyla
test sonuçlarında etkili olduğunu vurgulanmaktadır. Örneğin bazı dillerde söylenen
fonem sayısı ile kastedilen harf sayısının aynı olmaması, bazı fonemlerin farklı
yazılışları olması (örneğin; rye – tie gibi) fonem farkındalığında güçlük
yaratabilmektedir. Türkçe, Yunanca ve İtalyanca konuşan çocukların, Fransızca ve
İngilizce konuşan çocuklara göre daha çabuk hece farkındalığı geliştirdikleri
vurgulanmaktadır; çünkü İtalyanca, Türkçe ve Yunanca nispeten daha kolay hece
yapısına sahip dillerdir; hecelerinde sessiz harfler daha az bir aradadır, daha fazla
sesli harf içerirler (Anthony ve Francis,2005).
1993 yılında Caravolas ve Bruck’un yapmış oldukları araştırmaya göre,
yazmayı bilmeyen İngiliz çocuklar, yine yazmayı bilmeyen Çek çocuklara göre bir
sessiz harf içeren ilk sesleri (onset) ayırmada daha başarılı bulunmuştur. Tersine Çek
çocukların daha ileri bir fonolojik farkındalık görevi olan, birden fazla sessiz harf
bulunduran onsetleri ayırmada, İngiliz çocuklara göre daha başarılı görülmüştür. Bu
bulguların her iki dilin fonolojik karakteri ile uyumlu olduğu söylenmektedir. Çünkü
Çekce 258 farklı ilk ses birleşimine sahipken; İngilizcede 31 farklı ilk ses birleşimi
32
olduğu ve Çekcedeki ilk seslerin daha akıcı olduğu belirtilmektedir. Tüm bunlar
konuşulan dilin yapısal özelliğinin, fonolojik farkındalık becerilerinde etkili
olduğunun göstergesidir (Akt: Anthony ve Francis,2005).
1.2.7. Fonolojik Farkındalık Öğretimi
Yapılan araştırmalar, okumayı öğrenme üzerinde fonolojik farkındalığın
etkisinin büyük olduğunu göstermektedir. Fonolojik farkındalığın okuma üzerinde
etkili olduğunu bilmemiz kadar önemli olan başka bir konu ise okuma kazananımı
edinilmeden önce, çocuklara fonolojik farkındalığın öğretilebilip, öğretilemeyeceği
sorusudur (Yopp,1992).
Yopp’un, Lundberg’in 1988 yılında yapmış olduğu bu konudaki araştırmadan
aktardıklarına göre, eşit şartlarda olan 235, okul öncesi çocuğa öncelikle çeşitli
fonolojik farkındalık becerilerini içeren bir ön test uygulanmıştır. Eylül ayında
uygulanan bu testlerden sonra, grup ikiye ayırılarak bir kısmına fonolojik farkındalık
ile ilgili eğitim verilirken, diğer kısma verilmemiştir. Mayıs ayında yapılan son teste
göre, eğitim alanların almayanlara göre fonolojik farkındalıklarının önemli ölçüde
geliştiği görülmüştür. Dahası eğitimin etkisi ilköğretim birinci sınıfta da görülmüş,
eğitim alanlar almayan öğrencilere göre daha büyük başarılar göstermişlerdir
(Yopp,1992).
Sonuç olarak, fonolojik farkındalık becerisi, çocuklara sistematik bilgiler
verilerek kazandırılabilir. 4 yaş civarında verilmeye başlanabilen fonolojik
farkındalık eğitimi; çocuk birinci sınıf düzeyine gelene kadar iyi öğretilmiş olmalıdır
(Rief ve Stern,2010).
Westvood (2008) aslında uygun çevresel koşullarda büyümüş çocukların,
çevreleri ile girdikleri iletişimin bunlardan kazandıkları çeşitli deneyimlerin
sonucunda, genel gelişim süreçleri içerisinde fonolojik farkındalığı doğal bir şekilde
kazandıklarını belirtmektedir. Ancak okula başlayan çocukların yaklaşık 3’te 1’nin
fonolojik farkındalık becerilerinin zayıf olduğu bilinmektedir. Araştırmalar bu
çocuklara verilen fonolojik farkındalık eğitiminin, okuma kazanımlarında onlara
yarar sağladığını ortaya koymuştur.
33
Beauchet ve arkadaşları (2010), okul öncesinde verilebilecek fonolojik
farkındalık becerilerinin, oyunlar içinde kağıtsız, kalemsiz, farklı materyallere ihtiyaç
bile duymadan kazandırılabilecek beceriler olduğunu belirtmektedirler. Çünkü
fonolojik farkındalık yazılmış bir sözcüğü okumak değil, sözcük içindeki seslerle
çalışmaktır. Bir anaokulu öğretmeni çocuklarla söyledikleri şarkılardaki kafiye ve
uyumlara dikkat çekerek, konuşurken ya da yürürken gördükleri eşyaların
isimlerindeki harf benzerliklerini, farklılıklarını kullanarak bile bu farkındalığı
besleyebilir. Yani fonolojik farkındalık bilgileri esasında korkutucu, içinden
çıkılamayacak bilgiler değildir. Çoğu anaokulu öğretmeni öğrencileriyle iletişim
halindeyken bile bu farkındalığı onlara kazandırabilir.
1.2.8. Fonolojik Farkındalık Kazandırmada Kullanılabilecek
Aktiviteler
Beauchet ve arkadaşları (2010), çocuklara fonolojik farkındalık kazandırma
ile ilgili aktivitelerin pahalı materyaller ve uzun zaman gerektirmeyen aktiviteler
olduğunu belirtmektedirler. Öğretmenlerin günlük programlarına ekledikleri 10’ar
dakikalık etkinlikler, okul öncesi çocuklarının fonolojik farkındalık gelişimleri
üzerinde çok etkili olabilir. Beauchet ve arkadaşlarının (2010) National Reading
Panel 2000’den aktardığına göre anaokulu öğrencilerine verilecek olan toplam 20
saatlik fonolojik farkındalık eğitimi, onların ihtiyacı olan gelişimin desteklenmesi
açısından yeterlidir.
Çocukların fonolojik farkındalıklarının geliştirilmesi için en iyi yol, onların bu
görevlerle ilgili bolca alıştırma yapmalarını sağlamaktır (Lane ve arkadaşları,2002).
Fonolojik farkındalık aktiviteleri, cümlelerin sözcüklerin bir araya gelmesiyle
oluştuğunu kavratma etkinlikleriyle başlayabilir.
• Öğrencilere kafiyeli sözcüklerden oluşan bir tekerleme söylenir, ve onlardan
cümle içinde duydukları her bir sözcük için el şaklatmaları istenir. Bu
başlangıç aşamasında yapılabilecek bir etkinliktir (Chard ve Dickson,1999).
Aktivite, el şaklatmanın dışında, çocuklardan cümle içindeki duydukları her
sözcük için sopalarla ritim tutmaları olarak da düzenlenebilir. Öğretmen,
34
zorlanan çocuklara model oluşturarak yardımcı olur. Bundan sonraki aşama,
cümle içindeki sözcüklerin çetelesinin tutma olabilir. Bu, diğerlerine göre
daha komplike bir görevdir; çünkü yüksek derecede bilişsel aktarım
gerektirir (Lane ve arkadaşları,2002).
• Kafiyeli sözcükler üretme ya da verilen bir sözcükle kafiyeli diğer
sözcüklerin listesini çıkarma, verilenlerin arasından birbiri ile kafiyeli olanları
belirlemeye göre daha zordur. Bu nedenle öncelikle, kolay olan aktivitelerden
başlanmalıdır (Lane ve arkadaşları,2002). Öğrencilere ikisi birbiriyle kafiyeli
olan üç sözcük söylenir, ve birbiri ile kafiyeli olanların bulunması istenir.
Etkinlik daha sonra, kafiyeli olmayanı bulma olarak değiştirilir. Çocuklara
içlerinde isimleri kafiyeli varlıkların resimleri olan bir kart verilir ve isimleri
kafiyeli olan varlıkları eşlemeleri istenir. Resimlerin arasından, adı diğerleri
ile kafiyeli olmayanı bulmaları da istenebilir (Lane ve arkadaşları,2002).
• Çocuklardan birbiri ile kafiyeli olan iki sözcük söylemeleri (örn: kat -yat gibi)
ve bir sözcükle kafiyeli olacak başka bir sözcük üretmeleri (örn: ‘at’
sözcüğüyle kafiyeli bir sözcüktür ve ‘s’ harfiyle başlar, bu sözcük nedir?)
istenir. (Rief ve Stern,2010).
• Kafiye bilgisine, çocuklara bir çok kafiyeli ve kafiyesiz sözcükler söylenip
örnekler göstererek verilmeye başlanmalıdır (Lane ve arkadaşları,2002).
Kafiyenin ne olduğu anlaşıldıktan sonra, yukarıdaki aktiviteler yapılabilir.
• Sözcüklerin çeşitli bileşenlerden oluştuğu ve bu bileşenlere ayrılabildiğini
kavratmak amacıyla, birleşik sözcükler kullanılabilir. Çocuklardan iki farklı
sözcüğü bir araya getirip, yeni bir sözcük oluşturmaları; ya da birleşik
sözcüğü ayırıp iki farklı sözcüğü belirtmeleri istenebilir (Beauchet ve
arkadaşları,2010).
• Sözcüğü hecelerine bölme aktivitelerine, çok heceli sözcüklerden
başlanmalıdır. İşitsel dikkat de gerektiren bu aktivitede, öğretmen bir sözcük
söyler ve çocuklar duydukları hece sayısını ritim tutarak gösterebilirler ( Lane
ve arkadaşları,2002). Daha sonraki bir aşama, Öğrencilerden isimlerini
hecelere bölmeleri ve isimlerindeki hece sayısı kadar el şaklatmalarını
istemek olabilir (Chard ve Dickson,1999).
35
• Çocuklara yapısı bu etkinliğe uygun olan sözcükler verilerek; sözcüklerin son
hecelerinin atılması ve yeni oluşan sözcüğü söylemeleri istenir. (örn: gözlük
sözcüğünden ‘-lük’ hecesinin çıkarılması ve kalan ‘göz’ sözcüğünün
söylenmesi gibi…). Bu aktiviteyi başarıyla yapan çocuklar için ikinci aşama,
çıkarılan hecenin yerine uygun bir başka hece getirilerek, yeni sözcük
oluşturmadır. Bu etkinlik hece silip-ekleme aktivitelerinden sonra, sözcüğün
daha küçük bileşenleri olan ilk ses-son ses ekleme silme aktivitelerine
dönüştürülebilir; örneğin ‘tren’ sözcüğünden ‘tr’ atılırsa, hangi sözcük
oluşur? , ‘On’ sözcüğünden ‘n’ atılıp, yerine ‘t’ getirelim; oluşan sözcük
nedir? gibi (Rief ve Stern,2010).
• Bölme-ayırma aktivitelerinde, sözcüğü tek ses bileşenlerine ayırma düzeyi
oldukça zor bir düzeydir; çünkü sözcüğün şifrelerinin çözülmesini ve
sözcükteki seslerin her birinin algılanmasını gerektirir. Bu nedenle sözcüğü
tek bileşenlerine ayırma aktivitelerinin ilki, sözcüğün ilk harfini ayırma
olmalıdır. Çocuklardan isimlerinin ilk harfinin temsil ettiği sesi çıkarmaları
istenebilir.
• Çocuklardan bir halka oluşturmaları istenir. Aralarından bir öğrenci seçilir ve
o öğrencinin adı, adının ilk harfi atılarak söylenir (örn: Elif; lif) Öğrenciler
bu ismin aralarından kime ait olduğunu anlamaya çalışırlar. Bir sonraki adım,
öğrencilerin kendi adlarının ilk harflerini atarak söylemeleri olabilir. En son
adım ise, bir sözcüğün ilk harfini atıp, yerine farklı bir harf getirerek yeni
sözcük oluşturma olmalıdır (Chard ve Dickson,1999).
• Bir sözcük söylenir ve sözcük söylenirle duydukları ilk ve son sesi
söylemeleri istenir (örn:‘kar’sözcüğü söylenir, sözcük söylenirken
duyduğunuz ilk ve son sesler neydi? diye sorulur.) (Rief ve Stern,2010).
• Çocuklara bir harf verilir ve bu harfle başlayan sözcükler bulmaları istenir.
Bu etkinlikte harfin adı söylenmez; sesi çıkarılır. Bunu takip edecek etkinlik,
çocuklardan aynı sesle başlayan sözcükler bulmaları istemek olmalıdır.
Etkinlikleri eğlenceli hale getirmek için, çocuklardan bu aktivite istekleri bir
şarkının melodisi gibi açıklanabilir. Örneğin, ‘ kim ‘d’ sesi ile başlayan bir
36
sözcük biliyor?’ cümlesi bir şarkının melodisine uyarlanarak söylenebilir.
Sözcüğü bulan öğrenciyi, tüm sınıfın kutlaması istenebilir (Yopp,1992).
• Yine bilinen bir şarkının melodisine uyarlanarak, şarkı söyler gibi, aşağıdaki
sorular çocuklara sorulur:
• ‘ Bu sözcüklerin her biri hangi harfle (sesle) başlar?
• Tere! Tepe! Teke! Cevap alındıktan sonra,
• T burada, t orda, t her yerde! ‘t’ bu sözcüklerin başlangıç harfi!!’
• Yukarıdaki etkinlikte de harfin adının değil, sesinin söylenmesi önemlidir.
Şarkılara uyarlanarak söylenmesi, öğretimi eğlenceli kılacaktır. Aktivite daha
sonra, sözcüklerin ortasındaki ve sonundaki sesi belirtme olarak
düzenlenebilir (Yopp,1992).
• Hedef bir ses seçilir ve öğrencilerden bu harfle başlayan ya da biten sözcükler
bulmaları istenebilir. Bu aktivite, herhangi bir okuma parçası okunurken de
yapılabilir. Öğretmen bir paragraf okur ve öğrenciler hedef sesle başlayan
sözcüklerin listesi çıkarılabilir. Bu başarıldıktan sonra, aynı etkinlik sözcüğün
ortasına ve sonuna uyarlanarak da yapılabilir (Lane ve arkadaşları,2002).
• Çocuklara içlerinde bir çok varlığın resmi olan kartlar dağıtılır ve adı aynı
sesle başlayan varlıkları eşlemeleri istenir. Daha sonra etkinlik; adı farklı
sesle başlayan varlığın resmini işaretleme, adının ortasındaki ve sonunda sesi
aynı olan varlığın resmini işaretleme olarak düzenlenebilir (Lane ve
arkadaşları,2002).
• Çocuklara bir sözcük söylenir, ve bu sözcüğün ilk harfini-sesini değiştirerek
yeni sözcükler oluşturmaları istenir. Örneğin; bardak , çardak ; sanık, tanık,
yanık gibi… Bu etkinlik sonraları sözcüğün son ve orta sesine de
uyarlanabilir (Yopp,1992).
Bu oyunda amaç; duyulan sesleri harmanlayarak sözcük oluşturabilmektir.
Çocukların önüne çeşitli varlıkların resimleri yerleştirilir. Onlara, resimlerden
herhangi birinin adını oluşturan seslerin yavaşça, vurgulanarak söyleneceği anlatılır.
Çocuklar öğretmeni dikkatle dinler ve duyduğu sesleri harmanlayarak, elindeki hangi
resimdeki varlığın adının söylendiğini bulur (Chard ve Dickson,1999).
37
• Sesleri harmanlayarak sözcük oluşturma aktivitelerinden biri de şu olabilir;
öğretmen çocuklara;‘Aklımda bir hayvan var, o hayvanı bakalım kim
bulabilecek?’ der ve hayvanın ismini oluşturan harflerin seslerini çıkarır
(örn: kedi; ‘ k’, ‘e’, ‘d’, ‘i’). Çocuklardan o hayvanı bulmaları ister
(Yopp,1992).
• Bu aktiviteleri başarıyla geçen çocuklar, sözcüğü oluşturan tüm tek sesleri
ayırmaya hazırlanmış olacaktır. Bu nedenle bir sonraki aşama söylenen bir
sözcüğü, tek ses bileşenlerine ayırma olabilir; bilinen bir şarkının melodisine
uyarlanarak şu şarkı cümleler çocuklara yöneltilir;
• ‘Dinleyin, dinleyin sözcüğümü dinleyin,
• Ardından bana, duyduğunuz bütün sesleri söyleyin.’
• Daha sonra bileşenlerine ayrılması istenen sözcük söylenir ve doğru cevabı
bilen çocuklar kutlanır. Bu aktiviteler oldukça zor olduğu için, az harften
oluşan sözcükler seçilmelidir (Yopp,1992).
• Fonolojik farkındalık becerileri; gelişen ve gelişirken genişleyen bir olgudur.
Çocuklar gelişimler boyunca mevcut fonolojik farkındalıklarına incelik
kazandırırken, aynı zamanda yeni fonolojik farkındalık becerileri de
eklemektedirler (Anthony ve Francses, 2005). Bu nedenle etkinliklerin içeriği
ve sıralanışı planlanırken, bu durumlar göz ardı edilmemelidir.
• Yukarıda açıklanan etkinler hem büyük gruplarla hem de küçük gruplarla
gerçekleştirilebilir. Küçük gruplarla çalışma, çocukların bireysel
ihtiyaçlarının fark edilmesi ve telafi edilmesi açısından önemlidir (Beauchet
ve arkadaşları,2010).
1.2.9.Fonolojik Farkındalık Etkinlikleri Geliştirmek İçin
Öğretmenlere Öneriler
• Aktivitelerin sırasında, büyük birimlerden küçük birimlere (sözcük-hece-ses);
kolaydan zora doğru bir sıra izlenmelidir (Chard ve Dickson,1999).
• Aktivitelerde kullanılan sözcüklerde yer alan harflerin yapısına dikkat
edilmelidir. Örneğin, süreksiz sessiz harflerden çok, sürekli sessiz harfler
içeren sözcüklerle başlamak daha iyi olacaktır. Harmanlama ve bölme
38
aktiviteleri için, en fazla 3 – 4 ses içeren sözcüklerle başlanmalıdır (Chard
ve Dickson, 1999).
• Etkinlikler, çocuklara pozitif yaklaşım geliştirmeyi amaçlamalı, çocukların
iyi vakit geçirmelerine olanak tanımalıdır (Yopp,1992). Aktiviteler
düzenlenirken şiirler, bilinen şarkıların melodileri, masallar kullanmak,
aktiviteleri eğlenceli kılmaya olanak tanıyabilir (Lane ve arkadaşları,2002).
• Okul öncesi öğretmenleri, o dönemdeki çocuklara hikaye anlatma, sözcük
oyunları, kafiyeler ve bilmeceler gibi etkinlikler yaptırarak çocukları okuma
kazanımına hazırlamalıdır (Yopp,1992)
• Telaffuz benzerliği olan ve aynı sesin yinelendiği sözcükler, sözcüklerin
bileşenlerden oluştuğunun farkına varılmasına yardımcı olmaktadır
(Yopp,1992)
• Aktiviteler sırasında kuklalar, renkli kartlar ve resimler kullanmak, soyut
gelen kavramları soyutlaştırmakta yardımcı olabilir (Chard ve Dickson,
1999).
• Okuma güçlüğü riski taşıyan çocuklara verilen fonolojik farkındalık eğitimi,
diğerlerine göre daha dikkat çekici ve etkileyici olmalıdır (Chard ve
Dickson,1999).
• Fonolojik farkındalık, çocuklar için çok değişken bir durumdur.
Aktivitelerin düzenlenmesinde bireysel farklılıklar asla göz ardı edilmemeli;
öğretmen bireysel farklılıkları olan çocuklarla çalışırken kesin yargılı,
değişmez hükümlerden kaçınmalı, bireysel farklılıklara ve öğrencinin
ihtiyaçlarına göre değişebilen esnek bir planlama yapmalıdır (Yopp,1992).
• Grup aktiviteleri düzenlenerek, çocukların birbirlerinden öğrenmeleri
sağlanabilir (Yopp,1992).
1.2.10.Fonolojik Farkındalık Ve Öğrenme Güçlüğü: Disleksi
Dünyada ve ülkemizde her yıl milyonlarca çocuk okur-yazar olmayan halde
okula başlar ve yüz binlerce öğretmen onları okur yazar hale getirmek üzere hizmet
verirler. Bir çok çocuk hayatları boyunca kullanacakları bu beceriyi kazanmış şekilde
okullardan mezun olurlar. Ancak gerçek şudur ki, maalesef aynı okula başlayıp aynı
39
eğitimi alan çocukların her biri aynı düzeyde okuma becerisi ile bu okullardan mezun
olamamaktadır. Okuma becerileri bakımından baktığımızda aradaki fark süreç
içerisinde de kendini göstermekte, bazılarının okuma becerileri okula başlamaları ile
beraber süreçle eş şekilde ilerlerken, bazıları da bu beceriyi kazanmada ciddi
güçlükler yaşamaktadır. Aradaki bu fark çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir
(Doyle,2005).
Çocukların öğrenmesini engelleyen bazı faktörler olabilir. Bu faktörlerin en
önemlilerinden biri de öğrenme güçlüğüdür.
Doyle (2005), toplam okul nüfusunu düşündüğümüzde, nüfusun %80’nini
okul hayatlarını herhangi bir güçlük olmadan sürdürdüklerini; ancak geri kalan
%20’lik kısmın çeşitli güçlükler yaşayan grup olduğunu ifade etmektedir. Bahsedilen
%20’lik grup okul hayatlarında öğrenme güçlüğü yaşarlar. Öğrenme güçlüğü
kavramı yalnızca okur-yazarlıkla ilgili olmayan geniş bir kavramdır. 1981 yılında
Education Act. tarafından yapılan resmi tanıma göre öğrenme güçlüğü, eğitim
sürecinden yararlanabilmek için yaşıtlarının büyük bir bölümünden farklı ya da
fazlasına ihtiyaç duyan, en az normal zeka düzeyindeki çocukların yaşadığı güçlük
olarak tanımlanmaktadır.
Korkmazlar’dan (2003) aktarıldığına göre , normal ya da normalin üstünde
zekaya sahip, primer psişik bir hastalığı olmayan, belirgin bir beyin patolojisi
bulunmayan, duyusal özrü olmayan, dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme
ile matematik becerilerinin kazanılması ve kullanılmasında önemli güçlükleri olan,
sekonder olarak kendini ifade etme, sosyal algılama ve etkileşim sorunları yaşayan,
standart eğitime rağmen yaşına ve zekasına uygun başarı gösteremeyen bireylerdeki
durum öğrenme güçlüğüdür (Akt:Demir,2005)
1988’de ABD Ulusal Öğrenme Güçlüğü Birleşik Komitesi’nin (NJCLD)
yayınladığı tanıma göre ise öğrenme güçlüğü, kişinin dinleme, konuşma, okuma,
yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında
heterojen bir bozukluk gösteren genel bir terimdir.
40
Öğrenme güçlüğü nörolojik bir sorundur (Rief ve Stern,2010;
Silverman,2003; Frost ve Emer,1995). Beynin bilgiyi alma, işleme, depolama ve
bilgiye cevap verme, bilgiyi geri çağırma ve organize etme yeteneğini etkiler.
Okuma, yazma, matematik gibi temel akademik alanlarda öğrenmeyi engeller. Bazı
durumlarda konuşma, dinleme gibi okul ve iş hayatı için hatta hayatın geneli için
kişilere çok gerekli olan becerilerin gerektiği şekilde yapılamamasına neden olur.
Ancak bu sorunlar görsel ya da işitsel bir bozukluktan, zihinsel bir gerilikten,
ekonomik, çevresel ya da kültürel bir eksiklikten kaynaklanmaz, beyin temelli bir
sorundur. Kişinin yaşı ve zekası ile akademik yetenekleri arasında önemli bir çelişki
vardır. Ömür boyu devam eden bir durumdur. Öğrenme güçlüğü kavramını geniş bir
şemsiye olarak düşünürsek, şemsiyenin altında bulunan kavramlardan biri, okuma
güçlüğü olarak adlandırdığımız disleksidir (Rief ve Stern,2010; Frost ve
Emery,1995)
Disleksi, kişinin okuma ya da kavrama testleriyle ölçülen okuma başarısının;
kronolojik yaşı, zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitimle
karşılaştırıldığında beklenenin önemli ölçüde altında olma durumuna denir
(Doyle,2005).
Disleksi kişinin okuma becerisinin gelişimini engeller. Fonolojik eksiklik ve
beynin bilgiyi işleme süreçlerindeki eksikliklerden meydana geldiği düşünülmektedir
( Silverman,2003). Dislektik çocuklar alfabetik kuralları uygulamayı öğrenirken, harf
–temsil ettiği ses ilişkisini uygulamada zorluk yaşarlar. Zeka düzeyleri normal ve
normalin üstü olabildiğinden matematik gibi diğer akademik alanlarda başarısızlık
göstermeyebilirler. Ancak konuşmayı algılama, konuşma, isimlendirme, sözel
beceriler ve kısa süreli bellekle ilgili sorunlar yaşayabilmektedirler (Akt:
Demir,2005).
Çocukların okuma kazanımında güçlükler yaşamasının tek nedeni disleksi
değildir; disleksi bu sebeplerden yalnızca biridir. Doyle (2005), diğer sebeplerin
çocuğun kendisinden, ailesinden ya da okuldan kaynaklanabileceğini belirtmektedir.
Çocukla ilgili nedenler duyusal sorunlar, zeka geriliği, motivasyon eksikliği, algısal
bozukluklar, eğitime devamsızlık gibi nedenlerdir. Aile ile ilgili nedenler; evde
41
konuşulan dil ile eğitim dilinin farklı olması, bozuk aile hayatı, ailenin cehaleti- okur
yazar olmayışları gibi nedenler, okul ile ilgili nedenler ise öğretme stilleri olabilir.
