(2006) İzmir Körfezi Kıyılarında Alüvyon Birikimi ile Karşıyaka ve Bayraklı Kıyılarının...

15
Karyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu 8 zmir Körfezi Kylarnda Alüvyon Birikimi le Karyaka ve Bayrakl Kylarnn ekillenmesi Prof. Dr. Ertu ÖNER ve Prof. Dr. lhan KAYAN EÜEdebiyat Fakültesi Corafya Bölümü ÖZET Bat Anadolu jeomorfolojisinin ana çizgilerini bat-do!u do!rultusunda uzanan yerkabu!ukrlmalar ile meydana gelen çöküntü oluklar (tektonik depresyonlar, graben’ler) ve bunlar arasndaki da! srtlar (horst’lar) oluturur. Uzun çöküntü alanlar, buralara yönelen akarsular tarafndan alüvyonlarla doldurulmu ve Bat Anadolu’nun bugünkü ovalarekillenmitir. Bunlarnky kesimleri 15000 yl kadar önce –100 m de bulunan deniz seviyesinin yükselerek 6000 yl önce bugünkü düzeyine erimesi ile sular altnda kalm, özellikle bundan sonra hzlanan delta kylarnn ilerlemesi ile de bugünkü eklini almtr. Bu genel geliim içinde yerel farkllklar önemli çeitliliklere neden olmutur. 0zmir körfezi bu açdan dikkat çekici özellikler gösterir. 0zmir körfezinin bat-do!u do!rultulu güney (iç) kesimine do!udan büyük bir akarsu gelmedi!i için buras alüvyonlarla dolmam, sadece do!uda da! derelerinin getirdi!i birikintilerle Bornova ovasekillenmitir. Batdaki Gediz deltas ise Ege’nin Büyük Menderes ve Küçük Menderes ovalarndan farkl olarak, iç kesimdeki çöküntü olu!undan (Gediz grabeni) bir bo!azla (Menemen bo!az) ayrlmtr. Bu nedenle 0zmir körfezinin bütününü de!il, bir kenarn doldurmutur. Karyaka Gediz deltas ile Bornova ovas arasnda küçük bir deltadr. Bornova’dakilere benzeyen, fakat do!rudan denize ulaan küçük akarsularn (Yamanlar da!ndan gelen Örnekköy, Dallk, Yamanlar-Ilca gibi da! dereleri) alüvyonlar ile alüvyon yelpazesi-delta tipinde ekillenmi bir ky düzlü!üdür. Temelinde daha eski alüvyonlar bulunmaktadr. Bugünkü görünümü, son deniz seviyesi de!imelerine ba!l olarak ekillenmitir. Bu gelimeyi izlemek için Bayrakl’daki 0zmir’in ilk kurulu yeri olarak nitelenen Tepekule (Smyrna) ve çevresinde yapt!mz delgi sondajlardan sa!lanan sedimantolojik bilgiler ve uzun yllar Prof. Dr. Ekrem Akurgal yönetiminde sürdürülmü olan kaz ve aratrmalardan sa!lanan arkeolojik bilgiler birlikte de!erlendirilmi, jeomorfolojik gelime ve ky zonunun özellikleri bakmndan yararl sonuçlar elde edilmitir.

Transcript of (2006) İzmir Körfezi Kıyılarında Alüvyon Birikimi ile Karşıyaka ve Bayraklı Kıyılarının...

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

8

İzmir Körfezi Kıyılarında Alüvyon Birikimi İle Karşıyaka ve Bayraklı Kıyılarının Şekillenmesi

Prof. Dr. Ertuğ ÖNER ve Prof. Dr. İlhan KAYAN EÜEdebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü

ÖZET

Batı Anadolu jeomorfolojisinin ana çizgilerini batı-doğu doğrultusunda uzanan yerkabuğu kırılmaları ile meydana gelen çöküntü olukları (tektonik depresyonlar, graben’ler) ve bunlar arasındaki dağ sırtları (horst’lar) oluşturur. Uzun çöküntü alanları, buralara yönelen akarsular tarafından alüvyonlarla doldurulmuş ve Batı Anadolu’nun bugünkü ovaları şekillenmiştir. Bunların kıyıkesimleri 15000 yıl kadar önce –100 m de bulunan deniz seviyesinin yükselerek 6000 yıl önce bugünkü düzeyine erişmesi ile sular altında kalmış, özellikle bundan sonra hızlanan delta kıyılarının ilerlemesi ile de bugünkü şeklini almıştır. Bu genel gelişim içinde yerel farklılıklar önemli çeşitliliklere neden olmuştur. İzmir körfezi bu açıdan dikkat çekici özellikler gösterir.

