ebus Zabıt Ceridesi - TBMM
-
Upload
khangminh22 -
Category
Documents
-
view
1 -
download
0
Transcript of ebus Zabıt Ceridesi - TBMM
CİLT : 4
ebus Zabıt Ceridesi
Doksanbirinci İnikad
30 Mayıs 1325 Cumartesi
M Ü N D E R E C A T
I. — Y O K L A M A
II. — Z A B T I SABIK H U L A S A S I
III . — E V R A K I V A R İ D E
Arzuhaller
1. — Kas tamonu vilâyeti ahalisinin mül
tezimlerden şikâyeti ve haklar ında âşâr yerine tahmis usulünün tatbiki hakkındak i arzuhalleri.
Mektuplar
1. — Fransız Par lamentosu Beynelmilel H a k e m Usulü Fırkasının, Osmanl ı Par lamentosunda d a b i r H a k e m Usulü Fırkası 'nın teşkil edilmesi ve teşekkül edecek b u fıkra temsilcilerinin Fransayı ziyaretlerine dair mektubu.
Takrirler
1. — Edirne Mebusu Ahmet Ta la t Bey'in; A d a n a vukuat ında mutazarr ı r olanlara iane itası hakkındaki takriri.
Sayfa
298
299
299
299
299
300
300
329
329
Sayfa
2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendinin; akçe farklarının izalesi ve köşe sarraflarının ilgasına dair takriri. 329
3. — H u m s Mebusu Mustafa Efendinin; Vilâyet Nafia Mühendisi olarak is t ihdam edilen ve hiç b i r hizmet ifa e t o i y e n İ talyan mühendisinin vazifesine nihayet verilmesine
dai r takrir i . 329 4. — Bay azıt Mebusu Süleyman Sudi
Efendinin; Rusya ve İran hudutlarımdaki askerlerimizin esbabı istirahatlarının temin ve teçhizleri hakkındaki takriri . 329:330
5. — Kudüsü Şerif Mebusu Hafız Eissey-yit Efendinin; B'rüsseb' kazasında halen mevcut olan teşkilatın ikinci sınıf kaymakamlığa tahviline da i r takriri . 330:331
6. — Bolu Mebusu Mustafa Zeki Efendi ve rüfekasının; arabalar ın duhul ve hurucunda belediyelerce ve hiç b i r kanun ve nizamnameye müstenit olmayan Baç rüsumuna
dair takrir i . 331:332 7. — Debre Mebusu Vafi Beyin; Meclis
mesaisinde zevali saatin kabul edilmesine dair takrir i , 332:333
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325
Sayfa Mazbatalar 300
1. — Aydın Sancağı mebusluğuna int ihap olunan Sıtkı Bey hakkında İnt ihap Encümeni mazbatas ı . 300
2. — Tütünden alınan Reftiye resminin ref ve ilgası hakkındaki müracaat lar ın , Muvazenei Umumiye K a n u n u n u n müzakeresinde dikkate al ınmak üzere, dosyasının iade edildiğine da i r Orman, Maadan ve Ziraat Encümeni mazbatası . 300:303
IV. — S U A L L E R V E İ S T İ Z A H L A R 317
317 İstizah ve cevapları 1. — İstanbul Mebusu Mustafa Asım
Efendi ve rüfekasının; sahaifi ma tbua t t a münakaşası yapılan Girit hakk ında istizah takriri. 317
Sayfa 2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efen
dinin; dokuz madde halinde tespit ettiği istizahına Orman , Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi P a ş a n ı n cevabı. 317:324
3. — Ergani Mebusu İbrahim Efendinin; Ergani bak ı r madenler i hakk ındak i istizahına; Orman , Maad in ve Ziraat Nazırı Aristadi Paşa 'nın cevabı. 324:327
V. — M Ü Z A K E R E E D İ L E N M E V A T 303,327
1. — Erkân , Ü m e r a ve zabıtanın tekaütleri için rütebi askeriyelerine göre tayin olunan sinleri müheyyan kanun lâyihası. 303:31C
2. — 'Bütçe har icinde ka lan 1325 senesi Hazi ran ayı masarifi İçin mezuniyet verilmesine dair k a n u n lâyihası. 327:329,334:335
BİRİNCİ CELSE
Bed'i Müzakerat
Saat : 3.30
REİS — Ahmet Rıza Beyefendi
KÂTİPLER — Ahmet Müfit Bey (İzmit), Seyyit Bey (İznûr)
REİS — Yoklama defterini imza etmiyenler varsa lütfen imza etsinler.
I. — Y O K L A M A
R E İ S — Yok lama yapılacaktır.
(Yoklama yapıldı)
R E İ S — Yoklama neticesini arz ediyorum.
269 Âzâdan 229 mevcut, 11'i namevcut , 23'ü me
zun ve memuriyet te ve altısı has ta bulunmuştur .
Namevcu t olanların Esamisi berveçhi âtidir : Birinci Şubeden : Müfit Bey (Yanya), Narl ı
Efendi (Gelibolu), Abdul lah Azmi Efendi (Kütahya), Saffet Paşa (Kütahya) ,
İkinci Şubeden : Şahin Naki Efendi (Görice) , Ubeydul lah Efendi (Aydın), İsmail Kemal Bey (Berat),
Üçüncü Şubeden : Mustafa Âsim Efendi (İstanbul) , Hayr i Bey (Niğde),
Dördüncü Şubeden : K o ç o Efendi (Manastır) , Beşinci Şubeden : Abdul lah Efendi (Trabzon). Şu hale nazaran ekseriyet hâsıldır, müzakereye
başlıyoruz. R E İ S — Zapt ı sabık hulasasını okutuyorum.
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
II . — Z A P T I SABIK H U L A S A S I
D O K S A N I N C I İ N İ K A T
28 Mayıs 1325 Perşembe
Birinci Celse
Reis A h m e t Rıza Beyefendinin taht ı riyasetlerinde inikat ederek, yapılan yoklama ile ekseriyetin mevcudiyeti tesbit edildi.
Zapt ı sabık hülasası kıraat ve kabu l olundu.
Mekkei Müker reme ve Cidde 'ye isale edilen su
mecrasına nazare t e tmek üzere izamı mukar re r M ü h .
Salim Efendiye verilecek maaş ı şehrî ve ha rc ı rah
hakkındaki kanun lâyihasının irsal kılındığına dair
Sadaret tezkiresi Muvazenei Maliye Encümenine ha
vale edildi.
Teşkilat ve tensikat dolayısıyla açıkta kalan memur in , hükkâm ve ketebeye dair kanun lâyihasının ikindi müzakeresi yapılarak dokuzuncu m a d d e (dahil) kabul edildi.
İkinci Celse 1325 senesi Muvazenei âdiye haricinde var idat ve
masarifi havi Fevkalâde Bütçe kanun lâyihası müzakere ve lâyihanın kanunlaşması kabul olundu.
İnikada nihayet verildi. Reis Kâ t i p
A h m e t Rıza Kares i Abdülaziz Mecdi
K â t i p İzmir Seyyit
R E İ S — Zaptı sabık hülasası hakkında bir mütalaa var mı? (Yok sadaları) Zabı t hülasası kabul olundu.
I I I . — E V R A K I V A R İ D E
Arzuhaller /. — Kastamonu vilâyeti ahalisinin mültezimler
den şikâyati ve haklarında aşar yerine tahmis usulünün tatbiki hakkındaki arzuhalleri.
R E İ S — Hülasa tan arzedeyim. Bu, Kas t amonu Vilâyet inden gönderil iyor birçok mühür le r le t emhi r edilmiş. Bunlar Âşâr mültezimlerinden şikâyet ederek Âşâr ın usulü Tahmise raptını istiyorlar. Bu evvelce Ruznameye kondu, müzakere edildi, ha led i lemedi . Rüfekayı k i ramdan birçokları, memleketler imizde kabili ta tbik değildir, binaenaleyh bu olamaz dediler. İsmai Mah i r Efendi bunu talep ediyor. Eğer kabul buyurulursa bunu Aşar Nizamnamesinin müzakeresine talik edelim veyahut hangi Vilâyet istiyorsa bu yolda bir karar veriniz.
 S İ M BEY (Mamuretülaziz) — Vilâyetlerde, malumdur ki, Mecallisi U m u m i y e var. Bunlar kendi Vilâyetlerinde eğer tasvip edip nazarı dikkate alırlarsa tatbikini isterler (Gürül tü)
R E İ S — Birer birer efendim. V A S I F E F E N D İ (Manastır) — M a l u m u Âlileridir
ki bu işin mevkiî icraya konması lâzımdır. Araz i ile sureti münasibede ve sureti lâyikada tahkik olunmasın a ve arazinin mesaha ve tahdit o lunarak kadas t ro usu lünün mevkiî tatbika konulmasına vabestedir. Herkesin arazisinin neden ibaret olduğu tahkik edil
sin. Çünkü arazi, kuvvei inbatiye itibariyle derecâtı muhtelif ey e tâbidir. Derecâtı mütefâvi tede olan ahvâl ve kıyemi arazi taayyüm etmezse, Tahmis meselesinde çok adaletsizlik olur. Bu caiz değildir. Şimdi karîben tahriri emlâk muamelesi mevkiî icraya konacak. U m u m Vüâyât ta arazi tahrir olunacak o tahrir esnasında güzel bir mesaha olunur . O n u n üzerine Tahmis muamelesi icra edilmelidir. Ahal inin bu bab-daki istidası müstelzimlerin tecavüzünden naşidir; ancak Tahmis usulündeki adaletsizlik, daha büyük mahzuru davet eder; bu, caiz değildir bu, o lamaz efendim.
REİS — Hulâsa nedir efendim.
V A S I F E F E N D İ (Devamla) - Âşâr ın iltizam suretiyle âdilâne cibayeti m ü m k ü n olduğu halde Tahmis usulünün tatbiki fevkalâde müşküldür . M a m a fih bugün öşür verecek mahsulün de ileride isabet-zede olması ihtimalinde ahali büyük müşkülâ ta duçar olur. Bu iş, duru drâz müzakere ve teemmüle muhtaçt ır . Binaenaleyh bunun müzakeresinin vakti âhare taliki lâzım efendim.
R E İ S — Efendim müzakeresinin vakti âha ra , yani Aşar Nizamnamesinin geldiği z a m a n a talikini arzu edenler elini kaldırsın... (Eller kalkar) Tal ik edildi efendim.
— 299 TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
Mektuplar /. — Fransız Parlamentosu Beynelmilel Hakem
Usulü Fırkasının, Osmanlı Parlamentosunda da bir Hakem Usulü Fırkasının teşkil edilmesini ve teşekkül edecek bu fırka temsilcilerinin Fransa'yı ziyaretlerine dair mektubu.
R E İ S — Paris ' ten Fransız Par lamentosu Beynelmilel H a k e m Usulü Fırkası taraf ından irsal olunan ka ra rnamenin tercümesini oku tuyorum.
Fransız Par lamentosu Beynelmilel H a k e m Usulü Fırkası , kendisiyle birleşmek üzere Dersaadet ' te dahi bir H a k e m Usulü Fırkasının teşekkül edeceği bir z a m a n d a Mehmet Aslan Beyin vukuu vefatından dolayı telehhüfâtı arnikasını beyan eyler. Müteveffa refikimizin teşebbüsü âdi cenâbânesinin neticesiz kalmayacağını ümi t eder ve ahvâlin müsaadesiyle bir Osmanlı Par lamentosunun ve Osmanlı H a k e m Fırkasının bir Heyetini Paris ' te kabul eylemek arzusunu tekrar tecdit eyler.
R E İ S — Bizim arzumuz üzerine Beynelmilel Sulh H a k e m Heyeti teşkilini Arslan Beye havale etmiş idik. O muameleyi Meclis de kabul etmişti. O, muhabere ediyordu. Bunun için refikimizin z iyamdan dolayı beyanı teessüf ediyorlar ve bunun netice - pe-zîr olmasını temenni ediyorlar. Bunu Süleyman Bos-tani Efendiye havale ettik, kendileri uğraşıyorlar. Bu işten dolayı Fransa ve İngiltere tarafından da davet vükubuldu. Buradan bir Heyet gidecek olursa fevkalade m e m n u n kalacaklarını bildirmişlerdir. Biz de Meclisin hi tamından sonra bu işe ka ra r verileceğini bildirdik. Bir ay sonra içinizden bir Heyet teşekkül eder, Londra ve Paris 'e gider. Arzu edenler varsa, isimlerini kaydettirsinler; tabiî, mesarifi kendilerine aittir. Orada fevkalâde hüsnü kabul görecekleri şüphesizdir.
V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Gayr i resmidir değil mi efendim?
R E İ S — Gayr i resmî efendim.
V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Bu fikri taşıyan adamlar toplanıyorlar, kendilerinin içinden bir heyet intihap edip gönderiyorlar.
R E İ S — Oradan da davet vuku buldu, gerek İngiltere Heyeti tarafından, gerek Fransa 'da Beynelmilel Sulh Heyeti tarafından.
V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Resmî mi, yoksa gayri resmî mi davet ediyorlar?
R E İ S — O heyetten bu heyete resmî bir davet; fakat gayri resmîdir tabiî.
Mazbatalar 1. — Aydın Sancağı Mebusluğuna intihap olunan
Sıtkı Bey hakkında İntihap Encümeni mazbatası. R E İ S — Aydın Sancağı Mebusu Sıtkı Beyin maz
batası var. Aynı zamanda hakkında yeni şikâyetler geldi, int ihap usulünce yapılmamış, diyorlar. Bu itibarla Encümene iade edeceğiz, tekrar tetkik etsin. (Encümene sadaları) Encümene iade edildi.
2. — Tütünden alınan Reftiye resminin ref ve ilgası hakkındaki müracaatların, Muvazenei Umumiye Kanununun müzakeresinde dikkate alınmak üzere, dosyasının iade edildiğine dair Orman, Maadin ve Ziraat Encümeni mazbatası.
R E İ S — Ziraat Encümeninden gelen bir mazbata var efendim, okutuyorum.
Riyaseti Celileye Trabzon , Samsun tü tün zürrâı taraf lar ından mü-
tekaddim müsted 'ayât ile Kavala Tüccârânı taraflarından Riyaseti Celileye keşide olunup havale bu-vurulan telgrafnamelerde İskenderiye ile Romanya , Sırbiye gibi memaliki ecnebiye ve bilâdı saireye sevk ve ihraç olunan tütünlerden istifa edilen Ref-tiye rüsumunun ref ve ilgası talep ve istida olunmaktadır. Encümenimizce icra kılınan tetebbuat ve mukaddema Reji Komiserinin celbiyle bil istizah arîz ve amîk cereyan eden müzakera t tan istintaç olunduğuna göre Reji Şirketinin teessüsünden evvel Memaliki Osmaniyede husule gelen onbeş, on yedi milyon kilo tü tünden resme tâbi olmıyan memaliki ecnebiyeye vedi, sekiz ve İskenderiye tarikiyle bilâdı Mısrivveye üç buçuk dört milyon raddesinde sevkiyat vuku bulup, mütebakisinin de dahili Memaliki Osmanivede sarf ve istihlâk edildiği, ol babda tutulan istatistiklerden ve Reji Komiserliği canibinden Encümenimize tevdi olunan resmî cerâvil münderecat ından müs-teban olmuş ve bilhesap İskenderiye'ye vuku bulan sevkiyat bilâdı Mısriyyenin ol zamanki istihlâkâti miktarına nazaran yüzde seksen nisbetinde Memaliki Osmaniye tütünlerine münhas ı r kaldığı anlaşılmıştır. Reji Şirketinin teessüsünden sonra ise Yunanistan 'da dahi tü tün zeriyatına teşebbüste pek cüzi bir miktarda Mısır istihlâkâtına iştirak ve seneden seneye hissolunamayacak derecede tezyidi sevkiyat edildiği rûnümâ iken, bi lâhara 3 M a r t 1883 ve 21 M a r t 1895 tarihlerinde Hidiviyeti Mısriyye ile Yunanistan Hükümet i beyninde münaki t mukavelenamelerin tütün i thalâtına ait ahkâmını tevsian 4 Hazi ran 1906 tarihinde akd ve teati edilen mukavelenameyi müey-
— 300 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
yid Hükümet i Mısriyye m e m u r u taraf ından Yunanistan Hariciye Nezaret ine gönderilen aynı tarihli Mektupta «Yunanista 'nın gümrük kordonuna tâbi memleketten mevru t tütünler usulen menşe Şahadetnameleri bu lunmak şartıyla Mısır 'a serbestçe ithal olunabileceği gibi, hîni ithalinde bunlara karşı Memaliki Osmaniye de dahil olduğu halde memaliki saireden mevrûd tütünlerden daha az müsaadekârâne hiçbir muamele icra edilmiyecektir. Hükümet i Mısriyyece müt tehaz 16 Hazi ran 1902 tarihli ka ra r mucibince beher kilo için vaz olunan iki kuruş resmî munzamının mukavelename ahkâmının müddet i devamınca Balkan H ü k û m â t ı mahsulâ t ından olan tütünlerden kemâfıssabık ahzü istîfa olunması mukar re rd i r» denilerek hidiviyetçe ithalatı ecnebiyeden olan tütünlerin beher kilosundan istîfa edilmekte olan yirmi kuruş, 16 Haz i r an 1902 tarihli karar mucibince yirmi iki kuruşa iblağ edilmiş ve yalnız Memaliki Osmaniye ile Yunanis tan ithalatı yirmi kuruş resme tâbi tu tulmuştur. i tha la t resmî ifasında Memaliki Osmaniye tüccârâniyle Yunanis tan tüccarları mazhar ı müsavatı kâmile olunca ve Osmanlı tütünlerinin beher
kilosunda Reji idaresinin istifa etmekte olduğu üç
kuruş Reftiye rüsumu hesaba katılınca meselâ Yunanistan 'da beş kuruş kıymeti hakikiyeyi haiz bir ki
lo tü tünün Mısır 'a i thalinde yirmibeş, Osmanlı tütünlerinin ise aynı fiatla alınan ve fakat üç kuruş
Reftive rüsumu inzimamiyle sekiz kuruşa baliğ olan bir kilosunun yirmi sekiz kuruşa iskenderiye G ü m r ü
günde mal olduğu ve kıymeti hakikiyesi beş kuruştan ibaret olan bir mahsulün yüzde altmış nisbetin-
de fahiş bir resme tâbi tu tulduğundan dolayı piyasada mümassilleriyle rekabete girişmek imkânı dere
cei istihalede kaldığı müsadifi nazarı dikkat olmuş
tur. Memaliki Osmaniyede b i lumum menatıkı zirai-yenin en müh im mahreçleri , Reji Şirketinin teessü
sünden akdem Odesa, İskenderiye olduğu gibi, sarfi
yatı dahiliyenin kısmı küllisi dahi Dersaadete mün
hasır gibi idi. Rejinin teşekküliyle tüccaranı saire
sarfiyatı dahiliyeden m a h r u m kalmış, Rusya Hükümeti ise dahilde yetiştirdiği tütünlerinin temini re
vacı için Osmanlı tütünler ine karşı vaz ettiği ağır ve
fahiş rüsum ile ithalatı menetmiş, Reftiye rüsumuna tâbi tutulan İskenderiye ve memaliki saireye vu
ku bulan sevkiyat dahi Yunanis tan ve Bulgaristan
Hükümet le r i mahsulât ının haizi serbesti olmasına
binaen günden güne tenezzüle yüztutup, 1312 tari
hine gelinceye kadar istihlâkâtı dört milyon kilo derecesinde bulunan Iskenderiyede üç buçuk milyon
tütün sarfına ihrazı muvaffakiyetle bir mevkii mümtaz işgal eden memaliki Osmaniye tütünleri elhale-
tühâzihî dokuz milyon raddesindeki sarfiyatı vesa
iki resmiye ile sabit bulunan Hıttai Mısriyyede, mü-
cerred haiz olduğu nefaset cihetiyle yalnız üç milyon
kilo sarfiyat temin edebilmiştir. Yevmen fiyevmina Yunanis tan ve Bulgaristan tütünlerinin ithalat ve sar
fiyatında görülen terakki memaliki Osmaniye sevki-
yatında tedenni ve tenakusu istilzam etmekte ve bu
halin devamı, pek yakın bir zamanda sevkivatın külliyyen inkıtainı mucip olacağını göstermektedir ki
istifa edilmekte olan Reftiye rüsumunun dahi bugün
temin etmekte olduğu menfaati Hazine seneden se
neye zail ve binaberin civariyet hasabivle tütünlerimizin en esaslı revaçgâhı olan Mısır, R o m a n y a ve
Sırbiye gibi meharici istihlâkiyenin mesdudivetivle
Osmanlı tü tün tacirleri ve esasen alâkadarı menfaa t ~>1an tütün zürrâı m a h r u m u menafi olacağında işti-
baha maha l y o k t u r Kavaid i iktisadive ile k^bib te-Mf olmayan ihracat rüsumunun serveti memlekete
ne elîm tesirat icra eylediği bit tecrübe sabit olun. maliki serbesti olan memaliki ecnebive mahsulât ının
»ünden güne mazhar ı revaç ve terakki olduğu da cavı tereddüt değildir. Gerçi Reftive rüsumundan
hâsıl olan yüz yirmi bin lira raddesindeki bir varidatın Hazinenin su zamanı zaruret inde terk ve feda
edilmesi vehlei ûlâda gayrî caiz gibi görülürse de. esbabı marûzadan nâşî varidatı mezkûre zaten zevale
mahkûm ve birkaç sene mürûr iyle külliyven m a d û m
olacağı bîirfiyabdır. Reftiye rüsumunun ref ve ilgası halinde işe, sarfiyatı dokuz milyona baliğ olan Mıt-
tai Mısriyye, üç milyon istihlakâtta bulunan Sırbiye ve buna muadi l bir nisbette arzı ihtiyaç eden R o
manya Hükümetler iyle Reftiye rüsumuna tâbi bulunduğundan dolayı sarfiyatı mahdu t ve ehemmiyetten âri görülen mevakii saireye vuku bulacak ihra
catımızın tezayüt ve tezâufiyle ziraatın tevessüsüne
hâsıl edeceği tesiri küllî ve bu yüzden husulü der-kâr olan varidat öşriyyeye zamîmeten arazi kıymet-
lerince görülecek asarı terakki ve bir hayatı cedîdeye
mazhar olacak muamela t ı ticariyenin temin edeceği
menfaati maddiye ve iktisadiye Reftiye rüsumunun
ilgasından mütevellit zayiatı maaziyadet in cebr ve
telâfi edeceği aşikârdır. Pek sathî bir hesap ile tezahür edecek hakayıktan olmak üzere Meclisi Âlinin
nazarı ihtisarına arz etmek isteriz ki bugün İsken
deriye'ye sevk edilmekte o lan üç milyon kilo tü tünün resmin ilgasiyle beraber beş milyona Romanya , Sır
biye ve mahall i saireye gönderi lmekte bulunan üç-
— 301 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
i : 91 30 Mayıs 1325
yüzelli bin kilonun dahi birinci senede iki milyon^ baliğ olacağı vârestei rayb ve gümandır . Şu zamar tam mevsimi ihracat olmak hasebiyle, mütalaatımı zın isabeti ilk altı ay zarfında maddeten tahakkuk edecektir. Bu hakikat t ezahür edince, üç dört milyon kiloya baliğ olacak ihracatı mütezayideden muamelatı ticariyede bittabi germiyet hâsıl ve senei âtiye ziraatinin ya on, onbeş bin dönüm arasında bir te-zayüt, veya tü tün fiyatlarından şâyânı nazar bir eseri terakki meşhud olacaktır ki alâ külli takdirin ya üç dört milyon kilo fazlai hâsılat veya bi lumum tütün mahsulât ının terakkîi fiatından istifa edilecek varidatı öşriyye otuz kırk bin lira derecesinde bir fark gösterecektir. Memaliki Osmaniye tütünlerinin haiz olduğu nefaset, memalik ve kıtaatı saire mahsulatına imkânı rekabet b ı rakmayacak derecede mümtaz olduğu cümlece malum ve müsellem olup, tütünlerimizin âlâ kısmı her tarafta sarfiyat nisbetinde defter fiatlarıvla satı lmakta ise de, elli milyon kilova baliğ olan mahsulât ın kısmı küllisini teşkil eden miktarının fiatları üç ilâ on kuruş kıymeti hakıkiyeyi haiz ve en ziyade harcı âlem bulunduğuna mebnî fîi hakikîsi on kuruşa kadar olan bu kabil tütünlerin üç kuruş bir resmî Reftiyeye tâbi tutularak sarfiyatın tahdidi gavrî caizdir. Bu nevi tütünlerin bilâ resm im-rarı halinde mevakıi mezkûre pazar ticaretinde mahsulatı ecnebiyyeye rekabeti karşısında bugün mâruzu tehlike bulunduğuna rağmen az zaman zarfında bundan otuz sene evvel olduğu gibi yalnız Osmanlı tütünleri satılacaktır. Binaenaleyh işbu Reftiye rüsumunun lüzumu ifası Encümenimizce bilittifak mukarrer ve müsellem ve Maliye Nezaret inden tanzim kılınan Muvazenei U m u m i ve K a n u n u n d a buna dair izahatı kâfiye münder ic bulunmadığından, Heyeti Celilei Mebusunca berayı tetkik Bütçe Encümenine mevdu kanunu mezkûrun hîni tetkikinde esbabı mucibevi havi işbu mazbatamızın dahi nazarı dikkate alınmak ve olveçhile icabı icra kılınmak üzere evrakı müte-ferrikasıyla m a a n Encümeni mezkûre havalesi Meclisi Âlii Mebusanın ârâyı şaibesine arz olunur.
Ziraat Encümeni Reisi Rıza
Kâ t ip Okunamadı
 z â
Dagavaryan
21 Mayıs 1325
Mazba ta Muharr i r i D r a m a Mebusu
Rıza
Âzâ Yusuf Naşit
Âzâ Okunamadı
ıÂzâ Nafi  z â
Tevfik
Âzâ Okunamadı
 z â Karak in
 z â M e h m e t Şevket
R E İ S — Bu mazba ta hakkında , Mazba ta Muharriri , hülâsa tan bir şey söylemek istiyor m u efendim?
R I Z A BEY (Ziraat En. M. M.) (Drama) — Arzu buyururlarsa izahat vereyim.
R E İ S — L ü z u m u n d a n ziyadesi var. S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Meclisimizin noktai
nazar ına çarpacak cihet, tevsii hayat ı ziraiye olduğundan, b u hususta Zi raa t Encümeninin tanzim ettiği mazba tada gösterdiği icraat tan dolayı fevkalade teşekkür ve kendi hesabıma olarak takdiratı hâlisâ-nemi takdim ederim. Memleketlerinde bugün tü tün yetişen rüfekayı kiram bilirler ki , Reftiye rüsumu için on beş seneden beri belki daha uzak senelerden bari ahali Hüküme te şikâyet ve resmin lağvini talep etmektedir. Bu cihet hiç infaz edilmemiştir. Çünkü 11 Temmuz ' a k a d a r Hükümet imiz önünde olan bir talimat haricinde ne imâli fikreder, ne kat ' iyyen düşünür, ne de bir şey meydana koyardı . Hep bunlar , durun bakal ım gibi b i r şey ile Reji ile yapılan mukaveleler, bilmem neler şimdiye k a d a r bunu akim bırakmıştır. Şimdiki halde tütün yetiştirmek hasebiyle müteârif olan Selanik, Edirne Vilâyetlerine müracaat olunsa, Evrak Kalemlerinde bu b a b d a mahfuz birçok evrak göreceksiniz. Bundan Hazinei Devlete bir istifade yok; çünkü Encümen, mazbatas ında söylüyor. Hazinei Devlete kat ender ka t 'bir meblağ daha inzimama vesile olacağını gösteriyor. Binaenaleyh rüfekayı k i r am b u n u fevkalâde gözeterek; çünkü hayatı memlekett ir , çünkü bütçemizi, bilmem nemizi tetkikte, kabulüne muz ta r kaldığımız bir nazariyedir. Bunu kabul ederek Reftiyenin bâdemâ lağvına teşebbüs olunmasını talep ederim.
