ebus Zabıt Ceridesi - TBMM

40
CİLT : 4 ebus Zabıt Ceridesi Doksanbirinci İnikad 30 Mayıs 1325 Cumartesi MÜNDERECAT I. — YOKLAMA II. — ZABTI SABIK HULASASI III. — EVRAKI VARİDE Arzuhaller 1. — Kastamonu vilâyeti ahalisinin mül- tezimlerden şikâyeti ve haklarında âşâr ye- rine tahmis usulünün tatbiki hakkındaki ar- zuhalleri. Mektuplar 1. Fransız Parlamentosu Beynelmilel Hakem Usulü Fırkasının, Osmanlı Parlamen- tosunda da bir Hakem Usulü Fırkası'nın teş- kil edilmesi ve teşekkül edecek bu fıkra tem- silcilerinin Fransayı ziyaretlerine dair mektu- bu. Takrirler 1. — Edirne Mebusu Ahmet Talat Bey'in; Adana vukuatında mutazarrır olanlara iane itası hakkındaki takriri. Sayfa 298 299 299 299 299 300 300 329 329 Sayfa 2. Sivas Mebusu Dagavaryan Efendi- nin; akçe farklarının izalesi ve köşe sarraf- larının ilgasına dair takriri. 329 3. Hums Mebusu Mustafa Efendinin; Vilâyet Nafia Mühendisi olarak istihdam edilen ve hiç bir hizmet ifa etoiyen İtalyan mühendisinin vazifesine nihayet verilmesine dair takriri. 329 4. Bay azıt Mebusu Süleyman Sudi Efendinin; Rusya ve İran hudutlarımdaki as- kerlerimizin esbabı istirahatlarının temin ve teçhizleri hakkındaki takriri. 329:330 5. — Kudüsü Şerif Mebusu Hafız Eissey- yit Efendinin; B'rüsseb' kazasında halen mev- cut olan teşkilatın ikinci sınıf kaymakamlığa tahviline dair takriri. 330:331 6. — Bolu Mebusu Mustafa Zeki Efendi ve rüfekasının; arabaların duhul ve hurucun- da belediyelerce ve hiç bir kanun ve nizam- nameye müstenit olmayan Baç rüsumuna dair takriri. 331:332 7. Debre Mebusu Vafi Beyin; Meclis mesaisinde zevali saatin kabul edilmesine dair takriri, 332:333 TBMM KÜTÜPHANESİ

Transcript of ebus Zabıt Ceridesi - TBMM

CİLT : 4

ebus Zabıt Ceridesi

Doksanbirinci İnikad

30 Mayıs 1325 Cumartesi

M Ü N D E R E C A T

I. — Y O K L A M A

II. — Z A B T I SABIK H U L A S A S I

III . — E V R A K I V A R İ D E

Arzuhaller

1. — Kas tamonu vilâyeti ahalisinin mül­

tezimlerden şikâyeti ve haklar ında âşâr ye­rine tahmis usulünün tatbiki hakkındak i ar­zuhalleri.

Mektuplar

1. — Fransız Par lamentosu Beynelmilel H a k e m Usulü Fırkasının, Osmanl ı Par lamen­tosunda d a b i r H a k e m Usulü Fırkası 'nın teş­kil edilmesi ve teşekkül edecek b u fıkra tem­silcilerinin Fransayı ziyaretlerine dair mektu­bu.

Takrirler

1. — Edirne Mebusu Ahmet Ta la t Bey'in; A d a n a vukuat ında mutazarr ı r olanlara iane itası hakkındaki takriri.

Sayfa

298

299

299

299

299

300

300

329

329

Sayfa

2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendi­nin; akçe farklarının izalesi ve köşe sarraf­larının ilgasına dair takriri. 329

3. — H u m s Mebusu Mustafa Efendinin; Vilâyet Nafia Mühendisi olarak is t ihdam edilen ve hiç b i r hizmet ifa e t o i y e n İ talyan mühendisinin vazifesine nihayet verilmesine

dai r takrir i . 329 4. — Bay azıt Mebusu Süleyman Sudi

Efendinin; Rusya ve İran hudutlarımdaki as­kerlerimizin esbabı istirahatlarının temin ve teçhizleri hakkındaki takriri . 329:330

5. — Kudüsü Şerif Mebusu Hafız Eissey-yit Efendinin; B'rüsseb' kazasında halen mev­cut olan teşkilatın ikinci sınıf kaymakamlığa tahviline da i r takriri . 330:331

6. — Bolu Mebusu Mustafa Zeki Efendi ve rüfekasının; arabalar ın duhul ve hurucun­da belediyelerce ve hiç b i r kanun ve nizam­nameye müstenit olmayan Baç rüsumuna

dair takrir i . 331:332 7. — Debre Mebusu Vafi Beyin; Meclis

mesaisinde zevali saatin kabul edilmesine dair takrir i , 332:333

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325

Sayfa Mazbatalar 300

1. — Aydın Sancağı mebusluğuna int ihap olunan Sıtkı Bey hakkında İnt ihap Encü­meni mazbatas ı . 300

2. — Tütünden alınan Reftiye resminin ref ve ilgası hakkındaki müracaat lar ın , Mu­vazenei Umumiye K a n u n u n u n müzakere­sinde dikkate al ınmak üzere, dosyasının iade edildiğine da i r Orman, Maadan ve Ziraat Encümeni mazbatası . 300:303

IV. — S U A L L E R V E İ S T İ Z A H L A R 317

317 İstizah ve cevapları 1. — İstanbul Mebusu Mustafa Asım

Efendi ve rüfekasının; sahaifi ma tbua t t a mü­nakaşası yapılan Girit hakk ında istizah tak­riri. 317

Sayfa 2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efen­

dinin; dokuz madde halinde tespit ettiği istizahına Orman , Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi P a ş a n ı n cevabı. 317:324

3. — Ergani Mebusu İbrahim Efendinin; Ergani bak ı r madenler i hakk ındak i istizahı­na; Orman , Maad in ve Ziraat Nazırı Aristadi Paşa 'nın cevabı. 324:327

V. — M Ü Z A K E R E E D İ L E N M E V A T 303,327

1. — Erkân , Ü m e r a ve zabıtanın tekaüt­leri için rütebi askeriyelerine göre tayin olu­nan sinleri müheyyan kanun lâyihası. 303:31C

2. — 'Bütçe har icinde ka lan 1325 senesi Hazi ran ayı masarifi İçin mezuniyet verilme­sine dair k a n u n lâyihası. 327:329,334:335

BİRİNCİ CELSE

Bed'i Müzakerat

Saat : 3.30

REİS — Ahmet Rıza Beyefendi

KÂTİPLER — Ahmet Müfit Bey (İzmit), Seyyit Bey (İznûr)

REİS — Yoklama defterini imza etmiyenler varsa lütfen imza etsinler.

I. — Y O K L A M A

R E İ S — Yok lama yapılacaktır.

(Yoklama yapıldı)

R E İ S — Yoklama neticesini arz ediyorum.

269 Âzâdan 229 mevcut, 11'i namevcut , 23'ü me­

zun ve memuriyet te ve altısı has ta bulunmuştur .

Namevcu t olanların Esamisi berveçhi âtidir : Birinci Şubeden : Müfit Bey (Yanya), Narl ı

Efendi (Gelibolu), Abdul lah Azmi Efendi (Kütahya), Saffet Paşa (Kütahya) ,

İkinci Şubeden : Şahin Naki Efendi (Görice) , Ubeydul lah Efendi (Aydın), İsmail Kemal Bey (Be­rat),

Üçüncü Şubeden : Mustafa Âsim Efendi (İstan­bul) , Hayr i Bey (Niğde),

Dördüncü Şubeden : K o ç o Efendi (Manastır) , Beşinci Şubeden : Abdul lah Efendi (Trabzon). Şu hale nazaran ekseriyet hâsıldır, müzakereye

başlıyoruz. R E İ S — Zapt ı sabık hulasasını okutuyorum.

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

II . — Z A P T I SABIK H U L A S A S I

D O K S A N I N C I İ N İ K A T

28 Mayıs 1325 Perşembe

Birinci Celse

Reis A h m e t Rıza Beyefendinin taht ı riyasetlerin­de inikat ederek, yapılan yoklama ile ekseriyetin mevcudiyeti tesbit edildi.

Zapt ı sabık hülasası kıraat ve kabu l olundu.

Mekkei Müker reme ve Cidde 'ye isale edilen su

mecrasına nazare t e tmek üzere izamı mukar re r M ü h .

Salim Efendiye verilecek maaş ı şehrî ve ha rc ı rah

hakkındaki kanun lâyihasının irsal kılındığına dair

Sadaret tezkiresi Muvazenei Maliye Encümenine ha­

vale edildi.

Teşkilat ve tensikat dolayısıyla açıkta kalan me­mur in , hükkâm ve ketebeye dair kanun lâyihasının ikindi müzakeresi yapılarak dokuzuncu m a d d e (da­hil) kabul edildi.

İkinci Celse 1325 senesi Muvazenei âdiye haricinde var idat ve

masarifi havi Fevkalâde Bütçe kanun lâyihası müza­kere ve lâyihanın kanunlaşması kabul olundu.

İnikada nihayet verildi. Reis Kâ t i p

A h m e t Rıza Kares i Abdülaziz Mecdi

K â t i p İzmir Seyyit

R E İ S — Zaptı sabık hülasası hakkında bir mü­talaa var mı? (Yok sadaları) Zabı t hülasası kabul olundu.

I I I . — E V R A K I V A R İ D E

Arzuhaller /. — Kastamonu vilâyeti ahalisinin mültezimler­

den şikâyati ve haklarında aşar yerine tahmis usu­lünün tatbiki hakkındaki arzuhalleri.

R E İ S — Hülasa tan arzedeyim. Bu, Kas t amonu Vi­lâyet inden gönderil iyor birçok mühür le r le t emhi r edilmiş. Bunlar Âşâr mültezimlerinden şikâyet ede­rek Âşâr ın usulü Tahmise raptını istiyorlar. Bu evvel­ce Ruznameye kondu, müzakere edildi, ha led i lemedi . Rüfekayı k i ramdan birçokları, memleketler imizde ka­bili ta tbik değildir, binaenaleyh bu olamaz dediler. İsmai Mah i r Efendi bunu talep ediyor. Eğer kabul buyurulursa bunu Aşar Nizamnamesinin müzakere­sine talik edelim veyahut hangi Vilâyet istiyorsa bu yolda bir karar veriniz.

 S İ M BEY (Mamuretülaziz) — Vilâyetlerde, ma­lumdur ki, Mecallisi U m u m i y e var. Bunlar kendi Vi­lâyetlerinde eğer tasvip edip nazarı dikkate alırlarsa tatbikini isterler (Gürül tü)

R E İ S — Birer birer efendim. V A S I F E F E N D İ (Manastır) — M a l u m u Âlileridir

ki bu işin mevkiî icraya konması lâzımdır. Araz i ile su­reti münasibede ve sureti lâyikada tahkik olunması­n a ve arazinin mesaha ve tahdit o lunarak kadas t ro usu lünün mevkiî tatbika konulmasına vabestedir. Herkesin arazisinin neden ibaret olduğu tahkik edil­

sin. Çünkü arazi, kuvvei inbatiye itibariyle derecâtı muhtelif ey e tâbidir. Derecâtı mütefâvi tede olan ah­vâl ve kıyemi arazi taayyüm etmezse, Tahmis mesele­sinde çok adaletsizlik olur. Bu caiz değildir. Şimdi karîben tahriri emlâk muamelesi mevkiî icraya ko­nacak. U m u m Vüâyât ta arazi tahrir olunacak o tah­rir esnasında güzel bir mesaha olunur . O n u n üzerine Tahmis muamelesi icra edilmelidir. Ahal inin bu bab-daki istidası müstelzimlerin tecavüzünden naşidir; an­cak Tahmis usulündeki adaletsizlik, daha büyük mah­zuru davet eder; bu, caiz değildir bu, o lamaz efen­dim.

REİS — Hulâsa nedir efendim.

V A S I F E F E N D İ (Devamla) - Âşâr ın iltizam suretiyle âdilâne cibayeti m ü m k ü n olduğu halde Tah­mis usulünün tatbiki fevkalâde müşküldür . M a m a ­fih bugün öşür verecek mahsulün de ileride isabet-zede olması ihtimalinde ahali büyük müşkülâ ta du­çar olur. Bu iş, duru drâz müzakere ve teemmüle muhtaçt ır . Binaenaleyh bunun müzakeresinin vakti âhare taliki lâzım efendim.

R E İ S — Efendim müzakeresinin vakti âha ra , yani Aşar Nizamnamesinin geldiği z a m a n a talikini arzu edenler elini kaldırsın... (Eller kalkar) Tal ik edil­di efendim.

— 299 TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

Mektuplar /. — Fransız Parlamentosu Beynelmilel Hakem

Usulü Fırkasının, Osmanlı Parlamentosunda da bir Hakem Usulü Fırkasının teşkil edilmesini ve teşek­kül edecek bu fırka temsilcilerinin Fransa'yı ziyaret­lerine dair mektubu.

R E İ S — Paris ' ten Fransız Par lamentosu Beynel­milel H a k e m Usulü Fırkası taraf ından irsal olunan ka ra rnamenin tercümesini oku tuyorum.

Fransız Par lamentosu Beynelmilel H a k e m Usulü Fırkası , kendisiyle birleşmek üzere Dersaadet ' te da­hi bir H a k e m Usulü Fırkasının teşekkül edeceği bir z a m a n d a Mehmet Aslan Beyin vukuu vefatından do­layı telehhüfâtı arnikasını beyan eyler. Müteveffa re­fikimizin teşebbüsü âdi cenâbânesinin neticesiz kal­mayacağını ümi t eder ve ahvâlin müsaadesiyle bir Osmanlı Par lamentosunun ve Osmanlı H a k e m Fırka­sının bir Heyetini Paris ' te kabul eylemek arzusunu tekrar tecdit eyler.

R E İ S — Bizim arzumuz üzerine Beynelmilel Sulh H a k e m Heyeti teşkilini Arslan Beye havale etmiş idik. O muameleyi Meclis de kabul etmişti. O, mu­habere ediyordu. Bunun için refikimizin z iyamdan do­layı beyanı teessüf ediyorlar ve bunun netice - pe-zîr olmasını temenni ediyorlar. Bunu Süleyman Bos-tani Efendiye havale ettik, kendileri uğraşıyorlar. Bu işten dolayı Fransa ve İngiltere tarafından da davet vükubuldu. Buradan bir Heyet gidecek olursa fev­kalade m e m n u n kalacaklarını bildirmişlerdir. Biz de Meclisin hi tamından sonra bu işe ka ra r verileceğini bildirdik. Bir ay sonra içinizden bir Heyet teşekkül eder, Londra ve Paris 'e gider. Arzu edenler varsa, isimlerini kaydettirsinler; tabiî, mesarifi kendilerine aittir. Orada fevkalâde hüsnü kabul görecekleri şüp­hesizdir.

V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Gayr i res­midir değil mi efendim?

R E İ S — Gayr i resmî efendim.

V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Bu fikri taşı­yan adamlar toplanıyorlar, kendilerinin içinden bir heyet intihap edip gönderiyorlar.

R E İ S — Oradan da davet vuku buldu, gerek İn­giltere Heyeti tarafından, gerek Fransa 'da Beynelmi­lel Sulh Heyeti tarafından.

V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Resmî mi, yoksa gayri resmî mi davet ediyorlar?

R E İ S — O heyetten bu heyete resmî bir davet; fakat gayri resmîdir tabiî.

Mazbatalar 1. — Aydın Sancağı Mebusluğuna intihap olunan

Sıtkı Bey hakkında İntihap Encümeni mazbatası. R E İ S — Aydın Sancağı Mebusu Sıtkı Beyin maz­

batası var. Aynı zamanda hakkında yeni şikâyetler geldi, int ihap usulünce yapılmamış, diyorlar. Bu iti­barla Encümene iade edeceğiz, tekrar tetkik etsin. (Encümene sadaları) Encümene iade edildi.

2. — Tütünden alınan Reftiye resminin ref ve ilgası hakkındaki müracaatların, Muvazenei Umumi­ye Kanununun müzakeresinde dikkate alınmak üzere, dosyasının iade edildiğine dair Orman, Maadin ve Ziraat Encümeni mazbatası.

R E İ S — Ziraat Encümeninden gelen bir mazbata var efendim, okutuyorum.

Riyaseti Celileye Trabzon , Samsun tü tün zürrâı taraf lar ından mü-

tekaddim müsted 'ayât ile Kavala Tüccârânı tarafla­rından Riyaseti Celileye keşide olunup havale bu-vurulan telgrafnamelerde İskenderiye ile Romanya , Sırbiye gibi memaliki ecnebiye ve bilâdı saireye sevk ve ihraç olunan tütünlerden istifa edilen Ref-tiye rüsumunun ref ve ilgası talep ve istida olunmak­tadır. Encümenimizce icra kılınan tetebbuat ve mu­kaddema Reji Komiserinin celbiyle bil istizah arîz ve amîk cereyan eden müzakera t tan istintaç olunduğu­na göre Reji Şirketinin teessüsünden evvel Memaliki Osmaniyede husule gelen onbeş, on yedi milyon kilo tü tünden resme tâbi olmıyan memaliki ecnebiyeye vedi, sekiz ve İskenderiye tarikiyle bilâdı Mısrivveye üç buçuk dört milyon raddesinde sevkiyat vuku bu­lup, mütebakisinin de dahili Memaliki Osmanivede sarf ve istihlâk edildiği, ol babda tutulan istatistik­lerden ve Reji Komiserliği canibinden Encümenimi­ze tevdi olunan resmî cerâvil münderecat ından müs-teban olmuş ve bilhesap İskenderiye'ye vuku bulan sevkiyat bilâdı Mısriyyenin ol zamanki istihlâkâti miktarına nazaran yüzde seksen nisbetinde Memaliki Osmaniye tütünlerine münhas ı r kaldığı anlaşılmış­tır. Reji Şirketinin teessüsünden sonra ise Yunanis­tan 'da dahi tü tün zeriyatına teşebbüste pek cüzi bir miktarda Mısır istihlâkâtına iştirak ve seneden sene­ye hissolunamayacak derecede tezyidi sevkiyat edil­diği rûnümâ iken, bi lâhara 3 M a r t 1883 ve 21 M a r t 1895 tarihlerinde Hidiviyeti Mısriyye ile Yunanistan Hükümet i beyninde münaki t mukavelenamelerin tü­tün i thalâtına ait ahkâmını tevsian 4 Hazi ran 1906 tarihinde akd ve teati edilen mukavelenameyi müey-

— 300 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

yid Hükümet i Mısriyye m e m u r u taraf ından Yunanis­tan Hariciye Nezaret ine gönderilen aynı tarihli Mek­tupta «Yunanista 'nın gümrük kordonuna tâbi mem­leketten mevru t tütünler usulen menşe Şahadetna­meleri bu lunmak şartıyla Mısır 'a serbestçe ithal olu­nabileceği gibi, hîni ithalinde bunlara karşı Memaliki Osmaniye de dahil olduğu halde memaliki saireden mevrûd tütünlerden daha az müsaadekârâne hiçbir muamele icra edilmiyecektir. Hükümet i Mısriyyece müt tehaz 16 Hazi ran 1902 tarihli ka ra r mucibince beher kilo için vaz olunan iki kuruş resmî munzam­ının mukavelename ahkâmının müddet i devamınca Balkan H ü k û m â t ı mahsulâ t ından olan tütünlerden kemâfıssabık ahzü istîfa olunması mukar re rd i r» de­nilerek hidiviyetçe ithalatı ecnebiyeden olan tütünle­rin beher kilosundan istîfa edilmekte olan yirmi ku­ruş, 16 Haz i r an 1902 tarihli karar mucibince yirmi iki kuruşa iblağ edilmiş ve yalnız Memaliki Osmani­ye ile Yunanis tan ithalatı yirmi kuruş resme tâbi tu tulmuştur. i tha la t resmî ifasında Memaliki Osmani­ye tüccârâniyle Yunanis tan tüccarları mazhar ı mü­savatı kâmile olunca ve Osmanlı tütünlerinin beher

kilosunda Reji idaresinin istifa etmekte olduğu üç

kuruş Reftiye rüsumu hesaba katılınca meselâ Yu­nanistan 'da beş kuruş kıymeti hakikiyeyi haiz bir ki­

lo tü tünün Mısır 'a i thalinde yirmibeş, Osmanlı tü­tünlerinin ise aynı fiatla alınan ve fakat üç kuruş

Reftive rüsumu inzimamiyle sekiz kuruşa baliğ olan bir kilosunun yirmi sekiz kuruşa iskenderiye G ü m r ü

günde mal olduğu ve kıymeti hakikiyesi beş kuruş­tan ibaret olan bir mahsulün yüzde altmış nisbetin-

de fahiş bir resme tâbi tu tulduğundan dolayı piya­sada mümassilleriyle rekabete girişmek imkânı dere­

cei istihalede kaldığı müsadifi nazarı dikkat olmuş­

tur. Memaliki Osmaniyede b i lumum menatıkı zirai-yenin en müh im mahreçleri , Reji Şirketinin teessü­

sünden akdem Odesa, İskenderiye olduğu gibi, sarfi­

yatı dahiliyenin kısmı küllisi dahi Dersaadete mün­

hasır gibi idi. Rejinin teşekküliyle tüccaranı saire

sarfiyatı dahiliyeden m a h r u m kalmış, Rusya Hükü­meti ise dahilde yetiştirdiği tütünlerinin temini re­

vacı için Osmanlı tütünler ine karşı vaz ettiği ağır ve

fahiş rüsum ile ithalatı menetmiş, Reftiye rüsumu­na tâbi tutulan İskenderiye ve memaliki saireye vu­

ku bulan sevkiyat dahi Yunanis tan ve Bulgaristan

Hükümet le r i mahsulât ının haizi serbesti olmasına

binaen günden güne tenezzüle yüztutup, 1312 tari­

hine gelinceye kadar istihlâkâtı dört milyon kilo de­recesinde bulunan Iskenderiyede üç buçuk milyon

tütün sarfına ihrazı muvaffakiyetle bir mevkii müm­taz işgal eden memaliki Osmaniye tütünleri elhale-

tühâzihî dokuz milyon raddesindeki sarfiyatı vesa­

iki resmiye ile sabit bulunan Hıttai Mısriyyede, mü-

cerred haiz olduğu nefaset cihetiyle yalnız üç milyon

kilo sarfiyat temin edebilmiştir. Yevmen fiyevmina Yunanis tan ve Bulgaristan tütünlerinin ithalat ve sar­

fiyatında görülen terakki memaliki Osmaniye sevki-

yatında tedenni ve tenakusu istilzam etmekte ve bu

halin devamı, pek yakın bir zamanda sevkivatın külliyyen inkıtainı mucip olacağını göstermektedir ki

istifa edilmekte olan Reftiye rüsumunun dahi bugün

temin etmekte olduğu menfaati Hazine seneden se­

neye zail ve binaberin civariyet hasabivle tütünleri­mizin en esaslı revaçgâhı olan Mısır, R o m a n y a ve

Sırbiye gibi meharici istihlâkiyenin mesdudivetivle

Osmanlı tü tün tacirleri ve esasen alâkadarı menfaa t ~>1an tütün zürrâı m a h r u m u menafi olacağında işti-

baha maha l y o k t u r Kavaid i iktisadive ile k^bib te-Mf olmayan ihracat rüsumunun serveti memlekete

ne elîm tesirat icra eylediği bit tecrübe sabit olun. ma­liki serbesti olan memaliki ecnebive mahsulât ının

»ünden güne mazhar ı revaç ve terakki olduğu da cavı tereddüt değildir. Gerçi Reftive rüsumundan

hâsıl olan yüz yirmi bin lira raddesindeki bir vari­datın Hazinenin su zamanı zaruret inde terk ve feda

edilmesi vehlei ûlâda gayrî caiz gibi görülürse de. es­babı marûzadan nâşî varidatı mezkûre zaten zevale

mahkûm ve birkaç sene mürûr iyle külliyven m a d û m

olacağı bîirfiyabdır. Reftiye rüsumunun ref ve ilgası halinde işe, sarfiyatı dokuz milyona baliğ olan Mıt-

tai Mısriyye, üç milyon istihlakâtta bulunan Sırbiye ve buna muadi l bir nisbette arzı ihtiyaç eden R o ­

manya Hükümetler iyle Reftiye rüsumuna tâbi bu­lunduğundan dolayı sarfiyatı mahdu t ve ehemmiyet­ten âri görülen mevakii saireye vuku bulacak ihra­

catımızın tezayüt ve tezâufiyle ziraatın tevessüsüne

hâsıl edeceği tesiri küllî ve bu yüzden husulü der-kâr olan varidat öşriyyeye zamîmeten arazi kıymet-

lerince görülecek asarı terakki ve bir hayatı cedîdeye

mazhar olacak muamela t ı ticariyenin temin edeceği

menfaati maddiye ve iktisadiye Reftiye rüsumunun

ilgasından mütevellit zayiatı maaziyadet in cebr ve

telâfi edeceği aşikârdır. Pek sathî bir hesap ile teza­hür edecek hakayıktan olmak üzere Meclisi Âlinin

nazarı ihtisarına arz etmek isteriz ki bugün İsken­

deriye'ye sevk edilmekte o lan üç milyon kilo tü tünün resmin ilgasiyle beraber beş milyona Romanya , Sır­

biye ve mahall i saireye gönderi lmekte bulunan üç-

— 301 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

i : 91 30 Mayıs 1325

yüzelli bin kilonun dahi birinci senede iki milyon^ baliğ olacağı vârestei rayb ve gümandır . Şu zamar tam mevsimi ihracat olmak hasebiyle, mütalaatımı zın isabeti ilk altı ay zarfında maddeten tahakkuk edecektir. Bu hakikat t ezahür edince, üç dört milyon kiloya baliğ olacak ihracatı mütezayideden muame­latı ticariyede bittabi germiyet hâsıl ve senei âtiye ziraatinin ya on, onbeş bin dönüm arasında bir te-zayüt, veya tü tün fiyatlarından şâyânı nazar bir ese­ri terakki meşhud olacaktır ki alâ külli takdirin ya üç dört milyon kilo fazlai hâsılat veya bi lumum tü­tün mahsulât ının terakkîi fiatından istifa edilecek va­ridatı öşriyye otuz kırk bin lira derecesinde bir fark gösterecektir. Memaliki Osmaniye tütünlerinin haiz olduğu nefaset, memalik ve kıtaatı saire mahsulatı­na imkânı rekabet b ı rakmayacak derecede mümtaz olduğu cümlece malum ve müsellem olup, tütünleri­mizin âlâ kısmı her tarafta sarfiyat nisbetinde de­fter fiatlarıvla satı lmakta ise de, elli milyon kilova baliğ olan mahsulât ın kısmı küllisini teşkil eden mik­tarının fiatları üç ilâ on kuruş kıymeti hakıkiyeyi ha­iz ve en ziyade harcı âlem bulunduğuna mebnî fîi hakikîsi on kuruşa kadar olan bu kabil tütünlerin üç kuruş bir resmî Reftiyeye tâbi tutularak sarfiyatın tahdidi gavrî caizdir. Bu nevi tütünlerin bilâ resm im-rarı halinde mevakıi mezkûre pazar ticaretinde mahsu­latı ecnebiyyeye rekabeti karşısında bugün mâruzu tehlike bulunduğuna rağmen az zaman zarfında bun­dan otuz sene evvel olduğu gibi yalnız Osmanlı tü­tünleri satılacaktır. Binaenaleyh işbu Reftiye rüsumu­nun lüzumu ifası Encümenimizce bilittifak mukarrer ve müsellem ve Maliye Nezaret inden tanzim kılınan Muvazenei U m u m i ve K a n u n u n d a buna dair izahatı kâfiye münder ic bulunmadığından, Heyeti Celilei Mebusunca berayı tetkik Bütçe Encümenine mevdu kanunu mezkûrun hîni tetkikinde esbabı mucibevi havi işbu mazbatamızın dahi nazarı dikkate alınmak ve olveçhile icabı icra kılınmak üzere evrakı müte-ferrikasıyla m a a n Encümeni mezkûre havalesi Mec­lisi Âlii Mebusanın ârâyı şaibesine arz olunur.