İzmir körfezinin batı-doğu doğrultulu güney (iç) kesimine doğudan büyük bir akarsu gelmediği için burası alüvyonlarla dolmamış, sadece doğuda dağderelerinin getirdiği birikintilerle Bornova ovası şekillenmiştir. Batıdaki Gediz deltası ise Ege’nin Büyük Menderes ve Küçük Menderes ovalarından farklıolarak, iç kesimdeki çöküntü oluğundan (Gediz grabeni) bir boğazla (Menemen boğazı) ayrılmıştır. Bu nedenle İzmir körfezinin bütününü değil, bir kenarınıdoldurmuştur. Karşıyaka Gediz deltası ile Bornova ovası arasında küçük bir deltadır. Bornova’dakilere benzeyen, fakat doğrudan denize ulaşan küçük akarsuların (Yamanlar dağından gelen Örnekköy, Dallık, Yamanlar-Ilıca gibi dağdereleri) alüvyonları ile alüvyon yelpazesi-delta tipinde şekillenmiş bir kıyıdüzlüğüdür. Temelinde daha eski alüvyonlar bulunmaktadır. Bugünkü görünümü, son deniz seviyesi değişmelerine bağlı olarak şekillenmiştir. Bu gelişmeyi izlemek için Bayraklı’daki İzmir’in ilk kuruluş yeri olarak nitelenen Tepekule (Smyrna) ve çevresinde yaptığımız delgi sondajlardan sağlanan sedimantolojik bilgiler ve uzun yıllar Prof. Dr. Ekrem Akurgal yönetiminde sürdürülmüş olan kazı vearaştırmalardan sağlanan arkeolojik bilgiler birlikte değerlendirilmiş, jeomorfolojik gelişme ve kıyı zonunun özellikleri bakımından yararlı sonuçlar elde edilmiştir.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

9

GİRİŞ İzmir körfezi kıyılarındaki bütün alüvyal düzlükler, batı-doğu doğrultulu bir

tektonik oluğu (İzmir grabenini) Pliosen’den beri dolduran sel tipi karasal birikintiler üzerinde şekillenmiştir. Bu oluşum süresince hem dolgularınbirikiminde, hem de tektonik hareketlerde devamlılık vardır. Yani bir yandan dereler yüksek rölyeften taşıdıkları kaba yükü ova kenarlarına birikinti konileri şeklinde yığarken bir yandan da bunlar devam eden tektonik hareketlerle, kenarlarda dağ bloklarıyla birlikte yükselmiş, ortalarda çökerek yeni alüvyonlarla kaplanmıştır. Böylece eski etek depoları daha sonra aşınma alanı olmuş ve daha aşağıda derinleşen yeni tabana malzeme göndermiştir. Bu nedenle, özellikle kuzeyde Karşıyaka ve Bornova gerilerinde ve Belkahve eşiğinin Bornova’ya bakan eteklerinde eski etek birikintileri üzerinde arızalı aşınım alanları görmek mümkündür. Bunlar kırmızı matriksli, gerideki litolojiye uygun olarak bazen iri volkanik bloklu, bazen kaba kalker kırıntılı dolgulardır. Buna karşılık bu tür birikintiler güney eteklerde çok dar alanlıdır. Bu da Bornova oluğunun güneye doğru çarpılarak derinleştiğini gösteren başka bir özelliktir.

İzmir Körfezi ve Çevresinin Jeolojik Yapısı ve Jeomorfolojik Gelişimi

İzmir çevresinde yerkabuğunun yapısal oluşumu çok eski jeolojik çağlara inmektedir. Buna karşılık bugünkü şekillenme daha yakın zamanlarda, Neotektonik dönemde gerçekleşmiştir. İzmir yakın çevresindeki ana yapı bloklarıkuzeyde Yamanlar ve Manisa dağları, güneyde Kemalpaşa dağı ve Teke dağıdır(Şekil 1). Bu dört yüksek yerşekli bloğunun da temel yapısını literatürde “İzmir flişi” veya “Bornova melanjı” olarak adlandırılan jeolojik birim oluşturur (Brinkmann 1976, Erdoğan 1990). Ana çizgileri ile bu birikimin alt seviyeleri daha çok kırıntılı (kumtaşı ve kiltaşı), üst seviyeleri karbonatlı sedimanlardan oluşur. Kalınlığı bin metreyi geçen bu sediman birikimi GD daki Menderes masifi üzerine itilerek karalaşmıştır. Bu büyük jeodinamik etki farklı özelliklerdeki sedimanlarıfarklı etkilemiş, üstteki karbonatlı birim büyük bloklar halinde alttaki kırıntılı birim üzerinde sürüklenmiş, yer yer onun içine sokulmuştur. Bunlar bugünkü morfolojide daha çok yüksek dorukları meydana getirmektedir.

İzmir çevresinde Neotektonik şekillenme iki farklı aşamada gerçekleşmiştir. Bu nedenle İzmir körfezi-Bornova oluğunun kuzey ve güneyindeki dağ bloklarıKD-GB doğrultulu bir zon içinde (İzmir-Ankara zonu) bulunmaları yanında Ege Bölgesindeki batı-doğu doğrultulu en son yükselim kuşaklarının (horst’ların) bölümleri halindedir. Bunlar arasındaki batı-doğu doğrultulu oluklarda ise son dönemlerde (Plio-Kuaterner) yarı kurak iklim şartları altında sel tipi dağderelerinin getirdiği bloklu-kırıntılı dolgular birikirken, günümüz şartlarında akarsu aşındırması ve depresyon tabanlarına yerleşen ana akarsuların alüvyal şekillendirmesi etkilidir.

