3
Bu doküman Sabancı Vakfı Hibe Programı’nın mali katkısı ile hazırlanmıştır.
Bu belgenin içeriğinden sadece TCYOV (Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük
Vakfı) sorumludur ve bu içerik herhangi bir şekilde Sabancı Vakfı’nın görüş
veya tutumunu yansıtmaz.
4
Türkiye’de Kadın Cezaevlerine
Genel Bakış: Sorunlar Ve Çözüm
Önerileri
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar
Projesi kapsamında kadın
hapishanelerine ilişkin bir savunu
söylemi oluşturmak adına
hazırlanan bu kitap, kadın
hapishaneleri ile ilgili çalışan
uzmanlara, akademisyenlere, sivil
toplum örgütleri, üniversiteler ve
Adalet Bakanlığı Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü
personeline yöneliktir.
Tüm hakları saklıdır. Bu yayının
hiçbir bölümü Türkiye Çocuklara
Yeniden Özgürlük Vakfı’nın
(TCYOV) izni olmadan hiçbir
elektronik veya mekanik formatta
ve araçla (fotokopi, kayıt, bilgi
depolama v.b) çoğaltılamaz.
Hazırlayanlar
Fulya GİRAY
Birgül HAZNEDAROĞLU
Grafik Tasarım
Ergin İSHAKOĞLU
Türkiye Çocuklara Yeniden
Özgürlük Vakfı Yayınları,
Mayıs 2012:İstanbul
TCYOV
Rıhtım Cad. Yoğurtçu Şükrü Sok.
No:19, Kadıköy-‐İstanbul-‐Türkiye
Tel: +90 216 449 39 99
Fax:+90 216 414 90 78
www.tcyov.org
Proje Ekibi
Fulya Giray – Proje Koordinatörü
Birgül Haznedaroğlu-‐ Proje Asistanı
Aslı Akdaş Mitrani-‐ Proje Danışmanı
Zafer Kıraç-‐ Proje Danışmanı
Olcay Vural Özer-‐ Proje Eğitmeni
Ayşe Yüksel Memiş-‐ Proje Eğitmeni
5
ÖNSÖZ
Kriminoloji alanında yapılan çalışmalar, çoğu suç
olgusunda olduğu gibi, kadınların toplum içinde
karşılaştıkları dezavantajlı durumlar ile onları suça iten
etkenlerin paralel olduğunu söylüyor. Toplum içerisinde
kadınların karşılaştığı hak ihlalleri çoğu kadını cezaevinde
de bırakmıyor.
Hapishanelerde hayat her yaştan her birey için
zordur kuşkusuz. Ancak kadınsanız ve sizinle birlikte
çocuğunuz da cezaevinde kalıyorsa, bir anne olarak
yaşadıklarınızı tarif etmek çoğu zaman imkânsızlaşır.
Hapishaneye girdiği için ailesi tarafından dışlanan
ve reddedilen, eşleri tarafından terk edilen, çocuğuna
bakacak kimsesi olmadığı için çocuğu ile hapishanede
yaşamak zorunda kalan ve çocuğu 6 yaşını doldurduğunda
ondan ayrılan, hiç okula gidememiş, hayatı boyunca aile içi
şiddet mağduru olmuş ve tahliye sonrasında da aynı hayata
geri dönmek zorunda kalan mahpus kadınlar, kadın
cezaevlerinin çoğunluğunu oluşturuyor.
6
Bu çarpıcı tablodan hareket ederek çıktık biz de
yola. Başlangıçta “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi”
ekibi olarak amacımız, annelerinin yanında hapishanede
kalan 0-‐6 yaş arası çocuklara odaklanmak, çocukların
ihtiyaçlarını gözlemlemek ve bu ihtiyaçlara en uygun
alternatif çözüm önerilerinin savunuculuğunu üstlenmekti.
Ancak süreç içerisinde kadın hapishanelerinde
dokunulması gereken bambaşka hayatlar olduğunu fark
ettik.. Öyle ki kadın kurumlarında çalıştığımız her grup,
kendi özelinde çok değerli ve bir o kadar da değişime
açıktı. Hapishanelerdeki küçük misafirlerin neşe çığlıkları
eşliğinde kimi zaman anne mahpuslarla “cezaevinde anne
olmanın” zorlu yanlarını konuştuk, kimi zaman henüz
çocuk yaşta suça karışmış genç kızların gelecek planlarına
ortak olmaya çalıştık. Çoğu çalışmamızda tüm profesyonel
ilkelerimize rağmen, kendimizi yoğun duyguların
ortasında, insani dertlerin tam göbeğinde bulduk. Bazen
çocukların elinden tutan infaz koruma memurların
özverilerine hayran kaldık, bazen odasına her giren çocuğa
şeker dağıtan babacan idarecilerin model olması
gerektiğini düşündük. Cezaevlerinde çalışan personelin
tükenmişliğini anlamaya çalışırken ise, kadın
hapishanelerinin “kadın” odaklı bir bakıştan oldukça uzak,
7
maskülen bir sistem tarafından yönetildiğini, kadınların
çoğu ihtiyacının sistem tarafından fark
edilmediğini/karşılanmadığını gördük. Süreç boyunca çoğu
zaman zorlandık, yorulduk, ama içeri her girişimizde
mahpusların umutlarını gördükçe biz de umutlandık.
Kısacası yola çıkarken çizdiğimiz resim, hazırladığımız
çalışma planı ve diğer tüm kâğıt üzerindeki karalamanın
süreç içerisinde, insanla temas ettikçe ne denli
değişebileceğine tanıklık ettik.
Kuşkusuz “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar”
Projesi’nin hayata geçmesine ve onca insana ışık
saçmasına fırsat tanıyan çok önemli paydaşlarımız vardı.
Başta bu projeye inanan, kadın hapishanelerinde
oluşturmaya çalıştığımız kadın politikasında duyarlılığını
ortaya koyan Sabancı Vakfı ve Sabancı Vakfı Toplumsal
Gelişme Hibe Programları ekibine, projenin tüm
zorluklarına rağmen desteklerini hiç esirgemedikleri ve
projeyi kolaylaştırdıkları için sonsuz teşekkürlerimizi
sunuyoruz. Öte yandan, bu projenin uygulanabilirliğine
olanak sağlayan ve çözüm odaklı yaklaşımı ile süreci
hızlandıran Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğü’ne, projenin bilimsel standartlarla ilerlemesine
destek veren Doğuş Üniversitesi Psikoloji Bölümü
8
akademisyenleri ve öğrencileri ile Sabancı Üniversitesi Mor
Sertifika ekibine, projenin iletişim ayağı kısmında
ilişkilerin sağlıklı ilerlemesine büyük katkılar sağlayan
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’ne, Türkiye
Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı üye ve gönüllülerine, bu
projeye inanarak katkı sağlayan tüm kadın cezaevleri
çalışanları, projeye destek veren tüm eğitmen, sanatçı ve
gönüllüler ile bize yüreklerini açan cezaevindeki mahpus
kadınlara sonsuz teşekkürler.
Nisan 2011-‐ Nisan 2012 arasında kadın
hapishanelerinde sürdürdüğümüz “Küçük Adımlarla Büyük
Oyunlar” projesinde gözlemlerimizi toparlayarak bir
savunu raporu haline getirdik. Bu raporda, Türkiye’deki
kadın hapishanelerinin genel bir profilini çizerek,
ihtiyaçlarını değerlendirmeye çalıştık. Projede yer alan
tüm eğitmenlerin, gönüllülerin, kurumlarda çalışılan
personel ve mahpusların görüşlerinden yola çıkarak
hazırlanan bu raporun, iyileştirme çalışmalarına kaynaklık
etmesini diliyoruz.
Uzm. Psk. / Sosyolog Fulya GİRAY Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar
Proje Koordinatörü
9
Sabancı Vakfı Hakkında
1974 yılında Sabancı Ailesi’nin hayır işlerini
kurumsallaştırmak amacıyla kurulan Sabancı Vakfı’nın
varolma nedeni “Toplumsal potansiyelin gelişimini
sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek
nesillere aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı
değerler oluşturarak insanların hayatında fark
yaratmak” olarak benimsenmiştir. Sabancı Vakfı, Türkiye
geneline dağılmış 78 yerleşim merkezinde, Sabancı
Üniversitesi’nin de aralarında bulunduğu, sayıları 120’den
fazla kalıcı eseri toplumun hizmetine sunmuştur.
Başarıları teşvik etmek amacıyla eğitim, spor, kültür ve
sanat faaliyetlerinde ulusal ve uluslararası düzeyde başarı
kazanan kişilere, bugüne kadar 900’ü aşkın ödül ve
36.000’in üzerinde burs vermiştir. Sabancı Uluslararası
Adana Tiyatro Festivali, Türkiye Halk Dansları Yarışması,
Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Türkiye Gençlik
Filarmoni Orkestrası, Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu ve
Metropolis kazıları gibi çeşitli kültür ve sanat
faaliyetlerini desteklemektedir. 2006 yılında başlattığı
stratejik yapılanma çalışmaları sonucunda yeni yöntem ve
10
programlar geliştirme kararı alan Vakıf, bu vizyonun
hayata geçirilmesi kapsamında çeşitli programlar
yürütmektedir. Bu programlar arasında; “Kadınlar, gençler
ve engellilere eşit fırsatların yaratılmasını ve topluma aktif
katılımlarını destekleyen ortamların geliştirilmesine
katkıda bulunulmasını” amaçlayan Hibe Programları,
toplumsal gelişmeye katkıda bulunanların öykülerini
gündeme getirerek, onları teşvik etmek ve topluma ilham
vermek amacıyla Fark Yaratanlar Programı, Türkiye’deki
tüm Birleşmiş Milletler kuruluşları, İçişleri Bakanlığı,
Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi’nin ortaklığı ile
yürütülen Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız
Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve
Geliştirilmesi Ortak Programı, sivil toplum sektörüne
hem kapasite geliştirme olanağı hem de sosyal iletişim ağı
oluşturma konularında ışık tutmak amacıyla Seminerler,
farklı toplumsal ihtiyaçların karşılandığı Toplumsal Katkı
bulunmaktadır.
Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı
tarafından yürütülen Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar
Projesi, Sabancı Vakfı Hibe Programları kapsamında
desteklenmiştir.
11
Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı
Hakkında
Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı; suça
sürüklenerek yasalarla sorun yaşayan çocuk ve gençlerin
toplumsal yaşama aktif ve üretken bir biçimde
katılmalarına destek olmak amacıyla kurulmuştur.
Vakfın kurucusu aynı alanda çalışan Dostlar Dayanışma
Derneği'dir (ddd-‐1985).
Dernek, bu alandaki çalışmaların etkinliğini
arttırmak amacıyla 1992 yılında Türkiye Çocuklara
Yeniden Özgürlük Vakfı'nı kurmuştur.
Vakıf merkezi İstanbul / Kadıköy’dedir. Mart 1995’de
Ankara, Eylül 1996’da İzmir Şubeleri kurularak çalışmalar
yaygınlaşarak sürdürülmektedir.
Vakıf, suça itilmiş çocukların tutuksuz
yargılanması, tutuklulukları ve hükümlülükleri sırasında ve
sonrasında güven duygularının geliştirilmesi, toplum
içinde yapıcı birey olma gibi sosyal yaşama
katılabilmelerine yönelik destek sağlanması ve yeniden
suça sürüklenmenin önlenebilmesi yönünde çalışmaktadır.
Ayrıca çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik üniversitelerle
12
birlikte sempozyum, paneller düzenleyerek toplumsal
duyarlılık yaratılması ve politika geliştirilmesi Vakfın
amaçları arasındadır.
Vakıf son yıllarda özellikle hapishanelerdeki kadın
mahpuslar ve çocuklarıyla kalan annelerle kadını
güçlendirici çalışmalar yürütmeye başlamıştır.
13
İçindekiler
Önsöz 5
Yönetici Özeti 14
Kadın ve Suç 18
Hapishanede Kadın ve Anne Olmak 21
Kadın Politikası Üretmenin Önemi & Gerekliliği 29
Türkiye’de Durum 36
Sayılarla Türkiye’deki Kadın Hapishaneleri 41
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi 44
Türkiye’deki Kadın Hapishanelerine İlişkin Gözlemler 52
Çözüm Önerileri 90
Sonuç ve Tartışma 100
Proje Görselleri 107
Görüşler 111
Kaynakça 121
Sözlük 124
14
YÖNETİCİ ÖZETİ
Proje Hakkında
Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme Hibe Programı
kapsamında desteklenen “Küçük Adımlarla Büyük
Oyunlar” projesi, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük
Vakfı tarafından Doğuş Üniversitesi ve Ceza İnfaz
Sisteminde Sivil Toplum Derneği ortaklığında
sürdürülmüştür. Türkiye’deki 5 kadın ceza infaz kurumunu
hedef alan proje sürecinde; çocuk, genç, yetişkin ve/veya
anne olarak hapishanede kalan kadınların yanı sıra, kurum
personeline yönelik çalışmalar da yürütülmüştür.
Projeye kadın hapishanelerine ilişkin bir model
önerisi sunma hedefi ile başlanmış; ancak süreç içerisinde
kadınların ceza infaz sistemindeki görünmezliğini
gidermek ve kadın mahpuslara yönelik öncelikli birçok
başka sorunun çözümü adına bir “kadın hapishaneleri
profili”nin ortaya konmasıyla çalışmalar sonlandırılmıştır.
Proje kapsamında;
15
• Bakırköy kadın hapishanesinde düzenlenen
seminerlere katılan 250 kadın, sivil toplumun
önemi, depresyon, hapiste anne olmak, kadın
hakları ve toplumsal cinsiyet konularında
bilgilenmiştir.
• 65 ceza infaz koruma memuru, kadın
cezaevlerinde kadın ve çocuklarla çalışmanın
önemi, toplumsal cinsiyet ve sivil toplum
konularında bilgi sahibi olmuştur.
• Psikososyal uyum eğitimleri sonucunda 60
genç kızda özgüven artışı olduğu, kızların
tahliye sonrasına dair kaygılarının azaldığı ve
kariyer planı yaptıkları gözlemlenmiştir.
• 43 anne etkin ebeveynlik becerisi geliştirme
konusunda bilinçlenmiştir.
• 8 psikososyal servis uzmanı kadınlarla (genç
ve/veya anne) çalışma becerisi kazanmıştır.
• 5 kurumdaki personel ve mahpus kadınlar
hakkında veri toplanmıştır. Bu verilerin
gelecekte hapishanelerle ilgili yapılacak olan
çalışmalara yol göstermesi hedeflenmektedir.
• Psikososyal servise yönelik genç kız ve etkin
annelik becerisi eğitici modülleri
16
oluşturulmuş ve projenin uygulandığı 5
hapishaneye bu modüllerin kılavuzları
gönderilmiştir.
• Türkiye’de kadın odaklı hapishane
modelinin uygulanmasına yönelik bir basın
ve kamuoyu toplantısı gerçekleştirilmiş,
toplantı sonucu ortaya çıkan görüş ve öneriler
bu kitaba eklenmiştir.
Proje süresince yapılan gözlemler sonucunda kadın
hapishanelerine yönelik temel öneriler aşağıdaki gibi
olmuştur:
• Mahpus anneleriyle birlikte kalan çocuklara
yönelik, çocuk dostu mekânlar oluşturulmalı ve
bu çocukların sağlıklı bir gelişim süreci
gösterebilmeleri adına gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır.
• Kadın hapishanelerinde kalan kız çocuklar ve
genç kadınların tahliye sonrasına yönelik
kaygıları üzerine çalışılmalı, bu grubun dışarı
çıktıktan sonra hayata adaptasyonlarını
17
hızlandırmak adına eğitim ya da mesleki
donanım kazanmaları sağlanmalıdır.
• Kadın hapishanelerinde bulunan birçok farklı
mahpus grubunun güçlendirilmesi amacıyla,
psiko-‐sosyal servis uzmanlarının mesleki
becerilerinden faydalanılmalı, kurum
idarecileri tarafından psiko-‐sosyal servisin
yürütmek istediği iyileştirici faaliyetler
önemsenmeli/teşvik edilmelidir.
• Kurum personeli ve infaz koruma memurlarına
yönelik kapasite arttırıcı eğitim ve psiko-‐sosyal
destek olanağı sağlanmalıdır.
• Kadın ceza infaz kurumu yönetiminde, kadın
mahpusların özel bir grup olduğu hatırlanmalı,
kadın hakları, aile içi şiddet ve toplumsal
cinsiyet konularında kadınlar
bilinçlendirilmelidir.
• Ceza infaz kurumlarında sivil toplum ve
üniversitelerin desteği önemsenmeli, dış
kurumlarla ilişkiler güçlendirilmelidir.
18
KADIN VE SUÇ
Suç ve ceza insanlığın var oluşu kadar eski
kavramlardır. Ancak toplumlardaki değişim, kültürel
faktörler ve daha birçok dinamiğin etkisi ile suç; yaş,
cinsiyet, medeni hal ve diğer demografik faktörlere bağlı
olarak değişim gösterebilmektedir. Genelde “suç” ve
“suçlu” kavramları erkeğe özgü özellikler gibi görülmekte,
suç işleme özelliğinin getirdiği olumsuz atıflar maskülenite
ile eşdeğer tutulmaktadır. Oysa ki kürselleşen dünyada son
yıllarda kadın ve çocuk suçluluğunun da hızlı bir ivme
kazanarak arttığı gözlenmiştir. Suç üzerine yapılan
araştırmalar bu hızlı yükselişin nedenlerine odaklanmaya
başlamıştır. Kentleşme ve sanayileşme ile birlikte değişen
sosyal yapı ve aile dinamikleri, göç, nüfus artışı gibi
etkenler şiddet kültürü ve bunun bir sonucu olarak “suç”
kavramının giderek artmasını önceleyen faktörler olarak
sıralanabilir.