Ziraat Encümeni Reisi Rıza

Kâ t ip Okunamadı

 z â

Dagavaryan

21 Mayıs 1325

Mazba ta Muharr i r i D r a m a Mebusu

Rıza

Âzâ Yusuf Naşit

Âzâ Okunamadı

ıÂzâ Nafi  z â

Tevfik

Âzâ Okunamadı

 z â Karak in

 z â M e h m e t Şevket

R E İ S — Bu mazba ta hakkında , Mazba ta Mu­harriri , hülâsa tan bir şey söylemek istiyor m u efen­dim?

R I Z A BEY (Ziraat En. M. M.) (Drama) — Arzu buyururlarsa izahat vereyim.

R E İ S — L ü z u m u n d a n ziyadesi var. S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Meclisimizin noktai

nazar ına çarpacak cihet, tevsii hayat ı ziraiye oldu­ğundan, b u hususta Zi raa t Encümeninin tanzim et­tiği mazba tada gösterdiği icraat tan dolayı fevkalade teşekkür ve kendi hesabıma olarak takdiratı hâlisâ-nemi takdim ederim. Memleketlerinde bugün tü tün yetişen rüfekayı kiram bilirler ki , Reftiye rüsumu için on beş seneden beri belki daha uzak senelerden bari ahali Hüküme te şikâyet ve resmin lağvini talep etmektedir. Bu cihet hiç infaz edilmemiştir. Çünkü 11 Temmuz ' a k a d a r Hükümet imiz önünde olan bir talimat haricinde ne imâli fikreder, ne kat ' iyyen dü­şünür, ne de bir şey meydana koyardı . Hep bunlar , durun bakal ım gibi b i r şey ile Reji ile yapılan mu­kaveleler, bilmem neler şimdiye k a d a r bunu akim bırakmıştır. Şimdiki halde tütün yetiştirmek hasebiy­le müteârif olan Selanik, Edirne Vilâyetlerine müra­caat olunsa, Evrak Kalemlerinde bu b a b d a mahfuz birçok evrak göreceksiniz. Bundan Hazinei Devlete bir istifade yok; çünkü Encümen, mazbatas ında söy­lüyor. Hazinei Devlete kat ender ka t 'bir meblağ daha inzimama vesile olacağını gösteriyor. Binaena­leyh rüfekayı k i r am b u n u fevkalâde gözeterek; çün­kü hayatı memlekett ir , çünkü bütçemizi, bilmem ne­mizi tetkikte, kabulüne muz ta r kaldığımız bir na­zariyedir. Bunu kabul ederek Reftiyenin bâdemâ lağvına teşebbüs olunmasını talep ederim.

K A S I M N U R İ E F E N D İ (Kayseri) — Her ne kadar tütün alıp sa tanlarda bir kayıt yoksa da, bu cihet, ahaliden çok tas ' îbât oluyor. Vâkıâ yüzde yir­mi bedeline kadar mukar re r olursa, eğer b u n a mü­saade olunursa, âşâr ciheti fevkalade terakki edecek, zira bazı yarler Sivas gibi yerlerde bir tar laya beşyüz, bin kuruş harcediyor . Hasılatı sebze olduğu ha lde beşyüz kazanamıyor . Eğer bir dönüm yere tütün eker d e iyice terbiye ederse, o kokulu nev'inden çı­karırsa üç bin, beş bin kuruş kazanıyor. Bununla beraber zamanı istipdatta memur in yüklerle mey-

— 302 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

danda oları ve satılan tütünleri o Reji tarafı ne ise onun efkârına muvafaka t ederek yani 'kavait ve şe­raite riayet ederek ekilmiş olan tütünleri kuvvei ceb­riye ve müsellaıha ile yoldururlardı . Bu misillu hal­ler, zannedersem şimdi d e caridir. O adam ise, o tarlanın icaresini bin kuruşa tutmuş, Bunları her hal­de Meclisi Âlinin ihtiyar etmesi mültezemdir .

V. — M Ü Z A K E R E

1. — Erkân, ümera ve zabıtanın tekaütleri için rütebi askeriyelerine göre tayin olunan sinleri mü-beyyin kanun lâyihası.

R E t S — Bugünkü ruznamei müzakeremizde Ber­riye ve Bahriye Zâbi tanının tahdidi sinleri müzakere edilecektir.

Harb iye Nazır ı Paşa Hazret lerine şifahen söyle­dim, zannederim gelecekler. Harb iye Nazırı «eğer fev­kalade bir işim olmazsa gelirim» buyurdular .

Bahriye Nezareti taraf ından da Paşa Hazretleri gönderilmiştir. Tezkiresi bu rada ; lütfen okur musu­nuz?

Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Berrî ve Bahrî Ü m e r â ve Zâbi tanın tahdidi sin­

leri hakkındaki levâyihi kanuniyenin müzakera t ı es­nasında hazır bu lunmak üzere bugün saat üç rad­delerinde Meclisi Âlîi Mebusana azimetim hakkın­da şeref vârid olan 27 Mayıs 1325 tarihli ve yetmiş dör t numaral ı tezkirei aliyei Riyasetpenahilerinin arî-zai cevabiyesidir.

Elyevm Donanmay ı Osmanînin hareketi mukar ­rer olup, K u m a n d a n ı bulunan Ferik Gambı r Paşa Hazretlerinin kablel k ıyam vesateti acizanemle huzu­ru hümayuna takdimi İradei Seniye iktizasından bu­lunduğu tarafı samii Sadaretpenahiden tebliğ buyu-rulmuş ve bu hizmetin ifasından sonra da Donanmayı Osmanînin kıyamına kadar tarafı âcizanemden naza-ret olunması um uru zaruriyeden bulunmuştur . Şu mec­buriyet bugün Meclisi Mebusanda bizzat isbatı vü­cut etmek şerefini ihraza mani olduğu cihetle, Erkâ­nı Harbiyei Bahriyye Reisi Mirliva Ras im Paşa ta­rafı âcizanemden vekâleten tayin ve izam kıl nmış olmakla, o lbabda emrü ferman Hazret i menlehül 'em-rindir.

30 Mayıs 1325 Bahriye Nazır ı

Arif Hikmet

R E İ S — Bahriye Encümeni Mazba ta Muharr i r i Fe rha t Efendi yok mu?

Ş E F İ K E L M Ü E Y Y E T BEY (Şam) — Müzake­re edilecek mi efendim? (İzahat kâfi sadaları)

R E İ S — Muvazene Encümenine havalesini arzu edenler elini kaldırsın... Maliye Nazırını d a oraya celbederler, 'değil mi efendim? Reftiye rüsumunun kaldırılıp kaldırılmaması meselesi Maliye Nezaret ine aittir.

E D İ L E N M E V A T

M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bahriye Encümeni taraf ından izahat verildi. Bugün tevhit olun­m a k üzere kalmıştı. Şimdi Harb iye Encümeni izahat

versin de iş bitsin.

R E İ S — Harb iye Encümeni Mazba ta Muharr i r i Ali Vasfi Bey burada yok mu?

A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Buradayım efendim. Efendim, tahdidi sin lâyihası tabiî ki müta laa buyuruldu.

Tahdid i sin, Erkân ve Ü m e r a ve Zabi tan gibi üç neviden ibaret o lmak üzere Rütebi Askeriyenin be­herine tayin edilen hayat fasılalarından başka bir şey değil. Bilfarz, Mülâzımı Sânide, Mülâzımı Evvelde, Yüzbaşıda yukar ya doğru Kolağası , Binbaşı, Müşire kadar her bir rütbede ist ihdam edilen zatın azamî kaç yaşta bulunması lazım geleceğinden ibaret oldu­ğu hususudur. Tahdidi Sin Nizamnamesi , Ordumuz­da yeni kabul olunuyor. F a k a t bilcümle diğer dev­letlerin ordular ında mevcuttur ve ahkâmına fevkalade riayet ediliyor. Maahâzâ , Tahdid i Sin K a n u n n a m e ­si, Orduda ist ihdam edilen ve rütebi muhtelifeye ait olan zevatın sureti umumiyede malik olmaları icap eden hasailin heyeti mevcudesini teşkil edemez veya­hut bu kanundan ibaret olamaz.

Bir zabiti veyahut bir âmiri veya erkânı askeriye­den bir zatı doğrudan doğruya ciheti askeriyede is­t ihdam için hayatı maddiyesinden m â d â faaliyeti fik-riyesi de tabiî nazarı dikkate al ınmak lazımdır. Fa­kat bu, başka sahaya ve başka bir kanunnameye ait olduğu için burada yalnız sin noktai nazar ından Zabi­tan ve Ü m e r â ve Erkânı Askeriyenin lazım olmaları icap eden sıfat nazarı itibara alınmıştır.

Lâyihanın birinci sayfasında Ordumuzda kaç nevi zabitan bulunduğu ve umumiyet le Ordunun kadrosu­nu teşkil eden E r k â n ve Ü m e r a ve Zâbi tanın adedi hâzırı neden ibaret olduğu sarahaten gösterilmiştir. Orduyu Osmanîde sureti umumiyede elyevm iki türlü zabit teşkilâtı vardır . Biri Alaylı Zabi tan , diğeri Mek­tepli Zabi tandır . Alaylı Zâbi tanın adedi, elhaletühâzihi Mektepli Zâbi tanın adedinden ziyadedir. Maahaza ,

— 303 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

Alaylı Zabi tan amelî bir mektepten yetişmiş olmak itibariyle sureti umumiyede zabitlik edebilecek evsa­fı haiz bulunmalar ı dolayısıyla da ima ist ihdam olu-nagelmiş ve elhâletühâzihi içlerinde sahibi ehliyet ve is t ihdama layık bir çok zevat vardır. Zabi t denildiği vakit iki şey nazarı i t ibara alınmalıdır. Doğrudan doğruya şahsî bir hizmet edebilmek ve bir de izafe­ten madunlar ına karşı borçlu olduğu vazifeyi ifa ede­cek bir derecede bir haslete malik olmalıdır. Bu ne­dir? Bilfarz ş a h s n d a n bahsedelim.

Bendeniz, muharebede bulunurum, şecaat ve faa­liyeti şahsiyemle hizmet ederim; bu, beni bir zabit olarak muharebede faaliyet ibraz etti diye takdir et­tiremez. Bir Osmanlı evladı, bir asker olmak itiba­riyle mazhar ı takdirat edilebilir, fakat zabitten bek­lenilen, asıl, harpte değil, daha evvel muallimlik ve mürebbil ik sıfatıyla Ordu Mektebinde işgal edeceği mer tebe dahilinde küçük veyahut büyük mertebede hazır mektebindeki ameliyat ve nazariyat , oradaki faaliyet ve malik olduğu meziyyatından ibarettir.

Dairei um uru Hükümet te , askerlik bir tarafa bı­rakılacak olursa, bilfarz Maliyede veya Mülkiyede bir mafevk, madunlarına, ait olduğu meslekte ders vermek vazifesiyle mükellef değildir, idare eder, nezaret eder, teftiş eder, fakat hiçbir vakit arîz ve amîk mesleğine dair ders vermez. Lâkin askerlik böy­le diğer bir zabit veyahut bir âmir veya Erkânı Aske­riyeden biri, kendisinden kıdemsiz aynı rütbede ve­yahut doğrudan doğruya daha küçük rütbede ol­m a k üzere tâ nefere kadar bi lumum madunlar ının meslekî askerîye ait iktisap etmediği ma lumat ve ik­tidar müdde t i medîde zarfında ihzar edecek, onla­ra verecek bir haslete malik olmalıdır. Bunun için memur in i askeriyeyi gerek küçük rütbede olsun, ge­rek büyük rütbede olsun, hesap ederken sinleriyle beraber başka birtakım hasletleri de nazarı itibara alarak Alaylı Zabitanın iki muhtelif san'ata ait ol­duğu, okumak, yazmak bilenlerle bilmeyenlerden iba­ret o lmak üzere, sonra mekteplerde doğrudan doğru­ya sınıf Zâbitânıyla bir de fünunu âliyei askeriyeyi ayrıca tahsil etmiş Erkânıharp Zâbi tân ve Ümerâ­sından ve Erkânından ibaret bulunduğunu, sonra, son zamanla rda da Erkânıharp ile sınıf Zâbitânının ara­sında olmak üzere bir namzet sıfatıyla Erkânıharp tahsilini görmüş, fakat mektebin imtihan program­larıyla kavânîni mahsusasından dolayı Erkânıharpliği ihraz edememiş yalnız m ü m t a z vazifelerle, hususî vazi­felerle iştigâl edilmekte bu lunmuş olan bir kaç müm­taz sınıftan olduğunu âriz ve âmik lâyidaha beyan

ediyor. Mektepten yetişmek veyahut Alaydan yetiş­mek ihtimalleri bertaraf edilmek şartıyla tahdidi sin neden icap ediyor küçük rütbelerle büyük rütbeler yani Zabıtanı Askerîye tabiriyle Kolağasîya kadar olan­lar veyahut daha açık söyleyeyim yayan yürüyen Zâ­bitân ile hayvan üzerinde vazifeyi askeriyelerini ifa etmekle mükellef bulunan Zâbi tândan ibaret o lmak üzere bilhassa iki devreyi nazarı müta laaya almak lâzımdır. (Piyada Mülazımı Sani ve Evvel, Yüzbaşı) rütbesinde bulunan Zâbitan, tabiî bunda bilhassa tekrar arz ed iyorum, Ordunun her yerde olduğu gibi ekseriyeti P iyade sınıfı teşkil eder. Piyade sınıfının, yayan bulunduklar ı için, tabiî vezaifî askeriyeleri bm-nisbe daha müşküldür .

Gerek talim - terbiyede, gerekse şimdiye kadar bakılmamış f îmâbâd tatbik edilecek olan kıtaatı ce­sîmlerin manevra lar ında veyahut öteden beri yaşa­mak ta bu lunduğumuz dairei iğtişâşât ve saireden do­layı tâkîbi eşkiya ve sairede küçük rü tbede b u l u n a ı zâbitânın vazifeleri daha ağır o lduğundan dolayı bil­hassa bunların vücutça zinde ve tüvânâ bulunmalar ı hizmeti askeriyeleri, metalibi noktai nazarınca gayet sarihtir. Binaenaleyh bugün ellibeş yaşında veyahut altmış yaşında bir Mülâzımı Sani veyahut bir Yüz­başıyı böyle ağır hizmetler içinde ist ihdam edecek olursak, zaten vücudu t ahammül edemez, durur . Fa­kat bizde gayet mûşikâfâne teftişler icra edilmediği için, herkes kendi bildiği gibi cüz'î, küllî vazifesini sıhhat ve afiyetle veyahut say derecesinde hareket ettiği ve neticesinde de ekseriyetle m e s u l olmadığı için sinlerin ziyadesi veyahut sıhhat ve afiyetleri noksanı nazarı i t ibara alınamıyor. Bundan dolayı, ta­biî, menfaati şahsiye uğrunda menafiî umumiye birçok zamanlarda mutazar r ı r oluyordu. İşte bu mahzur lar ı bertaraf etmek, Ordunun Heyeti Ü m e r a ve Zâbi tân ve Erkânı Askeriyesini ezher cihet lâzım gelen evsaf ve mezâyâyı cami bulunmak icap eder. Bunun için işbu Tahdid i Sin K a n u n u tanzim edildi.

Elimize gelen lâyiha içerisinde vaz edilen sin­lerle Encümenin tertip ettiği lâyihanın sinleri bey­ninde biraz fark görülecek. Encümen, Harb iye Ne­zaretinin Şûrayı Devletten geçerek Meclisi Mebusa­na gelen lâyihasında en küçük rütbeye binnisbe az bir miktar vaz edilmiş, sonra üçüncü bir m a d d e ol­m a k üzere her zabitin ait olduğu kıtaatı askeriyenin mafevkleri selâhiyetine tevdi edilmek üzere mesağ muamelesi bırakılmıştır. Çünkü maddenin manası ga­yet elâstikî olduğu için doğrudan doğruya kat 'iyetle bir m a d d e vaz'ı ile b u mübhemiyet ten veyahut gayri

— 304 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

kat ' iyyetten mütevelli t mehâzîr in önünü almak çaresi­ni düşünmek daha ziyade tasvip edildi. Harbiye En­cümenine esasen Harb iye Nezaret inden gelen lâyi­hanın içinde yalnız bir tereddüdü bertaraf ederek doğrudan doğruya iki üç maddeden ibaret olan bu lâyihayı kat ' î bir denge vaz 'etmekten başka bir te­beddülat, tadilât icra edilmemiştir. Bu Tahdid i Sin Kanunnamesin in tatbikiyle tabiî sinleri dolayısıyla birçok zâbit jmn gerek mektepler ve gerek alaylı olsun çıkarılması icap edecek ve b u çıkarılacak zâbitan, Tekaü t Kanunnames ine göre çıkacaktır. Onlara dere­cei kâfiyede, hat tâ beleğan mâbelag infak ve iaşele­rine kâfi tekaüt maaşı verilerek kendilerinin refahı hâlleri temin edüecektir. Esk-i Tekaü t Nizamnamesi , u m u m u n m a l u m u olduğu üzere bilhassa küçük rüt­bedeki zâbitanın refahı nazarı i t ibara alınmaksızın tanzim edilmiştir. Binaenaleyh tahdidi sin meselesi meydana çıktığı zaman, gazetelerle neşriyet vuku bul­duğu zaman bilhassa uzakta bulunan er ve zâbitan-larınca heyecan olmuş ve her taraftan Meclisi Mebu­san Riyaseti Celilesine birçok müracaa t la r vuku bul­muştur .

Tekaüt Nizamnamesinin ne kadar müsait olarak çı­kacağını bildiğimiz için o istidaların ekseri tavik edi­lerek yalnız tehir ile Tekaü t Nizamnamesinin meydânı kabule vaz'ı hal inde bu gibi telehhüfata lüzum kal­mayacağı mülahazasıyla bir tarafa bırakılmıştır. Tah­didi Sin Kanunnames i gerek berrî olsun, gerek bahrî ı olsun, Ordunun noktai nazarından düşünülecek olur­sa, neticesi birdir. Binaenaleyh berrî ve bahrî iki muhtelif büyük sınıf için yapılacak Tahdidi Sin Ka­nunnamesinin aynı deracata ve aynı sin devrelerine malik olması elbette vahdeti muamele noktai nazarın­dan daha ziyade musîptir . Bendeniz yalnız Harb iye Encümeninin meşgul olduğu Tahdid i Sin Kanunna -mesiyle teveggul ettim. Bahriye Kanunnamesin i tet­kik etmedim. Bu babda Hasip Bey kardeşim icap eden malûmat ı verebilir. Doğrudan doğruya M a z b a t a Muharr i r i olan Ferha t Efendi de mütalaasını beyan edebüir.

Tahdid i Sin Nizamnamesinin kabulü behemehal şarttır. Zira bizde tekaütlüğün esasını teşkil eden mevaddan birisi, her memurini askeriyesinin sinnidir. Bunun için, Tahdid i Sin Kanunnamesine , fikrî âciz-ânemce ayrıca bir N izamname gibi bakılmaksızın doğrudan doğruya kanunnamenin bir faslı mahsusu­nu teşkil etmek üzere muamele yapılmalı. M a a h â z â Tekaüt Kanunnamesi , gelecek hafta içerisinde Mec­lise takdim edileceği için, bunun daha Meclisi Âyân- j

dan Makamı Sadarete gönderilecek ve aynı zaman­da mevkii icraya konulacağı sureti kaf iyede bizce ma lûm bir şeydir. Yalnız, bunun nihayetine biz Tah­didi Sin Kanunnamesin i kaleme aldığımız zaman, ta­dil ettiğimiz zaman, yeni Tekaü t Nizamnamesi mev­kii tatbika konduktan sonra Tahdid i Sin Nizamna­mesinin de mevkii icraya konulması mülahazasıyla ce­reyan etti.

R E İ S — Bahriye tahdidi sinni hakkında, Ferha t Efendi! söyleyecek misiniz? Gal ip Efendi! siz mi söy­leyeceksiniz?

A L İ G A L İ P E F E N D İ (Bahriye En. Na.) (Ka­resi) — Bahriye hakkında olan malûmat ımızı evvelce beyan ettik. Biz Bahriye tensîkine m e m u r bulunan G a m b ı l Paşanın Lâyihası üzerine Encümen, lâyiha­sını yaptı. Lâyihayı lütfederlerse, bu iş olur; ol­mazsa, (İşitilemedi)

R E İ S — En evvel Bahriyeye ait Tahdid i Sin Ni­zamnamesini müzakere edelim. Bahriye Nezaret inden gönderilen zat bekliyor, cevap verirler; o vakte kadar da Harbiye Nazırı gelirler. Bahriye tahdidi sinninin heyeti umumiyesi hakkında söz isteyen var mı?

M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bendeniz isterim. Şimdi Bahriyede kabul edilen sinlerle Ber-riyede kabul edilen sinler arasında bir tefavüt gös­teriliyor. Bahriye Encümeni diyor ki, bu tefavütü biz u m u r u Bahriyemizin ıslâhı emrinde Gambı l Paşanın Lâyihası üzerine kabul ettik. Hakika ten iki sınıf asker arasında böyle bir tefavüte lüzum olup olmadığını Bahriye Nazır Vekili Paşa Hazret ler i izah etsinler de ona göre müzakere cereyan etsin, bir esası m ü h i m üzerine cereyan etmesin.

R E İ S — Lütfen izahat verir misiniz? R Â S İ M PAŞA (Bahriye Nazır Vekili) — Donan­

manın bir hali faaliyet ve mükemmeliyet te bulunmsı bir takım malûlîn, müsin, iktidarsız, işe yaramaz olan­ları, her Hükümet t e olduğu gibi, her rütbeye göre bir sin tahdîdiyle, bunların tekaütleriyle, yerlerine evsafı matlubeyi haiz muktedi r Zâbitan ve Ü m e r â y a donanmayı tevdi etmekle olabilir.

Tahdid i sin meselesine gelince; meselâ bir Mira­lay, İngiltere, Rusya, İtalya Hükümet ler inde (55), Da­nimarka 'da (52), Fransa 'da (60), İspanya 'da (62) yaşın­da tekaüdü icra edilir. Rütebi muhtelifede bulunan diğer Zâbitan da, müdde t i hizmeti onlara nispet edilerek tekaütleri icra olunur. Biz de yani İdarei Bahriyede eğer altmış üzerine tekaüt edersek mevcut Miralaylarımızın yüzde kırkı, ellibeş üzerine icra eder­sek yüzde altmış sekizi, elli üzerine icra edersek yüz-

— 305 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

de yetmiş dokuzu tekaüt olmak lâzım gelir. Vesair bunların m a d u n u n d a bulunanların da daha ziyadesi tekaüt edilir. Çünkü bugün Bahriyede beşbin asker varsa (6500) de Zabit vardır. Faka t b u Zâbi tânın kıs­mı âzami mektepten yetişmiş Zâbi tân değildir. Ek­serisi terki tezkere ederek öteden beriden yetişmiştir. Zâbi tânı Bahriye de şimdiye kadar terfii rütbe nizam­namesi o lmaması münasebetiyle, gerek Mektebi Bah­riyeden, gerek Çarkçı Ameliyat Mektebinden neş'et eden Zâbi tânın bir kısmı süratle temayüz etmiş ve kısmı âzami da Mülâzım, Yüzbaşı ve Kolağalık rüt­belerinin her birerlerinde onar sene, onbeşer sene kalmış, yani sinleri şu tahdidi sin nizamnamesi mu­cibince tekaüde müstehak bulunuyor.

Binaenaleyh Donanmamız sinini vetireden beri seyyar bulunmasından ve bugün hareket ederek deniz­de manevra icra edeceğinden, müret tebat ı bulunan Ü m e r â ve Zâbi tân tabiî, denizle ülfet ederek meslek­lerinde kesbi rüsuh ve terakki edecekleri şüphesizdir. Binaenaleyh muhtacı olduğumuz Donanmayı tedarik etmek için senei âtiye fevkalade bütçesine rnebaliği külliyye ithal ettik. Onun tasdiki âliye iktiranında Av­rupa 'ya derhal siparişinde bulunacağız. Halbuki bu donanmayı denizde idare etmek için muktedir , evsafı matlubeyi haiz Çarkçı, Kap tan yetiştirilinceye değin şu sin ile elde bulunan Ü m e r â ve Zâbi tânın kısmı âzami Gambı l Paşanın takririnde olduğu veçhile te­kaüt olmaları lâzım gelir. Çünkü hem gemiyi, hem içerisindeki müret tebat ı idare etmekte mut laka tec­rübesi sepketmiş, denizde gezen adamlara tevdi et­mekle olur. Eğer m ü m k ü n olursa Bahriye Nezaret inin tensip edeceği miktar alacağız. D o n a n m a kadar Ü m e r â ve Güver te Zâbi tânından bazılarını müstesna tut­mak lâzım gelir. Çünkü burada görülüyor ki Berriyye ve Bahriyye beyninde Sinde bir fark var. Halbuki Bahriye, harp edinceye kadar gemilerinde, kamarala­r ında herbir şeyleriyle istirahat üzere bulunurlar . H a r p halinde birdenbire ne olursa olurlar. Bu babda Ber-riyyenin meşakkı seferiyesi daha çok. Yine her halde Encümenin yapmış olduğu şu tekaüt sinnini kabul ederiz, münasiptir ; çünkü onların bizden ziyade me-kakı seferiyeye mütehammil olmaları lâzımdır. Bir de bunları çıkarır isek, ileride Gedikli lerden ibaret bir takım zaten kalacak, bunların hiç lüzumu yok. Bunlar için tazminat m ı verilecek, ne olacak? O bu­raca yapılacak.

R I Z A P A Ş A (Karah i san Sahip) — K ü ç ü k Za­bitler için otuz beş gösteriliyor. Burada otuz beşi mi kabul ediyorsunuz, yoksa olduğu gibi mi? K ü ç ü k Zâ­

bitân için demin arz ettiğim gibi bir imt ihan şeysi olmadığından, on, onbeş sene (İşitilemedi)

M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bendeniz bu suali kâfi görürüm. Yani kendileri diyorlar ki Bah­riyede meşak daha ziyade. Binaenaleyh Bahriyenin hizmeti, ancak hâli seferberîde olacak. Şu hâle nazaran Berriyye ile Bahriye arasında farka lüzum yok gibi çıkıyor, ifadelerinden bu anlaşılıyor. Maksa t bu değilse, izah etsinler.

A L İ V A S F İ E F E N D İ (Harbiye En. M. M. (Taş­lıca) — Efendim, bu Harbiyenin ve Bahriyenin tah­didi sin kanunnameler i , evvelâ Harbiyeninki yazıl­mış, gelmiş, sonra Bahriye, Harbiyeden kopya etti, verdi, Harbiyeninki bize az geldi onun için (35) i (41) yaptık. Binaenaleyh bizim gerek büyük, gerek küçük rütbedeki Zâbi tân için koyduğumuz şeyler Bahriyece Paşa Hazret lerinin gösterdiği ihtiyaca daha ziyade tekabül ediyor. Bunun için, bu halde Harbiye Encü­menin koymuş olduğu sinler, zannedersem Meclisi Umumîce daha ziyade muvafakat edilir.

H A B İ P B E Y (Bolu) — Şimdi eefndim, Bahriye Nezaretinin kabul etmek istediği kanun lâyihasını kabul edecek olursak pek büyük suiistimale kapı açı­lacaktır. Çünkü teklif mucibince Paşa Hazretleri de buyuruyor lar ki yalnız muh taç oldukları Zâbi tânı alabilecekler yani iyiliğine kanaat hâsıl ettiklerini ala­caklar. Bugün hepimiz biliriz ki, erbabı namustan olan bir adam menfadan gelmiş, sürünüyor, el - etek öpüyor, her yere müracaa t ediyor. Fakat el 'an hiçbir yere geçemiyor. Sonra Devri Sabıkın ahlâksız bir ada­mı da bir yere giriyor, olduğu mevkide kalıyor. B u kabul edildiği z aman da, hiçbir zabit çıkaramayacak­lar; kendinden büyük olan mafevklerine tavassutta bu­lunacak. Bunlar arasında namussuzu da, erbabı ikti­dardan olanları da hepsi de gidecekler. Bundan mâdâ , ailelerle gidip kendinden büyük ailelere tavassutta bulunacak. Bu suretle zâbitânın büsbütün şerefi aske­rîsi mahvolacak ve bu suretle mevkiini tahkim etmek için, herkes, birçok kapılar a ramağa mecbur olacak. Bunun için, bu tabiat daha bizden çıkmadı. Birisi gelip istirham ederse, peki bakarız veyahut bakıyoruz di­yeceğiz. Bunun için Bahriye bundan kurtulacak. Bu sebepten dolayı kimseyi çıkaramayacak. Yaşı ilerle­miş olanlar, iktidarsız bulunanlar çıkarılmayacak; an­cak bunlar, tecrübe, talim, imtihan neticesinde çı­karılabilir. Bu veçhile kat ' î olması sayesinde ciddî bir tensik yapılacaktır, yoksa kat ' iyyen yapamazlar . Buyuruyorlar ki Bahriyede istirahat daha ziyadedir. Hakikaten de öyledir. Bugün Avrupa 'da , Fransa 'da

— 306 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

bile Bahriye Zâbitânını hiç ayırmamışlar . Yüzbaşılara kadar (53) yaş kabul edilmiş. Yüzbaşıların haddi ga­yesi bizde (41) dir. Bahriyede (46). (41) yaş pekâlâ tabiîdir. Binaenaleyh Harbiye Encümeninin tetkik et­tiğini kabul etmelisiniz.