Bu nedenle okumayı öğrenme ya da okuma ile ilgili sorun yaşayan her çocuğun
dislektik olduğunu düşünmek yanlıştır.
Westvood da (2008), sosyal-kültürel dezavantaj, öğrencinin okul dışında
zamanını geçirdiği çevrenin dilsel gelişimine olan olumsuz etkisi, okur-yazarlık
eğitimi veren öğretmenin tecrübesi, kullandığı method, öğretmenin sınıf içinde okur-
yazarlık kazanımı ile ilgili yaptığı aktivitelerin sayısı, öğrencinin bu aktivitelere daha
az dahil olması, öğrenim görülen sınıfın kalabalığı gibi olumsuzlukların da
çocukların okuma güçlüğü yaşamasına neden olabildiğini, bu nedenle bir çocuğun
dislektik olup olmadığına karar verirken dikkatli olunması gerektiğini belirtmektedir.
Dolye (2005), bir çocuğun dislektik olup olmadığına karar verirken göz
önünde bulundurması gereken iki ana etmenin zeka ve yaş olduğunu belirtmektedir.
Çocukların yaşları ve zeka düzeyleri birbiri ile uyumludur. Bu uyuma bakarak
çocukların zihinsel yaşı hesaplanabilir. Aynı yaştaki genel nüfusa baktığımızda
ortalama zeka düzeyinde sahip çocukların zekalarının kronolojik yaşı ile uyumu, bize
o yaşa ait ortalama zihinsel yaşı verir. Geniş kitlelere uygulanmış olan standart bir
okuma testi ise, aynı yaş ve zeka düzeyindeki çocukların ortalama okuma yaşlarıyla
ilgili bizlere bilgi verir.
Çocukların okula başladıkları yıldan itibaren, okuma becerilerinin bir önceki
yıla göre daha iyi olması beklenir. Bu nedenle çocukların zihinsel yaşları ile okuma
yaşları arasında belirgin bir uyum vardır. Zihinsel yaş arttıkça, okuma yaşı da artar.
Çocukların zihinsel yaşı bize çocuktan beklememiz gereken gerçek performansı,
uygulanmış standart okuma testinin sonuçları bizlere çocuğun mevcut okuma yaşı
hakkında bilgi verir. Zihinsel yaş sonucu beklenen okuma yaşı ile çocuğun mevcut
okuma yaşı karşılaştırılır. Eğer arada çok az fark varsa, ya da hiç yoksa çocuğun
okuma becerisinin zayıflığının nedeni disleksi değildir. Eğer arada anlamlı bir fark
varsa disleksiden şüphelenilebilir. Ancak burada çocuğun görsel ve duyumsal bir
probleminin olmadığından da emin olunmalıdır (Doyle,2005).
42
Frost ve Emery (1995), disleksi fonolojik farkındalık ve beynin bilgiyi
işlemesi arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklamaktadır: fonolojik eksiklik, okuma
süreçlerinde fonolojik bilginin kullanılmasında zorluklar ortaya çıkarmaktadır.
Fonolojiksel eksikliğin en önemli bileşenleri fonolojik farkındalık, ses-sembol
ilişkisi, hafızadaki fonolojik bilginin geri çağırılması ile ilgili sorunlardır. Fonolojik
farkındalık, dilin ses yapısının anlaşılmasını ve kullanılmasını sağlar. Ancak
fonolojik farkındalığı düşük olan dislektik çocuklar, sözcükleri tek tek hecelere ya da
onu oluşturan fonemlere ayırmada, tek sesleri harmanlayıp sözcük oluşturmada ve
harf ile onun temsil ettiği ses arasında bağlantı kurmada zorlanırlar. Bununla beraber
diğer bir sorun ise fonolojik bilginin hafızadan otomatik geri çağırabilmesi ve
çocuğun harfleri, sözcük bölümlerini ya da sözcüğün tamamını nasıl okuyacağı ile
ilgili bölümünün hatırlaması ile ilgilidir (Rief ve Stern,2010; Frost ve Emery,1995).
Rief ve Stern de (2010) disleksiyi dil alanında, okuma hecelemeyi içeren bir
öğrenme güçlüğü olarak nitelendirmektedirler. Dislektik çocukların fonolojik
farkındalıklarında, sözcüklerin kodlarını çözümlemede, dilsel sembolleri hızlıca
adlandırmada yani ses-harf ilişkisini kurmada ve hafızada zayıflık yaşadıklarını; bu
nedenle akıcı ve doğru okumada zorlandıklarını belirtmişlerdir.
Okuma ağırlıklı olarak beyinde sol hemisferin yeteneğidir. Sol hemisferdeki
işlevlerin eksikliğinin de dislekside önemli rol oynadığı bilinmektedir
(Silverman,2003). Doyle de (2005) dilin insan beyninin kontrol ettiği aktivitelerden
biri olduğunu dilsel aktivitelerin beynin sol hemisferinde ağırlıklı olarak yürütüldüğü
görüşüne katılmaktadır. Okumayı öğrenirken, çocuğun duyma, konuşulanı anlama,
görme, yazıyı algılama, konuşma, yazma gibi pek çok beceriyi yapabiliyor olması
gerekir. Bu becerilerin tümü beyinde sol hemisferin yeteneğidir.
Rief ve Stern (2010), okuma sırasında sol hemisferde 3 farklı bölgenin işlem
yaptığını belirtmektedirler. Okuma sırasında beynin nasıl çalıştığını gözlemlemeye
yarayan MRI adlı bir cihazla yapılan gözlemler sonucu, okuma sırasında sol
hemisferin ön bölgesinde fonemlerin işlem gördüğü, cephe gerisindeki bölümün
seslerin harflerle bağlanmasını sağladığı, 3. bölümün ise sözcüklerin daha sonra
görüldüklerinde tekrar çözümlenmesine gerek kalmadan otomatik bir şekilde
43
hatırlanması için depolandığı, ayrıca akıcı okumayı sağlayan bölümün beynin arka
tarafı olduğu bulunmuştur. Bununla beraber iyi okuyucularla, dislektik okuyucuların
okuma sırasındaki beyin işlevleri karşılaştırıldığında iyi okuyucuların beyinlerinin
arka tarafının, ön tarafına göre çok daha aktif şekilde çalıştığı, dislektik okuyucularda
ise arka kısmın aktif değilken, ön alt kısmın daha aktif olduğu görülmüştür. İyi
okuyucuların otomatik geri çağırma için beyinlerinde daha çok bölümü kullandıkları;
ancak dislektiklerde bu bölümlerin aktif olmadığı, bu nedenle her bir sözcüğü
çözümlemek için çok daha fazla çaba harcamaları gerektiği saptanmıştır.
Doyle (2005), beyindeki tüm motor ve dilsel otomatik tepkilerin cerebellum
tarafından yapıldığını belirtmektedir. Cerebellumdaki sorun, çocuğun otomatik
beceri ve bilgilerinde, birleştirmede ve motor becerilerde soruna yol açar. Otomatik
bilgi ve becerilerdeki sorun otomatik sözcük tanımayı engeller; bu da heceleme ve
okuma güçlüğüne neden olur. Birleştirme sorunu fonolojik farkındalığı etkiler ve
yine okuma becerisinin gelişimini engeller. Motor becerilerdeki sorun ise ince ve
kaba motor becerileri etkiler; ince motor becerilerdeki sorun el yazısında, kaba motor
becerilerde sorun dengede problemler yaratmaktadır. Bununla beraber beynin duyma
ve görme ile ilgili yapısal bozukluğunun da disleksi üzerinde etkili olduğu
belirtilmektedir.
Tüm bu sebeplerle beraber ortaya çıkma nedenlerinden biri de genetik
unsurlar olan disleksi, belli bir yöne bakan harflerin (b-d / p-q gibi) karıştırılması,
sözcükteki sesleri ya da heceleri doğru sıralayamama ( örn: nisan-insan; kaya-yaka;
aminal –animal gibi), aylar, günler, harfler, sayılar gibi sıralı bilgileri öğrenmede ve
hatırlamada zorluk, olayları oluş sırasına göre sıralayamama, sıkça gördüğü
sözcükleri bile ilk kez okuyormuş gibi zorlukla çözümleme , yavaş, yanlış ve akıcı
olmayan okumaya neden olur (Silverman,2003).
Dislektik çocuklar genellikle sağ-sol, doğu-batı gibi kavramları birbirlerine
karıştırırlar. Günün tarihini doğru bir şekilde belirtemezler, zaman kavramı ile ilgili
sorun yaşarlar. Sınıf tahtasında yazan yazıyı defterlerine kopyalamada zorluk
yaşarlar. Kendilerine söylenen bir cümleyi aynen tekrar edemezler, kafiyeli
sözcükleri ayırt etmede, kafiyeli sözcükler üretmede zorlanırlar. İkinci bir dil
44
öğrenmek onlar için güç olur. Bu güçlüklerin üstesinden gelmeleri için imla düzeltici
ve hesap makinesi kullanma, doğru hatırlayabilmek için çeşitli notlar alma gibi telafi
stratejileri kullanmaları gerekir (Doyle, 2005).
Disleksi ömür boyu devam eden bir sorundur; ancak erken ve doğru müdahale
yapıldığında sorun olan becerilerde önemli ilerlemelerin görüldüğü bilinmektedir.
Shaywitz’den aktarıldığına göre, erken tanı dislektik çocuklar için çok önemlidir.
Çünkü onların genç beyinleri daha esnek ve kolay işlenebilirdir. Böylece sinirsel
dolanıma daha kolay müdahale edilebilir (Rief ve Stern,2010).
Demir ‘in (2005), Schneider ve arkadaşlarından aktardığına göre (1999),
anaokulu çocuklarında fonolojik farkındalık eğitiminin etkileri konulu çalışmada, bu
eğitimin çocukların çoğu için uzun vadede olumlu etkileri olduğu bulunmuş,
programın disleksi riskini azalttığı bildirilmiştir. Ayrıca Alexander ve Slinger ‘den
aktarıldığına göre (2004), dislektik çocuklara uygulanan yöntemleri inceledikleri
makalede, okul öncesi riskli çocuklarda uygun eğitim programı ile doğru ve akıcı
okuma sağlanırken, daha büyük çocuklarda yoğun bir eğitim programı
uygulandığında doğru okumanın geliştiği, ancak akıcılıkta yaşıtlarının düzeylerine
erişemedikleri belirtilmektedir (Akt: Demir,2005). Tüm bunlar erken müdahale ile
doğru ve sistemli bir şekilde verilen fonolojik farkındalık eğitiminin, dislektik
çocuklarda önemli ölçüde iyileştirmeyi sağlayabildiğinin kanıtıdır.
1.2.11. Dünyada Ve Ülkemizde Konu İle İlgili Yapılmış
Araştırmalar
Aktan’ın 1996 yılında yapmış olduğu çalışmasında, farklı alfabesel yazı
sistemlerine sahip olan Türkçe ve İngilizce’de çocukların okuma öncesi dönemde
geliştirdikleri fonolojik duyarlılık ile okuma becerileri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Ülkemizde ve Amerika’da yaşayan, ilkokul ve anaokuluna devam eden toplam 139
deneğin katıldığı çalışmada Türkçe ve İngilizcenin dil ve yazı sistemlerinin
özelliklerinin, bu dönemde yer alan çocukların fonolojik duyarlılık ve gelecekteki
okuma becerileri üzerine etkileri saptanarak Türkçe okuma-yazma öğretiminin
kolaylaştırılabilinmesi için en uygun öğretim yöntemlerinin geliştirilmesine yol
45
gösterilmesi amaçlanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; konuşulan dil
fonolojik duyarlılığın gelişimini etkilemektedir. Bu nedenle araştırmada alfabetik
yazı sistemlerinde, bu becerinin okuma öğrenimindeki katkısının göz ardı
edilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır (Aktan,1996).
Karakelle’nin (1998) İlkokuma Becerisinin Kazanılmasını Etkileyen Bilişsel
Faktörler adlı çalışmasında öğrencilerin okuma becerisini kazanmadan önce sahip
oldukları harflere duyarlılık, fonolojik farkındalık, görsel-işitsel uyaranları
değerlendirme ve sözel yetenek gibi bilişsel niteliklerin, onların okuma becerisini
kazanma süresi ile yıl sonu okuma hızı üzerindeki etkileri araştırılmıştır. 96 birinci
sınıf öğrencisi üzerinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre; ele alınan bilişsel
değişkenlerin her birinin ilkokuma sürecinde etkili olduğu; ancak birlikte ele
alındıklarında süreci daha iyi açıkladığı görülmüştür. Yani okuma kazanımı birden
çok bilişsel faktörün etkileşimi sonucunda gerçekleşmektedir. Araştırmanın
bulgularına göre fonolojik farkındalık ilkokuma sürecinde etkili bir değişkendir;
bununla birlikte uyarıcıların işlenme biçiminin daha etkili bir faktör olduğu
görülmüştür. Araştırmada yıl sonu okuma hızını etkileyen en önemli faktörün ise
harflere duyarlılık ve fonolojik farkındalığın toplam etkisi olduğu görülmüştür
(Karakelle,1998).
Durgunoğlu ve Öney’in (1999) Türkçe ve İngilizce konuşan anasınıfı ve
birinci sınıf düzeyindeki 138 çocuğun fonolojik gelişimlerinin karşılaştırdıkları
çalışmadan elde ettikleri bulgulara göre, Türkçe konuşan çocukların hem sözcükleri
heceleme hem de sözcüğün son harfini silme görevlerinde, İngilizce konuşan
çocuklara göre daha başarılı oldukları görülmüştür. Durgunoğlu ve Öney; bu
durumun Türkçe dilinin karakteristik özellikleriyle uyumlu olduğunu, fonolojik
farkındalığın konuşulan dilin özelliklerinden beslendiğini belirtmişlerdir.
Erduran’ın 1999 yılında 31’i denek, 31’i kontrol grubunu oluşturan ilkokul
1.sıınıf düzeyindeki toplam 62 çocuk üzerinde yapmış olduğu çalışmasında, hızlı ve
yavaş okuyan çocukların bilişsel yetenek özellikleri, okul öncesi eğitim hazırlıkları,
ailelerin okuma yazma hakkındaki görüşleri ve öğretmenlerinin belirttikleri okuma
yazma davranışları değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğrencilerin tüm
46
bu özellikleriyle, okuma özellikleri arasında bir ilişki bulunduğu görülmüştür
(Akt:Karaman,2006).
Karakelle’nin (2004) 107 ilkokul 1. sınıf öğrencisiyle yapmış olduğu
çalışmada okumayı öğrenmeden önceki harf bilgisinin ve fonolojik farkındalık
düzeyinin , okuma kazanıldıktan sonraki okuma akıcılığı ile ilişkisi araştırılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, sene başında ölçülen harf bilgisi ve fonolojik farkındalık
düzeyinin, sene sonundaki okuma akıcılığı üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
Harfleri tanıyıp, isimlendirebilen, fonolojik duyarlılığı daha yüksek olan çocuklar; bu
görevlerde başarılı olmayan veya yalnızca birinde başarılı olanlara göre sene
sonunda sözcükleri daha akıcı ve hatasız okumaktadır (Akt:Erdoğan,2009).
Karaman’ın (2006) anasınıfına devam eden farklı sosyo-kültürel seviyedeki
çocukların fonolojik duyarlılıklarının incelendiği araştırmada 162 anasınıfı öğrencisi
ile çalışılmıştır. Araştırmada çocukların fonolojik duyarlılık testinden elde ettikleri
sonuçlar üzerinde sosyo-kültürel düzey, cinsiyet, anne-baba öğrenim durumu, anne
baba meslek özellikleri ve öğretmenlerinin meslekteki hizmet yılının etkisinin olup
olmadığı incelenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; okul öncesi
çocuklarının fonolojik duyarlılık becerileri ailelerinin sosyo kültürel özelliklerine ve
öğretmenlerinin meslekteki hizmet yılına bağlı olarak farklılık göstermektedir; ancak
cinsiyetlerine göre farklılık göstermemektedir (Karaman,2006).
Erdoğan’ın (2009) ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin fonolojik farkındalık
becerileri ile sahip oldukları temel okuma-yazma becerileri arasındaki olası ilişkiyi
belirlemek amacıyla yapmış olduğu çalışmada 126 birinci sınıf öğrencisiyle
çalışılmıştır. Öğrencilere okuma-yazma öğretilmeye başlanmadan ölçülen fonolojik
farkındalık becerileri, onların 1. dönem ortasında, sonunda ve 2. dönem ortasındaki
okuma, okuduğunu anlama ve yazma becerileri ile karşılaştırılmıştır. Elde edilen
bulgulara göre, öğrencilerin önceki fonolojik farkındalık becerisi, onların 1. dönem
ortasındaki okuma becerileri üzerinde önemli rol oynamakta; ancak 1. dönem
sonunda ve 2. dönem ortasında öğrencilerin elde ettikleri okuma başarısı üzerinde
önemli rol oynamamaktadır. Bununla beraber öğrencilerin önceki fonolojik
farkındalık düzeylerinin, sonraki okuduğunu anlama becerileri ve 1. dönem başında,
47
ortasında, 2. dönem ortasında elde ettikleri yazma becerileri üzerinde de önemli rol
oynamamaktadır (Erdoğan,2009).
Mannt, Liberman ve arkadaşlarının (1986), 4-5 ve 6 yaş grubu çocukların
fonolojik farkındalık düzeyleri ile okuma becerisini kazanmaları arasındaki ilişkiyi
araştırdıkları çalışma sonucunda elde ettikleri bulgularda , fonolojik farkındalık ve
okuma becerisini kazanma arasındaki çift yönlü bir ilişki olduğu vurgulanmıştır
(Mannt,1986).
Mac Lean, Bryant ve Bradley’nin 1987 yılında yapmış oldukları çalışma
sonucunda, 3 yaşındaki bir çocuğun kafiye-uyak üzerine olan duyarlılık düzeyinin,
onun ilerideki soyut fonolojik bilgisinin gelişimi ile ilgili önemli ip uçları verdiği
vurgulanmıştır (Akt:Stahl ve Murray,1994).
Corovalas ve Bruck’un 1993 yılında 4-6 yaş aralığındaki 101 İngilizce, 100
Çekce konuşan çocuk üzerinde yapmış oldukları araştırmada yazılı ve sözel dilin
çocukların fonolojik farkındalıkları üzerine etkisi araştırılmıştır. Elde edilen
bulgularda, hem İngilizce hem de Çekçe konuşan çocukların fonolojik farkındalık
görevleri üzerindeki düzeylerinin onların konuştuğu dilin yapısıyla uyum gösterdiği
görülmüştür. Araştırma sonucunda elde edilen bulgularla, fonolojik farkındalığın
çocuğun anadilinden beslendiği vurgulanmaktadır (Akt:Anthony ve Francis,2005).
Stahl ve Murray’nin (1994) fonolojik farkındalık görevleri üzerine yapmış
oldukları çalışmada 113 okulöncesi ve 1. sınıf düzeyindeki çocuklarla çalışılmıştır.
Elde edilen bulgulara göre; sözcüklerin ilk seslerinin son sesten ayrılabilinmesi için
alfabetik bilgi gereklidir. Bununla beraber çocuğun okuyabilmesi ve fonolojik
analizin daha karmaşık görevlerini yapabilmesi için, ilk ses-son ses farkındalığının
gelişmiş olması zorunludur (Stahl ve Murray,1994).
Schneider, Ennemoser, Roth ve Kispert’in (1999) çocuklara verilen fonolojik
farkındalık eğitiminin risk altındaki çocuklar için de yararlı olup olmadığını
saptamayı amaçlayan çalışmasında, disleksi riski taşıyan okul öncesi çocuklarla, üst
dil işlevleri açısından ortalama ve ileri düzeydeki çocuklara verilen fonolojik
farkındalık eğitiminin sonuçları karşılaştırılmıştır. Araştırmadan elde edilen
48
sonuçlara göre, eğitimin kazanımları açısından bakıldığında tüm gruplardan benzer
kazanımların elde edildiği görülmüştür. Bunlara ek olarak, eğitimin ilköğretim 1.
sınıf başarısı üzerindeki etkisi karşılaştırıldığında risk altındaki çocuklardan oluşan
grubun diğer gruba göre daha yüksek okuma ve heceleme performansı gösterdiği
görülmüştür. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre okul öncesi dönemde verilen
fonolojik farkındalık eğitimi, disleksi riski taşıyan çocuklar için de son derece
faydalıdır (Scneider ve arkadaşları,1999).
Blachman ve Ball’ın (2000) okuma kazanımı açısından fonolojik farkındalık
bilgisi olmaksızın yalnızca harf bilgisinin anlamlı olup olmadığını anlamak için
yapmış oldukları araştırmada, okuma becerisinin kazanımı için yalnızca harf
bilgisinin yeterli olmadığı, harf bilgisiyle beraber fonolojik farkındalığın da
bulunması gerektiği bulunmuştur (Blachman,2000).
Lunderberg ve arkadaşlarının, 235 okumayı henüz öğrenmemiş öğrencilere
harf bilgisi olmaksızın yalnızca fonolojik farkındalık eğitimi vererek yapmış
oldukları araştırmada, okul öncesi dönemde verilen fonolojik farkındalık eğitiminin
sonraki yıllardaki okuma başarısına etkisi araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarından
elde edilen bulgulara göre; okul öncesi dönemde verilen fonolojik farkındalık
eğitimi, okuma öğrenilirken edinilen bilgilerle birleşerek okuma başarısı üzerinde
etkili olmaktadır (Akt:Blacman,2000).
Lonigan, Burgess ve Anthony’nin (2000) okul öncesi dönem çocuklarının
fonolojik farkındalık düzeylerinin sonraki okuma becerileri üzerine etkisini
araştırdıkları çalışmada, oyun çağındaki ve birinci sınıftaki çocukların okuma
becerilerinin, okul öncesi dönemde geliştiği ve okul öncesi dönemde gelişmiş
becerilerin sonraki döneme ait okuma becerilerinin ipucu niteliğinde olduğu ortaya
çıkmıştır (Akt:Erdoğan,2009).
Gray ve Mc Cutchen’in (2006), okul öncesi, 1. ve 2. sınıf düzeyindeki
çocuklarla yapmış oldukları çalışmada, çocukların fonolojik farkındalık düzeylerinin
diğer fonolojik işlemler olan kısa zamanlı hafıza ve kavrama ile ilişkisi
araştırılmıştır. Bu bağlamda çocuğun okumaya başlamasında, fonolojik işlemlerin
sözcük tanılamadan cümleyi kavrama aşamasına kadar ne derece rol aldığı ve bu
49
rollerde yaşanan güçlüklerin birbirini ne kadar etkilediği araştırılmıştır. Araştırmadan
elde edilen sonuçlara göre, fonolojik farkındalıkla kısa zamanlı hafıza ve sözcüğü
okuma arasında bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Ancak cümlenin kavranmasındaki
fonolojik işlemler, diğer fonolojik işlemlerle ilişkili değildir. Bulgulara göre fonoloji
kavramaya ilişkin role sahip olsa da, belirleyici bir faktör değildir (Gray ve Mc
Cutchen,2006).
Runge ve Watkins’in (2006) 161 okul öncesi dönemde yar alan çocuğa 23
okuryazarlık testi uygulayarak yapmış oldukları çalışmada, okul öncesi dönemdeki
çocukların fonolojik farkındalık boyutları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma
sonuçlarına göre bu dönemdeki çocukların fonolojik farkındalık düzeyleri 2 boyut
üzerinden anlaşılabilir. Birinci boyut sesi kategorize etme, ayırma, harmanlama ve
manipüle etmedir. İkinci boyut ise kafiyeleme görevidir. Hızlı isimlendirme ve harf
bilgisi fonolojik farkındalıktan ayrı boyutlar olarak ortaya çıkmıştır (Runge ve
Watkins,2006).
Gernand ve Moran (2007) araştırmasında 6 yaş grubunda yer alan çocuklarla
çalışmıştır. Öncelikle çocuklara bir dil taraması yapılarak çocukların fonolojik
düzeyleri belirlenmiş, biri orta düzeyde fonolojik sorunları olan, diğeri tarama
testinde fonolojik olarak hiç hata yapmayan çocuklardan oluşan 2 grup
oluşturulmuştur. Daha sonra her iki gruba da hem standartlaştırılmış hem de
standardizasyonu olmayan 2 farklı fonolojik farkındalık becerilerinin
değerlendirilmesi testi uygulanmıştır. Sonuçlara göre dil taramasında orta derecede
fonolojik hatalar yapan çocuklar, uygulanan her iki testte de çok daha zayıf
performans göstermiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre dil üzerinde zayıf
olan çocuklar, fonolojik farkındalıkla ilgili problemler yaşama konusunda risk
taşımaktadır (Gernand ve Moran,2007).
50
1.3.ZEKA KAVRAMI
1.3.1. Zekanın Tanımı
Araştırmanın temel unsurlarından biri olan üstün zekalı öğrencileri ve onların
özelliklerini açıklayabilmek için, öncelikle zeka kavramının ne olduğunu açıklamak
yerinde olacaktır.
Tarihe baktığımızda zeka üzerine yapılan çalışmalarla ilgili en önemli
adımların 19. yüzyılın başında atıldığını görmekteyiz.
1921 yılında 14 akademisyen bir araya gelerek zekanın ne olabileceği üzerine
çalışmışlardır. Çalışmalar sonucunda birbirinden farklı tanımlar ortaya çıkmış; ancak
tanımlar arasında ortak iki maddenin bulunduğu dikkat çekmiştir. Bu maddelerin:
• Kişinin yaşadığı deneyimler sonucunda öğrenme kapasitesi,
• Kişinin yaşadığı çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olduğu
görülmektedir (Akt: Köksal,2007; Doyle,2005).