K A S I M N U R İ E F E N D İ (Kayseri) — Her ne kadar tütün alıp sa tanlarda bir kayıt yoksa da, bu cihet, ahaliden çok tas ' îbât oluyor. Vâkıâ yüzde yirmi bedeline kadar mukar re r olursa, eğer b u n a müsaade olunursa, âşâr ciheti fevkalade terakki edecek, zira bazı yarler Sivas gibi yerlerde bir tar laya beşyüz, bin kuruş harcediyor . Hasılatı sebze olduğu ha lde beşyüz kazanamıyor . Eğer bir dönüm yere tütün eker d e iyice terbiye ederse, o kokulu nev'inden çıkarırsa üç bin, beş bin kuruş kazanıyor. Bununla beraber zamanı istipdatta memur in yüklerle mey-
— 302 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
danda oları ve satılan tütünleri o Reji tarafı ne ise onun efkârına muvafaka t ederek yani 'kavait ve şeraite riayet ederek ekilmiş olan tütünleri kuvvei cebriye ve müsellaıha ile yoldururlardı . Bu misillu haller, zannedersem şimdi d e caridir. O adam ise, o tarlanın icaresini bin kuruşa tutmuş, Bunları her halde Meclisi Âlinin ihtiyar etmesi mültezemdir .
V. — M Ü Z A K E R E
1. — Erkân, ümera ve zabıtanın tekaütleri için rütebi askeriyelerine göre tayin olunan sinleri mü-beyyin kanun lâyihası.
R E t S — Bugünkü ruznamei müzakeremizde Berriye ve Bahriye Zâbi tanının tahdidi sinleri müzakere edilecektir.
Harb iye Nazır ı Paşa Hazret lerine şifahen söyledim, zannederim gelecekler. Harb iye Nazırı «eğer fevkalade bir işim olmazsa gelirim» buyurdular .
Bahriye Nezareti taraf ından da Paşa Hazretleri gönderilmiştir. Tezkiresi bu rada ; lütfen okur musunuz?
Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Berrî ve Bahrî Ü m e r â ve Zâbi tanın tahdidi sin
leri hakkındaki levâyihi kanuniyenin müzakera t ı esnasında hazır bu lunmak üzere bugün saat üç raddelerinde Meclisi Âlîi Mebusana azimetim hakkında şeref vârid olan 27 Mayıs 1325 tarihli ve yetmiş dör t numaral ı tezkirei aliyei Riyasetpenahilerinin arî-zai cevabiyesidir.
Elyevm Donanmay ı Osmanînin hareketi mukar rer olup, K u m a n d a n ı bulunan Ferik Gambı r Paşa Hazretlerinin kablel k ıyam vesateti acizanemle huzuru hümayuna takdimi İradei Seniye iktizasından bulunduğu tarafı samii Sadaretpenahiden tebliğ buyu-rulmuş ve bu hizmetin ifasından sonra da Donanmayı Osmanînin kıyamına kadar tarafı âcizanemden naza-ret olunması um uru zaruriyeden bulunmuştur . Şu mecburiyet bugün Meclisi Mebusanda bizzat isbatı vücut etmek şerefini ihraza mani olduğu cihetle, Erkânı Harbiyei Bahriyye Reisi Mirliva Ras im Paşa tarafı âcizanemden vekâleten tayin ve izam kıl nmış olmakla, o lbabda emrü ferman Hazret i menlehül 'em-rindir.
30 Mayıs 1325 Bahriye Nazır ı
Arif Hikmet
R E İ S — Bahriye Encümeni Mazba ta Muharr i r i Fe rha t Efendi yok mu?
Ş E F İ K E L M Ü E Y Y E T BEY (Şam) — Müzakere edilecek mi efendim? (İzahat kâfi sadaları)
R E İ S — Muvazene Encümenine havalesini arzu edenler elini kaldırsın... Maliye Nazırını d a oraya celbederler, 'değil mi efendim? Reftiye rüsumunun kaldırılıp kaldırılmaması meselesi Maliye Nezaret ine aittir.
E D İ L E N M E V A T
M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bahriye Encümeni taraf ından izahat verildi. Bugün tevhit olunm a k üzere kalmıştı. Şimdi Harb iye Encümeni izahat
versin de iş bitsin.
R E İ S — Harb iye Encümeni Mazba ta Muharr i r i Ali Vasfi Bey burada yok mu?
A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Buradayım efendim. Efendim, tahdidi sin lâyihası tabiî ki müta laa buyuruldu.
Tahdid i sin, Erkân ve Ü m e r a ve Zabi tan gibi üç neviden ibaret o lmak üzere Rütebi Askeriyenin beherine tayin edilen hayat fasılalarından başka bir şey değil. Bilfarz, Mülâzımı Sânide, Mülâzımı Evvelde, Yüzbaşıda yukar ya doğru Kolağası , Binbaşı, Müşire kadar her bir rütbede ist ihdam edilen zatın azamî kaç yaşta bulunması lazım geleceğinden ibaret olduğu hususudur. Tahdidi Sin Nizamnamesi , Ordumuzda yeni kabul olunuyor. F a k a t bilcümle diğer devletlerin ordular ında mevcuttur ve ahkâmına fevkalade riayet ediliyor. Maahâzâ , Tahdid i Sin K a n u n n a m e si, Orduda ist ihdam edilen ve rütebi muhtelifeye ait olan zevatın sureti umumiyede malik olmaları icap eden hasailin heyeti mevcudesini teşkil edemez veyahut bu kanundan ibaret olamaz.
Bir zabiti veyahut bir âmiri veya erkânı askeriyeden bir zatı doğrudan doğruya ciheti askeriyede ist ihdam için hayatı maddiyesinden m â d â faaliyeti fik-riyesi de tabiî nazarı dikkate al ınmak lazımdır. Fakat bu, başka sahaya ve başka bir kanunnameye ait olduğu için burada yalnız sin noktai nazar ından Zabitan ve Ü m e r â ve Erkânı Askeriyenin lazım olmaları icap eden sıfat nazarı itibara alınmıştır.
Lâyihanın birinci sayfasında Ordumuzda kaç nevi zabitan bulunduğu ve umumiyet le Ordunun kadrosunu teşkil eden E r k â n ve Ü m e r a ve Zâbi tanın adedi hâzırı neden ibaret olduğu sarahaten gösterilmiştir. Orduyu Osmanîde sureti umumiyede elyevm iki türlü zabit teşkilâtı vardır . Biri Alaylı Zabi tan , diğeri Mektepli Zabi tandır . Alaylı Zâbi tanın adedi, elhaletühâzihi Mektepli Zâbi tanın adedinden ziyadedir. Maahaza ,
— 303 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
Alaylı Zabi tan amelî bir mektepten yetişmiş olmak itibariyle sureti umumiyede zabitlik edebilecek evsafı haiz bulunmalar ı dolayısıyla da ima ist ihdam olu-nagelmiş ve elhâletühâzihi içlerinde sahibi ehliyet ve is t ihdama layık bir çok zevat vardır. Zabi t denildiği vakit iki şey nazarı i t ibara alınmalıdır. Doğrudan doğruya şahsî bir hizmet edebilmek ve bir de izafeten madunlar ına karşı borçlu olduğu vazifeyi ifa edecek bir derecede bir haslete malik olmalıdır. Bu nedir? Bilfarz ş a h s n d a n bahsedelim.
Bendeniz, muharebede bulunurum, şecaat ve faaliyeti şahsiyemle hizmet ederim; bu, beni bir zabit olarak muharebede faaliyet ibraz etti diye takdir ettiremez. Bir Osmanlı evladı, bir asker olmak itibariyle mazhar ı takdirat edilebilir, fakat zabitten beklenilen, asıl, harpte değil, daha evvel muallimlik ve mürebbil ik sıfatıyla Ordu Mektebinde işgal edeceği mer tebe dahilinde küçük veyahut büyük mertebede hazır mektebindeki ameliyat ve nazariyat , oradaki faaliyet ve malik olduğu meziyyatından ibarettir.
Dairei um uru Hükümet te , askerlik bir tarafa bırakılacak olursa, bilfarz Maliyede veya Mülkiyede bir mafevk, madunlarına, ait olduğu meslekte ders vermek vazifesiyle mükellef değildir, idare eder, nezaret eder, teftiş eder, fakat hiçbir vakit arîz ve amîk mesleğine dair ders vermez. Lâkin askerlik böyle diğer bir zabit veyahut bir âmir veya Erkânı Askeriyeden biri, kendisinden kıdemsiz aynı rütbede veyahut doğrudan doğruya daha küçük rütbede olm a k üzere tâ nefere kadar bi lumum madunlar ının meslekî askerîye ait iktisap etmediği ma lumat ve iktidar müdde t i medîde zarfında ihzar edecek, onlara verecek bir haslete malik olmalıdır. Bunun için memur in i askeriyeyi gerek küçük rütbede olsun, gerek büyük rütbede olsun, hesap ederken sinleriyle beraber başka birtakım hasletleri de nazarı itibara alarak Alaylı Zabitanın iki muhtelif san'ata ait olduğu, okumak, yazmak bilenlerle bilmeyenlerden ibaret o lmak üzere, sonra mekteplerde doğrudan doğruya sınıf Zâbitânıyla bir de fünunu âliyei askeriyeyi ayrıca tahsil etmiş Erkânıharp Zâbi tân ve Ümerâsından ve Erkânından ibaret bulunduğunu, sonra, son zamanla rda da Erkânıharp ile sınıf Zâbitânının arasında olmak üzere bir namzet sıfatıyla Erkânıharp tahsilini görmüş, fakat mektebin imtihan programlarıyla kavânîni mahsusasından dolayı Erkânıharpliği ihraz edememiş yalnız m ü m t a z vazifelerle, hususî vazifelerle iştigâl edilmekte bu lunmuş olan bir kaç mümtaz sınıftan olduğunu âriz ve âmik lâyidaha beyan
ediyor. Mektepten yetişmek veyahut Alaydan yetişmek ihtimalleri bertaraf edilmek şartıyla tahdidi sin neden icap ediyor küçük rütbelerle büyük rütbeler yani Zabıtanı Askerîye tabiriyle Kolağasîya kadar olanlar veyahut daha açık söyleyeyim yayan yürüyen Zâbitân ile hayvan üzerinde vazifeyi askeriyelerini ifa etmekle mükellef bulunan Zâbi tândan ibaret o lmak üzere bilhassa iki devreyi nazarı müta laaya almak lâzımdır. (Piyada Mülazımı Sani ve Evvel, Yüzbaşı) rütbesinde bulunan Zâbitan, tabiî bunda bilhassa tekrar arz ed iyorum, Ordunun her yerde olduğu gibi ekseriyeti P iyade sınıfı teşkil eder. Piyade sınıfının, yayan bulunduklar ı için, tabiî vezaifî askeriyeleri bm-nisbe daha müşküldür .
Gerek talim - terbiyede, gerekse şimdiye kadar bakılmamış f îmâbâd tatbik edilecek olan kıtaatı cesîmlerin manevra lar ında veyahut öteden beri yaşamak ta bu lunduğumuz dairei iğtişâşât ve saireden dolayı tâkîbi eşkiya ve sairede küçük rü tbede b u l u n a ı zâbitânın vazifeleri daha ağır o lduğundan dolayı bilhassa bunların vücutça zinde ve tüvânâ bulunmalar ı hizmeti askeriyeleri, metalibi noktai nazarınca gayet sarihtir. Binaenaleyh bugün ellibeş yaşında veyahut altmış yaşında bir Mülâzımı Sani veyahut bir Yüzbaşıyı böyle ağır hizmetler içinde ist ihdam edecek olursak, zaten vücudu t ahammül edemez, durur . Fakat bizde gayet mûşikâfâne teftişler icra edilmediği için, herkes kendi bildiği gibi cüz'î, küllî vazifesini sıhhat ve afiyetle veyahut say derecesinde hareket ettiği ve neticesinde de ekseriyetle m e s u l olmadığı için sinlerin ziyadesi veyahut sıhhat ve afiyetleri noksanı nazarı i t ibara alınamıyor. Bundan dolayı, tabiî, menfaati şahsiye uğrunda menafiî umumiye birçok zamanlarda mutazar r ı r oluyordu. İşte bu mahzur lar ı bertaraf etmek, Ordunun Heyeti Ü m e r a ve Zâbi tân ve Erkânı Askeriyesini ezher cihet lâzım gelen evsaf ve mezâyâyı cami bulunmak icap eder. Bunun için işbu Tahdid i Sin K a n u n u tanzim edildi.
Elimize gelen lâyiha içerisinde vaz edilen sinlerle Encümenin tertip ettiği lâyihanın sinleri beyninde biraz fark görülecek. Encümen, Harb iye Nezaretinin Şûrayı Devletten geçerek Meclisi Mebusana gelen lâyihasında en küçük rütbeye binnisbe az bir miktar vaz edilmiş, sonra üçüncü bir m a d d e olm a k üzere her zabitin ait olduğu kıtaatı askeriyenin mafevkleri selâhiyetine tevdi edilmek üzere mesağ muamelesi bırakılmıştır. Çünkü maddenin manası gayet elâstikî olduğu için doğrudan doğruya kat 'iyetle bir m a d d e vaz'ı ile b u mübhemiyet ten veyahut gayri
— 304 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
kat ' iyyetten mütevelli t mehâzîr in önünü almak çaresini düşünmek daha ziyade tasvip edildi. Harbiye Encümenine esasen Harb iye Nezaret inden gelen lâyihanın içinde yalnız bir tereddüdü bertaraf ederek doğrudan doğruya iki üç maddeden ibaret olan bu lâyihayı kat ' î bir denge vaz 'etmekten başka bir tebeddülat, tadilât icra edilmemiştir. Bu Tahdid i Sin Kanunnamesin in tatbikiyle tabiî sinleri dolayısıyla birçok zâbit jmn gerek mektepler ve gerek alaylı olsun çıkarılması icap edecek ve b u çıkarılacak zâbitan, Tekaü t Kanunnames ine göre çıkacaktır. Onlara derecei kâfiyede, hat tâ beleğan mâbelag infak ve iaşelerine kâfi tekaüt maaşı verilerek kendilerinin refahı hâlleri temin edüecektir. Esk-i Tekaü t Nizamnamesi , u m u m u n m a l u m u olduğu üzere bilhassa küçük rütbedeki zâbitanın refahı nazarı i t ibara alınmaksızın tanzim edilmiştir. Binaenaleyh tahdidi sin meselesi meydana çıktığı zaman, gazetelerle neşriyet vuku bulduğu zaman bilhassa uzakta bulunan er ve zâbitan-larınca heyecan olmuş ve her taraftan Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine birçok müracaa t la r vuku bulmuştur .
Tekaüt Nizamnamesinin ne kadar müsait olarak çıkacağını bildiğimiz için o istidaların ekseri tavik edilerek yalnız tehir ile Tekaü t Nizamnamesinin meydânı kabule vaz'ı hal inde bu gibi telehhüfata lüzum kalmayacağı mülahazasıyla bir tarafa bırakılmıştır. Tahdidi Sin Kanunnames i gerek berrî olsun, gerek bahrî ı olsun, Ordunun noktai nazarından düşünülecek olursa, neticesi birdir. Binaenaleyh berrî ve bahrî iki muhtelif büyük sınıf için yapılacak Tahdidi Sin Kanunnamesinin aynı deracata ve aynı sin devrelerine malik olması elbette vahdeti muamele noktai nazarından daha ziyade musîptir . Bendeniz yalnız Harb iye Encümeninin meşgul olduğu Tahdid i Sin Kanunna -mesiyle teveggul ettim. Bahriye Kanunnamesin i tetkik etmedim. Bu babda Hasip Bey kardeşim icap eden malûmat ı verebilir. Doğrudan doğruya M a z b a t a Muharr i r i olan Ferha t Efendi de mütalaasını beyan edebüir.
Tahdid i Sin Nizamnamesinin kabulü behemehal şarttır. Zira bizde tekaütlüğün esasını teşkil eden mevaddan birisi, her memurini askeriyesinin sinnidir. Bunun için, Tahdid i Sin Kanunnamesine , fikrî âciz-ânemce ayrıca bir N izamname gibi bakılmaksızın doğrudan doğruya kanunnamenin bir faslı mahsusunu teşkil etmek üzere muamele yapılmalı. M a a h â z â Tekaüt Kanunnamesi , gelecek hafta içerisinde Meclise takdim edileceği için, bunun daha Meclisi Âyân- j
dan Makamı Sadarete gönderilecek ve aynı zamanda mevkii icraya konulacağı sureti kaf iyede bizce ma lûm bir şeydir. Yalnız, bunun nihayetine biz Tahdidi Sin Kanunnamesin i kaleme aldığımız zaman, tadil ettiğimiz zaman, yeni Tekaü t Nizamnamesi mevkii tatbika konduktan sonra Tahdid i Sin Nizamnamesinin de mevkii icraya konulması mülahazasıyla cereyan etti.
R E İ S — Bahriye tahdidi sinni hakkında, Ferha t Efendi! söyleyecek misiniz? Gal ip Efendi! siz mi söyleyeceksiniz?
A L İ G A L İ P E F E N D İ (Bahriye En. Na.) (Karesi) — Bahriye hakkında olan malûmat ımızı evvelce beyan ettik. Biz Bahriye tensîkine m e m u r bulunan G a m b ı l Paşanın Lâyihası üzerine Encümen, lâyihasını yaptı. Lâyihayı lütfederlerse, bu iş olur; olmazsa, (İşitilemedi)
R E İ S — En evvel Bahriyeye ait Tahdid i Sin Nizamnamesini müzakere edelim. Bahriye Nezaret inden gönderilen zat bekliyor, cevap verirler; o vakte kadar da Harbiye Nazırı gelirler. Bahriye tahdidi sinninin heyeti umumiyesi hakkında söz isteyen var mı?
M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bendeniz isterim. Şimdi Bahriyede kabul edilen sinlerle Ber-riyede kabul edilen sinler arasında bir tefavüt gösteriliyor. Bahriye Encümeni diyor ki, bu tefavütü biz u m u r u Bahriyemizin ıslâhı emrinde Gambı l Paşanın Lâyihası üzerine kabul ettik. Hakika ten iki sınıf asker arasında böyle bir tefavüte lüzum olup olmadığını Bahriye Nazır Vekili Paşa Hazret ler i izah etsinler de ona göre müzakere cereyan etsin, bir esası m ü h i m üzerine cereyan etmesin.
R E İ S — Lütfen izahat verir misiniz? R Â S İ M PAŞA (Bahriye Nazır Vekili) — Donan
manın bir hali faaliyet ve mükemmeliyet te bulunmsı bir takım malûlîn, müsin, iktidarsız, işe yaramaz olanları, her Hükümet t e olduğu gibi, her rütbeye göre bir sin tahdîdiyle, bunların tekaütleriyle, yerlerine evsafı matlubeyi haiz muktedi r Zâbitan ve Ü m e r â y a donanmayı tevdi etmekle olabilir.
Tahdid i sin meselesine gelince; meselâ bir Miralay, İngiltere, Rusya, İtalya Hükümet ler inde (55), Danimarka 'da (52), Fransa 'da (60), İspanya 'da (62) yaşında tekaüdü icra edilir. Rütebi muhtelifede bulunan diğer Zâbitan da, müdde t i hizmeti onlara nispet edilerek tekaütleri icra olunur. Biz de yani İdarei Bahriyede eğer altmış üzerine tekaüt edersek mevcut Miralaylarımızın yüzde kırkı, ellibeş üzerine icra edersek yüzde altmış sekizi, elli üzerine icra edersek yüz-
— 305 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
de yetmiş dokuzu tekaüt olmak lâzım gelir. Vesair bunların m a d u n u n d a bulunanların da daha ziyadesi tekaüt edilir. Çünkü bugün Bahriyede beşbin asker varsa (6500) de Zabit vardır. Faka t b u Zâbi tânın kısmı âzami mektepten yetişmiş Zâbi tân değildir. Ekserisi terki tezkere ederek öteden beriden yetişmiştir. Zâbi tânı Bahriye de şimdiye kadar terfii rütbe nizamnamesi o lmaması münasebetiyle, gerek Mektebi Bahriyeden, gerek Çarkçı Ameliyat Mektebinden neş'et eden Zâbi tânın bir kısmı süratle temayüz etmiş ve kısmı âzami da Mülâzım, Yüzbaşı ve Kolağalık rütbelerinin her birerlerinde onar sene, onbeşer sene kalmış, yani sinleri şu tahdidi sin nizamnamesi mucibince tekaüde müstehak bulunuyor.
Binaenaleyh Donanmamız sinini vetireden beri seyyar bulunmasından ve bugün hareket ederek denizde manevra icra edeceğinden, müret tebat ı bulunan Ü m e r â ve Zâbi tân tabiî, denizle ülfet ederek mesleklerinde kesbi rüsuh ve terakki edecekleri şüphesizdir. Binaenaleyh muhtacı olduğumuz Donanmayı tedarik etmek için senei âtiye fevkalade bütçesine rnebaliği külliyye ithal ettik. Onun tasdiki âliye iktiranında Avrupa 'ya derhal siparişinde bulunacağız. Halbuki bu donanmayı denizde idare etmek için muktedir , evsafı matlubeyi haiz Çarkçı, Kap tan yetiştirilinceye değin şu sin ile elde bulunan Ü m e r â ve Zâbi tânın kısmı âzami Gambı l Paşanın takririnde olduğu veçhile tekaüt olmaları lâzım gelir. Çünkü hem gemiyi, hem içerisindeki müret tebat ı idare etmekte mut laka tecrübesi sepketmiş, denizde gezen adamlara tevdi etmekle olur. Eğer m ü m k ü n olursa Bahriye Nezaret inin tensip edeceği miktar alacağız. D o n a n m a kadar Ü m e r â ve Güver te Zâbi tânından bazılarını müstesna tutmak lâzım gelir. Çünkü burada görülüyor ki Berriyye ve Bahriyye beyninde Sinde bir fark var. Halbuki Bahriye, harp edinceye kadar gemilerinde, kamaralar ında herbir şeyleriyle istirahat üzere bulunurlar . H a r p halinde birdenbire ne olursa olurlar. Bu babda Ber-riyyenin meşakkı seferiyesi daha çok. Yine her halde Encümenin yapmış olduğu şu tekaüt sinnini kabul ederiz, münasiptir ; çünkü onların bizden ziyade me-kakı seferiyeye mütehammil olmaları lâzımdır. Bir de bunları çıkarır isek, ileride Gedikli lerden ibaret bir takım zaten kalacak, bunların hiç lüzumu yok. Bunlar için tazminat m ı verilecek, ne olacak? O buraca yapılacak.
R I Z A P A Ş A (Karah i san Sahip) — K ü ç ü k Zabitler için otuz beş gösteriliyor. Burada otuz beşi mi kabul ediyorsunuz, yoksa olduğu gibi mi? K ü ç ü k Zâ
bitân için demin arz ettiğim gibi bir imt ihan şeysi olmadığından, on, onbeş sene (İşitilemedi)
M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bendeniz bu suali kâfi görürüm. Yani kendileri diyorlar ki Bahriyede meşak daha ziyade. Binaenaleyh Bahriyenin hizmeti, ancak hâli seferberîde olacak. Şu hâle nazaran Berriyye ile Bahriye arasında farka lüzum yok gibi çıkıyor, ifadelerinden bu anlaşılıyor. Maksa t bu değilse, izah etsinler.
A L İ V A S F İ E F E N D İ (Harbiye En. M. M. (Taşlıca) — Efendim, bu Harbiyenin ve Bahriyenin tahdidi sin kanunnameler i , evvelâ Harbiyeninki yazılmış, gelmiş, sonra Bahriye, Harbiyeden kopya etti, verdi, Harbiyeninki bize az geldi onun için (35) i (41) yaptık. Binaenaleyh bizim gerek büyük, gerek küçük rütbedeki Zâbi tân için koyduğumuz şeyler Bahriyece Paşa Hazret lerinin gösterdiği ihtiyaca daha ziyade tekabül ediyor. Bunun için, bu halde Harbiye Encümenin koymuş olduğu sinler, zannedersem Meclisi Umumîce daha ziyade muvafakat edilir.
H A B İ P B E Y (Bolu) — Şimdi eefndim, Bahriye Nezaretinin kabul etmek istediği kanun lâyihasını kabul edecek olursak pek büyük suiistimale kapı açılacaktır. Çünkü teklif mucibince Paşa Hazretleri de buyuruyor lar ki yalnız muh taç oldukları Zâbi tânı alabilecekler yani iyiliğine kanaat hâsıl ettiklerini alacaklar. Bugün hepimiz biliriz ki, erbabı namustan olan bir adam menfadan gelmiş, sürünüyor, el - etek öpüyor, her yere müracaa t ediyor. Fakat el 'an hiçbir yere geçemiyor. Sonra Devri Sabıkın ahlâksız bir adamı da bir yere giriyor, olduğu mevkide kalıyor. B u kabul edildiği z aman da, hiçbir zabit çıkaramayacaklar; kendinden büyük olan mafevklerine tavassutta bulunacak. Bunlar arasında namussuzu da, erbabı iktidardan olanları da hepsi de gidecekler. Bundan mâdâ , ailelerle gidip kendinden büyük ailelere tavassutta bulunacak. Bu suretle zâbitânın büsbütün şerefi askerîsi mahvolacak ve bu suretle mevkiini tahkim etmek için, herkes, birçok kapılar a ramağa mecbur olacak. Bunun için, bu tabiat daha bizden çıkmadı. Birisi gelip istirham ederse, peki bakarız veyahut bakıyoruz diyeceğiz. Bunun için Bahriye bundan kurtulacak. Bu sebepten dolayı kimseyi çıkaramayacak. Yaşı ilerlemiş olanlar, iktidarsız bulunanlar çıkarılmayacak; ancak bunlar, tecrübe, talim, imtihan neticesinde çıkarılabilir. Bu veçhile kat ' î olması sayesinde ciddî bir tensik yapılacaktır, yoksa kat ' iyyen yapamazlar . Buyuruyorlar ki Bahriyede istirahat daha ziyadedir. Hakikaten de öyledir. Bugün Avrupa 'da , Fransa 'da
— 306 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
bile Bahriye Zâbitânını hiç ayırmamışlar . Yüzbaşılara kadar (53) yaş kabul edilmiş. Yüzbaşıların haddi gayesi bizde (41) dir. Bahriyede (46). (41) yaş pekâlâ tabiîdir. Binaenaleyh Harbiye Encümeninin tetkik ettiğini kabul etmelisiniz.
M E H M E T H A M D İ BEY (Antalya) — Bendeniz de H a b i p Beyin ve Mustafa Arif Beyin izahatına nazaran Bahriye Zabitanının sinleri daha ileride bulunabi lmek münasip olacak. Şu halde Bahriye Encümeninin tensibatı değil, Harb iye Encümeninin tensibi Bahriyeye daha muvafık olduğu anlaşıl yor. Mademki (41) de pek de azdır, tezyid etmek daha münasip olur. Bendeniz de bunu arz ediyorum.