M E H M E T H A M D İ BEY (Antalya) — Bendeniz de H a b i p Beyin ve Mustafa Arif Beyin izahatına na­zaran Bahriye Zabitanının sinleri daha ileride bulu­nabi lmek münasip olacak. Şu halde Bahriye Encüme­ninin tensibatı değil, Harb iye Encümeninin tensibi Bahriyeye daha muvafık olduğu anlaşıl yor. Madem­ki (41) de pek de azdır, tezyid etmek daha münasip olur. Bendeniz de bunu arz ediyorum.

R I Z A PAŞA (Karahisarı Sahip) — Askerliğe vu­kufum o lmamak itibariyle, bu cihet hakkında söz söylemeyeceğim; lâkin gerek Berriye ve gerek Bah-riyye Ümeray ı Askeriyeden bazılarıyla cereyan eden müzakere neticesinde Berriyede küçük zabitanlar ta yüzbaşıya kadar en ziyade meşakkı seferiyede bulun­dukları için maddeten, manen , birincisi vücutça, ikin­cisi de bunların m a a ş l a r , muhassasat lar ı az olmak hasebiyle manen maişet noktai nazar ından düşünce­leri olması hasebiyle bunların vücudu daha ziyade dü­şüyordu, diğer küçük zabitlerden. Bunun için küçük zabitin daha az sinde iken tekaüt edilmeleri icap edi­yor. Meselâ Binbaşı Yüzbaş ıdan sonra gerek sefer­ber halinde ve gerek sair ahvalde da ima hayvana bin­mektik hakkını haiz olduğu için, diğeri gibi maşiyen gitmediğinden dolayı vücutça olan kuvveti az bulu­nur. İkincisi, maişet noktai nazar ından da Yüzbaşı­dan sonra muhassasat ı tezayüt ettiği için kuvvei ma-neviyesi de düşünceleri de kısmen kendi memuriyeti hususunda münhası r kal yor. Bunun için baştan yu­kar ıya tedricen büyüdükçe hem işleri görülür, hem de meşakkı seferiyeleri azalıyor. Cenerallere gelince her ne kadar en büyük sinne müsaade edilmiş ise, mamaf ih bunlar da o sinne vasıl oluncaya kadar tec­rübeleri pek ziyade olması hasebiyle, bir iş zuhurun­da refakatinde bulunacak sair Ü m e r a ve Erkânıharp­lerin reyleri m u n z a m olarak bunun tecrübesiyle be­raber gayet muvafık bir iş husule gelecektir.

Bahriyeye gelince; Bahriye ciheti meşakkı seferi-yeden gayet azadedir, da ima vücudu zindedir. Bun­dan dolayı Bahriyeliler Berriyelilerden daha az me­şakkate maruzdur . Binaenaleyh meselâ Berriyede (42) kabul olunursa, Bahriyede mut laka bir iki sene faz­la kabul olunmalı. Bu, akla, mant ığa da muvafıktır. Bunu böyle teklif ediyorum ki, Bahriyeliler Berriyeli­lerden mut laka iki sin fazla olmalı.

Ş E F İ K BEY (Karesi) — Efendim, bendenizin na­zarı dikkat imi celp eden, Paşa Hazret lerinin bir ifa­desi ki, tabiî, bir Devlet, hâkimiyeti milliyesini mah­fuz bulundurmak için kuvvei berriyesini isîikmal ett irmeye nasıl muhtaç ise, hâkimiyeti bahriyesini te­min için de kuvvei bahriyesini fünûnu haziranın te-kemmülâtıyla mebsuten mütenasip bir haddi kemale isal etmesi lazım gelir. Denizlerimizin, sevahilimizin vüs'atini nazarı dikkate alırsak, Bahriye Nezaretinin her halde bir takım tedabire müracaa t etmesi icabe-diyor. O tedabirin neticesi gösteriyor ki, birçok tec­rübe görmüş Zabitan ve Ümeran ın vücuduna ihtiyaç hissettiriyor.

Bendeniz asker değil iken, bazı yakın zamanda zuhura gelen Bahriye Muharebeler ini az çok takip et­tim. Muharebe i Bahriyenin Muharebe i Berriyeden daha fennî, daha muhlik bir halde olduğunu gör­düm. Şu halde, efendim, Bahriye Nezareti bunu na­zarı d ikkate almalı idi, kendi ihtiyacat hakikiyesini nazara alarak bir şey tayin etmeliydi. Şimdi Encümen, Gambı l Paşanın fikri üzerine bina etmiş; bunu ben­deniz doğru görmem. Bütün düveli bahriyyenin üs­tünde bulunan, tabakai âliyesinde bulunan bir devle­tin, bahrî bir devletin hal ve ahvalini bizim ahvalimi­ze tamamiyle tatbik etmek, bu, hiçbir bir vakit ola­maz. Bu, hiçbir surette muvafıkı aklü hikmet ola­maz ; zira biz, otuz sene zarfında Ümeray ı Bahriyemi­zi ve Zabitanımızı ne suretle yetiştirdik, bu cümlece malumdur . Bu tafsilatı zaide, milletin kalbini daha ziyade cer ihadar edecek bir takım şeylerden ibarettir.

Bunun için her halde tecrübekâr zabit yetiştirmek suretiyle bir mülk için öyle üç senede beş senede Bah­riye için bir zabit yetişemez. Yalnız nazariyat , hiç­bir vakit kifayet edemez. Bugün, gerek berrî, gerek bahrî zabitlik, ümeral k, nazarî ve amelî. Binaen­aleyh, bunları , ihtiyacımızı nazara alalım da bu tah­didi sin meselesini ona tevfik edelim. İstical edersek sonra telafisi gayri kabil birçok zarar lara duçar olu­ruz. Bendeniz bunu gayet arîz amîk ve mütehassıs­larının da malumat ı arnikasına müracaa t edilerek öy­le bir şey yapılması reyindeyim.

M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) -/Trabzon) — Ha t t a iki encümen birleşmeli.

M E H M E T V E H B İ E F E N D İ (Konya) — Efendim, gerek şimdi, gerek evvelce söylendiği veçhile, bu me­selede nazarı i t ibara alınacak cihet, bizim Bahriye­de yüz tane zabit bize kâfi olacak olduğu halde beş bin alt yüz olmasıdır. Bugün İngiltere devleti, mesmu-atımıza nazaran altı yüz zırhlıya malik olduğu halde

— 307 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 M Î syıs 1325 C : 1

— 308 —

üç bin dör t yüz zabiti varmış. Bizim deryada zırhlı­mız az olduğu halde, zabitlerin adedi beş bin altı yüzdür, budur bizi buraya mecbur eden. O nazarı i t ibara alınacak, şimdi boş cihetinden bunlar çıkarı­lacak, sonra bakî kalanlar n imt ihana konup ta im­t ihandan da bazıları seçmekle yine biz Bahriyemizde ihtiyaca muvafık zabit alırız. Bizde bugün iki yüz za­bit kâfi ve vâfidir; halbuki beş bin altı yüz kadar var, bunun için, bu lazımdır.

Ş Ü K R Ü E F E N D İ (Kas tamonu) — Efendim, bu­r ada mazbatanın bazı meşkûk yerleri var mesela otuz beş yaşında tekaüt ediyorlar mülazımı, otuz beş ya­şında a d a m tekaüt olunmaz. Bu, t a m a m kullan la-cak zamanıdır . Sonra tabur imamları ve alay emin­leri, bunlar ı tekaüt yapıyorlar; bunlar da tabiî ma­kul değil. Bunları tekaüt yapmalar ının sebebi de, an­laşıldığına göre, güya zabitleri azal tmak içindir. Hal­buki böyle bizim kuvvei maliyemiz belli; İngiltere gibi değil. Böyle tekaüt yapmakla zabit azalmaz. Bun­ları, alelhusus, tensikatla azaltmalıy z. Böylece bun­ları tekaüt ederek, sonra bunların parası nereden ve­rilecektir bunları düşünmeli. Herha lde Harbiye En­cümeninin yapmış olduğu tadil pek muvafıktır. Gerek Harb iye Encümeninin, gerek her ikisi birden, Harbi­ye Encümeninin yapmış olduğu tadili kabul ederek çıkmalı işin içinden.

R E İ S — Ben arzu ediyordum ki Encümenden ol­m a y a n rüfekamız birer birer söylesin de, sonra En­cümen tamamıyla cevap versin. Böyle kabul ediyor musunuz?

S A B R İ E F E N D İ (Bursa) — Efendim, refiki muh­teremimizin beyanat ndan anlaşıldığı üzere, zabitanı bahriyede kuvvei bedeniyeden ziyade kuvvei fikriye lazım olduğu anlaşılıyor. Bunun için zabitanı bahri­yenin sinlerinde haddi azamî ; Harb iye Zâbitanının sinlerinde olan haddi azamîden aşağı olmak şöyle dursun, herhalde ya müsavi olmak, veyahut daha ziyade bulunması lazımdır. Saniyen, zâbi tan meyanm-da tababet , kitabet, imamet vazifeleriyle mükellef bu­lunanlar , bunların herhalde hizmetlerindeki mesakı sair zâbi tan kadar olmadığ ndan, bunlara ayrı mua­mele edilmelidir. H e m bunlara ayrı muamele edil­mek için başka noktai nazardan da muhakeme edil­mek lazımdır. Bir kerre, bunlar ın terakkileri mah­duttur . T a b u r kâtibi, alay kâtibi, alay emini bunla­rın terakkileri yoktur.

R E İ S — Heyeti Umumiyes i hakkında. S A B R İ E F E N D İ (Devamla) — Tabi î , sonra ta­

babet , imamet, bunların da terakkileri mahdut tur . Şu mahdudiyet ten onlara arız olacak zarar , hiç ol-

mazsa beynlerindeki haddi azaminin başka suretle muamele edilmesiyle telafi edilmelidir. Bunlar terak­kiden mahrumdur . Sairleri kadar değil. Bunu teklif ediyorum.

R E İ S — Pekâlâ.

M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Efendim, şimdi her iki Nizamname, heyeti umumiyesi itiba­riyle tetkik edilirse görülür ki, gerek Bahriyye, ge­rek Berriye Encümenler i Miralay, Ferik ve Müşirler için aynı sinni kabul etmişler. Binbaşıya kadar olan­lar aras ında altı ve onun fevkinde Mirl ivaya kadar olanlar için de bir, nihayet iki yaş fark var. Paşa Hazretlerinin izahat ndan anlaşılıyor ki, bu sinni Bah­riyenin kabul etmesi, bir takım fazla zabitanı çıkar­m a k t a n ibaret olur. Yoksa esas itibariyle Bahriyye ve Berriyyenin tevhidinde mazar ra t yok, belki men­faat vardır.

Şu hale nazaran bir kısım nâehil olanları çıkar­m a k için tasfiyei rütebi askeriye meselesi de hizmet edebilecektir. Binaenaleyh iki, ayrı ayrı kanunu pek esassız bir şeyden dolayı tefrik etmek, müzakere et­mek, sonra Bahriye Nezaret ine Vasfi Beyefendinin de buyurduğu gibi suiistimale vesile olabilecek bir kayıt ile müsaade vermekten ise, Berriyye hakkındaki kanunun ser levhas na «Bilumum Berrî ve Bahrî Or­du ve D o n a n m a y ı Osmanî hakkında Tahdid i Sin Nizamnamesidi r» diyerek tevhiden müzakere eder­sek, h e m mesele tesviye edilmiş, hem de, zannede­rim, Bahriyenin her iki surette olan maksadı hâsıl olur ve ayrıca Bahriyede suiistimal kapısı açılmamış olur. Zanneder im ki Paşa Hazretleri de buna muvafa­ka t ederler.

R E İ S — İhtilâf, yalnız sin hakkında oluyor, diğer maddeler i biz kabul edelim de...

M U S T A F A A R İ F BEY (Devamla) — Her iki n izamnamenin tevhiden müzakeresine karar verilme­sini teklif ediyorum.

R E İ S — Zaten öyle yapıyoruz, tevhiden müzake­re ediyoruz. Maddeler i ayrı ayrı okuyal m da, o hal­de ayrıca Encümene yollamayalım.

M U S T A F A A R İ F B E Y (Devamla) — Maruza­t ım budur efendim, Encümene gitmesin, yalnız Ber­riyye hakkındaki Nizamnamenin bâlâsına yalnız Or­du denilmiş O r d u ve Donanmay ı Osmanî diyerek bir K a n u n yerine, iki kanunu or tadan çıkaralım.

R E İ S — Efendim, Encümen haricinde söz söy­leyenler bitti; şimdi Encümen Reislerine söz veri­y o r u m : Evvelâ Bahriyenin, sonra Berriyenin.

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) (Trabzon) — İdarei Sabıkanın, Hükümet i Sâb ka­nın en ziyade kahr ına uğrayanlardan biri de Bahri­ye Nezaretidir . U m u r u muamelat ı mücerret teşvişe uğratılmıştır. Bahriyede bir işe teşebbüs edilmek icap ederse, erkânı istibdadın karnını doyurmak icap edi­yordu. Bundan dolayı Bahriyede bir şey yapılm yor. Mevcut sefaini Harbiye Haliç ' te kıçtan ka ra yapmalı idi. Manevra ve tatbikat ve ameliyat görmüyorlardı . Cümleten atalete m a h k u m edilir, tabiî, zabitanımız da atıl idiler. Şimdi nazariyat ameliyata tatbik edil­mezse müsmir olmaz. Bunun için Bahriyenin tekem­mül ve terakkiyatı genç vücuda ve faal d imağa ma­lik zabi tanın vücuduna münhasırdır . Çünkü sefaini Bahriyenin idaresi mücerret fünunu bahriyeye müte­vakkıftır. F ü n u n u bahriye ise teceddüt ve tahavvül etmektedir . K rk yaşına vasıl olduktan sonra zabitan teceddüt ve tahavvülâtı fenniyyeyi takip edemez. Onun için, kırk yaşında olan zabitlerin kırk yaşından ziya­de de tekaüt edilmesi, tekemmülât ve terakkiyatı Bah­riyemiz için büyük bir manidir . Bu noktai nazardan, Tahd id i Sin Nizamnamesinin kabulünü teklif ederim.

A L İ G A L İ P BEY (Bahriye En. Na.) (Karesi) — Efendim, buyuruyorlar ki, bunlar yalnız birinci dere­cede, bir kerre müsin olanları ayıracağız. İkinci de­recede tahdidi sin, üçüncü derecede meşruhat ı zabi­tan var , onlar çıkacak. Dördüncü , imtihan. Bunu tas­fiye edeceğiz; zira Bahriye Berriyye gibi değil. Ma­mafih arzu buyurulduğu halde, Berrî ile beraber ol­sun, fakat ziyade olmaya hacet yoktur.

M A H M U T M A Z H A R B E Y (Bahriye En. R.) (Trabzon) — Bahusus bunca paralar la ingiltere'den celp edilen Gambı l Paşa, tecrübesinden istifade edil­mek için getirilmiş. Onun verdiği lâyiha ve gösterdi­ği mevad kabul edilmeyecek olursa, vücudundan ne istifade olunur? Bahriyemiz için bu Tahdid i Sin Ni­zamnamesi elzemdir, bunu tezyit etmek terakkisine man i olmak demektir .

R A S İ M P A Ş A (Bahriye Nazır Vekili) — G a m b 1 Paşanın vermiş olduğu takrirde arz ettiğim vaz' , üme­ra ve zabitanın yeni tedarik edilecek gemiler için müstesna olarak tahdidi sinden çıkarılmasını arzu ediyor. Yani bunlar müstesna olsun, yeni gemilere az zamanda zabit yetişmezse, bunun için Berrî, Bahrî sinler tevhit edilirse, yeni d o n a n m a için istisnanın lü­zumu kalmaz.

İ S M A İ L B E Y (Debre) — Şu halde bir itiraz kal­madı .

M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) (Trabzon) — Mamaf ih eimmeyi bu Nizamnameden çıkarmalı .

H A B İ P B E Y (Bolu) — Öteden beri bizde bir ta­biat var ki, başkasından aldığım z şeyi kendi mal ımız gibi aleme gösteririz. Sonra ondan bir takım kusur zuhur ettiği zaman da, birçok meseleye temas etme­yecek surette müdafaaya kalkışırız. İşte bu cümleden birisi de bu Bahriyenin Tahdid i Sin K a n u n lâyiha-sıdır. Şefik Beyefendi buyurdular ki, bu hususta Av­rupa devletleri mertebesine varamayız , onları bize tatbik edemezler. Çok doğrudur, evvela Bahriye Ne­zareti, böyle bir tahdidi sin görür görmez, tıpkısını bizde çıkaralım dedi. Harbiye Nezaret inden geleni okuyunuz, t amamen Bahriye tahdidi sin lâyihasının aynıdır. Gambı l Paşa gördü ki, mademki siz memle­ketin ihtiyacatını bu yolda d e f edeceksiniz, pekâlâ muvafıktır dedi. O adam safveti kalbinden dolayı bir lâyiha verdi, fakat bu lâyiha, pek çok suiistimale uğ­rayacak, o adam takdir edemiyordu. F a k a t bunu böy­le yapt ı ; demek ki bu, Gambı l Paşanın teklifidir, bunu reddedelim değil, kat ' î yapmakla Gambı l Pa­şa daha ziyade memnun olacaktır. Diyecek ki Tür ­kiye ciddiyete doğru bir hatve atıyor, ilerliyor; bun­dan dolayı takdir edecek. Diyorlardı ki, bu iki En­cümen tevhit edilsin, tevhitten sonra yapılmasın. Bu tevhide hacet yok; zaman gayet dar ve naziktir . Bunun tatbiki lazım. Bunun için, bunun tevhidini ar­zu ederseniz, evvela Harbiye Encümenininki yapıl-s n, sonra Bahriyeyi ne yaparsanız yapınız. Paşa Haz­retleri, şeyleri muvafık görmemeli : İki Encümenin tevhit edilsin, yapılsın. Eğer bu otuz beş yaşlar ka­bul edilirse, pek ziyade eshabı iktidar da işin içinden çıkacak. Sonra buyurdunuz ki, efendi hazretleri , za­bitan da ima genç olmalıdır. Vakıa doğrudur , eğer bundan böyle (41) yaşında da bir mülazım terfi et­mezse, ne anlaşılacak? Y a cahildir, vevahut ahlâk­sızdır. Bu gibi adamın ç kıp gitmesi daha hayırlıdır. İktidarlı , namuslu olan a d a m her vakit terfi edecek­tir, onun için kapı açıktır. Yukar ı doğru da ima terfi edilebilir. Bundan maada , kanun bir defa yapılır, gelecek sefer Bahriyeyi ıslah için bir kanun daha ya­pılmaz. K a n u n , millet için âdet olmalı, âdet olmak için de kat ' î istifade için y a p ı l m a k Buna binaen tev­hit edilmesi muvafıktır .

T A H Î R BEY (Bursa) — Bendeniz, Encümen âza­sından bulunmakla beraber, bir iki noktadaki maru­zatımı arz edeceğim. Gerek Berriyyenin ve gerek Bah-

— 309 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 M yıs 1325 C : 1

sefaini Osmaniyeye laz m olan miktar ın kâffesini dı­şarı b ı rakmak lazım gelirse, ileride alınacak sefain için bir takım zabi tana ihtiyaç hâsıl olacak. Sonra, bunlar için Tekaü t Sandığından pa ra vereceğiz; bun­lar yine Millet Sandığından iaşe olunacaklar. Daha , onların arzu ettikleri mütefennin zabitan yetişmedi. Bahriye zabitanının mütefennin olması lüzumunda ih­tilaf yok. F a k a t o mütefennin zabi tan yetişinceye ka­dar bunlar n içerisinde elbette işe yarayanlar vardır. Kabiliyeti olanlar, ist ihdam edilmeli, çıkarılmamalı . Berrî zabitanımız hakkında da böyle bunlar fazla m ü s a m a h a ister. Rüfekayı k i rama bunu arz ediyo­rum.

R E İ S — Efendim, aslen aras ında büyük fark yok. Tevhidi arzu edenler elini kaldırsın. (Eller kalkar) Ekseriyeti azime ile kabul olundu. Şimdi maddeleri müzakereye başlayacağız.

M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Yalnız Berriyye okunacak.

R E İ S — Encümen, istical karar ı verilmesini ta­lep ediyor. İstical kabul edenler elini kaldırsın... (El­ler kalkar) Kabu l olundu efendim.

S A S O N E F E N D İ (Bağdat) — Tekaü t Nizamna­mesinden evvel bu N izamname tatbik edilecek mi, edilmeyecek mi?

R E İ S — Siz burada yok m u idiniz efendim? Bir haftaya kadar o da gelecek.

A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Baş tarafa Ber­rî ve Bahrî kelimeleri ilave edilecek.

Birinci M a d d e (Aslı) — Ordularda ve kıtaat ve mahalde bulunan erkân ve ümera ve zabi tandan sin­leri maddei âtiyede muhar re r derecata vasıl olanla­rı, ifayı hizmete muktedir olsalar dahi , rızalarına ba­kılmaksızın tekaüt edilecektir bu misullülerin tekrar istihdamları muvafakat lar ının husulüne mütevakkıftır.

Birinci M a d d e (Muaddeli) — Bilumum Orduyu Osmani erkân, ü m e r a ve zabi tanından sinleri maddei âtiyede muhar re r derecata vasıl olanlar ifayı hizmete muktedir olsalar dahi , r ızalarına bakılmaksızın te­kaüt edileceklerdir. Bu misüllülar, hali seferberide Har­biye Nezaretinin göstereceği lüzum üzerine bulunduk­ları rütbenin seferî muhassasatıyla istihdam olunur­lar.

A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, bu­r ada b i lumum Orduyu Osmanî deniyor, Ordu ve Do­n a n m a .denilecek.

R E İ S — Tash ih olunacak. M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bilumum

Berrî ve Bahrî E r k â n ve Ü m e r â ve Zabi tan Osmani­ye, denilmeli.

riyenin tahdit ettiği sinler bir olmalı, fikrim şu mer­kezdedir : Berriyye ne tahdit etmiş ise, Bahriye de öyle olmalıdır, ben bu fikirdeyim, bu böyle. İkincisi, Encümende edilen tetkikatta kabul ettiğimiz rakam­lardan yalnız ikisi üçü hakkındaki fikrimi arz edece­ğim, yalnız o nok tada Encümene muhalifim.

REİS — Maddelere girmeyiniz. T A H İ R BEY (Devamla) — Maddelerde yalnız

bir sin hakkında söyleyeceğim; başka hiçbir nokta yok, eğer müsaade buyurursan z.

REİS — Maddelere geçtiğimizde söylersiniz. T A H İ R BEY (Devamla) — Peki. REİS — Efendim, refiklerimizden bazıları tara­

fından kabul olunan tevhit meselesini Bahriye Ne­zareti tarafından Paşa Hazretleri de kabul ediyor, bunu reye koyacağım. Eğer kabul ediyorsanız... (He­pimiz kabul ederiz sadaları)

Ö M E R F E V Z İ E F E N D İ (Bursa) — Tevhit olun­maması için söz söyleyeceğiz, Paşa Hazretleri de bu­yurdular , bazı rüfekayı k i ram tarafından da anladı­lar ki Erkânı Bahriyenin, Zabi tanı Bahriyyenin tasfi­yesi Erkân ' Berriyyenin tasfiyesine muvafık tutula­maz. Çünkü Bahrî olan zabitanımızın ne mektepli­leri, ne alaylıları, hiç ameliyat görmemişlerdir. Ame­liyat görmemek noktasından bunlar müsavidir; fa­kat bazı rüfekayı kiramın buyurduklar ı gibi ânı vahit­te İngiltere Bahriyesi ayar ında tutamayız. Sonra, bunların içerisinde birtak m gedikli zabitan var, bun­lar- ne mektepten yetişme ne ameliyatı bahriyeden yetişme birtakım adamlardır . Zabi t yapılan bu bir­takım adamlar , diğer zâbitânın kavaidine tatbik edil­memeli çünkü bunlara ne mektepli zabit denilebilir, ne de alaylı. Bunlar, başka bir suret ile çıkarılmalı, diğerlerine tatbik edilmemeli. Sonra Gambı l Paşan n bir talebi var ki, bazı çıkacak zabitan içerisinde işe yarayacaklar çıkarı lmak lazım gelince, bunlar bizim ihtiyacatımıza bırakılsın denilmiş. Demek ki, zabitan Bahriyemizin içinde öyle müsin olanları da çıkacak; bunlar meyanında baz tecrübedide, kârâşina, işe ya­ra r zabitan var. Tahdidi Sin Nizamnamesi mucibince bunları çıkaracağız. Bunların tahdidi sinninde her­halde bir miktar daha m ü s a m a h a etmek zaruretinde-yiz. Gayr i kat ' î , m ü p h e m bir sözle onun ihtiyarına bırakırsak, suiistimale maha l olur diyorlar, bu doğru. Suiistimale mahal b ı r akmamak için Berriyye zabita-nının fazla bir sin için bu tahdidi tevsi etmekliğimiz lazım. Berriyyede zabitan ile Bahriye olan zabitanı müsavi tu tmak katiyyen muvafık o lamaz; bu bir kerre düşünülsün. Sonra, bugünkü günde mevcut olan

TBMM KÜTÜPHANESİ

I : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

R E Î S — Evet öyle denilecek. M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Aşağısın­

da «Harbiye» tabiri var efendim, «Harbiye ve Bah­riyye Nezaretlerine» denmeli.

R E İ S — Zaten bir defa kabul olundu, bu gibi ufak şeyler tashih olunur.

T A H İ R BEY (Bursa) — Bendenizin arz etmek istediğim, T a b u r Kâtibi , Alay Emini , Kolağası. . .

R E Î S — O, ikinci maddede efendim; birinci mad­de hakkında söz söylemek isteyen var mı? (Yok yok) Birinci maddeyi kabul edenler elini kaldırsın. (Muad­deli, muaddel i sadalan) Tabi î muaddel i efendim. Mu­addeli aynen kabul olundu efendim.

İkinci M a d d e (Aslı) — Erkân ve Ü m e r â ve Za-bitanın hizmet edecekleri azamî sin Mülazımı Evvel ve Sânî için (35) ve Yüzbaşı ve Yüzbaşı vekilleri için (40) ve Binbaşı ve Alay Emini ve Alay İmamı ve Kol­ağası ve Alay Kâtipleri için (55) ve K a y m a k a m l a r için (58) ve Miralaylar için (60) ve Mirlivalar için 62) ve birinci Ferik ve Fer ikan için (65) ve Müşiran için (68) dir.

ikinci M a d d e (Muaddeli) — Erkânı , Ü m e r a ve Zabi tanın hizmet edecekleri azami sin Mülazım Sa-ni ve Evvel için (41) Yüzbaşı Vekili ve Yüzbaşı ile Kâ t ip Muavinleri için (46) ve T a b u r Kât ib i , Alay Kâ­tibi, Kolağası , Alay Emini ve Binbaşı için (52) ve K a y m a k a m için (55) ve Mira lay için (58) ve Mirliva için (60) ve Ferik ve Birinci Ferik için (65) ve Mü­şiran için (68) dir.

R E İ S — Tahi r Bey söyleyecek. A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Bendeniz de

söz isterim.

T A H İ R BEY (Bursa) — Buradaki tahdidi sinde T a b u r Kât ibi , Alay Emini , Binbaşının (52) ve tekaüt edilmesine gönlüm kail olmuyor. Bunlar (54) yahut Hükümet t en geldiği gibi (55) olsun. Kolağası hakkın­da bu (52) yi kabul ederim, fakat T a b u r Kât ib i , Alay Emini , Alay Kât ibi , Binbaşının da bu sinde tekaüt edilmesi bence muvafık değildir. Müta l aam bundan ibarettir, başka da bir mü ta l aam yoktur .