1927 yılında Spearman, zekanın iki bölümden oluştuğunu iddia etmiştir. Bu
bölümler; genel faktör ve spesifik faktör olarak tanımlanmıştır. Spearman ‘g’ olarak
ifade ettiği genel faktör, tüm zihinsel görevlerde kullanılan zihinsel enerji olarak
belirtilmiştir. Spesifik faktör olarak tanımlanan bölüm ise sözel beceriler, matematik
gibi birden çok kavramı içermektedir (Assouline,2003).
1938 yılında Thurstone; Spearman’ın tanımladığı ‘g’ faktörüne karşı çıkarak
zekanın sözel algılama, akıcı sözcük bilgisi, sayılar, hızlı algılama, hafıza, mantık
gibi birçok zihinsel yetenekten oluştuğunu ifade etmiştir (Doyle,2005;
Assouline,2003).
1967 yılında Guilford, zekanın 120 basit bileşenden meydana geldiğini
belirtmiştir. Zaman ilerledikçe zekayı oluşturduğu düşünülen bileşenler artmış;
planlama, örgütleme, öğrenme, hatırlama, bilgiyi transfer etme, problem çözme gibi
yetenekler zeka kavramının tanımına eklenmiştir (Doyle,2005).
51
Akademisyenlerin 1986 yılında yaptıkları çalışmalara göre ise zekayı
oluşturan yeteneklerin üst düzey beceriler, kültür tarafından değer verilen yetenekler
ve yönetici süreçler olarak sıralandıkları görülmektedir (Akt: Köksal,2007).
Gardner’a göre zeka tek bir faktörle açıklanamayacak kadar çok sayıda
yeteneği içermektedir. Gardner zekayı;
• Bir kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya
koyabilme kapasitesi,
• Gerçek hayatta karşılaştığı problemlere etkili ve verimli çözümler üretebilme
becerisi,
• Çözüme kavuşturulması gereken yeni veya karmaşık yapılı problemleri
keşfetme yeteneği olarak tanımlamaktadır (Akt:Uzun,2004; Gardner, Karalyi
ve Ford,2003).
Gardner bu tanımla zeka kavramına daha geniş bir görüş açısı kazandırmış,
bireysel farklılıklara dikkat çekerek farklı zeka alanları olduğu fikrini belirtmiş,
çoklu zeka kuramını üretmiştir. Başlangıçta yedi zeka alanı çeşidi belirleyen
Gardner, 1999 yılında sekizinci zeka alanını da kuramına eklemiştir. Gardner’ın
kuramında yer verdiği zeka çeşitleri; sözel-dilsel zeka, mantıksal-matematiksel zeka,
görsel-mekansal zeka, bedensel-kinestetik zeka, müziksel-ritmik zeka, kişisel-içsel
zeka, kişilerarası-sosyal zeka ve doğacı-varoluşçu zekadır. Bireyler bu zeka
çeşitlerinden bir ya da bir kaçına sahip olabilirler, bu nedenle Gardner’a göre zekayı
tek düze bir IQ skoru ile açıklamak yanlıştır (Davis,2006; Gardner ve arkadaşları,
2003; Schıever ve Maker,2003).
Diğer uzmanların zeka üzerine yaptıkları tanımlara baktığımızda ise Arthur
Jensen’in zekayı, ilişki ve bağlantı kurarak sonuç çıkarma, etkiye daha hızlı, daha
etkili ve daha doğru tepki verebilme yeteneği olarak tanımladığını görülmektedir
(Akt:Davis,2006). Thorndike da zeka kavramını Jensen’e benzer olarak
tanımlamaktadır. Thorndike’a göre zeka kişinin iyi tepkide bulunma yeteneği ve yeni
durumlarla etkin olarak baş etme kapasitesidir (Akt:Stenberg,2003a).
52
Weschler ‘in zeka tanımı incelendiğinde, zekayı bireyin karalı hareket etme,
akıcı düşünme ve çevreyle etkin olarak baş etme kapasitesi olarak tanımladığı
görülürken; Terman’a göre ise zeka soyut düşünme yeteneğidir (Akt:Stenberg,
2003a).
Stenberg’in triarşik zeka teoremine göre zeka üç alt teoremden oluşmaktadır.
Bu teoremler sentezci, deneysel ve bağlamsal teoriler olarak belirtilmiştir. Sentezci
teori; zekanın problemleri tanımasını ve tanımlamasını ifade eder. Deneysel teori;
zekanın gösterilmesi ile ilişkili olan ‘yenilik’ ve ‘otomatikleşme’ olarak belirtilmiş
deney alanlarını ifade etmektedir. Yenilik deney alanı, bireyin daha önce çözmüş
olduğu problemlerden yola çıkarak, daha farklı problemleri çözebilmesi anlamını
taşımaktadır. Otomatikleşme deney alanı ise okuma gibi bilinçli ve kontrollü
başlayan bir sürecin bilinçsiz ve otomatik hale gelmesini ifade etmektedir. Son alt
teori olan bağlamsal teori ise zekanın çevreye uyum gösterme, var olan çevreyi
değiştirme ve uyumun başarısız olduğu durumlarda farklı bir çevreyi seçebilme gibi
gerçek hayattaki bağlamsal yetenekleri içermektedir. Bu bileşenlere analitik, yaratıcı
ve pratik yetenekler de eklenmiştir (Stenberg,2003a).
Zekanın farklı tanımları olsa da, günümüzde zekaya ilişkin görüşlerin tümü
zekanın geliştirilebilen bir kavram olduğu ve kalıtımsal durumdan etkilendiği
noktalarında hem fikirdiler. Buna göre zeka, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla
kuşaktan kuşağa geçen ve merkezi sinir sistemi işlevlerini kapsayan; deneyim,
öğrenme ve çevreden gelen etkilerle biçimlenen bir bileşimdir (Uzun,2004).
1.3.1.1.Zeka Testleri ve Zekanın Ölçülmesi
Yukarıda yer alan geçmişten günümüze yapılmış zekanın tanımlarından da
görebileceğimiz gibi, zeka ile ilgili bir çok teori ve yaklaşım vardır ve temelini bu
farklı yaklaşımlardan alan bir çok zeka testi bulunmaktadır. Farklı şekillerde
uygulanıp, farklı amaçlarla kullanılabilen zeka testlerinden bazıları zaman geçtikçe
dekarte olmuşken, bazıları revize edilerek günümüze kadar gelmiştir (Doyle,2005).
Literatüre bakıldığında ilk zeka testinin zihin engellileri tanılamak amacıyla
Alfred Binet ve Simon tarafından hazırlandığı görülmektedir. Ardından Lewis
53
Terman’ın , Spearman’ın ‘g’ faktörüne dayanarak bu testi normal ve üstün zekalıları
ayırt edebilecek şekilde geliştirdiği ve daha sonra Stanford Binet Intelligence Scale
adı ile kullanıma sunduğu bilinmektedir. Terman’ın standardize ettiği bu test, ilk defa
zihinsel yaş ile kronolojik yaş arasındaki farkın standart bir şekilde ölçülmesini
gündeme getirerek modern psikometrik ölçümlere öncülük etmiştir. Zaman içerisinde
birkaç defa revize edilen Stanford Binet Zeka Testi günümüzde de halen
kullanılmaktadır (Akarsu,2004; Assouline,2003).
Stanford Binet Zeka Testi’nin ardından, Spearman’ın ‘g’faktörüne karşı çıkan
ve zekanın bir çok yetenekten oluştuğunu iddia eden Thurstone’ın Primary Mental
Ability Test adını verdiği zeka testini, onun ardından da David Wechsler’in,
Wechsler Belleuve Intelligence Scale adlı zeka testini oluşturduğu görülmektedir.
Weshsler Zeka Testi, zaman içerisinde birkaç defa revize edilen ve günümüzde de
kullanılan önemli bir zeka testidir (Assouline,2003).
Zeka testleri üzerine çalışan diğer uzmanlar Terman, Cattel, Spearman, Stern
ve Thorndike’tır . Bir kişinin zekası, zeka testleriyle ölçülür ve sonuç bize bir ölçüm
vermek zorundadır. Bu ölçüm IQ olarak adlandırılır. Tüm bu testlerde öğrenme,
soyutlama ve yeni durumlara uyum gösterme kapasitesi ölçülmeye çalışılmakta ve
sonuç zeka yaşının, kronolojik yaşa oranı olarak tanımlanan zeka bölümü (IQ:
Intelligence Quotient) olarak elde edilmektedir. Zeka bölümü (IQ), kişinin aldığı
puanlardan elde edilen zeka yaşının, takvim yaşına bölünüp, 100 ile çarpımı
sonucunda elde edilir (Doyle,2005; Uzun,2004).
IQ değeri bir kişinin başarı düzeyini değil, varması gereken en üst düzeyi
gösterir. Yani kişinin neler başardığının değil, neler başarabileceğinin göstergesidir
(Uzun,2004). Bu tür bir IQ standart puanı ile çalışmanın avantajı sınavı alan tüm
kişileri aynı ölçeğe vurarak karşılaştırabilmektir. Ancak kültürel farklılıkların zeka
testlerindeki etkileri belirgin olduğu için farklı ülkelerde ve kültürlerde
uygulanmadan önce puan ve yüzdelik değerlerin o ortama uygun normlarının
çıkarılması gerekir (Akarsu,2004).
Doyle’nin (2005), zeka testlerinin dizaynı hakkındaki şu sözleri, zeka
testlerinin mantığının anlaşılmasına olanak sağlayacaktır:
54
Örneğin çocuklar için dizayn edilmiş testler 2 şeyi varsayar;
• Bir çocuğa uygulanan test yaşı ilerledikten sonra tekrar uygulandığında
çocuk daha yüksek puan alır,
• Aynı yaştaki, aynı zihinsel kapasitedeki çocuklara aynı anda uygulanan
testler benzer sonuçlar verir; ancak zihinsel kapasiteleri aynı değilse
yüksek puan alan çocuk daha zekidir.
Kaplan’ın (2008) Baymur’dan aktardığına göre zekanın ölçülmesindeki genel
amaçlar;
• Kişinin ilerideki yaşamında zihin gücü isteyen işlerde ne oranda başarılı
olabileceğini kestirme,
• Kişileri zeka seviyesine göre sınıflandırabilme,
• Bireyin yeteneklerindeki gelişmiş ve eksik yönleri saptayabilmedir.
Esasında bir çocuğun zekası yalnızca zeka testinde sorulan sorulara verdiği
doğru cevap sayısının, aynı yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında görülen farka göre
ölçülemez. Çünkü zeka tek bir olgu değil, bir çok yeteneğin birleşimidir.Bu nedenle
günümüzde kullanılan testler genellikle mantık, problem çözme, bilgiyi kullanma
gibi farklı yetenekleri ölçen mini alt testlerden oluşmaktadır (Dolye,2005).
Zeka testleri uygulamanın amacına göre bireysel olarak ya da bir gruba
uygulanabilir. Bireysel testler uzman uygulayıcı ile deneğin yüz yüze geldiği ve
deneğin test malzemesini kullanarak cevap verdiği, performans boyutu da olan
testlerdir. Klinik amaçlar için daha uygun olan bireysel testlerde uygulayıcının
deneyimli olmasını önemlidir; çünkü deneğin mimikleri, vücut hareketleri, dikkati,
ilgisi gibi kavramlarında gözlemlenmesi ve anlamlandırılması büyük önem taşır
(Akarsu,2004). Stanford-Binet ve Wechsler Zeka Testleri, bireysel uygulanan
testlere örnek olarak verilebilir.
Grup olarak uygulanabilen zeka testleri ise, genellikle objektif tipte yani
çoktan seçmeli cevap gerektiren türlerdendir. Aynı zamanda aynı mekanı
kullanarak çok sayıda kişiye uygulanabildiğinden ötürü kullanışlı ve daha
55
ekonomiktir. Genellikle tarama amacıyla, bireysel test gerektiren kişileri saptamak
için kullanılır (Akarsu,2004).Cattel Zeka Testi ve bu Raven Standart İlerleyen
Matrisler Testi bir gruba uygulanabilen testlere örnek olarak verilebilir.
Yukarıda da isimleri belirtilen genel yeteneği ölçen zeka testleri, çocuğun
zihinsel kapasitesinin belirlenmesi, eğitimsel değerlendirmenin yapılabilmesi ve
gelecekteki okul performansının kestirilebilmesi, öğrenme güçlüklerinin
belirlenmesine yardımcı olur (Doyle,2005).
İşe yarar sonuçlar alabilmek için, hangi zeka testinin uygulanacağına karar
verilmeden önce uygulamadaki amacın ne olduğu belirlenmelidir. Uzmanların ve
eğitimcilerin zekanın tek bir IQ sayısıyla ifade edilemeyeceğini savunmalarına
karşın, üstün ve diğer tüm zeka düzeyindeki çocuklar için eğitim sisteminin
vazgeçilmez bir parçası olarak kullanılmaya devam edilmektedir (Assouline,2003).
1.3.2. Üstün Zeka Kavramı
Okullar açısından bakıldığında genellikle üstün zeka, yüksek genel zeka ile
eş tutulmaktadır. Ancak yukarıda açıklanan Gardner’ın çoklu zeka kuramından da
anlaşılacağı üzere, üstünlük ve yalnızca yüksek zeka birbiri ile eş tutulmamalıdır.
Her ne kadar Eınstein oldukça üstün ve ya da oldukça zeki olarak tanımlansa da
üstünlük ve zeka eş anlamlı kavramlar değildirler. Tabiî ki bireyler farklı alanlarda
üstün yeteneklere sahip olabilirler, ya da sadece tek bir alanda üstün olup, diğer
alanlarda ortalama düzeyde olabilirler. Ya da sıra dışı bir zekaya sahip olarak ya da
olmayarak resim, müzik, edebiyat gibi alanlarda üstün bir başarı sergileyebilirler
(Davis,2006).
Akarsu’ya göre (2004) üstün yetenek kendi başına bir özellik ya da yalnızca
bazı kişilerde gözlenen bir özellik değil; yetenek düzeyi ne olursa olsun tüm
insanlarda gözlenen özelliklerin varoluş derecesindeki, görülme sıklığındaki, ortaya
çıkış zamanındaki ve bir araya gelişlerindeki özgünlükten kaynaklanmaktadır. Bir
başka deyişle üstün yetenekliler farklı türden insanlar değil, bazı özelliklerin
dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve komposizyonu açısından farklılık gösteren
insanlardır.
56
1988 yılında U.S Office of Education tarafından yapılan tanıma göre üstün
zekalı ve yetenekli öğrenci, entelektüel, yaratıcılık, sanatsal (görsel ve performans)
ya da liderlik kapasitesi; özel bir akademik alan açısından yüksek performans
gösterebilen; tüm performansını sergileyebilen ya da sergileyebileceğinin kanıtları
olan, bu yeteneklerinin geliştirilebilmesi açısından okullarda verilen normal eğitimin
dışında hizmete ve aktivitelere gerek duyan çocuk ya da gençlerdir (Davis,2006).
Renzulli’ye göre üstün başarı gösteren bireyler birbiri ile etkileşim halinde
olan üç özellik kümesine sahiptirler. Üstün davranışı geliştirme özelliği gösterenler,
bu üç özellik kümesine sahip olup veya bunları geliştirme kapasitesi gösterip,
performans alanlarına uygulayabilen bireylerdir. Bu üç özellik kümesi;
1. Genel ve özel yetenek düzeyi
2. Yaratıcılık
3. Motivasyondur.
Renzulli’ye göre bireyin üstün olma niteliği kazanması için bu kümelerin
hepsinde yaşıtlarının % 85’inden, en azından birinde ise yaşıtlarının %98’inden daha
başarılı olması gerekir. Renzulli’ye göre üstün davranışa yol açan diğer faktörler ise
kişilik ve çevredir (Renzulli ve Reis,1986).
Davaslıgil de (2004) üstünlüğün tanımını Renzulli’nin tanımına dayanarak
yapmaktadır. Davaslıgil (2004), üstün bireyin birbiri ile etkileşim halinde bulunan
üç özellik kümesine sahip olduğu, bu kümelerden birincisinin soyut düşünebilme,
sözel ve sayısal muhakeme, bellek, sözcük akıcılığı ve bilgilerin hızlı, sağlıklı ve
seçici olarak anımsanması ile ilgili olan genel yetenek ve müzik, resim, bale, heykel,
sinema, tiyatro, oyunculuk gibi sanat ve fen, matematik, kimya, fizik gibi teknik
alanlardaki yetenekleri içeren özel yüksek yetenektir.
İkincisi yeni düşünceler oluşturup bunları yeni sorunların çözümüne
uygulama yeteneği olan yaratıcılık; üçüncüsü ise bir işi başından sonuna kadar
götürebilecek güdülenme, azimli, sabırlı, kararlı olma, bireyin kendisine olan inancı
ve başarı dürtüsüne sahip olma yani motivasyon olarak tanımlanmaktadır. Bununla
beraber kuvvetli bir benlik ve sezgi gücüne sahip olma, kendini olumlu algılama,
57
kişisel çekicilik ve cesaret gibi kişilik öğeleriyle, elverişli sosyoekonomik ve kültürel
düzey, ilgili alanlarının yeterli derecede uyarılması, çevrede olumlu modellerin
bulunması gibi çevresel öğeler de bireyin üstün olma niteliğini kazanmasında etkili
olmaktadır (Davaslıgil,2004).
Clark (2002) üstün zekalı çocukları, zeka alanlarının herhangi birinde üst
düzey zekaya sahip olmalarından kaynaklanan şekilde davranış gösteren veya o
düzeye göre davranmayı vaad eden çocuklar olarak tanımlamaktadır. Clark’a (2002)
göre üstün zekalı çocukların üst düzey zihinsel gelişiminin desteklenmesi için,
okullarda sunulan rutin eğitimin dışında farklı bir eğitim gerekmektedir.
Stenberg’in mükemmel zeka kuramına göre üstün zeka analitik, sentezci ve
pratik zeka ile açıklanır. Analitik zekada üstünlük, zeka testleriyle de ölçülebilen
temel akademik yeteneği; sentezci zekada üstünlük yeniliği, orjinalliği yani
yaratıcılığı; pratik zekada üstünlük ise günlük yaşam becerilerinde analitik ve
sentezci düşünme becerilerini uygulayabilme ve yeni bir çevreye hemen uyum
sağlayabilme yeteneğidir (Stenberg,2003a; Stenberg,2003b; Schıever ve
Maker,2003).
Scheıver ve Maker (2003) üstünlüğün tanımında özellikle Stenberg’in
kuramındaki pratik zeka bölümüne katılarak, üstünlüğün kişinin sahip olduğu hafıza,
bilgi birikimi, öğrenme yeteneği, motivasyon, yaratıcılık ve ilgi gibi çeşitli
donanımlarını kullanarak karmaşık problemleri çözme yeteneğine sahip ve gönüllü
olma olarak tanımlamaktadır.
Üstünlük kavramına IQ düzeyi olarak bakıldığında ise, genel nüfusun zeka
düzeyinin çan eğrisine benzer bir grafik ortaya çıkardığını görülmektedir. Genel
nüfusta ortalama zeka düzeyi 100 IQ puanıdır. IQ değeri için 1 standart sapma 15 IQ
puanına eşittir. Yani 85 IQ puanı normal dağılımın 1 standart sapma altını; 115 IQ
puanı ise normal dağılımın 1 standart sapma üstünü vermektedir. Uzmanlar ortalama
zeka düzeyinin 2 standart sapma üstünün yani 130 IQ puanının üstünlük sınırı olarak
kabul edildiğini, 130 ve üzeri IQ puanına sahip kişilerin üstün zekalı olarak kabul
edildiğini belirtmektedirler. Bu duruma göre dünya nüfusunun %98’inden azı 130 IQ
58
seviyesinin altındadır yani toplam nüfusta üstünlerin oranı %2,28 civarındadır( Davis
2006; Davaslıgil;2004).
1.3.2.1.Üstünlüğün Tanılanması
Öğrencinin yalnızca üstün olup olmadığının bilinmesi, onun gelişiminin
sağlanması açısından bir önem taşımaz. Bir öğrencinin üstün olup olmadığının
tanılanması, bireysel güçlerinin geliştirilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için
gerekli olan eğitim programının geliştirilmesi açısından önemlidir. Tanılama
sürecinde fark edilen öğrencinin ilgileri, öğrenme stilleri gibi bireysel faktörler
öğrenci için doğru programın geliştirilerek doğru müdahalenin yapılmasını sağlar
(Assouline,2003).
Davis (2006), uzmanların üstünlüğü tanılamada kullandıkları iki metodun;
1. Öğrencinin parlak davranışları, hızlı öğrenmesi gibi karakteristik özellikler
taşıması, ailenin de görüş ve gözlemleri göz önüne alınarak öğretmenin
öğrenciyi üstün adayı olarak göstermesi,
2. Standartlaştırılmış IQ testlerinin öğrenciye uygulanması olduğunu
belirtmektedir. Bu iki metot genellikle birlikte kullanılmaktadır. Bunların
dışında bazı okulların üstün öğrencileri belirlenmesinde öğrencilerin IQ
skorlarına bakmaksızın sanat, yaratıcı yazma, müzikal üstünlük gibi
yeteneklerinin göz önünde bulundurulduğu belirtilmektedir.
Davis (2006), Akkanat (2004) ve Assouline (2003) üstünlüğü belirlemede
çeşitli yöntemlerin kullanılması gerektiğini; çünkü yalnızca IQ skoru göz önüne
alındığında bazı yetenekli öğrencilerin gözden kaçabildiğini belirterek, üstünlüğü
belirlemede göz önüne alınması gereken maddeleri:
• Sınıf öğretmeninin veya rehber öğretmenin öğrenciyi aday göstermesi,
• Sınıf öğretmeninin öğrencinin entellektüel, sosyal, duygusal durumu
hakkındaki gözlem ve kanaati,
• Öğrencinin arkadaşlarının gözlem ve kanaatleri (özellikle liderlik ve
psikomotor alanda yetenekli öğrenciler için),
59
• Aile geçmişi ve ailenin görüşü,
• Öğrencinin bilişsel, duyuşsal, devinimsel, duygusal gelişim alanlarındaki
performansı, ilgileri, değerleri, okula karşı tutumu ve müfredat dışı
aktiviteleri,
• Öğrencinin motivasyon durumu ve tercih ettiği öğrenme stilleri,
• Standartlaştırılmış zeka testleri sonuçları olduğunu belirtmektedirler.
1.3.2.2. Üstün Zekalı Çocukların Genel Bilişsel Özellikleri Davaslıgil, Akarsu, Çağlar (2004) Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş
Makaleler Kitabı adlı kitapta yer alan makalelerinde ayrı ayrı üstün zekalı
çocukların bilişsel özelliklerine yer vermişlerdir. Uzun da Üstün Yetenekli Çocuklar
El Kitabı adlı kitabında üstün zekalı çocukların bilişsel özelliklerinden
bahsetmektedir. Uzmanların üstünlerin bilişsel özellikleri hakkındaki görüşleri
incelendiğinde, aşağıda belirtilen maddelerden ortak olarak bahsettikleri
saptanmıştır. Buna göre, üstün zekalı çocukların bilişsel özellikleri şöyledir:
• Konuşma kazanımının erken edinilmesi ve gelişmesi,
• Yaşına göre ileri düzeyde sözel yetenek, kelime bilgisi, akıcı konuşma
yeteneği ve dile hakimiyet,
• Sürekli bir zihni enerji,
• Güçlü bir hafıza ve gözlem gücü,
• Yüksek düzeyde eleştirel ve soyut düşünebilme, akıl yürütme,
problem çözme, planlama becerileri,
• Hızlı öğrenme,
• Okumaya ve kitaplara karşı ilgilinin erken gelişmesi,
• Elde ettiği bilgileri uzun süre aklında tutabilme, detaylı bilgi edinme,
• Bilgiyi kolay transfer edebilme,
• Yüksek motivasyon, merak,
• Yüksek mizah duygusu ve yaratıcılık.
60
1.3.2.3.Üstünlerin Okuma Kazanımları ve Erken Okuma
Olgusu
Üstün zekalı çocukların profilleri incelendiğinde bu çocuklardan bir çoğunun
okumayı ilköğretime başlamadan yıllar önce öğrenebildiği görülmektedir. Ayrıca
erken okuma kazanımı, üstün zekalılığın önemli ipuçlarından biri olarak da
görülmektedir. Üstünlerin okuma kazanımını erken yaşlarda kazanmalarıyla beraber,
okumayı ilköğretime başladığında öğrenen; hatta okumayı öğrenmekte güçlük
yaşayan üstün zekalı öğrencilerin varlığı da bilinmektedir.
Bazı çocuklar okuma kazanımı üzerinde erkenden ve çok hızlı ilerlerler ve bu
çocukların bu farklı durumu araştırmacılar ve okul personeli tarafından dikkate
alınması, üzerine eğilinmesi gereken bir durumdur. Bu çocuklara ‘erken okuyan
çocuklar’ denir (Jackson ve Ruller,1993). Levande (1999) ise, okuma becerisi
üzerinde sıra dışı bir yeteneği olan çocukların üstün okuyucular olduklarını
belirtmektedir. Üstün okuyucular okuma becerisini genellikle gereken zamandan
daha erken bir zamanda kazanırlar, sonraki zamanlarda ise bitmek bilmez bir iştahla
okurlar, okuma düzeyleri olması gereken seviyenin üzerindedir, okuma testlerinde
başarılı olurlar ve ileri derecede kelime bilgisine sahiptirler (Levande,1999).