Kültürlerarası araştırmalar, kadınların sosyal
hayatta daha aktif yer almalarıyla birlikte kadın-‐erkek suç
oranları arasındaki uçurumun giderek kapandığını
söylemektedir. Ancak her şartta ve dönemde erkek
19
suçluluğu kadın suçluluğundan yüksek olmuştur. Bazı
çalışmalar bu farklılığı kadın-‐erkek fizyolojisinden kaynaklı
sebeplere bağlasa da; bu farklılıkta eğitim, gelenek,
toplumsal cinsiyet rolleri, kültür gibi sosyal nedenlerin
gücü ve toplumun kadın-‐suç olgusunu yan yana göremeyişi
gibi daha güçlü sebepler söz konusudur (İçli ve Öğün,
1988).
Öte yandan yapılan son araştırmalar kadın
suçluluğunda geçmiş döneme ait aile içi şiddet
mağduriyetlerinin oldukça yüksek olduğunu
söylemektedir. Kadınların işledikleri suçlar incelendiğinde
onları kurtaracak ve hayatlarına bir çözüm sağlayacak
suçlara yöneldikleri görülmektedir. Özellikle Amerika’daki
kadın suçluların işledikleri suçlar arasında uyuşturucu
madde satmak ya da kullanmak, seks işçiliği ve
dolandırıcılık ilk sıralarda gelmektedir (Women in Prison
Project, 2002). Kadınların madde satma nedenleri
arasında, para kazanmak, kendi bağımlılıkları için madde
temin edebilmek, şiddet öykülü kötü giden ilişkilerini
bastırmak ya da olumsuz koşullardaki hayatlarını insani
standartlara yükseltmek gibi nedenlerin varlığı
görülmektedir.
20
Kadınların şiddet içeren suç eylemlerine
başvurmaları ise karşılaştıkları kötü muamele sonucu
kendilerini korumak amacıyla adam öldürme ya da
yaralama suçlarıyla ortaya çıkmaktadır (İçli, 1995; akt:
Gürtuna 2009). Diğer yandan eski eş, partner ya da erkek
arkadaşlarını öldüren mahkum kadınların % 93’ünün bu
kişiler tarafından cinsel ya da fiziksel istismara maruz
kaldıkları ve kendilerini savunmak için suça yöneldikleri
gözlenmiştir (Women in Prison Project, 2002). Yürütülen
bir diğer çalışma ise, hapisteki kadın ve genç kızların
çocukluk çağı istismarlarına sıklıkla maruz kaldıklarını ve
bu mağduriyetlerin ileride suçluluğa yol açabildiğini
söylemektedir (Widom, 2000). Öte yandan kadın suçluluğu
ile ilgili Amerika’da yapılan araştırmalar suça karışmış
kadınların çoğunlukla siyahi ve Hispanik-‐Latin kökenli
olduklarını ve sosyo ekonomik-‐kültürel açıdan düşük gelir
seviyesine sahip ve şiddetin yoğun görüldüğü bölgelerde
yaşadıklarını vurgulamaktadır (Richie, 2000).
21
Hapishanede Kadın ve Anne Olmak
Kadın suçluluğu olgusu toplumlarda henüz bir
tehdit gibi algılanmasa da oranlar açısından erkek
suçluluğuna göre çok daha hızlı bir ivme ile artış
göstermektedir. Ancak yine de sayıca erkek suçluluğundan
düşük olması ve kadınların işledikleri suç türlerine
verilmeyen önem, aynı oranda kadınların kapatılma
sürecindeki ihtiyaçlarının, suça itilme nedenlerine yönelik
tedbirlerin ve yardımların ihmal edilmesine yol açmaktadır
(Gürtuna, 2009).
Kadın, erkekten farklı olarak yaşadığı hapishane
sürecinin sosyal etiketinden ve erk egemen hapishane
ortamından daha çok etkilenmektedir. Kadının özellikle
aile bağlarına yakınlığı, annelik özelliği ve duygusallığı bu
süreci psikolojik olarak daha zor geçirmesine yol
açabilmektedir. Ülkemizde erkek hapishanelerine göre
sayıca çok daha az kadın hapishane olması, kadınların çoğu
zaman kendi yaşadıkları şehirlerin dışında cezalarını
çekmelerine neden olmaktadır ki; bu durum, kadınların
aileleri ile bağlarını güçleştirmekte, yakınları, çocukları ve
22
sevdikleri ile iletişimlerini büyük ölçüde zarara uğratarak
onları dış dünyadan uzaklaştırmaktadır.
Kadınların hapis ortamında baş etmekte güçlük
çektikleri bir diğer konu çocuklarıyla ilişkilerinin kesintiye
uğramasıdır. Hapisteki çoğu kadının anne olması, dışarıda
annesini bekleyen ve bakıma ihtiyaç duyan çocukların
varlığına işaret etmektedir. Ancak hapse giren kadın,
erkekten farklı olarak kimi zaman ailelerinden
dışlanmakta, çocuğu kendisinden uzaklaştırılmakta ya da
ziyarete getirilmemektedir. Bu kısıtlamalar hem dışarıdaki
çocuğun hem de hapishane ortamında özgürlüğünden
yoksun kalmış kadının geçirdiği süreci daha da
zorlaştırmaktadır. Bazı hallerde ise kadın hamile olarak
hapse girmekte ya da dışarıda çocuğuna bakım sağlayacak
herhangi bir yakını olmaması sebebiyle çocuğunu yanına
almaktadır.
Bu hassas durum ülkemizde 2006 yılında revize
edilen Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün
70.maddesinde şu şekilde belirtilmiştir:
23
“Hükümlünün bakıma muhtaç çocuklarının
barındırılması
MADDE 70
(1) Anaları hükümlü olup da dışarıda korumasına
bırakılacak kimsesi bulunmayan sıfır-‐altı yaş grubundaki
çocuklar, analarının yanında kalabilirler. Bu çocuklar
gündüzleri kurum bünyesindeki veya Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu veya diğer kurum ve kuruluşlara
ait kreş ve gündüz bakımevlerinde barındırılırlar.
(2) Analarının yanında kalan çocuklara, yaş ve
durumlarına ve ihtiyaçlarına göre yiyecek ve içecek verilir.
(3) Üç yaşını doldurmuş çocuklar, kurumda bulunan
psiko-‐sosyal yardım ve sağlık servisinin önerisi,
Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla çocuk
yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilebilirler.
Bu çocukların belirlenecek bir program ve usule göre
zaman zaman analarıyla temasları sağlanır.
(4) Altı yaşını doldurmuş çocukların menfaati de göz
önünde tutularak kurum dışında barındırılacakları yerler,
24
ilgili mevzuat hükümlerine göre belirlenir.” (Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2006).
Mevcut yasal düzenlemeler bu şekilde söylese de;
annelerinin yanında hapiste kalmak zorunda olan
çocukların durumu oldukça sorunludur. Zira, suç
olgusunun erkekle eşdeğer görüldüğü ve kadına özel
hapishanelerin bile yeni yapılanmaya başladığı bir
düzende, annelerinin yanında kalan 0-‐6 yaş arası çocuklar,
sistemin görmediği bireylerdir. Yasal düzenleme, bu
çocukların gündüzleri Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ya da eşdeğerdeki kreş ve yuvalara
gönderileceğini, akşamları ise annelerinin yanına
getirileceğini belirtse de bu ifade uygulamaya
geçirilememektedir.
Türkiye’deki 5 kadın ceza infaz kurumundan
sadece iki tanesinde kampüs içi kreş uygulaması mevcuttur
ve bu kreşlere sadece 3-‐6 yaş arası çocuklar alınmakta, 0-‐3
yaş arası çocuklar bütün gün anneleri ile koğuşta vakit
geçirmektedir. Yine mevcut yasal düzenleme, bu çocukların
gelişimlerine uygun besin takviyeleri alacağından söz etse
de; koşullar çocukların ancak annelerine düşen
25
yiyeceklerden faydalanmalarına olanak tanımaktadır1.
Ayrıca her kurumun kendi idaresi bu çocuklarla ilgili farklı
bir tutum benimsemiş durumdadır. Örneğin, bazı kurumlar
sadece 0-‐3 yaş arası çocukların anneleri ile kalmalarına
izin verirken, bazı kurumlar 0-‐6 yaş arası tüm çocukların
anneleri ile kalmalarına olanak tanımaktadır.
Sistem tarafından görülmeyen bu çocuklarla ilgili
yurtdışındaki uygulamaları bakıldığında ise, oldukça farklı
bir yaklaşımdan söz etmek mümkün. 2005 yılında
yayınlanan “Birleşmiş Milletler Hapishanede Büyüyen
Bebek ve Küçük Çocuklar Raporu” hapishanelerdeki bebek
ve çocukların durumunu ortaya koymaktadır. Rapor,
konuyla ilgili uluslararası uygulamaları, sistem içinde
çocukların görünmez durumunu ve diğer birçok sorunu
gündeme getirmiştir (Brett, & Bastick, 2005).
Raporda Almanya ve İspanya’da çocukların 6
yaşına kadar ebeveynleri yanında hapiste kalmalarına izin
verildiği ancak Norveç’te hiç izin verilmediği
belirtilmektedir. Finlandiya çocukların hapiste ebeveyn
1 28247 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandığı üzere hükümlü ve tutuklular ile ceza infaz kurumları personelinin iaşe yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmeliğe göre ‘çocuk hükümlü ve tutuklular ile kurumda annesiyle birlikte kalan çocuklara, süt emziren anneler ve hamilelere durumlarına uygun ve Bakanlıkça belirlenen tutarda gıda verilmesine’ karar verilmıstir.
26
yanında kalmalarına izin veren ülkeler arasında
gösterilmiştir. Finlandiya yasalarına göre, anne ve babaya
çocuklarını yanlarına alma hakkı tanınmaktadır. Kesin yaş
sınırlamaları olmasa da, tavsiye edilen prensiplere göre 2
yaş altı çocuklar kapalı kurumlarda, 3 yaş altı çocuklar ise
açık kurumlarda kalabilmektedir. Anne-‐bebek üniteleri
Finlandiya’da 1881 yılından bu yana var olsa da, bu
birimlerin “çocuk hakları” bağlamında irdelenmesi ancak
2000’li yıllarda başlamıştır (Pösö vd. 2010).
Finlandiya bu konuda örnek uygulama yürüten
birkaç ülkeden biridir. Ülkedeki kadın hapishanelerinin
ayrı bir bölümü anne ve çocuklara ayrılmıştır. Modern
yapılar olarak tanımlanabilecek anne-‐bebek ünitelerinde
anne, çocuğun büyüme ve bakımından birincil sorumlu
olan kişidir. Ancak bu ünitelerde anneyi sürekli olarak
destekleyen hemşireler de mevcuttur. Anne, kapalı
kurumda kalmakta ise 2 yaş, açık kurumda ise 3 yaşına
kadar olan çocuğunu yanına alabilmekte; ancak çocuğun
bakımı ile ilgilendiği için kurum içi eğitim, iş,
rehabilitasyon çalışmaları ve benzeri etkinliklere
katılamamaktadır (Pösö vd. 2010).
28
Çocukların hapishanede anneleriyle birlikte
kalmalarına izin verilip verilmemesi halen tartışmaların
sürdüğü, bilimsel olarak fikir birliğine varılamamış önemli
konulardan biridir. Çocuk gelişiminin ilk yıllarında anne ile
kurulan bağın ne denli önemli olduğu kanıtlanmıştır
(Bowlby, 1969). Ancak anne ile sürdürülmesi gereken bu
derinlikli ilişkiyi sağlamak adına, hapishane koşullarında
çocuğun sağlıklı gelişim hakkı elinden alınmaktadır.
Kurumlarda çocuğu ile birlikte kalan annelerin en büyük
engeli, kendi özgürlüklerine ek olarak çocuklarının
özgürlüklerini de kısıtlıyor olmalarından ötürü duydukları
suçluluk duygusu ve pişmanlıktır. Bazı anneler bu
duyguyla baş edemedikleri için çocuklarını yaşları
dolmadan dışarıya gönderirken; bazıları kendilerine
destek verdiğini söyleyerek çocuklarını yanlarında
tutmaktadır. Karar vermesi oldukça güç olan bu konuda en
doğru çözüm yolu çocuğun yararını gözetmek olacaktır.
29
KADIN POLİTİKASI ÜRETMENİN ÖNEMİ VE
GEREKLİLİĞİ
Hapishaneler mimariden güvenliğe, sağlık
koşullarından çalışma, eğitim ve aile ziyaretlerine kadar
genel olarak erkek mahpus nüfusa göre oluşturulmuş ve
düzenlenmiş olup kadın mahpuslar görmezden gelinmiştir.
Tüm dünyada erkek mahpusların sayısı oldukça fazla iken
kadın mahpus sayısı ülkelerdeki tüm hapishane nüfusunun
%2 ile %8’i arasında değişmektedir (Coyle, 2002).
Ülkemizde bu oran, toplam mahpus sayısının % 4’üne denk
gelmektedir. Erkeğe göre oluşturulmuş bu mekânlar
kadınların ihtiyaçlarını karşılayamamakta; dolayısıyla
kadın için mahpusluk daha örseleyici olmaktadır. Eril
düzene ait bu kurumlarda kadın hakları ve saygınlığı
büyük ölçüde ihlal edilmektedir.
Son 10 yılda çoğu ülkede kadın suçluluğu
oranındaki dramatik artış göze çarpmaktadır. 1994 ile
2004 yılları arasında hapisteki kadınların oranı Barbados,
Kenya, Bolivya, Kolombiya, Avustralya, İngiltere ve Galler,
Yeni Zelanda, ABD ve Kırgızistan gibi ülkelerde çok hızlı bir
şekilde artış göstermiştir.
30
Örneğin cinsiyetler arası suç artışlarına ülke
bazında bakıldığında Meksika’da kadınlarda %235 artış
olurken erkeklerde %134; Kenya’da ise kadınlarda %100
iken erkeklerde %24 artış olmuştur. Bu oran Avustralya’da
(1984 – 2003 yılları arasında) erkekler için %75 iken;
kadınlar için %209 şeklinde çok yüksek bir artış ile kendini
göstermiştir (Bastick & Townhead, 2008). Kadınlardaki suç
artış oranının erkeklerdeki artışla kıyaslandığında çok
daha yüksek olduğu gözlenmektedir. Bunun nedeni de
kadınların daha fazla suça karışması değil önceden hapis
cezası verilmeyen suçlara (uyuşturucu ve şiddet içermeyen
hırsızlık gibi) artık hapis cezasının verilmesi ile
açıklanmaktadır.
Dünyada kadın suçluluğu, yoksullukla yakından
ilişkilendirilmektedir. Araştırmalar göstermiştir ki suça
karışmış kadınlar genellikle ekonomik ve sosyal açıdan
toplumun dezavantajlı kesimlerinden gelmekte; tipik
olarak genç, işsiz, eğitim düzeyi düşük ve bakıma muhtaç
çocuklara sahiptirler (Bastick & Townhead, 2008).
Çoğunda alkol ve uyuşturucu geçmişine rastlanırken
genelde fiziksel ve cinsel şiddet mağduru
olabilmektedirler.
31
Kadın hapishanelerinde bulunan mahpusların
profilleri incelendiğinde, ihtiyaçları birbirinden çok farklı
gruplar dikkat çekmektedir. Bu gruplar hemen her ülkede
olduğu gibi Türkiye’de de; genç kızlar, fiziksel/zihinsel
engelli ya da kronik bir rahatsızlığı olanlar, yabancı
uyruklular, azınlıklar, anneler ve anneleriyle birlikte kalan
0-‐6 yaş arası çocuklardır (Townhead, 2006).
Tüm dünyadaki kadın hapishaneleri
incelendiğinde, kadınların durumlar ve ihtiyaçlarının
erkeklerinkinden birçok açıdan farklılık gösterdiği
söylenebilir:
• Kadın, çocuk bakımında birincil öneme sahip
olup ailevi sorumlulukları vardır. Bu
sorumlulukları hapishaneden yürütmek kadın
için daha zorludur.
• Kadın, kapalı kurumlarda fiziksel ve cinsel
istismara karşı daha fazla savunmasızdır.
• Sağlık ihtiyaçları (üreme ve cinsel açılardan)
farklıdır.
• Bazı ülkelerde kadınlar hapishanelerde
hamileliklerini geçirmekte ve orada doğum
32
yapmaktadırlar. Çocukların her türlü bakımını
üstlenmektedirler.
• Erkeğe oranla kadının hapse girmiş olması
daha büyük bir etiketlenmeye yol açmakta;
kadın gerek aileden gerekse toplumdan
dışlanmaktadır.
• Mahpus kadınlar duygusal açıdan daha fazla
örselenmekte, hapishanede çeşitli psikolojik
rahatsızlıklar yaşayabilmektedir (Women in
Prison Project, 2002).
Aşırı kalabalıklık, kötü hijyen koşulları, yetersiz
ziyaretler vb. gibi etmenler, hem erkeği hem de kadını
hapishane yaşamında kötü etkilemekle birlikte; bu
faktörlerin kadın için daha zorlayıcı olduğu yadsınmaz bir
gerçektir.
Kadın mahpuslara yönelik uygun bir politikanın
olmayışı, kadınların ihtiyaç duydukları programlara
erişimini zorlaştırmakla beraber onları genelde
ailelerinden, yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmaktadır.
Aileyle temas kuramamak hem kadın için hem de aile için
sarsıcı bir süreçtir. Özellikle küçük çocuklar üzerinde
33
olumsuz etki bırakan hapishanelerdeki bu görüşme
zorluğu aile bağlarına da zarar vermektedir.
Araştırmalar göstermiştir ki aile üyeleriyle özellikle
çocuklarla kurulan temasın yetersiz oluşu kadın mahpsular
için başlı başına bir kaygı kaynağıdır. Aile ilişkilerinin
zedelenmesi, özellikle tahliye sonrasında kadının topluma
adapte olmasını güçleştirmek gibi bir dolu olumsuz sonuca
yol açmaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalara
göre, hapiste bulunduğu sürede aile bağlarını koruyan ve
ilişkilerini sürdüren kadınların hapiste bulundukları
sürede daha az disiplin problemi yaşadıkları, fiziksel ve
ruhsal olarak daha sağlıklı oldukları, tahliye sonrasında ise
topluma karışma açısından daha başarılı olup daha az
oranda yeniden suç işledikleri görülmektedir (Harrison,
1997; akt; Women in Prison Project, 2002).