Son buzul döneminde (Würm) deniz seviyesinin 100 m kadar alçakta bulunduğu gözönüne alınırsa, kıyı çizgisinin dış körfez ağzına kadar çekildiği, yani İzmir körfezinin bütünüyle geniş bir dağ arası ova tabanı durumuna

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

10

dönüştüğü söylenebilir. Bu ova bugünkü Bornova’ya benzer şekilde, onun batıyauzantısı olarak gözönüne alınabilir. Erken Holosen’de yükselen deniz bu genişdüzlüğe sokularak İzmir körfezini oluşturmuştur. Balçova, Alsancak, Karşıyaka deltalarının gerisinde ve derinlerindeki eski birikinti konisi dolguları bu gelişimin kanıtlarıdır.

İzmir körfezi-Bornova oluğu batı-doğu doğrultulu tektonizmanın en taze morfolojik izlerini taşımakta olup bir asimetriye sahiptir. Kuzey ve güneydeki yüksek bloklarda çarpılma güneye doğrudur. Böylece oluğun kuzey yamaçlarıdaha yatık, güney yamaçları daha diktir.

İzmir körfezi çevresindeki bugünkü alüvyal düzlükler genel olarak aynıkarasal dolgular üzerinde gelişmişlerdir. Bununla birlikte bu alüvyal alanlar jeomorfolojik oluşumları bakımından farklılıklar gösterir. İzmir körfezinin iç kesimi kıyılarında, güneyde Balçova ve Alsancak, kuzeyde Karşıyaka deltaları küçük dağ derelerinin önünde gelişmiş basit delta düzlükleridir. Buna karşılık Gediz deltası Batı Anadolu’nun geniş bir bölümünün sularını toplayan Gediz ırmağınınalüvyonları ile şekillenmiş büyük ve karmaşık bir jeomorfolojik oluşumdur. Doğuda Bornova düzlüğü ise kıyıdan başlamakla birlikte tipik bir delta düzlüğüdeğildir. Bunun nedeni, öncelikle Bornova’dan denize ulaşan büyük bir akarsuyun bulunmamasıdır.

Şekil 1: İzmir yakın çevresinin büyük yerşekli birimleri.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

11

Şekil 2: Bornova ve çevresinin şekil birimleri.

Bornova çukurluğuna sadece çevre dağlardan inen, Akdeniz yağış rejiminde mevsimlik akışa sahip derelerin suları ve bu suların taşıdığı alüvyonlar ulaşabilmektedir. Bunlar ova çevresinde yayvan birikinti koni ve yelpazeleri oluşturmakta ancak ova ortasında güçlü bir ana akarsu bulunmadığı için alüvyonların kıyıya taşınması düzenli olmamaktadır (Şekil 2). Bu nedenle İzmir körfezinin iç kesimi sığ olmasına rağmen, Geç Holosen’de güneydeki Büyük Menderes ve Küçük Menderes “körfezleri” gibi alüvyonlarla dolarak karalaşmamıştır.

Bornova Ovası ve Bayraklı HöyüğüBornova düzlüğünün KB köşesinde, kıyıdan 400 m kadar içerideki Bayraklı

höyüğü yakın zamana kadar İzmir’in en eski kuruluş yeri olarak bilinmekteydi (Şekil 3). Buradaki arkeolojik araştırmalar yerleşme tarihinin günümüzden 5000 yıl kadar gerilere gittiğini göstermiştir (Akurgal 1950 ve 1987). Ancak 2005 yılında Bornova ovasının ortalarında, Yeşilova mevkiinde tespit edilen bir höyük İzmir’in yerleşme tarihinin günümüzden 8000 yıl önceye kadar uzandığını göstermiştir (Derin ve Batmaz 2004) (Şekil 2).

Holosen transgresyonu ve bunu izleyen hızlı çevresel değişmeler Ege’nin alüvyal kıyılarındaki eski kentlerin kuruluş yeri seçimini ve kültür gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle bölgedeki arkeoloji araştırmalarında coğrafi çevrenin evrimi konusundaki bilgi ve değerlendirmeler özel bir önem taşımakta,

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

12

ilgi görmektedir. Bayraklı araştırmalarına ve kazılarına büyük emek vermiş olan ve buraya ait arkeolojik bilgileri kendisine borçlu olduğumuz Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın teşvik ve daveti ile Bayraklı höyüğü ve çevresinde paleocoğrafya ve delgi-sondajlı alüvyal jeomorfoloji araştırmaları yapmış bulunuyoruz. Bu araştırmaların arazi çalışmaları kısmına Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümünden bir grup öğrencimiz de katılmıştır (Foto 1). Bu çalışmalarda önce kompresörle delgi sondajları yapılmıştır. Kullanılan Cobra kompresörle höyüğün yüksek kesimindeki taşlı yapı katmanlarını geçmek mümkün olmadığı için sondajlar höyük eteklerinde yapılmış, güneyde taşlar arasında yoklamalarla bulunan boşluklardan olabildiğince ortalara doğru sokulmaya çalışılmıştır. Bu şekilde 1996-1998 yıllarında yapılan 8 sondajdan çoğunda 10 m kadar derinlere inilmesi yeterli olmuştur. 1 numaralı en derin sondajda ise 16 m inilmiştir (Şekil 3). Bayraklı höyüğü çevresinde yaptığımız delgi-sondajlardan elde edilen sedimantolojik verilerin bölgesel paleocoğrafya bilgileri çerçevesinde yorumlanması ile şu sonuçlara varmak mümkün olmuştur:

Şekil 3: Bornova ovasının kıyı bölümü ve Bayraklı höyüğünün konumu. (1. Yüksek rölyef, 2. Alüvyal ova alanı, 3.Laka Deresinin eski birikinti konisi)

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

13

Foto 1: Bayraklı Höyüğü sondaj çalışmalarına Ege Coğrafya Bölümü öğrencileri de katılmıştır. Bu çalışmaların birinde ekibimiz rahmetli hocamız Prof. Dr. Ekrem Akurgal ve eşi Prof. Dr. Meral Akurgal ile birlikte görülmektedir.