Okul öncesi dönemlerde olan çocuklardan sözel dili anlama ve kullanma
üzerinde başarılı olmaları beklenir; ancak bazen bazıları üstün bir performans
göstererek okur hale gelir. Küçük yaşlarda okumayı öğrenen çocuklar henüz 3
yaşlarını doldurmadan, çok sayıda sözcüğü tanır hale gelebilirler. 3-4 yaşlarında basit
paragrafları okuyabilirler ve okuduklarını anlayabilirler (Jackson,2003). Üstün
okuyucuların dil yetenekleri, bilişsel yeteneklerinin aynasıdır. Yaşıtlarıyla
karşılaştırıldıklarında ileri bir dil yeteneğine sahip oldukları görülür. Sözcükleri
doğru yerinde ve zamanında, yaratıcı bir şekilde kolaylıkla kullanabilirler, farklı
sözcükler kullanarak komplike cümleler kurabilirler (Levande,1999).
Bir çok üstün çocuğun okuma becerisini vaktinden önce kazandığı
bilinmektedir. Tam olarak hangi yaşta olduğu bilinmemekle birlikte, 2,3 ya da 4
yaşlarında okumayı öğrenebilirler, bu becerilerine hız ve anlam katarak kendilerini
61
geliştirebilirler (Shaughnessy,1994). Levande (1999) de üstün zekalılığın en önemli
işaretlerinden birinin erken okuma olgusu olduğunu belirtmektedir. Levande (1999),
zeka testleriyle üstün olarak tanılanmış çocukların yaklaşık yarısının okul öncesi
dönemde okumayı öğrenmiş olduklarını, neredeyse tamamının ise okula başladıkları
ilk haftalarda okumaya geçtiklerini belirtmektedir. Ancak Jackson üstün zekaya
sahip çocukların bu muhtemel özelliklerine rağmen bir çocuğun vaktinden önce
okuması için üstün bir sözel zeka ne zorunlu, ne de gerekli olduğunu
vurgulamaktadır (Jackson,2003). Lavende’ye (1999) göre ise bu durum,
okuryazarlığın ön plana çıktığı ve dil kullanımının desteklendiği aile ortamında
yetişen üstün çocukların bilişsel gelişimlerine bağlı olarak ilerleyen doğal
gelişimlerinin bir sonucudur.
Uzmanlar erken okuma ve üstün zeka arasındaki bağı net kuramamıştır.
Okuma kazanımını erken yaşlarda kazanan seçkin kişilerin biyografilerinde, onların
zeka düzeylerine de yer verilmiştir. Örneğin John Stuart Mill’in okumayı çok erken
yaşlarda öğrendiği bilinmektedir. Buna ek olarak okumayı erken yaşlarda kazanmış
birçok dahi de vardır. Aynı zamanda Salzer’in Durkin’den aktardığına göre, erken
yaşlarda okumayı öğrenmiş IQ seviyesi 80’lerde olan kişiler de bulunmaktadır
(Salzer,1984).
Tüm bu farklılıklar erken okuma ve üstünlük arasında net bir bağın
olmadığının göstergesidir. Jackson’ın yaptığı araştırmalardan aktardığına göre, 1.
Sınıfa başlamadan önce okumayı öğrenen çocukların genellikle ortalama IQ düzeyi
130 civarıdır. Bu ortalamanın üzerinde bir düzeydir; çünkü 130 IQ seviyesi kişiyi
üstün olarak tanılamanın eşiğidir. Böylece okuma kazanımını erken yaşlarda kazanan
çocukların kısmen ortalamanın üzerinde bir zeka seviyesinin olduğu düşünülebilir;
ancak bu çocukların mutlaka çok ileri düzeyde sözel becerilerinin olduğu ya da ileri
bir akıl yürütme kabiliyetleri olduğu gibi bir genelleme yapmak doğru olmaz
(Jackson,2003). Salzer da (1984) yaptığı araştırmalara dayanarak, üstünlük ile erken
okuma kazanımı arasında net bir bağ olmadığını; ancak üstün performansı olan
bireyleri tanılamada erken okuma olgusunun göz ardı edilmemesini, erken okuma
başarısının önemli bir gösterge olabileceğini vurgulamaktadır.
62
Üstün yetenek ve erken okuma arasında bir bağ olup olmaması ya da başka
bir deyişler erken yaşlarda okumayı öğrenen çocukların üstün olup olmaması, onların
kendilerini geliştirmeleri için verilecek eğitimin kapsamını da önemli derecede
etkilemektedir. Erken okuyan çocukları, diğer tanılama süreçlerinden geçirmeden
direk üstün olarak kabul etmek ve onu bir üstün eğitim programına dahil etmek
yanlış olur. Ancak erken okuyan çocuklara, üstün olsalar da olmasalar da, bu
becerilerini geliştirecek ileri okuma bilgileri mutlaka verilmelidir. Diğer taraftan
sözel ve düşünme becerileri alanında üstün olan çocuklar, mutlaka ileri okuma
becerisine sahip olacaklardır diye bir olgu da yoktur. Üstün sözel zekaya sahip
çocukların da okumayı öğrenmede büyük zorluk yaşayabildikleri görülebilmektedir
(Jackson ve Roller,1993).
1.3.2.4. Erken Yaşlarda Okumayı Öğrenen Çocukların Profili
Uzmanların yaptıkları araştırmalara göre, okumayı erken yaşlarda öğrenen
çocukların bilişsel ve karakteristik özelliklerinin sınıflandırılamamakta, bununla ilgili
net özellikler belirtilememektedir. Örneğin Jackson’a göre 2 yaşındayken sözel dil
gelişlimi çok üstün olan bir çocuğun, 4 yaşına geldiğinde okumayı öğrenmiş
olacağından emin olunamaz. Ancak erken konuşmaya başlayan bir çocuğun 6 yaşına
geldiğinde okuyor olduğu gözlemlenebilir (Jackson,2003; Salzer,1984).
Konu ile ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde erken okuyan çocukların
hem bilişsel hem de çevresel özelliklerinin bu olguda etkili olduğu görülmektedir
(Jackson,2003; Jackson ve Roller, 1993; Salzer,1984).
Erken okuma gelişiminde okuryazarlık kazanımı çocuğun dilin bir çok
yönünde bilgi geliştirdiğini yansıtır. Devamında gelen okuma gelişimi ise çok geniş
kelime bilgisini ve ileri dil bilgisini ortaya koyma yeteneğinin göstergesidir. Bir
çocuğun sözel dil üzerindeki bilgisi, nispeten onun okumadaki başarısını etkileyen en
önemli faktörlerden biridir. Sözel dil bilgisinin bazı bileşenleri, okumaya başlama
için önemlidir; o halde erken okuyan çocukların sözel dil becerileri gelişmiştir diye
bir genelleme yapılabilir (Jackson ve Roller,1993).
63
Jackson’a göre (2003) okumayı zamanından önce öğrenen çocukların akılları
temel bilgi işleme sürecinde daha hızlı ve verimli çalıştığı, okumayı öğrenmelerinden
sonraki kısa bir süre içerisinde genellikle iyi bir sözcük tanılama becerisi
geliştirdikleri, hızlı okuma eğiliminde olduklarını, hızlı okudukları için cümlenin başı
ile sonu arasında daha kolay bağlantı kurdukları ve bunun sonucu olarak
okuduklarını daha iyi anladıklarını belirtmiştir.
Fehrenbach (1991) üstün ve normal çocukların okuduklarını anlamak için
kullandıkları stratejileri karşılaştıran bir test uygulamıştır. Think Alaud Protocol
Analyze adlı bu testtin uygulanması sonucunda üstün ve normal zeka düzeyindeki
tüm çocukların, analizde yer alan tüm stratejileri zaman zaman kullandıklarını; ancak
üstün zekalı çocukların okuduklarını anlama bağlamında tekrar okuma, anlam
çıkarma, yapıyı analiz etme, sonucu kestirmeye çalışma, anlam çıkarma ve içeriği
kendi bilgileriyle ilişkilendirme stratejilerini daha fazla kullandıklarını görmüştür.
Normal zeka düzeyindeki çocukların ise, üstünlere göre daha fazla yanlış özetleme
yaptıkları ve okudukları sözcükleri yanlış söyleme endişesi yaşadıklarını bulmuştur.
Elde ettiği bulgulara dayanarak üstünlerin, normal zeka düzeyindeki çocuklara göre
okuduklarını daha iyi anladıklarını ifade etmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucunda çocukların erken okuma kazanımlarında
çevresel faktörlerin de çok etkili olduğu vurgulanmaktadır. Çocuklar yetişkinlerle
olan konuşmalarından, izledikleri televizyon programlarından, oyuncaklardan,
bilgisayar oyunlarından okur yazarlıkla ilgili keşiflerde bulunurlar. Erken okuyan
çocukların harfler ve sesler üzerinde iyi bilgileri vardır. Ayrıca harflerin ve seslerin
kağıt üzerindeki sembollerini de bilirler, analiz ederler. Tüm bu kazanımları
genellikle çevreleriyle girdikleri informal ilişkiler sonucu kazandıkları
düşünülmektedir. Erken okuyan çocukların ailelerinin çocuklarına genellikle
okuryazarlık gelişimini destekleyen çevresel faktörler sağladıkları, onların
olgunlaşan ilgi ve becerilerine liderlik ettikleri gözlemlenmektedir (Jackson ve
Roller,1993).
Shaughnessy (1994), erken okuyan çocukların hem yüksek bir IQ’ya hem de
destekleyici bir ev ortamına sahip olduklarını vurgulamaktadır. Ailenin çocuğa
64
sağladığı resimli kitapların, dergilerin ve bu gibi yardımcı materyallerin erken okuma
üzerine etkili olduğunu belirterek, erken okuma üzerinde çevresel faktörlerin de etkili
olduğu düşüncesini vurgulamıştır.
1.3.2.5.Erken Okuyan Çocukların Aileleri ve Öğretmenleri
Okumayı erken yaşlarda öğrenen çocukların aileleri ve öğretmenlerinin bu
durumla ilgili çeşitli endişeler yaşadıkları görülmektedir. Aileler, çocuklarının bu
beklenmedik başarıları karşısında büyük bir şaşkınlık yaşamakta ve
endişelenmektedirler. Bu endişelerin sebebi ise, bir çocuğun erken yaşlarda
okumasının ne anlama geldiğini bilmemek, çocuklarının bu başarısını devam
ettirebilmeleri için uygun eğitimin ne olduğunu ve nerede olduğunu bilememek ve
okur halde ya da buna çok yakınken kreşe ya da anaokuluna başlayan çocuklarının
hızlı ilerleyişine yanıt veremeyen bir eğitim sisteminden tatmin olmamaları ve
rahatsız olmalarıdır (Salzer,1994; Shaughnessy,1994).
Bu çocukların öğretmenleri de, aileleriyle aynı endişeyi ve karmaşayı
yaşamaktadırlar. Bazı duyarlı öğretmenler üstünleri ve okumayı erken yaşlarda
öğrenmiş üstünleri fark edebilmekte; bu öğrenciler için mevcut programlarını
değiştirerek onların düzeyine uygun, onlara özel okuma materyalleri sağlamakta,
onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Ancak öğretmenlerin diğer büyük
kısmı bu tür çocukları fark edecek eğitime sahip değildir, bu çocukları fark etseler
bile onlar için ne yapmaları gerektiğini bilmemektedirler. Bu nedenle onlar için de
standart müfredatı uygulamaktadırlar (Shaughnessy,1994).
Bunlara ek olarak bazı öğretmenler ise, okumayı okula başlamadan önce
öğrenmiş olan öğrencilerini zaten hedefe ulaşmış öğrenciler olarak görmekte; sınıf
düzeyinin üstünde olan öğrencilere ek destek sağlamaktansa, sınıf düzeyinin altında
olan öğrencilere ek destek sağlanmasının daha yerinde olduğu gibi yanlış
düşüncelere sahiptirler (Kingore,2002). Oysa her çocuğun kendi hızında ilerleme
hakkı vardır. Eğitim-öğretimin her kolunda olduğu gibi, okuma öğretiminde de
öğrencilerin bireysel farklılıkları dikkate alınmalı; buna göre çeşitli müfredat
farklılaştırmaları yapılmalıdır. Tüm öğrencilerin en azından sınıf düzeyinde okuyor
olması için gerekli desteğin verilmesi ne derece önemliyse, bu hedefe çoktan ulaşmış
65
ileri düzeydeki öğrencilerin bu becerilerinin daha da gelişmesini sağlamak o derece
önemlidir (Kingore,2002).
İlköğretim birinci sınıfta, okuma kazanımını okula başlamadan önce edinmiş
olan öğrencilerin geliştirilmesi gereken ihtiyaçları, diğer sınıf arkadaşlarından
farklıdır. Bu nedenle sınıf öğretmeni müfredatı zenginleştirme ve farklılaştırma
yoluna giderek, bu öğrencilerin de kendi hızlarındaki gelişimlerine destek olmak
zorundadır. Aksi takdirde erken okuyan çocukların bu ileri becerileri gelişemeden,
sönüp gitmektedir (Kingore,2002; Levande,1999).
1.3.2.6.Okumayı Erken Yaşlarda Öğrenen Çocuklar İçin Evde
ve Okulda Yapılabilecek Aktiviteler
Okuma kazanımını erken yaşlarda kazanan çocukların bu becerileri
geliştirilebilir. Bu anlamda aileye, çocuğun devam ettiği kreşe, anaokuluna ya da
başladığı ilköğretim okulu öğretmenlerine çok şey düşmektedir.
Çocuğun yakın çevresiyle girdiği sözel dil iletişimin, dil gelişimine çok şey
kattığı daha önce de belirtilmiştir. Aile çocuklarıyla birlikte yaptığı okumalarda,
onlarla hikayeler üzerine konuşmalı, olayları yorumlamalı, okuduklarını ve
gördüklerini kendi hayatlarıyla ilişkilendirmelerine olanak tanıyan sorular sormalı,
onların da hikayeler anlatmalarını sağlamalı ve anlattıklarını daima dinlemelilerdir.
Bildiğimiz gibi çocuklara kazandırılan yaşantılar dil gelişimini etkilemektedir. Bu
nedenle çocukların dil gelişimini olumlu yönde etkileyen materyallerle (yararlı TV
programları, bilgisayar programları, oyuncaklar gibi…) etkileşim içinde bulunmasına
olanak tanınmalıdır. Aileler okuma yönünden de çocuklarına model teşkil ettiklerini,
çocuklarının kendilerini örnek aldığını unutmamalılardır (Shaughnessy,1994;
Jackson ve Roller,1993; Salzer,1984).
Okulda ise ilk yapılması gereken şey, çocuğun neyi ne kadar bildiğinin tespit
edilmesidir. Okumayı bilen bir çocuğun aynı şeyleri tekrar öğrenmesinin gereği
yoktur; bununla beraber okumayı bilen bir çocuğun dilin o aşamada gerektirdiği tüm
bilgileri bildiğinden de emin olunamaz. Bu çocukların her biri üstün sözel güce sahip
olmayabilir ve üstün eğitim programı için bir aday olmayabilirler; ancak çoğu erken
66
okuyan çocuk iyi bir sözel akıl yürütme yeteneğine sahiptir ve üstünler eğitim
programı için iyi bir aday olabilir. Bu nedenle atılması gereken ilk adım, çocuğun
bulunduğu seviyeyi tespit ederek, sonuca göre bir planlama yapmak olmalıdır. Bu
planlama yapılırken çocuğun entelektüel, sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimi de
mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır (Jackson,2003; Shaughnessy,1994; Jackson
ve Roller,1993).
Kingore’e (2002) göre, okumayı okula başlamadan önce öğrenmiş
öğrencilerine gerçek anlamda yardımcı olabilecek öğretmen, şu soruları
yanıtlayabiliyor olmalıdır;
• İleri düzey okuyucularla üstün okuyucular arasında farklılık var mıdır?
• Bir çocuğun ileri düzey okuyucu olduğu nasıl belirlenir?
• İleri düzey okuyucular için kullanılabilecek materyaller neler olabilir?
• İleri düzey okuyuculara akademik anlamda nasıl yardımcı olunabilir?
Hangi ek kaynaklardan yararlanılabilir?
• Bu öğrencilerin ebeveynleri bu konuda nasıl bilgilendirilebilir ve
çocuklarına yardımcı olmaları sağlanabilir?
Erken okuyan çocuklar için hızlandırma ve zenginleştirme aktiviteleri
yapılmalıdır. Okuma için hızlandırma; çocuğun normalde ilerlemesi gereken
basamaklar üzerinden kendi hızına uygun şekilde ilerlemesine olanak sağlayan
aktivitelere yer vermektir. Okuma için zenginleştirme ise, öğrencinin bulunduğu
seviyeye uygun okuma materyalleri üzerinde derinlemesine çalışma fırsatı sunan
aktiviteleri ifade eder (Levande,1999).
Okuma kazanımını erken yaşlarda kazanan çocuklar, ileriki zamanlar için bu
yeteneklerini verilecek temel bilgilerle geliştirebilirler. Okul öncesi ya da kreş
düzeyinde olan ancak okumayı bilen çocuklar henüz fonolojik sistemi kavramamış
olabilirler. Onlara bu yönde eğitim verilerek bu becerileri yükseltilebilir. Çocuğun
seviyesi belirlendikten sonra, programa çeşitli zenginleştirme aktiviteleri eklenebilir.
Diğerlerinden önemli ölçüde farklı olan erken okuyan çocuklara verilecek olan
eğitimde, çocuğun diğer güçlü yanlarıyla ilişki kurulabilir. Sınıfa konuşmacılar
67
çağırılarak, sevilen çizgi filmlerin kitaba uyarlanmış hallerini tanıtarak, kitap
fuarlarını gezdirerek onların okumaya istekleri artırılabilir. Okuduklarını
değerlendirme ve resmetme, okuduklarında tanıdıkları kitap kahramanlarına uygun
giysiler dizayn etme, hikayenin sonunu değiştirip tekrar yazma, okudukları farklı
hikayelerdeki karakterleri bir araya getirip yeni bir hikaye yazma gibi çocuğun
düzeyine uygun bir çok zenginleştirme aktivitesi programa eklenerek hem onların
yüksek düşünme becerilerini kazanmaları hem de okuma becerilerinin
geliştirilmesine yardımcı olunabilir (Jackson,2003; Shaughnessy,1994; Jackson ve
Roller,1993).
Üstün okuyucular entelektüel içerikli, incelikli dil kullanılan, çok yönlü
karakterleri, görsel açıdan özgün resimleri olan, görsel açıdan özgün resimlere yer
veren, mizahi bir düşünceyle yazılan, karakterler ve olaylar arasında sıra dışı
bağlantıları bulunan ve bilinen bir konu ile ilgili sıra dışı bilgiler veren kitapları
severler. Bununla beraber üstün zekalı çocukların özelliklerini anlatan kitaplar da
kendilerini anlamalarına yardımcı olabilir. Üstün okuyucular için seçilen kitaplarda
bu özellikler göz önünde bulundurulmalıdır (Kingore,2002).
Özellikle daha küçük üstün okuyucular içini zorlayıcı okuma materyalleri
seçilmelidir. Eleştirel ve yaratıcı okumaya yönlendirilmelidirler. Okudukları kitaplar
onların ıraksak ve ileri bilimsel düşünme yönlerini kuvvetlendirmelidir. Üretici,
hayal güçlerini geliştirici kitaplar seçmeye yönlendirilmelidirler. Okuyarak
yapabilecekleri bağımsız proje ödevleri, onların hem mevcut okuma bilgilerinin hem
de bilişsel gelişimlerine katkı sağlayacaktır (Levande,1999).
68
BÖLÜM II: YÖNTEM
2.1. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini 2010-2011 eğitim öğretim yılında İstanbul ilinde yer
alan ilköğretim okullarının birinci sınıfına devam eden öğrenciler oluşturmaktadır.
Araştırmanın örneklemi ise; ülkemizde üstün zekalı olarak tanılanan öğrencilerin bir
arada eğitim gördüğü tek devlet okulu olan Beyazıt Ford Otosan İlköğretim Okulu’na
devam eden 44 birinci sınıf düzeyindeki öğrenci ile araştırmacının kolay ulaşa
bilirliği nedeniyle tercih edilen Küçükçekmece Hayriye Gök İlköğretim Okulu’na
devam eden 35 birinci sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi
toplamda 79 kişidir.
2.2.Veri Toplama Araçları ve Verilerin Toplanması
Araştırmada veri toplamak aracıyla Raven SPM Plus Zeka Testi, Fonolojik
FarkındalıkTesti ve okuma metni kullanılmıştır.
Araştırmacı öncelikle örneklem grubunun yapıldığı sınıflara giderek
öğrencilere kendini tanıtmış ve yapacağı çalışmalardan bahsetmiştir. Yapılan
araştırma eğitim öğretim yılı boyunca aralıklarla yapılan ölçümlerle sürmüştür.
Testler öğrencilere okul idaresi tarafından gösterilen, o ders saati için eğitim-
öğretimin olmadığı sınıflarda uygulanmıştır. Testlerin uygulanma sırası ve verilerin
toplanması aşağıdaki başlıkların verildiği şekildedir.
2.2.1. Fonolojik Farkındalık Testi
Karakelle (1998) tarafından, fonolojik farkındalık düzeyini ölçmek amacıyla
geliştirilen fonolojik farkındalık testi, kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonemleri
birleştirme ve hece birleştirme olmak üzere 4 alt boyuttan oluşmaktadır. Analiz
sürecinde öğrencilerin fonolojik farkındalıkları, hem ayrı ayrı altboyutlar açısından,
hem de tüm alt boyutlarda gösterilen başarı ile hesaplanan toplam fonolojik
farkındalık puanı olarak işleme konulmuştur. Fonolojik farkındalık testinin alt
boyutları şöyledir:
69
Kafiye Tanıma: Bu ölçüm için 10 madde kullanılmıştır. Her bir madde, 1’i
esas, diğer 3’ü seçenek olan 4 sözcükten oluşmaktadır. Denekten son söylenen üç
sözcük içinden, ilk söylenen sözcük ile kafiyeli olan sözcüğü tanıması istenmiştir.
Bütün sözcükler üç harfli gerçek sözcüklerdir.
Fonem Eksiltme: Bu ölçüm için 10 madde kullanılmıştır. Sözcükler,
Türkçede son harfi düştükten sonra da anlamı olan 4 ya da 5 harfli ve 2 heceli
sözcüklerden oluşmaktadır. Denekten uygulamacının söylediği sözcüğü tekrarlaması
ve tekrarladıktan sonra son sesi olmadan yeniden söylemesi istenmiştir.
Fonemleri Birleştirme: Bu ölçüm için 10 madde kullanılmıştır. Sözcükler 2,
3 ya da 4 harfli ve 1 ya da 2 heceli gerçek sözcüklerden oluşmaktadır. Uygulamacı,
sözcükleri oluşturan sesleri tek tek söylemiş, denekten bu sesler birleştiğinde hangi
sözcüğün oluştuğunu söylemesi istenmiştir.
Hece Birleştirme: Bu ölçüm için 10 madde kullanılmıştır. Sözcükler 4, 5, 6
harfli, 2 ve 3 heceli gerçek sözcüklerden oluşmaktadır. Uygulamacı, sözcüğü
oluşturan heceleri tek tek söylemiş, denekten bu heceler birleştiğinde hangi sözcüğün
oluştuğunu söylemesi istemiştir.
2.2.1.1.Fonolojik Farkındalık Testinin Uygulanması
Araştırmanın alt problemlerinden birinin öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin okumaya geçme üzerinde etkili olup olmadığı olduğu için örneklem
grubuna ilk önce fonolojik farkındalık testi uygulanmıştır. Fonolojik farkındalık
okuma bilgisi ile büyük ölçüde ilgili olduğundan, farklı okulda ve farklı sınıflarda
olan öğrencilerin aldıkları eğitimlerin sonucunda fonolojik farkındalık düzeylerinin
etkilenebileceği düşüncesiyle, testler öğrencilere eğitim-öğretim yılının 3. haftası
içinde bireysel olarak uygulanmıştır.
2.2.2. Öğrencilerin Okumaya Geçme Sürelerinin Belirlenmesi
Fonolojik farkındalık testlerinin örneklem grubuna uygulanmasından hemen
sonra, araştırmanın dahil edildiği sınıfların sınıf öğretmenlerine öğrencilerin
isimlerinin bulunduğu listelere verilerek, eğitim-öğretim yılı içerisinde öğrencilerin
70
okumaya geçtiği zamanı not almaları istenmiştir. Araştırmacı süreç içerisinde belirli
aralıklarla öğretmenleri ziyaret ederek, öğretmenlerin aldıkları notları kontrol
etmiştir.
2.2.3.Raven SPM Plus Zeka Testi
Raven’ın Standart Progresif Matrisleri (SPM), Spearman’ın iki faktörlü g
faktör kuramı üzerinde temellendirilmiştir. Bu testin en önemli özelliklerinden bir
tanesi kültürel etkileri en üst düzeyde arındırabilen ve grupça uygulanabilen bir test
olmasıdır (Akt.:Leana,2009).
Raven SPM – Plus versiyonu, önceki versiyonun üstün öğrenciler için tavan
etkisi yarattığı fark edilince geliştirilmiştir (Akt:Acar,2007). Türkiye’de Raven
Standart Progresif Matrisleri – Plus versiyonunun farklı yaşlardaki geçerlik,
güvenirlik ve ön norm çalışmaları Acar (2007) tarafından yapılmıştır.
Testin görsel-mekansal algılama, muhakeme, analiz-sentez yeteneklerini;
zihinsel beceri hızı, dikkat, işleyen hafıza, soyutlama, problem çözme yetisi ve genel
zeka düzeyini ölçtüğü bilinmektedir (Akt:Kaplan,2008).
Test A,B,C,D ve E olarak ayrılmış beş bölümden oluşmaktadır. Her bir
bölümde 12’şer olmak üzere, kolaydan zora doğru sıralanan, toplamda 60 soru
içermektedir. Sorular puzzle tarzı bulmacalar şeklindedir. Her bir soruyu oluşturan
bulmacada eksik bir şekil vardır ve testi alan bireylerden bu eksik şekli, kendilerine
sunulan seçenekler arasından bulmaları istenir.