R I Z A PAŞA (Karahisarı Sahip) — Askerliğe vukufum o lmamak itibariyle, bu cihet hakkında söz söylemeyeceğim; lâkin gerek Berriye ve gerek Bah-riyye Ümeray ı Askeriyeden bazılarıyla cereyan eden müzakere neticesinde Berriyede küçük zabitanlar ta yüzbaşıya kadar en ziyade meşakkı seferiyede bulundukları için maddeten, manen , birincisi vücutça, ikincisi de bunların m a a ş l a r , muhassasat lar ı az olmak hasebiyle manen maişet noktai nazar ından düşünceleri olması hasebiyle bunların vücudu daha ziyade düşüyordu, diğer küçük zabitlerden. Bunun için küçük zabitin daha az sinde iken tekaüt edilmeleri icap ediyor. Meselâ Binbaşı Yüzbaş ıdan sonra gerek seferber halinde ve gerek sair ahvalde da ima hayvana binmektik hakkını haiz olduğu için, diğeri gibi maşiyen gitmediğinden dolayı vücutça olan kuvveti az bulunur. İkincisi, maişet noktai nazar ından da Yüzbaşıdan sonra muhassasat ı tezayüt ettiği için kuvvei ma-neviyesi de düşünceleri de kısmen kendi memuriyeti hususunda münhası r kal yor. Bunun için baştan yukar ıya tedricen büyüdükçe hem işleri görülür, hem de meşakkı seferiyeleri azalıyor. Cenerallere gelince her ne kadar en büyük sinne müsaade edilmiş ise, mamaf ih bunlar da o sinne vasıl oluncaya kadar tecrübeleri pek ziyade olması hasebiyle, bir iş zuhurunda refakatinde bulunacak sair Ü m e r a ve Erkânıharplerin reyleri m u n z a m olarak bunun tecrübesiyle beraber gayet muvafık bir iş husule gelecektir.
Bahriyeye gelince; Bahriye ciheti meşakkı seferi-yeden gayet azadedir, da ima vücudu zindedir. Bundan dolayı Bahriyeliler Berriyelilerden daha az meşakkate maruzdur . Binaenaleyh meselâ Berriyede (42) kabul olunursa, Bahriyede mut laka bir iki sene fazla kabul olunmalı. Bu, akla, mant ığa da muvafıktır. Bunu böyle teklif ediyorum ki, Bahriyeliler Berriyelilerden mut laka iki sin fazla olmalı.
Ş E F İ K BEY (Karesi) — Efendim, bendenizin nazarı dikkat imi celp eden, Paşa Hazret lerinin bir ifadesi ki, tabiî, bir Devlet, hâkimiyeti milliyesini mahfuz bulundurmak için kuvvei berriyesini isîikmal ett irmeye nasıl muhtaç ise, hâkimiyeti bahriyesini temin için de kuvvei bahriyesini fünûnu haziranın te-kemmülâtıyla mebsuten mütenasip bir haddi kemale isal etmesi lazım gelir. Denizlerimizin, sevahilimizin vüs'atini nazarı dikkate alırsak, Bahriye Nezaretinin her halde bir takım tedabire müracaa t etmesi icabe-diyor. O tedabirin neticesi gösteriyor ki, birçok tecrübe görmüş Zabitan ve Ümeran ın vücuduna ihtiyaç hissettiriyor.
Bendeniz asker değil iken, bazı yakın zamanda zuhura gelen Bahriye Muharebeler ini az çok takip ettim. Muharebe i Bahriyenin Muharebe i Berriyeden daha fennî, daha muhlik bir halde olduğunu gördüm. Şu halde, efendim, Bahriye Nezareti bunu nazarı d ikkate almalı idi, kendi ihtiyacat hakikiyesini nazara alarak bir şey tayin etmeliydi. Şimdi Encümen, Gambı l Paşanın fikri üzerine bina etmiş; bunu bendeniz doğru görmem. Bütün düveli bahriyyenin üstünde bulunan, tabakai âliyesinde bulunan bir devletin, bahrî bir devletin hal ve ahvalini bizim ahvalimize tamamiyle tatbik etmek, bu, hiçbir bir vakit olamaz. Bu, hiçbir surette muvafıkı aklü hikmet olamaz ; zira biz, otuz sene zarfında Ümeray ı Bahriyemizi ve Zabitanımızı ne suretle yetiştirdik, bu cümlece malumdur . Bu tafsilatı zaide, milletin kalbini daha ziyade cer ihadar edecek bir takım şeylerden ibarettir.
Bunun için her halde tecrübekâr zabit yetiştirmek suretiyle bir mülk için öyle üç senede beş senede Bahriye için bir zabit yetişemez. Yalnız nazariyat , hiçbir vakit kifayet edemez. Bugün, gerek berrî, gerek bahrî zabitlik, ümeral k, nazarî ve amelî. Binaenaleyh, bunları , ihtiyacımızı nazara alalım da bu tahdidi sin meselesini ona tevfik edelim. İstical edersek sonra telafisi gayri kabil birçok zarar lara duçar oluruz. Bendeniz bunu gayet arîz amîk ve mütehassıslarının da malumat ı arnikasına müracaa t edilerek öyle bir şey yapılması reyindeyim.
M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) -/Trabzon) — Ha t t a iki encümen birleşmeli.
M E H M E T V E H B İ E F E N D İ (Konya) — Efendim, gerek şimdi, gerek evvelce söylendiği veçhile, bu meselede nazarı i t ibara alınacak cihet, bizim Bahriyede yüz tane zabit bize kâfi olacak olduğu halde beş bin alt yüz olmasıdır. Bugün İngiltere devleti, mesmu-atımıza nazaran altı yüz zırhlıya malik olduğu halde
— 307 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 M Î syıs 1325 C : 1
— 308 —
üç bin dör t yüz zabiti varmış. Bizim deryada zırhlımız az olduğu halde, zabitlerin adedi beş bin altı yüzdür, budur bizi buraya mecbur eden. O nazarı i t ibara alınacak, şimdi boş cihetinden bunlar çıkarılacak, sonra bakî kalanlar n imt ihana konup ta imt ihandan da bazıları seçmekle yine biz Bahriyemizde ihtiyaca muvafık zabit alırız. Bizde bugün iki yüz zabit kâfi ve vâfidir; halbuki beş bin altı yüz kadar var, bunun için, bu lazımdır.
Ş Ü K R Ü E F E N D İ (Kas tamonu) — Efendim, bur ada mazbatanın bazı meşkûk yerleri var mesela otuz beş yaşında tekaüt ediyorlar mülazımı, otuz beş yaşında a d a m tekaüt olunmaz. Bu, t a m a m kullan la-cak zamanıdır . Sonra tabur imamları ve alay eminleri, bunlar ı tekaüt yapıyorlar; bunlar da tabiî makul değil. Bunları tekaüt yapmalar ının sebebi de, anlaşıldığına göre, güya zabitleri azal tmak içindir. Halbuki böyle bizim kuvvei maliyemiz belli; İngiltere gibi değil. Böyle tekaüt yapmakla zabit azalmaz. Bunları, alelhusus, tensikatla azaltmalıy z. Böylece bunları tekaüt ederek, sonra bunların parası nereden verilecektir bunları düşünmeli. Herha lde Harbiye Encümeninin yapmış olduğu tadil pek muvafıktır. Gerek Harb iye Encümeninin, gerek her ikisi birden, Harbiye Encümeninin yapmış olduğu tadili kabul ederek çıkmalı işin içinden.
R E İ S — Ben arzu ediyordum ki Encümenden olm a y a n rüfekamız birer birer söylesin de, sonra Encümen tamamıyla cevap versin. Böyle kabul ediyor musunuz?
S A B R İ E F E N D İ (Bursa) — Efendim, refiki muhteremimizin beyanat ndan anlaşıldığı üzere, zabitanı bahriyede kuvvei bedeniyeden ziyade kuvvei fikriye lazım olduğu anlaşılıyor. Bunun için zabitanı bahriyenin sinlerinde haddi azamî ; Harb iye Zâbitanının sinlerinde olan haddi azamîden aşağı olmak şöyle dursun, herhalde ya müsavi olmak, veyahut daha ziyade bulunması lazımdır. Saniyen, zâbi tan meyanm-da tababet , kitabet, imamet vazifeleriyle mükellef bulunanlar , bunların herhalde hizmetlerindeki mesakı sair zâbi tan kadar olmadığ ndan, bunlara ayrı muamele edilmelidir. H e m bunlara ayrı muamele edilmek için başka noktai nazardan da muhakeme edilmek lazımdır. Bir kerre, bunlar ın terakkileri mahduttur . T a b u r kâtibi, alay kâtibi, alay emini bunların terakkileri yoktur.
R E İ S — Heyeti Umumiyes i hakkında. S A B R İ E F E N D İ (Devamla) — Tabi î , sonra ta
babet , imamet, bunların da terakkileri mahdut tur . Şu mahdudiyet ten onlara arız olacak zarar , hiç ol-
mazsa beynlerindeki haddi azaminin başka suretle muamele edilmesiyle telafi edilmelidir. Bunlar terakkiden mahrumdur . Sairleri kadar değil. Bunu teklif ediyorum.
R E İ S — Pekâlâ.
M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Efendim, şimdi her iki Nizamname, heyeti umumiyesi itibariyle tetkik edilirse görülür ki, gerek Bahriyye, gerek Berriye Encümenler i Miralay, Ferik ve Müşirler için aynı sinni kabul etmişler. Binbaşıya kadar olanlar aras ında altı ve onun fevkinde Mirl ivaya kadar olanlar için de bir, nihayet iki yaş fark var. Paşa Hazretlerinin izahat ndan anlaşılıyor ki, bu sinni Bahriyenin kabul etmesi, bir takım fazla zabitanı çıkarm a k t a n ibaret olur. Yoksa esas itibariyle Bahriyye ve Berriyyenin tevhidinde mazar ra t yok, belki menfaat vardır.
Şu hale nazaran bir kısım nâehil olanları çıkarm a k için tasfiyei rütebi askeriye meselesi de hizmet edebilecektir. Binaenaleyh iki, ayrı ayrı kanunu pek esassız bir şeyden dolayı tefrik etmek, müzakere etmek, sonra Bahriye Nezaret ine Vasfi Beyefendinin de buyurduğu gibi suiistimale vesile olabilecek bir kayıt ile müsaade vermekten ise, Berriyye hakkındaki kanunun ser levhas na «Bilumum Berrî ve Bahrî Ordu ve D o n a n m a y ı Osmanî hakkında Tahdid i Sin Nizamnamesidi r» diyerek tevhiden müzakere edersek, h e m mesele tesviye edilmiş, hem de, zannederim, Bahriyenin her iki surette olan maksadı hâsıl olur ve ayrıca Bahriyede suiistimal kapısı açılmamış olur. Zanneder im ki Paşa Hazretleri de buna muvafaka t ederler.
R E İ S — İhtilâf, yalnız sin hakkında oluyor, diğer maddeler i biz kabul edelim de...
M U S T A F A A R İ F BEY (Devamla) — Her iki n izamnamenin tevhiden müzakeresine karar verilmesini teklif ediyorum.
R E İ S — Zaten öyle yapıyoruz, tevhiden müzakere ediyoruz. Maddeler i ayrı ayrı okuyal m da, o halde ayrıca Encümene yollamayalım.
M U S T A F A A R İ F B E Y (Devamla) — Maruzat ım budur efendim, Encümene gitmesin, yalnız Berriyye hakkındaki Nizamnamenin bâlâsına yalnız Ordu denilmiş O r d u ve Donanmay ı Osmanî diyerek bir K a n u n yerine, iki kanunu or tadan çıkaralım.
R E İ S — Efendim, Encümen haricinde söz söyleyenler bitti; şimdi Encümen Reislerine söz veriy o r u m : Evvelâ Bahriyenin, sonra Berriyenin.
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) (Trabzon) — İdarei Sabıkanın, Hükümet i Sâb kanın en ziyade kahr ına uğrayanlardan biri de Bahriye Nezaretidir . U m u r u muamelat ı mücerret teşvişe uğratılmıştır. Bahriyede bir işe teşebbüs edilmek icap ederse, erkânı istibdadın karnını doyurmak icap ediyordu. Bundan dolayı Bahriyede bir şey yapılm yor. Mevcut sefaini Harbiye Haliç ' te kıçtan ka ra yapmalı idi. Manevra ve tatbikat ve ameliyat görmüyorlardı . Cümleten atalete m a h k u m edilir, tabiî, zabitanımız da atıl idiler. Şimdi nazariyat ameliyata tatbik edilmezse müsmir olmaz. Bunun için Bahriyenin tekemmül ve terakkiyatı genç vücuda ve faal d imağa malik zabi tanın vücuduna münhasırdır . Çünkü sefaini Bahriyenin idaresi mücerret fünunu bahriyeye mütevakkıftır. F ü n u n u bahriye ise teceddüt ve tahavvül etmektedir . K rk yaşına vasıl olduktan sonra zabitan teceddüt ve tahavvülâtı fenniyyeyi takip edemez. Onun için, kırk yaşında olan zabitlerin kırk yaşından ziyade de tekaüt edilmesi, tekemmülât ve terakkiyatı Bahriyemiz için büyük bir manidir . Bu noktai nazardan, Tahd id i Sin Nizamnamesinin kabulünü teklif ederim.
A L İ G A L İ P BEY (Bahriye En. Na.) (Karesi) — Efendim, buyuruyorlar ki, bunlar yalnız birinci derecede, bir kerre müsin olanları ayıracağız. İkinci derecede tahdidi sin, üçüncü derecede meşruhat ı zabitan var , onlar çıkacak. Dördüncü , imtihan. Bunu tasfiye edeceğiz; zira Bahriye Berriyye gibi değil. Mamafih arzu buyurulduğu halde, Berrî ile beraber olsun, fakat ziyade olmaya hacet yoktur.
M A H M U T M A Z H A R B E Y (Bahriye En. R.) (Trabzon) — Bahusus bunca paralar la ingiltere'den celp edilen Gambı l Paşa, tecrübesinden istifade edilmek için getirilmiş. Onun verdiği lâyiha ve gösterdiği mevad kabul edilmeyecek olursa, vücudundan ne istifade olunur? Bahriyemiz için bu Tahdid i Sin Nizamnamesi elzemdir, bunu tezyit etmek terakkisine man i olmak demektir .
R A S İ M P A Ş A (Bahriye Nazır Vekili) — G a m b 1 Paşanın vermiş olduğu takrirde arz ettiğim vaz' , ümera ve zabitanın yeni tedarik edilecek gemiler için müstesna olarak tahdidi sinden çıkarılmasını arzu ediyor. Yani bunlar müstesna olsun, yeni gemilere az zamanda zabit yetişmezse, bunun için Berrî, Bahrî sinler tevhit edilirse, yeni d o n a n m a için istisnanın lüzumu kalmaz.
İ S M A İ L B E Y (Debre) — Şu halde bir itiraz kalmadı .
M A H M U T M A Z H A R BEY (Bahriye En. R.) (Trabzon) — Mamaf ih eimmeyi bu Nizamnameden çıkarmalı .
H A B İ P B E Y (Bolu) — Öteden beri bizde bir tabiat var ki, başkasından aldığım z şeyi kendi mal ımız gibi aleme gösteririz. Sonra ondan bir takım kusur zuhur ettiği zaman da, birçok meseleye temas etmeyecek surette müdafaaya kalkışırız. İşte bu cümleden birisi de bu Bahriyenin Tahdid i Sin K a n u n lâyiha-sıdır. Şefik Beyefendi buyurdular ki, bu hususta Avrupa devletleri mertebesine varamayız , onları bize tatbik edemezler. Çok doğrudur, evvela Bahriye Nezareti, böyle bir tahdidi sin görür görmez, tıpkısını bizde çıkaralım dedi. Harbiye Nezaret inden geleni okuyunuz, t amamen Bahriye tahdidi sin lâyihasının aynıdır. Gambı l Paşa gördü ki, mademki siz memleketin ihtiyacatını bu yolda d e f edeceksiniz, pekâlâ muvafıktır dedi. O adam safveti kalbinden dolayı bir lâyiha verdi, fakat bu lâyiha, pek çok suiistimale uğrayacak, o adam takdir edemiyordu. F a k a t bunu böyle yapt ı ; demek ki bu, Gambı l Paşanın teklifidir, bunu reddedelim değil, kat ' î yapmakla Gambı l Paşa daha ziyade memnun olacaktır. Diyecek ki Tür kiye ciddiyete doğru bir hatve atıyor, ilerliyor; bundan dolayı takdir edecek. Diyorlardı ki, bu iki Encümen tevhit edilsin, tevhitten sonra yapılmasın. Bu tevhide hacet yok; zaman gayet dar ve naziktir . Bunun tatbiki lazım. Bunun için, bunun tevhidini arzu ederseniz, evvela Harbiye Encümenininki yapıl-s n, sonra Bahriyeyi ne yaparsanız yapınız. Paşa Hazretleri, şeyleri muvafık görmemeli : İki Encümenin tevhit edilsin, yapılsın. Eğer bu otuz beş yaşlar kabul edilirse, pek ziyade eshabı iktidar da işin içinden çıkacak. Sonra buyurdunuz ki, efendi hazretleri , zabitan da ima genç olmalıdır. Vakıa doğrudur , eğer bundan böyle (41) yaşında da bir mülazım terfi etmezse, ne anlaşılacak? Y a cahildir, vevahut ahlâksızdır. Bu gibi adamın ç kıp gitmesi daha hayırlıdır. İktidarlı , namuslu olan a d a m her vakit terfi edecektir, onun için kapı açıktır. Yukar ı doğru da ima terfi edilebilir. Bundan maada , kanun bir defa yapılır, gelecek sefer Bahriyeyi ıslah için bir kanun daha yapılmaz. K a n u n , millet için âdet olmalı, âdet olmak için de kat ' î istifade için y a p ı l m a k Buna binaen tevhit edilmesi muvafıktır .
T A H Î R BEY (Bursa) — Bendeniz, Encümen âzasından bulunmakla beraber, bir iki noktadaki maruzatımı arz edeceğim. Gerek Berriyyenin ve gerek Bah-
— 309 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 M yıs 1325 C : 1
sefaini Osmaniyeye laz m olan miktar ın kâffesini dışarı b ı rakmak lazım gelirse, ileride alınacak sefain için bir takım zabi tana ihtiyaç hâsıl olacak. Sonra, bunlar için Tekaü t Sandığından pa ra vereceğiz; bunlar yine Millet Sandığından iaşe olunacaklar. Daha , onların arzu ettikleri mütefennin zabitan yetişmedi. Bahriye zabitanının mütefennin olması lüzumunda ihtilaf yok. F a k a t o mütefennin zabi tan yetişinceye kadar bunlar n içerisinde elbette işe yarayanlar vardır. Kabiliyeti olanlar, ist ihdam edilmeli, çıkarılmamalı . Berrî zabitanımız hakkında da böyle bunlar fazla m ü s a m a h a ister. Rüfekayı k i rama bunu arz ediyorum.
R E İ S — Efendim, aslen aras ında büyük fark yok. Tevhidi arzu edenler elini kaldırsın. (Eller kalkar) Ekseriyeti azime ile kabul olundu. Şimdi maddeleri müzakereye başlayacağız.
M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Yalnız Berriyye okunacak.
R E İ S — Encümen, istical karar ı verilmesini talep ediyor. İstical kabul edenler elini kaldırsın... (Eller kalkar) Kabu l olundu efendim.
S A S O N E F E N D İ (Bağdat) — Tekaü t Nizamnamesinden evvel bu N izamname tatbik edilecek mi, edilmeyecek mi?
R E İ S — Siz burada yok m u idiniz efendim? Bir haftaya kadar o da gelecek.
A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Baş tarafa Berrî ve Bahrî kelimeleri ilave edilecek.
Birinci M a d d e (Aslı) — Ordularda ve kıtaat ve mahalde bulunan erkân ve ümera ve zabi tandan sinleri maddei âtiyede muhar re r derecata vasıl olanları, ifayı hizmete muktedir olsalar dahi , rızalarına bakılmaksızın tekaüt edilecektir bu misullülerin tekrar istihdamları muvafakat lar ının husulüne mütevakkıftır.
Birinci M a d d e (Muaddeli) — Bilumum Orduyu Osmani erkân, ü m e r a ve zabi tanından sinleri maddei âtiyede muhar re r derecata vasıl olanlar ifayı hizmete muktedir olsalar dahi , r ızalarına bakılmaksızın tekaüt edileceklerdir. Bu misüllülar, hali seferberide Harbiye Nezaretinin göstereceği lüzum üzerine bulundukları rütbenin seferî muhassasatıyla istihdam olunurlar.
A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, bur ada b i lumum Orduyu Osmanî deniyor, Ordu ve Don a n m a .denilecek.
R E İ S — Tash ih olunacak. M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Bilumum
Berrî ve Bahrî E r k â n ve Ü m e r â ve Zabi tan Osmaniye, denilmeli.
riyenin tahdit ettiği sinler bir olmalı, fikrim şu merkezdedir : Berriyye ne tahdit etmiş ise, Bahriye de öyle olmalıdır, ben bu fikirdeyim, bu böyle. İkincisi, Encümende edilen tetkikatta kabul ettiğimiz rakamlardan yalnız ikisi üçü hakkındaki fikrimi arz edeceğim, yalnız o nok tada Encümene muhalifim.
REİS — Maddelere girmeyiniz. T A H İ R BEY (Devamla) — Maddelerde yalnız
bir sin hakkında söyleyeceğim; başka hiçbir nokta yok, eğer müsaade buyurursan z.
REİS — Maddelere geçtiğimizde söylersiniz. T A H İ R BEY (Devamla) — Peki. REİS — Efendim, refiklerimizden bazıları tara
fından kabul olunan tevhit meselesini Bahriye Nezareti tarafından Paşa Hazretleri de kabul ediyor, bunu reye koyacağım. Eğer kabul ediyorsanız... (Hepimiz kabul ederiz sadaları)
Ö M E R F E V Z İ E F E N D İ (Bursa) — Tevhit olunmaması için söz söyleyeceğiz, Paşa Hazretleri de buyurdular , bazı rüfekayı k i ram tarafından da anladılar ki Erkânı Bahriyenin, Zabi tanı Bahriyyenin tasfiyesi Erkân ' Berriyyenin tasfiyesine muvafık tutulamaz. Çünkü Bahrî olan zabitanımızın ne mekteplileri, ne alaylıları, hiç ameliyat görmemişlerdir. Ameliyat görmemek noktasından bunlar müsavidir; fakat bazı rüfekayı kiramın buyurduklar ı gibi ânı vahitte İngiltere Bahriyesi ayar ında tutamayız. Sonra, bunların içerisinde birtak m gedikli zabitan var, bunlar- ne mektepten yetişme ne ameliyatı bahriyeden yetişme birtakım adamlardır . Zabi t yapılan bu birtakım adamlar , diğer zâbitânın kavaidine tatbik edilmemeli çünkü bunlara ne mektepli zabit denilebilir, ne de alaylı. Bunlar, başka bir suret ile çıkarılmalı, diğerlerine tatbik edilmemeli. Sonra Gambı l Paşan n bir talebi var ki, bazı çıkacak zabitan içerisinde işe yarayacaklar çıkarı lmak lazım gelince, bunlar bizim ihtiyacatımıza bırakılsın denilmiş. Demek ki, zabitan Bahriyemizin içinde öyle müsin olanları da çıkacak; bunlar meyanında baz tecrübedide, kârâşina, işe yara r zabitan var. Tahdidi Sin Nizamnamesi mucibince bunları çıkaracağız. Bunların tahdidi sinninde herhalde bir miktar daha m ü s a m a h a etmek zaruretinde-yiz. Gayr i kat ' î , m ü p h e m bir sözle onun ihtiyarına bırakırsak, suiistimale maha l olur diyorlar, bu doğru. Suiistimale mahal b ı r akmamak için Berriyye zabita-nının fazla bir sin için bu tahdidi tevsi etmekliğimiz lazım. Berriyyede zabitan ile Bahriye olan zabitanı müsavi tu tmak katiyyen muvafık o lamaz; bu bir kerre düşünülsün. Sonra, bugünkü günde mevcut olan
TBMM KÜTÜPHANESİ
I : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
R E Î S — Evet öyle denilecek. M U S T A F A A R İ F BEY (Kırkkilise) — Aşağısın
da «Harbiye» tabiri var efendim, «Harbiye ve Bahriyye Nezaretlerine» denmeli.
R E İ S — Zaten bir defa kabul olundu, bu gibi ufak şeyler tashih olunur.
T A H İ R BEY (Bursa) — Bendenizin arz etmek istediğim, T a b u r Kâtibi , Alay Emini , Kolağası. . .
R E Î S — O, ikinci maddede efendim; birinci madde hakkında söz söylemek isteyen var mı? (Yok yok) Birinci maddeyi kabul edenler elini kaldırsın. (Muaddeli, muaddel i sadalan) Tabi î muaddel i efendim. Muaddeli aynen kabul olundu efendim.
İkinci M a d d e (Aslı) — Erkân ve Ü m e r â ve Za-bitanın hizmet edecekleri azamî sin Mülazımı Evvel ve Sânî için (35) ve Yüzbaşı ve Yüzbaşı vekilleri için (40) ve Binbaşı ve Alay Emini ve Alay İmamı ve Kolağası ve Alay Kâtipleri için (55) ve K a y m a k a m l a r için (58) ve Miralaylar için (60) ve Mirlivalar için 62) ve birinci Ferik ve Fer ikan için (65) ve Müşiran için (68) dir.
ikinci M a d d e (Muaddeli) — Erkânı , Ü m e r a ve Zabi tanın hizmet edecekleri azami sin Mülazım Sa-ni ve Evvel için (41) Yüzbaşı Vekili ve Yüzbaşı ile Kâ t ip Muavinleri için (46) ve T a b u r Kât ib i , Alay Kâtibi, Kolağası , Alay Emini ve Binbaşı için (52) ve K a y m a k a m için (55) ve Mira lay için (58) ve Mirliva için (60) ve Ferik ve Birinci Ferik için (65) ve Müşiran için (68) dir.
R E İ S — Tahi r Bey söyleyecek. A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Bendeniz de
söz isterim.
T A H İ R BEY (Bursa) — Buradaki tahdidi sinde T a b u r Kât ibi , Alay Emini , Binbaşının (52) ve tekaüt edilmesine gönlüm kail olmuyor. Bunlar (54) yahut Hükümet t en geldiği gibi (55) olsun. Kolağası hakkında bu (52) yi kabul ederim, fakat T a b u r Kât ib i , Alay Emini , Alay Kât ibi , Binbaşının da bu sinde tekaüt edilmesi bence muvafık değildir. Müta l aam bundan ibarettir, başka da bir mü ta l aam yoktur .
A L İ V A S F İ BEY (Hafbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Efendim, Bahriye rütebi resmiyesine göre tertip edilecek.
R E İ S — Şimdi bu sin meselesi hakkında havlı söz alanlar var. Zanneder im ki bunları siz de tahdit edersiniz daha iyi olur. (Muvafık sadalan)
A H M E T M Ü F İ T BEY (izmit) — Bendeniz tadilât
için söyleyecektim, Mustafa Arif Bey'in ifadesi gibi.
Ö M E R F E V Z İ E F E N D İ (Bursa) — Sinlerin azlığından bahsedeceğim. Bunların bir miktar daha tezyidinde (Hayır sadalan) Kabu l olunmazsa başka çı kaçak zabitanın miktarını ihtiyacı bir kerre düşünmeliyiz, bunları nazarı i t ibara almalı bir nefer (45), (48) yaşma kadar hizmeti askeriyeye mütehammi l olursa (30, 35) yaşında Mülazım olan bir zat (50) yaşında nasıl çıkarılıyor. Sonra Kolağasıyla Binbaşının tevhit edilmesi Alay Eminleri , T a b u r Kâtipleri ve Muavinleri hakkında da hacet yok söz söylemeğe biraz daha tezyid olunsun. Bunu teklif ederim.