A L İ V A S F İ BEY (Hafbiye En. M. M.) (Taş­lıca) — Efendim, Bahriye rütebi resmiyesine göre ter­tip edilecek.

R E İ S — Şimdi bu sin meselesi hakkında havlı söz alanlar var. Zanneder im ki bunları siz de tahdit edersiniz daha iyi olur. (Muvafık sadalan)

A H M E T M Ü F İ T BEY (izmit) — Bendeniz tadilât

için söyleyecektim, Mustafa Arif Bey'in ifadesi gibi.

Ö M E R F E V Z İ E F E N D İ (Bursa) — Sinlerin azlı­ğından bahsedeceğim. Bunların bir miktar daha tezyi­dinde (Hayır sadalan) Kabu l olunmazsa başka çı kaçak zabitanın miktarını ihtiyacı bir kerre düşün­meliyiz, bunları nazarı i t ibara almalı bir nefer (45), (48) yaşma kadar hizmeti askeriyeye mütehammi l olur­sa (30, 35) yaşında Mülazım olan bir zat (50) yaşın­da nasıl çıkarılıyor. Sonra Kolağasıyla Binbaşının tevhit edilmesi Alay Eminleri , T a b u r Kâtipleri ve Muavinleri hakkında da hacet yok söz söylemeğe bi­raz daha tezyid olunsun. Bunu teklif ederim.

B E H Ç E T BEY (Kengiri) — Vazifeten gerek Yüz­başılar gerek Mülazımlar birdir binaenaleyh bunların sinlerince fark gösterilmek lâzım gelmez. Meselâ bir Mülazım ata binmez, bir Yüzbaşı da ata binmez o da bir T a b u r a kumanda eder diğeri de. Bunların bey­ninde sinnen fark bulunması (İşitilemedi)

Ş E R E F BEY (Bolu) — Bendeniz de hilâfındayım. Hakika ten Mülâzımlar ile Yüzbaşı lar arasında fark yoktur, müsavidir . Onun için Mülâzımlar ın, Yüzbaşı­ların sinninin (46) ya iblağı taraftarıyız.

M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Mülâzımlar ın (45) yaşına kadar olmasını teklif edeceğim. Çünkü (45) yaşına kadar bir nefer arkasında çantası olduğu halde ifayı vazife etsin de, bir Mülâz ım ne için (41) yaşında tekaüt olsun?

R E İ S — Encümen cevap verir ona. Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Bendeniz

de Mustafa Efendi ile hemfikirim. Zira, peki, bize tevdi olunan Ahzı Asker K a n u n u n d a böyle bir sa­rahat vardır ki (45) yaşında amma, Müstahfaz olacak deniliyor. Mademki o zabit lerden ist ihdam edeceğiz, hiç olmazsa efraddan biri iki yaş daha ziyade olmalı efendim. Başka itirazım daha var. Bu Yüzbaşı Ve­kilini bendeniz anlayamadım, Mülâzımı Evvellerden olacak. O da, Mülazımı Evveller de daimî bir Yüzbaşı Vekîli olamaz. Yüzbaşıya gelinceye kadar onlara ve­kâlet edecek; onun için bunlar ın kaldırılmasını teklif ederim.

M U H İ T T İ N BEY (Niğde) — Bir zabit, tahtı mu­hakemeye alınırsa, beraati zamanına kadar geçecek müddet in müdde t i hayatiyei askeriyesinden tenzilini teklif ederim.

O S M A N F E V Z İ E F E N D İ (Erzincan) — T a b u r imamlar ı hakkında söz söyleyecektim, izah buyurdu­lar.

S A İ T E F E N D İ (Mardin) — H e m e n birçok zabita­nı çıkarırsak, bu içindekileri kamilen çıkaracak olur­sak, sonra ne yapacağız? Onun için, üç kısım yapılma-

— 311 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

sı taraftarıyım bendeniz. Mülâzım, Yüzbaşılar bir, Binbaşı Kaymakamla r da bir, Liva ve Müşire kadar d a bir bu suretle üç kısım olarak tahdit edilmeli.

A L Î V A S F İ E F E N D İ (Harbiye En. M. M.) (Taş­lıca) — Efendim, en müterakki devletlerde, millet­lerde bile Ordu için da ima münakaşa oluyor Millet Meclislerinde, biliyoruz. Zerre kadar suiistimal vuku bulmadığı halde, en m ü b r e m ihtiyacatı defet t ikleri halde yine birçok murızlar , kalkıyorlar, aylarca sü­rükleniyor bir mesele kabul ve tasdik edilmesin diye. Bunun için biz o kadar terakkıyâta varmazdan evvel Milletin hayrında çok büyük ve b u büyükleri bir sureti mâkule ve meşrûada bertaraf etmek m ü m k ü n mü? İlk attığımız hatve bu. Bendeniz bidayette arz ettim ki otuz iki bin kişilik bir heyeti zâbitanın bilfiil muvazzaf olanı ancak sülüsünden ibarettir. Sülüsânı-nı besliyoruz; nerede? Kendi hanelerinde; zâbitanın hepsi evlerinde oturuyor. Vazife vermiyorsunuz ki senede bir iki defa muayeneye çıkacak, sonra, sene­nin sülüsânı miktarını hanesinde o turmakla vakit ge­çirecek; bunların rütbeleri muhtelif bir yekûn teşkil ediyor. Bütçedeki Redif kadrosuna bakınız, bunlara ne kadar pa ra veriliyor? Flarbiye Nezaret i bunu na­zarı dikkate alıyor. - Öyle ceffelkalem zannedilmesin -Harb iye Nezaret i miktar ı kâfi çalışmıştır, imali fik-retmiş böyle bir Tahdid i Sin Kanunuy la hakikaten Orduda fazla bulunan heyeti zâbitanı peyderpey çı­karabi lmek için bir makûl ve meşru usul vazetmiştir. Bu ne tahdidi sin? Ömer Fevzi Efendi Hazretlerinin mütalaası «Bu kadar sin küçüktür»; binaenaleyh daha kabartılsın. Bilfarz (50) sine kadar Yüzbaşılar, Kol-ağasılar da bir olsun, Kolağasıyla iBnbaşı arasında neden fark olur? Gelecek Terfi Nizamnamesinde gö­rülecek, Kolağalık rütbesi kaldırılmıştır. Sabıkan iki rü tbe var idi. Sağ Kolağası , Sol Kolağası . Teşkilât, Fransızların eski teşkilâtı kabul edilmişti. Bizde de sağı solu kaldırdılar, yalnız Kolağası kaldı; fakat şim­di bü tün bütün or tadan kalkıyor. Bunun yerine Yüz­başılık birinci ve ikinci sınıf itibar edilecektir. Binaen­aleyh burada Kolağası, Binbaşı için vazedildiği vakitte şey edeceğiz. Ordu kadrosu dahilinde görülerek is­t ihdam edilmeyen ve bir büyük yekûn teşkil eden zabitan, doğrudan doğruya tekaüt edilecekler. Bun­ların ehliyeti, vücutça daha ziyade müsaadesi olan, İhtiyat sınıfına dahil edilecekler. İhtiyat sınıfıyla harbe gelip silah al t ında bulunan hamiyetl i cemiyetin ev­lâdı, kah raman evlâdı arkadaşlarıyla beraber hizmet edecek, fakat kıtai askeriye Seferberlik ilânını müte­akip Muvazzafl ık sıfatını takınacak, maaşını vesaire-

sizi alacak, Seferberliğin h i tamında tekaüd maaşı a larak yaşayacak. Binaenaleyh silâh altında, vakti seferde, yalnız seferiyenin ihtiyacı o lan nispette za­b i t i n ist ihdam edilecektir. Memleket in daimî büt­çesinden büyük bir yük kalkacak. Şimdi ikisi tevhid edilir. H e m Orduya, millete iyilik etmek, hem de efraddan beherinin sureti hususiyede temin etmek cihetleri terazinin iki gözüne konulursa tevazün hâsıl edilir, kabul olunur. Burada tahdidi sinden bahsedilir­ken muhtelif rütbelerde malûmat , iktidar vesaire na­zarı i t ibara alınmıyor, yalnız sin nazarı i t ibara alı­nıyor. Yüzbaşı hakkında efendi Hazret ler inin bir mü­talaası var. Dediler ki, Mülâzımlar ile Yüzbaşıla 1; arasında fark yoktur, Binaenaleyh zamanlar ı bir ol­sun. Şimdi burada bendeniz doğrudan doğruya asker­liğe ait ma lûma t arz etmeğe mecbur olacağım. Mun­tazam bir Orduda harbi müstakbel için cidden hazır­lanan milletin sırtına nankör bir bâr o lmayan bir Or­duda Bölük Kumandan la r ı en müh im, en büyük bir uzuvdur. Eğer müddet i hâzıraya Vatanın, memleketin Muharebeye hazırlık için hazerî mektebi darültaallimi ise Bölük K u m a n d a n ı da vahidi kıyasisi bölük olan o mektebin mual l im ve müdürüdür .

Binaenaleyh, Yüzbaşı denildiği vakitte, emin olu­nuz diğer A v r u p a devletlerinde olduğu gibi, naza­rımızda pek büyük rütbede fevkalade zîktidar bir kuv­vet tecessüm etmeli. Hasâili maneviyece meziyyatı fik-riyece, sonra evsafı maddiye ve cismaniyece fevka­ladeyi ihraz etmiş, sahibi kıymet bir unsur vardır. Binaenaleyh şimdiye kadar buyurulduğu gibi, Yüzbaşı ile Mülâzımı Evvel ve Sâni beynindeki fark hisse-dilmediği için, hat tâ bir Yüzbaşı maiyyetindeki Mü­lâzımı Sânî ile Evvelden mürekkep üç dört zabitten ibaret bir heyeti muall imenin mafevki, pederi , hiç ol­mazsa büyük bi rader i olduğu takdir edilmediği için Yüzbaşı küçük mertebede kalıyor, yükselmiyordu. Or­dunun, Vatanın kuvvei müdafaasını teşkil eden, Or­dunun en m ü h i m bir cüz 'ü olan Bölük cüzütamı, vakti hazerde, icap ettiği veçhile hazır lanmıyordu. Bölük Kumandan la r ı ellerinde bulunan üç dört zâb.t ile onbeş yirmi kişiden mürekkep bir heyeti muâvineyi , ondan sonra talebe, ve şagirtten başka bir şey ol­mayan yüz ilâ yüzelli neferden ibaret bir Bölüğü Muharebeye hazır lamak için vücudunu, fikrini, bü­tün mevcudiyeti maneviyesini hergün yedi, sekiz saat zarfında, hat tâ Mülâzımı Sânî ve Evvellerden daha ziyade sarfetmeğe mecburdur . Ç ü n k ü mesuliyet sa­hibi, kendisidir.

Binaenaleyh, Bölük Kumandan ına Ümeray ı Aske

riyeye verildiği gibi, Piyadelerden bahsediyorum, Pi-

— 312 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1

yade ve İst ihkâm gibi yayan olanlardan bahsediyorum, bunla ra da birer hayvan verilmek lâzım gelir. Bölük K u m a n d a n ı kıtasını terbiye eder, bir cüz 'ü tâmı, sair bir cüz 'ü tamla alâkası o lmayarak muharebeye hazır­lar, Bütün b u vazifelerinde daha ziyade cevval olmak için hayvana muhtaçt ı r . Bundan dolayı Yüzbaşı, Mü­lâzımı Sânî ve Evvel kademelerinden pek uzak, pek yüksektir ve fîmâbâd iki senede, üç senede, dört se­nede öyle Yüzbaşı o luvermek m ü m k ü n olamayacağı için kırk yaşında ancak Yüzbaşılık nasip olabileceği için Yüzbaşıların yirrniiki, yirmidört , yirmialtı ya­şındaki Mülâzımı Sânî ve Evvellerden tecrübece, ma­lûmat, iktidarca, velhâsıl mual l im ve mürebb i sıfa­tıyla, kıtanın bir M ü d ü r ü sıfatıyla büyük bir far*, olduğu hissedilecektir. Şimdi efendim, deniyor ki elli­den aşağı olmasın; öyle ise bu kanunu yazmayalım. Efendim, biz bunu m ü m k ü n mer tebe tahkik ettik, hep Orduda yaşadığımız için biliyoruz. Bizimle be­raber, yani ondokuz yirmi sene evvel Alaylı olan Mü­lâzımı Sânî bulunan arkadaşlarımızı nazarı itibara alıyoruz. Bugün hangisinde bulunuyorlar , hangi rüt­bede bulunurlar , hiç olmazsa dört te biri kurtarabi­lecek bir şey koyduk, yani Harbiye Encümeni öyle koydu, baltalıyarak gitmedi. Kırkbir sinni vazediiirse, Mülazımı Sânî, Evveller bugün Alaylı Zâbi tandan, m a l û m u ihsanınız, ekseriyetle müteessir olan Alaylı Zâbitanımızdır . Büyük rütbede öyle değildir. Kü­çük rütbede ekseriyetle Alaylı Zâbitânı , yani vazife! askeriyelerinde muvazzaf olarak kalıyorlar, bunun için Tekaü t Nizamnamesi yirmi, yirmibeş sene ne alıyor, takdir edilir, onlar hesap edilir. Yüzbaşılığı ikiye ayırmışız. Süvari hakkında efendi hazretleri bir şey söyledi; bu, Süvariliğe mahsus bir kıdemdir. Yüzbaşılığı ikiye ayırmışlar. Süvari Vekilleri var, bir de asîl olanlar var. Bu tabir kaldırılıyor, doğrudan doğruya Yüzbaşı oluyor. Birinci sınıf Yüzbaşıları ikinci sınıf Yüzbaşıları gibi. H e m kıdemleri hem maaş­ları fark etmek üzere. Bu Vekil Yüzbaşıların maaş­ları muhassasatları , nispeten daha azdır. İtirâzâtı vakıanın cevabı bundan ibarettir.

S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Efendim, bendeniz, kırkbir yaşın esas olmasını, itiraz ederim, bunu Har­biye Nezaret i düşünmemiş değil ve Ordunun ihtiya-catı zaruriyesini bi tmemiş olduğuna kimse zahip ola­maz. Lâkin bu kırkbir sin kabul edilir, de mun tazam bir idare içinde haddi âzam olabilir; yoksa, Devri İs-t ibdadda hepimiz biliriz ki en ziyade m a ğ d u r olan, küçük memurlardı r . Küçük memurlar ın mağduriyet ine

delil a ramağa hacet yoktur; çünkü küçük vazifede ka­lışlarıdır. Bir adam ne kadar faal olursa olsun, şimdi kırkbir yaşıyla beraber çıkarılır. Bu teklifim talih yar­dım etmemiş bu mâlâyutakdır . Bir mültemisi bulun­mamış bir zâta tabasbus için elde edememiş. Bu adamlar ın şimdi kırkbir yaşında doğrudan doğruya çıkarılmaları muvafık değil, Avrupaya biz bu nok­tada kıyas olamayız; çünkü Avrupa , bizim gibi bir istipdat devresi, bir mümâşâ t geçirmemiştir. Binaen­aleyh kendimiz iyi düşünelim, kendimizi bir Mülâz ım gibi farzedelim, ne hizmet eder? Bir Endah t Zabiti gibi düşünelim. Kırk bir yaşın kırkaltıya iblağını ta­lep edelim, pek münasip olur ve Devlet zarar görmez bundan.

M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Zâbi tânın tahdi­di sinlerine dair.

R E İ S — (Mustafa Efendiye hitaben) Takr i r in iz varmış sizin.

M U S T A F A E F E N D İ (Devamla) — Başka bir şey söyleyeceğim. Tahdidi sinriin üç kısma taksimi mü­talaasına iştirak ederim. İkinci, bu üç sınıf iki sınıfı tenzil olunuyor. Kırkbir yaşında tekaüt edilmiş olan­lar, şeyden çıkarılmış oluyor. Bunların içinde Alaylı, Mektepli Zâbi tân vardır ki bunların ekserisi bîkes o lduğundan dolayı Mülâzımlikta kalmışlardır. Bun­lar hiç olmazsa mafevkine terfi etmediği halde tekaüt edilmeleri hiçbir vakit muvafıkı hak ve adalet ola­maz. Mamaf ih bunların içerisinde ehliyetlisi çok ola­cağından, ledel imtihan ehliyetli olanlarının kırkbeş yaşmdakilerin bırakılması reyindeyim.

R E İ S — Suiistimale uğratılır d iye onu kabul et­mediler, buyurun Muradyan Efendi.

H A M P A R S U M M U R A D Y A N E F E N D İ (Ko­zan) — Bazılarının bir suali vardır ki, bir nefer kırkbeş yaşına kadar çalıştığı halde, zâbitân kırkbir yaşında tekaüt oluyor; bunun cevabını vermediler.

R E İ S — U z u n uzadıya cevap verdiler ona. S A B R İ E F E N D İ (Bursa) — Tasfiye! rü tebden

sonra herkesin uhdesinde bu lunan rütbeler esas it t ihaz edilerek mi yapılacaktır tekaüt muamelesi? Eğer tas­fiyesi rü tep yapıldıktan sonra, herkesin rütbesi neden ibaret o lduğunu tayin ettikten sonra olacaksa ve tas­fiyesi rü tebde küçük rütbede kalanlarla m a ğ d u r olan­ların terfii mukar re r olduğu gibi küçük rütbede tü lü müdde t kalanların terfiî mukar re r ise, o surette bu maddeyi kabul ederiz.

A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) Taş­lıca) — Bir merhame t ve şefkat cereyanı var. Meclisi

TBMM KÜTÜPHANESİ

î : 91 30 Ma i 1325 C : 1

maksada tâbi değildir. îki seneye mi inecek, üç se neye mi inecek, bunları nazarı i t ibara aldık. Sonra içlerinde mağdur la r varsa, birer senede, müddet i me dîde mağdur kalmışlar ise, yirmibeş sene Mülâzımltk-ta kalanlar varsa, daha karar verilmedi, onlar da bir derece terfi ettirilmek suretiyle tekaütleri cihetine gidilmek üzere tayin edeceğiz.

Ö M E R F E Y Z İ E F E N D İ (Karahısarı Şarki) — Şu halde Mülâzımların sinni, Berrî ve Bahrî otuzbeşe indirilmeyi teklif ediyorum. Ortal ıkta daha bir ma-zaret kalmıyor.

R E İ S — Efendim, müzakerat ı kâfi görüyor mu­sunuz? (Kâfi kâfi) M a d d e aynen kabul edildi.

A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taş­lıca) — Efendim, Bahriyyeye ait tabiratı resmiye ilâve olunacaktır . Berrî ve Bahrî Erkân ve Ü m e r â ve Zâbi­tân suretinde dendi. O halde kanunda Berrî ve Bahrî kelimelerine hacet kalmaz.

R E İ S — M a d d e kabul olundu, takrirleri okuya­lım.

A B D Ü L H A M İ T Z E H R A V İ E F E N D İ (Hama) — Sarahat olmalı.

A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, evvelki maddede Bahriyye tâbirleri hariç ka lmamak için o Kâtiplerin isimleri uymuyor .

İ K İ N C İ M A D D E — Erkân ve Ü m e r â ve zabita­nın hizmet edecekleri haddî azamî sin, Mülâzimi Sâni ve Evveller ile korvet ve Brik Kâtipleri (40), Yüzbaşı Vekili Yüzbaşı ile Firkateyn Kâtipleri (46), Alay Kâ­tibi denilmiş orada, başka tadilât yok.

Ü Ç Ü N C Ü M A D D E (Aslı) — Elyevm müstah­dem Yüzbaşı ve Vekili ile Mülâzımı Evvel ve Sânîler meyanında ikinci maddede muhar re r sinlere vâsıl ol­muş bulunanlardan cismen kavî ve faaliyeti bedeniye-sini zayi eylememiş ve ehliyet ve kifayeti amirlerince musaddak bulunmuş olanların (48 ve 50) yaşlarına kadar istihdamları caiz olacaktır.

Ü Ç Ü N C Ü M A D D E (Muaddeli) — İşbu Kanun­namede muayyen olan H u d u d u sinni ikmâl eyledik­lerinden dolayı tekaüt edilmeleri lâzım gelen zâbitânı Askeriyeden sahihülbeden ve ehliyetli olanları tekaüt­lerinin icrasıyla beraber Orduyu Osmânî İhtiyat Za­bitliği silkine nakîonulurlar .

A R T A S Y O R G A K İ E F E N D İ (Selanik) — Biz, bu maddeden anlaşıldığına göre, Orduda bir İhtiyat Zabitliği silki bulunacaktır ve birinci madde i kanuni-yede ve hat tâ bu tekaütleri icra olunanlar hâü sefer­de ist ihdam olunacaktır . Şu hale göre, işbu kanun

U m u m î var, verir. Bu u m u m zâbitânı hizmeti muvaz-zafadan kaldırır, evlerinde müreffehen oturur lar ve maaşlarını alabilirler. Böyle bir karar verebilrsiniz, fa­kat Vatanın âtisini de düşünmeli , Vatanın terakkisi için şahıslarını nasıl feda ederlerse, emin olunuz o zabitler de o kadar hamiyetlidirler. Onlar da Vatanı bu lduğumuz derecei süfüyeden kalkmaklığımız için hayatlarını feda ederler. Zira bunların içinde, geçen­de buraya gelenleri içinde ihtiyarı da vardır. Muhare­belerde şehit olan Alaylı Zâbitân, Mektepli Zâbitân-dan az değildir. Bendeniz kürsü hitabette hiçbir sınıfı diğerine tercih etmem. Alaylı, Mektepli yok, hepsi birdir. Bunun için, emin olunuz, vicdanı olanların kâffesi de böyle hareket edecektir. Bütün Alaylı ve Mektepli Zâbitân arkadaşlarımız, bü tün bu Tahdidi Sin K a n u n u n u icap eden arkadaşlarımız buna gerden-dâdei inkıyat olacaklar, Mektepten, bendeniz, Mülâzı­mı Sânî çıktığım zaman 198-kuruş maaş al ıyordum. Muvazzaf olarak heveskârâne çalışarak kitaplara pa­ra vererek çalıştığım halde yüzdoksan sekiz kuruşla İktifa ediyordum. Bugün yirmibeş, otuz sene hizmet etmiş bir zabit, üç tayin üzerinden ki mecmuu (261) kuruş hesap edilir. Mülâzimi Sânînin şimdi (325) oldu, diğerinin daha ziyade oldu. Benim o vakit mu­vazzaf olarak aldığım maaşın belki sülüsânı nispetin­de maaşa nail olacak. Yani yirmi sene evvelki mu­vazzaf Mülâzımı Sânîden bugün tekaüt olacak Mü­lâzimi Sânî zı'f nispetinde bir maaş alacak, bunun için nazarda büyütmemeli , sonra daha büyük bir şey var. Beş seneyi, on seneyi düşünmemeli . Elimize ne­fer geliyor, talim ve terbiye için 22-23 sene kalıyor. Bu kadar müdde t zarfında eğer siz onu muharebeye hazır-lamamışsanız, (20) sene sonra o delikanlı Redif olduğu zamanda , ihtiyarladığı bir zamanda , hayatının son günlerinde muharebede nasıl ifâyı vazife eder? O vakit kime nefret okuyacaklar? Bölük Kumandanlar ına , Mü­lâzım Sânî ve Evvellere lanet okuyacaklar . Eğer ma­lûmatı fikriyesi, iktidarı askerîsi her cihetçe, nazarı i t ibara alındığı halde o hainliği bugün bu Meclisi U m u m î yapacak emin olunuz. Bundan dolayı iktidarı, malûmat ı , ileride gelecek ahvâli nazarı dikkate alarak zabitanın malûmat ve meziyetini düşünmeden bir ka­ra ra iktiran ettirmeyelim. Bilmeyerek büyük bir gü­nah üzerimize alacağız. (Alkış Yani tasfiyesi rütepten sonra mı olacak? Tasfiyei rü tep bü tün kanunlara te­sirini icra ettirecek. Bunun için bu Tahdidi Sinne rica ettik, tasdik edilsin diye. Tekaüt Nizamnamesi elimizde, tasfiyei rütep elimizde; bu hafta yetişmez­se, inşallah Cumartesi günü. Onun teahhürü başka

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 M a j s 1325 C : 1

ahkâmınca ipka ettirilecek zabitanın sefer hal inde ademî kifayeti muhakkakt ı r . Bunlar ne yolda ifayı hizmet edecektir? Ancak ileride bunların hizmetlerine lüzum görülecek olursa - ki tabiî olacaktır -

A L Î V A S F I E F E N D İ (Harbiye En. M. M.) Taş­lıca) — U m u m Ordu teşkilâtında, müteâki t o lduktan sonra hizmet etsinler, bundan istizahat isteriz. Biz yalnız murabeyi hazır lamak için bir müdde t zarfın­d a Nizamiyeye Vatanın delikanlılarını alıp terbiye ediyoruz. Emin olduk mu, bunlar ileride harp edebi­lirler diye terkediyoruz. Bunun gibi, Orduda esnayı seferde vücuduna ihtiyaç olan zabitanın adedinin kes-retli olması vakti hazerde bunların beyhude beslen­mesi bir bârı sakîl teşkil edeceğinden, İhtiyat Zabiti usulünü kabul etmişlerdir. İhtiyat Zabiti ne demek­tir? Memleket in Mekâtibi Âliyesinden mezun bilu­m u m gençler doğrudan doğruya mükellefiyet mese­lesinden dolayı, gelip, silah altında üç sene, beş sene kalarak diğer vatandaşları gibi muvazzaf hizmeti gör- r

mez; ya bir müddet i kalîle için hizmet eder, ne gibi? Ü ç sene muvazzaf ise bir sene hizmet eder. Mekât ibi âliyeden mezun bulunduğu için yahut mekâtibi ec-nebiyede tahsil edipte mekâtibi âliyenin veyahut mekâtibi vasatiyenin programlar ından icap edecek ik­tidarı ibraz ettiği takdirde bunları İhtiyat Zabiti nam­zedi olmak üzere ayrıca istihdam ederler ve her bölük içinde yedi sekiz efendi var. Mül'kiyei Şahaneden me­zun, Tıbbiyeden veyahut Ciheti İlmiyeden mezun , ne kadar mektepler varsa, bu mekteplerden diploma al­mış efendiler, gençler, ayrıca terbiye edilir, asker içe­risinde yatırılmaz, vakit ve halleri müsait bulunanlar dışarıda yatarlar. Sonra beher Bölükten veyahut T a b u r dahilinde muktedir Mülâzımı Evvel tayin olunur. H e r gün öğleden sonra onlara sureti hususiyede ders ve­rilir.

Sene nihayetinde onları Küçük Zabitlik imtihanı verecek bir hale getirir. Sene nihayetinde onlar gi­derken, terhis edilirken İhtiyat Zabitliğine namzet olarak bir Onbaşı Şahadetnamesi alır gider. Sonra devam eder. İki son senelerde, beher sene ikişer ay gelir. Onbaşı, Çavuşluk vazifelerini görür, ayrıca ders okur. Üçüncü sene nihayetinde Başçavuşluğa terfi eder, İhtiyat Başçavuşu olur ve Kılıç takar gider. Sonra, iki sene sonra tekrar silâh altına çağrılır. Bu silâh altına çağrıldığı zamanlarda , ait olduğu Mülki­ye hizmetinde kendisine mezun nazariyle bakılır. Me­muriyet inden infisal ettirilmez. Bu veçhile her sene mekât ibi âliyeden yetişerek mezûninin, delikanlıların heyeti mecmuası üç sene nihayetinde veya altı sene

nihayetinde memlekete vakti hazerde bâr olmaksızın büyük nispetlerle İhtiyat kadrosunu teşkil ederler. Mü­kemmel bir Orduda bilfarz Nizamiye 22 nci Alayın 4 üncü Taburunun 1 inci Bölüğü için kırk tane Yüzbaşı vardır. Birincisi Şehit düştü, ikincisi Şehit düştü, üçüncüsü de Şehit düştü velhâsıl bir muharebede kırk Yüzbaşıyı feda edebilir. Faka t bizim Rusya Muha­rebesinde olduğu gibi herif neferlikten altı ay zarfın­da Binbaşı olmuş. Şehit düştükçe velhâsıl muhare ­beden çıkmayı icap ettikçe yerine telgrafla hemen celp edilir. Müfettişler var. takip ederler. Ordunun ihtiyacı var celp edilir, yerlerine ikâme edilir.