Kaplan’ın (2008) Raven , Raven ve Court’tan (2004) aktardığına göre,
yapılan geçerlik ve güvenirlilik çalışmaları sonucunda, test sonuçlarının
değerlendirilmesi amacıyla Raven SPM Plus testinde yüzdelik dilimler genel olarak
5 seviyeye ayrılmıştır. Buna göre:
I.Seviye (95. persantil): Aynı kronolojik yaş grubunda yer aldığı kişilerin
%95’inin üzerindeyse kişinin üstün zekalı olduğu,
II. Seviye (90. - 75. persantil):%90’ı ile %75’nin üzerinde ise kişinin ortalama
üstünde bir zeka düzeyine,
71
III. Seviye (25. 50. 75. persantil) : Aynı kronolojik yaş grubunda yer aldığı
kişilerin %25-%75’i ile aynı grupta ise kişinin ortalama zihinsel düzeye,
IV.Seviye (25.-10. Persantil): %25’i ile %10’u ile aynı gruptaysa ortalama altı
zeka düzeyine sahip olduğu,
V. Seviye (5. Persantil): Aynı kronolojik yaş grubunda yer aldığı kişilerin
%5’inin altında ise zihin engelli olabileceği söylenebilir.
2.2.3.1. Raven SPM Plus Zeka Testinin Uygulanması
Araştırmada, örneklem grubunda yer alan üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencileri ayırmak için kullanılan Raven SPM Zeka Testi, beş kişilik sınıflarda
bireysel olarak uygulanmıştır. Bu durumun nedeni çalışılan öğrenci grubunun
ilköğretime henüz yeni başlamaları dolayısıyla kağıt-kalem testlerinde deneyimsiz
olabileceklerinin düşünülmesi ve bu nedenle test maddelerinin nasıl cevaplanacağı,
cevap kağıdına nasıl işaretleneceği gibi konularda çıkabilecek problemlere anında
müdahale edilebilmesi düşüncesidir.
Test sonuçları, öğrencilerin testte yaptıkları doğru sayısının, kronolojik yaşı
ile orantısı göre ayrılmış yüzdelik dilimlerden hangisine girdiğine göre belirlenmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü, yaşıtlarının %95 ve üzerinden daha başarılı
olduğu saptanan öğrenciler üstün zekalı olarak kabul edilmiştir.
2.2.4. Okuma Metni
Milli Eğitim Bakanlığı’nca dağıtılan ilköğretim ikinci sınıf Türkçe ders
kitabının ilk okuma metni olan ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ adlı okuma metni
(Akal,2010), öğrencilerin 1 dakikadaki okuma hızlarını, okuma başarılarını ve
okuma kalitelerini ölçmek amacıyla kullanılmıştır.
Örneklem grubunun okuma hızlarını, okuma başarılarını ve okuma
kalitelerini ölçmek amacıyla ilköğretim ikinci sınıf ders kitabının ilk okuma metni
olan ‘Geceyi Sevmeyen Çocuk’ adlı okuma metninin seçilmesinin nedeni, okuma
metninin Milli Eğitim Bakanlığı’nca çocuklar için uygun bir metin olarak seçilerek
ders kitaplarında yer alması, ölçümün eğitim öğretim yılı sonunda yapılması
72
nedeniyle metnin öğrenci seviyesine uygun olacağı düşüncesi ve ölçüm sonuçlarını
etkilememesi için öğrencilerin daha önce okumadıkları bir okuma metninin seçilmesi
gerekliliğidir.
2.2.4.1.Öğrencilerin Okuma Hızlarının Ölçülmesi
Öğrencilerin 1 dakikadaki okuma hızlarının saptanması için örneklem
grubundaki öğrencilerin tamamının okumaya geçmelerinin tamamlanması ve okuma
becerilerinin geliştirilmesi beklenmiştir. Eğitim- öğretim yılının bitmesinden
yaklaşık 1,5 ay önce bireysel olarak ölçüm yapılmıştır. Öğrencilere daha önce hiç
okumadıkları okuma metni verilmiş ve sesli olarak okumaları istenmiştir.
Öğrencilerin okuma süreleri kronometre ile kontrol edilmiş ve 1 dakika içinde
okudukları doğru kelime sayısı, bir dakikadaki okuma hızları olarak belirlenmiştir.
2.2.4.2.Öğrencilerin Okuma Başarılarının Ölçülmesi
Öğrencilerden, 1 dakikadaki okuma hızlarını ölçmek için kullanılan okuma
metninin tamamını sesli olarak okumaları istenmiştir. Okumalar ses kayıt cihazı ile
kayıt altına alınmıştır. Ses kayıtları dinlenerek öğrencinin tüm metin içinde doğru
okudukları sözcük sayısı bulunmuştur. Tüm metin içinde yer alan sözcük sayısı
içindeki, öğrencinin tüm metin içinde doğru okudukları sözcük sayısının yüzdelik
oranı hesaplanarak öğrencilerin okuma başarıları hesaplanmıştır.
2.2.4.3.Öğrencilerin Okuma Kalitelerinin Belirlenmesi
Araştırmada öğrencilerin okuma kalitelerinin ölçülmesinde, öğrencilerin
okurken yapmış oldukları hata türleri ve bu hataları kaç kez yapmış oldukları baz
alınmıştır. Hata türleri, öğrencilerin okuma başarılarını belirlemek için kullanılan
okuma metni sırasında yapılan kayıtların dinlenmesi ve daha önce yapılan benzer
araştırmalardan (Taşkaya,2010; Demir ve Çaycı, 2006; Erden, Kurtoğlu ve Uslu,
2002) yararlanılarak belirlenmiştir. Buna göre araştırmada okuma kalitesini ölçmede
göz önünde bulundurulan hata türleri;
• Harf atlama hatası (örn: dermiş-demiş),
• Sözcüğü yanlış okuma hatası (örn: tavşanlar-tavuklar),
73
• Harf ekleme ( örn: geceler-geceleri),
• Hece atlama ( örn: yatmasınlar-yatsınlar),
• Harfi yanlış seslendirme ( örn: geceyi-geçeyi),
• Sözcük ekleme-atlama (örn: ‘Çocuk geceyi hiç sevmezmiş.-Çocuk
geceyi sevmezmiş.’ Ya da ‘Ama çocuk uyumak istemezmiş.’- ‘ Ama
çocuk hiç uyumak istemezmiş.’),
olarak belirlenmiştir.
Öğrencilere ait ses kayıtları araştırmacı tarafından teker teker dinlenmiş,
belirlenen hata türlerini kaç kez yaptıkları not edilmiştir.
2.3. Verilerin Çözümü ve Yorumlanması
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistik analiz programı
kullanılmıştır. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotları
(sayı, yüzde, ortalama, standart sapma) kullanılmıştır. Hipotez testleri olarak non-
parametrik testlerden Kruskal Wallis H, Mann Whitney U ve Spearman Non-
Parametrik korelasyon analizleri yapılmıştır. Sonuçlar % 95 güven aralığında,
anlamlılık p < 0, 05 düzeyinde çift yönlü olarak değerlendirilmiştir.
74
BÖLÜM III: BULGULAR
3.1. Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular
Tablo 1. Örneklemin Cinsiyete, Öğrenim Gördükleri Okula ve Zeka Düzeylerine Göre Dağılımı
Frekans Yüzde Cinsiyet Kız 40 56,6
Erkek 39 49,4 Okul Türü BFOİO 44 55,7
HGİO 35 44,3 Zeka Seviyesi Normal 48 60,8
Üstün 31 39,1 Toplam 79 100
BFOİO = Beyazıd Ford Otosan İlköğretim Okulu HGİO = Hayriye Gök İlköğretim Okulu
Örneklem grubunun cinsiyet, öğrenim gördükleri okul ve zeka düzeylerine
göre dağılımı Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı.'de incelenmiştir. Buna göre
araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin 40'ı (% 50,6)
kız, 39'u (% 49,4) erkektir. Öğrencilerin 44’ü (%55,7) Beyazıd Ford Otosan
İlköğretim Okulu öğrencisiyken, 35’i (%44,3) Hayriye Gök İlköğretim Okulu
öğrencisidir. Öğrencilerin 48'i (% 60,8) normal zeka düzeyinde iken; 31'i (% 39,2)
üstün zekalı olarak tanılanmıştır.
Tablo 2. Üstün Ve Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Öğrenim Gördükleri Okullara Göre Dağılımları
Zeka Düzeyi Okul Frekans Yüzde Üstün BFOİO 30 96,7
HGİO 1 3,3 Normal BFOİO 14 29,1
HGİO 34 70,9 Toplam 79 100
Örneklem grubunu oluşturan üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
öğrenim gördükleri okullara göre dağılımı Tablo 2’de incelenmiştir. Buna göre üstün
zekalı olarak tanılanan öğrencilerin 30’u (%96,7) BFOİO öğrencisiyken; 1’i (3,3)
75
HGİO öğrencisidir. Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin ise 14’ü (29,1) BFOİO
öğrencisiyken; 34’ü (70,9) HGİO öğrencisidir.
3.2.Örneklem Grubunun Fonolojik Farkındalık Düzeylerine
İlişkin Bulgular
3.2.1. Cinsiyet Değişkenine Göre;
Tablo 3. Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Cinsiyet N S.T. S.O. U Z Kafiye Tanıma K 40 37,61 1504,50 684,500 -0,945 0,345 E 39 42,45 1655,50 Fonem Eksiltme K 40 38,98 1559,00 739,000 -0,406 0,684 E 39 41,05 1601,00 Fonem Harmanlama K 40 37,98 1519,00 699,000 -0,800 0,424 E 39 42,08 1641,00 Hece Harmanlama K 40 41,8 1672,00 708,000 -0,910 0,363 E 39 38,15 1488,00 Toplam F.F. K 40 38,9 1556,00 736,000 -0,432 0,666 E 39 41,13 1604,00
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık
gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla Mann Whitney-U testi yapılmıştır.
Analiz sonucunda elde edilen bulgulara göre öğrencilerin kafiye tanıma
(U=684,500; p>0,05), fonem eksiltme (U=739,000; p>0,05), fonemleri birleştirme
(U=699,000; p>0,05), hece birleştirme (U=708,000; p>0,05) ve toplam fonolojik
farkındalık puanı ortalamalarının (U=736,000; p>0,05) cinsiyet değişkeni göre grup
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeyleri cinsiyet farklılığına göre değişiklik
göstermemektedir.
76
3.2.2. Zeka Düzeyi Değişkenine Göre; Tablo 4. Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Zeka Düzeyi
Değişkenine Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Zeka Düzeyi N S.T. S.O. U Z Kafiye Tanıma Normal 48 31,54 1514,00 338,000 -4,114 ,000 Üstün 31 53,1 1646,00 Fonem Eksiltme Normal 48 32,5 1560,00 384,000 -3,654 ,000 Üstün 31 51,61 1600,00 Fonem Harmanlama Normal 48 32,54 1562,00 386,000 -3,62 ,000 Üstün 31 51,55 1598,00 Hece Harmanlama Normal 48 35,97 1726,50 550,500 -2,503 ,012 Üstün 31 46,24 1433,50 Toplam F.F. Normal 48 30,24 1451,50 275,500 -4,712 ,000 Üstün 31 55,11 1780,50
Araştırmaya katılan ilköğretim 1. sınıfa devam eden öğrencilerinin toplam
fonolojik farkındalık ve fonolojik farkındalık testinin alt boyutlarından aldıkları puan
ortalamalarının zeka değişkenine göre anlamlı farklılık gösterip göstermediğini
bulmak için yapılan Mann Whitney U Testi sonucunda grup ortalamaları arasındaki
fark hem fonolojik farkındalık testinin tüm alt boyutları için, hem de toplam
fonolojik farkındalık düzeyi için istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur ( Kafiye
Tanıma: U=338,00; p < 0,05; fonem eksiltme: U=384,00; p < 0,05; fonem
birleştirme: U=386,00; p < 0,05; hece birleştirme: U=550,50; p < 0,05; toplam
fonolojik farkındalık düzeyi: U=275,50; p < 0,05). Ortalamalar arasındaki farka göre,
üstün zekalı öğrencilerin kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonemleri birleştirme, hece
birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanları, normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin puanlarından yüksektir.
3.2.3. Öğrenim Gördükleri Okul Değişkenine Göre; Tablo 5. Öğrencilerin Toplam Fonolojik Farkındalık Puanı Ortalamasının Öğrenim Gördükleri Okul Değişkenine Göre
Farklılaşması
F.F. Düzeyi Okul N S.T S.O U Z Toplam F.F. BFOİO 44 47,77 2102,00 428,000 -3,381 ,001 HGİO 35 30,23 1058,00
77
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin toplam
fonolojik farkındalık puanı ortalamalarının öğrenim gördükleri okul değişkenine göre
anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Mann
Whitney-U testi sonucunda grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan
anlamlı bulunmuştur (U=428,00; p < 0,05). Ortalamalar arasındaki farka göre,
FOİO’nda öğrenim gören çocukların toplam fonolojik farkındalık puanı, HGİO’nda
öğrenim gören çocukların toplam fonolojik farkındalık puanından yüksektir.
Tablo 6. Normal Zeka Düzeyine Sahip Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Okul Değişkenine Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyi Okul N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma BFOİO 14 20,64 289,00 184,000 -1,237 0,216 HGİO 34 26,09 887,00 Fonem Eksiltme BFOİO 14 25,71 360,00 221,000 -0,389 0,697 HGİO 34 24 816,00 Fonem Harmanlama BFOİO 14 25,18 352,50 228,500 -0,218 0,828 HGİO 34 24,22 823,50 Hece Harmanlama BFOİO 14 23,75 332,50 227,500 -0,279 0,780 HGİO 34 24,81 843,50 Toplam F.F. BFOİO 14 24,61 344,50 236,500 -0,034 0,973 HGİO 34 24,46 831,50
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden normal zeka
düzeyine sahip öğrencilerin fonolojik farkındalık alt boyutlarından alınan puanlarının
ve toplam fonolojik farkındalık puanlarının okul değişkenine göre farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek amacıyla yapılan Mann Whitney-U testi sonuçlarına
göre, öğrencilerin kafiye tanıma (U=184,000; p > 0,05), fonem eksiltme
(U=221,000; p > 0,05), fonemleri birleştirme (U=228,500; p > 0,05), hece birleştirme
(U=227,500; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puanları ortalamalarının
(U=236,500; p > 0,05) okul türü değişkenine istatististiksel açıdan anlamlı farklılık
göstermediği bulunmuştur.
78
3.3. Örneklem Grubunun Okumaya Geçme Zamanına İlişkin Bulgular
3.3.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre,
Tablo 7. Öğrencilerin Zeka Düzeyleri ile Okumaya Geçme Zamanlarına Göre Dağılımı
Okumaya geçme zamanı Zeka düzeyi ToplamNormal zeka Üstün zeka
Okumayı bilerek geldi Sayı 0 13 13 Yüzde 0,0 % 41,9 % 16,5 %
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler Sayı 10 9 19 Yüzde 20,8 % 29,0 % 24,1 %
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler Sayı 22 7 29 Yüzde 45,8 % 22,6 % 36,7 %
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler Sayı 16 2 18 Yüzde 33,3 % 6,5 % 22,8 %
Toplam Sayı 48 31 79 Yüzde 100,0 % 100,0 % 100,0 %
Normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin 10’unun (%20,8) okumaya okulun
açıldığı haftadan itibaren 7. 8. ve 9.haftalarda, 22’sinin (%45,8) 10. 11. ve
12.haftalarda, 16’sının ise (%33,3) 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçtiği
görülürken; üstün zekalı öğrencilerin 9’unun (%29,0) okumaya 7. 8. ve 9.haftalarda,
7’sinin (%22,6) 10. 11. ve 12.haftalarda, 2’sinin (%6,5) 13. ve üzeri haftalarda
geçtiği, 13’ünün ise (%41,9) okumayı okul eğitimi almadan önce öğrendiği
görülmektedir.
3.3.2. Zeka-Fonolojik Farkındalık Düzeyi Değişkenlerine Göre;
Tablo 8. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Okumaa Geçme Zamanları Değişkenine Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
10 5,700 1,252 24,675
0,000
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
22 4,545 1,765
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
16 1,563
1,632
Fonem Eksiltme 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
10 6,800 2,098 13,018 0,001
79
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
22 4,182 2,754
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
16 2,688 2,152
Fonemleri birleştirme 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
10 6,700 2,312 21,502 0,000
10.11.12haftada okumaya geçenler
22 4,000 1,852
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
16 1,563 1,931
Hece birleştirme 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
10 9,200 1,317 0,293 0,864
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
22 9,273 1,386
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
16 9,000 1,414
Toplam fonolojik farkındalık puanı
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
10 28,400 4,169 30,337 0,000
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
22 22,000 3,767
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
16 14,875 3,557
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonem birleştirme, hece
birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanı ortalamalarının okumaya geçme
zamanları değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini
belirlemek amacıyla Kruskal Wallis H-Testi yapılmıştır.
Test sonuçlarına göre; kafiye tanıma becerisi açısından grup ortalamaları
arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=24,675; p < 0,05). Farklılığın hangi
gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi uygulanmıştır.
Buna göre; 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin
kafiye tanıma puanları, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenlerin kafiye tanıma
puanlarından yüksektir (U=62,50; p < 0,05). 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenlerin
kafiye tanıma puanları, 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenlerin kafiye tanıma
puanlarından yüksektir (U=4,00; p < 0,05). 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen
normal zeka düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma puanları, 13. ve üzeri haftalarda
okumaya geçen ortalama zeka düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma puanlarından
yüksektir (U=38,50; p < 0,05).
80
Sonuçlar fonem eksiltme becerisi açısından değerlendirildiğinde; grup
ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=13,018; p < 0,05). Farklılığın
hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Mann Whitney U testi
sonuçlarına göre; 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonem eksiltme puanları, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen normal
zeka düzeyindeki öğrencilerin fonem eksiltme puanlarından (U=53,50; p < 0,05); 7.
8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonem eksiltme
puanları ise 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen normal zekalı öğrencilerin fonem
eksiltme puanlarından yüksektir (U=13,00; p < 0,05).
Fonem birleştirme becerisi açısından bakıldığında grup ortalamaları
arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=21,502; p < 0,05). Farklılığın hangi
gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi uygulanmıştır.
Buna göre; 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonemleri birleştirme puanları, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarından yüksektir (U=42,00; p <
0,05). 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonemleri birleştirme puanları, 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarından yüksektir (U=8,00; p <
0,05). 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonemleri birleştirme puanları, 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarından yüksektir (U=65,50; p
<0,05).
Hece birleştirme puanı ortalamalarının okumaya geçme zamanları değişkeni
grup ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (KW=0,293; p > 0,05).
Toplam fonolojik farkındalık puanı açısından, grup ortalamaları arasındaki
fark anlamlı bulunmuştur (KW=30,337; p < 0,05). Farklılığın hangi gruptan
kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi uygulanmıştır. Buna göre;
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin toplam
fonolojik farkındalık puanı, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından (U=34,00; p <
81
0,05); 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin toplam
fonolojik farkındalık puanı, 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından yüksektir (U=0,00;
p < 0,05). 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanı ise, 13. ve üzeri haftalarda okumaya
geçen normal zeka düzeyindeki öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından
yüksektir. (U=28,00; p < 0,05).
Tablo 9. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Okumaya Geçme Zamanları Değişkenine Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma
Okumayı bilerek gelen
13
7,846
1,819
8,010
0,046
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
9 5,111 2,315
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
7 5,714 1,799
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
2 4,500 6,364
Fonem eksiltme Okumayı bilerek gelen 13 9,538 1,127 20,604 0,000 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
9 6,778 1,922
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
7 4,429 2,225
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
2 0,000 0,000
Fonemleri birleştirme
Okumayı bilerek gelen 13 9,231 0,725 22,406 0,000 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
9 6,000 2,345
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
7
3,714
0,951
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
2 0,000 0,000
Hece birleştirme Okumayı bilerek gelen 13 10,000 0,000 4,303 0,231 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
9 9,778 0,441
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
7 9,714 0,488
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
2 10,000 0,000
Toplam fonolojik farkındalık puanı
Okumayı bilerek gelen 13 36,615 2,364 22,435 0,000 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler
9 27,667 5,148
10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
7 23,571 2,936
13. ve üzeri haftalarda 2 14,500 6,364
82
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden üstün zeka
düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonem birleştirme, hece
birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanı ortalamalarının okumaya geçme
zamanları değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini
belirlemek amacıyla Kruskal Wallis H-Testi yapılmıştır. Bulgular üstün zeka
düzeyindeki öğrenciler için de benzerlik göstermektedir.
Test sonuçlarına göre; kafiye tanıma becerisi açısından grup ortalamaları
arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=8,010; p < 0,05). Farklılığın hangi
gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi uygulanmıştır.
Buna göre; okula okumayı bilerek başlayan üstün zekalı öğrencilerin kafiye tanıma
puanları, 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin kafiye tanıma
puanlarından (U=20,00; p < 0,05) ve 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen üstün
zekalı öğrencilerin kafiye tanıma puanlarından yüksektir (U=19,00; p < 0,05).
Sonuçlar fonem eksiltme becerisi açısından değerlendirildiğinde; grup
ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=20,604; p < 0,05). Farklılığın
hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi
uygulanmıştır. Buna göre; okuluna okumayı bilerek gelen üstün zekalı öğrencilerin
fonem eksiltme puanları, 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin
fonem eksiltme puanlarından (U=19,00; p < 0,05), 10. 11. ve 12.haftada okumaya
geçen üstün zekalı öğrencilerin fonem eksiltme puanlarından (U=1,50; p < 0,05) ve
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonem eksiltme
puanlarından yüksektir (U=0,00; p < 0,05). 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün
zekalı öğrencilerin fonem eksiltme puanlarının, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen
üstün zekalı öğrencilerin fonem eksiltme puanlarından (U=12,50; p < 0,05) ve 7. 8.
9.hafta okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonem eksiltme puanlarından, 13. ve
üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonem eksiltme
puanlarından yüksek olduğu saptanmıştır (U=0,00; p < 0,05).
Fonem birleştirme puanları açısından bakıldığında da grup ortalamaları
arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=22,406; p < 0,05). Farklılığın hangi
83
gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Mann Whitney U testi sonuçlarına
göre; okuluna okumayı bilerek gelen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme
puanları, 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri
birleştirme puanlarından (U=11,50; p < 0,05), 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen
üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarından (U=0,00; p < 0,05) ve
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri
birleştirme puanlarından yüksektir (U=0,00; p < 0,05). 7. 8. ve 9.hafta okumaya
geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarının da, 10. 11. ve
12.haftada okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin (U=10,50; p < 0,05) ve 13. ve
üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme
puanlarından yüksek olduğu görülmüştür (U=0,00; p < 0,05). 10. 11. ve 12.haftada
okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme puanları 13. ve üzeri
haftalarda okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme
puanlarından yüksektir (U=0,00; p < 0,05).
Sonuçlar hece bileştirme puanları açısından değerlendirildiğinde; grup
ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (KW=4,303; p > 0,05).
Sonuçlar toplam fonolojik farkındalık puanı olarak ele alındığında da grup
ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olduğu görülmüştür (KW=22,435; p < 0,05).
Farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Mann Whitney
U testi sonuçlarına göre; okuluna okumayı bilerek gelen üstün zekalı öğrencilerin
toplam fonolojik farkındalık puanı, 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün zekalı
öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından (U=8,50; p < 0,05), 10. 11. ve
12.haftada okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık
puanından (U=0,00; p < 0,05) ve 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı
öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından yüksektir (U=0,00; p < 0,05). 7.
8. ve 9.hafta okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık
puanının da, 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen üstün zekalı öğrencilerin
(U=11,50; p < 0,05) ve 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen üstün zekalı
öğrencilerin toplam fonolojik farkındalık puanından yüksek olduğu görülmüştür
(U=0,50; p < 0,05).
84
3.3.3. Okul Türü – Fonolojik Farkındalık Değişkenlerine Göre;
Tablo10. Beyazıd Ford Otosan İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplam Fonolojik Farkındalık Puanı Ortalamalarının Okumaya Geçme Zamanları
Değişkenine Göre Farklılaşması Grup N Ort Ss KW P Toplam fonolojik farkındalık puanı
Okumayı bilerek geldi 13 36,615 2,364 34,892 0,0007. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler 11 28,273 4,880 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler 13 23,385 3,355 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
7 13,429 4,962
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden Ford Otosan
İlköğretim Okulu öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanı ortalamalarının
okumaya geçme zamanları değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarına
göre; grup ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=34,892; p < 0,05).
Farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi
uygulanmıştır. Buna göre; okumayı okula başlamadan önce öğrenmiş olan BFOİO
öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanının, 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen
uygulama okulu öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanından (U=9,500; p
< 0,05), 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen BFOİO öğrencilerinin toplam
fonolojik farkındalık puanından (U=0,000; p < 0,05) ve 13. ve üzeri haftalarda
okumaya geçen BFOİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanından
yüksektir (U=0,000; p < 0,05). 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen BFOİO öğrencilerinin
toplam fonolojik farkındalık puanlarının, 10. 11. ve 12. haftada okumaya geçen
BFOİO öğrencilerinden (U=23,000; p < 0,05) ve 13. ve üzeri haftalarda okumaya
geçen BFOİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanlarından yüksektir
(U=1,000; p < 0,05). 10. 11. ve 12. haftada okumaya geçen BFOİO öğrencilerinin
toplam fonolojik farkındalık puanlarının ise 13. ve üzeri haftalarda okumaya geçen
BFOİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanlarından yüksek olduğu
görülmüştür (U=4,500; p < 0,05). Sonuçlara göre BFOİO öğrencilerinin fonolojik
farkındalık düzeyleri ne kadar yüksekse diğerlerine göre okumaya o kadar erken
geçtikleri saptanmıştır.