B E H Ç E T BEY (Kengiri) — Vazifeten gerek Yüzbaşılar gerek Mülazımlar birdir binaenaleyh bunların sinlerince fark gösterilmek lâzım gelmez. Meselâ bir Mülazım ata binmez, bir Yüzbaşı da ata binmez o da bir T a b u r a kumanda eder diğeri de. Bunların beyninde sinnen fark bulunması (İşitilemedi)
Ş E R E F BEY (Bolu) — Bendeniz de hilâfındayım. Hakika ten Mülâzımlar ile Yüzbaşı lar arasında fark yoktur, müsavidir . Onun için Mülâzımlar ın, Yüzbaşıların sinninin (46) ya iblağı taraftarıyız.
M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Mülâzımlar ın (45) yaşına kadar olmasını teklif edeceğim. Çünkü (45) yaşına kadar bir nefer arkasında çantası olduğu halde ifayı vazife etsin de, bir Mülâz ım ne için (41) yaşında tekaüt olsun?
R E İ S — Encümen cevap verir ona. Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Bendeniz
de Mustafa Efendi ile hemfikirim. Zira, peki, bize tevdi olunan Ahzı Asker K a n u n u n d a böyle bir sarahat vardır ki (45) yaşında amma, Müstahfaz olacak deniliyor. Mademki o zabit lerden ist ihdam edeceğiz, hiç olmazsa efraddan biri iki yaş daha ziyade olmalı efendim. Başka itirazım daha var. Bu Yüzbaşı Vekilini bendeniz anlayamadım, Mülâzımı Evvellerden olacak. O da, Mülazımı Evveller de daimî bir Yüzbaşı Vekîli olamaz. Yüzbaşıya gelinceye kadar onlara vekâlet edecek; onun için bunlar ın kaldırılmasını teklif ederim.
M U H İ T T İ N BEY (Niğde) — Bir zabit, tahtı muhakemeye alınırsa, beraati zamanına kadar geçecek müddet in müdde t i hayatiyei askeriyesinden tenzilini teklif ederim.
O S M A N F E V Z İ E F E N D İ (Erzincan) — T a b u r imamlar ı hakkında söz söyleyecektim, izah buyurdular.
S A İ T E F E N D İ (Mardin) — H e m e n birçok zabitanı çıkarırsak, bu içindekileri kamilen çıkaracak olursak, sonra ne yapacağız? Onun için, üç kısım yapılma-
— 311 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
sı taraftarıyım bendeniz. Mülâzım, Yüzbaşılar bir, Binbaşı Kaymakamla r da bir, Liva ve Müşire kadar d a bir bu suretle üç kısım olarak tahdit edilmeli.
A L Î V A S F İ E F E N D İ (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Efendim, en müterakki devletlerde, milletlerde bile Ordu için da ima münakaşa oluyor Millet Meclislerinde, biliyoruz. Zerre kadar suiistimal vuku bulmadığı halde, en m ü b r e m ihtiyacatı defet t ikleri halde yine birçok murızlar , kalkıyorlar, aylarca sürükleniyor bir mesele kabul ve tasdik edilmesin diye. Bunun için biz o kadar terakkıyâta varmazdan evvel Milletin hayrında çok büyük ve b u büyükleri bir sureti mâkule ve meşrûada bertaraf etmek m ü m k ü n mü? İlk attığımız hatve bu. Bendeniz bidayette arz ettim ki otuz iki bin kişilik bir heyeti zâbitanın bilfiil muvazzaf olanı ancak sülüsünden ibarettir. Sülüsânı-nı besliyoruz; nerede? Kendi hanelerinde; zâbitanın hepsi evlerinde oturuyor. Vazife vermiyorsunuz ki senede bir iki defa muayeneye çıkacak, sonra, senenin sülüsânı miktarını hanesinde o turmakla vakit geçirecek; bunların rütbeleri muhtelif bir yekûn teşkil ediyor. Bütçedeki Redif kadrosuna bakınız, bunlara ne kadar pa ra veriliyor? Flarbiye Nezaret i bunu nazarı dikkate alıyor. - Öyle ceffelkalem zannedilmesin -Harb iye Nezaret i miktar ı kâfi çalışmıştır, imali fik-retmiş böyle bir Tahdid i Sin Kanunuy la hakikaten Orduda fazla bulunan heyeti zâbitanı peyderpey çıkarabi lmek için bir makûl ve meşru usul vazetmiştir. Bu ne tahdidi sin? Ömer Fevzi Efendi Hazretlerinin mütalaası «Bu kadar sin küçüktür»; binaenaleyh daha kabartılsın. Bilfarz (50) sine kadar Yüzbaşılar, Kol-ağasılar da bir olsun, Kolağasıyla iBnbaşı arasında neden fark olur? Gelecek Terfi Nizamnamesinde görülecek, Kolağalık rütbesi kaldırılmıştır. Sabıkan iki rü tbe var idi. Sağ Kolağası , Sol Kolağası . Teşkilât, Fransızların eski teşkilâtı kabul edilmişti. Bizde de sağı solu kaldırdılar, yalnız Kolağası kaldı; fakat şimdi bü tün bütün or tadan kalkıyor. Bunun yerine Yüzbaşılık birinci ve ikinci sınıf itibar edilecektir. Binaenaleyh burada Kolağası, Binbaşı için vazedildiği vakitte şey edeceğiz. Ordu kadrosu dahilinde görülerek ist ihdam edilmeyen ve bir büyük yekûn teşkil eden zabitan, doğrudan doğruya tekaüt edilecekler. Bunların ehliyeti, vücutça daha ziyade müsaadesi olan, İhtiyat sınıfına dahil edilecekler. İhtiyat sınıfıyla harbe gelip silah al t ında bulunan hamiyetl i cemiyetin evlâdı, kah raman evlâdı arkadaşlarıyla beraber hizmet edecek, fakat kıtai askeriye Seferberlik ilânını müteakip Muvazzafl ık sıfatını takınacak, maaşını vesaire-
sizi alacak, Seferberliğin h i tamında tekaüd maaşı a larak yaşayacak. Binaenaleyh silâh altında, vakti seferde, yalnız seferiyenin ihtiyacı o lan nispette zab i t i n ist ihdam edilecektir. Memleket in daimî bütçesinden büyük bir yük kalkacak. Şimdi ikisi tevhid edilir. H e m Orduya, millete iyilik etmek, hem de efraddan beherinin sureti hususiyede temin etmek cihetleri terazinin iki gözüne konulursa tevazün hâsıl edilir, kabul olunur. Burada tahdidi sinden bahsedilirken muhtelif rütbelerde malûmat , iktidar vesaire nazarı i t ibara alınmıyor, yalnız sin nazarı i t ibara alınıyor. Yüzbaşı hakkında efendi Hazret ler inin bir mütalaası var. Dediler ki, Mülâzımlar ile Yüzbaşıla 1; arasında fark yoktur, Binaenaleyh zamanlar ı bir olsun. Şimdi burada bendeniz doğrudan doğruya askerliğe ait ma lûma t arz etmeğe mecbur olacağım. Muntazam bir Orduda harbi müstakbel için cidden hazırlanan milletin sırtına nankör bir bâr o lmayan bir Orduda Bölük Kumandan la r ı en müh im, en büyük bir uzuvdur. Eğer müddet i hâzıraya Vatanın, memleketin Muharebeye hazırlık için hazerî mektebi darültaallimi ise Bölük K u m a n d a n ı da vahidi kıyasisi bölük olan o mektebin mual l im ve müdürüdür .
Binaenaleyh, Yüzbaşı denildiği vakitte, emin olunuz diğer A v r u p a devletlerinde olduğu gibi, nazarımızda pek büyük rütbede fevkalade zîktidar bir kuvvet tecessüm etmeli. Hasâili maneviyece meziyyatı fik-riyece, sonra evsafı maddiye ve cismaniyece fevkaladeyi ihraz etmiş, sahibi kıymet bir unsur vardır. Binaenaleyh şimdiye kadar buyurulduğu gibi, Yüzbaşı ile Mülâzımı Evvel ve Sâni beynindeki fark hisse-dilmediği için, hat tâ bir Yüzbaşı maiyyetindeki Mülâzımı Sânî ile Evvelden mürekkep üç dört zabitten ibaret bir heyeti muall imenin mafevki, pederi , hiç olmazsa büyük bi rader i olduğu takdir edilmediği için Yüzbaşı küçük mertebede kalıyor, yükselmiyordu. Ordunun, Vatanın kuvvei müdafaasını teşkil eden, Ordunun en m ü h i m bir cüz 'ü olan Bölük cüzütamı, vakti hazerde, icap ettiği veçhile hazır lanmıyordu. Bölük Kumandan la r ı ellerinde bulunan üç dört zâb.t ile onbeş yirmi kişiden mürekkep bir heyeti muâvineyi , ondan sonra talebe, ve şagirtten başka bir şey olmayan yüz ilâ yüzelli neferden ibaret bir Bölüğü Muharebeye hazır lamak için vücudunu, fikrini, bütün mevcudiyeti maneviyesini hergün yedi, sekiz saat zarfında, hat tâ Mülâzımı Sânî ve Evvellerden daha ziyade sarfetmeğe mecburdur . Ç ü n k ü mesuliyet sahibi, kendisidir.
Binaenaleyh, Bölük Kumandan ına Ümeray ı Aske
riyeye verildiği gibi, Piyadelerden bahsediyorum, Pi-
— 312 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 1
yade ve İst ihkâm gibi yayan olanlardan bahsediyorum, bunla ra da birer hayvan verilmek lâzım gelir. Bölük K u m a n d a n ı kıtasını terbiye eder, bir cüz 'ü tâmı, sair bir cüz 'ü tamla alâkası o lmayarak muharebeye hazırlar, Bütün b u vazifelerinde daha ziyade cevval olmak için hayvana muhtaçt ı r . Bundan dolayı Yüzbaşı, Mülâzımı Sânî ve Evvel kademelerinden pek uzak, pek yüksektir ve fîmâbâd iki senede, üç senede, dört senede öyle Yüzbaşı o luvermek m ü m k ü n olamayacağı için kırk yaşında ancak Yüzbaşılık nasip olabileceği için Yüzbaşıların yirrniiki, yirmidört , yirmialtı yaşındaki Mülâzımı Sânî ve Evvellerden tecrübece, malûmat, iktidarca, velhâsıl mual l im ve mürebb i sıfatıyla, kıtanın bir M ü d ü r ü sıfatıyla büyük bir far*, olduğu hissedilecektir. Şimdi efendim, deniyor ki elliden aşağı olmasın; öyle ise bu kanunu yazmayalım. Efendim, biz bunu m ü m k ü n mer tebe tahkik ettik, hep Orduda yaşadığımız için biliyoruz. Bizimle beraber, yani ondokuz yirmi sene evvel Alaylı olan Mülâzımı Sânî bulunan arkadaşlarımızı nazarı itibara alıyoruz. Bugün hangisinde bulunuyorlar , hangi rütbede bulunurlar , hiç olmazsa dört te biri kurtarabilecek bir şey koyduk, yani Harbiye Encümeni öyle koydu, baltalıyarak gitmedi. Kırkbir sinni vazediiirse, Mülazımı Sânî, Evveller bugün Alaylı Zâbi tandan, m a l û m u ihsanınız, ekseriyetle müteessir olan Alaylı Zâbitanımızdır . Büyük rütbede öyle değildir. Küçük rütbede ekseriyetle Alaylı Zâbitânı , yani vazife! askeriyelerinde muvazzaf olarak kalıyorlar, bunun için Tekaü t Nizamnamesi yirmi, yirmibeş sene ne alıyor, takdir edilir, onlar hesap edilir. Yüzbaşılığı ikiye ayırmışız. Süvari hakkında efendi hazretleri bir şey söyledi; bu, Süvariliğe mahsus bir kıdemdir. Yüzbaşılığı ikiye ayırmışlar. Süvari Vekilleri var, bir de asîl olanlar var. Bu tabir kaldırılıyor, doğrudan doğruya Yüzbaşı oluyor. Birinci sınıf Yüzbaşıları ikinci sınıf Yüzbaşıları gibi. H e m kıdemleri hem maaşları fark etmek üzere. Bu Vekil Yüzbaşıların maaşları muhassasatları , nispeten daha azdır. İtirâzâtı vakıanın cevabı bundan ibarettir.
S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Efendim, bendeniz, kırkbir yaşın esas olmasını, itiraz ederim, bunu Harbiye Nezaret i düşünmemiş değil ve Ordunun ihtiya-catı zaruriyesini bi tmemiş olduğuna kimse zahip olamaz. Lâkin bu kırkbir sin kabul edilir, de mun tazam bir idare içinde haddi âzam olabilir; yoksa, Devri İs-t ibdadda hepimiz biliriz ki en ziyade m a ğ d u r olan, küçük memurlardı r . Küçük memurlar ın mağduriyet ine
delil a ramağa hacet yoktur; çünkü küçük vazifede kalışlarıdır. Bir adam ne kadar faal olursa olsun, şimdi kırkbir yaşıyla beraber çıkarılır. Bu teklifim talih yardım etmemiş bu mâlâyutakdır . Bir mültemisi bulunmamış bir zâta tabasbus için elde edememiş. Bu adamlar ın şimdi kırkbir yaşında doğrudan doğruya çıkarılmaları muvafık değil, Avrupaya biz bu noktada kıyas olamayız; çünkü Avrupa , bizim gibi bir istipdat devresi, bir mümâşâ t geçirmemiştir. Binaenaleyh kendimiz iyi düşünelim, kendimizi bir Mülâz ım gibi farzedelim, ne hizmet eder? Bir Endah t Zabiti gibi düşünelim. Kırk bir yaşın kırkaltıya iblağını talep edelim, pek münasip olur ve Devlet zarar görmez bundan.
M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Zâbi tânın tahdidi sinlerine dair.
R E İ S — (Mustafa Efendiye hitaben) Takr i r in iz varmış sizin.
M U S T A F A E F E N D İ (Devamla) — Başka bir şey söyleyeceğim. Tahdidi sinriin üç kısma taksimi mütalaasına iştirak ederim. İkinci, bu üç sınıf iki sınıfı tenzil olunuyor. Kırkbir yaşında tekaüt edilmiş olanlar, şeyden çıkarılmış oluyor. Bunların içinde Alaylı, Mektepli Zâbi tân vardır ki bunların ekserisi bîkes o lduğundan dolayı Mülâzımlikta kalmışlardır. Bunlar hiç olmazsa mafevkine terfi etmediği halde tekaüt edilmeleri hiçbir vakit muvafıkı hak ve adalet olamaz. Mamaf ih bunların içerisinde ehliyetlisi çok olacağından, ledel imtihan ehliyetli olanlarının kırkbeş yaşmdakilerin bırakılması reyindeyim.
R E İ S — Suiistimale uğratılır d iye onu kabul etmediler, buyurun Muradyan Efendi.
H A M P A R S U M M U R A D Y A N E F E N D İ (Kozan) — Bazılarının bir suali vardır ki, bir nefer kırkbeş yaşına kadar çalıştığı halde, zâbitân kırkbir yaşında tekaüt oluyor; bunun cevabını vermediler.
R E İ S — U z u n uzadıya cevap verdiler ona. S A B R İ E F E N D İ (Bursa) — Tasfiye! rü tebden
sonra herkesin uhdesinde bu lunan rütbeler esas it t ihaz edilerek mi yapılacaktır tekaüt muamelesi? Eğer tasfiyesi rü tep yapıldıktan sonra, herkesin rütbesi neden ibaret o lduğunu tayin ettikten sonra olacaksa ve tasfiyesi rü tebde küçük rütbede kalanlarla m a ğ d u r olanların terfii mukar re r olduğu gibi küçük rütbede tü lü müdde t kalanların terfiî mukar re r ise, o surette bu maddeyi kabul ederiz.
A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) Taşlıca) — Bir merhame t ve şefkat cereyanı var. Meclisi
TBMM KÜTÜPHANESİ
î : 91 30 Ma i 1325 C : 1
maksada tâbi değildir. îki seneye mi inecek, üç se neye mi inecek, bunları nazarı i t ibara aldık. Sonra içlerinde mağdur la r varsa, birer senede, müddet i me dîde mağdur kalmışlar ise, yirmibeş sene Mülâzımltk-ta kalanlar varsa, daha karar verilmedi, onlar da bir derece terfi ettirilmek suretiyle tekaütleri cihetine gidilmek üzere tayin edeceğiz.
Ö M E R F E Y Z İ E F E N D İ (Karahısarı Şarki) — Şu halde Mülâzımların sinni, Berrî ve Bahrî otuzbeşe indirilmeyi teklif ediyorum. Ortal ıkta daha bir ma-zaret kalmıyor.
R E İ S — Efendim, müzakerat ı kâfi görüyor musunuz? (Kâfi kâfi) M a d d e aynen kabul edildi.
A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Efendim, Bahriyyeye ait tabiratı resmiye ilâve olunacaktır . Berrî ve Bahrî Erkân ve Ü m e r â ve Zâbitân suretinde dendi. O halde kanunda Berrî ve Bahrî kelimelerine hacet kalmaz.
R E İ S — M a d d e kabul olundu, takrirleri okuyalım.
A B D Ü L H A M İ T Z E H R A V İ E F E N D İ (Hama) — Sarahat olmalı.
A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, evvelki maddede Bahriyye tâbirleri hariç ka lmamak için o Kâtiplerin isimleri uymuyor .
İ K İ N C İ M A D D E — Erkân ve Ü m e r â ve zabitanın hizmet edecekleri haddî azamî sin, Mülâzimi Sâni ve Evveller ile korvet ve Brik Kâtipleri (40), Yüzbaşı Vekili Yüzbaşı ile Firkateyn Kâtipleri (46), Alay Kâtibi denilmiş orada, başka tadilât yok.
Ü Ç Ü N C Ü M A D D E (Aslı) — Elyevm müstahdem Yüzbaşı ve Vekili ile Mülâzımı Evvel ve Sânîler meyanında ikinci maddede muhar re r sinlere vâsıl olmuş bulunanlardan cismen kavî ve faaliyeti bedeniye-sini zayi eylememiş ve ehliyet ve kifayeti amirlerince musaddak bulunmuş olanların (48 ve 50) yaşlarına kadar istihdamları caiz olacaktır.
Ü Ç Ü N C Ü M A D D E (Muaddeli) — İşbu Kanunnamede muayyen olan H u d u d u sinni ikmâl eylediklerinden dolayı tekaüt edilmeleri lâzım gelen zâbitânı Askeriyeden sahihülbeden ve ehliyetli olanları tekaütlerinin icrasıyla beraber Orduyu Osmânî İhtiyat Zabitliği silkine nakîonulurlar .
A R T A S Y O R G A K İ E F E N D İ (Selanik) — Biz, bu maddeden anlaşıldığına göre, Orduda bir İhtiyat Zabitliği silki bulunacaktır ve birinci madde i kanuni-yede ve hat tâ bu tekaütleri icra olunanlar hâü seferde ist ihdam olunacaktır . Şu hale göre, işbu kanun
U m u m î var, verir. Bu u m u m zâbitânı hizmeti muvaz-zafadan kaldırır, evlerinde müreffehen oturur lar ve maaşlarını alabilirler. Böyle bir karar verebilrsiniz, fakat Vatanın âtisini de düşünmeli , Vatanın terakkisi için şahıslarını nasıl feda ederlerse, emin olunuz o zabitler de o kadar hamiyetlidirler. Onlar da Vatanı bu lduğumuz derecei süfüyeden kalkmaklığımız için hayatlarını feda ederler. Zira bunların içinde, geçende buraya gelenleri içinde ihtiyarı da vardır. Muharebelerde şehit olan Alaylı Zâbitân, Mektepli Zâbitân-dan az değildir. Bendeniz kürsü hitabette hiçbir sınıfı diğerine tercih etmem. Alaylı, Mektepli yok, hepsi birdir. Bunun için, emin olunuz, vicdanı olanların kâffesi de böyle hareket edecektir. Bütün Alaylı ve Mektepli Zâbitân arkadaşlarımız, bü tün bu Tahdidi Sin K a n u n u n u icap eden arkadaşlarımız buna gerden-dâdei inkıyat olacaklar, Mektepten, bendeniz, Mülâzımı Sânî çıktığım zaman 198-kuruş maaş al ıyordum. Muvazzaf olarak heveskârâne çalışarak kitaplara para vererek çalıştığım halde yüzdoksan sekiz kuruşla İktifa ediyordum. Bugün yirmibeş, otuz sene hizmet etmiş bir zabit, üç tayin üzerinden ki mecmuu (261) kuruş hesap edilir. Mülâzimi Sânînin şimdi (325) oldu, diğerinin daha ziyade oldu. Benim o vakit muvazzaf olarak aldığım maaşın belki sülüsânı nispetinde maaşa nail olacak. Yani yirmi sene evvelki muvazzaf Mülâzımı Sânîden bugün tekaüt olacak Mülâzimi Sânî zı'f nispetinde bir maaş alacak, bunun için nazarda büyütmemeli , sonra daha büyük bir şey var. Beş seneyi, on seneyi düşünmemeli . Elimize nefer geliyor, talim ve terbiye için 22-23 sene kalıyor. Bu kadar müdde t zarfında eğer siz onu muharebeye hazır-lamamışsanız, (20) sene sonra o delikanlı Redif olduğu zamanda , ihtiyarladığı bir zamanda , hayatının son günlerinde muharebede nasıl ifâyı vazife eder? O vakit kime nefret okuyacaklar? Bölük Kumandanlar ına , Mülâzım Sânî ve Evvellere lanet okuyacaklar . Eğer malûmatı fikriyesi, iktidarı askerîsi her cihetçe, nazarı i t ibara alındığı halde o hainliği bugün bu Meclisi U m u m î yapacak emin olunuz. Bundan dolayı iktidarı, malûmat ı , ileride gelecek ahvâli nazarı dikkate alarak zabitanın malûmat ve meziyetini düşünmeden bir kara ra iktiran ettirmeyelim. Bilmeyerek büyük bir günah üzerimize alacağız. (Alkış Yani tasfiyesi rütepten sonra mı olacak? Tasfiyei rü tep bü tün kanunlara tesirini icra ettirecek. Bunun için bu Tahdidi Sinne rica ettik, tasdik edilsin diye. Tekaüt Nizamnamesi elimizde, tasfiyei rütep elimizde; bu hafta yetişmezse, inşallah Cumartesi günü. Onun teahhürü başka
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 M a j s 1325 C : 1
ahkâmınca ipka ettirilecek zabitanın sefer hal inde ademî kifayeti muhakkakt ı r . Bunlar ne yolda ifayı hizmet edecektir? Ancak ileride bunların hizmetlerine lüzum görülecek olursa - ki tabiî olacaktır -
A L Î V A S F I E F E N D İ (Harbiye En. M. M.) Taşlıca) — U m u m Ordu teşkilâtında, müteâki t o lduktan sonra hizmet etsinler, bundan istizahat isteriz. Biz yalnız murabeyi hazır lamak için bir müdde t zarfınd a Nizamiyeye Vatanın delikanlılarını alıp terbiye ediyoruz. Emin olduk mu, bunlar ileride harp edebilirler diye terkediyoruz. Bunun gibi, Orduda esnayı seferde vücuduna ihtiyaç olan zabitanın adedinin kes-retli olması vakti hazerde bunların beyhude beslenmesi bir bârı sakîl teşkil edeceğinden, İhtiyat Zabiti usulünü kabul etmişlerdir. İhtiyat Zabiti ne demektir? Memleket in Mekâtibi Âliyesinden mezun bilum u m gençler doğrudan doğruya mükellefiyet meselesinden dolayı, gelip, silah altında üç sene, beş sene kalarak diğer vatandaşları gibi muvazzaf hizmeti gör- r
mez; ya bir müddet i kalîle için hizmet eder, ne gibi? Ü ç sene muvazzaf ise bir sene hizmet eder. Mekât ibi âliyeden mezun bulunduğu için yahut mekâtibi ec-nebiyede tahsil edipte mekâtibi âliyenin veyahut mekâtibi vasatiyenin programlar ından icap edecek iktidarı ibraz ettiği takdirde bunları İhtiyat Zabiti namzedi olmak üzere ayrıca istihdam ederler ve her bölük içinde yedi sekiz efendi var. Mül'kiyei Şahaneden mezun, Tıbbiyeden veyahut Ciheti İlmiyeden mezun , ne kadar mektepler varsa, bu mekteplerden diploma almış efendiler, gençler, ayrıca terbiye edilir, asker içerisinde yatırılmaz, vakit ve halleri müsait bulunanlar dışarıda yatarlar. Sonra beher Bölükten veyahut T a b u r dahilinde muktedir Mülâzımı Evvel tayin olunur. H e r gün öğleden sonra onlara sureti hususiyede ders verilir.
Sene nihayetinde onları Küçük Zabitlik imtihanı verecek bir hale getirir. Sene nihayetinde onlar giderken, terhis edilirken İhtiyat Zabitliğine namzet olarak bir Onbaşı Şahadetnamesi alır gider. Sonra devam eder. İki son senelerde, beher sene ikişer ay gelir. Onbaşı, Çavuşluk vazifelerini görür, ayrıca ders okur. Üçüncü sene nihayetinde Başçavuşluğa terfi eder, İhtiyat Başçavuşu olur ve Kılıç takar gider. Sonra, iki sene sonra tekrar silâh altına çağrılır. Bu silâh altına çağrıldığı zamanlarda , ait olduğu Mülkiye hizmetinde kendisine mezun nazariyle bakılır. Memuriyet inden infisal ettirilmez. Bu veçhile her sene mekât ibi âliyeden yetişerek mezûninin, delikanlıların heyeti mecmuası üç sene nihayetinde veya altı sene
nihayetinde memlekete vakti hazerde bâr olmaksızın büyük nispetlerle İhtiyat kadrosunu teşkil ederler. Mükemmel bir Orduda bilfarz Nizamiye 22 nci Alayın 4 üncü Taburunun 1 inci Bölüğü için kırk tane Yüzbaşı vardır. Birincisi Şehit düştü, ikincisi Şehit düştü, üçüncüsü de Şehit düştü velhâsıl bir muharebede kırk Yüzbaşıyı feda edebilir. Faka t bizim Rusya Muharebesinde olduğu gibi herif neferlikten altı ay zarfında Binbaşı olmuş. Şehit düştükçe velhâsıl muhare beden çıkmayı icap ettikçe yerine telgrafla hemen celp edilir. Müfettişler var. takip ederler. Ordunun ihtiyacı var celp edilir, yerlerine ikâme edilir.
Bu veçhile muharebe bir Bölük K u m a n d a n ı elinde, bir Liva, Liva elinde kalır. İht iyat Zabiti kadrosu daima mezundur . Fakat Seferberlik ilânında bunların derakap gelmesi için nasıl kontrola tâbi ise, bunlar da öyle kontrole tâbidir. Onlar bir yere gidecek olurlarsa, o saat ait oldukları her sene, vakti muayyeninde. . . idaresine haber verirler. Her ne vakit maiyyet inde Ordu Erkânı Harbiyei Umumiyesince ma lûm olan gay-yet tabii bir şeydir, yeni seferberlik tertibatı yapılır, her zabite ayrı ayrı tebliğ edilir. Şu halde derakap falan mahal le kendinizi Redif Dairesinde elbisenizi giyerek, Yüzbaşı olarak orada hazır bu lununuz denilir. Onun için Muharebede İhtiyat Zâbitânı emin olarak derakap mevcut olurlar ve seneler geçtikçe, Ordunun ihtiyacına beleğanmâbelağ kâfi bir İhtiyat kadrosu teşekkül eder.
A L İ O S M A N E F E N D İ (Çorum) — Vasfi Beye soracağım: Biz de bu ihtiyat usulü yoktur.
A L İ V A S F İ BEY (Devamla) — Efendim, Kanunnamede vardır bu yapılmış bitmiş bir şey.