Şekil 4:BayraklıHöyüğü ve çevresinin

günümüz topoğrafyasıve Orta Holosen paleocoğrafyası

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

14

Holosen’de yükselen deniz Bayraklı çevresine transgresyonun sonlarında (Orta Holosen: Günümüzden 6000 yıl kadar önce) ulaşmış ve fazla arızalıolmayan, Holosen öncesi kırmızımsı-kahverengi, killi-siltli matriks içinde her boy kum, çakıl ve yer yer büyük taş bloklarından oluşan karasal dolgu yüzeyini kaplamıştır. Bugünkü kıyıdan çok içeriye (doğuya) sokulmadığı tahmin edilen kıyızonunda denizin çok derin olmadığı anlaşılmaktadır (Şekil 4 ve 5).

Bayraklı höyük alanı güneyinden doğuya sokulan denizin, kuzeye doğru daha sığ ve küçük bir girinti yaptığı belirlenmiştir (Şekil 4 ve 5). Ancak doğudan ve kuzeyden gelen derelerin getirdiği kaba kumlu akarsu birikintileri bu sığ körfezi hızla doldurmuştur. Dolgu yüzeyi höyük alanı çevresinde bugünkü deniz seviyesinin 2-3 m kadar altındadır. Bu yüzey üzerinde denizel sedimana rastlanmamıştır. Buna göre Bayraklı höyük alanı hiçbir zaman bir ada durumunda bulunmamıştır. Yerleşme dönemlerinde, doğusunda iç liman olmaya uygun bir körfez uzantısının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Denizel sediman birimi içinde, höyük güneyinden güneye uzanan bir kıyıoku belirlenmiştir. Denizel sedimantasyonun sonunda veya sonrasında, bunun batısında küçük ve sığ bir çukurluk bulunduğu, bunun içinde önce volkanik kül katkılı, ince kumlu bir sediman bandının biriktiği, bunun üstüne bol organik katkılı,ince kumlu, laminalı bir çamur dolgunun geldiği belirlenmiştir (Şekil 6). Küllü sediman

Şekil 5: Bayraklı Höyüğü güney bölümünün batı-doğu doğrultulu kesiti.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

15

bandı höyük kuzeyindeki çukurlukta da bulunmuştur. Bunun Santorini (Thera) volkanının 3300 yıl kadar önceki patlaması ile ilişkilendirilmesi durumunda kılavuz bir seviye olarak değerlendirilmesi mümkün olacaktır (Sullivan 1988). Bu volkanik kül tabakası, dalga etkisi ile taşınamayacak kadar sığ ve hareketsiz su ortamlarının tabanında, genellikle de bataklık alanlarda kolay korunmaktadır. Kara yüzeyinde biriken küller dış etkenlerle aşındırılmakta, hareketli su ortamlarında ise kolay taşınmaktadır. Bu şekilde korunan ve üzeri hızla sedimanla kaplanan kül birimi, klavuz seviye halinde alüvyal morfoloji çalışmalarında belli bir zamandaki ortamı yansıtır (Öner 1999).

Transgresyon sonrasının düz uzanışlı ilk dolgu yüzeyi üzerini bütünüyle kaba kumlu akarsu birikintileri kaplamakta ve yüzeyi bugünkü deniz seviyesine kadar

Şekil 6: Bayraklı Höyüğünün kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu kesiti.

doldurmuş bulunmaktadır. Bu örtü katmanında temiz dere kumları yatak dolgularıolarak ayrılabilmektedir. Buna göre, denizin 2-3 m lik son yükselmesi sırasında derelerin kıyıda biriktirdiği kumlu sedimanlar denizin içeriye sokulmasına imkân vermemiştir. Höyük yüksekliğine doğru kumlu bataklıklara dönüşen sedimanlar içinde höyükten yıkanan kolüvyal katkılara ve başta seramik kırıntıları olmak üzere bol arkeolojik materyale rastlanmaktadır.

Asıl höyük dolgusu bugünkü deniz seviyesinin birkaç desimetre altında başlamakta, kuzeye doğru 20 m ye kadar yükselmektedir. Arkeolojik kazı ve araştırmalarla bu dolgu içinde Bronz Çağı ve sonrasına ait birçok yerleşme tabakası belirlenmiştir (Akurgal 1950).

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

16

Bayraklı höyüğü çevresindeki coğrafi değişim ve gelişimi kronolojik olarak izlemek için burada belirlenen stratigrafik birimlerin tarihlendirilmesine gerek vardır. Bunun için C14 analizlerine uygun organik materyalin hemen her sondajdan sağlanması mümkündür. Ayrıca, höyüğün kuzey ve güneyinde bulunan volkanik küllerin kökeni ve tarihi üzerinde yapılacak analizlerin de çok yararlı olacağını, bölgesel paleocoğrafya bilgilerine önemli katkılar sağlayacağınıdüşünüyoruz.