85
Tablo11. Hayriye Gök ilköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplam Fonolojik Farkındalık Puanı Ortalamalarının Okumaya Geçme
Zamanları Değişkenine Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Toplam fonolojik farkındalık puanı
7. 8. ve 9.hafta okumaya geçenler 8 27,750 4,334 21,343 0,000 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçenler
16 21,563 3,687
13. ve üzeri haftalarda okumaya geçenler
11 15,727 2,453
Tablolar incelendiğinde Hayriye Gök İlköğretim Okulu öğrencilerinin
fonolojik farkındalıklarının okumaya geçme zamanı değişkeni açısından
farklılaşmasının Ford Otosan İlköğretim Okulu öğrencilerine ait sonuçlarla aynı
olduğu görülmektedir.
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden Hayriye Gök
İlköğretim Okulu öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanı ortalamalarının
okumaya geçme zamanları değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarına
göre; grup ortalamaları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (KW=21,343; p < 0,05).
Farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere Mann Whitney U testi
uygulanmıştır. Buna göre; 7. 8. ve 9.hafta okumaya geçen HGİO öğrencilerinin
toplam fonolojik farkındalık puanı 10. 11. ve 12.haftada okumaya geçen HGİO
öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanından (U=21,500; p < 0,05) ve 13.
ve üzeri haftalarda okumaya geçen HGİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık
puanından yüksektir (U=0,000; p < 0,05). 10. 11. ve 12. haftada okumaya geçen
HGİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanının ise 13. ve üzeri haftalarda
okumaya geçen HGİO öğrencilerinin toplam fonolojik farkındalık puanından
yüksektir (U=15,500; p < 0,05). Öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri ne
kadar yüksekse diğerlerine göre okumaya o kadar erken geçtikleri saptanmıştır.
3.4. Örneklem Grubunun 1 Dakikadaki Okuma Hızlarına
İlişkin Bulgular
3.4.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre;
86
Tablo 12. Öğrencilerin 1 Dakikadaki Okuma Hızı Puanları
Ortalamalarının Zeka Düzeyi Değişkenine Göre Farklılaşması
Zeka Düzeyi N S.T S.O U Z Okuma Normal 48 29,65 1423,00 247,000 -4,991 0,000 Hızı Üstün 31 56,03 1737,00
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin 1
dakikadaki okuma hızı puanları ortalamalarının zeka düzeyi değişkenine göre
anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Mann
Whitney-U testi sonucunda grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan
anlamlı bulunmuştur (U=247,00; p < 0,05). Ortalamalar arasındaki farka göre, üstün
zekalı öğrencilerin 1 dakikadaki okuma hızı puanları, normal zeka düzeyine sahip
öğrencilerin 1 dakikadaki okuma hızı puanlarından yüksektir.
3.4.2. Zeka Düzeyi – Fonolojik Farkındalık Düzeyi
Değişkenlerine Göre;
Tablo 13. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri ile 1 Dakikadaki Okuma Hızları Arasındaki İlişkinin
Korelasyon Analizi ile İncelenmesi
Boyutlar N r P Kafiye tanıma 48 0,294 0,042 Fonem eksiltme 48 0,125 0,396 Fonemleri birleştirme 48 0,201 0,171 Hece birleştirme 48 0,044 0,767 Toplam fonolojik farkındalık puanı
48 0,229 0,117
Normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri ile 1
dakikadaki okuma hızları arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı belirlemek için
Spearman Non-Parametrik Korelasyon Analizi yapılmıştır.
Normal zeka düzeyindeki öğrencilere ait sonuçlara göre, öğrencilerin kafiye
tanıma alt boyutu ile 1 dakikadaki okuma hızı puanları arasında %29,4 düzeyinde
pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. (r=0,294; p < 0,05). Buna göre normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma alt boyutu puanı arttıkça 1 dakikadaki okuma
hızı puanı da artmaktadır. Ancak normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonem
87
eksiltme (r=0,125; p > 0,05), fonemleri birleştirme (r=0,201; p > 0,05), hece
birleştirme (r=0,044; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puanları (r=0,229; p
> 0,05) ile 1 dakikadaki okuma hızı arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki
bulunamamıştır.
Tablo 14.Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri ile 1 Dakikadaki Okuma Hızları Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi ile
İncelenmesi Boyutlar N r P Kafiye tanıma 31 0,511 0,003 Fonem eksiltme 31 0,520 0,003 Fonemleri birleştirme 31 0,562 0,001 Hece birleştirme 31 0,075 0,687 Toplam fonolojik farkındalık puanı
31 0,676 0,000
Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri ile 1 dakikadaki
okuma hızlarına arasında bir ilişki olup olmadığını belirlemek için yapılan analiz
sonucunda elde edilen bulgular, normal zeka düzeyindeki çocuklardan elde edilen
sonuçlardan farklılıklar göstermektedir.
Üstün zekalı çocukların kafiye tanıma alt boyutu ile 1 dakikadaki okuma hızı
arasındaki ilişkiyi belirlemek üzere yapılan Spearman Non-Parametrik korelasyon
analizi sonucunda, puanlar arasında %51,1 düzeyinde pozitif yönde (r=0,511; p <
0,05), fonem eksiltme alt boyutu açısından değerlendirildiğinde %52,0 düzeyinde
pozitif yönde (r=0,520; p < 0,05), fonem birleştirme alt boyutu açısından
değerlendirildiğinde %56,2 düzeyinde pozitif yönde (r=0,562; p < 0,05) ve toplam
fonolojik farkındalık puanları açısından değerlendirildiğinde, puanlar arasında %67,6
düzeyinde pozitif yönde (r=0,676; p < 0,05 anlamlı ilişki bulunmuştur. Buna göre,
üstün zekalı öğrencilerin kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonem birleştirme ve toplam
fonolojik farkındalık becerileri arttıkça, 1 dakikadaki okuma hızları da artmaktadır.
Üstün zekalı çocukların hece birleştirme alt boyutu ile 1 dakikadaki okuma hızı
arasındaki ilişkiyi belirlemek üzere yapılan Spearman Non-Parametrik korelasyon
analizi sonucunda ise, puanlar arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki
bulunamamıştır. (r=0,075; p > 0,05).
88
3.5.Örneklem Grubunun Okuma Başarılarına İlişkin
Bulgular
3.5.1. Yalnızca Zeka Düzeyi Değişkenine Göre, Tablo 15. Öğrencilerin Başarı Yüzdesi Puan Ortalamalarının
Zeka Düzeyi Değişkenine Göre Farklılaşması
Zeka Düzeyi N S.T S.O U Z Başarı Normal 48 39,24 1883,50 707,500 -,367 ,714 Yüzdesi Üstün 31 41,18 1276,50
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin başarı
yüzdesi puanları ortalamalarının zeka düzeyi değişkenine göre anlamlı bir farklılık
gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Mann Whitney-U testi
sonucunda grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı
bulunmamıştır (U=707,500; p > 0,05).
3.5.2. Zeka Düzeyi – Fonolojik Farkındalık Düzeyi
Değişkenlerine Göre;
Tablo16. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri ile Öğrencinin Başarı Yüzdesi Arasındaki İlişkinin Korelasyon
Analizi ile İncelenmesi
Boyutlar N r P Kafiye tanıma 48 0,448 0,001 Fonem eksiltme 48 0,035 0,814 Fonemleri birleştirme 48 0,081 0,583 Hece birleştirme 48 0,029 0,845 Toplam fonolojik farkındalık puanı 48 0,201 0,171
Araştırmaya katılan üstün ve normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerin, öğrencilerin hesaplanan başarı yüzdeleri arasındaki
bir ilişki bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla Spearman Non-Parametrik
korelasyon analizi yapılmıştır. Üstün zekalı öğrenciler ile normal zeka düzeyine
sahip öğrenciler ayrı ayrı incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda elde edilen
bulgulara şöyledir:
89
Normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin kafiye tanıma alt boyutu ile başarı
yüzdesi puanları arasında %44,8 düzeyinde pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur.
(r=0,448; p < 0,05). Buna göre, normal zeka düzeyindeki öğrencilerin kafiye tanıma
alt boyutu puanı arttıkça başarı yüzdesi de artmaktadır. Ancak öğrencilerin fonem
eksiltme (r=0,035; p > 0,05), fonemleri birleştirme (r=0,081; p > 0,05), hece
birleştirme (r=0,029; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puanları (r=0,201; p >
0,05) ile okuma başarı yüzdeleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık
bulunmadığı görülmüştür.
Tablo 17. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeyleri ile Öğrencinin Başarı Yüzdesi Arasındaki İlişkinin Korelasyon Analizi ile
İncelenmesi
Boyutlar N r P Kafiye tanıma 31 0,444 0,012 Fonem eksiltme 31 0,287 0,118 Fonemleri birleştirme 31 0,230 0,213 Hece birleştirme 31 0,156 0,401 Toplam fonolojik farkındalık puanı 31 0,422 0,018
Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık puanları ile okumadaki başarı
yüzdeleri arasında ki ilişkinin normal zeka düzeyindeki öğrencilere ait sonuçlarıyla
karşılaştırıldığında ise yalnızca toplam fonolojik farkındalık puanları ile başarı
yüzdeleri arasındaki ilişkisinin farklılık gösterdiği görülmektedir.
Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının ile okumadaki başarı
yüzdeleri arasındaki ilişkiyi belirlemek üzere yapılan Spearman Non-Parametrik
korelasyon analizine sonuçlarına göre, öğrencilerin kafiye tanıma alt boyutu ve
okuma başarı yüzdeleri arasında %44,4 düzeyinde (r=0,444; p < 0,05); toplam
fonolojik farkındalık puanları ile okuma başarı yüzdeleri arasında da %42,2
düzeyinde (r=0,422; p < 0,05) pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Buna göre
üstün zekalı çocukları kafiye tanıma ve toplam fonolojik farkındalık puanları arttıkça
başarı yüzdeleri de artmaktadır. Ancak üstün zekalı çocukların fonem eksiltme
(r=0,287; p > 0,05), fonem birleştirme (r=0,230; p > 0,05) ve hece birleştirme
(r=0,156; p > 0,05) alt boyutu ile okumadaki başarı yüzdeleri puanları arasında
istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
90
3.6. Örneklem Grubunun Okuma Kalitesine İlişkin Bulgular
3.6.1. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi, Harf
Atlama Hatası Değişkenlerine Göre;
Tablo18. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma 1 15 4,000 2,000 5,676 0,059
2 24 4,250 2,454 3 9 2,222 1,787
Fonem eksiltme
1 15 3,933 2,712 0,985 0,611 2 24 4,625 2,946 3 9 3,667 2,784
Fonemleri birleştirme
1 15 3,867 2,949 0,384 0,826 2 24 3,917 2,733 3 9 3,111 2,315
Hece birleştirme
1 15 9,200 1,207 0,069
0,966 2 24 9,083 1,586 3 9
9,333
1,000
Toplam fonolojik farkındalık puanı
1 15 21,000 5,782 1,850 0,397 2 24 21,917 6,990 3 9 18,333 4,153
(1 = Hiç hata yapmayanlar 2 = En fazla 5 kez hata yapanlar 3 = 5-10 kez aralığında hata
yapanlar)
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık puan ortalamalarının harf atlama
hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla Kruskal Wallis H-Testi analizi yapılmıştır.
Analiz sonucunda elde edilen bulgulara göre, normal zeka düzeyindeki
öğrencilerinin kafiye tanıma (KW=5,676; p > 0,05), fonem eksiltme (KW=0,985; p >
0,05), fonemleri birleştirme (KW=0,384; p > 0,05), hece birleştirme (KW=0,069; p >
0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan (KW=1,850; p > 0,05) ortalamalarının
harf atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık
göstermediği bulunmuştur.
91
Tablo19. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma 1 8 7,500 1,927 2,511 0,285
2 17 5,824 2,767 3 6 6,333 2,503
Fonem eksiltme 1 8 8,250 2,252 1,896 0,388 2 17 7,000 2,894 3 6 5,167 4,491
Fonemleri birleştirme
1 8 7,500 2,070 0,613 0,736 2 17 6,235 3,289 3 6 5,667 3,933
Hece birleştirme 1 8 9,875 0,354 1,191 0,551 2 17 9,824 0,393 3 6 10,000 0,000
Toplam fonolojik farkındalık puanı
1 8 33,125 5,303 2,774 0,250 2 17 28,882 8,015 3 6 27,167 8,796
Sonuç üstün zekalı öğrenciler için yapılan analizde de benzer şekildedir.
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden üstün zekalı öğrencilerin
fonolojik farkındalık puan ortalamalarının harf atlama hatasını tekrarlama sayısı
değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla
yapılan Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarına göre, üstün zekalı öğrencilerinin kafiye
tanıma (KW=2,511; p > 0,05), fonem eksiltme (KW=1,896; p > 0,05), fonemleri
birleştirme (KW=0,613; p > 0,05), hece birleştirme (KW=1,191; p > 0,05) ve toplam
fonolojik farkındalık (KW=2,774; p > 0,05) puan ortalamalarının harf atlama
hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermediği
bulunmuştur.
3.6.2. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi ve Sözcüğü Yanlış Okuma Hatası Değişkenlerine Göre,
Tablo20. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcüğü Yanlış Okuma Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine
Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma 1 24 4,000 2,554 0,900 0,638
2 18 3,833 1,886 3 6 2,833 2,483
Fonem 1 24 3,625 3,019 4,905 0,086
92
eksiltme 2 18 5,278 1,809 3 6 3,500 3,886
Fonemleri birleştirme
1 24 3,167 2,548 3,104 0,212 2 18 4,056 2,900 3 6 5,167 2,317
Hece birleştirme
1 24 9,000 1,615 0,281 0,869 2 18 9,278 1,127 3 6 9,500 0,837
Toplam fonolojik farkındalık puanı
1 24 19,792 6,833 2,107 0,349 2 18 22,500 5,393 3 6 21,000 5,831
Araştırmaya katılan ilköğretim birinci sınıfa devam eden normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık puan ortalamalarının sözcüğü yanlış
okuma hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla Kruskal Wallis H-Testi analizi yapılmıştır.
Analiz sonucunda elde edilen bulgulara göre, normal zeka düzeyindeki
öğrencilerinin kafiye tanıma (KW=0,900; p > 0,05), fonem eksiltme (KW=4,905; p >
0,05), fonemleri birleştirme (KW=3,104; p > 0,05), hece birleştirme (KW=0,281; p >
0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının (KW=2,107; p > 0,05)
sözcüğü yanlış okuma hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir
farklılık göstermediği bulunmuştur.
Tablo 21. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcüğü Yanlış Okuma Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 19 15,53 295,00 105,000 -,373 ,709
2 12 16,75 201,00 Fonem Eksiltme 1 19 17,34 329,50 88,500 -1,071 ,284 2 12 13,88 166,50 Fonem Birleştirme 1 19 16,61 315,50 102,500 -,471 ,637 2 12 15,04 180,50 Hece Birleştirme 1 19 16,37 311,00 107,00 -,489 ,625 2 12 15,42 185,00 Toplam F.F. Puanı 1 19 16,92 321,500 96,500 -,712 ,476 2 12 14,54 174,500
93
Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin sözcüğü yanlış
okuma hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini bulmak içinse Mann Whitney-U testi uygulanmıştır. Analiz
sonucunda elde edilen bulgulara göre, üstün zekalı öğrencilerinin kafiye tanıma
(U=105,000; p > 0,05), fonem eksiltme (U=88,500; p > 0,05), fonemleri birleştirme
(U=102,500; p > 0,05), hece birleştirme (U=107,000; p > 0,05) ve toplam fonolojik
farkındalık puan ortalamalarının (U=96,500; p > 0,05) sözcüğü yanlış okuma hatasını
tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
Hem üstün zekalı öğrencilerin hem de normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeyleri sözcüğü yanlış okuma hatasını tekrarlama sayısı
değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermemektedir.
3.6.3. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi ve Harf Ekleme Hatası Değişkenlerine Göre,
Tablo 22. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf Ekleme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 31 26,47 820,50 202,500 -1,328 ,184
2 17 20,91 355,50 Fonem Eksiltme 1 31 25,50 790,50 232,500 -,675 ,500 2 17 22,68 385,50 Fonem Birleştirme 1 31 26,68 827,00 196,00 -1,471 ,141 2 17 20,53 349,00 Hece Birleştirme 1 31 26,03 807,00 216,000 -1,201 ,230 2 17 21,71 369,00 Toplam F.F. Puanı 1 31 26,44 819,50 203,500 -1,296 ,195 2 17 20,97 356,50
Araştırmaya katılan normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinin harf ekleme hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre
anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini bulmak için Mann Whitney-U testi
uygulanmıştır. Test sonuçlarına göre, normal zeka düzeyindeki öğrencilerinin kafiye
tanıma (U=202,500; p > 0,05), fonem eksiltme (U=232,500; p > 0,05), fonemleri
94
birleştirme (U=196,000; p > 0,05), hece birleştirme (U=216,000; p > 0,05) ve
toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının (U=203,500; p > 0,05) harf
ekleme hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık
göstermediği bulunmuştur.
Tablo 23. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harf Ekleme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 19 18,11 344,00 74,000 -1,656 ,098
2 12 12,67 152,00 Fonem Eksiltme 1 19 16,50 322,00 96,000 -,756 ,450 2 12 14,50 174,00 Fonem Birleştirme 1 19 16,74 318,00 100,000 -,574 ,566 2 12 14,83 178,00 Hece Birleştirme 1 19 17,18 326,50 91,500 -1,571 ,116 2 12 14,13 169,50 Toplam F.F. Puanı 1 19 17,68 336,00 82,000 -1,303 ,193 2 12 13,33 160,00
Bulgular üstün zekalı öğrenciler için de benzer şekildedir. Araştırmaya
katılan ortalama zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin
harf ekleme hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini bulmak için yapılan Mann Whitney-U testi sonuçlarına göre, üstün
zekalı öğrencilerinin kafiye tanıma (U=74,000; p > 0,05), fonem eksiltme
(U=96,000; p > 0,05), fonemleri birleştirme (U=100,000; p > 0,05), hece birleştirme
(U=91,500; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının
(U=82,000; p > 0,05) harf ekleme hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından
anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
Hem üstün zekalı öğrencilerin hem de normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeyleri harf ekleme hatasını tekrarlama sayısı değişkeni
açısından anlamlı bir farklılık göstermemektedir.
3.6.4. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi ve Hece Atlama Hatası Değişkenlerine Göre,
95
Tablo 24. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Hece Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma 1 11 4,364 2,618 4,598 0,100
2 35 3,800 2,125 3 2 0,500 0,707
Fonem eksiltme
1 11 4,000 3,066 3,176 0,204 2 35 4,486 2,726 3 2 1,000 1,414
Fonemleri birleştirme
1 11 3,182 2,228 1,774 0,412 2 35 3,829 2,875 3 2 5,500 0,707
Hece birleştirme
1 11 8,636 1,963 1,914 0,384 2 35 9,286 1,126 3 2 10,000 0,000
Toplam fonolojik farkındalık puanı
1 11 20,182 6,014 1,849 0,397 2 35 21,429 6,427 3 2 17,000 1,414
Araştırmaya katılan normal zeka düzeyindeki ve üstün zekalı öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin hece atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkenine
göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini bulmak için Kruskal Wallis H-Testi
uygulanmıştır.
Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin hece
atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık gösterip
göstermediğini bulmak için yapılan analiz sonuçlarına göre, normal zeka
düzeyindeki öğrencilerinin kafiye tanıma (KW=4,598; p > 0,05), fonem eksiltme
(KW=3,176; p > 0,05), fonemleri birleştirme (KW=1,774; p > 0,05), hece birleştirme
(KW=1,914; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının
(KW=1,849; p > 0,05) hece atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından
anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
96
Tablo25. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Hece Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre Farklılaşması
Grup N Ort Ss KW P Kafiye tanıma 1 5 7,200 2,588 0,476 0,788
2 24 6,292 2,196 3 2 5,000 7,071
Fonem eksiltme
1 5 7,800 2,588 0,184 0,912 2 24 6,958 3,057 3 2 5,000 7,071
Fonemleri birleştirme
1 5 7,800 1,924 0,805 0,669 2 24 6,292 3,057 3 2 5,000 7,071
Hece birleştirme
1 5 10,000 0,000 1,296 0,523 2 24 9,833 0,381 3 2 10,000 0,000
Toplam fonolojik farkındalık puanı
1 5 32,800 6,834 1,238 0,539 2 24 29,375 6,671 3 2 25,000 21,213
Sonuçların üstün zekalı öğrenciler açısından da benzerlik gösterdiği
görülmektedir. Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin hece
atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık gösterip
göstermediğini bulmak için yapılan Kruskal Wallis H- Testi sonuçlarına göre , üstün
zekalı öğrencilerinin de kafiye tanıma (KW=0,476; p > 0,05), fonem eksiltme
(KW=0,184; p > 0,05), fonemleri birleştirme (KW=0,805; p > 0,05), hece birleştirme
(KW=1,296; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının
(KW=1,238; p > 0,05) hece atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından
anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
3.6.5. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi ve Harfi Yanlış Seslendirme Hatası Değişkenlerine Göre,
Tablo 26. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harfi Yanlış Seslendirme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine
Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 25 27,96 699,00 201,000 -1,803 ,071
2 23 20,74 477,00 Fonem Eksiltme 1 25 22,82 570,50 245,500 -,875 ,381
97
2 23 26,33 605,50 Fonem Birleştirme 1 25 26,44 661,00 239,000 -1,012 ,312 2 23 22,39 515,00 Hece Birleştirme 1 25 24,74 618,00 281,500 -,145 ,885 2 23 24,24 557,50 Toplam F.F. Puanı 1 25 26,66 641,50 258,500 -,600 ,549 2 23 23,24 534,50
Araştırmaya katılan normal zeka düzeyindeki ve üstün zekalı öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin harfi yanlış seslendirme hatasını tekrarlama sayısı
değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini bulmak için Mann
Whitney-U testi uygulanmıştır.
Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin harfi
yanlış seslendirme hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık
gösterip göstermediğini bulmak için yapılan Mann Whitney-U testi sonuçlarına göre,
normal zeka düzeyindeki öğrencilerinin kafiye tanıma (U=201,000; p > 0,05), fonem
eksiltme (U=245,500; p > 0,05), fonemleri birleştirme (U=239,000; p > 0,05), hece
birleştirme (U=281,500; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan
ortalamalarının (U=258,500; p > 0,05) harfi yanlış seslendirme hatasını tekrarlama
sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
Tablo 27.Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Harfi Yanlış Seslendirme Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 19 16,89 321,00 97,000 -,704 ,481
2 12 14,58 175,00 Fonem Eksiltme 1 19 18,29 347,50 70,500 -1,828 ,068 2 12 12,38 148,50 Fonem Birleştirme 1 19 18,76 356,50 61,500 -2,151 ,031 2 12 11,63 139,50 Hece Birleştirme 1 19 16,39 311,00 107,000 -,489 ,625 2 12 15,42 185,00 Toplam F.F. Puanı 1 19 18,58 353,00 65,000 -1,955 ,046 2 12 11,92 143,00
98
Sonuçlara üstün zekalı öğrenciler açısından bakıldığında sonuçların farklılık
gösterdiği görülmüştür. Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin
harfi yanlış seslendirme hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık
gösterip göstermediğini bulmak için yapılan Mann Whitney-U testi sonuçlarına göre,
üstün zekalı öğrencilerinin kafiye tanıma (U=97,000; p > 0,05), fonem eksiltme
(U=70,500; p > 0,05) ve hece birleştirme (U=107,000; p > 0,05) puan ortalamalarının
harfi yanlış seslendirme hatasını tekrarlama sayısı değişkeni açısından anlamlı bir
farklılık göstermediği bulunurken; öğrencilerin fonemleri birleştirme (U=61,50; p <
0,05) ve toplam fonolojik farkındalık düzeyleri puan ortalamalarının (Mann Whitney
U=65,00; p < 0,05) harfi yanlış seslendirme hatasını tekrarlama sayısı değişkeni grup
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Ortalamalar
arasındaki farka göre, hatayı hiç yapmayan üstün zekalı öğrencilerin fonemleri
birleştirme be toplam fonolojik farkındalık puanları, hatayı en fazla 5 defa yapan
üstün zekalı öğrencilerin fonemleri birleştirme puanlarından yüksektir.
3.6.6. Zeka Düzeyi, Fonolojik Farkındalık Düzeyi ve Sözcük Ekleme-Atlama Hatası Değişkenlerine Göre;
Tablo 28. Normal Zeka Düzeyindeki Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcük Ekleme-Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine
Göre Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 39 25,74 1004,00 127,00 -1,294 ,196
2 9 19,11 172,00 Fonem Eksiltme 1 39 25,15 981,00 150,00 -,680 ,496 2 9 21,67 195,00 Fonem Birleştirme 1 39 25,67 1001,00 130,00 -1,215 ,224 2 9 19,44 175,00 Hece Birleştirme 1 39 24,76 965,50 165,500 -,310 ,757 2 9 23,39 210,50 Toplam F.F. Puanı 1 39 25,95 1012,00 119,00 -1,496 ,135 2 9 18,22 164,00
Araştırmaya katılan normal zeka düzeyindeki ve üstün zekalı öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin sözcük ekleme-atlama hatasını tekrarlama sayısı
99
değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini bulmak için Mann
Whitney-U testi uygulanmıştır.
Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin
sözcük ekleme-atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık
gösterip göstermediğini bulmak için yapılan Mann Whitney-U Testi sonuçlarına
göre, normal zeka düzeyindeki öğrencilerinin kafiye tanıma (U=127,000; p > 0,05),
fonem eksiltme (U=150,000; p > 0,05), fonemleri birleştirme (U=130,000; p > 0,05),
hece birleştirme (U=165,500; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan
ortalamalarının (U=119,000; p > 0,05) sözcük ekleme-atlama hatasını tekrarlama
sayısı değişkeni açısından anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
Tablo 29. Üstün Zekalı Öğrencilerin Fonolojik Farkındalık Düzeylerinin Sözcük Ekleme-Atlama Hatasını Tekrarlama Sayısı Değişkenine Göre
Farklılaşması
F.F. Düzeyleri Grup N S.T S.O U Z Kafiye Tanıma 1 18 16,89 304,10 101,000 -,654 ,513
2 13 14,77 192,00 Fonem Eksiltme 1 18 16,50 297,00 108,000 -,373 ,709 2 13 15,31 199,00 Fonem Birleştirme 1 18 16,42 295,50 109,500 -,303 ,762 2 13 15,42 200,50 Hece Birleştirme 1 18 17,14 308,50 96,500 -1,413 ,158 2 13 14,42 187,50 Toplam F.F. Puanı 1 18 16,86 303,50 101,500 -,623 ,533 2 13 14,81 192,50
Analiz sonuçları üstün zekalı öğrenciler açısından bakıldığında da benzer
şekildedir. Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin sözcük
ekleme-atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkenine göre anlamlı farklılık gösterip
göstermediğini bulmak için yapılan Mann Whitney-U Testi sonuçlarına göre, üstün
zekalı öğrencilerinin kafiye tanıma (U=101,000; p > 0,05), fonem eksiltme
(U=108,000; p > 0,05), fonemleri birleştirme (U=109,500; p > 0,05), hece birleştirme
(U=96,500; p > 0,05) ve toplam fonolojik farkındalık puan ortalamalarının
100
(U=101,500; p > 0,05) sözcük ekleme-atlama hatasını tekrarlama sayısı değişkeni
açısından anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur.
101
SONUÇ
Yapılan çalışmada ilköğretim birinci sınıf üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma başarıları üzerine etkisi
karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Öğrencilerin okuma başarıları; okumaya geçme
zamanları, okuma hızları, okuma kaliteleri olarak değerlendirilmiş; okuma kaliteleri
öğrencinin okuma metnindeki yanlışsız okudukları sözcük sayısına göre hesaplanan
başarı yüzdeleri ve okurken yapmış oldukları hata türleri ile bu hataları
tekrarladıkları sayı aralığı olarak ele alınmıştır. Bunlara ek olarak öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin cinsiyet, zeka düzeyi ve öğrenim gördükleri okul
değişkenleri açısından farklılık gösterip göstermediği de incelenmiştir.
Çalışmada öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin cinsiyet
değişkenine göre farklılaşma göstermediği belirlenmiştir. Bu bulgu Üstün ve
Karaman’ın (2011) yapmış oldukları çalışmada elde ettikleri bulgularla uyumludur.
Çocukların fonolojik farkındalıklarının cinsiyet değişkenine göre farklılaşmamasının
nedeninin, bu farkındalığın gelişmesinde çocukların doğumları itibariyle içinde
yaşadıkları çevrenin onların dil gelişimine olan katkısı olması (Mannt,1986) ve
çocukların okulda ve evde kazandıkları okuma –yazma hazırlık deneyimlerinin kız
ve erkek çocuklar arasında aynı etkiyi yarattığı düşüncesidir.
Zeka değişkenine göre yapılan değerlendirmeler sonucunda elde edilen
bulgulara göre; üstün zekalı çocukların uygulanan fonolojik farkındalık testinin
hem tüm alt boyutlarından elde ettikleri puanların hem de toplam fonolojik
farkındalık puanlarının normal zeka düzeyindeki çocuklardan daha yüksek olduğu
görülmüştür. Alan yazında görüldüğü üzere öğrencilerin okul öncesi dönemde
aldıkları eğitimler (Beauchet ve ark.,2010), doğumları itibariyle kazandıkları dil
deneyimleri (Mannt,1986), ailelerinin sosyo-kültürel özellikleri (Karaman,2006) gibi
etmenler çocukların fonolojik farkındalık gelişimi üzerinde etkili olabilmektedir.
Yapılan araştırmaya dahil edilen öğrencilerin öğrenim gördükleri okullar İstanbul’un
farklı bölgelerinde bulunan okullar olmakla birlikte bu öğrencilerin okul öncesi
eğitimi alıp almamış olmaları, ailelerinin sosyo-kültürel özellikleri ile ilgili bilgi
edinilmemiş ve bu faktörlerin etkisi araştırmaya dahil edilmemiştir. Bununla beraber
102
çalışılan örneklemde yer alan üstün zekalı grubun %97,7’si tek bir okulda öğrenim
görmektedir. Bu nedenle araştırmada üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin, normal zeka düzeyindeki öğrencilerden yüksek çıkmasının nedeninin,
yukarıda bahsedilen olası nedenlerden de kaynaklanabileceği düşünülmüş; zeka
faktörünün etkisini açık bir şekilde görebilmek için;
1. Zeka faktörü göz önüne alınmadan, HGİO öğrencileri ile BFOİO
öğrencilerinin fonolojik farkındalık düzeyleri,
2. Üstün zeka faktörünün etkisini engellemek için, HGİO’nda yer alan
normal zeka düzeyindeki öğrencilerle, BFOİO’nda yer alan normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri karşılaştırılmıştır.
Bulgulara göre, zeka faktörü göz ardı edilerek öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerine okul türü açısından bakıldığında, BFOİO öğrencilerinin
fonolojik farkındalık düzeylerinin, HGİO öğrencilerinin fonolojik farkındalık
düzeylerinden yüksek olduğu görülmüştür. Okullar arasındaki üstün zeka faktörünü
göz ardı edip, HGİO ‘ndaki normal zeka düzeyindeki öğrencilerle, BFOİO’ndaki
normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri
karşılaştırıldığında ise iki okulun öğrencileri arasında fonolojik farkındalık düzeyi
açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. O halde iki grubun fonolojik farkındalık
düzeylerinin farklılaşmasının sebebinin üstün zekalı öğrenciler olduğu ve zeka
düzeyinin öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri üzerinde etkili bir faktör
olduğu söylenebilir.
Yapılan literatür taramasında üstün zekalı çocukların fonolojik farkındalık
gelişimleri ile ilgili yapılmış bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ancak çocukların
fonolojik farkındalık gelişim süreci, fonolojik farkındalık görevlerinin yapısı, okuma
becerisinin kazanımı ve üstün zekalı çocukların özelliklerine dair yapılmış çalışmalar
incelendiğinde, elde edilen bulgunun üstün zekalı olmanın doğal bir sonucu olduğu
fark edilmektedir. Örneğin üstün zekalı çocukların bilişsel özellikleri incelendiğinde
konuşma becerisinin erken kazanımı, gelişmiş dil becerileri, geniş bir kelime
bilgisine sahip olma gibi ileri dil becerilerinin belirtildiği görülmektedir
(Davaslıgil,2004;Akarsu,2004). Levande (1999) bunun nedeninin üstün zekalı
103
çocukların dil gelişimlerinin, bilişsel gelişimlerinin aynası olduğunu ifade ederek
açıklamaktadır. Çocukların okuma becerisini kazanmaları için ön şart olarak kabul
edilen fonolojik farkındalık (Chard ve Dickson,1999) ise dilin yapısının
farkındalığıdır ve çocukların dil gelişimiyle beslenir (Mannt,1986). Levande (1999),
üstün zekalı çocukların bir çoğunun bu nedenle okumayı gerekenden çok daha erken
yaşlarda öğrendiklerini, bu durumun okuryazarlığın ön plana çıktığı ve dil
kullanımının desteklendiği aile ortamında yetişen üstün çocukların bilişsel
gelişimlerine bağlı olarak ilerleyen doğal dil gelişimlerinin bir sonucu olduğunu
belirtmektedir. Alan yazındaki tüm bu ifadeler dil gelişimiyle şekillenen ve okuma
becerisinin kazanımının temeli olan fonolojik farkındalığın, üstün zekalı çocuklarda,
normal zeka düzeyindeki çocuklardan daha yüksek olmasının nedenini
açıklamaktadır.
Bunlara ek olarak fonolojik farkındalık becerisi tek ve homojen bir yetenek
değildir, farklı zamanlarda gelişen, farklı özelliklerden oluşan hetorojen bir beceridir.
Fonolojik farkındalık görevleri çok karmaşık veya basit görevler olabilmekte ve
farklı bilişsel düzeylerin işe koşulmasını gerektirmektedir (Karakelle,1998). Bu
nedenle bilişsel düzeyleri daha yüksek olan üstün çocuklar, fonolojik farkındalığın
gerektirdiği daha karmaşık görevlerde başarı göstererek, normal zeka düzeyindeki
çocuklara göre daha yüksek farkındalık gösterebilirler.
Son olarak Karakelle (1998) ve Adams (1994), yapmış oldukları
çalışmalarda, çocukların okuma becerisini kazabilmeleri için zihinsel yaş faktörünün
önemli bir etken olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü çocukların okuma ilgili ön
bilgilerinin gelişebilmesi için, onların belli bir zihinsel yaşa erişmiş olması
gerekmektedir. Okuma becerisinin kazanılmasına ilişkin en önemli bilgi fonolojik
farkındalık bilgileridir (Beuchet ve arkadaşları,2010; Blachman,2000; Chard ve
Dickson,1999; Karakelle,1998; Adams,1994) ve normal zeka düzeyindeki
çocuklardan daha yüksek zihinsel yaşa sahip üstün zekalı çocukların okumanın
temeli olarak kabul edilen fonolojik farkındalık becerisi açısından daha yüksek başarı
gösteriyor olması, Karakelle (1998) ve Adams’ın (1994) yapmış oldukları
çalışmalardan elde ettikleri sonuçlarla tutarlıdır.
104
Yapılan çalışmanın bir diğer alt problemi; üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının okumaya geçme sürelerine göre
farklılaşıp farklılaşmadığıdır. Bu bağlamda çalışmada;
1. Üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin okumaya geçme
süreleri karşılaştırılmış,
2. Üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okumaya
geçme sürelerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı,
3. Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin, öğrencilerin okumaya geçme zamanlarına göre farklılaşıp
farklılaşmadığı araştırılmıştır.
Yapılan analizlerden elde edilen bulgulara göre üstün zekalı öğrencilerin
normal zeka düzeyindeki öğrencilere göre daha kısa zamanda okumaya geçtikleri
görülmüştür. Araştırmaya katılan üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin, normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinden yüksek olması; üstün zekalı öğrencilerin normal zeka düzeyindeki
öğrencilere göre daha kısa zamanda okumaya geçmiş olmalarıyla ilişkilendirilebilir
ve bu durum literatürde belirtilen fonolojik farkındalık ile okuma becerisinin
kazanımı arasındaki ilişkiyi destekler niteliktedir (Blachman, 2000; Karakelle,1998;
Adams,1994; Chard ve Dickson,1999).
Üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeylerinin okumaya geçme zamanlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını
belirlemek için yapılan analizlerden elde edilen bulgular benzerlik göstermektedir.
Her iki zeka düzeyi grubunda yer alan öğrencilerin de kafiye tanıma, fonem eksiltme,
fonem birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanları ne kadar yüksekse,
okumaya o kadar erken geçtikleri bulunmuştur. Ancak fonolojik farkındalık
becerilerinden hece birleştirme becerisinin hem üstün hem de normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin okuma becerisini kazanmalarına göre farklılaşmadığı
görülmüştür. Blachman (2000), fonolojik farkındalık görevlerinden her birinin
çocukların okuma becerisini kazanmalarıyla direk ilişkili olmadığını, bazılarının
diğer becerileri yapabilmek için basamak teşkil ettiğini belirtmektedir. Mannt da
105
(1986) hece farkındalığının okuma kazanımıyla direk ilişkili olmadığını, doğal
bilişsel gelişimin bir sonucu olduğunu belirtmektedir. Yapılan çalışmada hece
birleştirme görevi ile okuma becerisinin kazanımı arasında bir ilişki
bulunamamasının nedeni bu durum olabilir.
Öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okumaya geçme süreleri
üzerinde farklılaşıp farklışmama durumunun araştırmanın sürdürüldüğü iki farklı
okul açısından değişiklik gösterip göstermediğini belirlemek için yapılan analiz
sonuçlarında her iki okulda da fonolojik farkındalık düzeyi yüksek olan öğrencilerin
diğerlerine göre daha kısa sürede okumaya geçtikleri görülmüştür. Yapılan
analizlerden elde edilen tüm bulgular, alanla ilgili uzmanların ve ülkemizde bu
konuyla ilgili çalışma yapmış araştırmacıların da belirttiği gibi fonolojik
farkındalıkla okuma becerisinin kazanımı arasındaki ilişkiyi destekler niteliktedir
(Beauchet ve arkadaşları,2010; Erdoğan,2009; Blachman,2000; Chard ve
Dickson,1999; Karakelle,1998; Adams,1994).
Çalışmada yer alan alt problemlerden bir diğerleri ise üstün ve normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının okuma hızları ve okuma
başarıları değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığıdır.
Üstün zekalı öğrencilerin okuma hızlarıyla, normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin okuma hızlarını karşılaştırmak için yapılan analizden elde edilen
bulgulara göre, üstün zekalı öğrenciler normal zeka düzeyindeki öğrencilere göre
daha hızlı okumaktadırlar. Bu durum üzerinde fonolojik farkındalığın etkisinin olup
olmadığını belirlemek amacıyla üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrenciler ayrı
gruplarda incelenerek, fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma hızlarına göre
farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarının üstün ve normal
zeka düzeyindeki çocuklar için farklılık gösterdiği görülmüştür. Yapılan analizlerden
elde edilen bulgulara göre, normal zeka düzeyindeki öğrencilerin yalnızca kafiye
tanıma puanlarının okuma hızlarına göre farklılaştığı görülürken; üstün zekalı
öğrencilerin kafiye tanıma, fonem eksiltme, fonem birleştirme ve toplam fonolojik
farkındalık puanlarının öğrencilerin okuma hızlarına göre farklılaştığı; öğrencilerin
puanları arttıkça okuma hızlarının da arttığı görülmüştür. Üstün ve normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının okuma başarılarına göre
106
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan analiz bulgularında da üstün ve
normal zeka düzeyindeki öğrenciler açısından benzer farklılıklar olduğu
görülmektedir. Normal zeka düzeyindeki öğrencilerin yalnızca kafiye tanıma
puanları ile okuma başarıları arasında bir ilişki bulunmuş; kafiye tanıma becerileri
arttıkça okuma başarılarının da arttığı saptanmıştır. Üstün zekalı öğrencilerin ise
kafiye tanıma becerilerinin yanında toplam fonolojik farkındalık düzeylerinin de
okuma başarılarıyla ilişkili olduğu, bu becerilerdeki puanları arttıkça okuma
başarılarının da arttığı saptanmıştır. Ancak üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin okuma başarıların karşılaştırılması amacıyla yapılan analizde üstün ve
normal zeka düzeyindeki öğrencilerin okuma başarıları üzerinde anlamlı bir
farklılığa rastlanmamıştır. Yani öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin
okuma hızı ve okuma başarısı üzerinde etkisi üstün ve normal zeka düzeyindeki
öğrenciler arasında farklılaşma göstermesine rağmen, bu farklılık üstünlerin okuma
hızlarının normal zeka düzeyindeki öğrencilerin okuma hızlarından daha yüksek
olmasını sağlamış; ancak okuma başarılarının normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
okuma başarısından daha yüksek olmasını sağlamamıştır.
Blachman (2010) ve Chard&Dickson’ında (1999) belirttiği gibi kafiye bilgisi
fonolojik farkındalık becerilerinin temelidir ve fonolojik farkındalık becerileri düşük
karmaşadan yüksek karmaşaya doğru bir yol izler. Daha karmaşık düzeyde olan
becerilerin yapılabilinmesi için, daha yüksek bilişsel düzeylerin işe koşulması
gerekmektedir (Karakelle,1998). Bununla beraber Adams (1994), analitik ve
mantıksal düşünme becerisinin çocukların okuma kazanımı üzerindeki başarısının
tamamlayıcısı olduğunu ifade eder. Karakelle’nin (1998) ‘Okuma Kazanımını
Etkileyen Bilişsel Faktörler’ adlı çalışmasında elde ettiği bulgulara göre öğrencilerin
okuma hızları üzerinde en etkili faktör harflere duyarlılık ve fonolojik farkındalığın
toplam etkisidir. Harfleri tanıyıp isimlendirebilen, harf sesleri ve ses birleşimlerine
duyarlı olan öğrenciler daha akıcı ve daha hatasız okuyabilmektedirler. Karakelle’nin
2004 yılında yayımlanan, öğrencilerin okumayı henüz öğrenmeden önce belirlenen
harf bilgisinin ve fonolojik farkındalık düzeyinin, okuma becerisi kazanıldıktan
sonraki okuma akıcılığı ile ilişkisini açıklayan makalesinde; sene başında ölçülen
harf bilgisi ve fonolojik farkındalık düzeyinin, sene sonundaki okuma akıcılığı
107
üzerinde etkili olduğunun görüldüğü belirtilmiştir. Fonolojik duyarlılığı daha yüksek
olan çocuklar, bu görevlerde başarılı olmayan veya yalnızca birinde başarılı olanlara
göre sene sonunda daha akıcı okumaktadır (Akt:Erdoğan,2009). Karakelle (1998)
çalışmasında, uyarıcıların yani kelimelerin işlenme becerisinin de ilk okuma süreci
üzerinde etkili olduğunu vurgulamaktadır. Zeka kavramının tanımı incelendiğinde
analitik, mantıksal ve sentezci gibi üst düzey becerilere sahip olma; daha hızlı, daha
etkili tepki verebilme ve akıcı düşünme yeteneği gibi kavramlarla açıklandığını
görülmektedir (Leana,2009;Köksal,2007;Davis,2006). O halde üstün zekalı
öğrencilerin okuma hızlarının normal zeka düzeyindeki öğrencilerden fazla
olmasının, okuma hızları ve okuma başarıları üzerinde fonolojik farkındalık
becerilerinin etkisinin farklılık göstermesinin nedeni, üstün zekaları nedeniyle
fonolojik farkındalığın gerektirdiği daha karmaşık becerileri okuma sırasında daha
etkin kullanıyor olmaları ile açıklanabilir.
Çalışmanın son alt problemi üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma kalitelerine göre farklılık gösterip
göstermediğidir. Öğrencilerin okuma kaliteleri, okurken yapmış oldukları hata türleri
(harf atlama, sözcüğü yanlış okuma, harf ekleme, sözcük ekleme-atlama, harfi yanlış
seslendirme) ve bu hataları tekrarlama sayıları bağlamında ele alınmıştır. Yapılan
analiz sonucunda hem üstün hem de normal zeka düzeyine sahip öğrencilerin
fonolojik farkındalıklarının, öğrencilerin metin okumada harf atlama, sözcüğü yanlış
okuma, harf ekleme, sözcük ekleme-atlama hatalarına göre farklılaşmadığı
görülmüştür. Ancak harfi yanlış seslendirme hata türünde normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin farklılık göstermezken, üstün zekalı
öğrencilerin fonem birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanlarının farklılık
gösterdiği bulgusuna rastlanmıştır. Elde edilen bulgulara göre üstün zekalı
öğrenciler, fonem birleştirme ve toplam fonolojik farkındalık puanları arttıkça harfi
yanlış seslendirme hatasını daha az yapmaktadırlar.
Erdoğan (2009) konu ile ilgili yapmış olduğu araştırmadan elde ettiği
bulgularında, öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma becerisini
kazanmalarıyla ilişkili olduğunu; ancak dönem ortası ve dönem sonunda ölçülen
okuma başarıları ile ilişkili olmadığını aktarmaktadır. Okurken yapılan hatalar
108
konusunda çalışma yapan araştırmacılar harf, hece ve sözcük atlama –ekleme gibi
hataların kaynağının çoğunlukla hızlı okuma telaşı, dikkatsizlik ve ilgisizlikten
kaynaklandığını belirtmektedirler. Bununla beraber benzer harfleri karıştırma
suretiyle de yapmış oldukları harfi yanlış seslendirme hatası yapısal olarak diğer hata
türlerinden farklıdır. Nedenlerinin dikkatsizliğin yanında okumayı yeni öğrenmiş
olmaları nedeniyle harflerin okunuşunu tam olarak bilmemeleri yani harf bilgisinin
zayıflığı olarak ifade edilmektedir. (Taşkaya,2010; Çaycı ve Demir,2006). Yapılan
analiz bulgularına göre üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeyleri
normal zeka düzeyindeki öğrencilerden fazladır. Üstün zekalı öğrenciler okuma
becerisini normal zeka düzeyindeki öğrencilerden daha kısa sürede kazanmış ve
üstün zekalı öğrenci grubunun yarısına yakınının okumayı daha uzun zamandır
biliyor olması nedeniyle okuma deneyimleri normal zeka düzeyindeki öğrencilere
göre daha fazladır. Üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinin harfi yanlış seslendirme hata türüne göre farklılaşma
durumunun değişiklik göstermesinin nedeninin bu durumdan kaynaklandığı
düşünülmektedir. Üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik
farkındalık düzeylerinin hatasız okudukları sözcük sayısı göz önüne alınarak
hesaplanan okuma başarı yüzdeleri değişkenine göre bazı farklılıklar göstermelerine
karşın; iki grubun okuma başarıları arasında anlamlı bir farklılığın olmaması;
bununlar beraber yalnızca bir hata türünde fonolojik farkındalığı daha yüksek olan
üstün öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının farklılaşma göstermesi, öğrencilerin
fonolojik farkındalık düzeylerinin onların okuma başarısı üzerine etki edebileceği;
ancak belirleyici faktör olmadığını göstermektedir.
Özetle araştırmadan elde edilen sonuçlara göre;
1. Zeka, fonolojik farkındalık gelişiminde etkili bir kavramdır.
2. Üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin fonolojik farkındalık
düzeyleri, onların okumaya geçme süreleri üzerinde etkilidir.
3. İlköğretim 1. sınıf düzeyinde, normal zeka seviyesinde bulunan öğrenciler
okuma sırasında daha basit karmaşada yer alan fonolojik farkındalık
görevlerini etkin olarak kullanırken; üstün zekalı öğrenciler daha yüksek
karmaşada da yer alan görevleri etkin olarak kullanmaktadırlar.
109
4. Daha yüksek bilişsel yeterlilik gerektiren fonolojik farkındalık görevlerinde
gösterilen başarı, okumanın daha hızlı olmasını sağlamaktadır.
5. Fonolojik farkındalık, okuma başarısı ve kalitesi üzerinde etkili olabilir;
ancak belirleyici faktör değildir, yorumları yapılabilir.
Yapılan araştırma sonucunda hem üstün hem de normal zeka düzeyindeki
öğrencilerin fonolojik farkındalık düzeylerinin okuma becerisini kazanmalarıyla
ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca okul öncesi dönemdeki çocuklara verilen
fonolojik farkındalık eğitiminin, çocukların fonolojik farkındalık gelişimleri
açısından oldukça yararlı olduğunu vurgulanmaktadırlar (Beauchet ve
arkadaşları,2010; Lane ve arkadaşları,2002; Chard ve Dickson,1999; Yopp,1992).
Hatta Rieff ve Stern (2010), erken teşhis edilmiş dislektik çocuklara verilen fonolojik
farkındalık eğitiminin de iyi sonuçlar verdiğini belirtmişlerdir. Bu nedenle okul
öncesi eğitimde öğrencinin fonolojik farkındalık düzeylerinin geliştirilmesine önem
verilmelidir.
Şarkı ve şiirler söyleyip, oluşturma ve bunları yaparken kafiyeli sözcüklere
dikkat çekme, kafiyeli sözcükler üretme, birleşik sözcükler üzerinde çalışarak
sözcüğü iki farklı sözcüğe ayırma, sözcükleri hecelerine ayırma, sözcüklerin
hecelerinden ekleme ve çıkarmalar yaparak yeni sözcükler, verilen bir sesle başlayan
ya da o sesi içeren yeni sözcükler üretme, verilen sesin sözcüğün neresinde (baş-
orta—son gibi) olduğu ile ilgili çalışma, aynı sesle başlayan sözcükleri eşleştirme,
farklı sesleri harmanlayarak sözcük oluşturma gibi aktiviteler okul öncesi dönemdeki
çocuklarla gerçekleştirilmeli ve onların fonolojik farkındalık gelişimleri
desteklenmelidir.
Yukarıda bahsedilen aktiviteler çeşitli oyunlar tasarlanarak
gerçekleştirilebilir. Aktivitelerin kolaydan zora doğru, oyuna dahil edilecek
sözcüklerin sessel yapısına dikkat edilerek, bireysel farklılıklar nedeniyle esnek bir
planlama yapılarak ve farklı materyaller kullanılarak yapılmasına dikkat edilmelidir.
Ayrıca grup halinde yapılan etkinliklerde çocukların birbirinden de öğrendikleri
vurgulanmaktadır (Beauchet ve arkadaşları, 2010; Lane ve arkadaşları,2002; Chard
ve Dickson,1999; Yopp,1992). Tüm bu nedenlerle okul öncesi dönemdeki çocukların
110
öğretmenleri ve aileleri yukarıda da belirtilen şekildeki çeşitli dil aktiviteleriyle
çocuklarının fonolojik farkındalık gelişimlerine katkıda bulunabilir.