Sosyal destek yoksunluğu, suçun tahliye sonrası
yeniden ortaya çıkması ile ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla
tahliye sonrası için hapishanelerde destek programlarının
varlığı çok önemlidir. Tahliye ile birlikte kadının aylarca ya
da yıllarca alıştığı ortam birdenbire değişmekte ve kadın,
aylar/ yıllar öncesinde hatırladığı dünyaya geri
dönmektedir. Fiziki koşulların bile günler içinde değiştiği
34
içinde bulunulan şu hızlı çağda hayatının bir dönemini –
uzun ya da kısa– hapishanede geçirmiş bir birey için
tahliye sonrası dış dünya, sanıldığından daha fazla destek
gerektirmektedir.
Bazı ülkelerde kadınların suç işleyip hapse tekrar
dönmeleri sayı ve zaman olarak erkeklere oranla çok daha
fazla ve hızlı olabilmektedir. Bu da tahliye sonrası sosyal
yaşamda kadın mahpusların daha büyük sıkıntı ve
engellerle karşılaştığını göstermektedir. Kadınlar tahliye
sonrası toplum tarafından etiketlenme ve kabul görmeme/
reddedilme hallerini sıkça yaşamaktadırlar.
Tahliye sonrası çoğu kadının ruhsal sağlıklarında
bozulma meydana gelir. Yeni tahliye olmuş bir kadın için
kalacak sağlam ve güvenli bir yer bulmak çok kolay
mümkün olmamaktadır. İngiltere’de yapılan bir
araştırmada tahliyesi yaklaşan annelerin yarısı önceki
evlerine geri dönmeyi beklemediklerini; 10’undan 4’ü
evlerini kaybettiklerini ve evsiz olarak bundan sonraki
yaşamlarına devam etmeyi düşündüklerini belirtmişlerdir
(Wedderburn, 2000). Topluma yeniden karışma açısından
tahliye sonrasında güvenli bir ev mecburidir; aksi takdirde
aileyi yeniden bir araya getirmek bu kadınlar için daha da
35
imkânsızlaşmaktadır. Etkili bir şekilde tahliye sonrası için
destek görmek kadına, onu tekrar suça itecek yıkıcı ve
zararlı ilişkilerden uzak durması için bir şans verecektir.
36
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’deki cezaevleri incelendiğinde kadın ve
çocuk cezaevlerinin kendi öncelikli ihtiyaçlarına göre ayrı
ayrı yapılandığı görülmektedir. Ülkemizde Adana, Ankara,
Eskişehir, İstanbul ve Denizli’de olmak üzere toplam 5
kadın ceza infaz kurumu bulunmaktadır.
Ülkemizde ceza infaz kurumu yapılanması, eskiye
göre kısmen düzelmeler göstermiştir. Özellikle fiziksel
koşulların iyileştirilmesi ile ceza infaz kurumu içerisindeki
mahpus ve çalışanların psikolojik iyilik halleri de olumlu
yönde değişmektedir.
Günümüzde koğuş sisteminden blok sistemine
geçilmiş; bu sayede her bir tutuklunun kendine özel bir
odada barınması sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak çoğu
kurumun kapasitesinin üzerinde hükümlü ve tutukluya
hizmet vermesi nedeniyle 9 kişilik düzenlenen her bir
odada kapasitenin 3’er katı kişi kalmaktadır.
Çoğu ceza infaz kurumunda birçok sosyal faaliyet
ve iyileştirme çalışması, yasa ve yönetmeliklerde yazdığı
üzere yerine getirilmeye çalışılsa da; bu uygulamalar
37
büyük ölçüde yetersiz kalmakta, çoğu çalışma göstermelik
olarak yerine getirilmektedir.
Kurum yapılanmaları incelendiğinde kapalı ceza
infaz kurumlarının tamamen kapalı; mahpus kişinin ancak
görüş, sağlık sorunu, kurum içerisinde çalışıyor olması,
telefon hakkı ya da toplu sosyal etkinlikler sebebiyle
koğuşundan çıkabilmesine imkan tanınan kurumlar olduğu
görülmektedir.
Açık kurumlarda ise işleyiş daha farklıdır. İş esası
üzerine kurulmuş açık ceza infaz kurumlarında amaç,
üretime yöneliktir. Hükümlüler, kurumdaki iş
atölyelerinde sigortalı olarak çalışarak üretime katkı
sağlamaktadır. Dolayısıyla mahkumlar gün içerisinde
çalışabilmekte, kampüste rahatlıkla dolaşarak serbest
zaman geçirebilmektedir.
38
Aşağıdaki tabloda Türkiye’deki kadın ceza infaz
kurumlarının nüfusları ve tipleri yer almaktadır:
Tablo 1: Türkiye’de Bulunan Kadın Ceza İnfaz Kurumu
Kapasiteleri (Ekim, 2011)
ADET CEZA İNFAZ KURUMUNUN ADI
TİPİ KAPASİTE
1 ADANA KARATAŞ KADIN KAPALI 144
2 ANKARA KADIN KAPALI 352
3 BAKIRKÖY KADIN KAPALI 1000
4 ESKİŞEHİR ÇİFTELER KADIN KAPALI 100
5 DENİZLİ BOZKURT KADIN AÇIK 350 1946
(Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2011).
Ceza ve Tevkifevleri (CTE)’nin Ekim 2011 itibariyle
yayınladığı ceza infaz kurumlarında bulunan kadın ve
erkeklerin yaş gruplarına göre dağılımı incelendiğinde suç
oranının 21-‐39 yaş aralığındaki kadın ve erkekte en yüksek
olduğu görülmektedir.
39
Tablo 2: Ceza İnfaz Kurumlarında Bulunan Kadın ve
Erkeklerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı (Ekim, 2011)
(Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2011)
Diğer bir veriye göre, Ekim 2011 itibariyle ceza
infaz kurumlarındaki toplam mahpus kadın sayısı 4.516’dır
ve bu kadınların 1.394’ü ilkokul mezunu olup; 714’ü
okuma yazma bilmemekte ve 255’i ise öğrenim
durumunun ne olduğunu dahi cevaplayamamaktadır.
40
Tablo 3: Ceza İnfaz Kurumlarında Bulunan Kadınlara
İlişkin İstatistikler (Ekim, 2011)
Öğrenim Durumu Dağılımı
Tutuklu Hükmen Tutuklu
Hükümlü Toplam
Okuma-‐ Yazma Bilmeyen 251 91 372 714 Okur-‐ Yazar Olup Bir Okul Bitirmeyen
98 65 174 337
İlkokul Mezunu 401 233 760 1394 İlk Öğretim Mezunu 127 32 132 291 Ortaokul veya Dengi Meslek Okulu Mezunu
166 78 255 499
Lise veya Dengi Meslek Okulu Mezunu
304 83 355 742
Yüksekokul veya Fakülte Mezunu
112 38 131 281
Yüksek Lisans Mezunu 2 0 1 3 Doktora Mezunu 0 0 0 0 Öğrenim Durumu Bilinmeyen
59 34 162 255
Toplam 1520 654 2342 4516
Yaş Gruplarına Göre Dağılım Tutuklu Hükmen Tutuklu
Hükümlü Toplam
12 ve 17 Yaş Arası (Çoçuk) 46 6 7 59 18 ve 20 Yaş Arası (Genç) 143 27 43 213 21 ve 39 Yaş Arası ( Genç-‐Orta Yetişkin)
949 435 1511 2895
40 ve 64 Yaş Arası (İleri Yetişkin)
370 177 754 1301
65 ve 79 Yaş Arası (Yaşlı) 6 7 27 40 80 üstü ( İleri Yaşlı) 0 0 0 0 Yaş Grubu Bilinmeyen 6 2 0 8 Toplam 1520 654 2342 4516 (Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2011)
41
Sayılarla Türkiye’deki Kadın Hapishaneleri
Türkiye’de hapishanelerin kamuoyuna yansıyan
olumsuz imajı fiziki yapı ve işleyiş açısından ele
alındığında, 131.317 mahpusa yaklaşık 34.000 memurun
hizmet vermesi, hapishanelerde yaşanan insan hakkı
ihlallerinin eskiye oranla azalsa da halen devam etmesi,
kapasitenin üzerinde mahpus oluşu ve personelin
yetersizliği (Avrupa’da ideal oran 2 mahpusa 1 personel
şeklindedir), yeni yapılan hapishanelerin şehir
merkezlerine çok uzak oluşu gibi temel sorunlar öncelikli
olarak görülmektedir. 4 mahpusa ortalama 1 kurum
memuru düşerken; ceza infaz sistemindeki psiko-‐sosyal
servis çalışanları sayısı ile mahpus oranı karşılaştırma bile
yapılamaz durumdadır.
Tüm ceza infaz sisteminde 34.000 personel olduğu,
bunların 32 bin civarını ise infaz koruma memuru ve
müdürlerin oluşturduğu bilinmektedir. Psiko-‐sosyal servis
çalışanı sayısı, tüm kadro ve mahpus sayısı
düşünüldüğünde son derece yetersizdir. Oranlar 129
mahpusa ortalama 1 psiko-‐sosyal servis uzmanının hizmet
verdiğini ortaya koymaktadır.
42
2012 yılı itibariyle Ceza ve Tevkifevleri’nde görev
yapan psiko-‐sosyal servis çalışanlarının sayıları şu
şekildedir: Öğretmen: 479, Sosyal Çalışmacı: 199, Psikolog:
231, Sosyolog: 103 (Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü,
http://www.cte.adalet.gov.tr/).
Diğer taraftan, Türkiye’de olumlu bir adım olarak
koğuş sistemi büyük ölçüde terk edilmiş ve oda sistemine
geçilmiştir. Ancak yeni sistemle birlikte ortak yaşam
alanlarının yetersiz oluşu mahpus ve çalışanların
yaşamında çeşitli sorunlara yol açmakta, kurumlardaki
gerginlik düzeyini artırmaktadır.
Türkiye’deki hapishanelerde yaşanan bu genel
sorunlara ek olarak kadınlara ayrılan ceza infaz
kurumlarının farklı birtakım ihtiyaç ve eksikliklerinin
olduğunu da belirtmek gerekir.
Ülke çapında yaklaşık iki yüz civarında ceza infaz
kurumunda kadın hükümlü ve tutuklular bulunmaktadır.
Ancak sadece 5 ilde kadınlar için düzenlenmiş ceza infaz
kurumları vardır. Mahpus olmuş dört bin civarı kadının
sadece yarısı, kadınlar için düzenlenmiş olan kurumlarda
kalmaktadır. Geriye kalan iki bin civarı kadın mahpus,
mevcut hapishanelerin kadınlar için ayrılan koğuşlarında
kısıtlı ve zor şartlarda hayatlarını sürdürmektedirler.
43
Türkiye genelinde kadınların en çok işlediği suçlar
arasında şunlar yer almaktadır:
(Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2011)
938
739
625
200
2226
Kadın Mahpuslarda Suç Türleri
Adam öldürme
Uyuşturucu
Hırsızlık
Fuhuş
Diğer
44
KÜÇÜK ADIMLARLA BÜYÜK OYUNLAR
PROJESİ
Türkiye’de ve dünyada hapishanelerin erkeklere
göre oluşturulmuş olması, kadın suçluluğundaki hızlı artış,
anneleriyle birlikte hapishanelerde kalan çocuklar bir yana
kadınların kendilerinin ceza infaz sisteminde görünmez
oluşu gibi birçok nedenden ötürü; kimi Avrupa ülkelerinde
olduğu gibi Türkiye’de de ceza infaz sisteminde ayrı bir
kadın politikasına ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bu arka
plandaki karamsar tablodan ilham alan ve iyileştirme
politikalarına önemli katkılar sağlayacağı düşünülerek
yürütülen Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi
Türkiye’deki kadın hapishanelerini hedef alarak 1 yıl
boyunca sürdürülmüştür.
Proje temelde, kadının ihtiyaçlarını dikkate alan
kadın odaklı bir hapishane modeli oluşturmak, oluşturulan
modelin Türkiye’deki tüm kadın ceza infaz kurumlarına
yaygınlaştırılması için Adalet Bakanlığı’na savunuculuk
yapmak üzere yola çıkmış, bu zorlu hedefi yerine
getirirken aslında Türkiye’de kadın hapishanelerinin ne
denli görünmez kurumlar olduğunu fark etmiş ve bu
kurumlara dair tüm tespit, gözlem, eleştiri ve çözüm
45
önerilerini ortaya koymayı gerekli görmüştür. Bu
kapsamda Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi
sonuçlarının, Türkiye’de kadın hapishanelerinde
yürütülmesi planlanan bundan sonraki tüm çalışma ve
çabalara kolaylaştırıcılık rolü ile kaynaklık edeceği
söylenebilir.
Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme Hibe Programı
kapsamında desteklenen “Küçük Adımlarla Büyük
Oyunlar” projesi, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük
Vakfı tarafından Doğuş Üniversitesi ve Ceza İnfaz
Sisteminde Sivil Toplum Derneği ortaklığında Nisan 2011-‐
Nisan 2012 arası yürütülmüştür. Projede İstanbul başta
olmak üzere Denizli, Eskişehir, Adana ve Ankara’daki kadın
hapishanelerinde bir dizi seminer, sanat atölyesi ve
eğitimler düzenlenmiş olup ceza infaz sistemindeki mevcut
uygulamaların iyileştirilmesi için sivil toplum tarafından
önemli bir adım atılmıştır.
46
Proje süresince; genç, yetişkin ve anne olarak ceza
infaz kurumlarında kalan kadınların yanı sıra, çalışan
personele yönelik çalışmalar da yürütülmüştür.
Kadın cezaevlerindeki 60 kız çocuk ve genç kadına
(12-‐18 ve 18-‐24 yaş arası) “Psiko-sosyal Uyum
Eğitimleri” verilmiştir. “Toplumsal Cinsiyet ve Kadına
Yönelik Şiddet”, “Kişilerarası İlişkiler”, “Sosyal Beceri
Geliştirme”, “Cezaevinde Ergen-‐Kadın Ruh Sağlığı”,
“Cinsellik ve Üreme Sağlığı”, “Tahliye Sonrası Planlar ve
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi
İnfaz Koruma Memurları
Genç Kadınlar
Psiko-sosyal Servis
Anne ve Çocuklar
47
Önyargılarla Başetme Stratejileri” başlıklarını içeren 6
oturumluk eğitim modülü bir kitapçık olarak kadın
hapishanelerine yaygınlaştırılmıştır.
Oturumlar sonrası genç kızlarda özgüven artışı olduğu,
kızların tahliye sonrasına dair kaygılarının azaldığı ve
kariyer planı yaptıkları gözlemlenmiştir.
60 genç kadına
Toplumsal Cinsiyet ve
Kadına Yönelik Şiddet
Kişilerarası İlişkiler
Sosyal Beceri Geliştirme
Cezaevinde Ergen Kadın Ruh Sağlığı
Cinsellik ve Üreme Sağlığı
Tahliye Sonrası Planlar ve Önyargılarla Başetme Stratejileri
48
Bakırköy Kadın Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan 250
kadına, “Sivil Toplumun Önemi”, “Depresyon”,
“Hapiste Anne Olmak”, “Kadın Hakları” ve “Toplumsal
Cinsiyet” konularında seminerler verilmiştir.
43 anne, “Etkin Annelik Becerileri” eğitimi ile
ebeveynlik konusunda bilinçlenmiş; bu kapsamda
Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
Programı’na kayıtlı 11 stajyer psikolog, gönüllü olarak
3 oturum olarak planlanan bu çalışmayı yürütmüştür.
Eğitim sonunda annelerin %60’ının, çocuklarıyla
ilişkilerinde sınır koyma, ilişki geliştirme, oyun oynama
konularında bilinçlendikleri gözlenmiştir.
49
Kadın ceza infaz kurumlarında görev yapan 8 psiko-‐
sosyal servis uzmanına “Genç Kız Psiko-Sosyal
Uyum” ve “Etkin Annelik Becerileri” eğitici eğitimleri
verilmiş, proje sonrasında uygulanabilmeleri amacıyla
kurumlara kılavuzlarıyla birlikte ulaştırılmıştır.
8 psiko-sosyal servis uzmanı, yaşı ve durumu ne
olursa olsun kadınlarla (genç ve/veya anne) çalışma
becerisi kazanmıştır.
Bakırköy Kadın Ceza İnfaz Kurumu’ndaki anne çocuk
çiftlerinden 15’i ile “Sanat Atölyeleri”
gerçekleştirilmiştir. Alanda uzman kişiler tarafından eş
zamanlı olarak yürütülen 3 farklı atölye çalışması
Psiko-sosyal Uyum Eğitici Eğitimi
Etkin Annelik Becerileri Eğitici Eğitimi
Psiko-‐Sosyal Servis
50
(dans, drama ve resim) ile psiko-‐sosyal servise
kurumda kalan anne ve çocukların birlikte kaliteli
zaman geçirmelerine örnek olacak bir model
sunulmuştur.
65 ceza infaz koruma memuru, “Cezaevlerinde Kadın
ve Çocuklarla Çalışmanın Önemi”, “Toplumsal Cinsiyet”
ve “Sivil Toplum” konularında bilgi sahibi olmuştur.
5 ceza infaz kurumundaki personel ve mahpus kadınlar
hakkında gözlem ve değerlendirmelere dayanan veriler
elde edilmiştir. Bu verilerin projenin etkililiğini ölçmesi
ve gelecekte hapishanelerle ilgili yapılacak olan
çalışmalara yol göstermesi hedeflenmiştir.
Projede görev alan 20 eğitmen ve gönüllü, kadın ceza
infaz kurumlarında çalışmalar yapma hakkında bilgi ve
deneyim sahibi olmuştur.