Gediz ve Karşıyaka Deltaları

İzmir çevresinin en önemli alüvyal düzlüğünü oluşturan Gediz delta ovası,son zamanlarda plansız gelişime bağlı sanayi ve kentsel işgal sonucu tarımsal toprak kaybına uğradığı gibi, bunlara bağlı ortaya çıkan çevre sorunları ve kirlilikle karşı karşıyadır. Deltanın paleocoğrafyası ve jeomorfolojik gelişimi hem bilimsel bakımdan, hem de deltaya yayılmakta olan İzmir metropolünün geleceğiile ilgili sorunlara ışık tutması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla Gediz Delta ovasında yine kompresörle yapılan delgi sondaj çalışmalarına Bölümümüz öğrencilerinin de katıldığı bir proje gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada ilk aşama olarak Süzbeyli- Menemen arasındaki hat boyunca Gediz ovasının jeomorfolojik gelişimi ele alınmıştır(Kayan 2004). Bunun yanında 1995 Yılında Karşıyaka ve Çiğli’de etkili olan sel felaketi, Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyeleri tarafından incelenmişve bir rapor hazırlanmıştır (Koçman vd 1996). Aşağıda, bu çalışmalarınsonuçlarına dayanarak Gediz ve Karşıyaka deltalarının alüvyal jeomorfolojisi üzerinde durulmuştur.

Gediz Deltası

Batı Anadolu’da 17.500 km2’lik bir alanınsularını

Şekil 7: Gediz deltası ve çevresinin jeolojik birimleri, delta ovasında sondaj noktalarının ve kesit çizgisinin yerleri.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

17

Şekil 8: Gediz deltasının Süzbeyli-Menemen hattı boyunca Holosen sedimanlarının stratigrafik kesiti

toplayan, 300 km kadar uzunluktaki Gediz ırmağı, İzmir körfezi içine uzanan 400 km2 kadar genişlikte, büyük bir delta meydana getirmiştir. Bu delta, bölgesel jeolojik yapının özelliklerine göre Neotektonik dönemde şekillenmiş bir çukurluk içinde gelişmiştir. Bölgesel olarak temelde Kretase flişleri bulunmakla birlikte, delta çevresinde Miosen başlarından itibaren etkili olan volkanizmaya bağlı çeşitli volkanik formasyonlar yaygındır. Ova ortasındaki ve çevre eteklerdeki nispeten dar alanlı Neojen sedimanter ve volkano-sedimanter formasyonlar, delta alanınınMiosen’den beri çukur bir tortulanma alanı durumunda bulunduğunu göstermektedir (Şekil 7).

Deltanın Kuaterner gelişiminin erken dönemleri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak, son buzul çağındaki (Würm) deniz seviyesi alçalmasına (Kayan 1999) bağlı olarak deltanın bugünkünden aşağıda, Foça batısına doğru geliştiği söylenebilir. Buna göre, Holosen’de yükselen deniz İzmir körfezine sokularak eski Gediz deltasını kaplamış olmalıdır. Yapılan delgi sondajlarla Holosen’de ilerleyen denizin üst seviyelerinde biriken sedimanlar ve buna paralel olarak Gediz deltasının gelişimi incelenmiştir (Şekil 8).

Holosen’de deniz önceleri hızla yükselerek Süzbeyli-Menemen arasındaki hat boyunca, bugünkü yüzeyin 12-14 m altında Seyrek çevresine kadar ilerlemiştir.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

18

Yaklaşık -8 m lerde denizel sedimanlarda bir değişme olmaktadır. Bunun, Erken Holosen sonlarında (7000 yıl kadar önce), deniz seviyesindeki yükselme hızınınazaldığı döneme rastlayan deniz tabanı olduğu söylenebilir. Böylece denizin ilerlemesi ile Gediz’in delta oluşturma hızı arasındaki denge değişmiş, bundan sonra delta oluşumu daha etkili duruma geçmiştir. Bu dönemde kıyı zonu hızla dolarak delta üst tabakaları (topset) daha geniş alanlar kaplamıştır. Bunlar genellikle denizle bağlantılı, fakat dalga etkisinin zayıf olduğu bataklık ve lagünlerde biriktikleri için daha çok laminalı, yer yer ince kumlu sedimanlardır(Şekil 8).

Orta Holosen’deki delta ilerlemesinin Orta Holosen sonunda (5000-3500 yılönce) bölgedeki küçük, göreli deniz seviyesi alçalması ile ilgisini kurmak, sadece mevcut sedimantolojik bilgilerle şimdilik mümkün değildir. Bu konuda delta üst tabakalarının alansal dağılımından ve bundaki değişmelerden aydınlatıcı bilgiler sağlanabilir. Bunun için yeni sondaj kesitlerine ihtiyaç bulunmaktadır.