Bu veçhile muharebe bir Bölük K u m a n d a n ı elin­de, bir Liva, Liva elinde kalır. İht iyat Zabiti kadrosu daima mezundur . Fakat Seferberlik ilânında bunların derakap gelmesi için nasıl kontrola tâbi ise, bunlar da öyle kontrole tâbidir. Onlar bir yere gidecek olurlar­sa, o saat ait oldukları her sene, vakti muayyeninde. . . idaresine haber verirler. Her ne vakit maiyyet inde Or­du Erkânı Harbiyei Umumiyesince ma lûm olan gay-yet tabii bir şeydir, yeni seferberlik tertibatı yapılır, her zabite ayrı ayrı tebliğ edilir. Şu halde derakap falan mahal le kendinizi Redif Dairesinde elbisenizi giyerek, Yüzbaşı olarak orada hazır bu lununuz deni­lir. Onun için Muharebede İhtiyat Zâbitânı emin ola­rak derakap mevcut olurlar ve seneler geçtikçe, Ordu­nun ihtiyacına beleğanmâbelağ kâfi bir İhtiyat kad­rosu teşekkül eder.

A L İ O S M A N E F E N D İ (Çorum) — Vasfi Beye so­racağım: Biz de bu ihtiyat usulü yoktur.

A L İ V A S F İ BEY (Devamla) — Efendim, Kanun­namede vardır bu yapılmış bitmiş bir şey.

A R T A S Y O R G A K İ E F E N D İ (Selanik) — Vasfi Beyefendi Hazretlerinin izahat ından anlaşılan, İhtiyat Zabitlerinin lüzumu ve sureti istihdamı sureti katiye-de anlaşılmıştır; fakat bendenizin sualim bu değildir. Bunlar tekaüt olacak çünkü sınıfı askeriyeden çıka­caklar, ileride ist ihdamlarına lüzum görülürse, ma­demki tekaüttürler , mademki öyle bir kayıt ile çı­karacağız mecburen, yani arzuları olmaksızın çıka­rıyoruz. Bu noktai nazardan soruyorum.

A L t V A S F I BEY (Harbiye En. M. M.) (Taş­lıca) — Arz edeyim efendim, müsaade buyurunuz. Vatanın bütün evlâtları hangi mecburiyetle, hangi ka­nunla muharebelerde ölüyor, şehit oluyorlarsa, alil ve sakat oluyorlarsa, mecruh düşünüyorlarsa, onlar da o kanunu tabii ile gelmişlerdir. Yirmi sene, yirmibeş sene tahsil görmüş, muharebe için hazırlanmış bir zabit (45) i bulursa, (45) sene içinde bir ilânı harp

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

olursa, zaten siz onu çağırmasanız bile Meydanı Harp ­te gö rdüğümüz 70 yaşında, ak sakallı vatandaşlarımız iki üç tane delikanlı evlâdı ile beraber o da kılıcını t akar kendiliğinden koşar gider. Tüfek vermezsek eli­ne tüfek alır gider. Şimdi yetiştirmiş o lduğumuz tale­beye eline tüfek verip te meydanı harpte kullanırsak, yanına 80 kişi veririz. O halde bunları zabit olarak sevk ederiz, bilgisinden değil, efkârından istifade ede­riz. Bundan dolayı, çekilirken sen tekaütsün demeyip de vücudun, sıhhat ve afiyetin, efkârın muntazam, zihnine ateh gelmemiş, binaenaleyh İhtiyat Zabitlik şerefini muhafaza ederek daha ziyade vücudun alil olursa, yirmibeş, otuz senelik şerefi, o hayatı , emin olunuz, haizdir. Medburiyet görüldüğünde kendisi da­vet ile Muvazzaf Askerlik şerefi verilecek olursa, o şeref dünyada bulunur.

R E İ S — Bir mütalaanız var mı efendim? Üçüncü m a d d e hakkında? Müzakere bitti efendim. Aynen ka­bulünü arzu edenler elini kaldırsın.

D Ö R D Ü N C Ü M A D D E - İşbu K a n u n n a m e mu-cübince tekaüt edilmesi icap eden Erkân, Ü m e r â ve Zâbi tânın tekaüt maaşlarının miktar ı yeni tasdik ve

kabul edilecek olan Askerî Tekaüt Nizamnamesine tâbi tutulacaktır . ,

BİR M E B U S — Tasfiyei Rütep K a n u n u kabul edildikten sonra bu kanunun icraası...

REİS — Demin söylediler efendim, cevap veril­di. Maddeyi kabul edenler elini kaldırsın (Eller kalkar) Aynen kabul olundu.

BEŞİNCİ M A D D E — İşbu Kanunnamen in icraa-sına Harbiye ve Bahriye Nezaretleri memurdur .

REİS — Kabu l edenler elini kaldırsın (Eller kalkar) Kabu l olundu. Bitti efendim.

A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taş­lıca) — Üçüncü maddenin üçüncü satırında «Ordu ve Bayriye» kelimeleri ilâve edilecek.

R E İ S — Mazba ta Muharr i r i Ali Vasfi Beye gay­retinden dolayı teşekkür ederiz, (İştirak ederiz sada lan)

İstizah için sekizde yazılmıştı. Şimdi saat yedi ou-çuğa kadar İçt imaa nihayet veriyorum.

Hitamı celse 5.45

K Â T I P L E R

İKİNCİ CELSE

Bed'i Müzakerat

Saat : 7.30

REİS : Ahmet Rıza Beyefendi

Abdülaziz Mecdi Efendi (Karesi), Ahmet Müfid Efendi (İzmit)

R E İ S — Ekseriyet hâsıl oldu efendim.

Müzakera ta başlıyoruz. Elimizde K a n u n u Esasi Lâyihası var. Matbua t

Nizamnames i de bu akşam dağıtılacak. Bir de Tahsili Emval basıldı, dağıtıldı, bunların üçünü, meşgul ola­r ak bir an evvel çıkaralım. Bundan sonra K a n u n u Esasi Pazartesi ve Perşembe günleri, ara yerde Salı, Ça r şamba var; ne yapacağız? Matbuat ı da bir an evvel istiyorlar. İsterseniz Sah gününe Tahsili Emva­li müzakere edelim.

V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Eskileri, el­deki olanları çıkaralım da sonra yenilere bakarız.

R E İ S — İkisi de müstacel, Tahsili Emvali de bir

an evvel istiyorlar. Çarşambaya da Matbuat .

M U S T A F A A R İ F BEY (K rkkilise) — Salı gü­

nü Tahsili Emval , Ça r şamba günü Matbuat , değil mi

efendim?

REİS — Evet.

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

IV. — S U A L L E R V E İ S T İ Z A H L A R

istizah ve Cevaplan 1. — İstanbul Mebusu Mustafa Asım Efendi ve

rüfekasının; sahaifi matbuatta münakaşası yapılan Gi­rit hakkında istizah takriri.

R E İ S — Bir istizah takriri var okutuyorum. Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine

Bugünlerde yerli ve ecnebi sahaifi ma tbua t t a Giri t meselesine dair duru dıraz mübahasa t cereyan et­mekte ve Düveli Erbaai Hâmiyenin Haz i ran nihayetin­de Cezire 'den askerini t amamen çıkaracakları muhak­kak bu lunmakta ve ha t ta Hüküma t ı mezkûreden ba­zılarının par lamentolar ında bu babda hararetl i , ehem­miyetli münakaşa ta girişilerek mesele siyasiyatça fev­kalade calibi nazarı dikkat bir renk almaktadır . Mec­lisimizin hi tamı müzakera tma pek az bir zaman kal­mış olduğuna göre, hayatı muazzezei Osmaniyemi-zin hukuku esasiyei hükümranis ine şiddeti merbuti-yeti derkâr olan bu cüz'ü müh immi vatanın asakiri ecnebiyenin mübaade t i halinde iktisap edeceği şekil ve vaziyete dair Kabinemizce ittihaz edilmiş tedbir ve mesleğin ve bu babdaki azim ve teşebbüsün dere­cei şiddetinin behemahal bizce bilinmesine lüzumu acil vardır zannederim.

Giri t ' in eczayı Memaliki Osmaniyeden iftirakına hiçbir Osmanl.nın, icabında her bir fedakârlığı göze alarak ve kanının son damlasına kadar akı tmayı canı­na minnet bilerek muvafakat etmeyeceğinden ve şa­yet ileride bizi bir emrivaki karşısında bu lundurmak isterlerse, buna da katiyyen serfürû etmeyeceğimizin bütün dünyaca bilinmesi lazımdır. Bu derece müh im bir meseleyi yalnız matbuat ı Osmaniyenin münaka­şat ve münazara t ı kalemiyesine terkederek Heyeti Muhterememizce bu işe bir nazarı ciddî hamiyyet ve gayret a t folunmaması vücubla gayri caiz bulunduğun­dan Kabinenin hususu mezkûre ait teşebbüsatı ha-kikiyesinden Heyete mucibi i tminan olacak derecede malumat ve izahatı mümkine vermek üzere Hariciye Nazır ın n bila tehir Meclise davetini kemali ehem­miyetle teklif ederiz.

27 Mayıs 1325 Toka t Mebusu İstanbul Mebusu

Mustafa Mustafa Âsim Karesi Mebusu İzmir Mebusu

Abdülaziz Mecdi Seyyit Mamuretülaziz Mebusu

Âsim R E İ S — İstizahı kabul edenler elini kaldırsın...

(Eller kalkar) Ekseriyetle kabul edildi.

M U S T A F A ÂSİM E F E N D İ (İstanbul) — Mese­lenin gayet ehemmiyeti vardır. Pazartesi günü istizah olunmalı.

2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendinin; dokuz madde halinde tespit ettiği istizahına Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi Paşanın cevabı. (1)

R E İ S — Ziraat Nezaret inden istizahat vukubul-muştu. Söz Aristidi Paşa Hazretlerinindir .

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Şimdi efendim, bendenizden istizah edilen mevad, Sivas Mebusu Dagavaryan Efendi refikimizin dokuz m a d d e üzerine tertip ettiği bir takrir üzerine vukubuluyor . Bir de Ergani Mebusu İb rah im H a k k ı Efendi refiki muhteremimiz Ergani Madeni hakkın­da istizahı madde etmiştir. Dagavaryan Efendinin su­ali dokuz kısma ayrılıyor. Bunlardan, müsaade buyu­rursanız, birer tane okuyay m, hepsinin cevabını veri­rim. Birincisi Ziraat Nezaretinin senei hâliye bütçesin­de Selanik Ameliyat Mektebinin mektebi âliye tah­vili mukar re r bulunmuş olmakla, Dersaadet ' te Halkal ı ' da bir Ziraat Mektebi Âlisi mevcut iken tekrar diğer mektebi âliye lüzum olup olmadığı meselesidir. Şimdi Dagavaryan Efendi demek istiyor ki, mademki Hal-kalı 'da bir mektebi âli vardır, şu halde Selanik' teki Ameliyat Mektebinin mektebi âliye tahvilini icap eden esbap nedir? Eğer, «bunu niçin bir mektebi âli yapmı­yorsunuz?» diye bir sual varid olsaydı o vakit cevap veremeyecektim; fakat şimdi cevap vereceğim. Bizim memleketimizin vüsati, u m u r u ziraiyemizin ehemmiye­ti de malumdur . Hususiyle bizim memleketimiz, zi­raat memleketidir . Ticaretimiz, hemen münhas ı ran ona ait demektir . Onun için mekâtibi âliye ne kadar tekessür ederse, o nispette müstefid oluruz. Birisi Se­lanik'te, birisi Bursa 'da, birisi Şam'da diğeri, eğer m ü m k ü n olursa, Sivas'ta.

Z E H R A P E F E N D İ (İstanbul) — Erzurum'da . A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Evet, E rzu rum '

da; fakat maatteessüf bunun, yaptığımız kanun lâyi­hasında karşılığı istiksar edilerek, bu sene bir tane­siyle iktifa eyledik. Yani Selanik' te tesis etmekle ik­tifa eyledik. Bizde fenne mensup ziraat memurlar ı pek azdır. Halbuki cümlemizin bildiği bir şeydir ki, ziraatten hakkıyle istifade edebilmek için o fenni bil­meye tevakkuf eder. O fenni okumakla , öğrenmekle olur. Öğrenmek de nereye tevakkuf eder? Tabi îdi r

(7) Evveliyatı 86 nci inikad zaptındadır.

— 317 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

I : 9 1 3 0 M Î s 1 3 2 5 C : 2

ki Mekât ib in vücuduna. Mekât ip ne kadar iyi olur­sa, o kadar iyi talebe yetişir. Biz de o nispetle isti­fade ederiz. Binaenaleyh, bunun tesisi lüzumu kati taht ındadır . >

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Fransa , Avrupa 'n ın en ziraatgâh memleketidir ve zi-raa t te fen üzerine en ziyade ileri gitmiş bir memle­ket olduğu halde, o rada yalnız bir tanecik mektebi âli vardır . Bundan m a a d a üç tane de ikinci sınıf ola­rak mektebi âliler var. Buna karşılık olarak, kırk iki tane ameliyat mektebi var. On iki tane çiftlik mek­tebi vardır . Yirmi altı tane hususî ziraat mektepleri vardır . Yani bahçıvanlık, meyvecilik ve böcekçiliğe ait hususî mektepler. Demek ki bu amelî mekteplerden seksen tane vardır. Biz de onların gittiği yoldan git­meliyiz, yani bir tane mektep zaten kâfidir. Çoktur bile. Zi ra Mektebi Âliden çıkanlar, yalnız bu amelî mekteplere hoca yetiştirmektedir ve bizim Halkal mektebimiz kâfidir onlar için; zira, biz, bunlara, ç ıkanlara bir iş bulamıyoruz. Ormanla rda kullanıyo­ruz çoklarını da, perişan bırakıyoruz. Eğer ziraati filvaki ileri götürmek istersek, Fransızların ve hayli Avrupalı ların yaptıkları gibi amelî mektepleri çoğalt­maya çalışmalıyız. Bir tane mektebi âli açmak yeri­ne üç tane amelî mektep açmalıyız. Bununla yalnız ziraati ileri götürmek değil ki, efendiler yetiştirmek için mektebi âliler açmak ve onlar ç ktıktan sonra onları ku l lanamamak, yalnız onun için teklif ediyo­rum. Bir mektebi âli yerine üç tane kabul ederse­niz dör t tane, beş tane amelî mektepleri açmalı... (Çok doğru sadaları)

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) — Zanneder im ki, Dagavaryan Efendi eğer bi­raz sabretmiş olsaydı bu müşkülü kendi kendine hal­lederdi. Çünkü ziraat hakkında yaptığımız kanun lâ­yihasında, ki bendenizden evvel yapılmış, Hükümete takdim olunmuş, derdesti tetkiktir ve Meclisi Âliye de takdim olunacaktır . Görülecektir ki, onda beyan ettikleri cihet hepsi dercedilmiştir. Yani numune çift­likleri, gerek ameliyat mektepleri ve gerek mekâtibi âliyemizin miktar ı da orada gösterilmiştir, lüzumu mülkümüz kadar . Bunda bilmelidir ki bizim mülkü­müz Fransa ile kabili kıyas değildir, bizim hayatı zi-raiyemiz başkadır , onlar nki başkadır . Bizim mülkü­müz F ransa kada r beş ve belki altı derecesinde vasi­dir. Binaenaleyh Fransa 'da beş mektep olursa, bizde yirmi beş mektep olmak lâzım gelir.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Teslim ederim efendim, yalnız biz yirmi, yirmi -beş milyonuz onlar kırk milyondur. Onlar bir mek­tebi âli ile iktifa edebilirler de, nasıl bize bir mektebi âli kâfi gelmiyor da üç tane daha açıyoruz? Biz o itikatta bulunuyoruz ki onları kul lanamıyoruz. Şimdi, ziraat mektebinden çıkmış olan on talebenin dokuzu­nu biz perişan bırakmışız; onlar yalnız Süvari Me­m u r u oluyorlar. Orman la rda bunlar , âdeta kendi yer­lerine kendileri almış olduğu ilme layık bir mevkide bulunmalar ı için çıkanları kullansak, o kâfidir. En ziyade terakki eden F ransa 'da seksen tane amelî mek­tep vardır. Hiç değilse biz de üç tane mektebi âli yapacağız, yani prat ik ameliyat için yapmayacağız, yani efendi çıkaracağız. . Bunlar bana gelir ki hiçbir vakit olmamalıdır .

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Tekra ra mecbur olacağım, evvelce söylediğim gibi, eğer bizim K a n u n Lâyihasını görecek olursanız ki amelî mekteplerimiz tekessür ediyor, hususiyle Fran­sa 'da dediğiniz gibi üç derecesinde kalmıyor. Buyuru­yorsunuz ki F ransa 'da bir mektebi âli vardır. Fran­sa 'da o mektebi âli Ziraat Darülfünunudur . Biz da­rülfünun tesis etmiyoruz, mektebi âli. Biz şimdi tesis ediyoruz. İnşallah darülfünun da tesis edeceğiz, Zi­raa t Darül fünunu da bizce vâriddir. F a k a t henüz me­kâtibi âliye lüzumu derecesinde tesis etmediğimiz için­dir ki darülfünun tesis edemeyeceğiz. O vakit de bir veya iki darülfünuna da ihtiyacımız v a r d r onu da yapacağız.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Fransa 'da darülfünun, Mektebi Âlidir, birinci de­recede bir tane, üç tane de ikinci sınıf. Yalnız bizim için bir tanesi de kâfidir ve çoktur bile. Şimdi amelî mektepleri. . .

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Mut laka Fransa ' ya mı benzemeliyiz?

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Mut laka Fransa 'ya benzemeyeceğiz. Bizim memleketi­mizi, ihtiyacı mahalliyi m i düşüneceğiz? Yoksa o raya mı , buraya mı tatbik edeceğiz? Belçika'ya mı, İngil­tere'ye mi gidelim? Bir darülfünunları var, ondan sonra ameliyat mektepleri vardır, başkası yoktur zan­nederim.

Z E H R A P E F E N D İ (İstanbul) — Ameliyat mektebi derecesindedir Mektebi Âli dediğimiz.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — N u m u n e tarla-l a n tesis edeceğiz.

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

— 319 —

malı idi, fakat ne çare ki, yine dediğim gibi, bizim istediğimiz tahsisatı istiksar ettiklerinden dolayı çı­kardılar. Bu sene yalnız muamelâ t ı ibtidaiyesini tesis için üç bin bu kadar lira konmuştur ; yoksa bu, akalli onbeş bin lira ister. Eğer bu ise, itiraz doğrudur .

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — O r m a n m e m u r u bizde âdi bir şey zannolunuyor . Hal ­buki Avrupa 'da ormancılık pek ehemmiyetlidir. On­lar, yalnız ormanlar ı muhafazaya m e m u r değildir­ler, suların taksimine ve hat tâ bir mülkün muha fa zasına da memurdur lar , zira ormanlar çok çok hudut­lar teşkil ederler. Bunun için yalnız mektebi âliler­den çıkan şagirtler, o rman mekteplerine gidebilirler. H a t t â bundan yirmi sene mukadden böyle iken, Fran­sa Hükümet i bu rnesarif çok olduğunu görerek, ki bu rnesarif çok oluyor, yalnız Ziraat Mektebi Âlisin­den çıkan şagirtleri kabul edebilirler ve böylece büt­çede büyük bir fark olmuştur . Onun için ayrı bir mektep tesis etmek yerine yalnız Zi raa t Halkalı Mek­tebinden çıkanlar kabul olunsun ve bu da iki sene kâfi olacak ve şagirt, senede iki üç ay o rmanla rda ders a lmak ile ameliyat görmek şartıyla, nasıl ki Avru­pa 'da, Almanya ve Fransa 'da vuku bulmaktadır . İkin­ci derecede memur la ra gelince, onlar için hususî bir mektep olmalıdır. Fransa 'daki (Ekol dö Bâr) dedikleri gibi, onlarda yalnız ameliyat görülmeli , az bir naza­riyat ile bitirirler ve o rmanla rda ikinci sınıf memur­lar olabilirler ve böylece bizim bütçemiz kâfi olabi­lir, ormanlar ı muhafaza eder fennî o rman memur la­rımız olabilir.

K O Z M Î D İ E F E N D İ (İstanbul) — Bunlar istizahı icap edecek şeyler değildir. Mekât ibi ziraiye prog­ramlarının sureti tertibine dair bazı ma lûmat olabilir. Fakat bir Nazıra karşı ders verircesine istizah etmek olmaz. Meclisi Mebusanı işgal ememek lâzım gelir. (Doğru sadalan ve alkış)

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Dördüncüsü , efendim...

Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Üçüncü­sü, efendim...

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Selanik'te inşa olunacak H a r a memur lar ı için şimdiden fazla maaş itası hususunda ne gibi me­zuniyet alınmıştır? Demek istiyor ki, bunda Selanik'te bir hara tahsis edilmek istenilmiş, bunun da sured tesisi teehhür etmiş. O memur la ra beyhude niçin maaş veriliyor söyleyeyim efendim. Teşrinievvelde Se­lanik'te bir H a r a teşkili tekarrür etmiştir. Ha t t â bu Vilâyetin ve Müfettişi Umumîl iğ in iş'ârı üzerine de-

N A Z A R E T D A Ğ A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Onlar başkadır.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — D a h a başka ne dir bi lmiyorum ki.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Bilmiyorsunuz, o başka şey. Ameliyat mektebi olur­sa, numune tarlaları olursa, mekâtibi âliye olursa daha ne yapılır ziraat için? Faka t biz zannediyoruz ki daha yapılacak varsa, o başka şeydir, bundan başka yapılacak yoktur.

R E İ S — Siz ameliyat mektebi ist iyordunuz, Aris-tidi Paşa yapılıyor dedi bitti.

H A L İ L BEY (Menteşe) — Efendim müsaade bu­yurur musunuz söyleyeyim?

R E İ S — Söz Şükrü Efendinin. Ş Ü K R Ü E F E N D İ (Kastamonu) — Paşa Hazret­

lerinden bir şey rica edeceğim. Dagavaryan Efendi­nin buyurdukları , hakikaten doğrudur , bu müteaddi t âli mektepler yerine ziraatça ameliyat mektepleri ha­kikaten bize lâzımdır. Buraları nazarı itibara almalı. Çünkü eski mektepten çıkan efendiler ameliyat bil­miyorlar. Bizde de vardır efendim Kas tamonu 'ya gel­diler, orada mükemmel okumuşlar fevkalade, birinci, aliyyülâlâ çıkmışlar, fakat henüz imbiğin nasıl oluyor, nasıl konur, nasıl süzülür, bunları bilmiyorlar bun­ları da nazarı i t ibara almalı ve makineleri kullanması­nı bilmiyorlar orada kullanmalı, çalıştırmalı, tar lada öğretmeli efendim.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) — Bunları yaptık efendim, kanun lâyihasında mevcuttur . Ameliyat mektepleri yapılmıştı; görecek­siniz ki kaç tane yapılmıştır.

H A L İ L BEY (Menteşe) — Efendim, bendeniz bu hususta olan müzakereyi fazla görüyorum. Bir isti­zaha mevzu teşkil edecek bir mesele değildir. Biz bu umuru İdareye ait olan murâkabayı bütçenin tetki­kinde yapabiliriz. Nazır Beyefendi izahat verdi, ar­kadaşımız da söyledi ne diyeceğiz Nazır Beye? Yao-madın diyemeyiz, zanneder im ki böyle bir karar mu­vafık olmaz. Bütçe geldiğinde tahsisatı arzu etmezsek o vakit uzunuzadı müzakere eder, tahsisatı katederiz. Mesele bundan ibarettir. (Pek doğru sadalan)

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — İkinci mesele, efendim, yine bu senenin bütçesinde bir o rman mek­tebi için bir masraf zait olup, mektebi mezkûrun su-reti tesisi hakkında bazı ma lûmat itası; bunda ne ! türlü izahat, ma lûmat istiyorlar bi lmiyorum. K a n u n ! lâyihasında bunun için de yazılmıştır. Bir şey varsa, j bu da, mektep için üç bin küsur lira, akalli onbeş ol- j

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

nilrniş ki burada bir H a r a tesis olunsun. O vakit ya­pılacak ne vardı? Tabiidir ki o teessüs edecek Ha­raya memur la r göndermekti . Faka t bu memur lar ı gön­deremeyiz, evvelâ H a r a tesis elmelidir sonra u m u m memur la r tayin olunmalı. Faka t iptida onu muamelâ t ı iptidaiyesini ihzar etmek için lâzım olan iki m e m u r u oraya göndermişiz; bunlar oraya gitmişler; çürJcü bunlar fennî adamlar . Bu H a r a ne suretle, binası ne suretle yapılacak, onlar tarif edecektir. Bunlar oraya gittiler, niye geldiniz? H a r a tesis etmeğe; sizin iş'ârı-nız üzerine demişler. Vilâyet Defterdarlığa havale et­miş, Defterdarl ık demiştir ki, bizim 1324 senesinde verecek paramız yoktur, 1323 senesinin parası 1324'e geçmez binaenaleyh veremeyiz. Bilirsiniz Manast ı r ve Kosova Vilâyetlerinin de bütçesi Selâniğe karış maz demişler. Demişler ki, bütçe tefrik olunmamıştır ; şimdi bu sene Selânik^e lâzım olur; burada, bu sene bu rada tesis olunur. İki sene sonra da Manas t ı r 'da lâzım olursa o rada tesis olunur, Kosova 'da tesis olu­nur . Yoksa b u üç Vilâyetin bütçelerini ayrı ayrı tut­mak ta m â n â yoktur. Bu, muhabereye düşmüş, İstan­bul 'a yazılmış, Nezaret Sadarete yazmış. Bu muhabe­re ile a r a d a n üç ay sonra tesisine başlanmış. Nihayet demişler ki bu 1323 senesinden Kosova ve Manast ı r Vilâyetinin aidat ından vereceksiniz fakat bu karar verilinceye kadar üç ay geçmiş, bu üç ayda bu me­mur lar , bu iki adam maaş almış. Mamaf ih Nezaret yazmış ki, bu muhabere neticeye iktiran edinceye kadar bu adamlar boş durmasınlar; Fen Memurlar ı ­dır, o rada istihdam ediniz diye. Vali buraya yazmış 'ki, bu adamlar ın maaşlarını H a r a tahsisatından ve­remeyiz ve o rada diğer bazı hizmetlerde kullanılmıştır. Bu da bundan ibaret.

R E İ S — Varsa daha söyleyiniz.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşa Hazret ler i ! bu üçüncü maddeyi unut tunuz, dör­düncü maddeye geçtiniz. Bir H a r a için alınacak arazi al ınmamış, binaya başlanmamış iken oraya birkaç t ane m e m u r yollamak ve üç dört ay geçirmek fazla bir mesarif.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — İzahat verdim efendim, giden m e m u r iki memurdur , Müfettişliği U m u m î n i n iş 'ârı üzerine gitmiştir. Fakat gittikten sonra Def terdar da 1323 senesi tahsisatı 1324'e geç­mez demiş, bundan dolayı münakaşa zuhur etmiş.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Üçüncüsü?

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Üçüncüsüne ge­leceğiz. Ayrıca böyle bir İdareye lüzum olup olma­

dığı, bu da zanneder im sırf bütçeye taalluk eder, bu­nun için Hal lacyan Efendi ile müzakere ettik. İster­seniz bunu bütçeye talik edelim.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — M a l û m u âlinizdir ki birçok memleketlerde yalnız Baytarlık için ayrıca bir Müdür iyet yoktur. Ziraat Nezaret ine Ziraat Müdüriyet ine tâbidir, F ransa 'da da öyledir. Yalnız bizde o kadar az bir memuriyet imiz olduğu halde, 153 Baytarımız olduğu halde 253 Bay­tar için hususî bir müdîr iyet ihdas etmek, Avrupa 'dak i en birinci, Ziraatte ileri gitmiş olan bir memleket te o lmayan bir şeyi kabul etmek, bizim bütçemize ithâl eylemek hiçbir vakit muvafık değildir. Fi lvaki Al­manya 'da öyle ise de, bu, yalnız Almanya 'da vardır ve onların da 3500 Baytarları vardır. Bizim hepsi baytarımız 150 kişidir. Bunun için birkaç yüzbin masraf e tmek caiz değildir.