Çocukların doğumundan itibaren edindikleri deneyimler, onları okuma
becerisinin kazanımına hazırlamaktadır (Karaman ve Üstün,2011). Çocukların
okuma becerisini kazanma sürecinin dil gelişimiyle beraber temellenmesi
(Mantt,1986), okumanın temeli olan fonolojik farkındalık gelişiminde öğretmenler
kadar ebeveynlere de büyük iş düştüğünün göstergesidir (Beauchet ve
arkadaşları,2010). Ebeveynler çocuklarının fonolojik farkındalık gelişimlerine destek
olmak için, onların çeşitli dil deneyimleri yaşamalarına olanak tanımalı, onlarla etkili
iletişim kurmalı, çevreleriyle iletişim kurmaya yönlendirmeli ve böylelikle dil
gelişimlerinin desteklenmesini sağlamalıdır. Dil gelişimini destekleyen televizyon
programları izletilmeli ve oyuncak seçiminde bu unsur göz önünde
bulundurulmalıdır.
Karaman ve Üstün (2011), aile ortamındaki kitap okuma ve yazı ile ilgili
yaşantıların da çocukların okuma becerisine yönelik ilgisini çekme konusunda
önemli rol oynadığını vurgulamaktadırlar. Karaman ve Üstün’ e göre (2011), okuma
ve yazma konusunda zengin uyarıcı çevre ve deneyime fırsat veren ortamlarda
büyüyen çocuklar okumayı daha kolay öğrenmektedirler. Okumaya öncelik tanınan
evlerde yetişen çocuklarda okuma-yazma ile ilgili bir takım beklentiler
gelişmektedir. Bu nedenle ebeveynler çocuklarıyla kitap okumalı, böylelikle
çocuklarının dilsel gelişimine katkıda bulunurken, aynı zamanda onlara model teşkil
etmelilerdir.
Çalışmada fonolojik farkındalık becerilerinden kafiye tanıma becerisinin
hem üstün hem de normal zeka düzeyindeki öğrencilerin okuma hızları açısından
anlamlı olduğu, öğrencilerin kafiye tanıma becerileri arttıkça okuma hızlarının da
arttığı bulunmuştur. Bu nedenle ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okuma
hızlarının arttırılmasında fonolojik farkındalık görevlerinden kafiye tanıma becerisini
geliştiren şarkı, şiir ve tekerlemelerde yer alan kafiyeli sözcükleri bulma, birbiri ile
kafiyeli sözcükler üretme, diğerleri ile kafiyeli olmayan sözcüğü ayırma gibi
aktiviteler kullanılabilir. Üstün zekalı çocuklar da ise kafiye tanıma puanlarının
111
yanında daha yüksek bilişsel yeteneklerin işe koşulduğu fonolojik farkındalık
görevlerinin de okuma hızı ile ilişkili olduğu; bu becerilerde başarı gösteren
öğrencilerin daha hızlı okudukları görülmüştür. Bu nedenle ilköğretimin sonraki
sınıflarında daha yüksek bilişsel yetenek gerektiren fonolojik farkındalık görevleri
kullanılarak öğrencilerin okuma hızlarına katkı sağlanabilineceği düşünülmektedir.
Araştırmada yapılan literatür taramasında uzmanların, erken okuma
olgusunun üstünlüğün önemli bir işareti olarak kabul edildiğini; ancak üstün
zekalılığın kesin bir gerekliliği olmadığını vurguladıkları görülmüştür
(Shaughnessy,1994; Jackson,2003). Bu nedenle üstünlüğün tanılanması sürecinde bu
durum göz önünde bulundurulmalı, çocuk her yönüyle değerlendirilmelidir. Bununla
beraber üstün okuyucu ile ileri okuyucu arasındaki ayrım iyi yapılmalıdır.
Okula başlamadan önce okumayı öğrenmiş olan çocukların öğretmenleri,
onlarında kendi hızında ilerleme hakkına sahip olduklarını unutmamalıdırlar
(Kingore,2002). Öncelikle çocuğun bulunduğu seviye doğru bir şekilde belirlenmeli,
eğitiminde gereksiz tekrarların yapılmasını engelleyecek, esnek bir eğitim planı
hazırlanmalıdır. Çocukların ilgi ve yetenek alanları göz önünde bulundurularak,
müfredat zenginleştirme ve hızlandırma yoluna gidilmelidir. Kitap fuarlarına
düzenlenen geziler, ünlü yazarların imza günlerine katılma, okunan hikayenin
sonunun değiştirilerek farklı şekilde yazılması, okunan farklı hikayelerde yer alan
kahramanların bir araya getirilerek yeni bir hikaye oluşturulması gibi etkinlikler, bu
çocuklar için düzenlenebilecek zenginleştirme aktivitelerine örnek teşkil edebilir.
Bununla beraber ebeveynler çocuklarının okuma yeteneklerini desteklemeli, onlara
materyal kaynağı sağlamalıdır. Entelektüel içerikli, incelikli dile sahip, mizahi
düşünceye hakim, görsel açıdan özgün resimlerle donatılmış, sıradan konular üzerine
sıra dışı bilgiler içeren kitaplar, üstün okuyucular için seçilmiş iyi kitaplar olabilir.
Seçilen kitapların çocukları ıraksak, eleştirel ve yaratıcı düşünmeye yönlendiren
kitaplar olması, onların bilişsel gelişimlerine de katkı sağlayacaktır.
Okuma başarısı yüzdesi değişkeni açısından bakıldığında, normal zeka
düzeyindeki öğrencilerin yalnızca kafiye tanıma puanlarının; üstünlerin ise kafiye
tanıma puanlarının yanında toplam fonolojik farkındalık puanlarının da farklılaştığı;
112
ancak aradaki bu farkın üstün ve normal zeka düzeyindeki öğrencilerin okuma
başarıları açısından anlamlı bir fark yaratmadığı görülmüştür. Okurken yapılan
hatalar açısından da bakıldığında her iki grupta yer alan öğrencilerin fonolojik
farkındalıklarının harf ekleme, atlama; hece ekleme, atlama; sözcük ekleme atlama
hata türlerini tekrarlamaları açısından bir farklılaşma görülmezken; yalnızca
fonolojik farkındalıkla daha ilgili olan harfi yanlış seslendirme hata türünün
tekrarlanması açısından üstün zekalı öğrencilerin fonolojik farkındalıklarının
farklılaşma gösterdiği görülmüştür. Tüm bunlar fonolojik farkındalık kavramının
okuma başarısı üzerinde etkili olduğunun ancak belirleyici bir faktör olmadığının
kanıtlarıdır. Bundan sonra yapılacak araştırmalardan biri, okuma becerisinin
kazanımından sonraki okuma başarısını etkileyen faktörleri konu alabilir.
Bunlara ek olarak aynı çalışma grubunun sene başında ölçülen fonolojik
farkındalık düzeyleri ile ileriki yıllarda Türkçe dersi üzerindeki başarıları
karşılaştırılarak, öğrencilerin ilköğretim birinci sınıf başında ölçülen fonolojik
farkındalık düzeylerinin sonraki yıllardaki ana dili başarıları üzerine olan etkisi
araştırabilir.
Literatürde okul öncesi dönemde çocukların sahip oldukları fonolojik
farkındalık düzeylerinin onların ileride yaşayabilecekleri okuma güçlüğü hakkında
ipucu verdiği belirtilmektedir (Rieff ve Stern,2010). Bu nedenle üstün ve normal
zeka düzeyindeki okul öncesi dönem çocuklarının fonolojik farkındalıklarının okuma
güçlüğü riski açısından değerlendirilmesi bir diğer araştırma konusu olabilir.
113
KAYNAKÇA
Acar, S: “ Raven SPM Plus Testi ve Roets Liderlik Değerlendirme Ölçeğinin 10-
11 Yaş Geçerlilik, Güvenirlik, Ön Norm Çalışmalarına Göre Üstün Zekalı Olan
ve Olmayan Öğrencilerin Liderlik Özelliklerinin Karşılaştırılması,”
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2007
Adams, M.J: Begining To Read, Thinking and Learning About Print, USA The
Mit Press, London, 1994
Akarsu, F.: “ Üstün Veya Özel Yetenekliler,” Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş
Makaleler Kitabı, Ed: Mustafa Ruhi Şirin, Adnan Kulaksızoğlu, Ahmet Emre
Bilgili, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, S: 127-154
Akkanat, H.: “ Üstün Veya Özel Yetenekliler,” Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş
Makaleler Kitabı, Ed: Mustafa Ruhi Şirin, Adnan Kulaksızoğlu, Ahmet Emre
Bilgili, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, S: 169-193
Aktan, E : ‘Çocuğun Dil Gelişiminde Fonolojik Duyarlılığın (Sesbirim Duyarlılığını) Karşılaştırılmalı Olarak İncelenmesi;’, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ana Okulu Öğretmenliği Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,1996
Anthony, J., D. Francis: “Development of Phonological Awareness,” Current
Direction In Psychological Science, Vol:14(5), 2005, S: 255-259
Assouline, S.G.: “Psychological And Educational Assessment of Gifted Children,”
Handbook of Gifted Education, Ed: Nicholas Colangelo, Gary A. Davis, 2003, S:
124-146
Beauchet, K., Blamey, K., Walpole S. : The Building Blocks Of Preschool Success,
The Guilford Press, New York, 2010
Beceren, S. : “Educational Research Association,” Comparison of Metalinguistic
Development in Sequential Bilinguals And Monolinuals, 2010,
http://ijer.eab.org.tr/1/1/4_beceren.s.pdf (Çevrimiçi) Erişim tarihi: 06.04.2011
114
Blachman, B. : “Phonological Awareness,” Handbook of Reading Research
Volume III, Ed: Mıchael Kamil, Peter Mosenthal, David Pearson, Rebecca Barr,
Lawrence Erbaum Associates Publishers, London, 2000, S:483-503
Brill, T. : “The Lindamood Auditory Conceptualization Test and Its Use With
Hearing İmpaired Children,” Independent Studies and Capstones, 1999,
http://digitalcommons.wustl.edu/pacs_capstones/188 (Çevrimiçi) Erişim Tarihi:
01.09.2011
Chard, D.,Dickson, S. : “Phonological Awareness: Instruction and Assessment
Guidelines,” Intervention In School And Clinic, Vol:35 (5), 1999, S:261-270
Clark, B. : Growing Up Gifted , USA: New Jersey Merill Prantice Hall Press, 2002
Çağlar, D. : “ Üstün Veya Özel Yetenekliler,” Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş
Makaleler Kitabı, Ed: Mustafa Ruhi Şirin, Adnan Kulaksızoğlu, Ahmet Emre
Bilgili, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, S: 111-125
Çaycı, B. , Demir K. : “Okuma ve Anlama Sorunu Olan Öğrenciler
ÜzerineKarşılaştırmalı Bir Çalışma,” Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Vol:4(4),
2006, S:437-456
Çelenk, S. : İlkokuma Yazma Programı ve Öğretimi, Anı Yayıncılık,
Ankara,2001
Davaslıgil, Ü. : “ Üstün Veya Özel Yetenekliler,” Üstün Yetenekli Çocuklar
Seçilmiş Makaleler Kitabı, Ed: Mustafa Ruhi Şirin, Adnan Kulaksızoğlu, Ahmet
Emre Bilgili, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, S: 211-218
Davis, G. A. : Gifted Children Gifted Education, Great Potential Press, Scottsdale,
2006
Demir, B. : “Okul Öncesi ve İlköğretim Birinci Sınıfa Devam Eden Öğrencilerde
Özel Öğrenme Güçlüğünün Belirlenmesi,” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2005
Doyle, J. : Dyslexia An Introductory Guide, Whurr Publishers, London, 2005
115
Erden, G. , F. Kurtoğlu, R. Uslu : “İlköğretim Okullarına Devam Eden Çocuklarının
Sınıf Düzeylerine Göre Okuma Hızı ve Yazım Hataları Normlarının Geliştirilmesi,”
Türk Psikiyatri Dergisi, Vol:13(1), 2002, S:5-13
Durgunoğlu,A. , B. Öney: ‘A Cross Linguistic Comparison of Phonological Awareness And Word Recognation’, Reading And Writing, V:11 N:4, 1999, S:281-299
Erdoğan, Ö. : “İlköğretim Birinci Sınıf Öğrencilerinin Fonolojik Farkındalık
Becerileri İle Okuma ve Yazma Becerileri Arasındaki İlişki,” Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2009
Fehrenbach, C. R. : “Gifted / Average Readers: Do They Use The Same Strategies?,”
Gifted Child Quarterly, Vol:35 No:3, 1991, S:125-127
Ferah, A. : Her Yönüyle Türkçe İlkokuma-Yazma, M.E.B Basımevi Bilim Kültür
Eserleri, İstanbul, 2001
Frost, J. , M. Emery : “Akademic Interventions for Children with Dyslexia Who
Have Phonological Core Deficits,” 1995, http://eric.ed.gov ED385095 ( Çevrim
İçi), Erişim Tarihi: 14.05.2011
Gardner, H. , V. Ramos, K. Catya : ‘Multiple Intelligences: A Perspective on
Giftedness, Handbook Of Gifted Education, Ed: Nicholas Colangelo ve Gary A.
Davis,2003, S: 100-113
Gray,A. , D. Mc Cutchen: ‘Phonological İnformation: Phonological Awareness, Memory and Comprehension’, Journal Of Learning Disabilities, No:39, 2006,S:325
Jackson, E. N. : “Young Gifted Children,” Handbook Of Gifted Education, Ed:
Nicholas Colangelo ve Gary A. Davis, 2003, S: 470-482
Jackson, E. N. , Roller, C. M. : “ Reading with Young Children,” Reading Research
–Based Decision Making Series, January,1993
Kaplan, A. : “Raven’ın İlerleyen Matrisler Plus Testinin 12-13 Yaş Çocukları
Üzerinde Geçerlik, Güvenirlik ve Ön Norm Çalışmalarına Göre Üstün Zekalı
116
Olan ve Olmayan Öğrencilerin Mantıksal Düşünme Yeteneklerinin
Karşılaştırılması,” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,
İstanbul, 2008
Karakelle, S. : “İlkokuma Becerisinin Kazanılmasını Etkileyen Bilişsel
Faktörler,” Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 1998
Karaman, G: ‘Anasınıfına Devam Eden Farklı Sosyo-Kültürel Seviyedeki Çocukların Fonolojik Duyarlılıklarının İncelenmesi,’ Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğretim Anabilim Dalı, Yaymlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006
Karaman, G: ‘Anasınıfına Devam Eden Farklı Sosyo-Kültürel Seviyedeki Çocukların Fonolojik Duyarlılıklarının İncelenmesi,’ Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğretim Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006
Karaman, G., E. Üstün: “Anasınıfına Devam Eden Çocukların Fonolojik
Duyarlılıklarının Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi,” Hacettepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi, Vol:40, 2011, S: 267-278
Kingore, B. : “Reading Instruction For The Primary Gifted Learner,” Understanding
Our Gifted, Vol:15(1), 2002, S: 12-1
Köksal, A. : “Üstün Zekalı Çocuklarda Duygusal Zekayı GeliştirmeyeDönük
Program Geliştirme Çalışması,” Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi, İstanbul, 2007
Köksal, A. : “Ergenlerde Duygusal Zeka İle Karar Verme Stratejileri
Arasındaki Fark,” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,
İstanbul, 2003
Lane, H., P.Pullen, M.Eısele, L.Jordan : “Preventing Reading Failure: Phonological
Awareness Assessment and Instruction” Preventing School Failure, Vol:46(3),
2002, S:101-110
Lennon, J., C. Slesinski: “ Comprehensive Test of Phonological Processing
(CTOPP): Cognitive-Linguistic Assessment Of Severe Reading Problems,
117
http://alpha.fdu.edu/psychology/comprehensive_test_of_phonologic.html (Çevrim
içi) Erişim Tarihi: 01.09.2011
Levande, D. : “Gifted Readers and Gifted Instruction,’ Californa Association For
The Gifted Communicator, V: 30(1), 1999
Leana, M. Z. : “Üstün ve Normal Öğrencilerin Yönetici İşlevlerinin ve Çalışma
Belleklerinin Değerlendirilmesi ve İhtiyaçlarına Yönelik Eğitim Programının
Uygulanması,” Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2009
Mannt, V.: “Phonological Awareness: The Role of Reading Experience,” Hasking
Laborarories Status Report On Speech Research, 1986
McBride, C.: “What Is Phobological Awareness?,” Journal of Educational
Psyhology, Vol:87 No:2, 1995 S:179-192
Öğreten, Ş.: “Yeni İlköğretim Eğitim Programı Kapsamındaki Ses Temelli
Cümle Yöntemiyle Okuma Yazma Öğretiminin İlköğretim Birinci Sınıf
Öğretmenlerince Değerlendirilmesi,” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2008
Akal, A. : “ Geceyi Sevmeyen Çocuk,” İlköğretim Türkçe 2 Ders Kitabı, Ed: Arzu
Akın, Özge Yayıncılık, Ankara, 2010, S: 42:48
Raven,J. , J.C. Raven: Standart Progressive Matrices The Parallel And Plus Versions,
2000 Edition (Raven Manuel: Section 39, Oxford, UK: Opp Ltd, 2004
Renzulli, J. , S. Reis: “The Enrichment Triad/Revolving Door Model: A Schoolwide
Plan for Development of Creative Productivitiy” Systems And Models For
Developing Programs For The Gifted And Talented, Ed: Joseph Renzulli,
Creative Learning Press, 1986, S:216-267
Rief, S. , J. Stern: The Dyslexia Checklist: A Practical Referance For Parents
And Teachers, Jossey- Bass a Wiley İmprint San Francisco, 2010
Salzer, R. T. : “Early Reading and Giftedness-Some Observation and Question,”
Gifted Child Quarterley, Vol:28(2), 1984, S:95-96
118
Schiever, S. M. , J., Maker: “New Direction In Enrichment and Accelaration”
Handbook of Gifted Education, Ed: Nicholas Colangelo, Gary, A. Davis, 2003,
S:163-174
Schneider,W. , M. Ennemaser. , E. Roth,. P. Küspert. : ‘Kindergarten Prevention of Dyslexia: Does P.A Work For Everybady?’, Journal of Learning Disabilities, 32:429,1999
Sever, S. : Türkçe Öğretimi ve Tam Öğrenme, Anı Yayıncılık, Ankara, 1997
Shaughnessy, M. : “Gifted and Reading,”, 1994, http://eric.ed.gov, ED368145
(Çevrim İçi) Erişim Tarihi: 12.05.2011
Silverman, L.K. : “Gifted Children With Learning Disabilities,” Handbook Of
Gifted Education, Ed: Nicholas Colengelo, Gary Davis, 2003, S:533-545
Stahl, S. , B. Murray: “Defining Phonological Awaraness and Its Relationship To
Early Reading,” Journal of Educational Psychology, Vol:86 No:2, 1994, S:221-234
Stenberg, R.J. : Wisdom, Intelligence and Creativity Synthesized, New York,
Cambridge University Press, 2003(a)
Stenberg, R.J. : “Giftedness Acording to the Theory of Successful Intelligence,”
Handbook Of Gifted Education, Ed.By: Nicholas Colengelo, Gary Davis, 2003(b),
S: 88-100
Taşkaya, S. M.: “Okuma Problemlerinin Giderilmesinde Renkli Metinlerin Etkisi,”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, No:29, 2010, S:21-36
Trehearne, M.: “Phonological Awareness,” Comprehensive LiteracyResource for
Kindergarten Teachers, 2003, S:121-154
Uzun, M. : Üstün Yetenekli Çocuklar El Kitabı, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul,
2004
Westwood, P.: What Teachers Need To Know About Reading and Writing
Difficulties, Acer Press, Australia, 2008
119
Yopp, H.K. : “Developing Phonemic Awareness In Young Chıldren,” The Reading
Teacher, Vol:45 No:9, 1992, S:696-703
Yopp, H.K. : “A Test of Assessing Phonemic Awareness In Young Children,” The
Reading Teacher, Vol: 49(1), 1995, S: 20-30
120
EK- 1: FONOLOJİK FARKINDALIK TESTİNDEN ÖRNEK İTEMLER
1- KAFİYE TANIMA
TALİMAT: Şimdi, sana 4 tane kelime söyleyeceğim. Bunların 2 tanesinin
söylenişi birbirine çok benziyor. Birbirine benzeyen 2 kelimeyi bana söylemeni
istiyorum. Önce, bir örnek yapalım.
ÖRNEK: SAF, YEM, KAF, TUZ
Hangileri benziyor? Evet, CAM ve TAM.
Deneğin anladığından emin olancaya dek (en fazla 5 kez) örnek yapılır.
Kafiye tanıma görevine ait diğer örnek maddeler:
• CAM, TAM, SOL, YEL
• SAF, YEM, KAF, TUZ.
2- FONEM / SES EKSİLTME
TALİMAT: Şimdi, sana bazı kelimeler söyleyeceğim. Söylediğim kelimenin
en sondaki sesini söylemezsek yeni bir kelime oluşuyor. Birlikte onları bulacağız.
Önce bir deneme yapalım.
ÖRNEK: YAZI
En sonda I sesi var. I sesini söylemeyelim. Ne kalıyor? ‘YAZ’ kelimesi.
Deneğin anladığından emin olana dek devam edilir. Fonem-ses eksiltme görevine ait
diğer örnek maddeler:
• DEVE
• KÜPE
121
3- FONEM HARMANLAMA
TALİMAT: Şimdi seninle bir oyun oynayalım. Ben sana bazı sesler
söyleyeceğim. Onları birleştirince ortaya bir kelime çıkacak. Önce bir deneme
yapalım.
ÖRNEK: Uygulamacı A…………T seslerini tek tek söyler. Bunlar
birleştirilince hangi kelime oluşuyor? Deneğin telaffuz etmesi sağlanır. Evet ‘AT’
kelimesi.
Deneğin anladığından emin oluncaya dek örnek yapılabilir. 3-4 harfli
kelimelerden de örnek yapılmalıdır. Fonem harmanlama görevine ait diğer örnek
maddeler:
• SU
• CAM
• ALTI
4-HECE HARMANLAMA
TALİMAT: Şimdi de az öncekine benzeyen bir oyun oynayacağız. Sana bazı
kelime parçaları söyleyeceğim. Onları birleştirince bir kelime çıkacak. Önce bir
deneme yapalım.
ÖRNEK: GA……………….GA. Birleşince hangi kelime oluşuyor? ‘GAGA
’kelimesi ( deneğin söylemesi sağlanır). Deneğin anladığından emin oluncaya dek
örnek yapılır. Hece harmanlama görevi ile ilgili diğer örnek maddeler:
• DERE
• ELMA
• GAZETE
122
EK-2: OKUMA METNİ
GECEYİ SEVMEYEN ÇOCUK
Bir varmış, bir yokmuş. Bir çocuk varmış. Adı Çocuk’muş. Bu çocuk, geceyi
hiç sevmezmiş. Çünkü gece olunca annesi ona, ‘Haydi bakalım, uyku saati geldi!’
dermiş. Ama çocuk uyumak istemezmiş. ‘Uyumak hiç güzel değil.’dermiş annesine,
‘Ben uyumayacağım!’
Annesi, ‘Bak yavrum, artık gece oldu. Gece olunca herkes uyur.’ Deyince
çocuk ağlamaya başlarmış. ‘Gece olmasın, gece olmasın! Ben geceyi hiç
sevmiyorum!’
‘Bütün çocuklar yattı.’ dermiş annesi. Çocuk, ‘Yatmasınlar, yatmasınlar!’
diye ağlarmış.
‘Köpekler, kediler, kuşlar, tavşanlar, bütün hayvanlar uyudu…’
‘Uyumasınlar, uyumasınlar!’ diye ağlarmış çocuk.
‘Ama uyumazlarsa gündüz olduğunda oyun oynayamayacak kadar yorgun
olurlar. Oyun oynarken uyuyakalırlar. Bu yüzden dinlenmeleri gerek!’
‘Dinlenmesinler, dinlenmesinler!’ diye ağlarmış çocuk.
Çocuk geceyi neden sevmiyor? Geceler sevilmez mi hiç? Annesi kucağına
almış çocuğu, pencereden dışarıyı göstermiş. ‘Ben geceyi çok severim.’ demiş.
‘Çünkü gece olunca yıldızlar çıkar. Sen yıldızları görmüş müydün? Bütün çocukların
bir yıldızı vardır. Bak, işte şurada parlayan senin yıldızın. İşte, bak şurada, gördün
mü? Her gece senin için parlar.’
‘Ben o yıldızı istiyorum.’ demiş çocuk. Yıldızlara ulaşılabilir mi hiç? Ama
çocuk bunu henüz bilmiyor. ‘Belki büyüyünce gidip yıldızını oradan alabilirsin.’
demiş annesi. ‘Büyümek için uyuman gerek.’ Perdeleri açmış. Çocuk yattığı yerden
yıldızları görebilmiş artık.
‘Evren’in de yıldızı var mı?’
123
‘Elbette var! Bul bakalım, hangisi? Evet, evet, o işte! Buldun! Gel şimdi
İlay’ınkini bulalım. Sonra Ercüment’in, Volkan’ın, Serkan’ınkini. Bak Aslı ile
Burcu’nun yıldızı da orada…’
‘Sonra gece olunca anneler çocuklarına masal anlatırlar.’ demiş annesi.
‘Masal dinlemek ister misin?’
‘Evet, evet!’ demiş çocuk.
Öyleyse gözlerini kapatman gerek. Masalı gözlerin kapalı dinlersen sen de
masalın içinde olursun.’
Gözlerini yummuş çocuk. Güzel bir masal anlatmış annesi çocuğa. Çocuk da
bir güzel uyumuş…
AYTÜL AKAL