Delta gelişiminin Geç Holosen’deki son aşaması (Son 3500 yıl) insan etkinlikleriyle paralel sürmüştür. Bununla ilgili bilgiler çevredeki arkeolojik çalışmalardan sağlanmaktadır. Bunun yanında, sondajlarda bugünkü yüzeyden 2-3 m derinlere kadar hemen her yerde arkeolojik bulgulara (çanak-çömlek kırıkları, ateş artıkları gibi) rastlanması, delta ovasında arazi kullanımınınbilinenden çok daha yaygın ve yoğun olduğunu göstermektedir. Bu üst sediman birimi, kuşkusuz artık denizle ilgili olmayan, Gediz’in taşkın sedimanları ile içiçe alüvyon katmanlarından oluşmaktadır. Bu nedenle, genellikle ince kumlu taşkınsedimanları arasında, yer yer Gediz’in değişen yataklarına ve kollarına ait kaba kumlu yatak dolgularına da rastlanabilmektedir (Şekil 8).

Gediz deltası gibi büyük ve zaman içinde çok çeşitli sedimantasyon ortamlarının yatay ve dikey doğrultuda değişimi ile oluşmuş bir jeomorfolojik birimde gelişme dönemlerinin yeteri kadar doğru ve ayrıntılı olarak belirlenebilmesi ve paleocoğrafya haritalarının çizilebilmesi, çok fazla sayıda sondaj verilerine ve bunlara dayanılarak çizilecek çok sayıda kesitlere bağlıdır. Karşıyaka Deltası

Karşıyaka deltası, gerisindeki Yamanlar dağından kaynağını alan dağ

Şekil 10: Karşıyaka çevresinin kuzey-güney doğrultulu genelleştirilmiş kesiti.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

19

derelerinin İzmir körfezi kuzeyinde oluşturduğu küçük bir deltadır. Yamanlar dağı Batı Anadolu’nun volkanik yapıları arasında, İzmir kuzeyinde dikkati çeken bir dağ kütlesidir. Kuzey yamaçları akarsularla daha çok parçalanmış, arızalı bir aşınım rölyefine sahiptir. Güney yamaçlarında fazla parçalanmamış, geniş, eğimli yüzeyler vardır. Bunlar arasında Yamanlar çukurluğu arızalı rölyefi ile farklılıkgösterir ve KKD-GGB doğrultulu bir oluk şeklinde uzanır (Şekil 9).

Yamanlar dağının temelinde volkanizmadan önceki jeolojik çağlara (Mesozoik) ait kumlu, killi, karbonatlı çeşitli taşlardan oluşan (fliş formasyonu) bir yapı vardır. Yamanlar dağının yapısını oluşturan volkanik taşlar başlıca iki grupta toplanabilir. Bunlardan birincisini altta bulunan ve genellikle aşınmaya daha dayanıksız olan aglomera ve açık renkli, gevşek dokulu andezitik taşlar oluşturur.

Şekil 9:Karşıyaka ve kuzeyinin jeomorfoloji haritası.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

20

Yamanlar depresyonundaki arızalı aşınım rölyefi geniş ölçüde bunlar üzerinde şekillenmiştir. Bu taşların ayrışmasından oluşan kumlu yüzey örtüleri Karşıyaka dereleri ile yıkanarak aşağılara taşınmıştır. İkincisini ise bir kabuk şeklinde dağıngüney yüzeyini kaplayan, koyuca pembe ve gri renklerde, sert ve aşınmaya daha dayanıklı andezitler oluşturur. Güney yamaçlardaki derelerle az parçalanmış yamaç bölümleri bu yapı üzerinde şekillenmiştir (Şekil 10).

Yamanlar dağı volkanik yapısını kesen değişik doğrultularda faylar bulunmaktadır. Bunlar arasında özellikle Yamanlar depresyonunun iki yanında yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda uzanan çizgiler çok belirgindir ve dağınkuzeyinde Menemen boğazına kadar izlenebilmektedir. Buna göre Yamanlar dağı volkanizması oluştuktan sonra, buradaki volkanizmanın da nedeni olan faylar yeniden hareketlenmiş, ancak bu son kımıldanışta yeni lav çıkışı meydana gelmemiştir. Bu son dönemde Yamanlar dağının temeliyle beraber yükseldiği, bunun sonucu olarak yaklaşık kuzey-güney doğrultulu faylarla Yamanlar depresyonunun oluştuğu anlaşılmaktadır. Buna göre Yamanlar dağının güney yamaçları ortasındaki çukurluk (Karşıyaka derelerinin sularını topladığı Yamanlar depresyonu), volkanik yapı üzerinde yükselme sonucu oluşan gerilmeye bağlıkırılmalarla meydana gelmiş bir yapısal çukurluktur. Buraya yerleşen dereler (Karşıyaka dereleri) yüzeyde parçalanan andezit örtüyü, bunun altından açığaçıkan gevşek volkanik birimleri ve daha alttaki tortul fliş birimini kolayca aşındırmış ve bugünkü arızalı morfolojiyi meydana getirmiştir.

Yamanlar depresyonu, güneyde depresyona doğru sokulan bir alüvyal dolgu düzlüğü ile son bulur. Bu düzlüğün daha güneydeki delta düzlüğüne açıldığı kesim, Yamanlar dağının etek çizgisi boyunca birbirine yaklaşan alçak sırtlar arasında daralmaktadır (Şekil 9). Yukarı Karşıyaka düzlüğü olarak adlandırılan Yamanlar depresyonunun aşağı kesiminde, vadilere doğru sokulan Karşıyaka etek düzlüğü, Karşıyaka derelerinin yukarılardan getirdiği alüvyonların biriktiği bir alandır. Ancak şekil olarak burada tipik birikinti konileri görülmemektedir. Bunun nedenlerinden biri önde Cumhuriyet ve Gümüşpala sırtları arasındaki daralmadır(Şekil 9). Böylece yükseklerden derelerle getirilen çamurlar etekte yayılamamakta, daralan bölümün gerisindeki çukurlukta yığılarak birikmektedir.