H A L L A C Y A N E F E N D İ (İstanbul) — Efendim Muvazene Encümeni namına bendeniz Ziraat Neza­retinin bütçesini tetkike m e m u r idim. Ziraat Neza­retine gidip o rada teşkilâtı İdare ile iştigâl edildi. Bu teşkilâtta Baytar hakkında b'ir müdîrlyeti umu­miye gösterilmişti. Esasen Baytar Müdüriyetinin zi-raat ten müstaki l olması bedihidir.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Şimdiye kadar olmamış bir şey.

H A L L A C Y A N E F E N D İ (Devamla) — Çünkü Baytar M ü d ü r ü n ü n o şubede iştigal edeceği muamelâ t sanayiden m â d û d olması lâzım gelir. Halbuki Ziraat M ü d ü r ü başkadır, bunlar ın sanatları da başkadır. Şimdi Ziraat M ü d ü r ü n ü Baytar muamelâ t ından mesul tu tmak makûl değildir. M^kûl olmamasından naşi Baytarın ziraat ten müstakil olması şarttır. Avrupa 'da buyuruyor lar , biz esasen Avrupa 'n ın yaptığını yap­makla mükellef değiliz. Onlarda yanlış yaparlarsa biz de yanlış yapmağa mecbur değiliz. Ha t t â birçok memleketlerde Baytarlık, başka bir fen olduğundan, başka türlü müdîr iyete tahVil ederler. Nazı r Paşa Hazretlerinin arz ettiği veçhile Baytar muamela t ı zi­raat ve maâdin kadar müh im olmadığından bu müdî­rlyeti umumiye o lmak yerine bir müdüriyetle iktifa edilmesi lâzım gelirdi.

R E İ S — Bunu bütçeye talik ediyoruz, bitti efen­dim.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadln ve Ziraat Na­zırı) — Şunu da bilmelidir ki bizde Baytarlık pek mü­himdir. Zira A v r u p a gibi biz ziraate, diğer hususata

I taalluk eden u m u r u m u z u öyle buharla gördüremiyoruz, buhar muamela t ı bize t a a m m ü m etmemiştir. Biz bü-

320 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 M ayıs 1325 C : 2

hayvanata zerkettiği serum sunîdir, bu serum değildir binaenaleyh suiistimali vardır diye isnat olunmuş ve bir şişe de gönderilmişti ve bu şişe de muayene olun­muş, hakikaten serum olmadığını tayin etmiş, bu işten el çektirilmiş, mahkemeye tevdi o lunmuş ve mahkeme­de tahkikat etmişlerdir, anlamışlar ki bu adamın bun­da hakkı yoktur, yani hazırlayan bu değildir ve bunu serum diye zerketmemiş. Yalnız o ihbar edenin buna bir garezi şahsîsi varmış. Bundan dolayı şunu ihbar etmiş; ihbar eden de, bir kaza baytarı o lmak itibariyle eğer bu beraat etmiş ise, öbürünün mücr im olması la­zım gelir. Bunun için buna dair ne yapılmış diye sor­dum, bilen olmadı. Şu halde bunun beraat ine taallûk eden ilamın aynının ya suretini bana göndermelerini telgrafla söyledim. Geldiğinde o ilamı okuyacağım. Onun metninden ne istidlal edersem, buna göre hare­ket edeceğim.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşam, müsaade buyurun.

R E İ S — Alacağım ilam üzerine beyanı müta laa ederim diyorlar.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Serum meselesi yalnız bir tane değildir ve bu se­r u m meselesi bizim için pek ehemmiyetlidir, malumu âlinizdir.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Takrir inizde bir tane var. Bundan başka bi lmiyorum ki; bildiğim bu­dur. Eğer başka bildiğiniz varsa bir, iki, beş onlar da yazılır, onlara da malumat alır size söylerim.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Serum hakkındadı r söyleyeceğim. Malumu âliniz­dir ki, bu vebai bakarî serumu, bizim mülkümüzde , bizim (İnstitut) mizde bulunmuştur ve bu bizim için bir iftihardır. Vebai bakarî serumu İstanbul 'da bulun­muştur . Bundan sonra Paris ' te (Enstitü Pastör - insti­tut Pasteure) den Baytariyye Mektebinden ve Paris Akademisinden kabul olunmuştur , ha t ta İngiltere Dev­leti kabul ettikten sonra bizden bu serumdan almış ve Mısır 'da kullanmıştık. Bu, bizim için bir iftihar ise de, şimdilik bunun yalnız su diye satması bir kabaha t değildir. Bu, Devleti Âliye taraf ından meccanen verili­yor idi ki ziraatkârlara, hastalığı olanlara yalnız de­ğil ki meccanen vermemiş, pa ra da alnvş bir de âdi suyu serum yerine kullanmış, kabaha t iki olmuş. Baş­ka bir şey de vukubulmuş ise de, o para geri alınmış. Filvaki Devlet hesabına satılmış. Olabilir ki bu, Devri İst ibdatta böyle bir şey temize çıkmış olsun. Yalnız esas vardır , âdi su, serum yerine verilmiştir. Böyle me­m u r da ist ihdam olunamaz.

tün işimizi hayvanlara gördürdüğümüz için umuru baytariye bizde Avrupa 'dan daha mühimdir .

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Hepsi 150 baytardır , müdüriyet olamaz.

H A C I K A S I M E F E N D İ (Kayseri) — Paşa! Ku­lak ver, bu sualim sana vârid değildir. Lâkin baytar­lardan şimdiye kadar hiçbir semere görülmedikten sonra, falan yerde hayvan hastalığı var derseniz boy­nuzuna aşı çalın diyor. M e m u r diyerek, gelen hayva­nın üzerine adamlar koyuveriyor. Bu koyduklar ı adam­lar âdeta esafilden, o memleketin seelesindendirler. Birinci derecede muhafaza lazım. Faka t baytarl ıktan fayda ne ise onu öyle Baytar Memuru savmalı, hiçbir şeyi bilmeyen hayvanat ın kuyruğuna aş; çalmakla, ya­nına kimse varmasın demekle baytarlık olmaz.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) — Kas ım Efendi Hazretleri! İnsan için bir tabip ne kadar lazım ise, hayvan için de o kadar baytar lazımdır.

H A C I K A S I M E F E N D İ (Devamla) — Asıl insa­nın efkârı yalan dolan şimdiye kadar olmamış, şim­diden sonra öyle ola.

R E İ S — Bahis baytarlığın iyiliğinde, kötülüğün­de değildir, fennî baytariye taalluk eden bir bahistir.

H A C I K A S I M E F E N D İ (Devamla) — Hepsinin makbu l olması gayeti öyle olmalı ki semere olmalı, semeresiz olan şey, boş.

R E İ S — Ziraat Naz rı vaad ediyor, iyi baytar ye­tiştirmeli.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — İnşallah.

M U S T A F A E F E N D İ (Karahisarı Şarkî) — Mev­cut baytar lardan istifade olunduğu herkes için meş­hut tur , iştirak ederim. Yalnız taşraya gönderilen bay­tarlar ifayı vazife etmiyorlar, hayvanat ı da bihakkın tedavi edemiyorlar. Bendeniz gözümle gördüm, fakat burada zikrolunacak bir şey varsa, hastalık olan ma­hallere baytar gönderilemiyor, gönderilen baytar lara orada istimal edilecek miktarı kâfi serum bulundurula-mıyor. Bunun için serum gelecek diye aylarca bekle­diği vakidir. Mevcut baytar lara serum yetiştirilmesi lü­zumuna dair Nezaret i âliyenizde teşebbüs olunması fikrindeyim.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Beşincisi, mukad­dema Aydın Vilâyetinde Baytar Memur luğunda bulu­nan zat vebâî bakariye karşı sunî bir serum imaliyle bin l i radan fazla istifadei maddiyede bulunduğu hal­de ilanı Meşrutiyetten sonra yine mumaileyhin terfian sair vilâyette ist ihdamının sebebi nedir? Vakıa Aydın Vilâyetinde, Manisa 'da bir baytar memuruna , bunun

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 iVS îyıs 1325 C : 2

muayene edeceksin demişler. Vilâyete de aynı za­

m a n d a yazılmış ki Baytar böyle yazıyor, orada mü­

nasip neresi var diye. Bu yazılmak üzereyken Yakonik

Baytarı Balıkesir'e nakletmiş, Yakonik açık kalmış, b u adam da oraya gelmiş. Ben buraya geldim hâlâ

siz muhabereniz i bit i lmediniz. Ben burada aç kaldım,

ne yapacaksanız yapın diye yazmış. Demişler ki bu

muhaberenin neticesinde Vilâyetten alacağımız taf­

silâta göre oraya başka bir m e m u r göndeririz demiş. Bu Baytar, Çayırağzı mevkiinden kalkmış, Yakoniğe

gitmiş. Binaenaleyh diğer Baytar da oraya tayin olun­

muş ve gönderilmiştir Çayırağzına. İki Çayırağzı var­

mış, birisi de Kava la ile Aynaroz arasında imiş. Ben­deniz zannederim ki, bu, bir yanlışlıktır. Faka t an­

laşılan sonradan haber aldığıma göre buraya da me­

m u r tayin olunmuş; sonra bu m e m u r beyanı mazeret etmiş, gitmemiş. Vilâyet de lüzum göstermiş şimdi

oraya da bir m e m u r gönderi lmek üzere imiş.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — O Çayırağzı- Yunanis tan 'a terk olunmuş.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Sekizinci, Devri İst ipdatta Ziraat Nazırı Sabıkı Selim Melhame 'n in

teklifi üzerine Dersaadet i ahalisinden mevsimi şitada ha tap ve kömür tedariki maksadıyla Nezaret , bir Ko­

misyonu Mahsusu teşekkül etmiş ve Komisyon ma­rifetiyle bir takım odunlar götürülmüş, taksim olun­

muş , 2500 lira ziyan tevellüd etmiş. Bu, maatteessüf böyle değil; ziyan, 7500 liradır. Bendeniz Nezarete

m e m u r olduğum zaman bir ikinci günü İşittim ki böyle bir odun muamelesi varmış, b u n a kesbi vukuf

e tmek istedim, muamelât ını tetkik ettim. Dediler ki 1320 yahut 1321 senesinde memleket te odun kısa

imiş bâ İradei Seniye ormanlardan odun kestirilmiş, celp olunmuş, fukaraya çekisi yirmiüç kuruşa ol­m a k üzere dağıtılsın diye bir İ radei Seniye çıkmış,

bunu Nezarete tebliğ etmişler. O vakitte Selim Melha-

m e Nezaret te imiş. Selim Melhame, o vakit itiraz ede­

rek bu bizim işimiz değil demiş, biz O r m a n Me­

mur la r ına emir verelim, Şehremini bu işe baksın de­miş. Şehremaneti biz odun meselesiyle iştigal edeme­

yiz diyerek kabul etmemiş, yine O r m a n Nezaret i bak­

sın denilmiş. Biz buna bakmak için bü tün etrafa me­mur la r göndermek lâzım; gelip, bunlara maaş ver­

mek iktiza eder; bu, pek müşkül , bunu bize yük-

lemeyiniz demişler. Israr etmişler, mut laka Orman

Nezaret i yapacaktır denilmiş. Nezaret de izmit 'e ,

Kas tamonu 'ya , şuraya buraya memur la r dağıtmışlar ve gitmişler ve odun kırdırmağa başlamışlar. Meselâ

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Aslı vardır ve ilân da istedim. Hâlâ siz deseniz ki bu adamı kulla­nınız, ben kul lanmam. Zaten, hat tâ ben iki cihetini de, eğer bu değil ise, mücr im diğeri... O da baytardır . Y a birini, ya diğerini kul lanmamız lâzımdır, bunun için ilâm istedim, Altıncı, yine Vilâyeti mezkûrde Devri Sabıkta tesis o lunan rüsumu hayvaniyye tarife­sinin hini tatbikinde sırf kendi arzusuyla develerden dah i bir şey alınmıştır. Bu, Aydın Vilâyetinde de­ğil zannederim. Çünkü kayda baktık, A y d ı n d a değil­dir, E r z u r u m d a olmuş, böyle bir şey, Rusya 'dan ve Acemis tandan gelmiştir.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Erzu rum 'dan alınmış olanlar Devlete verilmiş ve son­ra İ ran Sefiri, müdaha le etmiş ve o para da geri ve­rilmiştir.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — İzahat ben ve receğim, siz değil. Bunlardan kervanlar da pa ra al mışlar, sonra şikâyet etmişler Konsulatolara . Demiş­ler ki, bu paraları haksız aldılar, şumülü yoktur de­veye demişler, katiyyen hakkınız yoktur iade ediniz demişler. Konsula toya iade olunmuş. A y d ı n d a buna dair emsal kaydı yoktur, o para geri verilmiştir.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — İzmir 'de alınmış olan para elan geri verilmiş değildir.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Böyle bir kay­da tesadüf edemedim.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Ü ç bin, mat luplar ına geçirmiş olduklarını görebi­

lirsiniz. A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Üç b in lirayı

ceplerine koymuşlar, öyle mi? N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) —

Evet efendim, bunu da not alınız da tetkik edersiniz.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Nazaret te kaydı yoktur. N o t alır, gelecek hafta izahat veririm. Yu­nanistan 'a terkolunan Çayırağzı nam mevkide bir bay­tar görülmüş. Halbuki bu Çayırağzı denilen yer, Yu­nanistan 'a terkolunmuş. Onun için niçin gitmiş de­niliyor. Çayırağzı namıyla bir maha l varmış. Orası da hudut üzerinde bulunduğu cihetle Nezaretçe ten­sip o lunmuş ki , oraya bir Muayene M e m u r u gitsin, hudu t t an geçen hayvanatı muayene etmek için. Çayır­ağzı m e m u r u oraya gitmiş, bir telgraf çekmiş ki, ben bu raya geldim, halbuki Çayırağzı mevkii Yunan top-rağındadır . Buradan demişler ki, maksat Çayırağzı de­nilen köyde o turmak değildir. Zaten bugün o havali Çayırağzı namıyla maruf tur , binaenaleyh sen de ora­ya memursun . H u d u d a en yakın bir yerde kal orada

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

Dokuzuncu , ilânı Meşrutiyet ten sonra Şûrayı Dev­letin bir k a r a n mucibince o rmanla rda bulunan ma­denlerin İşlettirilmemesi emrolunmuştu . Nezaretçe bu babda ne yapılmıştır? Vakıa Şûrayı Devlet böyle bir ka ra r vermiş, o rmanlarda zuhur eden madenler işlet­tirilmesin demiş. Bu da pek garip bir karar; çünkü madenler ekseriya yüzde seksen ile doksan, orman­larda bulunur, dağlarda pek az bulunur , düz ovalar­da hiç bulunmaz. Bunun üzerine bu kararınız pek yanlıştır, siz bilmiyorsunuz. Eğer madenin nerede ol­duğunu bilseniz bu emri vermezdiniz. Ormanlardaki madenler i işletmezsek hep madenlerimizi kapatma­lıyız, madenimiz yok demeliyiz. Maden işletmekle or­m a n a bir şey olmaz. Yetişir ki, o rman memur la r ı dikkat etsinler kesilecek ağacı kestirsinler. Bunun üze­rine bu kararı geri almışlardır.

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşa Efendinin buyurduğu gibi, maadin dağlarda olur ve dağların başları da her vakit, ormanlar la tezeyyün eder ve başka bir şar tname vardır ki eğer orman­larda bulunan maadin işlediği vakit çok olursa sa­hiplerinden alırlar. Ve böyle acayip bir emir vermek yani bundan sonra hiç işletmeyeceğiz demektir, hiç kullanmayacağız demektir. Bugünlerde başka bir şey de vuku bulmuş, yani m a l û m u âlilerinizdir ki, çam ağaç­lar ından reçineleri, sakızlarını alırlar. Bir İngiliz çık­mış bunları a lmak istemiş. Şûrayı Devlet tarafından demişler ki, bu, hastalık verir, falan eder. Ziraat Ne­zaretinden fennî bir adam çağırmışlar gitmiş, bunlar­dan hiç zarar gelmez, hat tâ Fransa 'da Yunanis tan 'da her bir tarafta bunların reçineleri alınır satılır demiş, kabul ettirememiş. Bana öyle geliyor ki, Şûrayı D e v ­let Azaları , âzâ olmak için yalnız Paşa, Bey olmak kâfi değildir. Bunun içinde hiç olmazsa bir iki fen memur lar ı da bulunmalıdır . Hiç değilse böyle bir ka­rar vermeden evvel, öyle bir Fen M e m u r u n a mü­racaat etmelidirler. Zira bu reçineyi her memleket te olduğu gibi bizde de kullanabilirler, Devlet için de büyük bir menfaatt ir .

M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Sivas) — Mevcut ormanlar ımızdan devam eden suiistimalat ve tah­r ibata Devri Sabıkı İstipdat nazarı bîkaydî ile bak­tı, tahribat, yürekleri sızlandıracak bir hale vardı, İnkılâbı mesudumuz elbette bunlara, bu m ü h i m membaı varidata, bu müh im membaı servete artiK nazarı bîkaydî ile bakmayacaktır . Nazır Paşa Haz­retlerinin mücerreb olan hüsnü idareleri ve fetanet-leri elbette buna çâresâz olacaktır. Faka t şimdi yeni­den o rman yetiştirmek ve buna birçok paralar sarfede-

— 323

bir iskeleden onbin çeki odun yükleniyor, buraya yazıyor ki, odun geliyor. Nasıl onbin çeki diyorlar. Nasıl ölçüyorlar bir ip tutuyorlar 'boyu, eni ölçülü­yor takriben onbin çeki şu kada r metre mikâp di­yorlar bir de telgraf çekiyorlar şu kadar kira vere­ceksiniz diyorlar. G e m i buraya geliyor hamulesini çı­karıyor; yine ip ile ölçülüyor, tahmin ediyorlar, an­cak sekizbin çeki geliyor. N e olmuş deyince efendim rüzgâr sıcak o lmak hesabıyla, odunun yaşlığından eksilmiş olabilir diyorlar. Pekâlâ; halbuki satarken tartı ile satıp, müşter i ip ile almayacağından, bu su­retle odun altıbin çeki geliyor, dörtbin çeki uçuyor. Anhâ , minhâ, bizden yani Nezaret ten yüzyirmi bin çeki odun kesilmiş, öyle mal etmişler, İs tanbul 'a doksan bin çeki o d u n gelmiş. Satıldığında altmışse-kiz bin çeki odun gelmiş. Şimdi memur la r tarafından suiistimal mi karıştırılmış? Karıştırılmış ise, bu suiis­t imalin derecesi nedir? Odunlar fire vermiş, bu m u acaba? Bu kadar fire verilir mi? Böyle yüzyirmi bin çeki odun yarı yarıya altmışsekiz bin çeki kalır mı? Tabiidir ki, buna suiistimal girmiş olacaktır. Onun için bendeniz, Nezare te vardığımda sordum, dedim ki bunu n e yaptınız? İşe baktık, karışıktır dediler. Bir Komisyon teşkil ettik bu hesaplara bakınız te­mizleyiniz dedim. Dediler ki Çengelköyünde şu kadar , şurada bu kadar , bi lmem Beykoz'da bu kadar odu­numuz var iptida yapacağımız, bunu elden çıkara­lım dedim. Çünkü bu odunlara ayda sekizyüz kuruş veriyorlar. Şimdi onbin çeki dörtbin çeki gelecek; birçok para da bekçilere veriyoruz; elimizden hemen şunu çıkaralım, olsun bitsin. Müzayedeye koyduk, haraç mezat ilân ettik. Onaltı kuruşa verdik, için­den çıktık. Şimdi onu tahmin ediyoruz ki, onbin çeki itibariyle verdik, fakat eksik kalırsa üzerini eklemeğe biz mecbur değiliz. Zanned iyorum ki, evvelki emsa­line kıyasen bu onbin çeki de ya sekizbin çeki, ya altıbin çeki gelir. Bunu bu suretle bitirdik. Şimdi o Komisyonun tetkikatı neticesinde hangi m e m u r u n suiistimali tayün ve tebeyyün ederse onun hakkın­da ikamei dâva olunacak. Faka t 'bundan Nezaret in gördüğü ziyan yedibin beşyüz liradır, hesabı da bu raddededir .

N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Efendim verilmiş odunlardan Makr ıköyünden Üs­küdar 'a kadar bazı memurlar ın evine bunlardan odun gitmiş ve taharr i edildiğinde defterlerde buluna bili­yormuş. Tabiî onları tetkik edersiniz.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Şüphe yok; te­şekkür ederim. Eğer bunları bana söylerseniz ona j göre hareket edeyim, tahkikat icra eyleyeyim.

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 M

(1) Evveliyatı 73 üncü inikat zaptındadır.

ıs 1325 C : 2

rek çalışmak zamanında değiliz. Ancak mevcut >îan ormanlar ı hüsnü muhafaza ve idare altına almak mec­buriyetindeyiz. Acaba Paşa Hazret ler i , bu orman­ların hüsnü muhafazası için ne gibi tedbire tevessül buyurmuşlardır? Zira bir taraftan tahr ibata uğruyor bir taraftan mahvoluyor . Vakit geçirmek istemiyoruz, bu vakit girmek istemiyor bu pek m ü h i m mesele­dir. Bundan izahat is t iyorum.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Zirat Na­zırı) — Ormanlar hakkında ıslahat için bir kanun lâyihası yapılmıştır. Efendim, biz b u n u mükemmel ol­m a k üzere addediyoruz. Takd im ettik oradan da Meclisi Âliye gelecektir. Onda, b u ormanlar ın mu-fahazai memuriyet i ve bilahara bunlar ın yeniden ye­tiştirilmesi için birtakım şeyler teklif olunmuştu. İn­şallah Meclisin tasvip ve takdirine iktiran ederse, on­ları mevkii icraya koruz ve mat lup olan noktaya, m e ' m û l ederiz 'ki bu suretle vâsıl oluruz.

REİS — Verilen izahatı kâfi görüyor musunuz? (Kâfi kâfi) Geçelim.

3. — Ergani Mebusu İbrahim Efendinin, Ergani bakır madenleri hakkındaki istizahına; Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi Paşa'nın cevabı. (1)

REİS — Aristidi Paşa Hazretleri , buyurun.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Ergani Mebusu muhte remi İbrahim Hakkı Efendinin istizahına gelelim. İbrahim Hakkı Efendi diyor ki, b u Ergani madeninden çıkarılan cevher ki evvelce bunlar ı orada birtakım fakir adamlar , maden­ciler çıkarırdı ve bunlar Gümüşhaneden muhacere t suretiyle gelmişlerdir. He r nerede maden işletiyorsa, G ü m ü ş h a n e d e n hicret edip gelenlerdir. Ç ü n k ü en ev­vel bizim memleket imizde meydana çıkan maden G ü ­müşhane madenidir . Orada İhtisas peyda ediyorlar sonra diğer bir maden zuhur ettiği gibi derhal oraya gidiyorlar. Orada işçi oluyorlar. Aka r sahibi olup, o r ada yerleşiyorlar. Ahal iden oluyorlar. Bazıları ken­diliklerinden gelmiş, iptidai halde; vâkıâ bunlara üç kuruş verirlermiş, bizim kaydımızda yüz paradır . Yüz kilo başına, okka başına yüz para alıyorlarmış. Sonra iki kuruşa tenezzül etmiş sonra oraya biz Av­rupalı M a d e n Mühendisi göndermişiz, o rada keşfiyat icra etmiş. Birtakım ıslahat yapmışız, bu ıslahat için birçok paralar sarfetmişiz. O ıslahat sayesinde cev-

her ç ıkarmak sureti teshil edilmiş. Onun için hesap etmişiz, yetmiş iki paraya indirmişiz. Şimdi bu yol­da gidiyor.

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Müsaa­de buyurun , karşılıklı olsun ki iş anlaşılsın. Vâkıâ ki­losu yüz pa ra idi. Bir kıyye bakıra ayrıca yarım kilo da buğday verirlerdi. Memleket in ziraat ve t icarete kabiliyeti yok, ahalinin iştigalâtı bü tün m a d e n e mün­hasırdı. A ç ka lmamak için bir kilo bakıra yarım kilo da hınta veriliyordu. Sonra iki kuruşa tenezzül etti. Bu tenzilât, İdarenin ıslahat ve terâkkıyatı neticesi değildir. Hiç ne terakkıyat vardır, ne ıslahat vardır , aşariyle bugün meydandadır .

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) •—• Vardır , göreceksiniz

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Devamla) — Sonra efendim 1311, 1312 tarihlerinde firari Nazır Melhame Paşa nasılsa madenî nazarı hoşnûdî ve istifade ile telakki ederde ahaliye karşı namı müstear la kendi namına ihale ve iltizam işlerini takip etti. Bir muva­zeneye müstenit olmaksızın yetmişiki paraya indirdi. N e bir tahkikat vardır, ne bir muvazene vardır. Son­ra ahalinin teker rür eden müracaat ına man i olmak için, yani ahaliyi haksız ç ıkarmak için, tu t tu hiç lü­zum olmaksızın bir lüzumu fennîyi ifa etmiş gibi bir kuyu .açtırdı. O kuyu sekiz on sene evvel açılmıştır. Bundan bir okka cevher bile ç ıka r t amıyor ve çıka­rılamaz. Bakır fiyatının yetmişiki paraya tenezzül et­mesi, Nezaret in terakkıyatıyla cevher ihracını teshil­den ileri gelmiş değildir, bunun katiyyen vücudu yok­tur. H ü k ü m e t ve memurin in İdareden sual buyurabi-lirsiniz, katiyyen hiçbir ıslahat ve terakkıyat yoktur. Müsaade buyurun , hem bu neye müstenitt ir? Zatıâli-nize yanlış haber vermişlerdir. Buyuruyorsunuz ki Avrupaya bir mühendis gönderilmiş, doğrudur . E yet o mühendis geldi; İdare memurlar ı ; âmirlerine karşı sadıkane bir hüsnü hizmet göstermek için, tut tular yanlış bir muvazene gösterdiler. Mesela odunun bat­manını madenci kırk paraya alıyor, onlar otuz pa­radan gösterdiler. Sonra odunu tart ıyorlar, onu esas ittihaz ediyorlar. M a l û m u âlinizdir ki odun yaş alınır. Sonra oraya mahsus âdet icabatınca ufak ufak doğ­ranılır. Onun firesi vardır bir me t re o d u n parçası üçe taksim olunur , üç yerden kırılan odun ne k a i a r fire bırakacağı da anlaşılabilir. O odunlar altı ay ku­rumadıkça izabe için ocaklara nakledilemez. Yaş odu­nun çıkaracağı bakır gayet mahlu t olur. Hazı r edilmiş, kurumuş , üzer inden ay geçmiş olan odunlar nasıl muvazeneye esas olabilir? Ahal iden şikâyet vâki olduk­ça, O r m a n Nezaret i , işi siyasiyata döktü, Madenci-

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 9 1 3 0 M E ıs 1325 C : 2

lerden bazısını Dahil iye Nezaret ine şikâyet etti, Ne­zaret bunları muaheze ettiyse de o gibiler ele veril­medi.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) — Vâkıâ, aldığınız ma lûmata göre hakkınız ola­bilir Bendeniz de bu hakikati Nezaret in kuyudundan aldım. Şimdi 1310 senesinde bu madenciler yüz para alırmış okka başına. O vakit beşyüz elli b in okka çıkarırlarmış senede. Sonraları 1320 senesinden itiba­ren bu altı, yediyüz bin liraya kadar baliğ olur. D a h a sonraki , zatıâliniz buyuruyorsunuz ki, ıslahat olmamış. O ıslahat sayesindedir ki, bunlar ın ihracatı bir milyon üçyüz bine kadar çıkmıştır. Bir kerre miktara bakınız, ne kadar artmıştır. İki mislinden daha ziyade maden, daha amîk tabakaya inmiş. Ondan dolayı çıkan cevher de daha temiz çıkıyor. Evvelce bunlar yüz kilo, yüz okka cevherden ellibeş, nihayet altmış okka bakır çı­karmakta iken, şimdi, seksendört seksenaltı kadar çı­kıyor. Şimdi evvelce yüz okka için çektikleri zahmete mukabi l altmış yahut ellibeş okka parası alacaklardı şimdi yetmişiki paradan alıyorlar bu halde bundan müteneffi oluyorlar.