Toplumsal cinsiyet ile ilgili eğitim içerikleri Sabancı
Üniversitesi Mor Sertifika Ekibi desteğiyle
hazırlanmıştır. (Psiko-‐sosyal servise yönelik
hazırlanmış olan eğitici eğitimi kılavuzlarına ulaşmak
51
için Sabancı Vakfı web sitesini ziyaret ediniz:
www.sabancivakfi.org).
Projenin bilimsel ayağında Doğuş Üniversitesi
Psikoloji Bölümü’nden destek alınmıştır. Yürütülen
çalışmalar bilimsel bir alt yapı ve uluslararası modeller
göz önünde tutularak tasarlanmıştır.
52
TÜRKİYE’DEKİ KADIN HAPİSHANELERİNE İLİŞKİN
GÖZLEMLER
Proje süresince yürütülmesi planlanan tüm
etkinlikler büyük ölçüde tamamlanmış olsa da, proje
başlangıcında öngörülen “bir kadın hapishanesi modeli”
sunma idealinin süreç içerisinde hayata geçirilmesi
noktasında ciddi sorunlar yaşanmıştır. Öyle ki, projenin
hedeflediği tüm eğitim, aktivite ve uygulamaların hedef
kitlenin “asıl” sorununa hizmet etmediği, bu kitlenin en
temelde “görünür” olmaya ihtiyacı olduğu fark edilmiştir.
Kadın hapishanelerindeki kız çocuklar (12-‐18 yaş),
anneleriyle kalan çocuklar (0-‐6 yaş), genç kadınlar (18-‐24
yaş), anneler, yabancı uyruklular ve görevli personel bu
gruplar arasında en ivedi çözüm yolları üretilmesi gereken
kitle olarak değerlendirilmiştir. Bu grupların öncelikli
ihtiyaçlarını tespit edip, çözüm yolları geliştirmeden “hak
temelli” çalışmalar sürdürülmesinin ne denli temelsiz
olacağı, dolayısıyla bu proje ve yürütülen etkinlikler
aracılığı ile aslında bu gruplara dair önemli gözlemler
edinerek, genel fotoğrafa ilişkin yorumlar da bulunulacağı
düşünülmüştür.
53
Proje ekibinin kurum ziyaretlerinde yürütmüş
olduğu aktivitelerde edindiği gözlemler hedef gruplara
göre birkaç başlık altında toplanmıştır. Bu gözlemler gerek
kadın ceza infaz kurumları gerekse tüm ceza infaz
sistemine dair özel ya da genel olarak önemli sayılabilecek
bilgiler içermektedir.
Kadın Ceza İnfaz Kurumu Personeline İlişkin
Gözlemler
Proje süresince infaz koruma memurlarının genel
olarak mesleki tükenmişliklerinin fazla olduğu
gözlemlenmiştir:
• İnfaz koruma memurlarına yaptıkları işi nasıl
tanımladıkları sorulduğunda verdikleri cevaplar
daha çok sistemde bir boşluğun kendileriyle
doldurulduğu yönünde olmuştur. Mesleklerine dair
belli bir tanımın olmadığını; ne polis ne güvenlik
görevlisi sayıldıklarını, bu yüzden çok zorluk
çektiklerini dile getirerek meslekteki yıpranmışlık
ve tükenmişlik açısından polisten bir farkları
54
olmadığını söylemişlerdir. Kendilerini devletin
üvey evladı olarak tanımlamışlar; bu dışlanmışlığın
sadece devlet tarafından değil toplum tarafından da
benimsendiğinin altını çizmişlerdir.
Özlük haklarıyla ilgili sıkıntılarının yanı sıra değişen
sistemde mahpusların görünür olmaya başladığını ama
kendileriyle ilgili iyi yönde değişimin pek
gerçekleşmediğini proje ekibiyle paylaşan infaz
koruma memurlarının genel işleyişle ilgili yorumları şu
şekilde olmuştur:
• Yaşı ve tecrübesi diğer memurlardan daha fazla
olduğu anlaşılan bir memur 1983 yılında bu
mesleğe başladığını ve çok kısa bir süre öncesine
kadar özlük haklarının neredeyse hiçbir şekilde var
olmadığını belirtmiştir. O yıllarda çalıştığı
cezaevinde 8-‐10 memur olduklarını ve gece dahi
kurumda yatıp uyuduklarını anlatmıştır. 2000
yılına kadar savcının, hâkimin memurları hizmetli
sandığını; asıl değişimin “Hayata Dönüş”
operasyonuyla başladığını dile getiren bu kıdemli
55
memur, toplumun memura bakışının değişmesi için
bir 10 yıl daha geçmesi gerektiğini belirtmiştir. O
yılları ‘kara düzen’ olarak anan kıdemli memurlar,
cezaevlerinin şimdiki halini anlatmak için ‘modern
düzen’ ifadesini kullanmışlardır. Bu iki dönem
arasında uçurumlar olduğunu, her şeyin
şimdikinden her anlamda çok farklı yaşandığını
söyleyen memurlardan biri, bazı müdürlerin o eski
dönemlerde kendilerini tokatladıklarını dahi
aktarmıştır.
• Modern dönemin de kendi içinde eleştirilmesi
gerektiğini savunan memurlardan biri bu durumu
şöyle açıklamıştır: ‘Şeffaflaşma yolundayız ama bu
tek taraflı bir şey. Hep mahpuslar dinleniyor. Bizim
sürekli açığımız aranıyor.’ En ufak bir atışmada
haklarında tutanak tutulmasını haksızlık olarak
değerlendirmişlerdir.
• Mahkûm ve tutuklular için maddi kaynak
yaratıldığına; öte yandan infaz koruma memurları
için hiçbir iyileştirici ve geliştirici hizmet
girişiminde bulunulmamasının kendilerinde
motivasyonsuzluğa neden olduğuna dikkat
çekmişlerdir.
56
• İdari yapılanmanın önünün kapatıldığını,
kendilerinin sadece memur olarak kalmalarının
istendiğini belirten infaz koruma memurları, hem
devlet hem toplum tarafından görünmez
olduklarını defalarca dile getirmişlerdir.
• Memurlardan biri : “Ben mahpusun 1 gününü
diğerinden ayırmaya çalışıyorum ama bizim
burada her günümüz aynı.” “Bizler için hiçbir şey
yapılmıyor; yokmuşuz gibi davranılıyor.” “Ne STK
ne de kamunun bizim için yaptığı bir şey yok.”
ifadelerini kullanmıştır.
Memurların kendi meslekleriyle ilgili sistemi
eleştirdikleri bir diğer nokta ise memur alımlarında
izlenen yolun eksik taraflarının uygulamada daha
belirgin olarak ortaya çıktığı şeklinde olmuştur:
• Bakanlığın yeni memur alımlarında izlediği yolun
pek yararlı sonuçlar getirmediğini söyleyen
memurlar, buna örnek olarak yeni işe başlayanların
cezaevine uygun eğitimlerden geçmediklerini;
dolayısıyla içeride mahpusla nasıl ilişki kuracağını
bilmediklerini, anlaşmazlıkları nasıl çözecekleri
57
konusunda acemi olduklarını söylemişlerdir.
Çatışma çözümüne yönelik eğitim ve rotasyon
olması gerekliliğini savunmuşlardır.
• Kıdemli memurlardan biri özellikle ceza infaz
memurlarına mahkûm ve tutuklulara nasıl
davranacaklarına dair genel bir eğitim verilmesinin
standart bir uygulama haline getirilmesi
gerektiğinin altını çizmiştir.
• İnfaz koruma memurları arasında kendini hala
cezalandırıcı olarak tanımlayan, mahpustan
kendine saygı göstermesini bekleyen memurlar
olduğu gözlenmiştir. Mesleğe yeni atılan genç infaz
koruma memurları arasında olmayacağı düşünülen
bu tip memurların (gardiyan algısına uygun,
mahpusa karşı sert tavır ve tutum takınan) eğer
mesleğe ilk adım attıklarında ‘eski kafalı’ diye
adlandırılan memurlarla temas etmişlerse
mahpusla iktidar ilişkisi kurdukları ifade edilmiştir.
Çünkü, “infaz koruma memurluğu” alaylı bir şekilde
kıdemli olandan genç olana aktarılan bir meslektir.
Bu gözlemden çıkarılacak en güzel sonuç mesleğe
yeni başlayan memurların, pratiğe yönelik standart
58
tasarlanmış, insan haklarına saygılı bir eğitimden
geçmeleri gerektiğidir.
• İnfaz koruma memurları arasında
sözleşmeli/kadrolu ayrımından ötürü sıkıntı
yaşanmaktadır. Sözleşmeliler daha güvensiz,
kadrolular ise edinmiş oldukları haktan ötürü aşırı
güvenle mesleklerini doğru bir şekilde yerine
getirememektedirler.
Genel işleyişin dışında infaz koruma memurlarının
mesleklerinin toplumda nasıl algılandığıyla ilgili
yorumları da dikkat çekicidir:
• Genç memurlardan biri bu mesleği isteyerek
seçmediğini, toplumun bakış açısının olumsuz
olduğunu; ancak yine de dışarıdaki birçok mesleğe
göre daha faydalı bir iş yaptıklarının farkında
olduğunu belirtmiştir. İnsanların, kendisinin
cezaevinde çalıştığını ilk duyduklarında verdikleri
tepkinin ‘Gardiyansın sen o zaman!’ olduğunu;
59
aslında gardiyanlık yapmadıklarını topluma bir
türlü anlatamadığını dile getirmiştir.
• Bir memur öneri olarak cezaevlerini topluma
açmanın cezaevlerine ve çalışanlara karşı önyargıyı
kıracağına inandığını belirtmiştir.
İnfaz koruma memurları iş yüklerinin ağırlığı
nedeniyle mesleki deformasyondan, devlet tarafından
ötekileştirilmekten/yok sayılmaktan ve psikolojik
sorunlardan yakınmış, çalıştıkları kurumun tipine –
açık /kapalı-‐ ya da çalıştıkları kitleye göre -‐kadınlar-‐
sorunlarının da farklılaştığını örneklerle
aktarmışlardır:
• Memurlar arasında daha tecrübeli olanlar (erkek
kurumlarında uzun süre görev yapmış olanlar)
kadınlarla çalışmanın çok daha zor ve yıpratıcı
olduğunu ifade etmişlerdir.
• Erkeklere özgü kurumlarda memur – mahpus
ilişkisinin kadın kurumlarında kurulan ilişkiye
benzemediğini; dolayısıyla kadın kurumlarında
kadın memur olmanın çok başka anlamlar
taşıdığını ifade etmişlerdir.
60
• Kadın mahpuslarla çalışmanın yıpratıcı, annelerle
çalışmanın daha yıpratıcı olduğunu belirten
memurların çoğu, anne olan infaz koruma
memurları için çocuklu kadınla iletişim kurmanın,
onlara kuralları uygulamanın oldukça zorlayıcı bir
deneyim olduğunu ifade etmiştir. Bir infaz koruma
memuru bu yıpratıcı durumu şöyle özetlemiştir:
“Kadın cezaevinde çok fazla rol çatışması
yaşanıyor. Burada infaz koruma memuru olarak
disiplinli çalışmalıyız ama ben çocukları itip
kakmak istemiyorum; anne olarak çok rahatsız
oluyoruz bu tür durumlardan.”
• “Bir anne olarak küçük bir çocuğun üstüne kapıyı
kilitlemek bizim için tam bir işkence!” diyerek
yaşadıkları rol çatışmasını anlatmaya çalışan bir
memur, kadın oldukları için İKM kimlikleriyle
bunun karıştığını, ikisini ayırmanın kolay
olmadığını dile getirmiştir.
• Bazı memurlar, mahpus sinirlendiği zaman çocuğa
vurmasın diye çocuğu kolladıklarını ya da mahpus
mahkemeye gittiğinde ve çocukla kimse
ilgilenmediğinde kendilerinin buna mecbur
61
kaldığını; böylesi durumlarda amirleriyle pürüzler
yaşadıklarını içtenlikle paylaşmışlardır.
• Tıpkı mahpuslar gibi dört duvar arasında yaşayan
memurlar proje süresince; “Hafta sonu kalabalık
yerlere gittiğimizde afallıyoruz; burada sıkışık bir
hayat yaşıyoruz.” şeklinde paylaşımlarda
bulunmuşlardır.
Kadınlarla çalışmanın dışında kurum tipinin de mesleki
yıpranmışlık açısından farklı sonuçlar getirdiğini
belirten infaz koruma memurları, açık kurumların
kapalıya göre farklı zorluklarını şu örneklerle
anlatmışlardır:
• Açık cezaevi olarak gün içerisinde sürekli olarak
mahkûmlarla temas halinde olduklarını, bunun da
otoriteyi zayıflattığını söyleyen memurlar
tükenmişlik paylarının diğer tipteki kurumlarda
çalışan meslektaşlarına göre daha farklı düzeyde
olduğunu vurgulamışlardır.
• Kurumdaki neredeyse her aktivitenin infaz koruma
memurları üzerinden yürüdüğünü belirten
62
memurlar, bu durumun oldukça yorucu olduğunu;
ancak kuruma özgü bazı şartları değiştirmenin
mümkün olmadığını, bu durumda değiştirilebilecek
tek şeyin kendi bakış açıları olduğunu açık
yüreklilikle dile getirmişlerdir.
İnfaz koruma memurlarının mahpuslarla ilgili olarak
genel gözlemleri ise şöyledir:
• Mahkûmların bir şeyle meşgul olması gerektiğini, iş
yaptıkları zaman kavga çıkarmadıklarını, böylelikle
gerilim oluşmadığını dile getiren memurlardan biri
bu meseleyi şöyle özetlemiştir: “Eli çalışırsa; kafası
arıza üretmez.”
• Üretmenin (hapishanede geçirilen zamanda
üretime katkıda bulunmak) verdiği haz ile
kimliklerine başka özellikler katmaları, cezanın
caydırıcı tarafını oluşturmaktadır. Kıdemli
memurlar hapishanenin kapasitesine göre iş
yurtları yapmanın önemini vurgulamışlardır.
• Uyku düzensizliğinin de oldukça sorun yaratan bir
mesele olduğundan söz eden memurlar, gece
uyumayan mahpusların gündüz uyuduğunu ve
63
genellikle gece vardiyasında sorun çıkardıklarını
söylemişlerdir.
• Bazı annelerin kimi zaman öfke ve stres yüzünden
kendi çocuklarıyla zor anlar yaşadığı ya da kreşte
çocuklar arasında çıkan kavgaların bazen
yetişkinlere sıçradığı memurlar tarafından
aktarılanlar arasındadır. Buna ek olarak çocuklu
annelerin diğer mahkûmların annelik güdülerini
kullandıkları ve onlardan bu açıdan kolaylıkla
yardım aldıkları belirtilmiştir.
• İnfaz koruma memurlarının özellikle küçük yaşta
suç işleyen genç kadınlarla ilgili görüşleri ise şu
şekildedir: “Suç işleyenin bir bedel olarak
cezaevinde kalması kamu vicdanını rahatlatmanın
yanı sıra mükerrer suçu önlemeye yöneliktir.
Mükerrer suçun neden işlendiği ise çocukluktaki
öğrenmelerle açıklanabilir. Çocuk cezaevine
girdiğinde aile için daha kıymetli olmakta, bu da
çocuğun gözünde cezaevini para, ilgi ve bakıma
açılan bir kapı haline getirmektedir. Cezaevinden
çıktıktan sonra aynı muameleyi göremeyen çocuk
haliyle yine aynı çevrelere dönüyor. Öte yandan
cezaevlerinden çıkmış bu çocukların diğer
64
çevrelerce de dışlanması olaya iyice tuz biber
ekiyor.”
• Kıdemli bir baş memur; “Özellikle gençler
cezaevinden daha marifetlenmiş ve bilenmiş olarak
çıkıyorlar. Kapatılmışlık, suçu önlemede etkili
değil.” ifadesini kullanmıştır.
Toplumsal cinsiyet konusunda ise memurların gerek
kendileri ve çalışma arkadaşları gerekse kurumda
kalan kadınlar ile ilgili farkındalık sahibi oldukları
gözlemlenmiştir:
• Türk aile yapısında erkeğin ailenin reisi olarak
tanımlanmasıyla erk egemen bir otorite
kurulduğunu dile getiren erkek memurlardan biri
“babalık” müessesini diğer memurlarla birlikte
sorgulamıştır. Erkekteki sahiplenici ve mutlak
koruyucu rolün bir yandan aileye güven verirken
bir yandan da baba-‐çocuk ilişkilerinde çocuklarla
ilişki kurmayı zorlaştırdığını belirtmiştir.
• Özellikle kadın memurlar, devletin kendilerini
cinsiyetleriyle kabul etmediğini, memuriyet
kavramının cinsiyetsiz olması gerekirken ‘eril’
65
olduğunu üniformalarını göstererek ifade
etmişlerdir. Bir memur üniformasını gösterip: “20
yıl bunu giyince erkeksileşiyorsun!” yorumunda
bulunmuştur.
• Memurlar, pantolon-‐ gömlek-‐ kravattan oluşan
üniformaları içinde ne kadın gibi
hissedebildiklerini ne de kadın gibi muamele
gördüklerini söylemişlerdir. Bu bağlamda adeta
“cinsiyetsiz” bir yaşam sürdürdüklerinin altını
çizerek gerek iş yerinde gerekse gündelik
yaşamlarında bu cinsiyetsiz hallerinin baskın
olduğunu vurgulamışlardır.
İş yaşamında devlet tarafından, gündelik yaşamda
ise toplum tarafından dışlandıklarını hisseden memurlarla
yapılan oturumlarda karşılıklı bilgi ve deneyim aktarımı
olmuştur. Meslekleriyle ilgili önemli bir öz eleştiri yaparak
ceza infaz kurumlarında sadece iyi niyetin yeterli
olmadığının, sonradan kazanılabilir ve öğrenilebilir
becerilerin meslek içi eğitimler şeklinde personele
ulaştırılması gerektiğinin altını çizmişlerdir.