A R T A S Y O R G A K İ E F E N D İ (Selanik) — Vasfi Beyefendi Hazretlerinin izahat ından anlaşılan, İhtiyat Zabitlerinin lüzumu ve sureti istihdamı sureti katiye-de anlaşılmıştır; fakat bendenizin sualim bu değildir. Bunlar tekaüt olacak çünkü sınıfı askeriyeden çıkacaklar, ileride ist ihdamlarına lüzum görülürse, mademki tekaüttürler , mademki öyle bir kayıt ile çıkaracağız mecburen, yani arzuları olmaksızın çıkarıyoruz. Bu noktai nazardan soruyorum.
A L t V A S F I BEY (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Arz edeyim efendim, müsaade buyurunuz. Vatanın bütün evlâtları hangi mecburiyetle, hangi kanunla muharebelerde ölüyor, şehit oluyorlarsa, alil ve sakat oluyorlarsa, mecruh düşünüyorlarsa, onlar da o kanunu tabii ile gelmişlerdir. Yirmi sene, yirmibeş sene tahsil görmüş, muharebe için hazırlanmış bir zabit (45) i bulursa, (45) sene içinde bir ilânı harp
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
olursa, zaten siz onu çağırmasanız bile Meydanı Harp te gö rdüğümüz 70 yaşında, ak sakallı vatandaşlarımız iki üç tane delikanlı evlâdı ile beraber o da kılıcını t akar kendiliğinden koşar gider. Tüfek vermezsek eline tüfek alır gider. Şimdi yetiştirmiş o lduğumuz talebeye eline tüfek verip te meydanı harpte kullanırsak, yanına 80 kişi veririz. O halde bunları zabit olarak sevk ederiz, bilgisinden değil, efkârından istifade ederiz. Bundan dolayı, çekilirken sen tekaütsün demeyip de vücudun, sıhhat ve afiyetin, efkârın muntazam, zihnine ateh gelmemiş, binaenaleyh İhtiyat Zabitlik şerefini muhafaza ederek daha ziyade vücudun alil olursa, yirmibeş, otuz senelik şerefi, o hayatı , emin olunuz, haizdir. Medburiyet görüldüğünde kendisi davet ile Muvazzaf Askerlik şerefi verilecek olursa, o şeref dünyada bulunur.
R E İ S — Bir mütalaanız var mı efendim? Üçüncü m a d d e hakkında? Müzakere bitti efendim. Aynen kabulünü arzu edenler elini kaldırsın.
D Ö R D Ü N C Ü M A D D E - İşbu K a n u n n a m e mu-cübince tekaüt edilmesi icap eden Erkân, Ü m e r â ve Zâbi tânın tekaüt maaşlarının miktar ı yeni tasdik ve
kabul edilecek olan Askerî Tekaüt Nizamnamesine tâbi tutulacaktır . ,
BİR M E B U S — Tasfiyei Rütep K a n u n u kabul edildikten sonra bu kanunun icraası...
REİS — Demin söylediler efendim, cevap verildi. Maddeyi kabul edenler elini kaldırsın (Eller kalkar) Aynen kabul olundu.
BEŞİNCİ M A D D E — İşbu Kanunnamen in icraa-sına Harbiye ve Bahriye Nezaretleri memurdur .
REİS — Kabu l edenler elini kaldırsın (Eller kalkar) Kabu l olundu. Bitti efendim.
A L İ V A S F İ BEY (Harbiye En. M. M.) (Taşlıca) — Üçüncü maddenin üçüncü satırında «Ordu ve Bayriye» kelimeleri ilâve edilecek.
R E İ S — Mazba ta Muharr i r i Ali Vasfi Beye gayretinden dolayı teşekkür ederiz, (İştirak ederiz sada lan)
İstizah için sekizde yazılmıştı. Şimdi saat yedi ou-çuğa kadar İçt imaa nihayet veriyorum.
Hitamı celse 5.45
K Â T I P L E R
İKİNCİ CELSE
Bed'i Müzakerat
Saat : 7.30
REİS : Ahmet Rıza Beyefendi
Abdülaziz Mecdi Efendi (Karesi), Ahmet Müfid Efendi (İzmit)
R E İ S — Ekseriyet hâsıl oldu efendim.
Müzakera ta başlıyoruz. Elimizde K a n u n u Esasi Lâyihası var. Matbua t
Nizamnames i de bu akşam dağıtılacak. Bir de Tahsili Emval basıldı, dağıtıldı, bunların üçünü, meşgul olar ak bir an evvel çıkaralım. Bundan sonra K a n u n u Esasi Pazartesi ve Perşembe günleri, ara yerde Salı, Ça r şamba var; ne yapacağız? Matbuat ı da bir an evvel istiyorlar. İsterseniz Sah gününe Tahsili Emvali müzakere edelim.
V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Eskileri, eldeki olanları çıkaralım da sonra yenilere bakarız.
R E İ S — İkisi de müstacel, Tahsili Emvali de bir
an evvel istiyorlar. Çarşambaya da Matbuat .
M U S T A F A A R İ F BEY (K rkkilise) — Salı gü
nü Tahsili Emval , Ça r şamba günü Matbuat , değil mi
efendim?
REİS — Evet.
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
IV. — S U A L L E R V E İ S T İ Z A H L A R
istizah ve Cevaplan 1. — İstanbul Mebusu Mustafa Asım Efendi ve
rüfekasının; sahaifi matbuatta münakaşası yapılan Girit hakkında istizah takriri.
R E İ S — Bir istizah takriri var okutuyorum. Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine
Bugünlerde yerli ve ecnebi sahaifi ma tbua t t a Giri t meselesine dair duru dıraz mübahasa t cereyan etmekte ve Düveli Erbaai Hâmiyenin Haz i ran nihayetinde Cezire 'den askerini t amamen çıkaracakları muhakkak bu lunmakta ve ha t ta Hüküma t ı mezkûreden bazılarının par lamentolar ında bu babda hararetl i , ehemmiyetli münakaşa ta girişilerek mesele siyasiyatça fevkalade calibi nazarı dikkat bir renk almaktadır . Meclisimizin hi tamı müzakera tma pek az bir zaman kalmış olduğuna göre, hayatı muazzezei Osmaniyemi-zin hukuku esasiyei hükümranis ine şiddeti merbuti-yeti derkâr olan bu cüz'ü müh immi vatanın asakiri ecnebiyenin mübaade t i halinde iktisap edeceği şekil ve vaziyete dair Kabinemizce ittihaz edilmiş tedbir ve mesleğin ve bu babdaki azim ve teşebbüsün derecei şiddetinin behemahal bizce bilinmesine lüzumu acil vardır zannederim.
Giri t ' in eczayı Memaliki Osmaniyeden iftirakına hiçbir Osmanl.nın, icabında her bir fedakârlığı göze alarak ve kanının son damlasına kadar akı tmayı canına minnet bilerek muvafakat etmeyeceğinden ve şayet ileride bizi bir emrivaki karşısında bu lundurmak isterlerse, buna da katiyyen serfürû etmeyeceğimizin bütün dünyaca bilinmesi lazımdır. Bu derece müh im bir meseleyi yalnız matbuat ı Osmaniyenin münakaşat ve münazara t ı kalemiyesine terkederek Heyeti Muhterememizce bu işe bir nazarı ciddî hamiyyet ve gayret a t folunmaması vücubla gayri caiz bulunduğundan Kabinenin hususu mezkûre ait teşebbüsatı ha-kikiyesinden Heyete mucibi i tminan olacak derecede malumat ve izahatı mümkine vermek üzere Hariciye Nazır ın n bila tehir Meclise davetini kemali ehemmiyetle teklif ederiz.
27 Mayıs 1325 Toka t Mebusu İstanbul Mebusu
Mustafa Mustafa Âsim Karesi Mebusu İzmir Mebusu
Abdülaziz Mecdi Seyyit Mamuretülaziz Mebusu
Âsim R E İ S — İstizahı kabul edenler elini kaldırsın...
(Eller kalkar) Ekseriyetle kabul edildi.
M U S T A F A ÂSİM E F E N D İ (İstanbul) — Meselenin gayet ehemmiyeti vardır. Pazartesi günü istizah olunmalı.
2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendinin; dokuz madde halinde tespit ettiği istizahına Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi Paşanın cevabı. (1)
R E İ S — Ziraat Nezaret inden istizahat vukubul-muştu. Söz Aristidi Paşa Hazretlerinindir .
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Şimdi efendim, bendenizden istizah edilen mevad, Sivas Mebusu Dagavaryan Efendi refikimizin dokuz m a d d e üzerine tertip ettiği bir takrir üzerine vukubuluyor . Bir de Ergani Mebusu İb rah im H a k k ı Efendi refiki muhteremimiz Ergani Madeni hakkında istizahı madde etmiştir. Dagavaryan Efendinin suali dokuz kısma ayrılıyor. Bunlardan, müsaade buyurursanız, birer tane okuyay m, hepsinin cevabını veririm. Birincisi Ziraat Nezaretinin senei hâliye bütçesinde Selanik Ameliyat Mektebinin mektebi âliye tahvili mukar re r bulunmuş olmakla, Dersaadet ' te Halkal ı ' da bir Ziraat Mektebi Âlisi mevcut iken tekrar diğer mektebi âliye lüzum olup olmadığı meselesidir. Şimdi Dagavaryan Efendi demek istiyor ki, mademki Hal-kalı 'da bir mektebi âli vardır, şu halde Selanik' teki Ameliyat Mektebinin mektebi âliye tahvilini icap eden esbap nedir? Eğer, «bunu niçin bir mektebi âli yapmıyorsunuz?» diye bir sual varid olsaydı o vakit cevap veremeyecektim; fakat şimdi cevap vereceğim. Bizim memleketimizin vüsati, u m u r u ziraiyemizin ehemmiyeti de malumdur . Hususiyle bizim memleketimiz, ziraat memleketidir . Ticaretimiz, hemen münhas ı ran ona ait demektir . Onun için mekâtibi âliye ne kadar tekessür ederse, o nispette müstefid oluruz. Birisi Selanik'te, birisi Bursa 'da, birisi Şam'da diğeri, eğer m ü m k ü n olursa, Sivas'ta.
Z E H R A P E F E N D İ (İstanbul) — Erzurum'da . A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Evet, E rzu rum '
da; fakat maatteessüf bunun, yaptığımız kanun lâyihasında karşılığı istiksar edilerek, bu sene bir tanesiyle iktifa eyledik. Yani Selanik' te tesis etmekle iktifa eyledik. Bizde fenne mensup ziraat memurlar ı pek azdır. Halbuki cümlemizin bildiği bir şeydir ki, ziraatten hakkıyle istifade edebilmek için o fenni bilmeye tevakkuf eder. O fenni okumakla , öğrenmekle olur. Öğrenmek de nereye tevakkuf eder? Tabi îdi r
(7) Evveliyatı 86 nci inikad zaptındadır.
— 317 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
I : 9 1 3 0 M Î s 1 3 2 5 C : 2
ki Mekât ib in vücuduna. Mekât ip ne kadar iyi olursa, o kadar iyi talebe yetişir. Biz de o nispetle istifade ederiz. Binaenaleyh, bunun tesisi lüzumu kati taht ındadır . >
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Fransa , Avrupa 'n ın en ziraatgâh memleketidir ve zi-raa t te fen üzerine en ziyade ileri gitmiş bir memleket olduğu halde, o rada yalnız bir tanecik mektebi âli vardır . Bundan m a a d a üç tane de ikinci sınıf olarak mektebi âliler var. Buna karşılık olarak, kırk iki tane ameliyat mektebi var. On iki tane çiftlik mektebi vardır . Yirmi altı tane hususî ziraat mektepleri vardır . Yani bahçıvanlık, meyvecilik ve böcekçiliğe ait hususî mektepler. Demek ki bu amelî mekteplerden seksen tane vardır. Biz de onların gittiği yoldan gitmeliyiz, yani bir tane mektep zaten kâfidir. Çoktur bile. Zi ra Mektebi Âliden çıkanlar, yalnız bu amelî mekteplere hoca yetiştirmektedir ve bizim Halkal mektebimiz kâfidir onlar için; zira, biz, bunlara, ç ıkanlara bir iş bulamıyoruz. Ormanla rda kullanıyoruz çoklarını da, perişan bırakıyoruz. Eğer ziraati filvaki ileri götürmek istersek, Fransızların ve hayli Avrupalı ların yaptıkları gibi amelî mektepleri çoğaltmaya çalışmalıyız. Bir tane mektebi âli açmak yerine üç tane amelî mektep açmalıyız. Bununla yalnız ziraati ileri götürmek değil ki, efendiler yetiştirmek için mektebi âliler açmak ve onlar ç ktıktan sonra onları ku l lanamamak, yalnız onun için teklif ediyorum. Bir mektebi âli yerine üç tane kabul ederseniz dör t tane, beş tane amelî mektepleri açmalı... (Çok doğru sadaları)
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) — Zanneder im ki, Dagavaryan Efendi eğer biraz sabretmiş olsaydı bu müşkülü kendi kendine hallederdi. Çünkü ziraat hakkında yaptığımız kanun lâyihasında, ki bendenizden evvel yapılmış, Hükümete takdim olunmuş, derdesti tetkiktir ve Meclisi Âliye de takdim olunacaktır . Görülecektir ki, onda beyan ettikleri cihet hepsi dercedilmiştir. Yani numune çiftlikleri, gerek ameliyat mektepleri ve gerek mekâtibi âliyemizin miktar ı da orada gösterilmiştir, lüzumu mülkümüz kadar . Bunda bilmelidir ki bizim mülkümüz Fransa ile kabili kıyas değildir, bizim hayatı zi-raiyemiz başkadır , onlar nki başkadır . Bizim mülkümüz F ransa kada r beş ve belki altı derecesinde vasidir. Binaenaleyh Fransa 'da beş mektep olursa, bizde yirmi beş mektep olmak lâzım gelir.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Teslim ederim efendim, yalnız biz yirmi, yirmi -beş milyonuz onlar kırk milyondur. Onlar bir mektebi âli ile iktifa edebilirler de, nasıl bize bir mektebi âli kâfi gelmiyor da üç tane daha açıyoruz? Biz o itikatta bulunuyoruz ki onları kul lanamıyoruz. Şimdi, ziraat mektebinden çıkmış olan on talebenin dokuzunu biz perişan bırakmışız; onlar yalnız Süvari Mem u r u oluyorlar. Orman la rda bunlar , âdeta kendi yerlerine kendileri almış olduğu ilme layık bir mevkide bulunmalar ı için çıkanları kullansak, o kâfidir. En ziyade terakki eden F ransa 'da seksen tane amelî mektep vardır. Hiç değilse biz de üç tane mektebi âli yapacağız, yani prat ik ameliyat için yapmayacağız, yani efendi çıkaracağız. . Bunlar bana gelir ki hiçbir vakit olmamalıdır .
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Tekra ra mecbur olacağım, evvelce söylediğim gibi, eğer bizim K a n u n Lâyihasını görecek olursanız ki amelî mekteplerimiz tekessür ediyor, hususiyle Fransa 'da dediğiniz gibi üç derecesinde kalmıyor. Buyuruyorsunuz ki F ransa 'da bir mektebi âli vardır. Fransa 'da o mektebi âli Ziraat Darülfünunudur . Biz darülfünun tesis etmiyoruz, mektebi âli. Biz şimdi tesis ediyoruz. İnşallah darülfünun da tesis edeceğiz, Ziraa t Darül fünunu da bizce vâriddir. F a k a t henüz mekâtibi âliye lüzumu derecesinde tesis etmediğimiz içindir ki darülfünun tesis edemeyeceğiz. O vakit de bir veya iki darülfünuna da ihtiyacımız v a r d r onu da yapacağız.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Fransa 'da darülfünun, Mektebi Âlidir, birinci derecede bir tane, üç tane de ikinci sınıf. Yalnız bizim için bir tanesi de kâfidir ve çoktur bile. Şimdi amelî mektepleri. . .
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Mut laka Fransa ' ya mı benzemeliyiz?
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Mut laka Fransa 'ya benzemeyeceğiz. Bizim memleketimizi, ihtiyacı mahalliyi m i düşüneceğiz? Yoksa o raya mı , buraya mı tatbik edeceğiz? Belçika'ya mı, İngiltere'ye mi gidelim? Bir darülfünunları var, ondan sonra ameliyat mektepleri vardır, başkası yoktur zannederim.
Z E H R A P E F E N D İ (İstanbul) — Ameliyat mektebi derecesindedir Mektebi Âli dediğimiz.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — N u m u n e tarla-l a n tesis edeceğiz.
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
— 319 —
malı idi, fakat ne çare ki, yine dediğim gibi, bizim istediğimiz tahsisatı istiksar ettiklerinden dolayı çıkardılar. Bu sene yalnız muamelâ t ı ibtidaiyesini tesis için üç bin bu kadar lira konmuştur ; yoksa bu, akalli onbeş bin lira ister. Eğer bu ise, itiraz doğrudur .
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — O r m a n m e m u r u bizde âdi bir şey zannolunuyor . Hal buki Avrupa 'da ormancılık pek ehemmiyetlidir. Onlar, yalnız ormanlar ı muhafazaya m e m u r değildirler, suların taksimine ve hat tâ bir mülkün muha fa zasına da memurdur lar , zira ormanlar çok çok hudutlar teşkil ederler. Bunun için yalnız mektebi âlilerden çıkan şagirtler, o rman mekteplerine gidebilirler. H a t t â bundan yirmi sene mukadden böyle iken, Fransa Hükümet i bu rnesarif çok olduğunu görerek, ki bu rnesarif çok oluyor, yalnız Ziraat Mektebi Âlisinden çıkan şagirtleri kabul edebilirler ve böylece bütçede büyük bir fark olmuştur . Onun için ayrı bir mektep tesis etmek yerine yalnız Zi raa t Halkalı Mektebinden çıkanlar kabul olunsun ve bu da iki sene kâfi olacak ve şagirt, senede iki üç ay o rmanla rda ders a lmak ile ameliyat görmek şartıyla, nasıl ki Avrupa 'da, Almanya ve Fransa 'da vuku bulmaktadır . İkinci derecede memur la ra gelince, onlar için hususî bir mektep olmalıdır. Fransa 'daki (Ekol dö Bâr) dedikleri gibi, onlarda yalnız ameliyat görülmeli , az bir nazariyat ile bitirirler ve o rmanla rda ikinci sınıf memurlar olabilirler ve böylece bizim bütçemiz kâfi olabilir, ormanlar ı muhafaza eder fennî o rman memur larımız olabilir.
K O Z M Î D İ E F E N D İ (İstanbul) — Bunlar istizahı icap edecek şeyler değildir. Mekât ibi ziraiye programlarının sureti tertibine dair bazı ma lûmat olabilir. Fakat bir Nazıra karşı ders verircesine istizah etmek olmaz. Meclisi Mebusanı işgal ememek lâzım gelir. (Doğru sadalan ve alkış)
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Dördüncüsü , efendim...
Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Üçüncüsü, efendim...
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Selanik'te inşa olunacak H a r a memur lar ı için şimdiden fazla maaş itası hususunda ne gibi mezuniyet alınmıştır? Demek istiyor ki, bunda Selanik'te bir hara tahsis edilmek istenilmiş, bunun da sured tesisi teehhür etmiş. O memur la ra beyhude niçin maaş veriliyor söyleyeyim efendim. Teşrinievvelde Selanik'te bir H a r a teşkili tekarrür etmiştir. Ha t t â bu Vilâyetin ve Müfettişi Umumîl iğ in iş'ârı üzerine de-
N A Z A R E T D A Ğ A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Onlar başkadır.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — D a h a başka ne dir bi lmiyorum ki.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Bilmiyorsunuz, o başka şey. Ameliyat mektebi olursa, numune tarlaları olursa, mekâtibi âliye olursa daha ne yapılır ziraat için? Faka t biz zannediyoruz ki daha yapılacak varsa, o başka şeydir, bundan başka yapılacak yoktur.
R E İ S — Siz ameliyat mektebi ist iyordunuz, Aris-tidi Paşa yapılıyor dedi bitti.
H A L İ L BEY (Menteşe) — Efendim müsaade buyurur musunuz söyleyeyim?
R E İ S — Söz Şükrü Efendinin. Ş Ü K R Ü E F E N D İ (Kastamonu) — Paşa Hazret
lerinden bir şey rica edeceğim. Dagavaryan Efendinin buyurdukları , hakikaten doğrudur , bu müteaddi t âli mektepler yerine ziraatça ameliyat mektepleri hakikaten bize lâzımdır. Buraları nazarı itibara almalı. Çünkü eski mektepten çıkan efendiler ameliyat bilmiyorlar. Bizde de vardır efendim Kas tamonu 'ya geldiler, orada mükemmel okumuşlar fevkalade, birinci, aliyyülâlâ çıkmışlar, fakat henüz imbiğin nasıl oluyor, nasıl konur, nasıl süzülür, bunları bilmiyorlar bunları da nazarı i t ibara almalı ve makineleri kullanmasını bilmiyorlar orada kullanmalı, çalıştırmalı, tar lada öğretmeli efendim.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) — Bunları yaptık efendim, kanun lâyihasında mevcuttur . Ameliyat mektepleri yapılmıştı; göreceksiniz ki kaç tane yapılmıştır.
H A L İ L BEY (Menteşe) — Efendim, bendeniz bu hususta olan müzakereyi fazla görüyorum. Bir istizaha mevzu teşkil edecek bir mesele değildir. Biz bu umuru İdareye ait olan murâkabayı bütçenin tetkikinde yapabiliriz. Nazır Beyefendi izahat verdi, arkadaşımız da söyledi ne diyeceğiz Nazır Beye? Yao-madın diyemeyiz, zanneder im ki böyle bir karar muvafık olmaz. Bütçe geldiğinde tahsisatı arzu etmezsek o vakit uzunuzadı müzakere eder, tahsisatı katederiz. Mesele bundan ibarettir. (Pek doğru sadalan)
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — İkinci mesele, efendim, yine bu senenin bütçesinde bir o rman mektebi için bir masraf zait olup, mektebi mezkûrun su-reti tesisi hakkında bazı ma lûmat itası; bunda ne ! türlü izahat, ma lûmat istiyorlar bi lmiyorum. K a n u n ! lâyihasında bunun için de yazılmıştır. Bir şey varsa, j bu da, mektep için üç bin küsur lira, akalli onbeş ol- j
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
nilrniş ki burada bir H a r a tesis olunsun. O vakit yapılacak ne vardı? Tabiidir ki o teessüs edecek Haraya memur la r göndermekti . Faka t bu memur lar ı gönderemeyiz, evvelâ H a r a tesis elmelidir sonra u m u m memur la r tayin olunmalı. Faka t iptida onu muamelâ t ı iptidaiyesini ihzar etmek için lâzım olan iki m e m u r u oraya göndermişiz; bunlar oraya gitmişler; çürJcü bunlar fennî adamlar . Bu H a r a ne suretle, binası ne suretle yapılacak, onlar tarif edecektir. Bunlar oraya gittiler, niye geldiniz? H a r a tesis etmeğe; sizin iş'ârı-nız üzerine demişler. Vilâyet Defterdarlığa havale etmiş, Defterdarl ık demiştir ki, bizim 1324 senesinde verecek paramız yoktur, 1323 senesinin parası 1324'e geçmez binaenaleyh veremeyiz. Bilirsiniz Manast ı r ve Kosova Vilâyetlerinin de bütçesi Selâniğe karış maz demişler. Demişler ki, bütçe tefrik olunmamıştır ; şimdi bu sene Selânik^e lâzım olur; burada, bu sene bu rada tesis olunur. İki sene sonra da Manas t ı r 'da lâzım olursa o rada tesis olunur, Kosova 'da tesis olunur . Yoksa b u üç Vilâyetin bütçelerini ayrı ayrı tutmak ta m â n â yoktur. Bu, muhabereye düşmüş, İstanbul 'a yazılmış, Nezaret Sadarete yazmış. Bu muhabere ile a r a d a n üç ay sonra tesisine başlanmış. Nihayet demişler ki bu 1323 senesinden Kosova ve Manast ı r Vilâyetinin aidat ından vereceksiniz fakat bu karar verilinceye kadar üç ay geçmiş, bu üç ayda bu memur lar , bu iki adam maaş almış. Mamaf ih Nezaret yazmış ki, bu muhabere neticeye iktiran edinceye kadar bu adamlar boş durmasınlar; Fen Memurlar ı dır, o rada istihdam ediniz diye. Vali buraya yazmış 'ki, bu adamlar ın maaşlarını H a r a tahsisatından veremeyiz ve o rada diğer bazı hizmetlerde kullanılmıştır. Bu da bundan ibaret.
R E İ S — Varsa daha söyleyiniz.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşa Hazret ler i ! bu üçüncü maddeyi unut tunuz, dördüncü maddeye geçtiniz. Bir H a r a için alınacak arazi al ınmamış, binaya başlanmamış iken oraya birkaç t ane m e m u r yollamak ve üç dört ay geçirmek fazla bir mesarif.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — İzahat verdim efendim, giden m e m u r iki memurdur , Müfettişliği U m u m î n i n iş 'ârı üzerine gitmiştir. Fakat gittikten sonra Def terdar da 1323 senesi tahsisatı 1324'e geçmez demiş, bundan dolayı münakaşa zuhur etmiş.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Üçüncüsü?
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Üçüncüsüne geleceğiz. Ayrıca böyle bir İdareye lüzum olup olma
dığı, bu da zanneder im sırf bütçeye taalluk eder, bunun için Hal lacyan Efendi ile müzakere ettik. İsterseniz bunu bütçeye talik edelim.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — M a l û m u âlinizdir ki birçok memleketlerde yalnız Baytarlık için ayrıca bir Müdür iyet yoktur. Ziraat Nezaret ine Ziraat Müdüriyet ine tâbidir, F ransa 'da da öyledir. Yalnız bizde o kadar az bir memuriyet imiz olduğu halde, 153 Baytarımız olduğu halde 253 Baytar için hususî bir müdîr iyet ihdas etmek, Avrupa 'dak i en birinci, Ziraatte ileri gitmiş olan bir memleket te o lmayan bir şeyi kabul etmek, bizim bütçemize ithâl eylemek hiçbir vakit muvafık değildir. Fi lvaki Almanya 'da öyle ise de, bu, yalnız Almanya 'da vardır ve onların da 3500 Baytarları vardır. Bizim hepsi baytarımız 150 kişidir. Bunun için birkaç yüzbin masraf e tmek caiz değildir.
H A L L A C Y A N E F E N D İ (İstanbul) — Efendim Muvazene Encümeni namına bendeniz Ziraat Nezaretinin bütçesini tetkike m e m u r idim. Ziraat Nezaretine gidip o rada teşkilâtı İdare ile iştigâl edildi. Bu teşkilâtta Baytar hakkında b'ir müdîrlyeti umumiye gösterilmişti. Esasen Baytar Müdüriyetinin zi-raat ten müstaki l olması bedihidir.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Şimdiye kadar olmamış bir şey.
H A L L A C Y A N E F E N D İ (Devamla) — Çünkü Baytar M ü d ü r ü n ü n o şubede iştigal edeceği muamelâ t sanayiden m â d û d olması lâzım gelir. Halbuki Ziraat M ü d ü r ü başkadır, bunlar ın sanatları da başkadır. Şimdi Ziraat M ü d ü r ü n ü Baytar muamelâ t ından mesul tu tmak makûl değildir. M^kûl olmamasından naşi Baytarın ziraat ten müstakil olması şarttır. Avrupa 'da buyuruyor lar , biz esasen Avrupa 'n ın yaptığını yapmakla mükellef değiliz. Onlarda yanlış yaparlarsa biz de yanlış yapmağa mecbur değiliz. Ha t t â birçok memleketlerde Baytarlık, başka bir fen olduğundan, başka türlü müdîr iyete tahVil ederler. Nazı r Paşa Hazretlerinin arz ettiği veçhile Baytar muamela t ı ziraat ve maâdin kadar müh im olmadığından bu müdîrlyeti umumiye o lmak yerine bir müdüriyetle iktifa edilmesi lâzım gelirdi.