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Müsaa­de buyurun, bendeniz temin ederim, haklı çıkarsam, Hazine masrafını versin yahut bu malûmatı size ve­renler versin. Maden İdaresi İhracatını tezyit ve teksir edecek bir tedbirde bulunmamışt ır . Bunu ben bilirim ki, b u babda hiçbir tedabir, hiçbir terakkıyat vâki ol­mamıştır . İhracatın tezayyüdü, sermayenin bir milyon, sonraları iki buçuk milyon olmasındandır .

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Rica ederim şimdi siz cevher ç ıkarmak için yeni bir âlet keşfedilmiş mi­dir, tasdik edilmiş midir , edilmemiş midir, siz onu söylüyorsunuz. Faka t evvelkinden üç kat fazla cev­her çıkıyor ya. O vakit, beşyüz bin kıyye çıktığı vakit sermaye onbin kuruş idi. O vakit bunları işlerlermiş, H ü k ü m e t e verirlermiş, yetmişiki paraya, yüz paraya verirlermiş. Hükümet , orada maden sergisi yaparmış. Bu serginin bedelini a lmak için yüzde elli, otuz, kırk kırdırırlar, satarlar, elhâsıl biçareler on kuruş alacak yerde elli kuruş alır da eyvallah derlerdi. Sonra Hü­kümet bakmış ki bu iş hem madenin ameliyatını ileri götürmüyor , hem madeni ızrar ediyor. Bir mik ta r sermaye koyalım, bu adamlar ın paralarını peşin ve­relim demiş. Bu verdiğimiz peşin para sayesinde işleri kesbi suhulet etti, madenin cevheri de pek çok arttı . Ondan dolayı hesap etmişler, yetmişiki paraya inmiş. Şimdi b u yetmişiki para üzerinden hesap ederseniz, madenciler daha evvelce yüz para aldıklarından daha

menfaatlidirler. 1317 senesinde bir milyon 375 bin okka bakır çıkmış. 1318 senesinde bir milyon 200 bin okka çıkmış, 1319 senesinde b i r milyon 500 bin okka çıkmış, 1324 senesinde bir milyon 400 bin kıyye çık­mış, şimdi satılan bakırların mecmu kıymetini ko­yalım. Satılan bakır ın bedeli 1317 senesinde beş mil­yon 115 bin kuruş. Bundan bilcümle mesarifi nakli­yesi çıktıktan sonra, H ü k ü m e t e kalan, bir milyon 181 bin kuruş. Asıl oradaki ameleye verilen, iki milyon 600 bin kuruş . Demek ki, Hükümet , kendisine menfaat temin etmek için fukaranın hakkını ketmetmiyor.

K O Z M İ D İ E F E N D İ (İstanbul) — Şimdi, Paşa Hazret ler i bir şey dediler. D a h a amîk tabakada ol­ması hesabiyle, şimdi çıkan cevherden yüz kilosun­dan seksenaltı okka bakır çıkıyor, bunu kabul edi­yor musunuz siz?

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Doğru­dur efendim, onu izabe eden madenci , mecburdur ba­kırı çıkarmağa; çıkarmazsa, İdare kabul etmez. Yüz kilo cevherden elli kilo bakır ın bedeli olan yüz pa­radan yüzyirmi kuruş alacağına, yetmiş paradan sek­senaltı okka bakır için yüzelli kuruş alır.

R E İ S —_ Dinleyelim Paşayı; teferruatla iştigal ediyoruz.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — B'ir de diyorsunuz k i , Hükümet , çıkarılan ba­kırın okkasını yedi kuruşa sattığı halde bu hesap da yanlıştır. Hüküme t yedi kuruşa satmıyor. Biz hesap etmiyoruz ki İskenderun l imanına kadar b u n a nak­liye verir. Siz de bil iyorsunuz ki develerle gider. Oradan da İngiltere'ye Avrupa 'ya gider. Şimdi nav­lun nakliyesi, bir de verdiğimiz seksendört derece bakırdır. Orada yüz derece olmadıkça onu almazlar. Bugün bakırın tonosu Avrupa 'da yetmişaltı ve yet-mişyedi liradır. Halbuki bizim bakırımız yüz derece olmadığı için, seksendört derece olduğu için bizim elimize elli lira geçer. Yine elli İngiliz lirası alıyoruz. Şimdi Avrupa cihetini bi lmiyorum. Yalnız madenden İskenderun 'a kadar büyük suiistimalat vardır. Çünkü Selim Melhame Paşanın akrabasıdır . Toka t ' t an Tal ip zuhur etmiş reddetmiş. (Gürültüler) Müsaade buyurun, kuyu açtırmışt r üç bin lira masraf etmiştir, bugün on­dan katiyyen üç paralık istifade yoktur . Şimdi Mema-liki Mahrusede en ziyade gözümüzün bebeği gibi gö­zettiğimiz bir maden varsa, Ergani madenidir . En gü­zel madenimiz, bu madendir . Maatteessüf bu maden­den, serveti tabiiyesi nispetinde müstefid olmamız la­zım gelirken, istifade edemiyoruz. Bu da neden? Bizim bunun sureti imal ve istimalini bilmediğimizden ileri

TBMM KÜTÜPHANESİ

1 : 91 30 Mayı ıs 1325 C : 2

— 326 —

geliyor. Binaenaleyh biz ne kadar yapsak, hat ta şim­di siz diyorsunuz ki mahruka t pahalandı , o da doğ­rudur . Çünkü mahruka t on sene evvel on ki lometre idiyse, şimdi elli ki lometre uzağa düştü. F a k a t bu da bizim acemiliğimizdendir. Çünkü on okka mahruka t yakacak yerde bir okka yakabiliriz. Şimdi o rmanda o on okka odunu kömür yapsak, getirsek, bir okka ile işimizi görürüz. O kömürden de elektrik hâsıl etsek, o elektrik cereyanıyla çıkaracağımız cevher daha ucuz olur. O mahruka t ın da onda birini sarfetmeyiz. Faka t maatteessüf bu yolları yapmak için çok sermaye lazım. Bizde de o sermaye yoktur ; fakat bundan sonra katiy-yen kara r vermişizdir ki bu madenleri inşallah erba­bına vereceğiz, işlettireceğiz, Devlet ve Millete lazım ve layık olduğu kadar istifadeyi temin edeceğiz. Ha t t a şimdi de pek çok talipler vardır, teklifleri de vardır. Onlar n müzakeresiyle uğraşıyoruz. İnşallah ondan pek çok yerli ahali de istifade eder. Madenciler de biz de müstefid olacağız.

R E İ S — Söz İsmail Paşanındır . N A F İ PAŞA (Halep) — Nakl iyat ta suiistimal olu­

yor, hat ta nakiller olan Halep mültezimleri (Bin lira kazandılar da birbirleriyle bölüşemediler) kavga etti­ler, hâlâ dâvaları vardır.

A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Bunu da kabul ederim efendim; bu, zannederim, Zamanı Sabıka ait­tir.

İ S M A İ L PAŞA (Tokat) — Meclisi teşkil eden Heyeti K i ramın vicdanları ve himmetleriyle bu ma­denlerden bilcümle Osmanlıların istifadeleri mevzuu bahistir; çünkü T o k a t Mebusu olduğum ve Ergani ' den Toka t ' a gelen giden pek çok olduğu cihetle, bu babdaki tetkikatım pek amiktir. Maksadımız , va tana hizmettir. Meclisi Mebusana esbabı serveti irae et­mek de bilcümle mebusanın borcudur . Şimdi, efen­diler Hazeret i ! Bu madende Nazı r Paşa Hazretleri­ne arz etmeye mecbur olduğum bir sual vardır. Ora­da yeşil bir su akar. İşte şeriki refikimiz söylesin, bu yeşil suyun içine veznolunsa üçyüz dirhem bak r konsa beş dakika sonra o hırdavat çıkarılsa üç dör t misli ağırlığında bakır olur. O yeşil suda bakır mü-rekkebat ı vardır . O su akıyor, arz edebi ld im mi? Bu, kayden sabittir. Bunun imtiyazını bir Avrupal ı isti­yordu. Sayei Millet ve Devlette Rıza Paşanın ma-beyn Başkitabetinde bendeniz uğraştım, bunu ver­dirmedim. Allah müşahitt ir . Bakınız arz edeyim. Şim­di Toka t ' t a , Ergani 'de Selim Melhame, bank ile uyuş­tu, yani bank muamelesini y a p t . Bakırlar Halep ' ten İskenderun 'a , o radan Avrupa 'ya gönderilir. Asıl, ba-

kır, Toka t ' a geldikten sonra izabe olunarak bakır halini alır. F a k a t n im karışık. Avrupa 'ya gidiyor, o rada da izabe olunuyor. Sonra musaffa bir hale koyuyor­lar, dünya ve maf ihaya değil, İngiltere'ye bu musaffa bakırı satıyor. Eğer Aristidi Paşanın himmeti ve Mec­lisi Mebusanımızın ikdamiyle bu T o k a t Kalhanesine bir silindir konulur , Avrupaya kat ı lmayarak doğru­dan doğruya fabrikaya gelir o silindirden geçerse vicdanım üzerine elimi koyar, yemin ederim ki Mil­let ve Devlet lira ile dolar. Binaenaleyh, Aristidi Paşanın müsellem olan zekâsından, va tana hizmetin­den, evvelemirde bunu rica ederim ve buna da ka­rar vermeleri için M a k a m ı Riyaseti Celileye hemen ufacık bir şey takdim ederim. (Alk ş)

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Maksa­dı istizahtan bir şey hâsıl olmadı.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Na­zırı) — Yetmiş iki paranın tezyidine maha l yoktur ; o vakit bizim elimize bir şey geçmez.

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Hiç ol­mazsa yüz paraya iblağ edilmeli.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Bu, Nezarete ait bir meseledir.

VAR.TEKS E F E N D İ (Erzurum) — Bendeniz de o cihete dair söyleyeceğim. Aristidi Paşa Flazretle-riyle İb rah im Efendinin bu mücadelesi büyük bir şey­dir.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Bu bak ımdan Londra 'ya gönderir , sattırırız. Oradan da resmî fiyat pusulası gelir. K a ç derecededir bakırımız ve bizden de sorarlar. O r a d a adamımız vardır. Sefir bize bir telgraf çeker. Fa lan vakitte gönderdiğiniz bakıra bu­rada bak İdi, piyasası şudur, bunu veriyorlar der. Biz de burada bakarız . Dereceyi ne kadar tayin et­mişler. Çünkü biz biliriz. Eğer muvafık değilse deriz ki dikkat edin. Eğer orada Sefaret bunu muvafık görürse bir iki lira daha zam ettirebilirlerse ettirir­ler. Bunun fiyatı hakikisi budur der ve biz de veri­riz. Bütün çıkan bakırlar bize lazım olmaz, bize lazım olanları getir deriz.

V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Şimdi Erga­ni madenlerini bendeniz de gördüm. İkiyüz sene ev­vel bakır madenler i ne halde ise şimdi de o halde­dir. Yirmi sene evvel fennî bir şey or tada olduğu halde nasıl çalışıyorlarsa, şimdi de aynı halde çalı­şırlar. Paşa Hazret ler i diyor ki orada senede bir mil­yon okka bakır çıkıyor. Bu bir milyon okka bak n n parasını H ü k ü m e t alıyor. F a k a t bir milyon okka ba­kırın parasını aldığı gibi oradaki madeni daha zi-

TBMM KÜTÜPHANESİ

1 : 91 30 Mayıs 1325

yade mükemmelleşt i rmek için fennî ustalar kullan­mak , memur la r is t ihdam etmek lazım. Halbuki böy­le şeyler o rada asla yok. Öyle ki bir milyon okka bakır gidiyor Londra 'ya , ecnebi bundan fazla isti­fade ediyor, sonra bizden çıkan madeni bize satı­yorlar. Halbuki eğer H ü k ü m e t iki senede bir mil­yon, iki milyon okka bakırın fiyatın' sarf ile bir fabrika açmış olsa idi, o bakırlarımızı Avrupa 'ya göndererek satmaya mecbur olmazdık. Yalnız ba­kır madeni değil, diğer madenler de böyledir. Şimdi bendenizin bunları söylemekten maksadım, Hükü­met, bunun üzerine nazar ı dikkatini açsm, ahaliyi bizim madenlerimizi ecnebilere soydurmasın.

A B D Ü L A Z İ Z M E C D İ E F E N D İ (Karesi) — Mü­saade buyurun, İsmail Paşanın beyanatı arasında bir söz geçti ki son derecede ehemmiyetlidir. O da silin­dir meselesi. Bu babda olacak bütün himmet, yal-n z silindirden ibarettir. Ergani madenin gelen bakır­ları Toka t ' a getirilip, o rada izabe olunuyor, o radan külçe halinde Samsun 'a naklolunuyor. Diğer taraf­

tan İskenderun 'a iniyor. Demek ki, külçe hal inde olan bak rlar Avrupa 'ya gidiyor. Orada kablo ha­line getirilmek için ameliyatı yapılıyor, tekrar bize geliyor. Bu gidip gelmekten dolayı biz beş kuruşa aslını sattığımız bakırı sonra yirmi beş kuruşa alı­yoruz. Aradaki nakliye farkı bunlar bü tün ziyanla-rımızdır. Bu, nazarı dikkate al nacak olur ise, zan­nederim ki pek küllî bir istifade hâsıl olur.

R E İ S — Nazır tarafından olan izahatı kâfi görü­yor musunuz? (Kâfi sadalan) Bitti efendim.

A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Na­zırı) — Ben bu madenlerin H ü k ü m e t taraf ından ida­re olunması taraftarı değilim. Binaenaleyh H ü k ü m e ­te ne kadar nafi şeraitle teklif vâki olursa, erbabı­na verilmesi. Pek çok sernmyeye lüzumu vardır... Biz şimdi bunu yapamayız. İnşallah bu Meclisi Âli­ye de gelir yapacağımız şey burada da görülür.

İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — O n a ait mütalaat mı da başkaca beyan ederim.

V. — M Ü Z A K E R E E D İ L E N M E V A T (Devam)

2. — Bütçe haricinde kalan 1325 senesi Haziran ayı masarifi için mezuniyet verilmesine dair kanun lâyihası.

R E İ S — Hazi ran mesarifine dair Muvazene En­cümeninden gelen mazba ta la r var, onu okuyacağız. Onu tetkik edelim efendim.

Meclisi Mebusan Riyasetine Nisan ve Mayıs aylarına mahsus Muvakka t Büt­

çe K a n u n u müzakere edildiği zaman maaşat kısmı Hazi ran ayına da teşmil edilmiş, rüsum ve tekalifi mevzuanın da Mayıs ve Hazi ran ayları zarfında de­vamı istifasına mezuniyet verilmişti. Haz i ran mesa-rifi bütçe haricinde kaldığından şimdi de H ü k ü m e t âtideki maddei kanuniye ile bu rnesarif için mezuni-ye talep ediyor. «1325 senesi Haz i ran ayında hide-mat ı umumiyei Devletin ifası için Hazi ran mesarifi­ne mukabi l devair namına 136 milyon 975 bin 092 kuruş tahsisat verilmiştir. İşbu tahsisat, 1325 senesi muvazenei umumiyesinde devaire tahsis olunacak mebaliğden müddet itibariyle mahsup edilecektir.»

Aksamı mesarifin baz l a n için mevzu tahsisat mu­vazenei umumiyeye mevzu miktar ın t am bir aylığı­na muadil olmayıp, biraz fazladır. Bunun sebebi ev­vela inşaat ve tamirat gibi bazı mesarifin müh im ol­ması dolayısıyla kamilen bu aylar zarfında icra edil­mesidir. Şimdi fazla olarak vukubuîacak olan sarfi­yatın diğer aylarda telafi edileceği şüphesizdir. Sani­

yen, Harbiye Nezareti , Haz i ran masrafı olarak ta­lep edilen tahsisat muvazenei umumiyede muha r r e r miktar ın şehrisine nispetle 6 milyon küsur bin ku­ruş fazladır. Bunun sebebi, bütçede kadro harici zâbi tan muayyenat ı nısıf derecesinde mevzu olduğu halde, henüz teşkilât ve tensikat yapı lmamas ndan ve muvazenenin ademi tasdikinden dolayı t am ta­yin verilmekte olmasıdır. T o p h a n e tahsisatı şehriy-yesi de aynı sebepten dolayı biraz fazladır. Jandar­m a tahsisatına da muvazenei umumiyede o lmayan ve fakat J anda rma Tensikat Daireleri için tahsisine lü­z u m gösterilen beşyüz bin kuruş ithal edilmiştir. Bahriye tahsisatına, D o n a n m a manevra yapacağı ci­hetle, mesarifi nâriye olarak muvazenei umumiyede-ki miktar ın t amamı ithal olunmuş, transit reddiyatı dahi muvazenei umumiyeye dahil olan miktar ın cüzi-yetine mebnî t ahakkuka kıyasen 333 bin 334 kuruş fazlasıyla ithal edilmiştir. Dahil iye tahsisat na iskânı muhacir in masrafı olarak senevî bütçede dahil olan dokuz milyon 600 bin kuruştan mevsim münasebe­tiyle dokuz milyon 400 bin kuruşu, zaptiye tahsisa­tına da Polis Mektebi muhassesatının miktar ı senevi­si olan ikiyüz bin kuruş t amamen ithal edilmiştir.

Dahiliye Nezaret i taraf ından talep olunan mu­hacirin mesarifinin lüzum ve ehemmiyeti derkâr ve ha t ta bütçe müsai t olsa tahsisata daha bir iki misli z am etmek vücubu aşikâr ise de, bir seneye mahsus

— 3 2 7 ~

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325

olan dokuz milyon 600 bin kuruşun dokuz milyon 400 bin kuruşu bu ayda sarf edilemeyeceğinden, umu­mî bütçenin de Hazi ran nihayetine kadar ikmali memul idigünden, miktarı mezkûrdan dör tbuçuk mil­yon kuruşun tenziliyle bakisi için müsaade itası ten­sip edilmiş ve Dahiliye tahsisatı o suretle tashih olun­muştur .

Posta ve Telgraf Nezareti tahsisatında İstanbul ' daki binayı cedidin ikmali inşaatına muktazi mik­tar dahil olmadığından, umumî bütçeye ithal edilmiş olan meblağın muvakkat bütçeye de geçirilmesi mu­vafık görülerek, Nezareti mezkûre tahsisatı olan 2 936 501 kuruş, 3 296 495 kuruşa iblağ edilmiştir. İşte maddei kanuniyede bu tadilata nazaran tashih olunarak enzarı tasvibinize takdim olunur.

Maddei Kanuniye (Lâyiha) 1325 senesi Haziran ay nda hidematı umumiye -

nin ifası için Haziran mesarifine mukabi l devair na­mına yüz otuz iki milyon sekiz yüz otuz beş bin altı kuruş tahsisat verilmiştir. İşbu tahssat 1325 se­nesi muvazenei umumiyesinde devaire tahsis oluna­cak mebaliğden, müddet itibariyle mahsup edilecek­tir.

İşbu maddenin kabulünü arz ve teklif ederiz.

Muvazene Encümeni Mazbata Muharr i r i Zabıt Kâtibi

Selanik Mebusu Ankara Mebusu Mehmet Cavit Mahir Sait

Âzâ Âzâ Hallacyan Emrullah

Âzâ Âzâ Mehmet Ali Ahmet

Âzâ Âzâ Nafi Ruhi Elhaüdi

Âzâ Abdul lah

R E İ S — Encümen namına kim söyleyecek? (Ka­ibul, kabul sadaları) Kabu l ediyor musunuz? Kabul etmeyen varsa tayini esamiyle yapacağız.

Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Muvaze­nei umumiyede yoktur. Halbuki maddei kanuniyenin esası Haz i ran zarfında vukubulacak mesarife tahsis o lunan mebaliğden ibarettir. Bu suretle ileride Hazi­r an şehri zarfında sarfedilecek pa ra mahsup edilecek ki bu da teşvişi kuyudu mucip olacaktır. Onun için bendenize kalırsa, bu muvazenei umumiyeye vaktiyle ithal edilmemiş kalemler varsa, onlar İçin ayrıca bir tahsisat istenilmeli. Bir müddet itibariyle yalnız umu­mî bütçede ithal edilmiş kalemler için orada tahsisat vermeliyiz.

İ S M A İ L H A K K I BEY (Edirne) — Hangi ka­lemlerdir onlar, onları tasrih etsinler, aleP amyâ ol­maz.

Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Müfit Bey okur iken bendeniz dinledim, vardır. (Gürül tü) Elim­de yok ki söyleyeyim, kulağımda kaldı.

M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Sivas) — Janda rma Mektebi masrafı gösteriliyor. Bu gibi mekâtibi , ev­velemirde bir k a n u n a tevfikan yapmalı da, o mek­tebe ait masarif ondan sonra ihtiyar edilsin. Mama­fih mektebin vücudunu bilmiyoruz ki tasdik edelim, bunu da masraf tan çıkaralım.

REİS — Mektebin açıldığını okumadınız mı efen­dim? Her mektep açıldığı zaman kanunu yapılır.

M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Devamla) — Kava-nini sabıka cari ve muteber değil mi? Hükümet in Hazi ran için umumî bütçede dahil olan masarifin on ikide birini istiyordu yalnız bir kaç daire. Çün­kü ma lumu âliniz, senelik masraf bazı bir ay fazla, bazı bir ay eksik olur. Onun için bazı bir iki daire, s â b k ı n a atfen fazla koymuşlar. O, bütçede dahildir.

Buyurdukları J anda rma Mektebine gelince, malu­mu âlinizdir ki asayişin temin ve istikrarı için de-ğil, elbette milletin en müihm mektebidir . U m u m î bütçe gelinceye kadar beklemeye bir şey yoktur. Hü­kümet, bunda istical etmiş, umumî bütçe gelince, geldiği vakitte, o vakit böyle bir teklifte bulunma­mıştır. Bu teklife şimdi Hükümet lüzum görüyor. Bi­naenaleyh bu muvakka t bütçede okunanlar u m u m bütçeye geçecektir. Mademki geçecektir, şu halde onu Meclis henüz kabul etmediği için kabul ettik­ten sonra olacaktır . Binaenaleyh bu kalemin Hazi­ran masrafı için kabulü zarurî, yani böyle Haz i rana ait o lmak üzere kabulü zarurî görülmüştür.

REİS — J a n d a r m a Mektebi pek müstacel ve mü­himdir. Efendim, irâe olunan en mühim, en zarurî bir masraf var ise o da Janda rma Mektebinin mas­rafı, tahsisatıdır.

Tayini esami suretiyle reye arz edilecektir. Kabul edenler beyaz, kabul etmeyenler kırmızı rey atacak­lardır. İstihsali a raya başlıyoruz.

(Reyler toplandı)

R E İ S — Reyini istimal etmeyen var mı? (Yok sa­daları) Rey top lama muamelesi hi tam bulmuştur . Şim­di reylerin tasnifi yapılacaktır.

(Reylerin tasnifi yapıldı) R E İ S — Tasnifi â râ neticesini arz ediyorum : Efendim, bir muhalif reye karşı 134 rey ile ka­

bul edilmiştir.

TBMM KÜTÜPHANESİ

t ı 91 30 Mayıs 1325 C : 2

m. — E V R A K

Takrirler 1. — Edirne Mebusu Ahmet Talat Beyin; Adana

vukuatında mutazarrır olanlara iane itası hakkındaki takriri.

REİS — Takr i r i okutuyorum. (Takrir okundu) (1) R E İ S — Bir müta laa var mı?.. (İftiharla kabul

ederiz sadaları) Kabu l edilmiştir. 2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendinin; akçe

farklarının izalesi ve köşe sarraflarının ilgasına dair takriri.

R E İ S — Akçe farklarının izalesi köşe sarraf lığ--nın ilgası hakk ında Dok to r Dagavaryan Efendinin teklifi var efendim. (Encümene sadaları) Lâyiha En­cümenine, değil mi efendim? (Hay hay sadaları)

3. — Hums Mebusu Mustafa Efendinin; Vilâyet Nafia Mühendisi olarak istihdam edilen ve hiçbir hizmet ifa etmeyen İtalyan mühendisinin vazifesine nihayet verilmesine dair takriri.

R E İ S — Takr i r i okutuyorum.

Riyaseti Celileye

Trablusgarp Vilâyetinde bundan sekiz sene mu­kaddem müceddeden tahriri emlâk usulü mevkii icra­ya konulduğu sırada emlâk vergisiyle beraber maarif ve menafi hissesinin dahi istifasına başlanılması üze rine o vakit ten itibaren şehrî üç bin kuruş maaş la bir Nafia Mühendis i tayin olunarak, Vilâyette ne Naf ia İdaresi, ne de buna ait hiçbir muamele ve tarik ve­saire inşaat na müteall ik zerre kadar bir teşebbüs dahi olmadığı halde, bu maaş şimdiye kadar bey­hude yere sarf edilmektedir. Bütçe israfı kifayet et­miyor imiş gibi, bir de m e r h u m Recep Paşanın Vali vekâleti zamanında tuğla imali için elli sene müddet­le imtiyaz talep etmek üzere Trablus 'a gelen bir İtaî-yalının bu talebine Belediye ve Meclis İdarei Vilâ­yetle muvafaka t o lunmaması sebebiyle mezkûr İtal-yalının bu uğurda sarfını iddia ettiği mebaliği azi-meye mukabi l Sabık Vilâyet Mektupçusu Bekir Sa­mi Efendi vasıtasıyla kendisine bir müddet i ma lume zarfında nısfı Belediye ve nısfı diğeri Naf ia vari­dat ından olarak Mühendis namiyle şehrî kırk iki li­r a maaş tahsis edilmiş ve bu meblağ bu ana ka­dar mezkûr İ talyahya hiçbir hizmet mukabi l i olmaya­rak verilmekte bulunmuştur . Ha lbuk i Belediyenin za­ten bir Mühendisi ile bir Mühendis Muavini mevcut olup mücerre t Devri Sabıkın cümlei seyyiatından

(1) Takrir bulunamamıştır.

V A R İ D E (Devam)

İ olan bu israfatın bundan böyle dahi devamına ef­radı milletten hiçbirisi razı o lamayacağından vilayet­te Naf ıaya ait müessesat ve inşaat bilfiil vücuda ge­linceye kadar Naf ia Mühendis i maaşının acilen kat ' ı ve İtalya Mühendisine bu âna kadar verilen meba-liğin, müsebbiplerinden tazminiyle bâdemâ kendisi­ne bir şey verilmemesi hakkında Bab âli vasıtasiyle Vilâyete emir ita ettirilmesini talep eylerim.

21 Nisan 1325 H u m s Mebusu

Mustafa

R E İ S — Bu takriri nazarı müta laaya alanlar eli­ni kaldırsın... (Eller kalkar) Alındı efendim. Lâyiha Encümenine havale ediyorum.

4. — Bayazıt Mebusu Süleyman Sudi Efendinin Rusya ve İran hudutlarındaki askerlerimizin esbabı istirahalatlarının temin ve teçhizleri hakkındaki takriri.

R E İ S — Takr i r i okutuyorum.

Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Müstağnîi arz ve tavzih olduğu üzere hadimi saa­

det ve selâmet ve muhafızı va tan fatihi ikbâli üm­met mâbihi l iftiharımız olan askerlerdir. Bu sınıfı mukaddesin hizmetlerini takdire h immet ve terfihi hallerine dikkat levazımı ma'delet tendir . Halbuki Dördüncü Orduyu Osmanî mıntıkası dahilinde ve Rusya ve İ ran hudutlar ı üzerinde bulunup esbabı istirahatlerini gece gündüz terk, soğuk ve sıcak de­meyip vazifeleri uğrunda canlarını her bir mehleke-ye a tan evladı vatanın vaktiyle şilte, yağmurluk, el­bise, çamaşır ve çizmeleri veri lmemesinden ve kar­şılarındaki Rusya kıtaatının levazimiyle gayri mü­tenasip bir halde bu lunduğundan ve bahusus ekseri­ya barındıkları mahal ler emakini erairiyyeden m a d u d olmayıp, âdi ve Hıfzıssıhhaya gayet muz r bir mer­tebededir. Bunun yüzde doksandokuz mazarrat iyle nazarı teessüfle görülüyor. Bu cihet, askerlerimizi da ima m a h z u n ve bütün milleti di lhun ve birçok mehazir i intaç edebilir. Efradı askeriyemizi ve hu­dudun muhafazas ına m e m u r gazanferânı ümmet i ba­rındırabilmek ve hasma karşı iraei satvetle hariç­ten dahile geçecek eşkıya ve kaçakçı lara karşı ka­vanin dairesinde hâkimiyeti milliyeyi göstermek ve asayişi memleketi ve h u d u d u Osmaniyemizi lâyıkıyle muhafaza eylemek üzere yekdiğerine nazır bir iki ki lometre fasılalı tarassut kuleleri inşa ve levazımı mübremei askeriyenin vakit ve zamaniyle itasına vabestedir. Saniyen muayyenat ı askeriyye kıtalar ba-

— 329 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 M s 1325 C : 2

şmda verilmeyip beher gün her kı tadan iki üç nefer yaz kış beş altı saat ve daha ziyade mesafeyi ihtiyar ve envai türlü mezahim ve meşekkatle evrak celp etmekte ve bu yüzden da ima yolsuzluklar zuhura gelmekte, b i r takım sızıltı ve sadâide vukubuîmakta-dır. îdare i Meşrutai âdilede bâdemâ kabili tatbik o lmayan bu misillü hâlâta maha l ka lmamak için Rusya ve İ ran hudutlar ındaki askerlerimizin sânı H ü k ü m e t e münasip bir surette esbabı istirahatleri-nin temin ve teçhizi ve erzaklarının dahi kıtaat baş­larında müteahhi t ler tarafından verdirilmesi ve alay, t abur la rda miktar ı kâfi nakliye hayvanat ı bulundu­rulması vücubu derkâr idügünden icabı ifa buyurul-m a k üzere işbu takriri acizinin Heyeti Umumiyede kıraat ından sonra mercii aidine havale buyurulması arzolunur. Ferman. . .