66
Hem kadın hem de erkek infaz koruma memurları,
kadınlık-‐erkeklik, ataerkil düzen ve kalıplaşmış toplumsal
cinsiyet rollerini kendi hayatları ve mahkûmların
deneyimleri üzerinden paylaşmışlar, konuyla ilgili örnekler
vermişlerdir.
Gerek kendi meslek gruplarıyla ilgili yorumları
gerekse kadın hakları, toplumsal cinsiyet gibi konulardaki
görüşlerini almak proje için faydalı kazanımlara neden
olmuştur.
Psiko-Sosyal Servis Uzmanlarına İlişkin Gözlemler
• Kurumların psiko-‐sosyal servisleri hem sayı hem
de motivasyon açısından kendi aralarında farklılık
göstermekte, ancak genel olarak ziyaret edilen
kurumlarda 1-‐3 arası psikolog görev yapmaktadır.
• Özellikle mahkûm sayısı fazla olan kurumlarda bu
sayı yeterli olmamakta, psiko-‐sosyal servisin iş
yükü ciddi şekilde artmaktadır.
• Bakırköy ve Ankara’da bulunan ceza infaz
kurumları diğer kurumlara oranla daha fazla
67
kapasiteye sahip olduğundan bu kurumlarda
çalışan psiko-‐sosyal servis uzmanı da sayı olarak
artmaktadır. Ancak kapasitelerinin fazlalığı
nedeniyle bu iki kurumdaki mahpuslara üç
uzmanın yetişmesi mümkün olmamaktadır çünkü
kapasitesi fazla olan kurumlarda bürokrasi de
oldukça yüklü uygulanmaktadır. Mahpuslar
tarafından yazılan dilekçelerin psiko-‐sosyal servis
tarafından değerlendirildiği düşünülürse uzmanlar
tarafından sunulan hizmetin gerek niteliği gerekse
niceliği azalmaktadır.
• Adalet Bakanlığı tarafından sürekli olarak hizmetiçi
eğitimlere gönderilen en kıdemli psiko-‐sosyal
servis uzmanının yokluğu, kapasitesi yüksek
kurumlarda tahmin edilenin çok daha fazlası
aksamalara yol açmaktadır. Dolayısıyla mevcut
duruma hizmet vermede yeterli sayıya sahip
olmayan psiko-‐sosyal servisin işleyişi bu tür
görevlendirmelerle iyiden iyiye sekteye
uğramaktadır.
• Adalet Bakanlığı mahkûmlar için hazırlatmış
olduğu birtakım eğitimlere (öfke, stres, aile eğitimi
vb.) sahiptir. Bakanlık bu eğitimlerin eğitici
68
eğitimlerini psiko-‐sosyal servis uzmanlarına kendi
kurumlarında uygulayabilmeleri adına aralıklı
olarak vermektedir. Psiko-‐sosyal servis tarafından
mahpuslara yönelik uygulanması faydalı olacak bu
eğitimler her kurumun kütüphanesinde önemli bir
yer tutmaktadır. Ne var ki proje süresince bu
eğitimlerin sadece iki kurumda psiko-‐sosyal servis
tarafından uygulandığı görülmüştür. Uzmanların
bu eğitimlerle ilgili genel eleştirisi ise ekonomik
anlamda motive edici bir taraflarının olmadığı
yönünde olmuştur.
• Ziyaret edilen kurumların hemen hepsinde görev
yapan psiko-‐sosyal servis uzmanlarının, kendi
görev tanımlarının yanı sıra, kurum güvenliğini de
öncelikli olarak dikkate aldıkları ve bir ölçüde
“infaz koruma memurlarına” dönüştükleri
gözlenmiştir.
• Özellikle Anadolu’da ziyaret edilen kurumlarda
görevli psiko-‐sosyal servis uzmanlarının mesleki
eğitim, uzmanlık gerektiren seminer ve benzeri
akademik/entelektüel girişimlerle kendilerini
zenginleştiremedikleri, bu eksiklikten ötürü büyük
motivasyon eksikliği içinde oldukları görülmüştür.
69
• Yine Anadolu’daki kurumlarda görev yapan psiko-‐
sosyal servis uzmanları, üniversiteler ve sivil
toplum örgütlerinin desteğini hissetme konusunda
eksiklik yaşadıklarını, birçok faaliyet ve etkinliği
kendi çaba ve özverileriyle sürdürdüklerini ifade
etmişlerdir.
• Psiko-‐sosyal servis uzmanları ile yapılan
görüşmelerde gözlenen önemli sonuçlardan biri,
birçok uzmanın kurum idarecilerinin güvenlik
anlayışı sebebiyle mesleki motivasyon kaybı
yaşadığıdır. Psiko-‐sosyal servis uzmanlarının
kurum içerisindeki kıdem derecesi ve müdürlerinin
hiyerarşik olarak kendilerinin amiri olması, birçok
uzmanın mesleki çabasını yeterince ortaya
koymasını engellemektedir.
Ceza infaz sistemi içinde mesleğe dair motivasyonu
uzun yıllar korumak oldukça güç olabilmektedir. Sistemde
iyileştirme adına mücadele eden kişilerin sıklıkla kendi
üstleriyle çatışmalar yaşamaları, soruşturma geçirmeleri
ve yer değişiklikleri sık yaşanmaktadır. Dolayısıyla eğitim
verilen, yatırım yapılan, bilinç oluşturulmak üzere birlikte
çalışılan personelin kalıcılığı sağlanamamaktadır. Aynı
70
zamanda ceza infaz kurumlarında görev yapan
psikologların meslek içi tatminlerindeki düşüklük birkaç
sene zarfında kendilerinin Adalet Bakanlığı bünyesinden
Sağlık Bakanlığı bünyesine geçiş için uğraş vermelerine
neden olmaktadır.
Psikologların mesleki tatminsizliği, çalışmakta
oldukları ceza infaz kurumunda tutuklu ve hükümlülere
yönelik yürütülen her türlü çalışmanın ve sivil toplum
desteğinin işlerlik kazanmasının önünde engel olarak
durmaktadır.
Kız Çocuklar ve Genç Kadınlara İlişkin Gözlemler
Proje süresince yapılan çalışmalarda genç kadınlar bu
denli erken yaşta hapsedilme deneyimleriyle ilgili
paylaşımları şu şekildedir:
• Genç kadınların çoğu işledikleri suçla ilgili “Keşke
yapmasaydım…” diye başlayan cümleler kurmuş,
71
hemen hepsi özgürlüklerine tekrar kavuşmak
istediklerini2 belirtmişlerdir.
• Hapisteki hayatı durmuş gibi nitelendirerek
yaptıkları hatanın bedelini çok ağır ödediklerini ve
bu süreçte hayli zorlandıklarını belirten genç
kadınlardan biri “Hapse ilk geldiğimde 16 yaşımda
idim. Hayat durdu. Bir odada 30-‐35 kişiyiz. 30 ayrı
insan, bir odada, bir ortamda. Güvenmek büyük
sorun. Hiç kimseye güvenemiyorum.” şeklinde
duygularını ifade etmiştir.
• Yürütülen etkinliklerde kız çocuklar ve genç
kadınlar, özellikle “özgürlük”, “pişmanlık”, “azim”,
“sabır” ve “özlem” kelimeleri çevresinde
duygularını dile getirmişler, hapiste yakınlarından,
sevdiklerinden uzak olmanın tarif edilemez
zorlukları olduğunu paylaşmışlardır.
• Kurumda kaldıkları süre boyunca azim, sabır gibi
başka kazanımları da olduğunu ancak özlem
duygusunu içeride çok yoğun hissettiklerini, azim
2 12-‐18 yaş arası kız çocuklar ve 18-‐24 arası genç kadınlar bu grupta birlikte ele alınmıştır.
72
ve sabra rağmen çok zorlandıklarını dile
getirmişlerdir.
• Çoğu genç kadın hapishane sürecinin kendilerine
ciddi bir güvensizlik getirdiğini ve insanlara güven
duymakta güçlük çektiklerini belirtmiştir.
Genç kadınların bir kısmının okuma yazmayı hapiste
öğrendiği, eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan bir
grup gencin de okula, kurslara ya da meslek
eğitimlerine devam ettiği öğrenilmiştir:
• Hiç okula gitmemiş ve okuma-‐ yazma bilmeyen bir
katılımcı, okuma yazma bilmemesinden dolayı
büyük üzüntü ve utanç duyduğunu defalarca
belirtmiştir.
• Etkinlik sürecinde “Benim hiçbir becerim yok ki!”
diyen bir genç kadın aslında kurumdaki tüm
kurslara devam ettiği (biçki, nakış, dantel, yemek,
vb.) ve böylelikle pek çok beceri kazandığı
öğrenilmiştir.
• Denizli Bozkurt’ta mahkûmiyetlerini sürdüren kız
çocuklar ve genç kadınlar, açık cezaevi olmasından
dolaylı bu kurumda meslek edindirme kurslarının
73
fazlalığından ve bunun onlar için ne denli önemli
olduğundan bahsetmiş, üretme sürecinin
kendilerine ne kadar iyi geldiğinin önemle altını
çizmişlerdir.
Kız çocukları ve genç kadınların genel olarak tahliye
sonrası ile ilgili oldukça endişeli oldukları
gözlemlenmiştir:
• Katılımcıların neredeyse tamamı hapisten çıktıktan
sonra karşılaşacakları önyargılardan bahsetmiş, iş
bulma konusunda yaşayacakları sorunları dile
getirmişledir.
• İçlerinden bazıları kendilerinin de pek çok genç kız
gibi gelinlik giyme hayalleri olduğundan
bahsetmiştir.
Kız çocuk ve genç kadınlar, “toplumsal cinsiyet ve
kadın hakları” konusuyla ilgili gerek kendi
yaşamlarından gerekse medyadaki güncel olaylardan
son derece çarpıcı örnekler vermiş, konuya dair ne
kadar ilgili olduklarını kanıtlamışlardır:
74
• Katılımcılar kadının toplum içerisindeki rolünü
“Kadınlar hep arka planda, resimde fonda
kalıyorlar.” diyerek betimlemişlerdir.
• Yürütülen çalışmalarda genç mahpusların çoğu
şiddet karşısında ne yapmaları gerektiğini
bilmediğini belirtmiştir.
• Genç kadınlardan biri, annesinin kendisine önemli
bir rol modeli olduğundan, annesinin köylerinde ilk
oy veren kadın olduğu ve çevre baskısına rağmen
kızlarını okuttuğundan bahsetmiştir. Yine bir diğer
genç kadın, kendisini 15 yaşında evlendirmek
istediklerini ancak tüm zorluklara ve baskılara
rağmen evlenmeyi kabul etmeyerek kendi isteği ile
24 yaşında evlendiğini grupla paylaşmıştır.
• Kurumlarda kocasını öldüren kadınların fazla
olduğunu dile getirmişler, bunun da kadına yönelik
şiddetin bir sonucu olarak yine kadınların
özgürlüklerinin ellerinden alınması olarak
özetlemişlerdir. Ayrıca yargılama sürecinde kadına
yönelik yapılan adaletsizliklerin de altını
çizmişlerdir.
75
Süreç ve paylaşımlar boyunca hapishane deneyiminin
sadece hayattan kopuşu simgelemediği, kız çocuklar ve
genç kadınların hayatında aynı zamanda bir öğrenme ve
değişim sürecini beraberinde getirdiği gözlemlenmiştir.
Eğitime devam etmeleri, yeni meslekler edinmeleri,
vakitlerini değerlendirme ve kendilerine katma değer
sağlamaları anlamında çok önemli bir çaba olarak
değerlendirilmiştir. Ancak yine de oturumlar esnasında
kurulan cümlelere bakıldığında kız çocuk ve genç
kadınların yapabileceklerine dair biraz daha
cesaretlendirilmeye ihtiyaçları olduğu düşünülmektedir.
Süreç sonunda kız çocuk ve genç kadınların
birbirlerinden pozitif anlamda etkilenebilecekleri,
dolayısıyla güvenli bir ortamın yaratılabilmesi için psiko-‐
sosyal servise önemli iş düştüğü anlaşılmıştır.
Mahpus Annelere ve Çocuklarına İlişkin Gözlemler
• Çocuklarıyla birlikte hapiste kalan anne
mahpusların çocuklarının isteklerini karşılamada
güçlük yaşadıkları gözlenmiştir.
76
• Anneler çocuklarının ‘zor’ soruları karşısında ne
yapacaklarını bilemediklerini belirtmişlerdir
(“Burası neresi?” ya da çocuk, cezaevi olduğunu
biliyorsa “Suçun ne?” gibi soruları karşılamada
yaşanan güçlükler).
• Annelerin çocuklarıyla ilgili duyduğu en temel
kaygının, çocuklarının gelecekte bu ortamdan
olumsuz anlamda etkilenip etkilenmeyeceğine
ilişkin olduğu gözlemlenmiştir.
• Çoğu anne infazlarıyla (cezalarıyla) ilgili olarak şu
yorumda bulunmuştur: “Çocuğunla birlikte
hapisteysen cezan 2 kat artıyor, ağırlaşıyor. Herşey
daha zor.”
• Anne mahpuslar hapiste annelik yaparken
yaşadıkları zorlu noktaları şu şekilde
özetlemişlerdir:
o Etrafa rahatsızlık vermemek ve çocuğu
sınırlı alanda zapt etmek.
o Kendilerine ayrılmış olan yataklarda ve
odalarda çocuklarını tutmakta güçlük
yaşamak ve çözüm olarak birtakım
davranış ve söylemlerle çocuğu
dizginlemek. (Çocuğu yatağına oturtma,
77
kreşe göndermeme tehdidi ve istediği şeyi
vermeme tehdidi, kapalı kuruma gideriz
korkutmacası).
• Denizli Bozkurt Açık Kadın Ceza İnfaz Kurumu’nda
daha önce kurum psikoloğu tarafından verilen
çocuk bakımı eğitimine katılmış olan 3 anne
eğitimden sonra çocuklarıyla daha iyi
anlaşabildiklerini sıklıkla dile getirmiştir.
Kadın Mahpuslara İlişkin Genel Gözlemler
• Özellikle seminerler esnasında katılımcılardan
gelen yorumlar bazen sunulan konunun çok
dışında kalmıştır. Kurum yönetimine sesini
duyuramayan ve bürokrasiden ötürü her işlemin
yavaşlığından yorulan mahpuslar, karşılarında
muhatap olarak proje ekibini bulduklarından
şikayetlerini ve sorunlarını çokça anlatmışlardır.
Örneğin kadın mahpuslar, genel sağlık
taramalarının olmayışı ya da ilaç, doktor
konusundaki yetersizlikler sonucu yaşadıkları
mağduriyetleri proje ekibiyle paylaşmışlardır.
78
• Kadına yönelik şiddet konulu seminerlerden
birinde şiddet türlerinin neler olduğu ve şiddet
karşısında neler yapılabileceği sorulmuş; bir
mahpus söz isteyip şöyle bir yorumda
bulunmuştur: “Ben bunların hepsini yaşadım,
birebir. Devlet hiçbir şey yapmadı. Ben de gittim
kocamı öldürdüm”.
Bu yorumdan da anlaşıldığı üzere, çalışılan mahpus
kadınların birçoğunda gözlenen ortak sorun, genelde bir
erkek sebebiyle suç işlemiş olduklarıdır.
• Proje çalışmaları sırasında bazı katılımcıların
bireysel hikâyeleri kadın suçluluğuna ilişkin arka
plan açıklamalarını pratiğe oturtmaya yardımcı
olmuştur. Örneğin, çocuklarından haber alamayan
anneler, aileleri tarafından dışlanan, reddedilen
kadınlar, tahliyesi yaklaşan ama gidecek yeri
olmayan kız çocukları bu vakalardan sadece
birkaçıdır.
• Kapalı kurumlardaki kadın mahpuslardan bazıları
mahkûmiyetlerinin son döneminde iyi hallerinden
ötürü açık kuruma gitme hakkına sahip
79
olabilmektedir. Ancak açık cezaevi Denizli’de
olduğundan birçok kadın, bu hakkından
vazgeçmekte, çeşitli nedenlerden ötürü
İstanbul’dan ayrılmak istememektedir. Türk
olanlar, aileleriyle görüşmeleri zorlaşacağı için;
yabancılar ise konsoloslukları İstanbul’da olduğu
için Denizli’ye gitmek istememektedir.
Kurumlara İlişkin Genel Gözlemler
Proje ekibi tarafından şehir dışına yapılan kurum
ziyaretlerinde planlamaya büyük önem verilmiş, her
kuruma 1 ay öncesinden ve ziyarete 2 hafta kala olmak
üzere birkaç defa ziyaret hatırlatmasında bulunulmuştur.
Ancak her ne kadar kurum idarelerine program ve gerekli
izinler yazılı olarak ulaştırılıp, telefon yoluyla ziyaretler
hatırlatılsa da; kurum idareleri hazırlık ve karşılama
konusunda yetersiz kalmışlardır. Yapılan her ziyarette
aksaklıklar ve programda gecikmeler olmuş; ziyaretin
neden gerçekleştiğine dair personelin haberdar edilmediği
görülmüştür. Kimi zaman kurum psiko-‐sosyal servisi dahi
proje ekibinin ziyaretinden haberdar edilmemiştir.
80
Bakırköy hariç diğer tüm kurumların şehir
merkezinden oldukça uzakta olduğu ve dolayısıyla bu
durumun çalışanlar ve mahpus yakınları açısından zorluk
getirdiği görülmüştür. Özellikle küçük çocuğu olan
memurların yaşadığı sıkıntılar daha da yoğundur.
Memurların, mahpus çocuklarına yönelik kampüslerde
kreş bulunmasına karşılık; memur çocukları için kreş
olanağının olmamasına oldukça tepkili oldukları
görülmüştür.
• Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu:
Kapasitesinin neredeyse iki katı sayıda mahpus
barındıran bu kuruma bir yıl boyunca proje ekibinin geliş
gidişleri çok sayıda olmuştur. Projenin doğası itibariyle
Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu pilot kurum
olarak birçok etkinliğin merkezi olarak kurgulanmıştır.
Kurum personeliyle ve mahpuslarla ilk temastan proje
bitimine dek karşılıklı olarak özverili bir çalışma
yürütülmüştür. Kurum her ne kadar kendi içinde oldukça
yoğun bir trafiğe sahip olduğundan dış dünyaya ve sivil
toplum kuruluşlarına alışkın olsa da; proje ekibiyle ilk
temaslarının daha soğuk ve şüpheci olduğu rahatlıkla
söylenebilir. Bu mesafeli ve şüphe barındıran duruş zaman
81
içinde farklılaşmıştır. Süreç içinde algılar değişmiş,
personelin sivil topluma karşı hissedilen gerginliği azalmış,
ilişkiler geliştikçe yasal çerçeveden çıkılmadan esneklikler
sağlanmaya çalışılmıştır. Proje ekibiyle, eğitimcilerle ve
gönüllülerle hoşgörülü ve saygılı bir ilişki kurmaya gayret
gösteren kurum personelinin projeye katkısı büyük
olmuştur.
Ceza infaz kurumlarının kemikleşmiş
bürokrasisinin projenin birtakım etkinliklerini aksattığı
durumlar da olmuştur; ancak bu projeyle sivil topluma
karşı geliştirilen rahatlama sayesinde karşılıklı
fedakârlıklarla proje tamamlanabilmiştir. Nizamiyeden
psiko-‐sosyal servise kadar kurum personelinin genelinde
fark edilen bu değişiklik bu tür projelerin ne denli önemli
olduğuna işaret etmektedir.
Genel olarak neredeyse tüm personelde kapasite
fazlası mahpusa hizmet veriyor olmaktan ötürü bir
tükenmişlik, proje süresince gözlemlenenler arasındadır.
Gerek büyükşehirde yaşamanın, gerekse 1000’den fazla
mahpusla çalışıyor olmanın personelde yarattığı
sorumluluğun yükü tartışılmazdır.
Psiko-‐sosyal servisin üç uzmanla (proje süresince
iki uzmanın çalıştığı zamanlar da olmuştur) bu denli
82
yüksek sayıda kişiye kaliteli ve gerektiği gibi hizmet
vermesi pek olası gözükmemektedir.
Anneleriyle kalan çocuk sayısı itibariyle de diğer
kurumlardan daha yoğun olan bu kurumda 50 civarı çocuk
barınmaktadır. Kampüs içinde bulunan kreşte bu
çocukların okulöncesi eğitimine bir şekilde devamı
sağlansa da, personel eksikliği, mekânın kısıtlılığı, yaz
dönemlerinde öğretmen bulmakta zorluk yaşanması,
müfredatın çoğu zaman uygulanmıyor oluşu ilk bakışta
göze çarpan eksiklikler arasındadır.
Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
şartlarının (yetersiz personel ve mekânsal sıkıntılar)
ivedilikle iyileştirilmesi ve kadın odaklı model bir ceza
infaz kurumu standartlarına uygun hale getirilmesi
gerekmektedir.
• Eskişehir Çifteler Kadın Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu:
Kurumun şehrin 60 km uzağında bir köyün içinde
olması sebebiyle gerek mahpus yakınlarının gerekse
personelin birçok sıkıntı yaşadığını belirten yönetim,
merkezden uzak olmanın dışlanmışlığı da beraberinde
83
getirdiğini belirtmiştir. Sivil toplumla hiçbir ilişkileri
olmadığını, bunun en büyük nedeninin aradaki mesafe
olduğunu dile getiren kurum idaresi, çoğu zaman kurslara
eğitmen bulmakta dahi zorlandıklarını ifade etmiştir.
Nüfusunun azlığından ötürü ‘butik cezaevi’ şeklinde
nitelendirilen bu kurumdaki psiko-‐sosyal servisin (tek bir
psikolog) mahpuslarla oldukça yakından ilgili olduğu ve
onlara kaliteli bir hizmet sağlamaya çalıştığı her halinden
anlaşılmıştır.
Öte yandan tıpkı kurum idaresi gibi memurlar da
kurumun şehre uzaklığından sıklıkla yakınmışlardır.
Aradaki bu mesafenin caydırıcılığı yüzünden tükenmişlik
yaşadıkları gözlemlenmiştir.
Proje bitimine birkaç ay kala elde edilen bilgiye
göre Eskişehir Çifteler ilçesinde yer alan kadın kapalı ceza
infaz kurumu Eskişehir merkezde bulunan büyük
cezaevine taşınmıştır. Çifteler’de bulunan infaz koruma
memurları ve kadın mahpuslar Eskişehir merkeze
götürülürken; kurum idaresi ve psiko-‐sosyal servis aynı
binada erkek mahpuslara hizmet etmeye devam
etmektedir. Bu değişiklikten de anlaşılacağı üzere
84
Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmalar çok çeşitli
nedenlerden ötürü sürdürülebilir olamamaktadır.
• Ankara Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu:
Büyük bir kampüsün içine konumlandırılmış olan
bu kurumda toplam 7 farklı türde cezaevi binası
bulunmaktadır. Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
bunlardan sadece biridir. Geniş bir alana yayılan ve model
cezaevi olarak anılan bu kurum birçok imkâna sahiptir.
Kampüs içerisinde mahpus çocukları için bir kreş
bulunmaktadır.
Kurum binası oldukça aydınlık ve avlularından biri
mahpuslara ekip biçmeleri için bahçe olarak tahsis edilmiş
durumdadır. Kurumda çok farklı türlerde işlikler ve
atölyelerin bulunduğu gözlenmiştir.
Psiko-‐sosyal serviste çalışan uzmanların sayısının
ve deneyimlerinin diğer kurumlara göre nispeten daha
fazla olması sevindiricidir ancak yine de bu kurumun
yoğunluğuna yetişmekte zorlandıkları gözden
kaçmamıştır. Ankara’da olması ve model ceza infaz
kurumu olarak tanıtılması itibariyle iyi koşullar sunmaya
çalışan bu kurum, diğerleri için bir başlangıç noktası
sayılabilir.
85
Öte yandan anneleriyle birlikte kalan çocuklar
konusunda Ankara Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
yönetimi diğer kurumlardan farklı olarak 0-‐3 yaş arası
çocukların anne ile ikametine izin vermekte, 3 yaş üzeri
çocukların anne ile kurumda kalmasına izin
verilmemektedir. Anne-‐çocuk ilişkisinin sürdürülmesinde
ve düzenlenmesinde gerek idare gerek uzman personelin
inisiyatif kullanmaları önemli olmakla beraber çocukların
yüksek yararını gözeten resmi, somut objektif karar
süreçlerinin oluşturulması ve her kurumun bu kararı
uygulaması gerekmektedir.
• Adana Karataş Kadın Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu:
Şehir merkezinden yaklaşık 45 km uzakta; Adana’nın
Karataş ilçesinde yer almakta olan bu kurum; şehir
merkezinden izole konumu, yüksek duvarları, sıkışık
odaları ve dar koridorları sebebiyle diğer ziyaret edilen
kurumların aksine mimari açıdan oldukça kısıtlayıcı
bulunmuştur. Mahpus yakınlarının, hapishanenin tam
karşındaki büyük ağacın altına konmuş kırık banklarda
beklediği ve bu insanlar için herhangi bir düzenlemenin
86
yapılmamış olması kurumun ciddi eksiklerinden biri olarak
göze çarpmıştır.
Kurum psikoloğunun ifadesine göre, kadın
mahpuslar genellikle iki büyük sıkıntı yaşamaktadır:
“Birincisi çoğu kadın hapisten çıktıktan sonra gidecek yer
bulamamaktadır. Bir diğeri ise Adana bölgesinde kumalık
sisteminin önüne geçilememektedir”.
Tüm ceza infaz kurumlarında olduğu gibi tahliye
sonrası gidecek yer konusunda yaşanan sıkıntıya dair
sistemsel bir çözüm getirilmelidir. Ancak kumalık gibi
bölgeye has bu sorunla ilgili toplumsal cinsiyet ve kadın
hakları başta olmak üzere çeşitli programlar
yürütülmesinin, soruna önemli katkılar sağlayacağı
düşünülmektedir.
Kurumun kapasite açısından yetersizliğine rağmen
bölge cezaevi sayılması ve bu yüzden aşırı
kalabalıklaşmasının gerek mahpusları gerekse personeli
oldukça zora soktuğu gözlenmiştir. Bazı odalarda 3 katlı
ranzaların olduğu, deponun yetersiz olmasından dolayı
uzun süren su kesilmelerinde hijyen sorunlarının yaşandığı
ifade edilmiştir. Özellikle hijyen açısından bir kat daha
titizliğin gerektiğini belirten memurlar bunun sebebi
olarak da kurumun kadın cezaevi olduğunu
87
göstermişlerdir. Bu tür uzun süren yetersizliklere özellikle
kadınların tahammül edemediklerini tecrübelerinden yola
çıkarak açıkça belirtmişlerdir. Kurumun fiziki şartlarının
bir an önce iyileştirilmesi hatta yeni bir binaya geçilmesi,
ardından da sivil toplumun ve üniversitelerin kurumla
temasını artırmak gerekmektedir. Ancak bu eksikliklerin
çözülmesi ile ilk bakışta kuruma dair göze çarpan
aksaklıklar bir parça olsun giderilmiş olacaktır.
• Denizli Bozkurt Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu:
Kapalı kurumlarla karşılaştırıldığında farklı
sorunları olsa da Denizli Bozkurt Kadın Açık Ceza İnfaz
Kurumu’nun gerek mahkûmlar gerekse personel açısından
çok daha rahat bir atmosfere sahip olduğu görülmüştür.
Kadınların tahliye sonrası topluma geri dönüş sürecinde,
açık kurumların olumlu bir etki yarattığı, kısıtlı olsa da
hayatın içinde yer almanın “normal”leşme sürecine artı
değer sağladığı söylenebilir.
İdarenin ve memurların, kurumun bulunduğu
bölgeye dair şikâyetleri olsa da (şehir merkezine uzaklık
gibi) ceza infaz sistemine ve kadınların sistem içindeki
ihtiyaçlarına yönelik duyarlılık içinde oldukları
88
gözlemlenmiştir. Aynı duyarlılığın anne ve çocuklara karşı
da duyulduğu, kurum idaresinin bu özel grubu önemsediği
görülmüştür.
Denizli Açık Kadın Ceza İnfaz Kurumu’nda proje
boyunca gözlenen en temel sorun kalıcı bir psikoloğun
olmayışı, uzun yıllardır kurumda görev yapan idarecinin
başka bir kuruma tayin olmasıdır. Bu rotasyonlardan ötürü
yürütülen çalışmaların gücü azalmıştır.
Bu kuruma ilişkin çözüm bekleyen en ivedi sorun
kalıcı bir psiko-‐sosyal servis ekibinin oluşturulması
gerektiği ve mahpus kadınları tahliye sonrasına hazırlayan
destek gruplarına ihtiyaç olduğudur. Kurumdaki çalışmalar
süresince temas kurulan kadınların hemen hepsinin tahliye
sonrasına ilişkin kaygı ve korkularının çok yüksek olduğu,
hatta bazı kadınların neredeyse tahliye olmak bile
istemedikleri gözlenmiştir.
Kadın mahpuslar için yapılmış 5 kadın ceza infaz
kurumunda (İstanbul, Adana, Ankara, Denizli ve Eskişehir)
sürdürülen proje boyunca, sadece 1 kurum idarecisinin
(Denizli) kadın olması önemli bir ayrıntı olarak dikkat
çekmiştir. Kadın hapishanelerine ilişkin geliştirilecek
89
çözüm önerileri ve politikalar mutlaka hem kadın mahpusa
hem de kadın çalışana yönelik tasarlanmalı ve sivil toplum-‐
üniversite-‐ceza infaz kurumu üçgeni güçlendirilmelidir.
90
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de suç işlemiş
bireyler sistem içerisinde çoğunlukla çok geç fark
edildikleri, ihmal edildikleri ya da fark edilemedikleri için
son durakta hapishane ile karşılaşmaktadır. Öyle ki,
ergenlik süreciyle birlikte başta aile olmak üzere, okul ya
da askerlik gibi bir dizi “devlet” eleğinden geçen birey, bu
duraklarda büyük ölçüde yeterince görülemediği için suç
işleyerek kendine ve topluma zarar verici bir aşamaya
sürüklenmektedir. Sisteme takılarak yasalarla ihtilafa
düşen ergen/genç suçluları daha sistematik ve
sürdürülebilir bütüncül politikalarla suçtan uzak tutmaya
çalışmak, ceza infaz kurumlarında tahliye sonrasına
yönelik faaliyetleri artırmak gerekmektedir.
Hapishaneler suç işlemiş bireyin yaptığı eylem ile
ilgili sorgulamalarda bulunarak geleceği adına daha sağlıklı
kararlar alabileceği bir yüzleşme mekânıdır. Bireyin
kendiyle ilgili derin psikolojik irdelemelere girdiği bu
ortamda hak ihlalleri ile karşılaşması, insanlık dışı kötü
muamele ya da uygulamalara maruz kalması, bu analiz
sürecini sekteye uğratarak bireyin devlete, topluma ve
hayata karşı öfke duymasına yol açabilmektedir. Dünyanın
91
adil bir yer olduğuna dair inancı sarsılan birey,
karşılaştığı/tanık olduğu hak ihlalleri sonucu, kendi
gerçekleştirdiği suç eylemini meşrulaştırmakta, tahliye
sonrasına yönelik yapıcı adımlardan uzak kalmakta,
böylelikle tekrar suça yönelebilmektedir.
Bu süreçteki arazlardan kaynaklı ve ceza infaz
sisteminde günümüzde en önemli sorunlar arasında yer
alan konu; mükerrer suçlardır. Suç işleyerek hapse giren ve
sonrasında tahliye olarak topluma geri dönen bireylerin
Türkiye’de tekrar suç işleme oranlarının oldukça yüksek
olduğu bilinmektedir. Suçun önlenmesine yönelik
geliştirilecek politikalarda, suç işlemiş bireylerin tekrar suç
işlemesine zemin hazırlayan ve tahliye sonrası bireyi
damgalayan sosyal ve çevresel koşulların iyileştirilmesi,
mahpuslara kendi yeteneklerini fark etmeleri ve kişisel
gelişimlerini güçlendirmeleri yönünde fırsatlar tanınması,
ceza infaz sürecinde mahpuslara meslek kazandırılması
tahliye sonrası bireyi güçlendiren adımlardır.
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi çıktılarını
kurumlarda sürdürülebilir kılmak için, infaz koruma
memurlarının “Hiçbir şey değişmez”, “Biz kimsenin
92
umurunda değiliz”, ve “Bize değer verilmiyor” gibi
inançlarının aşılması için gelecekte söz konusu grupla daha
uzun soluklu çalışmalar yapmak çok önemli ve gerekli
görülmektedir.
Bu bağlamda proje süresince mevcut uygulamalar
göz önünde bulundurularak aşağıdaki başlıklarda ceza
infaz kurumlarında kadın politikası geliştirilmesi yönünde
birtakım öneriler getirilmiştir:
Mahpus Anneleriyle Birlikte Kalan Çocuklara
Dair:
• Oyun/Oyuncak: Oyun odaları oluşturulmalı,
böylelikle anne ile çocuk kaliteli vakit geçirebilmeli.
• Mekân: Mahpus anne ile çocuğun odası diğer
mahpuslardan ayrı olmalı, çocuklu anneler için ayrı
bir yer düzenlenmeli, ayrı düzenlenen bu mekânlar
çocuk dostu olmalı. Yeni mekânlar inşa
edilemiyorsa çocuklu mahpus anneler için ayrı bir
koğuş ayarlanmalı.
• Besin: Mahpuslara verilen yiyecekler çocuk ve
bebeklere, emziren annelere, hamile kadınlara
93
verilmemeli. Her bir özel grubun durumuna uygun
ve yeterli miktarlarda besinler sağlanmalı.
• Dışarıyla temas: Çocuğun dışarıyla ve diğer aile
üyeleriyle (babası ve kardeşleri) teması
kesilmemeli, çocuk mümkün olduğunca dışarı
gönderilmeli.
• Eğitim:
0-‐3 yaş: Kreşe gitme seçeneği olmadığından bu
çocuklar akranlarıyla hiçbir şekilde temas
edemiyor, dolayısıyla yetişkinlerle birlikte
büyüyor. Kurumda çocuklu anneler için ayrı
mekânların düzenlenmesiyle 0-‐3 yaş arası
çocuklar akranlarıyla vakit geçirebilmeli.
3-‐6 yaş: Kurum dışındaki kreşlere gönderilmeli,
böylelikle bu çocuklara müfredata uygun
okulöncesi eğitim desteği sağlanmalı.
• Sağlık: Kurumlarda sürekli olarak doktor
bulunmalı, sağlık taramaları sıklaştırılmalı, çocuk
doktoruna erişim kolaylaştırılmalı.
94
Psiko-sosyal Servise Dair:
• Psiko-‐sosyal servis uzmanları tarafından yeni gelen
mahpusa yönelik uyum programları hazırlanmalı.
• Mahpusların uyumu açısından özellikle ilk bir
haftanın önemi düşünüldüğünde, mahpus bu
süreçte psiko-‐sosyal servis tarafından kurumun
işleyişi ile ilgili bilgilendirilmeli; meslek kursları, iş
atölyeleri, eğitimle ilgili konularda kendilerine
destek sağlanmalı, cesaretlendirilmeli, aileleriyle
telefon yoluyla görüştürmeli.
• Mahpuslara yönelik üreme sağlığı, cinsel sağlık, akıl
sağlığı, madde bağımlılığı ve şiddet mağdurlarına
yönelik cinsiyete özgü programlar oluşturulmalı.
• Anne-‐çocuk ilişkisinde kolaylaştırıcı olunmalı.