Yukarı Karşıyaka çukurluğundaki alüvyal dolgu alanı, gerideki tepe ve sırtların eteklerine doğru yavaş yavaş yükselmektedir. Buralardaki dere yataklarında ve yer yer yüzeyde toprak çamuru niteliğinde bir dolgu içinde çok büyük, yer yer 1 m yi aşan çaplarda, toparlak biçimli kaya blokları (çoğunlukla andezit) içeren bir birikinti formasyonunun bulunduğu görülmektedir. Etek düzlükleri daha geride, batıda Örnekköy, doğuda Yamanlar deresinin iki ana kolu olan Ilıca ve Sepetçi derelerinin vadilerine doğru yine yavaş yavaş yükselerek sokulmaktadır. Bu yüzeyler asıl dik yamaçların önünde daha az eğimli yüzeyler olarak izlenebilmektedir. Ancak, aynı zamanda bugünkü dere yatakları bunlarınüzerine gömülerek yeni vadiler kazmıştır. Eğimli etek düzlükleri genellikle iri bloklu sel depoları ile kaplanmış durumdadır. Dik yamaçlara doğru geri taraflarında ise bazı yerlerde anakaya yüzeyde görünmektedir. Böyle yerlerde

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

21

etek şekilleri kurak-yarıkurak bölgelerin tipik yerşekli olan pediment’lere benzemektedir (Şekil 9).

Yukarıda tanımlanan özellikleriyle Yukarı Karşıyaka çukurluğundaki şekillenme başlangıçta bugünkünden farklı iklim şartları altında meydana gelmişolmalıdır. Bu farklılık özellikle derelerin su gücünde dikkati çekmektedir. Etek dolgularındaki bloklar bugünkü sellerle taşınamayacak büyüklüklerdedir. Bunlar genellikle Yamanlar dağının üst volkanik birimini oluşturan andezitlere aittir. Öyle anlaşılmaktadır ki, Yamanlar depresyonunun yeni oluştuğu zamanlarda, bugünkünden çok daha güçlü, katastrofik sellerle yükseklerden taşınıpgetirilmişler ve önce Yukarı Karşıyaka çukurluğu içinde yığılmışlardır. Ancak bu dönem günümüzden çok önceye aittir (Erken Pleistosen, belki Pliosen).

Burada dikkati çeken bir başka özellik, büyük bloklu eski dolgu alanınıngünümüzde bir aşınma alanı durumunda bulunmasıdır. Günümüzdeki taşkınlarda oluşan ve aşağı bölümleri kaplayan çamurların önemli bir kaynağı bu dolgulardır. Aşağı Karşıyaka düzlüğü (Karşıyaka deltası) buradan taşınan ince taneli çamurların birikmesiyle oluşmuştur (Şekil 10).

İzmir’in en gözde kent bölümü olan Karşıyaka yerleşme alanı, İzmir körfezi kuzeyinde tipik bir delta düzlüğü üzerinde bulunmaktadır (Şekil 9 ve 10). Bu delta kuzeydeki Yamanlar depresyonundan gelen derelerin (Örnekköy, Dallık, Yamanlar) getirdiği ince taneli alüvyonların birikmesiyle meydana gelmiştir . Çanakkale yolundan güneye doğru 2 km kadar bir uzantı oluşturur. Geride genişliği 4 km kadardır. Batıda Gediz ırmağının eski ağzı önündeki dolgu alanı ile birleşmektedir. Ancak, Gediz ırmağı alüvyonlarının Karşıyaka deltasınınoluşumunda doğrudan bir etkisi olmamıştır.

Delta gelişimi jeolojik anlamda çok yeni bir olaydır. Yukarıda belirtildiği gibi, deniz seviyesinin bugünkünden 100 m kadar alçakta bulunduğu 15.000 yıl kadar önceki dönemde kuşkusuz bugünkü delta henüz yoktu. Bu dönemde YukarıKarşıyaka çukurluğundan bugünkü Çanakkale yolunun güneyine doğru yayılan eğimli bir birikinti konisinin bulunduğu söylenebilir. Gerçekten bu çevrede su temini için yapılmış bazı sondajlardan sağlanan sedimantolojik bilgiler yüzeyde 20 m kadar kalınlıktaki ince taneli (kumlu, siltli, killi) sedimanların altında iri çakıllıveya andezit bloklu dolguların bulunduğunu göstermektedir (Şekil 9 ve 10). Bu özellik daha kuzeyde Yukarı Karşıyaka düzlüğünü çevreleyen etek birikintilerine uymaktadır.