12 Mar t 1325 Bayazıt Mebusu Süleyman Sudi

R E İ S — Harb iye Encümenine havalesini kabul edenler ellerini kaldırsın... (Eller kalkar) Kabu l ve havale olundu.

5. — Kudusü Şerif Mebusu Hafız Esseyid Efen­dinin, Bi'rüsseb kazasında halen mevcut olan teşkila­tın ikinci sınıf kaymakamlığa tahviline dair takriri.

R E İ S — Takr i r i okutuyorum.

H u z u r u Âlîi Riyasetpenahiye Kudüsü Şerifte 1316 seneyi maliyesine gelinceye

kadar Gazze Kazasına merbut bulunmuş olan ve sük-kânı kamilen haymenişin ve hali bedeviyette bulunan aşayiri U r b a n d a n ibaret olarak u m u r ve muamelat ı , U r b a n d a n müntehap yeni m ü d ü r vasıtasiyle Gazze Hükümet ince rüyet edilmekte iken, senei mezkûrede Mutasarr ıf Tevfik Beyin mezkûr Urbam yavaş yavaş bedeniyete alıştırmak lüzumundan bahisle gösterdiği müta laaya binaen birinci sınıfından Kaymakaml ık teş­kil edilen Bi'rüsseb, Kazasının muhtevi olduğu kabaili hamse efradı haraset ve ziraatten başka hiçbir işle iştigal e tmemekte ve âşâr ve â n a m rüsumundan iba­ret olan tekâlifi emiriyyelerini her sene kamilen Mal Sandığına tediye etmekte olmalarıyle, bunların me­darı iştigal olabilecek muamela t ı ancak arazi dava­ları olup, bu davalar ise fekki ir t ibattan evvel Gazze ' de yapıldığ ; gibi Bi'rüsseb Meclisi İdaresinde bida-yeten ve Kudüsü Şerif Meclisi İdaresinde istinafen rüyet edilmekte olmasıyla Bi'rüsseb Kazas ındaki me­murin , ekser vakitlerde iştigal edecek iş bulamadık­lar ından âdeta boş ka lmakta ve U r b a n ise kemali ra­ha t ve sükûnetle işlerine güçlerine devam ederek Hü-

kümeti işgale katiyyen yanaşmamak ta ve aralar ında tek tük münazaa t t ahaddüs ederse bu münazaa t ı beyinlerinde sulhen hal ve tesviye eylemekte bulun­duklar ına nazaran , o rada Kaymakaml ık teşkili bile lüzumsuz denilebilirdi. H a l böyle iken, geçen sene Meclisi İdarei Livanın karar ına bile istinat olunmak­sızın Kudüs Mutasarrıfl ığınca Bi'rüsseb muhit i lüzu­m u n d a n fazla bir surette izam ve mesele tecessüm ve bi r takım müta laa t ı vehmiyyesi indiyye serdedile-rek Bi'rüsseb merkezinde dör t bin beşyüz kuruş ma­a ş ! Mutasarrıf Muavinliği ve Bi'rüsseb dahilinde aha­liden Hâl i ve Hufeyr denilen mevkide üç bin kuruş maaşlı birinci sınıftan Kaymakaml ık ve yine sükkân-dan bütün bütün ârî Meliha mevkiinde bin beşyüz kuruş maaşlı Nah iye Müdür lüğü ve Muavinlik mer­kezlerinde Muhasebeci ve Tahr i ra t Müdür Muavin­liği vesaire gibi bir hayli memurluklar teşkiline ve Mutasarr ıf Muavinliğine bililtizam inhâ olunan Ku­düs Maarif M ü d ü r ü Abdülker im ve Hufeyr Kay­makamlığına Mektebi İdadi Müdürü Nail Beylerin terfii rütbeîeriyle beraber tayinlerine ve teşkilât için Hazinei Maliyeden yirmi beş bin lira sarfına İradei Seniye istihsal olunmuştur . Sureti marazaya nazaran ehemmiyetten büsbütün ârî olan Bi'rüsseb'in şu teş­kilâtı Maliyenin muzayaka i hâzırasına karşı Devle­tin lüzumsuz olarak senevî binlerce mebaliği ihti­yar etmesine sebebiyet vermiş olması şöyle dur­sun, ahaliye ve ne de H ü k ü m e t e zerre kadar bir fayda temin etmediğinden, şu teşkilatın kamilen il-gasıyla, o rada yalnız ikinci sınıftan Kaymakaml ık teşkil olunacak olur ise, çünkü muamela t ve mesa-lihi mevcudeyi ifaya bu sınıf Kaymakaml ık maazıya-detin kâfi ve vâfi bulunduğu cihetle, Hazinece ga­yet m ü h i m bir meblağ tasarruf edilmiş olacağın­dan ve bütçe elyevm Muvazene Encümeninde der­desti tetkik bulunduğundan, icabına bakı lmak üze­re işbu takririn Bütçe Encümenine havale buyurul­ması babında.

13 Mayıs 1325 Kudüsü Şerif Mebusu

Hafız Es - Saîd

A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmir) — Efendim bu mevzubahs olan mesele, teşkilatı sabıkaya aittir. Şim­di yeni Teşkilat Kanunnames ine göre bu teşkilatın ahkâmı taşrada tatbik edilecektir. Binaenaleyh teş­kilat icra o lunduktan sonra şikâyet varid ise, şikâyet olunan ahval vaki ise o vakit nazar ı i t ibare alınır. Şimdilik hıfzını teklif ederim.

S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Orada da bir Kay­makaml ık falan olursa kâfidir. (İşitilemedi)

TBMM KÜTÜPHANESİ

İ : 91 30 Mayı s 1325 C : 2

— 331 —

REİS — Müfit Bey tarafından vukıtbulan teklif veçhile, bunun hıfzı.

6. — Bolu Mebusu Mustafa Zeki Efendi ve rü-fekasının; arabaların duhul ve hurucunda belediyeler­ce ve hiçbir kanun ve nizamnameye müstenit olmayan Baç rüsununa dair takriri.

R E İ S — Takr i r i okutuyorum.

Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Mebusu bu lunduğumuz Bolu Sancağı fukarayı

zürrâı temini maişet ilcasiyle eyyamı sayfta İzmit ve Adapazar ı 'na kereste ve zahire nakletmeye mecbur ve muzta r olmalarıyla, her bir azimet ve avdetlerinde Baç Resmî namıyla muayyen bir akçe almadıkça ara­baların İzmit ve Adapazar ı Kasabalar ına duhul ve hurucuna müsaade edilmemektedir. Serbestîi ticaretin terviç ve temin edilmesi ve nafakalarını tedarike ça­lışan fukarayı zürrâ ın himaye olunması lazım ge­len şu zamanda Belediyelerce hiçbir kanun ve kaide­ye müstenit o lmayarak erbabı t icarete bir nevi vergi ve rüsum tarhı K a n u n u Esasimiz ahkâmına ve mük-tezayı hak ve adalete külliyyen muhaliftir . Mezkûr kasabalara mücavi r bulunan kura ahalisinden dahi bu resmin al ınmakta ve vermeyenlerin arabasıyla şehre girmekten m a h r u m kalmakta olduğu İzmit ' in Mihaliç, Gökçeviran , Çınarlı , Köse, Çiftlik ve diğer üç karye muhtar lar ı tarafından gönderilip, merbuten takdim kılınan mektup münderecat ından müsteban olduğundan, halkın bu gibi rüsunu gayri kanuniye ile izrar ve iz'âç edilmemesi için İzmit Mutasarrıfl ı­ğına emri katî ita o lunmak üzere Dahil iye Nezaret i Celilesine tebliği keyfiyet buyurulmasını arz ve te­menni eyleriz.

10 Mayıs 1325 Bolu Sancağı

Mustafa Zeki, Abdülvahap , Şerafettin Mehmet Recep

R E İ S — Nazar ı müta laaya alıyor musunuz bunu efendim?

Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Reis Bey­efendi! birkaç Vilâyetlerden böyle şikâyetler oluyor. Belediye Daireleri , geçen sene mevcut o lmayan vergi­leri ihdas ediyor. Onun için nazarı dikkate alalım da bunu bir kerre soralım.

A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, bu mesele İzmit Sancağına taallûk ediyor. Orada öteden beri Baç Resmi alırlar. Baç Resmi, İzmit ahalisi ta­rafından Meclisi Mebusana vuku bulan müracaa t t an da evvelce, anlaşıldığı üzere, İzmit 'e gelen araba­lardan hayvanat tan eşyadan yahut insandan hayvan

başına altmış pa radan yirmi paraya kadar . Bundan maksat ta, İzmit 'e isale olunan suyun her sene mec­rasının tathirine karşılık o lmak üzere, vaktiyle konul­muş bir resimdir. Faka t Belediyelerin ihtiyacatı art­makta olduğundan, sene be sene bunun miktar ı da tezyid edilmiştir. Mesela vaktiyle ikiyüz, üçyüz lira kadar bir irad temin ederken, bugün bin lira kadar bir irad temin ediyor. Ahiren, ilanı Meşrut iyet üze­rine köylülerden bazıları bu rüsunun ilgası için mü­racaat ettiler. Vâkıâ bu müracaa t İzmit Kasabas ı aha­lisinin su yollarını tamir için bu köylülerin ve diğer köylülerin para vermeleri muvafıkı ma 'dele t olamaz. Buna Meclis de muvafakat etmeyecektir, Dahi l iye Ne-zaretiyle derdesti muhaberedir . Ancak o para da defa­ten or tadan kaldırılırsa su yolunun tamiri m ü m k ü n olamayacağı gibi, Belediye de bunu misafiri sairesine kısmen karşılık tu t tuğundan o gibi mesarifi ifa ede­meyerek memleektin ümranı bir dereceye kadar muat­tal kalmış olacaktır. Binaenaleyh u m u m u hakkında müzakera t cereyan ediyor. Bunun hakkında da, u m u m devairi Belediye varidatı hakkında da bir usul, bir kanun tanzim edilmektedir. Dahil iye Nezaret ince ko­nuşuldu, o zamana kada r tehirini münas ip görürüm.

A B D Ü L V A H A P E F E N D İ (Bolu) — Bu takrir , na­zarı dikkate alınacak bir şeydir. İzmit kendisine göre varidat bulsun, arasın, Bolu ahalisinden su yolları için pa ra almasın. Bu, kanunî bir şey değildir.

A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmit) — H e m efendim, biz bu resimlerin ilgası için hemen Dahil iye Nezare­tine icrayı tebligat edemeyiz.

M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Bu gibi hilafı usûl resimleri Meclis nazarı dikkate alsın da ne ya­pacağını o vakit düşünürüz. Bu gibi resimlerin hilafı usûl ve kaide olduğunu öteden ber i biz de şey eder­dik. Nitekim bazıları lâğvedildi. Mamaf ih bunlar esa­sen bazı yerde, işte bu gibi su menfaat i , Belediye Dok­toru o lmayan mahal lerde Belediye D o k t o r u geçin­mek için b u gibi şeyler icat edilmiştir. Bu gibi şeyler mesuliyeti kanunîye tahtında olmadığından her halde bunun lağvı taraftarıyım. Ondan istizah olunmalı ; bu, K a n u n u Esasi ahkâmına da mugayirdir .

A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmit) — Şunu da ilâve edeyim ki efendim, şimdi İzmit ' te Belediye Dairesi vâkıâ oraya bir m e m u r ikâme etmiştir, fakat bundan evvelki gibi değil, ihtiyarî bir halde resim koymuş­lardır ki o m e m u r o rü sumu istifa eder. Kiminden is­tiyor, kiminden istemiyor. Denilen m a h z u r t amamen varid değildir. Esasen...

TBMM KÜTÜPHANESİ

i : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

R E İ S — Bu takriri nazarı müta laaya alanlar elini kaldırsın... (Eller kalkar) Alındı efendim ne yapaca­ğız? (Dahiliye Encümenine sadaları) Dahil iye En­cümenine havale edildi.

7. — Debre Mebusu Vasfı Beyin; Meclis mesaisin­de zevali saatin kabul edilmesine dair takriri.

R E İ S — Takrir i oku tuyorum : Riyaseti Celileye

Muamela t ı mun tazam olan devair ve- müessesatta istimalinde muhassenat ı mahsusası görülen zevâlî saa­tin Meclisimizce de kabuliyle kablezuhr iltizamı sa'y ve gayrete müsai t en kıymetli evkatın ziyâına maha l ka lmamak üzere bu hususta muhessenatı mücer rep bulunan sâlifüzzikr usulü müdavemet in tatbikine ka­rar verilmesini teklif eylerim.

Debre Mebusu Vasfi

REİS — Zevâlî saatin kabulü hakkında bir takrir. Nazar ı müta laaya a lmak isteyenler elini kaldırsın. (Gü­rültü, olmaz sadaları)

O S M A N F E V Z İ E F E N D İ (Erzincan) — N e kal­dırıyorsunuz elinizi? Olmaz, olmaz.

A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, tak­rir sahibi Vasfi Beyin maksadı , alaturka saati terkede-lim, zevâlî saat kullanalım değil. Şundan anladığımı arz edeyim. Zevâlî saatta devam için bir intizam var­dır diyor. Zevâlî saat, ma lumu âliniz, devam için ga­yet müsait t ir . Saat dokuzda mesela gelinirse, öğleye kadar çalışmak için müsai t bir zamandır . Ni tekim müessesatı ecnebiyenin ekserisinde bunlar kabul olu­nur, yalnız bizim devamımız hususunda bunu alalım diyor. Şimdi biz her gün saat üçte yoklama icra edi­yoruz, değil mi? Saatin üçü güneşin tu luuna nazaran hergün aynı zamanda aynı vakitte değildir. Faka t ala­franga saat dokuz dersek zevale nazaran o hergün aynı zamanda dokuzdur . Binaenaleyh bundaki inti­zam, tabiîdir, red etmekte bir mana yoktur. (Gürül tü)

M U S T A F A ÂSİM E F E N D İ (İstanbul) — Şimdi Müfi t Bey biraderimizin neticei izahat ve müteleat ı , Mebuslar , evkatı muayyenelerini anlamak üzere ala­franga saati kabul etmelidirler.

R E İ S — Alafranga demedi, zevâlî saat dedi. M U S T A F A Â S İ M E F E N D İ (Devamla) — Bura­

d a iki noktai nazar var efendim. Kendi saatimizle günün münas ip olan saatini tayin edemiyoruz. Bina­enaleyh zevâlî saate müracaa t edecekmişiz. Müfit Bey, bunun hakkında güzel izahat verdi. N e dedi? Zevâlî saate her vakit oniki vakti zevalde olur. Bina­enaleyh bu saat gruba tabi olmadığı cihetle, bizim

mikyasımız zevâlî o lduğuna nazaran kablezzevâl dör t saat evvel işe başlayalım dedik. Bunu kaide itt ihaz ederiz. Hergün sekizde deriz mesela öğleden dört saat evvel işe başlamış oluruz. Öğleden dört saat evvel başlamamızı temin etmek için. Bugün öğle beşe çey­rek kalarak olduğu cihetle sabahleyin ikiye çeyrek kalarak desek, bire çeyrek kalarak desek, ertesi günü öğleye dört saat kalmaz, mikyas bozulur. Biz b u mikyası tayin e tmek için her ne kadar Mebus dahi olmuş isek de saati zevâlî yapmadıkça, vakti bula­mayız. Bu, âdeta çoluk çocuğa verilecek bir mikyastır. Biz mun tazaman devamı arzu ettiğimiz halde zevâlî itibar edelim, g rubu itibar edelim, nısfulleyli i t ibar edelim vaktimizi, işimizi buluruz. İkinci derecede saatin zevâlî, grûbî olmasını bazı ezhan emri dînî zannediyor; katiyyen, bu, emri dînî değildir. Bu­nun din nazar ında hiçbir alış verişi yoktur.

İ S M A İ L B E Y (Gümülcine) — O senin vehmin, zanneden yok.

M U S T A F A Â S İ M E F E N D İ (Devamla) — Müfit Beyin izahatı veçhile saati grupta itibar etmekle ze­valde itibar etmenin farkı vardır . O fark nedir? A v a m zevâlî ölçemez, fakat grubu dağdaki çoban dahi ölçebi­lir. Âmmeye suhulet o lmak için bir zamanlar grubu mebdei saat ittihaz etmişlerdir, fakat sonra herkes hesâbâta muktedir olmadığı cihetle, büyük şehirlerde zevâlî mabde ' i t ibar etmişlerdir. Ancak düşünmeli ki bir kavme ît iyâdâtı kadîmesini yani asırlardan beri muhafaza edegeldiği îtiyâdâtı kadîmesini defaten tağyir ettirivermek o kadar kolay bir şey değildir. Ondan sonra, biz, bugün ıslahat için saati zevâlîyi kabulden başlamak, Devri Sâbîkta memur in in adam halinde göstermek için rütbei Bâlâ verme kabîlindendir. On­dan sonra rütbesini bulur; biz çalışmağa alışalım.

İLYAS S A M İ E F E N D İ (Muş) — Bu babda Mus­tafa Âsim Efendi izahatı kâfiye ve vâfiye verdi. On­dan sonra burada söz söylemeğe lüzum görmem. Lâkin böyle vakit lerde izaai vakt etmek münasip olamaz. Buyurduklar ı gibi din ile saatin, alafranga­nın alaturkanın hiçbir irtibatı yoktur.

İ S M A İ L H A K K I B E Y (Gümülcine) — Vardır , D in yok (Gürül tü) Kendikendinize iş ç ıkarmak ister­siniz.

İLYAS S A M İ E F E N D İ (Devamla) — Kerem edin, zaten bunu da izah edeceğim. M u h t a ç o lduğumuz derecatı saadet ve intizamın dereci nihayesine, gayri mütenâhî derecatına muhtaç iken, yalnız saat ile in­tizamı şey etmek katiyyen bizim için lüzumsuzdur ,

— 332 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

î : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

beyhudedir . Reye 'koyun, (Gürül tü , reye koyunuz sa­

daları)

K O Z M İ D İ E F E N D İ (İstanbul) — Müsaade bu­yurur iseniz bir ki söz de ben söyleyeyim. Mesela biz bir zaman çıra yakmak suretiyle odamızı tenvir ederdik. Tab i lambalar çıkınca bunu tetk ettik, gaz­yağı ile tenvir e tmek daha iyi 'idi. Faka t bunu anla­m a k için epeyi zahmet çektik. Neden? Çünkü eskiden alıştığımız bir âdet ten vaz geçecektik. Şimdi elektriğe kada r vasıl oluyoruz. Mesela seyrüsefer esnasında evvela araba ile giderken şimdi Şimendiferle kolaylık­la gidiyoruz. Saat meselesinde ehemmiyetli bir nokta vardır . Mustafa Âsim Efendi dediler ki grubu şemsi herkes görür. Vakt i zevali herkes anlayamaz. İşte vakti zevali herkese an laür bir saat kabul edersek daha metin bir esasa binaen vaktimizi tayin etmiş oluruz. Buyurdukları gibi, öğleden üç saat evvel Meclise gel­mek maksat o lduğu z a m a n yarın saat dokuzda Mec­lise gideceğiz derseniz, b u , m a l u m bir şey olur, fa­kat şimdi ne yapıyoruz? Bakınız bir iki ay müdde t zarfında birkaç kerre saatimizi değiştirdik. Saat beşte geldik, dört te geldik şimdi de saat üçte geliyoruz. Üç te geldiğimiz zaman tabiî saat idi. E, peki böyle lafzı değiştiği halde manası yine kalır ve herkesin zihnini teşviş eden bir sistemde ısrar edeceğimize, daha iyi değil mi ki maksada muvafık (Gürül tü) Mer­hamet buyurun, şimdi hakikaten bir kavmi alıştırmak lazım gelir. Siz ise o kavmin en ileri gelen seçkin­

lerisiniz. Mevlisi Mdbusan için yaparsınız, onlara d a emsal olursunuz. Bendeniz zanneder im kı bunu kabul ederken hiçbir mülahazai mania yoktur .

K A S I M E F E N D İ (Kayseri) — Hiç çabalama, yo­rulursun.

R E İ S — Efendim Zevali saati kabul edenler eli­ni kaldırsın... (Eller kalkar) (Gürül tüler) Ekseriyetle nazarı i t ibara alındı. (Alkış) (Ekseriyet yoktur sada­ları, şiddetli gürültüler)

Dinlemiyorsunuz efendim, bu verilen takririn na­zarı müta laya alınıp alınmaması.. . (Gürül tü) Müsaade buyurun bi t i lmedim sözümü nazarı müta laaya alınır­sa o vakit Encümene havale edeceğiz.

Şimdi tayini esami ile yapacağız. aKbu l edenler beyaz, etmeyenler kırmızı... Kabu l e tmiyoruz sadaları , imtidatlı gürültüler)

Dinleyiniz efendim... İ S M A İ L P A Ş A (Tokat) H e r işimiz bitti de bu

m u kaldı?

Ş E F İ K BEY (Karesi) — Bu mesele kabul olunursa, Meclisi Mebusan devam edemez (Gürül tü)

R E İ S — Dinleyiniz efendim.

(Şiddetli gürültüler) İnikada nihayet verilmiştir.

Hitamı Celse Saat : 10.00

— 3 3 3 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

Devre : I İçtima : 1 tnikad :91

Bütçe haricinde kalan 1325 senesi Haziran ayı mesarifi için mezuniyet verilmesine dair Kanunun Neticei arası.

(Kanun kabul olundu)

Reye iştirak edenler : 135 K a b u l edenler : 134 Rdededenler : 1

( K A B U L E D E N L E R )

A D A N A Ali Müfi t Bey

Cebelibereket Mehmet Raşi t Efendi

içel M a h m u t Bayram Efendi

Kozan Mura tyan H a m p a r s u m Efendi

Mersin Arif H ikme t Bey

A N K A R A Hac ı Mustafa Efendi Kas ım Efendi Ta la t Bey

Kayseri Hac ı Kas ım Efendi Ömer M ü m t a z Bey

Kırşehir Ali Rıza Efendi

Yozgat Edip Bey Hayru l l ah Efendi

A Y D I N Denizli

A h m e t M u h i p Efendi G a n i Bey

İzmir İs tepan Efendi Nes im Masliyah Efendi Pavli Karo ld i Efendi Seyyit Bey

Menteşe Halil Bey H a m z a Bey

Saruhan Sait Bey Sekip Bey

B A Ğ D A T Divaniye

Seyyit Mustafa Efendi Şevket Paşa

B E Y R U T Rıza Es - Sulh Bey Süleyman El - Bostani Efendi

Nablus A h m e t H a m m a ş Efendi

BİTLİS Arif Efendi

Siirt Abrürrezzak Efendi C E Z A İ R İ B A H R İ S E F İ T

Linini Mihalaki Efendi

Midilli Panayot Boston Efendi

Rodos Teoda r Kostantinidi Efendi

D İ Y A R I B E K İ R Ergani

İb rah im Efendi Mardin

Sait Bey Siverek

Nuret t in Bey

E D İ R N E Fa ik Bey Talâ t Bey

Gelibolu Narl ı Efendi

Gümülcine Fehmi Bey İsmail Efendi Mehmet Arif Bey

Kırkkilise Emrul lah Efendi

E R Z U R U M A h m e t Ziya Efendi Hacı Şevket Efendi Past ırmacıyan Karak ın Efendi Varteles Efendi

Bayazıt Süleyman Sudi Efendi

Erzincan Osman Fevzi Efendi

H A L E P Nafi Paşa Mustafa Efendi

Maraş Mehmet Şükrü Efendi

H Ü D A V E N D İ G Â R Bursa

Hafız A h m e t Efendi

Ertuğrul Mehmet Sadık Efendi Mehmet Sıtkı Efendi

Karahisarı Sahip Kâmil Efendi Rıza Paşa Salim Bey

İ S T A N B U L Ahmet Nesimi Bey

Hal lacyan Efendi Kostantinidi Efendi Mustafa Asım Efendi

İ Ş K O D R A Mur taza Bey

K A S T A M O N U Ahmet Şükrü Efendi İsmait Mahi r Efendi

Kengan Behçet Bey

İsparta Hacı Eşref Bey

Niğde Muhitt in Efendi

K O S O V A tpek

Hafız İb rah im Efendi Priştine

Sava Efendi Prizren

Şerif Efendi Yahya Bey

Üsküp Aleksandır Parliç Efendi Pavlof Efendi

Malatya Ahmet H a m i t Efendi Mehmet Tevfik Efendi

M A N A S T I R Dimitroviç Efendi Mehmet Vasıf Bey

M U S U L

Kerkük Salih Paşa

— 334 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2

Drama Rıza Bey

Siroz Dimitr i D imkos Efendi Hr is to Dalçef Efendi Mi tha t Şükrü Bey

SİVAS H ü s n ü Bey Mustafa Ziya Efendi

Amasya Cudi Bey

Karahisarı Şarki Ömer Fevzi Efendi

Tokad İsmail Paşa Mustafa Sabri Efendi

S U R İ Y E Hama

Abdüfmecit Zükravi Efendi

Havran Saadett in Efendi

Kerk Tevfik Efendi

Şam Mehmet Aclani Efendi Şefik El - Müeyyet

T R A B L U S G A R P Ferha t Efendi M a h m u t Naci Bey Sadık N Bey

Cebeligarbi Süleyman El - Baruni Efendi

Humus Mustafa Bin Kaddaf i Bey

T R A B Z O N Ali Nak i Bey M a h m u t Mazha r Bey Ma tyo Kofidi Efendi Mehmet E m i n Efendi

Gümüşhane

Hayr i Bey İb rah im Lütfi Paşa

Lazistan Ahmet Efendi

Y A N Y A Dimitri Kinkos Efendi Kos tan t in Sûrla Efendi

Ergiri Mamapu lo Efendi

Preveze H a m d i Bey

Y E M E N

Hudeyde Ali Şüveyd Efendi Seyyit Had i Rızk Efendi Tah i r Recep Efendi

San'a Hüseyin Bin Ali Efendi Mehmet Mukanhas Efendi Seyyit A h m e t Cenani Bey

A S İ R

Ali Bin Hasan Efendi

Şeyh Ahmet Bin

M u h a m m e t Müşeybiye

Efendi

B O L U Mustafa Zeki Bey

Canik A h m e t H a m d i Efendi Abdul lah Bey

Ç A T A L C A Dimitr i Zaferopulos

İ Z M İ T A h m e t Müfi t Bey

K A R E S İ Abdülaziz Mecdi Efendi Ali Gal ip Efendi İb rah im Vasfi Efendi Şefik Bey

M u h a r r e m Hasbi Efendi K U D U S Ü Ş E R İ F

Hafız Es - Sait Efendi R u h i El - Hal idi Bey M E D İ N E İ M Ü N E V V E R E Abdülkad i r Haş imi Efendi

U R F A Saffet Efendi

Z O R Hızır Lütfi Efendi

( K A B U L E T M E Y E N L E R )

Karahisarı Şarki Mustafa Efendi

— 335 —

TBMM KÜTÜPHANESİ

TBMM KÜTÜPHANESİ