• Aile ziyaretleri düzene sokulmalı, dışarıdaki
çocuklara özel ayrı bir görüş günü düzenlenmeli.
• Dışarıdaki çocuklarıyla görüşme konusunda
mahpus annelere destek sağlanmalı. Bu çocuklarla
ilgili aile bireyleri broşür vb. materyallerle
bilgilendirilmeli. Mahpus annenin durumuyla ilgili
yaşına ve gelişimine uygun olarak çocuk bilgi sahibi
olmalı.
95
• Aileleriyle (genellikle çocukları ile) teması kopan
kadınlara yönelik bir destek hattı oluşturulmalı.
Çocuğun nerede olduğu; mektup ve/veya telefon
yoluyla çocuğuna nasıl ulaşacağı konusunda
mahpus kadına rehberlik edilmeli.
• Genç kızların aileleriyle iletişimleri ve eğitimlerinin
devamı sağlanmalı, tahliye sonrası gibi pek çok
konuda psiko-‐sosyal destek verilmeli.
• Yabancı uyruklu kadınların dil, din, ırk, kültür gibi
farklı taraflarını da gözeten programlar
oluşturulmalı ve bu programlara erişimleri
sağlanmalı.
• Sportif ve yaratıcı faaliyetlerin niteliği ve niceliği
artırılmalı, özellikle genç kızların bu faaliyetlerden
faydalanmalarına özen gösterilmeli.
Kurum Personeline Dair:
• Kapasite artırıcı eğitimler, kadın mahpusların
ihtiyaçlarıyla ilgili bilinçlendirme çalışmaları
yapılmalı.
• Genel sağlıkla ilgili (çocukları da kapsayacak
şekilde) ilkyardım konusunda eğitim verilmeli.
96
• Ziyaretlerle ilgili eğitim verilmeli.
• Psiko-‐sosyal destek sağlanmalı.
• Anne memurların çocuklarına kreş imkânı
yaratılmalı.
• Memur üniformaları erkeksilikten uzaklaştırılmalı.
• Üst pozisyonlara kadın memurlar da atanabilmeli.
• Radyasyon ölçümleri düzenli olarak yapılmalı ve
emziren anneler bu konuda daha fazla gözetilmeli.
Ceza İnfaz Kurumu Yönetimine Dair:
• Kadın mahpuslara yönelik pozitif ayrımcılık
uygulanmalı, kadına özgü sorunlar önemsenmeli.
• Disiplin kurullarında psiko-‐sosyal servisin
görüşüne yer verilmeli; ancak psikolog ve/veya
sosyal çalışmacı ast-‐üst ilişkisinin bariz olduğu bu
kurullarda görev almamalı. Psiko-‐sosyal servis,
bağımsız bir değerlendirici olarak bu kurula
görüşünü sunabilmeli ve çekilmeli.
• Sivil toplumla işbirliğine daha yatkın olabilmeli.
• Kadınların özel hijyen ihtiyaçları (hamile, çocuklu,
emziren, adet döneminde, kadın hastalığı olan)
karşılanmalı.
97
• Mahpuslara tutuklu ve hükümlü haklarıyla ilgili
hukuki bilgi sağlanmalı.
Devlet Politikasına Dair:
• Kadın mahpusların tüm mahpus nüfustan farklı
olduğu anlaşılmalı; bu özel grubun ihtiyaçlarına
yönelik programlar hazırlanmalı ve uygulamaya
geçirilmeli.
• Kadın mahpusla birlikte kadın personelin de
ihtiyaçlarını gözardı etmeyen bir sistem
oluşturulmalı.
• Memur alımlarında profesyonel bir seçme süreci
uygulanmalı. Bu süreçte birtakım değerlendirme
araçları (kişilik testleri, benlik algısı ve saldırganlık
ölçekleri vs.) kullanılmalı ve hapishanlerin iç
yapılanmasını ve dinamiklerini bilen, tanıyan
profesyonellerle birlikte çalışılmalı.
• Ceza infaz kurumlarındaki mevcut eksikliklerin
giderilmesi adına sivil toplumdan nitelikli hizmet
satın alınmalı.
98
• Mahpus kadın için aile desteği ve görüşlerin önemi
anlaşılmalı. Bu yüzden kadın için oluşturulan ceza
infaz urumları merkezden uzakta olmamalı.
• Bekleme salonları, kapalı ve sıcak yerler
olmadığında görüşe gelen aile üyeleri (özellikle
çocuklar) için bu durum çok zorlayıcı olmakta.
Bekleme salonları ziyaretçilere uygun olmalı.
• Kadın mahpuslara yönelik açık kurumların sayısı
artırılmalı ya da yarı-‐açık kurumlar oluşturulmalı.
• Kadın mahpuslara –özellikle küçük çocuğu olan
annelere ve gençkızlara-‐ yarı-‐açık ya da açık kurum
seçeneği sunulmalı.
• Küçük çocuğu olup 5 yıldan az hüküm giymiş
hükümlülere infaz erteleme gibi esnek çözüm
içeren alternatif uygulamalar getirilmeli.
Tahliye Sonrasına Dair:
• Ceza infaz kurumlarında dışarıdaki yaşama uyumu
kolaylaştıran programlar oluşturulmalı.
• Tahliye sonrası için yeni düzenlemeler yapılmalı,
denetimli serbestlikle çalışılmalı.
99
• İstihdamdan barınmaya, hukuki yardımdan psiko-‐
sosyal desteğe kadar mahpusa tahliye sonrası
yaşamı kolaylaştıran ve suça karışmasını önleyici
alternatifler sunan bir çerçeve oluşturulmalı.
Sivil Toplum Kuruluşlarına Dair:
• Kadın, çocuk ve genç üzerine çalışan sivil toplumun
ceza infaz kurumlarıyla teması arttırılmalı.
• Ceza infaz kurum personeline yönelik projeler
yapılmalı.
• Personelin sivil toplumla dayanışma içinde olması
çok önemli. Mahpuslara yönelik yapılan projelerde
personelin desteği alınmalı.
• Ceza infaz kurumlarını inceleyen kurullarda sivil
toplum daha fazla yer almalı; kadın, çocuk, gey,
lezbiyen, biseksüel, yaşlı, hasta ve yabancı uyruklu
gibi özel grupların haklarını savunmalı.
Bütün bu önerilerin uygulamaya geçirilmesi,
hapishanelerde yaşanan ya da yaşanması muhtemel
gerilim ve gerginliklerin azalmasına katkıda bulunacaktır.
100
SONUÇ VE TARTIŞMA
Türkiye’de 132 bin hükümlü ve tutuklunun 4 bin
kadarının kadın olduğu güncel verilerle ortaya
konulmuştur. Bu sonuçlar, suçları daha çok erkeklerin
işlediğini göstermekle birlikte son yıllarda kadın
suçluluğundaki hızlı artış, üzerinde önemle durulması
gereken bir sorunun habercisi olarak sistemi ve toplumu
uyarmaktadır.
Kadın suçluluğunun sosyo-‐ekonomik değişimler ve
kültürel dönüşümlerin bir sonucu olarak artıyor
olmasından hareketle yola çıkan Küçük Adımlarla Büyük
Oyunlar Projesi, Nisan 2011-‐Nisan 2012 arası bir dizi
uygulama ve araştırma ile yürütülmüştür.
Proje başlangıcında tüm dünya uygulamalarında
kadın hapishaneleri araştırılmış, Türkiye’deki mevcut
uygulamalar birebir gözlemlenmiş, ceza infaz
kurumlarındaki iyileştirme çalışmalarına çeşitlilik
getirilmeye çalışılmış ve kadının insan haklarına odaklanan
kadın ceza infaz kurumları geliştirilmesi yönünde savunu
faaliyetleri yapılması hedeflenmiştir.
101
Proje başlangıcında hedeflenen tablo Türkiye’deki
kadın hapishanelerine ilişkin bir model önerisi sunmak ve
yürütülen uygulamaların savunusunu yürütmek olsa da,
süreç boyunca edinilen tecrübeler ışığında daha farklı bir
sonuç ortaya çıkmıştır. Öyle ki proje süresince, gözlenen
en temel sorun kadın hapishanelerinde ivedilik arz eden
çok daha öncelikli sorunların olduğudur. Projenin çoğu
etkinliği sırasında (Örn; kadının insan haklarını
konuşurken ya da annelik becerilerine değinirken) aslında
çok daha temel gereksinimlerin karşılanamadığı, temelde
kadın hapishanelerindeki mahpus grupların aslında
toplumda ve sistemde tam olarak fark edilmedikleri
gözlenmiştir. Proje başlangıcında yürütülen fizibilite
çalışmasında edinilen bilgilerin, sahaya çıkıldığında büyük
ölçüde dönüştüğü, önceliklerin yer değiştiği ve aslında
kadınlarla ya da personelle bilinçlendirme çalışmaları
yürütmek yerine kadın hapishanelerine ilişkin büyük
fotoğrafı görmenin ve öncelikli eksiklerin giderilmesi
yönünde bir savunu çalışması yürütmenin zaruri olduğu
anlaşılmıştır.
Proje boyunca Türkiye’deki 5 kadın ceza infaz
kurumunda (İstanbul, Denizli, Adana, Ankara ve Eskişehir)
102
kalmakta olan mahpus kadınlar, anneler, kız çocuklar ve
genç kadınlar, anneleriyle birlikte kalan 0-‐6 yaş arası
çocuklar, infaz koruma memurları ve psiko-‐sosyal servis
uzmanlarıyla çalışılmış/görüşülmüş; bu grupların
ihtiyaçları ve mevcut uygulamalara yönelik eleştiriler
derlenmiştir.
Proje süresince yapılan gözlem ve
değerlendirmelerden çıkan en çarpıcı sonuç; suç işlemiş
bireylerin bu kurumlara geri dönmemeleri için haklarını
bilmeleri ve yeni yaşam olanaklarının da var olduğunu
görmelerinin ne denli önemli olduğudur.
Diğer taraftan kadın ceza infaz kurumlarında
tahliye sonrası için destek programlarının önemi
tartışmasız çok büyüktür. Tahliye öncesinde sunulan bu
programlarda dışarıdaki hayata geçişi kolaylaştıracak
içerikler yer almalı, kültüre göre değişiklik gösterse de
uluslararası standartlardaki bu programlar temel olarak
yaşam becerileri, ebeveynlik ve sağlık konularına yönelik
kurs ve eğitimleri içermelidir. Eğitimler dışında kadın
hapishanelerinde grup toplantıları ile kadınların her türlü
sorularını sorabildikleri, toplumun kendilerini kabul edip
103
etmemesiyle veya çocukları ile ilgili kaygılarını dile
getirebildikleri bir atmosfer yaratılmalıdır.
Ceza infaz kurumlarında yapılan projeler, geri
dönüşleri zor olan çalışmalardır; ancak bu geri dönüşün
nasıl olduğu çok önemlidir. Çünkü bu alanda önemsiz gibi
görünen riskleri azaltmak, topluma dönüşte büyük
zararları önleyebilmektedir. Sivil toplum kuruluşları ve
üniversitelerin desteği ile hapishanelerde sürdürülen
projelerden tek bir mahpusun bile fayda görmesi, tahliye
sonrası topluma verilebilecek çok büyük zararları
engelleyebilmektedir. Kısacası cezaevlerinde yürütülen
projelerin sürdürülebilirliği zor olsa da topluma dönüşü
itibariyle bu çalışmaların önemi tartışmasız çok büyüktür.
Yürütülen “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar
Projesi” süresince birçok zorlukla karşılaşılmış, proje
faaliyetleri her bir zorluk karşısında yeniden
şekillendirilmiştir. Öyle ki, çoğu uygulamanın yürütüldüğü
İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun
faaliyet konusunda çok aktif olması, aynı anda birçok farklı
kurum ve ziyaretçinin odağında yer alması yürütülen
etkinliklerin planlamasını güçleştirmiştir. Diğer yandan
104
mahpus kadınlarla sürdürülebilir faaliyetler yürütmenin
bu süreçte zorlu yanları görülmüştür. Kadınların sevk,
mahkeme, tahliye, koğuş içi sıkıntılar, sağlık gibi sebeplerle
etkinliklere düzenli katılamadıkları, bazı hallerde görevli
personelin tam olarak talep edilen kadın grubunu
etkinliklere getirmediği, giriş ve çıkışlarda uzun süre
beklenilmesi, çalışma mekânlarının yetersiz ve uygunsuz
oluşu, Anadolu’daki kurumlarda programların personele
aktarılmamış olması ve genel bir önyargı ile karşılaşılması
gibi sorunlar çalışmaları olumsuz yönde etkilemiştir.
Ancak en temelde kadın mahpusların ve personelin çok
daha büyük ve önemli başka öncelikli sorunlarının fark
edilerek, bu sorunların analizine yönelik saptama ve tespit
yapılması gerekliliği, bu gözlemlerin kamuoyu ve kurum
yetkilileri ile paylaşılması ve kadın hapishanelerinin bir
fotoğrafının sunulması proje çıktısı olarak bir görev kabul
edilmiştir.
Proje sürecinde yaşanan zorlukların yanı sıra, bu 1
yıllık zaman zarfında ceza infaz sisteminde olumlu
gelişmeler de gerçekleşmiştir. Bu değişimlerde kuşkusuz,
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi’nin yarattığı
farkındalık ve sivil toplum ile üniversitelerin sistem
105
üzerinde oluşturduğu baskının etkisi büyüktür. Proje
uygulamaları devam ederken gözlenen önemli
değişimlerden biri hapishanede annesi ile birlikte kalan
çocuklara uygun besinlerin verilmeye başlamasıdır. Bu
gelişmenin süreç içerisinde tüm kadın hapishanelerinde
uygulanmaya başlaması ümit edilmektedir. Annesiyle
birlikte kalan çocukları kapsayan önemli bir değişim daha,
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri ile Milli Eğitim
Bakanlığı arasında imzalanan protokol olmuştur. Bu
protokol kapsamında hapishanelerde anneleriyle kalan
çocuklar gün içerisinde Milli Eğitim’e bağlı okulöncesi
kurumlara gönderilecek, eğitim almaları sağlanacaktır.
Yine proje sonlarına doğru gerçekleşen bir diğer
önemli gelişmeye göre, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu'nda değişiklik
yapan yasa tasarısının TBMM Genel Kurulu’nda kabul
edilmesi sayesinde 0-‐6 yaş arası çocuğu bulunan ve koşullu
salıverilmesine 2 yıldan daha az süre bulunan kadınlar
cezalarını cezaevi dışında geçirebilecektir.
106
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi sonunda
gerçekleştirilen ve proje çıktılarının kamuoyu ve basınla
paylaşılmasını sağlayan basın toplantısında katılımcılardan
gelen önemli öneriler projenin çıktılarını
zenginleştirmiştir. Bu kapsamda farklı alanlardan
uzmanların da katıldığı bu toplantıda, TBMM İnsan Hakları
Komisyonu’na proje çıktı raporunun mutlaka ulaştırılması,
kadın kurumlarındaki 12-‐18 yaş arası mahpusların
yetişkin mahpuslarla kesinlikle temas etmemesi, ayrı
mekânlarda kalmaları gerektiği ve bu gruba “kız çocuk”
denilmesinin önemi, psiko-‐sosyal servis uzmanları ve sivil
toplum örgütleri arasında organik bir bağ kurulması ve bu
bağın devamının sağlanması, kurumda kalan 0-‐6 yaş arası
çocukların gelişimlerinin takip altına alınması, bu
çocukların ruhsal sağlık taramasından geçirilmeleri
önerilmiştir. Tüm bu öneriler ve gözlemlerin “kadınlara
uygun” hapishanelerin oluşturulmasına yardımcı olması,
bu alana daha fazla sivil toplum örgütü ve üniversitenin
girmesini hızlandırarak ortak çabaları arttırması
beklenmektedir.
111
GÖRÜŞLER
Bu bölümde proje ekibinin 5 kadın ceza infaz
kurumunda yürütülen çalışmalar süresince edinmiş olduğu
gözlem ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Kadın, çocuk, genç... Ve hapishane. Bir arada düşünülmesi zor kavramlar,
bir yıl boyunca kanlı canlı karşımızda, yanımızda, aklımızda ve dahası gönlümüzdeydiler. Mesleki uzmanlığımızın yettiği ölçüde bilgimizi ve deneyimlerimizi mahpuslarla ve onlarla çalışanlarla paylaşmaya gayret gösterdik; hayatlarının bu zorlu döneminde ufacık da olsa bir fark yaratmaya çalıştık. ‘Başarı’ konusunda mütevazı olmak durumundaydık; şartlar zordu, imkânlar kısıtlıydı ama inancımızı ve sabrımızı yitirmeden yola devam ettik. Hapishanelerin kapalı kapılarının ardında apaydınlık yüzler ve kocaman yüreklerle tanıştık; inanılmaz yaşam öykülerine kısacık da olsa tanıklık ettik. Karşılaştığımız yürek burkan, insanın içini acıtan her ayrıntı bize şunu gösterdi ki paylaştıkça azalıyor acılar ve yapacak mutlaka bir şeyler var. Derler ki “Umudunu yitiren kişi her şeyi yitirmiştir”. Özgürlüklerin yitirildiği yerde umudunu yitirmeyen kadınlar doğalarından mıdır bilinmez zorluklarla mücadele ediyor ve hayata sımsıkı tutunuyorlar... binlerce umutla. Sıkıntıları çok, sahip oldukları sayıca az olsa da; mahpus annelerin, kadınların, gencecik yüreklerin ortak umudu: seslerini duyurmak, görünür olmak, dahası anlaşılmak !..
Uzm. Klinik Psikolog Birgül HAZNEDAROĞLU
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Proje Asistanı
112
Onlar İçin Değişim İstiyoruz… Yıllardır suça sürüklenerek çocuk adalet sistemine
giren çocuklarla çocuk cezaevlerinde çalışmalar yürütüyoruz.. Kadın cezaevlerindeki anneler ve 0-6 yaş arası miniklerin durumuna dikkat çekmek, bizleri bu projeye yönlendirdi. “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar Projesi” içeriği açısından hem bizler için ve hem de kadın cezaevleri için ilk uygulamadır.
"Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar" projesinde amacımız, kadının ihtiyaçlarını dikkate alan, kadının evrensel haklarını gözeten, kadın odaklı bir tutukevi modeli oluşturmak, oluşturulan modelin Türkiye’deki diğer kadın tutukevlerinde uygulanabilirliği için savunusunu gerçekleştirmek. Proje ekibimiz Türkiye’deki beş kadın cezaevinde özverili ve yoğun bir çalışma yürüttü.
Kadının özellikle de kapalı kurumda çocuğu ile birlikte ele alınması çok anlamlıdır. Çünkü Kadının Evrensel İnsan Hakları’ nın ne kadarını kullanabildiği gerçeği çocuğun gelişimini doğrudan etkileyen bir olgudur. Günümüzde her kesimdeki kadınlar Evrensel İnsan Haklarından yararlanamamaktadır. Dolayısıyla çocuk kendi haklarından mahrum bırakılmaktadır. Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası sözleşmelere taraf bir ülkeyiz ve görevimizi yerine getirmekle yükümlüyüz.
Bütün çabamız koşulları değiştirmek, içerdeki zamanlarını doğru kullanmalarına destek olmak, tahliye olunca ne yapacakları konusunda algıda seçicilik yaratmak, cezaevindeki kadınlar ve yanlarındaki bebeleri için model oluşturmak, değişim yaratabilmek. Onların kapalı kuruma alınmamasını savunmak. Değişimi gerçekleştirecek olan yine sivil toplum örgütlerinin itici gücü ve dinamizmidir.
Süreç içerisinde Adalet Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokole göre “6 yaş öncesi annesi yanındaki çocukların kreşlere gidebilecek” olması
113
olumlu bir gelişme. Ama biz daha fazlasını istiyoruz. Kadınların ve çocukların şiddet görmediği, suça sürüklenmediği bir toplum için daha fazla duyarlılık göstermeliyiz.
“Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar” Projesi’nin hayata geçmesinde, Kadın Cezaevlerinde oluşturmaya çalıştığımız kadın politikasında duyarlılığını ortaya koyan Sabancı Vakfı’na, proje ortaklarımız CISST Derneği’ne, akademik katkıları ile projeyi güçlendiren Doğuş Üniversitesine, Adalet Bakanlığı ilgili birimlerine, beş kadın cezaevinde büyük çabalar gösteren cezaevlerinin tüm çalışanlarına, proje ekibimize Vakfımız ve kendi adıma teşekkür ediyorum.
Nevin ÖZGÜN Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı
(Proje Yürütücüsü Kurum) 2.Başkanı
114
Hepimizin sorunu; hapishaneler… Avrupa Birliği katılım sürecinde Türkiye’de Ceza
İnfaz Sisteminde reform çalışmaları son yıllardaki çok fazla olumsuz gelişmelere rağmen bir çok altyapı gerektiren konularda hız kazanmıştır.
Adalet Bakanlığı 2005 yılından bu yana bazı başarılar da elde etmiştir. Ancak bu sürecin en zayıf ayağının, sivil toplumun bu sürece katılmasında yaşandığını düşünüyorum. Sivil Toplum Örgütleriyle diyaloğun daha fazla kurularak sürece katılımlarının güçlendirilmesi gerektiği görülmektedir.
Hapishaneler konusunda iyileşme ve insan hakları açısından başarılı olmanın yolu sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle işbirliğinden, ortak projeler üretmekten geçmektedir.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve 5 kadın hapishane personeli bu projenin uygulanmasında olabildiğince yardımcı olmaya ve katkı sunmaya çalışmışlardır, ancak yine görülmüştür ki çalışmaların daha kolay ve daha amacına uygun halde gelişmesi için yasal ve zihniyet değişimlerine de ihtiyaç vardır.
Bu ve benzeri projelerde sivil toplum örgütleri gördükleri ve yaşadıkları eksiklikleri ,yanlışları kurumlarla ve kamuoyuyla paylaşmak ve çözüm üretmek konusunda bir yaklaşım sergilemek durumundadırlar.
Sorunların çözümü ancak bu yöntemle mümkün olabilecektir.
Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar projesi bu açıdan önemli bir örnek oluşturmaktadır. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı gibi çok köklü ve bu alanda önemli hizmetler vermiş bir kurumun çatısı altında, Doğuş Üniversitesi ve Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğimizin bir araya gelmesi hepimize önemli deneyimler kazandırmıştır.
115
Bir diğer önemli nokta ise Sabancı Vakfı’ nın bu projeyi desteklemiş ve yakından izlemiş olmasıdır. Türkiye’de Sabancı Vakfı’nın başlatmış olduğu bu adımla diğer kuruluşlarımızın da hapishaneler ve oradaki yaşamın işleyişi, sorunların tespiti ve çözüm yolları konusunda üretilecek çalışmalara destek vereceklerini umuyoruz.
Bu çalışmada birlikte emek verdiğimiz bütün arkadaşlarıma ve kurumlara derneğimiz adına teşekkürlerimi sunarım.
Zafer KIRAÇ Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı
116
Psikolojinin en temel tarihi figürlerinden birisi, insanı tanımak için kitaplar okumayı değil, kenar mahallelerde, evsizlerin arasında, karanlık sokaklarda, hapishanelerde, akıl hastanelerinde dolaşmayı tavsiye eder. Ben insan varoluşumuza kendimce en geniş çerçeveden bakabildiğim hal olarak yaşadım hapishane tecrübesini. Suçlu ve mağdurun, haklı ve haksızın, iyi ve kötünün iç içe geçebildiğini, aynı anda, aynı yerde var olabildiğini gördüm. Biz hapishanedeki yaşama dokunduk, oradaki yaşam da bize dokundu. Bu projeden önce de hapishanelerde çeşitli psiko-sosyal destek çalışmaları yürüttüm, yürütenlere destek vermeye çalıştım. Ancak, hiçbir projede bu kadar aynı anda hem işe yarar hem de işe yaramaz hissettiğimi hatırlamıyorum. Bir yandan o kadar çok eksik var ki, çocuklar için temel somut ihtiyaçlar, süt, taze meyve, sebze, giysi, oyuncak gibi. Bir yandan da o kadar doğrudan anne-çocuklara müdahale edebildiğimizi ve cevap alabildiğimiz gördük ki, çok memnun olduk. Ama hep daha yapacak çok fazla şey var düşüncesiyle ayrıldık hapishanelerden… Hep bir buruklukla…
2005 yılından beri Avrupa Birliği uyum süreci dâhilinde gerçekleştirilen yargı reformunun ceza infaz kurumlarını nasıl dönüştürdüğünü içinde yer aldığım çeşitli projeler sayesinde doğrudan gözlemleme fırsatı buldum. Bir yandan binalar, fiziksel koşullar değişti, bir yandan uygulamalar, yasalar yönetmelikler değişti; en yavaş ve zor değişenin ise insanlar olduğunu gördüm. Eski zamanların acı tecrübeleriyle şekillenmiş güvenlik öncelikli yaklaşımdan, güvenliğin yanına giderek insan hakları bilinci ve duyarlılığını da koyan bir bakış açısının şekillenmekte olduğunu gözlemliyorum. Değişim, hızı her yerde aynı olmasa da inkâr edilemez. Sabancı Vakfı’nın desteği ile yürüttüğümüz bu çalışma sanırım on yıl önce konunun
117
içinde ya da dışında pek de kimselerin hayal edemeyeceği bir girişimdi. Bakanlığın bize kapılarını açmış olmasını, kurum ziyaretlerimizde gördüğümüz misafirperver ve şeffaf karşılamaları da bu değişimin ürünü olarak yorumluyorum. Artık apaçık ortadır ki, cezaevleri toplumun dışında, toplumun dışındakiler için inşa edilen izolasyon kutuları değildir. Duvarların her iki tarafında olan biten hepimizin meselesidir. Dolayısıyla, sivil toplum ve üniversiteler özellikle gerek insan kaynağı, gerek alternatif uygulama ve tedbirlerin düzenlenmesinde vazgeçilmez unsurlardır. Bu çalışmada da biz sivil toplum-üniversite-devlet kurumları arasında geniş çaplı bir işbirliği kurduk, kadına özgü bir ceza infaz modeli önerisi ortaya koymayı hedefledik.
Kadın politikası üretmenin önemine zaten bu kitapta değinilmekte, ben kendi gözlemlerime dayanarak şunları ekleyebilirim:
• Çocuklarla çalışmak çok verimli bir alan; değişimi o kadar kısa bir zamanda görüyorsunuz ki, az zaman ve enerjiyle bir hareket yaratmak mümkün,
• Kadın politikası üretmek şart; kadın çocuğa kültürü geçiriyor, yaşamla çocuk arasında tercüman oluyor, anneye verdiğimiz her destek, çocuğun hedefi olduğu risklere müdahale etmek anlamına geliyor.
• İnfaz koruma memurları, tüm ceza adalet sisteminin hükümlülerle temas içinde olan mesaj alan-veren adeta sinir uçları; bu grubun önemi asla göz ardı edilmemeli.
• Ve ceza infaz kurumlarında psiko-sosyal serviste görev yapan meslektaşlarım; çok iş var, çok az psikolog var. Psiko-sosyal servislere çok daha fazla destek olmalıyız diye düşünüyorum.
118
Son olarak, kurum içinde yürüttüğümüz çalışmaların etkisini görebildiğimiz kadar, projenin, bütün olarak, politika üreticiler üzerinde de etkisi olmasını temenni ediyorum. Beni bu süreç dahilinde en çok ümitlendiren gelişme, Milli Eğitim Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında imzalanan ve hapishanede anneleriyle kalan çocukların dışarıda okul öncesi eğitime dahil edilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlayacak olan protokol oldu. Bu kitabın yazıldığı günlerde ise yeni denetimli serbestlik düzenlemesinde 0-6 yaş arası çocuğu olan kadın hükümlülerin de hatırlandığına şahit olduk. Değişim sürüyor…
En içten teşekkürlerim Adalet Bakanlığı’nın idareci ve personeline, Sabancı Vakfı’na, Doğuş Üniversitesi’ne ve çok sevgili proje ekibi arkadaşlarıma…
Yrd.Doç.Dr.Aslı AKDAŞ MİTRANİ Doğuş Üniversitesi Psikoloji Bölümü
119
Mor Sertifika Proje ekibi olarak “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar” projesinde yer almak bizim için 1 senelik çok yönlü ve besleyici bir deneyim oldu. Şimdiye kadar alıştığımız, toplumsal cinsiyet eğitimleri yaptığımız kitlelerden, mekanlardan tamamen farklı bir çalışma gerçekleştirdik. Bu bağlamda hem proje boyunca öğrendik hem de ulaşılması çok güç bir grupla toplumsal cinsiyet bilincini paylaştık, sorguladık, yeniden kurguladık.
Hapishanedeki mahpus genç kızlar ve kadınlarla yaptığımız çalışmalar bizlere umut verdi; özgürlüklerinden yoksun olsalar da, kısıtlanmış yaşamlar sürseler de umutlarını yitirmediklerini, birey olmak için çabaladıklarını gördük. Destekledik, özgür bir birey olmanın temeli olan haklarının bilincinde olmalarından bahsettik. Genç kız ve kadınlara haklarını, özellikle kadının insan haklarını hatırlatmak istedik; hakları olduğunun farkındalığını oluşturmayı amaçladık; kadına yönelik şiddete karşı “hayır” diyebilmenin altını çizdik. Ataerkil düzeni, birlikte konuştuk, kadını arkada bırakan bu düzene kızdık, tepki gösterdik ve eşit bir dünyayı hayal ettik. En çok da onları hayal kurmaya teşvik ettik çünkü umutsuzluğa kapılmamalarını ve gelecekleri hakkında düşünmelerini istedik. Öte yandan, hapishanelerin bir diğer önemli bileşeni İnfaz Koruma Memurları ile yaptığımız çalışmalar da en az hapishanede yaşayan genç kız ve kadınlarla çalışmalarımız kadar bizim için önemli idi. Bu çalışmalar genç kız ve kadın mahpuslarla yapılan çalışmaları besleyen, birebir örtüşen seminerlerdi. Öyle ki; idare, devlet, toplum gözünde yetersiz, önemsiz göründüğünden muzdarip, toplumsal önyargılardan öylesine etkilenen bu grupla çalışmanın ve onları dinlenmenin önemini anladık. İnfaz koruma memurlarının mahpus kadınların geleceklerindeki dönüştürücü rollerini hatırlattık; bizim gerçekleştirdiğimiz toplumsal cinsiyet
120
farkındalık çalışmasının asıl yürütücülerinin “rol modeller” olarak onlar olduğunun altını çizdik.
Toplumsal cinsiyet farkındalığı çalışmaları, önyargıların sorgulanması ve bireyin kendini kısıtlayan, sıkıştıran kalıplardan özgürleştirmesini amaçlıyor. Cezaevlerinde mahpus genç kız ve kadınlarla, ceza infaz memurlarıyla yaptığımız çalışmalar da tam da özgürlüklerin yitik olduğu bir mekandan eşit bir toplumda özgür bireyler olmaya denk düşüyor.
Ayşe Yüksel Memiş & Olcay Özer Vural Sabancı Üniversitesi Mor Sertifika Ekibi
121
KAYNAKÇA
Alejos, M. (2005) Babies and Small Children Residing in
Prisons. The Quaker United Nations Office.
Bastick, M. & Townhead, L. (2008). Women in Prison: A
Commentary on the UN Standard Minimum Rules for
the Treatment of Prisoners. Geneva: Quaker United
Nations Office.
Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss. Vol. 1:
Attachment. London: Pimlico.
Brett, R. & Bastick, M. (2005). The need for international
guidelines: Children in prison with their mothers.
Children without parental care: Qualitative
alternatives, Early Childhood Matters, Bernhard van
Leer Foundation.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü (2011). Ekim 2011
İtibariyle Tutuklu-‐Hükümlülerin Ceza İnfaz Kurumu
Statülerine ve Suç Gruplarına Göre Dağılımı.
http://www.cte.adalet.gov.tr
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü (2006). Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük.
http://www.cte.adalet.gov.tr
122
Coyle, A. (2002). A human rights approach to prison
management. Handbook for prison staff.
International Centre for Prison Studies, King’s
College London.
http://www.penalreform.org
Gürtuna, O. (2009). Cezaevinde Kadın Olmak ve Cezaevinin
Kadın Bakış Açısıyla Sosyolojik Değerlendirmesi:
Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi Örneği,
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
İçli, T. ve Öğün, A. (1988). Sosyal Değişme Süreci İçinde
Kadın Suçluluğu. Haccettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, 5 (2),17-‐32.
Pösö, T. & Enroos, R. & Vierula, T. (2010). Children
Residing in Prison With Their Parents: An Example
of Institutional Invisibility. The Prison Journal 90(4)
516-‐533.
Richie, B.E. (2000). Exploring the Link Between Violence
Against Women and Women’s Involvement in Illegal
Activity: Research on Women and Girls in the Justice
System, U.S. Department of Justice Office of Justice
Programs National Institute of Justice, 1-‐13.
123
The Quaker Council for European Affairs (2007). Women
in prison. A review of the conditions in member
states of the council of Europe. Quaker Council for
European Affairs.
Townhead, L. (2006) Women in Prison and Children of
Imprisoned Mothers: Recent Developments in the
United Nations Human Rights Systems
UN Office on Drugs and Crime (2008). Handbook for Prison
Managers and Policymakers on Women and
Imprisonment.
http://www.unhcr.org/refworld/docid/4a096b0a2
Wedderburn, D. (2000) Justice for Women:The Need for
Reform (Prison Reform Trust) p. 11.
Widom, C.S. (2000). Childhood Victimization and the
Derailment of Girls and Women to the Criminal
Justice System: Research on Women and Girls in the
Justice System, U.S. Department of Justice Office of
Justice Programs National Institute of Justice, 27-‐36.
Women in Prison Project (2002). Yayınlanmış Durum
Raporu:http://www.prisonpolicy.org/scans/Fact_Sh
eets_2002.pdf
124
SÖZLÜK
Cezaevi/ Ceza İnfaz Kurumu: Tutuklu ve hükümlü
mahpusların bir arada olduğu mekân. Cezaevi “ceza”
kökeninden gelmekle birlikte, yaygın kullanımda
barındırdığı mahpusların hepsinin “ceza” aldığı
sanılabilmektedir; ancak bu kurumlarda yargılaması
devam eden mahpuslar da bulunmaktadır.
Gardiyan: Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara
uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli
kimse.
Genç Kadın: Kadın ceza infaz kurumlarında yer alan 18-‐24
yaş arası kadın mahpus.
Hapishane: Bireylerin özgürlüklerinden yoksun olarak
işledikleri suçun karşılığı cezayı çektikleri,
hapsedildikleri mekan.
Hükmen Tutuklu (Hükümözlü): Hakkında ilk derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararı verdiği ve tutuk
halinin devamına hükmettiği kişinin hukuki durumu.
Hükümlü: Ceza hükmü verilmiş, hüküm giymiş mahkûm.
İnfaz Koruma Memuru: Ceza infaz kurumlarında
mahkûmların güvenliği başta olmak üzere tüm
işlerden sorumlu memur, eski adıyla gardiyan.
125
Kız Çocuk: Ceza infaz sisteminde 12-‐18 yaş arası suça
sürüklenmiş kız çocuk.
Mahkûm: Hükümlü.
Mahpus: Kapatılmış, hapsedilmiş kimse.
Model Cezaevi: İdeal cezaevi olarak nitelendirilen, örnek
cezaevi.
Psiko-‐sosyal Servis: Ceza infaz kurumlarında mahkûmların
psiko-‐sosyal yönden desteklenmesini sağlayan
psikolog, sosyolog ya da sosyal hizmet
uzmanlarından oluşan birim.
Tutuklu: Kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir
yere kapatılan (kimse).
Top Related