R E İ S — Bunu bütçeye talik ediyoruz, bitti efendim.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadln ve Ziraat Nazırı) — Şunu da bilmelidir ki bizde Baytarlık pek mühimdir. Zira A v r u p a gibi biz ziraate, diğer hususata
I taalluk eden u m u r u m u z u öyle buharla gördüremiyoruz, buhar muamela t ı bize t a a m m ü m etmemiştir. Biz bü-
320 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 M ayıs 1325 C : 2
hayvanata zerkettiği serum sunîdir, bu serum değildir binaenaleyh suiistimali vardır diye isnat olunmuş ve bir şişe de gönderilmişti ve bu şişe de muayene olunmuş, hakikaten serum olmadığını tayin etmiş, bu işten el çektirilmiş, mahkemeye tevdi o lunmuş ve mahkemede tahkikat etmişlerdir, anlamışlar ki bu adamın bunda hakkı yoktur, yani hazırlayan bu değildir ve bunu serum diye zerketmemiş. Yalnız o ihbar edenin buna bir garezi şahsîsi varmış. Bundan dolayı şunu ihbar etmiş; ihbar eden de, bir kaza baytarı o lmak itibariyle eğer bu beraat etmiş ise, öbürünün mücr im olması lazım gelir. Bunun için buna dair ne yapılmış diye sordum, bilen olmadı. Şu halde bunun beraat ine taallûk eden ilamın aynının ya suretini bana göndermelerini telgrafla söyledim. Geldiğinde o ilamı okuyacağım. Onun metninden ne istidlal edersem, buna göre hareket edeceğim.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşam, müsaade buyurun.
R E İ S — Alacağım ilam üzerine beyanı müta laa ederim diyorlar.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Serum meselesi yalnız bir tane değildir ve bu ser u m meselesi bizim için pek ehemmiyetlidir, malumu âlinizdir.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Takrir inizde bir tane var. Bundan başka bi lmiyorum ki; bildiğim budur. Eğer başka bildiğiniz varsa bir, iki, beş onlar da yazılır, onlara da malumat alır size söylerim.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Serum hakkındadı r söyleyeceğim. Malumu âlinizdir ki, bu vebai bakarî serumu, bizim mülkümüzde , bizim (İnstitut) mizde bulunmuştur ve bu bizim için bir iftihardır. Vebai bakarî serumu İstanbul 'da bulunmuştur . Bundan sonra Paris ' te (Enstitü Pastör - institut Pasteure) den Baytariyye Mektebinden ve Paris Akademisinden kabul olunmuştur , ha t ta İngiltere Devleti kabul ettikten sonra bizden bu serumdan almış ve Mısır 'da kullanmıştık. Bu, bizim için bir iftihar ise de, şimdilik bunun yalnız su diye satması bir kabaha t değildir. Bu, Devleti Âliye taraf ından meccanen veriliyor idi ki ziraatkârlara, hastalığı olanlara yalnız değil ki meccanen vermemiş, pa ra da alnvş bir de âdi suyu serum yerine kullanmış, kabaha t iki olmuş. Başka bir şey de vukubulmuş ise de, o para geri alınmış. Filvaki Devlet hesabına satılmış. Olabilir ki bu, Devri İst ibdatta böyle bir şey temize çıkmış olsun. Yalnız esas vardır , âdi su, serum yerine verilmiştir. Böyle mem u r da ist ihdam olunamaz.
tün işimizi hayvanlara gördürdüğümüz için umuru baytariye bizde Avrupa 'dan daha mühimdir .
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Hepsi 150 baytardır , müdüriyet olamaz.
H A C I K A S I M E F E N D İ (Kayseri) — Paşa! Kulak ver, bu sualim sana vârid değildir. Lâkin baytarlardan şimdiye kadar hiçbir semere görülmedikten sonra, falan yerde hayvan hastalığı var derseniz boynuzuna aşı çalın diyor. M e m u r diyerek, gelen hayvanın üzerine adamlar koyuveriyor. Bu koyduklar ı adamlar âdeta esafilden, o memleketin seelesindendirler. Birinci derecede muhafaza lazım. Faka t baytarl ıktan fayda ne ise onu öyle Baytar Memuru savmalı, hiçbir şeyi bilmeyen hayvanat ın kuyruğuna aş; çalmakla, yanına kimse varmasın demekle baytarlık olmaz.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) — Kas ım Efendi Hazretleri! İnsan için bir tabip ne kadar lazım ise, hayvan için de o kadar baytar lazımdır.
H A C I K A S I M E F E N D İ (Devamla) — Asıl insanın efkârı yalan dolan şimdiye kadar olmamış, şimdiden sonra öyle ola.
R E İ S — Bahis baytarlığın iyiliğinde, kötülüğünde değildir, fennî baytariye taalluk eden bir bahistir.
H A C I K A S I M E F E N D İ (Devamla) — Hepsinin makbu l olması gayeti öyle olmalı ki semere olmalı, semeresiz olan şey, boş.
R E İ S — Ziraat Naz rı vaad ediyor, iyi baytar yetiştirmeli.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — İnşallah.
M U S T A F A E F E N D İ (Karahisarı Şarkî) — Mevcut baytar lardan istifade olunduğu herkes için meşhut tur , iştirak ederim. Yalnız taşraya gönderilen baytarlar ifayı vazife etmiyorlar, hayvanat ı da bihakkın tedavi edemiyorlar. Bendeniz gözümle gördüm, fakat burada zikrolunacak bir şey varsa, hastalık olan mahallere baytar gönderilemiyor, gönderilen baytar lara orada istimal edilecek miktarı kâfi serum bulundurula-mıyor. Bunun için serum gelecek diye aylarca beklediği vakidir. Mevcut baytar lara serum yetiştirilmesi lüzumuna dair Nezaret i âliyenizde teşebbüs olunması fikrindeyim.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Beşincisi, mukaddema Aydın Vilâyetinde Baytar Memur luğunda bulunan zat vebâî bakariye karşı sunî bir serum imaliyle bin l i radan fazla istifadei maddiyede bulunduğu halde ilanı Meşrutiyetten sonra yine mumaileyhin terfian sair vilâyette ist ihdamının sebebi nedir? Vakıa Aydın Vilâyetinde, Manisa 'da bir baytar memuruna , bunun
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 iVS îyıs 1325 C : 2
muayene edeceksin demişler. Vilâyete de aynı za
m a n d a yazılmış ki Baytar böyle yazıyor, orada mü
nasip neresi var diye. Bu yazılmak üzereyken Yakonik
Baytarı Balıkesir'e nakletmiş, Yakonik açık kalmış, b u adam da oraya gelmiş. Ben buraya geldim hâlâ
siz muhabereniz i bit i lmediniz. Ben burada aç kaldım,
ne yapacaksanız yapın diye yazmış. Demişler ki bu
muhaberenin neticesinde Vilâyetten alacağımız taf
silâta göre oraya başka bir m e m u r göndeririz demiş. Bu Baytar, Çayırağzı mevkiinden kalkmış, Yakoniğe
gitmiş. Binaenaleyh diğer Baytar da oraya tayin olun
muş ve gönderilmiştir Çayırağzına. İki Çayırağzı var
mış, birisi de Kava la ile Aynaroz arasında imiş. Bendeniz zannederim ki, bu, bir yanlışlıktır. Faka t an
laşılan sonradan haber aldığıma göre buraya da me
m u r tayin olunmuş; sonra bu m e m u r beyanı mazeret etmiş, gitmemiş. Vilâyet de lüzum göstermiş şimdi
oraya da bir m e m u r gönderi lmek üzere imiş.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — O Çayırağzı- Yunanis tan 'a terk olunmuş.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Sekizinci, Devri İst ipdatta Ziraat Nazırı Sabıkı Selim Melhame 'n in
teklifi üzerine Dersaadet i ahalisinden mevsimi şitada ha tap ve kömür tedariki maksadıyla Nezaret , bir Ko
misyonu Mahsusu teşekkül etmiş ve Komisyon marifetiyle bir takım odunlar götürülmüş, taksim olun
muş , 2500 lira ziyan tevellüd etmiş. Bu, maatteessüf böyle değil; ziyan, 7500 liradır. Bendeniz Nezarete
m e m u r olduğum zaman bir ikinci günü İşittim ki böyle bir odun muamelesi varmış, b u n a kesbi vukuf
e tmek istedim, muamelât ını tetkik ettim. Dediler ki 1320 yahut 1321 senesinde memleket te odun kısa
imiş bâ İradei Seniye ormanlardan odun kestirilmiş, celp olunmuş, fukaraya çekisi yirmiüç kuruşa olm a k üzere dağıtılsın diye bir İ radei Seniye çıkmış,
bunu Nezarete tebliğ etmişler. O vakitte Selim Melha-
m e Nezaret te imiş. Selim Melhame, o vakit itiraz ede
rek bu bizim işimiz değil demiş, biz O r m a n Me
mur la r ına emir verelim, Şehremini bu işe baksın demiş. Şehremaneti biz odun meselesiyle iştigal edeme
yiz diyerek kabul etmemiş, yine O r m a n Nezaret i bak
sın denilmiş. Biz buna bakmak için bü tün etrafa memur la r göndermek lâzım; gelip, bunlara maaş ver
mek iktiza eder; bu, pek müşkül , bunu bize yük-
lemeyiniz demişler. Israr etmişler, mut laka Orman
Nezaret i yapacaktır denilmiş. Nezaret de izmit 'e ,
Kas tamonu 'ya , şuraya buraya memur la r dağıtmışlar ve gitmişler ve odun kırdırmağa başlamışlar. Meselâ
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Aslı vardır ve ilân da istedim. Hâlâ siz deseniz ki bu adamı kullanınız, ben kul lanmam. Zaten, hat tâ ben iki cihetini de, eğer bu değil ise, mücr im diğeri... O da baytardır . Y a birini, ya diğerini kul lanmamız lâzımdır, bunun için ilâm istedim, Altıncı, yine Vilâyeti mezkûrde Devri Sabıkta tesis o lunan rüsumu hayvaniyye tarifesinin hini tatbikinde sırf kendi arzusuyla develerden dah i bir şey alınmıştır. Bu, Aydın Vilâyetinde değil zannederim. Çünkü kayda baktık, A y d ı n d a değildir, E r z u r u m d a olmuş, böyle bir şey, Rusya 'dan ve Acemis tandan gelmiştir.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Erzu rum 'dan alınmış olanlar Devlete verilmiş ve sonra İ ran Sefiri, müdaha le etmiş ve o para da geri verilmiştir.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — İzahat ben ve receğim, siz değil. Bunlardan kervanlar da pa ra al mışlar, sonra şikâyet etmişler Konsulatolara . Demişler ki, bu paraları haksız aldılar, şumülü yoktur deveye demişler, katiyyen hakkınız yoktur iade ediniz demişler. Konsula toya iade olunmuş. A y d ı n d a buna dair emsal kaydı yoktur, o para geri verilmiştir.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — İzmir 'de alınmış olan para elan geri verilmiş değildir.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Böyle bir kayda tesadüf edemedim.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Ü ç bin, mat luplar ına geçirmiş olduklarını görebi
lirsiniz. A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Üç b in lirayı
ceplerine koymuşlar, öyle mi? N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) —
Evet efendim, bunu da not alınız da tetkik edersiniz.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Nazaret te kaydı yoktur. N o t alır, gelecek hafta izahat veririm. Yunanistan 'a terkolunan Çayırağzı nam mevkide bir baytar görülmüş. Halbuki bu Çayırağzı denilen yer, Yunanistan 'a terkolunmuş. Onun için niçin gitmiş deniliyor. Çayırağzı namıyla bir maha l varmış. Orası da hudut üzerinde bulunduğu cihetle Nezaretçe tensip o lunmuş ki , oraya bir Muayene M e m u r u gitsin, hudu t t an geçen hayvanatı muayene etmek için. Çayırağzı m e m u r u oraya gitmiş, bir telgraf çekmiş ki, ben bu raya geldim, halbuki Çayırağzı mevkii Yunan top-rağındadır . Buradan demişler ki, maksat Çayırağzı denilen köyde o turmak değildir. Zaten bugün o havali Çayırağzı namıyla maruf tur , binaenaleyh sen de oraya memursun . H u d u d a en yakın bir yerde kal orada
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
Dokuzuncu , ilânı Meşrutiyet ten sonra Şûrayı Devletin bir k a r a n mucibince o rmanla rda bulunan madenlerin İşlettirilmemesi emrolunmuştu . Nezaretçe bu babda ne yapılmıştır? Vakıa Şûrayı Devlet böyle bir ka ra r vermiş, o rmanlarda zuhur eden madenler işlettirilmesin demiş. Bu da pek garip bir karar; çünkü madenler ekseriya yüzde seksen ile doksan, ormanlarda bulunur, dağlarda pek az bulunur , düz ovalarda hiç bulunmaz. Bunun üzerine bu kararınız pek yanlıştır, siz bilmiyorsunuz. Eğer madenin nerede olduğunu bilseniz bu emri vermezdiniz. Ormanlardaki madenler i işletmezsek hep madenlerimizi kapatmalıyız, madenimiz yok demeliyiz. Maden işletmekle orm a n a bir şey olmaz. Yetişir ki, o rman memur la r ı dikkat etsinler kesilecek ağacı kestirsinler. Bunun üzerine bu kararı geri almışlardır.
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Paşa Efendinin buyurduğu gibi, maadin dağlarda olur ve dağların başları da her vakit, ormanlar la tezeyyün eder ve başka bir şar tname vardır ki eğer ormanlarda bulunan maadin işlediği vakit çok olursa sahiplerinden alırlar. Ve böyle acayip bir emir vermek yani bundan sonra hiç işletmeyeceğiz demektir, hiç kullanmayacağız demektir. Bugünlerde başka bir şey de vuku bulmuş, yani m a l û m u âlilerinizdir ki, çam ağaçlar ından reçineleri, sakızlarını alırlar. Bir İngiliz çıkmış bunları a lmak istemiş. Şûrayı Devlet tarafından demişler ki, bu, hastalık verir, falan eder. Ziraat Nezaretinden fennî bir adam çağırmışlar gitmiş, bunlardan hiç zarar gelmez, hat tâ Fransa 'da Yunanis tan 'da her bir tarafta bunların reçineleri alınır satılır demiş, kabul ettirememiş. Bana öyle geliyor ki, Şûrayı D e v let Azaları , âzâ olmak için yalnız Paşa, Bey olmak kâfi değildir. Bunun içinde hiç olmazsa bir iki fen memur lar ı da bulunmalıdır . Hiç değilse böyle bir karar vermeden evvel, öyle bir Fen M e m u r u n a müracaat etmelidirler. Zira bu reçineyi her memleket te olduğu gibi bizde de kullanabilirler, Devlet için de büyük bir menfaatt ir .
M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Sivas) — Mevcut ormanlar ımızdan devam eden suiistimalat ve tahr ibata Devri Sabıkı İstipdat nazarı bîkaydî ile baktı, tahribat, yürekleri sızlandıracak bir hale vardı, İnkılâbı mesudumuz elbette bunlara, bu m ü h i m membaı varidata, bu müh im membaı servete artiK nazarı bîkaydî ile bakmayacaktır . Nazır Paşa Hazretlerinin mücerreb olan hüsnü idareleri ve fetanet-leri elbette buna çâresâz olacaktır. Faka t şimdi yeniden o rman yetiştirmek ve buna birçok paralar sarfede-
— 323
bir iskeleden onbin çeki odun yükleniyor, buraya yazıyor ki, odun geliyor. Nasıl onbin çeki diyorlar. Nasıl ölçüyorlar bir ip tutuyorlar 'boyu, eni ölçülüyor takriben onbin çeki şu kada r metre mikâp diyorlar bir de telgraf çekiyorlar şu kadar kira vereceksiniz diyorlar. G e m i buraya geliyor hamulesini çıkarıyor; yine ip ile ölçülüyor, tahmin ediyorlar, ancak sekizbin çeki geliyor. N e olmuş deyince efendim rüzgâr sıcak o lmak hesabıyla, odunun yaşlığından eksilmiş olabilir diyorlar. Pekâlâ; halbuki satarken tartı ile satıp, müşter i ip ile almayacağından, bu suretle odun altıbin çeki geliyor, dörtbin çeki uçuyor. Anhâ , minhâ, bizden yani Nezaret ten yüzyirmi bin çeki odun kesilmiş, öyle mal etmişler, İs tanbul 'a doksan bin çeki o d u n gelmiş. Satıldığında altmışse-kiz bin çeki odun gelmiş. Şimdi memur la r tarafından suiistimal mi karıştırılmış? Karıştırılmış ise, bu suiist imalin derecesi nedir? Odunlar fire vermiş, bu m u acaba? Bu kadar fire verilir mi? Böyle yüzyirmi bin çeki odun yarı yarıya altmışsekiz bin çeki kalır mı? Tabiidir ki, buna suiistimal girmiş olacaktır. Onun için bendeniz, Nezare te vardığımda sordum, dedim ki bunu n e yaptınız? İşe baktık, karışıktır dediler. Bir Komisyon teşkil ettik bu hesaplara bakınız temizleyiniz dedim. Dediler ki Çengelköyünde şu kadar , şurada bu kadar , bi lmem Beykoz'da bu kadar odunumuz var iptida yapacağımız, bunu elden çıkaralım dedim. Çünkü bu odunlara ayda sekizyüz kuruş veriyorlar. Şimdi onbin çeki dörtbin çeki gelecek; birçok para da bekçilere veriyoruz; elimizden hemen şunu çıkaralım, olsun bitsin. Müzayedeye koyduk, haraç mezat ilân ettik. Onaltı kuruşa verdik, içinden çıktık. Şimdi onu tahmin ediyoruz ki, onbin çeki itibariyle verdik, fakat eksik kalırsa üzerini eklemeğe biz mecbur değiliz. Zanned iyorum ki, evvelki emsaline kıyasen bu onbin çeki de ya sekizbin çeki, ya altıbin çeki gelir. Bunu bu suretle bitirdik. Şimdi o Komisyonun tetkikatı neticesinde hangi m e m u r u n suiistimali tayün ve tebeyyün ederse onun hakkında ikamei dâva olunacak. Faka t 'bundan Nezaret in gördüğü ziyan yedibin beşyüz liradır, hesabı da bu raddededir .
N A Z A R E T D A G A V A R Y A N E F E N D İ (Sivas) — Efendim verilmiş odunlardan Makr ıköyünden Üsküdar 'a kadar bazı memurlar ın evine bunlardan odun gitmiş ve taharr i edildiğinde defterlerde buluna biliyormuş. Tabiî onları tetkik edersiniz.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Şüphe yok; teşekkür ederim. Eğer bunları bana söylerseniz ona j göre hareket edeyim, tahkikat icra eyleyeyim.
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 M
(1) Evveliyatı 73 üncü inikat zaptındadır.
ıs 1325 C : 2
rek çalışmak zamanında değiliz. Ancak mevcut >îan ormanlar ı hüsnü muhafaza ve idare altına almak mecburiyetindeyiz. Acaba Paşa Hazret ler i , bu ormanların hüsnü muhafazası için ne gibi tedbire tevessül buyurmuşlardır? Zira bir taraftan tahr ibata uğruyor bir taraftan mahvoluyor . Vakit geçirmek istemiyoruz, bu vakit girmek istemiyor bu pek m ü h i m meseledir. Bundan izahat is t iyorum.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Zirat Nazırı) — Ormanlar hakkında ıslahat için bir kanun lâyihası yapılmıştır. Efendim, biz b u n u mükemmel olm a k üzere addediyoruz. Takd im ettik oradan da Meclisi Âliye gelecektir. Onda, b u ormanlar ın mu-fahazai memuriyet i ve bilahara bunlar ın yeniden yetiştirilmesi için birtakım şeyler teklif olunmuştu. İnşallah Meclisin tasvip ve takdirine iktiran ederse, onları mevkii icraya koruz ve mat lup olan noktaya, m e ' m û l ederiz 'ki bu suretle vâsıl oluruz.
REİS — Verilen izahatı kâfi görüyor musunuz? (Kâfi kâfi) Geçelim.
3. — Ergani Mebusu İbrahim Efendinin, Ergani bakır madenleri hakkındaki istizahına; Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi Paşa'nın cevabı. (1)
REİS — Aristidi Paşa Hazretleri , buyurun.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Ergani Mebusu muhte remi İbrahim Hakkı Efendinin istizahına gelelim. İbrahim Hakkı Efendi diyor ki, b u Ergani madeninden çıkarılan cevher ki evvelce bunlar ı orada birtakım fakir adamlar , madenciler çıkarırdı ve bunlar Gümüşhaneden muhacere t suretiyle gelmişlerdir. He r nerede maden işletiyorsa, G ü m ü ş h a n e d e n hicret edip gelenlerdir. Ç ü n k ü en evvel bizim memleket imizde meydana çıkan maden G ü müşhane madenidir . Orada İhtisas peyda ediyorlar sonra diğer bir maden zuhur ettiği gibi derhal oraya gidiyorlar. Orada işçi oluyorlar. Aka r sahibi olup, o r ada yerleşiyorlar. Ahal iden oluyorlar. Bazıları kendiliklerinden gelmiş, iptidai halde; vâkıâ bunlara üç kuruş verirlermiş, bizim kaydımızda yüz paradır . Yüz kilo başına, okka başına yüz para alıyorlarmış. Sonra iki kuruşa tenezzül etmiş sonra oraya biz Avrupalı M a d e n Mühendisi göndermişiz, o rada keşfiyat icra etmiş. Birtakım ıslahat yapmışız, bu ıslahat için birçok paralar sarfetmişiz. O ıslahat sayesinde cev-
her ç ıkarmak sureti teshil edilmiş. Onun için hesap etmişiz, yetmiş iki paraya indirmişiz. Şimdi bu yolda gidiyor.
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Müsaade buyurun , karşılıklı olsun ki iş anlaşılsın. Vâkıâ kilosu yüz pa ra idi. Bir kıyye bakıra ayrıca yarım kilo da buğday verirlerdi. Memleket in ziraat ve t icarete kabiliyeti yok, ahalinin iştigalâtı bü tün m a d e n e münhasırdı. A ç ka lmamak için bir kilo bakıra yarım kilo da hınta veriliyordu. Sonra iki kuruşa tenezzül etti. Bu tenzilât, İdarenin ıslahat ve terâkkıyatı neticesi değildir. Hiç ne terakkıyat vardır, ne ıslahat vardır , aşariyle bugün meydandadır .
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) •—• Vardır , göreceksiniz
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Devamla) — Sonra efendim 1311, 1312 tarihlerinde firari Nazır Melhame Paşa nasılsa madenî nazarı hoşnûdî ve istifade ile telakki ederde ahaliye karşı namı müstear la kendi namına ihale ve iltizam işlerini takip etti. Bir muvazeneye müstenit olmaksızın yetmişiki paraya indirdi. N e bir tahkikat vardır, ne bir muvazene vardır. Sonra ahalinin teker rür eden müracaat ına man i olmak için, yani ahaliyi haksız ç ıkarmak için, tu t tu hiç lüzum olmaksızın bir lüzumu fennîyi ifa etmiş gibi bir kuyu .açtırdı. O kuyu sekiz on sene evvel açılmıştır. Bundan bir okka cevher bile ç ıka r t amıyor ve çıkarılamaz. Bakır fiyatının yetmişiki paraya tenezzül etmesi, Nezaret in terakkıyatıyla cevher ihracını teshilden ileri gelmiş değildir, bunun katiyyen vücudu yoktur. H ü k ü m e t ve memurin in İdareden sual buyurabi-lirsiniz, katiyyen hiçbir ıslahat ve terakkıyat yoktur. Müsaade buyurun , hem bu neye müstenitt ir? Zatıâli-nize yanlış haber vermişlerdir. Buyuruyorsunuz ki Avrupaya bir mühendis gönderilmiş, doğrudur . E yet o mühendis geldi; İdare memurlar ı ; âmirlerine karşı sadıkane bir hüsnü hizmet göstermek için, tut tular yanlış bir muvazene gösterdiler. Mesela odunun batmanını madenci kırk paraya alıyor, onlar otuz paradan gösterdiler. Sonra odunu tart ıyorlar, onu esas ittihaz ediyorlar. M a l û m u âlinizdir ki odun yaş alınır. Sonra oraya mahsus âdet icabatınca ufak ufak doğranılır. Onun firesi vardır bir me t re o d u n parçası üçe taksim olunur , üç yerden kırılan odun ne k a i a r fire bırakacağı da anlaşılabilir. O odunlar altı ay kurumadıkça izabe için ocaklara nakledilemez. Yaş odunun çıkaracağı bakır gayet mahlu t olur. Hazı r edilmiş, kurumuş , üzer inden ay geçmiş olan odunlar nasıl muvazeneye esas olabilir? Ahal iden şikâyet vâki oldukça, O r m a n Nezaret i , işi siyasiyata döktü, Madenci-
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 9 1 3 0 M E ıs 1325 C : 2
lerden bazısını Dahil iye Nezaret ine şikâyet etti, Nezaret bunları muaheze ettiyse de o gibiler ele verilmedi.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) — Vâkıâ, aldığınız ma lûmata göre hakkınız olabilir Bendeniz de bu hakikati Nezaret in kuyudundan aldım. Şimdi 1310 senesinde bu madenciler yüz para alırmış okka başına. O vakit beşyüz elli b in okka çıkarırlarmış senede. Sonraları 1320 senesinden itibaren bu altı, yediyüz bin liraya kadar baliğ olur. D a h a sonraki , zatıâliniz buyuruyorsunuz ki, ıslahat olmamış. O ıslahat sayesindedir ki, bunlar ın ihracatı bir milyon üçyüz bine kadar çıkmıştır. Bir kerre miktara bakınız, ne kadar artmıştır. İki mislinden daha ziyade maden, daha amîk tabakaya inmiş. Ondan dolayı çıkan cevher de daha temiz çıkıyor. Evvelce bunlar yüz kilo, yüz okka cevherden ellibeş, nihayet altmış okka bakır çıkarmakta iken, şimdi, seksendört seksenaltı kadar çıkıyor. Şimdi evvelce yüz okka için çektikleri zahmete mukabi l altmış yahut ellibeş okka parası alacaklardı şimdi yetmişiki paradan alıyorlar bu halde bundan müteneffi oluyorlar.
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Müsaade buyurun, bendeniz temin ederim, haklı çıkarsam, Hazine masrafını versin yahut bu malûmatı size verenler versin. Maden İdaresi İhracatını tezyit ve teksir edecek bir tedbirde bulunmamışt ır . Bunu ben bilirim ki, b u babda hiçbir tedabir, hiçbir terakkıyat vâki olmamıştır . İhracatın tezayyüdü, sermayenin bir milyon, sonraları iki buçuk milyon olmasındandır .