Son 15.000 yıllık sürenin (Holosen’in) ilk yarısında deniz seviyesinin yükselmesi, kıyıya yaklaşan derelerin alüvyonları taşıma gücünü azaltmış ve ince sedimanlar birikerek hızla delta düzlüklerini meydana getirmiştir. İşte bugünkü Karşıyaka deltası da alttaki eski birikinti konisinin yükselen deniz seviyesine göre yeni ve ince taneli alüvyonlarla örtülmesi, boğulması sonucunda oluşmuştur (Şekil 9 ve 10). Deltaların kıyı çizgileri de derelerin taşıma-biriktirme etkileri arasındaki bir denge çizgisidir. Bu doğal denge kıyıda insan eliyle yapılacak değiştirmelerde önemle dikkate alınmalıdır. Örneğin kıyıda yapılacak dolgu alanlarının geriden gelen suların denize ulaşmasını zorlaştıracağı unutulmamalıdır.

Karşıyaka Kültür ve Çevre Sempozyumu

22

SONUÇ İzmir körfezini çevreleyen alüvyal düzlükler ana çizgileri ile aynı karasal

dolgular üzerinde gelişmekle birlikte, her biri jeomorfolojik oluşumları bakımından farklılıklar gösterir. Bunlardan körfezin doğusundaki Bornova ovası, kıyıyaulaşmakla birlikte tipik bir delta düzlüğü değildir. Bayraklı höyüğü bu ovanınkuzeybatısında yer almakta olup binlerce yıllık tarihi, Bornova ovasınınHolosen’deki gelişim aşamaları ile ilişkidir.

İzmir körfezinin kuzeyinde bulunan Karşıyaka deltası küçük dağ derelerinin önünde gelişmiş basit delta düzlüğü olmasına karşılık, Gediz deltası BatıAnadolu’nun geniş bir bölümünün sularını toplayan Gediz ırmağının alüvyonlarıile şekillenmiş büyük ve karmaşık bir jeomorfolojik oluşumdur.

KAYNAKLAR AKURGAL, E. 1950. Bayraklı, Erster Vorläufger Bericht über die Ausgrabungen in Alt-Smyrna, DTCF Band VIII Nr. 1, Ankara. AKURGAL, E. 1987. Anadolu Uygarlıkları. Net Turistik Yay. Sanayi ve Ticaret A.Ş.BRİNKMANN, R. 1976. Geology of Turkey. 158 s. Elsevier. Stuttgart. DERİN, Z.-BATMAZ, A. 2004. Bornova-Kemalpaşa (İzmir) Arkeolojik Envanteri 2003. TÜBA Kültür Envanteri Dergisi 2. s. 75-100. ERDOĞAN, B. 1990. İzmir-Ankara Zonu’nun, İzmir ile Seferihisar arasındaki bölgede stratigrafik özellikleri ve tektonik evrimi. TPJD c. 2/1, s. 1-20. KAYAN, İ. 1991. Holocene geomorphic evolution of the Beşik plain and changing environment of ancient man. Studia Troica. Band 1, p. 79-92. KAYAN, İ. 1997. Bronze Age regression and change of sedimentation on the Aegean coastal plains of Anatolia (Turkey).Third Millennium B.C. Climate Change and Old World Collapse (Ed. by H. N. Dalfes, G. Kukla, and H. Weiss). NATO Advanced Research Workshop. September 19-23, 1994. NATO ASI Series 1. Global Environmental Change, Vol. I 49, 431-450. Springer-Verlag Berlin Heidelberg 1997. KAYAN, İ. 1999. Holocene stratigraphy and geomorphological evolution of the Aegean coastal plains of Anatolia. 1-4 April 1997 Ankara. Proceedings. The Late Quaternary in the Eastern Mediterranean Region. Quaternary Science Reviews. Vol 18, No 4-5, 541-548. Elsevier Science Ltd. Pergamon. England. KAYAN, İ. 2000. İzmir çevresinin morfotektonik birimleri ve alüvyal jeomorfolojisi. BatıAnadolu’nun Depremselliği Sempozyumu (BADSEM). 24-27 Mayıs 2000. Bildiriler Kitabı. s. 103-111. İzmir Valiliği. KAYAN, İ. 2004. Gediz Deltasının Alüvyal Jeomorfolojisi I. (Süzbeyli _ Menemen Profili). Ege Üniversitesi Araştırma Fonu 98 / EDB / 008 no‘lu Proje Raporu. (Yayınlanmamış). KOÇMAN, A. vd. 1996. İzmir’de 3-4 Kasım 1995 Karşıyaka Sel Felaketi. (Oluşumu, Gelişimi, Etkileri ve Alınması Gereken Önlemler). E.Ü. Ed. Fak. Coğrafya Bölümü Tarafından Hazırlanan Araştırma Raporu. E.Ü. İ.A.U.M. Yay.No:1. ÖNER, E. 1999. Zur Geomorphologie der Eşen –Deltaebene und des Antiken Hafens von Patara, Südwesttürkei. MarburgerGeographische Schriften. 134. 98-104. Marburg. ÖNER, E. vd. 1999. Sulak alanların yönetimi projesi. Gediz Deltası sulak alan yönetim planı alt projesi. (Doğal Çevre Özellikleri Bölümü). T.C. Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü. T.C. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi. Proje No 97 K 100020. Bornova, İzmir. (Yayınlanmamış). SULLIVAN, D. G. 1988. The discovery of Santorini Minoan tephra in Western Turkey. Nature Vol. 333, 9. Amsterdam.