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Rica ederim şimdi siz cevher ç ıkarmak için yeni bir âlet keşfedilmiş midir, tasdik edilmiş midir , edilmemiş midir, siz onu söylüyorsunuz. Faka t evvelkinden üç kat fazla cevher çıkıyor ya. O vakit, beşyüz bin kıyye çıktığı vakit sermaye onbin kuruş idi. O vakit bunları işlerlermiş, H ü k ü m e t e verirlermiş, yetmişiki paraya, yüz paraya verirlermiş. Hükümet , orada maden sergisi yaparmış. Bu serginin bedelini a lmak için yüzde elli, otuz, kırk kırdırırlar, satarlar, elhâsıl biçareler on kuruş alacak yerde elli kuruş alır da eyvallah derlerdi. Sonra Hükümet bakmış ki bu iş hem madenin ameliyatını ileri götürmüyor , hem madeni ızrar ediyor. Bir mik ta r sermaye koyalım, bu adamlar ın paralarını peşin verelim demiş. Bu verdiğimiz peşin para sayesinde işleri kesbi suhulet etti, madenin cevheri de pek çok arttı . Ondan dolayı hesap etmişler, yetmişiki paraya inmiş. Şimdi b u yetmişiki para üzerinden hesap ederseniz, madenciler daha evvelce yüz para aldıklarından daha
menfaatlidirler. 1317 senesinde bir milyon 375 bin okka bakır çıkmış. 1318 senesinde bir milyon 200 bin okka çıkmış, 1319 senesinde b i r milyon 500 bin okka çıkmış, 1324 senesinde bir milyon 400 bin kıyye çıkmış, şimdi satılan bakırların mecmu kıymetini koyalım. Satılan bakır ın bedeli 1317 senesinde beş milyon 115 bin kuruş. Bundan bilcümle mesarifi nakliyesi çıktıktan sonra, H ü k ü m e t e kalan, bir milyon 181 bin kuruş. Asıl oradaki ameleye verilen, iki milyon 600 bin kuruş . Demek ki, Hükümet , kendisine menfaat temin etmek için fukaranın hakkını ketmetmiyor.
K O Z M İ D İ E F E N D İ (İstanbul) — Şimdi, Paşa Hazret ler i bir şey dediler. D a h a amîk tabakada olması hesabiyle, şimdi çıkan cevherden yüz kilosundan seksenaltı okka bakır çıkıyor, bunu kabul ediyor musunuz siz?
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Doğrudur efendim, onu izabe eden madenci , mecburdur bakırı çıkarmağa; çıkarmazsa, İdare kabul etmez. Yüz kilo cevherden elli kilo bakır ın bedeli olan yüz paradan yüzyirmi kuruş alacağına, yetmiş paradan seksenaltı okka bakır için yüzelli kuruş alır.
R E İ S —_ Dinleyelim Paşayı; teferruatla iştigal ediyoruz.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — B'ir de diyorsunuz k i , Hükümet , çıkarılan bakırın okkasını yedi kuruşa sattığı halde bu hesap da yanlıştır. Hüküme t yedi kuruşa satmıyor. Biz hesap etmiyoruz ki İskenderun l imanına kadar b u n a nakliye verir. Siz de bil iyorsunuz ki develerle gider. Oradan da İngiltere'ye Avrupa 'ya gider. Şimdi navlun nakliyesi, bir de verdiğimiz seksendört derece bakırdır. Orada yüz derece olmadıkça onu almazlar. Bugün bakırın tonosu Avrupa 'da yetmişaltı ve yet-mişyedi liradır. Halbuki bizim bakırımız yüz derece olmadığı için, seksendört derece olduğu için bizim elimize elli lira geçer. Yine elli İngiliz lirası alıyoruz. Şimdi Avrupa cihetini bi lmiyorum. Yalnız madenden İskenderun 'a kadar büyük suiistimalat vardır. Çünkü Selim Melhame Paşanın akrabasıdır . Toka t ' t an Tal ip zuhur etmiş reddetmiş. (Gürültüler) Müsaade buyurun, kuyu açtırmışt r üç bin lira masraf etmiştir, bugün ondan katiyyen üç paralık istifade yoktur . Şimdi Mema-liki Mahrusede en ziyade gözümüzün bebeği gibi gözettiğimiz bir maden varsa, Ergani madenidir . En güzel madenimiz, bu madendir . Maatteessüf bu madenden, serveti tabiiyesi nispetinde müstefid olmamız lazım gelirken, istifade edemiyoruz. Bu da neden? Bizim bunun sureti imal ve istimalini bilmediğimizden ileri
TBMM KÜTÜPHANESİ
1 : 91 30 Mayı ıs 1325 C : 2
— 326 —
geliyor. Binaenaleyh biz ne kadar yapsak, hat ta şimdi siz diyorsunuz ki mahruka t pahalandı , o da doğrudur . Çünkü mahruka t on sene evvel on ki lometre idiyse, şimdi elli ki lometre uzağa düştü. F a k a t bu da bizim acemiliğimizdendir. Çünkü on okka mahruka t yakacak yerde bir okka yakabiliriz. Şimdi o rmanda o on okka odunu kömür yapsak, getirsek, bir okka ile işimizi görürüz. O kömürden de elektrik hâsıl etsek, o elektrik cereyanıyla çıkaracağımız cevher daha ucuz olur. O mahruka t ın da onda birini sarfetmeyiz. Faka t maatteessüf bu yolları yapmak için çok sermaye lazım. Bizde de o sermaye yoktur ; fakat bundan sonra katiy-yen kara r vermişizdir ki bu madenleri inşallah erbabına vereceğiz, işlettireceğiz, Devlet ve Millete lazım ve layık olduğu kadar istifadeyi temin edeceğiz. Ha t t a şimdi de pek çok talipler vardır, teklifleri de vardır. Onlar n müzakeresiyle uğraşıyoruz. İnşallah ondan pek çok yerli ahali de istifade eder. Madenciler de biz de müstefid olacağız.
R E İ S — Söz İsmail Paşanındır . N A F İ PAŞA (Halep) — Nakl iyat ta suiistimal olu
yor, hat ta nakiller olan Halep mültezimleri (Bin lira kazandılar da birbirleriyle bölüşemediler) kavga ettiler, hâlâ dâvaları vardır.
A R İ S T İ D İ PAŞA (Devamla) — Bunu da kabul ederim efendim; bu, zannederim, Zamanı Sabıka aittir.
İ S M A İ L PAŞA (Tokat) — Meclisi teşkil eden Heyeti K i ramın vicdanları ve himmetleriyle bu madenlerden bilcümle Osmanlıların istifadeleri mevzuu bahistir; çünkü T o k a t Mebusu olduğum ve Ergani ' den Toka t ' a gelen giden pek çok olduğu cihetle, bu babdaki tetkikatım pek amiktir. Maksadımız , va tana hizmettir. Meclisi Mebusana esbabı serveti irae etmek de bilcümle mebusanın borcudur . Şimdi, efendiler Hazeret i ! Bu madende Nazı r Paşa Hazretlerine arz etmeye mecbur olduğum bir sual vardır. Orada yeşil bir su akar. İşte şeriki refikimiz söylesin, bu yeşil suyun içine veznolunsa üçyüz dirhem bak r konsa beş dakika sonra o hırdavat çıkarılsa üç dör t misli ağırlığında bakır olur. O yeşil suda bakır mü-rekkebat ı vardır . O su akıyor, arz edebi ld im mi? Bu, kayden sabittir. Bunun imtiyazını bir Avrupal ı istiyordu. Sayei Millet ve Devlette Rıza Paşanın ma-beyn Başkitabetinde bendeniz uğraştım, bunu verdirmedim. Allah müşahitt ir . Bakınız arz edeyim. Şimdi Toka t ' t a , Ergani 'de Selim Melhame, bank ile uyuştu, yani bank muamelesini y a p t . Bakırlar Halep ' ten İskenderun 'a , o radan Avrupa 'ya gönderilir. Asıl, ba-
kır, Toka t ' a geldikten sonra izabe olunarak bakır halini alır. F a k a t n im karışık. Avrupa 'ya gidiyor, o rada da izabe olunuyor. Sonra musaffa bir hale koyuyorlar, dünya ve maf ihaya değil, İngiltere'ye bu musaffa bakırı satıyor. Eğer Aristidi Paşanın himmeti ve Meclisi Mebusanımızın ikdamiyle bu T o k a t Kalhanesine bir silindir konulur , Avrupaya kat ı lmayarak doğrudan doğruya fabrikaya gelir o silindirden geçerse vicdanım üzerine elimi koyar, yemin ederim ki Millet ve Devlet lira ile dolar. Binaenaleyh, Aristidi Paşanın müsellem olan zekâsından, va tana hizmetinden, evvelemirde bunu rica ederim ve buna da karar vermeleri için M a k a m ı Riyaseti Celileye hemen ufacık bir şey takdim ederim. (Alk ş)
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Maksadı istizahtan bir şey hâsıl olmadı.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı) — Yetmiş iki paranın tezyidine maha l yoktur ; o vakit bizim elimize bir şey geçmez.
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — Hiç olmazsa yüz paraya iblağ edilmeli.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Bu, Nezarete ait bir meseledir.
VAR.TEKS E F E N D İ (Erzurum) — Bendeniz de o cihete dair söyleyeceğim. Aristidi Paşa Flazretle-riyle İb rah im Efendinin bu mücadelesi büyük bir şeydir.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Devamla) — Bu bak ımdan Londra 'ya gönderir , sattırırız. Oradan da resmî fiyat pusulası gelir. K a ç derecededir bakırımız ve bizden de sorarlar. O r a d a adamımız vardır. Sefir bize bir telgraf çeker. Fa lan vakitte gönderdiğiniz bakıra burada bak İdi, piyasası şudur, bunu veriyorlar der. Biz de burada bakarız . Dereceyi ne kadar tayin etmişler. Çünkü biz biliriz. Eğer muvafık değilse deriz ki dikkat edin. Eğer orada Sefaret bunu muvafık görürse bir iki lira daha zam ettirebilirlerse ettirirler. Bunun fiyatı hakikisi budur der ve biz de veririz. Bütün çıkan bakırlar bize lazım olmaz, bize lazım olanları getir deriz.
V A R T E K S E F E N D İ (Erzurum) — Şimdi Ergani madenlerini bendeniz de gördüm. İkiyüz sene evvel bakır madenler i ne halde ise şimdi de o haldedir. Yirmi sene evvel fennî bir şey or tada olduğu halde nasıl çalışıyorlarsa, şimdi de aynı halde çalışırlar. Paşa Hazret ler i diyor ki orada senede bir milyon okka bakır çıkıyor. Bu bir milyon okka bak n n parasını H ü k ü m e t alıyor. F a k a t bir milyon okka bakırın parasını aldığı gibi oradaki madeni daha zi-
TBMM KÜTÜPHANESİ
1 : 91 30 Mayıs 1325
yade mükemmelleşt i rmek için fennî ustalar kullanmak , memur la r is t ihdam etmek lazım. Halbuki böyle şeyler o rada asla yok. Öyle ki bir milyon okka bakır gidiyor Londra 'ya , ecnebi bundan fazla istifade ediyor, sonra bizden çıkan madeni bize satıyorlar. Halbuki eğer H ü k ü m e t iki senede bir milyon, iki milyon okka bakırın fiyatın' sarf ile bir fabrika açmış olsa idi, o bakırlarımızı Avrupa 'ya göndererek satmaya mecbur olmazdık. Yalnız bakır madeni değil, diğer madenler de böyledir. Şimdi bendenizin bunları söylemekten maksadım, Hükümet, bunun üzerine nazar ı dikkatini açsm, ahaliyi bizim madenlerimizi ecnebilere soydurmasın.
A B D Ü L A Z İ Z M E C D İ E F E N D İ (Karesi) — Müsaade buyurun, İsmail Paşanın beyanatı arasında bir söz geçti ki son derecede ehemmiyetlidir. O da silindir meselesi. Bu babda olacak bütün himmet, yal-n z silindirden ibarettir. Ergani madenin gelen bakırları Toka t ' a getirilip, o rada izabe olunuyor, o radan külçe halinde Samsun 'a naklolunuyor. Diğer taraf
tan İskenderun 'a iniyor. Demek ki, külçe hal inde olan bak rlar Avrupa 'ya gidiyor. Orada kablo haline getirilmek için ameliyatı yapılıyor, tekrar bize geliyor. Bu gidip gelmekten dolayı biz beş kuruşa aslını sattığımız bakırı sonra yirmi beş kuruşa alıyoruz. Aradaki nakliye farkı bunlar bü tün ziyanla-rımızdır. Bu, nazarı dikkate al nacak olur ise, zannederim ki pek küllî bir istifade hâsıl olur.
R E İ S — Nazır tarafından olan izahatı kâfi görüyor musunuz? (Kâfi sadalan) Bitti efendim.
A R İ S T İ D İ P A Ş A (Orman, Maad in ve Ziraat Nazırı) — Ben bu madenlerin H ü k ü m e t taraf ından idare olunması taraftarı değilim. Binaenaleyh H ü k ü m e te ne kadar nafi şeraitle teklif vâki olursa, erbabına verilmesi. Pek çok sernmyeye lüzumu vardır... Biz şimdi bunu yapamayız. İnşallah bu Meclisi Âliye de gelir yapacağımız şey burada da görülür.
İ B R A H İ M H A K K I E F E N D İ (Ergani) — O n a ait mütalaat mı da başkaca beyan ederim.
V. — M Ü Z A K E R E E D İ L E N M E V A T (Devam)
2. — Bütçe haricinde kalan 1325 senesi Haziran ayı masarifi için mezuniyet verilmesine dair kanun lâyihası.
R E İ S — Hazi ran mesarifine dair Muvazene Encümeninden gelen mazba ta la r var, onu okuyacağız. Onu tetkik edelim efendim.
Meclisi Mebusan Riyasetine Nisan ve Mayıs aylarına mahsus Muvakka t Büt
çe K a n u n u müzakere edildiği zaman maaşat kısmı Hazi ran ayına da teşmil edilmiş, rüsum ve tekalifi mevzuanın da Mayıs ve Hazi ran ayları zarfında devamı istifasına mezuniyet verilmişti. Haz i ran mesa-rifi bütçe haricinde kaldığından şimdi de H ü k ü m e t âtideki maddei kanuniye ile bu rnesarif için mezuni-ye talep ediyor. «1325 senesi Haz i ran ayında hide-mat ı umumiyei Devletin ifası için Hazi ran mesarifine mukabi l devair namına 136 milyon 975 bin 092 kuruş tahsisat verilmiştir. İşbu tahsisat, 1325 senesi muvazenei umumiyesinde devaire tahsis olunacak mebaliğden müddet itibariyle mahsup edilecektir.»
Aksamı mesarifin baz l a n için mevzu tahsisat muvazenei umumiyeye mevzu miktar ın t am bir aylığına muadil olmayıp, biraz fazladır. Bunun sebebi evvela inşaat ve tamirat gibi bazı mesarifin müh im olması dolayısıyla kamilen bu aylar zarfında icra edilmesidir. Şimdi fazla olarak vukubuîacak olan sarfiyatın diğer aylarda telafi edileceği şüphesizdir. Sani
yen, Harbiye Nezareti , Haz i ran masrafı olarak talep edilen tahsisat muvazenei umumiyede muha r r e r miktar ın şehrisine nispetle 6 milyon küsur bin kuruş fazladır. Bunun sebebi, bütçede kadro harici zâbi tan muayyenat ı nısıf derecesinde mevzu olduğu halde, henüz teşkilât ve tensikat yapı lmamas ndan ve muvazenenin ademi tasdikinden dolayı t am tayin verilmekte olmasıdır. T o p h a n e tahsisatı şehriy-yesi de aynı sebepten dolayı biraz fazladır. Jandarm a tahsisatına da muvazenei umumiyede o lmayan ve fakat J anda rma Tensikat Daireleri için tahsisine lüz u m gösterilen beşyüz bin kuruş ithal edilmiştir. Bahriye tahsisatına, D o n a n m a manevra yapacağı cihetle, mesarifi nâriye olarak muvazenei umumiyede-ki miktar ın t amamı ithal olunmuş, transit reddiyatı dahi muvazenei umumiyeye dahil olan miktar ın cüzi-yetine mebnî t ahakkuka kıyasen 333 bin 334 kuruş fazlasıyla ithal edilmiştir. Dahil iye tahsisat na iskânı muhacir in masrafı olarak senevî bütçede dahil olan dokuz milyon 600 bin kuruştan mevsim münasebetiyle dokuz milyon 400 bin kuruşu, zaptiye tahsisatına da Polis Mektebi muhassesatının miktar ı senevisi olan ikiyüz bin kuruş t amamen ithal edilmiştir.
Dahiliye Nezaret i taraf ından talep olunan muhacirin mesarifinin lüzum ve ehemmiyeti derkâr ve ha t ta bütçe müsai t olsa tahsisata daha bir iki misli z am etmek vücubu aşikâr ise de, bir seneye mahsus
— 3 2 7 ~
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325
olan dokuz milyon 600 bin kuruşun dokuz milyon 400 bin kuruşu bu ayda sarf edilemeyeceğinden, umumî bütçenin de Hazi ran nihayetine kadar ikmali memul idigünden, miktarı mezkûrdan dör tbuçuk milyon kuruşun tenziliyle bakisi için müsaade itası tensip edilmiş ve Dahiliye tahsisatı o suretle tashih olunmuştur .
Posta ve Telgraf Nezareti tahsisatında İstanbul ' daki binayı cedidin ikmali inşaatına muktazi miktar dahil olmadığından, umumî bütçeye ithal edilmiş olan meblağın muvakkat bütçeye de geçirilmesi muvafık görülerek, Nezareti mezkûre tahsisatı olan 2 936 501 kuruş, 3 296 495 kuruşa iblağ edilmiştir. İşte maddei kanuniyede bu tadilata nazaran tashih olunarak enzarı tasvibinize takdim olunur.
Maddei Kanuniye (Lâyiha) 1325 senesi Haziran ay nda hidematı umumiye -
nin ifası için Haziran mesarifine mukabi l devair namına yüz otuz iki milyon sekiz yüz otuz beş bin altı kuruş tahsisat verilmiştir. İşbu tahssat 1325 senesi muvazenei umumiyesinde devaire tahsis olunacak mebaliğden, müddet itibariyle mahsup edilecektir.
İşbu maddenin kabulünü arz ve teklif ederiz.
Muvazene Encümeni Mazbata Muharr i r i Zabıt Kâtibi
Selanik Mebusu Ankara Mebusu Mehmet Cavit Mahir Sait
Âzâ Âzâ Hallacyan Emrullah
Âzâ Âzâ Mehmet Ali Ahmet
Âzâ Âzâ Nafi Ruhi Elhaüdi
Âzâ Abdul lah
R E İ S — Encümen namına kim söyleyecek? (Kaibul, kabul sadaları) Kabu l ediyor musunuz? Kabul etmeyen varsa tayini esamiyle yapacağız.
Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Muvazenei umumiyede yoktur. Halbuki maddei kanuniyenin esası Haz i ran zarfında vukubulacak mesarife tahsis o lunan mebaliğden ibarettir. Bu suretle ileride Hazir an şehri zarfında sarfedilecek pa ra mahsup edilecek ki bu da teşvişi kuyudu mucip olacaktır. Onun için bendenize kalırsa, bu muvazenei umumiyeye vaktiyle ithal edilmemiş kalemler varsa, onlar İçin ayrıca bir tahsisat istenilmeli. Bir müddet itibariyle yalnız umumî bütçede ithal edilmiş kalemler için orada tahsisat vermeliyiz.
İ S M A İ L H A K K I BEY (Edirne) — Hangi kalemlerdir onlar, onları tasrih etsinler, aleP amyâ olmaz.
Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Müfit Bey okur iken bendeniz dinledim, vardır. (Gürül tü) Elimde yok ki söyleyeyim, kulağımda kaldı.
M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Sivas) — Janda rma Mektebi masrafı gösteriliyor. Bu gibi mekâtibi , evvelemirde bir k a n u n a tevfikan yapmalı da, o mektebe ait masarif ondan sonra ihtiyar edilsin. Mamafih mektebin vücudunu bilmiyoruz ki tasdik edelim, bunu da masraf tan çıkaralım.
REİS — Mektebin açıldığını okumadınız mı efendim? Her mektep açıldığı zaman kanunu yapılır.
M U S T A F A Z İ Y A E F E N D İ (Devamla) — Kava-nini sabıka cari ve muteber değil mi? Hükümet in Hazi ran için umumî bütçede dahil olan masarifin on ikide birini istiyordu yalnız bir kaç daire. Çünkü ma lumu âliniz, senelik masraf bazı bir ay fazla, bazı bir ay eksik olur. Onun için bazı bir iki daire, s â b k ı n a atfen fazla koymuşlar. O, bütçede dahildir.
Buyurdukları J anda rma Mektebine gelince, malumu âlinizdir ki asayişin temin ve istikrarı için de-ğil, elbette milletin en müihm mektebidir . U m u m î bütçe gelinceye kadar beklemeye bir şey yoktur. Hükümet, bunda istical etmiş, umumî bütçe gelince, geldiği vakitte, o vakit böyle bir teklifte bulunmamıştır. Bu teklife şimdi Hükümet lüzum görüyor. Binaenaleyh bu muvakka t bütçede okunanlar u m u m bütçeye geçecektir. Mademki geçecektir, şu halde onu Meclis henüz kabul etmediği için kabul ettikten sonra olacaktır . Binaenaleyh bu kalemin Haziran masrafı için kabulü zarurî, yani böyle Haz i rana ait o lmak üzere kabulü zarurî görülmüştür.
REİS — J a n d a r m a Mektebi pek müstacel ve mühimdir. Efendim, irâe olunan en mühim, en zarurî bir masraf var ise o da Janda rma Mektebinin masrafı, tahsisatıdır.
Tayini esami suretiyle reye arz edilecektir. Kabul edenler beyaz, kabul etmeyenler kırmızı rey atacaklardır. İstihsali a raya başlıyoruz.
(Reyler toplandı)
R E İ S — Reyini istimal etmeyen var mı? (Yok sadaları) Rey top lama muamelesi hi tam bulmuştur . Şimdi reylerin tasnifi yapılacaktır.
(Reylerin tasnifi yapıldı) R E İ S — Tasnifi â râ neticesini arz ediyorum : Efendim, bir muhalif reye karşı 134 rey ile ka
bul edilmiştir.
TBMM KÜTÜPHANESİ
t ı 91 30 Mayıs 1325 C : 2
m. — E V R A K
Takrirler 1. — Edirne Mebusu Ahmet Talat Beyin; Adana
vukuatında mutazarrır olanlara iane itası hakkındaki takriri.
REİS — Takr i r i okutuyorum. (Takrir okundu) (1) R E İ S — Bir müta laa var mı?.. (İftiharla kabul
ederiz sadaları) Kabu l edilmiştir. 2. — Sivas Mebusu Dagavaryan Efendinin; akçe
farklarının izalesi ve köşe sarraflarının ilgasına dair takriri.
R E İ S — Akçe farklarının izalesi köşe sarraf lığ--nın ilgası hakk ında Dok to r Dagavaryan Efendinin teklifi var efendim. (Encümene sadaları) Lâyiha Encümenine, değil mi efendim? (Hay hay sadaları)
3. — Hums Mebusu Mustafa Efendinin; Vilâyet Nafia Mühendisi olarak istihdam edilen ve hiçbir hizmet ifa etmeyen İtalyan mühendisinin vazifesine nihayet verilmesine dair takriri.
R E İ S — Takr i r i okutuyorum.
Riyaseti Celileye
Trablusgarp Vilâyetinde bundan sekiz sene mukaddem müceddeden tahriri emlâk usulü mevkii icraya konulduğu sırada emlâk vergisiyle beraber maarif ve menafi hissesinin dahi istifasına başlanılması üze rine o vakit ten itibaren şehrî üç bin kuruş maaş la bir Nafia Mühendis i tayin olunarak, Vilâyette ne Naf ia İdaresi, ne de buna ait hiçbir muamele ve tarik vesaire inşaat na müteall ik zerre kadar bir teşebbüs dahi olmadığı halde, bu maaş şimdiye kadar beyhude yere sarf edilmektedir. Bütçe israfı kifayet etmiyor imiş gibi, bir de m e r h u m Recep Paşanın Vali vekâleti zamanında tuğla imali için elli sene müddetle imtiyaz talep etmek üzere Trablus 'a gelen bir İtaî-yalının bu talebine Belediye ve Meclis İdarei Vilâyetle muvafaka t o lunmaması sebebiyle mezkûr İtal-yalının bu uğurda sarfını iddia ettiği mebaliği azi-meye mukabi l Sabık Vilâyet Mektupçusu Bekir Sami Efendi vasıtasıyla kendisine bir müddet i ma lume zarfında nısfı Belediye ve nısfı diğeri Naf ia varidat ından olarak Mühendis namiyle şehrî kırk iki lir a maaş tahsis edilmiş ve bu meblağ bu ana kadar mezkûr İ talyahya hiçbir hizmet mukabi l i olmayarak verilmekte bulunmuştur . Ha lbuk i Belediyenin zaten bir Mühendisi ile bir Mühendis Muavini mevcut olup mücerre t Devri Sabıkın cümlei seyyiatından
(1) Takrir bulunamamıştır.
V A R İ D E (Devam)
İ olan bu israfatın bundan böyle dahi devamına efradı milletten hiçbirisi razı o lamayacağından vilayette Naf ıaya ait müessesat ve inşaat bilfiil vücuda gelinceye kadar Naf ia Mühendis i maaşının acilen kat ' ı ve İtalya Mühendisine bu âna kadar verilen meba-liğin, müsebbiplerinden tazminiyle bâdemâ kendisine bir şey verilmemesi hakkında Bab âli vasıtasiyle Vilâyete emir ita ettirilmesini talep eylerim.
21 Nisan 1325 H u m s Mebusu
Mustafa
R E İ S — Bu takriri nazarı müta laaya alanlar elini kaldırsın... (Eller kalkar) Alındı efendim. Lâyiha Encümenine havale ediyorum.
4. — Bayazıt Mebusu Süleyman Sudi Efendinin Rusya ve İran hudutlarındaki askerlerimizin esbabı istirahalatlarının temin ve teçhizleri hakkındaki takriri.
R E İ S — Takr i r i okutuyorum.
Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Müstağnîi arz ve tavzih olduğu üzere hadimi saa
det ve selâmet ve muhafızı va tan fatihi ikbâli ümmet mâbihi l iftiharımız olan askerlerdir. Bu sınıfı mukaddesin hizmetlerini takdire h immet ve terfihi hallerine dikkat levazımı ma'delet tendir . Halbuki Dördüncü Orduyu Osmanî mıntıkası dahilinde ve Rusya ve İ ran hudutlar ı üzerinde bulunup esbabı istirahatlerini gece gündüz terk, soğuk ve sıcak demeyip vazifeleri uğrunda canlarını her bir mehleke-ye a tan evladı vatanın vaktiyle şilte, yağmurluk, elbise, çamaşır ve çizmeleri veri lmemesinden ve karşılarındaki Rusya kıtaatının levazimiyle gayri mütenasip bir halde bu lunduğundan ve bahusus ekseriya barındıkları mahal ler emakini erairiyyeden m a d u d olmayıp, âdi ve Hıfzıssıhhaya gayet muz r bir mertebededir. Bunun yüzde doksandokuz mazarrat iyle nazarı teessüfle görülüyor. Bu cihet, askerlerimizi da ima m a h z u n ve bütün milleti di lhun ve birçok mehazir i intaç edebilir. Efradı askeriyemizi ve hududun muhafazas ına m e m u r gazanferânı ümmet i barındırabilmek ve hasma karşı iraei satvetle hariçten dahile geçecek eşkıya ve kaçakçı lara karşı kavanin dairesinde hâkimiyeti milliyeyi göstermek ve asayişi memleketi ve h u d u d u Osmaniyemizi lâyıkıyle muhafaza eylemek üzere yekdiğerine nazır bir iki ki lometre fasılalı tarassut kuleleri inşa ve levazımı mübremei askeriyenin vakit ve zamaniyle itasına vabestedir. Saniyen muayyenat ı askeriyye kıtalar ba-
— 329 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 M s 1325 C : 2
şmda verilmeyip beher gün her kı tadan iki üç nefer yaz kış beş altı saat ve daha ziyade mesafeyi ihtiyar ve envai türlü mezahim ve meşekkatle evrak celp etmekte ve bu yüzden da ima yolsuzluklar zuhura gelmekte, b i r takım sızıltı ve sadâide vukubuîmakta-dır. îdare i Meşrutai âdilede bâdemâ kabili tatbik o lmayan bu misillü hâlâta maha l ka lmamak için Rusya ve İ ran hudutlar ındaki askerlerimizin sânı H ü k ü m e t e münasip bir surette esbabı istirahatleri-nin temin ve teçhizi ve erzaklarının dahi kıtaat başlarında müteahhi t ler tarafından verdirilmesi ve alay, t abur la rda miktar ı kâfi nakliye hayvanat ı bulundurulması vücubu derkâr idügünden icabı ifa buyurul-m a k üzere işbu takriri acizinin Heyeti Umumiyede kıraat ından sonra mercii aidine havale buyurulması arzolunur. Ferman. . .
12 Mar t 1325 Bayazıt Mebusu Süleyman Sudi
R E İ S — Harb iye Encümenine havalesini kabul edenler ellerini kaldırsın... (Eller kalkar) Kabu l ve havale olundu.
5. — Kudusü Şerif Mebusu Hafız Esseyid Efendinin, Bi'rüsseb kazasında halen mevcut olan teşkilatın ikinci sınıf kaymakamlığa tahviline dair takriri.
R E İ S — Takr i r i okutuyorum.
H u z u r u Âlîi Riyasetpenahiye Kudüsü Şerifte 1316 seneyi maliyesine gelinceye
kadar Gazze Kazasına merbut bulunmuş olan ve sük-kânı kamilen haymenişin ve hali bedeviyette bulunan aşayiri U r b a n d a n ibaret olarak u m u r ve muamelat ı , U r b a n d a n müntehap yeni m ü d ü r vasıtasiyle Gazze Hükümet ince rüyet edilmekte iken, senei mezkûrede Mutasarr ıf Tevfik Beyin mezkûr Urbam yavaş yavaş bedeniyete alıştırmak lüzumundan bahisle gösterdiği müta laaya binaen birinci sınıfından Kaymakaml ık teşkil edilen Bi'rüsseb, Kazasının muhtevi olduğu kabaili hamse efradı haraset ve ziraatten başka hiçbir işle iştigal e tmemekte ve âşâr ve â n a m rüsumundan ibaret olan tekâlifi emiriyyelerini her sene kamilen Mal Sandığına tediye etmekte olmalarıyle, bunların medarı iştigal olabilecek muamela t ı ancak arazi davaları olup, bu davalar ise fekki ir t ibattan evvel Gazze ' de yapıldığ ; gibi Bi'rüsseb Meclisi İdaresinde bida-yeten ve Kudüsü Şerif Meclisi İdaresinde istinafen rüyet edilmekte olmasıyla Bi'rüsseb Kazas ındaki memurin , ekser vakitlerde iştigal edecek iş bulamadıklar ından âdeta boş ka lmakta ve U r b a n ise kemali raha t ve sükûnetle işlerine güçlerine devam ederek Hü-
kümeti işgale katiyyen yanaşmamak ta ve aralar ında tek tük münazaa t t ahaddüs ederse bu münazaa t ı beyinlerinde sulhen hal ve tesviye eylemekte bulunduklar ına nazaran , o rada Kaymakaml ık teşkili bile lüzumsuz denilebilirdi. H a l böyle iken, geçen sene Meclisi İdarei Livanın karar ına bile istinat olunmaksızın Kudüs Mutasarrıfl ığınca Bi'rüsseb muhit i lüzum u n d a n fazla bir surette izam ve mesele tecessüm ve bi r takım müta laa t ı vehmiyyesi indiyye serdedile-rek Bi'rüsseb merkezinde dör t bin beşyüz kuruş maa ş ! Mutasarrıf Muavinliği ve Bi'rüsseb dahilinde ahaliden Hâl i ve Hufeyr denilen mevkide üç bin kuruş maaşlı birinci sınıftan Kaymakaml ık ve yine sükkân-dan bütün bütün ârî Meliha mevkiinde bin beşyüz kuruş maaşlı Nah iye Müdür lüğü ve Muavinlik merkezlerinde Muhasebeci ve Tahr i ra t Müdür Muavinliği vesaire gibi bir hayli memurluklar teşkiline ve Mutasarr ıf Muavinliğine bililtizam inhâ olunan Kudüs Maarif M ü d ü r ü Abdülker im ve Hufeyr Kaymakamlığına Mektebi İdadi Müdürü Nail Beylerin terfii rütbeîeriyle beraber tayinlerine ve teşkilât için Hazinei Maliyeden yirmi beş bin lira sarfına İradei Seniye istihsal olunmuştur . Sureti marazaya nazaran ehemmiyetten büsbütün ârî olan Bi'rüsseb'in şu teşkilâtı Maliyenin muzayaka i hâzırasına karşı Devletin lüzumsuz olarak senevî binlerce mebaliği ihtiyar etmesine sebebiyet vermiş olması şöyle dursun, ahaliye ve ne de H ü k ü m e t e zerre kadar bir fayda temin etmediğinden, şu teşkilatın kamilen il-gasıyla, o rada yalnız ikinci sınıftan Kaymakaml ık teşkil olunacak olur ise, çünkü muamela t ve mesa-lihi mevcudeyi ifaya bu sınıf Kaymakaml ık maazıya-detin kâfi ve vâfi bulunduğu cihetle, Hazinece gayet m ü h i m bir meblağ tasarruf edilmiş olacağından ve bütçe elyevm Muvazene Encümeninde derdesti tetkik bulunduğundan, icabına bakı lmak üzere işbu takririn Bütçe Encümenine havale buyurulması babında.
13 Mayıs 1325 Kudüsü Şerif Mebusu
Hafız Es - Saîd
A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmir) — Efendim bu mevzubahs olan mesele, teşkilatı sabıkaya aittir. Şimdi yeni Teşkilat Kanunnames ine göre bu teşkilatın ahkâmı taşrada tatbik edilecektir. Binaenaleyh teşkilat icra o lunduktan sonra şikâyet varid ise, şikâyet olunan ahval vaki ise o vakit nazar ı i t ibare alınır. Şimdilik hıfzını teklif ederim.
S A İ T E F E N D İ (Üsküp) — Orada da bir Kaymakaml ık falan olursa kâfidir. (İşitilemedi)
TBMM KÜTÜPHANESİ
İ : 91 30 Mayı s 1325 C : 2
— 331 —
REİS — Müfit Bey tarafından vukıtbulan teklif veçhile, bunun hıfzı.
6. — Bolu Mebusu Mustafa Zeki Efendi ve rü-fekasının; arabaların duhul ve hurucunda belediyelerce ve hiçbir kanun ve nizamnameye müstenit olmayan Baç rüsununa dair takriri.
R E İ S — Takr i r i okutuyorum.
Meclisi Mebusan Riyaseti Celilesine Mebusu bu lunduğumuz Bolu Sancağı fukarayı
zürrâı temini maişet ilcasiyle eyyamı sayfta İzmit ve Adapazar ı 'na kereste ve zahire nakletmeye mecbur ve muzta r olmalarıyla, her bir azimet ve avdetlerinde Baç Resmî namıyla muayyen bir akçe almadıkça arabaların İzmit ve Adapazar ı Kasabalar ına duhul ve hurucuna müsaade edilmemektedir. Serbestîi ticaretin terviç ve temin edilmesi ve nafakalarını tedarike çalışan fukarayı zürrâ ın himaye olunması lazım gelen şu zamanda Belediyelerce hiçbir kanun ve kaideye müstenit o lmayarak erbabı t icarete bir nevi vergi ve rüsum tarhı K a n u n u Esasimiz ahkâmına ve mük-tezayı hak ve adalete külliyyen muhaliftir . Mezkûr kasabalara mücavi r bulunan kura ahalisinden dahi bu resmin al ınmakta ve vermeyenlerin arabasıyla şehre girmekten m a h r u m kalmakta olduğu İzmit ' in Mihaliç, Gökçeviran , Çınarlı , Köse, Çiftlik ve diğer üç karye muhtar lar ı tarafından gönderilip, merbuten takdim kılınan mektup münderecat ından müsteban olduğundan, halkın bu gibi rüsunu gayri kanuniye ile izrar ve iz'âç edilmemesi için İzmit Mutasarrıfl ığına emri katî ita o lunmak üzere Dahil iye Nezaret i Celilesine tebliği keyfiyet buyurulmasını arz ve temenni eyleriz.
10 Mayıs 1325 Bolu Sancağı
Mustafa Zeki, Abdülvahap , Şerafettin Mehmet Recep
R E İ S — Nazar ı müta laaya alıyor musunuz bunu efendim?
Y O R G O BOŞO E F E N D İ (Serfice) — Reis Beyefendi! birkaç Vilâyetlerden böyle şikâyetler oluyor. Belediye Daireleri , geçen sene mevcut o lmayan vergileri ihdas ediyor. Onun için nazarı dikkate alalım da bunu bir kerre soralım.
A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, bu mesele İzmit Sancağına taallûk ediyor. Orada öteden beri Baç Resmi alırlar. Baç Resmi, İzmit ahalisi tarafından Meclisi Mebusana vuku bulan müracaa t t an da evvelce, anlaşıldığı üzere, İzmit 'e gelen arabalardan hayvanat tan eşyadan yahut insandan hayvan
başına altmış pa radan yirmi paraya kadar . Bundan maksat ta, İzmit 'e isale olunan suyun her sene mecrasının tathirine karşılık o lmak üzere, vaktiyle konulmuş bir resimdir. Faka t Belediyelerin ihtiyacatı artmakta olduğundan, sene be sene bunun miktar ı da tezyid edilmiştir. Mesela vaktiyle ikiyüz, üçyüz lira kadar bir irad temin ederken, bugün bin lira kadar bir irad temin ediyor. Ahiren, ilanı Meşrut iyet üzerine köylülerden bazıları bu rüsunun ilgası için müracaat ettiler. Vâkıâ bu müracaa t İzmit Kasabas ı ahalisinin su yollarını tamir için bu köylülerin ve diğer köylülerin para vermeleri muvafıkı ma 'dele t olamaz. Buna Meclis de muvafakat etmeyecektir, Dahi l iye Ne-zaretiyle derdesti muhaberedir . Ancak o para da defaten or tadan kaldırılırsa su yolunun tamiri m ü m k ü n olamayacağı gibi, Belediye de bunu misafiri sairesine kısmen karşılık tu t tuğundan o gibi mesarifi ifa edemeyerek memleektin ümranı bir dereceye kadar muattal kalmış olacaktır. Binaenaleyh u m u m u hakkında müzakera t cereyan ediyor. Bunun hakkında da, u m u m devairi Belediye varidatı hakkında da bir usul, bir kanun tanzim edilmektedir. Dahil iye Nezaret ince konuşuldu, o zamana kada r tehirini münas ip görürüm.
A B D Ü L V A H A P E F E N D İ (Bolu) — Bu takrir , nazarı dikkate alınacak bir şeydir. İzmit kendisine göre varidat bulsun, arasın, Bolu ahalisinden su yolları için pa ra almasın. Bu, kanunî bir şey değildir.
A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmit) — H e m efendim, biz bu resimlerin ilgası için hemen Dahil iye Nezaretine icrayı tebligat edemeyiz.
M U S T A F A E F E N D İ (Bursa) — Bu gibi hilafı usûl resimleri Meclis nazarı dikkate alsın da ne yapacağını o vakit düşünürüz. Bu gibi resimlerin hilafı usûl ve kaide olduğunu öteden ber i biz de şey ederdik. Nitekim bazıları lâğvedildi. Mamaf ih bunlar esasen bazı yerde, işte bu gibi su menfaat i , Belediye Doktoru o lmayan mahal lerde Belediye D o k t o r u geçinmek için b u gibi şeyler icat edilmiştir. Bu gibi şeyler mesuliyeti kanunîye tahtında olmadığından her halde bunun lağvı taraftarıyım. Ondan istizah olunmalı ; bu, K a n u n u Esasi ahkâmına da mugayirdir .
A H M E T M Ü F İ T B E Y (İzmit) — Şunu da ilâve edeyim ki efendim, şimdi İzmit ' te Belediye Dairesi vâkıâ oraya bir m e m u r ikâme etmiştir, fakat bundan evvelki gibi değil, ihtiyarî bir halde resim koymuşlardır ki o m e m u r o rü sumu istifa eder. Kiminden istiyor, kiminden istemiyor. Denilen m a h z u r t amamen varid değildir. Esasen...
TBMM KÜTÜPHANESİ
i : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
R E İ S — Bu takriri nazarı müta laaya alanlar elini kaldırsın... (Eller kalkar) Alındı efendim ne yapacağız? (Dahiliye Encümenine sadaları) Dahil iye Encümenine havale edildi.
7. — Debre Mebusu Vasfı Beyin; Meclis mesaisinde zevali saatin kabul edilmesine dair takriri.
R E İ S — Takrir i oku tuyorum : Riyaseti Celileye
Muamela t ı mun tazam olan devair ve- müessesatta istimalinde muhassenat ı mahsusası görülen zevâlî saatin Meclisimizce de kabuliyle kablezuhr iltizamı sa'y ve gayrete müsai t en kıymetli evkatın ziyâına maha l ka lmamak üzere bu hususta muhessenatı mücer rep bulunan sâlifüzzikr usulü müdavemet in tatbikine karar verilmesini teklif eylerim.
Debre Mebusu Vasfi
REİS — Zevâlî saatin kabulü hakkında bir takrir. Nazar ı müta laaya a lmak isteyenler elini kaldırsın. (Gürültü, olmaz sadaları)
O S M A N F E V Z İ E F E N D İ (Erzincan) — N e kaldırıyorsunuz elinizi? Olmaz, olmaz.
A H M E T M Ü F İ T BEY (İzmit) — Efendim, takrir sahibi Vasfi Beyin maksadı , alaturka saati terkede-lim, zevâlî saat kullanalım değil. Şundan anladığımı arz edeyim. Zevâlî saatta devam için bir intizam vardır diyor. Zevâlî saat, ma lumu âliniz, devam için gayet müsait t ir . Saat dokuzda mesela gelinirse, öğleye kadar çalışmak için müsai t bir zamandır . Ni tekim müessesatı ecnebiyenin ekserisinde bunlar kabul olunur, yalnız bizim devamımız hususunda bunu alalım diyor. Şimdi biz her gün saat üçte yoklama icra ediyoruz, değil mi? Saatin üçü güneşin tu luuna nazaran hergün aynı zamanda aynı vakitte değildir. Faka t alafranga saat dokuz dersek zevale nazaran o hergün aynı zamanda dokuzdur . Binaenaleyh bundaki intizam, tabiîdir, red etmekte bir mana yoktur. (Gürül tü)
M U S T A F A ÂSİM E F E N D İ (İstanbul) — Şimdi Müfi t Bey biraderimizin neticei izahat ve müteleat ı , Mebuslar , evkatı muayyenelerini anlamak üzere alafranga saati kabul etmelidirler.
R E İ S — Alafranga demedi, zevâlî saat dedi. M U S T A F A Â S İ M E F E N D İ (Devamla) — Bura
d a iki noktai nazar var efendim. Kendi saatimizle günün münas ip olan saatini tayin edemiyoruz. Binaenaleyh zevâlî saate müracaa t edecekmişiz. Müfit Bey, bunun hakkında güzel izahat verdi. N e dedi? Zevâlî saate her vakit oniki vakti zevalde olur. Binaenaleyh bu saat gruba tabi olmadığı cihetle, bizim
mikyasımız zevâlî o lduğuna nazaran kablezzevâl dör t saat evvel işe başlayalım dedik. Bunu kaide itt ihaz ederiz. Hergün sekizde deriz mesela öğleden dört saat evvel işe başlamış oluruz. Öğleden dört saat evvel başlamamızı temin etmek için. Bugün öğle beşe çeyrek kalarak olduğu cihetle sabahleyin ikiye çeyrek kalarak desek, bire çeyrek kalarak desek, ertesi günü öğleye dört saat kalmaz, mikyas bozulur. Biz b u mikyası tayin e tmek için her ne kadar Mebus dahi olmuş isek de saati zevâlî yapmadıkça, vakti bulamayız. Bu, âdeta çoluk çocuğa verilecek bir mikyastır. Biz mun tazaman devamı arzu ettiğimiz halde zevâlî itibar edelim, g rubu itibar edelim, nısfulleyli i t ibar edelim vaktimizi, işimizi buluruz. İkinci derecede saatin zevâlî, grûbî olmasını bazı ezhan emri dînî zannediyor; katiyyen, bu, emri dînî değildir. Bunun din nazar ında hiçbir alış verişi yoktur.
İ S M A İ L B E Y (Gümülcine) — O senin vehmin, zanneden yok.
M U S T A F A Â S İ M E F E N D İ (Devamla) — Müfit Beyin izahatı veçhile saati grupta itibar etmekle zevalde itibar etmenin farkı vardır . O fark nedir? A v a m zevâlî ölçemez, fakat grubu dağdaki çoban dahi ölçebilir. Âmmeye suhulet o lmak için bir zamanlar grubu mebdei saat ittihaz etmişlerdir, fakat sonra herkes hesâbâta muktedir olmadığı cihetle, büyük şehirlerde zevâlî mabde ' i t ibar etmişlerdir. Ancak düşünmeli ki bir kavme ît iyâdâtı kadîmesini yani asırlardan beri muhafaza edegeldiği îtiyâdâtı kadîmesini defaten tağyir ettirivermek o kadar kolay bir şey değildir. Ondan sonra, biz, bugün ıslahat için saati zevâlîyi kabulden başlamak, Devri Sâbîkta memur in in adam halinde göstermek için rütbei Bâlâ verme kabîlindendir. Ondan sonra rütbesini bulur; biz çalışmağa alışalım.
İLYAS S A M İ E F E N D İ (Muş) — Bu babda Mustafa Âsim Efendi izahatı kâfiye ve vâfiye verdi. Ondan sonra burada söz söylemeğe lüzum görmem. Lâkin böyle vakit lerde izaai vakt etmek münasip olamaz. Buyurduklar ı gibi din ile saatin, alafranganın alaturkanın hiçbir irtibatı yoktur.
İ S M A İ L H A K K I B E Y (Gümülcine) — Vardır , D in yok (Gürül tü) Kendikendinize iş ç ıkarmak istersiniz.
İLYAS S A M İ E F E N D İ (Devamla) — Kerem edin, zaten bunu da izah edeceğim. M u h t a ç o lduğumuz derecatı saadet ve intizamın dereci nihayesine, gayri mütenâhî derecatına muhtaç iken, yalnız saat ile intizamı şey etmek katiyyen bizim için lüzumsuzdur ,
— 332 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
î : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
beyhudedir . Reye 'koyun, (Gürül tü , reye koyunuz sa
daları)
K O Z M İ D İ E F E N D İ (İstanbul) — Müsaade buyurur iseniz bir ki söz de ben söyleyeyim. Mesela biz bir zaman çıra yakmak suretiyle odamızı tenvir ederdik. Tab i lambalar çıkınca bunu tetk ettik, gazyağı ile tenvir e tmek daha iyi 'idi. Faka t bunu anlam a k için epeyi zahmet çektik. Neden? Çünkü eskiden alıştığımız bir âdet ten vaz geçecektik. Şimdi elektriğe kada r vasıl oluyoruz. Mesela seyrüsefer esnasında evvela araba ile giderken şimdi Şimendiferle kolaylıkla gidiyoruz. Saat meselesinde ehemmiyetli bir nokta vardır . Mustafa Âsim Efendi dediler ki grubu şemsi herkes görür. Vakt i zevali herkes anlayamaz. İşte vakti zevali herkese an laür bir saat kabul edersek daha metin bir esasa binaen vaktimizi tayin etmiş oluruz. Buyurdukları gibi, öğleden üç saat evvel Meclise gelmek maksat o lduğu z a m a n yarın saat dokuzda Meclise gideceğiz derseniz, b u , m a l u m bir şey olur, fakat şimdi ne yapıyoruz? Bakınız bir iki ay müdde t zarfında birkaç kerre saatimizi değiştirdik. Saat beşte geldik, dört te geldik şimdi de saat üçte geliyoruz. Üç te geldiğimiz zaman tabiî saat idi. E, peki böyle lafzı değiştiği halde manası yine kalır ve herkesin zihnini teşviş eden bir sistemde ısrar edeceğimize, daha iyi değil mi ki maksada muvafık (Gürül tü) Merhamet buyurun, şimdi hakikaten bir kavmi alıştırmak lazım gelir. Siz ise o kavmin en ileri gelen seçkin
lerisiniz. Mevlisi Mdbusan için yaparsınız, onlara d a emsal olursunuz. Bendeniz zanneder im kı bunu kabul ederken hiçbir mülahazai mania yoktur .
K A S I M E F E N D İ (Kayseri) — Hiç çabalama, yorulursun.
R E İ S — Efendim Zevali saati kabul edenler elini kaldırsın... (Eller kalkar) (Gürül tüler) Ekseriyetle nazarı i t ibara alındı. (Alkış) (Ekseriyet yoktur sadaları, şiddetli gürültüler)
Dinlemiyorsunuz efendim, bu verilen takririn nazarı müta laya alınıp alınmaması.. . (Gürül tü) Müsaade buyurun bi t i lmedim sözümü nazarı müta laaya alınırsa o vakit Encümene havale edeceğiz.
Şimdi tayini esami ile yapacağız. aKbu l edenler beyaz, etmeyenler kırmızı... Kabu l e tmiyoruz sadaları , imtidatlı gürültüler)
Dinleyiniz efendim... İ S M A İ L P A Ş A (Tokat) H e r işimiz bitti de bu
m u kaldı?
Ş E F İ K BEY (Karesi) — Bu mesele kabul olunursa, Meclisi Mebusan devam edemez (Gürül tü)
R E İ S — Dinleyiniz efendim.
(Şiddetli gürültüler) İnikada nihayet verilmiştir.
Hitamı Celse Saat : 10.00
— 3 3 3 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
Devre : I İçtima : 1 tnikad :91
Bütçe haricinde kalan 1325 senesi Haziran ayı mesarifi için mezuniyet verilmesine dair Kanunun Neticei arası.
(Kanun kabul olundu)
Reye iştirak edenler : 135 K a b u l edenler : 134 Rdededenler : 1
( K A B U L E D E N L E R )
A D A N A Ali Müfi t Bey
Cebelibereket Mehmet Raşi t Efendi
içel M a h m u t Bayram Efendi
Kozan Mura tyan H a m p a r s u m Efendi
Mersin Arif H ikme t Bey
A N K A R A Hac ı Mustafa Efendi Kas ım Efendi Ta la t Bey
Kayseri Hac ı Kas ım Efendi Ömer M ü m t a z Bey
Kırşehir Ali Rıza Efendi
Yozgat Edip Bey Hayru l l ah Efendi
A Y D I N Denizli
A h m e t M u h i p Efendi G a n i Bey
İzmir İs tepan Efendi Nes im Masliyah Efendi Pavli Karo ld i Efendi Seyyit Bey
Menteşe Halil Bey H a m z a Bey
Saruhan Sait Bey Sekip Bey
B A Ğ D A T Divaniye
Seyyit Mustafa Efendi Şevket Paşa
B E Y R U T Rıza Es - Sulh Bey Süleyman El - Bostani Efendi
Nablus A h m e t H a m m a ş Efendi
BİTLİS Arif Efendi
Siirt Abrürrezzak Efendi C E Z A İ R İ B A H R İ S E F İ T
Linini Mihalaki Efendi
Midilli Panayot Boston Efendi
Rodos Teoda r Kostantinidi Efendi
D İ Y A R I B E K İ R Ergani
İb rah im Efendi Mardin
Sait Bey Siverek
Nuret t in Bey
E D İ R N E Fa ik Bey Talâ t Bey
Gelibolu Narl ı Efendi
Gümülcine Fehmi Bey İsmail Efendi Mehmet Arif Bey
Kırkkilise Emrul lah Efendi
E R Z U R U M A h m e t Ziya Efendi Hacı Şevket Efendi Past ırmacıyan Karak ın Efendi Varteles Efendi
Bayazıt Süleyman Sudi Efendi
Erzincan Osman Fevzi Efendi
H A L E P Nafi Paşa Mustafa Efendi
Maraş Mehmet Şükrü Efendi
H Ü D A V E N D İ G Â R Bursa
Hafız A h m e t Efendi
Ertuğrul Mehmet Sadık Efendi Mehmet Sıtkı Efendi
Karahisarı Sahip Kâmil Efendi Rıza Paşa Salim Bey
İ S T A N B U L Ahmet Nesimi Bey
Hal lacyan Efendi Kostantinidi Efendi Mustafa Asım Efendi
İ Ş K O D R A Mur taza Bey
K A S T A M O N U Ahmet Şükrü Efendi İsmait Mahi r Efendi
Kengan Behçet Bey
İsparta Hacı Eşref Bey
Niğde Muhitt in Efendi
K O S O V A tpek
Hafız İb rah im Efendi Priştine
Sava Efendi Prizren
Şerif Efendi Yahya Bey
Üsküp Aleksandır Parliç Efendi Pavlof Efendi
Malatya Ahmet H a m i t Efendi Mehmet Tevfik Efendi
M A N A S T I R Dimitroviç Efendi Mehmet Vasıf Bey
M U S U L
Kerkük Salih Paşa
— 334 —
TBMM KÜTÜPHANESİ
t : 91 30 Mayıs 1325 C : 2
Drama Rıza Bey
Siroz Dimitr i D imkos Efendi Hr is to Dalçef Efendi Mi tha t Şükrü Bey
SİVAS H ü s n ü Bey Mustafa Ziya Efendi
Amasya Cudi Bey
Karahisarı Şarki Ömer Fevzi Efendi
Tokad İsmail Paşa Mustafa Sabri Efendi
S U R İ Y E Hama
Abdüfmecit Zükravi Efendi
Havran Saadett in Efendi
Kerk Tevfik Efendi
Şam Mehmet Aclani Efendi Şefik El - Müeyyet
T R A B L U S G A R P Ferha t Efendi M a h m u t Naci Bey Sadık N Bey
Cebeligarbi Süleyman El - Baruni Efendi
Humus Mustafa Bin Kaddaf i Bey
T R A B Z O N Ali Nak i Bey M a h m u t Mazha r Bey Ma tyo Kofidi Efendi Mehmet E m i n Efendi
Gümüşhane
Hayr i Bey İb rah im Lütfi Paşa
Lazistan Ahmet Efendi
Y A N Y A Dimitri Kinkos Efendi Kos tan t in Sûrla Efendi
Ergiri Mamapu lo Efendi
Preveze H a m d i Bey
Y E M E N
Hudeyde Ali Şüveyd Efendi Seyyit Had i Rızk Efendi Tah i r Recep Efendi
San'a Hüseyin Bin Ali Efendi Mehmet Mukanhas Efendi Seyyit A h m e t Cenani Bey
A S İ R
Ali Bin Hasan Efendi
Şeyh Ahmet Bin
M u h a m m e t Müşeybiye
Efendi
B O L U Mustafa Zeki Bey
Canik A h m e t H a m d i Efendi Abdul lah Bey
Ç A T A L C A Dimitr i Zaferopulos
İ Z M İ T A h m e t Müfi t Bey
K A R E S İ Abdülaziz Mecdi Efendi Ali Gal ip Efendi İb rah im Vasfi Efendi Şefik Bey
M u h a r r e m Hasbi Efendi K U D U S Ü Ş E R İ F
Hafız Es - Sait Efendi R u h i El - Hal idi Bey M E D İ N E İ M Ü N E V V E R E Abdülkad i r Haş imi Efendi
U R F A Saffet Efendi
Z O R Hızır Lütfi Efendi
( K A B U L E T M E Y E N L E R )
Karahisarı Şarki Mustafa Efendi
— 335 —
TBMM KÜTÜPHANESİ